DİNİN TARİFİ
96 ALLAHÛ TEÂLA (CC)
tarafından vahiy yolu ile indirilen, peygamberler tarafından
tebliğ edilen, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşuna
vesile olan itikadi ve ameli nizama din denilir.. Bu tarif, Hz.
Adem (as) beri devam eden ve Allahû Teâla'nın (cc) katında
yegane din olan İslâm'ın mahiyetini ifade eder.
97 Cahiliyye döneminde Araplar din kelimesini, dünya
görüşü, örf ve adet manasına kullanıyorlardı.(1) Her
kabilenin örf ve adetlerini çok iyi bilen bir tağutu vardı ve
kabile ferdleri ihtilaf halinde bu tağutunn huzurunda muhakeme
oluyorlardı.(2) Ayrıca kırk yaşını doldurmuş ve belli
vasıflara haiz olan kimseler "Darû'n Nedve'de"(3)
toplanarak, bütün Arap kabilelerini bağlayıcı kanunlar
çıkarıyorlardı. Dolayısıyla "Darû'n Nedve"; bir
şehir parlamentosu mahiyetini taşıyordu.
98 Kur'an-ı Kerim'de
"Din" kelimesi değişik manalarda kullanılmıştır.
Fatiha Sûresi'nin üçüncü Ayet-i Kerimesi'nde geçen
"Yevmi'd-Din" (Din günü) terkibindeki din kelimesi;
muhasebe, ceza ve hesap manasınadır.(4) En Nûr Sûresi'nin
ikinci Ayet-i Kerimesi'nde geçen "Fi dinillâhi"
terkibinde ise; Allahû Teâla (cc)'nın hududları ve hükmü
manasına kullanılmıştır.(5) Yine "Fitneden eser
kalmayıncaya, din de yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla
savaşın. Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına hiç bir
husumet yoktur" (El Bakara Sûresi: 193) Ayet-i Kerimesinde
"Din" kelimesi, hüküm koyma ve şeriat manalarına
gelmektedir. Müfessirler bu Ayet-i Kerime'de geçen fitneden
kasdın küfrün fesadı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.
Dolayısıyla yeryüzünde kafirlerin fesadından eser
kalmayıncaya kadar cihad etmek emrolunmuştur.
99 Kur'an-ı Kerim, Resûl-i
Ekrem (sav)'in sünneti ve Sahabe-i Kiram'ın icmaı ile sabit
olan husus şudur: "Allahû Teâla (cc)'nın vahiy yoluyla
indirdiği hükümlerin tamamına "Din" adı verilir.
Peygamberler; Allahû Teâla (cc)'nın hükümlerini dosdoğru
olarak insanlara tebliğ etmişlerdir.
DİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
100 Kur'an-ı Kerim'de:
"Andolsun ki, biz her kavme "Allah'a ibadet edin,
Tağut'a kulluk etmekten kaçının" diye (Tebligat yapması
için) bir peygamber göndermişizdir"(6) buyurulmaktadır.
Esasen Hz. Adem (as)'den itibaren bütün peygemberler insanları
"Allahû Teâla (cc)'ya iman ve ibadet etmeye" davet
etmişlerdir. Resûl-i Ekrem (sav)'in "Peygamberler
babaları bir kardeşler gibidirler, dinleri birdir"(7)
buyurduğu sabittir. Dolayısıyla İslâm dini; ilk insan ve ilk
peygamber olan Hz. Adem (as)'le birlikte başlamıştır. Dinleri
sınıflandırırken, kat'i haberlerle (Nass'la) sabit olan
hakikati esas almamız gerekir. Dolayısıyle filozofların
veya sosyologların yaptığı hiçbir tasnif, hakikatin ifadesi
değildir. Zanna dayanan tasniflerdir.
101 Bütün peygamberler
insanları İslâm'a davet etmişlerdir.Bu hakikat, nass ile
sabittir. Hz. Nuh (as)'un kavmine: "Şayet (davetimden,
tebliğimi kabulden) yüz çevirirseniz, ben sizden bir ücret
istemedim. Benim ücretim Allahû Teâla (cc)'dan başkasına ait
değildir. Ben MÜSLÜMANLARDAN olmakla emrolundum"(8)
şeklinde hitap etmiştir. Hz. Yakub (as)'un oğullarına:
"Ey Oğullarım, Allah sizin için İslâm dinini beğenip
seçti, o halde siz de ancak müslümanlar olarak can
verin"(9) şeklinde nasihat ettigi sabittir. Hz. Musa
(as)'ın kavmine: "Ey kavmim, eğer siz gerçekten Allah'a
iman ettiyseniz, O'na samimi olarak teslim olmuş MÜSLÜMANLAR
iseniz, artık O'na (Allah'a) güvenip dayanınız"(10)
tebliğini yapmıştır. Hz. İsa (as)'ın havarilerinin
kendisine hitaben: "... Biz Allah'ın (Dininin)
yardımcılarıyız. Sen şahid ol ki (Ey İsa) biz hiç
şüphesiz MÜSLÜMANLARIZ (dediler)"(11) mealindeki
itirafları meseleye açıklık getirmektedir.
102 Kur'an-ı Kerim'de bütün
peygamberlerin insanları; hevâlarına muhalefet edip, Allahû
Teâla (cc)'ya teslim olmaya davet ettikleri haber verilmiştir.
Bu peygamberlerin bir kısmının mücadelesi Kur'an-ı Kerim'de
haber verilmiş, bir kısmının mücadelesi ise
zikredilmemiştir. Her kavme; kendi içlerinden ve kendi
dilleriyle konuşan peygamberler gönderilmesi Allahû Teâla
(cc)'nın bir lütfûdur.(12) Resûl-i Ekrem (sav)'e
peygamberlerin sayısı sorulunca: "Yüz yirmi dört bindir.
Bunlardan üçyüzonüçü resûldür. Bunların ilki Hz. Adem
(as), sonuncusu ise benim" cevabını vermiştir. Bu hususta
başka rivayetler de mevcuttur. İslâm ulemâsı peygamberlerin
sayısını bir noktaya hasretmemek ve umumi olarak bırakmanın
daha efdal olduğunda ittifak etmiştir.(13) Zira Kur'an-ı
Kerim'de ismi zikredilsin veya zikredilmesin bütün
peygamberlere iman etmek farzdır.
103 Allahû Teâla (cc)'nın
indirdiği hükümleri reddeden, hafife alan veya zamana (çağa)
uymadığını söyleyenler; kendi hevâlarını ilâh
edinmişlerdir. Aklın hem gerekli, hem yeterli olduğunu
savunanların, elbette vahyi kabul etmeleri mümkün değildir.
İslâm ulemâsı; Hz. Adem (as)'den günümüze kadar devam eden
ve kıyamete kadar devam edecek olan mücadeleyi "El Milel
ve'n Nihal" hakikatini dikkate alarak tasnif etmişlerdir.
"Milel" vahye dayanan, "Nihal" ise vahyi
reddeden zihniyetleri esas alır.(14) Nihal kelimesi,,
nıhle'nin çoğuludur. Nıhle; kupkuru zan ve iddia
manasınadır. Kat'i bir nassa dayanmayan her iddia ise, son
tahlilde "zann" hükmündedir. Her ideoloji; aklın
kurallarına dayanan iddia ve zanlardan vücût bulmuştur.
104 Kur'an-ı Kerim'de:
"Dinlerin tasnifi" yapılmıştır. Şimdi bununla
ilgili hükümleri gündeme getirelim:
"Allah indinde hak din
İslâmdır. Kitap verilenler (başka sûretle değil) ancak
kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtirastan
dolayı ihtilafa düştü. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr
ederse, şüphesiz ki Allah hesabı pek çabuk görendir"
(Al-i İmran Sûresi: 19) "Kim İslâm'dan başka bir din
ararsa ondan (bu ) asla kabul olunmaz ve o ahirette de en büyük
zarara uğrayanlardandır.(Al-i İmran Sûresi: 85)
"Dinde zorlama yoktur.
Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık
kim Tağut'u tanımayıp da, Allah'a iman ederse, o muhakkak
kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır.
Allah hakkı ile işitici ve her şeyi kemali ile
bilicidir".(El Bakara Sûresi: 85)
105 Yeryüzündeki insanlar
Akaid yönünden iki zümreye ayrılırlar. Birincisi Allahû
Teâla (cc)'ya iman eden ve yalnız O'na ibadette bulunanlardır.
Yani müslümanlardır.. İkincisi: Allahû Teâla (cc)'yı
inkâr eden, hevâlarını esas alan ve Tağut'a kulluk
edenlerdir.Yani kâfirlerdir.
106 Kavmi, dili ve rengi ne
olursa olsun bütün mü'minler, birbirlerinin kardeşleridirler.
Bu kardeşliğin, imana ve velâyet hukukuna dayandığı nass
ile sabittir.(15)
107 Dünya görüşleri ve
ideolojilere göre kafirler "dehriyye, seneviyye, felâsife,
veseniye ve ehl-i kitap" olmak üzere beş sınıfı
ayrılırlar..(16) Ancak mahiyet olarak tek bir millettirler.(17)
Beş sınıfı iki kategoride incelemek mümkünür. Birincisi:
Kitapları olmayan kafirler (dehriyye, seneviyye, felâsife ve
veseniyye) ikincisi: Ehl-i kitap olan kafirler.
108 Allahû Teâla (cc)
kendilerine kitaptan bir nasib verildiği halde küfre sapanları
lanetlediğini haber vermiştir: "Bakmadın mı şu
kendilerine kitabtan biraz nasib verilenlere!.. Kendileri Cibt'e
ve Tağut'a inanıyorlar, diğer küfredenler için de: "-
Bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar.
Bunlar Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir. Allah
kime lanet ederse ona hakiki hiçbir yardımcı
bulamazsın."(18)
109 İmam-ı Şafii (rha)
Cibt'e ve Tağut'a inanan ehl-i kitab'ın halini şu şekilde
izah ediyor: "Ehl-i Kitap, kendilerine indirilen ahkâmı
değiştirmişler ve Allahû Teâla (cc)'ya küfreder duruma
gelmişlerdi. Hem kendi yanlarından çıkardıkları (dilleriyle
düzdükleri) yalanı uyguluyorlar, hem Allahû Teâla (cc)'nın
indirdiği hükümleri kendi yalanlarıyla
karıştırıyorlardı."(19)
110 Zebûr, Tevrat ve İncil;
Allahû Teâla (cc) tarafından inzal buyurulan kitaplardandır.
Heva ve heveslerine kapılanlar; bu kitapların hükümlerini
tahrif ederek küfre düşmüşlerdir. Bunların dinlerine
muharref dinler de denilmiştir.
111 Avrupada eski Yunan
felsefesinin ve Hellenist kültürün yeniden tarih sahnesine
çıkması sonucunda "Rönesans" diye isimlendirilen
olay gündeme girmiştir.(20) Feodal zorbalığın ve engizisyon
mantığının koruyucusu olan katolik mezhebi; papaz Martin
Luther'in 1529 yılında yayınladığı protesto ile birlikte
büyük bir sarsıntı geçirmiş ve "Din'de Reform"
hareketi hızlanmıştır.(21) Bu iki büyük olay; gerek
Tevrat'a inanan Yahudiler, gerekse İncil'e inanan Hristiyanlar
arasında yepyeni fikri akımların çıkmasına sebep olmuştur.
Nitekim Dawson'un şu itirafı meseleye açıklık getirmektedir:
"Hellenizm'i bir yana bırakacak olursak, ne batı
medeniyeti, ne Avrupa insanı düşüncesinin doğması mümkün
değildir."(22) Klasik Hellenizm; M.Ö. IV ve V.nci
yüzyılda eski Yunan şehirlerinde gelişen "Yunan
felsefesi ve kültürü" demektir. Bilindiği gibi eski
Yunan kültüründe; nitelikleri, yetkileri ve hünerleriyle
tıpa tıp insana benzeyen binlerce ilah mevcuddur. Bir Yunan
tarihçisi "Bu insan özellikleri taşıyan ilahları
Homeros'la, Hesiodos yaratmıştır" diyor.(23) İnsanın
kendi hevâsını ilah edinmesi Hellenist kültürün temelini
teşkil etmektedir. Modern batı medeniyeti (Çağdaş
uygarlık); temelde "Hellenizm'e" dayandığı için,
insanların birbirlerini ve kendilerini ilah edinmeleri sonucunu
ortaya çıkarmıştır.
112
Müslüman olan ve Abdülvahid Yahya ismini alan Rene Guenon'un
şu tesbiti, aydınlanma felsefesinin keyfiyetini orteya
koymaktadır: "Modern Batı'nın Hristiyan olduğu
söylenir, ama bu yanlıştır. Modern tavır temelde din
düşmanı olduğu için, Hristiyanlığa da
düşmandır"(24) Aydınlanma felsefesi; aklı hem gerekli,
hem yeterli bulan ve dini ferdin vicdanına hapseden bir dünya
görüşüdür. İnsanlar arasındaki münasebetlerin, akla ve
bilime göre düzenlenmesini esas almıştır. Aydınlanma
Felsefesi'nde; akla, insanların ihtiyaçlarına ve
maslahatlarına uygun hükümler bulunsa bile, Allahû Teâla
(cc) tarafından vahiy yoluyla indirilmediği sabittir. Herhangi
bir muharref kitaba da dayanmadığı için, tıpkı felâsife,
dehriyye ve veseniyye gibi sonuçlara varmıştır.
Çağımızdaki fitne ve fesadın kaynağı budur.