HACC'IN TARİFİ VE ÖNEMİ
937 HACC'IN LÛGAT MANASI;
"Muazzam bir şeye" gitmeyi kasdetmektir. Buradaki
"Muazzam bir şeye" kaydını İbn-i Hümam meşhûr
dil alimi İmam-ı Sikkit'ten naklederek beyan etmiştir.(1)
İslâmî Istılâhta; "Niyyet ederek ihrama girmek, Kâbe-i
Muazzama'yı usûlü dairesinde tavaf etmek ve vakti mahsusunda
vakfe yapmak gibi fiillere hac denir"(2) şeklinde tarif
olunduğu gibi "Dînî rükünlerden bir rüknü edâ etmek
için, Kâbe'ye gitmeyi kasdetmektir"(3) şeklinde de tarif
edilmiştir.
938 Kur'an-ı Kerim'de:
"Şüphesiz ki, âlemler için çok feyizli ve ayn-ı
hidayet olmak üzere konulan ilk ev (Ma'bed) elbette Mekke'de
olandır. Orada apaçık alâmetler, İbrahim'in makamı vardır.
Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. O'na bir yol
bulabilenlerin, beyti hacc (ve tavaf) etmeleri, Allah'ın
insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim küfrederse, şüphesiz
ki Allah onlardan müstağnidir"(4) hükmü beyan
buyurulmuştur. Hanefi fûkahası bu Ayet-i Kerimeyi ve Resûl-i
Ekrem (sav)'den gelen mütevatir haberleri esas alarak:
"Hacc muhkem bir farzdır. Farziyyeti kat'i delillerle
sabittir. Haccın farz olduğunu inkâr eden kâfir olur. Gücü
yetenlere (Vücûbunun ve edâsının şartı üzerinde
bulunanlara) hayat boyu, sadece bir defa haccetmek
farzdır"(5) hükmünde ittifak edilmiştir.
939 İmam-ı Kasani; Hacc
sûresinde yer alan: (Hz. İbrahim (as)'e hitaben)
"İnsanlar için haccı ilân et. Gerek yaya, gerek uzak
yoldan arık develerin üstünde (süvari) olarak sana
gelsinler"(6) şeklindeki hükm-i ilâhiyi esas alarak
"Buradaki "İnsanlar için haccı ilân et!."
hükmü, Allahû Teâla (cc)'nın insanlara haccı farz
kıldığını beyan buyur, manasınadır. Binaenaleyh Resûl-i
Ekrem (sav)'den önce de, diğer ümmetlere hacc ibadeti farz
kılınmıştır"(7) buyurmaktadır. Mâlûm olduğu üzere
Mekke'de; Kâbe-i Muazzama'yı inşâ eden Hz. İbrahim (as) ve
oğlu Hz. İsmail (as)'dir. İbn-i Abidin: "Sahih olan kavle
göre hacc, dokuzuncu yılın sonlarında farz kılınmıştır.
Onu farz kılan âyet: "Allah için beyti haccetmek insanlar
üzerine borçtur" ayet-i kerimesidir. Bu ayet, heyetlerin
geldiği dokuzuncu yılın sonunda inmiştir"(8) hükmünü
zikretmektedir.
940 İbn-i Abbas (ra)'dan
rivayet olunan bir hadisde: "İbrahim (as) Kâbe'yi bina
edip tamamladıktan sonra kendisine: "-Hacc için insanları
davet et" emri verildi. İbrahim (as): "-Benim sesim
onlara ulaşmaz" dedi. AllahTeâla hazretleri: "-Sen
davet et, sesini duyurmak bana aittir" buyurdu. Bunun
üzerine İbrahim (as): "-Ey insanlar!.. Beyt-i Atiki
haccetmeniz size farz kılınmıştır" diye nida etti. Bu
sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi işitti.
Görmüyor musunuz? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip
geliyorlar" denilmiştir.(9)
941 Hanefi fûkahası; haccın
sebebinin "Beytullah" olduğu hususunda ittifak
etmiştir.(10) İbn-i Abidin: "Sebebi beytullah'tır. Buna
delil, ayette "Beytin haccı" diye izah edilmesidir.
Zira esas olan, hükümleri sebeblerine izafe etmektir. Nitekim
usûl-i fıkıh'ta izah edilmiştir. Sebebi tekrarlanmayan bir
vacip tekrarlanmaz. Bir de Müslim'in sahihinde şu Hadis-i
Şerif vardır: "-Ey insanlar!.. Size hacc farz
kılınmıştır. Öyle ise haccedin!." Bir adam: "-Her
sene mi ya Resûlullâh?" diye sordu, Resûlullâh (sav)
sustu. Hatta adam sualini üç defa tekrarladı. Bunun üzerine
Peygamber (sav): "-Evet desem size vacib olur. Siz de güç
yetiremezsiniz" buyurdular. Nehir sahibi diyor ki:
"Ayet tekrar lâzım gelmediğine istidlâl için yetiyorsa
da -Zira emrin tekrara ihtimal yoktur- neyf neyfin muktezası ile
isbat etmek daha uygundur"(11) hükmünü zikretmektedir.
Sahabe-i Kiram'dan bir zat Resûl-i Ekrem (sav)'e: "Ya
Resûlullâh!.. Hacc her sene midir, yoksa bir kere midir?"
diye sual tevcih ediyor. Resûl-i Ekrem (sav) cevaben:
"-Hayır bir kere!.. Birden fazlası nafile
(Tatavvû)'dir"(12) buyurmuşlardır. Malûm olduğu üzere;
ibadetlerin bir kısmı mâlî, bir kısmı da bedenîdir. Hacc
ise, hem malî, hem de bedenî bir ibadettir. Dolayısıyle iki
nimet bir aradadır. Bir mükellefte hem zenginlik, hem de bedeni
kudret gibi iki nimet bir araya gelmiştir. Dolayısıyla
haccını edâ etmek sûretiyle, bu iki nimete de şükretmiş
olur.(13) Haccın edâsı için gerekli şartlar, tağuti
güçler tarafından ortadan kaldırılırsa; mü'minler hem
mallarıyla, hem de (sıhhatli oldukları için) güçleriyle
onlara karşı cihad ederler. Kat'iyyen Tağuti güçlere boyun
eğmezler!..
942 İmam-ı Azam Ebû Hanife
(rh.a) ile İmam-ı Yusuf (rh.a) Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Kim hacc etmeyi murad ederse, hemen edâ etmeye gayret
etsin"(14) Hadis-i Şerifini esas alarak, vücûbunun ve
edâsının şartları, üzerinde bulunan kimsenin derhal (fevri)
bu ibadeti edâ etmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.(15) Hac
ibadetinin hayatta bir defa farz olduğunu esas alan İmam-ı
Muhammed (rh.a) "Hac ibadetinde ömür, namazdaki vakit
gibidir. Her ne zaman gidilirse gidilsin "Edâ" denir,
kaza denmez. Bu sebeble terahi (genişlik) üzere
farzdır"(16) buyurmaktadır. Feteva-ı Hindiyye'de bu husus
şu şekilde izah olunmuştur: "İmam-ı Muhammed (rh.a)'e
göre hacc; farz olduktan sonra dilediği zaman edâ etmek
(terahi) üzeredir. Haccı farz olur-olmaz acele yapmak ise
efdaldir. Hulâsada da böyledir. Buradaki ihtilâf, mükellefin
selâmette kalacağına zann-ı galibi olduğu zamana aittir.
Fakat yaşlılık veya hastalık sebebiyle, mükellefin zann-ı
galibi vefat edeceği noktasında olursa, fevri olarak edâ
etmesi gerektiği hususunda alimlerimiz icma etmişlerdir.
Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir. Bu ihtilâfın
günahkârlar için faydalı olduğu aşikârdır"(17)
İmam-ı Matûridi (rh.a): "Vakit kaydı bulunmayan her
emr-i mutlak; amel noktasından derhal edâ edilmeye (fevre)
hamledilir. İtikad hususunda ise; fevre hamledilmez. Ancak
"Fevr veya terahi hususunda muradı ilâhi ne ise, hak
o'dur" diye itikad olunur"(18) hükmünü beyan
etmektedir. Ölümün ne zaman gelip çatacağı bilinemiyeceği
için, haccın vücûbunun ve edâsının şartlarına haiz olan
mükellefin, acele etmesi önemlidir. Esasen bunun efdal olduğu
hususunda da ittifak vardır.
943
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim hacc yolunda ölürse,
onun için her yıl makbûl bir hacc yazılır"(19)
buyurduğu bilinmektedir. Yine bir Hadis-i Şerifte; meşrû
hiçbir sebeb olmadan terkedenlerin durumu beyan buyurulmuştur.
Bu Hadis-i Şerif şudur: "Her kim ki, kendisini
beytûllah'a ulaştıracak kadar bineği ve azığı (mali
gücü) bulunur da haccı edâ etmezse, Yahudi ve Hrıstiyan
olarak ölmesinde beis yoktur. Bunun sebebi şudur: Allahû
Teâla (cc) kitabında, beytûllahı ziyarete gücü yetenlerin
onu haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır"
buyuruyor.(20)