UMUMİ YERLERDE (CADDE-SOKAK VS.) KADINLARA BAKMAK
1671 Avret bahsinde de izah
ettiğimiz gibi İslâm dini; erkeğin, yabancı kadınlara
bakmasını (ihtiyaç ve zarûret hali hariç) yasaklamıştır.
Dolayısıyla müslüman erkekler; karısı ve nikahı kendisine
ebediyyen haram olan yakınları (akrabaları) ile bir arada
oturabilir.(105) Bunun dışında yakın akrabası da olsa (amca
kızı, dayı kızı vs...) "Haremlik ve Selamlığa"
riâyet etmek zorundadır. Sahabe-i Kiram'dan bir zat Resûl-i
Ekrem (sav)'e: "Kocanın akrabası (kayınbiraderi vs.)
hakkında ne dersiniz?" sualini tevcih etmiştir.
Resûlullah (sav) "İşte bunlar (hamv)
ölümdür"(106) cevabını verir. Dolayısıyla müslüman
bir kadın; kocasının akrabaları (kardeşi, yeğenleri, amca
ve dayı çocukları vs.) ile ilişkilerini, şer'i hududlara
göre düzenlemek zorundadır.
1672 Umûmi yerlerde (cadde,
sokak, pazar vs.) erkeklerin; yabancı kadınları görmemeleri
mümkün değildir. Burada riâyet edilecek edeb; kasdi olarak ve
sürekli bakmamaktır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Ali
(ra)'ye hitaben: "Yâ Ali! Yabancı bir kadını
gördüğünde ikinci defa bakma!.. Çünkü ilk bakışın
iraden dışındadır ve onda bir vebal yoktur. İkinci defa
bakarsan bu, iradenle olduğu için haramdır"(107)
buyurmuştur. Bilindiği gibi Resûl-i Ekrem (sav) döneminde
kadınlar; şer'i ölçülere uygun giyiniyorlardı. Günümüzde
ise manzara fecidir. Zira kadınların mahrem yerleri (tesettüre
riâyet etmedikleri için) meydandadır. Şimdi bu konu üzerinde
duralım.
1673 Dürri'l Muhtar'da:
"Musannıfın gasp bahsinde naklettiğine göre Hz. Ömer
(ra) yascı bir kadına hücum ederek onu
kamçıyla dövmüş; hatta kadının başörtüsü düşmüş,
kendisine "Ey mü'minlerin emiri!.. Kadının başörtüsü
düştü" demişler Ömer (ra): "Bunun gibisinin
hürmeti yoktur" cevabını vermiş. Bundan dolayı Fakih
Ebû Behr Belhi, nehir kenarında başları ve kolları açık
birtakım kadınların yanından geçtiğinde kendisine:
"Bunların yanından nasıl geçiyorsun" denildiğinde:
"Bunların hürmeti yoktur. Ancak ve ancak imanlarında
şüphe vardır. Bunlar harbi kadınlar gibidirler"
demiştir." hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni
şehrederken şunları kaydeder: "Bunlar harbi kadınlar
gibidirler. Yani onlar ganimet mallarıdır. Cariyenin başı ve
kolu avret değildir demek istemiştir. Fakih, Hz. Ömer (ra)'in
sözünden şöyle hüküm çıkarmıştır: O yasçı kadının
hürmetini iskât edince, bu da ecnebi erkeklerin geçtiği
yerde, başlarını açanların hürmetinin olmadığına
hükmetmiştir. Çünkü onların dinle alay eden, onu
küçümseyen hallerini görmüştür. Kadınların hürmetini
ıskat eden sebeb işte budur."(108)
1674 Şuurlu bir müslüman;
imtihan alanının ve zamanının tayininde, hiçbir payı
olmadığını bilir!.. Hangi şartlarda olursa olsun; Allahû
Teâla (cc) ve Resûlü'nün (sav) emirlerine itaata gayret eder.
Kadınların kendi hürmetlerini ortadan kaldırmış olmaları;
onlara, gayr-i meşru bir tecavüzü gerektirmez. Nitekim İbn-i
Abidin bahsin devamında: "Buradan şu anlaşılır ki,
zamanımızda kendisini alim sayan bazı kimselerin batıl
fikirlerince "Giyinip, kuşanmadan sokaklarda dolaşan
fahişelerle istilâ hükmünce cimâda bulunmak câizdir"
fetvası vermeleri pek çirkin bir hatadır. Zinanın mübah
sayılmasına yol açtığı için, hemen hemen küfürdür"
demektedir. Sonuç olarak; tesettüre riâyet etmeyen bir
kadının, avret yerlerini gayr-i ihtiyari (kasden değil) gören
kimse bundan mes'ul olmaz.
1675 Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Ey Peygamber kadınları!.. (Siz) Diğer kadınlardan biri
değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (Size yabancı
olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde bir
hastalık bulunanlar tamaa düşerler. Sözü ma'ruf vech ile (ve
ağır başlı) söyleyin"(109) hükmü beyan
buyurulmuştur. Bilindiği gibi; Resûl-i Ekrem (sav)'in
zevceleri, bütün mü'minlerin anneleri hükmündedir.(110)
Buradaki hitabın hususi olması; hükmün bütün kadınları
içine almasına mâni değildir. Dolayısıyla kadınların;
erkeklerle konuşurken, nelere dikkat etmeleri gerektiği izah
edilmiştir. Cahiliye döneminde kadınlar; kelimelerin
sonlarını hıfzederek nağme yapar ve alaka uyandıracak bir
ses tonunu tercih ederlerdi.(111) İbn-i Abidin "Kadının
sesi" konusunda şunları zikrediyor: "Zekâsı kıt
olanlar zannetmesinler ki, biz kadının sesi avrettir demekle
konuşmasını kasdetmiyoruz. Bu anlayış doğru değildir.
Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini
uzatmalarını, yumuşatmalarını ve aruza göre okumalarını
caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarla erkekleri kendilerine
meylettirmek ve şehvetlerini harekete geçirmek vardır.
Kadının ezan okuması da bundan dolayı câiz
olmamıştır"(112)
1676
Dikkat edilirse Âyet-i Kerîme'de "Sözü ma'ruf vech ile
(ve ağır başlı) söyleyin" emri verilmiştir. Esasen
kadınların sesleri fıtraten güzeldir. Buna cilve yumuşaklık
eklenirse; fitnenin uyanmasına da vesile olabilir. Kadınlara
kararlı ve düzgün konuşmaları emredilmiştir.(113)