HABERLERİ TAHKİK ETMEK
1784 Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Ey iman edenler!.. Eğer bir faasık size bir haber
getirirse onu tahkik edin. (yoksa) Bilmeyerek bir kavme
sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz"(316)
hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Ahmed (rha) Haris b.
Dırar El Huzai'den şöyle rivayet eder: "Resûlullah
(sav)'a gittim. Beni İslâm'a dâvet etti. Onu da kabul ettim.
Resûlullah (sav)'dan kavmime gidip onları İslâm'a dâvet
için izin istedim. "Kavmimden İslâm'ı kabul edenlerin
zekâtlarını da toplarım. Siz bana bir elçi gönderirseniz,
topladığım zekâtı ona teslim ederim" dedim. Aramızda
gönderilecek elçinin vaktini tayin ettik!.. Haris; kavminden
müslüman olanların zekâtını topladı. Tayin edilen vakitte
elçiyi beklemeye başladı. Resûlullah (sav) Velid b. Ukbe'yi
Harise gönderdi. Velid; bir miktar gittikten sonra korkarak geri
dönmüş ve Resûlullah (sav)'e: "Haris zekâtı vermediği
gibi beni de öldürmeye kalkıştı" demişti. Bunun
üzerine Resûlullah (sav) Haris'in üzerine bir birlik
gönderdi. Bu gelişmelerden haberi olmayan Haris;
"Resûlullah (sav)'ın hoşuna gitmeyen birşey
yaptığını ve bu sebeble elçi gönderilmediğini zannederek,
durumu kavmine iletti ve birlikte Resûl-i Ekrem (sav)'e gitmeye
karar verdiler. Haris ve arkadaşları Medine yakınlarında
kendi üzerine gönderilen birlikle karşılaştı. Kendilerine
nereye gittiklerini sorunca: "Senin için geliyoruz"
dediler. Niçin geldiklerini sorunca: "Resûlullah (sav)
sana Velid b. Ukbe'yi gönderdi. Zekatı vermediğin gibi onu
öldürmeye kalkışmışsın cevabını verdiler. Haris:
"Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin
ederim ki, kimseyi görmedim. Bana zekât için kimse
gelmedi" dedi. Beraberce Resûl-i Ekrem (sav)'in huzuruna
vardılar. Resûlullah (sav): "Sen zekât vermediğin gibi,
elçimi de öldürmeye kalkmışsın" dedi. Haris:
"Hayır ya Resûlullah! Seni hak peygamber olarak gönderen
Allah (cc)'a andolsun ki; ne elçin geldi, ne de ben onu
gördüm. Ben elçiniz gelmeyince; Allah (cc) ve Resûlu bana
gazab ettiler diyerek korkumdan buraya geldim" dedi. Bunun
üzerine: "Ey iman edenler!.. Eğer bir faasık size bir
haber getirirse, onu tahkik edin. (Yoksa) bilmeyerek..."
ayeti nazil oldu.(317)
1785 Fahrüddin-i Razi:
"Müfessirlere göre bu âyet; Resûlullah (sav)'ın Velid
b. Ukbe'yi Ben-i Mustalık'ın zekâtını alması için
göndermesi hadisesi üzerine nazil olmuştur. Müfessirler bu
görüşleriyle; bu ayet umumi olarak gelmiştir fakat nazil
oluşu Velid b. Ukbe hadisesine rastlamıştır demek
istiyorlarsa doğrudur."(318) dedikten sonra; H. Velid b.
Ukbe'nin kötü bir niyeti olmadığını beyan etmektedir.
Esasen Âyet-i Kerîme'nin hükmü umumidir. Nitekim fukaha,
faasıkın şehadetini kabul etmemiştir. Delilleri de bu Âyet-i
Kerîme'dir. İmam-ı Kurtubi: "Faasık olduğu kat'i olarak
tespit olunan kimsenin haberleri geçersiz olur. Çünkü haber
emânettir. Fısk ise; onun iptalinin delilidir."(319)
hükmünü zikreder. Aynı konuda İmam-ı Cessas: "Ayetteki
"Tahkik Edin" ifadesi; faasıkın şehadetinin kabul
edilmesinin yasaklandığına delildir. Çünkü şehadet
bildiğini haber vermekten ibarettir. Faasıkın şehadeti kabul
edilmediği gibi, diğer hususlardaki haberleri de kabul
edilemez. Hülâsa; din ile ilgili herhangi bir mevzuda onun
getireceği haber muteber değildir"(320) buyurmuştur.
İbn-i Abidin, bu konuyla ilgili olarak şunları zikrediyor:
"Faasıkın haberi bilittifak kabul edilmez. Çünkü onun
Diyanet babındaki sözleri, yâni âdil kimselerden alınması
mümkün olan haber rivayeti gibi sözleri makbul değildir. Ama
suyun temizliği veya pisliği hususlarındaki haberi,
araştırılarak kabul edilir. Zirâ böyle bir haberi verecek
adil kimse bulmamak mümkündür. Tahavi'nin "İster
adâletsiz olsun" sözü, hâli gizli manasına
yorulmuştur. Nitekim İmam-ı Hasan'ın rivayeti de öyledir.
Zirâ adâletliden murad; adâleti sâbit olandır. Hali; gizli
olanda ise, sübût yoktur. Faasıklığı meydanda olana
gelince; bizim mezhebimizde ona cevaz veren yoktur"(321)
Mâlum olduğu gibi günümüzde haberler; televizyon, radyo ve
gazete gibi yayın vasıtalarıyla kitlelere
ulaştırılmaktadır. Bunların mâhiyeti selim akıl sahipleri
indinde meçhul değildir. Bilhassa çıplak kadın resimleriyle;
kitlelerin ahlâkını ifsada gayret eden yayın organlarının
hiçbir haberi delil teşkil etmez. Hepsi tahkike muhtaçtır.
1786
Kur'ân-ı Kerîm'de: "Eğer mü'minlerden iki zümre
birbirleriyle döğüşürlerse aralarını (bulup)
barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı hâlâ
tecâvüz ediyorsa siz tecâvüz edenle Allah'ın emrine
dönünceye kadar savaşın. Bunun neticesi eğer (Allah'ın
emrine) dönerse, artık adâletle aralarını (bulup)
barıştırın. (Her işinizde) adâletle hareket edin. Allah
şüphesiz âdil olanları sever"(322) hükmü beyan
buyurulmuştur. Buhari ve Müslim Usame b. Zeyd (ra)'den şöyle
rivayet etmişlerdir: "Resûlullah (sav) eşeğine binerek
hastalanan Sa'd b. Ubabe (ra)'nin ziyaretine gitti. Yol
güzergahında aralarında Abdullah b. Übey ile Abdullah b.
Revaha (ra)'nın bulunduğu bir cemaat oturuyordu. Abdullah b.
Übey yüzünü abasıyla örterek: "Toz çıkarmayın"
dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Revaha (ra): "Resûlullah
(sav)'ın eşeğinin kokusu senden daha güzeldir" dedi. Her
ikisinin akrabaları arasında kavga çıktı. Bunun üzerine bu
ayet nâzil oldu.(323) İmam-ı Şafii (rha): "Adâletten
murad; Allahû Teâla (cc)'ın emrine uygun şekilde amelde
bulunmaktır"(324) hükmünü zikreder. Dolayısıyla
mü'minlerin arasını "Âdil" bir şekilde ıslah
etmek gerekir.