TA'ZİR CEZASININ TARİFİ VE
MAHİYETİ
1307 Önce "Ta'zir"
kelimesi üzerinde duralım. Lûgat manası; mutlak olarak
edeblendirmek (Te'dib etmek), menetmek ve azarlamaktır.(150)
Şer'i ıstılah'ta "Miktar bakımından hadden az olan
te'dib şekline "Ta'zir" denir" tarifi esas
alınmıştır.(151) Had cezası ile Ta'zir arasındaki farklar
şunlardır:
1. Had cezalarının miktarı
muayyendir, takdir olunmuştur. Artırma veya eksiltme sözkonusu
olamaz. Ta'zir ise; takdiri ve tatbiki Ulû'lemr'e ve onun
naiblerinin reylerine (ictihadlarına) bırakılmıştır.
2. Hadd cezaları, şüphe
halinde düşer. Ta'zir cezaları ise; kuvvetli şüphe halinde
vacip olur.
3. Had cezaları; çocuklara
tatbik edilmez. Zira çocuğun kasdı; hata hükmündedir. Ta'zir
ise; temyiz çağını geçmiş (iyiyi-kötüyü ayırt edebilen)
çocuk için meşrudur. Müteahhirûn ûlemadan bazıları; şu
farkları da ziyade etmişlerdir.
4. Ta'zir cezası; Ulû'lemr
ve onun naibleri tarafından tatbik edilebileceği gibi, koca,
karısı hakkında, efendi kölesi hakkında ve her müslüman
bil-fiil yapıldığını gördüğü bir fenalıktan dolayı
üsûlü dairesinde ta'zir yapabilir. Had ise; yalnız Ulû'lemr
ve onun naibleri tarafından icra olunur.
5. Kul haklarıyla ilgili
ta'zir hakkında ikrardan dönme sahih değildir. Halis hadlerde
ise, ikrardan rücû sahihtir.
6. Had cezalarında; şahidler
tezkiyeye havale edildikleri takdirde aleyhine şahidlik yapılan
kimse hapsedilir. Ta'zirde ise; şahidler tezkiyeye havale
edildiklerinde, itham altında olan kimse hapsedilmez. Zira hapis
cezası, zaten ta'zir hükmündedir.
7. Had cezalarında, şefaat
ve afv caiz değildir. Ulû'lemr veya onun naibleri şefaat
sebebiyle, hadd cezasını icra etmekten vazgeçemezler. Ta'zir
cezasında ise, şefaat ve afv muteberdir.
8. Had cezaları; kendilerine
mahsus mürür-u zaman sebebiyle düşer. Ta'zir cezalarında
mürûr-ü zaman yoktur.(152)
1308 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Kim had olmayanı (Ta'ziri) had derecesine ulaştırırsa,
o kimse (İslâm'ın koyduğu ölçüyü)
aşanlardandır"(153) buyurduğu bilinmektedir. Ta'zir
cezasını gerektiren suçları, genel olarak iki bölümde izah
edebiliriz.(154)
Birincisi;
hakkında şer'i şerifte ceza bulunduğu halde, suçun
unsurlarının tam gerçekleşmemesi sebebiyle "Had"
uygulanamayan fiiller. Mesela: "Bir erkekle, bir kadının
gayr-i meşru bir şekilde yakalanması" durumunu ele
alalım. "Hadd-i Zina'nın" tatbiki için, dört adil
şahid gereklidir. Kendilerinin ikrarı olmadığı süre
içerisinde, üç şahidle dahi tatbik edilemez. Ancak Kadı;
gayr-i meşru bir şekilde bulundukları için "Ta'zir"
edebilir.
İkincisi; kat'i
nasslarla haram olduğu beyan edilmekle birlikte, hakkında ceza
konulmamış fiiller!.. Mesela; Allahû Teâla (cc)
"faizi" haram kılmıştır. Fakat faizcilere
uygulanacak ceza, hadd olarak beyan buyurulmamıştır.
"Ulû'lemr" veya Naibi, faizcilere "Ta'zir"
cezasını tatbik eder. Eğer Ta'zir dövmekle icra edilecekse en
azı üç değnektir. Zira daha azında menetme sözkonusu
değildir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha) indinde ta'zir
dayağının en çoğu, otuz dokuz değnektir. İmam-ı Ebû
Yusuf (rha); "İnsan için asıl olan hürriyettir"
hükmünü esas alarak; ta'zirin en çoğu yetmiş beş
değnektir buyurmuştur. Hz. Ali (ra)'den de; yetmiş beş
değnek hususunda bir rivayet mevcuttur. Ancak rivayetin
kat'iyyeti isbat olunamamıştır.(155)
1309 Dürri'l Muhtar'da:
"Mecmaû'l Feteva'da zikredilmiştir ki; haddi gerektirmeyen
şeylerde misliyle cezalandırma caizdir. Bu hususta Cenab-ı Hak
(cc) tarafından: "Kim kendisine (yapılan) zulmün
ardından herhalde hakkını alırsa, artık bunlar aleyhinde
(mes'ûliyete) bir yol yoktur" (Eş Şuara: 41) Ayet-i
Kerimesiyle izin ve ruhsat verilmiştir. Ama Allahû Teâla
(cc)'nın: "Kim affeder, barışı sağlarsa mükâfatı
Allah'a aittir" kavl-i kerimine nazaran, affetmek efdaldir.
Ta'zir edilmesi lazım olan kimse, ziyade te'dibe muhtaç olursa,
dövme ile beraber hapsedilmesi sahih ve caizdir. Hapis suretiyle
ta'zir cezası; suçluyu resmi hapishanelerden birine koymak
suretiyle yapılabileceği gibi, kendi hanesinde tevkif edip
dışarı çıkmaktan men etmek suretiyle de olabilir. Nehir.
Had'ler içinde en şiddetli dayak, ta'zir dayağıdır. Çünkü
ta'zir adet cihetinden hafiftir. Fakat vasıf cihetinden hafif
değildir."(156) hükmü kayıtlıdır.
1310 Yeryüzünü fesada veren
veya fesadı başka türlü izale edilemeyen kimselerin
öldürülmeleri caiz midir? sualine cevap arıyalım. Hanefi
fûkahası; "yeryüzünü fesada veren veya fesadlarını
başka türlü gidermek mümkün olmayan kimselerin ta'ziren
öldürülmeleri caizdir" hükmünde müttefiktir. Mesela;
luti'liği (livata) alışkanlık haline getiren bir kimse
öldürülür. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha)'ye göre:
"Luti'lik, zina hükmünde değildir. Çünkü luti'likte
nesil emniyetini tahrip sözkonuzu olamaz. Ayrıca Sahabe-i Kiram
"Lûti'lere" verilecek ceza hususunda, ittifak
edememiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Lût kavminin
yaptığını yapanı yakalarsanız, faili de mef'ûlü de
öldürün" Hadis-i Şerifi"Lûtiliğin helâl
olduğuna inanan kimseyi öldünün" manasınadır.
Dolayısıyla lûti'nin öldürülmesi, "Ta'zir"
cezasıdır"(157) hükmünü beyan etmektedir. İmameyn'e
göre; livata fiilini alışkanlık haline getiren kimse
"hadden" öldürülür.(158) Ancak bir kimsenin
ta'ziren öldürülmesine; "Ulû'lemr" veya onun tayin
ettiği kadı, karar verebilir. Mesela; şarab içen kimseye
"Hadd-i Şürb" vurulur. Ancak şarab veya esrar
ticareti yapan; bütün ta'zir cezalarına rağmen, bu işten
vazgeçmeyen kimse öldürülür. Çünkü fesadını, ölümden
başka bir yolla izale etme imkânı kalmamıştır. Şafii
fûkahası; "Ta'ziren" öldürmenin caiz
olamıyacağına kaildir.
1311 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"İyi huylu, şahsiyet sahibi kimselerin, hudud cezaları
hariç, ufak-tefek kusurlarını affediniz"(159) buyurduğu
bilinmektedir. Dolayısıyla "Ta'zir" cezasında;
takdir hakkı "Ulû'lemr'e" ve "Kadı'ya"
bırakılmıştır. Suç işleyen kimsenin durumu dikkate
alınır.(160) Ûmmetin maslahatını ve içinde bulunduğu
şartları dikkate alınarak tesbit edilir.
1312
Herhangi bir haramı irtikap ettiği için "Ta'zir"
cezasına çarptırılan kimse, cezanın icrası sırasında
ölürse, kanı hederdir. Herhangi bir şekilde diyet ödenmez.
Zira Ulû'lemr veya Kadı; görevini ifa etmiştir.(161) Ancak
koca, karısını, muallim, öğrencisini "Ta'zir"le
edeblendirmek isterken, ölüm vakıası ortaya çıkarsa
"Diyet'ini" vermeleri vacip olur. Zira onların ta'ziri
hafif tutma mecburiyetleri vardır.(162)