HZ. PEYGAMBERİN CİNSEL ÖĞRETİMİ
Allah'ın Resulü cinsel hayatla ilgili farzlar ve haramları
mümin erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı öğretiyordu. Fakat cemaat namazına
erkekler yanısıra kadınlar da katıldığı için müşterek öğretimde bulunduğu
zamanlar da oluyordu.
Şu hadîsi müşterek öğretime bir misal olarak verebiliriz:
Yezîd kızı Esma (r.anha) bizzat şahit olduğu olayı şöyle
anlatıyor.
(Bir namaz sonrasıydı.) Çevresinde erkekler ve kadınlar
(ayrı ayrı) oturuyorken Allah'ın Resulü (suali içeren bir üslupla) şöyle
buyurdu:
-Galiba (içinizde) karısı ile yaptıklarını açıklayan
erkeklerle, kocası ile yaptıklarını anlatan kadınlar var?
Topluluktan bir cevap çıkmayınca şöyle dedim:
- Evet, var Ya Resülallah! Allah'a yemin ederim ki erkekler
de bu şekilde konuşuyorlar. Kadınlar da böyle laflar ediyorlar.
(Benim bu açıklamam üzerine) Allah'ın Resulü şu talimatı
verdi:
-Cinsel hayatınızı açığa vururcasına konuşmayınız. Bu
şekilde konuşan erkek ve kadın, erkeği dişisine raslayan ve insanlar
kendilerine bakıp dururken erkeği dişisinin işini bitiren erkek ve dişi şeytan
gibidir." (Ebü Davud, Nikah: 49)
Kadınlar da Cinsel Konularda Bilmediklerini Hz.
Peygambere Sorarlardı:
Ümmü Süleym Hz. Peygamberin eşlerinden Ümmü Seleme'nin
(r.a.) komşusuydu. (Zaman zaman) O'nu ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinden
birinde Allah'ın Resulü çıkagelince O'na sordu:
-Ya Resülallah! Rüyasında kocasının (veya bir başka erkeğin)
kendisiyle cinsî münasebette bulunduğunu gören kadının yıkanması gerekir mi? Ne
buyurursunuz?
(Böylesine bir sualin sorulmuş olması utandırmış olacak ki)
Hz. Ümmü Seleme, Ümmü Süleym'e yönelerek şöylece serzenişte bulundu:
-Allah iyiliğini versin. Baltayı taşa vurdun Ya Ümmü Süleym!
Allah'ın Resülü'nün huzurunda kadınları küçük düşürdün.
-Şüphesiz ki Allah gerçeği bildirip emretmekten utanmaz (ve
utanılmasını da emir buyurmaz.) Bizim kesin olarak bilmediğimiz hususları
Allah'ın Resulü'ne sormamız o hususlarda (gerçekleri) görmez-bilmez bir körlük
içinde olmamızdan daha hayırlıdır.
(Ümmü Süleym'in sualinin ve gerekçesinin doğruluğunu
onaylamak için) Allah'ın Resulü: "Allah asıl senin iyiliğini versin.
Çıkmaza giren sensin Ya Ümmü Seleme!" dedi ve sualin cevabı olarak da şöyle
buyurdu:
"Evet Ya Ümmü Süleym! Rüyalanan kadının menisi
geldiğinde yıkanması gerekir." (Ahmet b. Hanbel, Müsned: 6/377.) Gusül
abdestinin farz olması için kadının rüyada ilişkide bulunmuş ve boşalmış olması
lazımdır.
Cinselliği Korumak ve Kullanmak da İbadettir.
İnsanlarda cinsel organları, tatmin edilmek istenen cinsel
arzuları yaratan ve üreme görevini yükleyen Allah'tır. O'nun yarattığı
cinselliğe saygı duyarak ve O'nun koyduğu yasalar içinde evlilik yoluyla cinsel
organları kullanarak tatmine ve üremeye yönelmek Allah'ın yarattığını ve
yüklediği görevleri korumaktır.
Allah'ın ve Peygamberinin emirlerini uygulayarak evlenmek ve
böylece cinsel hayatı başlatıp sürdürmekte ibadettir.
Ameller Niyetlere Göredir.
İnsanın niyeti halis, Allah'ın ve Resulünün emirlerine uygun
olursa her işi aslında ibadettir. Helal rızık için çalışmak, nefsi ve nesli
korumak için evlenmek ve daha nice günlük hayatımızdaki işler niyetlerimize
göre ibadet olabilmektedir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyurmuştur: "Ameller ancak niyetlere göredir. Ve ancak her kişiye niyet
ettiği vardır. O halde kimin hicreti Allah'a ve Rasülüne ise, onun hicreti
Allah'a ve Rasulünedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık veya
evleneceği bir kadına ise, onun da hicreti hicret ettiği şeyedir."
(Buhari, iman:41, Nikah:5. Müslim, İmaret: 153. Ebu Davud, Talak:11. Tirmizi,
Fazail-i Cihad: 16).
Amellerimizin niyetimize göre ibadet olduğuna en güzel delil
yine Fahr-i Kainat Efendimizin bir hadis-i şerifidir.
Cinsel Haramlardan Korunmak İçin Eşle Cinsel İlişki
İbadettir Ve Sadakadır.
Sahabî Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor. Allah'ın Resulü şöyle
buyurdu:
-"Sübhanellah" şeklinde her bir tesbihde,
"Elhamdülillah" şeklindeki her bir hamdde, "Allahü Ekber" şeklindeki
her bir tekbirde, "la ilahe illellah" şeklindeki her bir tehlilde,
her bir Hakk'a çağırmada ve her bir batıl'dan sakındırmada sadaka sevabı
vardır.
(Hatta) sizden birinizin eşi ile cinsî münasebette
bulunmasında bile sadaka (sevabı) vardır.
Ashab-ı Kiram (hayret ve de merakla) sordular:
Ya Resülallah! Bizden biri cinsel arzularını tatmin eder de
bu sebeple ona nasıl sevap verilir?
-(Pek tabîi ki verilir. Ya sizlerden biri) zina yapacak
olsaydı, yaptığı zinadan ötürü günaha girmeyecek miydi? Buna ne dersiniz? Bunun
gibi, nikahlı eşiyle cinsel ilişkide bulunduğu zaman da kendisine sevap
verilir. (Mişkatü'l-Mesabih, Hadis no: 1898. Müslim, Zekat:52. Ebu Davud,
Tatavvu': 12, Edep: 160. Müsned: 7/168)
KIZ-ERKEKLERDE ERGENLİK ve CİNSEL EĞİTİM
Cinsel yaşam üzerinde gerçek bir bilgi sahibi olmaları için
erkek çocuklara da regl kanamasının ne olduğunu anlatmak gerekir. Kız çocuklar
da aynı şekilde erkeklerdeki cinsel mekanizmayı tanımalıdırlar. Ergenlik
çağında kız ve erkeğin birbirine saygı duyması ve sinirli hallerinde anlayış ve
sabır göstermesi öğütlenmelidir.
Ergenlikte Kız-ErkekÇatışması:
Ergenlik çağındaki erkek çocuklar kendileri de bunalım
geçirdikleri ve çocukluktan tam kurtulamadıkları için kız çocuklarıyla alay
eder, onlara sözle sataşmaktan hoşlanırlar. Başlıca konu kızların belirmeye
başlayan göğüsleriyle, regl kanamalarıdır.
Bu alay ve sataşmalar kız çocuklarının zoruna gider onlara
bir utanç ve aşağılık duygusu verebilir.
Oysa dikkatli bir anne, kızına erkek çocukların ergenlik
çağında geçirdiği değişimleri anlatarak hem gerekli bir bilgi vermiş hem de bu
küçültücü duyguları önlemiş olur. Anneler kızlarına erkek çocukların da
bedensel değişimler geçirdiklerini kıllandıklarını, cinsel organlarının
büyüdüğünü, seslerinin yakında çatlayacağını, erkek çocukları alçaltmadan ve
çirkin göstermeden rahat ve doğal bir şekilde belirtebilirler. Hatta kızların
regl kanamalarına karşılık erkek çocukların cinsel rüyalar görerek uykularında
boşalma ile yataklarını ıslattıklarını anlatmalıdırlar.
O zaman kız çocuk, ergenliğin yalnız kendi başına gelen,
utanılacak bir durum olmadığını, erkek çocukların da, başka şekillerde ama aynı
amaç ve yöne doğru hızla geliştiklerini anlarlar. Bu onlara, hem bilgi hem
rahatlık sağlar.
CİNSEL EĞİTİM
Genç bir kız, adet görünceye kadar çocuk muamelesi görür,
ergenliğe ulaşır ulaşmaz hareketlerinden kuşku duyulan, güvenilemeyen ve
cinselliği nedeniyle izlenmesi gereken bir durumdadır. Böylece genç kız bu
gelişmeleri gizleme mecburiyetini duyacaktır. Gelişen, dikleşen memelerini bir
suç delili gibi gizleme çabasında olacaktır. Eğitim eksikliği nedeniyle cinsel
organ ve dürtülerin ortaya çıktığı ergenlik ve gençlik yıllarında çevreden
gelen, cinselliği ayıp, kötü, kirli, aşağılık, pis olarak niteleyen görüşler,
çocukları ve gençleri hayatı boyunca cinselliğe utanılması gereken bir konu
olarak bakmağa zorlamaktadır.
Bu konuların ayıp sayılması, aşağılanması cinsel kimliğin
benimsenmesini engellemiş olur. Bu ise evliliğin temelini oluşturan cinsel
yaşamda evlilik bunalımlarına neden olur. Özellikle kadınlar cinsel dürtü ve
ilgilerini eşlerine göstermeyi ayıp sayacak şekilde şartlandırıldıkları için,
cinsel birleşmeye ortak olmaları gerektiği gerçeğini de benimseyemezler. Ve ilk
günler de cinsel yaşama katkıda bulunmazlar. Ağır davranırlar yapılması
gereken, içten geldiği gibi tabii davranmak ve cinsel yaşamın hakkını vermek ve
yaşamaktır.
Cinsel eğitim, ilkokul öncesi evde başlayan, sonra
ilköğretim ve lisede çocukların ilerideki yaşamları için gerekli olan
cinsellikle ilgili konuların anlatılmasıdır.
Cinsel Eğitimin Aşamaları:
1) Okul öncesi aile tarafından verilecek eğitim,
2) İlköğretimde verilecek bilgiler.
3) Lise de verilecek bilgiler.
1) Okul Öncesi Aile Tarafından Verilecek Bilgiler:
Çocuğun konuşmaya başladıktan sonra cinsellikle ilgili
soracağı ilk soru cinsel organının ne olduğudur. Buna cevap verirken anne baba,
bu soruyu ciddiye aldığını belirtecek şekilde, lafı döndürüp dolaştırmadan
sakin bir ifadeyle nasıl ağzı yemek yemeye, gözü etrafını görmeye yarıyorsa,
orasının da çiş yapmaya yaradığını söylemek yeterlidir.
Daha sonraları annelerinin memelerine gözleri takılır.
Annelerin bebek doğurduğu zaman bebeklerin beslenmesi için memeleri olduğu anlatılmalı,
buradan gelen sütle bebeklerin beslendiği söylenmelidir.
Kesinlikle ne kadar küçük olursa olsun çocuğa bu konularda
yalan söylenmemelidir. Ve yanlış bilgi verilmemelidir. Bu yaşlarda çocuklar az
bilgi ile de yetinirler. En mühim nokta çocuğa sorduğu kadarının cevabının
verilmesidir. Gereksiz bilgi vermeyiniz. Diğer bir önemli soru ise hele annede
bir gebelik oluştuysa kardeş bekleniyorsa, onun nasıl oraya girdiği? Kendisinin
nereden geldiği? Kendisinin de annesinin karnından mı çıktığı? v.s. Aile çok
bilgili ve meraklı dahi olsa fazla detaylı bilgi vermekten sakınmalıdır.
Kısaca, örneğin: Annelerin karnında bebeklerin oluşması için bir yer vardır,
bebek orada gelişir sonra iyice büyüyünce bacaklarının arasındaki bir delikten
çıkar, denilmelidir.
2) Çocuklara İlköğretimde Verilecek Cinsel Bilgiler:
Pek çok öğretmen ve anne baba cinsel eğitimden
"üremeyle ilgili bilgileri" anlamaktadır. Üremedeki olaylar cinsel
eğitimin sadece bir parçasıdır. Cinsel eğitimde önemli olan tek tek biyolojik ve
fizyolojik olayların öğretilmesi değil, insanın bu yönüne cinselliğe karşı
gereken tavrın takınılmasıdır. Çocukta görülebilecek yanlış bir tavrın
oluşmasının önlenmesidir. Çocukların kız veya erkek kendi vücutlarını ruhen
kabul etmelerini, cinsel kimliklerinin oluşumunu sağlamaktır. Vücudun herhangi
bir yerinin kötü, pis, tehlikeli olmadığını belirtmektir. Onları cinsellikle
ilgili yersiz korku ve sıkıntılara karşı aydınlatmaktır.
İlköğretimde, örneğin Hayat Bilgisi dersinde organlar
incelenirken, sınıflar kız-erkek karışımı olmasa anlatım daha rahat olur.
Doğrusu da budur. Cinsel organların da yapıları ve ne işe yaradıkları ölçüyü
kaçırmadan anlatılmalıdır. Önemli olan öğretmenin ciddi ve rahat olabilmesidir.
Bitki ve hayvanlardan örnekler vererek dişi ile erkeğin birleşmesinin normal
bir şey olduğunu ifade ederek kısa fakat doğru bilgi vermesidir. İlkokul
öğrencisine cinsel ilişkiyi ayrıntılarıyla anlatmak gereksizdir.
3) Ortaokul ve Lisede Verilecek Cinsel Bilgiler:
Çocukluktan gençliğe geçen çocuklarımıza verilecek cinsel
bilgiler, orta ve lisedeki edebiyat veya matematik dersinden çok daha
önemlidir. Bu hassas konuda kanımca, öğretmenden çok anne babanın çocuğa
verdiği eğitim önemlidir. Anne baba ve öğretmenin vereceği bilgiler çelişkili olmamalıdır.
Cinsellik konularında çocuklar yanlış yönlendirilmemelidirler. Onlara bir
şeyler öğretmeden önce sabırla dinlemeli, onlara her zaman soru sorabilecekleri
yakınlığı sağlamalıyız. Ayrıca sevilmeyen, önemsenmeyen, ihmal edilen
çocukların ileride cinsel ve diğer ilişkilerde kendilerini rahat
hissedemeyeceklerini unutmamalıyız.
Yukarıda da değindiğim gibi cinsel eğitimin temelinde anne
babanın şefkat ve sevgi göstererek anlayışla çocukların soru ve sorunlarına
cevap vermeye çalışması önemlidir. Anne kız, baba da erkek çocuğa klavuz
olmalıdır. Mühim olan konuların konuşulabilmesidir, anne babanın bütün sorulara
cevap verebilecek yetenekte olması şart değildir. Yaşlarına uygun ahlaksızlığa
teşvik etmeyen, cinsel bilgiler içeren kitaplar verilmelidir. Anlatılmayan
şeyleri kitapta bulacaktır. Mesela, elinizdeki bu kitap gibi.
Sağlıklı bir toplum, sağlıklı ailelerden oluşacaktır,
istenilen de cinsel dürtüleri uyanmaya başlayan gençlerin mutlu bir geleceğe
yönelik hazırlanmalarıdır. Cinsellik kimsenin tekelinde değildir.
Ayrıca özellikle AİDS gibi cinsel birleşme ile bulaşan
hastalıklara dikkat çekilmeli. Gençlere zührevi hastalıklar mutlaka
öğretilmelidir.
Bütün bu teknik bilgilerden başka gençlere içinde
bulundukları toplumun inançları ve değer yargılarını da kabul ettirmek onlara
kızlık bozulması, istenmeyen gebelik gibi, altından kalkamayacakları
ilişkilerden kaçınmalarını önermeliyiz. Boyalı basın ve TV'lerdeki şu veya bu
toplumun İslam dışı ve genel ahlak dışı olan yaşam tarzlarını ve değer
yargılarını, ideal ve doğru diye kendi toplumumuza sunmamalı ve sunulanlar da
kabullenilmemelidir.
Kızın Ergenlik Döneminde Dikkatli Bir Annenin ve Babanın
Görevleri:
Bir anne ergenlik çağındaki genç kızına baba da oğluna bu
konudaki en sağlıklı ve tarafsız bilgiyi vermelidir. Anne bununla da yetinmeyip
kızına dişiliğiyle övünmesini öğretmelidir. Yalnız, yaşı daha küçük olduğundan
şimdilik kendini tutması gerektiğini, ancak sırası gelince kadın ve dişi
olmaktan büyük zevk alacağını anlatmalıdır.
Gençlere küçük yaşta cinsel yaşama atılmanın sakıncaları
anlatılmadan, doğru dürüst bilgi verilmeden, sağlıklı yöneltmeler yapmadan
gençleri baskı altında büyütmenin yaratacağı başka bir bunalım da, gençleri
düzensiz bir yaşama yöneltirken mantıksız buldukları baskıya isyan ederek genç
yaşta cinsel yaşama yönelirler. Bu da kendileri için olumsuz sonuçlar
doğurabilir.
Kısacası, kız çocuğunu kadınlığa hazırlayan anneye güç ama
yaşamsal görevler düşmektedir. Daha ergenlik öncesinden çocuk cinsel konularda
bir takım sorular sormaya başlayacaktır. Anne bunlara doğru, fakat basit ve
kısa cevaplar vermelidir. Çocuğun öğrenmek istediğinden fazlasını söylerse onu
şoke edip korkutabilir. Azını söylerse kızın saygı ve güvenini yitirdiği gibi
kızı cahil bırakabilir. Çocuğun sorduğu soru dikkatle dinlemeli ve tam dozunda
cevaplandırılmalıdır. Çünkü çocuk geliştikçe daha ayrıntılı ve özel şeyler
öğrenmek isteyecektir. Anne de bunları cevaplayacaktır.
Bunlara biraz utanmadan cevap vermek zordur ama anne kendini
zorlayarak rahat ve doğal bir tavırla konuşmalı; cinselliğin, dişiliğin
utanılacak, korkulacak bir şey olmadığını kızına açıklamalıdır. Küçük kızlara
ve yeni geç kız olan çocuklara yapılacak en doğru yönlendirme bizce şudur:
"Dişilik ve kadınlık güzel, övünülecek şeylerdir.
Cinsel yaşam zevklidir. Ne var ki cinsel içgüdü aynı zamanda tehlikeli derecede
kuvvetli, kontrol edilmesi güç bir duygudur. Bu yüzden cinsel duygularını bir
kızın evleninceye kadar kontrol altında tutmasında, cinsel yaşama sırası gelince
atılmasında yarar vardır. Nikahsız cinsel hayata erken başlamak, hüsran felaket
getirir. Fakat cinsel yaşama evlenince başlamak ise mutluluk, tatmin ve yaşam
zenginliği sağlar.
Anne kızına bu konuda en doğru yolu gösterecek kişinin
kendisi olduğuna kızını inandırmalıdır.
Anneler! kızınızla, babalar oğlunuzla arkadaş olunuz. Sizi
saysın, sizden çekinsin ama asla korkmasın. Bilsin ki başına en büyük bir
felaket bile gelse onun en candan yardımcısı, ilk koşup geleceği, sığınacağı
insan sizsinizdir. Çocuklarınız buna inanırsa gençliğinin bir çok acıklı ve
tehlikeli tuzaklarından kurtulabilirler.
Ergen kızları bunalıma iten etkenlerden biri de kandan
korkup tiksinmeleridir. Regl kanamaları sırasında kendilerini pis ve iğrenç
görerek utanca ve küçüklük duygusuna kapılabilirler. Bunun önlenmesi gerekli ve
zorunludur.
Bu konuda da genç kızın en büyük yardımcısı annesi
olabilmelidir. Ona regl sırasında kendini nasıl temiz tutması gerektiğini
öğretmeli, kızın yaşı küçükse gereken yıkama ve temizleme işlemlerinde anne
bizzat yardımcı olmalıdır. Bu konularda bilgisizce büyütülen kızlar, sonradan
erkekleri tiksindirerek mutsuz olur, küçük düşerler.
Aşırı titiz olan kızların kan korkusu ve tiksintisi
giderilmezse bu kızlarda aşırı temizlik kompleksi başlar. Kendilerini, yani
kadınlıklarını kirli buldukları için bilinç altından gelen bir tepkiyle aşırı
temizliğe düşkün yetişirler. Sonradan durmadan evlerini temizleyip duran,
erkeklerini temizlik işkenceleriyle ezen, onları rahatsız eden, öfkelendirip soğutan
birer kadın olurlar. Kendi kadınlıklarına kirli iğrenç bir şey gözüyle
baktıkları için cinsel zevk de almazlar. Kısacası her yönden başarısız ve
mutsuz birer eş olmaya mahkumdurlar.
Regl kanaması ortalama olarak 12 ile 15 yaşları arsında
başlar. Sekiz dokuz yaşında aybaşı olan kızların yanısıra çok daha geç
kanayanlara da rastlıyoruz. Onbeş yaştan sonra regl olan kızlar bir doktora
göstermekte yarar vardır.
Erkek çocuklar ise ergenlik 13-15 yaşlarında başlar. Baba
oğluna ergenliği ve guslü öğretmelidir.
CİNSEL ORGANLAR
A - KADIN CİNSEL ORGANLARI (Prof. Robert Cooling, Cinsel Sorunlarınız ve
Yanıtları, Açı Y. ist.1995, S:7.v.d.)
Vajina: Küçük ve büyük ferç dudaklarınca çevrelenen
vajina ağzıyla başlar. Bu dudaklar genç kızlarda genellikle birbirine dokunur
ve bunun arkasında da vajina ağzı gizlenmiş bulunur. İlerleyen yaşta bu
dudaklar büyür ve ağız biraz genişler. Ergenlik çağı ile birlikte onun
etrafında kıllar büyümeye başlar; ağzın daha yukarısında ve bunun kenarında
ince kızlık zarı yer alır.
Vajinanın kendisi, yaklaşık 8 ile 10 santimetre arası
uzunluğunda olan, hortum şeklinde, en arka kısmında 45 derecelik açı yaparak
karın bölgesine doğru yönelen, kendisine has bir mukoza zarıyla çepeçevre
sarılı bir organdır. Bu mokaza zarı, vajinanın sürekli sağlıklı, ıslak ve
asitli (bu sıvı vajinayı, hastalığa neden olan bakterilerden korur) bir ortam
olarak kalması için gereklidir. Salgıların büyük bir bölümü doğrudan vajinanın
içinde bulunan bu zar tarafından üretilir. Sağlıklı bir vajina, bir çok ince
kan damarcıklarıyla bezenmiştir ve açık pempeden orta koyuluktaki bir pempeye
varan renk tonlarına sahiptir.
Vajinanın arka bölümünün uç noktasında ana rahim kanalının
boğazı küçük bir çukuru olan hafif bir yükselti gibi, onun içine sarkar. Vajina
ağzının çevresi dairesel bir kas ile sarmalanır ve vajinanın iç duvarları da
biraz çalışmayla kasılabilen kaslarla bezenmiştir.
Kadın cinsellik organı iç organlar ve dış organlar
olmak üzere ikiye ayrılır:
İç organlar: Döl yolu (vajina), rahim (döl yatağı),
fallop borusu ve yumurtalıktan oluşur.
Vulva adı verilen dış organlar: Dış dudaklar, iç
dudaklar, klitoris, dölyolu girişi ve idrar deliğinden oluşur. İç ve dış
dudaklar vulvanın iki yanında bulunur.
Dış Dudaklar: Dış dudaklar deri büklümü görünüşünde
olup iki parçadır. Ağızlardaki dudakları andıran bu parçalar altta ve üstte
birleşir.
Dış dudakların derisinin altında yağ dokusu vardır. Üzeri
kıllarla örtülüdür. Çocukluk ve gençlik döneminde daha dolgungen, yaş
ilerledikçe gevşer ve sarkar.
İç Dudaklar: İç dudaklar yine deri büklümü
görüntüsündedir. Önce ikiye ayrılır. Kırmızı renktedir. Klitorisin hemen
altından başlayarak sağ ve sol tarafa doğru yarım ay şeklinde inen bir görünümü
vardır. Dış dudakların iç bölümünde yer alır.
Klitoris: Dış dudakların üst kısmında birleştikleri
yerde küçük kabarcık vardır. Burası klitoristir. Venüs tepesi veya bızır olarak
da anılır. Bu bölge cinsel uyarı yönünden çok duyarlıdır. Başparmak ile işaret
parmağı arasına alınarak oynandığında sertleşir ve uzar. Kalınlığı ortalama 3
mm kadardır. Klitoris, penisin kadındaki karşılığıdır.
Klitoris, cinsel ilişki sırasında, sürtünme sonucu en yüksek
hazların sağlanacağı bölge olup, cinsel ilişki dışında oynanması halinde de
benzeri yüksek duyumlar elde edilir. Klitorisle oynanma işine dişinin
mastürbasyon yapması denir.
Klitorisin İşlevi Nedir?
Halk arasında "bızır" adı verilen klitoris,
kadının başlıca zevk alma organıdır. Klitorisin seksüel uyarıyı attırarak
doyuma ulaştırmayı sağlamanın dışında hiçbir işlevi yoktur. Klitoris küçük bir
penis gibi görünse de onun aynı işleve sahip olduğunu düşünmemek gerekir: Her
ne kadar iki organda, aynı bölgede bulunuyor ve kan dolaşımı sayesinde kan ile
doluyor ve kabarıyorsa da, bunlar farklı iki organdır. Erkek penisinde
kadınınkinden farklı olarak sperm ve idrar borusu bulunurken, kadında bu
farklıdır. Klitoris genellikle derinin kıvrım yaptığı klitoris kubbesinin
altında, büyük ferç dudağının bulunduğu ön kısmının sonunda bir yerde gizlidir.
Cinsel uyarı sırasında kabarır ve dokunmaya karşı çok hassaslaşır.
Kadınların dörtte üçünün klitorisleri yeterince
uyarıldığında cinsel doruğa ulaşabildiği tespit edilmiştir.
Kadın cinselliğinde klitorisin iki önemli işlevi vardır.
Bunlardan biri dokunma, öpme, okşanma gibi dokunma uyaranlarını alıp beyne
ulaştırır ve orada ikinci görevi olan dönüştürücülük işleviyle bunları cinsel
haz yaşantısı veren cinsel uyaranlara dönüştürür. Bu denli önemli, uyarıcı rol
oynayan bir organa sahip olan tek memeli varlık insandır.
Kızlık Zarı: Kızlık zarı döl yolunun ağzında bulunur.
Değişik yapılarda ve biçimlerde olabilir. Ay ya da halka biçimindedir. İki
delikli olanları bulunduğu gibi deliksiz olanları da vardır.
Kızlık zarının kalınlığı kişiden kişiye değişebilir. Bazı
dişilerde çok gevşektir. Kimi kızlık zarının deliği geniş olduğundan bakire
değilmiş izlenimi edinilebilir.
Dölyolu: Vajina ya da döl yolu; Vulva ile rahim
arasındadır. Yaklaşık 7-8 cm derinliğindedir. 14 cm veya 4-5 cm derinliğinde
olanları da vardır. Bu, dişilerin cinsel birleşme organıdır. Erkekle cinsel
temas sırasında, erkeğin kamışı bu kısma girer ve menisini buraya boşaltır.
Onun için bu kısma döl yolu denir. Görevi, birleşmede penisi içine almaktır.
Cinsel birleşmede kadının zevk almasını sağlar. Dar görünümde (2.5 cm) olmasına
karşın esneme ve genişleme özelliği vardır.
Doğum sırasında çocuğun geçmesine imkan sağlayacak kadar
genişleyebilir. Dölyolunda, dölyolu tavanını temizleyip kayganlaştıran ve
girişi kolaylaştıran salgılama oluşur.
Rahim (Dölyatağı): Bu organ, döllenmiş yumurtanın
tutunup bebeği meydana getirmesine yarar. Dölyatağı içi boş, duvarları kalın ve
kasılabilir bir organ olup gebelik mahsulü burada gelişir. Dölyatağı, karın
boşluğunun alt kısmında ve orta çizgi üzerinde mesane ile makat arasında,
vajinanın üstünde, barsakların altındadır. Önden arkaya basık bir balkabağına
veya bir armuda benzetilebilir. Doğurmamışlarda dölyatağı 5-6 cm
uzunluğundadır. Çok doğurmuşlarda uzunluk 6.5-7 cm'dir.
Rahimin iç bölümü endometrium denen bir doku tabakasıyla
kaplıdır. Endometrium, üreme çağındaki kadınlarda her ay adetle dökülerek
yenilenir.
Fallop Boruları: Fallop boruları iki tanedir. Döl
yatağının üst bölümünden başlayıp yumurtalıklara kadar uzanır. Fallop
borularının her birinin birer ucu döl yatağının içine, öbür ucu ise şemsiye
biçimi alarak karın boşluğuna yayılır. Boyları 10-12 cm kadardır.
Yumurtalıkların her ay olgunlaştırdığı yumurtaların döl
yatağına ulaşması için kanal görevini üstlenir.
Taşıma işi fallop borularının içinde bulunan tüyümsü
dokuların hareketleri ve kasılmaları sayesinde gerçekleşir.
Yumurtalıklar: Kadın cinsellik organının en önemli
bölümü yumurtalıklardır. Döllenmeye hazır yumurtalar bu organda oluşur.
Yumurtalıklar leğen boşluğunun alt bölümünde yer alır. İki
tanedir. Biri sağda, öbürü soldadır. Her biri 4-5 gr. dır. Badem büyüklüğünde
olan yumurtalıklar bir uçlarından leğen boşluğuna, öbür uçlarından fallop
boruları yardımıyla dölyatağına bağlanırlar. Yeni doğmuş bir kadında, her iki
yumurtalıkta bulunan yumurta sayısı 1.000.000 olarak tahmin edilmektedir.
Ergenlik çağına kadar bunların çoğu tahrip olur, ergenlik çağının başlangıcında
300.000 kadar yumurta hücresi kalır. Yaşam boyunca ergenlik çağından ileri
yaşlarda adetten kesilene kadar her ay ancak bir yumurta hücresi gelişerek
yumurtlama dediğimiz durum oluşur.
ERKEK CİNSEL ORGANLARI
Erkeğin cinsel organları şunlardır:
Penis, er bezleri, prostat, tohum hücresi kanalları, seminal
kesesi.
Penis (Erkek Cinsellik Organı):
Testislerin üst tarafında yer alan erkek cinsiyet organları
kadınlarınkine göre daha görünür bir konumda oluşmuştur. Bu nedenle kadınlar,
erkeğin cinsel organlarını kendilerinin cinsellik organlarını kavrayışından,
daha kolayca keşfeder.
Penis normalde erkeğin önünde sarkık, küçülerek yuvasına
çekilmiş konumda duran bir cinsel organdır. Uç bölüm giderek bir topaç
biçiminde incelir. Erkeğin uyarılmasıyla içine kan dolar penis hem sertleşir,
kalınlaşır, hem de uzar. Aşağıdan yukarıya ucu karnın önüne gelecek şekilde bir
durum alır. Böylece dikleşme (ereksiyon) sağlanmış olur. Sertleşme sırasında
sidik borusu mesane çıkışını yükselttiğinden, idrar çıkışı olmaz.
Erkek cinsellik organı artık cinsel işlevini yerine
getirmeye hazırdır.
Penis Uzunluğu: Her erkeğe göre değişken olan
penisin normal uzunluğu 10-16 cm civarındadır. Bunun 3 cm kısası veya 3 cm daha
uzunu da anormal sayılmaz.
Dişinin cinsellik organında orgazm olayı, hemen vagina
girişinden itibaren başlayacağı için, erkeğin cinsellik organının kısa oluşu
özellikle de döllenme açısından önemli bir sorun teşkil etmez.
Boşalma Süresi: Cinsel birleşme, ereksiyon
(sertleşmiş) haline gelmiş penisin, vaginaya gidip gelmeleriyle sağlanır ve
boşalma ortalama 10 dakika arasında gerçekleşir. Kimi erkekler, bu süreden
birkaç dakika daha önce ve kimileri de birkaç dakika fazla zamanda
boşalabilirler. Kesin süre olmaz. Kişilere göre değişkendir.
Bazıları üç dakikalık boşalmayı erken boşalma olarak
algılamaktadır. Oysa bu süre az bir zaman değildir ve bu kadar sürede boşalmak
da erken boşalma olarak tanımlanamaz. Erken boşalma, arzulanandan önce
boşamadır.
Boşalmadan sonra uyarma ortadan kalktığında erkek cinsellik
organındaki kanlar geri çekileceğinden penis, ereksiyona geçmeden önceki
konumuna döner. Bu penis bu konumda 3 cm'ye kadar küçülebilir.
Penis Başı Ve Gövdesi: Süngerimsi bir dokuya
sahip olan erkek cinsellik organı (penis) iki bölümde incelenebilir. 1. Baş, 2.
Gövde.
Gövde de olçukça duyarlıdır ama asıl duyarlı olan bölüm baş
kısmı, özellikle de baş kısmın altında yer alan, adına erkeğin bızırı
diyebileceğimiz damarımsı bölümdür. Bu bölüm çok yoğun sinir uçlarından
oluştuğu için ufak dokunumlarda tahrik olur.
Penisin büyüklüğü, kişiye, yaşa ve fizyolojik duruma göre
değişir. Yetişkinlerde yumuşak durumda, ortalama olarak 6 veya 10 cm uzunluk
gösterdiği halde, sertleştiği zaman, 12 veya 15 cm uzunluk gösterebilir.
Tıbbî Açıdan Sünnet: Peniste başı kılıflayan
deriye sünnet derisi denir. Bu deri parçası müslümanlarda İslamın gereği olarak
basit bir ameliyat ile kesîlir. Sünnet, sağlık bakımından da çok yararlıdır.
Sünnet olmamışlarda sünnet derisi ile kamış başı arasında smegna adı verilen
bir salgı birikebilir. Bu birikim, mikropların etkisiyle çok acı veren
iltihaplara yol açabilir. Ayrıca, sünnet olmuş erkeklerin hemen hiçbirinin
penis kanserine yakalanmadıklarını ve sünnetli erkeklerin eşlerinde dölyatağı
boynu kanserinin daha az olduğu belgelenmiştir. Bu nedenlerle sünnet Müslüman
olmayanlar arasında da özellikle Amerika ve diğer gelişmiş Batı ülkelerinde
yaygınlaşmaktadır.
Erkek Çocukların Sünnet Olması:
"Beş şey fıtrattandır; (Bütün peygamberlerin
şerîatlerinde yer alan ve uygulanan işlerdendir.)
Bunlar, sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek
ve koltuk altı kıllarını yolmaktır." (Müslim, Taharet, Hn:49. İbni Mace, Hn: 292)
Sünnet Olmanın Zamanı:
Doğumun yedinci gününden ergen oluncaya kadardır. Fakat
buluğ (ergenlik) çağına girildiğinde sünnet ettirilmesi vacibtir.
Cinsellik Bakımından Önemi:
Cinsel organı kaplayan deri, salgıladığı yağla fena bir koku
neşredebilmekte, ayrıca mikrob barınağı olabildiği için de cinsel
rahatsızlıklar meydana getirebilecek mikropların rahme (vagina) intikaline aracı
olmaktadır.
Sünnet kabuğu, erkekde erken boşalmaya sebebiyet verirken
kadının cinsel heyecanına da engel olmaktadır. Çünkü birleşen organlar arasında
etkileşime manidir. Bu sebeble sünnet kabuğunu tabîi duyarlılığı giderici
oldukça kalın bir prezervatif olarak tanımlamak mümkündür.
Sünnet, bütün bu sakıncaları giderdiği için erkeği sünnetli
eşler de, cinsel bakımdan daha bir uyum ve doyum sağlayabilirler.
Sünnetin Yararı Var mı?
Sünnetin sayısız yararları vardır.
Kimi sünnet derilerindeki darlık ameliyatla giderilemediği
taktirde peniste "fimosiz" denilen bir rahatsızlığa yol açıyor. Bu da
penis sertleşmesi veya idrar ve menî boşalımı sırasında acı duyulmasına neden
oluyor.
Sünnet olmamış erkeklerde penis kanseri riskinin, eşlerindeyse
dölyatağı kanseri riskinin yüksek olduğu gerçeklik kazanmıştır.
Sünnet olmamış erkeklerin sünnet derisi altında biriken
salgıyı her gün sabunlu suyla yıkamaları gerekiyor.
Estetik açıdan ise, kadınların sünnetli penislerden daha çok
hoşlandıkları yapılan istatistikler sonucu ortaya çıkmış bulunuyor.
Sünnetle ilgili tek sorun, ameliyatın yetkili ve becerili
olmayan kimseler tarafından, gerekli temizlik ve mikropsuzluk ilkelerine
uyulmadan yapıldığında bir takım sakatlıklara neden olmasıdır.
Günümüzde pek çok erkek çocuk, daha doğumundan birkaç ay
sonra sünnet edilmektedir. Erken sünnet, çocuğun acıyı fazla duymaması
nedeniyle bir takım komplekslere girmeyeceği açısından yararlı görülüyor.
Sünnet İslamda yeri olan önemli geleneklerimizdendir. Erkek
çocuk 10-12 yaşlarındayken düğün töreniyle sünnet edilir. Alacağı armağanlar
çocuğun duyacağı stresi azaltır.
Delik: Penisin baş kısmının ucunda, sidik
yolunun açıldığı bir delik vardır. Bu delikten gerektiği zaman idrar boşalır,
orgazm durumlarında da meni atılır.
İdrar Kanalı: İdrar torbasının dibinden penis
ucuna kadar uzanan bu yol sperm ve idrarın aktığı kanaldır. Kıvrımlı bir kesite
sahip olduğundan penisin sertleşip uzamasıyla kıvrımlar da açılıp idrar yolunu
uzatır.
Sfinkter, cinsel ilişki sırasında idrar yolunun baş tarafını
tıkayarak idrarın akmasını engeller ve sadece sperm (menî) akaşına izin verir.
Testis (Husye-Yumurtalık): Erkek cinsellik organının
bir parçası da penisin altında yer alan ve bir torba içinde bulunan
yumurtalardır. Torbaya scrotum, torba içindeki bulunan çift yumurtaya da testis
denir.
Testis, döllenmeyi sağlayan spermleri üretir. Buralarda ayda
ortalama 3-4 milyar sperm üretilir. Üretilen hücreler boşalım sırasındaki
kasılmalarla Urethra'ya gönderilir. Burada prostat bezinden gelen meni
sıvısıyla birleşen spermler aynı kasılmalarla dışarı atılır.
Sağlıklı bir erkek her boşalışta ortalama 60 milyon/ml.
sperm hücresi çıkarır.
Testis erkeğin döllenme yeteneğinin en önemli organıdır. Bu
organın zedeleyici bir kaza geçirmesi, erkeği döllendirme yeteneğinden yoksun
bırakabilir.
Testislerin ağırlık ve büyüklükleri kişiden kişiye değişir.
Genellikle 20 gram ağırlığında ve 3-3,5 cm çapındadır. Teslislerin içlerinde
her birinde 3 veya 4 tohum hücresi kanalı içeren yaklaşık 300 bölmecik bulunur.
Spermlerin testislerden penise taşınması için, bir kanallar
ve depolar sistemi vardır. Bu kanallarda devamlı olarak spermler üretilir.
Erkek çocuk, gebelik süresince annesinin dölyatağında
gelişirken testisler, böbrekler hizasında ve omurganın iki yanındadır. Bu
devirde testisler yavaş yavaş aşağıya inip, kasık kanalı içinden geçerek
torbalar içindeki normal yerine iner. Bunlar zamanında yerine inmezlerse,
çocukluk yıllarında ameliyatla durumun düzeltilmesi gerekir. Bu ameliyat çocuk
2 yaşında iken yapılmazsa erkek ömür boyu çocuk yapamaz.
Anne-baba daha küçük yaştan itibaren çocuğun torbalarını
bastırmadan yoklayarak yumurtaların torba içinde olup olmadığına bakmalıdır. 2
yaşına kadar yumurtalar torbaya inmezse doktora gitmelidir. Yoksa kısır
kalırlar.
Testisler cidarlarında (duvarlarında) kas tabakası da
bulunan altı tabakalı torbalar içindedir. Soğuk havalarda bu kaslar testisleri
yukarı çeker, sıcakta kaslar gevşer ve aşağı sarkar. Bu karmaşık düzenlemeyi
gerekli kılan şey, testislerin ancak 35 derece sıcaklıkta sperm
üretebilmeleridir.
Her ne kadar erkekte ömrün sonuna kadar sperm imalatı bahis
mevzuu ise de, ileri yaşlarda bu imalat azalır. Ağır hastalıklar ve
zehirlenmeler, sigara, alkol ve enfeksiyon hastalıkları da imalata olumsuz
tesir eder. Kabakulak gibi salgın hastalıkların testis iltihabına yol açması,
ileride kısırlık dahil, pekçok probleme zemin hazırlayabilir. Bazı çocuklarda
doğumla beraber testisler henüz torbaya inmemiş olabilir. 2 yaşından önce
bunların ameliyatla normal yerine indirilmesi gerekir. Çünkü sperm hücreleri,
normal vücut sıcaklığında yaşayamazlar. Bu yüzden, torbada onlar için 34.5
C'lik hararete sahip bir ortam hazırlanmıştır. Eğer testisler kasıkta kalıp torbaya
inmezse, sperm hücrelerinin ölmesi sebebiyle, çocuklar ileride kısır
kalabilirler.
Sperm Kanalları: Meni kanalları, testislerin ürettiği
spermleri testisten ve karın boşluğu içinden geçerek penisin köküne kadar
götüren yollardır. Her testisten ayrı ayrı birer kanal çıkar. Bunlar karın
boşluğuna girdikten sonra idrar kesesinin arka yüzünden dolanarak sağda ve
solda bulunan ve birer sperm deposu görevi yapan sperm kesecikleri ile
birleşirler. Sperm kanalının sperm kesesi ile birleştikten sonraki kısınma
sperm atıcı kanal adı verilir. Bunlar prostatı sağdan ve soldan delerek içine
girerler ve ortasından geçen idrar yoluna açılırlar.
Prostat: Prostat sadece erkeklerde bulunan ve özel
bir sıvı salgılayan bezdir. Prostat, idrar kesesinin hemen altında ve idrar
kesesi ile penisin kökü, yani idrar yolunun başlangıcı arasında bulunur. Görevi
özel bir sıvı salgılamaktır. Bu sıvı, testislerden sperm atıcı kanalları ile
gelen ve dışarı atılmak için idrar yoluna dökülen ve çok koyu özellikteki
meniyi kısmen sulandırır.
Erkeklerde buluğ çağında; penis uzayıp kalınlaşır. Haya
torbası ve erkeklik bezleri büyür. Sperm imalatı başlar Kasık kılları çıkmaya
başlar. Sonra koltuk altlarında kıllar belirir. Üst dudak üstünde, yanak ve
çenede bıyık ve sakal gelişmeye başlar. Cilt değişikliğe uğrar. Yüz daha çok
yağlanır ve ergenlik sivilceleri belirmeye başlar. Sesin kalınlaşması ile
ergenlik devresi tamamlanır.
MASTÜRBASYON - İSTİMNA (El ile boşalmak)
El
ile boşalma, aslında bekarlık döneminde bile zarurî görülemeyecek bir işlemdir.
Çünkü Yüce Allah, insanda atılmayan veya atılamayan fazla birikimleri giderecek
bir düzen yaratmıştır. Gerektiğinde, bu düzen (rüyalanmak) devreye girmekte,
insanı rahatlatmakta ve zarar görmekten kurtarmaktadır. Diğer meşru yol ise evliliktir.
Mastürbasyon Haram mıdır?
1- Kocasının karısı eliyle veya kadının kocasının yardımıyla
boşalması helaldir.(İhya
Terc. Ali Aslan, 3/420. İbn-i Abidin, 4/27.)
2- Kadın veya erkek kişinin kendi eliyle boşalması ise
müctehidlerimizin değerlendirmelerine göre şöyle açıklanabilir.
a- Mutlak haramdır,
b- Mubahdır,
c- Vacibtir.
Mutlak Haramdır Diyenler: Şafiî mezhebi müctehitleri
mastürbasyonun mutlak haram olduğu görüşündedirler.
Mubahtır Diyenler; Kişinin eşi yoksa, evlenmeye de
maddî gücü müsaid değilse zinaya düşmemek veya vücudundaki -rüyalanma yoluyla
da atılamayan- zararlı birikimi gidermek için mastürbasyon yapması mubahtır.
Hanefî ve Hanbelî mezhebi müctehitleri bu görüştedir.
Vacibtir Diyenler: Eğer mastürbasyon yapmaksızın
zinadan korunulamayacağına kanaat hasıl olursa, bu durumda yapılması vacib
olur. Çünkü iki şerden daha az zararlı olanın tercihi İslamî bir kuraldır.
Bu durumda böyle yapan bir denklem kurmuş sayılır; kendisine
ne sevap, ne de günah vardır; ne mükafat görür, ne de azaba uğratılır.
Esasen mastürbasyon, büyük günahlardan sayılmaz. Bir
mukayese yapacak olursak mesela; yabancı kadınların bakılması haram olan
yerlerine bakmak mastürbasyondan daha günah, yabancı kadınla kucaklaşıp öpüşmek
ona bakmaktan daha çok günah, zina etmek ise onlardan çok büyük günahtır... Şu
var ki, mastürbasyon küçük günahlardan sayılsa bile, özürsüz olarak sık sık
tekrarlanıp devam ettiği takdirde -zararları büyüdüğü gibi günahları da
büyüyerek gitgide büyük günahlara dahil olabilir. Zira küçük günahlar da
ısrarla tekrarlanırsa, büyük günaha dönüşür. Yeri gelmişken, günde beş vakit
namaz kılmanın, küçük günahların affına sebep olduğunu da hatırlatalım...
Oruçlu iken, oruçlu olduğunu bile bile mastürbasyon yapan kimse,
inzal olup meni gelirse orucu bozulur; sadece gününe gün kazası gerekir. Bu
durumda kefaret gerekmeyeceği gibi, mastürbasyon halinde inzal vaki olmamış
yani şehvetle meni akmamışsa -"mezi"denilen ince sızıntı gelse bile-
bununla oruç bozulmaz, gusül de gerekmez. Bunu alışkanlık haline getirmemişse
fetva böyle ise de takva açısından bunları yapmamak daha uygundur.
Kadınların masturbasyonunun hükmü erkeklerin
masturbasyonunun hükmü gibidir.
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere mastürbasyon
mutlak haram olarak görülemeyeceği gibi, şartsız helal olarak da görülemez.
Mastürbasyon Sebepleri ve Zararları:
Erkeklerin hemen hemen hepsine yakın bir kısmı, kadınların
da yarısı kadarı gençlik devrelerinde az çok bu işe başvururlar. Bu da en çok
14-20 yaşları arasında cereyan eder. Bir kısmı sadece cinsi baskının
hafifletilmesi için arasıra seyrek olarak yapar. Bazısı da bir zevk vasıtası
yaparak alışkanlık halinde, her fırsatta sık sık mastürbasyonu tekrarlar.
Mastürbasyon Sebeplerini Şöyle Özetleyebiliriz:
1- Normal cinsi münasebetten uzak kalmak,
2- Mastürbasyonu alışılmış bir zevk vasıtası haline getirmek
,
3- Cinsi münasebetten çeşitli sebeplerden dolayı nefret
etmek,
4- Cinsi münasebetten yeteri kadar zevk alamamak, (evliler
için),
5- Cinsi isteğin fazla artması,
6- Mastürbasyonu teşvik eden, şahısların tesirinde kalmak,
7- Açık-saçık manzaralar, şehveti tahrik edici söz ve
yazılar,
8- Cinsel organlarında temizlik noksanlığıyla meydana gelen
kaşınmalar,
9- Cinsi arzuların çocuklarda erken uyanması,
10- Bazı çocukların küçük yaşta merak ve görmesiyle cinsel
organıyla oynamayı alışkanlık yapmaları... vs.
Zararlı Yönüne Gelince:
Seksolog ve hekimlerin bu konudaki görüşleri çeşitlidir. Bu
görüşleri üç maddede toplayabiliriz:
1) Mastürbasyonun zararsız olduğunu savunanlar,
2) Zararlı olduğunu söyleyenler,
3) Çok zararlı olduğunu iddia edenler,
Bunların içinde, çoğunluğun kabul ettiği ve hakikate en
uygun olanı ikinci görüştür. Şüphesiz ki, fazla mastürbasyonun ruhi, bedeni,
cinsi, manevi...birçok zararları mevcuttur. Fakat, mastürbasyonun tamamen
zararsız olduğunu ileri sürmek gerçeğe pek uzak olduğu gibi, onu son derece
tehlikeli göstererek, gençleri korku ve karamsarlığa düşürmek de yersizdir.
Mütehassısların bazıları, bir-iki haftada bir yapılan mastürbasyonun vücuda pek
zararlı olmadığı görüşündedir. Şu kadar ki, bu durumdaki mastürbasyonun da uzun
zaman devam etmesinin, zararlı olacağını bilmelidir. Hemen hemen bütün fikirler,
aşırı mastürbasyonun gençleri tahrip edici bir illet olduğu noktasında
toplanmaktadır.
Gerçekten gençlerin büyük derdi olan mastürbasyon, geniş
açıdan ele alındığı zaman, bunun birçok yönleriyle zararlı bir illet olduğu
görülür.
Acaba Mastürbasyon Kaç Günde Bir Yapılırsa Zararlıdır?
Buna verilecek cevap şudur: "...Bu, her insana göre
değişir. Nasıl ki normal cinsi münasebetlerin sayısı da her insan için
değişiktir. Bir kaide tespit etmek lazım gelirse şöyle söyleyebiliriz:
Kendinizi çok bunalmış hissetmedikçe mastürbasyon yapmayınız. Sırf
mastürbasyonun zevkini tatmak için, kendi kendinizi suni olarak tahrik eder ve
iradenizi tam bir gevşekliğe uğrattıktan sonra masturbasyon yapmaya
kalkışırsanız, işte o zaman ifrat yolunu
tutmuşsunuz demektir"
Mastürbasyon ne kadar çok veya az yapılırsa, zarar nispeti
de ona göre çok veya az olur. Yani "çoğu çok zarar, azı az zarar"
demek uygun olur.
Halbuki ihtilam (uyku ve rüyada meni boşanması), dolan kabın
taşması gibi fazla olan meninin kendiliğinden boşalmasıdır. Cinsel temastan
uzak olanlar için, bu bir ihtiyaçtır ve bir mahzuru da yoktur. Mastürbasyon
ise, zoraki bir boşalma olduğundan, ihtilamdan çok farklı ve zararlı bir
özelliği vardır.
İlk gençlik devrelerinde ara-sıra yapılan mastürbasyonlar,
psikolojik yönüyle normal sayılabilir. Fakat olgunluk çağında, alışkanlık
halinde sık sık buna başvurmak, bir nev'i cinsi sapıklık konusuna girer.
Mastürbasyondan korunma çareleri de vardır. Bundan
korunmanın en iyi çaresi, şehvet hislerini kontrol altına almaktır. Bunun için
de ilmi, ameli, ailevi, manevi.. cihetten çeşitli önleme imkanları bulunabilir.
Bununla beraber bu alışkanlığın tamamen, birden bırakılması pek kolay değildir,
lakin, yavaş yavaş vazgeçilmesi daha kolay ve mümkündür. Şunu da önemle
belirtelim ki, mastürbasyon ne kadar çok yapılırsa, bu arzu inadına körüklenir.
Mastürbasyonun çok kötü bir özelliği de budur.
Yaygın olduğu yerler ise: Yatılı okullar, kışlalar,
hastaneler, hapishaneler, iş kampları, gemi tayfalarında... bekar kalmış,
boşanmış vb. kimseler arasındadır. Bu tatmin şekli, genellikle gençler arasında
yaygın olmakla beraber, gençlik çağını arkada bırakmış birçok kimseler de bu
illete bağımlıdır. Bir de, gençlerden yalnız ve avare kimseler için, bu illet
pusuda hazırdır! Kadın-erkek karışıklığının mevcut olduğu, çeşitli genç
kitleler arasında ve daha ziyade sıcak mevsimlerde mastürbasyon nisbeti daha
çok yaygındır.
Bir hadiste: "Elini nikahlayan mel'undur"
buyurulmuştur. Saîd b. Cübeyr'in rivayet ettiği bir hadiste: "Zekerleriyle
oynayan bir ümmete Allah azab etmiştir", Ata'nın bir rivayetinde:
"Elleri hamile olarak haşredilecek bir kavim duydum" bunların
elleriyle mastürbasyon yapanlar olduğunu sanıyorum" demiştir.
Ayrıca Allah (c.c.), evlenme imkanı bulamayanların, imkan
buluncaya kadar iffetlerini korumalarını emretmiş böyle bir yöntem uygulasınlar
dememiştir. Rasulüllah Ef'endimiz de: "Gençler! İmkan bulanlarınız
evlensin, çünkü bu, gözü ve iffeti daha iyi korur. Bunu yapamayan oruç tutsun,
çünkü orucun bunu sağlayacak bir kamçısı vardır" buyurmuş ve bekarlara
çare olarak orucu göstermiştir. Eğer mastürbasyon mubah olsaydı, çare olarak o
gösterilirdi. Çünkü o daha kolay bir yoldur, denmiştir.
Ancak bu konudaki hadislerin bir kısmının zayıf oluşu
sebebiyle, çoğunluğun haram görmesine karşılık, mastürbasyonu mahzursuz gören
alimler de vardır.
Mesela Ahmed b. Hanbel bunu, tıpkı kan aldırmaya benzetmiş
ve ihtiyaç duyulduğunda, vücuttaki fazlalıkları dışarı atmaktan ibaret olduğu
için caiz olduğunu söylemiştir.
Hanefîlerce genel olarak haram görülmüş, ancak; kişi
bekarsa, ya da hanımdan uzakta ise ve de şehvet kafasını aşırı meşgul ediyorsa,
ya da zinaya düşme endişesi varsa ve bunu kendisini teskin için yaparsa bunda
günah olmayacağı umulur. Ama zevlenmek ve şehvetlenmek için yaparsa
günahkardır, denmiştir.
İmam-ı Şafiî önceki görüşünde caiz olduğunu söylerken,
sonraki görüşünde haram olduğu kanaatına varmıştır.
Mesele Resulüllah'ın amcaoğlu İbn Abbas'a sorulduğunda:
"Zina yapmaktansa bu iyidir" cevabını vermiştir.
Bütün bunlara göre; mastürbasyon genellikle hoş görülmemiş, fıtrata (normal
yaratılışın gereğine) zıt bir eylem kabul edilmiş, cinsel sapma halini alması,
psikolojik hastalık oluşturması gibi olumsuz yönleri hesaba katılarak, haram, ya
da mekruhtur denmiştir. Ancak daha büyük zaarlara düşme endişesi olduğu yerde;
"iki zarardan başka alternatif yoksa, küçük olan zarar tercih
edilir", "zaruretler haram şeyleri mubah kılar" kurallarınca
yapılması caiz görülmüş, hatta zina endişesi kesin ise, vacip bile olur
denmiştir. Alışkanlık oluşturması ve zevk için yapılması ise ittifakla
haramdır. Hanımının eli vs. azaları ile yapılması ise her halukarda caizdir,
helaldir. (Dr. Faruk
Beşer: Hanımlara Özel Fetvalar, Cilt 1, Seha Neşriyat)
Bu kötü adet, daha çok ergenlik çağına yeni girenlerle
gençler arasında oldukça yaygındır. Baş sebebi ise, kadınların yarı çıplak
kırıtarak, süs yerlerini teşhir ederek, erkeklerin iştihasını çekecek kıyafet
ve davranışlar göstererek sokaklarda dolaşmalarıdır.
Kadınların bu tahrik edici halleri hemen birçok eğlence ve
mesire yerlerinde göze çarpmaktadır. Aynı şekilde kadınları tahrik eden
unsurlar da toplumda çokça yaygındır.
Sözünü ettiğimiz tahrik sebebi umumi yerlerde cereyan
edenidir. Bir de temsillerde, filmlerde gösterilenler var ki, bunlar daha
tehlikeli ve daha acıdır.
Bir de gençlerin devamlı okudukları fotoromanlar, cinsel
kıssalar vardır ki, bunlar gençlerin nefsi ve aklı, aynı zamanda ahlakı
üzerinde, fiziksel ve ruhsal yapılarında kötü te'sirler meydana getirmektedir.
İşte bu kabil şeyler, kız olsun, erkek olsun gençleri yavaş
yavaş zinaya, hayasızlığa, bozguna ve rezil bir hayata itmeğe yetiyor. Başka
bir şey düşünmeye gerek bırakmıyor.
Ergenlik çağındaki bir genç, kendisini kötü yollardan
alıkoyacak ilahi kontrol inancı taşımıyorsa, işlediği günahlarda Allah'tan
korkmuyorsa, ileride bir hesap vereceğini düşünmüyorsa, çok sürmez şu iki durum
arasında kalır ki bunun bir üçüncüsü yoktur.
a) Ya cinsel duygu ve isteğini haram yollardan karşılar
bununla kendini tatmin etmeye çalışır.
b) Ya da şehvetinin hiddetini hafifletmek için mastürbasyon
yapar.
Aşırı mastürbasyonun temel sebebi, hormon bozukluğu da
olabilir. Tedavi için ilgili hekime müracaat etmelidir.
AŞIRI MASTÜRBASYONUN ZARARLARI
1) Psikolojik Yönden:
1- Aşırı mastürbasyon düşkünlerinde üzüntü, dalgınlık ve
aşağılık duygusu meydana gelir. Her mastürbasyondan sonra umumiyetle bir
pişmanlık ve ruh sıkıntısı kendini gösterir. Yapılan bu işin de olgunluktan
uzak bir durum arz ettiği hatıra geldikçe bu işi yapanlar, bir aşağılık ve
suçluluk duygusuna kapılarak, moral kırıklığına uğrarlar.
2- Mastürbasyon alışkanlığı, bir kısım sinir bozukluklarına
yol açar. Fazla sinirlenmeler, el ve kol titremesi, baş dönmesi, uykusuzluk,
kalça ve bacaklarda dermansızlık, yorgunluk hasıl olur.
3- Mastürbasyon alışkanlığı, insanı aşk ve sevgiden mahrum
eder. Sevgi, insan için bir ihtiyaç olduğu gibi, eşler arasındaki cinsi
münasebetlerin başarılı ve neşeli olması da, her ikisinde müşterek sevgi ve
anlaşmanın varlığına bağlıdır. Evlilikteki saadet temelleri, sevgi bağları
üzerinde kurulur. Evlenen çiftçilerin, sadece bedenlerinin birleşmesi evlilik
saadetini meydana getiremez; bedenle birlikte her iki ruhun aşk ve sevgiyle birleşip
kaynaşmaları lazımdır. Masturbasyona çok düşkün olanlar ise, ruhun
derinliklerinden fışkıran bu sevgi pınarından, gereken hisseyi alamazlar.
Mastürbasyon, sevgi cevherini köreltmektedir.
4- Fazla mastürbasyon, hafıza zayıflığı, dikkatsizlik ve unutkanlık
yapar. Buna düşkün kimselerin, bir şeyi ezberlemeleri güçleşir. Ezberlediklerim
de çabuk unuturlar. Bir konuyu okurken, bütün dikkatlerini toplayamazlar.
Dikkat dağınıklığı meydana gelir. Okuduklarını da kolay anlayamazlar. Bunun
için, fazla masturbasyona düşkün olan talebeler derslerinde zorluk çekerler.
Henüz buluğa ermemiş çocuklarda, mastürbasyon ile meni gelmediğinden, diğer
zararlara pek hedef olmazlarsa da, aşırı mastürbasyon bu çocuklarda, beyin ve
sinir sarsıntısı yapar, zihni gelişmeye mani olur.
5- Mastürbasyonla meşgul olanların, şehvet hayalleri ve
şehevi düşünceleri artar. Masturbasyoncu genç, gece yatağına girdiği zaman,
körü körüne bir sürü şehvet hayalleriyle zihnini meşgul eder. Aklı fikri bu
duygularla meşguldür. Bu suretle hem masturbasyona daha fazla müptela olur, hem
de iyi şeyler düşünmeye fırsat bulamaz.
2- Aşırı Mastürbasyonun Bedensel, Cinsel ve Sosyal
Zararları:
Erkekler, genellikle bu işi elle görürler. Seyrek olarak
yastık ve yatağa sürtme şeklinde de yaparlar. Batıda pornografinin serbestlik
kazanması sonucu seks shoplarda değişik aletler satışa sunulmuştur. Dünyadaki
porno pazarı 59 milyar S'dır. İnsanı maddi yönden sömürmeye yönelik bu tür
gereçler, bunları kullanan erkeklerde ruhsal çöküntülere neden olmaktadırlar.
Tıbbi seksoloji açısından bu tür alışkanlıklardan kaçınılması önerilmektedir.
Mastürbasyon, insanı ölçüsüzlüğe sevk keder. Aslında
masturbasyon insanı tatmin etmez; doygunluk ve rahatlık meydana getirmez.
İnsanın cinsi zevk ve hislerini tatmin edilmemiş bırakarak, daha fazla tahrik
eder, azdırır. Bundan dolayıdır ki masturbasyona devam edenlerin, bu arzuları
gittikçe şiddetlenerek bu işi fazla ileri götürürler. Bu da zararı arttırır.
Haddinden fazla cinsi münasebetler de zararlıdır; fakat mastürbasyonun fazlası
çok daha zararlıdır.
Fazla mastürbasyonlar, çeşitli hastalıklara ve
rahatsızlıklara sebep olabilir. Mastürbasyon, doğrudan doğruya hastalık yapıcı
değil ise de, dolayısıyla buna sebep olur. Çünkü ölçüsüz mastürbasyonlarla,
vücut kuvvetten düşerek bünyedeki kan tabii kudretini kaybettiğinden, bazı
rahatsızlık ve hastalıklara yol açar.
Mastürbasyon müptelaları, cinsel münasebetten gereken zevki
alamazlar. Bu işi mutlak alışkanlık haline getiren kimseler, cinsi
münasebetlere -aile hayatında- önem vermezler. Bundan pek zevklenmezler. Bu
hal, mastürbasyon düşkünü kadın ve erkeklerin her iki cinsinde görülebilir.
İkisi de kendilerini tatsız zevk (!) alışkanlığına kaptırdığından, eşleriyle
yaptıkları münasebetten tatmin olamazlar. Böyle kimseler için, mastürbasyon
daha cazip görünür. Cinsi münasebetten sonra ayrıca masturbasyona el atmaktan
çekinmezler.
Mastürbasyon, asla cinsi temas zevkine -onda birine dahi-
ulaşamaz; fakat gençler için adatıcı bir illet kesilir. Mastürbasyon ile cinsel
ilişki zevki arasında, gübrelik ve gülistan misali fark vardır. Kadın ve erkeği
yaratan büyük San'atkar, onları öyle bir san'at ve ustalıkla yoğurmuş ki
onların cinsel birleşme esnasındaki zevk alışverişi, başka hiçbir yapmacık
usullerle elde edilemez...
Mastürbasyon neticesinde vücut yorulur, ruh sıkılır. Halbuki
başarılı bir cinsel münasebette vücut dinlenir, ruh ferahlanır. Çünkü olgun bir
cimada, karşılıklı olarak sevgi, heyecan ve hararetle, bir takım kimyevi
elektrik alış-verişi vardır. Mastürbasyonda ise bunların hiçbiri olmadığı gibi,
kıymetli kimyevi maddeler zorla kapı dışarı edilmektedir. Bunun neticesinde,
insanda ferahlıktan uzak bir çöküntü ve yorgunluk oluşmaktadır.
Mastürbasyon alışkanlığı, bel gevşekliğine (erken boşalmaya
ve idrar yolları da dahil olmak üzere diğer rahatsızlıklara) yol açar. Evlilik
hayatında, erkeklerin şikayetlerinden en çok görüleni de bel gevşekliğidir.
Yani erken inzal; cinsi münasebete başlar başlamaz, meninin hemen boşalmasıdır.
Erkeğin böyle çabucak münasebeti bitirmesi, bilhassa kadını doyumsuz bırakır.
Bu hallerin devamı ise, eşler arası huzursuzluğa yol açar. Bel gevşekliğinin
çeşitli sebepleri olabilir ama, mastürbasyon da başta gelen sebenlerdendir. Bu
ıztıraptan kurtulmanın bir çaresi de, mastürbasyonu terk etmektir.
Aşırı mastürbasyon alışkanlığı, kadınlarda cinsel soğukluğa
da sebep olur. Cinsel soğukluk: Kadının cinsi münasebetten zevk duymaması,
hissen soğuk ve isteksiz olmasıdır. Bu his soğukiuğunun çeşitli sebeplerinden
biri de, alışkanlık haline getirilen aşırı mastürbasyondur.
İşin garip tarafı, bu tip bazı kimseler, evlendikten sonra
da bu illeti devam ettirirler. Çok mühim bir evlilik vazifesi olan cinsel
münasebet faaliyetlerinde, eşleriyle pek ilgilenmezler. Neticede eşler
birbirlerinden uzaklaşırlar. "Cinsel isteklerini' kendi kendine
dindirmekten zevk alanlar, tenha yerleri sever, hep yalnız kalmak ister, fırsat
buldukça bu kötü oyunu oynar.
Vajinaya bir takım cisimler sokarak mastürbasyon yapan
kızların, "kızlık" nişanı olan bekaretlerine bir zarar gelebilir. Bu
durumda bazı cisimlerin içeride kalarak, ameliyatı lüzum etmiş muhtelif
vak'alarına, tıp tarihinde çok rastlanmıştır.
Mastürbasyon tiryakilerinden bazı gençler, bu fena işe
başkalarını da alıştırırlar. Sadece kendi yaptıklarıyla kalmayıp, cemiyetin
birçok çocukları ve gençleri arasında, bu kötü illetin yayılmasına sebep
olurlar.
Bir diğer zararı da, çiftlerin birbirinden nefret etmesi,
cinsel duygu duymamasıdır. Çünkü masturbasyoncu kişi, başka bir yoldan
şehvetini tatmin ederek doygun kalmaktadır. Bunun manası, eşlerin birbirinden
beklediğini bulamaması ve ümitlerinin kırılmasıdır. Sonunda eşler birbirinden
uzaklaşır ve başka tatmin yolları ararlar. Gayri meşru yollara giderler.
Uzman ilim adamlarının mastürbasyon konusunda araştırma
neticesi ortaya koydukları gerçek şudur: Aşırı masturbasyona devam edenler, çok
tehlikeli akla yönelik hastalıklara maruz kalır. Bunları şöyle sıralıyabiliriz:
Zühul ve nisyan (unutma, geçiştirme), irade zayıflığı,
hafızada gerileme, yalnızlığa heves, çabuk unutma, korku ve gevşeme, üzüntü ve
sıkıntı, birtakım suçları işlemeyi tasarlama, intihar.
Buna benzer birtakım düşünceyi alt-üst eden, iradeyi iyice
zayıflatıp şaşkınlaştıran, kişiliğin zedelenmesi gibi arazlar, illetler.
İslam hukukunun aşırı mastürbasyonun doğuracağı kötülükleri
nazara alarak koyduğu hükümlere gelince, aşağıdaki deliller bunu
yansıtmaktadır:
a) Allah (c.c.) buyuruyor:
"Onlar ki namus ve iffetlerini (haramdan ve şüpheden)
korurlar. Ancak eşlerine ve sahip oldukları cariyelerine karşı (cinsel arzu
duyarlar da) bu yüzden kınanmazlar. Artık kimler bu meşru sınırı geçerse, işte
onlar haddi aşanlardır." (Kur'an-ı Kerim, Mü'minun: 6-7)
Bu ayetin genel mana ve hükmüne giren şudur: "Artık kim
bu meşru sınırı aşar veya geçerse, işte onlar haddi aşanlardır."
O halde evlilik yolundan başka bir yolda şehveti boşaltmak,
zina, livata, el ile mastürbasyon gibi, ölçüsüzlük ve aşırılık haddi aşmak
demektir.
MASTURBASYONDAN KURTULMANIN ÇARELERİ
A) Ergenlik Çağına Girince Evlenmek:
Rüsvay edici bu adetten kurtulmanın en kestirme yolu budur.
Aynı zamanda bu en tabii bir yol ve çaredir.
B) Nafile Oruç Tutmak:
Ortada ergenlik çağına girince evlenmeye engel birtakım
sebepler sözkonusu olduğunda, İslam, evlenme imkanı bulamayanlara nafile oruç
tutmalarını tavsiye eder. Çünkü oruç, şehvetin galeyanını durdurur, isteği
azaltır, cinsel duygunun hiddetini kırar; aynı zamanda kendinin ilahi murakabe
(kontrol) altında bulunduğunu hem ilham, hem takviye eder. Allah'tan saygı ile
korkmayı hatırlatır. Böylesine güzel irşad Resülüllah (a.s.) Efendimizin
hadislerinde yer almıştır:
"Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlenmeye güç getirip
imkan bulabiliyorsa evlensin; çünkü evlenmek gözü haramdan sakınmaya, yummaya
daha uygun, namus ve iffeti korumaya daha elverişlidir. Kim de evlenmeye güç
getiremiyor, imkan bulamıyorsa, kendisine oruç tutmak gerekir; çünkü oruç,
şehveti kesicidir."
C) Cinsel Duyguyu Tahrik Eden Yayınlardan ve Sokaklardan
Kaçınmak, Uzaklaşmak:
İçinde yaşadığımız toplum ve çağda bir sürü bozuk, kirli ve
gayr-i ahlaki basın ve yayınlarla gençliğin ruhu dejenere edilmektedir. Hiç
şüphe yok ki, genç kimse, bu fitne saçan rezilliklerin peşine takılınca, derin
bir bataklığa saplanıp kendini,kaybetmekte, yolunu şaşırmaktadır. Ahlakı
değişmekte, doğru yolundan sapmakta, acemi ya da yabani hayvan gibi ne
yaptığını, nereye daldığını bilmez hale gelmektedir.
Artık bu durumda terbiyecilere, eğitimcilere düşen görev,
öğüt ve sıkı bir iş ve çalışma devresine girmek, uyarı ve sakındırıcı yollara
başvurmaktır. Bu yalnız terbiyecilere vacib değil, aynı zamanda terbiye etme
hakkını yüklenen, bu sorumluluğu duyan herkese vacibtir. Sık sık gençlerin
kulağına: "Yarıçıplak kadınlara, kırıtarak gezen kadınlara, etini teşhir'
edenlere bakmak; fotoromanlar okumak, şehveti tahrik edip iç duyguları harekete
geçiren cinsel konulu kitapları okumak, yine insanı şehvet alemine götüren,
duyguları bu doğrultuya çekip kamçılayan çalgıları, nağmeleri dinlemek, kafayı ciddi
konulardan alıp havai şeyler peşine takmayı sonuçlandırır, diye fısıldamaları
gerekmektedir.
Çünkü bu tür yayınlar ahlakı bozmakta, anlayışı
zayıflatmakta, hafızayı kısırlaştırmakta, cinsel duyguları harekete geçirmekte
ve kişiliği kaybettirmektedir.
D) Boş Vakitleri Yararlı Şeylerle Doldurup
Değerlendirmek:
Terbiyeciler ve eğitimciler, çocuk boş kalıp bir işle meşgul
olmadığı zaman kötü-yıkıcı düşüncelere, gerçekleşmesi zor hayallere dalar;
cinsel konular üzerinde kafa yorup düşler kurar. Bu durumda eğer ergenlik
çağına girmişse, ister istemez şehveti harekete geçer. İşte bu sırada başka
tatmin olacak bir şey bulamayınca, masturbasyona tevessül edecek, bu kötü adeti
devam ettirmeye yönelecektir. Çünkü ancak böylece şehvetin azgınlığını teskin
edebilir.
O halde bu gibi hayal ve düşüncelere dalmasını önlemek için
ne yapmak, nasıl bir çare bulmak lazımdır?
Çare Şu Olabilir:
Önce ergen olan çocuğa vaktini nasıl değerlendirebileceğini
öğretmemiz, boş vakitlerini ne ile doldurup yararlı duruma getirmesi
gerektiğini anlatmamız gerekmektedir.
Vakti değerlendiren, boş zamanları yararlı şeylerle dolduran
kitap, dergi, broşür ve benzeri birçok yayınlar vardır. Ayrıca bedeni
güçlendiren, adaleleri kuvvetlendiren, insana sağlık kazandıran birtakım ölçülü
spor hareketleri yapmalarını, ancak güvenilir, terbiyeli arkadaşlarla bu işi
sürdürmeleri telkin edilir. Çok yararlı kitapları okumaya alışmaları ise bilgi
ve kültürlerini artırıp genişletir. Bununla birlikte bazı el işleri, el
sanatlarını öğrenmeleri, ahlakı güzelleştiren dini ders ve sohbetlere
katılmalarını sağlamayı da ihmal etmemek gerekir.
Bunlardan başka düşünceleri berraklaştırıp gıdalandıracak,
ruhu arındıracak, bedeni kuvvetlendirecek, ahlakı yüceltecek şeylerle
çocukların boş vakitlerini değerlendirmeye özen gösterilmelidir. Bunun için
zihnin daima yüksek meselelerle meşgul edilmesi, aklın, kalbin ve duyguların
olumlu ve faydalı çalışmalarda yoğunlaştırılması, yaratılış gayesinin daima
hatırda tutulması, hayatın ve ölümün manasının devamlı olarak düşünülmesi,
bütün vakit ve enerjinin sürekli ve başka şeylere yer bırakmayan yoğunluktaki
faaliyetlere yönlendirilmesi, güzel hobi ve alışkanlıkların kazandırılması
faydalıdır.
E) İyi Huylu, Güzel Ahlaklı, Uyumlu Arkadaş Seçmek:
Terbiyecilerin, eğitimcilerin önemle üzerinde duracakları
bir husus da, ergenlik çağına girmiş bir çocuğa iyi ahlaklı, uyumlu arkadaşlar
arayıp bulmak, seçip beğenmektir. Çocuk unuttuğu zaman ona hatırlatırlar,
saptığı zaman ona doğru yolu gösterirler; düzenli olmaya çalıştığında ona
yardımcı olurlar; başına bir dert, bir sıkıntı geldiğinde onu teselli edip
iradesini güçlendirmeye çalışırlar.
Denilebilir ki, sözünü ettiğin vasıfta arkadaş çok azdır,
özellikle günümüzde bunlar parmakla gösterilecek kadar mahduddur. Öyle ama,
hemen her mahallede ve yerde bu azları bulmak mümkündür, hepsi de simalarından
tanınırlar, alınlarında secde eseri bulunuyordur; yüksek ahlaklarıyla diğer
çocuklardan ayrılmakta ve ayırd edilmekteler. O halde bir gencin bu gibi arkadaş
ve dostları bulup onlarla arkadaşlık kurması ne güzel olur! Böylece hayatın
fitne ve fesadına karşı ona yardımda bulunurlar, sır vermeye layık güvenilir
bir topluluk oluştururlar.
Hiç şüphe yok ki, kişi yakın dostunun dini üzeredir; yakın
arkadaş, kendi ölçüsündeki arkadaşına çoğu şeylerde uyar. Kuşlar ancak kendi
şeklindeki kuşların kafilesinde yer alır. Resulüllah (a.s.) Efendimiz ne doğru
buyurmuştur:
"Kişi yakın dostunun dini üzeredir. O halde sizden her biriniz kimi yakın
dost ediniyorsa ona dikkatle baksın." (Tirmizi)
Bilinen bir gerçektir ki, ahlaksız, günahkar, asi ve müfsid
kimseyle arkadaşlık eden kimseyi onlar eninde sonunda sapıklığa çekip
götürürler, onu ancak derin çukurlara, bataklıklara iterler, onunla ancak
kişisel çıkarlarından dolayı dostluk kurarlar, arkadaşlık ederler, ancak
dünyevi yararlardan dolayı ona yaklaşırlar.
O halde gençlerimiz, böylesine adi ve kötü arkadaş ve
dostlardan sakınsınlar, şerli kişileri arkadaş edinmesinler. Salih bir dost,
mümin bir cemaat bulmak ne saadet! Böylesine bir arkadaşlık ve dostluk her iki
alemde mutluluğa ve ahirette kurtulmaya vesiledir. Allah (c.c.) kendi muhkem
kitabında ne kadar doğru buyurmuştur:
"O gün yakın dostlar birbirine düşmandır. Ancak takva üzere olanlar
(Allah'tan korkup kötü kişilerden sakınan, iyileri dost edinenler)
müstesna." (Kur'an-ı
Kerim, Zuhruf: 67.)
F- İlmi ve Ameli Yönden Korunma Çareleri:
1- Şehvet hislerini kamçılayıcı başı bozuk eserler değil,
ciddi ve faydalı eserler okunmalıdır. İnsan hangi konuda eser okursa, düşünce
ve duyguları az-çok onun te'sirinde kalır. Mesela; kahramanlık eserleri okuyan,
bunlara biraz devam ederse, kahramanlık hisleriyle yoğrulur. Ahlaki eserler
okuyan, ahlak kaidelerine uyma arzusu gösterir. Aşk romanları okuyan, aşık olma
hissini duyar.
2- Dar pantolon veya dar şort giymemelidir. Cinsel
organlarını sıkıştıracak kadar dar olan elbiseler, şehvet hislerini dürter. Bu
da genci masturbasyona davet eder. Zaten dar elbiseler insanı hiç rahat
bırakmaz, sıkıntı verir. Sağlığını düşünenler, daracık elbiselere
özenmemelidir.
3- Kasık tüyleri iki-üç haftada veya ayda bir kere olsun
temizlenmelidir. Bunların uzaması neticesinde kaşıntılar meydana gelir.
4- Yatarken, bacaklar mümkün olduğu kadar açık tutulmalıdır.
Zira cinsel organı sıkıştırılmazsa, şehvet hissi daha kolay kontrole
alınabilir.
5- Yatarken, ihtiyaç duyulunca hemen gidip su dökmelidir.
İdrar sıkıntısı olduğu zaman, bunun yanı sıra şehvet hisleri de kabarır. Bu
durumda gencin mastürbasyon arzusu uyanabilir. O halde hemen kalkıp su dökmek,
yerinde bir tedbirdir.
6- Şehvet hissi kabarıp mastürbasyon akla geldiği zaman, bu
arzunun yatıştırılması için iyi bir çare de, cinsel organ bölgesinin soğuk
suyla iyice yıkanmasıdır.
Yıkanmak için banyoluğa giren gençler, çok defa burada
-şartlar müsait olduğundan- mastürbasyon tehlikesiyle karşılaşırlar. Burada
bundan korunmak için en güzel çare, hemen ilk anda belden aşağısını soğuk suyla
yıkamak, hatta mümkünse bütün vücuduna soğuk su dökünmektir. Bundan sonra banyo
muamelesine geçilmelidir. Önceden asla tenasül organı ellenmemelidir. Nefsine
hakim olanlar için bunlar mes'ele değilse de, hislerine mağlup olanların bu
hususlara dikkat etmesi gerekmektedir.
Bazen şehvet hislerini tahrik edici, herhangi bir durum karşısında
fazla duygulanan gençleri, az sonra kasık bölgelerinde -kanın fazla
toplanmasından olacak ki- bir ağrı başlar. Bazen bu ağrı artarak yürümeyi dahi
güçleştirebilir. Böyle bir durumda boşalma olursa bu ağrı geçer, fakat bu da
gerekmez. Kasık bölgeleri soğuk suyla iyice yıkanırsa veya banyo yapılırsa,
birkaç saat içinde bu durum kendiliğinden geçer.
7- Bir işle meşgul olmalı, başıboş ve avare kalmamalıdır.
Masturbasyona en çok müptela olanlar, umumiyetle başıboş kalanlar, meşguliyeti
az olanlardır.
8- Sportif faaliyetlerde bulunmalıdır. Her genç, bünyesine
uygun en az bir sporu mutlaka yapmalıdır. Maçları izlemek spor yapmak değildir.
9- Bekarlık sırasında fındık, fıstık, çikolata, muz vs. gibi
şehvet arttırıcı gıdalara düşkünlük gösterilmemesi iyi olur.
10- Şehvet verici sohbetlerden uzak kalmalıdır. Aksilik
ya... gençlerin ekseriyeti şehvet edebiyatını merak eder. Böyle olunca da edep
yerleri onları rahat bırakmaz! Her şeye rağmen, şehvet azdıran bahislerden uzak
kalmak gerek.
11- Masturbasyona başka türlü son veremeyen bekarlar,
yaşları ve halleri müsaitse evlenmelidirler. Fakat... evlendikten sonra da bu
illeti mutlaka bırakmalıdır. Evlilik esastır ama, icaplarını yerine getirmek de
şarttır.
G) Ailevi Yönden:
1- Bekarlık hayatında masturbasyona devam etmiş kimseler,
evlilik hayatlarında cinsel münasebetlere gereken önemi vermeli, mastürbasyonu
kesinlikle terk etmelidir. Bazı kimselerin evlilik hayatlarında dahi
mastürbasyon ile meşgul olarak, eşlerinin cinsel ihtiyaçlarına ehemmiyet
vermedikleri bilinen bir gerçektir. Kadın olsun erkek olsun, artık evlendikten
sonra da bu illetin devam ettirilmesi, tamamen anormal ve aile saadeti için
tehlikelidir.
2- Mastürbasyon devresinden sonra evlenmiş kimseler,
kavuştukları gül bahçeleri dururken, gübrelikte nefes harcamanın budalalık
olduğunu iyice idrak etmelidirler.
3- Buluğ çağındaki çocuklara, koruyucu öğütler verilmelidir.
Masturbasyona yakalanma devresi, ekseriya buluğ çağında başladığından, bu çağda
onlara faydalı öğütler vermek, onları cinsel konularda hepten cahil bırakmamak
lazımdır. Ne var ki, bu konular çok naziktir. Bu mevzularda öğretilen bilgiler,
çocukların cinsel iştahlarını kamçılayıcı mahiyette değil, onları her türlü
kötü ve zararlı cinsel faaliyetlerden uzaklaştırıcı ciddiyette olmalıdır.
(Bunun da temeli, İslam terbiyesine dayanır.)
4- Çocukları başıboş salıvermemeli, buluştukları
arkadaşlarına dikkat etmelidir. Zira mastürbasyon ve diğer kötü alışkanlıklar,
ekseriyetle çevredeki yaramaz çocuklar tarafından diğerlerine
bulaştırılmaktadır.
5- Hastane ve hapishane gibi kapalı yerlerde mecburen gün
dolduranlar, mastürbasyonun, dertlerine dert katmaktan başka bir faydası
olmadığını idrak etmelidirler. Mastürbasyonun, insan üzerinde bir üzüntü ve can
sıkıntısı bıraktığı bilinmektedir. O halde aslen biraz üzgün olanların, üzüntü
ve ezginliklerini, mastürbasyon ile daha da artırmaktan sakınmaları
gerekmektedir.
6- Gerçeklere bağlı kalarak, çocuklara, gençlere
mastürbasyonun zararları ve korunma çareleri öğretilmelidir. Gençleri fazla
korkutmamak ve ümitsizliğe düşürmemek şartıyla, ilmi ve terbiyevi mahiyette,
mastürbasyon hakkında mühim gerçeklerin öğretilmesi gerekmektedir. Bu mühim
vazife de daha ziyade hekimlere ve eğitimcilere düşmektedir.
H) Dînî-manevi Çareler:
1- Zaruret olmadıkça mastürbasyon yapmanın, günah ve ilahi
cezaya müstahak olduğu idrak edilmelidir.
2- Körü körüne mastürbasyon yapıp günaha girerek manevi
değerini aşağı düşürmektense, biraz sabredip nefsin bu arzusunu yenmekle manevi
cepheyi sağlamlaştırmak, insan için bir üstünlüktür.
3- Oruç tutmanın şehvet hislerini yatıştırmak için önemli
te'siri olduğundan, bazen oruç tutarak mastürbasyondan korunmak mümkündür.
Böylece hem oruç sevabı, hem de mastürbasyondan uzaklaşma sevabı kazanılmış
olur.
4- Mastürbasyon edepsizliğinde bulunurken, bu halin Allah ve
melekler tarafından görüldüğünü unutmamalı; mecbur kalmadıkça, bu vaziyette
onlara görünmekten utanç duymalıdır!..
Mastürbasyonu önlemenin -evlilik münasebetleri haricinde-kat'i
bir çaresi mevcut değildir. Ancak bu mes'elede, gerçeklere vakıf olmak ve
korunma çarelerine riayet etmek, gençlerin bu yoldaki arzularını frenleyebilir.
Bunun için en başta, nefse ve cinsi hislere hakimiyet şarttır.
Sonuç olarak: Mastürbasyon, devam edildikçe insanı kendine
çeken, bırakıldıkça belası eksilen zararlı bir illettir. Hiç masturbasyona
bulaşmamak, yegane ve ideal tavsiyedir. Zaruret halinde istemeyerek yapılan
mastürbasyonlar da, birkaç hafta arasında oluşan ihtilam (rüyada boşalma) ları
önleyecek dereceye varmamalıdır. Zira bekarlıktaki cinsi ihtiyacın normal ve
sıhhatli giderme yolu, arasıra vuku bulan tabii ihtilamlardır.
l) Tıbbi Öğütleri, Koruyucu Hekimliği Alıp Öğrenmek:
Tabiblerin ısrarla üzerinde durduğu hususlardan biri de, iç
dürtünün te'sirini hafifletmek, şehvetin serkeşliğini frenlemek için şu
tavsiyelere uyulmasıdır:
1- Yaz mevsiminde soğuk su ile banyo yapmayı artırmak. Diğer
mevsimlerde tenasül aletinin üzerine sık sık soğuk su dökmek.
2- Sportif hareketleri çoğaltmak, beden eğitimine önem verip
üzerinde ısrarla durmak.
3- Şehveti tahrik edici mahiyette olan baharat ve benzeri
şeylerden kaçınmak.
4- Sinirleri uyaran çay, kahve benzeri meşrubatı terketmek,
ya da azaltmak.
5- Et ve yumurta yemeği azaltmak.
6- Sırt üstü, yüzü koyun uyumamak, sünnet sayılan sağ yan
üzeri kıbleye yönelik olarak uyumak.
İ) Son Olarak Da Şanı Yüce Allah (c.c.) Korkusu Şuurunu
Uyandırmak:
Herkesçe kabul edilen bir gerçek var ki, genç kişi
vicdaninin derinliğinde, Allah'ın her an kendisini denetleyip gördüğünü, gizli
açık her halini bildiğini, hain gözleri ve kalblerin gizli tuttuklarını da
bildiğini düşünür ve bunun şuurunu taşırsa, çok sürmez kendi kendini
denetlemeye başlar; bir işi, bir hizmeti noksan mı yaptı, aşırı mı giti?
Sapıttı mı, kaydı mı? Üzerinde O yüce kudretin kendisini denetlediğine inanır,
kusur ve günah işlediyse veya aşırı gittiyse Allah'ın bu yüzden kendisini
hesaba çekeceği, sapıttığında veya kayıp yanlış bir iş yaptığında kendisini cezalandıracağı
inancı hakim olursa, şüphe yok ki, bu genç kendini helak edici yollardan ve
fiillerden çirkin işlerden alıkor; her türlü kötülükten ve terbiyesizlikten
sakınır.
Bilindiği gibi, ilim ve zikir meclislerine hazır olmak, farz
ve nafile namazlara devam etmek; geceleri insanlar uyurken kalkıp teheccüd
namazı kılmak; sünnet ve mendup oruçlara devam göstermek; Ashab-ı Kiram ile
Selef-i Salihin'in hal tercümelerini, hizmetlerini, ahlak ve faziletlerini
dinlemek; ahlaklı faziletli kişileri arkadaş edinmek; mü'min bir cemaatle
irtibat halinde olmak; ölümü ve ötesini hatırlamak, bütün bunlar mü'minde Allah
(c.c.) korkusunu, O'na karşı saygı ve sevgi duygusunu kuvvetlendirir. Allah'ın
yegane denetleyici olduğunu idrak ettirir ve böylece Allah'ın azameti
karşısında şuurlanmasını sağlar.
O halde mü'min gence layık olan şudur ki: Ruhunda Allah'ın
denetlemede bulunduğu inancını kuvvetlendirip sözü edilen yolda yürümek, Allah
(c.c.) korkusunu O'na olan sevgi ve saygı havası içinde kalbin derinliğine indirmektir.
Ta ki, bir sürü oyalayıcı, aldatıcı şeyler onu kendi yörüngesinden koparıp
başka bir yörüngeye sokmasın. Dünya hayatının zineti onu fitnelere düşürmesin,
sakıncalı ve haram olan nesnelere dalmasın. Böylece Allah'ın şu buyruğunu iki
gözünün üstüne koyarak yolunu aydınlatsın:
"Artık kim dünya hayatını seçerek tercih etmişse,
elbette Cehennem onun varacağı yerdir. Kim de Rabbının (yüce) makamından
korkmuş da nefsini havai şeylerden alıkoymuşsa, şüphesiz ki Cennet onun
varacağı yerdir." (Kur'an-ı
Kerim, Naziât: 37-40.)
HAYIZ - AYBAŞI - ADET GÖRME
Hayız
-adet- aybaşı-kirlilik-namazsızlık... v.s. hep eş anlamlıdırlar.
Hayız ilmini öğrenmek kadınlara farzı ayn'dır. Ve en önemli
mes'elelerindendir.
Çünkü; temizlik, namaz, Kur'an okumak, oruç, i'tikaf, hacc,
buluğ, cinsel münasebet, boşamak, iddet... v.s. birçok konular bununla
ilgilidir. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.459.).
Lügatte Hayız -adet-: Akıntı manasınadır.
Dinde Hayız: Küçük olmayan bir kadının döl yatağı
denilen rahminden bir hastalık veya çocuk doğurmak sebebiyle olmaksızın muayyen
(belirli) müddetler içinde gelen ve ibadetlere engel olan kandır. Buna
"adet hali" de denir. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.458. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ
Y. C.1 ,S.129. Büyük islam ilmihali, Ö.N.Bilmen, Bilmen Y.İst.S:68.).
Adet Kanı, kadının normal bir vücud fonksiyonudur. Ve
gebeliğin yokluğunda her ay belirli vakitlerde hazne dışına atılan kandır.
Aybaşı kanamasının temel işlevi, dölyatağının iç duvarını
döllenmiş yumurtanın yuvalanma imkanına hazırlamaktır. Yuvalanma olmayınca
duvar kendiliğinden bozulur ve döl yolundan dışarı atılır. Bu atım aybaşı
kanaması ya da adet görme olarak adlandırılır.
Adet Kanının Meydana Gelişi:
Rahim: Çocuğun tıpkı bir nebat gibi bittiği ve
doğuncaya kadar muhafaza edildiği yerdir. Rahim, hazneden sonra gelen iç
organdır.
Rahmin iç yüzüne "Endometrium" adı verilir. Kadife
gibi görünen bir tabakadır. Bu tabaka, her ay yumurta döllenecekmiş gibi
hazırlanırken (her adet devresinde) de yumurtalıklardan birinde bir yumurta
gelişir, olgunlaşır ve döllenmeye hazır hale gelir. Eğer döllenme olmazsa (yani
gebelik meydana gelmediği takdirde) yumurta ve bununla birlikte rahmin en iç
tabakası ölür ve kanama ile vücud dışına atılır, yani kanama olur ve adet
başlar.
Fiziksel Yönden Adet ve Yumurtlama Dönemi:
Her ay, kadının iki yumurtalığının her birinde bir yumurta
meydana gelir. Yumurtalık, döl yatağının her iki ucunda bulunan torbacıklara
denir. Yumurtalıktan bir yumurta çıkınca Fallop borusundan geçerek ilerler. Bu
borular yumurtalıkları dölyatağına bağlamaktadır. Yumurtanın teşekkül edip
Fallop borusunda ilerlemesine yumurtlama denir. Eğer bu sırada bir cinsel
birleşme olurda yumurta bir spermatozoit tarafından döllenirse, borudan inen
yumurta, dölyatağına tutunur kalır. Ondan sonra da yumurta gelişip büyür, dölüt
yani bebek halini alır. Yumurtanın beslenebilmesi için dölyatağının iç cidarına
(duvarına) besleyici bir kan birikmiştir.
Eğer yumurta döllenmezse bu besleyici kanlı sıvıya ihtiyaç
kalmaz. O zaman da vücut bunu dışarı atar. İşte kız ve kadınlarda her ay vuku
bulan kanamanın nedeni budur. Yani kadın vücudu her ay bir kere gebeliğe
hazırlanmakta, gebe kalmayınca da, bebek için besleyici kanlı sıvıyı dışarı
atmaktadır.
Her ay bu kanama bir kere olur. Kanamanın başlangıç günü de
süresi de, iki kanama arasındaki süre de çok değişiktir. Bütün genç kızlarda
ilk kanamalar düzensizdir. Bir kaç yıl içinde düzene girmezse doktora
danışılmalıdır.
Adetin Tıp İlmindeki Tarifi:
Adet; kadınların ergenliğinden itibaren kesilme zamanına
kadar geçen müddet zarfında her ay belli bir vakitte ve miktarda gelen
kanamalardır. Bu kanamalar, şahsa ve iklime göre değişir. Sıcak memlekette
oturanlarda daha evvel, hatta 9-10-11 yaşındaki çocuklarda adet görülür. (Ev Doktoru,S:167.).
Diğer bir tarifi:
Her dört haftada bir tekerrür eden, hiçbir şikayete sebeb
olmaksızın meydana gelen 2-7 gün süren 1-2 pet (normal bir el kalınlığında veya
büyüklüğündeki pamuk veya bez) kirletecek kadar olan kanamaya denir. Normal bir
adet esnasında kaybedilen kan miktarı çok değişiktir. 20 ila 80 cm3 arası
olabilir. Başka bir tabirle; normal bir adet kanamasında ortalama 40 milimetre
kan kaybedilir. En çok da 200 gramdır. Akan kanın yüzde 50'si kan hücreleri,
diğer kısım ise döl yolu nuhteviyatı, rahim iç tabakasından kopmuş parçalardır.
(Cey Y. Cinsel
Bilgiler Ansiklopedisi, C.2 S: 50).
Adetin İlk Sebebi -Menşei- ve İlk Adetin Oluşu:
Kur'an'da açıklandığı üzere, insanlığın babası Adem (a.s.)
ile Havva validemiz Cennet'te iken her nimetten faydalanmalarına Cenab-ı Hakk
müsaade buyurmuş, yalnız bir ağaçtan yemelerine, bir hikmetten dolayı izin
vermemişti. Sonra bunların düşmanı olan şeytan bir yolunu bulup Cennete girdi.
Adem (a.s.)'ı o yasak ağaçtan yemeye pek çok teşvik ettiyse de muvaffak
olamadı. Sonra Havva validemize müracaat etti. Ona yasak edilen ağacın
meyvesinden yedirdi. Havva validemiz de muhterem babamız Hz. Adem'i kandırdı, O
da yedi. Nihayet bu hadise her ikisininde Cennet'ten çıkmasına sebep oldu.
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, bir güç hal olmak üzere, Havva validemizin gebelik,
doğum gibi hallere uğramasına ve her ay kan görmesine hükmetti. Artık bu hal
kadınlar için ilahi bir nizam olup kaldı. Ve bu halin günahlarına keffaret
olacağı da zikrolunmaktadır. Ve bu hal kadınlarda kıyamete kadar devam
edecektir. (İbn-iAbidin,
İst. Şamil Y.C.LS.460.).
Kızın Buluğa Ermesi ve İlk Adetinin Başlama Zamanı:
Kızın buluğa ermesi ve ilk adetinin başlama zamanı, Hanefî
ülemasında dokuz yaşından sonradır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Aişe ile
dokuz yaşındayken evlendi. Bunun zahirine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Aişe
(r. anha) ile buluğa erdikten sonra evlenmiştir. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.458. Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C. 1,S. 129). (Ülkemizde ise aybaşı yaşı 12-13 civarındadır. Soğuk
ülkelerde daha geç, sıcak iklimlerde daha erken olabilir).
Bir diğer görüşe göre de; Rasülüllah (s.a.v.)'in şu sözüyle
buluğ yaşı yedi yaş olarak takdir edilmiştir. "Yedi yaşlarına ulaştıklarında
onları namazla emredin" buyurmuştur. (Mebsut, Serahsi, C.3,5.149).
Kızlar ilk adet kanı ile buluğa girmiş olurlar ve
mükelleftirler. Namaz, oruç v.s. gibi ibadet ve amellerle yükümlüdürler. Kız 15
yaşını bitirince (ayhali görmese de) hükmen buluğa ermiş kabul edilir. (Fetevayı Ali Efendi, C.2,S.208.). 18 yaşına gelmiş ve halen adet
görmemiş, kimsede bazen de kızlık zarı tamamen kapalı olduğu için, kişi adet
görmesine rağmen, kan dışarıya akamaz. Bazen doğuştan rahim kusurlu teşekkül
eder. Netice olarak ta özellikle aybaşları esnasında şiddetli sancılar
olabilir...
Genç Kızlarda Ergenlik Dönemlerinde Regl (Adet)
Sorunu:
Gençte cinsel duygunun gelişmesi oranında vücut ve duygusal
yapısında kaynaşmalar başlar. Anne ve babaların bu dönemde çocuklarına karşı
çok anlayışlı olmaları gerekir. Özellikle kız çocuklarda ergenlik çağına
girmeden önce ruhsal ve bedensel taşkınlıklara rastlanır. Genellikle anneler
birden kızlarının huyunun değiştiğini söylerler, onu çeşitli şekilde azarlayıp,
hırpalarlar. Cinsel bilgiden yoksun annenin çocuğuna ilk büyük darbesi
genellikle bu şekilde başlar çocuk büsbütün şaşkınlaşır. Zaten kafası
karmakarışıktır. Zaman zaman dalgınlaşıyordur. Bir çok şeyi hemen unutuyor,
söylenenleri anlamıyordur. Üstüne üstüne gidilen kız iyice bunalır ve bunun
ileride çok geniş ölçüde zararlarını görür. Ya içine kapanık kız olur ya da tam
tersi asi tavırlı, aksi ve huysuz biri olur.
Oysa anne bir parça anlayış gösterse, kız çocuğundaki o
taşkın hareketlerin bir süre sonra zamanla geçtiğini görecektir. Kadınlığın
özelliği nedeniyle ile kız çocuklarının ergenlik çağında son derece dikkatli
olmak gerekir. Kız çocuklarının ergenlik çağına geçişleri erkek çocuklarına
oranla çok değişik hatta riskli bir durum oluşturur. Kız çocuğunun erginlik
çağına geçişi ilk kanama ile başlar. Kan görmenin yaratacağı korkuya önceden
hazırlamak gerekir. Özellikle annelerin buna karşı hazırlıklı olmaları
zorunludur.
Genç kızlar regl olmaya daha ilk çocukluk çağlarında
karanlık bir şekilde hazırlıklıdırlar. Annelerinin ayda bir geçirdikleri
rahatsızlıklar kız çocuğunun gözünden kaçmaz. İleride bir gün kendilerinin de
başına böyle bir şeyin geleceğini sezinlerler. Regl dönemine yaklaşırken genç
kızda bir takım taşkınlıkların görüldüğü belirtmiştik.
İlk reglden sonra da genç kızda değişik ruhsal bunalımlara
rastlanabilir. Bu daha çok annenin verdiği eğitim ile ilgilidir. Eğer kız çocuk
kan görmeye hazırlıklı değilse, ilk regl onda izi silinmez bir korku
yaratabilir. Bu kanamanın çarelerini aramaya başlar, kimseye bir şey
söylemediği için de ölüm korkusu içinde kıvranır durur. Neyse ki kızlar aynı
yaştaki kız arkadaşlarından kulaktan kapma bir şeyler öğrenirler. Eğer kız
fazla sıkılgan ya da arkadaştan yoksun ise bu konuda tamamen bilgisiz kalmış
olabilir. Yalnız şurasını söylemek doğru olur ki çok nadir durumların dışında
kız çocukları ilk regl kanaması hakkında çevrelerindeki arkadaşlarından hemen
her zaman bilgi edinirler.
Regl hakkında az çok bir bilgisi olan kızlarda ise bu olay
hiçte korku yaratmaz. Tam aksine kız çocuğu o günü sabırsızlıkla bekler. Çünkü
artık genç kız olacaktır. Ancak ne kadar eğitilmiş olursa olsunlar reglin
başlangıcında duyulan ağrılar, kızda yine de bir hastalık korkusu yaratabilir.
İlk regl sırasında annelerin dikkat edecekleri bir durum da kızlarının cinsel
eğilimlerini anlayışla karşılamaktır.
Küçük kız regl olduktan sonra cinsel duyguları arttığı,
üstelik de erkeklerin dikkatini üzerine çekmeye başladığı için, reglden sonra
kız çocuklarının hareketleri titizlikle kontrol edilir.
Bazı yeni gelişen kızlar da dişiliklerini baskı altında
tutar, bundan utanır, içlerine kapanırlar. Sonradan Frijid, yani cinsel yönden
hiç zevk almayan kadın diye nitelendirilecek olan bir çok şanssız kadınların
sorunu bu yaşlarda uygulanan sıkı baskıdır.
Kızın İlk Kan Görmesi:
Bir kız çocuğu, ergenlik çağlarının başlangıcına varıp da
kendisinde henüz bir eser görülmemişken, üç gün peşpeşe kan görse o hayızdır
ki, onun ergenliğe ulaştığına işarettir. (Mebsut, Serahsi, C.2.S.142.).
Burada anneye düşen görev, kızı adetini hünüz görmeden onu
uyarması ve kızı ile bir arkadaş gibi konuşup onun, günün birinde rahminden
biraz kan geleceğini, bunun gayet normal olduğunu, bundan korkmaması
gerektiğini, çünkü anne olacak her genç kızda belli yaştan itibaren bu kanın
görüldüğünü ve bu kanın gelmesi ile akil ve baliğ olduğunu güzelce
anlatmalıdır. Annenin görevi, adeti hakkında bilgi vererek ciğerparesini bu
yeni döneme ruhen hazırlamak olduğu gibi, bu andan itibaren namaz, oruç,
tesettür (örtünme) v.s. bütün hükümlerin artık kendisine farz olduğunu
bildirmesidir. Böyle yapması annelerin üzerine vaciptir. Şayet kendisi
yapamıyorsa bilen birisine götürmesi gerekir. Veya bunları öğreten kitaplar
alıp okutması gerekir. Çünkü insan hem ruhî, hem de fizyolojik bir varlıktır...
Anne yahut kız çocuğuyla ilgilenen kimse böyle yapmazsa
ruhen hazır olmayan çocuk, bu durumda şaşırıp şok bile geçirebilir. Yahut
yanlış kaynak ve şahıslardan yanlış şeyler öğrenerek uygulamaya kalkar. Bundan
da anne ve babalar mes'üldür.
Kız çocuğunun da şayet önceden annesi kendisiyle bu konuda
konuşmamış, ve ne yapması, nasıl davranması hakkında bilgi vermemişse, ilk
yapacağı annesine veya yakın bir büyüğüne durumunu açması olmalıdır.
Kızın İlk Adet Müddetinin Tesbiti:
Yeni yetişmiş bir kızın ilk gördüğü kan çok mühimdir. Çünkü
bu, o kızın hayatında kendisine adet olacak bir hadisedir. Bunun için çok
dikkat etmek lazımdır. Mesela, baştan kaç gün kan gelmiştir, kaç günde
kesilmiştir? Sonra bu temizlik tam mıdır, eksik midir? Onun için bunların
hepsini zaman ile, günlerin sayısıyla güzelce ve dikkatle takip edip bilmek ve
bellemek lazımdır. Bu haller (birbirini bozmadıkça) kızcağızın her zaman adeti
olacağından, ona göre hareket edecektir.
Kızın İlk Gördüğü Kan Hiç Kesilmezse, Adeti Nasıl
Tesbit Edilir?
Bir kız ilk gördüğü kanla ergin (buluğ) olmakla beraber, eğer bu
kanı devam edip kesilmeyecek olursa, yani normalden (2-7 günden) daha uzun
kanama sürerse anormallik vardır ve doktora başvurmalıdır. Ayın on gününü
hayız, yirmi gününü de temizlik hali kabul etmek lazımdır. Ve kan devam ettiği
müddetçe her ay böyle hesap edilir. Bu hal, onun hep adetidir ki, hayız kabul
ettiğimiz on gün içinde namazlarını kılmaz ve sonra da kaza etmez. Ramazan'a
rastlarsa orucunu tutmaz, sonradan o tutmadığı günleri kaza eder. Diğer hayız
hükümleri de ona göre uygulanır. Fakat temizlik hali saydığımız o yirmi gün
içinde, özür sahibi gibi her namaz vaktinde abdest alıp farz ve nafile olarak
istediği kadar namaz kılabilir. Eğer bir müddet sonra kan kesilecek olursa bu
durumda kanın vaziyetine göre yeni bir adet edinmek gerekir. (İbn-i Abidin, İst. Şamil
Y.C.1,5.465.).
Kızın ilk Gördüğü Kan 3 Günden Az Olursa?
Kızın ilk gördüğü kan 3 günden az müddette kesilirse, hayız
olmadığı anlaşılır, o zaman terkettiği namazlarını kaza etmesi lazım gelir. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,5.463.).
Bir kız, ilk defa sahih kan ile hayız olsa, sonra da tam
müddetince sahih temizlik geçirse, hayız ve temizlik günlerini böylece tesbit
etmiş olur. Daha sonraki adetlerinde kan durmayıp aksa bile, önceki ilk adet ve
temizlik halinde adet süresi ne idiyse ona göre hareket eder. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,5.500.).
Hayız ve Nifasta (Doğum Yapan Kadında) Adet Süresi
Tesbiti:
Bir defa ile tesbit edilip kararlaştırılır. Yani bir kadının
ilk hayız ve lohusalık zamanlarında kaç gün kan gelmişse işte o müddet onun
adeti olmuş olur. Mesela; bir kız ilk defa 7 gün adet gördükten sonra kan
kesilirse, bundan sonraki diğer hayızlarında adet müddeti 7 gündür. Kan devam
ederse özürdür. (Kadın
ilmihali, H.Cemal Öğüt, İst. Bahar Y.S:129.).
Bir kız ergen olduğu zaman ilk olarak sahih kan (en az 3 gün
gelen kan) ve sonra da sahih temizlik (en az 15 gün) görmeyip de, ilk kanı
devamlı akar da sahih temizlik görmezse, bunların hiçbirine itibar edilmez. Bu
durumda kanın gelmeye başladığı günün evvelinden başlayıp on günü hayız, yirmi
günü de temizlik hali hesap edilir. Mesela, bir kız on bir gün kan, 14 gün de
temizlik gördükten sonra kanı devam edip giderse, kan on günden fazla geldiği
için fasid (gerçek değil)dir. Temizlik de 15 günden eksik olduğu için o da
fasiddir. Böyle durumda 10 gün hayız, yirmi gün de temizlik hali kabul edilir. (Kadın ilmihali, H.Cemal Öğüt, ist.
Bahar Y.S:135.).
Adet (regl) Sancısı:
Adet vücudun tamamen doğal bir işlevi olduğundan sancı
yapmaması gerekir. Adet sancıları daha çok yeni yetme genç kızlarda, yaş
dönemini geçiren, yani adetten kesilmeye başlayan kadınlarda ve sinirli
kadınlarda görülür. Demek ki, daha çok psikolojik etkenlere dayanır. Bir de
bağırsaklar düzenli boşalmazsa yumurtalıklara baskı yapar ve bu da sancıya yol
açar. Bağırsaklardaki aşırı gaz da aynı sonucu meydana getirir. Adet sırasında
sinir ve sindirim sistemi iyi işlemelidir.
Doktorlar adet dönemlerindeki duygusal ve sinirli oluşu daha
çok hormon faaliyetlerinin bedende ve ruhta yarattığı dengesizliklere
bağlarlar. Bir de adet kanamasından önce kadın vücudu su biriktirmeğe başlıyor
ve bu "ödem" sinir uçlarında baskı yaptığından sinirlilik, hırçınlık,
aşırı hassaslık durumları yaratıyor. Genç kız ve kadın bu gerçekleri bilirse
kanamadan önceki günlerde kendini kontrol edip iradesini kullanarak ya da
doktorunun vereceği ufak tefek ilaçlarla, bu gergin dönemi rahat olarak
geçiştirir.
Sancı ve Diğer Şikayetler:
Adet günlerinde kadınların kimi bedensel şikayetleri olur.
Bunlar başağrıları sırt ağrıları, belden aşağı bölümlerde kramplar, ateş,
terleme olarak görülebilir. Adet öncesi gerginliği ve rahatsızlıkları ilaçla
önlenebilir.
En önemli şikayetleri aşırı sancılardan kaynaklanır.
Sancıların nedeni, adet kanaması sırasında rahim büzülür. Bu büzülme sancıya
neden olur. Sancıların aşırı olması biraz da kalıtımsaldır. Genellikle anneleri
sancılı adet gören kızların kendileri de sancılı adet görürler. Sancıyı ağrı
kesici ilaçlar azaltabilir veya tamamen yok edebilir. Bu arada sırta yapılacak
masajlar da ağrıyı hafifletir.
Sancılı Adet ve Sebepleri:
Normal kadında adet sancısız olabileceği gibi, her 10
kadından bir tanesinin sancılı adete sahip olduğu kabul edilmektedir. Adetlerin
çok çok aşırı olmamak şartıyla sancılı olması normaldir. Genellikle bu sancı
çeşitli sebeplere bağlıdır. (Küçük rahim, geri dönük rahim, iltihaplanma v.s.)
Sancılı adet geçici olabildiği gibi, ömür boyu da devam
edebilir. Sancılı adet görüyorsanız, yatakta kalmanın hiç bir faydaşı yoktur.
Hatta, yatmak sancıyı artırabilir. Dolaşmak, egzersiz ve hafif ev işleri yapmak
faydalı olur. Veya sıcak içecekler için ya da ayaklarınızı sıcak suya koyun.
Çok sancı varsa, doktorunuzun tavsiye ettiği bir ağrı kesici almak ve yatarak
karnın üzerine sıcak kompres yapmak etkili olabilir.
Adet döneminde, her zaman olduğu gibi, kadının bireysel
temizliğine dikkat etmesi, yeterince uyuması ve dengeli beslenmesi önemlidir. Her
zaman yediği şeyleri yiyebilir ve yapması gereken günlük işlerine devam
edebilir.
Sancı, ya adetten bir gün önce başlar ve adetin
başlamasından hemen sonra kaybolur veya adetten önce başlayan sancı, adetin
birinci günü çok şiddetlidir ve sonraki günler şiddetini azaltarak kaybolur.
Bazı hallerde ağrının, hastanın genel psikolojik durumunu ve sinir sistemini
etkilediği görülür. Kadınları, adetin ilk günlerinde çalışamaz hale getiren,
yatakta yatmağa mecbur bırakan şiddetli sancılar görülmektedir.
Böyle adeti ve hamileliği sancılı geçen kadınların, sinir
sistemleri veya ruhsal yapıları psikolojik duyguları alt-üst olabilir, normal
zamanlarda görülmeyen anormal hareket ve sözleri sarfedebilirler. Böyle anlarda
bu durumdaki kadınlara kocasının veya ailesinin daha hoşgörülü ve duygusal
davranması çok uygundur. Veya doktorun tavsiyesine göre hareket etmek daha
uygun olur.
Cenab-ı Hak, adetli günlerinde kadınlardan ibadet
mükellefiyetini kaldırmış ve her adetli günlerince kadını izne ayırmıştır. Bu ilahî
emre itaat etmekle de adetli kadınlar sevap kazanmaktadırlar. Çağdaş
olduklarını ve kadın haklarını savunduklarını iddia eden beşerî sistemlerde
böyle bir uygulama var mıdır? Her ay 7 gün kadın Allah tarafından izne
ayrılmaktadır. İslamın kadına tanıdığı hakları beğenmeyen, çağdaş geçinen
beşerî sistemlerde çalışan kadınlar ise, bu günlerinde de her türlü işlerde
çalıştırılmaktadırlar. Bu mudur kadın hakları?!
Adet Kanının Renkleri Ve Tesbiti:
Adetin kendine has rengi ve kokusu vardır.
1- Bulanık: Bulanık suya benzeyendir.
2- Toprak rengi: Toprağa benzeyen bir nevi bulanık akıntıdır.
3- Kırmızı,
4- Siyah,
5- Yeşil,
6- Sarı: Bazıları ipek kozası sarılığında, bazıları saman renginde, daha
başkaları sarı diş gibi olduğunu bildirmişlerdir. Ama bu hususta itibar: İlk
gördüğü andaki rengidir. Değişme haline bakılmaz. Mesela, kadın beyaz renkte
bir akıntı görür de sonra kuruyarak sararabilir. Yahut kırmızı veya sarı
görürde kuruyarak beyazlaşabilir. (sonraki haline bakılmaz). (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,5.472.
Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.LS.130.).
Eğer kadın, bez üzerinde taze ve damlamakta olan, halis bir
beyazlık görmüş olsa ve bu da kuruduğu zaman sarılaşsa, onun hükmü beyaz
hükmündendir.
(Fetevayı Ali Efendi,C.2,S.130).
Hayız kanlarının değişik renkte olması, herhangi bir
hastalık nedeniyle de olabilir.
Hayız müddetindeki kanların renklerinin hepsi de hayızı
bildirir. Hayzin bitiminde akıntının beyazlaşmasıyla hayız bitmiş olur.
Adetin Başlangıç Vakti Ve Tesbiti:
Adetin başlangıç vakti, kanın çıkışıdır. Kanın çıktığı andan
itibaren namazını bırakır.
İmam-ı Muhammed'den bir rivayete göre ise hayız, kanın döl
yatağından dahili ferce (hazneye) indiğini hissetmekle bilinir. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,S.459,460.).
Rivayet edildiğine göre bir kadın, Hz. Aişe (r. anha)'ya
şöyle der: "Falan kadın kanı görebilmek için geceleri lambayla bekliyor.
Hz. Aişe (r. anha) şu cevabı verdi: Rasulullah (s.a.v.), zamanında hiçbirimize
zorluk yüklemedi. Bu ancak dokunmakla anlaşılır. Dokunma ise kanın çıkıp
belirmesinden sonradır." (El-Kasani, Bedai, C.1.S.39.).
Adetin Müddeti: Kanın, ilk çıktığı ve kesilip
son bulduğu bir zamandır. (İbn-i
Abidin, ist. Şamil Y.C.1,S.458. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçag Y. C.LS.129.).
Kanın ferc (hazne)'den dışarı çıkması lazımdır.
Temiz bir kadın kürsüf'ünde (kadınların kullandığı pamuk
veya bez) kan görürse, o kürsüfü tutunduğu andan itibaren, hayızlı olduğuna
hükmedilir. (Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,S.129.).
Kadın için iç ve dış hazne olmak üzere iki hazne vardır.
Pamuğu dış hazneye koyduğunda, pamuğun iç tarafı ıslansa, dış yan tarafa nüfuz
etmese de bu hayız olur. Çünkü kanın bu kadar çıkmasıyla görünmüştür. Eğer
pamuğu iç hazneye koyar, pamuğun giren kısmının yan tarafı ıslanırsa hayız
olmaz. Islaklık dış yan tarafa nüfuz ederse, pamuk haznenin kenarından yüksekte
veya aynı hizada ise, yaşlığın çıkmasıyla hayız olur. Eğer haznenin kenarından
aşağıda ise hayız olmaz. Bunlar pamuğun düşmemesi halindedir. Pamuk düşerse, o
hayızdır. Islaklığın görülmesi yönünden içi veya dışının ıslanması arasında
fark yoktur. (Es-Serahsî, Mebsut. C.3,S.151.).
Hayızlı bir kadın, gecenin başlangıcında pamuğu koysa ve
uyusa sabahleyin pamuğa baktığında halis beyaz olduğunu görse yatsı namazı üzerine
borç olur. Çünkü pamuğu koyduğunda temizliği hakkında kesin bilgisi vardı. (Es-Serahsî, Mebsut, C.3,S.151.).
Temiz iken pamuk koysa ve uyusa, şafağın sökmesinden sonra
uyansa, pamukta ıslaklık bulsa, bu onu en yakın vakitlerde hayızlı kılar. Bu, fecrin
doğuşundan sonra (sabah namazının vakti) olduğuna göre ihtiyat, ve yakin
alınarak hayızlı olur. Şayet kılmamışsa, yatsı namazını kaza etmesi gerekir. (Es-Serahsî, Mebsut,
C.3,S.151.152.).
Adetin Bitiminde Mükellefiyetin Başlaması:
Hayız bitince yıkanmak farzdır. (İbn-i Abidin, İst. Şamil
Y.C.1,S.475.).
Hayız müddetinin bitiminde namaz ve oruç gibi ibadetler
yıkanmasa da kadına farz olur.
Kan, hayzın az müddetinde (3 günde) kesilirse yıkanma zamanı
hayızdan sayılır. Zira kadın ancak yıkandıktan sonra temizlenir. Vaktin
sonundan yalnız yıkanmaya yetecek kadarına yetişirse, o namazı kaza etmesi
lazım değildir. Kadın vakit içinde hayızdan çıkmamıştır. Ama hem yıkanmaya, hem
de namaz kılmaya yetecek kadarına yetişirse iş değişir. Çünkü namaz temizlik
devresindedir ve kaza icab eder.
Kan, hayız müddetinin çoğunda (10 günde) kesilirse, kadın
açıkça hayızdan çıkar ve yıkanma zamanı temizlikten sayılır. Aksi halde hayız
müddetinin 10 günden fazla olması gerekir. Vaktin sonunda namaz kılacak kadarına
yetişirse kazası vacip olur. Velev ki, yıkanmaya imkan bulamasın. Çünkü
hayızdan çıktıktan sonra vaktin bir kısmına yetişmiştir. (İbn-i Abidin, İst. Şamil
Y.C.1,S.489.).
İhtiyar Kadınlarda Adetin Kesilmesinin Tesbiti:
Adetten kesilmek bir müddetle sınırlı değildir. Adetin
kesilmesi, kadının öyle bir yaşa varmasıdır ki, o yaşta bu kadının emsali adet
görmezler. Kadın o yaşa varır da kan görmesi kesilirse adetten kesildiğine
hüküm olunur. Ama kesildikten sonra gördüğü kan (yaşı 55'i doldurmamış ise)
yine adettir.
Bazıları, adetten kesilmenin elli veya elli beş ile
sınırlanacağını söylemişlerdir. Kolaylık için fetva buna göredir.
Kadın, emsallerinin adetten kesildikleri yaşa varır da, hala kendinden adeti
günlerinde kan gelirse hayızdan kesilmiş sayılmaz. (İbn-i Abidin, İst. Şamil
Y.C.LS.505,506.. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,5.129.).
Adetten Kesilme Dönemi Ve Belirtisi:
Adet kanı umumiyetle 45-50-55 yaşlarında kesilir. Buna yaş
dönemi (menopoz) denir.
Kadınlar genellikle 48-52 arasında adetten kesilirler. 52
nin üzerinde adetin devamı da seyrek olarak görülmektedir. Bir kadının 50 yaşın
üzerinde ne kadar geç adetten kesilmesi söz konusu olursa, rahim kanseri riski
de artmaktadır. 48-52 civarında bir yıl geçtiği halde adet görmüyorsa menopoza
girmiş sayılır. Menopozdan sonra yeniden kanama başlamasının gerisinde ciddi
hastalık sebepleri bulunabilir.
Menopozun Nedeni?
Kadın yaşlandıkça yumurtalıkları işlevlerini yerine
getirmemeye başladıklarından, yumurta oluşumu azalıp, hormon oluşumu ise durur.
Adetler giderek seyrekleşir ve son bulur.
Menopoz Döneminin Süresi:
Bu konuda belirli bir kural yoktur. 10 yıl, 5 yıl, ya'da
daha az sürer. Menopozun süresini etkiyelen başlıca unsurlar: Kadının
psikolojik ve fiziksel durumu, sürdürdüğü cinsel yaşam, sağlık durumu ile
hormonlarının, sinir sisteminin ve tüm organlarının işleyiş durumları ve
evindeki mutluluğu, huzurudur.
Kadının bünyesine göre, bu yaşlardan evvel veya sonra da
adet kanı kesilebilir. Fakat kadının genellikle 55 yaşından sonra adeti
kesilir. Gebe kalmak ümit ve ihtimali kalmamış kabul edilir. Bu yaştan sonra
kadından gelen kan, şer'an hayız sayılmaz, istihaza (özür) dır.
Adet kesimine gelen kadında çeşitli organik ve psikolojik
belirtiler görülür. Kadınlar bazen ani olarak, fakat umumiyetle, aralarının
uzaması şeklinde adetten kesilir. Bu durumda bazan hiçbir belirti
görülmeyebilir. Bazan da sıcak basmaları, aşırı kanamalar, depresyon (ruhî
bozukluk) görülebilir.
Kadında adetten kesildikten sonra görülecek kanama, acilen
hekime başvurulmasını gerektirir.
Normal bir şekilde adetten kesilen kadında depresyon (ruhi
bozukluk) görülmez, görülecek olursa hekim kontrolü gerekir. (Gurer ve Dürer,
İst. Eser Y.C.1,S.82.).
Kadın, Menopoza Karşı Psikolojik Tepkilerini Denetim
Altına Alabilir mi? Yoksa Bunlar Menopozun Kaçınılmaz Etkileri midir?
Aslında kadının menopoza karşı psikolojik tepkileri denetim
altına alınabilir. Gerçekte bu dönemdeki psikolojik bazı tepkiler, kadının
güzelliğini, gençliğini, cinsel çekiciliğini ve duyduğu cinsel hazzı
yitirmekten korktuğu için ortaya çıkmıştır. Bilgili ve sağlam iradeli bir kadın
bütün bu duygusal nedenlerin ve tepkilerin üstesinden gelebilir.
Menopoz dönemindeki bazı kadınlar, psikolojik veya duygusal
acı çektikleri için eşlerinin anlayış ve sevgisine ihtiyaçları vardır. Mutlu
bir evlilikte erkek, böylesine bir ilgiyi kendiliğinden gösterecektir. Fakat ne
yazık ki, pek çok kadın bu ilgi ve sevgiden yoksun kalırlar. Menepoz doğurgan
bir kadını kısırlaştırsa da, cinsel aşktan zevk almasını önlemez. Kadınlar,
menopozla cinsel yönden hiç birşey yitirmezler.
Menopoz Döneminde Bazı Kadınlarda Meydana Getirdiği Sinir
Bozukluklanndan Kurtulmanın Yolu:
En iyi kurtuluş yolu; kadını meşgul edici bir iş yada sosyal
hizmetler ile uğraşmak, bolca ibadet etmek, kitap okumak, torunlarla
ilgilenmek... gibi işlerde bulunmaktır. Boş kalmamalıdır. Can sıkıcı
hadiselerden uzak kalmalıdr.
Menopoz Akıntısı: Yumurtalık faaliyetinin sona
ermesinden sonra oldukça sık görülen bir akıntı şeklidir. Menopozdaki
kadınların % 45'inde oluşmaktadır. Menopozda yumurtalık faaliyeti durmuş,
dolayısıyle döl yolunda hormonal olarak idare edilen yapım ve yıkım devreleri
de ortadan kalkmıştır. Döl yolu az kanlanmakla körelmeye başlamakta ve mevcut
olması lazım gelen şekerin yokluğundan dolayı mukavametini kaybetmekte ve
dolayısıyle mikropların kolayca üremelerine ve akıntıyı meydana getirmelerine
sebebiyet vermektedir.
Bu arada döl yolunda kaşıntı ve idrar ederken yanma mevcuttur.
Hadise östrojen hormonunun yokluğundan kaynaklandığı için yine östrojen hormonu
ile tedavi edilecektir.
Hamile Kadın Hayız Görür mü?
Kadınlar gebe kaldıktan sonra patolojik durum olmadıkça adet
göremezler. Ancak, adet zamanında kanlar adet kanı sayılır. (Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y.
C.1,S.130.).
Hayızlı Ve Nifaslıya (Doğum Yapan Kadına) Haram Şeyler:
1- Her türlü namazı kılamaz,
2- Her türlü orucu tutamaz,
3- Cami ve mescitlere giremez,
4- Kabe'yi tavaf edemez,
5- Kur'an'dan bir ayet bile okuyamaz,
6- Kur'an'dan bir ayete bile el süremez,
7- Cinsi münasebette bulunamaz,
8- Hayız ve nifaslı kadınların yasak yerlerine (göbekle diz
arası) kocaları çıplak dokunamaz.
Hayızlı Ve Nifaslıya Cinsi Münasebette Bulunmak Haramdır.
Kur'an-ı Kerim'de bu açıkça belirtilmektedir. Şöyle ki:
"Sana adet görmeden soruyorlar. Deki: "O
eziyettir" Adet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara
yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın.
Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever." (Kuran-ı Kerim, Bakara: 222.).
Hayızlı Kadınlarla Ailevî Münasebetin Yasaklığını
Bildiren Hadisler:
Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir kimse, hayız halinde olan
kadına şeriat bakımından da, tıp bakımından da zararlı olan, çocuk yatağından
yakın olsa, yahut bunun dışında başka bir yerden yaklaşsa, yahut gaibden haber
veren bir kahini -falcıyı- tasdik etse, (helal kabul ederek yaparsa) kendisini
Kur'an ile sünnetten, yani: Muhammed dininden uzaklaştırmış olur"
buyurmuşlardır. (Feyzü'l-Kadir,
Camiu's-Sağir Şerhi, C.6,S.23. Tac,C.l ,S.103.).
İslam bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu
öğretir: Cahiliyet dönemindeki Araplar adetli kadınlara arkadan cima ederlerdi.
Hrıstiyanlar adetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi.
Yahudilerle Mecusiler ise, tam tersine, adetli kadından son derece uzak kalır,
hatta adetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar,
onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplarındaki emrin bu
olduğunu söylerlerdi. (Müslim,
Hayız:16.). İlk ikisi
temizliğe dikkat etmeme ve sıhhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları
küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi.
İslam geldi, "hayız, eziyet verici bir haldir, dolayısı
ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..." (Kur'an-ı Kerim, Bakara:222.) ayeti gönderildi. Hiç mi
yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş
olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima
etmeyin" buyurarak, (Müslim,
Hayız:16. Nesaî, Taharet:180. İbn Mace, Taharet:124.) kadının adetli iken kirli bir
çaput gibi bir kenara atılamıyacağını öğretti. Çünkü adetlilik, pislik demek
değildi. Kur'an ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir"
diye söz etti. Yani adetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için
bir eziyettir ve sağlığa zararlıdır.
Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti: O, annelerimiz
olan hanımları adetli iken göbekle dizkapağı arasını bir peştemal (izar) ile
örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi. (Buhari, Hayız:5, Taharet:1 75.). Bunu elbette kendisi cinsel
tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda adetli
olmayacağına göre cinsel ihtiyacını adetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan
giderebilirdi. Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı:
1- Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve
bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu.
2- Adetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan
kadını, itilmişlikten ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi
insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu.
Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları adetli iken
kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir. (Müslim, Hayız:3.).
Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun
normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlaşması için yapıyordu.
Hz. Ömer (r.a.) Allah'ın Rasulü'ne geldi ve şöyle dedi:
-Mahvoldum ya Resulallah!
-Seni ne mahvetti (Ya Ömer!)
-(Ya Resulallah!) palanımı ters çevirdim; (döl yatağından
fakat arkadan yaklaşarak karımla münasebette bulundum).
Hz. Peygamber ona bir cevap vermedi. (Bu sırada) Bakara
suresinin ikiyüz yirmi üçüncü ayeti Allah'ın Rasülü'ne vahyedildi:
"Kadınlarınız (çocuk yetiştiren) tarlanızdır. O halde
(ön organ olan) tarlanıza ne şekilde isterseniz o şekilde varın. Nefisleriniz
için ileriye hazırlık yapın. Bir de Allah'dan korkun ve bilin ki siz, şüphesiz
O'na kavuşacaksınız. (Ey Peygamber! Haramlardan kaçınan kulları) müjdele."
(Bu ayeti tebliğ ettikten sonra Allah'ın Rasulü her bir
mü'mini muhatap tutarak şöyle buyurdu):
-"Önden (veya) arkadan yaklaş(arak fakat mutlaka döl
yatağından temasta bulun). Arka uzuvdan (anüs) ve adet (gören eşinle
münasebette bulunmak)dan sakın." (Sünen-i Tirmizi, K. Tefsiril-Kur'an, Hn:2984.).
Başka bir hadiste'de şöyle buyurulmaktadır.
"Kadınlarınızla ay hallerinde cinsî temasda bulunmayınız. Ancak cinsî
temasın dışında sevişme dahil onlarla her türlü ilişkiye girebilirsiniz." (İbn Kesir, Bakara:222 (1/257).
Adet halinde cinsel temasta bulunmak Rabbimizin ve
Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış bulunduğu için eşler isterseler ve
faraza bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasta
bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeble bu ilahî
yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar.
Adet (Regl - Hayız) Ve Lohusalık Halinde Cinsel İlişkide
Bulunmak:
İnsanları yaratan ve onların bedenî ve ruhî yapılarım en iyi
bilen yüce Allah, adet halinde cinsî temasda bulunulmasını şöylece
yasaklamıştır:
"(Ey Muhammad!) Sana kadınların ay halini (hayız)
soruyorlar. De ki; o bir ezadır.
Ay halindeyken onlardan ayrılın; temizleninceye kadar onlara
yaklaş(ıp cinsî münasebette bulun)mayın. İyice temizlendikleri zaman Allah'ın
emrettiği yer (vagina)den onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah (her ay
temizlendiklerinde kadınlarına) dönenleri sever. (O) İyice temizlenenleri (ay
halinde önden ve arkadan cinsel ilişkiye girmekten kaçınanları da) sever."
(Kur'an-ı Kerim,
Bakara:222.)
Hiç şüphesiz Yüce Allah, bütün yasakları olduğu gibi adet
hali cinsî münasebet yasağını da zararlı olduğu için koymuştur. Üstelik bu
zarar vericilik sebebini diğer yasaklarından farklı olarak da "eza"
sözcüğü ile açıklamıştır: "... O, bir eza'dır..."
"(Helal görerek veya sakıncasız bularak) adet halindeki
karısıyla cinsel temasda bulunan kimse, ona arka organından temas eden kişi ve
bir de gelecekten haber verdiğini iddia eden adama bilgi almak için gelip de
onun sözlerini doğrulayan şahıs Muhammed'e indirilen Kur'an'a îman
etmemiştir." (Nesaî:
2/87. Darimî: 2/408.)
Nifas halinde olan kadınla temasta bulunmanın haramlığı
kıyasla sabittir. Zira fakihler; hayız ile nifas illet ve sebep bakımından aynı
olduğundan, nifası hayıza kıyas etmişlerdir. Ayrıca bu haramlık alimlerin icmaı
ile de sabittir.
Bu haramlığın hikmeti ise, nefsi emmareyi, şer'an yasak ve bedene zararlı olan
şeylere düşmekten alıkoymaktır. Zira korunmuş bir yerin etrafında dolaşan
kimsenin oraya düşmesi muhtemeldir.
Müslümanın, dini ve sağlığı için ihtiyatlı olması gerekir.
Ahlakında, muamelelerinde ve diğer davranışlarında daima takva olanını tercih
etmelidir.
Adet halinde cinsel temasda bulunmak Rabbimizin ve
Peygamberimizin buyruklarıyla yasaklanmış olduğu için eşler isteseler ve
-bilfarz- bedenî ve ruhî zararlarından korunabilmiş olsalar bile cinsel temasda
bulunamazlar. Zira karşılıklı anlaşma haramı helal kılmaz. Bu sebeple bu ilahî
yasağı çiğneyen eşler günahkar olurlar. Allah'tan bağışlanmalarını dilememeleri
ve verebilir durumda iken günahlarını örtecek bir dinar (4.25 gr altın) sadaka
vermemeleri halinde ilahî azaba uğrayabilirler.
Zekat'ın nisabı 20 dinar= 85 gr. altın olduğuna göre bir
dinar 4.25 gr. altındır. (Y.
Kardavî Fikhüz-Zekati 1/257, 261.)
Adet Halinde Sevişmek İse Sünnettir.
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: Eşleri olan bizlerden biri adet
gördüğü zaman Allah'ın Resulü, (adet gören eşine göbekle dizler arasını örten)
genişçe bir örtü örtünmesini emreder, sonra da onun göğüslerine yönelirdi."
(Nesai: 1/189.)
Arzulanmaya ve şehvetsiz de olsa sevilmeye muhtaç olan
kadın, her ay belirli bir süre adetli günlerinde ilgisiz kalmaktan ve sevimsiz
olduğu şeklindeki üzücü şartlanmalardan ötürü bunalabilir. Onun için bu
günlerinde kadınları ilgisiz bırakmak doğru değildir.
Ay halinin başladığını kadının açıklaması lazımdır. Eğer
açıklamaz da cinsel temasda bulunulursa, bunun günahı yalnızca kadının olur.
Kadın, ay halinin başladığını bildirmemekle günaha
girebileceği gibi, bittiği halde bitmediği veya bitmediği halde bittiği
izlenimini vermekle de günaha girebilir.
Hele hele ay hali başlamadığı halde başladı diyerek kocasını
aldatan kadın, pek büyük bir günah işlemiş; ilahî la'net gölgesi altına girmiş
olur.
Adet hali ile ilgili olarak açıkladığımız bilgiler ve
hükümler aynen lohusalık için de geçerlidir. Lohusalık halinde cinsel ilişki
haram, sevişmek helaldir.
Adet ve Lohusalık sırasında cinsel birleşmeksizin sevişmek
isteyen çiftler, önce en azından cinsel organlarını ve ellerini yıkamalıdırlar.
Böylece mikrop kapma imkanı azalmış olur.
Kadının göğüslerinden kocasının ağzına yutulacak şekilde süt
gitmesinin dinî bir sakıncası yoktur. (Hanefî müctehidlere göre iki buçuk, Şafiî müctehidlere
göre iki yaşını aşmış çocukların üst emmesiyle süt akrabalığı oluşmaz.)
Sezeryanla doğumlarda cinsel organlardan kan gelmemesi
halinde kadın, lohusalık hükümlerine tabi olmaz.
Anlaşılacağı üzere adet hali gibi lohusalık hali de cinsel organdan gelen kanla
ilgili bir haldir.
Tıbbın Isbatına Göre; Hayız Ve Nifas Günlerinde Yapılan
Cinsel Temastan Şu Zararlar Meydana Gelir:
* Aybaşı kanaması geçiren kadınlar, diğer günlere göre daha
şiddetli cinsel arzu duyarlar. Bunun nedeni organlarına kanın diğer günlerden
daha fazla dolup tazyik etmesidir.
Adet kanaması ülkemizde halk arasında kirlenme adı altında
geçmektedir. Belki de bu deyim nedeniyle kadınların pek çoğu o günlerde kendini
kirli, pis bir varlık olarak görmektedir. Pek çok kadının bu şekilde kendini bu
fizyolojik nedenle aşağılaması doğru değildir. Çünkü bu hal, kendi isteğiyle
olan birşey değildir.
Bu olaya bakış açışı böyle olduğundan zaten kadınlar adet
günlerinde cinsel istekleri olsa da cinsel birleşmeden kaçınırlar. İslam Dini,
adet günlerinde cinsel birleşmeden kaçınmayı emreder. Modern tıbbî seksolojik
görüşler bizim dînî kurallarımızla paralellik göstermektedir. Adet günlerinde
cinsel birleşme sonucu özellikle cinsel organların çeşitli iltihapları çok
kolay oluşabilir. Çünkü adet kanının etkisiyle o günlerde dölyolunun dışarıdan
gelecek mikroplara karşı koruyucu ortamında bir zayıflama olur. Mikroplar
kolayca dölyolundan adet nedeniyle genişlemiş olan dölyatağı kanalından geçer,
yumurta kanalları ve yumurtalıklara kadar çıkarak o bölgenin iltihaplanmalarına
neden olurlar. Pekçok kadında yumurta kanalı iltihapları, kanalın tıkanmasına
ve kadının kısırlaşmasına neden olur.
* Kadının tenasül uzvunda ağrıların olması, öyle ki bu
ağrılar rahim ve yumurtalıkta veya havuzda iltihaplanma meydana getirir ve kadının
sağlığına ciddi bir şekilde zarar verir. Hatta; yumurtalığın yok olmasına sebep
olup kısırlık dahi meydana getirebilir.
* Adet kanı, pek çok mikrop için üremeye elverişli ortamdır.
Bu mikroplar erkekde de hastalık yapabilir.
Netice olarak; hayız ve nifas devresinde yapılacak cinsel
temastan erkek veya kadının kısır kalmaları, tenasül uzuvlarının iltihablanması
ve sağlıklarının bozulmasına yol açar. Zaten zarar olarak da bu yeterlidir.
Bu sebepledir ki; dünyanın dörtbir yanındaki modern tıp uzmanları
hayız ve nifas dönemlerinde kadından uzaklaşmanın gerekli olduğunda karara
varmışlardır.
Her şeyi bilen ve hikmet sahibi olan Allah tarafından
indirilen Kur'an-ı Kerim'de bu hakikat şöyle dile getirilmiştir:
"Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir
rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun." (Kur'an-ı Kelim, Bakara 222.)
Eşi hayız veya nifas olduğu halde, onunla cinsi temas
yapmaya mübtela olan kimse cumhuru'l fukaha'ya göre işlediği bu günahı, bir
daha yapmamak üzere samimi ve gerçek bir tevbe île bırakmalı, pişmanlık duyarak
Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır.
İbni Abbas, Katade, Evzai, İshak'ın mezheblerinde, İmam
Ahmed ikinci rivayetinde, Şafii ise kavli kadiminde; fakirlik-zenginlik, kanın
kırmızılık veya sarılık durumlarına göre bir ya da yarım dinar (Bir dinar: 12 dirhem gümüştür. Bir
dirhem ise 3 gramdır. (Bir dinar: 12X3= 36 gram gümüş eder.)) değerinde sadaka vermeleri
gerekir.
İbni Abbas (r.a) rivayet ediyor: Peygamber'e (s.a.v): Eşi
hayızlı iken ona cinsi temasta bulunan kimse hakkında soruldu. Şöyle cevap
verdi:
"Bir veya yarım dinar tasadduk etmesi gerekir." (Ebu Davud. Nesai. Tirmizi. İbn
Mace.)
Tirmizi'nin rivayetinde ise: "Kan kırmızı ise bir
dinar, sarı ise yarım dinar" şeklinde geçmektedir.
Bu konuda ihtiyatlı olan: Hayız veya nifas halinde olan
kadınla cima yapan kimsenin, hem tevbe ve istiğfar etmesi, hem de sadaka
vermesidir. Bu vesile ile umulur ki, Yüce Alah bu kimsenin hatasını affeder ve
günahımnı da bağışlar.
Hayız ve Nifaslıya Ailevi Münasebetin Yasaklığının Sebep
ve Hikmeti:
Hayız -adet- kanı; kadının rahminden gelen kan, vücuttaki
bir çok zehirlerin süzülmesini ve dışa atılmasını temin eder. Adet halinde
kadın yorgun ve hasta olur. Ve bazende sancılı olur.
Adet zamanında rahim yollarındaki kan damarları açık ve
kadın az çok yaralı olduğundan, cinsi yakınlık kadını hırpalar, rahim
yollarında uyuşuk ve sinsî bir halde bulunan mikroplar, uyanarak bir çok kadın
rahaksızlıklarına sebebiyet verir.
Kadınlar ne kadar temiz olsalar, ay halinde iken umumiyetle
ağır bir koku yayarlar. Bu sebeble bu sırada meydana gelen yakınlık, erkeği
tiksindirir ve araya soğukluk, nefret girer. (Dr. Cemal Zeki Önal, Evlilik ve Mahremiyetleri,
S:169.).
Bu yasak müddet zarfında kadın ve erkek de istirahat etmiş
oluyorlar. Bu istirahat esnasında birbirlerinden istifade edemiyen eşler,
adetin bitiminde birbirlerine karşı yeni kavuşmuş gibi özlemle dolarlar.
Cenab-ı Allah'ın lutfuyla her ay tekrarlanan bu olay sayesinde eşler arasındaki
bıkkınlık ve doygunluk önlenmiş, bunun yerini özlem almış oluyor. Bu da ilahi
bir hikmettir. Kadın lohusa iken kırkını geçirmeden erkekle yakınlıkta
bulunmaktan sakınmalıdır. Lohusalık en fazla 40 gündür, daha az da olabilir. 40
gün sakınmadaki hikmet kadının sağlığı içindir. Zira doğum esnasında üreme
organları, bilhassa rahim, hazne berelenir, çok defa yırtıklar meydana gelir.
Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak, kadını pek fazla örseler, mikropların
hemen faaliyete geçmesine birçok ehemmiyetli kadın rahatsızlıklarının
oluşmasına sebep olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının üreme organı tabii
halini almadan kat'iyen kadına yanaşmamalıdır.
Hayızlı ve Nifaslıyla Cinsel İlişkinin Sakıncaları:
Böyle kadınların rahminden zaman zaman gelen kirli kan,
insan için pek büyük bir eziyettir. Yani yaklaşma iğrenme ve eziyet verecek
murdar bir şeydir. Çünkü kokusu fena, rengi bozuk, pis, acı ve yakıcı bir
akıntıdır. Bundan dolayı, bu halde bulunan kadınlara, tamamen temizleninceye
kadar, Cenab-ı Hakk'ın yasağına uyarak yaklaşmamalıdır. Yani onlarla ailevi
münasebette bulunmamalıdır. Kurtuluş doğruya uymaktır. Şu halde din tarafından
da, tıp tarafından da yasaklanan ve insanında iğrendiği bu kötü işi muhakkak
terketmek, insaniyet ve medeniyet icabıdır. Çünkü birçok hastalıklara sebep
olduğu için normal yaratılışta olanlar, ondan büsbütün nefret ederler. Bu
şekildeki kadınla münasebette bulunan erkekler de çok çeşitli iltihaplar ve
hastalıklar meydana gelmektedir.
Hayızlı ve Nifaslının Kanı Kesilince Gusletmesi
Vacibtir.
Hayız müddetinin en son müddeti olan, on gün geçtikten
sonra, ister ilk defa hayız gören kadın olsun, isterse adetli bulunsun,
yıkanmadan önce, ailevi münasebette bulunması helal olur. Yıkanana kadar
münasebette bulunmaması müstehabdır.
On günden daha az bir sürede kan kesilirse, yıkanana kadar
veya üzerinden bir namaz vakti geçene kadar, münasebette bulunmak caiz olmaz.
Çünkü namaz, ancak vaktin sonunda yıkanacak kadar bir vakit bulanın üzerine
farz olur. Bir kadının hayız kanı, adetinden daha az bir sürede kesilmiş olsa,
o kadın için münasebette bulunmak (adeti geçene kadar, yıkanmış bile olsa)
mekruh olur. Fakat o kadının bu durumda, ihtiyaten namaz kılması ve oruç
tutması gerekir. (Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçag Y. C.1,S.139.).
Hayızlı kadınla ailevi münasebette bulunmanın haramlığını
bilerek (kasten) helal gören kimse kafir sayılır. Allah'ın yasakladığını helal
saymakla ilahlıkda bulunmuş oluyor. Lohusa kadında aynıdır.
Zira bu hallerde kadınla münasebet, kadına eziyettir ve
tehlikelidir de... İslam kadını koruduğu için bunu yasaklamıştır. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,S.489, 490.).
Hayızlı kadınla bilerek kasten münasebette bulunmak büyük
günahtır. Mecbur edilerek veya unutarak yapılırsa günah değildir. Tövbe lazım
gelir. Bir veya yarım altın sadaka vermesi mendub olur.
Ancak bilmeyerek hayızlıyla münasebette bulunursa İslam
memleketlerinde şer'i hükümleri bilmemek özür değildir. Sorsun, araştırsın,
öğrensin.
Düğünlerde kız hayızlı ise, kocasına bunu bildirmesi
gerekir. Ve erkeğinde hayzın bitimini beklemesi gerekir. Kız bildirmezse,
erkekde beklemezse ikisi de mes'üldür. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1.S.491.). Bir de düğünlerde kızdan çeşitli
sebeplerden dolayı kızlık kanı gelmeyebilir. Bazı kızlık zarları kalın ve
esnektir. Kanama olmayabilir. Bazen de kızlık zarı yırtılmasına rağmen kanama
fazla olmayabilir. Çünkü her kadında kızlık zarının şekli, kalınlığı ve damar
yapısı farklıdır. Böyle durumlarda kızı itham etmeden önce ihtiyatlı davranılarak
önce doktora kontrol ettirilirse ailevi münasebetler, tamiri mümkün olmayan
yaralardan önlenmiş olur...
Kadın adet halini gizlediğinde günahkar olduğu gibi, adeti
bittiği halde de bitmediği izlenimini vermekle de günaha girer. Zira, Hz.
Peygamber (s.a.v.): "Allah, müfessile kadına lanet etsin. Onu rahmetinden
uzak düşürsün" buyurdu ve Müfessile'yi şöyle tanıttı:
"Müfessile; kocası kendisini arzuladığı zaman, adet
görmeye başlamadığı halde, "adet görüyorum" diyerek kocasını aldatan
kadındır." (M.
Zevaid: 4/296. El-Metalibü'l-Aliyyetü: Hn: 1559).
Karı-koca, kadın hayızlı haldeyken rıza ile ailevi
münasebette bulunurlarsa her ikisi de günahkar ve asi olacaklarından Tövbe-i
Nasûh ile (bir defa aynı hatayı işlememeksizin) tövbe ve istiğfar etmeleri icap
eder. Ve bir fakire sadaka vermeleri gerekir.
Eğer bir taraf kendi rızası ile, diğer taraf da zorla kabul
ederse, yalnız zorlayan taraf asi ve günahkar olmuş olur. (Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt,
İst. Bahar Y. S.100.103,104.).
Hayzın Bitimi ve Ailevi Münasebetin Helal Olması
İçin Şu Üç Şey Gerçekleşmelidir:
Bir kadının her zamanki adeti tamam olup da, hayzın en çok
müddeti olan 10 günden ve nifasın en çok müddeti olan 40 günden evvel bir
zamanda kan gelirse, şu üç husustan biri tahakkuk etmedikçe, o kadına kocasının
yakın olması helal olmaz.
1- O kadın boy abdesti almış bulunmalıdır, hatta bu boy
abdesti ile namaz kılmamış olsa bile. Zira hayzın en az müddetinden sonra kanın
kesilmesi, yıkanma zamanı demek ise de, bu zaman, hayızdan sayıldığından
yıkanınca ondan kurtulmuş ve sonra da cinsi münasebette bulunmak ona helal
olmuş olur.
2- Gerçekten özür sahibi olduğundan dolayı teyemmüm ederek
namaz kılmış olmalıdır. Kıldığı namaz nafile de olsa olur. Bu teyemmüm namaz
için yapılmış olmalıdır. Çünkü bu hususta yalnız teyemmüm etmek boy abdesti
almak yerine geçmez. Halbuki boy abdesti böyle değildir. O namaz kılmak gibi
bir yardımcıya muhtaç değildir. Çünkü asıldır. Teyemmüm ise aslın yerine geçen
bir şeydir.
3- Kan kesildikten sonra yıkanmaya ve namazın ilk tekbiri
olan "Allah-u Ekber" demeye ve bunların sonralarını, mesela
yıkandıktan sonra elbiselerini giyinmek gibi şeyleri yapmaya vakit varken
yıkanmayıp veya teyemmüm etmeyip ilk namaz vaktini geçirerek namaz, o kadının
boynuna borç olarak kalmış olmalıdır. Bu halde o namaz vaktinin sırf
çıkmasıyle, onun, kocasıyle münasebette bulunması -yıkanmış olmasa bile- helal
olur.
Çünkü o vaktin namazı, kadının boynuna borç olmuştur ki, bu
da temizlik hükümlerinden bir hükümdür. Yani o kadın hükmen temizlenmiş
demektir. Bundan dolayı, diğer şer'i hükümler de buna bağlı bulunduğundan, o
hükümlerden birisi de kocasiyle cinsi münasebette bulunmasının helal olmasıdır.
(İbn-i Abidin, İst.
Şamil Y.C.1,5.486. Dürer Terc. İst. Eser Y.C.1 ,S.79.).
Önemli Bir Hatırlatma:
Müslüman kadınlardan bazıları, adetleri kesildikten sonra
namaz kendilerine borç olmuyor zannederler. Ve, ne zaman boy abdesti alırsam o
zaman bana namaz farz olur; ben de ondan sonra namazlarımı kılmaya başlarım,
derler. Halbuki, bir kadının adeti sekiz gün olup, mesela cuma günü öğleden
sonra adeti kesilse, eğer ikindi namazının vaktine kadar yıkanmak ve namaz
kılmak mümkün ve zaman uygun olursa, o günün öğle namazı o kadına borç, yani
farz olur. Bu namazı, dediğimiz gibi, o vakitte kılabilirse ne güzel, eğer
vakit varken, yani zaman müsait iken yıkanmayıp namazı kazaya bırakırsa
günahkar olmakla beraber o namazı sonra kaza etmek o kadına farz olur ve
özürsüz namazı vaktinden geçirdiği için de tövbe etmesi gerekir. (Kadın ilmihali, H. Cemal Öğüt,
İst. Bahar Y. S.11 6,11 7.).
En doğrusu, bütün İslam erkekleri ve bilhassa bu temizliğe
daha çok muhtaç ve mecbur olan İslam kadınları, zamanı gelince, özür ve
rahatsızlıkları bilince şer'i bir engel de yoksa, hiç bir vakit geçirmeden
derhal yıkanmaları gerekir ki, bu farzdır. O imanlı ruhlar bu kabustan, manevi
kirliliğin en kötüsü olan bu durumdan kurtulmalıdırlar ki, rahmet meleklerinin
sohbetine erişebilsinler.
Hayzı on günden daha azda, nifas kanı kırk günden daha azda
kesilen kadının yıkanmadıkça, yahut üzerinden bir vakit namaz geçmedikçe cinsi
münasebeti helal değildir. Vakit geçerse helaldir. Hayız, on günden sonra da
devam etse, hükmen temiz ve cünüb hükmündedir. (Gurer ve Dürer Terc. İst. Eser Y.C.1 ,S.79.). Yani, hayızdan temizlenmiş fakat
yıkanmadığından cünüp hükmünde olduğundan cinsi münesebeti caizdir, namazdan da
mesuldür.
Adet günleri belirli bir kadının hayzi, adetinden daha az
bir zamanda kesilirse yıkanmış bile olsa cinsi münasebet helal olmaz. Zira adet
günlerinde hayzin tekrar gelmesi ihtimali fazladır.
Böyle kadın, yıkanarak namazını müstahap vaktin sonunda
kılar. Burada namazını müstahab vakte bırakması vaciptir. Ama hayızı adetinin
tamamında kesilirse müstehap vakte geciktirmesi müstehab olur.
Hayz, Adetinde (normal vaktinde) kesilirse, kadın ehl-i
kitaptan olduğu takdirde cinsi münasebet derhal helal olur. Velev ki yeni hayız
görenlerden olsun. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.484.).
Hayzı, adetinde (normal vaktinde) kesildiğinde üzerinden bir
namaz vakti geçerse ve namaz boynuna borç olduğunda, temiz kadınlardan olup
cünüp hükmünde bulunduğu için yıkanmasa bile kocasının onunla cinsi münasebette
bulunması helal olur.
Mesela; Öğleden önce veya öğle vaktinin başında hayızdan
kesilirse, ikindinin vakti girmedikçe cinsi münasebet helal olmaz. Çünkü öğle
vaktinin sonunda bir namaz miktarı vakit geçince, namaz kadının boynuna borç
olur. Namaz boynuna borç olunca kadın hükmen temiz sayılır. Cünüp hükmündedir.
Ve münasebet bu vakitten sonra helal olur.
Keza vaktin sonunda kesilir de hayzın kesilmesiyle ikindinin
vakti arasında bir namazlık zaman kalırsa ikindinin vakti girdikten sonra
münasebet caizdir.
İki vakit arasında (namaz kılacak kadardan) daha az zaman
kalırsa güneş batmadıkça münasebet helal olmaz. Çünkü ancak ikindi namazı
güneşin batmasıyla kadına borç olmuştur. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.486.).
Kadının kanı, tam on günde kesilirse yıkanmadan kocasının
ona yakınlık etmesi helal olur. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.488.).
Müslüman bir erkek gayri müslim bir kadınla evli olsa,
hayızlı ve nisaflı günlerinde o kadınla münasebette bulunması müslüman erkeğe
yasaktır. (Kadın
İlmihali, H. Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.118).
Hayızlı Kadın Pis Değildir:
Hayızlı kadının yatağını ayırmak kadına zulümdür. Yahudiler,
böyle kadınların yataklarını ayırdıkları gibi, aynı sofrada yemek bile
yemezlerdi, havlularını dahi ayırırlardı. Cahiliye arabları da böyle
davranırlardı. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1.S.478.). Hristiyanlar da böyle kadınlarla Yahudilerin aksine
ailevi münasebette bulunuyorlardı. İslam akla ve tıbba uygun olan kadını
koruyucu yolu tavsiye ediyor.
Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor: "Ben ay halinde iken,
Rasul-i Ekrem hazretleri mübarek başını kucağıma yaslar, sonra Kur'an
okurdu."(
Buhari.).
Cünüp ve Hayızlı Kadın Çocuğunu Emzirebilir mi?
Emzikli bir kadın, adet halinde çocuğunu emzirebildiği gibi
cünüp iken de emzirebilirse de cünübken mecbur kalmadıkça emzirmemesi daha
iyidir. Bu hususta ihtilaf yoktur. (Günümüz Meselelerine Fetvalar, Halil Gönenç, İst. İlim Y.
C.1,S.31.). Abdestli
kadının çocuğunu emzirmesi abdesti de bozmaz. Abdestli emzirmek daha iyidir.
Hayız Kanı Bulanmış Elbiseyi Temizlemek:
Ebubekir kızı Esma (r. anha)'dan yapılan rivayette diyor ki:
"Bir kadın peygamber (a.s.) Efendimize gelerek dedi ki:
"Bizden birinin elbisesine ayhali kanından dokunuyor, ne yapmalıyız?"
Efendimiz ona şöyle buyurdu: "Kanı kazıyıp atarsın,
sonra su ile çitilersin, sonra da üzerine (bol) su dökersin ve onunla namaz
kılarsın." (Buhari,
Hayız:19. Müslim, Hacc:382.).
Tıp İlminin Bu Konudaki Tavsiyeleri
"Aybaşı zamanında çamaşır değiştirmeye ve vücut
temizliğine çok dikkat etmek lazımdır. Bu durumdaki kadının günü gününe
yıkanması suretiyle, vücut temizliğine diğer zamanlardan daha çok itina etmesi
gerekir. Bir kadın, müstesna vakalarda birkaç defa, fakat normal zamanlarda
günde bir defa tenasül organlarım iyice yıkamak zorundadır. Yıkanmadan önce
idrarını boşaltmak icabeder. Tenasül organlarına mümkünse lavanta çiçeği gibi
kokular sürmek lazımdır. Çünkü lavanta çiçeği vücut kokusunu en iyi örten bir
vasıtadır." (Dr.
Frits Kahn, Tercüme Prof. Dr. Tevfik Remzi, Tenasül Hayatımız,S.28.).
Bazı tembel ve miskin kimselerin yaptıkları gibi halk
arasında pis kokuları yaymak ve halkı rahatsız etmek İslamiyete aykırıdır.
Cehaletten doğan ve dinimize de şiddetle aykırı olan bu gibi adet ve
davranışları terketmek her müslümanın vazifesidir.
Ayrıca yıkanma amacıyla veya temizlik düşüncesiyle bazı
hanımlar vaginaya ellerini sokarak yıkamaya kalkışırlar. Eller her zaman mikrop
taşıyan organlardır. Sonra tırnaklar vaginayı ve rahim ağzını tahriş edebilir.
Bu sebeple eller gelişi güzel içeriye sokulmamalıdır. Zaten rahim ağzından
salgılanan sıvı hazneyi temizler. Nasıl başaşağı tutulan bir bardak içerisinde
birşey kalmıyorsa, vaginada da fazla birşey kalmaz, akar.
NİFAS
Nifas lügatta: Kadının doğurması manasına gelir.
Şeriatta: Çocuk veya çocuğun ekserisi -Velev parça parça
uzuvlar- organlar (halinde olsun) çıktıktan sonra rahimden gelen kan
parçasıdır. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.494.).
Çocuğun azı çıktıktan sonra kan gelirse nifas değildir.
Kadın abdest alarak namazını kılar. Rükü ve sucuda imkan bulamazsa ima,
(işaret) ile kılar. Geciktiremez, terkedemez.
Doğuran Kadın Hiç Kan Görmezse Nifaslı Olur mu?
- Evet olur.
Çocuğu göbeğinden doğurursa rahminden kan geldiği takdirde
nifaslıdır. Çünkü doğumun akabinde kan rahimden çıkmıştır. Kan göbekten gelirse
nifas değildir, yaralıdır. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.494.).
Nifas: Doğumu takip eden kandır. Doğum yaptığı halde kan
görmemiş olan kadının gusletmesi icap etmez. Bu Ebu Yusuf'un görüşüdür.
İmam-ı Muhammed'den de böyle rivayet olunmuştur. Fakat bu
kadının abdest alması vacib olur. Çünkü çocukla beraber pislik de çıkmıştır.
İmam A'zama göre: Böyle kadının gusletmesi gerekir.
Alimlerin çoğu da bu görüşü almışlardır. (Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
Nifasın Müddeti İle İlgili Meseleler:
Nifasın en az müddeti, kanın, bir saatlik olsun
bulunmasıdır. Son haddi ise kırk gündür. Fetva bunun üzerinedir.
Eğer kan, ilk başlangıçta veya adetlilerde, kırk günden fazla olursa -yukarıda
işaret edildiği gibi- bunun kırk gününün nifaslı olduğuna itibar edilir.
İki kan arasında temizlik (kansızlık hali)15 günden fazla
bile olsa, Ebu Hanife (r.a.)'ye göre, bu -zaman- da nifastır. Fetva da bunun
üzerinedir. (Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1,S.133.).
Bir kadın çocuk doğurduktan sonra, kan görüp bir müddet
sonra kırkı içinde kan kesilip temizlik gördükten sonra, kırkının sonlarında
yine kan görse, bu kan arka arkaya gelen kan hükmündedir. Ve kadının nifası
ikinci kanın bitimi veya kırk gündür. (Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt.ist. Bahar Y.S.131.).
Nifas müddeti içinde görülen temizlik de nifastan sayılır.
Mesela: On gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra tekrar on gün kan gelecek
olsa bu yirmibeş günün hepsi de nifas müddeti sayılır. (Büyük islam İlmihali, Ö.N.Bilmen,
Bilmen Y.İst.S:71.).
Nifasta kırk günün arasına giren temizlik İmam A'zam'a göre
ister 15 gün ister daha az veya daha çok olsun fasıla (ara) teşkil etmez.
Temizliğin iki tarafındaki kan devam üzere akan kan gibi sayılır. Fetva da buna
göredir
İmameyn'e (İmamı Muhammed ile Ebu Yusuf) göre ise, 15 gün fasıla -ara- teşkil
eder. Kadın doğurduktan sonra bir gün kan, 38 gün temiz ve bir gün kan görürse
İmam A'zama göre bu 40 gün nifastır. İmameyne göre yalnız ilk gün gördüğü kan
nifas sayılır. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1 ,S.474.).
İlk defa lohusa olan kadının nifas kanı 30 gün sonra
kesilse, sonra 45 gün tamam olmadan yine kan görse, bunun 40 günü nifastır.
Çünkü nifasla hayız arasındaki temizlik müddeti 15 gün olmamıştır. İkinci kan
özür kanıdır. Böyle durumlarda nifasın müddeti 40 gün sayılır. (Kadın İlmihali, H. Cemal Öğüt,İst.
Bahar Y.S.132).
Lohusa olan bir kadının, mesela her zamanki lohusalığında
adeti 40 gün iken, bu defa 20 gün kan görüp kesilse, sonra 19 gün temiz kalsa,
evvelki adeti olan 40 günü tamamlamadıkça kocasıyla cinsi münasebette
bulunamaz. (Kadın
İlmihali, H. Cemal Öğüt İst. Bahar Y.S.133.).
Eğer lohusa bir kadın, 40 günü geçmemek şartıyla, adetinin
dışında kan görse, mesela, adeti 20 gün iken 15 günde kan kesilse veya kan 25
gün devam etse, birinciye göre, adeti 15 gün, ikinciye göre de, adeti 25 gün
olmuş olur. (Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.140.).
Nifasın Hükmü:
Genelde nifas, her şeyde hayız gibidir. Daha önce hayız ve
nifas hakkında müşterek hükümler bölümünde anlatılmıştır. Yani Nifaslı kimse de
hayızlı kimse gibi Kur'an okuyamaz, camiye giremez, Kabeyi taraf edemez, v.s. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,S.495.).
İkiz doğuran, ilk çocuğu doğurduğu andan itibaren lohusadır
İkizlikte şart iki çocuk arasındaki zamanın altı aydan az
olmasıdır. Üçüz olması halinde de, üçüncü ile ikinci arası da yine böyledir.
Fakat, birinci ile üçüncünün arası altı aydan fazladır.
Sahih olan, ikizliğin şartı;yüklülüğün bir olmasıdır. (İbn-i Abidin, ist. Şamil
Y.C.1,S.498. Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ C.1,S.133.).
Kadının nifaslı olması için, çocuğun yarısından daha fazla
kısmının çıkması gerekir. (Fetevayı
Hindiyye, Ank. Akçağ Y. C.1 ,S.132.).
Düşük Çocukla İlgili Mes'eleler:
Çocuk karında parçalanmış ve ekserisi de çıkmış bulunsa;
eğer, düşüğün tırnak, parmak, saç gibi uzuvlarından bazıları bel olmuşsa, kadın
lohusa sayılır. Aksi taktirde kadın lohusa sayılmaz. (Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y.
C.1 ,S.132.).
Eğer düşüğün, uzuvlarından hiçbiri belli olmamış ve açığa
çıkmamışsa, o kadın için lohusalık yoktur. Eğer o kadını hayızlı saymak mümkün
olursa, kadın hayızlı sayılır. Bu mümkün olmazsa, kadının kanı, istihaza (özür)
kanıdır.
Bir kadın, düşükten önce veya sonra kan görür ve düşüğün
yaratılışı da açık (uzuvları belli) olursa, kadının önceki görmüş olduğu kan,
hayız kanı değildir, düşükten sonra kan gördüğü için, o kadın lohusa sayılır.
Fakat, düşüğün yaratılışı (uzuvları) belli olmamışsa önceki gördüğü kan; eğer,
kadını hayızlı saymaya imkan varsa, hayız kanıdır. (Fetevayı Hindiyye, Ank. Akçağ Y.
C.1 ,S.132.).
Azası belli olmayan çocuğu düşüren kadından gelen kan üç gün
devam eder ve ondan önce geçmiş hayızından sonra tam bir temizlik devresi
geçerse hayızdır. Temizlik devresinin geçmesi iki hayız arasında fasıla (ara)
teşkil etmek için lazımdır. Kan üç gün devam etmez de ondan önce tam bir
temizlik devresi geçerse, yahut üç gün devam eder de ondan önce tam temizlik
devresi geçmezse veyahut hem üç gün devam etmez, hem de önceden tam temizlik
devresi geçmezse gelen kan istihaza (özür) dır. (İbn-i Abidin, ist. Şamil Y.C.1
S.503,504.). Ceninin hali yani azası belli mi değil mi, bilinmezse mesela;
çocuğu helada düşürür de devam üzere kan gelirse bakılır. Mesela; hayzı 10 gün,
temizlik devresi 20 gün, nifas da 40 gün ise çocuğu hayzının ilk gününde
düşürdüğü taktirde 10 gün namazını yüzde yüz bırakır. Zira bu kadın ya hayızlı,
yahut nifaslıdır. Sonra yıkanarak 20 gün namazını şüphe ile kılar. Çünkü
nifaslı veya temiz olması ihtimali vardır. Sonra 10 gün namazını yüzde yüz
bırakır. Zira ya hayızlıdır, yahut nifaslı. Sonra yıkanarak 20 gün yüzde yüz
bilerek namaz kılar. Bu kırk günü tamamlamak içindir. Ondan sonra adeti 10 gün
hayız, 20 gün temizlik devresi olur. Çocuğu hayız günlerinden sonra düşürürse,
o vakitten itibaren temizlik devresindeki adeti kadar şüphe ile namazını kılar.
Sonra hayızdaki yüzde yüz bildiği adeti kadar namazını terk eder.
Kadının hayzı kesilmekle hamilelik günlerinin sayısını da
bilmezse, kadın yüz yirmi gün kan görmezde sonra çocuğu helada düşürürse, çocuk
azası belirli sayılır. (İbn-i Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.504.).
İSTİHAZA- ÖZÜR
İstihaza -özür- kanı: Adet ve Lohusa günleri
dışında cinsel organdan akan kokusuz kandır. Yani adetli kadında üç günden az
ve 10 günden çok, lohusa kadında ise 40 günden çok olarak gelen kandır.
İSTİHAZA İLE İLGİLİ MESELELER:
İstihaza kanı: İnce olup, kokusu yoktur. Burundan gelen, tam
bir namaz vaktinde daimi surette akan kan gibidir. İstihaza kanının devam
ettiği kadın, tertemiz kadın gibidir. Her türlü ibadetini yapar, orucunu tutar,
Kur'an okur, Kabe'yi tavaf eder, ailevi münasebette bulunabilir. Gusül de
gerektirmez.
Delili: İbn Mace'nin Süneninde: "Hz. Peygamber
(s.a.v.), Fatıma binti Ebi Hubeyş'e hayız günlerinde namazdan uzaklaş, sonra
(hayız müddeti bitiminde) yıkan ve (kan devam etse de) her namaz için abdest al
Velev ki kan hasırın üstüne damlasın" buyurdular.
Kendisinden özür kanı gelen bir kadın, öğle namazı vaktinde
abdest alıp namazını kılsa, sonra kan kesilse, bu kadının namazı tamamdır.
Fakat abdest alıp henüz namaza başlamadan evvel veyahut namaz kılarken kan
kesiliverirse, abdestinin kıymeti kalmaz. Yeniden abdest alıp namazını kılması
icabeder. (İbn-i
Abidin, İst. Şamil Y.C.1,S.492,493.).
Hamile kadından gelen kan istihazadır. (Gurer ve Dürer, İst. Eser Y.C.1
,S.80.).
Küçük kızdan (9 yaşından küçükten) gelen kan istihazadır.
Bir kadının hayzının bitimi olan 55 yaşını geçtikten sonra kan görse, o hayız
olmaz. (Kadın
İlmihali, H.Cemal Öğüt, İst. Bahar Y. S.34.).
Özürlü Sayılmanın Şartı:
Bir namazın kamil vaktine kadar kadında kan devam edip
vaktinin tamamını kaplamadıkça, özürlü hükmü kadında sabit olmaz. Yine, namaz
vakti içinde abdest alıp, namaz kılacak kadar hadesten (pislikten, kandan)
temiz olarak bir zaman bulunmazsa, ancak o zaman özür sahibi olur. Özürlü, her
farzın vakti için abdest alır ve o abdest ile o vakitte farz ve nafileden
dilediği namazı kılar. Hanefilerce özürlünün abdestini vaktin çıkması bozar. (Gurer ve Dürer, İst. Eser Y.C.1
,S.84)
Özürlü Olan Kadının Her Namaz İçin Gusletmesi Gerekir Mi?
Her namaz için gusletmek büyük bir külfeti beraberinde
getirmekte ve kişinin günlük işlerini aksatacak ölçüdedir.
İslam, her konuda temizliğe gereken önemi vermekle beraber,
kolaylığı da sağlamaktadır.
Hanefilerce: Özürlü kadın, temiz kadın hükmündedir. Yani;
namazını kılar, orucunu tutar, Kur'an okur, cinsel temasta bulunabilir. Ancak
her namaz için bir abdest alır, gusletmesine gerek yoktur.
Özür kanı sürüp giderken bu arada ayhali başlarsa ve
kendiside bunu ayırd edebiliyorsa o zaman namazı bırakır. Ramazan ise, o süre
içinde oruç tutamaz ve ailevi münasebette bulunmaz. Süre dolunca bir defa
gusleder ve sonra her namaz için abdest ibadetine devam eder. Özürlü kadın,
Abdest almadan önce tenasül organını iyice yıkar ve temiz bir pedle iyice
kendini korur. (Kaynaklarıyla
Ahkam Hadisleri, Celal Yıldırım, Uysal Y. Konya, C.1,5.396.).
İstihaze Kanı Gören Kadınla İlişki Kurmak:
"Ümmü Habibe, İstihaze kanı görür ve kocası da onunla
ilişki kurardı." (Ebu
Davud).
Bu hadis, kan akma halinde bile olsa İstihaze (özür) kanı
gören kadınla kocasının münasebette bulunmasının caiz olduğuna delildir.
Cumhurun görüşü de budur.
Ancak, kocanın gücü yettiğince bundan uzak durması kadın
açısından elbetteki daha uygundur. Çünkü ayhali gören kadının rahatsızlığı,
İstihaze kanı gören kadında da sözkonusudur. Hemen bu kanın bir hastalık
belirtisi olma ihtimal büyük olduğundan bir an önce tedavisine gidilmesi, hem
kadın sağlığı, hem aile huzuru için gereklidir
TEMİZLİK, ÇEVRE VE CİNSEL HAYAT
Sünnetli Olmak:
Erkek cinsel organı bölümünde anlatılacaktır.
Bıyık-Sakal Ve Cinsel Hayat:
Bıyık-sakal veya sakaldan bağımsız olarak yalnızca bıyık
bırakacak Mü'min şekle ve temizliğe son derece önem vermek mecburiyetindedir.
Zira ağıza sarkan bıyık hele hele iyice de yıkanıp güzel kokularla
kokulandırılmazsa cinsel nefrete ortam hazırlayabilir. Çünkü dudaklar
sevişmenin ana unsurlarıdır.
Allah'ın Resulü'nün hadislerine göre sakalın bir tutamı
aşmayacak şekilde kişinin vücud yapısı ile uyumlu olması gerekir. Bıyığın ise
üst dudak derisi açıkça görülecek şekilde kısa olması lazımdır.
Bunun içindir ki Allah'ın Resulü:
"Bıyığım kısaltmayan biz(im yaşayışımız üzerinde
olanlar)dan değildir" (Tirmizi, Edeb: 16 (Hn:2762).) buyurmuşlar, cinsel
mahzurunu da tarihî bir gerçeği dile getirerek şöyle açıklamışlardır:
-Bıyıklarınızı (dudaklarınızı aşmayacak şekilde iyice)
kısaltınız. İsrail oğulları bıyıklarını kısaltmadıkları için (bazı) kadınları
zina ettiler. (C.Sağîr: 2/87.)
AİLENİN HUZURU İÇİN OLUMSUZ DIŞ CİNSEL ETKİLERDEN
KORUNMAK GEREKİR.
a) Aile hayatında haremlik ve selamlığa, tesettüre, dikkat
edilmeksizin akraba ve komşularla karışık oturmamak, aileyi dış cinsel
etkilerden korur.
b) Ahlaksız ve zinakar kadınlardan korunmak gerekir.
Olumsuz Ortamlar ve Arkadaşlar:
Erkek kendisini aşıkdaşlığa götürecek, zinaya düşürecek iş
ortamlarından kaçınmalıdır. Haram eğlencelere ve zinaya düşkün kişileri dost
edinmekten sakınmalıdır.
Koca, eşinin vücut özelliklerini kocasının veya çocuklarının
yanında anlatabilecek tipte kadınlarla da komşuluk ilişkileri kurulmasına
müsaade etmemelidir.
Televizyon ve Basın:
Eğer televizyon varsa ve kullanılıyorsa programlar özenle
seçilmelidir. Fizik yapıları kafada ve kalbde yer edecek oyuncuların rol aldığı
cinsel sahneleri içerici programlardan mutlaka sakınılmalıdır.
Televizyon programları gibi okunacak gazete ve dergiler de
titizlikle seçilmelidir. İslamî îman ve ahlak değerleriyle çatışıcı yazı ve
resimleri içeren basın ürünleri katiyette eve sokulmamalıdır.
Televizyon ve basın üzerinde hassasiyet gösterilmedikçe
ailenin genelde İslamî özelde cinsel mazbutiyetini korumak pek güçtür. Çünkü
büyük sanatçılar olarak tanıtılan nice ünlü fahişeler, homoseksüeller,
seviciler, ardamarları çatlamış çift şahsiyetli erkekler ve kadınlar televizyon
ve basın yoluyla evlerimize hatta yatak odalarımıza kadar girebilmektedirler.
Allah'ın Resulü "kötü dosttan sakın" buyurmuştu.
Eşler, Cinsel Cazibelerini Oluşturmak Ve Geliştirmek için
Vücudu ve Dişleri Temiz Tutmalıdır:
Ağız, ön ve arka uzuvları ile koltuk altları pis kokular
neşreden vücutların, arzuyla birleşemeyecekleri, şehvet galeyanı halinde
birleşseler bile sonradan tiksinti duyacakları şüphesizdir.
Vücut Temizliğinde Dikkat Edilecek Konular:
a) Küçük ve büyük abdestten sonra mutlaka su ile temizlik
yapmak.
b) Cinsel ilişkiden önce yıkanılamıyorsa, mutlaka haftada
bir defa baştan aşağı yıkanmak.
c) Peygamberimiz tarafından yasaklandığı için kırk günü aşan
temizlik ertelemesi, haram olacağından bu süreyi geçirmemek şartıyla uygun
aralıklarla tırnak kesmek, koltuk altı ve etek bölgeleri kıllarını gidermek.
(İbni Mace, Tahareti Hn:295.) Peygamberimizin emirlerine aykırılık ve gayr-i
müslim kadınlara benzemek olacağından özellikle kadınlarımızda görülen tırnak
uzatma yasağından korunmaya çalışmalıyız.
d) Allah'ın Resulü "Saçı olan kişi (temizleyerek ve
tarayarak) bakımına önem versin" (Ebu Davud.) buyurduğundan saçları temiz
ve bakımlı tutmak.
Allah'ın Resulü askerî seferlerinden dönüşünde Medîne
dışında sahabilerine şöylece talimat verirdi:
"-(Evlerinize gitmek üzere akşama kadar acele
etmeyiniz. Geldiğiniz haber alan eşlerinize) biraz zaman veriniz ki saçları dağınık
olan kadın taransın. Kocası seferde olduğu için temizliğini yapmamış kadın da
(koltuk altı ve) etek traşını olsun." (Buharî, Nikah:121.
Mişkalü'l-Mesabih, Hn: 3088.)
Diş Temizliğinin Cinsel Önemi:
Diş temizlemenin genel vücut sağlığı bakımından önemi büyük
olduğu gibi cinsel tatmin bakımından da büyüktür.
"Eğer ümmetime (bana inananlara) ağır geleceği
endişesini taşımasaydım (öğütlemekle yetinmez) her namaz (abdestin) da mutlaka
(misvak kullanarak) dişlerini temizlemelerini emrederdim." (Allah'ın
Resulü'nün döneminde diş temizliği misvakla yapıldığından diş temizliği ile
ilgili hadislerde daima misvak geçmekledir.
"Misvak": Bir nevi fırçadır. Ağaç köklerinden istifade
edilir. Diş etinin masajı mevzuunda en idealdir. Fırçadan şu hususlar
dolayısıyla tercih edilir: Fırçanın telleri kıl veya naylondur, kopup yutulması
az da olsa mahzurludur. (Apandisit yapabilir.) Misvakın telleri nesc-i
nebatîdir yutulmasında ötürü kadar mahzur yoktur. Sonra elyafı da gürdür ve
daima uçundan eksildikçe altından yenisi çıkarılarak tazelenir. Hatta
kendisinde az da olsa antiseptik bir üsare de vardır ki ağızdaki mikropların
hastalık yapmasına mani olabilir.
Misvak'ın en iyisi "Hicaz" da bulunan
"Arak" denilen bir ağacın kökünden elde edilir. Şayet Arak ağacından
misvak bulunmazsa, dut ve zeytin kökü dallarından istifade edilir..."
Dr. Beşir Akınal'ın kaleminden aktardığımız özellikleri
sebebiyle hem de ekonomik bir yatırımı ve pazarlamayı gerektirmemesi nedeniyle
misvak bizim de tercihimizdir. Üstelik taşınabilme kolaylığı da vardır. Bütçeyi
de zorlamaz. Avrupa'da 18. yüzyıllarda diş fırçası kullanılmaya başlanmasına
karşın İslam dünyasında bir dört yüz küsur yıldır kullanılması dini öğüt olması
yanı sıra edinme, taşınma ve kullanma kolaylığı sebebiyle olsa gerektir.)
Sevişmeyi başlatıcı ve hazzını geliştirici en mühim organ
ağızdır; dil ve dudaklardır.
Diş sağlığına önem verilmediği için kokacak bir ağzın veya
yıkanıp misvaklanmadığı -fırçalanmadığı- için dişleri arasında yemek
kırıntıları bulunan bir ağızın sevişmeyi olumsuz yönde etkileyeceği, ilişkinin
şiiriyetini gidereceği, üstelik nefretimsi duygular da oluşturabileceği
açıktır.
Hanbelî mezhebi bilginlerine göre, fena ağız kokusu eşlere
evliliği sona erdirme davası açmak hakkını veren sebeplerdendir.
Sigaranın Cinselliğe Etkisi:
Tıbbî bakımdan zararlı ve de israf olan sigaranın bir diğer
sakıncası da cinselliği olumsuz yönde etkilemesidir. Zira fena kokusu bütün
vücuda ve ağıza sinen ve de dişleri sarartan sigaranın, sigara içmeyen eşin
sıhhatini ve cinsel mutluluğunu etkileyeceği açık bir gerçektir. Bu sebeble
sigaradan dişleri sararmış, kokusu ağzına ve tüm vücuduna yayılmış bir erkek,
bu haliyle sigaradan hoşlanmayan hanımına büyük zulüm ve işkence etmektedir.
Müslümanın müslümana zulmü haramdır. Sigaranın cinsel iktidarsızlığa ve kadının
cinsellikten tiksinmesine sebep olduğu zararlar hakkında daha geniş bilgi için
"İktidarsızlık" ve "Cinsel Soğukluk" konularına bakınız.
Dişleri sapsarı ve leş gibi sigara kokan erkekler, bu
halleriyle eşlerini nasıl öpüyorlar, nasıl seviyorlar?! Veya tersi de olabilir.
Sigara içen bir hanım, sigara içmeyen eşine nasıl yaklaşıyor?! Hayret ediyorum
doğrusu...
SÜSLENMEK VE KOKULANMAK
Kadının ve Erkeğin Süslenmesi:
Kadının kaşlarını inceltip hilal şekline sokması, gözünün
rengini değiştirmesi, yüzüne ve ellerine çeşitli maddeler sürerek rengini
çekici kılması, takma kirpik kullanması, dişlerini traş edip küçültmesi ve
aralarını açtırması, takma saç (peruk) kullanması, yüzüne, el ve kollarına
döğme yaptırması tahrimen mekruh sayılmıştır. Zira bu gibi sun'i güzellik hem
yabancı erkeklerin dikkatini çeker, hem de kadın olduğundan başka görünmeye
başlar. Her iki durumda da fazîlet, ciddiyet, vakar yoktur. Aynı zamanda
Allah'ın yaratıp verdiği ten ve rengini, yüz şeklini değiştirme söz konusudur.
Şüphesiz kadının kocasına karşı kendini son derece temiz
tutması, güzel koku sürmesi ve tertemiz elbise giymesi müstehabdır. Başkası
görsün diye kendini süsleyip sokağa çıkması ise haramdır. Çünkü İslam fitneye
sebebiyet verecek, şehvetleri tahrîk ve teşvikte bulunacak her türlü söz ve
davranışı yasaklamıştır.
İbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayete göre: "Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz başkasının saçını takana ve taktırana, döğme yapana ve
yaptırana lanet etmiştir." (Buhari/tifsîr: 59, libas: 83- Müslim/libas: 115, 117, 119- Ebü
Davud/tereccül: 5. Tirmizî/libas: 25, edeb: 33- Nesaî/zînet: 22, 24- İbn
Mace/nikah: 52- Ahmed: 1/251, 230).
İbn Mes'ud (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şu
haberi vermiştir:
"Allah (c.c.) güzel görünmek için döğme yaptıran
kadınlara, yüzünün kıllarını aldıran kadınlara, dişlerini tıraş ettirerek
aralarını açtıran kadınlara, Allah'ın yarattığı (biçim, renk ve görünümü)
değiştiren kadınlara lanet etmiştir."
İbn Mes'ud (r.a.) devamla diyor ki: "Allah'ın
Resulü'nün lanetlediği kimseyi ben niçin lanetlemeyeyim..." (Buharî/tefsîr: 59, talak: 5),
libas: 82, 84, 85, 87- Müslim/libas: 120- Tirmızî/ edeb:33).
Kadınlar için bazı şeyler yasaklanmışsa, bunda birçok
hikmetlerin söz konusu olduğuna kısmen değinmiş bulunuyoruz. Diğer yandan
kocalarına çekici görünmeleri için kına ve benzeri maddeler kullanmaları, güzel
koku sürmeleri, temiz ve güzel elbise giyinmeleri, evlerini ve çevrelerini her
çeşit kötü kokudan arındırmaları sünnettir. Nitekim Hz. Aişe (r.a.) diyor ki:
"Osman b. Maz'un'un eşi yanıma geldi. Daha önce bu kadın saçına kına
sürer, güzel kokular sürünür, düzenli giyinirdi. Bu defa onu çok değişik bir
halde gördüm. Kendisini adeta ihmal etmişti. Bunun üzerine sordum: "Kocan
evde midir, yoksa bir sefere mi çıktı?" Kocasının evde olduğunu
söyleyince, "Bu halin nedir?" dedim. O da şöyle cevap verdi:
"Osman hem dünyayı, dünyalılığı, hem de kadınları istemiyor..." Sonra
durumu Resülüllah'a arzettiğimde, Efendimiz (s.a.v.) Osman'ı bu ihmalından
dolayı kınayıp uyardı..."
Ayrıca Hemmam kızı Kerîme, Hz. Aişe'yi (r.a.) Mescid-i
Haram'da ziyaret edip soruyor: "Ey mü'minlerin anası! Kına hakkında ne
buyurursun?" Hz. Aişe (r.a.) ona şu sevabı veriyor:
"Gönül dostum Resulüllah (s.a.v.) kınanın rengini
beğenir, fakat kokusunu pek sevmezdi. O bakımdan kına kullanmak haram değildir.
İki ayhali arasında veya her ayhalinde kullanabilirsin." (Müsned-i Ahmed: 2/226- 3/100, 108-
4/42, 1 63- 5/67- 6/117).
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Elbisenizi yıkayınız. Saçlarınızı düzeltiniz.
Dişlerinizi misvaklayınız. Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız. Zira
İsrailoğulları böyle yapmadığı için kadınları zinaya düştüler." (C. Sağîr: 1/48)
İslam Dini giysi ve takı güzelliğinin iki ana unsuru olan
tabîi ipek ve altını erkeklere haram, kadınlara ise helal kılmıştır.
İslam Bilginleri, Kadının Vacib Olan Kadınsı
Görevlerini Şöyle Belirlemişlerdir:
"Yatağına girdiği zaman nefsini kocasına arzetmek,
Gıyabında kocasına cinsel ihanette bulunmamak,
Hoş kokulu olmak,
Ağzı misvak ve miskle tertemiz tutmak,
Kocası evde iken onun için süslenmek,
Kocası evinden ayrılıp bir yere gittiği zaman süsü bırakmak
kadının vacib görevleridir". (Ali Rıza Demircan, İslama Göre Cinsel Hayat, Eymen Y.
ist. 1996, s:150)
Kadının kocası için giysi ve takı ile süslenmesine hiç bir
sınır olmadığı gibi makyaj yaparak süslenmesine de bir sınır yoktur.
Makyajda kullanılan maddelerin bileşiminde domuz yağı bulunmamalı
ve bu maddeler, gusül abdesti alınırken suyun deriye temasına engel teşkil
etmemelidir.
Güzelleşmek ve cinsel cazibeyi artırmak yolunda kadın için
getirilmiş bulunan yasaklar, yalnızca yaratılış düzenini değiştirme vasfında
olan yasaklardır.
Bu yasaklar kaş almak, diş inceltmek, dövmek yaptırmak,
peruk takmak, tırnak uzatmak, burun, göğüs ve kalça gibi organlara estetik
ameliyatlar yaptırmaktır.
Bu süslenmeler, bağımsız bir evde oturan ve na mahrem
(evlenmelerine engel olmayan) erkeklerle irtibatı bulunmayan kadının her zaman
yapabileceği süslenmedir.
Cinsel hayatı tatmin amacına erdirmek için yapılacak
süslenmeler, daha bir etkileyici olmalıdır.
EŞLERİN BİRBİRİ İÇİN SÜSLENMESİ
İbni Abbas (r.a.) dedi ki: "Karım benim için süslendiği
gibi ben de onun için süslenirim. Ondaki haklarımın tamamını almak istemiyorum
ki o da bendeki haklarını tamamıyla benden istemesin. Çünkü Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: "Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bulunduğu, gibi
kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." (Kur'an-ı Kerim, Bakara:228.)
Evet, kadınların çarşı pazarda, caddelerde v.s. heryerde
başkaları için süslenmeleri yerine evlerinde kocaları için süslenmeleri daha
güzeldir. Kadınlar dışarda sade giyimleriyle ihtiyaçlarını gidermelidir.
Aynı şekilde erkek de karısının hoşuna gidecek şekilde
karısına karşı süslenmeli, karısını yabancı erkeklere muhtaç etmeyecek şekilde
temizliğe, güzel kokuya, ağız ve diş temizliğine, tırnak temizliğine, uzamış
saç ve sakalının traşına dikkat etmelidir. Fiziki ve cinsel yönden karısını
doyurmalıdır ki kadın, başka erkeklere ilgi duymasın.
Halife Hz. Ömer'in (r.a.) yanına üstü başı tozlu, dağınık
saçlı bir adam girdi. Yanında karısı da vardı. Kadın Hz. Ömer'e hitaben:
- Ey mü'minlerin emîri! Beni bu adamdan kurtar, dedi. Hz.
Ömer kadının, kocasından hoşlanmadığını anladı. Sonra da adamdan hamama
gitmesini, tıraş olmasını ve tırnaklarını kesmesini istedi. Adam dışarı çıktı
ve kendisinden istenilen şeyleri yaparak tekrar döndü. Hz. Ömer ona, karısının
yakınına gelmesini emretti. Adam yaklaştı; fakat öylesine değişmişti ki kadın
ona tanımakta güçlük çekti ve boşanma davasından vazgeçti. Hz. Ömer de:
"Hanımlarınız için işte böyle yapın. Allah'a andolsun ki, siz onların
sizin için süslenmelerinden nasıl hoşlanıyorsanız, onlar da sizin kendileri
için süslenmenizden hoşlanırlar!" dedi.
Süs, eşlerin şehvetini harekete geçirir, gözlerini doyurur
ve eşlerin güzelliklerini ortaya çıkarır. Böylece de eşler arasındaki sevgi ve
ülfetin devamım sağlar.
Günümüzde bir erkek, günlük yaşamında sabah evinden işine
gidinceye kadar birçok yönden cinsel tahriklerle ister istemez
karşılaşmaktadır. Caddeler, sokaklar giyimli görünen fakat erkekleri tahrik
eden dar pantolonlu, dar giysili veya mini etekli yarı çıplak kadınlarla
doludur. Erkek, evinden işine varıncaya kadar çıplak kadın ve gazetelerle
cinsel tahrike uğramaktadır. İş yeri de İslamî ahlak ve duyarlılığa uygun değilse, iş yerinde de
sürekli cinsel tahrikle karşılaşmaktadır. İş arkadaşları arasında müstehcen
gazete okuyanlar, vıcık vıcık cinsel konuşmalar, seksî şarkı ve türküler vesair
şeylerle sürekli cinsel tahrikle başbaşadır...
Bütün bu tahrikler sonunda akşam evine dönen bir erkek, iş
yorgunluğu yanında cinsel tahrikler sonucu gönül yorgunluğuyla da dönmektedir.
Evdeki hanım ise, erkeğin yaşadığı bu gönül yorgunluğundan habersizdir. Evinde
ev işleriyle ve çocuklarıyla meşgul olmuş ve o da yorulmuştur ama evinde
olduğundan cinsel tahrikle karşılaşmamıştır. Genelde kültürsüz veya ince fikirsiz
kadınlar, erkeğin yaşadığı bu sorunlar karşısında akşamleyin evinde kendisini
güzel giyimli, temiz ve bakımlı bir hanımın güler yüzle kapı açmasını
özlediğini idrak edemezler ve ona göre hazırlanmazlar. Aksine, gün boyu
lüzumsuz şeylerle oyalanıp akşam erkek eve geleceği vakitte telaşla mutfak ve
bulaşık işlerine dalmakta ve erkeğe yağlı, kokulu veya kirli bir vaziyette kapı
açmaktadırlar. Çarşıda, işyerinde temiz, güzel giyimli ve güzel kokulu
kadınları gören erkek, evinde böylesine bakımsız bir kadınla karşılaşınca,
eşine iltifat yerine kızmakta, gazetesiyle veya televizyonla meşgul olmakta ve
kadını ihmal etmektedir. Bunun sonucu ufak şeyler bahane edilerek aile
kavgaları çıkmakta ve aile mutluluğu kaybolmaktadır. Bu mutsuzluk ve
isteksizlik yatakta da yaşanmaktadır. Aile kavgalarının temel gizli
sebeplerinden en önemlisi; eşlerin birbiri için süslenme ve cinsel tatmin
yollarım ihmal etmeleridir...
Halbuki akıllı ve uyanık kadın, tüm ev işlerini sabahın
belirli saatlerinde planlı ve programlı bir şekilde bitirdikten sonra akşam eşi
için dinlenmiş, temizlenmiş, güzel elbiseler giyinmiş ve süslenmiş bir şekilde
eşini güler yüzle karşılar ve beklediği ilgi ve iltifatı bulur. Yatakta da
kocasının ilgi ve iltifatını duyacak şekilde istekli ve aktif davranır.
Kocasını cinselliğe doyurur. Böylelikle erkek, sokağın tahrik ve tahriplerinden
korunmuş olur.
Veya tersi de olabilir. Ev işleri ve çocuklarla yorulan
kadın, karşısında kendisini anlayışla karşılayacak ve gönül yorgunluğunu
giderici bir iltifat bekler eşinden. Eşinden alacağı küçük bir hediye, çiçek
vs. onun tüm fiziki ve gönül yorgunluklarını gidermeye kafidir. Birçok erkek de
bunu ihmal etmekte ve herşeyi eşinden beklemektedir.
Süslenmek her ne kadar önemli ve gerekliyse de kadının
süslenmekte aşırılığa sapmaması, kendini sırf süslenmeye kaptırmaması, bu işi
kendisi için en büyük meşguliyet haline getirmemesi gerekir. Bu tür hareket,
kadının hafifliğini, cahilliğini ve sığ düşünceli olduğunu gösterir. Çünkü
hayat, yalnızca cinsellikten ibaret değildir...
Yasaklanan Süslenme Şekilleri:
1- Dövme yaptırma ve dişleri seyreltme.
2- Kaşları aldırma.
3- Peruk kullanmak.
4- Estetik ameliyat.
5- Tırnak uzatmak.
KOKU VE CİNSEL HAYAT
Koku, cinsel tatmine ortam hazırlayan güzelliklerin başında
gelir.
Hz. Peygamber (s.a.v.):
"Dünyanızdan bana kadınlar ve güzel kokular sevdirildi.
Mutluluğun doruğuna da namazda erdirildim." buyurmuştur. (C.Sağîr, 1/146. Müsned, 3/128.
Nesai, 7/62.)
Allah'ın Resülü'nün vücudu ve teri pek güzel kokardı. Böyle
iken, O güzel kokular kullanır, kullanılmasını da teşvik buyururdu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
"Dünyanızdan üç şey bana sevdirildi: Kadın, güzel koku
ve göz aydınlığım olan namaz." (Nesai, Ahmed b. Hanbel.)
Kadının Kokulanması:
a- Güzel koku, kadınlar için bütünüyle cazibe unsuru
olduğundan mü'min kadının güzel koku sürünerek evinin dışına, yabancı
erkeklerin arasına çıkması yasaklanmış; haram kılınmıştır.
İslam Dini, kadını eşine karşı olabildiğince dişi olmaya
çağırırken mahrem (evlenmeleri yasak) olmayan erkekler için de korunmaya
çağırmaktadır. Yani kadın, evinde güzel ve ateşli dışarda iffetli olmalıdır.
Allah'ın Resulü şöyle buyurur:
"Her hangi bir kadın, kokulanır sonra da kokusunu
(alarak kendisine alaka) duymaları için bir topluluğun yanına çıkarsa, o
zinacıdır. Şüphesiz (harama bakan) her göz de zinacıdır". (Ebu Davûd, K. Libas. Ahmet b.
Hanbel. Nesaî.)
Kadın Adet Halinde De Kokulanmalıdır:
Kadın, kocasına karşı cinsel cazibesini korumak ve artırmak
için kokulanacağından cinsel cazibesinin zayıfladığı adet döneminde, özellikle
kokulanmalıdır.
Güzel Koku Ve Eşler Arasındaki Sevgiye Etkisi:
Kadının kocası için süslenip güzel koku sürünmesi,
aralarında sevgi ve ülfetin meydana gelip geçimsizlik ve nefretin ortadan
kalkması için en güçlü sebeplerden biridir. Zira göz ve aynı şekilde burun,
kalbin rehberidir. Göz, bir manzarayı görür de ondan hoşlanırsa, bu
hoşnutluğunu kalbe ulaştırır. Böylece sevgi ve hoşnutluk meydana gelir. Bunun
yanısıra çirkin bir manzara veya hoşlanmadığı bir giysi ve kılık görürse, onu
hemen kalbe iletir. Böylece hoşnutsuzluk ve nefret meydana gelir.
Kadının Evinde Kocası İçin Süslenmesi Sevaptır:
Dinimizce her ne kadar, kadının sokakta ve sokak için süslenip,
kokulanması günah ise de, evde karı-koca birbirleri için süslenip,
kokulanabilirler. Hiç bir mahzuru yoktur. Bilakis Rasulüllah (s.a.s.), kadının
evde kocası için süslenmesini, boyanmasını, kokulanmasını önemle tavsiye etmiş
ve: "İsrail kadınları süslenmedikleri için, onların erkekleri zinaya
düşmüştür" der.
Müslüman ama cahil kadınların çoğu, kocasına cazip görünmek
için, evinin içinde dahi süslenmeyi ve kokulanmayı İslama aykırı sanırlar, oysa
kocasının karısına ta'zir cezası verebileceği konulardan biri de, süslenmesini
istediği halde kadının süslenmemesidir.
GERDEK (ZİFAF) GECESİ
Evlenen bir çiftin ilk gecede gerdeğe girmesine
"zifaf" denir. Zifaf gecesi nasıl davranması gerektiğini bilmeyen pek
çok genç erkek ve genç kız bulunduğunu sık sık duyuyoruz. Bu gençler zifaf
gecesine bir öcü gibi bakıyor ve geceyi nasıl geçireceklerinin şaşkınlığı
altında adeta ecel terleri döküyorlar.
Oysa zifaf gecesi korkulması değil, sevinçle
değerlendirilmesi gereken bir gecedir. İnsan, bilmediğinden korkar.
Bilmedikleri konular hakkında yeterli bilgi edinirse korkusu kalmaz. Evlilik
yaşamı boyunca o gecenin anıları belleklerimizden silinmeyecek güzel izler
bırakabilir. Yeter ki o gece nasıl davranılması gerektiği konusunda bilgi
sahibi olalım.
Biz bu bölümde gençlerimizin ve genç kızlarımızın gereksinim
duydukları bilgileri ayrıntılarıyla vermeye çalışacağız.
Pek çok çift için bu gece, aile yaşamının en önemli günüdür.
Eşler birbirlerine karşı bu ilk gecede cinsel düzeyde de sevecen ve anlayışlı
olurlarsa, mutlu bir evlilik yaşamının temelini atmış olacaklardır.
Bu olayın bazen yanlış bilgiler nedeniyle fazla büyütülmesi
veya bu konuda bilgi sahibi olmama, erkeği ve genç kızı heyecanlandırmakta,
mutluluğu tatmak yerine çevresinin beklentilerinin ağırlığı altında
ezilmektedir. Erkek erkekliğini, kız da bakireliğini kanıtlamak durumundadır.
Erkekte, başaramama korkusu, kızda da cinsel ilişkiden aşırı acı duyacağı
korkusu yaygındır. Bazı kesimde cinsel bilgi edinemeyen genç çifte, düğün törenleri
sırasında sağdıç ve yenge denen yardımcıları tarafından ayrı ayrı cinsel
bilgiler verilir.
Ülkemizde boşanmalar son 10 yılda iki misli artmıştır.
Boşanma nedeni olarak ileri sürülen şiddetli geçimsizliğe sebep olan önemli
nedenlerden biri de: cinsel uyuşmazlıklar ve cinsel sorunlardır. Yapılan
araştırmalar ülkemizde cinsel sorunların bilgi yetersizliğinden kaynaklanmakta
olduğunu vurgular niteliktedir.
Bazı kesimde evlenen gençler, cinsellik ile ilgili en
sağlıklı bilgiyi sağdıç ve yengeden almaktadır. Düğün gününe kadar ailesinden
cinsellikle ilgili herhangi bir bilgi alamayan gence, adeta düğün töreninin bir
parçası olarak kısa ve öz bir cinsel eğitim verilir. Evlilikte cinselliğin
normal olduğu vurgulanır. Yöresel geleneklere göre büyüklerin evlilik ile
ilgili deneyim ve bilgileri gençlere anlatılır. Bu bilgileri damada sağdıç,
geline yenge verir. Düğün töreni başlayınca sağdıç, damat veya babası veya
damadın yakın kan akrabası olan evli bir erkek tarafından seçilir. Sağdıcın
mutlu bir aile kurmuş ve ailesine bağlı olmasına özen gösterilir. Yenge ise,
gelin veya annesi veya gelinin kan akrabası olan evli bir kadın tarafından
seçilir. Yengenin de mutlu bir evlilik yapmış ve hoşgörülü olmasına özen
gösterilir. Sağdıç, düğün boyunca damada, yenge de geline zaman zaman evlilik,
gerdek gecesi ve cinsellikle ilgili bilgiler verirler.
Ülkemizdeki geleneğe göre, ister şehirde ister köyde olsun
gerdek gecesi en büyük rolü erkek üstlenir. Bekaretin bozulması fazla güç
gerektirmez. Bu ilk birleşme şiddetli ve zoraki bir davranış olmamalı, her iki
eşe doyum sağlamalıdır. Gerdek gecesinin izleri bütün bir evlilik veya yaşam
boyu unutulmayacağından, eşler yanlış davranış veya gereksiz kırıcı sözlerden
kaçınmalıdırlar.
Erkek eşine şefkatli ve nazik davranmalı, heyecanına sabırlı
olmalıdır. Erkeğin saldırgan davranışı veya bekareti şiddetle bozmaya kalkması,
genç kızı cinsel ilişkiden soğutur ve bundan sürekli kaçmasına neden olur.
Gerdek Gecesindeki Başarının Yolu; Cinsel Bilgidir:
Gerdek gecesi. İlk gece. Üstüne şarkılar, türküler
söylenilmiş, romanlar yazılmış, nice gencin yıllar yılı düşlerine girmiş olan
konu! Kimi çiftler için sanki cennete açılan bir kapı, bir murada eriş. Kimi
gençler için anlatılmaz bir kabus, bir utanç uçurumu, bir hayal kırıklığı, bir
dehşet zindanı... Gerdek...
Bu gece hiç bir zaman küçümsenmemeli ve evlenen eşler ilk
gece için bilgilenmeli ve dikkatle hazırlanmalıdır.
Bir kadının evlilik hayatı boyunca cinsel soğukluk içinde
kalması ya da erkeğin bir iktidarsızlık haline düşmesinde, ilk gecedeki
olayların kesin bir etkisi olabilir. Onun için evlilik hayatının bu önemli
safhasının nasıl geçirileceği ve ilk cinsel ilişkide nelere dikkat edilmesi
gerektiği hakkında doğru bilgilere sahip olmak gerekir.
İlk Geceye Psikolojik Hazırlık:
Bazı genç kızlar açıkça korkuyorlar ilk geceden. Ve bu
korkunun giderek kendilerine egemen olmasından çekiniyorlar. İçlerinden
bazıları var ki sırf bu yüzden yemeden içmeden kesilirler. Kafalarını
kurcalayan sorulara karşılık bulamamanın üzüntüsü içinde ne yapacaklarını
şaşırmış bir halleri olur. Kimisi, "Acaba eşimi mutlu edebilecek
miyim?" diye düşünür. Kimisi ise "Çok canım yanacak mı?" diye
sorar kendisine. Bunun gibi çeşitli sorular rahatsız eder onları. Evet,
haklılar. Aslında ilk gece çok önemli. Üzerinde durulduğu kadar var. Ama bunun
için paniğe kapılmamalı. Eğer bu konuda bilgi edinirseniz, bütün evlilik
hayatınızın mutlu geçmesini sağlıyacak anahtarı da elinize geçirmiş
olursunuz."
Günümüzde genç kızlarımızı saran ilk gece korkusuna, aslında
bilgisizlikten başka bir şey neden olmuyor.
Bazı genç erkekler, haram olmasına rağmen ilk cinsel ilişkilerini evlilikten
önce genelevlerinde yaşamaktadırlar. Oralarda ise, genç erkeklerin acemliğine
saygı duyulmadan bir an önce işini bitirip parasını almak isteyen kadın
tarafından genç erkekler hakaretlere uğramaktadırlar. Hatta bu hakaretler
karşısında cinsel birleşmeyi bile gerçekleştiremiyen, ereksiyona (penisin
sertleşmesine) geçemiyen erkekler olmaktadır. Tecrübe kazanmak isteyen genç,
ömür boyu cinsel ilişkiden, kadından soğumakta veya ereksiyona geçememek gibi
çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. O yüzden Allah'ın nikahsız cinsel ilişkiyi
haram kılmasının hikmetlerinden biri de bu olsa gerek...
Genellikle genç kızlar, ilk cinsel ilişkiye, korkulacak bir
olay gözüyle bakarlar. Kızlık zarı denen şey nasıl bir nesnedir? Yırtılırken ne
olur? Cinsel ilişki sırasında, hele başlangıcında kendisi nasıl davranacaktır?
Doğrusu şu ki bu sırada yalnız genç kız değildir benzer korkuları
taşıyan. Erkek de çeşitli duygular içindedir. İşe nasıl başlamalı? Birdenbire
mi, yavaş yavaş mı hareket etmeli? Başaracak mıdır?
İşte bu durumlarda eşler birbirlerini tamamlamak ve
birbirlerine yardım etmek zorundadırlar. Çoğu zaman, erkeklerin bu konuda büyük
sorumluluklar taşıdığı söylenir, yazılır. Bir dereceye kadar doğru sayılabilir
bu. Ama büsbütün de doğru değildir. Çünkü sorumlu olan yalnız erkek değil, genç
kızdır da. Yani sorumlulukları eşit şekilde paylaşmaları... Bu yüzden genç kız,
onun sıkılganlığını arttıracak, sinirlerini bozacak, içindeki fırtınayı
şiddetiendirecek hareketlerden kaçınmalıdır. Eşe yardım etmek yalnız erkeğin
karısına değil, kadının da erkeğine karşı görevidir.
İlk birleşmede kadını en çok korkutan şey, kızlık zarıdır.
Oysa ki bu son derece basit bir problemdir... Çoğunlukla bu zar pek
hafif bir acıma duygusu vererek yırtılır. İnce ve esnek ise duyulan acı,
belli belirsizdir. Kalın ise yırtılması biraz daha zor ve ağrılı olur... o Ama
bunu gözlerde fazla büyütmemek gerekir. Kızlık zarının (< yırtılışı
sırasında biraz kan da akar... Ancak bazı zar şekillerinde bu kanın akmaması da
mümkündür.
İlk gece ile ilgili güçlükler, yalnızca kızlık zarı ve
bununla ilgili sorunlar değildir elbette. Sinirsel gerginliği ile ilgili
güçlükler, bunlardan çok daha önemlidir.
Zifaf gecesinde cinsel ilişki dakikaları yaklaştıkça hem
gelin, hem de güveyin korku ve heyecandan ekseriya sinirleri gerilmeye başlar.
Bu gerginliğin doğurduğu bazı güçlükler vardır, şimdi bunları açıklıyalım:
Bir genç kız, böyle korku ve gerginlik içinde olduğu zaman
vajinanın etrafındaki kaslar gerilir ve bu nedenle vajina yolu diğer
zamanlardakine oranla daha dar bir hale gelir. Bundan başka, nasıl kalabalık
bir halk önünde ilk defa nutuk vermeye çıkan bir kimsenin heyecandan ağzı
kurursa, aynı şekilde korku ve heyecan içinde bulunan bir gelinin de vajina içi
kurur ve kayganlaşmaz. Böyle olunca, erkeğin cinsel organının içeri girmesi
güçleşir.
Böyle durumlarda, kadın vajinasının ıslaklık ve kayganlığını,
dışardan kullanılacak bir vazelin ile sağlamak gerekir. Bunun için de en iyi
çare erkeğin organına boydan boya vazelin sürmesidir. Böylece penisin, vajinaya
girmesi kolaylaşmış olur. Çiftler, bu gergin halleri geçirip iyice yatışıncaya
kadar tatlı tatlı sohbet ederler ve beklerler. Heyecanları tamamen geçip
ihtiraslı bir arzu duydukları zaman tekrar aşka başlarlarsa, o zaman vajina
çevresindeki kaslar gevşer ve doğal şekilde salgıyla kendiliğinden kayganlaşır.
Bu durumda cinsel ilişki çok daha kolay ve rahat olur.
Genç kız, gerginlik ve heyecanının kolayca geçmiyeceğini
tahmin ediyorsa, o zaman bir sıcak su banyosu yapması çok yararlı olacaktır.
Erkeğe gelince, ilk cinsel ilişkinin heyecanı, kendisini
geçici olarak başarısız bırakabilir. Günlerden ve saatlerden beri bu dakikayı
ve bu anı beklemiş, belki son günler ve gecelerede karısıyla cinsel ilişkide
bulunacağı bu anı düşünerek üreme organlarını ve sinir merkezlerini fazlasıyla
yormuştur. İşte gerek bu heyecan, gerekse o yorgunluk neticesinde erkek, cinsel
organının sertleşmediğini görebilir. Kimi erkek bu durum karşısında dehşete
düşer, şeref ve itibarinin mahvolduğunu, karısının kendisini artık erkekten
saymıyacağını düşünerek delice bir acıya, üzüntüye kapılır. Hem kendini, hem karısını
büyük bir zevkten yoksun bıraktığı için sınırsız bir sıkıntı duyar.
Eğer bu durumda iken, kadını bilgisizce bir şey söyler ve
anlayışsız davranırsa, ağır ya da alaycı bir söz söylerse, erkeğin hayatı
boyunca sürüp gidecek bir şekilde incinmesine neden olabilir. Oysaki bu durumda
olgun ve anlayışlı bir kadının yapacağı tek şey, kocasına oldukça iyi
davranmak, gönül alıcı şeyler söylemek, işi şakaya vurmak ve bunun sırf, o ana
özgü, geçici bir tutukluktan geldiğini ve hiç bir öneminin olmadığını belirterek,
onun kendine tekrar güvenini kazanmasını sağlamaya çalışmaktır. Eğer kocasının
tutukluğunun o akşam geçmiyeceğini sezerse, kendisinden hiçbir talepte
bulunmadan, ilk cinsel birleşmelerini ertesi akşama bırakmak üzere, onu yatmaya
ve rahat bir uyku uyumaya davet etmelidir.
Aslında böyle bir duruma düşmeyi önlemek için eşler, daha
zifaf odasına girer girmez cinsel ilişkiye girişmekten kaçınmalıdırlar. İkisi
de bir süre oturup dinlenmeli, sohbet etmeli, hafif okşayış ve öpüşmelerle
birbirlerine alışmalı ve ürkeklikleri gitmelidir. Ne zaman arzu ve
ihtiraslarının adamakıllı uyandığını hissederlerse, o zaman yatağa
girmelidirler. Eğer vücut ve sinirleri adamakıllı yorgunsa, bu yüzden içlerinde
gerçek bir arzu duymuyorlarsa, ilk cinsel birleşmeyi ertesi akşama bırakmak en
iyi yoldur. Ayrıca şu da hatırlanmalı ki eşlerden biri isteksiz iken yapılan
cinsel ilişki hiç de zevk verici ve tatmin edici olamaz.
Eşler, birbirlerine sakin olmaları konusunda telkinde
bulunmalı ve birbirlerine moral ve güven vermeli. Birlikte karşılıklı sevgi ve
anlayışla, birbirlerine yardımcı olacakları konusunda söz verdikten sonra
önsevişmeye başlamalılar.
Kızlık zarının çeşitleri hakkında bilgisiz bazı erkeklerin,
kızlık zarının sert olduğu zanni ile normal cinsel birleşmede kızlık zarını
yırtamıyacakları korkusu ile parmakla veya başka şeyler sokarak kızlık zarını
yırtmaya kalkıştıkları duyulmaktadır. Asla böyle şeylere gerek duyulmamalıdır.
Penisi sertleşen her erkek bu işi rahatlıkla ve kolayca başarabilir. Aynı şekilde
genç kızlara da kızlık zarının yırtılması esnasında çok acı çekileceği korkusu
yerleştirilmektedir. Bu bölümde detaylıca izah edileceği gibi, gerdek gecesinde
yeteri kadar fiziksel ve ruhsal uyarı ve ön sevişme yapılırsa, kız cinsel
birleşmeye güzelce psikolojik olarak hazırlanırsa, aşk heyecanı esnasında hiç
proplemsiz ve acısız bu iş başarılabilir. Toplu iğenin ucunun batması kadar
veya soğan zarının yırtılması kadar kolay ve habersiz bile olabilir.
Gerdekte Cinsellikten Önce Sevgi ve Aşka Önem Verilmeli:
Kadın, seks için seks yapmaz, aşk için seks yapar, erkek ise
seks için seks yapabilir.
Sevgisiz cinsel ilişki, kadın için bir işkencedir. Oysa
erkek yapısı bambaşkadır. Kimi erkek için aşk başka konu, cinsel ilişki başka
konudur. Hiç sevmediği bir kadınla da cinsel doyum uğruna yatabilir. Kadının
durumu ise farklıdır.
Erkek her şeyden önce kadın vücudu ile kadın ruhunu iyi tanımalıdır. Kadınlar
belirli bir dış etki olmadan cinsel yönden fazla uyanmazlar. Bu bakımdan erkek,
önce ön sevişme ile ise başlamalı, eşinde az çok bir uyanış gördükten sonra
yaklaşmalıdır. Bu sırada sözden çok nazik, şefkatli ve sevgi dolu hareketleri
ile kadını kazanmaya çalışmalıdır. Kadınların vücuduna yaklaşmadan önce onların
ruhlarına varabilmek çok önemlidir.
Bir örnek verelim. Erkek, kendisine öldüresiye düşman
olduğunu bildiği, ama cinsel yönden çekici bulduğu bir kadını imkan bulursa
kollarının arasına alır, öper, okşar ve arzularını bu kadının üzerinden tatmin
eder. Hatta yakın zamanlara gelinceye kadar savaş sonunda işgal edilen
ülkelerin kadınları düşman askerleri için cinsel bir av olarak görülüyordu.
Erkek öldürme tehdidi ile arzularına boyun eğen bir kadından bile zevk
alabilir. Bu onun ruhsal yapısının tabii bir halidir. Ama kadın için böyle
değildir. Kadın ancak beğendiği, hoşlandığı erkekle birleştiği zaman gerçek
orgazma varabilir.
Genç kızın ilk birleşmede orgazm'a ulaşmasını da
beklememelidir. Kadınlar evliliklerinin ilk günlerinde cinsel yaklaşmayı
genellikle bir görev duygusu içinde yaparlar. Erkek, eşinin soğukluğundan
korkmamalıdır. Bu durum geçicidir. Kadınların çoğunluğu uzun bir süre sonra
cinsel zevke ulaşırlar. Ancak burada dikkat edilecek bir özellik daha vardır.
Bir çok kadın haksız yere soğuklukla itham edilirler. Soğuk kadın demek hasta
kadın demektir. Vücutça ve ruhça sağlıklı olan bir kadının cinsel ilişkiye
karşı soğuk olacağı düşünülemez. Erkek önce kabahatin kendisinde olup
olmadığını araştırmalı ancak ondan sonradır ki, karısından şikayetçi olmalıdır.
Gerdekte Damadın Heyecanı:
Bir çok damatlar da gerdek gecesinde gelinler kadar
heyecanlıdırlar. Bu onların deneyimsizliklerinden gelir belki de. Belki de
sevdikleri, saydıkları, eş olarak aldıkları kadına ilk olarak bu kadar
yaklaşmanın verdiği heyecandan ileri gelir. Büyük bir heyecan hatta utangaçlığa
kapılabilir.
Gerdekte Geline Düşen Görev:
Gelin bu konuda yumuşak, yatkın, şefkatli ve anlayışlı
davranarak damada yardımcı olmalıdır. Yoksa damat gelinin kızlık zarını
yırtacak kudrette bir ereksiyon (penis dikliği) bile sağlayamaz. Bu da ona
dayanılmaz bir aşağılık kompleksi verir. Başarısızlığına tanık olan yeni
karısını bir daha görmek istemeyebilir. Ondan kaçmak isteği, yeni evliliği daha
ilk geceden sarsar.
Kızlığın Giderilmesi:
Kızlık zarının bilimsel adı hmen'dir. Birleşme olduğu halde
eşinden kan akmadığını gören erkek hemen onun namusundan şüphe edebilir. Çoğu
kez eşini babasının evine yollar daha da kötüsü cinayete bile sürüklenebilir.
Erkeğin kesin bir karara varmadan hele eşine hiçbir şekilde hiddet göstermeden
durumu bir doktorla konuşması en uygun yoldur. Çünkü yarı bakire denilen
kadınlar vardır. Bu tip kadınlarda penis, zar'ı yırtmadan vajinaya girebilir.
Çünkü zarın şekli çok değişiktir, ortası tamamen açıktır. Bu gibi kadınlarda
bir doktor müdahalesi olmazsa doğuma kadar bakirelikleri devam edebilir. Ayrıca
vajina girişi geniş, zarları dar ve fazla elastik olanlarda sayısız
birleşmelere rağmen kanama görülmez.
Gerdek Gecesi Yanlışları ve Hurafeleri:
* Cinsel deneyimsiz gençler için gerdek gecesi bazen çevresi
tarafından stres haline getirilmektedir. Oysa gençler düğün hazırlıklarının son
günleri zaten yorgun haldedirler, uykusuzdurlar, bilgi eksikliği nedeniyle bir
takım kuruntuları, endişe ve korkuları olabilir.
* İlk geceye böyle stresle giren çifte bu ilk cinsel
ilişkiden çok fazla şey beklememesinin uygun olacağı söylenmelidir. Heyecan ve
aşırı yorgunluk gibi haller cinsel yaşamı etkileyen olgulardır. Bu nedenle ilk
gece genç kızın veya erkeğin ilişkiden kaçınması çok sık görünen bir durumdur.
Çitf karşılıklı olarak anlayış göstermelidir. Sıkılganlık ve heyecanla cinsel
ilişkiden kaçınan genç kızı eşi zorla ilk gece cinsel birleşmeye
zorlamamalıdır. Aynı şekilde heyecan ve aşırı yorgunluk nedeniyle erkeğin
hiçbir girişimde bulunamaması da olağandır. Böyle durumlarda gelin de akılcı
olmalı ve esinin erkekliği ile ilgili gurur kırıcı davranış ve sözlerden
kaçınmalıdır.
Kanlı Çarşaf Rezaleti:
İslamî kültürden uzak bazı bölgelerde çok kötü bir gelenek
vardır. Damatla gelin gerdeğe girdikleri zaman dışarda kız ve erkek tarafından
sonucu öğrenmek üzere yengeler bekletilir. Kız için de, erkek için de bundan
daha çirkin bundan daha iğrenç bir şey düşünülemez!
* İslamî açıdan da karı-koca arasında gizli kalması gereken
ve başkalarına antatılması, gösterilmesi haram olan kanlı çarşaf olayı, genç
evlilerin bir ömür boyu çekecekleri utanç ve ızdıraplara vesile olmaktadır.
Kapıda kanlı çarşaf bekleyen namus bekçileri (!), gençleri aceleye sevketmekte
ve huzursuz etmektedirler. İleride genişçe izah edeceğimiz, gerdek gecesinde
cinsel ilişkiden önce yapılması gereken sohbet, ön sevişme gibi eşleri
birbirine yaklaştırıcı davranışların yapılmasına zaman bırakmamaktadırlar.
Acelecilik ve beklenilme tedirginliği, gençleri psikolojik baskı altına almakta
ve kolay iş zorlaşmakta ve acelecilikten dolayı başarısızlıkla
sonuçlanabilmektedir.
Başarı gösteremiyen erkek utançtan yerin dibine geçer... Ne yazık ki...
Kedinin ciğer beklediği gibi, kapı önünde kanlı çarşaf
beklemek, bekleyenin ve bekletenin en büyük ayıbıdır. Bir ömür boyu bu
cahilliğin utancını nasıl yaşarlar?!
Ama kurtuluş yoktur. Ertesi gece kapıda yine nöbetçiler
bekler. Bu şekilde utanç yüzünden eşini öldüren ya da intihar eden erkekler
görülmüştür. Diğer taraftan cinsel birleşmeye karşın beklenen kanı görmeyen
erkek, genellikle kapıda bekliyenlerden çekinerek yalnız kendilerini
ilgilendiren bir meseleyi aralarında halletmek imkanından yoksun bulunduğu için
günahsız karısını kovar. Tıbbî araştırmalar yapmadan namuslu kadına iftira atan
ve açıkça zina ile suçlayan erkek, tıbbî araştırma sonucunda gelin kız çıkarsa
(İslam Hukukuna göre) iftira cezası olan 80 sopayı hak eder.
Bütün bunlar göz önüne getirilecek olursa, erkeğin de
kadının da çevrenin de ilk gece çok dikkatli ve anlayışlı olmaları gerekir.
Gençler, anneler ve babalar! Sakın bu ahlaksız davranışa
kalkışmayın ve izin de vermeyin.
* Böyle bir baskı ve kontrol altındaki cinsel ilişkiden
beklenen netice alınamayınca, gelin, damat ve diğer akrabalar arasında üzücü ve
kırıcı olaylar ve lüzumsuz kavgalar meydana gelmektedir.
Sevgili Peygamberimizin eşler arasındaki cinsel konuların
açıklanmaması hakkındaki emirlerinden birisi de şöyledir:
"Kıyamet günü Allah katında insanların en şerlilerinden biri de eşiyle sevişip
ilişkide bulunduktan sonra, aile sırrını (cinsel davranış özelliklerini) açığa
vurandır." (Müslim,
Nikah:2, Nn:1437.)
* Diğer önemli bir konu da cinsel birleşmeye rağmen kızdan
kan gelmemesidir. Kızlık zarı başlığı altında bu konuya oldukça geniş yer
verdim. Burada tekrar belirtmekte fayda olduğu kanısındayım. Bazı kızlık
zarları fazla dar değildir veya elastikidir ve kamışın rahatça girip çıkmasına
rağmen yırtılma olmayabilir. Ender olarak bu gibi durumların görüldüğünü
unutmamalıyız. Yanlış değerlendirme yapmamak için ve mahkemede sonuçlanan bir
adli olay meydana getirmemek için tarafların olayı büyütmeden, bir hastanenin
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine başvurarak kızlık zarı muayenesi
yaptırmaları uygun olur. Bu şekilde gerçek ortaya çıkar ve genç kız masumsa,
hayatı boyu çekeceği suçlamalardan kurtulmuş olur.
Netice olarak; gerdek gecesinin mahremiyeti gelin ve damat
arasında kalmalıdır. Kanlı çarşaf gibi yanlış ve İslam dışı örfler
kaldırılmalıdır. Lüzum görülürse, gereken kontrolü damat kendisi yaptırmalı ve
işi büyütmeden halletmelidir. Kız, sağlam ve temiz çıktığı zaman bir ömür boyu
karısına karşı mahcup olmaması açısından erkek, işi gürültüye ve yaygaraya
vermeden karşılıklı konuşarak birbirlerine şüphe ile bakmadan, nezaket ve saygılarını
bozmadan uzman doktora birlikte gidip işi tatlılıkla halletmeleri daha
uygundur.
* İlk gece hakkında bir başka yanlış kültür de "Erkek
ne kadar sert olursa, karısını ne kadar fazla korkutursa, bu korku ömür boyu
itaati gerektirirmiş!"
Kadın, kocasına iki şekilde saygı duyar. Birisi, kocasından
çok korkan ve nefret eden bir kadın. Aslında kocasını hiç sevmez, zerre kadar
da saygı duymaz. Fakat zülmünden korkusuna saygılı gibi görünür. Cahil ve
kişiliksiz koca da birileri tarafından saygı görememenin sıkıntısını karısının
saygısıyla giderir. Başkalarının yanında karısına bağırmanın
"erkeklik" tadına varır. Tıpkı, karısına bir tek sözü geçmeyen bazı
komutanların, askerinin kendi karşısında put gibi durduğunu yine bir vesile ile
karısına göstermesi gibi. Cahil, kişiliksiz ve kompleksli koca da karısının
kendisinden nasıl korktuğunu başkalarına gösterme gayretindedir.
İlk gece bilhassa erkeğin en fazla nazik olması gerektiğini,
sevgi kanatlarını en sonuna kadar açması gerektiğini, morallerin en yüksek
derecede olması gerektiğini bilmeyen veya yanlış anlayan bir kısım da, ilk
gecede erkeklik gösterisine kalkışmaktadır. Veya böyle tavsiyeler almaktadır.
Saygı, korku ile kazanılmaz, sevgi ile kazanılır. Sevgi ile
kazanılan saygı, insanı mutlu edenidir.
* Toplumumuzda dikkat edilmeyen konulardan biri de; düğün
günü gelin ile damadın psikolojilerine hiç dikkat edilmeden, onların
üzüleceklerine dikkat edilmeden aileler arasında ufak tefek bazı meseleler
yüzünden tartışmalar yapılmaktadır. Bundan da gelin ile damadın moralleri
bozulmakta ve ilk gecede birbirlerine duyacakları mahcubiyet, cinsel
hayatlarına etki etmekte ve mutluluk, mutsuzluğa dönüşmektedir. İlk gecede
yaşanan bu olumsuzluk, bir ömür boyu sürmektedir.
Kısacası, ilk gecede korku, üzüntü ve buna benzer şeyler çok
yanlıştır. İnsanlık dışıdır. Genç evlileri başarısızlığa itmektedir.
* İlk gece hurafeleri bitmez. Eşik altına sabun konmaktadır.
İlk çocuk erkek olsun diye.
Halbuki erkek evlat isteyip de kız çocuğunu istemeyenler
için Allah'ın koyduğu bir tarif var: "...onlara kız çocuğunuz doğdu diye
müjde verilince, yüzleri utançlarından simsiyah kesilir,..",
"...Kızları olduğu için halktan utanıyor, o çocuğu yaşatsınlar mı, (diri
diri) gömsünler mi diye düşünüyorlardı..." (Kur'an-ı Kerim, Nahl Suresi: 58,59.)
İslamdan önceki cahiliye dönemindeki cahiller böyle
düşünüyorlardı. Şimdiki cahiller de aynı düşüncenin tesiri altına girmekte ve
ilk gecede eşiğe sabun koymaktadırlar. Teller bağlamaktadırlar. Halının altına
gelinlik koymak, kadını karyolaya bağlamak (kocasına bağlı olsun diye) gibi
insanlık ve İslam dışı bir sürü hurafeler ve zulümler...
İslamı bilmemek, insanları böyle şaşırtıyor işte. Kimi
kadına zulmeder, kimi kendine zulmeder. Kimi çocuğa zulmeder. Kimi de hayvana
zulmeder...
İlk Cinsel Birleşme Ve Sonuçları:
İlk gece ve cinsel birleşme için eşler, psikolojik ve cinsel
bilgiler yönünden hazırlanmalı, bilgilendirilmelidirler. "Aman aceleye
getirme!" uyarısı, yüzde doksan dokuz kulak ardı edilecektir. Nice
zamandır hayalini kurup dört gözle beklediğiniz bu işi gerçekleştirmek için
acele etmenizden doğal bir şey olamaz. Sizi kaygılandıran noktaları bir an önce
çözümleyip geride bırakmayı istemek de doğaldır. Kaç zamandır kafanızı
kurcalayan "acaba"lara bir an önce çözüm bulmak için
sabırsızlanmaktan daha doğal bir şey de olamaz. Kısacası, ağırdan almak
konusundaki tüm uyarı ve kararlara karşın duyduğunuz kaygı, merak ve heyecan
büyük bir olasılıkla sizi evliliğin ilk cinsel birleşmesinde aceleci olmaya itecektir.
İnsan cinsel birleşme konusunda ne kadar çok şey duymuş ya
da okumuş olursa olsun, bu olayda kendi vücudu, kendi benliği yer aldığı zaman
iş tamamen değişir.
Genç bir hemşire şöyle itirafta bulunmuş: "Evlenmeden
önce çok şey bildiğimi sanıyordum. Anatomi, fizyoloji okumuştum okulda. Doğum
odasında çalışmıştım. Bir sürü konuşma, tartışma da dinlemiştim. Ancak cinsel
ilişkide bulunan kişi ben olunca durum bambaşka oldu."
Kadının ilk cinsel birleşmeye karşı duyduğu tipik, yaygın
tepki bir düş kırıklığıdır: "Bunca lafını duyduğum şeyin olup olacağı bu
muymuş?"
Kadın, ilk cinsel birleşmesinde büyük olasılıkla orgazm
olmayacaktır. Erkeğin tipik tepkisi, çok çabuk orgazm olarak erken boşalmaktır.
Gene tipik olarak, hem kadın hem de erkek büyük bir
ihtimalle, kendilerinde bir eksiklik olduğuna inanarak suçluluk duygusuna
kapılacaklardır ki bu tamamen yersizdir.
Ne var ki burada bir ayrıma parmak basmak gerek: Aynı
sorunlar evlilik ilerlediği halde düzelmiyor, sürüp gidiyorsa o zaman eşlerin
cinsel yaşantısında gerçek bir aksaklık var demektir. Yürümeye yeni başlamış
bir çocuğu ele alalım. Adımları sarsaktır, sendeler, düşer, kalkar gene
sendeler, üzülür, gene dener. Ve sonunda yürümeyi başarır. Gelgelelim aynı
çocuk üç, dört yaşında hala bir yaşındaki gibi "sendeliyorsa" durum
değişir.
Yeni evlenen çiftlerin çoğunluğu birbirlerine
alışmamışlardır, alışmaları gerekir. Birbirlerinin neyi sevip sevmediklerini,
vücutlarının ritmini öğrenmeleri gerekir. İlk birleşmede eşlerin ikisinin de
güvensiz olması doğaldır. Bu güvensizliğin doğal olduğunu bilirseniz
gerginliğiniz, korkularınız azalabilir ki bu da çok önemlidir. Çünkü bir kez
"Eyvah, bir bozukluk var," diye korkuya kapıldınız mı gerçek
bozuklukların baş göstereceğinden emin olabilirsiniz.
Gerdekte genç kızın bakireliğinin sona erecek olması nedeniyle hem kendinin hem
de eşinin kaygı duymaları ve gerilim içinde olmaları da olağandır. Kadının
gerginliği çoğunlukla vajina girişindeki kasları büsbütün sıkıp büzer.
Sinirlerimiz gerilince boyun, boğaz, omuz kaslarımız sıkışmaz mı? Bu da böyle
bir sıkışmadır işte. Kimi zaman gerginliğimizi fark edebilirsek kaslarımızı
kendi kendimize, bilinçli olarak gevşetebiliriz. Kimi zaman da kaslarımıza söz
geçiremeyiz.
"İlk gece"de cinsel birleşme sırasında gelinin
geleneksel olarak çektiği can acısının başlıca nedeni vajina girişindeki
kasların aşırı sıkışıp gerilmesidir. Vajinaya giriş yapmaya çalışan erkek
cinsel organı penis, bu işi gerçekleştirebilmek için vajina girişini zorladıkça
kadın can acısı duyacaktır. İşte bu kasları kadın bilinçli olarak, bir dereceye
kadar gevşetip gevşek tutabilir. Başarılı bir ilk gece yaşamak isteyen kadınlar,
evlenmeden önce bu kasları büzüp gevşeterek alıştırma yapılmalıdır. İlk
birleşmenin heyecanı sırasında bu alıştırmaları hatırlayıp uygulayabilirlerse
ilk birleşme sırasında daha az can acısı duyacaklardır.
Kadının aşırı gerginliği önlemek için yapılabilecek olan
başka bir şey de kızlık zarı konusundaki masalları açıklığa kavuşturmaktır.
Bazı kadınlar: "Genç kızlığımda kızlık zarım duvar gibi
bir zar sanır, öyle kalın, sapasağlam bir zar ki ilk gecede zavallı kocam bunu
yırtıncaya kadar akla karayı seçecek!" zannederler.
Bazı kadınlarda, "Kızlık zarım yırtılırken büyük
ıstırap çekeceğim" zannındadırlar.
Gerçekte kızlık zarı, vajina girişini ancak kısmen kapayan,
oldukça ince bir zardır. Tümden kapalı olması imkansızdır, hiç değilse adet kanı
oradan akacaktır. Kızlık zarı aralığı kiminde çok küçük, kiminde nispeten geniş
olur. Kimi kızlık zarı oldukça kalın, kimisi ipinceciktir. Ne var ki kızlık
zarı elastik bir dokuda olduğu için zardaki aralık, kas gevşetmesi ile ya da
penisin zorlanmasıyla genişlerse, bu durum biraz kanamaya ve geçici bir ağrıya
neden olur, ama vajinanın kendisi herhangi bir zarar görmez.
Adet sırasında tampon kullanan genç kızlarda zar gevşemeye
alışmıştır. Buna rağmen genç kız, ilk birleşmede çocukluktan kalan "iyi
bir kız" olma isteği nedeniyle kendini bilinçsiz olarak gerebilir.
Biz dönelim ilk geceye. Kaslarını kontrol etmeyen kadının
ilk birleşme heyecanı sırasında iyice gerginleşmesi doğaldır. Üstelik normal
olarak cinsel heyecanlanma sırasında vajinanın iç duvarlarının sızdırdığı
kayganlaştırıcı, nemlendirici salgılar da bu gerginlik yüzünden iyice
kıtlaşacaktır. Bu yüzden kızlık zarı, normalde olduğundan çok daha kalın ve
gergin duracaktır.
Bu da erkeğin girmeyi gerçekleştirebilmek için biraz güç ve
baskı kullanmasını gerektirecektir. Böyle bir durum eşlerin ikisi için de
ürkütücü bir durumdur! Kadın saldırıya uğramış gibi olurken erkek üstüne düşeni
başarabilmek uğruna sevdiği kadına ıstırap vermek zorunda kalarak dehşete
kapılabilir.
Birleşmeye biraz ara vermek, konuşmak, dinlenmek,
birbirinizi yüreklendirmek, kimi durumlarda başarıyı kolaylaştırabilir. Biraz
krem kullanmak da yarar sağlayabilir.
Eşlerin ilk birleşmeler sırasında düşebilecekleri en ciddi
yanılgı, herhangi bir nedenle soğukluğa kapılıp duygusal yönden birbirlerinden
uzaklaşmalarıdır. Böyle bir tutum, kişinin kendi kendini ve karşısındakini
suçlamasına yol açar. Gerginliği artırır ve yeni başarısızlıklara yol hazırlar.
Böyle bir durumda kişinin kendi kabuğuna çekilmesi de yanlıştır. Sevgi, anlayış
ve hoşgörüye her zamandan çok ihtiyaç vardır.
Sarılmak, okşamak, sevmek. Tatlı, yüreklendirici,
umutlandırıcı sözler fısıldamak, yapılması gerekenler bunlardır. Sizin kişisel
olarak yapmanız gereken ilk ve başlıca şey de şunu hatırlamaktır. Bu ilk gece
yalnızca bir başlangıçtır ve ön sözdür, asıl öykü daha sonra gelecektir.
GERDEK GECESİNİN ADAPLARI
Sünnet ve meşru olan nikah akdi tamamlandıktan sonra iki eş,
dünya evine girmek maksadıyla zifaf gecesi ve bir araya gelme anı için maddî ve
ruhî hazırlığa başlarlar. Bu bölümde; İslam'ın evlenecek olan çiftlerle ilgili,
zifaf gecelerinde yapmaları gerekli olan adab ve takip etmeleri lazım gelen
yolu izah edeceğiz. Söylenilenler yapıldığı takdirde düğün ve zifaf geceleri
Allah'ın rızası doğrultusunda ve İslam'ın adabına uygun olarak yapılmış olur.
Zifafa Hazırlık:
* Yukarıdan beri anlattığımız gibi, gerekli maddi ve
manevi temizlik ve hazırlıklar tamamlanır. Temiz bir banyo, güzel giyim,
güzel koku, sakal-bıyık traşı, ağız temizliği...gibi
* Zifaf odası özel hazırlanmalıdır. Mümkün mertebe gürültü,
kalabalık ve huzur bozucu etkilerden uzak olmalı, rahatsız edilmeme konusunda
güvenli bir yer olmalıdır.
* Başkalarının ikamet ettiği bir evde veya dairede zifaf
olacaksa, en iyisi evdekilerin o akşam orayı terkedip, gelin ve damadı başbaşa
rahat bırakmalıdır. Bu mümkün değilse, evdeki diğer misafirler evi çabuk
terketmeli, kalanlar erken yatmalı yani el-ayak çekilmeli, kapılar
kapanmalıdır. Gelin ve damat her türlü endişe ve huzursuzluktan, kanlı çarşaf
gösterme stresinden uzak ve güven içinde olmalıdır.
* Banyo teşkilatı kolayca kullanılabilir ve rahat bir
ortamda olmalıdır.
* Düğün gününü belirlerken gelinin adet günlerin! göz önüne
almalı ve düğün günü temiz günlerine göre ayarlanmalıdır.
* Bütün bir ömür boyu ve özellikle düğün günü ve gecesi
alkollü içkilerden kaçınılır. Zira alkollü içkiler haramdır ve cinsel
mutluluğun da amansız düşmanıdır. Tarlaya sarhoş tohum atmak en büyük hatadır.
Bütün bunları açıkladıktan sonra, şimdi de evlenecek olan
kişinin zifaf gecesinde yapması gerekli olan şeyleri ve zevcesinin yanına
girdiği andan başlamak üzere, cinsel ilişkinin bitimine kadar olan merhalelerde
riayet edilmesi gerekli olan durumları izah edeceğiz.
Herkes bilsin ki, İslamî kültür ve adetlerimiz, bize her
şeyi, hatta zifaf gecesindeki edebi ve cinsel ilişkinin temel kaidelerini dahi
öğretmiştir. Bu merhaleler aşağıdaki şekildedir:
* Gelinlik elbisesini giymeden önce gelin kız abdest alır,
iki rekat şükür namazı kılar ve dua eder.
* Düğün gecesi damat en yakın camiye yatsı namazına gider.
Camiden gelince düğün evinin kapısı önünde cemaatle birlikte dua edilir. Zifaf,
illa gece olmaz. Gündüz de olabilir ama daima gecenin sessizliği ve sakinliği
tercih edilir.
* Duadan sonra damat, büyüklerin elini öper ve damat içeri
katılır.
* Damat, euzü besmele çekerek sağ ayağıyla gelinin odasına
girer.
Zifaf Odasında:
* Damad, güleryüz ve neşe ile gelinin odasına girer, eşine
selam verir. İçerde yenge veya büyükler var ise büyüklerin elleri öpüldükten
sonra içerdekiler de damatla geline mutluluklar dilerler ve odadan çıkarlar.
Kapı besmele ile kilitlenir. Damat, elini gelinin başına koyarak besmele ile
Hz. Peygamberin tavsiye ettiği duayı okur:
"Sizden biriniz bir kadınla evlendiği vakit elini onun
alnına (perçemine) koysun, besmele çekerek Allah'ın adını ansın, sonra da
bereketle dua ederek şöyle desin:
- Ey Allahım! Senden onun hayırlı olanını ve hayırlı olan
huy ve tabiatını dilerim, yine onun şerlisinden ve şerli olan huy ve
tabiatından sana sığınırım." (Buhari, Ebu Davud, Nikah: 46).
* Bu duadan sonra damat gelinin yüzünde örtülü bulunan
örtüyü kaldırır ve yüz açımı olarak hazırladığı hediyesini takdim eder. Geline
hoşgeldin der, tebrik eder ve tokalaşırlar. Birbirlerinin yüzüne sevgi, şefkat
ve mutlulukla bakışırlar...
* Gelin de ayakta damadın tebriğini kabul eder, güler yüzle
karşılık verir. Lüzumsuz somurtkanlık ve çekingenlik gösretmemelidir.
Mutluluklar tek taraflı olmamalı ve paylaşılmalıdır. Karşılık görmeyen iltifat
ve sevgi yarımdır.
* Sonra damat ile gelin, böyle mutlu bir evlilik kurdukları
için Cenab-ı Hakka şükür olarak ikişer rek'at şükür namazını birlikte veya ayrı
ayrı kılarlar. Namazdan sonra da Cenab-ı Allah'a ellerini açarlar, kendilere
verdiği bu nimetlerden ve mutluluktan dolayı şükrederler. Bu mutluluklarının
devamı, dünya ve ahiret saadeti için birlikte dua ederler. Cenab-ı Hakk'tan
hayırlı evlat, helal ve bol rızık dilerler ve şöyle dua ederler, gelin de amin
der:
"Allah'ım! Eşimi ve ailesini benim için bereketli
kıl. Beni ve ailemi de eşim için bereketlendir. Hayırlarda birleştirdiğin
sürece bizi birlikte yaşat. (Dünya va ahiret mutluluğumuz için) ayrılık
gerektiğinde bizi ayır." (Taberani, (2/21-3)).
Bu dua ayrı ayrı da yapılabilir.
* Damat, gelinin yatsı namazını kılıp kılmadığını sorar ve
kılmamış ise kılmasına müsaade eder. Tabii adetli olup olmadığını da sorar ve
ona göre davranır. Eğer adetli ise cinsel birleşmeye girmez, sabreder, sohbete
başlarlar.
* Sohbet: Sonra damat, güleryüzlü, sevecen
tavırla eşine yaklaşır. Gönül alıcı tatlı sözler söyler. Eşine iltifatlar eder,
mutluluğunu bildirir. Aynı şekilde gelinin de güler yüzle ve tatlı
tebessümlerle karşılık vermesi damadın moralini yükseltir. El ele, gönül
gönüle, göz göze ve omuz omuza vererek kendileri için hazırlanan kuru yemiş
cinsinden şeyleri hem yerler hem de tatlı tatlı sohbet ederken heyecanlarını
giderirler. Birbirlerine yiyecek ve tatlı ikram ederler. Şakalaşırlar.
İmam Ahmed, Müsned'inde şu rivayeti zikretmiştir:
"Esma Binti Yezid b. es-Seken şöyle dedi: Ben Hz.
Aişe'yi (r.a) bakılması için süsledim, sonra Peygamber (s.a.v) onun yanına
geldi, kendisine büyük bir bardakla süt getirildi ve o sütten içti, sonra sütü
Hz. Aişe'ye verdi, Hz. Aişe utandı ve başını eğdi." (Ahmet b. Hanbel.)
Diğer bir hadiste de Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"İman bakımından en kamil mü'min, ahlakı en güzel olan
ve ailesiyle en çok şakalaşandır." (Tirmizi. Nesai.)
Bir diğer hadiste de:
"En hayırlınız ailesine en çok hayırlı olanınızdır, ben
de içinizde aileme en çok hayırlı olanınızım." buyurdu. (Tirmizi.)
* Bütün günün yorgunluğu ve stresi giderilinceye kadar
sohbete devam edilir... Mesela, evlilik hayatlarında takib edecekleri müşterek
çizgiden ve hedeflerinden, evlilikten beklentilerinden bahsederler. Damat,
gelinin heyecanı ve ürkekliği gidip sakinleşinceye kadar acele etmemelidir.
Çünkü, gelin ilk defa yabancı bir erkekle başbaşa buluşmanın, ona tamamiyle
yakınlaşmanın, özel konuları konuşmanın utancını yaşar. Kızlığın bu hali
normaldir, hoş karşılanmalıdır. Gelin konuşmaktan, ona açılmaktan çekinse bile,
damat samimi sohbet ve yakınlığı sabırla sürdürmeli, onun gönlüne yavaş yavaş
tatlı ve güvenli konuşmaları ile girmelidir. Gelinin güleryüz ve samimiyetle
dinlemesi ve gülümsemesi, arasıra hafif karşılık vermesi kafidir.
* Bu ilk gecede eşler birbirlerine karşı nezaketi elden
bırakmamalıdırlar. Eşler, birbirlerini üzecek davranış ve tavırlardan
kaçınmalıdırlar. Gündüzün yorgunluğunu ve stresini hatırlatıcı söz ve
hareketlerden de kaçınmalıdırlar.
* İlk olarak bir erkeğe kendini teslim eden bir kız için ilk
gece çok önemlidir. O anda erkeğin geniş şefkat ve sevgi kanatlarına ihtiyacı
vardır. Bir kadın, kendisini teslim ettiği ilk erkeği asla unutmaz. Eğer kadın
ilk zifaf gecesinde tatlı heyecanlar ve güzel bir ön sevişme yaşamışsa, sevgi,
sabır, nezaket ve geniş bir anlayışla karşılaşmışsa, o erkeğe ömür boyu
minnettar kalır. Ve ömür boyu ilk gecenin tadını unutamaz. Hatta o adam o
kadını sonradan terketse, hayal kırıklığına uğratsa da kalbindeki o esrarlı
hatıra daima yaşar.
* Halk arasında yanlış bir tabir vardır; "Kedinin
bacağını ilk günden ayırmalı." Yani daha ilk gecede sert davranmalı ve
itaat için gelinin gözünü korkutmalı derler. Halbuki bu söz ve böyle bir
davranış çok yanlıştır. Gönülde tamiri mümkün olmayan derin yaralar açar. Ömür
boyu sürecek kırgınlığın temelini atar...
* Zifaf gecesi, erkeğe girişkenlikten ziyade çekingenliği ve
nezaketi emreder. İlk gecede, erkek alacağından çok vermek zorundadır. Bir
kadının zifaf gecesinde yaşadıkları, ileride erkeğine karşı duyacağı sevgi ve
davranışlarını belirler.
* Bilinçli bir erkek, sert hareketlerden sürekli olarak
kaçınır. Daha odaya girer girmez gelinin giysilerini adeta parçalarcasına
çıkartmak ve yıllardır hasret kaldığı ilişkiyi bir an önce gerçekleştirmeye
kalkmak gelini paniğe uğratacağı gibi, her iki taraf da bu anın olumsuzluğunun
etkisinden uzun yıllar kurtulamazlar. O nedenle erkeğin çok sevecen, romantik,
hassas ve yumuşak davranışlar içinde olması gerekir.
Romantik Girişimler:
* Eşler, kendileri için hazırlanan kuru yemiş v.s. yedikten
ve sohbeti koyulaştırıp birbirlerini birazcık olsun tanıyıp aralarında bir
miktar samimiyet oluşunca, damat yavaş yavaş geline yaklaşır, öncelikle elleri
ile geline nazik ve şefkatli okşamalarla dokunma alışkanlığını kazanır ve
gelini de dokunmaya alıştırır... Sonra öpmeye alışır ve gelinini de
alıştırır... Damat, asla aceleci ve kaba davranmamalıdır. Artık evlendik, ona
istediğim gibi sahip olurum, diye düşünmemelidir yukarıda anlattığımız
nedenlerden dolayı.
* Bir müddet sonra gelinin gerginliğinin ve tedirginliğinin
gittiğini hisseden damat, oda ışığını olabildiğince loş hale getirir. Bu hal,
gelinin rahat soyunmasını sağlar. Özellikle gelinin rahat olabilmesi için
soyunurken damadın geline arkasını dönmesinde yarar vardır. Ekseriya gelin,
erkeğin karşısında ilk defa çıplak olarak görünmekten ve erkeği de çıplak
olarak görmekten ürküp dehşet ve korkuya kapılabilir. Burda da erkeğin
anlayışlı ve sabırlı olması gerekir. Hatta gelinin utangaçlığını gidermek için
iç çamaşırların yatağın içinde de çıkarılması psikolojik yönden daha
rahatlatıcı olur.
* Cinsi münasebette eşler, iç çamaşırlarını da tamamen
çıkarmalıdırlar. Zira elbiseleri çıkarmak bedeni rahatlatır, hareketi
kolaylaştırır ve tenlerin birbirine dokunması lezzeti artırır. Cinsel ilişki
sırasında eşlerin soyunması helaldir. Ancak olgun iman, Allah'a ve meleklere
karşı utanmayı gerekli kıldığı gibi örtünmeyi de güzel kılmaktadır. Bu örtü
cinsel ilişkiyi engelleyici olmamalıdır. Hafif bir örtü olabilir.
Bu konuda rivayet edilen hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:
"Allahü Teala haya sahibi ve settar (örten)'dir. Haya
ve örtmeyi sever." (Ahmet
b. Hanbel. Tirmizi. Ebu Davud.)
Diğer bir hadiste ise Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Çıplaklıktan sakının, zira büyük abdest ve kişinin
zevcesi île cinsi temasta bulunması hariç, sair hal ve zamanlarda sizinle
beraber olan ve sizden asla ayrılmayan (melekler) vardır. Onlardan haya edin ve
onlara saygı gösterin" (Tirmizi.)
Cinsi münasebette örtünmenin efdal olduğunu teyid eden bir
rivayette şöyledir:
"Biriniz eşi ile cima yaparkan iki vahşi eşek gibi
örtüden büsbütün arınmasınlar." (Tirmizi.) Örtünmeyi öğütleyen hadislerinde Allah'ın Resulü şöyle buyurmaktadır:
"Biriniz eşiyle cinsi münasebette bulunduğu zaman eşi
ile kendisinin arkasına bir örtü alsın.
Eşler iki vahşi eşek gibi örtüden (büstünün) arınmasınlar."
(Müslim, Hayz:10.)
Aşk Oyunları:
* Sevişmek sünnettir: Cinsel temasın adaplarından biri de
henüz cinsel ilişkiden önce eşlerin oynaşması, sarmaş dolaş olması ve öpüşmesi
sünnettir. Cinsî münasebetin bedeni (cinsî) tatmîne erdirici olabilmesi için
ilişkiden önce sevişilmesi şarttır. Bu sevişmede gelinin kendini tabiî akışa
serbest bırakması yeterlidir.
*Erkek yatağa girdiğinde elleriyle gelinin saçlarını
okşamalı, gözlerine tatlı tatlı bakarken ona saçlarının, gözlerinin,
kaşlarının, burnunun vb. ne kadar güzel olduğu hakkında tatlı sözler
söylemelidir.
* Eşler, yatakta da tatlı sohbetle ürkekliklerini
giderdikten ve birbirlerine alıştıktan sonra yavaş yavaş önsevişme denilen
öpmeler, okşamalar ve aşk fısıltıları ile aşka başlamalıdırlar.
* Aşk Fısıltılarının Aracı Kılınması:
Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurdu:
Hiçbiriniz eşiyle hayvanlar gibi -sevişmeksizin- cinsî
münasebette bulunmasın. Arada bir elçi bulunsun. Soruldu:
- Ya Resulellah! SÖzünü ettiğiniz elçi nedir?
- Aşk fısıltıları ve öpüşmedir. (İhyau Ulûmiddin, İmam-ı Gazali,
K.Nikah, Adabü'l-Muaşeret, 2/64.)
Yine Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Üç şey acizlik ifade eder: ..Bunlardan biri de kişinin
fısıldaşmaksızın sarmaş dolaş olup eğlenmeksizin eşi veya cariyesi ile cinsi
münasebette bulunması; eşi orgazm olmadan (boşalmadan) boşalıp işini
bitirmesidir."
Halbuki, gelin ile öpüşme, oynaşma ve sarmaş dolaş olmanın;
nefsi cinsel münasebete hazırlama, duyguları harekete geçirme ve cinsel ilişki
lezzetini arttırmadaki etkinliği inkar edilemez.
Bu sebeple damat, cinsel birleşme esnasında -hadiste geçtiği
gibi- eşinin de onunla birlikte tatmin olmasını ve orgazmım (boşalmasını)
gözetlemesi gerekir. Onun için erkeğin kendisini kontrol altında tutup, acele
etmeyip eşinin cinsel duygularını hareketlendirici sevgi sözleri ve aşk
fısıltıları ile eşinin cinsel duygularını uyandırmalıdır. İlk gece genelde
kadınlar cinsel ilişki yerine oynaşmayı ve sevişmeyi tercih ederler. Onun için
erkek cinsel ilişki için acele etmeden oynaşarak kadının ürkekliğini
gidermelidir.
* Tatlı bakışlar ve sözler artık yavaş yavaş dokunuşlara ve
öpüşlere dönüşür. Bunlar gelinin dokunma ürkekliğini giderir. Gelin ne kadar
ürkek olursa olsun, erkeğin şefkatli, nazik ve güven verici davranışları
karşısında gelinin utangaçlığı gider ve erkeğin aşk oyunları ile yavaş yavaş
aşktan zevk duymaya ve arzuya dönüşür.
* Damadın sözlü aşk fısıltıları, yumuşak okşama ve
dokunmaları, yavaş yavaş fiziki aşka geçiş sağlar.
* İlk gecede birçok kadın, cinsel birleşmeden daha çok
hassas bölgelerinin hafif okşamalarla tahrik edilmesini ister. Ama bu okşamaya
da en hassas bölgeden başlanmaz. Genel olarak ilk gecede kadının teninin tamamı
hassastır. Öncelikle daha az hassas olan bölgelerden başlayarak hassas
bölgelere doğru yavaş yavaş yumuşak okşama ve öpmelerle kayılır. (Hassas
yerler: Dudaklar, kulaklar, bilhassa kulak arkaları ve boyun, ense, göğüsler,
göbek ve çevresi, daha sonra cinsel organ civarlarıdır.)
* Bu esnada sevgi ve aşk fısıltılarını da eksik etmemelidir.
Sözler, dokunuşlardan daha tesirlidir. Yukarıdan beri izah ettiğimiz ön sevişme
yapılmadan asla direk cinsel ilişkiye girilmemelidir.
Sünnete Uygun Cinsel İlişki İçin:
1- Besmele çekilmeli,
2- Şeytandan Allah'a sığınmalı,
3- Ön sevişme ve uyarma gereklidir.
Bu gerçeği Allah'ın Resulü şöyle açıklar:
"Bismillahirrahmanirrahim ile başlamayan her önemli iş
eksiktir." (C.Sağîr:
2/92.)
Cinsî münasebet de önemli bir iş olduğu için onun da besmele
ile başlaması zarurîdir.
Allah'ın emri ve O'nun Resulü'nün sünneti üzerine
nikahladığımız eşlerimizle cinsî münabete başlarken Şeytan'tan Allah'a
sığınmaya muhtaç mıyız?
* Elbette.
Doğrudan ibadet olan Kur'an okumaya başlarken bile şeytan'tan
Allah'a sığınmaya muhtacız.
"Kur'an'ı okuduğun zaman, Allah'ın rahmetinden kovulmuş
şeytan'ın kötülüğünden Allah'a sığın." (Kur'an-ı Kerim, Nahl:98.)
Nasıl sığınılacağını da Allah'ın Resulü'nün bir hadisi ile
açıklayalım. O, şöyle buyurur:
"Mü'minlerden biri karısı ile cinsel münasebette
bulunmak istediği zaman: "Bismillah, Allahım! Bizi şeytan'dan, şeytan'ı da
bize vereceğin çocuktan uzaklaştır." şekilinde dua eder ve sonra onlara bu
münasebet sebebiyle bir çocuk takdir olunursa, şeytan o çocuğa ebediyen zarar
veremez." (İbni
Mace terc. ve şerhi: 5/360.)
Kişi cinsel münasebette bulunduğu zaman ona refakat eden ve
sözleri -davranışları- işlerini tescil eden Melekler ondan ayrılırlar. (Fezyü'l-Kadîr, 3/126. (Hn: 2911)) Kişinin kendisine özgü şeytan'ı
ise daha çok tesir etme imkanı bulur. Ancak öğretilen şekliyle dua eden kişiye
şeytan'ı vesvese veremez.
Erkeğin Giriş Zamanı: Aşk oyunları neticesinde
uyarılan kadının cinsel organının üstünde bulunan dış dudakların altındaki
bartolin bezleri bir sıvı (erkekteki mezînin benzeri kazî) salarlar. Bu sıvı,
vajinayı ıslak ve kaygan bir hale getirir. Erkeğin cinsel organının her iki
tarafa da haz verecek bir şekilde ve acı hissettirmeden girmesi, ancak bundan
sonra mümkün olur. Bu bakımdan, erkek, eşinin ancak vajinası bu sıvıyı
salgıladıktan sonra cinsel birleşmeye hazır olabileceğini, aksi halde acı
duyabileceğini unutmamalıdır.
Bekaretin Giderilmesi:
Bekaretin giderilmesi için, bazılarının zannettiği gibi
fazla zorlanma hadisesi yoktur. Normal vasıfları taşıyan kız ve erkek için
bunun bir zorluğu yoktur. Yukarıdan beri izah edildiği şekilde önsevişme ve aşk
fısıltıları ile ürkekliği giderilen ve cinsel birleşmeye hazır hale getirilen
gelin, sert bir yatağın üstüne sırt üstü yatar. Dizlerini yukarı büker ve
erkeğin rahatça girebilmesi için gerek duyulursa kalçalarının altına küçük bir
yastık da konabilir. Aşk oyunları esnasında gelinin cinsel organında cinsel
birleşmeyi kolaylaştıracak kaygan sıvı normalde gelir. Şayet bu sıvı gelmemiş
ise, yani gelinin cinsel organında ıslaklık yoksa, damat cinsel organına
girmeyi kolaylaştırıcı ve kayganlaştırıcı krem sürebilir. Vajinaya kremsiz
penisin girmesi, kadına acı verir ve giriş zor olur.
Erkek, kadının bacaklarının arasında diz üstü yerini alır.
Penisini kadının vaginasına yavaşça girdirir ve bu şekilde ilk cinsel birleşme
tamamlanmış olur. Bu pozisyonda erkeğin önemle dikkat etmesi gereken bir konu
da ağırlığını dizlerine ve dirseklerine vermelidir. Vücut, bütün ağırlığıyla
kadının üzerine binmemelidir. Bu pozisyonda eşlerin birbirlerinin gözlerine
bakma, yüzünü, boynunu, kulaklarını ve göğüslerini öpme gibi aşk oyunlarını
devam ettirme imkanı vardır. Aşk oyunları ve tatlı sözlerle kadının dikkati
cinsel organından uzaklaştırılırsa, sevişmenin heyecanından bekaretin
giderilmesi esnasında duyulan acının tesiri hissedilmeyecek derecede azaltılır.
Belki de aşk fısıltıları esnasında sevişmenin yoğunluğundan hiç acı da
duymayabilir.
Erkeğin fazla girmesi kadına rahatsızlık verdiğinde kadın,
elleriyle erkeğin belinden kavrayarak yavaşça geri itebilir.
İlk cinsel birleşmenin tabii neticesi olan kızlık zarının
yırtılması sonucunda, tatlı bir acı ile kan gelebilir. Kanama meselesi de çok
fazla büyütülmemelidir. Normal kanamanın ölçüşü, aşağı yukarı bir çorba
kaşığını dolduracak miktarda kanın akmasıdır. Kanama fazla olursa, telaşa gerek
yoktur. Genç kız sırt üstü vaziyette dizlerini kaldırıp bacaklarını kasarak
bitiştirip kımıldamadan yatar ve biraz bekler. Kanama çoğu zaman durur. Buna
rağmen durmazsa, yine telaşlanmadan bir hekimin yardımı istenebilir. Ama bu
halin eşler ve zaruret halinde müracaat edilen üçüncü kişi dışında hiç kimse
tarafından bilinmemesi ahlaka uygundur. Çünkü bu durum eşlerin mahrem
sırlarıdır.
İlk cinsel birleşmede kan gelmiş ise, bir hafta (hiç olmazsa
üç-dört gün) müddetle, kızlık zarında meydana gelen yaracıkların iyi olması
için hiç cinsel birleşmede bulunmamak daha doğrudur. Bu hususa dikkat
edilmezse, kadın, cinsel ilişkiden zevk yerine acı ve ıztırap duyabilir. Şu da
bilinen bir gerçektir ki, ilk cinsel ilişkiden bilhassa kadın pek lezzet
duymayabilir. Yeter ki daha sonraki ilişkilerle bu eksiklik giderilebilsin...
Kızlık zarının yırtılabilmesi için penisin zorlaması
gerekir. Zardaki esnek lifler çoksa yırtılma zorlaşabilir.
Kızlık zarının yırtılması sırasında, kimi zaman kanama
görülmeyebilir. Bunun nedeni de kızlık zarının sahibi olan genç kızın biyolojik
yapısıdır. Eğer yırtılan yerde hiç kılcal damar yoksa, kanama olmaz. Bu gibi
durumlarda erkeğin, hemen karısının bakire almadığını düşünmemesi gerekir.
Yapılacak bir hekim kontrolünde durum tüm açıklığıyla anlaşılabilir.
Kızlık zarının aşırı kalın olması nedeniyle ilk ilişkide ve
sonraki girişimlerde delinememesi halinde, yapılacak tek şey vardır, derhal
konuyla ilgili uzman bir hekime başvurulmalı. Hekimin yapacağı ufak bir
ameliyatla sorun kolayca çözümlenir.
Kızlık zarının esnekliği nedeniyle yırtılmadığı ve
dolayısıyle kanama olmadığı durumlar da vardır. Bu gibi durumlarda da yine
doktora başvurulmalıdır.
Kızlık zarı ve yırtılması konusunda geniş bilgi,
"Kızlık (Bekaret) Zarı" bölümünde verilmiştir. Oraya müracaat ediniz.
* Gerdek gecesinde meydana gelebilecek herhangi bir olay ve
tıbbî bir müdahale için, gelin ve damat tenhada yalnız başlarına da
bırakılmamalıdır. Yakın bir evde, haberleşme veya çabuk ulaşma imkanlarının
hazırlanması uygundur.
Zifaf Gecesinde Meydana Gelebilecek Engeller:
a) Kızın aşırı ürkekliği: Bu durum, birçok
kızların ötedenberi sahib olduğu -ilk cinsel ilişkinin çok ıztıraplı geçeceği
gibi- bazı yanlış kanaatlerden dolayı olabileceği gibi, o gece erkeğin kaba bir
"erkeklik" gösterisiyle, sabırsız, nezaketsiz ve hoyratça
davranışlarından da ileri gelebilir.
b) Erkeğin lüzumsuz endişeleri: Bazı erkeklerin
-çeşitli sebeplerle- gerdekte başarısız kalma endişesinin içlerinde yer etmesi,
bu duygular içinde telaş ve heyecan göstermesi; ayrıca temas esnasında
"erken boşalma" haliyle karşılaşmaları, geçici bir başarısızlık
sebebi olabilir.
c) Çeşitli sebepler: Birçok yerlerde görülen
yanlış örf ve adetler (kanlı çarşaf beklentisi gibi), gerdek odasının
elverişsiz, gürültülü ve görüntülü bir yerde oluşu, gündüz ki herhangi bir can
sıkıcı olay...vs. eşler üzerinde psikolojik baskı yapar ve başarısızlığa sebep olabilir.
* Zifaf gecesinde, gerek psikolojik gerekse fiziksel
engellerle karşılanırsa (kadında adet kanaması, erkekde penisin sertleşmemesi
vs. gibi), cinsel ilişki daha sonraki gecelere tehir edilmelidir. Bilhassa
psikolojik engeller var ise, cinsel ilişkinin illa da ilk gece yapılmasında
israr etmemek gerekir. Sabır ve anlayışla hareket edilirse, sonraki gecelerde
engeller giderilebilir ve daha sağlıklı bir birleşme yapılabilir.
* Bazı erkekler de, kapıldıkları aşırı heyecan veya
yorgunluktan bu gecede geçici iktidarsızlığa uğrayabilirler. Gerdek gecesinde
böyle bir olayla karşılaşılırsa, cinsel ilişkiye ara verilir. Biraz dinlenilir,
hatta uyunabilir. Birkaç saat sonra herşey normalleşebilir. Veya sonraki
gecelere bırakılabilir. Gelin de damat da böyle durumlarda anlayışlı ve sabırlı
davranmalı ve ; "Bugün yorgunuz, fazla heyecanlıyız. Yarın daha dinlengin,
daha sakin olarak bu işi daha rahat bir ortamda başarabiliriz..." gibi
cümlelerle birbirlerine moral vermelidirler.
Gecenin Devamı:
Bekaretin giderilmesinden sonra yıkanılır, kurulanılır, hava
serinse eşler üzerlerine hafif de olsa bir şeyler alır ve kendileri için
hazırlanmış olan şeyleri yiyip içerken birbirlerini daha iyi tanıyabilmek için
söyleşiye devam ederler.
Aradan geçecek olan zaman süreci, onların yeniden
birbirlerini arzulamalarını sağlayacaktır. Kimi görüşe göre zifaf gecesi,
bekaretin yırtılmasından sonra cinsel ilişkiye devam etmek doğru değildir. Ama
kanama sonunda acıma duyulmuyorsa, eşler cinsel ilişkide bulunmayı sürdürebilirler.
Bedenî ve ruhî rahatsızlıklara sebebiyet verilmemek için zifaf gecesi bir
ilişki ile yetinimesi daha uygundur.
Zifafta Kadının Gözetilmesi:
Gayr-ı müslim araştırıcıların yaptıkları araştırma
sonuçlarına göre, cinsel tatmîne eremeyen kadınların sayısı oldukça yüksektir.
Bunun sebebi kadınlarla yeterince sevişilmeden önce ilişkiye
girilmesi, erkeğin erken boşalması ve kadın orgazm olmadan önce erkeğin
ayrılmasıdır.
Allah'ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) de sözlü ve fiilî
sünnetiyle mü'minleri cinsel ilişki öncesinde sevişmeye teşvik buyurmuştur.
"Üç şey cefadandır; kişiye pek ağır gelen, sevgiyi
gideren üzücü davranışlardandır.
a- Kişinin dostluk kurduğu kimsenin adını ve künyesini
bilmemesi,
b- Kendisi için ziyafet hazırlayan din kardeşinin davetine
katılmaması,
c- Kocanın yöneldiği nükteler ve öpüşmeler olmaksızın eşler
arasında cinsel ilişki olması.
Sizden hiç biriniz eşiyle hayvanlar gibi (sevişmeksizin)
birleşmesin." (Feyzü'l-Kadîr:
5/90)
Kadınların büyük çoğunluğu, gerektiği şekilde
sevişilmeksizin cinsel işleme başlanması, erkeğin boşalır boşatmaz çekilmesi
sebebiyle orgazm olamamaktadırlar.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz karısıyla cinsî münasebette bulunduğu
zaman onu tatmine erdirecek şekilde sevişsin.
Karısı sükunet bulmadan kendisi boşaldığı zaman karısı orgazm oluncaya kadar
(vücudunu ayırmakta acele etmesin), eşinide aceleye yöneltmesin." (Feyzü'l-Kadîr: 1/325. (Hn:548-9).)
Bu hadisten ve benzerlerinden yararlanan bazı İslam
bilginleri şu görüşü belirtiyorlar: "Erken boşalan ve bu sebeple eşine
tatmin olacağı süreyi kazandıramayan kişinin boşalmayı geciktirecek tedavi
uygulaması sünnetin ruhuna uygun bir davranış olur."
Cinsel tatminsizlik kadının hem dünyası hem de ahiretine
zarar verecek bir durumdur.
Vücudun tabî bir hakkı olan sükünete kavuşamamasının
doğurduğu kırgınlık ve sinirsel çözülme, kadının dünyasına yönelik zarardır.
Haz duymadığı için kocasının arzularına anında ve gereğinde icabet etmemesi ve
bu yüzden Allah'ın ve meleklerinin la'netine uğraması da ahiretine yönelik
zarardır.
İmam Gazali, İhya-u Ulumi'd-Din adlı eserinde şöyle der:
"Koca cima edip boşaldıktan sonra vücudunu zevcesinden
ayırmakta acele etmemeli, onun da boşalmasını ve sükunet bulmasını
beklemelidir. Zevcenin geç orgazm olması durumunda erkeğin onu beklemeden acele
davranması kadına eziyet verir. Birlikte orgazm olmak ise kadın için daha
lezzet vericidir." (İhya
Ulumid-Din, İmam-ı Gazali, C,2, Adabü Muaşeret bölümü.)
* Cinsel birleşmede erkek, normal yoldan (çocuğun geldiği
yerden) olmak kaydıyla istediği şekilde hanımıyla temas edebilir. Nitekim,
"Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde
gelebilirsiniz" (Kur'an-ı
Kerim, Bakara: 223) buyurulmuştur.
"Dilediğiniz şekilde"; yani yüzüstü, sırtüstü, yan yatarak veya
ayakta... (Hangi şekilde olursa olsun, ilişki normal yoldan olmalıdır. Aksi
takdirde livata fiili işlenmiş olur ki bu büyük günahlardandır. Nitekim Allah
Teala Lut kavmini bu günahı işledikleri için helak etmiştir).
Bu hususta daha başka birçok hadis vardır. Onlardan iki
tanesini nakletmekle yetineceğiz.
a) Hz. Cabir şöyle anlatmaktadır:
"Yahudiler kişinin, hanımıyla onu yüzüstü yatırarak
temas etmesi halinde -ki bu çocuğun geldiği yoldan olsa bile- doğacak çocuğun
şaşı olacağına inanıyorlardı. Onların bu uydurmasını reddetmek maksadıyla;
"Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde
gelebilirsiniz" (Bakara: 223) ayeti nazil oldu. O zaman Hz. Peygamber
(s.a.v.); "Normal yoldan olduktan sonra, dilediğiniz şekilde hanımınıza
yaklaşabilirsiniz" buyurmuştur. (Buhari. Müslim. Nesai.)
b) İbn Abbas rivayet etmektedir:
"Ensar daha önce putperest idi. Yahudiler ise kitap
ehli olduklanndan kendilerini Ensar'dan (Evs ve Hazrec kabilesinden) daha
bilgili görürlerdi. Nitekim bu nedenle Medineliler de birçok işlerinde onlara
uyarlardı. Yahudiler hanımlarıyla onları bir yana yatırarak münasebette
bulunurlar ve kadının mahrem yeri örtülü olurdu. Nitekim Ensar da bunu onlardan
öğrenmişti. Kureyşliler ise hanımlarını açık-saçık bir şekilde yatırır;
sırtüstü, yüzüstü ve mümkün olan her şekilde temas ederlerdi. Muhacirler,
Medine'ye geldiklerinde, muhacirlerden bir müslüman, Ensar'dan bir kadınla
evlendi ve kendi adetlerine uygun olarak münasebette bulunmak istedi. Ancak
hanımı bu adeti hoş görmeyerek itiraz eti ve ona; "Bizim adetimiz yan
üstüdür. Sen de ya böyle yaparsın ya da benden uzaklaşırsın" dedi. Bu
mesele, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kulağına gidecek kadar büyüdü. İşte bunun
üzerine, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde
gelebilirsiniz"
(Bakara: 223) ayeti
nazil oldu. (Ebu
Davud. Hakim. Beyhaki.)
Gerdekteki Kabalığın Kadında Yaptığı Tahripler:
İlk cinsel ilişkinin kadın ve erkeklerin duygusal yapısında
ne kadar derin etkiler yarattığı bilinmektedir. Burada yine Dr. Steekel'in
anlattığı bir vakayı örnek olarak almakla yetiniyoruz. Steekel'in anlattığı
olay şudur:
"36 yaşında bir kadın, 14 yıldır, başlangıçta sırtının
alt kısımlarında, bir yıldan beri de karnında olmak üzere şiddetli sancılar
çekiyordu. Yaptığım muayenede, hiçbir organik rahatsızlık bulamadığım için,
ağrıların duygusal kaynaklarını araştırmaya başladım. Dikkate değer bir sonuçla
karşılaştım: Bu kadın, nevrotik bir adamla evlenmişti. Adam, evlenmeyi, sevgi
yüzünden değil, yararlanma düşüncesiyle yapmıştı ve asıl sevmekte olduğu başka
bir kadınla evlenmediğine sonradan pişman olmuştu. Kadın belindeki ağırları ilk
defa gerdek gecesi hissetmişti. Zaten kocasının pek soğuk tavırları arasında
yapılan ilk cinsel ilişkide sancı duymuş, üstelik kocası korkunç bir
münasebetsizlik daha yapmıştı. Beni aldattın, sen bakire değilmişsin diye
bağırmıştı. Kadın sonraları bu acıyı hemen tamamıyla unutmuştu. Ve ondan hiç
bahsetmiyordu. Fakat hissettiği sancılar, ilk ilişkide ki o soğukluluğun
doğurduğu sancıların ve bunun üzerine gelen o korkunç sözden duyduğu acının
yerleşip kalmış bir şeklinden başka bir şey değildi. Bu kadın, tıpkı ilk gece
olduğu gibi, ondan sonraki evlilik yaşamında da cinsel açıdan soğuk kalmıştı.
Kızlığından şüphe eden kocasını hiç affetmemişti, affedemiyecekti. İşte, ilk
gecenin oluşturduğu bir cinsel soğukluk tablosu!.."
Kadın, kendini ilk teslim ettiği erkeği hiçbir zaman
unutmaz. Eğer kadın bu ilk macerada tatlı heyecanlar yaşamışsa o erkeğe
kalbinin içinde daima sevgi dolu bir köşe ayırır. Bu ilk zevk, kadın için
unutulmaz bir şeydir ve kalbinde ilk aşkın unutulmaz izleri kalır. Hatta o
adamın sonradan kendisini hayal kırıklığına uğratsa bile, o kadının saadetini
yıksa bile, hatta o kadın başka bir erkeği sevse bile, ilk hatıra kalbinin bir
köşesinde daima yaşar.
Kocanın ilk gece kadına karşı davranışı, aşkın sırlarını ona
tanıtırken takındığı tavır, onun çekingenliğini ortadan kaldırmak için kullanacağı
şeyler çok önemlidir. Sonradan hayal kırıklığına uğradıkları halde bile, ilk
gecede kendilerine çok iyi davranmış olan kocalarına karşı minnettarlık
duymakta olduklarını söyleyen kadınlar çoktur. Buna karşılık bir kadın, ilk
gece kocasının acemice tavırlarını, zorbalığını, kabalığını da hiçbir zaman
unutmaz. Hele cinsel yaşam hakkında bilgisiz ve anlayışsız kadınlar, ilk gece
iktidarsızlık gösteren erkeği daima biraz küçük görecek, ona daima alaycı bir
gözle bakacaktır. Eğer erkek acemilik göstermişse, kadının kendisine karşı
göstereceği saygıyı kaybedecektir. Eğer erkek çok kaba davranmışsa, karısının
sevgisini kaybedecektir.
Sonuç Olarak;
Aşk, paylaşıldıkça tadı artan, zenginleşen bir zevk ve
mutluluk kaynağıdır.
En Uygun Birleşme Şekli:
Cimanın en güzel şekli, erkeğin kadın üzerine çıkarak
yaptığı cimadır. Bu şekilde yapılan cinsi münasebet Hz. Aişe validemizin (r.a)
Peygamber'den (s.a.v) rivayet ettiği hadise dayanmaktadır. Söz konusu hadis
rivayeti şöyledir:
"Ebu Musa el-Eş'ari (r.a) dedi: Ensar ve Muhacirinden
bir gurup kendi aralarında ihtilaf ettiler. Ensarlar:
- Gusül ancak meniden veya kuvvetli atıştan icab eder
dediler. Muhacirler ise:
- Erkek ve dişinin birleşmesiyle (cima ile) gusül vacip
olur, dediler. Ebu Musa:
- Bu meselede tatminkar cevabı ben size bulurum dedi ve
devam etti: Bunun üzerine Hz. Aişe'ye vardım ondan izin istedim, o da bana izin
verdi. Dedim ki:
- Ey Anne! Sizden bir şey sormak istiyorum, ancak
utanıyorum.
Hz. Aişe:
- Utanma! Seni doğuran annenden sorabileceğini bana da sor,
zira ben de senin annenim, dedi. Dedim ki:
- Guslü gerektiren nedir? Şöyle dedi:
- İşi ehline sordun. Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Erkek, kadının dört uzvu (eller ve bacaklar) arasına
çöker ve kadına mübaşeret ederse gusül vacip olur" dedi. (Müslim.) Yani cinsel organlar birbirinin
içine girince rahatlama olmasa da gusül gerekir.
- Cinsi münasebette bulunan kimse şayet ikinci defa tekrar
birleşmek isterse, cinsel ilişkiden önce abdest alması mustahaptır, çünkü
abdest canlılık verir.
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Biriniz eşi ile cinsi münasebette bulunduktan sonra
ikinci defa tekrar yapmak isterse, iki cinsel ilişki arasında abdest alsın.
Çünkü abdest ikinci birleşmeye canlılık sağlar." (Müslim. Ebu Davud.)
Ancak gusül boy abdesti almak (yıkanmak) daha efdaldir.
Rivayete göre: Peygamber (s.a.v) bir gün bütün zevcelerini dolaştı. Uğradığı
her zevcesinin yanında yıkandı. Hadisi rivayet eden Ebu Rafi dedi ki: Ey
Allah'ın Resulü! Bu yıkanmalar yerine bir tek gusül kafi gelmez mi? Efendimiz:
"Yıkanmak (gusül) daha iyi, daha güzel ve daha temizdir" buyurdu. (Ebu Davud. Nesai.)
* Cinsel ilişkiden sonra efdal olan, iki eşin hemen
yıkanmasıdır. Şayet tembellik sebebiyle geciktirirlerse bu durumda uyumadan
önce abdest almaları mustahab olur.
Abdullah b. Kays der ki: Hz. Aişe'den (r.a), Peygamber'in
(s.a.v) cünüp olduğunda nasıl davrandığını sordum.
- Uyumadan önce yıkanıyor muydu? Yoksa yıkanmadan mı
uyuyordu? Şöyle cevap verdi:
-Bunların hepsi de olurdu. Bazen yıkanır sonra uyurdu, bazen
de abdest alıp öylece uyurdu. Ben de:
- Bu işte genişlik bahşeden Allah'a hamd olsun dedim." (Müslim.)
Guslün daha efdal olmasına gelince; zira karı koca sabah
namazına uyanınca, tembellik, sıkıntı veya namazı kaçırma gibi bir endişe
taşımadan hemen namazlarını kılmaya yönelirler. Özellikle soğuk ve nezlenin
yaygın olduğu kış mevsiminde bu durum daha da açıktır.
Karı Kocanın Beraberce Bir Yerde, Bir Kapta Yıkanmaları:
Caizdir.
Hz. Aişe (r.a) şöyle buyurur: "Ben ve Resülullah
(s.a.v) ikimiz de aramızda bulunan bir kaptan yıkanırdık. Cünüp olduğumuz halde
gah o, gah ben elimizi kaba uzatırdık. Öyleki, bazen Peygamber (s.a.v) benden
önce elini kaba götürürdü ve ona: Bana bırak, bana bırak derdim." (Buhari. Müslim.)
Karı-kocanın çıplak olarak beraber yıkanmaları caizdir.
Ancak örtünmeleri daha evladır. Bu mevzu île alakalı olan hadisi daha önce zikr
etmiştik: "Allah; kendisinden haya edilmeye en layık olandır."
İlahi nizam olan İslam'ın cinsel ilişkilere bakışı ile
ilgili en önemli görüşler bunlardır.
Cünüb Kimsenin Uyumadan Önce Abdest Alması:
Cünüb olan eşlerin abdest aldıktan sonra uyumaları daha
uygundur ve Hz. Peygamberin uyguladığı bir sünnetttir. Nitekim bu konuda birçok
hadis rivayet edilmiştir.
a) Hz. Aişe şöyle demektedir:
"Hz. Peygamber (s.a.v.) cünüb iken yemek veya uyumak
istediğinde, avret mahallini yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Ebu Davud. Buharı. Müslim.)
b) Ammar b. Yasir şöyle anlatmaktadır:
"Hz. Peygamber (s.a.v.) üç sınıf insana meleklerin
yaklaşamayacağını söylemiştir: "Kafir bir kimsenin leşine, bedenine
kadınlara mahsus -heluk- diye adlandırılan kokuyu sürene ve cünüb iken abdest
almadan yatana!" (Ebu
Davud. Ahmet b. Hanbel.)
Cünüb iken alınan abdest şer'an vacip değildir. Sadece müekked olan müstehab
davranışlardandır. Nitekim Hz. Ömer: "Cünüb iken uyuyabilir miyiz?"
diye sorduğunda, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Evet, uyuyabilirsiniz,
dilerseniz abdest de alabilirsiniz" diye cevap vermiştir. (İbn Hibban.)
Takvayı gözeten bir kimse hiç olmazsa ya abdest almalı ya da
teyemmüm etmelidir.
Eşler İlişkiden Hemen Sonra Yıkanmalı mıdır?
Eşler ilişkiden sonra bir şeyler yemek içmek veya bir süre
dinlenmek ya da uyumak isterlerse her biri kalkıp cinsel organını yıkar, namaz
abdesti alır gibi abdest alır ve uyur.
Allah'ın Resulü şöyle buyurur:
"Cinsel organını yıka. Abdest al ve uyu." (Nesai: 1/75)
Bunlar, namaz vaktini geçirmemek kaydıyla müstehab veya
sünnettir. Ama kılınmamış bir namazın vaktini, sonuna kadar cünüb olarak
geçirmek haramdır ve o namaz vakti çıkmadan yıkanmak farzdır. Şayet vakit
namazını kıldıktan sonra ilişkide bulunulmuşsa, onu takib eden öbür namazın
sonuna yaklaşıncaya kadar yıkanmazsa, o vakti tamamen geçirmedikçe günah olmaz.
Mühim bir mazeretten dolayı, namaz vakti geçmeden su ile gusletme imkanı
bulamayan kimsenin, gusül yerine teyemmüm etmesi, vakitleri cünüb olarak
geçirmemesi lazımdır. Yıkanma imkanı doğunca, teyemmümün hükmü kalmaz, mutlaka
yıkanmak icab eder.
Emzikli kadın da emzirmeden önce aynı görevleri yapar.
Cinsel organını yıkayıp abdest alan ve emzirteceği göğsünü ıslak eliyle veya
ıslak bir bezle silen ya da yıkayan kadının çocuğunu emzirmesinde dinî bir
sakınca yoktur. Cünüb iken emzirmemesi takva yönünden
daha güzeldir.
"... Cünüb olan eve (rahmet ve bereket) melekleri
girmez."
"... Abdest almadıkça cünüb kişiye (rahmet ve
bereket) melekleri yaklaşmaz." (Ebu Davud, Taharet: 90, Hn: 227.)
Değişik Gerdek Kültürleri:
Ülkemizde gerdekle ilgili gelenek ve görenekler değişkendir.
Damat, gerdek gecesi odaya arkadaşlarının sırtını yumruklamasıyla girer. İçerde
beklemekte olan gelinin yüzünü açabilmesi için damadın bir yüzgörümlülüğü
vermesi gerekir.
Çoğunlukla hiç bir şey konuşmadan ve hatta hiç bir aşk
oyununa girişilmeden direkt cinsel ilişkiye geçen olur.
Kimi yörelerde gelinin bakire çıktığı havaya tabanca ateşlemesiyle, kimi
yörelerde ise akrabadan kadınların zılgıt çalmasıyla duyurulur. Yanlış olan bu
adetlerde terkedilmelidir. Çünkü kızlığın giderilmesi cinsel aile sırrıdır.
Gelin beklenen armağanı vermiş, yani kızoğlan kız çıkmışsa,
damat kanlanan çarşafı kapıda beklemekte olan akrabalarına verir. Kimi
yörelerde çok ayıp, cahillik, edepsizlik ve İslam'ın haram kılmasına rağmen
kanlı çarşaf gösterilir. Haramdır. Yapılmamalıdır ve bu adette terkedilmelidir.
İlk Cinsel İlişkinin Güzel Geçmesi İçin Ne Yapılmalıdır?
"İlk defanın" güzel olabilmesi için şu üç önemli
şeye uymak gerekir:
1- Kız da, erkeğin istediği kadar cinsel ilişkiyi istemeli
ve kendisini ikna edilmiş gibi hissetmemeli veya bunu kabul etmezse, erkeği
kaybedebileceğinden korkmamalı: Çünkü bu durumlarda hayal kırıklıkları
kaçınılmazdır.
2- Kız istenmeyen bir hamilelikten korkmamalıdır. Yani
psikolojik ve ruhsal bir kaygısı olmamalı. Genç çift, çocuk istemiyorlarsa
etkili bir korunma yöntemine başvurmalıdır.
3- İkisi de "görülmek" veya rahatsız edilmek
endişesinde olmamalıdır. Yani yer ve zaman iyi seçilmelidir. Sevgiyi birlikte
keşfetmek heyecanlı bir şeydir (ve çoğu kez ikisinin de düşündüğünden
farklıdır). Bu yüzden: Daha az beklentiniz olsun, daha çok birbirinizle
ilgilenin! O zaman söz konusu olay kendi kendine gelişir, güzel bir anı olarak
kalır.
Vücudun Hangi Bölgeleri Cinsel İstek Uyandırmada
Duyarlıdır?
Deri her noktada şefkatli okşamalara tepki gösterebilir, bu
sırada kan dolaşımı artar, deri giderek ısınır ve dokunmaya karşı hassaslaşır
(bazen de gıdıklanır duruma gelir).
Normal ve doyuma giden bir cinsel birleşme, mutlaka yeterli
bir cinsel uyarımla başlar.
Cinsel uyanma vücudun belirli bölgeleri daha duyarlıdır.
Fakat bütün vücudun ve her tarafının cinsel uyanma duyarlılığını kabul etmek
gerekir.
Cinsel uyanma en duyarlı bölgeleri bilerek uyarmak,
özellikle tecrübesiz genç evliler için önemlidir. Cinselliklerini yeni yaşayan
çiftler uyumlu bir cinsellik için öncelikle eşlerinin uyarım sağlayan
bölgelerini bilmeli ve en önemlisi ne tür uyarılmadan hoşlandıklarını
araştırmalıdırlar.
Cinsel birleşmenin her iki tarafça doyumlu olması için, ön
sevişmenin doyurucu, uyarımın yeterli olması gerekir. Eşin ne tür uyarılmadan
hoşlandığı araştırılmalı, nerelerin öpülmesinden, nerelerin, nasıl
okşanmasından zevk aldığını anlamaya çalışmalıdır.
"Beraberce orgazm" siyaseti, deneme-yanılma
yöntemini ve çok iyi iletişim kurmayı gerektirir. Eğer ihtiyaçlarınızı
tartışmayı becerebiliyorsanız, sözcüklerinizin diziliminin onu eleştirir biçime
dönüşmemesine, bunun yerine, doğrudan doğruya ihtiyaç duyduğunuz şeyleri
açıklamasına dikkat edin. Eğer sözcüklerle anlatamıyorsanız, o zaman küçük zevk
inlemeleriyle neden hoşlandığınızı eşinizin anlamasını sağlayabilirsiniz. Ya da
elini ya da ağzını nazikçe farklı bir bölgeye götürebilir ya da eğer hoşlandığınız
buysa, baskıyı artırmasını sağlayabilirsiniz.
Duyarlı Yerler:
En duyarlı uyarım bölgeleri erkekte cinsel organ,
yumurtalıklar, apışarası, kadında klitoris (bızır), cinsel organın dış ve iç
dudakları ve memelerdir. Ayrıca dudaklar, Boyun, kulaklar ve kulak memecikleri,
ense, göğüsler ve iki göğüs arası gerdan. Kolun iç kısımları, dirseğin iç
kısmı, dirsekle omuz arası iç kısmı, dizden yukarı bacakların iç kısımları,
dizin iç kısmı, bel yanları, kalçalar dişilik simgesi olarak görülmektedir.
Gerek kadında, gerek erkekte göğüslerin uyarılmasında meme uçlarının dikleştiği
görülür. Kadında bu daha belirgindir. Erkek de uyarılmaktan büyük haz duyar.
Kadında Duyarlı Bölgeler:
Araştırmacılar, insan vücudunda dış derinin iç deriye
dönüştüğü bütün bölgelerin duyarlı olduklarını söyler. Bir sınıflandırma
yapacak olursak kadında duyarlı bölgeleri kadından kadına farklı olmakla
birlikte, genel olarak şöyle sıralayabiliriz:
A- Cinsel organ: Klitoris, iç dudaklar, dış dudaklar.
B- Cinsel organa yakın olan yerler.
C- Dil, dudaklar, ağız, kulaklar ve kulak memeleri, ense,
boyun.
Dil ve dudakların cinsel uyarımdaki yeri bir ayrıdır. Bu
yüzden öpüşme bütün dünyada aşk sembolü olmuştur.
Burun da kokuları algılamakla ayrı bir uyarıcı niteliğindedir.
D- Derinin ve kasların inceldiği bölgeler: Kolların iç
tarafları, bacakların iç tarafları, kalçalar.
E- Sırt, bel ve özellikle omur eğrisi ve çevresi.
F- Göğüsler ve göğüs uçları.
Yukarıda saydığımız bölgeler kadının en duyarlı noktalarıdır.
Buralara yapılacak temas kadında derhal bir irkilme meydana getirir. Bu
bölgelerin dışında da son derece duyarlı bölgeler olabilir. Özellikle
gıdıklanma duygusu meydana getiren yerlerde cinsel duygular da şiddetlidir.
Gıdıklanma duygusu ile belirtebileceğimiz bölgeler
şunlardır;
Avuç içleri, ayak tabanları, karın bölgesi.
Ancak kadınlar için duyarlı bölgeler olarak saydığımız bu
noktalar her kadın için kesin değildir. Bir kadında son derece duyarlı olan bir
bölge bir başka kadın için hiçbir heyecan doğurmaz. Bu bakımdan evlilikte
mutluluk arayan ve eşlerini tatmine ulaştırmak isteyenler birbirlerini keşfe
çalışmalıdırlar. Bu da zamanla ve tanıyarak elde edilir.
Aslında kadındaki cinsel açıdan duyarlı bu yerler, erkekler için de geçirlidir.
Kadında Cinsel Uyarım Ve Doyum Safhaları Nelerdir?
Cinsel heyecanlanma dört safhada incelenir:
1- İlk safhada cinsel istek uyandırılır. Dış cinsel ve
ruhsal istek, heyecanlanmanın bedensel işaretleriyle kaynaşır. Kan basıncı
artar, kalp atışı hızlanır ve nefes almalar sıklaşır, gözler parlaklaşır,
göğüsler duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan
yoğunluğu artar. Deride bulunan duyma noktaları hassaslaşır, vajina ıslaklaşır
ve genleşir. Dış vulva dudakları hafifçe açılır, içtekiler büyür, klitoris
kabarır.
2- Plato safhası denilen safhanın ikincisinde, heyecanlanma
daha da artar ve onunla beraber bu olaya katılan vücudun bütün bölgelerinde
cinsel ve kas gerginliği de çoğalır, nabız, nefes alma aralıkları ve kan
basıncı artmaya ve hızlanmaya devam eder, çoğu zaman da belirgin bir cilt
kızarması kendini gösterir. Örneğin, göğüslerde, boğazlarda ya da karında. Bu
safhada ayrıca vajina ağız kısımları daralır, vajinanın iç bölümleri genleşir,
vajinanın arka bölümünün son kısmında bulunun vulva hafifçe yükselir. Bu safha
uzunca sürebilir, ki bu ara heyecan oldukça yüksek bir seviyede
"platoda" sabit kalır. Ancak heyecan, birinci safhada olduğu gibi,
rahatsız edilmeye çok yatkındır: Telefon çalması gibi dışarıdan gelebilecek
rahatsızlık verici faktörler, hamilelikten korkma erkek ya da kadın eş
tarafınca yapılan sevimsizce bir hareket vb. gibi iç faktörler, bu safhadaki
heyecanı frenleyebilirler. Ancak arada parazit olmadığında, olay doruk
noktasına kadar devam eder.
3- Üçüncü safha, zevkli bir boşalmayla sonuçlanır.
4- Dördüncü ve son safha, tüm bedensel fonksiyonların
yavaşça tekrar normale döndüğü, sakinleşme safhasıdır.
KADIN VE ERKEKTE CİNSEL
TEPKİLER
A- Kadınlarda Cinsel Tepki (İlgi-İstek-Uyarım):
Düşünce ve tahrikle cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları
aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organa ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan
bir kadının vücudunda fizyolojik olarak birtakım değişiklikler olur. Farkedilen
ilk değişim; vajinada uyarım ve vajinadaki ıslanmadır. Bunu cinsel etkinlik
devam ettiğinde vajinanın uzaması, cinsel bölgedeki sinirlerin uyarılması ve
kadının cinsel isteğinin artması ile vajinal dokunun kalınlaşması ve klitorisin
kanla dolması ve büyümesi izler. İstek doruktayken de iç dudaklar ve klitoris
hafifçe şişer ve renk değiştirir. Dış dudaklar yanlara çekilerek birleşme
kolaylaştırılır. Meme uçları sertleşir ve memeler büyürler.
Orgazm yaklaştıkça, terleme başlar, kalp atımları artar. Kan
basıncı yükselir, solunum hızlanır. Orgazm oluncaya kadar, kaslar gerilir,
tende giderek artan bir duyarlılık olur. Orgazm anında da, vajina ve rahimde
bir dizi ritmik kasılmalar olur. Bu değişim yaşanırken istemsiz sesler
çıkarılabilir ve yüzdeki ifade değişir. Orgazmın şiddeti kişiden kişiye ve
birleşmeden birleşmeye farklılık gösterebilir.
Kadınlarda Cinsel Tepkinin Seyri:
1- Cinsel ilgi ve istek: Düşünme veya tahrikle cinsel
duygular beyinden başlar.
2- Cinsel organlarda uyanma duygusu: Kadın, genital
(cinsel) organlarında giderek artan bir uyarım ve duyarlılık hisseder. Vajinada
hassasiyet artar ve klitoris büyür.
3- Vajinada ıslanma: Uyarıların artmasıyla, vajina
çeperi bir salgı üretmeye başlar ve bu salgı ıslaklık duygusu verir. Beyine
sürekli olarak emir gitmektedir.
4- Kalp atımları ve solunum hızlanır.
5- Cinsel istekte artış devam etmektedir. Gerilim (adale
kasılmaları):
Gerilim: Cinsel doyumdan başka bir şeyle artık
kişinin pek ilgilenmediği, cinsel hazza ulaşmak için uğraşılan bir devredir
gerilim. Çeşitli aşk oyunları ile fiziksel ve duygusal bütünleşmeye yönelinir.
Dölyolunun 1/3'lük giriş kısmı gerilim sırasında kamışı kavrayıcı bir şekilde
daralır. Orgazmik manşet dediğimiz, adaleler orgazm kasılmasına geçişe
hazırdırlar.
Bu gerilim safhası doyuma ulaşabilmek için çok önemlidir.
Eğer gerilim süresi ve niteliği kadının gereksinmesine uygun değilse, kadın
orgazma ulaşamayacaktır. Daha önce deyindiğim gibi orgazm öğrenilebilen bir
reflekstir. Bu nedenle orgazma ulaşmak için kadının çaba göstermesi kendini
tutup kasmaması gerekir.
6- Orgazm gerçekleşir: Kadınların çok farklı
tepkileri vardır. Bazı kadınlar değişik cinsel etkinliklerle kolayca orgazm
olabilirken, bazıları özen ister; bu ön sevişmeyi ya da cinsel organların
(klitoris veya vajina) direkt olarak uyarılmasını gerektirebilir. Eş bunu
eliyle veya parmakları ile yapabilir. Kimi kadınlar sadece birleşme ile orgazm
olmazken, kimileri olabilir. Kimi kadınlar üstüste orgazm olurken, kimileri bir
kez olur.
Doyum (Orgazm): Gerilimin sonunda, kadın
denetleyemediği ve denetlemek istemediği gerilimin kendini aştığını hisseder.
Genelde şu şekilde algılanır: Kadının leğen boşluğu derinlerinde dölyolunun
orgazm manşeti denilen bölümünde birbirini takip eden kasılmalarla orgazm
kendini belli eder. Sanki bir silkinme nöbeti gibi olur. Orta dereceli bir
orgazmda kadın 3-5, kuvvetli bir orgazmda 8-12 kere kasılma hisseder. Başta
karın bölgesi kasları olmak üzere hepsi kasılır. Makat çevresi adalelerinde de
şiddetli kasılmalar olur.
Kadında orgazma ulaşmaya bazı yörelerde "gelme"
denir. Bu "gelme" erkekteki boşalmaya uyar. Fakat her kadın ve
erkeğin her cinsel birleşmede aynı zamanda orgazma ulaşması mümkün değildir.
Kadının "gelme"si sırasında kadından da bir sıvı
(meni) gelir. Bu 0.2-50 ml arasındadır. Fakat pek çok kadın bunun farkında
değildir. (Dr.
Margaret Turner, Cinsel Konularda Herkesin Bilmesi Gerekenler, Nil Y. Ank.S.
63v.d.)
7- Rahatlama: Orgazmdan sonra, kimi kadınlar ikinci,
üçüncü hatta dördüncü orgazmı yaşarken, kimileri rahatlayıp dinlenmek ister. Bu
süre içinde, kan basıncı ve solunum normal düzeye iner, cinsel organlar ise
ilişki öncesi durumlarına döner. Fiziksel ve ruhsal doyuma ulaşabilen her türlü
gerginlik ve stresten arınır.
b- Erkeklerde Cinsel Tepki:
Erkeklerin duygusal tepkileri kadınlarınkine benzer. İlgi ve
isteği, tahriğin neden olduğu fiziksel değişimler izler. İlk tepki penisin
sertleşmesidir. Sertleşmenin prensibi çok basitse de, mekanizma çok
karmaşıktır. Peniste kan dolaşımı vardır. Erkek tahrik olmaya başlayınca,
beyine mesaj gider. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel
organa ulaşır. Ve penisteki damarların kapakçıkları kapanır, böylelikle penise
kan dolar, ancak giren kan dışarı çıkamaz. Böylece penis sertleşir.
Erkekte Duygu ve Duyarlılık:
Erkeklerde, penisin her tarafının uyarmalara karşı duyarlı
olmasına karşın, en duyarlı bölge penisin baş kısmıdır.
Penis başının direk olarak uyarılması çok heyecan verici
olabilir, ancak (klitoriste olduğu gibi) yoğun uyarı rahatsızlık verebilir.
Penisin çubuk kısmı çok duyarlı değildir ve bu kısımdaki deri gevşek ve
hareketlidir. Teslislerin içinde bulunduğu torba dokunmaya duyarlı olması
bakımından kadının vajinal dudaklarına benzer. Testislerin okşanması zevk
verir, ama fazla basınç acıya neden olur.
Erkeklerde Cinsel Tepkinin Seyri:
1- Cinsel ilgi ve istek: Kadınlarda olduğu gibi,
cinsel istek beyinde başlar.
2- Ereksiyon (Sertleşme): Tahrik duygusu artar.
Penise kan hücum eder, kapakçıklar kapanır, penis büyür ve sertleşir.
3- Kan basıncında artış ve solunumda hızlanma:
Ereksiyon ve tam anlamıyla tahrik aynı şey değildir. Erkeğin psikolojik ve
fizyolojik olarak tahrik olması zaman alır. Yaş ilerledikçe erkek dokunarak
uyarılmaya daha çok ihtiyaç duyar.
4- Orgazm ve boşalma: Çok yoğun isteği, kaslardaki
dalgalar halinde kasılmalar ve boşalma izler. Erkek seyrek ilişkide
bulunuyorsa, çabuk boşalabilir. Pek çok erkek için boşalmayı kontrol etmek
kolay değildir ve istediği süreden daha önce boşalır. Bu durum erken boşalma
olarak bilinir.
5- Rahatlama: Cinsel organlar tahrik öncesi durumuna
döner.
6- Yenilenme dönemi: Erkeğin ikinci bir ereksiyon ve
orgazm yaşayabilmesi için zamana ihtiyacı vardır. Bu süre yaşın ilerlemesiyle
birlikte uzar. Bu süre ergenlerde birkaç dakika iken, daha ileri yaşlarda
birkaç saate dek çıkar.
CİNSEL MUTLULUĞU YAŞAMA SANATI
Kadında Orgazm'in Cinsel Mutluluğa Ve Aile Mutluluğuna
Etkisi:
Kadının cinsel ilişki esnasında orgazma ulaşmaması haliyle
cinsel soğukluğu biribirine karıştırmamak gerekir. Cinsel soğuklukta, cinsel
ilişkiye karşı tam bir isteksizlik bulunduğu halde burada ele alacağımız
durumda cinsel arzu tamdır. Hatta bazı kadınlarda bu arzu çok şiddetli olabilir
de yine orgazm olamazlar. Aşkın başlangıcında kadın hoşa giden bir hisle
heyecanlanır ve bu his orgazm oluncaya kadar artarak sürer. İşte orgazm, bu
erotizmin en yüksek düzeye ulaştığı ana denir. Kadın orgazma kadar devamlı
olarak tahrik, orgazmı duyunca da tatmin olur. Aşk esnasında zevk duyan
kadınlar orgazmı duymasalar bile az çok bir tatmine ulaşırlar fakat orgazmın
verdiği rahatlık ve gevşemeye hiçbir zaman ulaşamazlar. Hatta bazı kadınlar
birleşme sırasında duydukları zevki orgazm sanarlar ve cinsel ilişkinin fazla
zevkli olmadığını iddia ederler. Burada erkeklerin eşlerine rehber olmaları
gerekir. Kadının cinsel bilgisi zayıf olursa gerçek durumu anlayamaz, oysa
erkek çoğunlukla kadınından daha bilgili olması gerekir.
Ne var ki bazı erkekler, kadının cinsel yapısını ve
yaşantısını bilemezler.
Evlilik öncesini haram olduğu halde kiralık kadınlarla
geçirmiş olan erkekler, kendi eşlerini de tanıyamazlar. Çünkü kiralık kadınlar,
bir an önce işlerini bitirip para almak için duygusal hereket etmezler. İşin
fiziksel yönünü acelece bitirip para aldıklarından erkekler, tüm ilişkileri
böyle sanırlar ve eşlerine yeterli ilgi göstermeden hemen ilişkiye girerler.
Böylece kadını doyurmazlar. Eşini gerçekten seven bir erkek bu durumda çok
dikkatli olmalıdır. Unutmamalıdır ki orgazmla sonuçlanmayan bir birleşme
kadında üzüntü yaratır. Kadınlar bile bazan gerçek huzursuzluklarının nedenini
bilmezler. Sinir krizleri geçirirler, her şeye çabucak kızarlar, bunların
nedenini günlük olaylara bağlıyarak büsbütün mutsuz olurlar. Fazla erotik
kadınlarda ise üzüntü daha şiddetli olabilir. Bu durum evlilikte anlaşmazlığın
en önemli nedenlerinden biri olabilir.
Orgazma ulaşamayan bir kadının psikolojik tedavi için
gittiği doktora itirafı:
"On cinsel ilişkinin ancak bir ikisinde orgazma
ulaşabiliyorum... Kocam orgazm olduktan sonra, kontakt birdenbire kesiliyor.
Ben tam orgazm olacağım sırada ilişki birden pat diye bitiyor. Kocam sırtını
dönüp yatıyor. Bu da beni çileden çıkarıyor... Bu durumlarda çoğu kez
ağlıyorum... hırçınlaşıyorum..."
Cinsel arzuları güçlü olup da orgazmı tadamıyan kadın,
eşinin her çeşit davranışına sinirlenmeye başlar. Evlilik hayatlarının
dayanılmaz bir hal aldığını ileri sürer. Çocuklarından şikayetçidir,
kazançlarının yetersizliğinden şikayetçidir, kısacası her şeyden şikayetçidir.
Kocası da eşini yatıştırmak için boşuna uğraşır durur. Kavga elbette ki cinsel
ilişki sorunlarından çıkmaz, ama geçimsizliğin altında yatan asıl hastalık
kadının cinsel tatminsizliğidir. Kadın bazı hallerde gerçeği anlar, kocasının
kendisini tatmin etmediğini görerek erkeğine diş bilemeye başlar. Hatta bu
yüzden ihanete kadar gidebilir.
Birçok Boşanmaların Temel Sebebi, Cinsel Mutsuzluktur:
Şiddetli geçimsizliğin temelinde yatan önemli etkenlerden
biri olan cinsel uyumsuzluk, boşanmak isteyen eşler tarafından açıkça ortaya
sürülmediği gibi kayıtlara da geçmiyor. Üstelik, diğer boşanma nedenleri
arasında yer alan zina, cana kast ve fena muameleden ötürü evi terk gibi
olayların da büyük ölçüde cinsel kaynaklı olduğunda hukukçular ve bilim
adamları görüş birliği içindeler.
Yapılan istatistiklere göre evli kadınların ancak üçte biri
evliliklerinin birinci yılında orgazmı duymaktadırlar. Geri kalan çoğunluk
ancak ileriki yıllarda tatmine varabilmektedirler.
Erkeklerde olduğu gibi bazı kadınlarda da yanlış bir inanç
vardır. Madem ki çocuk yapmak için orgazma ihtiyaç yoktur, o halde buna fazla
önem vermek yersizdir. Fakat kadınlar sevişme sırasında orgazmı duymayacak
olurlarsa sinirleri çok gergin hale gelir. Bu halde onlarda pek çok ruhsal
bozukluklara yol açabilir. Nitekim yapılan anketler çok ilginç sonuçlar
vermiştir. Orgazmı yaşamamış evli kadınların 1% 40'ında ağır psikonevrozlar
tesbit edilmiştir. Buna karşılık orgazmı duyan kadınların ancak 10 da 2'sinde
ağır psikonevroz haller müşahade edilmiştir. Orgazmın kadının genel sinir
sistemi üzerindeki etkisini bu istatistiki rakamlar çok açık bir şekilde ortaya
koymaktadırlar. Orgazm insan fiziki yapısının bir isteğidir. Kadının sinir
sistemi bu duyguya göre kurulmuştur.
Kadınını ve cinsel ilişkisini mutlu görmek isteyen erkek,
kadının orgazmını mutlaka sık sık sağlamalıdır. Bu yolda her çareye başvurarak
klitorisi ve vajinayı her türlü tahrikle, klitorisi elle de uyandırarak orgazm
sağlama usulüne baş vurmalıdır.
Aile Geçimsizliği ve Cinsellik:
Aile geçimsizliğinin bir nedeni de cinsel mutsuzluktan
kaynaklanmaktadır.
Toplumumuzda kadınlar ve erkekler cinsel yaşam konusunda
birbirlerinden sürekli yakınıyorlar. Dünyanın en zevkli işi bir kabusa
dönüşüyor, soğuk kadın, iktidarsız erkek suçlamaları her iki tarafta da ne zevk
ne istek bırakıyor. Bir çözüm yolu bulunamıyor, cinselliğin keyfini iki cins
bir arada yaşayamıyor, karı kocanın ikisi de yaptıklarından tam anlamıyla zevk
alamıyor. Bir çift arasında kavgaya, anlaşmazlığa neden olan cinsel uyumsuzluğa
giden olaylar, bir zincirin halkalarını oluşturuyor. Eskiden bu sorunlar
üzerine pek inilmiyordu. Bugün şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılanların
sayısının artmış olması ve gerçek nedenin cinsel sorunlar olması, toplumumuzda
bu konulara yapıcı bir şekilde değinmek gerektiğini göstermektedir. Bu
sorunlar, çiftlerin birbirlerini tanımamasından, cinsellikle ilgili
sorunlarını, korkularını ve beklentilerini konuşamamasından kaynaklanıyor.
Bunun altında toplumsal nedenler ve bazı gelenekler
yatmaktadır. Bu arada tabii cinsel uyumsuzluğa neden olabilecek organik
nedenleri unutmamalıyız. Örneğin erkekte prostat veya idrar yolları iltihabı,
omurilik zedelenmeleri, şeker ve kalp hastalığı gibi. Kadınlarda zarın yapısı,
makat ve cinsel organ arasındaki kazalar sonucu oluşan nedbe dokusu,
iltihaplar, vajinanın iltihapları da normal bir cinsel ilişkiye imkan vermez.
Genelde kadınlar ve erkekler evli olsalar dahi boş
zamanlarını kendi hemcinsleri arasında geçiriyorlar. Hele kırsal kesimde
erkekler kahvede, kadınlar komşu kadınlar arasında boş vakitlerini
geçiriyorlar. Beraberlikleri uyumadan önceki cinsel birleşmeyi içeriyor.
Cinsel bilgisizlik, çiftlerde, erkek ve kadın arasında
iletişim kopukluğu, cinsel doyumsuzluklara ve sorunlara neden olmaktadır.
Ailede Mutluluğun Yolu, Cinsel Uyumdadır:
Eşlerin cinsel yaşamında birbirlerini olumsuz yönde
etkileyebilecek bir çok faktörler vardır. Erkekte ve kadında orgazma (cinsel
doyuma) ulaşma süresi farklı olabilir... Eşler duygusallık bakımından aynı
yapıya sahip olmayabilirler... Erkek ve kadın arasında büyük yaş farkı
bulunabilir... Bütün bunların ötesinde incir çekirdeğini doldurmayan ancak
zaman zaman eşler arasında sürtüşmeye sebep olabilecek değişik özelliklere
sahip olabilirler... Şunu söylemek gerekir ki cinsel uyum sağlandığı takdirde
sorunlar çoğu kolayca çözülebilir.
Evlilikte cinsel doyum, yalnız ilahi kudretin bize
lütfettiği tabii bir olgudan ibaret değildir. Zira aynı zamanda eğitime ve
alıştırmaya bağlı olan, iyi anlaşılması ve uygulanması gereken bir sanattır bu.
Diğer sanatlar gibi sonradan kazanılan bir sanat. İşte bu nedenle eşler zaman
içerisinde daha uyumlu bir cinsel hayat için çaba sarfetmelidir.
Birbirini çok seven karı koca, eğer aile mutluluğunu
oluşturan öğeleri ve kendilerine düşen görevleri bilmez, bu görevlerin
gereklerini yerine getirmezse, bu sevgileri mutlu olmalarına kafi gelmez. Aile
mutluluğu ve cinsel eğitim alanında bireyler üzerlerine düşen görevleri
öğrenmeli ve yerine getirmelidir. Evlenecek veya evli çiftler, cinsel
bilgilerini arttırarak birbirlerini bilimsel yönden tanımaları ve ona göre
davranmaları bir çok aile geçimsizliklerini önler.
Evlilikle, dişi ve erkek tamamlanır. Yani evlilik, iki vücudun, iki kalbin, iki
ruhun ve daha doğrusu iki kişiliğin birleşmesidir.
Evlilikte mutluluğu oluşturan öğeler bellidir. Biz de bu
çalışmamızda, mutlu bir yuva kurabilmek için bireylere düşen görevleri
göstermeye çalıştık.
Ailede mutluluk ve cinsel eğitim, hemen her bireyi ve her
aileyi ilgilendiren temel konulardan biridir. Dünya üzerinde her canlı en
azından neslini devam ettirebilmek için kendi türlerine has bir cinsel yaşam
içerisindedirler. Öyle ise cinsel yaşam hayatın ta
kendisidir diyebiliriz.
Cinsel Uyumsuzluk ve Aile Kavgaları :
Karı koca, birbirlerini oldukları gibi kabul edeceklerine,
kendi hayallerinde canlandırdıkları kalıba uydurmaya çalışmaktadırlar. Onlara
göre, kadın dediğin şöyle olur veya koca dediğin böyle olur gibi düşünceler,
aile mutluluğunu engelleyen sebeplerden birisidir.
Çocuklukta alınan yanlış eğitim veya gerekli doğru eğitimin
alınamaması. Meşru cinsel ilişkinin ayıp sayılması gibi.
Meşru, yani yasal normal ve de görev olan cinsel ilişkiyi eş, ayıp duygusuyla
karşılayabilir. Belki de çoğu zaman bu konuda mutlu olabilmek için gerekli olan
rahatlığı kendisinde bulamaz. Çocukluğundan beri (özellikle kadınlarda)
hafızalarda cinsel ilişkinin kötü, adî, aşağı bir iş olarak yer etmesi, kadını
cinsel ilişkiden soğutur. Böylelikle hem kadın cinsel ilişkiden soğuktur,
mutsuzdur. Hem de eşini tatmin edemez. Gerek kendisi ve gerekse eşi, cinsel
tatminsizliğin sonunda görülen sinir gerginliği, kavgacılık, tembellik gibi
durumlarla karşılaşır.
Dünya tarihi incelenirse görülür ki cinsel tatminsizlik,
pekçok psiko-sosyal problemlerin temelinde genellikle bulunagelmiştir. Cinsel
tatminsizlik, türlü problemlerin odağındaki rolünü çağlar boyu sürdürmüştür.
CİNSEL MUTLULUĞU ETKİLEYEN PSİKOLOJIK OLAYLAR
Sağlıklı Ve Mutlu Bir Cinsel Yaşamın Altı Koşulu:
Pek çok insan için cinsel ilişkide rahat ve huzurlu
olmak, yakınlaşmak, karşılıklı güven ve hoşgörüye bağlıdır.
Tatminkar Ve Heyecanlı Bir Cinsel Yaşamın Koşulları:
1- Bireylerin cinsel duyguları hakkında reddedilme ya da
ayıplanma korkusu olmadan birbirleriyle açıklıkla konuşabilmesi. Bu
konuşmanın içeriği karşılıklı olarak nelerden zevk alıp, nelerden
hoşlanmadığınız olabilir.
Eşlerin karşılıklı olarak, farklı cinsel tercihleri
olabileceğini kabul etmeleri, uzlaşmaları, birbirlerini incitmeden dürüst
olmaları ve gerektiğinde ödün verebilmeleri önemlidir.
Eşlerin birbirlerine açık ve dürüst olmaları, birbirlerinin
aşk ritimlerine uyum sağlamalarını mümkün kılar.
2- Karşılıklı güven ve saygının hakim olduğu ve rahat bir
ortam: Kişi kendini güvende hissettiği zaman çok daha rahat davranacaktır.
İki insan beraberken kendilerini güvende ve rahat bir ortamda hissediyorsa,
yeni şeyler denemek konusunda daha rahat davranacaklardır. Güvensizlik, başarı
ve zevki azaltır.
3- Yeniliklere açık olmak: Monoton cinsellik yerine,
helal yerden olmak kaydıyla her türlü değişkenliğe ve yeniliğe açık olmak.
4- Cinsellik konusunda bilgili olmak: Bilgi,
rahatlamanın ve güvenin anahtarıdır. Cinsel konulardaki temel bilgileri
bilenler, rahat ve kendilerine güvenlidirler. Cinsellik konusunda günümüzde pek
çok kaynak olmasına karşın, bu konuda bilgisiz olan insanların sayısı
tahminlerinizin çok üstündedir. Oysa bilgi, anlayışlı olmanın ve kendini
geliştirmenin anahtarıdır. Kişi cinsel bilgiler hakkında ne kadar fazla doğru
bilgileniyorsa, hem kendisini, hem eşini tatmin etme konusunda o denli başarılı
olur.
5- Gülebilmek, eğlenebilmek: Gülmeyi ve eğlenmeyi
bilmek birçok şeyi değiştirebilir. Şakalaşmak hem eğlenceli olabilir, hem de
performans konusundaki kaygıları ortadan kaldırır.
6- Beden sağlığı: Düzenli olarak spor yapmak çok
önemlidir ve kişinin kendini iyi hissetmesine yardımcı olur.
ORGAZM (CİNSEL DOYUM)
Kadın ve erkeğin cinsel ilişki sırasında birlikte ya da her
biri ayrı ayrı duyumsadıkları gerilimin doruk noktaya ulaşıp tüm bedeni
kaplayan haz duygularıyla çalkalanmasına orgazm denir.
Orgazm durumları, eşleri fiziksel açıdan rahatlattığı gibi
ruhsal açıdan da sağlıklı kılar.
Cinsel Tepki Evreleri
Kadın ya da erkek, cinsel istek heyecanına tam manasıyla
kapılmış durumdayken, bir tür cinsel faaliyetle boşalma yolu arar. Hangi
aktiviteyi gerçekleştireceği, içinde bulunduğu imkanlara bağlıdır.
Seçimi ne olursa olsun, kadın ve erkekte vücudun gösterdiği
tepki hep aynı yolu izler. Cinsel tepkilerin karşı cinsle cinsel bütünleşmesi
ya da kendini tatminden kaynaklanması, fizyolojik açıdan farklılık getirmez.
Sadece ruhsal açıdan değişik duyumlar alır.
Cinsel tepkiler insandan insana değişir. Örneğin bir kadın
daha aşk oyunlarının başlangıcında bile çok büyük hazlar elde ederek yükselmeye
başlayıp boşalabilirken, bir başka kadın saatlerce süren okşama ve dokunmalar
karşısında hislenemeyebilir.
Cinsel tepkiler birkaç evreye ayrılarak gözlenebilir.
Bunları heyecanlanma, düzlük, orgazm ve geri dönüş olarak tanımlayabiliriz.
Heyecanlanma
Erkeklerde cinsel heyecanlanmanın göstergesi, ereksiyon yani
penisin sertleşmesidir. Bu organın içindeki süngerimsi doku heyecan nedeniyle
kanla dolduğundan penisin sertleşmesi, uzaması, kalınlaşması ve dikleşmesi
mümkün olur.
Kadında ise cinsel heyecanlanmanın en belirgin göstergesi,
dölyolunun ıslanmasıdır. Etkili uyarım sonucu dölyolu duvarları berrak ve
kaygan bir sıvı salgılar. Bu sıvı cinsel birleşmeye hazırlık olarak kısa sürede
tüm dölyolunu kaplar. Eğer bu sıvılanma durumu olmasaydı, erkeğin organı
kadınınkine kolayca giremezdi ve dolayısıyle her iki taraf da zevk yerine acı
duyardı.
Orgazm: Kadın ile erkeğin cinsel tatmininde
önemli bir nokta da orgazm olayıdır. Yani her iki cinsin cinsel doyuma ulaşıp
ulaşamamaları önemlidir. Erkek yukarıdaki şartlara göre haftada birkaç kez
orgazm olabilirse de kadın, bir ilişkide orgazm olduktan sonra bile kısa sürede
tekrar tekrar uyarılabilir ve orgazmlar tekrarlıyabilir. Erkek için bu mümkün
değildir. Erkeğin tekrar uyarılabilmesi için yani yeniden orgazm olabilmesi
için en asgari birkaç saatin geçmesi gereklidir. Bunun dışında bir sayı erkek
için sağlık yönünden sakıncalıdır. Durumun vehametine göre erken ölüm bile
sözkonusudur.
Kadın, cinsel ilişkide doyuma geç ulaşır ve geç çözülür. Bir
süre zevkin zirvesinde kalabilir. Erkek ise cinsel doyuma çabuk ulaşır ve çabuk
çözülür. Erkek kendisinin orgazm olmasını geciktirebilirse bu çok iyi bir hal
olur. Bu sürede eşinin birkaç kez orgazm olmasını sağlıyabilir. Kendisi daha
sonra doyuma ulaşabilir. Erkek orgazm olmadıkça bir cinsel ilişki periyodunda
penisi sertliğini korur. Kısa sürelerle sertlik kaybolsa bile kısa aralardan
sonra sertlik tekrar görülür. Bu şekilde eşini yeterince mutlu edebilir. Bu,
herşeyden önce, erkeğin cinsel küitürüne ve iradesini kullanmasına bağlıdır.
"Aşk, bir dakika sevmek bir ömür." sözü daima
hatırda tutulmalıdır. Cinsel ilişki olayı, gerçekte sevgi olayının zirve
noktasıdır. Aşk, sevgi varsa cinsel ilişkiler önem ve değer kazanır.
Eşler, "acaba ben eşimi nasıl tatmin edebilirim?"
diye kafa yormalıdırlar. Biri aktif, diğeri pasif değil, ikisi de aktif
olmalıdır. Cinsel mutluluğu etkileyen temiz ve güzel giyim, çevre, psiko-sosyal
durumlar ve temizliğe çok dikkat etmelidir.
Çocuklar, Anne Babalarının Cinsel Yaşantılarından
Etkilenir Mi?
Ana babasının cinsel ilişkisine tanık olan her çocuk korkar.
Babalarının annelerinin canını yakmasından korkarlar. (Bazen de annelerinin
babalarının canını yaktığını düşünebilirler.) Cinsel ilişki sırasında can
yandığı korkusu yetişkinlik yaşamına da taşınır. Cinsel birleşme yaparsa cinsel
organına zarar vereceğini düşünür. Bazı çocuklar cinsel birleşmeye tanık olmasa
da ana-babasının yatak odasının kapısından ya da duvarından geçen sesleri
duyabilir. Bu durumda da yine cinsel birleşme onda korku oluşturur. Onun için
çocuklarla anne babanın aynı odada yatmaları sakıncalıdır. Bilhassa cinsel
ilişki esnasında çok dikkatli olmalı.
Orgazm Sırasında Cinsel Organlardaki Değişimler:
A- Kadında Orgazm Sırasında Neler Olur?
Kadından kadına ve bir durumdan diğerine göre farklı
olabilir. Genellikle zevkin doruk noktasına gelindiğinde, geniş ölçüde kontrol
edilemeyen ve klitoris üzerinden vajinaya, rahime, perine ve anüs bölgelerine
ve çoğu kez de tüm beden üzerine yayılan ritmik kas kasılmaları kendini
gösterir. Vajina, ön kısmın üçte birlik bölümünde zevk dolu bir şekilde
kasılarak daralır ve bu bazen de vulvaya ve döl yatağına kadar artar. Beyin
dalgaları karakteristik bir şekilde değişir (derin gevşeme ve hipnozda olduğu
türde dalgalar); kalp hızı artar ya da bir ritmik vuruş eksik yapar, yüz
ifadesi de çoğu zaman istem dışı değişir.
Bilinç ise o an "tam anlamıyla yerinde" veya
"silinmiş gibi" olabilir. Bazı kadınların aynı zamanda yoğun bir renk
duyarlılıkları olur, bazısı gözlerini kapar, derin derin nefes verir, sesler
çıkartır; başkası ise zevk dolu boşalmanın tadını sessizce çıkartır. Orgazmın
her biri sadece birkaç saniye sürer, azami olarak yarım dakika. Orgazm sonrası
belli bir süre dinlenmesi gereken erkeklerin aksine kadınlar orgazmı kısa zaman
aralıklarında, arda arda yaşayabilirler. Ancak bu daha çok dış ve iç şartlara
bağlıdır ve bir tek orgazmda olduğu gibi, zorla meydana getirilemez. Cinsel
zevk, bedenbenlik ve ruh arasındaki komplike yapıdır. Hiçbir suretle mekanik
işlemez ve her defasında şekil değiştirebilir.
Önce Kadın Vücudundaki Değişimleri Ele Alalım:
Birleşme sırasında kadının vajinasını çevreleyen kaslar gerilerek vajina ağzını
daraltır.
Bu daralış penisin girişine engel olma hissi oluştursa da
oluşan gerilim girişe tam bir engel meydana getirmez. Penisin vajina içine
kayışına bu sırada artan vulva salgıları da yardım ederler. Giriş tam anlamıyla
olduktan sonra penis, vajinanın kasları ve sıcaklığı ile temas eder. Bu faktörler
penisin ereksiyon (sertleşme) halini artırırlar. Bundan sonra doğal kronik
hareketler başlar. Bu anda penis ve vajinayı örten mukozanın zedelenmemesi için
collum guddelerinin ve vajinanın salgısı artar. Vajinanın etrafını saran
kaslarda birden gerilerek penisi sıkar. Penis derisinin vajina mukozası ile bu
sıkı teması sonucu, sperm boşalır. Vajina çok daraldığı için içine dökülen
sperm rahim ağzının önünde birikir, vajina girintilerinde birikmesi önlenmiş
olur.
Vajinayı çevreleyen kasların çalışması iradeye tabidir.
Fakat asıl çalışma çok defa bilinçsizce olanıdır. Kadının bünyesine, sinirlerin
ve bu adalelerin iyi çalışmasına, birleşmenin fazla veya az yapılmış olmasına,
kadının çok veya az veya hiç doğurmamış olmasına bağlıdır.
Kadının heyecanlanma evresi sırasında dölyolu uzunluğunun
içte kalan üçte iki bölümü boydan boya enine büyüme gösterir. Kadının cinsiyet
organlarından olan dış dudakları doğum yapmayan kadınlarda cinsel heyecanla
birlikte düzleşip ortaya çıkar.
Doğum yapmış kadınlarda ise biraz daha fazla genişleyerek
yine döl yolu girişini açığa çıkarır. İç dudaklar da tüm kadınlarda belirgin
bir biçimde şişer ve koyu kırmızı bir renk alır.
Erkeğin penisinde olduğu gibi, kadının klitorisinde de
dokuların kanla dolması sonucu büyüme ve sertleşme olur. Bu suretle bu organ
aşağı doğru gelerek penis ile temas eder. Böylece kadında cinsel uyarım artar.
Bu arada kadının dölyatağı da büyür. Yerinden daha yukarı doğru çekilerek
dölyolunun uzamasını sağlar.
Cinsel heyecanlanma, kadınlarda da erkeklerde de göğüs
uçlarının dikleşmesi ve sertleşmesini sağlar ve daha duyarlı olurlar.
Erkekte Meydana Gelen Değişimler: Seksüel
merkez dimağda (beyinde) bulunur. Bir kadınla temas edildiği, erotik yazılar
okunduğu, cinsel arzuyu etkileyecek şeyler seyredildiği veya konuşulduğu zaman
cinsel duyu artar. Bu suretle harekete geçen beyin merkezi, bel kısmına isabet
eden bölgedeki ereksiyon (penisin sertleşmesi) merkezine uyarı göndererek onu
harekete geçirir. Ereksiyon merkezi damarları genişleten sinirler aracılığıyla
bu kez penisi uyarır. Bunun sonucu olarak penis kanla dolar. Penis sönük olduğu
zaman da kendini besliyecek kadar kana sahiptir. Ereksiyon merkezinde uyarı
gelince damarlardaki kan miktarında artma olur. Penisteki süngersi doku kanla
dolar. Birleşme sırasında vajina ile temas eden penisten çıkan sinirler
ereksiyon merkezini uyarımla bu merkezin faaliyetini arttırırlar. Penisin
etrafını saran kaslar yeni uyarımlarla sıkışır, ereksiyon kuvvetlenir.
Düzlük
Düzlük, heyecandan orgazma kadar uzanan yükselme düzeyine
denir.
Cinsel gerilimin artmasıyla tüm bedende adale gerilmeleri,
nabız atışı hızlanmaları, kan basıncının yükselmesi, soluk alıp verme
sıklaşması hissedilir.
Kadında dölyolunun iç kısmının eni ve boyunda hafif büyüme
görülür. Dışa yakın olan bölüm kan hücumuna uğrar. Bunun sonucu olarak ilk
heyecanlanma evresinde biraz genişlemiş olan bu kısım, erkeğin cinsel organını
iyice kavrayabilmek amacına yönelik olarak yüzde 33 oranında daralır.
Bu evrede dış dudaklarda fazla bir değişikliğin
görülmemesine karşın iç dudakların rengi koyulaşmayı sürdürür. Bu da artık
orgazmın iyice yaklaşmakta olduğuna işarettir.
Orgazm: Orgazm, "şehvetli heyecan" anlamına
gelen "orgazmos" sözcüğünden gelmekte olup cinsel heyecanın en üst
noktasında ansızın geliveren adale ve sinir gerilimi boşalmasıdır. Bu olay
kadında olsun erkekte olsun değişik olmayıp her iki cinsin de tadabileceği en
yoğun hazdır.
Orgazm, sadece bir kaç saniye sürer ve tüm vücudu saran ve
sarsan bir dizi kasılmalar halinde ya da nöbet biçiminde algılanır.
Orgazmın ardından tüm vücutta sonsuz huzur veren bir
rahatlama, bir gevşeme hissedilir.
Erkeklerde orgazm sırasında meni boşalması da olur,
Kadınlarda ancak kadının kendisinin hissettiği boşalım diyebileceğimiz bir
sıcaklığın cinsellik organında hissedilmesi söz konusudur.
Erkekler genç yaşlardaki ilişkileri sırasında birkaç kez
orgazma ulaşabilir, dolayısıyla boşalma sağlayabilir. Buna karşılık kadınlar
birkaç yönden orgazma ulaşabilirler. Bazı kadınlarda orgazm kısa süreli ve
hafiftir. Bazılarındaysa şiddetli ve uzun olur. Aynı kadın değişik durumlarda
birbirinden oldukça farklı orgazmlar tadabilir.
İlk birleşmeden önce oldukça soğuk görünen kadınların
zamanla arzularında birden artma gözlenir. İlk birleşmede uzun süren bir
sevişme sonucu orgazma ulaştığı halde bundan sonra daha kısa zamanda orgazma
ulaşır.
B- Orgazm, Erkeklerde Nasıl Oluyor?
Erkeklerde orgazm, cinsel bez yollarının ve yan organların,
idrar yolunun, penisin tabanındaki adalelerin ve penisin irade dışı ritmik
kasılmalarıyla başlar.
İlk üç dört güçlü kasılma bir saniyeden daha az zamanda
olur. Daha sonra kasılmaların arası uzar. Bu kasılmalar sonucu birikmiş olan
meni idrar yolundan dışarıya doğru birkaç kısa fışkırmayla çıkar.
Meni kimi zaman oldukça uzun mesafeye fışkırabilir. Kimi
zaman da yavaşça dışarıya doğru sızar. Menin dışarıya çıkış şeklinin, bir
erkeğin cinsel güçlülük ya da güçsüzlükle ilgisi yoktur. Hızlı fışkırma ya da
yavaş sızma birikimin yoğunluğuyla ilgilidir. Bir orgazmda akıtılan meni
miktarı, ortalama olarak bir çay kaşığını dolduracak kadardır. Kısa aralıklı
boşalmalarda bu miktar giderek azalır.
Orgazmdan Sonraki Geri Dönüş:
Orgazmdan sonra cinsiyet organlarının ve vücudun heyecan öncesindeki
durumuna geri dönüşü, oldukça kısa bir sürede gerçekleşir. Geri dönüş diye
adlandırılan bu evrenin heyecanlanma evresinin süresiyle orantılıdır.
Bu evredeki gözle görülür fizyolojik değişiklik erkeğin
penisinin sertliğini yitirmesidir. Bu yitim iki aşamada oluşur. Boşalmadan
hemen sonra ilk sertlik yitimi başlar. Ancak organda yine de bir miktar sertlik
vardır. Sertliğin tümden yitmesi heyecan evresi uzun sürmüşse epeyce zaman daha
alır.
Orgazmdan sonra kadın organlarındaki değişiklikler ise
şöyledir: Dölyolunun dışa yakın üçte bir bölümündeki kan hücumuna uğrama hali
çabuk ortadan kalkar. Dış ve iç dudaklar önceki durum ve boyutlarına döner.
Klitoris saklandığı derinin altından çıkar ve dölyolu da olağan boyutlarına
dönüşür.
Orgazmdan sonra erkeklerde ve kadınların bazılarında her
çeşit uyanlara karşın duyarsızlık görülür. Bu durum bir süre devam eder.
Gençlerde oldukça kısa olan bu süre yaşlandıkça uzar. Kadınlarda ise
erkeklerden daha belirsiz geçer. Kadınlar birbiri ardında birkaç kez orgazm
yaşayabilir ve ancak son orgazmdan sonra duyum yitimi başlar.
Bazı Erkeklerde Orgazm Olamamanın Nedenleri Nelerdir?
Bazı erkekler, cinsel birleşme esnasında kolay orgazm
olamazlar. Bu duruma geç boşalma diyoruz. Bu sorunun tek bir nedeni yoktur.
Bazı vakalarda, kullanılmakta olan ilaçlar orgazm refleksini bastırır. Bu
durumda, mümkünse ilacın kullanımım kesme, sorunu ortadan kaldırır.
Pek çok erkek mastürbasyon (el ile doyum) ya da diğer
uyarmalar yoluyla boşalabilmesine karşın, cinsel ilişki sırasında, kontrolü
kaybetme endişesiyle orgazm olamaz. Kaygıları bilinçsizdir ve sorunları çözmek
için bir uzmana danışmaları gerekir.
İlk Orgazm:
Sağlıklı her erkek, evlendiği zaman orgazmın ne olduğunu
bilmektedir. Başka hiçbirşey olmamış olsa bile yeniyetmeliği sırasında
"ıslak rüya" görmüş ya da yarı uykulu yarı uyanık olduğu sıralarda
"doruktan aşıp" boşaldığını hissetmiştir. Meni fışkırtmak (boşalmak)
yeteneği, onun üreme organlarının etkinliğe geçtiğini, sperm (tohum) hücreleri
ve meni (spermlerin içinde yüzdüğü sıvı) üretebildiğini kanıtlar.
"Orgazm" deyimi cinsel doruğun duygusal bölümünü, boşalma deyimi ise
işin fiziksel bölümü olan meni fışkırtma faaliyetini belirtir. Erkeğin
yeniyetmelikten sonraki üretken yıllarında orgazm sırasında boşalma
gerçekleşir. Ne var ki erkek çocuk ergenlikten önce de orgazm olabilir.
Mastürbasyon yapan bir ergenlik öncesi erkek çocuk, orgazm olmayı keşfedebilir.
Cinsel organlarına dokunan küçük kız çocukları ya da
mastürbasyon yapan daha büyük kızlar da aynı "doruktan aşma"
heyecanını yaşayabilir. Ne var ki bugün dünyamızın birçok toplumunda kültürel
ve geleneksel olarak kız çocuklarına kendilerini korumaları ve cinsel
arzularını frenlemeleri erkek çocuklara oranla daha çok telkin edilir.
Bunun sonucu olarak kadın ilk evlendiği zaman cinsel ilişki
sırasında yeterince serbest ve rahat olamamakta ve dolayısıyla doyuma ulaşmakta
güçlük çekmektedir. Bu yetmiyormuş gibi, zamanımızda kadın, orgazm konusunda
bir sürü şey duymuştur:
Orgazmın önemi, birçok kadınların orgazm olmayışı,
erkeklerin orgazm olmayan kadından hoşlanmadıkları vb... Bütün bunlar kadının
başlangıçtaki gerginliğini daha da artıran hususlardır.
Penisin vajinaya girdiği alanın çevresinde dış ve iç
dudaklar vardır. Vajina ağzı, dudaklar ve dudakların çevresi son derece duyarlı
sinir uçlarıyla döşelidir. Klitoris bu son derece duyarlı sinir uçları
bakımından daha da zengindir.
Penis vajinaya girerken, penisin kökü ve erkeğin vücudu kadının bu duyarlı
bölgesine sürtünür. Erkeğin sert, kemikli kasık bölgesi ve sertleşmiş olan
penisin kökü, vajinanın üzerindeki düz bölgeye baskı yapıp sürtündükçe kadının
klitorisi, çevresindeki bütün duyarlı organ ve dokularla birlikte, tahrik olur.
Penisin vajinaya girişiyle birlikte penis çevresini
sarmalayan vajinanın yapısı, duyarlı sinir uçları yönünden zengin değildir.
Vajina dokunuştan çok, bastırışı hisseder. Daha doğrusu vajinanın dokusu vajina
ağzının, dudakların ve klitorisin dokularından tümüyle bambaşkadır. Vajina,
bağırsakları oluşturan dokudan yapılmıştır. Tıpkı bağırsaklar gibi, içi dolu
olmaya karşı duyarlıdır. Vajina ayrıca çok esnek bir dokudan yapılmış olduğu
için penisin büyüklüğüne göre kendini ayarlayarak, zevkli bir doluluk duygusuna
ulaşabilmek amacıyla penisi sımsıkı sarmalar. Cinsel birleşme sırasındaki zevk
toplamına katkıda bulunur. Orgazmın doğması için gerekli olan esas zevki, sinir
uçlarının tahriki meydana getirir.
Yeni evlenen bir kadın, orgazma ulaşabilmek için bir süre
dıştan elle uyarılma (tahrik) yöntemine bağlı kalabilir. Kendisi itiraf etse de
etmese de vücuduna yabancı bir nesnenin girişini hala yadırgamaktadır.
Beri yandan erkek de önceden bilmese bile zamanla eşinin
dıştan uygulanan klitoral tahrike daha kolay cevap verdiğini anlayacak ve onu
orgazma ulaştırmak veya birlikte orgazma ulaşmak için parmaklarıyla klitorisi
uyarma yöntemini deneyecektir.
Cinsel uyum sağlama çabalarının başlangıç döneminde kadına
zevk ve doyum sağlayan herhangi bir yöntem geçerlidir. Çünkü eşleri cinselliğe
ve birbirlerine ısındırır. Gururlarını okşar, ilerisi için umut verir. Ancak
zaman geçtikçe orgazm türü bir sorun olmaya başlar. Birçok erkek, kadının
"içerden" orgazm olmasını sağlamayı bir erkeklik gururu sorunu yapar
ve bu gerçekleşmezse kendi gözündeki kendi değeri azalabilir. Erkeğin penisi
benliğinin, kendine verdiği değerin, ayrılmaz bir parçasıdır: Eğer eşi onun
penisine değer vermiyorsa, eline penisinden daha çok değer veriyorsa, bu ona
değer vermiyor, demektir. Eğer onun penisi eşine yeterli doyum ve zevk sağlayamıyorsa
tüm benliğinde bir noksanlık var, demektir... Erkek bilinçli ya da bilinçsiz,
böyle düşünür, bunları hissedebilir.
Kadına gelince, yıllar geçtiği halde hala daha çok dıştan
tahrikle orgazm olabiliyor, cinsel birleşme sırasında orgazm olamıyorsa, bu
onda da ister istemez bir noksanlık, eksiklik duygusu uyandırmaya başlar.
Başlangıçta yabancı bir nesnenin vücuda girmesini yadırgamış olan kadın,
cinselliği geliştikçe bunu eşiyle gerçek "birleşme" olarak görmeye
başlamıştır. Bu birleşme sırasında, ayrı bir çabaya gerek kalmaksızın,
birleşmenin doğal sonucu olarak doyuma ulaşabilmeyi özler. Erkek penisinin
güçlü ve ateşli atılımlarına kendi vücudunun bütün ateşiyle cevap verebilmek
ister...
Ama evliliğin daha çok yeni olduğu dönemde böyle bir sorun
henüz ortaya çıkmamıştır. Bu dönemde sorun, ta çocukluk çağlarından arta kalan
yasaklarla korkuları aşarak cinsel birleşmenin doğal, güzel ve zevkli bir şey
olduğunu anlayabilmektir.
Yani başlangıçtaki elle uyarılan klitoral tahrik, zamanla
yerini cinsel organların aktifliğine bırakmalıdır.
Cinsel Yakınlaşma ve Doyumun Önemi:
Klitorisin uyarılması, yine de, orgazma giden yolun önemli
bir aşamasını oluşturur. Birleşme öncesi okşama ve oynaşmalarda son derece
önemli bir rolü vardır. Kadını cinsel yönden iyice heyecanlandırarak vajinanın
içindeki ufak bezleri harekete geçirir, bezler kayganlaştırıcı salgılarını
üretirler ve bu kaygan nemlilik sayesinde penisin vajinaya girişiyle vajina
içindeki hareketi kolaylaşır ve durum, eşlerin ikisi için de zevkli hale gelir.
Cinsel heyecanın doruğuna yaklaşan kadın, penisin girişinden sonra daha çabuk
ve kolay orgazm olacaktır. Kısacası, birleşmeden önce klitorisin tahrik
edilmesi kadının jenital (cinsel organ) bölgesine dalga dalga zevkli heyecan
duyguları yayar ve kadında daha öteye gitme isteği uyandırır.
Şunu unutmayın ki cinsel zevk, cinsel heyecan, cinsel istek
duygularının uyanıp alevlenmesi yalnızca bedensel bir olay değildir. Bir müzik
parçası, bir manzara, bir koku, birkaç aşk ve sevgi sözü, bir resim, hatta bir
rüya kişiyi cinsel yönden tahrik edebilir. Hatta sevilen kişinin düşüncesi bile
kimi zaman bu yönden yeterlidir.
Demek istiyorum ki birçok genç erkek, hemem hemen herkesten,
her yerden duydukları, "Kadınınızın ne hoşuna gidiyorsa onu yapın,"
uyarısının kurbanı olurlar. Deyim yerindeyse, "klitoris tuzağına"
düşerler. Kadın, klitorisin dıştan tahrikiyle kolayca uyanıp orgazm oluyor diye
bu yönteme saplanıp kalırlar. Zamanla kadın da bunu cinsel doyumun değişmez
koşulu olarak benimser. Eşler cinsel yaşantılarını klitorisle sınırlamışlardır.
Hem sınırlılık yüzünden, hem de daha önce değindiğimiz, penisle ilgili tutumlar
ve duygular yüzünden bu durum, eşlerin hem yatak içi hem yatak dışı
yaşantılarında sonradan sorunlar çıkartacaktır.
İşte bu yüzden yeni evli erkek, klitoris tuzağından
kaçınmalı, karısının doyumunu (yani temelde tüm cinsel birleşmenin tempo ve
akışını) salt klitoral orgazmla sınırlamayıp onu daha dengeli, daha geniş
kapsamlı bir cinselliğe doğru yöneltmelidir. Yoksa zamanla kadının bu yönden
tatmin edilmesi bir tür mastürbasyona dönüşür. Erkek bu "görevi"
yerine getirmekle birlikte giderek bu işi angarya gibi görüp sinirlenmeye,
sıkılmaya başlar. Kadın için de artık penisin penetrasyonu ve cinsel birleşme,
salt erkeğin doyumunu sağlayan, kendisini pek ilgilendirmeyen bir eylem olup
çıkar. Cinsel "birleşmenin" yalnızca adı kalmıştır!
Orgazm Olamama, Orgazm Sorunları:
İstatistiklerden bilindiği gibi her cinsel birleşmede
orgazma ulaşabilen kadınlar sayısı azalmaktadır.
Cinsel soğuklukta, kadının cinsel güdüsü yok gibidir.
Cinsellikle ilgili davranışları itici bulur.
Orgazm güçlüğünde ise cinsel istek vardır ve bunlar cinsel
olarak uyarılırlar. Cinsel uyarılardan heyecan duyarlar, esasen yeterli
uyarıldıkları halde, doruk noktaya varmakta güçlük çekerler. Orgazmın kesin bir
tanımını yapmak oldukça güçtür. Daha önce orgazm başlığı altında değindiğim
gibi cinsel zevkin doruğundaki duyguya orgazm denir.
Orgazm olamayan kadınların genelde cinsel yaşama önem vermediklerini
veya cinselliği kirli, pis ve adi olarak değerlendirdiklerini bildirmiştik.
Ayrıca orgazm olamayan kadınların eşleri ile aralarındaki
duygusal bağın yeterli düzeyde olmadığı istatistik verilerine göre ortaya
çıkmaktadır.
Herhangi bir nedenle orgazm olmayan kadın, orgazm olabilmek
için cinselliğe bakış açısını değiştirmelidir. Cinselliğini yaşayabilecek gücü
ve isteği oluşturmalıdır.
Kadınlar klitoristeki (bızır) sinir uçlarının uyarılmasında
hassastırlar. Ama eşleri ne kadar bilgili de olsa, onları teorik olarak
yeterince uyarsa da eğer kadın kendini serbest bırakıp cinselliğini yaşamak
için koyvermiyorsa orgazma ulaşamayacaktır.
Bir araştırmaya göre kadınların % 8'i hiç orgazm
olamamışlar. Araştırma grubundaki kadınların 20 yaş civarındakilerin % 50'si,
35 yaşındaki kadınların % 10'u hiç orgazm olmamışlar. Evli kadınlar arasında
yapılan bir araştırmaya göre %16'sı hiç orgazm olamıyormuş. (Dr. Margaret Turner, Cinsel
Konularda Herkesin Bilmesi Gerekenler, Nil Y. Ank. 1990. S:141 vd.)
Araştırmalara göre kadının orgazm olamamasında en önemli
etkenler cinselliği aşağılayan bir çevrede yetişmiş olmak, eşle olan iletişim
bozukluğu ve cinsel teknikte bilgi eksikliğidir.
Orgazm olamama veya orgazm güçlüğü bugün artık tıbben tedavi
olunabilecek bir konudur. Uzun yıllardan beri bu tür hastalar başarı ile tedavi
edilmektedirler.
Cinsel Doyumun Desteklenmesi:
Erkek için de kadın için de cinsel birleşme eylemi ve
orgazm, her zaman aynı şekilde gelişip sonuçlanmaz. Kimi zaman öyle yoğun ve
olağanüstü bir doyuma ulaşırız ki, bize bu duyguları tattıran eşimize derin bir
şükran duyarız. Umduğunu bulamamanın, düş kırıklığına uğramanın puslu havasında
bocaladığımız da olur.
Birbirini seven karı kocanın cinsel yaşamında bütün bunlar
doğaldır. Ne var ki cinsel yönden uyum sağlamış olan ve cinselliklerini
birbirleriyle paylaşmasını öğrenen eşler, cinsel yaşantılarına yenilikler
katmasını bilir, cinsel zevk ve duyumlarım durup durup tazelemeyi başarırlar.
Değişik yer, zaman ve fantazilerle aşklarını canlı tutmasını bilirler.
Aşkta Sözlerin Önemi:
Her ne kadar, duygularımız ve dokunuşlarımızla önemli
mesajları sözsüz iletmemiz mümkün oluyorsa da, çoğumuz için sözler bu mesajları
paylaşmak ve güçlendirmek açışından önemlidir. Söylenen sevgi sözleriyle
duygularımızın dili birbirini tuttuğu zaman karşımızdakinin sevgisine olan
inancımız kesinleşmiş olur.
Oysa birlikte yaşanan yıllar ilerledikçe, eşlerin
birbirleriyle sevgi ve cinsellik konusundaki konuşmaları giderek azalır. Bu
azalma, cinsel mutluluğu olumsuz etkiler.
Cinsel Birleşimden Sonraki Sözlerin Önemi:
Cinsel birleşme yaşanıp bittikten sonra kadınlar kadar
erkekler de eşlerinden sevgi, hoşnutluk, beğeni sözleri duymak isterler. Bu
gibi sözler ona gelecekteki cinsel birleşmeler için güç kazandırır.
Öte yandan, tatlı sesle söylenen, "Çok tatlıydın, bir
tanem!" gibi sözcükler kadına dünyaları verir. Onun sevişmeye her zaman
daha fazla hazır olmasını sağlar.
Öncesinde, sonrasında ve aradaki zamanlarda, hatta eylem sırasında
eşlerin cinsel ilişkileri konusunda serbestçe konuşabilmeleri aralarında öyle
sıcak bir yakınlık doğurur ki bu sonraki cinsel eylemlere de yansır.
Sevişen eşlerin fiziki soyunmalarından sonra cinsel
duyguları, istekleri hatta duyduğu doyumu utanıp sıkılmadan eşine hissettirmek,
aşkın lezzetini yükseltir.
Sevişme sırasında konuşmak eşler arasındaki paylaşımı
zenginleştirir. Birbirlerinin vücudunu övmek, eşinin tutum ve dokunmalarından
zevk aldığını açıkça söylemek, "Seni seviyorum," demekten çekinmemek.
Duyulan cinsel heyecan ve hazzı yüksek sesle dile getirmek. Aslında bütün
bunlar, "Bana bu tatlı dakikaları sen yaşatıyorsun! Seni bulduğum için,
seninle birlikte olduğum için minnet doluyum!" anlamına gelir. Ve uyumlu
eşler yaşlandıkça bu minneti daha çok duyarlar. Her cinsel birleşme, beraberlik
ve paylaşım duygusunu pekiştirip vurgulamaya yarar.
Kadın erkek hepimiz sevişme sırasında eşimizin bakmaktan ve
okşanmaktan hoşlandığı vücudumuzun çeşitli yerleri ile ilgili beğeni sözleri
duymaya can atarız. "O, bende ne buluyor?" Bu konuda eşimizin
mırıldandığı (ya da sırasında haykırdığı) beğeni ve sevgi sözlerine doyamayız.
İşte bu yüzden birbirimize bu tür sözler söylemekten çekinmeyip, tersine,
bunları bol bol söyleyebilmeliyiz; ereksiyon durumundaki erkek penisinin sıcak
kadife duyusu. Kadın vajinasının yumuşak ve sıcak sarmalayışı. Gövdenin şu ya
da bu yöresinin yumuşaklığı, sertliği, güzelliği, tatlılığı, çıldırtıcılığı.
Kokuların hoşluğu, kışkırtıcılığı...
Sevişme sırasında hiçbir sıfat aşırı abartmalı kaçmaz.
"Çıldırıyorum, yanıyorum, tutuşuyorum, ölüyorum," gibi sözcükler
sevişmenin heyecanını ancak ifade edebilir.
Sevişmekte deneyim ve güven kazandıkça birbirimize
söylediklerimiz de daha renkli daha heyecan verici olmaya başlar. Cinsel
birleşmeye, eylemin kendisi kadar, çıplak ve çarpıcı sözcükler de heyecan
katar. Sıfatlar. Fiiller. Benzetişler. Birbirimizi sevdiğimiz, birbirimize
güvendiğimiz için yeni anlamlar kazanan "ayıp" sözcükler...
Öncelikle kafamızdan geçmişin baskısını ve cinsellikteki
"ayıp" kavramım atmalıyız. Cinsel heyecan ve coşku duyduğumuzu,
istekli olduğumuzu, kendi cinselliğimizden ve birbirimizin cinselliğinden
kıvanç ve mutluluk duyduğumuzu anlatan bütün sözcükleri bol bol kullanmalıyız.
Sonraki Yıllarda Aşk Ve Orgazm:
Birleşme öncesindeki sevişme ve oynaşlar sırasında nelerden
hoşlanıyoruz? Bize neler yapılsın istiyoruz? Ne gibi okşama ve tahriklerle
heyecanlanıyoruz? Eşimize bunları açıkça söylemekten çekinmemeliyiz. Özellikle
kadınlar, "Yıllar geçtikçe cinsel ilişki mekanik bir işlev olup
çıkıyor" diye yakınırlar. Kocaları artık onları cinsel birleşmeye
hazırlamak, onları cinsel açıdan uyarmak için gereken okşamaları, tahrikleri
ihmal etmektedir. Erotik sözler ve sevgi sözcükleri artık hiç söylenmediği gibi
kadının erojen (duyarlı) bölgelerinin okşanması da geçmişte kalmış bir şeydir.
Sırtta, göğüslerde, boyunda, omuzlarda, kulak memelerinde, bacakların iç
yanlarında, klitoriste, saçlarda, yüz çizgilerinde sevgi ve hassasiyetle
dolaşan dudaklar, dil, parmak uçları tembelleşmiştir.
Birçok erkek de "Karım, cinsel birleşme öncesi okşama
ve cilveleşmelerin salt kadını tahrik için yapılması gerektiğini sanıyor. Beni
okşayıp hazırlamak hiç aklına gelmiyor." diye yakınır. Birçok kadın
kocalarının da okşanmaktan haz duyduğunu bilmez gibidirler. Oysa tıpkı kadın
vücudu gibi erkek vücudu da sevişme sırasında tek bir "erojen (duyarlı)
bölge" olup çıkar ve okşanmak, dokunulmak, uyarılmak ister.
Kimi çiftler önsevişme sırasında değişiklikten, bir çok çeşitlemeler
denemekten hoşlanırlar. Kimileri yıllar yılı hep aynı yöntemi kullanmaktan hiç
bıkmazlar. Kadınlar önsevişmeye genellikle daha çok ihtiyaç duyarlar. Çoğu
erkek, kadınlarına yeterli önsevişme uygulamaktan hoşlanır, eşlerinin
heyecanlanmasını görmekten de zevk alırlar.
Ama bu demek değildir ki, yıllar boyunca ille her cinsel
birleşmeden önce ön-sevişme yani birleşme öncesi okşama ve oynaşmalar yapmak
zorunluluğu vardır. Tersine, kimileyin eşlerin ikisi de hiç zaman harcamadan
doğrudan birleşmeye geçmek isterler. Kadın o anda birleşmenin hemen
gerçekleşmesini arzulamaktadır. O andaki arzusu, ihtiyacı, erkeği ta içinde
hissetmektir. Ya da erkek en çok ve her şeyden önce eşiyle tam birleşme
sağlamayı istemektedir.
Eşzamanlı Ruhsal ve Cinsel İlişkinin Yolu:
Bedensel yaklaşımdan önce eşlerin birbirlerine karşılıklı
olarak verdikleri "cinsel sinyaller" uyarılmada önemli rol oynar.
Eşlerde karşılıklı cinsel istek uyandıran bu sinyaller arasında yüz
ifadelerini, bedenin duruşunu, ses tonunu, bakışları sayabiliriz. Kadın ve
erkeğin birbirleri için cinsel yönden çekici olmaları ve bu çekiciliklerini
belli bir süre sürdürmeleri, ruhsal ve cinsel uyarılmada rol oynayan etkileşim
biçimidir. Denilebilir ki, bu evrede insan için en etkili uyaran, karşı cinsten
bir insanın psikoseksüel davranışlarıdır. Bir başka deyişle, eşlerin
birbirlerini arzulamaları, bu arzularını etkili bir dille, sözlü ya da sözsüz
bir iletişimle birbirlerine duyurmaları cinsel eylemi başlatan cinsel
yaklaşımdır.
Cinsel yaklaşım, eşlerin birbirlerine ruhsal yönelmeleri ve
birbirlerini hazırlayarak cinsel uyarılmaya duyarlı duruma sokmaları evresidir.
Bu evrede cinsel etkileşimi bozan ve uyarılmayı engelleyen söz ve davranışlara
dikkat edilmelidir.
Sağlıklı ve başarılı cinsel ilişki, eşler arası normal bir
etkileşim ortamında, elverişli cinsel yaklaşıma dayanan, her iki cinste derece
ve süre bakımından yeterli bir cinsel uyarılmayla gerçekleşebilir.
Eşlerin Birlikte Orgazma Ulaşması:
İdeal olarak her cinsel birleşme, eşzamanlı bir orgazmla
sonuçlanmalıdır. Yani cinsel birleşme sırasında erkekle dişi aynı zamanda,
birlikte orgazm olmalıdırlar. Hepimizin de istediği budur. Erkek, kadının
heyecanını izler, bu heyecanın yeterince gelişip doruğa ulaşması için ona zaman
tanır ve kendi heyecanının temposunu ayarlar. Eşinin "hazır" olduğu
anı bilir. Kadın da erkeğinin gitgide coşan heyecanına uyup kendini bırakarak
doruğa onunla birlikte sürüklenir. Bu ideal bir durumdur.
Her birleşme bu umudu içerir, bu idealin beklentisiyle gerçekleşir.
Gel gör ki umduğumuzu her zaman bulamayız. Çoğu evliliklerde kadının
"havada kalması" doyumsuzluğu ne yazık ki gereğinden sık rastlanan
bir olaydır. İşte böyle durumlarda orgazma ulaşamayan eşin herhangi bir yoldan
orgazma ulaştırılması ilişkiye çok şey kazandırır.
Ne var ki yıllar ilerlediği halde eşler hiçbir zaman
birlikte orgazma ulaşamıyorsa işin rengi değişir. Eşzamanlı orgazmın cinsel
yaşantıda hiç yeri yoksa durup düşünmenin zamanıdır.
Eşleri Birlikte Fiziksel Ve Ruhsal Doyuma Ulaştıran
Metod:
Başlangıçta bu tuzağı aşmak daha çok erkeğe düşüyor. Hem
biyolojik hem de psikolojik yönden erkek lider olduğu zaman, cinsel birleşmenin
de daha doyumlu ve dengeli olduğu bir gerçektir. Erkeğin lider olması demek
karısından önce kendisini düşünmesi demek değildir. Karısının da doyuma
ulaşması için öncülük etmesi, sırasında yol göstermesi demektir. Bir kadın
için, kocası birleşme sırasında beklemesini biliyor ve eşine zaman tanıyorsa, o
erkek başarılıdır ve karısını doyurmasını bilen erkektir.
Bir erkeğin erkekliğini, cinsel gücünü tümüyle
duyumsayabilmesi için cinsel eylemi gerçekleştirebilmek kendi başına yeterli
gelmez. Erkek aynı zamanda eşini cinselliğe hazırlayıp cinsel doyuma vardığını,
ona cinsel doyumu tattırdığını bilmek ister. Kadınına neyin zevk ve doyum
verdiğini anlayıp ona göre davranmak, bir erkek için kendi doyumu kadar
önemlidir. Yoksa cinsel eylem bir "birleşme" olmaktan çıkar, erkeğin
bir başka tür mastürbasyonuna (el ile doyuma) dönüşür.
Kadınına yol gösterip liderlik etmek isteyen erkek, onun
genelde cinsel heyecan duymak için kendinden daha çok zamana ihtiyacı olduğunu
anlamakta gecikmeyecektir. Onun birleşme öncesi okşamalara, oynaşmalara,
kendinden daha çok ve uzun cinsel uyarılara gerek duyduğunu akıldan çıkarmayan
erkek, klitorisi (sürekli ama yumuşak) dokunuşlarla tahrik etmeye başlamadan
önce, cinsel yönden duyarlı olan öbür erojen (cinsel duyarlı) bölgeleri öpüp
okşar. Ona hayranlığını belirtir, sevgisini söyler. Onun nelerden hoşlanıp
heyecanlandığını keşfeder. Birleşmeden önce onun "hazır" olmasını,
yani vajina bölgelerini yeterince nemlendirip kayganlaşmış olmasını bekler.
Cinsel birleşme sırasında türlü hareket yöntemleri deneyerek kadının en çok
hangisine cevap verdiğini algılamaya çalışır.
Bu liderlik tutumunun erkeğe yararı yalnızca eşini hoşnut
kılmanın verdiği tatmin hissi ve dolaylı zevk değildir. Dikkatini eşinin
nelerden zevk ve heyecan duyduğu konusu üstünde toplayan ve eşinin cinsel
birleşmeden zevk almasına uğraşan erkek, böylece kendisinin erken boşalma
sıkıntısına karşı da en güzel önlemi almış olur. Eşini düşündükçe kendi
sorunlarını ve kaygılarını unutur. Cinsel enerjisini salt kendi üstünde
yoğunlaştıracağı yerde dağıtmış, eşiyle kendi arasında buluşturmuş olur.
Erkeğinin anlayışı ve sabrı sayesinde rahatlayan kadın da
şimdi onun istediği gibi olmak, yani ona zevk ve doyum sağlamak arzusu
duyacaktır. Böylece o da, onun nelerden hoşlandığına dikkat etmeye, onu
heyecanlandırmak için çaba göstermeye başlayacaktır.
Erkek de kadın kadar okşanmak ister. Gerçi penis onun cinsel
açıdan en duyarlı organıdır ama vücudunun diğer bölgelerinin okşanması da onu
hoşnut eder.
Cinsel birleşmenin bitiminden sonra kimi eşler, hemen
ayrılıp sırtlarını döner uyurlar. Cinselliği, "birlikte ve karşılıklı zevk
alıp doyum bulma" olarak görüp gerçekleştiren eşler ise cinsel ilişkinin
de sevginin bir parçası olduğunu bildikleri için cinsel birleşmeden sonra da
bir süre birbirlerine sarılarak yatarlar.
CİNSEL BİRLEŞME ŞEKİLLERİNİN MUTLULUKTAKİ YERİ
Sadece insan denen yaratığın, cinsel temas sırasında değişik
pozisyon uygulama yeteneği vardır. Eğer erkek ve kadın, sadece bir veya sınırlı
sayıda pozisyon bilirlerse, cinsel hayatları zevksiz geçer. Değişik birleşme
pozisyonları uzun evlilik hayatında bir zevk, bir değişiklik, canlandırıcı bir
dinlenmedir.
Karşılıklı olarak birbirlerini cinsel bakımdan tatmin
edemeyen kadın ve erkeğin evlilik hayatı hiçbir zaman için tam değildir.
Eşlerin şişmanlık veya hamilelik gibi sebepler yüzünden karı
kocayı tatmin edici şekilde cinsel ilişkide bulunamamaları çok kere
duyulmuştur.
Klasik Kadının Altta Olduğu Şekil:
Cinsel birleşme şekillerini öğrenmemiş ve ilk defa cinsel
ilişkide bulunacak bir kadın, düşünmeden içten gelen bir davranışla sırt üstü
yatacak ve kocasının üstüne çıkmasını bekleyecektir. Bu ilişki şekline normal
ve erkek üstte adları da verilmektedir.
Daha önce gerdek konusunda genişçe izah edildiği gibi ön
sevişme ve aşk fısıltılarından sonra birleşmeye hazır hale gelinince yani
cinsel organlardan birleşmeyi kolaylaştırıcı sıvılar geldikten sonra
birleşilmelidir. Erkek, vücut ağırlığını dizleri ve dirsekleri ile korumalı ve
tamamen kadının üstüne yüklenmemelidir.
Bu birleşme şekli çocuk isteyen çiftler için önemlidir. Bu
şekilde erkeğin spermleri vajinanın, yani dölyolunun dibinde birikir. Kısırlık
tedavisi gören çitler bu şekilde birleşmeli. Cinsel birleşmeden sonra kadın
yataktan kalkmamalı ve hatta kalçasının altına bir yastık yerleştirerek
kalçasının yükselmesi sağlamalıdır. Bu şekilde dölyolunun dibinde biriken
spermlerin döl yatağına girmeleri kolaylaşır.
Kadının Erkek Üzerinde Olduğu Şekil:
Eğer erkek kadına göre çok kilolu ve iri ise, kadının üstte
olması onlara daha rahat bir cinsel birleşme imkanı sağlar.
Her şeklin kendine göre bir avantajı vardır. Bu şeklin iki
avantajı da şunlardır: Kadın penisin durumunu istediği gibi ayarlayabilir ve
klitorisi ile daima temasta kalmasını sağlar. Bu şekil, erkeğin erken
boşalmasını önleyen ve kadının daha çabuk orgazma ulaşmasını sağlayan şekildir.
Ayrıca bu şekilde kadın üzerinde kocanın ağırlığını hissetmediğinden
hareketlerinde daha serbest olur, klitorisini istediği gibi oynatarak orgazma
kolaylıkla ulaşır. Bu şekil kadının erkeğinden kilo ve boy bakımından çok fark
olduğu durumlarda özellikle tavsiye edilebilir. İster erkek, ister kadın üstte
olsun, bu şekildeki cinsel ilişkilerde, taraflardan hiç biri bütün vücut
ağırlığını eşine hissettirmemelidir. Ağırlığını dirsek ve dizleri ile
hafifletmelidir.
Yan Yana Şekiller:
Yüzyüze veya arkadan cinsel organa yan yana şekilde
ilişkiler; eşlerin kilolu, göbekli veya kadının hamile olduğunda uygulanan
şekillerdir.
Bu şekiller, daha çok, kadının erkeğin ağırlığını üzerinde
hissetmek istemediği hamilelik devresinin başlangıç ve ota devrelerinde tavsiye
edilir.
Bu şekillerde kadın ve erkek yüzlerini birbirlerine veya
kadın sırtını dönük olarak ve yan yatarak aşk oyununa dalarlar.
Kadının arkasından cinsel organa girmek isteyen erkeğin
cinsel organ bölgesinin tümü, kadının kalçaları ile uyarıldığından erkek için
çok tatmin edicidir. Erkeğin penisinin kadının en duyarlı yerleri olan anüsle
rahim arasında sürtünmesinden ve vaginaya girmesinden kadın da haz duyar fakat
orgazm olmayabilir. Erkek kadının orgazm ihtiyacını unutmamalıdır.
Bu pozisyonda ve diğer tüm pozisyonlarda ancak vaginaya
girilmelidir. Anüse (büyük abdest yerine) girmek haramdır ve tıbben de
zararlıdır. Cinsel organdan olmak şartıyla tüm pozisyonlar mubahtır yani dînen
sakıncası yoktur. Aynı sorunlar Hz. Peygamber devrinde de yaşanmış ve Hz.
Peygambere sorulunca şu ayeti kerime (Bakara: 223) nazil olmuştur: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır.
O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın."
GÜÇLÜ CİNSEL YAŞAMIN SIRLARI (Dr. Mehmet Göbelez, Güçlü Yaşam, 1989,
Ank. Yeniçağ Y.S: 24 vd.)
Her erkek yaşamı boyunca güçlü bir cinsel yaşam sürdürmek
ister. Bu genel sağlık içinde geçerlidir. Fakat bazı nedenlerden bir çok erkek
yaşamının beklenmedik çağlarında cinsel güçlerini kaybederler, bu durum onları
ve ailesini üzüntüye sokar.
Bu bölümde cinsel yaşamda güçlü olmak ve ömür boyu güçlü
kalabilmek için cinsel yaşama olumlu ve olumsuz etki eden faktörlerden
bahsedeceğiz.
Cinsel Yaşamı Etkileyen Şeyler:
1- Mastürbasyon: Mastürbasyon bölümünde çok genişçe izah
edilmiştir.
2- Sigara: Tüm sağlığı ve cinsel gücü kemiren bir etkendir.
Sigara içen pek çok genç vakitsiz iktidarsız olurlar. Bunlar sigarayı
bıraktığında, bir süre sonra normal güçlerini kazanırlar.
3- Alkol: Sağlık ve cinsel güç için en tehlikeli etmenlerden
biridir. Alkol tüm sinir sistemini tahrip ederek o şahsın süratle
iktidarsızlığa sürüklenmesine neden olur.
4- Beslenme: Cinsel organlar için gerekli maddeler
muntazaman alınırsa bu organlarda muntazaman çalışır, dolayısı ile vakitsiz
iktidarsızlık diye bir şey olmaz.
Çinko: Meni ile önemli miktarda çinko kaybı
olur. Gıdalarla vücudun normal çinko ihtiyacını karşılamak zor iken, aşırı
cinsel ilişki sonucu kaybedilen çinko yerine getirilemezse sinir sistemi
bozulur.
Gıdaların 100 gramındaki Arginin (protein) miktarı
(miligram):
(Günlük ihtiyaç 2200 miligramdır.)
Hububat: Buğday:600, Mısır:400, Yulaf:880,
Buğday çimi:2000. Bakliyat; Nohut: 1890, Kuru fasulye: 1260, Soya
fasulye:3000, Mercimek:2100. Kuru yemişler: Fındık:3500,
Badem:1890, Antep fıstığı: 1860, Susam: 2590, Fıstık:3270. Hayvansal
gıdalar: Etler: 1100, Balıklar: 1100, Yumurta:750, Kabuklu deniz
ürünleri: 1325, Peynirler: 650.
CİNSEL İSTEK ARTTIRICILAR (AFRODİZYAKLAR)
Afrodizyak, cinsel içgüdüleri uyararak aşırı istek
duyulmasını sağlayan yiyecek, içecek ve ilaçlara verilen genel addır.
Cinsel artırıcılar, genellikle çeşitli baharatların,
tohumların bal ile karıştırılması sonucu elde edilir. Adına "Padişah
macunu-Kuvvet macunu" da denilen bu karışım, yiyenlere cinsel güç sağlar.
Ayrıca yurdumuzda da satılan cinselliği uyarıcı, cinsel
arzuyu kamçılayıcı, istek uyandırıcı ilaçlar vardır. Ancak bunların bilinçsiz
bir şekilde kullanımı yan etkilere neden olabilir.
Bu zararlı yan etkilerden korunmanın tek yolu ise istek
arttırıcı ilaçları hekim tavsiyesine göre almaktır.
İstek Artıran Besinler:
İstek artırıcı besinler vardır. Balık, yumurta, havyar, süt,
süt ürünleri, fındık içi, ceviz içi, bal, bunlardan bazılarıdır. Bunlar cinsel
güçten ziyade enerji verirler.
Dengeli beslenme ile yeterli proteinler elde edilebilir.
CİNSEL YAŞAMDA ÖLÇÜ VE DÜZEN
Cinsel ilişki 13 yaşında başlar duruma göre 60-70, hatta
daha ileri yaşlara kadar sürer. Tahmimen 40-50 yıl süren cinsel yaşam ölçülü ve
düzenli şekilde götürülmelidir, böylece bedeni ve ruhi sağlığa zarar vermez
bilakis faydalı olur.
Yaşına göre normalden daha sık yapılacak bir cinsel temas o
erkeğin sağlığını sarsar ve vakitsiz ihtiyarlamasına sebep olur.
Her yaşta normalden az cinsel ilişkide zararlıdır. Zira her
türlü gelişme için gerekli hormonlar dengeli salgılanırlar, bunlardan
bazılarının azlığı diğerlerini de etkiler. Ölçülü cinsel ilişki, ruhsal
dengenin ve ruh sağlığının sonucu elde edilir.
Cinsel yönden uyumlu ailelerden doğan çocuklarda sağlıklı
doğar. Cinsel yönden dengesiz ailelerin çocukları da proplemli olurlar.
50-60 yaşına gelmiş erkek ve kadın için de cinsel ilişki
gereklidir. Bilhassa sinir sistemi için önerilir.
Erkeklerde Kritik Yaş: Erkeklerde cinsel güç
30-35 yaşından sonra yavaş yavaş azalmaya başlar. Ülkemizde ve Batı ülkelerinde
genellikle 60-70 yaş civarında cinsel güç iyice azalır. İstisnalar da vardır
tabiiki. Bu yaşlara kritik yaş denir. Bu döneme girmiş yani cinsel temas gücü
azalmış erkeklerde: Dikkatini toplıyamama, Prostat şişmesi gibi bozukluklar
kendini göstermeye başlar.
Eşlerin eşit yaşta olmaları halinde, kadınların 45-50,
erkeklerin ise 60-70 yaşına doğru cinsel güçten kesilme dönemine girmeleri
nedeni ile, 45.ci yaştan itibaren kadınla erkek arasında geçimsizlikler başlar,
bunun temelinde kadının cinsel istekte bulunmaması, erkeğin ise bu istekte
bulunmasıdır. İşin garip tarafı kesilmeye yakın erkeklerde cinsel arzu artar,
azarlar ve tatmin imkanları ararlar. Eşinde bulamadığını dışarda arama
yollarına saparlar ve etrafa cinsel sapıklıklar yapmaya başlarlar.
Erkekler İçin 40-50'li Yaşlar Kadın İçin 35'li Yaşlar
Aşırı Cinsel İstek Dönemidir
Erkeklerde aşırı istek olgularında daha çok 50 yaş civarında
rastlanır. Bu yaşlarda artık cinsel isteğinin giderek tükeneceği paniğine
kapılan erkek aşırı cinsel ilişkide bulunma eğilimi gösterir.
Kadınlarda ise cinsel istek bireyin arzularına ve gücüne
bağlıdır. Her yaş döneminde özellikle de 35 yaş civarında en yoğun biçimde ortaya
çıkar.
İlk Hedef Tek Kez Bile Olsa Başarılı Bir İlişki:
Cinsel ilişkinin gelişmesi, rahat bir ortamda ve
kendiliğinden olmalıdır.
Beklentilerden, zorlanmalardan kaynaklanan olumsuz duygular,
duyarlı bir insanın cinsel tepkilerini ciddi olarak tepkiye uğratır.
İktidarsızlığın tedavisinde psikiyatristler, ereksiyon ve
boşalmanın kişinin kontrolü dışında refleksle olmasından yola çıkarlar. Önce
hasta üzerinde endişeye yol açan baskılar belirlenir ve bu baskıları azaltma
yoluna gidilir.
Bundan sonra hiç bir zorlama olmaksızın aşk oyunları sonunda
tek kez cinsel başarı göstermesi hedeflenir. Bu hedef, tedavinin ileri
aşamaları için temel teşkil eder.
KIZLIK (BEKARET) ZARI
"Bekaret" özellikle kızlara özgü bir olgudur. Hiç
cinsel ilişkide bulunmamış kızların dölyolu ağzında kızlık zarı denilen bir iç
deri dokusu bulunur.
Kızlık zarı, döl yolu ağzını ortadan, küçük, yuvarlak ya da
oval bir delik bırakarak çevreler. Bu zar, çok katı epitellerle örtülü iki
mukoza yaprağının sırt sırta vermesinden oluşmuştur.
Kızlık zarı, genç kızın iç cinsiyet organları için yaratılan
önemli bir koruyucudur. Bu zar olmasaydı, kadınların pekçoğunda görülen iltihap
hadiseleri, ciddî akıntı halleri kızlarda da görülürdü. Kızlık zarı,
enfeksiyonlara, çeşitli hastalıklara karşı bir sigortadır. Mesela, kısırlığa
bile yol açabilen yumurta kanalı iltihapları genç kızlarda hemen hemen hiç
görülmez.
Kızlık Zarı Türleri:
Bu iki yaprak arasında zar kıvamını sağlayan bağ dokusu,
esnek liflerle kılcal damarlar ve duyu yetisini sağlayan sinirler
bulunmaktadır.
Bu zarın dokusunu oluşturan fibro esnek liflerin az ya da
çok oluşuna göre kızlık zarı ince bir zardan kalın bir perdeye kadar değişik
yapılarda olabilir. Ancak genelde büyük ölçüde ince zardan oluşan
"kızlık", az oranda kızda kalın perdededir.
Ortadaki deliğin genişliği ile dokunum esnekliği ve direnimi
kızdan kıza değişir.
Hiç yokmuş gibi görünen kadınlarda bile çok dar ve ince bir
zar bulunur. Kızlık zarının çeşitli şekilleri vardır. Kızlık zarının ortasında
çeşitli büyüklüklerde adet kanının akmasına yarayan delik ve delikçikler
vardır. Çok seyrek olarak bu zarda hiç delik olmayabilir ve zar dölyolunu
bütünüyle kapayabilir. Bu durum kızın ilk adet gördüğünde, adet kanının
dışarıya akmaması sonucu bir-takım klinik şikayetlerin ortaya çıkması sonucu
genellikle tespit edilir. Tedavisi çok basittir, ufak bir kesik ile zar açılır.
Normalde ilk cinsel birleşmede kızlık zarının yırtılıp
kanaması beklenir. Fakat bazı zarların deliği oldukça büyüktür. Penis
yırtılmaya neden olmadan girip çıkabilir. Öte yandan günümüzde kullanılan adet
tamponları da kızlık zarının yırtılmasına neden olabilir. Mastürbasyon
esnasında orgazma ulaşırken kadın farketmeden kendi zarını yırtabilir. Yırtık
bir zar kendiliğinden eski haline gelmez.
Kızlık zarlarıNI görünüş sıklığına göre, sık ve seyrek
görülen şekiller olarak ikiye ayırabiliriz.
1- Sık Görülen Kızlık Zarları; (Dr. Margaret Turner, Cinsel
Konularda Herkesin Bilmesi Gerekenler, Nil Y. Ank. S:42.)
A) Halka Şeklindeki Kızlık Zarı:
Halka biçimindeki kızlık zarı, dölyolu ağzını çepeçevre
yüzük halkası görünümünde sarar. Ortasında yuvarlak bir deliği olan zar
türüdür. Bu, en sık rastlanan çeşididir.
Delikler ortada, yanda ya da kalbur gibi çok sayıda
olabilir. Deliklerin genişliği de çeşitlidir. Kenarları düz ya da fistolu
olanları vardır.
B) Yarım Ay Veya Atnalı Biçimindeki Kızlık Zarı:
Adeta bir yarım ay görünümündedir. Oldukça sık görülür.
C) Dudak Şeklindeki Kızlık Zarı:
Ortasında yukarıdan aşağıya dar bir yarık bulunan bir kızlık
zarıdır.
2- Seyrek Görülen Kızlık Zarları:
A) Deliksiz Perde Biçimindeki Kızlık Zarı:
Dölyolunun ağzını tümüyle kaplar. Deliği yoktur. Bu çok
ender görülen bir biçimdir.
Bu tür kızlık zarı olan bir kız, adet görmeye başladıktan sonra kan dışarıya
çıkmaz, bu perdenin arkasında birikir. Zamanında farkedilmezse dölyolunu ve
dölyolu yatağını doldurarak şişirir. Kapalı zarın ameliyatla açılması ve
birikmiş kanın dışarıya akıtılması gerekir. Aksi taktirde kız, hayati
tehlikeyle karşı karşıya kalabilir.
B) Kalbur Zar:
Bu tür kızlık zarı oldukça nadirdir. Zar üzerinde
genişlikleri değişik boyda delikler bulunur.
C) Köprülü Kızlık Zarı:
Bu tür kızlık zarında iki büyük delik vardır. Bu iki deliğin
ortasında adeta bir köprüyü andıran bir mukoza uzantısı bulunur.
Zarın
Yırtılması:
Bazı kızlık zarları çok kalın ve sert olur ve cinsel
birleşmeye müsaade etmezler. Bunun tedavisi jinekolojik müdahale ile olur.
Bazıları ise adeta lastik gibi genişleyerek penisin geçmesine müsaade eder ve
cinsel birleşmede yırtılmazlar. Günümüzde ameliyat teknikleri, kazara yırtılmış
kızlık zarlarının dikilerek onarılmasına imkan vermektedir.
Kızlık zarının yırtılabilmesi için penisin zorlaması
gerekir. Zardaki esnek lifler çoksa yırtılma zorlaşabilir.
Kızlık zarının yırtılması sırasında, kimi zaman kanama
görülmeyebilir. Bunun nedeni de kızlık zarının sahibi olan genç kızın biyolojik
yapısıdır. Eğer yırtılan yerde hiç kılcal damar yoksa, kanama olmaz. Bu gibi
durumlarda erkeğin, hemen karısının bakire olmadığını düşünmemesi gerekir.
Yapılacak bir hekim kontrolünde durum tüm açıklığıyla anlaşılabilir.
Bekaret zarı, kadınlık cinsel organının alt bölümünde yer
alan vagina girişinin üç santim kadar derininde ve içinde yer alır. Yüzeysel
sürtünmeyle bozulması, yırtılması mümkün değildir. Ancak içeriye sert bir cisim
3 santimden fazla sokulduğu takdirde yırtılabilir.
Kızlık zarı bozulmadan spermlerin dölyoluna girişi ile
-bakire gebeliği- oluşabilir.
Kızlık zarının aşırı kalın olması nedeniyle ilk ilişkide ve
sonraki girişimlerde delinememesi halinde, yapılacak tek şey vardır, derhal
konuyla ilgili uzman bir hekime başvurulmalı. Hekimin yapacağı ufak bir
ameliyatla sorun kolayca çözümlenir.
Kızlık zarının esnekliği nedeniyle yırtılmadığı ve
dolayısıyle kanama olmadığı durumlar da vardır. Bu gibi durumlarda da yine
doktora başvurulmalıdır.
Genelde normal bir kızlık zarının yırtılması sırasında büyük
bir acı duyulmaz.
Bu acıyı, parmağa batırılmış bir toplu iğnenin acısıyla
kıyaslıyabiliriz. Duyulan acı aslında kızlık zarının yırtılmasından değil,
kızın korkuları, ruhsal gerilimi sonucu kendini kasmasından kaynaklanır.
Eğer zifaf sırasında iyi bir ön sevişme yapılmışsa, sevişmenin
heyecanıyla hiç acı duyulmayacağını belirtmek yerinde olur.
Ne Kadar Acı Duyulur?
Bazı durumlarda kadınların kızlık zarı delinmesinde büyük
acı duydukları da olabilir. Ama bu ancak binde hatta on binde bir genç kızda
oluşabilir. Nedeni de kızlık zarının olağanüstü kalınlıkta olmasıdır. Az önce
de söylediğim gibi bu tür çok kalın kızlık zarı, binde hatta on binde bir
kadında ancak görülebilir.
Bunların dışında diğer tüm genç kızların kızlık zarı, çok
küçük bir dokunmayla dahi, acı duyulmadan bozulabilecek yapıdadır.
KADINLARDA AŞIRI CİNSEL İSTEK
Genç yaşlarda ve evliliğin ilk dönemlerinde pek çok erkek
bir gecede birden fazla cinsel temas isteğinde bulunabilir. Bu nevi istek genç
ve sağlıklı bir kadında da görülebilir. Fakat bu, bir iki gece için olabilir.
Bir kadında uzun süre günde pek çok defa cinsel temas arzusu duyulması normal
bir şey değildir. Bu, bazı rahatsızlıkların işaretidir.
Sebepleri:
1) Genellikle kadının erkeği ile arasında cinsel uyuşmazlık
olabilir. Cinsel temastan kadın bir şey anlamaz, bunun sonucu, cinsel temas
isteği devam edebilir. Bilhassa kocasında BELGEVŞEKLİĞİ, İKTİDARSIZLIK olan
kadınlarda bu durum görülür. Bu nevi rahatsızlığı olan bir koca, cinsel
temastan önce el hareketleri ve sözleri ile karısını uyartıp yarı yarıya tatmin
etmeli, ondan sonra cinsel temasta bulunmalıdır. En kısa zamanda da
iktidarsızlık veya bel gevşekliği gibi rahatsızlıklarını giderme yollarına
başvurmalıdır; bunlar tedavi edilebilir.
2) Bazen kadın-erkek yaş farkı fazla olur ve kadın gereğince
cinsel temasta bulunamaz ve onda doyumsuzluk meydana gelir.
Genellikle kadındaki cinsel doyumsuzluk yukarıdaki iki ana
sebepten ileri gelirse de bazı başka nedenlerden de olabilir, bunlar da
şunlardır:
3) Kendi kendini tatmin veya sair nedenle kadının bızırında
(klitorisinde) meydana gelecek aşırı duyarlılık.
4) Bazı kadınlarda horman bozukluğu vardır, dolayısıyle bu
kadınlar aşırı cinsel istek gösterirler veya tersi de olabilir.
5) Vulva ve vajina iç yüzeyinde çeşitli hastalanmalar
oralarda kaşıntıya, dolayısıyla sürekli cinsel isteğe neden olur. Cinsel temas
ile vajinanın iç kısmı kaşınmış olur, fakat bu kaşıntı böyle geçmez. Hastalık
ne ise o tedavi edilmelidir.
6) Rahim kanamaları ve rahim kanseri nedeniyle kadına verilen
aşırı erkeklik hormonu da kadında aşırı cinsel temas hissi uyarabilir. Hormon
verilmesi kesilince, zamanla aşırı istek hissi de ortadan kalkar.
7) Tiroid bezinin veya böbreküstü bezelerinin fazla salgıda
bulunmaları da kadında aşırı cinsel isteğe yol açabilir. Veya tersi de
olabilir. Bu bezeler tedavi edilip normale sokulunca, aşırı duygular da geçer.
8) Verem hastalarında da cinsel istek çok artar. Hastalık
tedavi edilince bu istekleri de kaybolur. Bugün verem tamamen tedavi
edilebilmektedir.
Tedavisi:
Her şeyden önce aşırı cinsel isteği doğuran neden ne ise, o
tespit edilmeli ve onun tedavisi yapılmalıdır. Bu arada aşağıdaki öneriler
genel olarak fayda verir.
- Cinsel filmler, romanlar, resimler bırakılmalı. Uyartıcı
yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
- Çeşitli nedenlerden morali bozulmuş ve aşırı cinsel isteğe
düşmüş kadınlar, bir psikiyatra giderek tedavi görmelidirler, çok faydasını
görürler.
ERKEN BOŞALMA
Cinsel birleşme sırasında erkeğin kontrolü dışında henüz
doyuma ulaşmadığı halde meni gelmesine erken boşalma diyebiliriz. Cinsel
birleşme sırasında boşalma refleksini erkeğin kontrol edememesine de erken
boşalma diyebiliriz. Veya birkaç sürtünme sonrası hemen boşalmaya erken boşalma
diyebiliriz. Görüldüğü gibi erken boşalmanın çeşitli tanımlarını yapmak
mümkündür.
Erken boşalma erkeklerde görülen cinsel bozukluklardan en
önemlisidir. Bu sorun erkeğin kendi refleksleri üzerinde denetim
uygulayamamasından, cinsel uyarım sonucu hızla orgazm olmasından kaynaklanır.
Erken boşalmanın süre olarak tanımı 30 saniye ile bir buçuk
dakika arasındadır. Araştırmacılar erkeklerden en az % 50' sinin zaman zaman
erken boşalma sorunuyla karşı karşıya olduğunu açıklamıştır.
Erken boşalma, genelde evlilik öncesi cinsel deneyimlerim hep
aceleyle genel evlerde duygusallıktan uzak ortamlarda yaşamış erkeklerde
görülmektedir.
Boşalma, erkeğe hangi aşamada olursa olsun bir zevk verir,
bir rahatlama getirir. Fakat erken boşalmada erkek, uzun süreli bir sevişmenin
ardından gelen boşalmanın vereceği duygusal ve fiziksel doyumu yaşayamaz. Pek
çok çiftte boşalma çok çabuk olduğu için kadın orgazma ulaşamaz.
Elimizdeki verilere göre cinsel birleşme anında erkeklerin
boşalma oranları şöyle:
İlk dakika için erkeklerin % 5-10'u
1-5 dakika: %25-35'i
5-10 dakika :%20-35'i
10-20 dakika: % 10-20'si boşalıyor. (Dr. Margaret Turner, Cinsel Konularda Herkesin Bilmesi
Gerekenler, Nil Y. Ank. 1990. S: 137v.d.)
Boşalmadan önce 20 dakikadan fazla sevişebilenlerin sayısı %
10 civarındadır. İnsan cinselliğini hiçbir zaman belli kalıplar ve
istatistikler içine sokmamak gerekir. Tabii erkeğin ne zaman nasıl boşaldığına
en etkili olan eşidir. Eşinin davranışı, ilgisi veya ilgisizliği ya da cinsel
yönden çok çekici oluşu önemlidir. Eşinin çok erotik oluşu bazı erkeklerde
erken boşalmaya neden olabilir. Fakat böyle durumlar hiçbir zaman sorun
yaratmaz, zaman içerisinde cinsel beraberlikleri normal bir düzeyde oluşur.
Bir erkeğin sevişme esnasında boşalmayı denetleyebilmesi,
eşiyle uyum sağlayabilmesi açısından son derece önemlidir. Erkek en yoğun
heyecan aşamasındayken kendisini beklemeye alabilmeli ve kendisinden daha geç
orgazm olan kadınla aşk oyunlarını sürdürebilmelidir.
Sevişmenin en yoğun aşamasında ansızın boşalacağı korkusunu
duyan erkeğin eşine karşı duyarlı ve anlayışlı davraması da beklenemez. Öte
yandan kadın da onun bu davranışına karşı anlayış gösteremez ve erkeğini
bencillikle, beceriksizlikle ve anlayışsızlıkla suçlar.
Tüm bunların sonucu her iki taraf da biribirlerine
açılamayacak kadar sinirli olurlar. Böylece kısır bir döngü içinde giderek
birbirlerinden uzaklaşırlar ve cinsel yaşamları tamamen bozulur.
Erken Boşalmanın Nedenleri:
1 - Aşırı mastürbasyon sonucu penisin çok hassaslaşmış
olması ve edinilen kolay boşalma alışkanlığı.
2- Testis torbasının çok dolu oluşu, uzun süreden beri
cinsel ilişkide bulunmayış, erkeklerde erken boşalma nedenleri arasında yer
alır.
3- Erkeğin kendine hakim olamaması.
4- Aşırı heyecan ve utangaçlık, acemilik korkusu, bu da evlenince
geçer.
5- Kimi zaman erken boşalma sorununun kökeninde bedensel
rahatsızlıklar yatabilir. Cinsel organlarında bir hastalığın olması. Prostat
iltihabı, orgazmı kontrol eden sinir yolları rahatsızlıkları bunlardan bir
kaçıdır.
6- Cinsel ilişkiden önce uzun sevişmede bulunma.
7- Aşırı yorgunluk (bedenî ve ruhî), yaşlanma ve bunalım
içinde olma.
8- Sıcak iklimde ve acılı baharatı çok yiyenlerde.
9- Kadından hastalık kapma ve onu hamile bırakma
korkusu.
Boşalmanın Geciktirilmesi:
Erken boşalma, her yaşta karı-koca arasında gizli
geçimsizliğe neden olur. Zira kadın uyarılmış iken daha bir şey anlamadan
erkeğin boşalması sonucu sinirleri gerilir, çok sarsılır. Şüphesiz eşler aynı
anda orgazma ulaşırsa her ikisinin de doyumu daha fazla olacaktır.
Hem erkeğin boşalmayı geciktirmesi hem kadının orgazma
ulaşması öğrenilebilen bir reflekstir. Bilindiği gibi insanlar cinsellik
açısından ve cinsel uyarılma açısından farklılıklar gösterir. Bazı erkek ve
kadınlar çabuk doyuma ulaşırken, bazıları daha fazla zaman isterler: Özellikle
yeni evlilerde kadının orgazma ne zaman ulaşacağı veya bunun belirtilerinin eşi
tarafından anlaşılması başlangıçta bir sorun olabilir.
Boşalmanın geciktirilmesini ayarlamak zor değildir. Ancak
normal bir cinsel yaşamı olmamış, sadece genelevde kısa sürede boşalmaya
şartlanmış erkekler için boşalmanın denetim altına alınması biraz daha fazla
zaman alacak ve sabır gerektirecektir. Çiftler aynı anda orgazma ulaştıklarında
cinsel hazzın doruk noktasına vardıklarından, günümüzde pek çok çift birlikte
doyuma ulaşmak için adeta bir zamanlama çabası içindedirler.
Erkek, cinsel birleşme başladıktan sonra fazla uyarıldığını
hissedince gel-git hareketlerine ara vermeli, dinlenir gibi hareketsiz durmalı
veya kamışı tam dışarı veya kamışın başını vajinanın giriş kısmına kadar dışarı
çekmeli. Sakinleştiğini fark edince tekrar gel-git hareketlerine geçmelidir.
Fakat dinlenme zamanım çok uzatmamalıdır. Çünkü ara fazla uzarsa kadının
heyecanı geçer ve tekrar uyarılması zor olabilir. Ayrıca bazı kadınlarda, bu
kısa süren dinlenme veya ara, onların şehvet duygularını alevlendirebilir.
Boşalmayı denetimi altına almaya çalışan erkek aceleci
olmamayı öğrenmelidir. Gel git hareketlerinde kamışın yavaşça ve kuvvetli bir
şekilde yerleştirilmesi ve oldukça çabuk, hatta hızla geri çekilmesi, kadında
uyarılma duygularını etkileyecek, erkeğe ise gel-git safhasını istediği kadar
uzatma imkanı verecektir.
Diğer basit bir yöntemi de şöyle özetleyebiliriz. Erkek
uyarımlar sonucu artık geleceğini hissederse, hemen kamışı birkaç santim dışarı
çekmeli, hareketsiz kalmalı, karnından başlayarak derin nefes almalı ve
karnındaki adaleleri kasmalıdır. Ancak göbekli erkekler karın adaleleri zayıf
olduğu için bu yöntemi pek uygulayamazlar.
Yüzyıllardan beri uygulanan diğer bir yöntem ise şöyledir:
Erkek boşalacağını hissedince işaret ve orta parmağını
yanyana tutarak makat ile yumurtalıklar arasındaki bölgeye üç dört saniye
bastırır ve bir yandan da derin derin nefes alır. Ülkemizde pek çok erkek
sorunlarını eşleriyle konuşamamaktadır. Bu yöntemin bu nedenle üstün yönü,
eşine bildirmeden uygulanabilmesi ve kamışını dölyolundan çekmesine gerek
olmayışıdır.
Erken Boşalmanın Tedavisi:
Erkeğin en sık görülen fonksiyonel cinsel bozukluklarının
başında erken boşalma gelir. Erken boşalmada zaman sorunu çok önemlidir. Yani
erkek kaç dakikadan önce veya sonra boşalırsa bu erken boşalma olur veya olmaz.
Değerlendirme çok zordur. Diğer fonksiyonel cinsel bozukluklarda olduğu gibi bu
sorunda da her iki eşi ele almak gerekir. Yani erken boşalmayı, kadın orgazma
ulaşmadan erkeğin gelmesi olarak görmemek gerekir. Örneğin kadında belki bir
orgazm olamama durumu vardır. Böyle bir kadının eşi bir cinsel birleşmede belli
bir aşamada orgazm olacaktır. Bu gibi durumlarda erkekte erken boşalma var gibi
değerlendirme yapmak yanlış olur. Önce çifte bu konuda anatomi ve fizyoloji
bilgisi verilmelidir. Çift boşalma mekanizmasının çalışması hakkında bilgi
sahibi olmalıdır. Erkek, erkeğin orgazmının da kadının orgazmı gibi
öğrenilebilen bir refleks olduğunu bilmelidir. Fakat önce böyle bir tedaviye
başlamadan önce gerçekten sorunu olan erkek tedaviye gerek duymalıdır. Çift
arasındaki cinsel sorunlar sadece bir eşin gayreti ile hiçbir zaman
halledilemez.
Penis Başını Sıkma Yöntemi Ve Dur-Başla Yöntemi:
Dur-Başla yöntemi, en yaygın erken boşalma tedavisi yöntemi
olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Uzak Doğu cinsel tedavi yöntemleri içinde erken
boşalma tedavi yöntemleri vardır.
Her ne kadar bu yöntemler tecrübeli cinsel tedavi uygulayan
hekimler tarafından yapılmalıysa da, "Dur-başla" ismi verilen yöntem,
çift tarafından kolayca anlaşılan bir yöntemdir. Uygulanışı:
Erken boşalma şikayeti olan hasta pasif rolde kalır, eşi
uyarımda bulunur. Erkek sırt üstü yatar, eşi, ereksiyon (sertleşme) olduktan
sonra mastürbasyonla erkeği uyarır. Erkek gözlerini kapar ve uyarımları
algılamaya çalışır. Boşalma noktası yaklaştığını hissedince eşine uyarmayı
kesmesini söyler. Bir süre beklerler. Kamışın dikliği bu arada kaybolduktan
sonra kadın tekrar eşini uyarmaya başlar. Erkek boşalma noktasına yaklaştığını
hissedince tekrar esini uyarmaya başlar. Erkek boşalma noktasına yaklaştığını
hissedince tekrar uyarma kesilir. Bu uyarım ve uyarımın kesilmesi en az dört
defa arka arkaya uygulanmalıdır. Dördüncü seferde kadının kaygan bir madde
kullanması vajina ortamının nemliliğini taklit etmek için uygun olur. Birkaç
defalık yukarıdaki uygulamadan sonra sırtüstü yatan erkeğin üstüne kadın
oturarak kamışı dölyoluna yerleştirir. Birleşme sırasında da aynı yöntem
uygulanır. Genelde bu yöntem sabırla, doğru bir şekilde yapılabilirse 2 ile 10
hafta içinde başarı sağlanır. Çift kendi başına bir sürede başarı sağlayamazsa
cinsel tedavi yapan bir hekime başvurmalıdır.
Erkek, Her Şeyden Önce Kendine Güven Duygusu
Kazanmalıdır.
Erken boşalma -çok çabuk ya da kontrolsüz boşalma-
erkeklerin yaklaşık % 50' sinin sorunudur. Çoğu, sorunun sadece kendisinde
olduğunu düşünür ve sorununu başkalarının öğrenmesinden korktuğu için sessiz
kalmayı tercih eder. Bu durumdaki erkek çekinmeden ilgili doktora gidip açıkça
durumunu anlatmalıdır. Erken boşalmaların çoğunun sebebi ruhidir. Bu nedenle
psikolojik tedavi ile pek çok erkek erken boşalmadan kurtulur.
Erken boşalma rahatsızlığı olan erkeğin en olumlu tedavisi,
karı kocanın elele vererek sorunun üstesinden gelmek üzere yola birlikte
çıkmaları olacaktır. Bir süre erkeğin erken boşalmasına kadın tepki
göstermemeli, zira bu durum bilhassa gençlerde psikolojiktir. Zamanla eşler
birbirine alışınca kendiliğinden iyileşir. Kadın her şeyden önce kocaya karşı
son derece sevecen davranarak onun üzerinde bir güven duygusu uyandırmayı
başarmalıdır.
Bundan sonra yapılacak işlem, erkeğin kendine güven duygusu
kazanmasını sağlamaktır. Kadın, tıpkı bir psikolog gibi dikkatli davranarak
eşine, her seferinde bir öncekinden daha iyi olduğu izlenimini uyandıracak
davranışlar içinde bulunmalıdır.
Penisi çok hassas olupta erken boşalması olanlar, bu iş için
hazırlanmış hassasiyeti azaltıcı kremler vardır. Cinsel ilişkiden önce bunu
kamışın baş kısmına sürerek, erken boşalmayı önliyebilirler.
Erken Boşalma İle İlgili Bazı Gerçekler:
* Orgazm bir reflekstir; boşalmayı kontrol etmek (aynı idrar
kesesi ya da bağırsaklarda olduğu gibi) öğrenilebilir.
* Kaygı ve utanç duygularının strese yol açtığının
bilinmesine karşın, pek çok erkekte sorunun nedeni stres dışındaki psikolojik
etkenlerdir.
* Erken boşlamanın nedeni fiziksel bir anormallik değildir.
* Erkek erken boşalma konusunu ne kadar kafasına takarsa,
sorun o ölçüde artar.
Tedavi Planı: (Dr. Derek C. Polonsky, Cinsellik Hakkında
Konusamadıklarımız, Hyb Y.Ank.1997, S:28)
Not: Bu tür tedavi planlarını uygulamadan önce uzman
doktarla irtibatlı olmak çok faydalıdır. Kişinin özel şartları tedavi şeklini
değiştirebilir.
Erken boşalmanın tedavisinde en önemli nokta, sayısı giderek
arttırılan uyarmaları bıkmadan sürdürmektir. Bu prensip, erkeklerin genel
kanısının (Gerektiğinden çabuk tahrik oluyorum) tersine sorunu çözmek için
kullanılmaktadır.
Uygulanacak olan plan sayesinde erkeklerin çoğunun sorunu 4
ile 6 hafta içinde ortadan kalkabilir.
İlk aşama: Uygulamanın sık yapılması çok
önemlidir. Bu çalışmanın haftada en az üç kez yapılması gerekir. Ne kadar sık
yapılırsa, başarı o kadar çabuk sağlanır.
* Geleceğinizi hissedene kadar cinsel organınızı elle
uyarınız.
* Durun ve 60 saniye bekleyin
* Tekrar başlayın ve geleceğinizi hissedeceğiniz ana kadar
ne kadar süre geçtiğini anlamak için saat tutun.
* Yine durun ve 60 saniye bekleyin.
* Bu işlemi 4-5 kez tekrarlayın, son seferinde artık
kendinizi tutmayın ve boşalın.
Bütün dikkatinizi penisinizden aldığınız zevke verin ve
vücudunuzun boşalmaya yaklaştığında verdiği sinyalleri gözlemleyin. Bu
uygulamaya 2-3 hafta devam edin.
İkinci aşama: Artık daha geç boşaldığınızı
fark etmişsinizdir. Bu da artık birşeylerin değişmekte olduğunun göstergesidir.
* "Gelmek üzereyim" noktasına kadar cinsel
organınızı elle uyarın ve o noktada kalabilmek için uyarmanın hızını düşürün.
Burada amaç kendinizi en yüksek tahrik noktasında bekletebilmektir. Uyarmaları
çok azaltmanız, hatta durma noktasına getirmeniz gerekebilir; fakat önemli
olan, isteğinizi o yüksek noktada azalmadan tutabilmektir. Bir süre sonra
boşalma eşiğinizin yükseldiğini fark edeceksiniz. Amaçlanan, bu süreyi 20
dakikaya çıkarabilmektir.
* PC (pubokoksigeal) kasınızı tanıyın. Bu kas idrarınızı
yaparken işlemi yarıda kesebilmek için kullandığınız kastır. Bu kası nasıl
kontrol edebileceğinizi öğrendikten sonra egzersiz yapın, çokça egzersiz. Artık
tahrik olduğunuzda, bu kası kasıp, bırakmayı deneyin. Bu egzersize tepki,
erkekten erkeğe farklılık gösterebilir. Kimi erkekler, bu kasmaların boşalmayı
kontrol etmede yararlı olduğunu söylemektedir. Kimileriyse bu kası bir kasıp
bir bırakmanın daha yararlı olduğunu savunmaktadır. Bir başka grup ise PC
kasını hafifçe ve sürekli olarak kasmanın yararını görmüşlerdir.
* Artık kendinizi kontrol edebileceğinize karar
verdiğinizde, eşinizle cinsel ilişkiye girebilirsiniz. Egzersizlerinizi
yaparken izlediğiniz yolu izleyin. Başlangıçta penisinizi eşinizin vajinasında
fazla hareket ettirmeyin (elinizle uyguladığınız tekniğe benzer şekilde).
Egzersizler sırasında öğrendiğiniz gibi, sadece işi sürdürmeye konsantre olun. İlk
denemelerde daha önce başardığınızı başaramayacak ve kontrolü
kaybedecekmişsiniz gibi bir duyguya kapılabilirsiniz. Fakat unutmayın, sonunda
başaracaksınız.
Erken boşalma çok yaygın bir sorundur ve egzersizler düzenli
bir şekilde yapılırsa, tedavisi kolaydır. Önemli olan tedaviden yılmamaktır. Bu
tedaviden sonuç alamayan doktora gitmelidir.
Geç Boşalma:
Bazı erkeklerde cinsel boşalma geç olur. Hatta bazılarında
bel gelmesi olmaz bile. Bu geç gelme veya hiç akmama, meni yolundaki
arızalardan veya ruhi nedenlerden olabilir. Bazende zamanla meni kesecikleri
fazla genişler ve iç kısmından fazla salgı verilir, bunlar meniyi koyu hale
getirerek akmasına mani olabilir. Bu nevi arızalar doktorlarca tesbit olunur ve
gerekli tedavisi yapılır.
Şeker hastalarında da sorunlar olabilir. Bazı uyuşturucu
ilaçlarda bel gelmesini geciktirir veya tamamen kesebilir. Aşırı alkol de aynı
etkiyi yapar.
Bu durumdaki kimseler, tedavi için doktara gitmelidir
CİNSEL SOĞUKLUK
Yeni Gelinlerde Cinsel İstek Azlığı:
Bazı kadınlar, hele kadınlığa daha yeni adım atan bazı
gelinler cinsel ilişkiden hiçbir zevk almazlar. Cinsel birleşmeye katlanılması
gereken nahoş bir görev gözüyle bakarlar. Kadındaki bu soğukluk ya bütün ya da
kısmi olur. Ayrıca bu soğukluk doğuştan olabileceği gibi sonradan da meydana
çıkabilir. Bütün soğuklukta, kadın cinsel ilişkiden hiçbir zevk almaz, hatta
cinsel ilişkiden nefret edebilir. Yarı soğuklukta ise, kadında zaman zaman bir
uyanma olur. Bütün soğukluğa pek az rastlandığı halde yarı soğukluğa evli
kadınların hemen yüzde 10'unda rastlanır. Bazı araştırıcılar bu oranı yüzde
40'a kadar yüksek göstermektedirler.
Ancak burada cinsel soğuklukla orgazm olmayışı birbirine
karıştırmamak lazımdır. Orgazma ulaşamayan her kadın soğuk değildir. Cinsel
soğukluk demek, karşı cinsi arzu etmemek demektir. Yani cinsel arzunun
olmayışıdır, kadında cinsel isteğin az veya hiç olmayışı demektir. Bir çok
kadında normal hatta normalin üstünde de arzu olur da yine de orgazm meydana
gelmeyebilir.
Evlilikten önce ve evliliğin ilk günlerinde kadının arzu
duymayışı normal sayılmalıdır. Cinsel ilgiye kapalı yetiştirilen kızlarda bu
hal çok sık görülür. Burada şunu belirtmek doğru olur. Bir kızın gerçekten bir
kadın haline gelmesi için bir çok kereler sevişmesi, birleşmesi şarttır.
Nitekim bazı kadınlar sırf kocalarının anlayışsızlıkları nedeni ile hayatları
boyunca cinsel arzu duymazlar. Duyanlar da bir türlü arzularını tatmin
edemedikleri için ruhsal hastalıklara sürüklenirler veya soğuk bir kadın
olurlar. Kadın ancak ruhuna hitap edildiği zaman uyanır. Erkeğin bunu
kesinlikle bilmesi şarttır. Eşinin uyanışı ile zevk alabilen erkek her şeyden
önce eşine zevk verip vermediğini kontrol etmelidir. Sevilmek demek anlaşılmak
demektir.
Erkek, eşinin cinsel davranışlarını ilişkinin mutluluğu için
büyük bir titizlikle gözlemelidir. Erkeğine karşı arzu duymayan ya da arzuları
tatmin olmayan kadın, yuvasına neşe ve huzur veremez. Erkek de evde
bulamadığını dışarda aramak zorunda kalır. Bu yüzden kadında soğukluk problemini
geniş ölçüde vermek istiyoruz.
Soğuk kadında aşka karşı ya çok az bir eğilim vardır, ya da
hiç yoktur. Bunlar cinsel temastan zevk almazlar, kocalarına karşı pasif
davranırlar. Hamile kalarak çocuk doğurabilirler, çoğunlukla da ideal bir anne olurlar.
Akıllı olanları kocalarını mutlu etmek, onlara daha fazla zevk vermek için
soğukluklarını gizlerler, arzu duyuyormuş gibi yaparlar. Bazıları ise
soğuklukları ile iftihar etmeye bile kalkışırlar hatta bunu her yerde
söylerler. Bu yanlış bir davranıştır.
Kadının Cinsel Soğukluğu:
Cinsel birleşmeden gereğince zevk almayan veya cinsel istemi
olmayan ve cinsellikle ilgili davranışlar ve uyarılara ilgi duymayan kadınlara
genel olarak firijit denmektedir. Fakat bu deyim doğru bir tanımlanma olarak
artık kabul edilmemektedir. Çünkü firijit, yani gerçek anlamda cinsel açıdan
soğuk kadın yoktur. Ancak cinsel uyarılmaya az oranda cevap verenler vardır.
Bir kadının cinsel yönden soğuk olması onun kısır olması anlamına gelmez.
Kısırlık, kadın sorunlarının en ciddi olanlarındandır.
Cinsel istem azlığı veya tutukluğu olan kadınlarda erotik
uyarılmaya cevap yoktur. Bu kadınlar cinsel davranışlardan zevk duymazlar.
Fizyolojik olarak cinsel uyarım belirtileri göstermezler. Örneğin eşi
tarafından uyarılmalarına ve cinsel birleşmeye rağmen vajinada nemlenme olmaz.
Bunların bazıları dokunmadan hoşlanırlarsa da pek çoğu en küçük bir zevk bile
almazlar. Hatta bazıları cinsel davranışlardan nefret eder. Esasen cinsel
uyarıya hiç cevap vermeyen kadın yok gibidir.
Cinsellikten zevk almayan kadın, cinsel birleşmeye adeta bir
işkence gibi bir yaklaşım içindedir. Bazıları genellikle ekonomik nedenlerle
zevk duymadıkları cinsel birleşmeye katlanırlar. Bazıları itici buldukları
cinsellikten kaçmak için çeşitli hastalık bahaneleriyle cinsel birleşmeden
kaçınırlar. Pek çoğu evliliklerini sürdüremezler. İstatistiklere göre bu tür
rahatsızlığı olan kadınlar iyileşmek için bir çaba sarfetmezler. Cinsel
birleşmeyle ilgili sorunları olan erkekler ise, bu durumdan kurtulabilmek için
gerekli türlü girişimi yaparlar.
Bu soğukluğun yerleşmesi halinde bu kadınlarda kendinden
iğrenme, umutsuzluk ve depresyon gibi belirtiler ortaya çıkar.
Özellikle yeni evli bir kadının olgun bir kadın gibi
cinselliğ yaşaması beklenemez. Hele cinselliğe karşı kötü ve tehlikeli olduğu
ileri sürülen bir bakış açışı içinde yetişen bir genç kızın evliliğinin ilk
gününden itibaren cinselliği bütün doyumu ile yaşaması mümkün değildir. Diğer
bir deyimle cinsel birleşme ile orgazma ulaşmayı öğrenebilmesi için belirli bir
süre gerekir. Bu süre kadından kadına değişmektedir. Kadındaki cinsel
soğukluğun tabanında, cinsel zevki bir erkekte birlikte paylaşma tutukluğu ve
korkusu vardır. Ödipüs kompleksi ve bazen görülebilen "erkek
düşmanlığı" ile cinsellikte başarısızlık korkusu ya da cinsellikle ilgili
suçluluk duyguları frijiditenin nedenleri arasında ileri sürülmektedir. Bu tür
duygusal engeller kadının cinsel uyarıya cevap vermesini de engellemektedir.
Tedavide en önemli unsur önce korku ve kaygıdan uzak bir
sevgi ortamına eşlerin ulaşmasını sağlamaktır.
Cinsel Soğukluğun Çeşitli Nedenleri Vardır:
Cinsel ilişki esnasında kadının fiziksel ve ruhsal
davranışlarını bozucu ya da engelleyici, hatta ketleyici (cinsel ilişkiden
soğutucu) bir grup etken de cinsel ilişki esnasında etkili olur. Buna tiksinme,
çekinme denir. Örneklerde açıklanacağı gibi.
1) En baş ve çoğunlukla rastlanılan soğukluğa sebep:
Kadın-erkek arasında büyük yaş farkı olması ve erkeğin cinsel organının
yeterince dikleşmemesi, böylece kadına yeterince zevk vermemesinden olur. Bazen
de erkek kadını uyarmasını bilmez. Daha kadın yeni uyanırken erkek boşalır ve
kadın cinsel temastan bir şey anlamaz. Bu nedenle cinsel temasta bulunmak
istemez. Erkek ile kadın arasındaki yaş farkı 10 yaştan fazla olmamalı.
Herhangi bir nedenle kamış yeterince dikleşmiyorsa (iktidarsızlık) bunun
düzeltilmesi imkanları vardır, çaresine bakmalıdır. Erkek ve kadın cinsel
temasta karşılıklı birbirlerini tatmine çalışmalı, bunun için genellikle görev
erkeklere düşer, temastan önce hanımını uyarmalıdır.
Cinsel İlişkiden Kaçan Kadının Ve Kocasının Şikayetleri:
Kocanın şikayeti: ..."Ben yatağa giriyorum,
karımsa bulaşık yıkamakla meşgul. Kendisine şimdi şu işi bırakıp yarın yapsan
olmaz mı, diyorum."
Kadının şikayeti: "Mahsus gitmiyorum. Çünkü
gidersem hemen o işi yapmak isteyecek, sevişmeden, okşamadan...ve sonra sırtını
dönüp yatacak."
2) Kadının bedenen, ruhen ve cinsel yönden kocası tarafından
beğenilmeme korkusu da kadında soğukluk meydana getirir. Bu korku evliliğin ilk
aylarında daha çok olur. Sözlülük ve nişanlık dönemleri, bu korkuyu ve utanmayı
atmaya yarar. Eşler daha birbirini istemeden, bedenen ve ruhen anlaşıp
birbirini beğeneceklerini kestirmeli, ondan sonra evlenmeye talip olmalıdır.
3) Kadının hamile kalmaktan korkması da onu cinsel
isteksizliğe iter. Genç ve orta yaşlı kadınların gebe kalma korkusu, en büyük
korkularıdır. Ama yaşa ve sağlık durumuna göre her ay kadın ve erkeğin belirli
sayıda cinsel temas istekleri olur ve olmalıdır da. Bedenen ve ruhen sağlıklı
kalmaları için bu temasların yerine getirilmesi gerekir. Eşlerden biri buna
cevap veremezse, ailenin dengesi bozulur.
4) Kocasına karşı kin ve nefret duyma da kadında cinsel
soğukluk yaratır. Kadının gönlü olmadan istemediği erkekle evlenmesi bunda en
baş rolü oynar. Bunu önlemek için her iki tarafın kendi arzusu ile evlenme
olmalıdır.
5) Kadına ilgisizlik, saygısızlık ve sürekli horlama,
kadında cinsel isteği azaltır. Cinsel birleşme sırasında, o ana dek bilinç
alanında olmayan, geçmişte bilinçdışına ittiği, kocasının onu çok kıran,
varlığını yaralayan, hiçleyen sözlerinin ya da davranışlarının birden bilinç
alanına çıkması, cinsel birleşmede orgazma ulaşamayan kadınların çoğunda tesbit
edilen ketlenme (aniden cinsellikten soğuma) biçimidir.
6) Bedenen ve ruhen kadının fazla yorgun düşmesi onun cinsel
bakımdan sönmesine neden olur.
7) Sigara, çay, kahve, alkol gibi vücudu zehirleyen
maddelerin fazla kullanılması, erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel
isteğin sönmesine neden olur.
8) Bazı ağrı kesici ilaçların, hormonların fazla
kullanılması zamanla tüm sinirleri yıpratır ve kadınlarda cinsel soğukluğa yol
açar. Bu nevi ilaçlar çok az ve seyrek kullanılmalıdır.
9) Sürekli üzüntü, keder ve acılar da tüm sinirleri
yıpratır, dolayısıyla kadında soğukluğa neden olur. Sinir bozukluğu tüm sağlığı
kemirir.
10) Beslenmedeki dengesizlikler, hatalar, yeterli ve dengeli
beslenmeme, vücutta genel güçsüzlüğe, kofluğa, cinsel soğukluğa neden olur.
11) Kalabalık aile. Cinsel ilişkinin görülme veya duyulma
korkusu, kadını cinsellikten uzaklaştıran sebeplerdendir.
Soğukluğun Tedavisi:
Soğukluğun tedavisi, bunu meydana getiren unsurlara
bağlıdır. Eğer kadında soğukluk kocanın bilgisizliğinden geliyorsa bu durum
derhal giderilmeli, erkek eşi ile gereği gibi meşgul olmalıdır. Erkeklerin çoğu
sevişmeyi bildiklerini zannederler bu hususta bir şeyler öğrenmek istemezler.
Ya da kısır bilgilerinin dışındaki fikirleri kabul etmezler. Oysa eskiye göre
durum çok değişmiştir. Cinsel bilgisi noksan, tekniği zayıf bir erkek, eşine
çok güç hakim olabilir. Kadın iş hayatına atılmış, topluma tamamen girmiştir.
Üstelik gördükleri her şeyde cinsel bilgi verecek şeyler bulmaktadır.
Sinemalarda, tiyatrolarda, kitaplarda çeşitli aşk sahneleri seyredip
okumaktadırlar. Kocasının davranışları ile uyanmayan kadın, gördüğü okuduğu
çeşitli örneklere bakarak eşini kıyaslayacaktır. Bu kıyaslamada erkeğini zayıf
ve beceriksiz bulan kadın için yaşam çekilmez bir hale gelecektir. Son yıllarda
yuvalarını terk edip kaçan evli kadınların sayısı bu yüzden gittikçe
artmaktadır. Erkeğin boş gururu kadını eve bağlamaya yetmemektedir.
Geri kalmış veya İslamî duyarlıktan uzak toplumlarda erkek,
yalnız kendi zevkini tatmin için evlendiğinden eşinin arzularını hiçbir şekilde
hesaba katmaz. Bazı erkekler, evlenmeden önce aşk ticareti yapan kadınlarla
haram olduğu halde cinsel temas etmiş olabilirler. Burada bir fahişenin zevk
alması düşünülemez. Erkek de bu yüzden kadında zevk aramaya alışamamıştır. Oysa
evlilik yeni ve farklı bir ilişkidir. Bekarlığındaki durumu mutlak surette
değiştirmesi gerektiği halde, çoğu erkek aynı davranışı sürdürür. Eşi ile bir
fahişe ile yattığı gibi yatar. Onun zevk almasını düşünmez bile.
Bazı toplumlarda kadının cinsel ilişkide zevk belirtisi
göstermesi ayıp sayılır ve kadının hisleri erkeklerin kompleksleri yüzünden
bile bile körletilir.
Hormon bozukluğu ve dengesizliği yüzünden frijidlik
(soğukluk) gösteren bazı kadınlara rastlıyorsak da bunlar azınlıktadır ve
tedavileri son derece kolay ve basittir. Kadınlardaki cinsel isteksizliğin
temel nedeni psikolojiktir, ruhsal nedenlere dayanır. Bu nedenlerin çoğunluğu
da kadının küçüklükten beri cinselliği ayıp, çirkin, korkunç bir şey bilerek
büyütülmüş olmasıdır. Bu tür öğretilerle büyüyen bir kız, evlendikten sonra da
cinsel ilişkiyi utanılacak, korkulacak bir şey gözüyle görür. Bu yanlış
fikirden kurtulamayan kadınların bir psikiyatriste danışmalarında yarar vardır.
Bu durumda kısa zamanda Allah'ın insana en büyük bağışlarından biri olan cinsel
zevki tadabileceklerdir.
Bir cinsel yaşantı sürdürdüğü halde bundan hakkı olan zevki
alamayan kadın gerçekten acıklı bir durumdadır. İstatistiklere göre boşanma
nedenlerinin çoğunluğu, kadının cinsel soğukluğu, kocasına karşı kadınlık
görevlerini yerine getirmemesi meydana getiriyor. Gerçi soğukluk hiçbir zaman
itiraf konusu yapılmaz. Yapılsa bile mahkeme koridorları değildir bunun yeri.
Az çıkar bu türlü itirafta bulunabilecek kadınlar... Fakat tatmin olamayan bir
kadın her şeyi mesele yapar, ufacık şeyi gözünde büyütür, herşeye kızar,
öfkelenir. Tam bir sinir küpüdür! Geçimsizliklerin temelinde işte bu
tatminsizlik yatar ve kadını sürekli olarak rahatsız eder.
Bir kadın, evlilik hayatında bir kez olsun eşzamanlı ruhsal
ve cinsel orgazma ulaşmışsa, o kadın "Soğuk kadın" değildir. Ya
cinsel uyarımda eksiklik vardır. Ya da uyarılmıştır ama orgazma ulaşamadan
yukarıdaki saydığımız nedenlerden dolayı ketlenme olmuştur. Bu da aşktan
uzaklaşmasına ve tiksinmesine sebep olmaktadır.
Kadını soğukluğa iten bir başka neden ailelerin tutumudur.
Anne ve baba parası ve toplumda çok önemli bir yeri var diye, kızlarıNI yaşlı
erkeklerle evlenmeye mecbur ettikleri zaman da cinsel soğukluk kadının yakasını
bırakmaz. Bu durumdaki kızlar kocalarından zevk alamazlar. Bu tip kadınlar,
kocaları ölünce ya da boşanıp hoşlandıkları bir erkekle evlenince cinsel
soğukluktan eser kalmaz...
Kadının soğukluğundan, kocalar da sorumlu olur. Kocaların
kötü davranması, hoyrat ve bencil tutumu onları bu hale getirmiştir. Cinsel
soğukluk genellikle kadınlarda rastlanan bir durum olmasına karşın, aşırı istek
hem erkeklerde hem de kadınlarda rastlanan bir olgudur.
Soğukluk Giderilebilir:
Yeni evli bir kadının bu tür tepkiler gösterdiğine bakarak
hemen onu cinsel soğuklukla suçlamak yanlış bir davranıştır. Evliliklerinin ilk
günlerinde geline anlayış göstermek gerekir.
Yapılan araştırmalara göre kadınların yüzde 24'ü ilk
birleşmede, yüzde 27'si evliliklerinin ilk bir kaç haftasında, yüzde 26'sı bir
yıl sonra, yüz 16'sı bir yıldan daha uzun süre sonra orgazmı başarmıştır.
Kadınların yüzde 7'si evlilikleri boyunca orgazmla hiç tanışmamıştır.
Cinsel soğukluk duyan kadınların pek çoğu kocasından
göreceği sıcaklık, sevgi ve ilgi sonucu normal düzeye ulaşabilir.
Cinsel sağlığıNI sevgi ve şefkatle kazanamayan kadınların
fiziksel veya ruhsal tedavilere tabi tutulmaları kaçınılmazdır.
Cinsel Soğukluğun Giderilmesi:
Evlenen bir kadında genç, orta ve ileri yaşlarda cinsel
soğukluk görülebilir, bu istenmeyen bir olaydır. Zira yuvanın yıkılmadan
devamı, her yaşta karı kocanın karşılıklı cinsel isteklerine cevap vermeleriyle
mümkündür. Aksi halde araya üçüncü bir kimse girer ve yuvanın saadeti sarsılır,
yıkılabilir.
Gerek başlangıçtaki ve gerekse sonraki yıllardaki cinsel
soğukluklar sebebi tesbit edilerek giderilebilir.
Sık sık seyahat etmeli. Seyahat hem sinirleri dinlendirir ve
hem de cinsel uyanmayı sağlar.
Kadın, bir psikiyatr doktora giderek soğukluğunun nedenini
çözmeli ve onu gidermenin çarelerini öğrenmelidir. Doktora eşiyle birlikte
gitmelidir. Cinsel temasta her türlü korku bir yana bırakılmalı (gebelikde
dahil), istekle ve zevkle yapmaya çalışmalıdır.
Cinsel Doyuma Ulaşamayan Kadınlarda Meydana Gelen
Hastalıklar:
Eşzamanlı ruhsal ve cinsel doyuma ulaşamayan kadınlarda
çeşitli psikolojik ve bedensel hastalıklar meydana gelmektedir. Örneğin; kalp
çarpıntıları, mide ağrıları, baş ağrıları, korkular, halsizlik ve
sinirlilik...gibi hastalıklar oluşur.
Evliliklerde ve aile içi ilişkilerde eşler çatışmalarını,
ruhsal gerginliklerini, güven verici bir psikolojik ortamda gideremeyince,
birbirlerine yönelik davranış biçimi olarak ortaya koyuyorlar. Öyle bir
davranış biçimi ki, birbirlerine karşı duydukları sevgiyi, kini ifade
edebilsin... Örneğin, eşine karşı kızgınlığını, yatağa girer girmez sırtını
dönüp yatarak göstermek gibi...
Ne var ki çoğu kez böyle bir davranış biçimine imkan
bulunmaz. İşte o zaman çatışmalar, ruhsal gerginlikler bedene yansır, bedene
aktarılır, beden aracılığıyla ifade edilmeye çalışır. Yani psikosomatim
iletişim denilen özel bir iletişim biçimi geliştirilir. Böylece sözlü olarak
kurulamayan iletişim, sözsüz bedensel belirtilerek kurulur.
Gözlemlerimize göre, aylarca, hatta yıllarca süren birçok
bedensel belirti ve psikosomatik hastalık, eşlerin bu sözsüz bedensel iletişimi
bırakıp konuşmaya, sözlü iletişime geçmeleriyle iyileşmektedir. Psikoterapinin
psikosomatik hastalıkları iyileştirme etkisi, sözsüz iletişim yerine sözlü
iletişimin geçmesiyle başlıyor. Sözlü iletişimlerin en düzenlisi olan
psikoterapi, ilkel olan bedensel iletişim yerine, zihinsel-sözlü iletişimin
yerleşmesi, oturması olgusudur. (Prof. Dr. Kurban Özuğurlu, Evlilik Raporu, Altın kitaplar Y. İst. 1
996, s. 217.)
SERTLEŞME EKSİKLİĞİ (İKTİDARSIZLIK)
İktidarsızlık, erkeklerin ereksiyon (penisin sertleşmesi)
sağlama güçlüğüne verilen addır. Buna "Sertleşme güçlüğü" denir.
Erkeğin cinsel birleşmeyi gerçekleştirememesine
iktidarsızlık diyoruz. Diğer bir deyimle penisin (kamışın), kadının döl yoluna
rahatça girişini sağlayan sertleşmenin, dikleşmenin olamama haline
iktidarsızlık diyebiliriz. Orgazma ulaşamayan erkekler de iktidarsız
sayılmaktadır.
Penisin sertleşmemesi erkek için çok önemli bir sorundur.
Kimi erkekler bu durumla karşılaşır ve bunun acısını duyarlar.
Sertleşme güçlüğünün kaynağı fiziksel olabileceği gibi
ruhsal da olabilir. Ruhsal iktidarsızlık, psikoterapi uygulaması sonucu
genellikle çözüme ulaşabiliyor.
Sertleşme eksikliği sadece erkeklere özgü bir cinsel
rahatsızlıktır ve cinsel isteksizlik, boşalma güçlüğü eşliğinde görülür.
Sertleşme eksikliğinin nedeni olan %10-15 vakada organsal
bozukluklar gözükmekte,% 85-90 neden ise ruhsal olarak ortaya çıkmaktadır.
Kamışın tam sertleşmemesi 40 yaşından genç erkeklerin %
2'sinde görülmektedir. Bu oran 40-55 yaş arasında % 6.7 oranında, 55-70 yaş
arasında % 25 olmaktadır.
Türkiye'de iktidarsızlık ve kısırlık kavramları da pek çok
kimse tarafından karıştırılmaktadır. Bunu karıştırmamak gerekir. Kısır erkeğin
iktidarsız olması gerekmez. Kısır erkeklerin hemen hemen hepsinin hiç
iktidarsızlık şikayeti yoktur. Kısır erkeğin kamışında normal bir ereksiyon
(dikilme) olur, menisi gelir, orgazma ulaşır, eşni tam bir doyuma
ulaştırabilir. Ancak sperm sayısı bir gebelik oluşmasına yeterli değildir. Yani
kısır bir erkek tümüyle normal bir cinsellik yaşar fakat sperm sayısı
yetersizliği veya spermi olmaması nedeniyle çocuğu olmaz.
Diğer taraftan cinsel organı tam sertleşmeyen, yani
iktidarsızlık şikayeti olan bir erkek, penisini eliyle veya eşinin yardımıyla
dölyoluna sokabilir, orada boşalma sağlayarak çocuk sahibi olabilir. Geçici
iktidarsızlık yakınmaları olan erkekler, mastürbasyonda böyle bir sorunun çoğu
zaman olmadığını görürler. İktidarsızlıkta genelde cinsel istek vardır, fakat
cinsel birleşme için gerekli penis sertleşmesi oluşmaz.
Sertleşme Eksikliğinin Fiziksel Nedenleri:
Birincil sorun sertleşme refleksinin sekteye uğramasıdır.
İktidarsızlık sorunu olan erkeğin, cinsel istek duyduğu zaman bile penisi
sertleşmez.
Boşalma ile sertleşme ayrı ayrı reflekslerdir. Kimi
iktidarsız erkeklerin sertleşmeden de boşaldığı görülür.
Sertleşmenin sekteye uğraması, endişe duygusu eşliğinde
gelişir. Endişeye yol açan cinsel eylem farklılık gösterebildiğinden
iktidarsızlık olgusu da kişiden kişiye değişik biçimlerde ortaya çıkar.
Bir erkeği, iktidarsızlık kadar sarsan ve utandıran başka
bir cinsel sorun olamaz. Ereksiyon erkeğin kendine güveninin ölçüşü olduğuna
göre, bunun doğal sonucu olarak iktidarsızlık da ruhsal depresyona çanak tutan
bir olgudur.
İktidarsızlığın fiziksel nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Androjen hormonunun yetersizliği, yorgunluk, karaciğer sorunları, baskı altında
bulunmak, gizli şeker hastalığı, kimi ilaçların yan etkileri, sigara, alkol ve
uyuşturcu bağımlılığı...
Sertleşme Eksikliğinin Ruhsal Nedenleri:
Sertleşme eksikliğine neden olan ruhsal etmenler ise
şunlardır: Cinsel gücünü kanıtlayamamam endişesi, başaramama korkusu,
terkedilme endişesi, yaşamımızdaki çeşitli ruhsal olaylar ve gerginlikler,
heyecan yaratan işler, ekonomik sıkıntılar, beynin sürekli bıkkınlık içinde
olması, moral çökkünlükleri, sükutu hayale uğramalar, erkeğin başka bir kadını
sevmesi vb.
Psikanalistlere göre Sertleşme eksikliği yol açan sorun
bilinç altında yerleşmiş olan hadımlık korkusudur. Ruhbilim otoritelerine göre
ise, kan koca arasındaki yıpratıcı ilişkiler, erkeği iktidarsızlığa
götürmektedir.
Cinsel ilişkide başarılı olamama korkusu, başarısızlığından
dolayı eşi tarafından terkedileceği endişesi, erkeği iktidarsızlaştıran
etmenlerdir.
Sertleşme Eksikliğine Neden Olabilecek Bazı Sebepler:
Bu arada sigaranın cinsel organların atardamar sistemine
kötü etkisiyle iktidarsızlık oluşturduğu söylenmekte. Araştırıcılar, atardamar
sorunu nedeniyle iktidarsız olanların % 64'ünün sigara içenler olduğunu tesbit
ettiler. İktidarsızlığı ortaya çıkış zamanı açısından iki grupta incelemek
uygun olur.
Birincil grup iktidarsızlık cinsel yaşamın başından itibaren
ortaya çıkan türdür. Bu türdeki erkekler bazı özellikler taşımaktadırlar.
Genelde bu erkeklerin ebeveynlerinin evliliklerinin iyi yürümemiş olduğunu,
annelerine çok bağlı veya çok uzak olduklarını öğreniyoruz. Bu erkeklerin
annelerinden sevgi görmedikleri babaları ile ilişkilerinin kötü olduğunu tesbit
ediyoruz.
İkincil iktidarsızlık dediğimiz, sonradan olan bir durumdur.
Çoğunluğu oluşturan bu gibi hallerde erkek normal olarak tanımlanan bir cinsel
yaşam yaşadıktan sonra yaşamının belli bir döneminde iktidarsız duruma
gelmiştir. Fiziksel yorgunluk, aşırı alkol, stres
veya başarısızlık korkusuna kapılma birdenbire iktidarsızlığın oluşmasına neden
olabilir. Bunun tedavisi çok kolaydır. Hatta sevecen, anlayışlı bir eş
yeterlidir. Eskiden olduğu kadar sertleşemeyen kamışını eşi kaygan bir madde
sürerek ve eliyle dölyoluna sokarsa, erkekte kaygılar kaybolacak, orgazma
ulaşma erkeği kamçılayacak ve kendi kendine çok kısa sürede eski iktidarına
kavuşacaktır. Karşılıklı sevgi ve anlayış bütün cinsel sorunların en önemli
reçetesidir.
İktidarsızlık, eğer organsal bir nedene dayanıyor ve cerrahi
müdahaleyi gerektiriyorsa, bugün bunun da pek çok tedavi yöntemi vardır.
Sertleşme Eksikliğinin Organsal Nedenleri: (Dr. Margaret Turner, Cinsel
Konularda Herkesin Bilmesi Gerekenler, Nil Y.Ank. 1990. S:146 vd.)
I- Anatomik Nedenler:
Doğuştan organ anormallikleri,
Yumurtalık (testis urları),
Hidrosel (testiste sıvı toplanması).
II- Penis ve cinsel organ bölgesinin atar ve toplar
damarlarının hastalıkları, damar tıkanmaları.
III- Nörolojik Etkenler:
Omurilik urları,
Omurilik zedelenmeleri (trafik kazaları),
Multiple Seleroz hastalığı,
Parkinson hastalığı,
Beyinde temporal bölge hastalıkları.
IV- Dolaşım sistemi Hastalıkları:
Kalp yetmezliği,
Angine peltoris,
Enfaktüs.
V- Endokrin Sistem Hastalıkları:
Şeker hastalığı,
Bazı beyin urları,
Prolaktin fazlalığı.
VI- İltihabi Hastalıklar:
Bel soğukluğu,
Kabakulak, kısırlık açısından çok önemli bir hastalıktır.
Vaktinde tedavi edilmezse kısırlığa sebep olur.
Cinsel organ bölgesi veremi,
Prostat iltihabı,
İdrar yolları iltihabı.
İktidarsızlık bazen ilk cinsel birleşmede görülebilir.
Cinsel birleşmeyi gözünde çok büyütüp adeta bir başarı denemesine girişen genç
erkek, heyecanlanarak başarısız olabilir. İkinci denemesinde ise ilk
başarısızlığı korkusunu daha da artırır ve hele eşi anlayışlı olmaz, soğuk bir
davranış içine girer veya daha kötüsü alay ederse, genç erkek bu korkular ve sürüp
giden iktidarsızlıkla bir kısır döngü içine girer. Özellikle ülkemizde genç
erkeklerin bazılarının ilk denemelerini duygusal bir ilişkide olmadan genelev
kadını ile yaptıklarından bu tür başarısızlıkların üstünde durmamaları
gerektiğini, olayı fazla büyütmeden hekime başvurmalarını ve asla genelevine
gitmemelerini öneririz.
Cinsel iktidarsızlıkta veya isteksizlikte etkili olan
baharat veya şifalı bitkiler (Afrodisiyak) kısaca aşağıda verilmiştir, bunlar
çeşitli macunlara yalnız veya birkaçı bir arada karıştırılarak yenilebilir.
İktidarsızlığın Tedavisi:
Sebep ne ise ona göre yapılır. Pek çok kişi bedenen
arslan gibidir fakat ruhi sıkılganlık nedeni ile iktidarsız olabilirler.
Bilhassa yeni evlilerde bu çok görülür. Bir süre sonra karşılıklı alışmadan
sonra bu durum kendiliğinden geçer. Bu durumdaki erkeğe karşı eşi yardımcı
olmalıdır. Onun utangaçlığını atmasına yardım etmeli 5-10 gün cinsel ilişki
kuramamış kocasına asla üzüntü vermemeli, her seferinde başka şeyler ortaya
çıkarılarak evvelki günleri ona unutturmalı, onu uyartacak giyimler giymeli,
uyarıcı söz ve hareketlerde bulunmalıdır. Bazen sevişmenin uzun sürmesi, o
erkeğin sönmesine ve iktidarsız kalmasına neden olabilir. İlk zamanlar sevişme
faslı uzun olmamalı.
DOĞUM KONTROLÜ ve KÜRTAJ
Esma bin Yezîd (r.anha) Rasullah'tan şu rivayeti yapmıştır:
"...Canımı elinde tutana yemin ederim ki, emziren
kadının hamile kalması (süt emen çocuğa öyle bir zarar verir ki, çocuk) at
sırtında (koşturan ergin erkek olacak yaşa gelse yine) onu tutar yere
atar." (İbni
Mace: 1/648. Ebu Davud: 5/9. Ahmed b. Hanbel, Müsned.) Yani çocuk ergenlik çağına gelse
bile, süt emerken annesinin tekrar hamile kalmasıyla anne sütünün kalitesinde
değişme ve zayıflama olduğundan kalitesi düşük sütü emen çocuğun sıhhati de
etkilendiğinden Peygamberimiz (s.a.v.) kadının süt emzirme döneminde tekrar
hamile kalmamasını tavsiye etmektedir. İki çocuk arasında en az iki yıl (süt
emzirme müddetince) ara vermek, hem annenin sağlığı, hem de çocukların sağlığı
açısından faydalıdır. Modern tıbda bunu tavsiye etmektedir...
Çocuk doğurma, emzirme ve doğan çocuğu büyütüp, eğitim ve
terbiyesiyle uğraşması kadının asli görevidir. Bütün bunları yapmak için
kadının beden ve ruh sağlığı yerinde olmalıdır. Kadının beden ve ruh sağlığını
dikkate almaksızın İslam'da doğum kontrolü yoktur diyerek ve kadını ihmal eder
tutum içerisinde bulunarak çok sayıda çocuk sahibi olmak taktir edilecek durum
değildir. Önemli olan salt sayı çokluğu değil ümmet olma şuuruna sahip sayı
çokluğudur. Bu şuuru çocuğa verecek olan da sağlıklı, bilgili, İslami terbiyeye
sahip annelerdir.
Kadının hakiki görevi Allah'a kulluk, zevcelik (eşlik),
çocuk doğumu ve eğitimidir. Diğer işlerde ise kadına yardımcı olunmalı, yükü
paylaşılmalıdır.
Gebelikten Korunma Yolları:
AZİL, cinsel ilişkide erkeğin menisini dışarı boşaltması
demektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı hadisleriyle
"azil" yapılmasına izin vermiştir. (Ebu Davud, Nikah: 48. Nesai, Nikah: 55.). Ancak Peygamberimiz
"azli" teşvik etmemiş, ona izin vermiştir. Hatta bazı hadislerinde
"azil" yapmanın kötülüğüne de işaret etmiştir. Ama Hanefi bilginleri,
kadının izni olması halinde "azlin" caiz olduğu görüşündedirler.
"Azil" korunma yollarından sadece bir tanesidir. Bugün ilkel ve
modern usullerle uygulanan daha bir sürü korunma metodu vardır. Bu korunma
yollarının bazıları, çocuğu olma özelliğini sürekli ortadan kaldırır ve artık
bu uygulamaya konu olan kadın, ya da erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz.
Kadının yumurtalıklarının alınması, erkeğin hadımlaştırılması bu tür bir
yöntemdir. Bu insan fıtratına aykırı bir uygulamadır. Peygamberimiz aynı sonucu
veren uygulamaları yasakladığından, İslam alimleri bunun caiz olmadığında
sözbirliği halindedirler. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu
haller haramları ortadan kaldırır.
Kanal Bağlatmak:
Ameliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak
kısırlaştırma gibi olmalıdır. Çünkü bu da fıtrata müdahale etmek demektir ve bu
yöntemde de kısır kalma tehlikesi yüksektir.
Kadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin
hemen hepsinin zararlı olduğunu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği
önlemediğini, hatta sakat ve özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları
söylemektedir. Bu yolla bulaşan mikroplar ve yapılan tahrişlerle doğan rahim
hastalıkları da işin cabasıdır. İslam adil tıbbın zararlı dediği uygulamaları,
o konuda bir emir olmadıkça haram sayar.
Takvim usulünü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az
olan günlerde ilişki yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu söyleyen
birisi, ya da gösteren bir belirti yoktur. Ancak bu da ihtiyaca dayalı ilişki
esasına aykırı bir yöntemdir.
Erkeğin kılıf kullanması, "azil"den daha hafif
olduğu için, "azil"e caiz diyenlerin ona da caiz diyeceği açıktır.
Çünkü "azilde kadının isteğinin tamamlanmama ihtimali daha çoktur.
Halbuki, İslam ilişkide kadının da tatmin edilmesine çok önem verir.
Dinî Açıdan Spirale Gelince: İbn Abidin'in
"en-Nehr" adlı kaynaktan yaptığı alıntıya bakılırsa, caiz olması
gerekir. Söz konuşu alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının
hakkıdır" denilir ve bir başka kaynağa atıfla "ancak bunu kocasının
izni olmadan yapması haramdır" kaydı eklenir.
Ancak spiral kullanmanın dinen sakıncalı olan bir yönü
vardır: Kendisi, ya da kocasının takamaması halinde, kadın spirali en hafifi,
yine bir kadına taktıracak ve zaruret bulunmadığı halde avretini göstermiş
olacaktır. Ergin oluncaya kadar sünnet olmamış erkeği artık bir başkası sünnet
edemez, kendisi becerebilirse yapar, beceremezse sünnetsiz kalır. Çünkü
avretini göstermesi haram, bu iş ise sünnettir. Sünneti yapmak için haram
işlenemez diyenler vardır. Sünnet edilmesi gerektiğini söyleyenler ise;
sünnetin dini bir şiar anlamı taşıdığını, sıradan bir sünnet
sayılamayacağını söylemiş, bu yüzden ömür boyu sürecek bir şiar, zorunluluk
doğurur ve sünnet edilir, demişlerdir. Spiral taktıracak kadında bu
zorunluluktan söz etmek zordur. Bu yüzden konu, daha değişik açılardan
incelenmesi gereken bir konudur. Bizim bundan şu anda anladığımız, spirali kadının
kendisi ya da kocası takacaksa, "azilin caiz olduğunu söyleyenlere göre
caiz olabilir, bir başkası takacaksa, zaruret yokken caiz olmaması gerekir
(Allahu a'lem).
Haplar: Çeşitli haplar ve ilaçlarla yapılacak
korunmanın caiz oluşu; adil bir doktor tarafından, o ilaçların kadına, erkeğe
ve üreme organlarına kalıcı zarar vermediklerinin açıklanmasına bağlıdır.
Şimdiye
kadar söylediklerimiz işin sadece bir yönüdür ve "azil"in caiz
olduğunu söyleyen sahabe ve müctehid imamların görüşlerine ve diğer koruma
yollarının da "azil" gibi sayılması esasına dayanır. Bunların yanında
"azil"i dahi caiz görmeyen sahabe ve müctehidlerin bulunduğunu ve
ayrıca diğer korunma yollarının "azil"e kıyas edilemeyeceğini
söyleyenler de vardır. Haplar, kan bozukluğuna sebep olur.
Ama her ne olursa olsun, meselenin İslamî delillerle kesin
bir sonuca bağlanmayışı, zamana ve zemine göre değişik uygulamaların caiz
olabileceğini gösteriyor olmalıdır. Fakat İslamın bir fıtrat dini olduğunu
düşündüğümüzde de, doğum kontrol yöntemlerinin hepsinde hoşlanılmayan yönün,
hoşlanılana göre daha belirgin olduğu söylenebilir. En hafifi bile, olsa olsa
helalin en hoşa gitmeyenlerinden olmasıdır. Çünkü konuyu sadece tabiat ve
fıtrat açısından düşünen tıp uzmanları bile: "Çocuk olmaması yolunda
alınan tedbirlerin hemen hiç biri tehlikesiz değil gibidir. Herhalde bu; çocuk
istemeyenlerden, tabiatın öç almasıdır" demektedirler.
KÜRTAJ VE İLGİLİ HÜKÜMLER (Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Celal
Yıldırım, Konya, Uysal Y. C.4.S.73 v.d.)
Kürtaj deyimi aslında bir kemik çıbanını, bir yere yapışık
bulunan maddeleri kazımaya denir. Bu terim konuşma dilinde, daha çok döl
yatağının (ana rahminin) içini kazıyarak cenini (organları ile belirmiş çocuğu)
almak anlamında kullanılır.
Hekimlikte de bu işe "Kürtaj" denilmekle birlikte,
dölyatağı içindeki mikropların, poliplerin, bir doğum ya da düşük sonunda kalan
parçaların artıklarının temizlenmesi de aynı adla anılır.
Ana rahminde şekillenmeye başlayan ceninin kürtajla alınması
üzerinde çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Biz bunun tıbbi yönden
sakıncalarını veya bazı iddialara göre yararlarını anlatacak değiliz. Bizi
ilgilendiren husus, cenin ana rahminde teşekkül ettikten sonra zaruri bir hal
bulunmadığı halde onu kürtajla almak ve aldırmak caiz midir? Müctehid imamların
bu konudaki ictihad ve tesbitleri nelerdir?
Birçok meselelerde olduğu gibi, kürtaj konusunda da
imamların nüans farkıyla da olsa görüşleri farklıdır:
a) Hanefi imamlarına göre, ana rahminde teşekkül eden çocuğu
-zaruri bir hal olmadığı halde- kürtajla aldırmak bir cinayettir. Ancak bu
cinayet bir yüzüyle cana kıymaktır, diğer yüzüyle annenin bir parçasına
dokunmaktır.
b) Maliki, Şafii ve Hanbeli imamlarına göre: Kürtaj iki
cinse karşı işlenen bir cinayettir. Çünkü burada ceninin hayatına bir tecavüz
sözkonusudur.
Kürtajla İlgili Ayetlere Gelince:
Bilindiği gibi, kürtaj bir bakıma bir canı yoketmek demek
olduğundan cinayet sayılmıştır. Kur'an'da üç yerde genel manada bundan
bahsedilir. Genel manadan kastımız, mutlak anlamda çocuğu öldürmektir. Bu, ana
rahmindeki cenini düşürmek manasına geldiği gibi, doğan çocuğu öldürme manasına
da gelmektedir.
"De ki (Ey Allah'a karşı yalan uyduranlar!) Gelin de
Allah'ın size neleri haram kıldığını okuyup (haber vereyim): Hiç bir şeyi O'na
ortak koşmayın; ana-babanıza iyilikte bulunun. Yoksulluk endişesiyle
çocuklarınızı öldürmeyin; -sizin de onların da rızkınızı biz veririr-
hayasızlığın açığına da gizlisine de yaklaşmayın; Allah'ın haram kıldığı canı
-haksız yere- öldürmeyin." (Kur'an-l Kerim, En'am: 151)
Kur'an burada "öldürmeyin!..." tabirine esneklik
katmış, çağın özelliklerine göre, hüküm çıkarılmasını kolaylaştırmış. Yani usul
ilmine göre, ayet mücmel bırakılmıştır. Açıklaması hadislerle, yoksa ictihad
yollarıyla yerine getirilir.
Burada şu üç husus ayetin kapsamına girer:
1- Ana rahmindeki çocuğu kürtaj ve benzeri bir fiille
düşürmek veya almak,
2- Doğan bir çocuğu bilerek öldürmek,
3- Çocuğu eğitimsiz bırakıp onu ruhen öldürmek.
Birinci ve ikinci şekil, cinayet sayılır. Birincisinin
cezasını ve haram kılındığını yukarıda açıklamıştık. İkincisi ise bilerek
öldürüldüğü taktirde tam bir cinayet sayılır ki kısas gerekir. Üçüncüsü ise,
büyük günahlardan biridir.
Çocukların öldürülmemesi hakkındaki ayette iki ayrı anlatım
biçimi yer almıştı: En'am Suresinde "Sizin de onların da rızkınız) biz
veririz" buyuruluyorken, İsra Suresinde: "Onları da, sizi de biz
rızıklandırınz" buyurulmuştur. Kelime konumundaki değişiklik tekrar
değişik hükümler getirmiştir: Birinci şekilde küçük çocuklarınızı -fakirlik
korkusuyla- öldürmeyin, çünkü sizin ve sizinle birlikte onların rızkını biz
veririz, buyurarak küçük yavrular size verdiğimiz rızıkla rahatlıkla
geçinebilirler. O nedenle endişeye mahal olmadığı hatırlatılıyor. İkinci
şekilde ise, baba ile ana'nın rızıklanmakta bir gün gelir de büyüyen
çocuklarına tabii olacakları, ihtiyaçların karşılıklı yardımla gerçekleşeceği
belirtiliyor. Büyüyüp hayata atılan çocuklar iş sahibi olduklarında kendileri
için hazırlayacakları rızıkla pek ala fakir düşen ana-babalarını da
geçindirebilirler. Bu fazla bir masraf ve külfeti gerektirmez.
"Çocuklarınızı fakirlik endişesiyle öldürmeyin. Biz
onları da sizi de rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir
suçtur." (Kur'an-ı
Kerim, İsra: 31.)
Kur'an bu ayetle de kürtajı yasaklıyor. Cenin ana rahminde
oluştuktan sonra artık ona dokunulmaz. Annenin hayatı sözkonusu olup, uzman
dürüstlüğüne güvenilir tabibler tarafından herhalde çocuğun alınması gerektiği
belirtilirse, o taktirde cevaz verilebilir.
Kadına ilaç vererek veya döverek veya rahime bir şey salarak
ya da korkutarak çocuğunun düşmesine yol açmak veya kürtajla almak cinayet
kabul edilir. Çocuk, kadının kendi fiiliyle düşürülse yine hüküm değişmez.
"Kıyamet günü kız çocuğuna hangi suçtan dolayı
öldürüldüğü sorulduğu zaman..." ( Kur'an-ı Kerim, Tekvir: 8)
Bu ayetle, diri diri öldürülen kız çocuklarının hakkının
kıyamet günü ortaya çıkarılacağı ve gereken kısaslama yapılarak ilahi adaletin
tecelli edeceği açıklanıyor. Buradaki kısaslamadan maksat, cinayeti işleyene,
suçuna uygun cezanın verilmesidir.
Kürtajla İlgili Hadisler:
İbn-i Me'sud (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize soruyor:
- "Hangi günah daha büyüktür? Allah Rasülü cevap
veriyor.
- Seni yarattığı halde Allah'a denk, ortak ve benzer koşman.
- Ondan sonra?
- Seninle beraber oturup (hazırlanan yemekleri) yer
korkusuyla çocuğunu öldürmen...
- Ondan sonra?
- Komşunun karısıyla zina etmen..." (Buhari. Müslim.)
Çocuk Düşürmek İçin Rahmi Kurcalamanın Sakıncaları:
Rahmi bilhassa gebe iken karıştırmak çok tehlikelidir. Bu
hal bazen çocuğu sarsar, öldürür, düşmesine sebep olur. Hem de çok defa
çocuktan önce annesini mezara götürür.
Rahim gebelikte incelir. Rahmin yanıbaşında büyük kan
damarları olmakla ya bunlar zedelenir büyük kan boşanmasıyla kadın ölür veya
rahmin az çok zedelenmesiyle üstünü kaplayan zar iltihaplanır, karına mikroplar
ve pislik bulaşır. Bu gibi vak'alarda kan zehirlenerek de kadın ölebilir. Bu
sebeple çocuk düşürmek için rahmi her ne suretle olursa olsun karıştırmaktan
şiddetle sakınmalıdır. Bu tehlikeler yalnız bu işi bilmeyenlerin elinde değil,
ebe ve hatta mütehassıs hekimlerin elinde bile (lüzumlu, sıhhi sebeplere dayalı
çocuk düşürmelerde bile) kürtaj yapılırken pekala başa gelebilir.
Rasülüllahın (s.a.v.) Kadınlarla Çocuklarını
Öldürmemeleri İçin Yaptığı Anlaşma...
Hz. Peygamber (s.a.v.) yeni müslüman olan kadınlarla bey'at
eder, onlardan söz alırdı. Bu kadınların uymaya söz verdikleri hususlardan biri
de "evlatlarını öldürmemeleri..." mealindeki ayetin tefsirinde, İbni
Kesir, çocuk düşürmenin de evlat öldürmeye dahil olduğunu kaydeder. (Kur'an-ı Kerim, el-Mümtehine:12)
Kadınlardan Habil kızı Azze şöyle der:
"Rasulüllah (s.a.v.) ile yaptığım antlaşmada o, bana:
"Gizli ve açık bir şekilde çocuğunu öldürmeyeceksin" diye şart koştu.
Açık olan çocuk düşürmenin ne demek olduğunu bilirim. (Cahiliyet çağında olduğu
gibi). Gizlice çocuk öldürmeye gelince ben onu Rasulüllaha sormadım. O da kendiliğinden
söylemedi. Öyle kanaat getirdim ki o, çocuk düşürmektir. Allah'a yemin ederim
ki hayatım boyunca asla çocuk düşürmeyeceğim!...
İslamî açıdan doğum kontrolü ile ilgili görüşler kısaca
böyledir. Şimdi ise doğum kontrolü yöntemlerini ayrı ayrı inceleyelim.
AİLE PLANLAMASI
Uluslararası çalışmalar, doğumlar arasında iki yıl veya daha
fazla ara bırakılmasının uygun olduğunu belirlemiştir. İslamî kurallarda da
bebeğin süt emme müddeti iki yıl olduğuna göre, bu iki yıldan sonraki kalınacak
hamilelikle beraber iki doğum arasının 3 yıl olması daha uygundur. Zira bir
anne aralıksız olarak çocuk doğurursa, zayıf düşer. Sütü daha az olur ve
doğurduğu çocukların sağlığıyla ve en önemlisi eğitimiyle yeteri kadar
ilgilenemez.
Gebelik... Rahmin içine düşen bir tohum
sayesinde yeni bir canın yaratılması. Evet, tam mucize.
Fakat kadınların en büyük sorunlarından birisi de işte
budur. Gebe kalmak. Çocuk isteyen aileler için gebe kalmak korkusu yoktur.
Çocuk yapmak istemeyen pek çok kadın, gebe kalma korkusu
yüzünden sevişmeden gereğince zevk alamaz, cinsel birleşimlerden de. Sanırım,
kadının en büyük sorunu da diyebiliriz buna. Bu nedenle doğum kontrol
metodlarından bütün dünyada yaygın olarak kullanılanlardan söz edeceğiz.
Bugün de istenmeyen gebelikler karşısında ailelerin,
kadınların sorunları değişmiş değildir. Kadınlar İstenmeyen bir gebelikten
kurtulmak için gizli tedbirlere başvurmaktadırlar, bu şüphesiz daha
sakıncalıdır.
Dört, beş ve daha fazla çocuklu ailelerde, özellikle geçim
düzeyi yeterli olmayanlarda beslenme yetersizlikleri nedeniyle hastalık ve
çocuk ölümleri daha fazla olmaktadır.
Çocuğun ruhsal ve toplumsal gelişimi için, anne sevgi ve
şefkatinin zorunlu olduğu artık klinik kanıtlarla tesbit edilmiştir. Anne
bakımı ve sevgisinden yoksun kalma, çocuğun ruh sağlığı ve gelişmesi bakımından
kötü sonuçlar doğurur.
Gebeliğin Önlenmesi Ve Cinsel Sorunlar:
İstenmeyen gebeliğin önlenememesi, çok sayıda gebelik,
kadının evlenmesinden itibaren gebeliklerin birbirini kovalaması, aile içinde
cinsel sorunlara yol açmaktadır.
Geleneksel toplumsal kalıplar içinde ülkemizde gebelik veya
gebeliğin Önlenmesi sorunu adeta sadece kadının sorunu durumundadır. Arka
arkaya gelen gebelikler, parasal sorunların da eklenmesi ile aile içinde
huzursuzluk ve geçimsizlik kaynağı olmakta, bu da evliliğin temel direklerinden
olan cinsel uyumu bozacak şekilde etkilemektedir. Bir takım cinsel soğukluklar,
doyumsuzluklar doğurmakta, toplumun temelini oluşturan aile mutsuz bir birim
durumuna dönüşmektedir.
Cinsel doyuma ulaşamayan insanlar, toplumsal yaşantı içinde
de mutsuz oluşları, bazı komplekslere kapılmaları nedeniyle, çevresiyle
uyuşamayan, sorunlar çıkaran, sorunlu kimseler olarak ortaya çıkmaktadır.
Günlük yaşantımızda bu tür sağlıklı olmayan kişilere pek sık rastlamaktayız.
Cinsellik ve gebelik, fizyolojik ve biyolojik olarak içiçedir. Birbirinden
ayırmak gerçekte imkansızdır. Eşler arasında pek çok gerçek konuşulamamakta,
bilgisizlik veya gereksiz utanma duyguları içinde sorunlar kendi akışına
bırakılmakta, gebeliği önleyici yöntemlerin iyi bilinmemesi veya uygulanmaması,
istenmeyen gebeliklere yol açmaktadır. Bu durum cinsel sorunları beraberinde
getirmekte ve bunun dışında diğer taraftan onbinlerce kadın yasal olmayan çocuk
düşürme veya aldırma girişimi ile karşı karşıya kalmakta, sağlığı ile
oynamaktadır.
Ülkemizde yüzbinlerce kadın kürtaja başvurmakta veya kendi
düşük yapmaya çalışmakta, bu girişimlerde gerekli tıbbi önlemler alınmadığından
ve üstelik pek çoğu gereği gibi yapılmadığından, yılda 15-20 bin ölüm olayı
görülmektedir.
İLAÇ VE GEREÇ KULLANILMAYAN YÖNTEMLER
1) Geri Çekme:
Bu yöntem hiçbir masrafı gerektirmez, ilaç gereç gibi
herhangi bir araca ve hazırlığa gereksinme göstermez.
Erkeğin menisi akacağı zaman erkek, cinsel organını kadın cinsel organından
dışarı çıkarır. Böylece erkek tohum hücrelerinin kadının dölyoluna akması ve
onun yumurta hücresi ile birleşerek gebelik meydana gelmesi önlenmiş olur. Geri
çekme ya da dışarda boşalma yöntemiyle doğum kontrolü uygulanması, erkeğin tam
boşalacağı anda penisini dölyolundan çekmesi ve dölyoluna ya da dölyolu
yakınlarına meni bulaşmaması ilkesine dayalıdır. Böyle bir boşalmadan sonra
dikkat edilmesi gereken şey, temizliğe önem vermektir. Bu yöntem, yüzyıllardan
beri dünyanın her yerinde kullanılmakta, bazı yazarlara göre belki de
insanların bildiği en eski gebeliği önleyici yöntemdir. Bu nedenle bu yönteme
çeşitli adlar verilmiştir; geri çekme, çekilme, dikkatli olma, kesik cinsel
birleşme gibi.
Ancak Cinsel heyecanın dorukta olduğu noktada erkeğin geri
çekilmesi, erkeği ruhi doyumsuzluklara iter. Erkek, vajinada boşalmanın
hazzından yoksun kalacağı için cinsel ve ruhsal mutsuzluk duyabilir. Özellikle
kadınlar gebe kalma korkusuyla cinsel doyuma pek ulaşamazlar.
Cinsel birleşmeyi yarıda kesme yöntemine uzun süre
başvuranlar, ruhsal hastalığa yakalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çünkü
birleşme, uyarılmanın en gergin bir anında kesilmektedir. Ayrıca, erkeklerde
olduğu kadar kadınlarda da doyum imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü heyecanın
kendisi altüst oluyor ve eşlerin her ikisi de durma anı için "dikkat
etmek" zorunda kalıyorlar. Ayrıca hangi anda durulacağı bütünüyle
belirsizdir. Çünkü ya durmak için geç kalınmıştır ya da sperm kadının organı
üzerine dıştan düşmüştür. Bu durumda, hareketli spermler içeriye ulaşabilirler.
Kadın ve erkeğin, çekinmeden serbestçe tam bir doyuma
ulaşamayacağı bu metod, gebeliği önlemek için modern anlamda ideal bir yöntem
olarak kabul edilmemektedir.
2) Tehlikesiz Günler:
Bu yöntemin esasını, yumurtanın yumurtalıktan atıldığı
günlerde, "cinsel birleşmeden kaçınma" prensibi teşkil eder.
Kadının iki aybaşı kanamasının, yani iki adet ortasına
rastlayan bir günde, yumurta hücresi yumurtalıktan atılarak, yumurta kanalına
geçer. İşte bunlar tehlikeli günlerdir. Tehlikesiz günlerin belirlenmesi ise
takvim ve vücut ısısı yöntemleri ile yapılır.
Bu yöntemlerin amacı, bu tehlikesiz olarak belirlenen
günlerde başka hiçbir ilaç ve gereç kullanmadan cinsel birleşmede bulunmaktır.
Yumurtlama, 28 günde bir muntazam ve normal adet gören kadınlarda son adet
kanamasının başladığı ilk günden hesaplandığında adetin 13-14. günü
oluşmaktadır. Kadının yumurta hücresi ve cinsel birleşme sonucu dölyolu ve
dölyatağına gelen erkek tohum hücreleri eğer birleşmezlerse, diğer bir deyimle
aşılanma olmazsa, kadının cinsel organlarında ancak kısa bir süre
yaşayabilirler. Genellikle kabul edildiğine göre, kadının yumurtası
yumurtalıktan çıktıktan sonra aşılanmadan 24-48 saat yaşar, erkeğin tohum
hücresi ise yumurta kanalında iki üç gün yaşar. Buna göre her iki adetin
ortasındaki yedi gün tehlikelidir, diğer günler ise tehlikesiz olarak kabul
edilir.
Ancak bazen kadının yumurta hücresinin yumurtalıkta
olgunlaşmasının süratli olması veya gecikmesi sonucu yumurtlama beklenilen
zamandan birkaç gün önce veya sonra olduğu seyrek de olsa görülebilir. Bundan
başka çeşitli nedenlerle adetlerde ve dolayısıyla yumurtlama gününde kayma
olabilir. Örneğin beklenmedik üzüntüler, ruhsal sıkıntılar ve hastalıklar böyle
bir geç veya erken yumurtlamaya neden olabilirler. Bazı araştırıcılara göre,
çok seyrek olarak, özellikle uzun süre cinsel birleşmede bulunmamış veya cinsel
birleşme sırasında ileri derecede heyecan duyan kadınlarda bazen tehlikesiz
olarak kabul edilen günlerde ikinci bir yumurtlama oluşabilmektedir.
Bunlardan başka değinilecek diğer önemli nokta, doğum ve
emzirme devresinden sonra birkaç ay adet ve yumurtlama mekanizmasının düzenli
olmayacağıdır.
Tehlikesiz Günler: Takvim Yöntemi:
Bu yöntemi uygulayacak kadın bir yıllık aybaşı takvimini
tutar, en uzun ve en kısa adet arasını belirler. En kısa adet arasından 18, en
uzun adet arasından 11 gün çıkarılarak, gebeliğin en büyük ihtimalle
oluşabileceği zaman belirlenir.
Bir örnek: Bir kadının bir yıl boyunca tuttuğu aybaşı
takviminde en uzun adet arası 33 gün, en kısa adet arası 25 gün olsun,
33-11 =22
25-18=7
Bu sonuçlara göre kadının adet gördüğü gün 1 kabul edilerek,
7'ci adet günü ile 22'nci adet günleri arasındaki günler kadının gebe kalma
tehlikesi olan günlerdir. Kadının bu günlerde gebe kalma ihtimali çok fazladır.
Bu günler arası herhangi bir yöntemle korunmak gerekir.
Adetin 7'nci gününden önce ve 22'nci gününden sonra
yapılacak cinsel birleşmede gebe kalma tehlikesi yoktur.
Bir başka yöntem, kadının en az 8 ay süreyle adet görme takvimini çıkartarak bu
takvimin kaçıncı gününde yumurtlama olduğunu belirlemektir. Bu belirlemeden
sonra adet dönemini beş günlük bir süre olarak hesaplayıp, adet başlangıcından
önceki sekiz gün ile adet bitişinden sonraki sekiz gün arasında kalan üçüncü
bir sekiz günün döllenme günleri olduğunu kabullenmek ve bu sekiz günlük süre
içinde cinsel ilişkiden kaçınmak ya da çok kesin önlemler alarak ilişkide
bulunmak gerekir.
İLAÇ VE GEREÇLERİN KULLANILDIĞI YÖNTEMLER
1) Kaput (Prezervatif, Kondum, Kılıf):
Prezervatif, erkek tarafından kullanılan, bir eldiven
parmağı şeklinde ince lastik veya plastikten yapılmış gebeliği önleyici bir
gereçtir. Kadının yumurtasını aşılayacak erkek tohum hücreleri, yani spermler
bu kılıfın içinde kalarak, gebeliğin oluşmasını engeller. Kaput erkek cinsiyet
organına takılır ve spermler için uç kısmında biraz boşluk bırakılır. Eğer
kaputun dış yüzüne krem sürülürse, kayganlığı sağlanarak, cinsel birleşmenin daha
rahat olması sağlanır. Bu nedenle bugün kaputların çoğu kaygan bir madde ile
hazırlanarak ambalajlanmıştır.
Prezervatif penis sertleştikten sonra takılır. Prezervatifin
avantajları çabuk ve kolay kullanılabilmesi, oldukça güvenli olması ve vücuda
herhangi bir etki yapmamasıdır. Ancak kaput sert hareketlerden yırtılabilir
veya dölyolundayken, kayarak çıkabilir. Bu da gebeliğe neden olabilir. Kaputun
% 70 oranında güvenli bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır.
Son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde kullanımının
yaygınlaştığını görüyoruz.
Bazı kadın ve erkekler bu yöntemde bir çeşit yabancı bir his
duyduklarından yakınırlar, bunlarda genellikle cinsel doyumsuzluk görülür. Her
iki taraf da kaputun doyumu azalttığını belirterek bu tür korunmaya rağbet etmez.
Erken boşalma görülen erkeklerde ise, kamış başının
duyarlılığını azalttığından, bu tür cinsel sorunları olanlara özellikle
öneriliyor.
Bazen kadında bir hastalık, akıntı veya bir parazit
bulunabilir, bu durumlarda kaput kullanmak daha faydalıdır. Çünkü hastalığın
erkeğe geçmesini önler ve aynı zamanda hastalık geçinceye kadar uzun bir süre
cinsel birleşmeyi ertelemek gerekmez.
Ayrıca kaput kullanma, zührevi hastalıklardan ve AİDS'ten
korunmak için en etkili önlemdir.
Her prezvarvatifin sadece bir defa kullanılması ve
kullanıldıktan sonra atılması gerekiyor. Erkeklerde prostat büyümesine sebep
olur.
2) Dölyou Diyaframı:
Diyafram, küçük kenarı ortasından daha kalın olan ince
yuvarlak lastik bir kılıftır. Dölyatağına girişi kapatacak şekilde dölyolunun
içine yerleştirilir. Bu şekilde spermin dölyatağına geçip yumurtayı döllemesine
engel olur. Diyaframı kullanmadan önce üzerine sperm öldürücü krem sürmelidir.
Çünkü spermler birkaç saat yaşarlar ve eğer diyaframın kenarına sperm öldürücü
bir krem sürülmezse, diyafram ile dölyolu duvarı arasından geçerek dölyatağına
ulaşırlar. Diyaframın etki derecesi oldukça yüksektir. Kullanımdan önce doktor
kontrolünü gerektirmesi üstün bir yanıdır. Genellikle korunmak için ilaç ve
gereç kullanmak istemeyen ve prezervatife alışamayan çiftlere önerilir.
Diyaframın çapı 65-80 milimetredir. Hangi boydaki diyaframın kullanılması
gerektiğini hekim, ebe veya aile planlamasında tecrübesi olan bir hemşire
belirlemelidir. Diyaframın yerleştirilmesi için, bu konuda tecrübe sahibi olmak
gerekir. Uygun büyüklük belirlendikten sonra, bunun nasıl takılacağı doktor
tarafından açıklanmalıdır. Kadın bunu bir kere öğrendi mi, artık evde kendi
kendine takabilecektir. Bu gereç kalın ve kaba görülebilir, fakat kadın bunu yerleştirdikten
sonra hiç bir şey duymayacaktır. Ayrıca sadece dölyatağı ağzını kapladığı için
cinsel doyumu azaltmaz. Cinsel birleşmeden birkaç saat önce konulabildiğinde,
ruhsal tepkilere kaputtan daha az yol açar. Cinsel birleşmeden en az altı saat
sonra çıkartılmalıdır.
3) Gebeliğin Önlenmesinde Kimyasal Yöntemler:
Dölyolu köpük tabletleri, vücut ısısında erirler.
Tabletin cinsel birleşmeden 10 dakika önce dölyoluna konması gerekir. İlacın
dölyolunda erimesi 10 dakika kadar sürer, bu nedenle ilacın yerleştirilmesi ile
cinsel birleşme arasında en az on dakika beklemelidir. Köpük tabletlerinin 1
saat süre ile koruyacağı unutulmamalıdır. Bu süre içerisinde koruyucu etkisinin
devamını sağlamak amacıyla ayağa kalkılmalı ve sekiz saat içinde yıkanılmalıdır.
Bu nedenle çiftler her istediği birleşme duruşunu uygulayamaz.
Dölyolu kremleri de, dölyolu köpük tabletleri
gibi, dölyolu içine konan ve erkek tohum hücrelerini öldüren kremlerdir. Krem,
cinsel birleşmeden az önce özel şırıngası ile yatarken dölyolu içine
boşaltılır. Her ilişkiden önce kullanılır ve 8 saat geçmeden yıkanılmaz ve
ayağa kalkılmaz. Her cinsel birleşmeden ve ayağa kalkıştan sonra kremi tekrar
koymak gerekir.