LAKİT (BULUNAN ÇOCUK),
HÜRRİYET, KÖLELİK
1237 Önce "Lâkit"
kelimesi üzerinde duralım. Lugatta melkût manasına olarak, ne
olursa olsun yerden kaldırılmış, bulunmuş şey demektir.
Fail vezninde mef'ûl manasınadır. İslâmi ıstılahta:
"Ailesinin fakirlikten (besleyememekten) korkarak vaya
zina suçundan kaçmak niyetiyle, bir yere atmış olduğu diri
çocuğa lakit denir"(333) tarifi esas alınmıştır.
Terkedilmiş olan çocuğun (Lakit) yerden
alınıp-kaldırılmadığı takdirde, öleceği kesinlikle
bilinirse alınması "Farz-ı Kifaye" olur. Gören
mükelleften başkası çocuğun terkedildiği yeri bilmezse,
onun üzerine çocuğu almak "Farz-ı Ayn" olur.
Çocuğun ölüm ihtimali kesin olmazsa, yerden alınıp
kaldırılması menduptur. Zira bu fiilde terkedilmiş olan o
çocuğa (Lakit'e) karşı; şefkat gösterme sözkonusudur,
şefkat ise amellerin en efdalidir.(334)
1238 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Her doğan çocuk, muhakkak İslâm fıtratı üzerine
doğar"(335) buyurduğu bilinmektedir. Ehl-i Sünnet'in
müctehid imamları: "Bulunan çocuk (Lakit) hürdür.
Ayrıca Darû'l İslâm'da ölü olarak bulunan çocuğun
yıkanması ve müslüman mezarlığına defnedilmesi
esastır"(336) hükmünde müttefiktir. Bu hususta icma
hasıl olmuştur.
1239 Hanefi fûkahası:
"İnsan için asıl olan hürriyettir. Zira insanlar
müslümanların en hayırlısı olan Hz. Adem (as) ile Hz. Havva
(r.anha)'nın çocuklarıdır. Ayrıca Darû'l İslâm'da
hürriyet esastır"(337) hükmünde ittifak etmiştir.
Bulunan çocuğun (Lakit'in); bütün ihtiyaçları
"Beytümal'den" karşılanır. Velisi; ûlu'lemr'dir.
Evlenme çağına gelinceye kadar terbiye edilmesinden
(Hıdane'den) evlenme anındaki bütün masraflarından ve
gelirlerinden "Ulû'lemr" veya onun görevlendireceği
kimse mes'uldür.(338) Bulunan çocuğun (Lakit'le) ilgili olarak
bir zımmi; "Bu, benim evladımdır, kaybetmiştim"
iddiasında bulunsa ve beyyine getirse, kadı neseb olarak bunu
tanır. Fakat çocuk müslüman olarak yetiştirilir. Ancak
çocuk Havra'da veya Kilise'de bulunmuşsa, müstesnadır. Zimmet
ehlinin ikamet ettiği mahalle veya kölesi bulunmasında da
durum aynıdır. Bir kimse; bulunan çocuğun (Lakit'in) kölesi
veya Cariye'si olduğunu iddia etse kabul olunmaz, çocuk
hürdür. Bir köle, lakit'in (Bulunan çocuğun) kendi çocuğu
olduğunu iddia etse, nesebi ondan sahih olur. Fakat çocuk hür
ve müslüman olarak kabul edilir.(339) Bu noktada
"Hürriyet" ve "Kölelik" kavramları
üzerinde duralım.
1240 Ruhlar aleminde iken
Allahû Teâla (cc) bütün insanlardan "Misak"
almıştır. Bu bir anlamda Allahû Teâla (cc) ile insanlar
arasında tahakkuk eden manevi bir mukaveledir.(340) Emaneti
yüklenmesi sebebiyle; insan; yeryüzünde, Allahû Teâla
(cc)'nın halifesi hükmündedir. İnsanın lehindeki ve
aleyhindeki haklarına sahip olabilmesine "Ehliyet"
denilmiştir. Allahû Teâla (cc)'nın imtihan için beyan
buyurduğu emir ve nehiylerine "Teklif" adı verilir.
Teklif ehliyete dayanır.(341) Dolayısıyla hürriyetin
kaynağı fıtridir. Bir insan; Allahû Teâla (cc)'nın
indirdiği hükümleri inkâr eder ve müslümanlara karşı
savaşırsa "Kölelik" vakıası ortaya çıkar.
Nitekim İbn-i Abidin: "Bulunan çocuk (lakit) bütün
hükümlerde hürdür. Hatta kazf (zina isnad) edene, had
vurulur. Çünkü ademoğlunda asıl olan hürriyettir. Zira
insanlar müslümanların en hayırlıları olan Hz. Adem ile Hz.
Havva'nın çocuklarıdır. Bazı insanlardaki kölelik hali ise;
daha sonra ortaya çıkan küfür sebebiyle meydana
gelmiştir.(342) hükmünü beyan eder!.. Sonuç olarak kölelik;
küfre dayanan bir olaydır.
1241 İnsanların hürriyetinin
teminatı; tevhid akidesidir. Hiçbir mü'min zorbalık veya kaba
kuvvet yoluyla köleleştirilemez. Resûl-i Ekrem (sav)'in hür
bir insanı kuvvet kullanarak köleleştiren kimsenin namazının
asla kabul olmayacağını beyan buyurduğu bilinmektedir.(343)
Dolayısıyla bir İslâm beldesi; kâfirlerin istilasına
uğrarsa, o beldedeki mü'minler "Esir" olabilirler,
ancak onlara "Köle' denilemez!.. Fakat müstevlilerle;
akaide dayanan bir anlaşma yaparlarsa (Yani mürted olurlarsa)
durum değişir. Kâfir olan müstevlileri kendilerine
"Ulû'lemr" tanıyanlar; muhkem nass'lara karşı
direndikleri için, ebedi bir azaba müstehak olurlar.
1242 Bir insan ruhlar aleminde
gerçekleşen "Misak'ı" bozar ve İslâm'a karşı
savaşırken ele geçirilirse "Köle" olur. Daha sonra
mü'min olduğu takdirde; Allahû Teâla (cc)'nın hukukuna
riayet etmiş demektir. Ancak mü'minlerle savaştığı ve
onların can emniyetini tehlikeye attığı için (Kul Hukuku)
devam etmektedir. Bu durumda; hangi mü'minin elinde köle ise;
ona itaat etmek mecburiyetindedir. Bütün ihtiyaçları efendisi
tarafından karşılanır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav) köle ve
cariyelerle ilgili olarak: "Onlar sizin kardeşlerinizdir.
Allahû Teâla (cc) onları sizin elinizin altına vermiştir.
Onlara kendi yediğinizden yediriniz, giydiğinizden de onlara
giydiriniz. Allah'ın (cc) kullarına sakın işkence
etmeyiniz."(344) buyurmuştur. Köleye gücü yetmeyeceği
işleri yaptırmak caiz değildir. Köle ve Cariye'lerin
evlenmesi de; efendisinin izin ve yardımıyla gerçekleşir.
Mü'min olan bir köle; iki kadınla evlenebilir.
1243 İslâm uleması; insanın
"Mal" hükmünde olamayacağını, hiçbir uzvunun
alış-verişe konu edilemeyeceği hususunda müttefiktir.(345)
"Köle ve Cariye" alış-verişinde konu; bizzat
kendisi değildir. Zira insan olarak herhangi bir değer tayin
etmek imkânsızdır. Efendisi (yani Mü'min olan mücahid);
cihad meydanın da kendi hayatını ortaya koyarak onu ele
geçirmiştir. Köle ve Cariye; İslâmı kabul eder ve belli bir
mal vererek (Önceki müslümanlara savaşma cinayetini)
affetmesini, hürriyetini iade etmesini taleb edebilir. Efendisi
ile köle arasında; belli miktarda para ve mal karşılığında
azad edilmek üzere yapılan akde "Mükatebe" ve böyle
bir akid yapan köleye de "Mükateb Köle" denir.(346)
Esasen keffaretlerde; ilk sırayı köle azad etmek almıştır.
Mesela; zıhar yapan bir kimse zengin ise, ancak köle azad etmek
suretiyle karısına dönebilir.(347) Bu durumda köle azad
etmek, ibadet hükmüne geçer. Esasen Resûl-i Ekrem (sav)'in
mü'min olan kölelerin azad edilmesini teşvik ettiği de
bilinmektedir. Nitekim bir hadis-i şerif'te: "Herhangi bir
müslüman ki, mü'min bir köleyi azad eder!.. Allahû Teâla
(cc) o azad edilen kölenin her uzvu mukabilinde, azad eden
kimsenin bir uzvunu Cehennem'in ateşinden kurtarır."(348)
buyurduğu bilinmektedir. Sahabe-i Kiram'dan Abdurrahman b. Avf
(ra) 30.000 köleyi azad etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in, Hz.
Aişe (r. anha)'nın, Hz. Ebû Bekir (ra)'in ve Hz. Osman
(ra)'nın binlerce köleyi azad ettikleri bilinmektedir. Esasen,
Sahabe-i Kiram mü'min olan kölelerin azad edilmesi hususunda
birbirleriyle yarıştıkları bilinmektedir.
1244
Harbi'lerin (İslâm'a karşı savaşan kafirlerin) köleleri;
Darû'l İslâm'a kaçar ve müslüman olurlarsa derhal
hürriyetlerini elde ederler. Herhangi bir bedel ödemeleri
gerekmez. Zira Resûl-i Ekrem (sav) Taif'ten kaçarak Medine'ye
gelen ve müslüman olan kölelerle ilgili olarak: "Onlar
Allahû Teâla (cc)'nın azadlılarıdır"(349)
buyurmuştur. İslâm uleması; "Mükateb olan köle'nin;
hür kadından doğan çocuğunun "Hürr" olacağı
hususunda icma etmiştir.(350) Yine azad edilmiş bir cariye'nin;
doğurmuş olduğu çocuk da hürdür.(351) Sonuç olarak;
kölelik küfre dayanan bir hadisedir.(352) Köle olan bir kimse
İslâm'a girerse; ruhlar alemindeki "Misak'a"
dönmüştür. Bu durumda onun köleliğini ortadan kaldırmak
için, diğer kardeşlerinin gayret göstermesi vacib olur. Zira
Resûl-i Ekrem (sav) ve Sahabe-i Kiram bu hususta, bütün
mü'minlere en güzel örneği vermişlerdir.