SAİME'LERİN (OTLAK
HAYVANLARININ) ZEKÂTI
900 Önce "Saime"
kelimesi üzerinde duralım: Kırlarda ve otlaklarda güdülen,
nesillerinin çoğalması, süt ve yağlarının artması ve
ticâri gayelerle beslenilen hayvanlara "Saime"
denir.(102) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kendisine yük
yüklenen ve çalıştırılan hayvanlarla, çift süren
sığırlarda zekât yoktur"(103) Hadis-i Şerifini esas
alan Hanefi fûkahası; kırlarda otlatılmayan ve ticâret
niyetiyle beslenmeyen hayvanlardan zekât alınmayacağı"
hususunda ittifak etmiştir. Yâni yük taşımak ve binmek için
beslenen veya çift sürmek için bulundurulan hayvanlara zekât
düşmez. Ayrıca senenin bazı aylarında kırlarda otlatılan,
bazı aylarında evlerde beslenilen hayvanlar, şayet senenin
yarısından fazla kırlada otlatılırsa "Saime"
hükmüne dahil olur. Senenin yarısında veya daha az kırlarda
otlatılan, geri kalan sürede evlerde yemle beslenen hayvanlar
saime hükmüne dahil değildir. Onlara zekât farz olmaz.(104)
Şimdi "Saime" hükmünde olan hayvanlarda, nisab ve
zekât miktarını izaha gayret edelim.
901 KOYUN VE KEÇİLERİN
(DAVARLARIN) ZEKÂTI: Saime olan koyun ve keçilerde,
nisab miktarı 40'dır. Bu miktardan aşağıda olanlar için
zekât gerekmez. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Her kırk
davarda (Şat'da), bir davar (Şat) zekât vardır"(105)
buyurmuştur. Kırk adet saime koyun ve keçinin üzerinden bir
yıl geçerse; zekât olarak bir koyun verilir. 120'ye kadar,
zekât miktarı aynıdır.(106) Koyun miktarı 121 olunca; iki
koyun zekât olarak verilir, 200'e kadar zekât miktarı
aynıdır. 201 koyundan, 400 koyuna kadar zekât miktarı, üç
koyundur. Koyunların sayısı 400'e ulaşınca; zekât olarak
dört koyun verilir. Bu rakamdan sonra (Yani 400'den sonra) her
100 koyun için, bir koyun daha verilir. Bu hususta icma tahakkuk
etmiştir.(107)
902 Hz. Ali (ra)'den mevkûf ve
merfû olarak rivâyet edilen bir Hadis-i Şerif'te:
"Zekâtta ancak "senî'" ve daha yukarı
yaştakiler alınır"(108) hükmü beyan buyurulmuştur.
İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ve İmam-ı Muhammed (rh.a)'in
kavillerine göre; koyunlardan zekâtın farz olması için,
bunların en az bir yaşında olmaları gerekir.(109) Âmil,
zekât alırken koyunların en iyisini seçmediği gibi, en
cılızını almaz. Orta hallilerinden alır. Zîrâ Resûl-i
Ekrem (sav): "İnsanların mallarının en üstün
vasıftakilerin (Hazeratını) almayınız. Onların mallarının
orta hallilerini (vasat) alınız"(110) buyurmuştur. Dikkat
edilecek husus, zekât olarak alınan ganem'in (Koyun ve
keçi'nin) kurban edilebilecek vasıfta olmasıdır. Resûl-i
Ekrem (sav) döneminde bir koyunun bedeli, beş dirhem
gümüştür.(111)
903 SIĞIR VE CAMÛS'UN
(BAKAR'IN) ZEKÂTI: Saime olan sığır ve camûs'un
nisabı 30'dur. Yani 30'dan az olan sığırlar için zekât
gerekmez. Nisaba ulaştığı zaman, zekât olarak iki yaşına
girmiş erkek veya dişi buzağı (tebi veya tebie) verilir.
Sığırların Sayısı 40'a varıncaya kadar, ilave birşey
vermek gerekmez. Sığırların sayısı kırka ulaşınca,
zekât olarak üç yaşına girmiş erkek veya dişi (müsin veya
müsinne) daha verilir.(112) Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Her
otuz sığırda bir tebi veya tebie, her kırk sığırda da bir
müsin veya müsinne zekât vardır"(113) buyurmuştur.
Sığır sayısı 60'a varınca, zekât olarak iki yaşına
girmiş erkek veya dişi;,iki buzağı verilir. Sığırların
zekâtının hesablanmasında, 60'dan sonra "Otuz" veya
"Kırk" sayılarına itibar edilir. Yani 60'dan sonra
her otuz sığır için; iki yaşına girmiş bir buzağı veya
her kırk sığır için, üç yaşına girmiş bir dana hesabı
ile zekât ödenir. Tahavi şerhinde de böyledir.(114) Zekât
hususunda manda (Camûs) sığır gibidir. Bunlar karışık
bulunduğu zaman sayı olarak birbirlerine ilâve edilir. Esâsen
Arapça'da "Bakar" kelimesi, hem sığırı, hem de
manda'yı (Camûs'u) içine alır. Mükellef sığır ve mandadan
hangisi çoksa, ondan zekâtı öder.(115)
904 DEVELERİN ZEKÂTI:
Beş adetten daha az olan Saime develer için zekât yoktur. Beş
deveden sonra, bir yaşını bitirmiş bir koyun zekât olarak
verilir. Esasen 25 deveden az olan develer için, her beş devede
bir koyun zekât verilir. Deve adedi 25'e varınca, zekât olarak
iki yaşına basmış dişi bir deve verilir, deve adedi 35'e
varıncaya kadar durum böyledir.(116) Deve sayısı 36'ya
varınca, zekât olarak üç yaşına girmiş dişi bir deve
verilir, deve sayısı 45'e varıncaya kadar durum böyledir.
Deve sayısı 46'ya varınca zekât olarak dört yaşına girmiş
bir dişi deve verilir. Altmış deveye kadar durum yine
aynıdır. Deve sayısı 61'e varınca beş yaşına basmış
dişi bir deve verilir, 75 deveye kadar durum aynıdır. Deve
sayısı 76'ya varınca, üç yaşına basmış iki adet dişi
deve verilir. Deve sayısı 90 oluncaya kadar durum aynıdır.
Deve sayısı 91 olunca, dört yaşına girmiş iki adet dişi
deve verilir. Deve sayısı 120'ye varıncaya kadar durum
böyledir.(117)
905 İmam-ı Azam Ebû Hanife
(rh.a) ile İmam-ı Muhammed (rh.a)'in kavillerine göre:
"Saime olan develerden, zekât olarak verileceklerin en az
iki yaşına basmış olmaları gerekir. Develerin sayısı
tesbit edilirken; küçük ve kör olan develer de hesaba
alınır. Ancak bunlar zekât olarak verilmezler. Amil; durumu
itibariyle vasat'ın altında olan bir deveyi zekât olarak
almaz!. Ya verilmesi gerekenin aynısını ister veya onun
kıymetini taleb eder."(118)
906 DİĞER HAYVANLARIN
DURUMU: İmam-ı Merginani: "Senenin ekseri
günlerini kırlarda otlayarak geçiren atlar (yani saime atlar)
ister erkek, ister dişi olsun sahibi muhayyerdir. Dilerse her at
için bir dinar verir, dilerse onun kıymetini tesbit eder ve her
ikiyüz dirhem gümüş için beş dirhem verir. Bu İmam-ı Azam
Ebû Hanife (rh.a)'nin kavlidir, aynı zamanda İmam-ı Züfer
(rh.a)'in kavlidir. İmam-ı Muhammed (rh.a) ve İmam-ı Yusuf
(rh.a) ise Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir müslümanın; ne
kölesi, ne de atı için üzerine sadaka yoktur" kavlini
esas alarak, demişlerdir ki, atlarda zekât yoktur. İmam-ı
Azam Ebû Hanife (rh.a) ise, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her
saime olan at için, bir dinar veya on dirhem zekât
vardır" kavlini esas almıştır. İmam-ı Muhammed (rh.a)
ile İmam-ı Yusuf (rh.a)'un rivayet ettikleri hadisin te'vili,
Hz. Zeyd b. Sabit (ra)'den rivayete göre mücahid'in (Gâzi'nin)
atıdır. Atların dinar ile kıymetini takdir hususundaki
muhayyerlik ise Hz. Ömer (ra)'den rivayet olunmuştur(119)
hükmünü zikreder. Feteva-ı Hindiyye'de; atlar hususunda
zekâtın olmadığı "Fetvâ" olan görüş şeklinde
beyan edilmiştir. Ancak hemen devamında da: "Ticaret için
olan atlar, zekâta tabidirler. Kafi'de de böyledir. Bunların
hükmü, diğer ticaret eşyasının hükmü gibidir. Eğer
bunların değeri nisab miktarına ulaşırsa; ister saime olsun,
ister yemle evde beslensin zekâta tabi olurlar. Muzmarat'ta da
böyledir"(120) denilmektedir. Dolayısıyla ticaret için
beslenen atlar, zekâta tabidir. Ancak binmek, yük taşımak ve
bunun gibi sebeblerle evde beslenen atlar için zekât yoktur.
907 Yük taşımakta
kullanılan katır ve eşekler için, zekât yoktur. Bu hususta
Resûl-i Ekrem (sav)'e sual sorulmuş ve Resûl-i Ekrem (sav) de:
"Onlar hakkında bana herhangi bir vahiy gelmedi"(121)
hükmünü beyan buyurmuştur. Ancak bunlar da ticari niyetle
beslenirse zekâta tabi olur.(122)
908
Molla Hüsrev: "Zekât ibadetindeki nisablar, Resûl-i Ekrem
(sav)'den işitilerek sabit olur, kıyas yoluyla sabit
olmaz"(123) buyurmaktadır. İmam-ı Merginani:
"Zekât, ihsan olunan mal nimetine şükür için farz
kılınmıştır. Nisab'ın başlangıçta şart kılınması,
zenginliğin tahakkuku içindir"(124) hükmünü zikreder.
Dolayısıyla mü'minler, nisab miktarı mala sahib oldukları
zaman, dünyevi endişelere kapılıp (ve başkaları ile kendi
halini kıyaslayarak) hile yoluna sapmamalıdırlar. Çünkü
Allahû Teâla (cc) kalblerde gizlenenleri de hakkı ile bilir.