FERÂİZ'LE İLGİLİ DİĞER
MESELELER
1963 HÜNSÂ'NIN TARİFİ
VE DURUMU: Doğan bir çocukta; hem tenâsül âleti hem
ferc bulunursa, cinsiyetin tesbiti (Erkek veya kız olduğu)
gündeme girer. Çünkü Allahû Teâla (cc) erkek ve kadının
mirâstaki durumunu ayrı ayrı beyan etmiştir. İşte bu
noktada karşımıza "Hünsâ" tâbiri çıkar!..
Hünsâ; hem erkeklik, hem kadınlık uzvu bulunan veya bunların
hiçbiri bulunmayıp göbeğinden idrâr ve gaita çıkan kimseye
verilen isimdir.(111) Genellikle hem erkeklik, hem kadınlık
uzvu bulunur. Hünsâ'nın mirastaki durumu Resûl-i Ekrem
(sav)'den sorulmuştur. Bunun üzerine;"-Hangi uzuvdan
bevlederse, ona itibar olunur"(112) diyerek; konuya
açıklık getirir. Yâni hünsâ; erkeklik uzvundan idrarını
yaparsa "Erkek", kadınlık uzvundan yaparsa
"Kız" gibi muamele görür. Hz. Ali (ra)'den de bu
şekilde rivayet edilmiştir.(113) Vârislerden; anne, baba,
karı ve kocanın hünsâ olması düşünülemez. Fakat
diğerlerinin içerisinde "Hünsâ" olabilir.
1964 MÜNASÂHA'NIN
MÂHİYETİ: Önce kelime üzerinde duralım. Münâsaha;
"Nesh" kökünden gelir, lugatta; yok etmek, gidermek
ve nakletmek manasınadır. Mûrisin (ölen kimsenin) terikesi;
vârisler arasında taksim edilmeden, vârislerden bazısı
ölürse, bunların hisselerinin diğer varislere ne şekilde
intikal edeceği önemli bir hâdisedir. İşte bu noktada
karşımıza "Münâsaha" ıstılâhı çıkar.(114)
Dikkat edilirse her münâsaha hâdisesinde; bir-kaç mesele
birleşmiş olarak bulunur. Yani her mûrisin (ölen kişinin)
vârislerinin meseleleri ayrı ayrı yapılırsa da; bir önceki
ile birleştirilir ve sonunda bulunacak ek payda (Mahreç)
üzerinden vârisler hisselerini alırlar.(115) Ancak burada
önce ölen kimse ile; sonra ölen vârisin durumları yeni yeni
meseleleri beraberinde getirir. Fûkaha bu konuda ortaya
çıkabilecek bütün durumları teker teker ortaya
koymuştur.(116)
1965 KAZA VEYA
FELÂKETLERDE AYNI ANDA ÖLENLERİN DURUMU: Herhangi bir
kaza veya felâkette (Sel baskını, denizde boğulma, uçak
kazası vs..) aynı anda ölen iki kişi, (birbirinin asabesi
dahi olsa), hangisinin önce öldüğü tesbit edilemediği için
birbirinin vârisi olamazlar.(117) Ancak her birinin malı;
hayatta olan vârislerine taksim edilir.
1966 ANNE RAHMİNDE
ÇOCUĞUN MİRASI: Mûrisin (ölen kimsenin) hayatta olan
vârisleriyle birlikte; bir de anne rahminde çocuğu bulunursa,
onun erkek veya kız olduğu kesinlikle bilinemediğinden, onun
için (Rahimdeki çocuk) belirli bir mal alıkonur. Daha açık
bir ifade ile; ferâiz hesabı, hem erkek, hem kız için ayrı
ayrı yapılır. Hangisi daha fazla ise, o miktarda mal
bırakılır. Ancak erkek veya kız olması; onun hissesine
herhangi bir şekilde etki etmiyorsa (Farz olan hisse gibi)
mesele yoktur!.. Eğer çocuk ölü doğarsa; ayrılan mal diğer
vârislere taksim olunur. Ortadan kaybolup; ölü veya diri
olduğu kesinlikle bilinmeyen vârise "Mefkûd"
denilir. Ferâiz hesabı yapılırken bunun; ölü veya diri
oluşu dikkate alınarak, iki ayrı hesab yapılır.
1967
Bilindiği gibi Ferâiz ilminin hedefi; Allahû Teâla (cc)'nın
tâyin etmiş olduğu hakları, hak sahiplerine teslim etmektir.
Hiç kimse şahsi kanaat ve zanlarına dayanarak; yeni bir hak
icad edemez!.. Ancak hak sahipleri aralarında şer'i hududlara
riâyet ederek "Sulh" (Anlaşma) yapabilirler. Nitekim
Hz. Abdurrahman b. Avf (ra) hasta yatağında iken zevcelerinden
birisini boşamıştı!.. Bu zevce iddet beklerken Hz.
Abdurrahman b. Avf vefat etti!.. Hz. Osman (ra) diğer üç
zevcesiyle birlikte, iddet bekleyeni de mirasçı yaptı. Ancak
diğer vârisler; iddet bekleyen bu kadınla sulh yaparak,
belirli bir mal verdiler. Vârislerden birinin veya
bir-kaçının terikeden muayyen miktar mal alarak, (mirastan
çekilmesi için) diğer vârislerle sulh olmasına Tehârüç
denir.(118)