HACC İBADETİ NASIL EDA
EDİLİR?
983 İhramlı olan kimse; Mekke-i
Mükerremeye yaklaştığı zaman, imkân bulursa gusül abdesti
alır. İmam-ı Merginani: "Mükellef Mekke'ye girdiği
zaman ilk defa Mescid-i Haram'a gider. Zira rivayet edilmiştir
ki Resûl-i Ekrem (sav) Mekke'ye girer-girmez Mescid-i Haram'a
gitmiştir. Kaldı ki maksad; Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret
etmektir. Bu ise o mekândadır. Mekke'ye gece veya gündüz
girmesi, mükellefe hiçbir zarar vermez. Çünkü yapılan amel,
bir beldeye girmekten ibarettir. Kâbe-i Muazzama'yı gördüğü
zaman tekbir getirir ve kelime-i tevhid'i söyler, İbn-i Ömer
(ra)'in Kâbe-i Muazzama ile karşılaştığı zaman
"Bismillâhi vallâhû ekber" dediği bilinmektedir.
İmam-ı Muhammed (rh.a) "El Asl" isimli eserinde;
beyti gören kimse için dualardan herhangi birşeyi tayin
buyurmamıştır. Zira duaları vakitlendirmek sûretiyle tayin
etmek, kalbin inceliğini (rikkatini) tahrip eder, götürür.
Eğer dualardan nakledilen birisiyle (Resûl-i Ekrem (sav) ve
Sahabe-i Kiram'ın dualarından birisini) teberrük ederse, bu
gerçekten güzeldir"(106) hükmünü beyan etmektedir.
Feteva-ı Hindiyye'de: "Mekke'ye girmek için gusül abdesti
almak müstehaptır. Mükellef; "Beni Şeybe"
kapısına gelinceye kadar, telbeyi getirerek dahil olma
durumundadır. Bu da müstehaptır. Mescid-i Haram'a; mütevazi
bir vaziyette, huşû ve ihlâsla, o makamın azameti
düşünülerek sakin sakin, telbiye getirilerek girilir. Bahru'r
Raik'te de böyledir. Zaruret bulunmadığı süre içerisinde
Mescid-i Haram'a yalınayak girilir. İhtiyar'da da böyledir.
Mescid-i Haram'a giren kimse önce sağ ayağını atar ve şu
şekilde dua eder: "(107) Hükmü kayıtlıdır.
"Bismillâhi velhamdü
lillâhi vesselâtü alâ Resûlillâhi!.. Allahümeftah lî
ebvâbe rahmetike ve edhılnî fiyha!.. Allahümme innî
es'elûke fi mekami hâzâ en tusalliye alâ seyyidinâ
Muhammedin abdike ve resûlike ve terhamenî ve tukîyle asreti
ve tağfire zünûbi ve teda'a anni vizrî"
Mânası: Allahû Teâla
(cc)'nın adıyla başlarım. Hamd Allah'a (cc) mahsustur. Salât
ve selâm O'nun Resûlüne olsun. Allah'ım!.. Bana rahmetinin
kapılarını aç ve beni oraya dahil et!.. Allah'ım!..
Gerçekten şu yüce makamda senden, senin kulun ve Resûlün
olan Efendimiz Muhammed'e salât eylemeni diliyorum Bana da
merhamet etmeni, hatalarımı gidermeni, günahlarımı
bağışlamanı ve benden fenalıklarımı kaldırmanı da bu
bulunduğum yerde, senden istiyorum."
984 Kâbe-i Muazzama'yı
(Beytullah'ı) görünce tekbir ve tehlil okuyarak, gönlünden
geçtiği gibi dua eder. Daha sonra Hacer-i Esved'in
karşısından tavafa başlar. Önce Hacer-i Esved'e döner,
tıpkı namazda olduğu gibi iki elini kaldırarak tekbir alır.
Zira rivayet edilmiştir ki; Resûl-i Ekrem (sav) mescid'e girdi,
Hacer-i Esved'in karşısında durdu. Önce tekbir getirdi, daha
sonra tehlil'de bulundu."(108) Essah olan kavle göre eller
omuz hizasına kadar kaldırılır.(109) Eğer hiçbir mü'mine
eziyyet vermeksizin, Hacer-i Esved'e elini ve yüzünü
sürebilmek mümkünse, bunu yapar. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'den
rivayet edilmiştir ki; "Hz. Ömer (ra)'e hitaben"
şunu beyan buyurmuştur: "Şüphesiz sen kuvvetli bir
kimsesin, Hacer-i Esved'i istilâm etmeye kalkarsan zayıf
müslümana eziyyet verirsin. O halde Hacer-i Esved'i istilâm
edeceğim diye insanları sıkıştırma. Fakat müsait bulursan
onu istilâm et (Elini ve yüzünü sür). Eğer müsaid değilse
Hacer-i Esved'e karşıdan istikbal et, tekbir getir ve kelime-i
tevhid'i söyle."(110) Hanefi fûkahası; Hacer-i Esved'e
elini ve yüzünü sürmenin (İstilâm etmenin)
"sünnet", mü'mine eziyyet vermemenin ise
"Vacip" olduğunu esas almıştır.(111) Hacer-i
Esved'i istilâm ederken şu dua okunur:
"Bismillâhirrahmânirrahıym.
Allahümmağfirli zünûbi ve tahhirlî kalbî veşrahlî sadri
ve yessirlî emri ve âfinî fimen âfeyte"
Manası: "Rahmân ve
Rahim olan Allahû Teâla (cc)'nın adı ile!.. Allah'ım!..
Benim günahlarımı bağışla ve kalbimi temizle, yüreğime
genişlik ver, işimi bana kolaylaştır ve kendilerine afiyet
verdiğin kimseler gibi bana da afiyet ver". Muhıyt'te de
böyledir.(112)
985 Bu duadan sonra, Haceri'l
Esved'in sağından Kâbe'nin kapısını takip ederek tavafa
başlar.(113) Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in; Hacer-i Esved'i
istilâm ettikten sonra, sağından Kâbe-i Muazzama'nın
kapısını takiben yedi şavt tavaf buyurduğu
bilinmektedir.(114) Bu sünnettir.
986 Tavafı
"Hatim'in" arka tarafından yapar. Buna
"Hicir" de denilmiştir.(115) Hz. Aişe (ra)'den
rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav)
"Hatim (Hicr) Beyt'tendir" buyurmuştur.(116) İlk üç
şavt'ta "Remel" yapar. Önce "Şavt", sonra
da "Remel" kavramları üzerinde duralım.
ŞAVT:
"Tavaf esnasında Hacerü'l Esved'den başlayıp, Kâbe-i
Muazzama'nın etrafını dolaşarak, tekrar Hacerü'l Esved'e
gelmeye verilen isimdir. Kafi'de de böyledir."(117) Bütün
alimlere göre tavaf'a "Hacerü'l Esved"den başlamak
sünnettir. Tavafa bunun haricinde başlamak da caizdir. Ancak bu
mekruh olur.
REMEL: Tavafın
ilk üç şavtında erkeklerin kısa adımlarla, omuzlarını
silkerek ve çalımlı bir şekilde yürümesine (koşar gibi)
verilen isimdir. Remel'de Hacerü'l Esved'de başlar yine
Hacerü'l Esved'de tamamlanır. İmam-ı Merginani
"Remel" yapmanın sebebini izah ederken; "Bunun
sebebi; müşrikler, müslümanların tavaf yapacakları esnada
"Medine'nin sıtması bunları amma da zayıf
düşürmüş" demeleri üzerine, onlara karşı şiddetli
ve kuvvetli olduklarını göstermek içindi. Sonra Resûl-i
Ekrem (sav)'in döneminde ve ondan sonra bu sebeb sona erdi,
fakat hükmen bakî kaldı"(118) hükmünü beyan eder.
Nitekim Sahebe-i Kiram'dan bir zat: "Biz neden bu remel'e
devam ediyoruz. Vaktiyle müşriklere kuvvetli olduğumuzu
göstermek için Remel yapıyorduk. Halbuki Allahû Teâla (cc)
onları mahv-û perişan etmiştir?" diyor, bunun üzerine
Hz. Ömer (ra): "Remel öyle birşeydir ki, onu Resûl-i
Ekrem (sav) yapmıştır. Biz Resûlüllah Sallâllahü Aleyhi ve
Sellem'in sünnetlerini terketmeyi sevmeyiz"(119)
buyurmuştur. Tavaf yapan kimse; ilk üç şavt'ta remel yapar,
diğer şavtlarda ise yavaş yavaş yürür. İnsanlar çok
kalabalık olduğu zaman beklenilir ve yol bulunca Remel
yapılır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.(120) Zira
Remel'in bir bedeli yoktur. Bu sebeble bekler ki tavaf'ta sünnet
vechi üzerine yerine getirilsin. İstilam'da ise durum böyle
değildir. Çünkü istikbal etme (Ona karşı durub, selâmlama)
bedel hükmündedir.(121) Yedi şavt tamamlanınca
"Tavaf" bitmiş demektir. Tavaf'ı; Hacerü'l Esved'i
istilâm ederek sona erdirmek gerekir.
987 Tavaftan sonra Makam-ı
İbrahim'e gelip orada iki rek'at namaz kılar. Şayed mükellef
Makam-ı İbrahim'de yer bulamazsa, Mescid-i Haram'ın mümkün
olan bir yerinde namazını kılar. Feteva-ı Hindiyye'de
"Bu iki rek'at tavaf namazı bize göre (Hanefi
fûkahasına) vaciptir. Birinci rek'atta, Fatiha'dan sonra
"Kâfirûn" sûresi, ikinci rek'atta ise Fatiha'dan
sonra "İhlâs" sûresini okur. Bize göre kılınan
herhangi bir farz namaz, bu iki rek'at tavaf namazı yerine
geçmez. Zahidi'de de böyledir. Bu namazdan sonra Makam-ı
İbrahim'in arkasında dua etmek müstehabtır. Kişi bu
duasında dünya ve ahirette muhtaç olduğu hususları Allahû
Teâla (cc)'dan taleb eder. Tebyin'de de böyledir. Tavaf
namazı; nafile namaz kılmanın mübah olduğu her vakitte
kılınabilir. Tahavi'de de böyledir. Tavafı tamamlayan
mükellefin; Safa tepesine çıkmadan önce "Zemzem"
kuyusuna inip, "Zemzem" suyu içmesi ve kalanını yere
dökmesi ve şu şekilde dua etmesi gerekir.(122) Hükmü
kayıtlıdır. Dua şudur;
"Allahümme inni
es'elüke rızkan vasian ve ilmen nafian ve şifaen min külli
dâin"
Mânası: "Allah'ım!..
Senden geniş rızık, faydalı ilim ve her derde devâ vermeni
istirham ediyorum." Yapılan bu ilk tavafa
"Kudûm" denir, sünnettir.
988 Safa ile Merve arasında
sa'y etmek isteyen kimse; Hacerü'l Esved'e döner ve istilâm
eder. Şayet buna imkân bulamazsa; Hacerü'l Esved'e yüzünü
dönerek tekbir ve tehlil getirir. Sonra doğruca Safa tepesine
geçer. Resûl-i Ekrem (sav)'in "Benî Mahzûn"
kapısından Safa'ya çıktığı bilinmektedir. Bu kapıya
"Babü's Safa" adı verilmiştir. Buradan çıkmak
sünnettir.(123) Esasen en yakın olan kapı da budur. Başka
kapılardan çıkmak da mümkündür. Kapıdan çıkarken sol
ayak atılır. Safa tepesine çıkmak gereklidir. Bundan murad;
Safa tepesinden "Beytullah'ın" görülmesidir.(124)
Zira mükellif; Safa tepesinden yüzünü "Beytullah'a"
dönerek, ellerini kaldırır ve üç defa tekbir alır. Daha
sonra Kelime-i Tevhid, salât-ü selâm ve duada bulunur. Sonra
Safa tepesinden iner; batn-ı vadiye gelene kadar sükûnet
içerisinde yavaş yavaş yürür. Yeşil direğe gelince
koşmaya başlar ve ikinci yeşil direğe kadar koşar.(125)
İkinci yeşil direği geçtikten sonra vakar içerisinde Merve
tepesine kadar yürür. Merve tepesine gelince
"Beytullah'a" karşı yüzünü çevirir; Allahû
Teâla (cc)'ya hamd-ü sena, Resûl-i Ekrem (sav)'e salât-ü
selâm, tekbir, tehlil ve duada bulunur. Safa ile Merve arasında
yedi şavt gelir-gider!.. Sonuç olarak; Safa tepesinden Merve'ye
dört gidiş ve merve'den safaya üç dönüş yapılmış olur.
Sa'yi tavaftan sonra yapmak şarttır. Hatta bir kimse tavaftan
önce sa'y etmiş bulunsa; bu sa'yi tavaftan sonra iade etme
durumundadır.(126)
989 Kur'an-ı Kerim'de:
"Şüphe yok ki "Safa" ile "Merve"
Allah'ın şearindendir. İşte kim o beyti (Kâbe-i
Muazzama'yı) hacc veya Umre (Kasdı) ile ziyaret ederse,
bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir beis yoktur. Kim
gönlünden kopararak bir hayır işlerse, mükâfatını
görür. Çünkü Allah taatlerin ecrini veren, (Her şeyi de)
Hakkı ile bilendir"(127) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu
Ayet-i Kerime'yi esas alan Hanefi fûkahası; "Safa"
ile "Merve" arasında sa'y etmek vaciptir, rükün
değildir" hükmünde ittifak etmiştir.(128) Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Sa'y'a nereden başlanacağı hususunda"
kendisine yapılan bir müracaatı izah ederken: "Allahû
Teâla (cc)'nın kendisiyle başladığı ile (Safa tepesi)
başlayınız"(129) hükmünü esas alan, Hanefi fûkahası,
sa'y amelinin "Safa" tepesinden başlaması
gerektiğine kail olmuştur. İmam-ı Şafii (rh.a) indinde;
"Safa ile Merve" arasında sa'y, haccın rüknüdür.
990 Sa'yi tamamlayan mükellef;
Mescid-i Haram'a girip iki rek'at namaz kılar.(130) Eğer hacca
niyyet etmişse, ihramlı olarak Mekke'de Terviye gününe
(Zilhicce'nin 8.nci günü) kadar kalır. Her fırsat buldukça
Kâbe-i Muazzama'yı tavaf eder. Zira Resûl-i Ekrem (sav):
"Beyti tavaf namazdır. Namaz ise vazolunmuşların en
hayırlısıdır"(131) buyurmuştur. (Ancak bu tavaflardan
sonra Safa ile merve arasında sa'y etmez!) Kâbe-i Muazzama'yı
tavaf eden mükellefin; her yedi şavt'tan sonra iki rek'at namaz
kılması esastır. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): "Tavaf
eden mükellef, her yedi şavt için iki rek'at namaz
kılsın"(132) hükmünü beyan buyurmuştur. Hanefi
fûkahasının indinde bu namaz vaciptir. İmam-ı Şafii (rh.a)
ise "Sünnet" olduğunu esas almıştır.(133)
991 Terviye gününden bir gün
önce imam bir hutbe okur!.. Bu hutbe'de insanlara Haccın
Menasikini izâh eder. Hacc esnasında üç hutbe vardır.
Bunlar:
1. Terviye gününden bir gün
önceki hutbe,
2. Arefe günü Arafat'ta
okunan hutbe,
3. Zilhicce'nin onbirinci
(Bayram'ın ilk günü) Mina'da okunan hutbedir.
Bu hutbeler arasında
oturulmaz. Ancak Arefe günü okunan hutbe iki hutbe olduğu
için ikisinin arasında bir miktar oturulur. Bu hutbelerin hepsi
zevalden (Yani öğle namazından) önce okunur. Yalnız Arefe
günü hutbe zevalden sonra, fakat yine de öğle namazından az
önce okunur. Tebyinde de öyledir.(134) Terviye günü sabah
namazından ve güneşin doğmasından sonra hep birlikte Mina'ya
gidilir. Efdal olan budur. Ancak güneş doğmadan önce
gidilmiş olsa da caizdir. O gece Mina'da geçirildikten sonra;
Arefe gününün sabah namazı edâ edilir. Daha sonra topluca
Arafat'a doğru yola çıkılır. Mükellefin Mekke'de geceleyip,
Arefe gününün sabah namazını orda kıldıktan sonra Arafat'a
yönelmesi ve Mina'ya da uğraması, caizdir. Fakat böyle yapmak
Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini terk etmek olduğu için,
güzel bulunmamıştır.
992 İmam-ı Merginani:
"Tevriye gününde Mekke'de sabah namazını kıldığı
zaman, Mina'ya hareket edilir. Arefe günü sabah namazını
kılıncaya kadar orada ikamet edilir. Zira rivayet edildi ki;
"Peygamber (sav) Tevriye gününde Mekke'de sabah namazını
kıldı. Güneş doğduktan sonra Mina'ya hareket etti. Mina
mevkiinde öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını
edâ etti. Sabah Namazından sonra Arafat'a doğru yola
çıktı." Şayed Arefe gecesi Mekke'de kalıp, sabah
namazını orada edâ ettikten sonra Arafat'a doğru yola çıksa
ve Mina'ya uğrasa kifayet eder. Zira Mina'da Arefe gününde,
herhangi bir hacc menasikini edâ etmek sözkonusu değildir.
Ancak Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini terketmesi sebebiyle
isaet (Hata) etmiş olur"(135) hükmünü beyan etmektedir.
993 Mina'dan topluca Arafat'a
doğru hareket edilir. Bir mü'minin; Mina'dan güneş doğmadan
önce tek başına Arafat'a doğru hareket etmesi,
"Tekebbür" tehlikesi dikkate alınarak hoş
bulunmamıştır. İmam-ı Muhammed (rh.a) "el Asl"
isimli eserinde; "Arafat'a cemaat halinde inmek esastır.
Zira tek başına inmekte tekebbür (Kibirlenme) tehlikesi
vardır. Hal ise tevâzu ve ihlâsı gerektirir. Cemaat halinde
dua ve ibadetin kabulü daha umulan bir husustur"(136)
hükmünü beyan etmiştir. Arafat'ın her yeri vakfe için
müsaittir. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Arafat'ın her yeri
vakfe için uygundur. Ancak Batn-ı Arene'den uzak durunuz.
Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir. Fakat muhassir
vadisinden uzak durunuz"(137) hükmünü beyan buyurmuştur.
Vakfe'de en faziletli mekân "Cebel-i Rahme" denilen
kısımdır. Zevâlden sonra, hacc emiri veya imam hutbe'ye
çıkar ve Müezzin de ezân okur. Tıpkı Cum'a Namazında
olduğu gibi hacc emiri veya imam "Hutbe'yi" okur.
Feteva-ı Hindiyye'de: "İmam bu hutbede insanlara Arafat ve
Müzdelife vakfelerini, şeytan taşlamanın hükmünü ve
mahiyetini, kurban kesmeyi, traş olmayı, ziyaret tavafını ve
Bayram'ın ikinci gününe kadar hacc'da yapılması icabeden
bütün amellerin nasıl edâ edileceğini izah eder. Gâyetü's
Sürûci'de de böyledir. Sonra minberden iner, öğle
namazının vaktinde, öğle ve ikindi namazlarını (Cem'i
takdim) birlikte kıldırır. Bu namazlarda imam açıktan
okumaz, gizli kıraat eder. Bu namazlar için, sadece bir ezân
okunur ve kamet getirilir. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bu iki namaz esnasında öğle namazının ilk sünnetinden
başka, nafile bir namaz edâ edilemez. Bunların arasında
nafile namaz kılınırsa mekrûh olur. Ayrıca böyle bir
durumda ikindi ezanı tekrar okunur. Kafi'de de böyledir. Kezâ
bu iki namaz arasında, yemek, içmek vb.. şeylerle meşgul
olmak da mekruhtur. Siracû'l Vehhac'da da böyledir"(138)
hükmü kayıtlıdır.
994 Bundan sonra hacc emiri
veya imam; sünnet olan gusül abdestini alır ve Cebel-i
Rahme'nin yakınında Kâbe-i Muazzama istikametine dönerek
vakfe'ye durur.(139) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Vakfelerin en
hayırlısı, kendisiyle kıbleye istikbal edilenidir"(140)
buyurduğu bilinmektedir. Arafat vakfesinin iki şartı vardır:
Birincisi: Vakfe'nin Arafat'ta
yapılması,
İkincisi: Vakfe'nin belirli
zamanda edâ edilmesidir.
Niyyet etmek Vakfe'nin
şartlarından değildir. Ancak niyyet etmek ve kıble'ye karşı
vakfede durmak efdaldir. Vakfe'yi güneşin battığı zamana
kadar uzatmak vaciptir. Vakfe'nin sünnetleri ise şunlardır:
Gusül abdesti almak, iki hutbe, öğle ve ikindi namazlarını
cemetmek, bu namazlardan sonra vakfe yapma hususunda acele etmek,
oruçlu olmamak, devamlı abdestli olmak, imama yakın bulunmak
ve onun arkasında olmak, vakfe'ye kalben hazır olmak ve
dünyevi kaygılardan, endişelerden ve dünyevi işlerden zihnen
sıyrılmak, vakfe esnasında dua ile meşgul olmak ve kafirlerin
gelip-geçeceği yollarda vakfe yapmamak!.. Ayrıca Resûl-i
Ekrem (sav)'in vakfe yaptığı siyah ve büyük kayanın
yanında vakfe yapmak!.. Eğer oraya yaklaşmak güç ise, imkân
nisbetinde yakın olmaya çalışmak. Bahru'r Raik'te de
böyledir.(141)
995 Vakfe sırasında dua etmek
esastır. İmam-ı Merginani: "Bu hususu izah" ederken
şunları kaydediyor: "Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in vakfe
esnasında dua ettiği rivayet edilmiştir ve denilmiştir ki:
"Peygamber (sav) yemek isteyen miskin gibi ellerini uzatarak
arefe gününde dua ederdi". Mükellef dileği gibi duada
bulunur. Her ne kadar bazı dualar hususunda eserler varid
olmuşsa da!.."(142) Feteva-ı Hindiyye'de:
"Alimlerimiz vakfeye mahsus muayyen bir dua rivayet
etmemişlerdir. Çünkü insanlar burada gönüllerinden
geçtiği gibi dua ederler. Bedai'de de böyledir. Ancak
Arafat'ta ekseri insanların yaptıkları dua şudur"(143)
denilmektedir.
Manası: Allahû Teâla
(cc)'dan başka ilâh yoktur, bütün putları ve tağutları
reddederim. Allahû Teâla (cc)'nın ortağı yoktur, hüküm
koyma hakkı (mülk) O'na aittir. Hamd da yalnız O'na mahsustur.
Hayat veren de öldüren de O'dur!.. Allahû Teâla (cc) mutlak
hayat sahibidir, kat'iyyen ölmez. Hayır O'nun kudret elindedir
ve Allah herşeye hakkı ile kadirdir. Ancak Allahû Teâla
(cc)'ya kulluk ederiz ve Allahû Teâla (cc)'dan başka Rabb
(Terbiye edici, hüküm koyucu) tanımayız!.. Allah'ım!..
Kalbime nûr ver, kulağıma nûr ver, gözüme nûr ver.
Allah'ım! Kalbimi genişlet ve benim işimi kolaylaştır.
Allah'ım!.. Bu yer, cehennem ateşinden sana sığınmanın ve
ondan korunmak isteyenin makamıdır. Affınla beni cehennem
ateşinden koru ve rahmetinle beni cennetine koy!.. Ey merhamet
edenlerin en merhametlisi. Beni İslâm'a kavuşturduğun gibi,
onu benden sıyırıp alma ve beni ruhumu alıncaya kadar İslâm
üzere bulundur. Allah'ım ben İslâm üzereyim."
966 Güneş battığı zaman
Ulû'lemr (Hacc emiri) ve cemaat; sükûnet ve vakarla
Müzdelife'ye hareket ederler.(144) Müzdelife'ye giderken yavaş
yavaş yürümek efdaldir. Feteva-ı Hindiyye'de:
"Hacıların Müzdelife'ye Hacc emirile birlikte dönmeleri
ve onun önüne geçmemeleri uygun olur. Ancak Hacc emiri,
güneş battıktan sonraya kalırsa, Müzdelife'ye vaktinde
girebilmek için cemaat ondan önce gider. El İhtiyar Şerhü'l
Muhtar'da da böylerdir"(145) hükmü kayıtlıdır.
Müzdelife'ye doğru harekete geçen mükellef; tekbir, kelime-i
Tevhid ve devamlı olarak Telbiye getirir. Allahû Teâla (cc)'ya
hamdü senâ'da bulunur ve bol bol istiğfar eder.
997 Müzdelife'de yatsı
namazının vakti girince; Müezzin ezân okur ve bunun
arkasından kamet getirir. Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilen
hadis'te; "Peygamber (sav) akşam ve yatsı namazını bir
tek ezân ve ikametle cem etti"(146) buyurulmuştur.
Dolayısıyla Ulûlemr veya Hacc emiri ile birlikte; cemaat önce
akşam namazını, daha sonra da yatsı namazını arka arkaya
kılarlar. Bu iki namaz arasında kat'iyyen nafile namaz
kılınmaz. Feteva-ı Hindiyye'de: "Müzdelife'de akşam ve
yatsı namazını, cem'i tehirle tek başına kılmak caizdir. Bu
Arafat'taki cem'i takdimin hilâfınadır. Ancak efdal olan,
cemaat olarak imamla birlikte kılmaktır. İzah'ta da böyledir.
İmam Mahbubi: "Müzdelife'deki Cem'de; hutbe, Ulû'lemr,
cemaat ve ihram şart kılınmıştır" demiştir.
Kifâye'de de böyledir. Yatsı namazı kılındıktan sonra
Müzdelife'de gecelenir. Muhıyt'te de böyledir"(147)
hükmü kayıtlıdır.
998 Müzdelife'de gecenin bir
kısmını dua ve zikirle geçirmek müstehabtır. Mükellef;
şeytan taşlamada kullanmak üzere nohut büyüklüğünde 70-80
adet taş toplar ve güzelce yıkar!.. Abdullah İbn-i Mes'ûd
(ra)'dan rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav)
Müzdelife'de sabah namazını gecenin son karanlığında edâ
etmiştir."(148) Dolayısıyla "Ferc-i Sadık"
beklenmez, tıpkı Arafat'ta ikindinin öne alındığı gibi,
erken kılınması caiz olur.(149) İmam veya hacc emiri, sabah
namazını cemaatle kıldıktan sonra vakfe yapar. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Vakfe esnasında cemaat imamın ardında ve
dilediği yerde durur. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Müzdelife'de "Kuzeh" dağının başında ve imamın
arkasında vakfe yapmak daha efdaldir. Tahavi Şerhinde de
böyledir. Vakfe esnasında Allahû Teâla (cc)'ya hamd-ü
senâ'da bulunulur, tehlil, tekbir, telbiye ve Resûl-i Ekrem
(sav)'e salâtü selâm getirilir. Zâd'da da böyledir. Muhassir
vadisinin dışında, Müzdelife'nin her yerinde vakfe
yapılabilir. Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir. Muhassir vadisi
(Batn-ı Muhassir) denilen mevkie gelen mükellef, eğer yaya
yürüyorsa süratini artırır, binekli ise hayvanını harekete
geçirir ve bir ok atımı kadar böyle yapar. Kirmani böyle
söylemiştir. Hidaye Şerhi'nde de böyledir"(150) hükmü
kayıtlıdır. Müzdelife'de vakfe'nin vakti; fecrin tulûundan,
ortalığın iyice ağarmasına kadardır. Güneş doğunca,
Müzdelife vakfesinin vakti tamam olur. Fecrin doğmasından
önce; hiçbir mazereti yokken müzdelife'yi terkeden kimsenin
bir kurban kesmesi gerekir.
999 Hava iyice aydınlandıktan
sonra ve güneş doğmadan az önce imam cemaatle birlikte
Müzdelife'den Mina istikametine hareket eder.(151)
Müzdelife'den yola çıkmanın son haddi güneşin doğmasına
iki rek'at namaz kılabilecek kadar bir müddetin kalmış
olduğu andır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.(152)
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Şüphesiz ki bugünkü
ibadetimizin (Menasikimizin) birincisi, taş atmamız, sonra
kurban kesmemiz, sonra da traş olmamızdır"(153)
buyurduğu bilinmektedir. Mina'ya varan mükellef; Akabe
Cemresinin bulunduğu yere gelir ve bu cemreye yedi adet nohut
büyüklüğünde (Müzdelife'den topladığı) taş atar. Her
taşı atarken "Tekbir" alır. Tesbih ve tehlil
getirmek de caizdir.(154) Telbiye, ilk taşın atılması ile
birlikte kesilir. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in Akabe Cemresine
attığı ilk taş ile birlikte telbiye'yi kestiğini; Hz. Cabir
(ra), rivayet buyurmuştur.(155) Mükellef; Akabe cemresine taş
atarken şu duayı okur:(156)
"Bismillâhi vallâhû
Ekber!.. Rağmenliş'şeytâni vehizbihî Allâhümmec'al haccî
mebrûren ve sa'yî meşkûren ve zenbî mağrûren"
Mânası: "Allahû Teâla
(cc)'nın adı ile başlarım. Yemin ederim ki, Allah (cc) en
büyüktür!.. Şeytan ve Şeytan'ın partisine (Düzenine)
hakaret olsun ve Şeytani güçler kahrolsunlar diye bu taşları
atıyorum.(157) Allahım!.. Haccımı kabul buyur, say-ü
gayretimi şükre lâyık eyle ve günahlarımı
bağışla."
1000 Şeytan taşlarken,
mü'minlerin birbirlerine eziyyet vermemeye gayret etmeleri
esastır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): "Birbirinize eziyyet
vermeden ufak taşları atmanızı lüzûmlu
görürüm"(158) buyurduğu bilinmektedir. Akabe cemresine
yedi taş atıldıktan sonra kurban kesme gündeme girer. Yalnız
hacca niyet etmiş olan kimselere (Müfrid'e, İfrat haccı yapan
kimseye) kurban kesmek vacip değildir. Bunlar kurban kesmek
istemiyorlarsa, başlarını tıraş ederler. Temettü ve Kıran
haccını yapan kimselere kurban kesmek vaciptir.(159) Bunlar
kurbanlarını kestikleri an, saçlarını tıraş ederler.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Saçlarını tıraş edenlere
Allah rahmet etsin"(160) duasında bulunduğu bilinmektedir.
Hanefi fûkahası "Resûl-i Ekrem (sav)'e iktida
noktasından saçın tamamını tıraş etmek efdaldir"(161)
hükmünde ittifak etmiştir. Ancak bir özürü mevcutsa
kısaltmakla yetinir. Feteva-ı Hindiyye'de: "İhramdan
çıkmak için, makina ile tıraş olmak caizdir. Siracü'l
Vehhac'ta da böyledir. Tıraş olma esnasında berberin (Tıraş
eden kimsenin), sağdan başlaması ve tıraş olan kimsenin
başının sol yarısını önce tıraş etmesi sünnettir.
Fethû'l Kadir'de de böyledir. Tıraş olduktan sonra saçı
defnetmek müstehaptır. Aynı şekilde tıraş olurken dua etmek
ve tekbir getirmek de müstehabtır. Tıraş olduktan sonra
saçın atılmasında da bir beis yoktur. Ancak helâya veya
yıkanılan yere atmak mekruh olur. Bahru'r Raik'te de
böyledir". İhramdan çıkınca, tırnakları kesmek
bıyığı kısaltmak, tıraştan sonra etek tıraşı yapmak da
müstehaptır. Gayetü'l Sürûci ve Şerhu'l Hidaye'de de
böyledir. Tıraş olan kimse, sakalından birşey almaz; alırsa
birşey de lâzım gelmez. Tebyin'de de böyledir"(162)
hükmü kayıtlıdır. Resûl-i Ekrem (sav)'in; Akabe cemresini
taşlayıp, kurbanını kesen ve tıraşını olan mükellefle
ilgili olarak: "Onun için herşey helâldır, ancak
kadınlar (cinsi münasebet) değil"(163) Hadis-i Şerifini
esas alan Hanefi fûkahası "İhram sebebiyle haram olan
şeyler, kadınlarla cinsi münasebet ve cinsi münasebetin
davetçisi hükmünde olan öpme, kucaklama vs. hariç, helâl
olur"(164) hükmünde ittifak etmiştir.
1001 Akabe Cemresini taşlayan,
kurbanını kesen ve tıraşını olan mükellef; mümkün olursa
aynı günde ziyaret tavafını yapar. Bu tavaf farzdır.(165)
Aynı gün mümkün olmazsa; bayramın ikinci ve üçüncü
gününde eda eder. Daha fazla tehir etmez. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Tıraş olan kimseye bu tıraşı ile,
kadınla cinsi münasebet hariç diğerleri helâl olmuştu.
Ziyaret tavafının ilk dört şavtını yaptığı zaman,
kadınla cinsi münasebet kendisine helâl olur. Çünkü
tavafın bu ilk dört şavtı rükündür. Kalan üç şavtı ise
vaciptir. Bir kimse (Akabe cemresini taşlayıp, kurban kesip,
tıraş olduktan sonra) tavaf etmedikçe, aradan uzun yıllar
geçse bile, kendisine kadınla münasebet helâl olmaz. Bu
hususta icma vardır"(166) hükmü kayıtlıdır. Hacc-ı
İfrad'a niyetli olan mükellef; daha önce kudûm tavafından
sonra Safa ve Merve arasında sa'yını edâ etmişse, bu farz
olan tavaftan sonra sa'y etmez. Kıran ve Temettü haccına
niyetli olanlar ise ziyaret tavafından sonra sa'y ederler. Daha
sonra yeniden "Mina'ya dönülür ve orada gecelenir. Bunun
sünnet olduğu bilinmektedir.(167)
1002 Hacc ibadetini edâ eden
mükellef; bayramın ikinci günü, güneş zeval noktasına
vardıktan sonra üç cemre'yi de taşlar. Taş atmaya "Hayf
Mescidi'nin" yakınında olan cemreden (Küçük şeytan)
başlar ve ona yedi taş atar. Her taşı atarken "Allahû
Ekber" der!.. Daha sonra onu takip eden Cemre'ye -ki
buna "Cemretü'l Vusta" (Orta Şeytan) denir- yedi taş
atar. Sonra Akabe Cemresi'ne gelir ve ona da yedi taş atar.
Küçük ve orta cemrelerin yanında bir miktar durması
icabeder, ancak son cemrenin yanında durması gerekmez. Kafi'de
de böyledir.(168) Bayramın üçüncü gününde de; tıpkı
ikinci gününde olduğu gibi, zeval vaktinden sonra cemreleri
taşlar. Bundan sonra eğer Mina'dan ayrılmak isterse,
dördüncü günün taşları sakıt olur.(169) Ancak Mina'da
kalırsa, bütün cemrelere yedişer taş daha atar ki; toplam
yetmiş taş olur!..
1003 Mekke'nin dışından
gelen mükellef'ler; ayrılmak istedikleri zaman "Veda"
tavafını yapmak durumundadırlar. Essah olan kavle göre
"Veda" tavafını yapmak hacc ibadetini edâ edenler
için vaciptir. Umre yapanlar için ise gerekli değildir.
Ayrıca veda tavafı hayızlı ve nifaslı olanlara haccı zayi
etmiş bulunanlara da vacip değildir. Serahsi'nin Muhıyt'inde
de böyledir.(170)
1004 Vedâ tavafı yedi şavt
olarak edâ edildikten sonra; Makam-ı İbrahim'e veya Mescid-i
Haram'ın müsait bir yerine geçilerek "Tavaf" namazı
iki rek'at olarak kılınır. Daha sonra "Zemzem"
suyundan içmek üzere kuyuya inilir ve kıbleye karşı
dönülerek ayakta içilir!... Bu sırada mükellef içinden
geldiği gibi dua eder.
1005 Kâbe-i Muazzama'nın
kapısı ile Hacerü'l Esved arasında kalan
"Mültezem" denilen yerde, sağ el kapıya doğru
uzatılarak Allahû Teâla (cc)'dan rahmet dilenir ve göz yaşı
dökülür. Yeryüzü müstekbirlerine ve tağutlara karşı,
mü'minlerin muzaffer olması için dua edilir. Cihad gayreti ve
şehadet mertebesinin üstünlüğü dikkate alınarak,
"Şehid" olma arzusu beyan edilir. Bir müddet tekbir,
Kelime-i Tevhid ve Resûl-i Ekrem (sav)'e salât-ü selam
getirildikten sonra, Hacerü'l Esved istilâm edilir. Daha sonra
yüzü Kâbe-i Muazzama'dan ayırmadan, huşû ve ihlâs
içerisinde Mescid'den çıkılır.
1006 KADINLARIN HACC
İŞLERİ: Hacc ibadetini edâ hususunda, kadın ile
erkek arasında herhangi bir fark yoktur. Yalnız şu hususlarda
farklılık sözkonusudur.
1. Kadınlar, erkekler gibi
başlarını açamazlar. Yalnız yüzlerini açık bulundururlar.
(Peçe kullanmazlar)
2. Telbiye getirirken
seslerini, ancak kendileri işitecek kadar yükseltirler.
3. Safa ile Merve arasında
"Sa'y" ederken, yeşil işaretler arasında koşmazlar
ve "Tavaf" esnasında Remel yapmazlar.
4. Saçlarını dibinden
tıraş etmezler, ancak uçlarından biraz keserler.
5. Kalabalık ve sıkışık
durumlarda, Hacerü'l Esved'i istilâm etmezler.
6. Safa ve Merve tepelerine
çıkmazlar.
7. Kendilerine ait her çeşit
dikişli elbise ve ayakkabı giyerler. Hayız ve nifaz
hallerinde, temizlik için yıkanırlar ve tavaftan başka
bütün vazifelerini yaparlar. Hayız ve Nifas sebebiyle farz
olan ziyaret tavafını yapamayanlar, temizlendikten sonra bu
farzı edâ ederler. Erkekliği ve dişiliği meşkuk olan
"Hünsa-i Müşkil" durumunda olan kimseler, kadınlar
hükmüne tabidir. Yani hacc ibadetini, kadınlar gibi edâ
ederler.(171)
1007
İhramlı olan bir kimse, Mekke-i Mükerreme'ye uğramadan,
Arafat'taki "Vakfe"ye yetişirse, hacc ibadetine
kavuşmuş demektir.(172) Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in: Hacc
Arafa'dır. Kim Arafa'ya kavuşursa, hacca kavuşmuş demektir.
Kim de Arafa'yı fevt ederse (Kaçırırsa) haccı kaçırmış
demektir"(173) buyurduğu bilinmektedir. Arafe gününün
zevalinden itibaren, Kurban bayramı gününün fecri doğuncaya
kadar, Arafat'ta bir müddet vakfe'ye yetişen kimse farzı edâ
etmiş olur.(174)