DİYETİN MAHİYETİ
1335 Kur'an-ı Kerim'de:
"Bir mü'minin, diğer bir mü'mini yanlışlık eseri
olmayarak (kasden) öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü'mini
yanlışlıkla (hataen) öldürürse, mü'min bir köleyi azad
etmesi ve (ölenin) ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi
lazımdır. Meğer ki onlar (o diyeti) sadaka olarak
bağışlamış olsunlar. Eğer (öldürülen) mü'min olmakla
beraber, size düşman bir kavimden (Darû'l Harb ahalisinden)
ise, o zaman öldürenin mü'min bir köle azad etmesi
lazımdır. Şayet kendileriyle aranızda anlaşma olan kavimden
(Darû'l Musalaha ahalisinden) ise; o vakit mirasçılarına bir
diyet vermek ve bir de mü'min köle azad etmek gerekir. Kim
(bunları) bulamazsa, Allah'tan tevbesinin kabulü için, birbiri
ardınca iki ay oruç tutması icab eder. Allah her şeyi
bilendir, gerçek hüküm ve hikmet sahibidir"(214) hükmü
beyan buyurulmuştur.
1327 Diyet; insan veya insan
uzvunun telef edilmesi karşılığı olarak, verilmesi gereken
tazminatın adıdır.(215) Diyetin meşruiyyeti kitap, sünnet ve
Sahabe-i Kiram'ın icmaı ile sabittir. Kasden öldürmede
"kısas" sözkonusudur. Ancak maktulün velisi
"diyet"e rıza gösterirse, selahiyet kendisinindir.
Diğer öldürme çeşitlerinde "diyet" verilmesi
vacibtir.(216) İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha) diyetin "100
deve veya 1000 dinar altın veya 10.000 dirhem gümüş olarak
verilmesini" esas almıştır. İmam-ı Yusuf (rha) ve
İmam-ı Muhammed (rha): "Bu üç maldan olmakla beraber,
200 sığır veya 2000 koyun veya hullelerden 200 hule (yeni ve
kaliteli elbise) dir. Her hulle iki elbisedir"(217)
hükmünü beyan etmişlerdir. İnsan uzvunun koparılması
(kat'ı) veya Ta'tili (iş göremez hale getirilmesi) veya
yaralanmasında, mağdura ödenmesi vacip olan ve miktarı belli
olan mala "erş" denir.(218) Tabii ki;
"Erş'in" vacip olması için, misli sözkonusu
olmadığı için kısas tatbik edilemez olmalıdır. Zira esas
olan "kısas"tır.(219) Kısas imkânı olmadığı
zaman "Erş'e" hükmedilir. Hem "kısas"
imkânı olmaz, hem de şer'i şerifin beyan buyurduğu
"Erş'in" miktarı bilinemezse; "ehl-i Hibre"
(bilirkişi) tayin edilir. "Ehl-i Hibre'nin mağdura
ödenmesini esas aldığı mala da "Hukumet-i Adl" ismi
verilir. Dolayısıyla insan veya uzvuna karşı; hataen işlenen
her cinayette, mutlaka mağdura mal ödenir.
1337 Darû'l İslâm
tebasından olan gayr-i müslimin (zimminin) diyeti, tıpkı
müslümanın diyeti gibidir.(220) Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Her ahid sahibinin ahdi halinde diyeti bin
dinardır"(221) buyurduğu bilinmektedir. Hz. Abdullah
İbn-i Mesû'd'dan, müslümanla ahid sahibinin diyetinin eşit
olduğuna dair bir rivayet mevcuddur. Ayrıca Hz. Ebû Bekir (ra)
ve Hz. Ömer (ra) devrinde, tatbikat bu şekilde olmuştur.(222)
İmam-ı Şafii (rha), Hz. Amr b. Şuayb (ra)'dan rivayet edilen:
"Zimmilerin diyeti, müslümanların diyetinin
yarısıdır" Hadis-i Şerif'ini esas alarak, eşitlik
sözkonusu olamayacağını beyan etmiştir.(223)
1338 Kadının diyeti; nefse
kıymak (yani öldürmek) veya nefisten aşağısında, erkeğin
diyetinin yarısıdır. Bu hüküm mevkûf olarak Hz. Ali
(ra)'den, merfû olarak da Resûl-i Ekrem (sav)'den rivayet
edilmiştir.(224) Hür bir mü'minin diyeti ile kölenin diyeti
de, birbirine eşit değildir. Dolayısıyla diyetin miktarına;
"Hürriyet ve Cinsiyet" tesir eder. İmam-ı Şafii
(rha) indinde ise: "İslâm, hürriyet ve cinsiyet"
diyetin miktarının belirlenmesinde esas alınır.
1339 Hanefi fûkahası:
"Hataen veya hata yerine sayılan öldürmelerde, diyetle
birlikte, keffaret de şarttır. Keffaret mü'min bir köleyi
azad etmek veya buna imkân bulamazsa, iki ay fasılasız
(devamlı) oruç tutmaktır."(225) hükmünde müttefiktir.
Ayrıca "keffaret"lerde; illet kat'i olarak tesbit
edilemeyeceği için, ictihad yapılamaz. Bu sebeble; hataen veya
hata yerine sayılan öldürmelerde, yoksul ve miskinleri
doyurmak, keffaret yerine geçmez. Çünkü bu hususta nass varid
olmamıştır.(226)
1340 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Kaatil için miras yoktur"(227) buyurduğu
bilinmektedir. Bu Hadis-i Şerif'i esas alan Hanefi fûkahası;
"kasden öldüren kimse, maktulün (öldürülenin)
mirasından mahrum olur. Ayrıca kasden öldürmede (ister kısas
icab etsin, ister etmesin) keffarette yoktur. Zira keffaret,
ibadet ile ceza arasında döner. Kasden öldürmede ibadet
düşünülemez" hükmünde müttefiktir. Şimdi öldürme
çeşitlerini esas alarak "ceza"ların mahiyetini izaha
gayret edelim.
1341 Kasden adam öldürmenin
cezası; kısasen öldürülmek ve mirastan mahrumiyettir.
Ahirette çok büyük bir azaba müstehak olunacağı Allahû
Teâla (cc)'nın kitabı ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünneti ile
sabittir. Hesap gününü düşünen bir kimsenin her türlü
cinayetten uzak durması farzdır.
1342 Kasıd benzeriyle
öldürmenin cezası; keffaret, mirastan mahrumiyet ve katilin
akılesi üzerine; (maktulün, asabesine verilmek üzere) ağır
bir diyettir. Bu develerden verilecek olursa; iki yaşına
girmiş 25 dişi deve, üç yaşına girmiş 25 dişi deve, dört
yaşına girmiş 25 dişi deve ve beş yaşına girmiş 25 dişi
devedir. Toplam 100 deve!.. Bunlardan kırkının gebe olması da
dikkate alınır.(228) Bu çeşit öldürme de, büyük
günahtır.
1343
Hataen adam öldürmenin cezası; keffaret, mirastan mahrumiyet
ve katilin akılesi üzerine diyetir. Hata sayılan öldürmenin
cezası da; tıpkı hataen öldürme gibidir. Titiz
davranmadığı ve gerekli tedbirleri almadığı için mükellef
(kasden öldürme gibi olmasa da) günaha girmiştir. Bu sebeble
öldürmenin (tesebbüben) cezası; diyetten ibarettir.(229)
Keffaret yoktur. Zira mükellef bizzat öldürmemiş, ölüme
sebeb olmuştur. Mesela: Başkasının mülkünde bir kuyu kazan
kimseyi ele alalım. Eğer bu kuyuya bir kişi düşer ve
ölürse "tesebüben" öldürme vakıası ortaya
çıkar. Esasen kendi mülkünde kuyu kazmış olsaydı,
"diyette" gerekmezdi. Şimdi "Akıle"
kavramı üzerinde duralım.