KADI MAAŞINI NEREDEN ALIR?
1834 Hz. Ebû Ubeyde b. Cerrah
(ra) Halife Hz. Ömer (ra)'e hitaben: "-Vâli ve Haraç
Âmili tâyin etmek sûretiyle Resûlullah (sav)'ın Ashabını
kirlettin" demiştir. Hz. Ömer (ra): "-Ey Ebû
Ubeyde!.. Eğer ben İslam'ın selâmeti için dindar kimselerden
istifade etmezsem, dinimi kiminle yaşatır, Allah emirlerini
tatbik ederken kime dayanırım?" diye sorar. Bunun üzerine
Ebû Ubeyde: "-O halde İstihdam ettiklerini, fazla ücret
vermek sûretiyle zengin et ki, onları hıyânetten korumuş
olasın" teklifinde bulunur. Hz. Ömer (ra) bu teklife:
"-Onlardan birini vazifeye tâyin ettiğim vakit; bir daha
muhtaç olmayacakları kadar ücret veriyorum"(118) diyerek,
hıyânetten korunduğunu beyan eder. Mü'minlerin işlerini
gören kimselerin; belirli bir ücret almaları ve bütün
mesâilerini (gayretlerini) sarfetmeleri esastır. Hz. Ebû
Bekir(ra), Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (ra);
"Beytülmal"den kendilerine ve âile efradına yetecek
kadar maaş almışlardır.(119) Hz. Osman (ra) ise; zengin
olduğu için (Hilâfeti döneminde) beytülmal'den herhangi bir
ücret almamıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in; Hicri 8.nci
yılda, Hz. Attab b. Esed'i Mekke'de görevlendirdiği zaman, her
yıl için dörtyüz dirhem maaş bağladığı
bilinmektedir.(120) Hz. Ömer (ra)'in hilâfeti döneminde Kûfe
Kadısı Şureyh her ay 100 dirhem maaş alıyordu. Hz. Ali (ra)
hayat şartlarını dikkate alarak Kadı Şureyh'in aylığını
500 dirheme Çıkarmıştır.(121) İmam-ı Serahsi: Resûl-i
Ekrem (sav)'in döneminde bir koyunun bedelinin beş dirhem
olduğunu kaydetmektedir.(122) Dikkat edilirse Resûl-i Ekrem
(sav) ve Hülefa-i Râşidiyn döneminde görev yapan memurlara,
oldukça yüksek maaş bağlanmıştır. Hz. Ömer (ra)'in:
"-Bir daha muhtaç olmayacakları kadar ücret
veriyorum" demesinin sebebi de budur. Esasen "Nasıl
geçineceğini" düşünen bir memur; başta rüşvet ve
zimmet olmak üzere, bir-çok hileli yola başvurabilir.
1835 Feteva-ı Hindiyye'de:
"Eğer Kadı (Hâkim) ihtiyaç sahibi ise; evlâ olan onun
rızkını "Beytülmal"den almasıdır. Bu kadı
üzerine vecibedir. Ancak zengin ise; bu hususta muhtelif
rivâyetler vardır. Essah olan zengin durumda olan Kadı'nın
(Hâkim'in) "Beytülmal"den bir-şey almamasıdır.
Feteva-ı Kadıhan'da da böyledir. Kadı; maaşını yalnız
görev yaptığı beldenin bütçesinden alır, başka yerden
alamaz. Çünkü o belde halkının işlerini yapmaktadır. Bu
sebeble maaşını da oradan almak durumundadır. İnaye'de de
böyledir"(123) hükmü kayıtlıdır. Beytülmal'in
bir-çok gelirleri vardır. Daha önce Vâli, Kadı, Müftü ve
diğer memurlara hangi bölümden maaş ödendiği üzerinde
durmuştuk.(124)
1836 Kur'ân-ı Kerîm'de
"Aranızda (birbirinizin) mallarınızı haksız sebeblerle
yemeyin ve kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir
kısmını günah(ı mûcip oylar)la yemeniz için, o malları
hüküm sâhiplerine (Kadılara, vâlilere vs..)
aktarmayınız"(125) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı
Kurtubi: "Haksız olduğunu bildiği halde; hüküm
sahiplerine rüşvet vermek suretiyle, başkasının mallarına
tecevüzün bu âyetle haram kılındığını"
zikretmektedir.(126) Esasen Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Allah'ın lâneti rüşvet alan ve veren üzerine
olsun"(127) buyurduğu bilinmektedir. Diğer bir riveyette,
her kişinin de azabı tadacağı hatırlatılmıştır. İbn-i
Abidin; rüşvet'in mahiyeti ve çeşitleri konusunda şunları
kaydeder: "Rüşvet kelimesi; "Rüşvet" veya
"Raşvet" şeklinde söylenebilir. Misbah isimli lûgat
kitabında rüşvet şeklinde zaptedilmiş ve "Kişinin
hâkime veya başkasına lehinde hüküm vermek için veya
isteğine ulaşabilmek için vermiş olduğu şey" diye
târif edilmiştir. Fetih'de rüşvetin dört bölümde
inceleneceğine yer verilmiş, dört kısım olduğu da
söylenmiştir:
Birincisi: Alana
ve verene haram olan rüşvettir. Oda Vâlilik, Emirlik,
Hâkimlik (görevi) almak için verilen rüşvettir.
İkincisi: Bir
kimsenin lehine hüküm vermek için hâkimin (Kadı'nın
Rüşvet almasıdır. Onun hükmüde aynıdır, yâni haramdır.
Velev ki verdiği hüküm doğru da olsa!.. Çünkü doğruyu
bulup-çıkartmak, o istikâmette hüküm vermek onun (Hâkim'in,
Kadı'nın) görevidir. Görevine karşılık rüşvet alması
kesinlikle haramdır.
Üçüncüsü:
Daha üst kademede işini görmek üzere birinden bir mal alması
veya ona bir menfaat sağlaması için rüşvet alması, yüksek
kademedeki memurların (Âmirlerinin) verebilecekleri zararı
bertaraf etmesi için, ona mal-para vermesidir. Bu da ancak alan
kişi için haramdır.
Dördüncüsü:
Parayı verdiği kişinin zulmünden veya onun vereceği
kötülükten korktuğu için, kendisine bir miktar para veya mal
vermesidir. Bu durumda; yalnız kendi nefsi ve aile efradı için
korkmak şart değildir. Malı için korkmasında da durum yine
aynıdır. Bu durumda verilen; veren kişi için (Zarûret
olduğu için) helâl, alan kişi için haramdır. Çünkü
herhangi bir müslümana karşı meydana gelebilecek zararı
önlemek vâciptir. Buna karşı mal almak ise caiz
değildir"(128)
İslâm uleması kadı'nın
(Hâkim'in) rüşvet almasının küfre yakın büyük bir günah
olduğu hususunda müttefiktir. Rüşvet vererek; kazâ makamına
(Kadılık görevine) tayin olan kimsenin hükmü bâtıldır,
geçersizdir.(129) Âdil olarak göreve başlayıp; rüşvet
almasıyla veya diğer sebeblerle (Zinâ etmek, içki içmek
vs..) faasık durumuna düşerse, görevden azledilmesi gerekir.
Ulû'lemr'in onu görevden alması vâciptir.(130)
1837
Mü'minlerin; birbirine olan sevgilerinin artması ve
dostluklarının pekişmesi için, hediyeleşmeleri her iki taraf
için de (veren ve alan) helâldır. Ancak haksız olduğu bir
konuda kendisine yardımcı olması için verilen hediye (her iki
taraf için de) haramdır. Hanefi fûkahası "Kadı'nın
hediye alıp-alamayacağı" konusunda titizlikle
durmuştur.(131) Feteva-ı Hindiyye'de: "Hediye şartsız
olarak verilen maldır. Rüşvet ise belirli şartla verilir.
Hızanetü'l Müftin'de de böyledir. Hâkim (Kadı) yakın
akrabası dışında; hiç kimseden hediye kabul edemez. Dâvası
olmayan kimselerin hediyesine gelince; burada iki durum
sözkonusudur. Ya önceleri akrabalık veya dostluk sebebiyle
aralarında hediye alıp-verme adeti vardır veya böyle bir
adetleri yoktur. Eğer böyle bir adetleri mevcut değilse kadı
kat'iyyen hediye alamaz. Âlimlerden bazıları (almaya mecbur
kalırsa) aldığı hediyeyi "Beytü'lmal'e" koyabilir
derken, bazıları da sâhibine iâde eder
demişlerdir"(132) hükmü kayıtlıdır. İbn-i Hümam
"davası olmasa bile (hiç kimseden) hediye
alamayacağı" üzerinde durur. Zirâ dâva; zamana dayanan
bir hâdisedir. Hediye verdiği zaman bir davası olmayabilir
(daha sonra dâva konusu ortaya çıkarsa) kadı töhmet altında
kalır. Kadı'nın hastaları ziyâret etmesi ve mü'minlerin
cenâzelerine katılmasında bir beis yoktur.(133)