NİKÂH'TA VELÂYET VE KEFAET
1106 Önce "Veli" ve
"Velâyet" kavramları üzerinde duralım.
"Veli'nin" lûgat manası; sahib,(61) ve düşmanın
hilâfı'dır.(62) Örfen "Veli"; Allahû Teâla
(cc)'yı bilen (Mü'min) kimsedir. Malûm olduğu üzere;
mükellef hür kadının nikâhı velisiz münakid olur.(63)
Ancak küçük çocukların, akli melekelerinde zaaf bulunan
kimselerin ve kölelerin nikâhlarının sıhhati için velinin
izni şarttır.(64) Zira bunlarda "Aciz" olma durumu
sözkonusudur. Lehlerindeki ve aleylerindeki durumları kat'i
olarak kavrayamazlar. Hanefi fûkahası: "Şu dört sebeple,
velâyet hakkı sabit olur: a) Karabet (Akrabalık), b) Velâet
(Efendilik), c) İmamet (Ulû'l Emir ve O'nun naibi olmak), d)
Malikiyet (Sahibi bulunmak)" hükmünde ittifak
etmiştir.(65) İbn-i Abidin: "Velâyet; başkası üzerinde
ister-istemez sözünü geçirmektir. Bu söz, velâyet'in fıkhi
tarifidir. Nitekim Bahır'da da böyle denilmiştir. Yoksa lügat
itibariyle manası sevgi ve yardımdır. Nitekim Muğrib'te beyan
edilmiştir"(66) hükmünü beyan eder.
1107 "Velinin izni,
nikâhın sıhhatinin şartı mıdır?" suali çerçevesinde
ehl-i sünnetin müçtehid imamları farklı sonuçlara
varmışlardır. Hanefi fukahası; Velinin izni, nikâhın
sıhhatinin şartı değildir" hükmünde müttefiktir. Bu
hussusta kaide şudur: Kendi malında tasarruf eden herkes,
nefsinde de tasarruf eder. Malında tasarruf edemeyen (Küçük
çocuk, köle ve mecnun gibi) nefsinde de tasarruf edemez. İbn-i
Abidin"Velinin izni" meselesini izah ederken bu
husustaki Hadis-i Şeriflerin mahiyetlerini şu şekilde beyan
ediyor: "Hangi kadın velisinin izni olmaksızın
evlendirilirse, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı
batıldır" hadisine gelince: Gerçi Tirmizi bu hadisin
hasen olduğunu söylemiştir. Bir de: "Velisiz nikâh
yoktur" hadisi vardır. Onu Ebû Davud ve başkaları
rivayet etmiştir. Bunlar, Peygamber (sav)'in: "Kocasız
kadın, kendisini evlendirmeye velisinden daha haklıdır"
hadisine muarızdır. Bu son hadisi Müslim, Ebû Davûd,
Tirmizi, Nesai ve Muvatta'da İmam-ı Malik rivayet etmişlerdir.
Kocasız kadın dul da olabilir, bakire de!.. Böyle bir
kadının velisi ancak onun rızasıyla nikâh akdine
girişebilir. Hadis-i Şerif, kadını, akid yapmak için
velisinden daha haklı göstermiştir. Bu hadis, senedinin
kuvvetiyle ve sahih olduğuna ittifak edilmekle tercih olunur.
İlk iki hadis böyle değildir. Zira onlar zayıf yahut
hasen'dirler. Yahut tahsis suretiyle araları bulunur. Veya
"Nikâh yoktur" sözünden murad, nikâhın kemali
yoktur diye tevil edilir. Yahud, veliden murad, nikâh onun
iznine bağlı olan kimsedir. Yani, nikâh ancak kâfirin
müslüman kadınla evlenmesini önlemeye, bunak kadına, köle
ve cariyeye velâyeti olan kimsenin izniyle kıyılır. Batıldan
murad; velinin kızı dengi olmayana vermesini sahih
görmeyenlerin kavline göre kelimenin hakikatidir. Yahud, sahih
görenlerin kavline göre hükmüdür. Mutlak olan nasslarda
bunların hepsi geçerlidir. Murazayı def etmek için bunu
irtikab etmek (Yani veliden izin almak) vacip olur. Bu husustaki
sözün tamamı Fetih'te izah edilmiştir."(67)
1108 Resûl-i Ekrem (sav) Hz.
Aişe (r. anha) validemizi, daha altı (bir rivayete göre dokuz)
yaşında iken babası Hz. Ebu Bekir (ra)'den istemiş ve onun
izni ile nikâhları akdedilmiştir.(68) Hanefi fûkahası:
"Nikâh, asabeden olan veliye aittir." Hadis-i
Şerifinin; çocuklar için icbar velâyetinin delili olduğu
hususunda ittifak etmiştir.(69) Zira asabeden (Birbirine miras
düşen akraba) merhamet ve birbirinin iyiliklerini arzu etme
"Fıtri" olarak mevcuttur. Nitekim her baba;
çocuğunun mutlaka mes'ud olmasını arzu eder.
1109 Kâfir olan babanın;
müslüman olan kızının üzerinde "Velâyet" hakkı
yoktur.(70) Fasık üzerinde ise ihtilaf mevcuttur!.. Eğer
kızını mehr-i misil'den az bir mehirle ve dengi olmayan bir
kimse ile evlendirmeye kalkarsa, kadı (şer'i şerifle
hükmeden hakim) faasık olan babaya engel olur!.. Dengi ile
evlendirirse ve mehr-i misil hususunda hassasiyet gösterirse,
maslahat gereği "Velâyet" geçerli olur.
1110 Nikâhta dikkat edilecek
hususlardan birisi de "Kefaet"tir!.. Dürri'l
Muhtar'da: "Kefaet; "Kafee" fiilinden alınma bir
mastardır. "Denk olmak" manasınadır. Burada murad,
hususi bir denkliktir. Yahud kadının (Evleneceği erkekten)
daha aşağı olmasıdır. Kefaet (denklik) nikâhın geçerli
veya sahih olması için, nikâhın başında erkek tarafından
muteberdir. Çünkü şerefli bir kadın, alçak bir adama
kadınlık etmekten çekinir. Onun için kadın tarafından
kefaet itibara alınmaz. Zira kadını alan kocasıdır.
Kadının aşağılığı onu rencide etmez. Bu sahih kavle
göre, bütün imamlarımızca böyledir"(71) hükmü
kayıtlıdır. Hanefi fukahası erkeğin; Neseb yönünden,
İslâmiyet noktasından, "Hürriyet" açısından,
Mal'a sahib olma durumundan, hırfet (sanat, ticaret, ziraat ve
bunun gibi sahalarda kabiliyet) noktasından ve diyanet'en
evleneceği kadının aşağı olmaması üzerinde
durmuştur.(72) Esasen bu sahalarda; kadın erkekten üstün
olursa, aile saadetinin temini güç olur!.. Kefaet; nikâh
kıyılmadan önce erkekte aranır.(73) Nikâh kıyıldıktan
sonra; kefaet üzerinde durulmaz.
1111 Şurası muhakkaktır ki;
ilim ve salih amelle kazanılmış olan asalet önemlidir.
Kur'an-ı Kerim'de: "De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu?"(74) hükmü beyan buyurulmuştur. Yine bir başka
ayet-i kerime'de: "Allah içinizden iman etmiş olanlarla,
kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini
artırır"(75) denilmek suretiyle; ilim, iman ve salih
amelle derecelerin farklılaşacağı zikredilmiştir. Mü'min ve
muttaki bir kız; faasık olan bir erkeğin dengi değildir.(76)
Nitekim Fetava-ı Hindiyye'de: "Fasık olan bir erkek,
saliha olan bir kadına kefaet noktasından eşit (denk)
değildir. Mecma'da da böyledir. Bir kimse küçük yaştaki
kızını, içki içen veya başka kötü itiyatları olan bir
şahsa -iyi kimsedir veya içki içmez zannıyla- nikâhlasa,
sonra da onun bu hallerini öğrense, kız da baliğa olunca:
"-Ben bu nikâha razı değilim" dese; koca tarafının
çoğunluğu salih kimseler olsa dahi, yine de bu nikâh
batıldır. Ve bu meselede ulemamızın ittifakı vardır.
Zahiriyye'de de böyledir"(77) hükmü kayıtlıdır.
1112
İbn-i Abidin: "Haseb, bir kimsenin babalarının
öğülecek hallarini saymasıdır. Bunu Halebi, Kamus'tan
nakletmiştir. Yani kadının babaları ve dedeleri şeref,
diyanet ve cömertlik hususunda damadınınkinden aşağı
olması müstehabtır. Mevkii, yükseklik ve malda aşağı
olunursa, kadın kocasına itaat eder, onu küçümsemez. Aksi
takdirde kendini ondan yüksek görür. Fetih'te şöyle
deniliyor: "Taberani'nin Hz. Enes'ten, onun da Peygamber
(sav)'den rivayet ettiği bir hadiste: "Her kim bir kadını
mevkii için alır, Allah ancak onun zelil olmasını ziyade
eder. Her kim bir kadını malı için alırsa, Allah ancak onun
fakirliğini ziyadeleştirir. Her kim bir kadını hasebi için
alırsa, Allah onun ancak alçaklığını ziyade eder ve her kim
bir kadını gözünü (zinadan) yummak, namusunu korumak veya
akraba hakkına riayet etmekten başka bir maksatla almazsa,
Allah kadını ona onu kadına mübarek kılar"
buyurulmuştur. Bahır sahibi şunu da ziyade etmiştir:
Kadınların dünürlüğü ve mesarifi en sade olanını seçer.
Bakire almak daha iyidir. Çünkü hadiste: "Bakireleri
almaya bakın. Çünkü ağızları tatlı, rahimleri daha
temizdir. Aza onlar daha razıdırlar." buyurulmuştur. Uzun
alık, kısa çirkin, çenesi düşük, ahlakı bozuk, çok
çocuklu ve yaşlı kadın alınmaz. Çünkü bir hadiste:
"Doğuran bir kara kadın, kısır güzelden daha
hayırlıdır" buyurulmuştur. Hür kadın almaya kudreti
varken, cariyeyle evlenmemeli, kadın da; dindar, ahlâklı,
cömert ve zengin erkeği seçmeli, faasıkla evlenmemelidir. Bir
adam genç kızını ihtiyar birine ve çirkine vermemeli, onu
dengiyle evlendirmelidir. Denkten murad, takva sahibi olan her
müslümandır. Erkekler rağbet göstersin diye, kızları,
zinetlerle kıymetli elbiselerle süslemek sünnettir.
Başkasının dünür yolladığı kız istenmez. Çünkü bu
cefa ve hıyanettir."(78) hükmünü zikreder.