ALIŞVERİŞTE DİKKAT
EDİLECEK HUSUSLAR
1394 HARAM'A VESİLE OLMAK
(ALIŞVERİŞİNİ YAPMAK) HARAMDIR: Ticaretle meşgul olan bir
mü'minin; üzerinde hassasiyetle duracağı ilk konu, haram
kılınan malların satışını yapmamaktır. Allahû Teâla
(cc) bir şeyi haram kılınca, onun bedelini de haram kılar.
Nitekim Resûl-i Ekrem (sav) "Şarabla ilgili olarak"
mü'minlere: "İçilmesini haram kılan Allahû Teâla (cc)
satılmasını da (alışverişini) haram kılmıştır"(51)
buyurarak, meselenin mahiyetini izah etmiştir. Mesela; mü'min
bir kasap; şer'i şerife göre kesilmeyen herhangi bir hayvanın
etini satmamalıdır. Çünkü, kasden besmelenin terkedilmesi
durumunda, etin yenmesi haram olur. O et; meyte hükmündedir.
Vesen (heykel) ve sanemin satılması da haramdır. Hanefi
fûkahası: "Haram Li aynihi olan; şarap, domuz eti, kan,
put ve bunun gibi maddelerin satışının batıl"
olduğunda ittifak etmiştir.(52)
1395 Çalınan veya gasb
edilmek suretiyle elde edilen bir malı; ticareti piyasaya sokmak
da caiz değildir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim bildiği
halde hırsızlık eşyayı satın alırsa; onun günahına ve
alçaklığına (haysiyetsizliğine) ortak olmuştur."(53)
buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla ticaretle meşgul olan
mü'minlerin; malı gerek alırken, gerek satarken titizlik
göstermeleri esastır.
1396 FİYATLARA MÜDAHALE ETMEK
CAİZ DEĞİLDİR: Resûl-i Ekrem (sav) ticaretle meşgul olan
Sahabe-i Kiram'a daima kolaylık göstermelerini ve ucuzluk
meydana getirmek için gayret sarfetmelerini tavsiye
buyurmuştur. Ancak bu hiçbir zaman fiyatlara müdahale
manasına değildir. Nitekim fiyatların yükseldiği bir
sırada, Sahabe-i Kiram'dan bazıları Resûl-i Ekrem (sav)'e
müracaatla çözüm bulunmasını teklif etmişlerdir. Tabii ki
bu çözüm fiyatların dondurulması veya narh konulmasıyla
ilgilidir. Bunun üzerine Resûlullah (sav): "Fiyatları
ayarlayan; bolluk, darlık ve rızık veren Allahû Teâla
(cc)'dır. Şüphesiz ki ben; hiç kimsenin benden talep edeceği
mal ve can hususunda bir haksızlığım olmadan, Rabbime
kavuşmak arzusundayım"(54) hükmünü beyan buyurmuştur.
Hanefi fûkahası: "Ulû'lemr veya kadı; fiyatları tayin
etmez, narh koymaz. Zira narh koymak mekruhtur. Ancak eğer
ticaretle uğraşan kimseler; malın fiyatından çok yüksek bir
fiyatla satış yapma hususunda anlaşırlarsa, ehl-i hibre'den
(ilim sahibi kimselerden) bilgi istenir. Temel gıda maddeleri ve
hayvan yiyecekleri hususunda; istişare edildikten sonra, fiyat
tahdidinde bulunmakta beis yoktur"(55) hükmünde ittifak
etmiştir. Çünkü gerek temel gıda maddelerinde, gerek hayvan
yemlerinde, canlının telef olma tehlikesi sözkonusudur.
1397 Darû'l İslâm'da; arz ve
talep dengesine dayanan fiyatlar esastır. Ancak sun'i olarak
fiyatlara müdahale etmek büyük bir vebaldir. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Pahalılığı artırmak için fiyatlar,
müdahale eden kimseyi; kıyamet gününde, büyük bir ateşin
üzerine oturtmayı Allahû Teâla (cc) üzerine
almıştır"(56) buyurduğu bilinmektedir. Fiyatlara
müdahalenin birçok yolu vardır. Bunların başında da
"İhtikâr" gelir. Şimdi bunun üzerinde duralım.
1398 A) Muhtekir (ihtikâr
yapan kimse) mel'ûndur: Bir malı, fiyat artınca satmak
niyetiyle stok etmeye ihtikâr denir. İmam-ı Ebû Yusuf (rha)
göre; ümmete zarar vermek niyetiyle, her çeşit malın
satışından imtina etmek ihtikârdır.(57) Resûl-i Ekrem
(sav): "Pazara mal getiren merzûk (rızıklandırılmış),
ihtikâr yapan ise melûndur"(58) hükmünü beyan
buyurmuştur. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha) "Bir kimsenin
kendi ürettiği malı (Mesela: Çiftçinin buğdayı) ihtiyacı
sebebiyle stok etmesi ihtikâr olmadığı gibi; bir başka
şehirden getirdiği malı stok etmesi de ihtikâr değildir.
İhtikâr ümmete zarar vermek niyetiyle gıda maddelerini
(yiyecekleri) stok etme sonucu ortaya çıkar"(59)
demiştir. Esasen bir kimse; temel gıda maddelerini ve hayvan
yiyeceklerini stok ederse; "Muhtesib" veya
"Kadı" bu işten vazgeçmesini teklif eder.
Mükellefin ısrar etmesi halinde; malına el konur ve günün
rayiç fiyatları dikkate alınarak satılır. Bedeli de
kendisine verilir. Ayrıca kendisine ta'zir cezası
uygulanır.(60) Resûl-i Ekrem (sav) ihtikâr yapan kimseleri
zemmetmiş ve Allahû Teâla (cc)'nın rahmetinden
uzaklaştıklarını beyan buyurmuştur.(61) Sonuç olarak
muhtekir (ihtikâr yapan kimse) me'lûndur, yani lanetlenmiştir.
1399 B) Müşteri
kızıştırıp, fiyat artırmak caiz değildir: Resûl-i Ekrem
(sav)'in "Necş'i" yasakladığı nass'la sabittir.
Necş; "malı almaya niyetli olmadığı halde; üçüncü
şahısları isteklendirmek ve aldatmak için, fazla fiyat
vermeye" verilen isimdir.(62) Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Bir kimse, kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık
etmesin"(63) Hadis-i Şerif-i müşteri kızıştırmanın
caiz olmadığını beyan buyurmaktadır. Tüccar ile müşteri
bir mal üzerinde pazarlık ederken; üçüncü bir şahsın o
pazarlığa dahil olması, tahrimen mekruhtur. Ancak o pazarlık
meclisi dağıldıktan sonra; anlaşma hasıl olmazsa, malı alma
niyeti olan diğer kimse pazarlık edebilir. Günümüzdeki
açık ve kapalı artırmalarda; bu hile alabildiğine
yapılmaktadır. Şöyle ki; malı almaya niyeti olmayan bir
kimse, kasden artırmaya girmekte ve belli bir ücret talep
ederek satıştan çekilmektedir. Bunun kat'iyyen caiz
olmayacağı açıktır.
1400 C) Şehirde ikamet eden
bir kimsenin; köylünün ürettiği malı yolda karşılayıp,
pazara sokmadan alması ve azar azar pahalı satması caiz
değildir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Şehirde oturan kimse;
bedevinin malını onun için satmasın"(64) buyurduğu
bilinmektedir. Hanefi fûkahası: "Kıtlık zamanında;
şehirde mukim olan kimsenin bedevinin malını onun adına
satması, fiyat yükselmesine sebep oluyorsa mekruhtur. Zira bu
fiilde, ümmete zarar söz konusudur. Normal olan dönemde; fiyat
yükselmesine sebep olmayan pazarlama mekruh değildir"(65)
hükmünü beyan etmiştir. İmam-ı Şafii, İmam Ahmed b.
Hanbel ve İmam-ı Malik (rha) hadisin zahirini esas alarak, her
halûkarda bunun caiz olmayacağına kaildirler. İbn-i Münzir:
"Malları şehrin dışında karşılayarak satın almak
caiz olmaz. Ebû Hanife buna katılmaz ve bunda bir sakınca
görmediğini söyler.(66) hükmünü beyan etmek suretiyle,
diğer mezheplerin bu hususta ittifak halinde olduklarını
kaydeder.
1401 D) Bir satış
içerisinde, iki satış caiz olmaz: (Vadeli satış ve vade
farkı) Günümüzde en çok tartışılan konulardan birisi de;
bir malın "peşin" ve "vadeli"
satışındaki, fiyat farkıdır. Bir mal; peşin "bin
liraya" satın alınabilirken, vade süresine göre
"bin ikiyüz" veya "bin beşyüz" liraya
alınabilmektedir. Mal aynı olduğuna göre; fiyatın
farklılışması "vade faktörüne" dayanıyor
demektir. Bunu "Pazarlık sonucu malın fiyatının farklı
olabileceği" tezi ile izah etmek mümkün değildir. Zira
ticari piyasada bir malın "Peşin" ve
"Veresiye" fiyatları; faiz oranları ve enflasyon
dikkate alınarak ilan edilmektedir.(67) Şimdi konunun Darû'l
İslâm'daki durumunu izaha gayret edelim. Abdullah İbn-i Ömer
(ra)'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Attab
b. Esed'i Mekke-i Mükerreme'ye vali olarak gönderirken: "-
İnsanların, bir satış içerisinde iki satış yapmalarına
müsaade etme, yasakla" emrini vermiştir.(68) Hanefi
fûkahası: "Bir malın, peşin "şu fiyata"
vadeli (veresiye) "bu fiyata" sattım" şeklindeki
ifadelerle satılması caiz değildir"(69) hükmünde
ittifak etmiştir. Mesela: "Şu buzdolabını peşin olursa
"110.000 TL", vadeli olursa "160.000 TL."
karşılığında sattım" gibi!.. Ancak müşteri bu iki
fiyattan birisini, aynı mecliste kabul eder ve mesela: "Ben
vadeli olarak "160.000 TL." karşılığı satın
aldım" derse caiz olur mu? Yasaklamanın illetini; malın
fiyatındaki cehalete bağlayan müctehidler indinde bu caizdir.
Zira cehalet ortadan kalkmış, iki tarafın (icab ve kabulle)
rızası sözkonusu olmuştur. Yasaklamanın illetini; vade
sebebiyle malın fiyatının yükselmesine bağlayan müctehidler
indinde caiz değildir. Zira Resûl-i Ekrem (sav), "Kim bir
satış içerisinde, iki satış yaparsa, ona iki fiyattan az
olanını almak veya faiz yemek vardır" hadisinin zahiri
esastır. Çünkü bir şeyin helal veya haramlığı hususunda
ihtilaf hasıl olursa, itiyaden uzak durmak (Şüpheliden
kaçınmak) gerekir" hükmünü beyan etmişlerdir. Hz.
Ömer (ra)'in rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif'te: "Malum
olan ribayı terkettiğiniz gibi, riba (faiz) şubesi olan
işleri de terkediniz"(70) buyurulmuştur. Pazarlık etmek;
hem satıcının, hem alıcının şer'i hakkıdır. Sonuç
olarak ticaretle meşgul olan mü'minlerin; bir satış
içerisinde iki satış yapmaktan kaçınmaları, tek fiyat
söylemeleri daha uygundur. Bu sayede "şüpheden"
kurtulmuş olurlar.
1402 MALI SATABİLMEK İÇİN
"YEMİN ETMEK" MEKRUHTUR: Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Yemin; malın
harcanmasına, kazancın elden gitmesine (bereketinin
mahvolmasına) sebebtir"(71) buyurduğu bilinmektedir.
Ulema; alışverişte "sözünde sadık olduğu halde yemin
etmek mekruh, yalan yere yemin etmek ise tahrimen mekruhtur"
hükmünü beyan etmiştir Hz.Abdullah b.Evfa (ra)'dan rivayet
edildiğine göre, Resul-i Ekrem(sav) 'in döneminde; bir kimse
yalan yere yemin ederek, mal elde etmeye gayret sarfetmiş ve
bunun üzerine şu Ayet-i Kerime nazil buyurulmuştur.(72)
"Hakikat; Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az
bir bahayı (hasis ve menfaati) satın alanlar (yok mu?) işte
onlar için ahirette hiçbir nasib yoktur. Allah, kıyamet günü
onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz, onları temize
çıkarmaz. Onlar için pek açıklı bir azab vardır."(73)
1403 BORÇ HUSUSUNDA
TİTİZLİK GEREKİR: Peygamber Efendimiz'in (sav):
"Allah'ım!.. Borç yükünden ve insanların baskısı
altında ezilmekten sana sığınırım" şeklinde sık sık
dua etmesi, Sahabe-i Kiram'ın dikkatini çekmiştir. Bir
fırsatını bulup: "- Ya Resûlullah, sık sık borçtan
Allah'a sığınıyorsun, sebebi nedir?" sualini tevcih
ederler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav): "İnsan
borçlandığında; söyleyince yalan söyler, söz verince
yerine getiremez"(74) buyurmak suretiyle itidali
aşmamalarını ve fazla borçlanmamalarını tavsiye etmiştir.
Alacaklı olan mü'minin; borçlu olan kardeşine karşı,
suhûlet ve yumuşaklık göstermesi, muhakkak ki büyük bir
fazilettir. Ancak borçlunun da, ödeme imkânı varken ve ahid
yapmışken (senetleşmişken) ödememesi haramdır.
1404 ÖLÇÜ VE TARTIDA HİLE
YAPMAK BÜYÜK BİR CİNAYETTİR: Kur'an-ı Kerim'de:
"Ölçekte ve tartıda hileye sapanların vay haline!.. Ki
onlar, insanlardan ölçekle aldıkları zaman (haklarını)
tastamam alanlar, onlara (insanlara) ölçekle yahud tartı ile
verdikleri zaman ise eksiltenlerdir. Sahiden onlar (öldükten
sonra) diriltileceklerini sanmıyorlar mı?"(75) hükmü
beyan buyurulmuştur. Müfessirler; bu Ayet-i Kerime'de geçen
"Tatfif" kelimesini; "çok cüz'i bir hile
yapmak" şeklinde izah etmişlerdir. İbn-i Abbas (ra)
Medine'de böyle bir ahlakın yaygın olduğunu ve bu sûre ile
mahiyetin vahametinin izah edildiğini zikretmektedir.(76)
Resûl-i Ekrem (sav): "Geçmiş ümmetlerin helâkine sebeb
olan günahlardan birisinin de; hileli ölçüp-tartmaları
olduğunu" beyan buyurmuştur.(77) Ticaretle uğraşan
mü'minlerin; ölçü ve tartı konusunda çok hassas olmaları
farzdır.
1405 SATIŞI BOZMADA (İKALEDE)
KOLAYLIK GÖSTERİLMELİDİR: Müşteri aldığı malı; herhangi
bir sebeble iade etmek isteyebilir. Bu durumda karşımıza
"İkale" kavramı çıkar. İkale'nin lûgat manası;
düşürmek ve ortadan kaldırmaktır.(78) İslâmi ıstılâhta;
alıcı ve satıcının karşılıklı rızası ile satışı
kaldırmak, yani bozmaktır.(79) Hanefi fûkahası:
"Satışı bozmak (ikale); hem tüccar için, hem müşteri
için caizdir. Ancak ilk ödenen bedelin misliyle (aynısıyla)
olması esastır. Eğer daha fazlası veya daha azı şart
koşulursa, bu şart batıldır. Mal, ilk bedeline mukabil olmak
üzere geri çevrilir. Semen'in (Malın bedelinin) helak olması;
satışın bozulmasına engel teşkil etmez. İkale; bu durumda
da, sahihtir. Fakat satılan mal helak olmuşsa, satışın
bozulması (ikale) sahih olmaz"(80) hükmünde ittifak
etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Satışı bozmak
isteyen mü'mine kolaylık gösteren kimseyi, Allahû Teâla
(cc), sürçüp, düşmekten muhafaza eder"(81) müjdesi
sarihtir. Ticaretle uğraşan mü'minler; mümkün mertebe
kardeşlerinin herhangi bir sebeble aldıkları malı iade etme
arzularını geri çevirmemelidirler.
1406
"Alışverişte dikkat edilecek hususlar" başlığı
altında; kısaca beyana çalıştığımız hükümlerle amel
etmek güç değildir. Ancak "Dünyevi hırs" sebebiyle
birçok kimse, dikkatsizlik göstermektedir. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Tacirler (Ticaretle meşgul olanlar) kıyamet
günü facirler (günahkârlar) olarak diriltirler; ancak Allahû
Teâla (cc)'dan korkan, iyilik ve doğruluktan ayrılmayanlar
müstesnadır"(82) buyurduğu bilinmektedir. Ticaretle
uğraşan mü'minler; İslâmi hükümleri öğrenmek ve
bildikleriyle amel etmek hususunda titiz olmak
mecburiyetindedirler. Şimdi öncelikle ticaretle uğraşan
kimseleri; daha sonra da bütün mü'minleri, yakından
ilgilendiren "Riba" (Faiz) konusuna geçelim.