DİYETİ KİM ÖDER?
(AKILENİN ÖNEMİ)
1344 İslâm ûleması:
"Diyetin kim tarafından ve nasıl ödeneceğini" izah
ederken "akıle" üzerinde durmuştur. "Akl"
kelimesi; men etmek, tutmak ve korumak manalarına gelir.(230)
Suç işleyen kimseden; "diyet" borcunu kaldırmak ve
onun bir daha suç işlememesini kontrol etmek, baba tarafından
en yakın akrabaların görevidir. İmam-ı Azam Ebû Hanife
(rha) ister hazır, ister gaib olsun, "asabe"
(mirascı) durumunda olan kimselerin, akıleye dahil olduğunu
esas almıştır. Ayrıca suçlunun da aralarında bulunduğu;
bir kütüğe yazılı olan ve aynı yerden maaş alan divan ehli
de, "akıleye" dahildir. Hz. Ömer (ra)'in
"divanlar" kurduktan sonra, Sahabe-i Kiram'ın
huzurunda diyeti divan ehline yüklediğini ve hiçbirisinin buna
itiraz etmediğini esas alan Hanefi fûkahası, "aynı
kütükte yazılı olan ve aynı yerden maaş alan kimselerin
diyeti ödeme hususunda birbirlerine yardımcı olmaları
gerektiğinde" ittifak etmiştir.(231) İmam-ı Şafii (rha)
indinde akıle, suçlunun bağlı bulunduğu aşirettir. Suçlu
mükellefin; hiç kimsesi bulunmaz ve hiçbir kütüğe de
yazılı olmazsa, "Beytü'lmal" akıle görevini
üstlenir.(232) Çünkü hataen bir kimseyi öldürmüş
kimsenin, tek başına diyeti ödeyebilmesi oldukça güçtür.
Mesela; koyun üzerinden diyeti hesap edelim. Bir koyunun
fiyatını 800.000 TL. kabul edersek; 2000 koyun, 1.600.000.000
TL. eder. Bir kimsenin 2000 koyunun bedelini ödemesi kolay
değildir.
1345 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Huzey" kabilesinden iki kadının kavgası sonucunda
ortaya çıkan "cenin" cinayetini hükme bağlarken
(gebe kadının karnına vuranın) akılesine hitaben: "Ğ
Kalkınız, ceninin diyetini veriniz" emrini
vermiştir.(233) Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav): "Kasden
işlenen cinayette Akıle'nin bir şey ödemekle yükümlü
olmadığını" da, hassaten beyan buyurmuştur.
1346
Hanefi fûkahası: "Beş yüz dirheme kadar olan cezalarda,
akıle hiçbir şey ödemekle mükellef değildir. Bunu, cinayeti
işleyen kimse, bizzat kendisi öder. Beşyüz dirhem gümüşü
aştığı zaman; suçlunun akılesine dahil olan (kadın ve
çocukların dışındaki her ferd) üç veya dört dirhem
ödemek durumundadır. Hz. Ömer (ra) Resûl-i Ekrem (sav)'den bu
ödemenin üç yıl içerisinde olacağını rivayet
etmiştir"(234) hükmünde ittifak etmiştir. Bu noktada:
"Ğ Efendim, suç işlemedikleri halde, suçlunun
akrabalarına veya aynı kütükte bulunan kimselere tazminat
nasıl yüklenir?" sualine muhatab olabiliriz. Bu bir
"sadaka ve infak" hükmündedir. Ayrıca birbirini
kontrol etmeyi ve "tebliğ" hizmetini düzenli yapmayı
beraberinde getirir. Malum olduğu üzere akıle; katilin
"ikrar" ettiği veya kasden işlediği cinayetin
diyetinden mes'ûl değildir. Maktûlün velisiyle
"sulh" yapma durumunda da; "akıle hiçbirşey
ödemez.(235) Mesele bu noktadan ele alındığı zaman;
"suç"a teşvik unsurunun da bulunmadığı kavranır.