KADI TAYİNİNİN HÜKMÜ
1829 Hz. Ömer (ra)'in Ebû
Musa El Eş'ari'ye yazdığı mektupta: "Kazâ şüphesiz ki
muhkem bir farz ve takip edilen bir sünnettir"(105) hükmü
yer almaktadır. Hanefi fûkahası kadı tâyin edilmesinin farz
olduğunda ittifak etmiştir.(106) Muhakkak ki kadı tayin etmek;
müslümanların en mühim işlerinden birisidir.
1830
Resûl-i Ekrem (sav)'in fethedilen beldelere Vâli ve Kadı tayin
ettiğini daha önce zikretmiştik!..(107) Hanefi fûkahası;
kazâ makamına (Kadılık görevine) herhangi bir kimseyi tayin
etmek "Ulû'lemr'e" âit bir yetkidir" hükmünde
müttefiktir.(108) Esasen insanların hallerine (yakından)
vâkıf olan ve mes'ûliyeti yüklenen kendisinden kadı
olmasını taleb eder. O (Abdullah b. Vehb) bu teklifi kabul
etmez ve cinnet getirmiş gibi yaparak yanına gelen kimselerin
yüzünü tırmalar ve elbiselerini yırtar. Dostlarından
kûfe'li bir zat gelir ve kendisine: "Yâ Abdullah!.. Sen
kazâ makamını kabul edip, Adâletle hükmetseydin daha
hayırlı olurdun" deyince Abdullah b. Vehb (ra) ona:
"-Senin aklın bu kadar mı? Sen Allah'ın Resûlü'nün
"-Hâkimler hükümdarlarla, alimler ise peygamberlerle
haşrolacaklardır" buyurduğunu duymadın mı?(109)
cevabını verir. Dikkat edilirse; kazâ makamına (Kadılık
görevine) getirilen kimsenin icraatinden Ulû'lemr'de (bir
dereceye kadar) mesûldür. Hz. Ömer (ra) Şam vilâyetinde
görev yapan Vâli Hz. Ebû Ubeyde b. Cerrah'a kadı tâyin etme
yetkisi vermiştir. Ayrıca Muaz b. Cebel (ra)'e, kadı tâyin
etme yetkisi verirken: "Takvâ sâhibi; sâlih kimseler
arasından, âlim olanları kadı tayin et!.." diyerek
tavsiyede bulunmuştur. Sonuç olarak; bir kimseyi, Kazâ
makamına (kadılığa) ya "Ulû'lemr" bizzat tâyin
eder veya yetki verdiği kimse tarafından tâyin olunur.