FAİL-İ MEÇHUL"
CİNAYETLER VE KASAME
1347 İslâm toplumunda (Darû'l
İslâm'da) hiçbir ferdin kanı heder edilmez. Faili meçhul bir
cinayetten; başta Ulû'lemr olmak üzere, mü'minler ve gayr-i
müslimler (zimmiler) mesuldürler. Zira şer'i bir sebeb olmadan
bir kimseyi öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.
"Kasame'nin" lugat manası güzelliktir. Aynı zamanda
"kasem" manasına da kullanılır. "İksam"
ise; yemin etmek, manasınadır. İslâmi ıstılahta:
"Katili bilinemeyen ve üzerinde katl (öldürülme)
alametleri bulunan maktulün; bir mahalde bulunması üzerine,
orada mukim bulunan kimseler üzerine muayyen bir miktarda ve
özel surette yaptırılan yemine kasame denir.(236) şeklinde
tarif edilmiştir.
1348 Hanefi fûkahası
"Fail-i Meçhul" (katili bilinmeyen) bir cinayette,
maktulün (öldürülenin) bulunduğu mahalledeki bütün
insanların topluca "davalı" duruma düştüğünü
esas almıştır. Öldürülen kimsenin asabesi (velileri) ise
"davacı" durumundadırlar. Dolayısıyla Resûl-i
Ekrem (sav)'in: "Delil getirmek davacıya, yemin etmek ise
davalıya düşer" Hadis-i Şerif'i gereğince, amel edilir.
Maktulün (öldürülenin) velilerinin talebi üzerine, o beldede
mukim bulunan elli kişiye: "Billahi biz öldürmedik,
öldüreni de (katili) bilmiyoruz" diye yemin ettirilir.
Eğer elli kişi yoksa, yemin sayısının elliye tamamlanması
için, bir kişiye birkaç defa yemin ettirilmesi gerekir. Zira
bu husus sünnetle sabittir. O mahalle halkı yemin etmekten
çekinirse; yemin edinceye veya katili teslim edinceye kadar
hapsedilirler. Mahalle halkı muayyen olan yemini, özel surette
edâ ederse, yeminden sonra "diyet" üzerlerine vacip
olur.(237) Yemin; o mahallede mal sahibi olan erkekler
üzerinedir. Kiracı olan veya müşteri olarak o mahallede
bulunan kimseler; "yeminden" sonra vacip olan diyete
iştirak etmezler. Çocuklara ve kadınlara yemin ettirilmez.
1339 Yeminden sonra; herbirine
üç veya dört dirhem gümüş olmak üzere, maktulün
(öldürülenin) velisine "diyet" ödemesi emredilir.
Diyetin tamamı üç yıl içerisinde ödenmek zorundadır.(238)
Sonuç olarak "kasame"; can emniyetinin Darû'l
İslâm'ın tamamında, ferdlerce hassasiyetle korunmasını
temin eder.
Kasamenin sebebi: Maktulün
(öldürülen kimsenin) bulunması ve katilin bilinmemesidir.
Kasame'nin rüknü: Sünnetle
sabit olan özel yemindir.
Kasamenin hükmü: Yeminden
sonra o beldede mal sahibi ve mukim olan kimselere diyetin vacip
olmasıdır. O mahallede oturan kiracılara ve ticaret için
gelmiş kimselere diyet ödemek vacip değildir.
1350 Maktül (öldürülen
kimse) bir şahsın hanesinde bulunursa; yalnız o şahsa yemin
ettirilir ve diyet; akılesinin üzerine vacip olur.(239) Bu
İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha)'nin kavlidir. Eğer maktül
(öldürülen) bir gemide bulunursa "kasame"; o geminin
yolcuları ve mürettebatı üzerinedir.(240)
1351 Maktül mahalle mescidinde
bulunursa; "kasame" ve "diyet" o mahalle
halkının üzerinedir. Ancak Cum'a Camisi veya Bayram
Namazları'nın eda edildiği musallada bulunursa
"kasame" yapılmaz. Maktulün (öldürülenin) diyeti,
"Beytü'lmal"den karşılanır.(241) Zira, Cum'a ve
Bayram Namazları; bir şehirde, tek bir yerde eda edilir.
Dolayısıyla caminin bulunduğu mahalle halkı, tek başına
mes'ûl tutulmaz. Ana yolda bulunan "maktûl" için de,
durum aynıdır. Zira Hz. Ömer (ra)'in hilafeti döneminde
Arafat'ta vakfe anında bir şahıs ölü olarak bulunmuştur.
Ûzerinde öldürülme alametleri açıkça görüldüğü için
Hz. Ali (ra): "Ğ Ey İmam, bu kimsenin kanına heder olmuş
nazarıyla bakamazsın. Failini (katilini) bulabiliyorsan ne
âlâ!.. Bulamıyorsan diyetini "Beytül'mal"den tediye
etmelisin" buyurmuştur. Tatbikat da bu şekilde
olmuştur.(242) Çünkü, hiçbir mü'minin kanı heder edilemez.
1352
Şurası muhakkaktır ki; "kasame" suçu isbata
yarıyan bir delil değildir. Ancak öldürülen kimsenin
bulunduğu mahalde; mukim olan kimseler üzerinden
"kısas" cezasını düşürmek için tanınmış bir
yemin hakkıdır. Zira o mahalle halkı; maktulün
(öldürülenin) velisi indinde, topluca "suçlu"
durumundadırlar. Dolayısıyla "davalı" duruma
geçmiş olurlar. Yeminle ve diyetin ödenmesiyle birlikte,
hûsûmet ortadan kalkar. Ayrıca o mahallede mal sahibi olan
kimseler; çevrelerinde cereyan edebilecek katliamlara karşı
uyarılmış olur. Bu da, "can emniyeti" noktasından,
oldukça önemli bir tebliğ ve ikazdır.