İHSAR (HACC'DAN MENEDİLMEK
VEYA GERİ KALMAK)
1046 Molla hüsrev: İhsâr'ın
lûgat manası, mutlak olarak men etmek, alı koymak demektir.
Şer'an: "İhramlı olan mükellefi; hacc ve muresinin
tamamına erişmesinden, düşman, hastalık veya meşru bir
başka sebeble menedilmesine "İhsar"
denilir"(286) hükmünü beyan etmektedir. İbn-i Abidin:
"İhsar lûgatta men etmek demektir. Yani korku, hastalık,
acz gibi birşeyle menetmektir. Hapishaneye veya bir şehre
kapamak suretiyle düşmanı kendisine men ederse buna
"Hasr" denir. Nitekim Keşşaf ve diğer kitaplarda
beyan edilmiştir. El Muğrib'te: "Meşhur olan budur"
denilmektedir. Tamamı İbn-i Kemal'in şerhindedir. Şeriatta
iki rükünden men etmektir. Bunlar vakfe ve hacc'da tavaftır.
Lâkin ileride göreceğiz ki, umrede de ihsar tahakkuk
etmektedir. Halbuki onun bir rüknü vardır, o da tavafdır.
Hasılı "Hasr"; bir yerden çıkmayı men etmektir.
İhsar ise; matlûba (Taleb edilen, hacc ve umre'ye) erişmeye
hastalık ve düşman sebebiyle mani olmaktır"(287)
buyurmaktadır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hacc veya umre için
ihrama giren; sonra da ihramın gerektirdiği fiilleri yapmaktan
herhangi bir sebeple men edilen kimseye muhsar denir. Hacc'dan
men edilme; ister düşman tarafından, ister hastalık,
yaralanma, kırılma, hapiste bulunma ile veyahut da başka bir
mani'den dolayı olsun hepsi müsavidir. Ulemamızın kavillerine
göre, ihramın gerektirdiği vazifeler; hakiki ve şer'i olur.
Bedai'de de böyledir. Bir mükellefi vasıtaya binmekten veya
yürümekten alıkoyan hastalık; ihsarı sabit kılacak
mahiyette bir hastalık sayılır. İhsar için sözkonusu olan
düşman; müslüman, kâfir veya yırtıcı hayvan olabilir.
Siracü'l Vehhac'ta da böyledir. Hacc yolunda gerekli olan
nafakası çalınmış veya bindiği hayvanın (vasıtasını)
kaybettiği için, yürümeye gücü yetmeyen kimse de
muhsardır. Fakat bindiği hayvanını (vasıtasını) kaybeden
kimsenin yürümeye gücü yetiyorsa, o kimse muhsar sayılmaz.
İhrama girdiği zaman yanında kocası olmayan kadın,
yanındaki mahremi ölen kadın, yanında mahremi olmadığı
halde ihrama giren kadın ve kocası ölen kadın, birer
"Muhsara"dırlar. Bedai'de de böyledir. Bir kadının
mahremi yolda ölür ve kadınla Mekke arasında üç konak veya
daha fazlası bir yolda ölür ve kadınla Mekke arasında üç
konak veya daha fazlası bir mesafe bulunursa, bu kadın da
muhsara hükmündedir"(288) denilmektedir.
1047
Kur'an-ı Kerim'de: "Haccı da, Umre'yi de Allah için tam
yapın. Fakat alıkonursanız, o halde kolayınıza gelen
kurban(ı gönderin, bununla beraber) kurban yerine varıncaya
kadar başlarınızı tıraş etmeyin..."(289) hükmü beyan
buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'yi esas alan Hanefi fûkahası:
"Hacc veya umre yapmasına mani olunmuş mükellefin
ihramdan çıkması için; Mina'ya bir kurbanlık veya onun
bedeli olan miktarı gönderip, kendi adına kestirmiş olması
gerekir. Kurbanı gönderen şahısla (Muhsar'la), götüren
şahıs arasında kurbanın ne zaman kesileceği hususunda
önceden bir sözleşme yapılmalıdır ki, muhsar olan kimse
-Kurban kesilmeden önce- ihramdan çıkmış olmasın"(290)
hükmünde ittifak etmiştir. Kurbanın kesilmesinden sonra
ihramdan çıkan mükellef; eğer hacc-ı ifrad yapmaya niyetli
idiyse, bu kimsenin bir yıl sonra bu ibâdeti edâ etmesi
gerekir. Şayed niyyeti Hacc-ı Kıran yapmak idiyse; ihramdan
çıkmak için iki kurban kestirir, sonra da iki Umre ve bir hacc
yapması gerekir.(291) Bu kurban, harem hududları içerisinde
kesilir, kat'iyyen dışında kesilemez. Arafat'ta vakfe yapan
kimse "Muhsar" olmaz. Zira vakfeden sonra ihsar hükmü
yoktur. Fakat tavaf'tan ve vakfe'den engellenen Mekkeli için de
ihsar hükmü geçerlidir.(292) Umre'ye niyet eden mükellef;
"Muhsar" duruma düşerse, kurbanı dilediği yerde
kesebilir.