İTİKADİ
MEZHEB'LERİN TEŞEKKÜLÜ VE TASNİFİ
85 Resûl-i Ekrem (sav)'in kendisinden sonra
"Fitne"lerin zuhûr edeceğine dair Sahabe-i Kiram'a
bilgi verdiği muteber hadis mecmualarında zikredilmiştir.
Kat'i nass'ların heva ve heveslere göre tevili, "Siyasi
ihtiraslarla" yakından alakalıdır ve Resûl-i Ekrem
(sav)'in vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Hz. Ebu Bekir
(ra)'in hilafeti döneminde ortaya çıkan "yalancı
peygamberler"; bu fitnelerin ilkidir. Daha sonra siyasi
konularda tartışmalar başlamıştır.
86 Allahû Teâla (cc)'nın kitabında yer alan
"Müteşabih" ve "Mücmel" ayeti kerimeleri;
herhangi bir ilme sahip olmadan, mücerred akılla tevil eden
siyasi fırkalar; değişik itikadi görüşler ortaya
atmışlardır. Bilhassa Hz. Osman (ra)'ın feci şekilde şehid
edilmesi; bu fırkaların istismarını hızlandırmıştır. Hz.
Hüseyin (ra)'in "Kerbelâ"da şehid edilmesinden
sonra, itikadi mezheplerin hızla çoğaldığı bir gerçektir.
İmam-ı Eş'ari "Makalat" isimli eserinde; ümmet
içerisinde görülen ilk ihtilâfın, "İmamet"
meselesinden kaynaklandığını beyan etmektedir.
87 Muteber birçok kaynakta yer alan "Ümmetin yetmiş
üç fırkaya" bölüneceğine dair Hadis-i Şerif, itikadi
mezheplerin teşekkülü ile yakından alakalıdır. Resûl-i
Ekrem (sav): "İsrail oğulları yetmiş iki fırkaya
ayrıldılar. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya
ayrılacaktır. Bunlardan biri müstesna, hepsi de cehenneme
girecektir" buyuruyor. Sahabe-i Kiram: "- O müstesma
olan fırka hangisidir ya Resûlûllah?" diye sorunca,
Peygamberimiz Efendimiz (sav): "Benim ve ashabımın yolunda
olan cemaattir"(110) müjdesini veriyor. Yine bir başka
Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Benim ve Raşid
halifelerimin sünnetine sarılınız"(111) emrini verdiği
bilinmektedir.
88 Abdülkadir el Bağdadi "Ümmet'in fırkalara
ayrılacağını haber veren" Hadis-i Şerif'le ilgili
olarak şunları zikrediyor: "Ümmetin fırkalara
ayrılması ile ilgili hadisin birçok isnadı vardır. Bu
Hadisi, (Allah'ın selât ve selâmı ona olsun) Nebi'den; Enes
b. Malik, Ebû Hureyre, Ebu'd Derda, Cabir, Ebû Said El Hudri,
Übeyy b. Kaab, Abdulah b. Amr El As, Ebû Ümame, Vasile b. El
Eska ve diğerleri gibi sahabeden birçoğu rivayet etmiştir.
İlk dört halifenin (Hülâfa-i Raşidin); kendilerinden sonra
ümmetin fırkalara bölüneceğini, bunlardan yalnız bir
fırkanın kurtuluşa ereceğini ve diğerlerinin ise dünyada
sapıklığa düşüp, ahiret'te perişan olacağını
söyledikleri rivayet edilmiştir."(112)
89 Resûl-i Ekrem (sav)'in ve Hülâfa-i Raşidiyn'in yolunu
dosdoğru takip edenlere "Ehlû's Sünne ve'l Cemâa"
ismi verilmiştir. Türkiye'deki yaygın kullanılışı
"Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat" veya "Ehl-i
Sünnet'tir" Tarih boyunca müslümanların kahir
ekseriyetini "Ehl-i Sünnet" teşkil etmiştir.
90 İslâm ulemâsı, itikadi mezhepleri "Ehl-i
Sünnet" ve "Ehl-i Bid'at" olmak üzere ikiye
ayırmıştır. Bid'at; Resûl-i Ekrem (sav)'den alınan ilim,
amel veya halden ibaret olan "Hakk'ın" hilafına
olarak sonradan çıkarılan, bir tevil ve şüphe neticesinde
itikad haline getirilen şeydir. Hanefi fûkahasından Alaûddin
El Haskafi Bid'atı: "Peygamber (sav)'den malûm ve meşhur
olan şeyin aksine itikad etmektir"(113) şeklinde tarif
ediyor. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Dinimizden olmayan
herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur. Her
bid'at delâlettir"(114) buyurduğu bilinmektedir. Bu
Hadis-i Şerif'teki "Küllü Bid'atü'n Delâletün"
hükmü, amm (Umumi) bir beyandır. İmam-ı Gazali
"Bid'atı red ve ondan el çekmek beğenilmiş bir
sünnettir. Her bid'at mezmun (zem edilmiş) ve
delâlettir"(115) hükmünü zikreder. İmam-ı Rabbani
"Mektubat" isimli eserinde: "Bid'atın hasenesi
olmaz. Hepsi mezmundur"(116) diyerek, konunun ehemmiyetini
ortaya koymaktadır. Sonradan ortaya çıkan sahih örfü veya
güzel adetleri "Bid'at-ı Hasene" olarak isimlendiren
alimler, terkipteki bid'at kelimesini lûgat manasında
kullanmışlardır. Mu'tezile mezhebi ise bid'at-ı hasane'yi,
insan aklının güzel gördüğü fiiller olarak
değerlendirmiş ve savunmuştur.
91 Resûl-i Ekrem (sav)'in yolundan; makûl bir te'vil ve
şüphe ile ayrılan fırkalar, Zaruriyyat-ı Diniyye'den olan
hususları inkâr etmedikleri müddetçe "Ehl-i Kıble"
olma özelliklerini korurlar. "Ehl-i Kıble tekfir
edilmez" hükmü, Ehl-i Sünnet ulemâsı tarafından
ittifakla kabul edilmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim
bizim kıldığımız namazı kılarsa, bizim kıblemize
yönelirse, kestiğimizi yerse, işte Allah ve Resûlü'nün
zimmetinde bulunan müslüman budur. Allah'ın zimmetini
bozmayın"(117) hadisi şerifi esas alınmıştır.
İnanılması zaruri olan hususları inkar ederse "Ehl-i
Kıble" olma özelliğini yitirir.
92 Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri çirkin
görüp; o hükümlerin yerine geçmek üzere, kendi heva ve
heveslerinden hükümler icad eden filozof'lar genellikle
"Ehl-i Bid'at" arasından çıkmıştır.
93 Günümüzde; itikad'da "Ehl-i Sünne ve'l
Cemâa'dan" ayrı olan ve dünyanın değişik bölgelerinde
yaşayan itikadi mezhepler şunlardır:
1. İbâdiyye,
2.
Vehhabilik,
3.
Zeydiyye,
4.
İsmailiyye,
5.
İmamiyye,
6.
Nusayrilik,
7.
Dürziyye,
8.
Kadıyanilik,
9.
Babilik,
10.
Bahaiyye,
11.
Alevilik.
94 İtikad'da "Ehl-i Sünne ve'l Cemaa'dan" olduğunu
ikrar etmekle birlikte; müstekbirlerin istilâları sonucunda,
küfrün ideolojilerini benimseyen ve "Din ile dünya
işlerinin" birbirlerinden ayrılmasını savunan kimselere
de raslamak mümkündür. Bunlar; Allahû Teâla (cc)'nın
indirdiği hükümleri reddeden siyasi güçlere destek olmak
sûretiyle "Küfrün" güçlenmesini sağlar. Ayrıca
Küfür ahkamı ile hükmedilen beldelere "Darû'l
İslâm" demekten bile haya etmezler. Bunların bir kısmı
gafil, bir kısmı cahil, bir kısmı da haindir!.. Allahû
Teâla (cc)'nın mülkünde, O'nun verdiği rızıklarla
hayatlarını devam ettirdikleri halde; tağuti güçlere destek
olmaktan zevk alırlar. Resûl-i Ekrem (sav)'in ve Sahabe-i
Kiram'ın hayatının sürekli cihad'la geçtiğini bildikleri
halde; bu gerçeği gizleyebilmek için "Hurafe'leri"
yaymakla meşgul olurlar. Elbette bunların da; "Ehlû's
Sünne ve'l Cemaa" ile yakından uzaktan alâkaları yoktur.
95 Allahû Teâla (cc) ve Resûlüne (sav) kayıtsız ve
şartsız olarak teslim olan mü'minler; imtihan alanını ve
zamanını kendilerinin tayin etmediklerinin şuurundadırlar.
Hangi halde bulunurlarsa bulunsunlar; şer'i hududları muhafaza
hususunda titizlik gösterirler. Allahû Teâla (cc) ve Resûlü
(sav)'ne itaat etmenin "Farz" olduğunu bildikleri
için, kat'iyyen pazarlık etmezler. İşte "Ehlû's
Sünne ve'l Cemaa'nın" ortak özelliği budur.