PEYGAMBERAN-I KİRAM'IN
SIFATLARI
168 Allahû Teâla (cc)'nın,
kendilerine vahyettiği kimseler; diğer insanlardan bazı
vasıflarla ayrılırlar. Elbette peygamberler de insan olmaları
hasebiyle; yerler, içerler, sıhhatli ve hasta olurlar,
evlenirler. İhtiyarlık ve ölüm onların başına gelir.
Ancak, Risâlet görevinin ağırlığı ile, bazı üstün
sıfatlara haizdirler. Şimdi kısaca bu sıfatlar üzerinde
duralım.
SIDK (Doğruluk):
169 Peygamberler her hususta
mutlaka doğruyu söylerler ve kendilerinden asla yalan sadır
olmaz. Malûm olduğu üzere Resûl-i Ekrem (sav) kendisine vahiy
gelmeden önce de; çevresinde doğruluğu ile ma'ruftu. Herkes
onun için "Muhammedü'l Emin" diyorlardı. İslâm'a
düşmanlığı ile meşhir Ebû Cehil bile Resûl-i Ekrem
(sav)'e hitaben "Biz sana yalancı demiyoruz. Çünkü senin
ne kadar emin sadık olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz ancak
Allah'ın ayetlerini inkâr ediyoruz"(104) demiştir.
Nitekim bunun üzerine Kur'an-ı Kerim'de: "(Habibim) Şu
hakikati çok iyi biliyoruz ki, onların söyleyegeldikleri
(sözler) seni herhalde tasaya düşürüyor. Onlar hakikatte
seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler bile bile Allah'ın
ayetlerini inkâr ediyorlar"(105) buyurulmuştur. Nitekim
Bizans Kralı Heraklius, Ebû Süfyan b. Harb'e: "- Şu
söylemiş olduğun şeyi (Peygamberlik davasını) söylemeden
önce, hiç onu yalanla itham ettiğiniz, suçladığınız
olmuş muydu?" sualini sorar. Ebû Süfyan b. Harb: "-
Hayır" cevabını verir.(106) Dikkat edilirse; Ebû Cehil
ve Ebû Süfyan o dönemde, Mekke'nin en önde gelen
şahsiyetleridir. Esasen bütün peygamberler; tebliğ
görevinden önce de çevrelerinde doğruluklarıyla ma'ruf olan
kimselerdir. Mekke müşriklerinden bir gurubun Kur'an-ı
Kerim'i, Hz. Peygamber (sav)'in uydurduğunu iddia etmeleri
üzerine Allahû Teâla (cc): "Eğer (Peygamber
söylemediğimiz) bazı sözleri bize karşı kendiliğinden
uydurmuş olsaydı, elbette onun sağ elini (kuvvet ve kudretini)
alıverirdik. Sonra da hiç şüphesiz onun kalb damarlarını
koparırdık. O vakit sizden hiçbiriniz buna mani de
olamazdınız. Şüphesiz ki O (Kur'an) takva ehli için kat'i
bir öğüttür"(107) hükmü ilahisini beyan buyurmuştur.
Dolayısıyla bütün peyamberler ilahi bir murakebe
altındadırlar ve her hususta sadıktırlar.
EMANET:
170 Peygamberler emindirler.
Gerek din, gerekse dünya hususunda her türlü itamada
şayandırlar. Allahû Teâla (cc)'nın emirlerini ve
yasaklarını ziyadesiz ve noksansız olarak tebliğ
etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de: "O (peygamberler) Allahû
Teâla (cc)'nın gönderdiklerini tebliğ edenler, O'ndan
korkanlar, Allah'tan başka kimseden çekinmeyenlerdir. Hesap
görücü olarak Allah yeter"(108) buyurulmuştur.
Peygamberlerin vahye ihanet etmeleri veya gizlemeleri asla ve
asla düşünülemez. Resûl-i Ekrem (sav): "Allahû Teâla
(cc)'nın emretmiş olduğu hiçbir şey yoktur ki, size
emretmiş olmayayım. Allahû Teâla (cc)'nın sakındırdığı
hiçbir şey yoktur ki, sizi ondan sakındırmış
olmayayım"(109) buyurarak meselenin ehemmiyetini beyan
etmektedir.
FETANET:
171 Peygamberler akıllı, zeki
ve kuvvetli rey sahibi olan kimselerdir. Akıl noksanlığı,
ahmaklık veya herhangi bir hastalık sebebiyle kavrama
güçlerinin zaafa uğraması gibi hallerden
münezzehtirler.(110) Zira; heva ve heveslerine kapılarak
Allahû Teâla (cc)'ya karşı isyana yeltenen tağuti güçlerin
bütün iddialarını ortadan kaldırmakla
görevlendirilmişlerdir. Vahyi dosdoğru tebliğ için bu husus
zaruridir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de buna delâlet eden birçok
Ayet-i Kerime vardır: "Allah kendisine mülk (ü saltanat)
verdiği için (şımararak) İbrahim ile Rabbi hakkında
çekişeni (Nemrud'u) görmedin mi? Hani İbrahim: "- Benim
Rabbim hem diriltir, hem öldürür" deyince o (Nemrud):
"- Ben de diriltir, öldürürüm" demişti. İbrahim:
"- Allah güneşi doğudan getiriyor. Haydi sen de onu
batıdan getir" deyince inkâr eden o kâfir şaşırıp (ve
tutulup) kalmıştır. Allah zalimler gürûhunu muvaffak
etmez."(111)
İSMET:
172 Peygamberler masumdurlar.
Kendilerine vahiy gelmeden önce de sonra da, küfürden ve
şirkten korunmuşlardır. Onların herhangi bir şekilde günah
işlemeleri de sözkonusu değildir.(112) İmam-ı Maturidi (rha)
Kur'an-ı Kerim'den: "(Akıllarınca) Onlar sana
vahyettiğimizden başkasını uydurup, bize (atf ve) iftira
edesin diye seni bile bile hemen fitneye düşürecekler. O
takdirde seni (candan) dost edineceklerdi."(113) Ayet-i
Kerimesini zikrederek; Allahû Teâla (cc)'nın Resûl-i Ekrem
(sav)'e en ufak bir masiyetin dahi gelmesine meydan vermediğini
kaydediyor.(114) İslâm ulemâsının büyük bir çoğunluğu;
Kur'an-ı Kerim'de peygamberlere atf edilen "zenb'in günah
manasında olmadığı hususunda ittifak etmiştir.(115) Zira
"Zenb" kasden veya şehven işlenmiş günahtır.
Peygamberler ise bundan Allahû Teâla (cc)'nın lütfû ile
korunmuşlardır. "Zelle" de günah manasında
değildir.
TEBLİĞ:
173 Peygamberler; Allahû
Teâla (cc)'nın bütün emir ve nehiylerini, insanlar arasında
hiçbir ayırım gözetmeksizin (Zengin, yoksul, siyah, beyaz
vs.) tebliğle memurdurlar. Kur'an-ı Kerim'de: "Ve O kendi
heva ve hevesinden söz söylemez. O (Kur'an ve din hususundaki
emri) ilkâ edilegelen vahiyden başka birşey
değildir"(116) buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerim'deki
"Kıssa"lardan da anlaşılacağı üzere; peygamberler
tebliğ hususunda her türlü çileye katlanmışlardır. Zira
Tebliğ'den maksad; Allahû Teâla (cc)'nın emir ve nehiylerini
kat'i hüccetlerle insanlara ulaştırmak ve onların kıyamet
gününde (Bizim bundan haberimiz yoktu) şeklinde mazeret ileri
sürmelerini önlemektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Biz
bir peygamber göndermedikçe azab etmeyiz"(117)
buyurulmuştur. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "Senin
Rabbin memleketlerin ana merkez(ler) ine, karşılarında
ayetlerimizi okuyacak bir peygamber gönderinceye kadar, o
memleketleri helak edici değildir ve biz ahalisi zalim olan
memleketlerden başkasını helak edici değiliz"(118)
hükmü beyan buyurulmuştur.
174 Kur'an-ı Kerim'de: "O
peygamberler (yok mu?) biz onların kimine kiminden üstün
meziyetler verdik. Allah onlardan biri ile söyleşmiş, birini
de birçok derecelere yükseltmiştir. Meryem'in oğlu İsa'ya o
beyyineleri biz verdik ve onu ruhu'l-kuds ile destekledik. Eğer
Allah dileseydi, onların arkasındaki ümmetler, kendilerine o
apaçık bürhanlar (mucizeler) geldikten sonra, birbirlerini
öldürmezlerdi. Fakat ihtilafa düştüler. Neticede onlardan
kimi iman etti, kimi küfre saptı"(119) buyurulmaktadır.
İmam-ı Maturidi (rha) bu Ayet-i Kerime'de geçen "Biz
onların kimine kiminden üstün meziyetler verdik"
hükmünü, peygamberlerin görevlerinin önemi ve kapsamıyla
açıklamaktadır. Bazıları insanların ve cinlerin tamamına
peygamber olarak gönderilirken, bazıları sadece kendi
kavimlerine veya belli bir guruba gönderilmişlerdir.(120)
Resûl-i Ekrem (sav)'in "bütün alemlere rahmet olarak
gönderildiği" de kat'i nass'larla sabittir. Fahrüddin-i
Razi; bu husustaki hükümleri esas alarak, Resûl-i Ekrem
(sav)'in en efdal olduğunu ve bu hususta icma'nın teşekkül
ettiğini kaydediyor.(121) Şurası muhakkaktır ki; mü'minler,
bütün peygamberlere kat'i olarak inanırlar.
175 Allahû Teâla (cc)'nın
peygamberler gönderdiğini; kalb ile tasdik ve dil ile ikrar
etmesine rağmen, peygamberlerden bir kısmını inkâr eden
kimse kâfirdir.(122) Bu sebeble; Hz. Adem (as)'den beri
gönderilen peygamberleri kabul etmekle birlikte, Hz. İsa (as)
ve Resûl-i Ekrem (sav)'i peygamber olarak kabul etmeyen
yahudiler küfre düştükleri gibi, Resûl-i Ekrem (sav)'in
peygamberliğini inkâr eden Hristiyanlar da küfre
düşmüşlerdir.