AİLE'DE KARŞILIKLI HAK VE
GÖREVLER
1135 Koca, karısının
"Mehr-i Muaccel'ini" zifaftan önce vermek ve
nafakasını temin etmek mecburiyetindedir. Aksi takdirde kadın;
cinsi temastan kaçınabileceği gibi, kocasının izni olmadan
evden dışarı çıkabilir.(121) Kadın; mehrini aldıktan sonra
kocasının meşru emirlerine itaat etmek mecburiyetindedir. Bu
itaat, şer'i şerifle sınırlıdır. Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Allahû Teâla'ya isyan hususunda mahlûka itaat
yoktur"(122) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyle hem
koca, hem karı; Allahû Teâla (cc) ve Resûlü (sav)'nün
tekliflerine muhatabtır ve mükelleftir. Kadın; kocasının
İslâm dinine uymayan tekliflerine ve emirlerine itaatle
yükümlü değildir. Hayız halinde olmadığı süre
içerisinde (Diğer hastalık halleri müstesna) kocasının
cinsi isteklerine boyun eğmesi zaruridir.(123) Karı-koca
arasında; sadakat, emniyet, yardımlaşma, saygı, iffet ve
namusu muhafaza gibi güzel hasletlerin bulunması bir vecibedir.
1136 Koca; karısına sözle ve
fiille güzel muamelede bulunmalıdır. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'de: "Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin"(124) hükmü
beyan buyurulmuştur. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sizin en
hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben
de aileme karşı en hayırlı olanınızım" Hadis-i
Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; karşılıklı güzel
muamelenin mendub ve müstehab olduğunu beyan etmiştir.(125)
Karısının rızası olmadan kocanın "Azil"(126)
yapması mekruhtur. Azil'in mekruh oluşu, İmameyn'e göre;
kadının cinsi yönden tatmininde eksiklik meydana getirdiği
içindir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh. a) ise; hem cinsi
yönden tatminsizlik, hem de kadının da çocuk üzerinde hakkı
üzerinde durmuştur. Dolayısıyla koca; çocuk istemediği
gerekçesiyle, karısının izni olmadan "Azil"
yapamaz. Ancak karısının izniyle "Azil" yapabilir.
1137 Kur'an-ı Kerim'de:
"Ey Peygamber!.. Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin
kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.
Bu onların tanınıp ezâ edilmemelerine daha
uygundur."(127) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i
kerime'de örtünme ile ilgili olarak geçen "Celaib"
kelimesi, "Cülbab'ın çoğuludur. "Cülbab";
müfessirlerin ittifakına göre; tepeden tırnağa giyilen tek
parça elbisedir. Nitekim ayet-i kerime'nin nüzûlünden sonra
mü'min kadınlar siyah çarşaflara bürünmüşlerdir.(128)
Yine Kur'an-ı Kerim'de: "Mü'min kadınlara da söyle;
gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar,
zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna.
Baş örtülerini yakalarının üstüne (Kapayacak surette)
koysunlar"(129) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı
Kasani: "Yabancı bir kimse; kendisine namahrem olan
yabancı bir kadının bedeninden el ve yüz hariç, hiçbir
yerine bakamaz. Çünkü, Allahû Teâla (cc) "Mü'min
erkeklere söyle; gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar"
(En Nûr Sûresi: 30) buyurmuştur. Ancak meydanda olan zinet
yerlerini, yüz ve ellerine bakmaya Allahû Teâla (cc)'nın şu
kavliyle müsaade edilmiştir: "Onlardan meydanda olan
müstesna". Bu ayetten murad zinet yerleridir. Meydana
çıkan zinet yerleri ise; yüz ve elleridir. Kühül (sürme
çekmek) yüzün zineti, yüzük ise elin zinetidir. Çünkü
kadın alış-veriş ve dünyevi işlerinde yüzünü ve ellerini
açmak zorundadır. İşlerini ancak onları izhar etmekle
başarabilir. Öyle ise onları açmakta zaruret vardır. Bu,
İmam-ı Azam kavlidir"(130) hükmünü beyan ediyor.
Dürri'l Muhtar'da: "Genç kadının, erkekler arasında
yüzünü açması menedilir. Fakat bu avret olduğu için
değil, fitneden korkulduğu içindir"(131) hükmü
kayıtlıdır. Dolayısıyla kadın için tesettür "Farz-ı
Ayn"dır!.. Kocası; kadının örtünmesini emrettiği
zaman (meşru bir emir olduğu için) itaat etmesi zaruridir.
1138 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Herhangi bir kimse; yabancı bir kadının eline dokunmaya
bir zaruret olmadığı halde dokunursa, o kimsenin eline
kıyamet gününde ateşten bir kor bırakılır"(132)
buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyle kocanın, karısından
başkasına (yani kendisine nikâh düşen başka bir kadına)
dokunması haramdır.(133) Molla Hüsrev: "Bir erkek, bir
kadını tedavi etse, zaruret miktarı o kadının hastalık
yerine bakabilir. Uygun olan erkek tabibin, tedaviyi başka bir
kadına öğretmesidir. Çünkü cinsin cinse bakması daha
hafiftir. Görülmez mi ki!.. Öldükten sonra kadını kadın
yıkar, erkek yıkamaz"(134) buyurmaktadır. Sonuç olarak;
gerek koca, gerek karı, İslâm? hududlara riayet noktasında
titizlik göstermek zorundadırlar.
1139 Mehrini almış olan
kadın; kocasının evinde oturmaya mecburdur. Kocasının izni
olmadığı süre içerisinde evden dışarı çıkamaz.(135)
Ancak muayyen zamanlarda kadının anne ve babasını ziyaret
hakkı vardır. Bu ziyaret, haftada bir keredir. Anne ve babanın
dışında kalan diğer akrabalar için ziyaret hakkı, senede
bir keredir.(136) Bunun dışında kadın; mahremi bulunduğu
zaman üzerine "Farz-ı Ayn" olan haccını
(kocasının izni olmadan) edâ edebilir!.. Ancak, nafile hacc ve
umre için kocasının izni şarttır. Şimdi kadın kocasının
izni olmadan "İlim meclisine" devam edebilir mi?
sualine cevap arayalım. Feteva-ı Hindiyye'de: "Kadının;
kocasının izni olmadan ilim meclisine gitmeye hakkı yoktur.
Kadının ilim cihetinden mühim bir meselesi varsa, kocasına
söyler, eğer kocası biliyorsa meseleyi izah eder, bilmiyorsa
bir alime sorar ve cevabı karısına getirir. Ancak kocası
meseleyi bilmez ve bir alime sormazsa; bu durumda kadının
(kocasının izni olmasa dahi) o meseleyi sorarak öğrenme
hakkı vardır. Bir kadının babası kötürüm olsa; kocası da
kadını babasına bakmaktan men etse; kadının (Kocasının
yasaklarına rağmen) babasına gidip bakmaya hakkı vardır.
Velev ki babası gayr-i müslim bile olsa"(136) hükmü
kayıtlıdır.
1140 Kur'an-ı Kerim'de:
"(Vakar ile) Evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri
kadınlarının kırıla-döküle, süslerini göstere göstere)
yürüşü gibi yürümeyin"(137) hükmü beyan
buyurulmuştur. Mü'min kadınlar için asıl olan; evlerinde
oturup, çocuklarını İslâm'a göre terbiye etmek ve kocasına
hizmet etmektir.(138)
1141 Kur'an-ı Kerim'de:
"İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendi haklarını
nasıl koruduysa, onlar da öyle göze görünmeyeni (erkeğin
namusunu, şerefini) koruyanlardır. Şerlerinden,
serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; onlara
evvela öğüt verin. Vazgeçmezlerse (kendilerini) yataklarında
yalnız bırakın. (Yine vazgeçmezlerse) döğün. Size itaat
ederlerse, aleyhlerine bir yol aramayın. Çünkü Allahû Teâla
(cc) yücedir, çok büyüktür"(139) hükmü beyan
buyurulmuştur. Müfessirler bu ayet-i kerime'de geçen
"Nüşûz" kelimesini izah ederken; bir kadının
kocasına buğuzla davranmasını, şer'i şerife uygun
isteklerini şiddet ve husumetle reddetmesi hadisesi üzerinde
durmaktadırlar.(140) Resûl-i Ekrem (sav)'in bu gibi durumlarda:
"Meşru olan (şer'i şerife uygun) bir hususta size isyan
ederlerse, şiddetli olmayan bir şekilde dövün"(141)
buyurduğu bilinmektedir.
1142 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"İki karısı olan kimse kasm'da, o ikisinden birisine
meylederse, kıyamet gününde yarısı mail (meyleden eğilmiş)
olarak gelir."(142) buyurduğu bilinmektedir. Dürri'l
Muhtar'da: "Kasm, paylaştırmak demektir. "Kısm"
ise nasibtir. Kasm; zevceler arasında gecelemek, elbise, yiyecek
ve sohbet hususunda müsavi taksime ve adalete (yani
zulmetmemeye) riayetin vacip olmasıdır. Ayet'in zahirine
bakılırsa bu farzdır" hükmü kayıtlıdır. İbn-i
Abidin bu metni şerhederken: "El Muğrib'de şöyle
denilmektedir: "Kasm mastardır. "Kasame'l kassamû'l
male beyne'ş-şürekai" derler ki: "Kassam malı
ortaklar arasında paylaştırdı, herkese hissesini verdi"
demektir. Kadınlar arasında kasmda bunlardandır. Yani erkek,
onlar arasında gecelemeyi ve benzeri şeyleri taksim eder.
Misbah'ta hisseye "Kasm" denildiği açıklanmıştır.
Böylece anlaşılırki, buradaki "Kasm"dan murad;
aslında olduğu gibi masdardır. Ama ondan "Taksim veya
hisse" manaları da kasdedilir. Ayetin zahirine bakılırsa
bu farzdır. Çünkü, Teala Hazretleri'nin "Adalet
göstermeyeceğinizden korkarsanız bir kadın yeter" ayet-i
kerimesi, kadınlar arasında haksızlık edeceğinden korkarsa
bir kadınla yetinmesini emir buyurmaktadır. Molla Hüsrev:
"Kasm"ı izah ederken: "Kadınlar arasında,
onların yanında gecelemede ve sohbette haklarını vermek
manasınadır. Cima'da (cinsi temasta) değildir. Çünkü cim'a
(cinsi temas) isteğe dayanır. Koca muhabbette (sevgi'de)
olduğu gibi, cima'da da eşit muamele edemez. Giyilen elbise ve
yenilen yemekte (yani nafakada) adalet (eşitlik) vacib
olur"(144) hükmünü beyan eder.
1143 İslâm dini; bir erkeğin
adalete riayet etmesi şartıyla bir, iki, üç veya dört
kadınla evlenmesini mübah ilan etmiştir.(145) Allahû Teâla
(cc) ve Resûl-i Ekrem (sav)'in beyan buyurduğu
"Teadaüd-ü Zevcat" konusu günümüzde ulu-orta
tenkit edilmektedir.(146) Unutulmamalıdır ki; Allah ve
Resûlü'nün "Mübah" olduğunu beyan ettiği bir
hususu "haram" ilan etmek açık bir isyandır.
1144 Kur'an-ı Kerim'i:
"Kadınlar arasında adalet (ve eşitliği tatbik) etme
hususunda ne kadar hırs gösterseniz asla güç yetiremezsiniz.
Bari (birine) büsbütün meyledib de ötekini (ne dul, ne
kocalı bir durumda) askıda gibi bırakmayın. Eğer (nefsinizi)
ıslah eder (haksızlıktan) sakınırsanız, şüphe yok ki
Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir."(147)
hükmü beyan buyurulmuştur. Hz. Aişe (r.anha) validemizden
rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav) hanımları
(annelerimiz) arasında "Kasm"a riayet eder ve:
"Allah'ım!.. Bu benim malik olduğum hususlarda
kasm'ımdır. Malik olamadığım hususlarda beni hesaba
çekme" duasında bulunurdu.(148) Dolayısıyla
"Kasm"; nikâh sonucu ortaya çıkan bir haktır.
Erkek; mehir verme hususu başta olmak üzere, hepsini ayrı
ayrı evlerde oturtmak, gecelemek hususunda eşitliğe riayet
etmek, yiyecek, giyecek ve elinde olan diğer hususlarda adalate
riayet etmek, borcundandır.(149) Kadın, evlenme anında,
üzerine başka bir kadını nikâhlamamasını şart olarak
koşabilir.
1145 İmam-ı Merginani:
"Sefer halinde olan erkek için; hanımları arasında
"Kasm" yoktur. Erkek sefere çıkarken, hanımlarından
dilediğini yanına alabilir. Evla olan; hangisi ile sefere
çıkacağı hususunda kura çekmesidir. Bu durumda kur'a
hangisine çıkarsa, onunla sefere gider. İmam-ı Şafii (rh.a)
dedi ki; hanımların (Sefere çıkma hususunda) kuraya tabi
tutulmaları haklarıdır. Zira, rivayet edilmiştir ki; Resûl-i
Ekrem (sav) bir sefere çıkmayı murad ettiği zaman,
hanımları arasında kura çekerdi" Ancak biz (Hanefi
fûkahası) deriz ki; bu onların kalblerini hoş tutmak ve
hatırlarını kırmamak içindir. Dolayısıyle kura çekmesi
müstehab olur. Zira kocanın sefere çıkması durumunda,
kadının herhangi bir hakkı yoktur. Görülmez mi ki!.. Koca
için onlardan hiçbirisini beraberinde götürmeme hakkı
mevcuttur"(150) hükmünü beyan eder.
1146
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kadını kocasına karşı
ifsad eden ve onu isyana sevkeden bizden değildir."(151)
buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla karşılıklı hak ve
görevlerin ihmal edildiği hallerde dahi; aileyi ayakta tutmaya
gayret etmek gerekir. Eğer geçimsizlik şiddetlenirse ve kusur
kadında olursa; önce nasihat etmek, sonra yatağında yalnız
bırakmak ve şiddetli olmayan bir şekilde dövmek tavsiye
olunmuştur.(152) Bütün bu tedbirlerden sonra netice alınmazsa
ne yapılacaktır? Kur'an-ı Kerim'de: "(Eğer karı ile
kocanın) Aralarının açılmasından endişeye düşerseniz, o
vakit (kendilerine erkeğin) ailesinden bir hakem, (kadının)
ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse
Allah aralarında (ki dargınlık yerine geçinme) onları
(barıştırmaya) muvaffak buyurur. Şüphesiz ki Allah hakkı
ile bilicidir. (Her şeyden) haberdardır."(153) hü,kmü
beyan buyurulmuştur. Sonuç olarak; erkek ve kadının
ailelerinden teşekkül eden hakemler, ailenin durumunu müzakere
etme durumundadırlar.