İŞ AHKÂMI VE İŞÇİ
HAKLARI
1557 İcarede üzerine akid
yapılan şey (ma'kudünaleyh) menfaatdir.(311) Yani işçi;
emeğini, belli bir ücret karşılığı satmaktadır.
Dolayısıyla işveren ve işçinin; üzerinde anlaştığı
işin, meşru olması ilk şarttır. İslâm dininin haram
kıldığı herhangi bir hususta icare sahih olmaz.(312) Ayrıca
müslümanlara has olduğu sabit olan her türlü ibadet
karşılığı ücret almak batıldır.(313) Mesela; bir kimse,
bir başkasını namaz kılıvermesi için ücretle tutamaz. Bu
husustaki icare de sahih değildir.
1558 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Kim bir ecir (işçi, memur vs.) çalıştırırsa,
verilecek ücretin miktarını hemen ona bildirsin"(314)
buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla işveren; yapılacak işi
açıkça beyan ettiği gibi, bunun karşılığı ödeyeceği
ücreti de, beyan etmek zorundadır. Eğer ödenecek ücret;
işin başında zikredilmezse işçi, "Ecr-i Misil'e"
hak kazanır. Mecelle'de "Ecr-i Misil" şu şekilde
tarif edilmiştir: "Ecr-i Misil: Bigaraz (her türlü
tesirden uzak, kasdı olmayan) ehl-i vukufun takdir ettikleri
ücrettir"(315).
1559 Sırf ucuz emek elde etmek
için; küçük çocukların çalıştırılması caiz değildir.
Resûl-i Ekrem (sav): "Çocukları kazanç için
çalışmaya zorlamayın. Çünkü bunu yaptığınız takdirde
hırsızlığa alışırlar"(316) buyurmuştur. Esasen iş
akdinin sahih olabilmesi için; her iki tarafın (işveren ve
işçinin) rızası şarttır. Dolayısıyla icarenin rüknü
icap ve kabuldür.(317) İş akdinin sahih olabilmesi için; hem
işverenin, hem işçinin, akıllı ve mümeyyiz olması
esastır.(318) Taraflardan herhangi birisinin ehliyet arızası
sözkonusu olursa, yapılacak akid sahih olmaz.
1560 Sanayi devriminden sonra
bütün dünyada "İşçi Hakları" konusu gündeme
girmiştir. Bilhassa Filozof Karl Marks'ın "Kıymet
fazlası" (Artık Emek) nazariyesi, işçi hareketlerini
hızlandırmıştır. Marksist ideoloji; "iş sahibinin
temin ettiği her türlü kârı, işçinin çalışmasından ve
alınterinden çalınmış kabul eder. Bu kâr, malın kıymeti
ile işçiye verilen ücretin (paranın) arasındaki kıymet
fazlasıdır. İşçi bu kıymet fazlasını (artık emeği)
aldığı vakit, kendi nefsi için daha müreffeh ve daha yüksek
seviyeli bir hayat kurmaya gücü yeter."(319) Nitekim bu
"Kıymet Fazlası" nazariyesi Avrupa'da kısa dönemde
etkisini göstermiştir. İşçiler; haklarını elde edebilmek
için bir araya gelerek sendikalar kurmuşlardır. Buna
karşılık işverenler de, teşkilatlanma lüzumu
hissetmişlerdir. Esasen kapitalist sistemde (bilhassa 19. ncu
yüzyılda) işveren; muhteris ve menfaatperesttir. İşçiye
mümkün olan en az ücreti ödemeyi esas alır. Bu arada; sırf
ucuz emek elde edebilmek için, kadın ve çocukları da
çalıştırmaktan kaçınmaz. Bu menfaat mücadelesi; işçinin
"grev" yapması ve zorla hakkını talep etmesini
beraberinde getirir. Buna karşılık işveren;
"lokavt" yaparak, işçileri topluca işten
uzaklaştırmayı planlar!.. Günümüzde kapitalist ve
liberalist sistemlerde; bu mücadele bütün şiddetiyle
sürmektedir. Şimdi bu meselenin "Darû'l
İslâm'daki" (Şer'i devlette) mahiyetini izaha gayret
edelim.
1561 İslâm dini; işçinin
ücretinin tam ve zamanında ödenmesini şart kılmıştır.
İşçiye hakkını vermeyen kimseyi, kıyamet gününde kendi
düşmanı sayan bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'dir. Nitekim bir
Hadis-i Şerif'te şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde
üç sınıf insanın hasmı (düşmanı) ben olacağım;
(birincisi) Benim namıma söz verip, yerine getirmeyenler.
(İkincisi) insan ticareti yapan, hür insanı (zorbalıkla ele
geçirip, köle ederek) satan ve parasını yiyen.
(Üçüncüsü) Bir işçiyi tutup, işini yaptırdığı halde,
ücretini ödemeyen"(320).
1562 Şimdi işçiye ücretinin
ne zaman verilmesi gerektiği üzerinde duralım!.. Resûl-i
Ekrem (sav)'in: "İşçinin (ecirin) ücretini; alnının
teri kurumadan veriniz"(321) buyurduğu bilenmektedir.
Dolayısıyla iş akdinde belirtilen hizmet yerine getirilir
getirilmez ücretin ödenmesi esastır.
1563 İşçinin ücretinin;
(sırf Allahû Teâla (cc)'nın rızası gözetilerek) tam ve
zamanında ödenmesinin kurtuluşa vesile olacağını şu
kıssadan öğreniyoruz. Abdullah İbn-i Ömer (ra)'den rivayet
edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav) ashabına şu kıssayı
anlatmıştır: "Sizden evvel gelip geçen ümmetlerden
birisinde, üç kişilik bir cemaat sefere çıkmışlar. Sefer
sırasında yağmura tutulup, bir mağaraya sığınmak zorunda
kalmışlar. Mağaraya girdikten sonra, dağdan bir kaya
parçası aşağı düşüp, mağaranın ağzını kapatmış!..
İçeride mahsur kalanlar aralarında istişare etmişler.
Birisi; "Bizi bu kayadan bir şey kurtaramaz. Ancak salih
amellerimizi anarak Allahû Teâla (cc)'ya dua ve iltica
kurtarır demiş!.. Birisi: "Allah'ım!.. Sen herşeyi
hakkı ile bilirsin. Ben bir defasında birtakım işçiler
tutmuştum. İçlerinden bir işçi müstesna olmak üzere,
bunların ücretlerini verdim. Fakat o işçi ücretini almadan
gitti. Bunun ücretini, ticaret yoluyla nemalandırdım. Hatta
bunun bu ücretinden hayli servet vücûda geldi. Bir zaman sonra
bu işçi bana geldi ve: "- Ey Allah'ın kulu, ücretimi
bana ver" dedi. Ben de ona: "- Şu gördüğün deve,
koyun, sığır ve bunlara hizmet eden köle hep senin
ücretinden vücûd bulmuş bir servettir" dedim. Bu işci:
"- Ey Allah'ın kulu, benimle istihzâ etme!" dedi. Ben
de işçiye: "- Hayır, seninle istihzâ (alay, eğlence)
etmiyorum. Bu bir hakikattir, malını al ve götür" dedim.
O da bunların hepsini sürüp götürdü. Bunlardan hiçbirşey
bırakmadı. Ey Allah'ım!. Bu hayır ve sadakatimi, sırf senin
rızan ve muhabbetin için ihtiyar ettimse, şu kaya parçasıyla
bunaldığımız şu darlıktan bizi kurtar" diye dua etti.
Kaya tamamen açıldı. Bunlar da mağaradan çıkıp
gittiler"(322).
1564 İşçiye; güçlük
çıkarılmaması, ağır yük yüklenmemesi ve yardımcı
olunması esastır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "... Onlara
güç yetiremeyecekleri şeyleri teklif etmeyin; eğer teklif
ederseniz yardım edin"(323) buyurduğu bilenmektedir.
1565 İşçiye teslim edilen
mal (alet vs..) emanet hükmündedir. Zayi olması durumunda
(eğer kasıd mevcut değilse) işçi bunu ödemez.(324).
1566 İşçinin hakları
sözkonusu olduğu gibi; sorumlulukları da vardır.
Birincisi: İşi sağlam ve
güzel yapması.
İkincisi: İşverenin
kazancına göz dikmemesi.
Üçüncüsü: İş akdinde
belirtilen çalışma süresine riayet ederek, iyi niyetle gayret
göstermesi.
Dördüncüsü: Kendisine
emanet edilen iş aletlerini muhafaza etmesi!..
Bu genel şartların
dışında; işin mahiyetine göre bazı özel durumlar da
sözkonusu olabilir. Bu durumlarda taraflar karşılıklı olarak
(icap-kabulle) uyacakları şartları belirlerler.
1567
İslâm dini; her yer ve zamanda, insan hayatının bütün
cephelerini düzenleyen umumi hükümler koymuştur. Bu umumi
hükümler; kat'i nass'lara dayandığı için değiştirilemez.
Ortaya çıkan yeni meseleler; umumi hükümlerin ışığı
altında, Ulû'lemr ve Şûra meclisi tarafından çözümlenir.