ALLAHÛ TEÂLA (CC) VE
RESÛLÜ'NE (SAV) KARŞI SAVAŞANLAR:
FAİZCİLER!..
1407 Kur'an-ı Kerim'de:
"Faiz yiyenler, kendilerini şeytan çarpmış (birer
mecnun) dan başka bir halde (kabirlerinden) kalkamazlar. Böyle
olması da onların: "Alışveriş de ancak faiz gibidir,
aralarında fark yoktur" demelerindendir. Halbuki Allah,
alışverişi "Helal", faizi de "Haram"
kılmıştır. Kim Rabbinden bir öğüt gelip de (faizden)
vazgeçerse, geçmişi ona ve işi (hakkındaki hüküm) de
Allah'a aittir. Kim de tekrar faize dönerse; onlar, o ateşin
yaranıdırlar ki, orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedi
kalıcıdırlar. Allah, faizin bereketini tamamen giderir.
Zekâtı verilen malları ise artırır. Allah (haramı, helal
tanımakta ısrar eden) çok kâfir, çok günahkâr hiç kimseyi
sevmez. İman eden, salih amellerde bulunan, namazını dosdoğru
kılan, bir de zekâtını veren kimseler (in, evet onların)
Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku
yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir. Ey iman edenler!..
(Gerçek) mü'minler iseniz Allahû Teâla (cc)'dan korkun,
faizden (henüz almamış olup da) kalanını bırakın. İşte
(böyle) yapmazsanız, Allah'a ve Resûlüne karşı harbe
(girmiş olduğunuzu) bilin. Eğer tevbe ederseniz,
mallarınızın anası (sermayeniz) yine sizindir. (Bu suretle)
Ne haksızlık yapmış, ne de haksızlığa uğratılmış
olmazsınız"(83) hükmü beyan buyurulmuştur.
1408 Riba'nın (Faizin) lûgat
manası; mutlak fazlalık, ziyadeliktir. İslâmi ıstılahta;
"Aynı cinsten olan iki mal-ı mütekavvimden birinin
diğeri üzerine fazlalığına riba denir"(84) Cins
birliği sözkonusu olduğu için; birinin diğerine olan
fazlalığı karşılıksızdır. Mesela; 100 gr. altını, 101
gr. altın karşılığında satmak!.. Buradaki bir gram;
karşılıksız fazlalıktır, buna faiz denir. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Şayet iki nevi ayrı olurlarsa (cins birliği
olmazsa) siz onu nasıl istersiniz o şekilde satın"(85)
buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyle cins birliği olmadığı
süre içerisinde, faizden söz edilemez. İmam-ı Serahsi:
"Faiz'in kat'i olarak haram kılındığını beyandan"
sonra, faizcilik yapanlara beş çeşit cezanın verileceğini
zikretmektedir. Şimdi bunların neler olduğunu izaha gayret
edelim:
"Birincisi:
Şeytan çarpmışa dönmek: Allahû Teâla (cc): "Faiz
yiyenler, kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun) dan
başka halde (kabirlerinden) kalkamazlar" buyurmuştur. Faiz
yiyenin karnı kıyamet günü öyle şişer ki, ayakları onu
taşıyamaz. Kalkmak istedikçe, ayakta duramaz düşer. Şeytan
çarpmış, saralı insanlar gibi olur, bir türlü ayağa
kalkamaz. Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Yediği faizler miktarınca karnına ateş
doldurulur".
İkincisi: Bereketin
kaldırılmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "Allah faizin
bereketini tamamen giderir" buyurulmuştur. Yani yok eder
demektir. Bu bereketin kaldırılması,elde edilen o fazlalıktan
istifade edilememesi şeklinde de tevil edilmiştir. Öyle ki; ne
faizci kendisi, ne de evladı, bu faiz kazancından istifade
edemez.
Üçüncüsü: Allah'a
karşı savaş açmış olmaktır: Allahû Teâla (cc) şöyle
buyurmuştur: "Eğer faizden vazgeçmezseniz, Allah'a ve
Resûlü'ne karşı savaş açmış olduğunuzu bilin."
Burada faizcilik yapanlar; tıpkı yol kesenler (Kat'i tarik veya
hıbara) gibi; Allahû Teâla (cc)'ya karşı savaşanlar
zümresinden sayılmıştır.
Dördüncüsü: İnkâr
etme hastalığıdır: Allahû Teâla (cc) şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler, gerçekten mü'min iseniz Allahû Teâla
(cc)'dan korkun, faizden (henüz almamış olup da) kalanını
bırakın" bu husustaki diğer Ayet-i Kerime'de: "Allah
(haramı helal tanımakta) ısrar eden çok kâfir, çok
günahkâr kimseleri sevmez" buyurulmuştur. Yani faizi
helal görerek sürekli inkârcılık yapanları ve faiz yiyerek
günaha dalmış olanları sevmez" demektir.
Beşincisi: Cehennem'de
ebedi kalmaktır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"(Her) Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir
ki, orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedi
kalıcıdırlar" Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir dirhem
riba yemek, otuz altı defa zina etmekten daha kötüdür"
hadisi de, bunu beyan etmektedir. Bu, ribanın (faizin)
haramlığını kabul etmemenin cezasıdır.(86) Mü'minler;
İmam-ı Serahsi (rha)'nin kat'i nasslara dayanarak izah ettiği
bu "Beş ceza" üzerinde iyi tefekkür etmelidirler.
Şimdi "Riba'nın" (Faizin) çeşitleri üzerinde
duralım.
1409 Faiz daha ziyade; ödünç
olarak verilen mallarda ve alışverişte söz konusu olur.
İmam-ı Şafii (rha) "Faizin mahiyeti şudur: Borcun ödeme
süresi geldiğinde alacaklı borçluya: "- Borcunu
ödeyecek misin, yoksa artırmayı mı düşünüyormusun?"
diye sorar. Eğer borçlu kabul ederse; vade (ödeme süresi)
uzatılır, buna mukabil borcun miktarı artırılır"(87)
hükmünü beyan etmektedir. Cahiliyye döneminde en yaygın olan
faiz şekli budur ve buna "Riba-ı Nesie" denir,
"vadeli faiz" manasınadır. Günümüzde de; en
yaygın olan faiz şekli budur!.. Alışverişte aynı cinsten
olan iki maldan, birinin diğerinden daha fazla olması şart
koşulduğunda faiz teşekkül eder. Dolayısıyla faizin illeti;
cins birliği ile beraber miktardır.(88) Mesela: 10 kile
buğday, 11 kile buğday karşılığında satıldığı zaman,
fazlalık olan bir kile faizdir. Buna "Riba-ı Fadl"
denir, "vadesiz faiz" manasınadır. Bu noktada:
"- Efendim, iki buğday arasında kalite farkı vardır,
niçin faiz olsun" şeklinde bir itiraz yapılamaz. Zira
Resûl-i Ekrem (sav): "Onun (Buğdayın) iyisi ve kötüsü
birbirine müsavidir"(89) buyurmuştur. Hz. Bilal-i Habeşi
(ra), Resûlallah (sav)'a iyi cins hurma hediye edebilmek için
kalitesiz iki ölçek hurma verip, iyi cins bir ölçek hurma
alır. Resûl-i Ekrem (sav) durumu öğrenince Hz. Bilal-i
Habeşi (ra)'ye: "Vah! vah!. Faizin ta kendisi bu, sakın
bir daha yapma"(90) emrini verir. Buğday, arpa, hurma ve
tuzun "Keyli", altın ve gümüşün "Vezni"
olduğu, sünnetle sabittir. Bunların veresiye satılmaları da
(miktar aynı olsa dahi) caiz değildir. Diğer mütekavvim
malların; keyli veya vezni olması, beldenin örfüne göre
değişir. Veresiye satılmaları da caizdir.
1410 Molla Hüsrev: "Faiz
yiyen kimsenin şahidliği kabul edilmez. Zira, faiz yiyen kimse
faasıktır. Mebsut'ta; "faiz yemekle şöhret bulmuş
(tanınmış) olmak" şart kılınmıştır. Çünkü
ticaretle uğraşanlar, akdi ifsad eden sebeblerden (Akd-i
Fesid'den) çok az kurtulurlar. Bunların hepsi faizdir. Öyle
ise şahidliğin kabul edilmemesi için; faiz yemekle şöhrete
ulaşmış (tanınmış) olmalıdır"(91) hükmünü beyan
etmektedir.
1411 Darû'l İslâm'da;
mü'minlerin birbirlerinden faiz alıp-vermeleri haram olduğu
gibi; gayr-i müslimlerden (zimmilerden) faiz almaları da,
haramdır. Gayr-i Müslimlerin; kendi aralarında faiz
alıp-vermelerine de, kat'iyyen müsaade edilemez. Zira Kur'an-ı
Kerim'de: "... Haram kılınmasına rağmen faiz (riba)
almaları, halkın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyledir
ki, biz (evvelce) kendileri için helal kılınan temiz ve güzel
şeyleri üzerlerine haram kıldık"(92) buyurulmuştur. Bu
Ayet-i Kerime'de; ehl-i kitab'a (Yahudi, Hıristiyan vs) faizin
haram kılındığı sabittir.(93) Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Dikkat ediniz!.. Kim ribayı (faizi) şart koşarsa,
bizimle onun arasında ahid (zimmet akdi) yoktur"(94)
Hadis-i Şerifi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır.
Sonuç olarak; Darû'l İslâm'da itikadi durumu ne olursa olsun,
hiçbir ferd diğerinden faiz alamaz. Faize müsaade edilmez.
1412 Darû'l Harp'te;
mü'minlerin kendi aralarında (birbirlerinden) faiz alıp
vermeleri yine haramdır.(95) Zira kardeşlik hukuku bakidir.
1413
Hz. Mekhûl (rha)'den mürsel olarak rivayet edilen bir Hadis-i
Şerifte Resûl-i Ekrem (sav): "Darû'l Harp'te; mü'minle -
harbi arasında faiz yoktur"(96) buyurmuştur. Hz. Mekhûl
(rha)'in fakih bir ravi olması sebebiyle, mürsel olan hadisi
amele konu olur. İmam-ı Serahsi (rha), "Resûl-i Ekrem
(sav)'in amcası Hz. Abbas (ra)'ın, "Mekke
Müşriklerinden" faiz aldığını bilmesine rağmen
müdahale etmediğini, ancak "Mekke'nin Fethi'nden"
sonra: "- Cahiliyye devrene ait faizler kaldırılmıştır.
Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdülmuttalib'in
faizidir" buyurduğunu, ayrıca Hz. Ebû Bekir (ra)'in
karşılıklı bahis sonucunda müşriklerin reislerinden (Ubey
b. Halef'ten) mal almasına Peygamberimiz (sav)'in müsaade
ettiğini" kaydederek, harbinin malının masum
olmadığını zikretmektedir.(97) İmam-ı Şafii (rha); Hz.
Mekhul (rha)'den gelen hadisin mürsel olduğunu ve değişik
tevillere müsait bulunduğunu beyan ederek, Darû'l Harp'te de
olsa, kâfirden faiz alınamayacağını beyan etmiştir.(98)
Hanefi fûkahası; Hz. Mekhûl'den rivayet edilen Hadis-i
Şerif'e itirazda bulunanlara; "Bir kimsenin malının masum
(dokunulmaz) olabilmesi için; ya iman, ya zimmet akdi şarttır.
Halbuki harbi (İslâm'a karşı savaşan kâfir) için; iki
durum da, söz konusu değildir. Bu hususta Hadis-i Şerif'in yok
olduğunu kabul etsek dahi; harbinin malının masum olmadığı
açıktır. Kaldı ki; harbilerin mallarını kendi kanunları ve
rızaları gereğince almaktadırlar. Aldatma ve hıyanetten söz
etmek mümkün değildir"(99) şeklinde cevap vermişlerdir.
İmam-ı Ebû Yusuf (rha), bu hususta muhaliftir.(100) Ancak
ûlema bu konuda fetvanın İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha)'nin
kavline göre verileceğini tasrih etmiştir. Sonuç olarak;
Darû'l Harp'te mü'minlerin; harbilerin mallarını, onların
rızalarına uygun olarak almaları mübahtır.