BOŞANMA SONUCUNDA ÇOCUKLARIN
DURUMU (HIDANE)
1232 Önce "Hıdane"
kavramı üzerinde duralım. Lugatta çocuğu kucağa almak,
bağrına basmak ve terbiye etmek gibi manalara gelir.(325)
İslâmi ıstılahta; "Hür, akıl-baliğ, güvenilir ve
muktedir olan eşlerin; boşandıktan sonra çocuklarını
terbiye etmesi ve ihtiyaçlarını karşılamasına hıdane
denilmiştir." Esasen lugat manası ile ıstılah manası
birbirinin aynıdır.
1233 Abdullah b. Amr (ra)'dan
rivayet edildiğine göre; kocası tarafından boşanan bir
kadın Resûl-i Ekrem (sav)'e gelerek: "Ya Resûlullah!..
Şüphesiz ki şu oğlum için karnım bir kap, memem bir su
tulumu, sinem de bir muhafaza idi. Şimdi babası beni boşadı
ve çocuğumu elimden almak istiyor?" diye şikâyette
bulundu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav): "Sen başka
bir kocaya varmadığın müddetçe çocuğu almaya daha
haklısın"(326) buyurmuştur.
1234 Çocuk; yeme, içme,
giyinme, taharet ve yıkanmada, bir başkasına muhtaç olduğu
devrede anne tarafından terbiye edilir. İslâm uleması;
annenin şefkatine muhtaç olunduğu dönemde;
"Hıdane" işinin; anneye mahsus olduğu üzerinde
ittifak etmiştir. Hz. Ebû Bekir (ra)'in; Hz. Ömer (ra)'in
boşamış olduğu karısından olan oğlu Asım hakkında
hüküm verirken "Annesi evlenmediği müddetçe oğluna
daha hak sahibidir. Çünkü anne; daha şefkatli daha lûtufkar,
daha merhametli ve çocuğuna daha düşkündür"
buyurmuştur. Sahabe-i Kiram'dan hiç kimse; Hz. Ebû Bekir
(ra)'in bu kararına itirazda bulunmamıştır. Dolayısıyla bu
hususta sahabe-i kiram'ın icması teşekkül etmiştir.(327)
Sonuç olarak; çocuk temyiz yaşına gelinceye kadar, anne ve
anne tarafının terbiyesi altındadır. Ancak bu hususta
bir-takım şartlar aranır: Hürriyet, Akıl-Baliğ olmak,
terbiyeye kudretin bulunması, emin olmak ve kadının
evlenmemiş olması!.. Feteva-ı Hindiyye'de: "Çocuğa
bakma ve onu terbiye etme hususunda; insanlar arasında en çok
hak sahibi olan, nikâhın mevcudiyeti halinde veya (Ölüm,
boşanma vs. gibi) nikâhtan ayrılma halinde olsun annedir.
Fakat irtidat eder veya fısk-ı fücürü zahir olur veya
terbiye hususunda kendisine güvenilmezse, o müstesnadır.
Kafi'de de böyledir. Keza; hırsız veya şarkıcı veya ağıt
yakan birisi olursa, çocuğu terbiye etmede (Hıdane'de) hakkı
olmaz. Nehrû'l Faik'te de böyledir. Sahih rivayete göre aciz
olan anne; çocuğuna bakması için zorlanamaz"(328) hükmü
kayıtlıdır.
1235 Kur'an-ı Kerim'de:
"Anneler çocuklarını iki yıl emzirirler. (Bu hüküm)
emmeyi tamam yaptırmak isteyenler içindir. Onların (annelerin)
ma'ruf vech ile yiyeceği giyeceği, çocuk kendisinden olan
babaya aittir. Kimse gücünün yetmediği hususlarda (Takatinden
ziyadesiyle) mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden,
ne de çocuk kendisinden olan (bir baba) çocuğu sebebiyle
zarara sokulmasın"(329) hükmü beyan buyurulmuştur.
Dolayısıyle çocuk sebebiyle; ne anne, ne de baba zarara
sokulmaz. Boşanan kadın, bir başkasıyla evlenmediği ve
terbiye hususunda emin olduğu sürece; çocuğu alır. Nafaka
ise babanın üzerine vaciptir. Çocuğun bütün
ihtiyaçlarını (Yiyeceği, giyeceği vs.) babası karşılamak
durumundadır.(330)
1236
Çocuğun terbiyesi; katiyyen ihmal edilemez. Boşanma sonucu
kadın çocuğu yanına almak istemezse; babada başka birisiyle
evlenmek niyetiyle çocuğa sahip çıkmazsa; kadı (Şer'i
şerifle hükmeden hakim) babaya cebri olarak (Zorla) hıdane
görevini verir.(331) Çocuğun terbiye işlerini üzerine
alacak hiçbir akraba veya yakını bulunmazsa;
"Ulû'lemr" veli durumuna geçer. Zira, Resûl-i Ekrem
(sav): "Velisi olmayan kimselerin velisi Ulû'lemr'dir"
buyurmuştur. Bu işle Ulû'lemr; ya bizzat kendisi veya tayin
ettiği bir kimse ilgilenir. Çocuğun bütün ihtiyaçları
"Beytü'lmal'den" karşılanır.(332)