VASİYET'İN TARİFİ VE
MÂHİYETİ
1916 Vasiyet; arapça bir
kelime olup, "Evsâ, yûsi'den" masdardır, tavsiye
etmek, eklemek ve ısmarlamak gibi manalara gelir. İslâmi
ıstılâhta: "Ölümden sonra geçerli olmak üzere;
malını (veya bir menfaati) başkasına teberrû sûretiyle
temlik etmeye (Mülk) edindirmeye vasiyet denilir"(32)
tarifi esas alınmıştır. Vasiyet; ölüme bağlı olan bir
tasarruftur. Bırakılan mal veya menfaat; sadaka hükmündedir.
Vasiyet yapana "Mûsi"; bırakılan şeye
"Mûsabih", bırakılan şahsa "Mûsa leh",
yapılan tasarrufa da "Vasiyet" denilir. Çoğulu
"vesâyâ" gelir.(33) İslâm fıkhında
"vasiyet"; mirasla ilgili hükümler gelmeden önce
"Farz" olan bir tasarruftu. Nitekim Kur'ân-ı
Kerîm'de: "Sizden birinize ölüm gelip çattığı vakit,
eğer mal bırakacaksa; anneye, babaya, yakın akrabaya meşru
bir sûrette vasiyette bulunmak takva sahipleri üzerine bir hak
olarak farzedildi"(34) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat
edilirse; anne, baba ve yakın akraba için, vasiyet etmenin farz
olduğu sarih bir şekilde ortaya konulmaktadır. Yine diğer bir
Âyet-i Kerime'de: "Sizden zevcelerini geri bırakıp
ölecek olanlar; eşlerinin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak
yılına kadar faidelenmesini (evde oturmasına müsaade
edilmesini)vasiyet etsinler"(35) buyurulmuştur. İmam-ı
Şafii (rha) bu Âyet-i Kerimeleri zikrettikten sonra:
"Muhtemeldir ki, şu iki durumdan birisi ortaya
konulmaktadır. Birincisi: MirÂs anne-baba ve yakın akrabaya
âit, vasiyet etmek ise kocaya !.. Yine mümkündür ki; mirâs
ile vasiyet bir aradadır. İkincisi: Mirasla ilgili Ayet-i
Kerimeler, vasiyetin farziyyetine vâkıf kimselerden
aldığımız habere göre Resûl-i Ekrem (sav) fetih yılında:
"Varise; vasiyet etmeye gerek yoktur" buyurmuştur. Bu
hadis; mütevatir noktasına çıkmış, ilim ehli üzerinde
ittifak etmiştir. Buna dayanarak diyoruz ki; anne, baba ve zevce
hakkında yapılan vasiyet; mirâs Ayetlerinin inzâli ile
birlikte neshedilmiştir. Bu konuda icmâ vardır. Yine
ûlemanın büyük çoğunluğu; akrabaya vasiyyetin hükmünün
(Eğer bu akraba vâris ise) mensûh olduğuna kâil olmuştur.
Vâris durumunda bulunmayan akrabaya vasiyet etmek de, farz
değildir"(36) hükmünü zikreder. Hanefi fûkahası;
"Vasiyet etmek vâcip değil, müstehabtır. Zira
insanların vasiyet etmeye ihtiyaçları vardır. Şöyle ki;
insanlar dünyevi hırs ve tamaha kapılırlar, salih amelleri
gereğince edâ edemezler. Bir hastalık veya ansızın gelecek
bir belâ; ona ölümü ve hesabı hatırlatır. İşte o zaman
vasiyet ederek; veremediği sadakalarını, ölümünden sonra
verdirmeye çalışır. Bunun ihtiyacıdır"(37) hükmünde
ittifak etmiştir.
1917 VASİYETİN RÜKNÜ:
"Ben fülân, fülân için, şöyle vasiyet ettim"
demek ve vasiyette kullanılan buna benzer hükümler
söylemektir. Buna icap denir. Vasiyette adı geçen kimse;
vasiyet eden şahsın ölümünden sonra kabul ederse, vasiyet
gerçekleşir.(38) Fakat vasiyet; fakirler, yolda kalanlar veya
ilim tahsil edenleri esas almışsa, kabule ihtiyaç yoktur.
Sadece icap ile mün'akid olur.
1918 Vasiyet'in sıhhati için;
kabul'ün icaba muvâfakati şarttır.(39) Binaenaleyh bir kimse
iki şahsa: "-Şu evimi size vasiyet ettim" dedikten
sonra vefat etse, o iki şahıstan yalnız birisi kabul, diğeri
red etse, vasiyet batıl olur. Çünkü şart; yâni her ikisinin
kabulü sözkonusu olmamıştır. Vasiyet eden kimsenin temlike
(Mülk edindirmeye) ehil olması gerekir. Küçük çocuğun veya
aklî dengesi bulunmayan kimsenin (mecnunun, delinin vs.) vasiyet
etmesi câiz değildir.(40) Vasiyetin bir şartı da; vasiyet
vaktinde, kendisi için vasiyet edilen şahsın hayatta
olmasıdır. Zira ölü için vasiyet batıl olur. Vasiyet edilen
şeyin; gerek mal gerek menfaat olsun; vasiyet edenin
ölümünden sonra, temlik edilebilir olması da şarttır.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Şüphesiz ki Allahû Teâla (cc)
her hak sahibine hakkını vermiştir. Dikkat ediniz!.. Vâris
için vasiyet yoktur"(41) buyurduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla vasiyet edilen kimsenin; varislerinden olmaması da
şarttır. Yine diğer bir Hadis-i Şerif'te: "Katil için
vasiyet yoktur"(42) buyurulmuştur. İster kasden, ister
hata sonucu olsun; vasiyet edeni öldüren kimse için (Kendisine
vasiyet edilmiş olsa bile) vasiyet câiz olmaz. Müslümanın
zimmi, zimminin de müslüman için; yaptığı vasiyet geçerli
olabilir.(43) Harbi'ye (Saldırgan Kâfire) yapılan vasiyetin
bâtıl olduğu hususunda icmâ vardır. Dikkat edilirse;
vasiyetin sıhhat şartları; hem vasiyet edende, hem vasiyet
edilende aranır. Ayrıca vasiyet edilen mal veya menfaatin mülk
edindirilmeye elverişli olması da şarttır.
1919
Varisler kabul etse de, etmese de; vasiyet, malın üçte birini
aşmamak şartıyla câizdir. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Allahû Teâla (cc) size, mallarınızın üçte birini,
ömürlerinizin sonunda, amellerinizde sizin sevabınızı
artırmak için tasadduk etti. Şu halde siz; malınızın üçte
birini dilediğiniz yere (vasiyet ederek) verin"(44)
buyurduğu bilinmektedir. Vasiyet ölümden sonra izâfe edilen
bir temliktir. Bu sebeble; vasiyet edilen kimsenin vâris olup
olmamasına ölüm vaktinde itibâr edilir. Vasiyet vaktinde
itibar olunmaz. Ancak malının üçte birinden fazlasını
vasiyet etmesi câiz değildir. Resûl-i Ekrem (sav) ağır hasta
olan Hz. Saad İbn Vakkas (ra)'ı evinde ziyaret eder. Hal
hatırdan sonra Hz. Saad (ra): "-Ya Resûlallah!.. Ben malı
bulunan bir kimseyim. Bir tek kızımdan başka vârisim de
yoktur. Malımın üçte ikisini vasiyet etsem ne dersiniz?"
sualini tevcih eder, Resûl-i Ekrem (sav) "-Hayır!.."
cevabı verir. Bunun üzerine Hz. Saad İbn Ebî Vakkas (ra):
"-Peki!.. Yarısını sadaka olarak vereyim mi?"
diyerek, durumu öğrenmek ister. Resûl-i Ekrem (sav) yine:
"Hayır" cevabını verir Hz. Saad İbn Ebi Vakkas (ra)
sadaka hususunda kararlı olduğu için "-Ya üçte birine
ne dersiniz?" sualini tevcih eder. Bunun üzerine
Resûlallah (sav): "Üçte biri olabilir amma, o bile
çoktur. Senin geriye zengin vârisler bırakman, insanlardan
dilenen fakir kimseler bırakmandan daha hayırlıdır"(45)
buyurur. Vârislerden bazısının payını azaltmak,
bazısının payını yükseltmek için (Vârislerden birine)
vasiyet yapmak câiz değildir. Bu hususta icmâ hâsıl
olmuştur.(46) Esasen vârislerden birine yapılan vasiyet;
diğerlerine Allahû Teâla (cc)'nın tanıdığı hakkı iptal
etmek manasını taşır. Fakat bir kimsenin; hiçbir vârisi
yoksa, malının tamamını vasiyet etmesinde bir mahzur yoktur,
vasiyet edebilir.(47) Zira vasiyete engel olan husus; vârislere
Allahû Teâla (cc)'nın tanıdığı haktır. Engel ortadan
kalkınca; malın tamamını vasiyet etmek sahih olur.