ZEKÂT KİMLERE VERİLİR?
880 Kur'an-ı Kerim'de:
"Sadakalar Allah'tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere,
(Sadakaların) üzerine me'mur olanlara, (Âmil'lere), kalbleri
ısındırılmak istenenlere (Müellefe'ye), kölelere, gârimine
(borçlulara), Allah yolunda (harcamaya) ve yolculara mahsustur.
Allah hakkı ile bilendir. Tam bir hüküm ve hikmet
sahibidir"(52) hükmü beyan buyurulmuştur.
881 FAKİRLER:
Nisab miktarından az malı olan kimseye fakir denir.(53) Ayrıca
nisab miktarına ulaşmış malı olmasına rağmen, nâmi
(Üreyici) olmayan mala sahib olan kimseye de, fakir
denilmiştir. Zira bunların da, ihtiyaç hâli devam eder.
Zekâtı, fakir olan ilim ehline vermek, fakir olan cahile
vermekten daha efdaldir. Zahidi'de de böyledir.(54)
882 MİSKİNLER:
Hiçbir şeyi bulunmayıp, dilenerek hayatını idâme ettiren
kimselere "Miskin" denir.(55) Molla Hüsrev:
"İçinde bulunduğu gün için yiyeceği olan kimsenin
dilenmesi helâl değildir"(56) buyurmaktadır.
Dolayısıyla "Fakir" ile "Miskin"
arasındaki en önemli fark buradadır. Fakir'in; nisab
miktarına ulaşmamakla birlikte malı mevcuddur ve dilenmesi
helâl değildir. Miskin'in ise; hiçbir şeyi bulunmayıp,
dilenmesi helâldır.
883 "ÂMİL'LER"
(ZEKÂT MEMURLARI): Âmil; "Ulû'lemr'in, zahiri malların
zekât ve öşürünü toplamak üzere tayin edib, memur
eylediği kimselerdir. Kâfi'de de böyledir.(57) Bir mükellef,
kendi malının zekâtını bizzat kendisi
"Ulû'lemr'e" verirse, âmil bu zekât'tan hisse almaya
hak kazanamaz. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Amil,
zengin dahi olsa sırf zekât işi ile meşgul olduğu için
oradan geçimini temin edebilir.(58)
884 BORÇLULAR (GÂRİM):
Borcu olup, nisab miktarı mala sahip olmayan veya insanlarda
alacağı olup da, alması mümkün olmayan kimselere de zekât
verilir.(59) Bazı ulemâ gârim zümresine, herhangi bir
felâkete (Yangın, kaza vs.) uğramış mü'minleri de, dahil
etmiştir.
885 MÜKÂTEB KÖLELER VE
CÂRİYELER: Bir bedel mukâbilinde azad edilmek üzere
efendisi ile mukâvele yapmış bulunan köle ve câriyeye
"Mükâteb" denir. Onları kölelikten ve cariyelikten
kurtarıb, hürriyetlerine kavuşturmak için zekât verilir.(60)
Ancak Hâşimi'lerin mükâteblerine zekât vermek caiz olmaz.
Çünkü kölenin mülkü de efendisine aittir. Halbuki
Hâşimi'lere zekât haramdır.(61)
886 ALLAH YOLUNDA CİHAD
EDENLER: Ebû Yusuf (rh.a)'a göre; fakirlikleri
dolayısıyla cihada katılamayan gazilere (Mücahidlere) zekât
verilir. İmam-ı Muhammed (rh.a) "Allah yolunda
olanlardan" murad, hacc yolunda (Malını ve vâsıtasını
kaybetmiş) fakir kimselerdir.(62) Sahih olan İmam-ı Yusuf
(rh.a)'un kavlidir.(63) İbn-i Abidin: "Ben derim ki; Onu
ben de Cemiû'l Feteva'da gördüm. İbaresi şudur:
"Mebsut'ta beyan edildiğine göre, nisaba malik olan
kimseye zekât vermek caiz değildir. Ancak İlim öğrenene,
gaziye ve hacc kafilesinden ayrılmış olan kimseye verilebilir.
Çünkü Peygamber (sav): "İlim öğrenene zekât vermek
caizdir. Velev ki kırk yıllık nafakası olsun"
buyurmuştur. İlimden murad şer'î ilimdir. Kendini öğrenmeye
ve öğretmeye vermek şartı ile sözünden murad, bundan
başkası ile ilişkisi olmamaktır"(64) hükmünü
zikreder. Bahsin devamında da; öğrencinin fakir olmasına
dikkat edilmesini hâssaten tasrih etmiştir.
887 YOLCU
(İBN-İ SEBİL): Yolcudan maksad; malı memleketinde
kalıp, elinde birşey bulunmayan garib kimsedir. Molla Hüsrev:
"İbn-i Sebil diye isimlendirmenin sebebi, yolculuk (Sefer)
ona gerekli olduğu içindir. Her ne kadar; aslî vatanında
malı mevcud ise de, sefer halinde ona uluşmaya kâadir
olmadığından, ihtiyacı kadar alması caizdir. İhtiyacından
fazlasını alması ise helâl olmaz"(65) buyurmaktadır.
Memleketinde malı olan yolcunun, zekât yerine borç alması
daha efdaldir.(66)