HIRSIZLIK CEZASININ (HADD-İ
SİRKATIN) KEYFİYETİ
1297 Şer'i şerifle hükmeden
hakim (kadı); hırsızlık hadisesine şahidlik eden kimselere:
"Hırsızlığın nasıl olduğunu, nereden yapıldığını
ve çalınan malın miktarını" sorar.(129) Eğer
"Hırsızlık" hadisesi; mükellefin kendi ikrarı ila
ortaya çıkmışsa; ikrarından vazgeçmesi için Kadı'nın
telkinde bulunması mendubtur. Çünkü yanında mal
bulunmadığı halde, hırsılık yaptığını ikrar eden bir
kimse Resûl-i Ekrem (sav)'in huzuruna getirildiğinde,
Peygamberimiz Efendimiz (sav) hırsızlık haddini defetmek için
o şahsa hitaben: "Senin hırsızlık yapacağını
zannetmiyorum" buyurmuş, o zat ise: " Hayır,
hırsızlık yaptım ya Resûlullah" demiştir. Resûl-i
Ekrem (sav) iki veya üç defa "Senin hırsızlık
yaptığını zannetmiyorum" diye buyurduğu halde, o da
ısrarla, yaptığını beyan etmiştir. Bunun üzerine Resûl-i
Ekrem (sav) elinin kesilmesini emretmiş ve "Hadd-i
Sirkat" uygulanmıştır.(130)
1298 Hırsızın elinin
kesileceği vakit; malı çalınan davacının hazır bulunması
şart olduğu gibi, şahidlerin de hazır bulunmaları şarttır.
Hatta şahidler kaybolsalar yahut ölseler, hırsızın eli
kesilmez. Esasen şahidlerin hazır bulunmaları; haddlerde
şarttır. Zira malı çalınan davacı: "Ben hata ettim, bu
çaldığı mal onun alacağıydı veya ben emanet olarak
bırakmıştım" diyebilir. Şahidler de; son anda
"yalancı şahitlik" yaptıklarını ikrar
edebilirler.(131) Ancak malı çalınan davacı; Hadd-i
Sirkat'ın tatbiki kesinleştikten sonra: "Efendim; bu her
ne kadar hırsızlık yapmışsa da, ben mal sahibi olarak
affediyorum" dese dahi, had düşmez. Çünkü Hadd'ler
Allahû Teâla (cc)'nın hakkı olarak farz kılınmıştır.
"Hadd-i Kazf" ve "Hadd-i Sirkat'ta"; zarara
uğrayan kimsenin müracaat etmeme hakkı vardır. Esasen davacı
olmadıkları süre içerisinde, affetmeye ve bir mü'minin
günahını setretmeye karar vermiş olurlar. Kadı huzurunda
kat'ileştikten sonra; "ulû'lemr" dahi haddin
tatbikine engel olamaz. Böyle bir yetkisi yoktur. Aksine
tatbikini sağlaması farzdır.
1299
Hırsızın sağ eli bilek mafsalından kesilir ve dağlanır.
Zira Resûl-i Ekrem (sav): "(Hırsızın) Elini kesiniz ve
onu dağlayınız"(132) emrini vermiştir. Hadd-i Sirkat'ta
asıl olan elin kesilmesidir, öldürme değildir. Dolayısıyla;
mü'min ve kamil (mütehassıs) bir tabibin, kanı durdurması
gerekir. Eğer hırsızlık haddi; mükellefin ikrarı sebebiyle
tatbik edilmişse, bütün masraflar "Beytü'lmal"den
karşılanır. Eli kesilen hırsızın; çaldığı mal yanında
ise, sahibine geri verilir. Ancak malı harcamışsa, ödemesi
lazım gelmez.(133) İkinci defa hırsızlık yapan kimsenin, sol
ayağı kesilir. Ûçüncü defa hırsızlık ederse, herhangi
bir uzvu kesilmez.(134) Hz. Ali (ra): "Hırsızlık
sebebiyle bir kimsede; yemek yiyeceği ve istinca edeceği bir el
ve yürüyeceği bir ayak bırakmama hususunda, Allahû Teâla
(cc)'dan haya ederim"(135) buyurmuştur. Sahabe-i Kiram'dan
herhangi bir itiraz olmadığı için, bu konuda icma hasıl
olmuştur. Ûçüncü defa hırsızlık yapan kimse; tövbe
edinceye kadar ta'ziren hapsedilir. Eğer hırsızlık bir
hastalık haline gelmişse tedavi edilir.