D) KOMŞULUK
MÜNÂSEBETLERİNİN ÖNEMİ VE MAHİYETİ
1712 Günümüzde; İslâmî
eğitimin zaafa uğraması sonucu "Komşuluk Hukuku"
unutulmuştur. Bilhassa büyük yerleşim merkezlerinde; aynı
apartmanda oturan kimseler dahi, birbirini tanımaz duruma
gelmiştir. Halbuki Resûl-i Ekrem (sav): "Komşusu aç
olduğu halde, kendi karnını doyuran (onun ızdırabını
hissetmeyen) kimse mü'min değildir" buyurmuştur.
Dolayısıyla komşuların; birbirlerinin hallerini sormaları
(imkan dahilinde yardımcı olmaları) esastır. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Cebrail bana komşuyu o kadar tavsiye etti ki;
komşunun komşuya varis kılınacağını zannettim"(175)
Hadis-i Şerifi; konunun ne kadar hassas olduğunu ortaya
koymaktadır.
1713 Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Anneye, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ
ellerinizin malik olduğu kimselere iyilik edin. Allah, kendisini
beğenen ve daima böbürlenen kimseleri sevmez"(176)
hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse bu ayette; yakın
ve uzak komşuya iyilik edilmesi emredilmiştir. Fukahadan bir
kısmı; "Bir kimsenin komşusu her yönden kırk
hanedir" derken, bazıları da: "Ezan okunduğu zaman o
ezanı duyabilen herkes birbirinin komşusudur"tarifini esas
almıştır.(177) Hz. Aişe (R.anha) validemiz Resûl-i Ekrem
(sav)'e hitaben: "Yâ Resûlullah!.. İki tane komşum var.
Öncelikle hangisine ikramda bulunayım?" sualini
sormuştur. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav): "Kapısı
sana en yakın olandan başla!.."(178) cevabını verir.
Dolayısıyla komşulara ihsan hususunda; kapı komşusu
diğerlerine tercih edilir.
1714 İslâm dini; komşuya
eziyet etmeyi haram kılmıştır. Nitekim Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse;
komşusuna eziyet etmesin" ve "Komşusu şerrinden emin
olmayan kimse, cennete giremez"(179) Hadis-i Şerifleri
"Komşu Hukuku'nun" ne kadar hassas olduğunu ortaya
koymaktadır.
1715 Hz. Muaz b. Cebel (ra)'den
rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav)'e:
"Komşunun hakkı nedir?" suali tevcih edilmiştir. Bu
suali Resûl-i Ekrem (sav) şöyle cevaplandırmıştır.
"Senden talep ederse ödünç vermen, yardım isterse,
yardım etmen. Hastalanırsa ziyaret etmen. Ölürse, cenazesiyle
meşgul olman. Bir hayırla sevinirse, beraber sevinip, tebrik
etmen. Bir musibete uğrarsa, onunla birlikte üzülüp, teselli
etmen. Tencerende pişenin kokusuyla ona eziyyet vermemen veya
ondan bir miktar da ona tattırman. İzni olmadan üstün
görünmen veya rüzgarını kesmen için binanı ondan izinsiz
yükseltmemen. Aldığın meyvadan ona da vermen veya gizlice
evine götürmen. Çocuğunu elindeki yiyecekle kapı önüne
çıkartmaman. Size ne söylediğimi anlıyor musunuz? Komşu
hakkını; ancak Allah'ın acıdığı az sayıda kimseler yerine
getirebilirler"(180) komşuların; sevinç ve kederde
birbirlerine ortak olmaları bir mutluluk vesilesidir.
1716 Hastalık, kaza veya
ölüm gibi herhangi bir musibet meydana geldiği zaman
komşusunu ziyaret etmek, ona yemek hazırlatıp göndermek
Resûl-i Ekrem (sav)'in tavsiyelerindendir. Abdullah b. Cafer
(ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: "Babam Cafer'in ölüm
haberi gelince Resûl-i Ekrem (sav): "Ğ Cafer'in ailesi
için yemek hazırlayın. Zira onların başına, kendilerini
meşgul edecek (yemeği düşündürmeyecek) bir durum
gelmiştir. Onlar bu halde (üzüntülerinden) yemek
yapamazlar"(181) buyurdu.
1717
Günlük hayatta insanların birbirlerine ihtiyaçları vardır.
Genellikle ödünç bir şey almak isteyen kimse; kapı
komşusuna müracaat eder. Bu sebeble İslâm fıkhında
"âriyet" (ödünç alma) bahsi önemli bir yer
tutmaktadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kişinin
mutluluğundan birisi de, salih bir komşuya sahip
olmasıdır"(182) buyurduğu bilinmektedir. Zirâ ödünç
alıp verme genellikle komşular arasında yaygındır. Komşuluk
hukukuna riâyet etmeyen ve her an bir kötülüğünden korkulan
kimsenin vereceği huzursuzluk, küçümsenecek bir hadise
değildir. Nitekim bir atasözünde "ev alma, komşu
al" denilmiştir.