ZİRAİ MAHSÛLLERİN VE
MEYVALARIN ZEKÂTI (ÖŞÜR)
918 İmam-ı Kasani
"Öşür'ün" (Zirai mahsûllerin ve meyvaların
zekâtının) kitap, sünnet ve icma ile sabit olduğunu beyan
ettikten sonra: "Bu hususta Allahû Teâla (cc)'nın şu
kavli vardır: "Ey iman edenler!.. (Hak yolunda) infakı,
kazandıklarınızın en temizlerinden ve sizin için yerden
çıkardıklarımızdan yapınız" (El Bakara Sûresi: 267)
Resûl-i Ekrem (sav)'de: "Yağmur ve akar sularla
(külfetsiz) olarak sulanan yerlerin mahsûlünden onda bir
(Öşür), diğerlerine (Dolap ve kovalarla sulananlarda) yarım
öşür (yirmi'de bir ) vardır" buyurmuştur. Sahebe-i
Kiram'da "Öşür" hususunda icma etmiştir"(143)
hükmünü beyan eder. İbn-i Abidin: "Öşür 1/10 (Onda
bir) demektir. Burada ondan murad öşre nisbet edilen
şeylerdir. Tâ ki ünvan, öşrün yarısına ve iki katına da
şamil olsun. Hamevi. Musannıfın öşrü zekât bahsinde
zikretmesi, o da zekâttan sayıldığı içindir. Fetih sahibi
diyor ki; "Öşre zekât denilmesi, imameyn'in kavline
göredir, diyenler vardır. Çünkü onlar nisabı ve mahsûlün
devamını şart koşmuşlardır. İmam-ı Azam'ın kavli bunun
hilafınadır. Ama bu sözün bir kıymeti yoktur. Zira
öşürün zekât olduğunda şüphe yoktur. Hatta o da,
zekâtın verildiği yerlere verilir"(144) diyerek, konunun
zekâtla olan ilişkisini zikrediyor. Evet!.. Öşür, zirai
mahsullerin ve meyvaların zekâtıdır ve kat'iyyen
terkedilmeyecek bir ibâdettir.
919 Herhangi bir topraktan;
zirai faaliyetler sonucunda elde edilen mahsûlden ya
"Öşür" alınır veya "Haraç" taleb
edilir. Hanefi fûkahası: "Bir müslümanın arazisinde
öşür ve haraç birleştirilmez" Hadis-i Şerif'ini esas
alarak, her ikisinin de aynı anda terkedilemeyeceğine kail
olmuştur. İbn-i Hümam: "Öşür toprak sahibinin
müslüman olmasına, haraç ise gayr-i müslim (zimmi) olmasına
dayanır. Bu bakımdan, toprak sahibinin aynı anda hem
müslüman, hem de gayr-i müslim olması imkansız olduğu
için, her ikisi birleşemez. Bu mümkün değildir"(145)
hükmünü beyan eder. İmam-ı Merginani: "Bizim için
(Hanefi fûkahası) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir
müslümanın arazisinde öşür ve haraç birleştirilmez"
kavli vardır. Ayrıca âdil ve zâlim halifelerden hiçbirisi,
her ikisini bir toprakta birleştirmedi. Onların icmaı hüccet
olmaya kafidir. Kaldı ki "Haraç"; kahren ve cihad
sonucunda fethedilen arazilerin sahiblerinden alınır. Öşür
ise, gönül rızasıyla İslâm'a teslim olan kimselerden taleb
edilir"(146) buyurmaktadır. İbn-i Abidin'de: "Küfür
ibadete zıt olduğundan" sözü, haraç almanın
illetidir.Yâni sadece haraç vacip olur, öşür lazım
gelmemesi, öşürde ibadet manası olduğundandır. Küfür
ibadete zıttır"(147) hükmü kayıtlıdır. Meselenin
özü şudur: Bir toprak, ya "Öşre" tabidir, ya da
"Haraç'a". Birisi ibadettir, diğeri ise ceza!..
Ziraatle meşgul olan mü'minler bunu iyi düşünmelidirler.
920 Hanefi fûkahası:
"Zirai mahsullerden ve meyvelerden zekât vermek farzdır.
Bunun farz olmasının sebebi; arazinin verimli olması ve haraç
arazisi olmamasıdır. Yerin hakikaten ve takdiren verimli
olması öşür almanın sebebidir. Öşür'ün vücûbunun
şartı ikidir: Birincisi: Ehliyet sahibi olmak (yani müslüman
olmak) bu şartta herhangi bir ihtilaf yoktur. İkincisi:
Öşrün farz olduğunu bilmek!.. Akıl ve bülûğ öşrün
vücûbunun şartlarından değildir. Hatta öşür çocukların
ve delilerin topraklarından da alınır. Zira o arazide de
rızık olma manası vardır. Bu sebebledir ki öşürü
Ulû'lemr'in cebren (zorla) alması caizdir. Bu şekilde
alınırsa öşür borcu sakıt olur, fakat mükellef sevab
alamaz. Keza üzerinde öşür borcu mevcud iken ölen kimsenin
terekesinden bu borç alınır"(148) hükmünde
müttefiktir. İmam-ı Azam (rha) Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Arzın (toprağın) içinden çıkan şeyde öşür
vardır"(149) Hadis-i Şerifini esas alarak: "Topraktan
çıkan az veya çok şeyde öşür vardır. İster yağmur ve
akarsu ile sulansın, ister başka yolla sulansın durum
değişmez. Ancak odun, kamış ve kuru ot öşüre tâbi
değildir" hükmünü beyan eder. Esasen: "Yağmur suyu
veya dere suyu ile (külfetsiz olarak) sulanan topraklarda, nisab
şartı aranmaksızın öşür vacip olur"(150) hükmünde
ittifak edilmiştir.
921 İmam-ı Muhammed (rha) ile
İmam-ı Yusuf (rha) Resûl-i Ekrem (sav)'in "Beş vesk'ten
daha azında sadaka yoktur"(151) Hadis-i Şerifini esas
alarak; zenginliğin tahakkuku için asgari beş vesk'i nisab
olarak şart görmüşlerdir. İmam-ı Merginani, bu hususu beyan
ettikten sonra: "İmameynin esas aldıkları Hadis-i
Şerif'in tevili, ticaret malının zekâtıdır. Çünkü onlar;
veskleri esas alarak alışverişle meşgul oluyorlardı. Bir
veskin itibari değeri kırk dirhemdir. Kaldı ki rivayet edilen
haberde mâlike itibar yoktur. Bu durumda sıfatına nasıl
itibar edebiliriz. Bu sıfat ise zenginliktir. Esasen öşürde;
üzerinden bir yıl geçmesi (Havelanü'l havl) şartı da
aranmaz. Zira havelan-ı havl; nemalandırmak içindir. Halbuki
toprak mahsullerinin hepsi nema'dır" hükmünü beyan eder.
922 Toprağın öşürünü
vaktinden önce vermek caiz değildir. Çünkü olgunlaşmadan
önce herhangi bir afete uğrarsa, öşür sakıt olur.
Ulû'lemr'in öşür almaya hak kazanmasının zamanı, mahsulün
çıkıp olgunlaştığı ve meyvelerin yetiştiği zamandır.
Bahrû'r Raik'te de böyledir.(152) İmam-ı Muhammed (rha)'in
kavline göre ise; anbara girdiği zaman itibar olunur. Buradaki
ihtilafın faydası, mahsul yok olduğunda tazminatın ve
öşürün lazım olmaması noktasında görülür. Zeylâi (rha)
de bu şekilde beyan etmiştir.(153)
923 Eğer bir toprak, hem
akarsu, hem de dolap suyu ile (sondaj, kova vs. (sulanıyorsa,
muteber olan senenin çoğundaki durumdur. Nitekim Saime
hayvanların (otlak hayvanlarının) durumunda da böyledir.
Eğer senenin çoğunda külfetle sulanıyorsa (sondaj, su
dolabı, kova vs...) yarım öşür (yirmi de bir) alınır.(154)
924
Öşürü verilmesi gereken mahsûlden, öşürü verilinceye
kadar yenilemez. Zahiriyye'de de böyledir. Ancak öşür
miktarı ayrıldıktan sonra yemek helâl olur. İmam-ı Azam
Ebû Hanife (rha): "Bir kimse öşürü verilmemiş maldan
yediğini ve yediğinin öşürünü borçlanmış olur"
buyurmuştur. Serahsi'nin Muhiyt'inde de böyledir.(155) Ziraatle
meşgul olan mü'minler; bu konuda, çok hassas olmak
zorundadırlar.