3. İHTİLAF HALİNDE DİKKAT
EDİLECEK ADAB-I MUAŞERET
1684 Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Şerlerinden ve serkeşliklerinden yıldığınız
(bıktığınız) kadınlara gelince: Onlara önce nasihat edin.
(vazgeçmezlerse) Kendilerini yataklarında yalnız bırakın.
(yine vazgeçmezlerse) dövün. Ancak size itaat ederlerse
aleyhlerine bir yol aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok
büyüktür"(127) hükmü beyan buyurulmuştur.
Müfessirler; "aile içerisinde başgösteren ihtilafta
kocanın uyması gereken muâşeret, bu Âyet-i Kerîme'de beyan
edilmiştir. Buradaki "Nüşûz" kelimesinin lûgat
manası, tümsek, demektir. Kadının kocasına, buğz ve
nefretle davranması ve isyan etmesi manasına
kullanılmıştır. Nüşûz aynı zamanda fuhuş manasına da
gelir. Ancak evli bir kadının zinasında verilecek ceza,
dövmek değil, recmdir. Dolayısıyla burada; kadının
kocasına itaatten vazgeçip, şer'i hududları tanımadan ve
nefretle davranmasıdır. Bu gibi durumlarda kocanın; nasihatı
öne alması ve kadının yanlışını münâsip lisanla
anlatması emredilmiştir. Eğer nasihat fayda vermezse; üç
günden fazla olmamak şartıyla darılması ve kadını
yatağında yalnız bırakması gerekir. Bu sayede kadın durumun
vahametini ve boşanmaya doğru adım atıldığını kavrar.
Sohbet ve cinsî münasebetin kesilmesi; onun için bir ikazdır.
Bütün bunlar netice vermezse; başına vurmamak ve yaralamamak
şartıyla hafifçe dövülür"(128) hükmünde ittifak
etmişlerdir.
1685 "Ancak size itaat
ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın" hükmü;; nasihat
veya yataklarında yalnız bıraktıran (hicret) veya hafifçe
dövdükten sonra, (isyandan vazgeçip) itaat ederlerse, intikam
almaya kalkmayın" demektir. Çünkü nasihat ve diğer
tedbirler; aile hayatının devamı için meşru
kılınmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in veda hutbesinde de
beyan buyurduğu gibi kadın, Allahû Teâla (cc)'nın bir
emaneti hükmündedir.(129) Kaldı ki; onlarla şer'i hududlar
içerisinde iyi geçinme de, vacip kılınmıştır. İntikam
alma duygusu ise; aile hayatının devamına engel teşkil
eder.
1686
HAKEM TAYİNİ: Aile hayatının devamı; bütün tedbirlere
rağmen tehlikeye düşerse, yakın akrabaların ve mü'minlerin
üzerine önemli bir görev düşer. Şimdi bu husustaki hükmü
izaha gayret edelim. Kur'ân-ı Kerîm'de: "(Eğer
karı-kocanın) Aralarının açılmasından endişeye
düşerseniz o zaman kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem,
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak
isterlerse, Allah aralarında (ki dargınlık yerine geçinme)
onları (sulha) muvaffak buyurur. Şüphesiz ki Allah hakkı ile
bilicidir. (Herşeyin künhünden) haberdardır"(130)
hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler; "Karı-koca
ihtilafı büyütüp, birbirine eziyet etmeye başladıkları
zaman, mü'minlerin tamamına bu ihtilafı giderme görevi
terettüp etmektedir. Âyet-i Kerîme'de özellikle yakın
akrabaların zikredilmiş olması; ihtilafın sebeblerini (ve
onların huylarını) daha yakinen bilecekleri içindir.
Hakemlerin mutlaka adil, tecrübeli ve fıkıh bilgileri fazla
olmalıdır. Eğer akrabalar arasında bu vasıflara haiz kimse
yoksa, akrabaların dışında adil ve alim iki kişi
gönderebilir."(131) hükmünü zikretmişlerdir. İmam-ı
Şafii (rha) ayette geçen "gönderin" emrini esas
alarak bu farzdır demiştir. Çünkü karı-koca arasındaki
geçimsizliği gidermek için hakem göndermek, zulmü bertaraf
etmek demektir. Bu da İslâm idarecilerinin (kadı, hakem, vali
vs.) üzerine düşen umûmi farzlardan birisidir.(132)