MEHİRİN MİKTARI
1116 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"On dirhemden daha az mehir olmaz"(86) buyurduğu
bilinmektedir. Hanefi fûkahası bu hadis-i şerifi esas olarak;
"Mehrin en azı on dirhem gümüştür. Dirhemler; tıpkı
zekâtta olduğu gibi, yedi miskal ağırlığında olmalıdır.
Madrub (basılmış, darbedilmiş para) olup olmaması
müsavidir. Külçe gümüş şeklinde de olabilir"(87)
hükmünde ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav) döneminde,
beş dirhem gümüşle bir koyun satın alınabildiği
bilinmektedir.(88) Dolayısıyla, Asr-ı Saadette; mehrin en az
miktarı ile, iki koyun satın alınabilmektedir.(89)
1117 Resûl-i Ekrem (sav),
gerek kendi izdivaçlarında ve gerekse kızlarının
izdivaçlarında 12 ukiyye (bir ukiyye 40 dirhemdir) miktarında
gümüş takdir etmiş, daha fazlasını ne vermiş, ne de taleb
buyurmuştur.(90)
1118 Hz. Ömer (r.a)'in hilafeti
döneminde "Mehir" alabildiğine yükselmiş, bunun
üzerine Halife bir hutbesinde: "Kadınların mehirlerini ne
kadar çok artırdınız. Resûl-i Ekrem (sav) devrinde bir
erkek, dörtyüz dirhemden fazla mehir vermezdi" buyurur.
Hutbesini bitirip inerken Kureyşli bir kadın: "- Ey
Emirü'l Mü'minin, Allahû Teâla (cc)'nın: "Eğer bir
kadını bırakıp da yerine başka bir kadını almak
isterseniz, öbürüne yüklerle mehir vermiş olsanız bile,
birşey almayın" (En Nisâ Suresi: 20) buyurduğunu
işitmediniz mi?" diye itirazda bulunur. Bu itiraz üzerine
Hz. Ömer (r.a): "Ey insanlar!.. Bundan (dörtyüz dirhemle
sınırlanmaktan) vazgeçtim. Artık dileyen dilediği kadar
mehir verebilir"(91) buyurur. İslâm uleması; mehrin en
fazla miktarını karşılıklı rızaya bağlamış, ancak bu
hususta ifrada gitmenin "evlenmeleri güçleştireceği ve
nesil emniyetini tahrib edeceği" gerekçesiyle mekruh
olduğunu beyan etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in,
"Kadının istenmesinin kolay ve rahiminin doğurucu
olması, onun uğurundandır" ve "Mehrin en
hayırlısı en ehven olanıdır" hadis-i şerifleri; bu
hususta mü'minlerin takınması gereken tavrı beyan etmektedir.
Dolayısıyla mehir hususunda 12 ukiyye'yi aşmamak,
"Sünnet'e riayet" noktasında önemlidir.(92)
1119 Alışverişi ve
kullanılması haram olmayan herşey mehir olarak verilebilir.
Menkûl ve gayr-i menkûl mallar, zinet eşyaları, hayvanlar,
misli şeyler ve menfaatler de "mehir" olarak tesis
olunabilir. Ancak, İslâm dininin haram kıldığı; şarab,
domuz eti vs. "Mehir" olamaz. Taraflar; şarab ve domuz
eti gibi haram olan maddeleri "Mehir" olarak
anmışlarsa, bu durumda tesbit olunmamış farzedilir ve kadına
"Mehr-i Misil" takdir olunur.(93)
1120
Kur'an-ı Kerim'de: (O kimse Hz. Musa'ya) Dedi ki: Bu iki
kızımdan birini, sen bana sekiz yıl ecirlik etmek üzere, sana
nikâhlamak istiyorum. Eğer hizmetini on yıla tamamlarsan o da
kendinden"(94) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat
edilirse, bu ayet-i kerime'de, karşılığında ücret
alınabilen bir menfaat (çobanlık) mehir olarak
zikrolunmaktadır. Hz. Şuayb (as), Hz. Musa (as)'ya belirli bir
hizmet karşılığında (menfaat) kızını
nikâhlayabileceğini bildirmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de:
"Menfaatlerin mehir olup olmayacağı konusundaki ihtilaf
zikredildikten sonra" şu hükümlere yer verilmektedir:
"Essah olan Hz. Musa (as) ve Hz. Şuayb (as)'ın
kıssasını delil alarak bu nikâhın caiz olduğunu kabul
etmektedir Allahû Teâla (cc)'nın ve Resûlü'nün (sav)
bildirdiği kıssalar, inkar edilmez bir şeriattır. Kafi'de de
böyledir."(95) denilmektedir. Dolayısıyla menfaatler de
mehir olarak verilebilir.