İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN
FİİLLER
(EF'AL-İ
KÜFÜR)
229 VESEN'E VE SANEM'E
TAPMAK: Önce "Vesen ve Sanem" kelimeleri üzerinde
duralım. İbn-i Abidin: "Vesen; cüssesi olan, yani insan
sûretinde ağaçtan, taştan veya gümüşten, cevherden oyulan
heykellerdir. Cem'i "Evsan" gelir. Sanem ise cüssesiz
sûrettir. Lugat ulemasından birçokları, aralarında böyle
fark yapmışlardır. Bazıları aralarında fark olmadığını
söylemiş; bir takımları da sûretten (resimden) başkasına
"Vesen" denileceğini bildirmişlerdir. Binâye'de
böyle denilmiştir"(204) buyurmaktadır. Dikkat edilirse
Zâhir rivâye; insan heykellerine (neden yapılırsa yapılsın)
"Vesen" resimlerine de "Sanem" denilmiştir.
Bu iki kelime (Vesen ve Sanem) Türçe'de ortak bir lafız ile
ifâde edilmiştir: Put!.. Ancak "Put" kelimesinin
Farsça olduğu ve bu iki mahiyeti kuşatmadığı da açıktır.
Şurası muhakkaktır ki; Allahû Teâla (cc)'dan başkasına
ibadet etmek küfürdür. İslâm ulemâsı Vesen'e (heykele)
Sanem'e (resime), güneş'e, ay'a, Yıldız'a ve Ateş'e secde
etmenin küfür olduğu hususunda ittifak etmiştir.(205)
Günümüzde Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri
çirkin görüp, kendi heva ve heveslerinden hükümler icad eden
ve İslâm'a karşı savaşan Tağut'ların varlığı mâlumdur.
Bu Tağut'lar, kendisinden önce ölen atalarının heykellerini
yaptırmayı ihmâl etmezler. Bunlara "Veseni"
(Heykelperest) denir. İnsanlardan bir kısmı; Tağut'ların
heykellerine, değişik isimler altında tapmaktadırlar.
230 KUR'ÂN-I KERëM'E HAKARET
ETMEK VE PİSLİĞE ATMAK: Kasden ve taammüden Kur'ân-ı
Kerîm'in tamamını veya bir kısmını pisliğe atmak, insanı
küfre sürükleyen bir fiildir.(206) Zira bu fiildeki hakaret
unsuru, inkârın bir neticesidir. Ayrıca alay etmek niyetiyle;
def ve ney gibi müzik aletleri eşliğinde Kur'ân-ı Kerîm
okumak da, insanı küfre sürükler.(207) "Feteva-ı
Zahiriye" de: "Eğlence tarzında bir kimse Kur'an'dan
bir ayet okursa kâfir olur"(208) denilmiştir. Sonuç
olarak; Kur'an-ı Kerim'e hakaret etmek ve alaya almak insanı
küfre sürükleyen fiillerdir.
231 KÜFÜR ALÂMETLERİ'Nİ
TAKMAK VE GİYMEK: Küffar'a ta'zim ve küfrü te'yid
niyetiyle: Haç takınmak, zünnar kuşanmak, mecusî şapkası
giymek (Kalensüvetu'l mecus) ve omuza gıyâr koymak, insanı
küfre sürükleyen fiillerdir.(209) Ancak dikkat edilecek husus;
"Küfrün âlâmet-i farikası" olan giyim ve kuşamda
benzemenin haramlığıdır. Meselâ: Haç takınmak,
Hristiyanların bir alamet-i fârikasıdır. Küffar'a ta'zim ve
küfrü teyid niyetiyle "Haç takınan" kimse kâfir
olur. Zira Haç işareti, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği
akaidinin simgesidir. Halbuki Nass'la sabittir ki, Hz. İsa (as)
çarmıha gerilmemiştir. Haç işaretini boynuna takan bir
kimse, nass'ı yalanlama durumundadır.
İNSANI KÜFRE DÜŞÜREN
SÖZLER (ELFÂZ-I KÜFR)
232 İrtidat'ın meydana
gelmesi için yegâne rükûn; müslüman olan bir kimsenin;
diliyle, küfür olan bir hususa itikad ettiğini ikrar
etmesidir. Yani küfür sözünün ikrar edilmesidir.(210)
Küfür olduğu sabit olan herhangi bir hususu ikrar eden
kimsenin; bu ikrarı sırasında akıllı olması şarttır.(211)
Delilik, bayılma, uyku halinde iken sayıklama, hastalık
(cinnet vs.) ve sarhoş iken küfür kelimesini söyleyen
kimsenin irtidadına hüküm verilemez. Ayrıca mükellefin; kendi
irade ve ihtiyariyle, herhangi bir ikrah sözkonusu olmadan
küfür kelimesini söylemesi esastır. Ölüm tehdidi veya
herhangi bir uzvunun koparılması tehlikesi ile başbaşa kalan
(İkrah-ı Mülci) mükellef; kalbi ile mutmain olduğu halde
küfür kelimesini söylerse, mürted olmaz. Çünkü bu hale
şer'an ruhsat verilmiştir.(212)
233 Kur'an-ı Kerim'de:
"Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain olduğu halde;
(cebr-ü) İkrah'a uğratılanlar müstesna olmak üzere kim iman
ettikten sonra Allahû Teâla (cc)'yı tanımaz, küfre sine (-i
kabul) açarsa, işte Allah'ın gazâbı o gibilerin
başınadır. Onların hakkı en büyük azabtır"(213)
hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'de
"İkrah" halinin müstesna olduğu sabittir. Ancak
"İkrah-ı Mülci'nin" bütün şartlarının
bulunması şarttır. Eğer İkrah-ı Gayr-i Mülci (Eksik olan
ikrah) sözkonusu olursa, küfür kelimesini söylemeye ruhsat
yoktur.(214) Bağlanma, hapis veya herhangi bir uzvun telef
olmasına yol açmayan dövme; eksik olan ikrah cümlesindendir.
Bu durumlarda kelime-i küfrü söyleyen kimse; ihtiyar ortadan
kalkmadığı için, küfre düşer.
234 Kalbi imanla dolu olduğu
halde; herhangi bir zorlama olmadan kendi irâde ve ihtiyariyle
küfrü gerektirecek herhangi bir söz söyleyen kimse
kâfirdir.(215) Ayrıca şaka yapma huyuna sahip olan bir
mükellef, şaka olsun diye veya hoş vakit geçirme kasdıyla
küfür olan bir sözü söylerse, inancı söylediği söze zıt
bile olsa âlimlerin hepsine göre tekfir edilir.(216) Zira
kat'î olan nass'ları, şaka konusu haline
dönüştürmüştür.
235 Bir mükellef; küfrü
gerektirmeyecek bir sözü söylemeyi kasdederken, dil sürçmesi
veya bir hata sebebiyle küfür kelimesini konuşsa kâfir
olmaz.(217) Zira kasdı; küfür kelimesini söylemek değildir.
Durumu derhal düzeltmesi gerekir.
236 Kur'an-ı Kerim'de
"Münâfıkların" durumu beyan buyurulurken:
"Şayed onlara (Niçin alay ettiklerini) sorsan,
"andolsun ki "biz ancak (yol zahmetini hissettirmemek
için lafa) dalmış bulunuyor, şakalaşıyorduk" derler.
De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun Resûlü ile mi
eğleniyordunuz? (beyhûde) Özür dilemeye kalkmayın. Siz iman
(ettiğinizi ikrar)'dan sonra küfrettiniz"(218) hükmü
zikredilmiştir. İslâm ulemâsı Allahû Teâla (cc)'nın
zâtı, sıfatları, isimleri, emir ve nehiylerinin inkârının
küfür olduğu hususunda ittifak ettikleri gibi(219), bu
hususlarda, şaka olsun diye veya alay etmek için küçümseyici
sözler sarfetmenin de küfre mûcip olduğu hususunda
müttefiktirler.
237 Allahû Teâla (cc)'nın
varlığına ve birliğine inanmakla beraber; O'nun diri ve
ezelî oluşunu kabul etmemek, kat'î nass'larla sabit olan
sıfatlarını inkâr etmek veya insan zihnince tasarlanabilen
bir varlık olduğuna inanmak ayrıca Allah'ın bazı varlıklara
hulûl ettiğini kabul etmek küfürdür.(220)
238 Allahû Teâla (cc)'nın
emir ve nehiylerini tebliğ için peygamber gönderdiğini kabul
etmemek küfürdür.(221) Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur.
239 Allahû Teâla (cc)'nın
peygamberler gönderdiğini kabul etmekle birlikte; bazı
peygamberlerin nübüvvetini (Kur'an-ı Kerîm'de isimleri
zikredilen) inkâr etmek küfürdür.(222) Çünkü bu konudaki
kat'î nassları yalanlama sözkonusudur.
240 Kur'ân-ı Kerîm'in
tamamını, bir kısmını, sûrelerinden herhangi birini inkâr
etmek küfürdür. Ayrıca Kur'ân-ı Kerim'den olduğu sabit
olan herhangi bir Âyet-i Kerîme'yi inkâr da tıpkı tamamını
inkâr gibidir.(223)
241 Zarûret-i Dîniyye'den
olduğu sabit olan herhangi bir hususun inkârı; mükellefi
küfre sürükler.(224) Beş vakit Namaz'ın, Zekât'ın,
Hacc'ın, Oruç'un, Cihad'ın farziyeti, zinâ'nın, adam
öldürmenin, içki içmenin haram oluşu gibi kat'î nass'larla
sabit olan emir ve nehiylerin reddedilmesi küfürdür. Ayrıca
Delâlet-i ve Subûti Kat'î nass'larla sabit olan "Farz'lar
dan ve "Haram"lardan şüphe etmek de tıpkı inkâr
etmek gibidir.
242 Sihir yapan ve sihrin
mübah olduğuna itikad eden kimse kâfirdir.(225) Bu hususta
hiçbir ihtilâf yoktur.
243 Gaybten verdiği haber
konusunda Kâhin'i tasdik etmek küfürdür. Kâhin gelecek
zamanda vukû bulacak hâdiseleri veren, sırları bildiğini ve
gayb âlemine ait bilgilere vâkıf olduğunu iddia eden
kimsedir. Kâhin'in yaptığı işe kehanet denir. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Bir kimse Kâhin'i verdiği haber konusunda
tasdik ederse, Allahû Teâla (cc)'nın Muhammed'e indirdiğini
inkâr etmiş olur"(226) buyurduğu da bilinmektedir.
Mûteber bütün fıkıh kitaplarında: "Gaybı bildiğini
iddia eden kimse de, Kâhin'e gidip onu tasdik eden kimse de
kâfir olur" hükmü kayıtlıdır. Burada şunu da
belirtelim ki; mutlak olarak gaybı bilme iddiası ile bazı
emâreleri esas alıp hüküm verme birbirinden farklıdır. Bir
doktorun; hastanın nabzını kontrol edip, bazı hükümlere
varması gaybten hüküm vermesi manâsına gelmez. Ayrıca
Peygamberlerin, ileride zuhur edecek hadiseleri haber vermeleri
de; kehanetle değil, vahiy yoluyladır.
244 Küfür ile imanın aynı
şeyler olduğunu, mahiyet olarak birbirinden farklı
olmadığını söylemek küfürdür.(227) Zira "İman"
ile "Küfür'ün" ayrı ayrı şeyler olduğu kat'î
nass'larla sabittir.
245 Bir insanın, kendi
nefsinin küfrüne rızâ göstermesi küfürdür.(228) Zira
herhangi bir baskı olmadan hür iradesiyle kâfir olmaya râzı
olmuştur. Bu hususta icma tahakkuk etmiştir. Ancak küfrü
sevmemekle beraber; Allahû Teâla (cc)'nın kâfirlerden intikam
alması için, onların küfür üzere ölmelerini temenni etmek
küfür değildir.(229)
246 İbn-i Abidin: "Bir
müslümanın dinden çıkıp çıkmadığında şüphe edilirse
mürted olduğuna hükmedilmez. Bir müslümanın söylemiş
olduğu küfür kelimesi ile dinden çıktığı kesin olarak
bilinirse, mürted olduğuna hükmolunur. Dinden çıktığı
kesin olarak bilinmezse, mürted olduğuna hükmolunmaz. Çünkü
sabit olan müslümanlık şüphe ile zâil olmaz. Küfür
büyük bir şeydir"(230) hükmünü zikrediyor. Gerçekten;
irtidat ettiği sabit olan bir kimse, eğer erkek ise
öldürülür, kadın ise hapsedilir. Dolayısıyle zan ile
tekfîr câiz değildir.