İHRAM'A GİRMEK
971 Önce "İhram"
kelimesi üzerinde duralım. Lûgat'ta ihram: "Ayaklar
altına alınamayan bir hürmete girdi" manasına gelen
"Ahreme" fiilinin masdarıdır. İhrama girene
"Haram" denir ki "İhrama girmiş"
manasınadır. Sıhhat'ta da böyle denilmiştir. Şer'an ihram;
hususi bir takım hürmetlere girmek, yani onları iltizam
etmektir."(80) İhram'a girmenin rüknü; niyyet ve
telbiye'dir. Bu ikisinin bir arada bulunması gerekir. Telbiye
yapar, niyyet etmezse ihrama girmiş olmaz. Hanefi fûkahası;
niyetle telbiyenin arasının açılamıyacağını, ikisinin bir
arada bulunması gerektiğini esas almıştır. Nitekim Husâm-ı
Şehid'in; "İhrama niyetle girilir, ama bu telbiye ederek
olur. Nasıl ki namaza niyetle girilir, ama tekbir almak şartı
iledir. Sadece tekbirle girilmez" hükmü mutemed kavil
olarak beyan edilmiş. Yani; nasıl namaza niyet ve iftitah
tekbiri ile başlanırsa; hacc ve umre'ye de; mikatlarda ihrama
girerek başlanır. İhram'a girmek de; niyyet ve telbiye ile
olur.
972 Mükellef ihram'a girmeye
niyyet ettiği zaman; gusül abdesti veya abdest alır. Resûl-i
Ekrem (sav)'in ihrama girmek için gusül abdesti aldığı
rivayet edilmiştir.(81) Ancak bunun temizlik niyyetiyle
yapıldığı esas alınmıştır. Nitekim İmam-ı Merginani;
ihrama girerken gusül abdesti almanın hükmünün, tıpkı
cum'a namazına giderken alınan gusül abdesti gibi olduğunu
beyan ettikten sonra: "İhram için gusül abdesti almak
efdaldir. Zira temizliğin manası, onda eksiksiz bir şekilde
zuhur eder. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav) de bunu ihtiyar
etmiştir"(82) buyurmaktadır. Gusül abdestini aldıktan
sonra; temiz bir izâr ve ridâ giyer!. Zira Resûl-i Ekrem
(sav)'in (İhramı esnasında) izâr ve ridâ giyindiği
bilinmektedir.(83) Dikişli elbise giyilmesi menedilmiştir.
Avretini örtmesi sıcak ve soğuktan korunması için, belden
aşağısını izâr'la, belden yukarısını da ridâ ile
örter. Feteva-ı Hindiyye'de: "Avret yerlerinin örtülmesi
şartı ile, ihramın bir parçadan ibaret olması caiz olur.
Tatarhaniyye'de de böyledir. İzâr; göbekten dizkapağına
kadar olan yeri örten bir peştemaldır. Ridâ ise; sırta,
omuzlara ve göğüse örtülen havludur. İzâr göbeğin
üstüne bağlanır. İhramı iğne ile tutturmak veya iple
bağlamak kötü bir iştir. Ancak böyle yapan kimseye de
birşey gerekmez. Bahru'r Raik'te de böyledir. İhrama giren
kimse; ridâ'sını sağ omuzunun altından alır ve sol omuz
başına kor, böylece sağ omuzu açıkta kalır. Hizanetü'l
Müftin'de de böyledir"(84) hükmü kayıtlıdır.
973 Hz. Cabir (ra)'den rivayet
edilmiştir ki; "Resûl-i Ekrem (sav)
"Zül'l-Huleyfe"de ihrama girdikten sonra iki rek'at
namaz kıldı."(85) Dolayısıyla mükellef, ihrama
girdikten sonra iki rek'at namaz kılar ve şöyle der;
"Allâhümme innî
ürîdül hacce feyesirhü lî vetekabbelhü minnî"
Manası: "Allah'ım!..
Ben haccetmek istiyorum, niyetim budur. Bunu bana kolay kıl ve
benden kabul buyur".
Hacca niyet eden kimse bunu
söyler.(86) Eğer "Umre'ye" niyet ederse, hacc yerine
umreyi söyler!.. Daha sonra Telbiye getirir. Telbiye'den murad
şu duayı okumaktır;
"Lebbeyk Allâhümme
lebbeyk; lebbeyke lâ şerikeleke lebbeyk, innelhamde venni'mete
leke vel'mülke lâ şerîkeleke"
Manası: "Emrine
hazırım!.. Allah'ım, emrine hazırım!.. Emrine hazırım,
senin kat'iyyen şerikin (ortağın) yoktur!.. Emrine
hazırım!.. Şüphe yok ki; hamd da, nimet de, mülk de, sadece
sana mahsustur. Kat'iyyen Senin ortağın yoktur."
974
İhrama niyyet etmeden; sadece telbiye söyleyen kimse
"Muhrim" olmaz. Serahsi'nin Muhıyt'inde de
böyledir.(87) Zira ibadet; ancak niyyet ile hasıl olur.(88) Hem
niyyet eden, hem de telbiye getiren mükellef "Muhrim"
durumdadır. Namazlarının sonunda, yüksek bir yere
çıktığı, bir vadiye indiği veya bir kafile ile
karşılaştığı zaman telbiye getirir. Ayrıca seher
vakitlerinde yüksek sesle telbiye duasını okur.(89) Hanefi
fûkahası; her durum değişikliğinde telbiye'nin yüksek sesle
(Fakat, gırtlağı zorlamadan) okunmasının müstehab olduğu
hususunda ittifak etmiştir.