KAÇ ÇEŞİT ORUÇ VARDIR?
801 Oruç ibadeti; farz, vacib ve
nafile olmak üzere üç'e ayrılır.(26) Farz olan oruç da;
kendi arasında ikiye ayrılır. Birincisi: Muayyen olan farz
oruç, (Ramazan-ı Şerif orucu). İkincisi: Gayr-ı muayyen olan
farz oruc!.. (Kazaya kalan Ramazan-ı Şerif orucu ve keffaret
olarak tutulacak oruç). Hükmen vacip olan oruç'lar da; kendi
arasında ikiye ayrılır. Birincisi: Muayyen olan vacip oruç!..
(Muayyen bir günde tutulması nezredilen oruç). İkincisi:
Gayr-i muayyen olan vacip oruç!.. (Herhangi bir günde
tutulması nezredilmemiş oruç). Allahû Teâla (cc)'nın
rızası için tutulan nafile oruçlar da ayrı bir nev'idir.
Tebyinde de böyle zikredilmiştir.
"RÜYET-İ HİLÂL"
MESELESİ
802 Kur'an-ı Kerim'de: "(O
sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur'an o ayda
indirilmiştir. (O Kur'an ki) İnsanlara (Mahz-ı) hidâyet'dir.
Öyle ise içinizden kim o aya (Ramazan'a) erişirse onu
(orucunu) tutsun"(27) hükmü beyan buyurulmuştur.
Görüldüğü gibi oruç ibadeti'nin Ramazan ayında
"Farz" olduğu kat'i nass'la sabittir. Bu durumda; o
aya girilip, girilmediğinin nasıl tesbit edileceği önemlidir.
803 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Hilâli görmekle oruç tutun ve yine hilâli görmekle
bayram edin. Eğer hava bulutlu olduğu için hilâli
göremezseniz, şaban ayının günlerini otuza
tamamlayınız"(28) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi
fûkahası: "Şaban ayının yirmi dokuzuncu günü; akşam
üzeri gurub vaktinde, insanların hilâli gözlemeleri vacibtir.
Hilâli görürlerse, ertesi gün Ramazan ayı orucuna
başlarlar. Eğer hava bulutlu olduğu için hilâli
göremezlerse, şaban ayını otuz güne tamamlarlar"(29))
hükmünde ittifak etmiştir. Bu hususta tek bir ihtilâf mevcud
değildir.(30) Hatta ihtilâfa medar olabilecek tek bir zayıf
kavil dahi yoktur.
804 Hilâli gözleyen ve
gördüğünü beyan eden kimsenin "Adil" olması
şarttır. İmam-ı Merginani: "Mutlaka adalet aranır. Zira
İslâmi meselelerde fasıkın sözü makbûl değildir.
Tahavi'nin "İster adil olsun, İster adil olmasın"
sözünün tevili, mestur olması (yani adil mi, fasık mı
olduğu belinmeyen) halidir"(31) hükmünü zikreder.
Hilâli tek başına gördüğünü beyan eden fasık bir kimse;
"Ulû'lemr" veya "Kadı'ya" müracaat eder.
Eğer bunlar; "Hilâli gördüğü hususundaki"
beyanını tasdik ederlerse, mesele yoktur. Bütün mü'minlerin
oruca başlaması gerekir. Ancak adil bir kimse; hilâli
gördüğünü beyan ederse "Kadı" tasdik etsin veya
etmesin bunu duyan kimselere oruç'a başlamak farz olur.(32)
805 Astronomi alimlerinin;
ayın hareketlerini esas alarak yaptıkları hesaplara itibar
edilerek, Ramazan ayına başlanılmaz. İbn-i Abidin:
"Muvakkitlerin (Hesap uzmanlarının) sözüne itibar
yoktur. Yani halka oruç farz olmak için, onların sözü delil
olmaz. Hatta Mirac adlı kitabta; "Müneccimin (İlm-i
Nücûm'da (Astronomi'de) ihtisas sahibi kimsenin) kendi hesabı
ile amel etmesi caiz değildir" denilmiştir. Nehir'de de
şu ibare vardır: Muvakkitlerin filan gecede hilâl
gökyüzünde şöyle görülecektir demeleri ile oruç tutmak
lâzım gelmez. Sahih kavle göre, velev ki adalet sahibi
olsunlar"(33) hükmünü beyan etmektedir. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Hilâl meselesinde, müneccimlerin haberlerine
müracaat edilemeyeceği gibi, sahih olan kavle göre onların
sözleri de kabul edilemez. Siracül vehhac'ta da böyledir.
Hatta bir müneccimin; bu hususta yaptığı hesapla, kendisinin
amel etmesi de caiz değildir. Miracud'diraye'de de böyle
zikredilmiştir"(34) hükmü kayıtlıdır. Meselenin özü
şudur. İslâm ûleması, astronomi ilminin sonuçlarını
inkâr noktasında değildir. Ancak hîlâl'in gözlenmesi
nass'la sabit olan bir ameldir. Nitekim Hanefi Fûkahası, bunun
"Vacib" olduğuna kaildir. İlmin ilerlemiş olması,
herhangi bir "Vacib"i ortadan kaldırmaz. Kaldı ki;
gözle görmenin kalbe vereceği kat'i azimle, "Takvim
yaprağına" bakmak arasında korkunç bir fark mevcuddur.
806
Resûl-i Ekrem (sav)'in : "Orucunuz hepinizin oruç tuttuğu
gün, bayramınız da hepinizin iftar ettiği gündür"(35)
buyurduğu bilinmektedir. İbn-i Abidin; bu Hadis-i Şerifi
Tirmizi ve diğerlerinin rivayet ettiğini beyân etmektedir.
Ramazan ayı'nın yirmi dokuzunda; "Şevval Hilâli"
gözetlenir, Şevval hilâlini bir kişinin görmesi ile iftar
edilmez, ihtiyata riayet esastır. Ancak bir topluluk görürse,
iftar edilir.(36) Meselenin özü şudur: bir kimse şevvali
gördüğünü "Veliyyü'lemr" veya
"Kadı'ya" müracaat ederek beyan ederse; onlar
tasdik ettiği anda, "Bayram" ilân olunmuş
demektir!.. Lâik olan (Yâni din ile dünya işlerini ayrı
mütâlâa eden) devlet'ler; Ramazan ayının girişini ve
bayram'ı ilân etme hakkına haiz değildirler. Zira bu İslâmi
bir meseledir. Onların bu konuda "Velâyet" hakkı
yoktur. Velev ki, ilân etseler dâhi, hükmen geçerli
değildir!.. Zira "Velâyet" hakkı; bey'at sonucu
ortaya çıkan bir hadisedir. Halbuki Laik devlet; hangi dinden
olursa olsun bütün vatandaşlarını eşit kabul etmek
zorundadır. Nasıl Hristiyan ve Yahudilerin "Bayram"
günlerini ilân etmiyorsa; müslümanların "Bayram"
günlerini de ilân edemez. Ettiği takdirde; vatandaşlar
arasında eşitliği bozmuş ve "Din İstismarı"
yapmış olur!..