HUDUD CEZALARININ TASNİFİ
1254 Hudud suçları; zina,
(Hadd-i Zina), hırsızlık (Hadd-i Sirkat), zina iftirası
(Hadd-i Kazf), şarap içme ve sarhoşluk (Hadd-i Şürb) ve yol
kesme, eşkiyalık (Kutta-i Tarik veya Hırabe) olmak üzere beş
çeşittir.(29) İmam-ı Kasani, şarap içme ve sarhoşluğu
ayrı ayrı mütalaa etmiştir.(30) İbn-i Abidin: "Had'ler
altı nevidir: 1. Zina haddi, 2. Şaraba mahsus had, 3. Diğer
sarhoş edici maddelerden sarhoşluk haddi, 4. Kazf (iftira)
haddi, 5. Hırsızlık haddi, 6.Yol kesme haddi"(31)
hükmünü beyan etmiştir. Hadd-i Zina; "Nesil
emniyetini", Hadd-i Kazf; "Şeref ve haysiyetlerin
korunmasını", Hadd-i Şürb; "Akıl emniyetini",
Hadd-ı Sirkat ve Hırabe ise; "Mal emniyetini"
sağlamak içindir. Dolayısıyla bütün bu cezalar; Allahû
Teâla (cc)'nın hakkı için farz kılınmıştır. Tatbik
edilmediği takdirde; Allahû Teâla (cc)'nın hukukuna tecavüz
ortaya çıkar. Şimdi bunların mahiyetleri üzerinde duralım.
"HADD-İ ZİNA"NIN
MAHİYETİ (NESİL EMNİYETİ)
1255 Zina: "Mükellef olan
bir erkeğin; cinsi münasebette bulunma hakkı ve şüphesi
olmayan, kendisine cinsi meyil duyulabilen bir kadınla, arzu ve
rızasıyla önden (fercinden) cinsi temasta bulunmasına verilen
isimdir"(32) Bu haddi icab ettiren "zina"nın
tarifidir. El, göz, kalb ve diğer organların da zinası
vardır. Ancak bunlar "had" cezasını gerektirmez.
İmam-ı Kasani "zina"yı tarif ederken, fiilin
"Darû'l İslâm'da işlenmesini de"
zikretmektedir.(33) Dürri'l Muhtar'da: "Haddi icab eden
zina; İslâm memleketinde (Darû'l İslâm'da) mükellef, natık
(konuşan) bir şahsın o anda veya geçmiş zamanda şehvet
sahibi bulunan ve mülkünden veya mülkü şüphesinden uzak
bulunan bir kadının ön tarafına (fercine) tenasül uzvunun
sünnet mahallini kendi ihtiyarıyla ithal etmesidir. Musannif,
zinanın tarifinde "İslâm memleketinde" (Darû'l
İslâm'da) diye kayıtladı. Çünkü Daru'l Harp'te zina haddi
tatbik edilmez"(34) hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin, bu
metni şerhederken: "Musannif, had icap eden günahlara
önce zinayı izah ederek başladı. Çünkü zina haddinin
meşru olmasının hikmet ve maslahatı aşikardır. Allahû
Teâla (cc) bu ceza ile beşeriyetin temizliğini, insan
şerefini ve insan neslini korumayı temin edecek en kuvvetli bir
adalet müeyyidesi vücuda getirmiştir. Zina; nice aileleri
mahveder, nice namuslu kimseleri ebediyyen bir mahcubiyet
altında bırakır, nice şahsiyetlerin neseblerini şüpheli
gösterir. Bu itibarla bir zina hadisesi, herhangi bir
düşmanlık neticesi meydana gelen bir öldürme hadisesinden
daha meş'um ve utanç veren bir cinayettir" hükmünü
beyan ediyor.
1256 Kur'an-ı Kerim'de:
"Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir
hayasızlıktır, kötü bir yoldur"(35) hükmü beyan
buyurulmuştur. Müfessirler, bu Ayet-i Kerime'de geçen
"zinaya yaklaşmayın" hükmünü tefsir ederken; gizli
ve açık her türlü zinanın haram olduğunu, ayrıca kalben
zinaya meyletmekten ve sebeb olabilecek davranışlardan da
kaçınmanın gerekliliği üzerinde durmuşlardır.(36)
Dolayısıyla İslâm dini; hem zinayı hem de zinaya vesile
olabilecek davranışları yasaklamıştır.
1257 "Nikâh"
bahsinin hemen girişinde; erkek ve kadının birbirlerine
karşı şiddetli meyil duyduğunu ve neslin çoğalması için o
"fıtrat" üzere yaratıldığını izah etmiştik.(37)
Şer'i hududları aşarak; zina eden "erkek" ve
"kadın" hadd cezasına çarptırılır. Kur'an-ı
Kerim'de: "(Bu) İndirdiğimiz ve (hükümlerinin tatbikini)
farz kıldığımız bir sûredir. Onda açık açık ayetler
indirdik. Ta ki iyice belleyip ibret alasınız. Zina eden
kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek (celde)
vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara,
Allah'ın dini (ni tatbik) hususunda acıyacağınız tutmasın.
Müminlerden bir zümre de, bunların azabına (bu cezalarına)
şahid olsun"(38) hükmü beyan buyurulmuştur.
1258 Bekâr olan erkek ve
kadının; zina etmesi halinde 100 değnek (celde) cezasına
çarptırılacakları hususunda icma hasıl olmuştur.(39) Bu
cezadan (hadden) önce; eziyyet ve hapis cezası tatbik
ediliyordu. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Kadınlarınızdan
fuhşu irtikap edenlere karşı içinizden dört şahid getirin.
Eğer şehadet ederlerse, onları ölüm alıp götürünceye,
yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde
alıkoyun. Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de
eziyyete koşun. Eğer tövbe edip, nefislerini ıslâh
ederlerse, artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünkü Allah
tövbeleri en çok kabul eden, en çok esirgeyendir"(40)
hükmü beyan edilmiştir. Hz. Ubade b. Samit (ra)'den rivayet
edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav): "Benden alınız!..
Benden alınız!.. Kur'an-ı Kerim şüphesiz zina edenler için
bir yol göstermiştir. Bekârın bekârla zinası yüz değnek
ve bir sene sürgündür. Evlinin evliyle olan zinası yüz
değnek ve recmdir"(41) buyurmuştur. Dolayısıyla hapis ve
eziyyet cezaları neshedilmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Kur'an-ı Kerim şüphesiz onlara (zina edenlere) bir yol
göstermiştir" sözü, bu neshin delilidir.
1259 Hz. Zeyd b. Halid (ra)'den
rivayet edildiğine göre; Resûl-i Ekrem (sav)'in yanına gelen
iki davacıdan birisi: "Ey Allah'ın Resûlü!.. Aramızda
Allahû Teâla (cc)'nın kitabıyla hükmet" dedi. Diğeri
de: "Evet!.. Ya Resûlullah, aramızda Allah'ın kitabıyla
hükmet, izin verirseniz meseleyi anlatmak için konuşmak
istiyorum" diyerek söz istedi. Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Peki, buyrun konuşabilirsiniz" diyerek müsaade
etmesi üzerine: "Oğlum, bu adamın yanında işçi olarak
çalışıyordu. Bunun karısıyla zina etti. Oğlumun recm
cezasına çarptırılacağını söylediler. Bu yüzden fidye
olarak, yüz koyun ve bir cariyemi bu adama verdim. Daha sonra
ilim ehli kimselere sorduğumda: "oğlumun cezasının yüz
değnek ve bir yıl sürgün olduğunu; bu adamın karısının
ise, recm edilmesi gerektiğini" beyan ettiler. Şimdi
ihtilaf halindeyiz" dedi. Resûl-i Ekrem (sav) her iki
tarafı dinledikten sonra: "Nefsim yed-i kudretinde olan
Allahû Teâla (cc)'ya andolsun ki; aranızda Allahû Teâla
(cc)'nın kitabıyla hükmedeceğim. Yüz koyunun ve cariyen sana
tekrar iade edilecektir. Oğlun için yüz değnek ve bir sene
sürgün vardır" buyurdu. Daha sonra yanında duran Hz.
Ûneys (ra)'e: "Ya Ûneys!.. Şu adamın karısına git,
eğer zina ettiğini itiraf ederse recm cezasını tatbik
et" emrini verdi. Kadın suçunu itiraf edince
"recm" cezası uygulandı.(42) İslâm ûleması:
"Hür bir kimse, sahih bir nikâhla evlenir ve karısıyla
normal yolla cinsi ilişkide bulunursa, o muhsan olur. Eğer
böyle bir karı ve koca zina ederse, recm olunurlar"(43)
hükmünde ittifak etmiş ve icma hasıl olmuştur.
1260 Hanefi fûkahası:
"Zina; beyyine ve ikrarla (itirafla) sabit olur. Beyyine;
Kadı (Şer'i şerifle hükmeden hakim) huzurunda erkeğin veya
kadının zina ettiğine dair, adil dört şahidin beyanıdır.
Hakim bu şahidlere, "Zina nedir, mahiyetini izah
ediniz?" sualini sorar, daha sonra (eğer şer'i şerife
uygun tarif yapabilirlerse) zina eden kimsenin; "Nerede, ne
zaman ve kiminle zina ettiğini" izah etmelerini talep eder.
Şahidler bunları açıkladıktan sonra: "Biz zaninin şu
kadına sürmedanda sürme milinin durduğu gibi (yani zekerini
fercinin içinde) "zina" ettiğini, dördümüz de
gördük" derlerse, şahidler hakkında gizli ve açık
tahkikata başlar. Adil oldukları sabit olursa, hüküm verir.
En ufak bir şüphe halinde ise; Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Had'leri şüphelerle kaldırınız" Hadis-i Şerifine
uyarak, amelde bulunur.(44) hükmünde müttefiktir. Zina ile
ilgili şehadetin hükümleri oldukça sarihtir. İbn-i Abidin:
"Zina hakkında şehadete gelince; bunun şartları çok
ağır olduğu için sübûtu enderdir. Hatta Peygamberimiz
(sav)'in asr-ı saadetlerinde ve Peygamberimiz (sav)'den sonra
ashab-ı kiram devrinde zina cinayeti, şehadetle (şahidlerin
ispatıyla) sabit olmamıştır. Ancak ikrar ile sabit
olmuştur"(45) hükmünü beyan etmektedir.
1261 İkrar; akil, baliğ olan
bir kimsenin, şer'i şerifle hükmeden kadı (hakim) huzurunda,
zina ettiğini itiraf etmesidir. Bu ikrar dört defa yapılır.
Kadı (hakim) her seferinde: "Sen bu işi
yapmamışsındır, öpmüş veya okşamışsındır" veya
"Git buradan sen deli misin?" diye reddeder. Zira,
Resûl-i Ekrem (sav); Hz. Maiz (ra)'in, zina ettiğine dair olan
ikrarında bu şekilde davranmıştır.(46) Eğer mükellef;
bütün bu ikazlara rağmen dört defa zina ettiğini ikrar
ederse hakim; "zinanın mahiyetini, nerede ve kiminle zina
ettiğini" sorar. Bunları açıklattırdıktan sonra Hadd
cezasına hükmeder.(47) Zinası ikrarla sabit olan kimse; hadd-i
zina tatbik edilmeden önce veya tatbik sırasında: "Ben
zina yapmadım" diyerek rücû edebilir. Bu durumda had
cezası düşer.(48)
1262 Zina ettikleri sabit olan;
köle ve cariyelerin cezası, elli değnektir.(49) Dürri'l
Muhtar'da: "Şehadetle veya ikrar ile zina suçu sabit olan
kimse evlenmemiş (bekâr) ve hür olursa, yüz değnek vurulur.
Köle olursa, Ayet-i Kerime'nin delâletiyle yarısı (elli
değnek) vurulur. Kaadı Beyzavi ve diğer müfessirin Ayet-i
Kerime'deki muhsanatı, hür olan kadınlarla tefsir
etmişlerdir"(50) hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu
metni şerhederken: "Ayet-i Kerime'nin delâletiyle
ilh..." Bu Allahû Teâla (cc)'nın: "Cariyeler
evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi, o vakit
üzerlerine (muhsane) hür kadınlar üzerindeki cezasının
yarısı (verilir)" kavli kerimidir.(51) Bu Ayet-i Kerime
cariyeler hakkında nazil olmuştur" hükmünü beyan eder.
1263 Haddin tatbik edilebilmesi
için; suçun bütün unsurlarıyla tam olarak ve mükellefin
rızasıyla gerçekleşmiş olması şarttır.(52) İkrah
altında gerçekleşen zina fiilinde; hadd cezası tatbik
edilmez. Ayrıca gerek fiilde, gerek mahalde herhangi bir şüphe
bulunmamalıdır. Şüphe; gerçekte sabit olmadığı halde,
sabite benzeyen bir durumdur. Fiilde şüphe; delil olmayanı
delil zannetmektir. Mahalde şüpheye "hüküm
şüphesi" de denir. Fiilin kendisine haramlığını
kaldıran bir delil bulmasıyla gerçekleşir.(53) Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Elinizden geldiği kadar müslümanlardan
cezaları kaldırınız. Eğer onun için bir çıkar yol varsa
hemen salıverin. Zira Ulû'lemr'in veya Kadı'nın (hakimin)
affetmekte hata etmesi, had cezasını tatbik etmesinde
yanılmasından daha hayırlıdır"(54) buyurduğu
bilinmektedir. Hadd cezalarında; (ister mahalde, ister fiilde
olsun) her türlü şüphe sanığın lehinedir.
1264 Hadd-i Zina'nın rüknü;
velâyet hakkı bulunan kimsenin (Ulû'lemr veya kadının) celde
(değnek) veya recmi uygulamasıdır. Recmin tatbik edilebilmesi
için bulunması şer'an lazım olan bazı vasıfları bu
şahısta toplanmasına "ihsan" denilir. İhsanın
şartları yedidir. Bunlar:
1. Hür olmak,
2. Akıllı olmak,
3. Erginlik çağında
bulunmak,
4. Müslüman olmak,
5. Sahih nikâhla evlenmiş
olmak,
6. Zevcesinde de bu
vasıfların bulunması,
7. Bu vasıflar toplandıktan
sonra, aralarında cinsi yakınlığın (cimanın) bulunmuş
olması.(55)
1265 Bekâr olduğu halde zina
eden hür erkek ve kadına; herhangi bir uzvunun telef
olmamasına riayet edilerek 100 değnek vurulur. Başına,
yüzüne ve cinsiyet organlarına vurulmaz. Zira Resûl-i Ekrem
(sav) had vurmakla görevlendirdiği kimseye "Yüzüne ve
cinsiyet organına vurma, oralardan sakın" emrini
vermiştir.(56) Hz. Ali (ra)'den rivayet edildiğine göre; avret
yerlerini örten elbiseler bırakılır, diğerleri
çıkarılır. Erkek zani'ye had; ayakta iken tatbik edilir,
kadına ise oturduğu yerde uygulanır. Haddi tatbik eden kimse,
sopayı fazla kaldırmaz, orta halli bir vuruşla tatbik eder. Bu
sırada bir cemaatin bulunması ve teşhir esastır.(57) Hasta
olan zaniye, iyileşinceye kadar had cezası tatbik edilmez,
sıhhat bulması beklenir.(58)
1266 Evli olduğu halde zina
eden ve şer'i şerifle hükmeden hakim (kadı) tarafından recm
cezasına çarptırılan kadın ve erkeğin cezası infaz
edilirken bazı hususlara riayet vaciptir. Eğer zinanın sabit
olması şahitler vasıtasıyla gerçekleşmişse, önce dört
şahid taşlamaya başlar, daha sonra Kadı, daha sonra da
cemaat!.. Dört şahidden birisi taşlamaktan çekinirse had
düşer. Eğer zina, mükellefin ikrarı (itirafı) ile sabit
olmuşsa, önce kadı (hakim) taşlar, daha sonra cemaat.
Taşlama sırasında ikrarından (itirafından) rücû eder veya
kaçarsa bırakılır.(59) Hastalık recm cezasının tatbikine
mani değildir. Ancak recm edilecek olan kadın hamile ise; had
cezası tehir edilir. Değnek (celde) cezasında da durum
aynıdır. Doğumunu yapıncaya ve nifas hali bitinceye kadar
"Hadd-i Zina" uygulanmaz. Çünkü karnındaki
çocuğun hayatı muhteremdir, velev ki zina sebebiyle olsun.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Dikkat ediniz!.. Bir suçlu ancak
kendi aleyhine suç işler"(60) buyurduğu bilinmektedir.
Hanefi fûkahası "Babası belli olmayan zina mahsulü bir
kimseye, diğer bir şahıs zina isnadında bulunsa, kendisine
(isnadda bulunana) hadd cezası tatbik edilir. Zira o adam
iffetlidir. Annesinin işlediği zina fiili, onun iffetini
ortadan kaldırmaz. Veled-i zina olan bir şahsın; kadı
önündeki şehadeti (şahidliği) muteberdir. Çünkü annesinin
ve onunla zina eden babasının fiili, zina mahsulü olan
çocuğun adaletine gölge düşüremez"(61) hükmünde
ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav) muhsane olduğu halde
zina eden Gamidiyye isimli kadını, hamile olduğu için recm
etmemiş, doğumundan sonra gelmesini emretmiştir. Doğumdan
sonra recm için gelen kadına: "Geri dön!.. Çocuğun sana
ihtiyacı kalmayıncaya, senden müstağni oluncaya kadar ona
bak"(62) emrini vermiştir. Dolayısıyla
"Hıdane" görevini yapacak kimse olmadığı zaman;
çocuk sütten kesilinceye kadar recm cezası tatbik edilmez.
Ancak çocuğa bakacak bir kimse bulunursa (süt emrizme ve
ihtiyaçlarını karşılama noktasında) doğumu müteakip recm
cezası infaz edilebilir.(63)
1267 "İhsan"
şartlarına haiz ve zina ettiği kat'i olarak (beyyine veya
ikrarla) tesbit edilen mükellef "recm" edildikten
sonra, cenazesi yıkanır, cenaze namazı kılınır ve
defnedilir.(64) Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Maiz (ra)
recmedildikten sonra: "Ona kendi ölülerinize
yaptığınız gibi, yapınız"(65) emrini vermiştir.
1268 Had cezalarının
"hassas" olduğu malumdur. Dolayısıyla şahitlerde
bazı vasıflar aranır.
Şahitlerde
"Ehliyet" (Şehadeti tehammül) şartları şunlardır:
1. Şahidin hadise sırasında
akıllı olması gerekir,
2. Zina hadisesi sırasında
âmâ (kör) olmaması şarttır,
3. Şahidin, hakkında
şehadet edeceği zina hadisesini, zinaya taraf olan erkek ve
kadını bizzat görmesi zaruridir. Görenden dinlemesi kat'iyyen
sahih değilir. Ancak nikâh, neseb, ölüm vb. gibi hadiselerde,
halktan duyma kâfidir.(66)
Bir kimsenin şahidliği
"Edâ" edebilmesi için de bazı şartlara haiz olması
gerekir. Bunlar:
1. Şahidin, şehadeti edâ
esnasında akıl-baliğ olması şarttır. Küçük çocuğun
(sabi'nin), Mâtuh'un, delinin şahitliği kabul edilmez.
2. Zabt sahibi olmalıdır.
Yani iyi işitip anlayan, gördüğünü kat'iyyen unutmayan ve
kavrama gücü olan kimse olmalıdır. Hadd-i Zina'da kat'i
olmayan hiçbir şahitlik geçerli değildir.
3. Hür olması lazımdır.
Zira had cezalarında köle ve cariyelerin şehadeti sözkonusu
değildir.
4. Konuşur olması şarttır.
Dilsizin şahidliği kabul edilmez. Ayrıca âmâ olmaması da
esastır.
5. Şahidin adil olması da
şarttır. "Adil olmak"tan murad; Allahû Teâla
(cc)'nın indirdiği hükümlere göre amel etmektir. Büyük
günah işledikten sonra tövbe edenin veya küçük günahlarda
ısrar edenin şehadeti, Kadı'nın (hakimin) tavrıyla
ilgilidir. Eğer şahit; çevresince tezkiye edilmezse, had
cezalarında sözü muteber olmaz.(67) Zira şartları
gerçekleşen şehadette söz; hakkı ispat manasınadır. Dört
şahidden üçü adil, biri faasık olursa, had cezası tatbik
edilemez.(68) Çünkü "Hadd-i Zina" için zaruri olan
şahid sayısı tamamlanmamıştır.
6. Şahit; şehadeti sebebiyle
menfaat sağlamamalıdır.
7. Şahid; "Hadd-i
Kazf" sebebiyle cezalandırılmış olmamalıdır.(69)
Şahidliğin geçerli
olabilmesi için de belirli şartlar vardır. Bunlar:
1. Şehadet vazifesi;
Kadı'nın (Şer'i şerifle hükmeden hakimin) huzurunda ve
yargı meclisinde, topluca edâ edilmelidir. Had cezalarında tek
tek şahitlik geçerli değildir.
2. Zina suçu için
"Dört"; diğer hududlarda ve kısasta iki şahidin
ittifak etmesi şarttır.(70)
3. Şahidler arasında
"akaid" farklılaşması olmamalıdır. Mesela; zina
ettiği veya şarap içtiği iddia edilen şahıs müslüman ise,
şahidin de müslüman olması şarttır. Şahid
"zimmi" olursa, sözü muteber kabul edilmez.
4. Şahitlik için, gecikme
olmamalıdır. "Hadd-i Kazf" dışındaki suçlarda;
şahidin gecikmesi, mürur-u zaman ve töhmetten hali değildir.
1269
Had cezaları ve bu hususla ilgili ilimler Kadı (şer'i şerifle
hükmeden hakim) üzerine "Farz-ı Ayn"dır. Şehadet
(Şahidlikle) ilgili ilimler ise; Darû'l İslâm'da bütün
mü'minler üzerine vacibtir. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği
hükümlerle hükmetmeyen ve küfür ahkâmını icra eden
mahkemelerde adalet sözkonusu olamayacağı için şahitlik
yapmak caiz olmaz. Ancak ikrah (zorlama) hali müstesnadır.