KAZÂ (KADI'LIK) KARŞISINDA
İNSANLARIN DURUMU
1819 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"İdâresi altında bulunan müslümanlardan; daha
ehliyetlisi bulunduğu halde, bir başkasına vazife veren
hakikaten Allah'a, O'nun Resûlüne ve İslâm Milletine ihânet
(hâinlik) etmiş olur"(88) buyurduğu bilinmektedir.
İslâm uleması: "Müslümanların en kuvvetlisi, en
bilgilisi, en sabırlısı ve en muttakisi kadılık görevine
getirilmelidir" hükmünde ittifak etmiştir. Elbette bu
göreve de insanlar tâlip olacaktır. Hanefi Fûkahası:
"Kadılık görevi bakımından insanları beş kısımda
mütâlâa etmek mümkündür.
Birincisi: Bir
kimsenin; Kazâ'ya (Kadılığa) kendisinden daha ehil birisi
bulunmadığı zaman, onun kazâ (Kadılık) vazifesini ifâ
etmesi farzdır.
İkincisi:
Kazâ'ya (Kadılığa) ehil bir-çok kimse bulunduğu halde,
bunlardan birisinin bu göreve daha ehil olması halinde,
kadılığı o şahsın ifâ etmesi müstehabtır.
Üçüncüsü:
İslâm cemaatinde; liyâkat ve selâhiyet bakımından kendisine
müsâvi kişilerin bulunması halinde kadılık görevini
alıp-almamak hususunda muhayyerdir. Dilerse kabul eder,
dilemezse kabul etmez.
Dördüncüsü:
Bir kimsenin kadılığa ehil olduğu halde, cemaatte kendisinden
daha ehil ve muttaki kimseler bulunursa, bu kimsenin kazâ
makamını işgal etmesi mekruhtur.
Beşincisi:
Kendi nefsinin âcizliğini, insafının azlığını ve
hevâsına uyduğunu, (bu durumunu başkalarının bilmediğini)
bilen bir kimsenin kazâ makamına gelmesi (Kadı'lık yapması)
haramdır"(89) hükmünde ittifak etmiştir. Dikkat edilirse
burada; kazâ görevini düşünen insanlara, bazı ölçüler
hatırlatılmıştır.
1820 Kazâ (Kadılık)
makamını talep eden kimsenin; nefsine fazla itimad ettiği
gizlenemez. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim kadılığı
(Kendi isteğiyle) üzerine alırsa, sanki o bıçaksız
boğazlanmış gibi olur"(90) Hadis-i Şerifi, meselenin
hassâsiyetini kavramamızı kolaylaştırmaktadır.
Dolayısıyla Kazâ makamını ihtirasla taleb etmek câiz
değildir. Ancak mü'minlerin velâyetine hâiz Ulû'lemr; zorla
bu makama getirse (yani ısrar ederse) kabul etmekte bir beis
yoktur. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim kazâ makamını
(kadılığı) taleb ederse; onun ameli kendi nefsine
ısmarlanır. (Nefsiyle baş-başa kalır) Kim kazâ makamına
(Kadılığa) icbâr olunursa, ona doğruyu ilhâm eden
(yardımcı olan) bir melek iner"(91) buyurduğu
bilinmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Âlimlerin cumhuru,
şunun üzerinde ittifak etmiştir. Kazâ (Kadılık) makamını
kabul etmek ruhsat, ondan kaçınmak ise azimettir.
Tatarhaniyye'de de böyledir. Kadılık; lisan ile taleb
edilemediği gibi, kalben de taleb edilemez. Ancak o makama
kendisinden daha liyâkatlı bir kimse yoksa, o zaman
müslümanların hukukunu korumak için farz olur. Bir beldede
kazâ makamını (Kadılık görevini) hakkı ile temsil edecek,
selâhiyet sahibi bir-çok kimse bulunursa, bunlardan herhangi
birisinin kadı olmaktan kaçınması günah olmaz. Muhıyt'te de
böyledir. Şayed liyâkat sahibi olan müslümanların hepsi bu
görevden kaçınır; bu sebeble cahil birisi kadı olursa,
tamamı günaha ortak olur. İnaye'de de böyledir"(92)
hükmü kayıtlıdır.
1821
Allahû Teâla (cc)'ya, O'nun Resûlûne (sav) ve İslâm
Milletine ihânet etmemek için; emânetlerin, ehliyet ve
liyâkat sahibi kimselere teslim edilmesi şarttır. Şimdi kazâ
makamına (Kadılık görevine) getirilecek kimselerde bulunması
gereken özellikler üzerinde duralım.