İMAN VE İSLÂM
124 "İman" ve
"İslâm" kelimelerinin lûgat manaları birbirinden
farklıdır. İslâm kelimesi (S-L-M) kökünden gelip; itaat,
inkiyad ve bir şeye teslimiyet manalarına gelir. Istılâh'ta
ise; "Allahû Teâla (cc)'ya teslim olmak Resûl-i Ekrem
(sav)'in din hususunda bildirmiş olduğu haber ve hükümleri
kabul etmek" demektir. İmam-ı Maturidi: "Bize göre
iman ile İslâm, her ne kadar lûgat ve lafız itibariyle
manaları aynı değil ise de; kendileriyle murad edilen mahiyet
incelendiğinde aynı olduğu görülür."(45)
buyurmaktadır. Esasen İslâmiyetin şartlarından bir
kısmını inkâr eden kimse, imandan da çıkmıştır. Keza
iman esaslarından bazılarını kabul etmek sûretiyle imandan
çıkan kimse, İslâmiyetten uzaklaşmış ve kâfir olmuştur.
125 Nureddin Es-Sabûni bu
konuda şunları zikretmektedir: "İman ve İslâm terimleri
biz ehl-i Sünnet'e göre aynıdır. Zevahir ulemasına göre ise
ayrı ayrı şeylerdir. Ehl-i Sünnet görüşünün isbatı
şöyledir. "İman" aziz ve celil olan Allahû Teâla
(cc)'yı; haber verdiği emir ve yasaklarında tasdik etmekten
ibarettir. "İslâm" ise onun ulûhiyetine boyun eğip
itaat eylemektir, bu da ancak onun emir ve nehyini benimsemekle
gerçekleşebilir. O halde taşıdıkları hüküm bakımından
iman, İslâmdan ayrılamaz ve aralarında mugayeret (birbirine
zıtlık) bulunamaz. İman ile İslâm'ın birbirinden ayrı
şeyler olduklarını iddia eden kimseye sorulur: "Mü'min
olup da müslim olmayan, yahud da müslim olup da mü'min olmayan
kimsenin hükmü nedir?" Eğer biri için mevcud olup da,
öteki için bulunmayan bir hüküm isbat edilebilirse ne âlâ,
aksi takdirde sözünün yanlışlığı ortaya çıkmış
olur."(46)
126 İmam-ı Maturidi (rha)
İman ve İslâm'ın mahiyet olarak bir olduğunu izah ederken
şu kat'i nasslara dayanmaktadır.(47) Kur'an-ı Kerim'in
hükümleri incelendiği zaman, mahiyet olarak iman ve
İslâm'ın bir olduğu sabit olur. Allahû Teâla (cc): "Ey
mü'minler (Yahudi ve Nasrani'ler sizi kendi dinlerine davet
ettikleri zaman) deyin ki: Biz Allah'a bize indirilen Kur'an'a,
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakûb'a ve torunlarına
indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilene (Kitaplara) iman ettik.
Onlardan hiç birini (Kimine inanmak, kimini inkâr etmek
sûretiyle) diğerinden ayırt etmeyiz. Biz (Allah'a) teslim
olmuşuz"(48) buyurarak, onlara kendisi ile mü'min
oldukları İslâm ismini vacip kılmıştır. Yunus sûresinde
varid olan kavl-i celilinde Allahû Teâla (cc): "Musa da
kavmine şöyle dedi: "- Ey kavmim, eğer siz (gerçekten)
Allah'a iman ettiyseniz, O'nun birliğine (ihlasla) teslim olmuş
müslimlerseniz artık ancak O'na güvenip dayanın"(49)
kavl-i celili de tıpkı onun gibidir. Onları iman ettikleri
hususlarla müslüman yapmıştır. Allahû azze ve celle
"Onlar İslâm'a girdiklerini senin başına kakıyorlar.
(Onlara) de ki: "Müslümanlığınızı benim başıma
kakmayın. Bilakis sizi imana muvaffak ettiği için size Allah
minnet eder, eğer siz (inandık demenizde) sadık
kimselerseniz"(50) buyurmakla, imanlarında sadık
olanların müslüman olduğunu beyan etmiştir. Meleklerin
"Derken orada (Lût (as)'ın memleketinde) mü'minlerden kim
varsa çıkardık. (Ki kalan kâfirleri helâk edelim) Fakat
orada müslümanlardan bir ev halkından başkasını
bulamadık"(51) dediklerini, Allahû Teâla (cc) Kur'an-ı
Kerim'inde zikretmiştir. Binaenaleyh Allahû Teâla (cc)
müslüman olanları mü'minler olarak vasıflandırmıştır.
Yani ayni mahiyette beyan etmiştir. Hakikatte iman ile
İslâmın aynı olduğu sabit olmuştur.(52)
127 Hz. Abdullah b. Ömer
(ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem
(sav): "İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur. (Bu
beş şey) "Allah'tan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed O'nun
elçisidir" demek, (Kelime-i Şehadet getirmek), namaz
kılmak, zekât vermek, hacc etmek ve Ramazan orucunu
tutmaktır"(53) buyurmuştur. Bu aynı zamanda
"İslâm'ın beş şartı" diye isimlendirilmiştir.
Hadis-i Şerif'te "Kelime-i Şehadet" getirmek; yani
iman, İslâm diye isimlendirilmiştir.
128 Eş'ari ulemâsı;
İslâm'ın imandan daha geniş olup, imanı da içine aldığı
hususu üzerinde durmuştur. İman'ın manası kalben tasdiktir.
İslâm'ın manası ise inkiyad edip, teslim olmaktır.
Zarurat-ı Diniyye'yi kat'i olarak tasdik eden bir kimsenin;
teslim olandan başka birisi olması mümkün değildir. Ancak
her teslim olan, tasdik eden manasına değildir. Nitekim
münafıklar zahiren müslüman gibi göründükleri halde,
kalben tasdik etmemişlerdir. Eş-Şehristani "İslâm
lafzı; hem mü'min, hem münafık için kullanılan müşterek
bir lafızdır"(54) demek sûretiyle, bunu gündeme
getirmiştir. Ehl-i Sünnet ulemâsı, münafıkların akaid
noktasından kâfir olduğu hususunda müttefiktir. Ancak, dil
ile inandıklarını ikrar ettikleri için dünyevi ahkâm
noktasından, müslüman gibi muamele görürler.