V. BÖLÜM SARANIN VE CİNNİ HASTALIKLARIN HAKİKATİ VE İLACI
5.1- SARANIN HAKİKATİ
Sara, insanın aklının gitmesi ile hasıl olur
ki; bayılan veya kendini kaybeden insan ne konuştuğunu, ne yaptığını bilmez. Bu
da iki türlüdür:
1- Beyin damarlarında veya beyinde olan
herhangi bir rahatsızlık sebebi iledir ki; bu tıbbîdir. Hastalığın şekli
şöyledir. Hasta bayılır, ağzından köpük gelir, vücudu kasılır, bazen dilini
ısırır, yüzünün rengi değişir, gözleri bir noktaya takılıp kalır. Bu hal, iki
veya üç dakika, en fazla beş dakika sürer. Beyindeki rahatsızlığın fazla olması
sebebi ile kasılma ve dişlerini sıkma olayı olmadan bu hastalık bir veya iki
saatte sürebilir. Maalesef hastalık tıbbî olduğu halde doktorlar bu hastalığı
tedavi etmekten acizdirler.
2- Bu bayılma türüne yakın bir cinni
bayılma, yani cinlerin insanın vücuduna girerek bayıltması da vardır ki, aynen
beyinden gelen bir rahatsızlık gibi olur. Onu gören doktor hastalığın beyinden
olduğunu söyler. Fakat beyin filmi veya elektrosu çekildiğinde beyinde herhangi
bir şey gözükmez. (Acziyetlerini de itiraf etmezler.)
Cinlerin, insanların vücutlarına girerek
başka bayıltma usulleri de vardır ki, hasta bu bayılma türünde ya ölü gibi
yatar yahut da çığlıklar atar. Bunlara ilerde misaller vereceğiz. Önce saranın
bazı kısmının cinlerden olduğuna Kur'an ve hadisten delil verelim:
الَّذِينَ
يَأْكُلُونَ
الرِّبَا لاَ
يَقُومُونَ
إِلاَّ كَمَا
يَقُومُ
الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ
الشَّيْطَانُ
مِنَ الْمَسِّ
"Faiz yiyenler, ancak şeytanın
dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar." (Bakara: 275) imam Kurtubî, "bu ayet cinin insanı çarpıp
saralattığına işarettir" buyuruyor.
Cinin insanın cesedine girmesi Allah'ın
kitabı, Rasulüllah'ın sünneti, sahabeden bazıları ile Müslümanların imamları
tarafından sabit olmuş, kabul edilmiş bir gerçektir.
Ümmü Eban, binti Elvazia'dan, o da
babasından rivayet ediyor; "Babam, mecnun olan oğlunu veya kız kardeşinin
oğlunu Rasulüllah'ın yanına götürdü ve "Ey Allah'ın Rasulü, yanımda oğlum
veya kız kardeşimin oğlu var, size dua buyurmanız için getirdim" dedi. Bir
şeyin üzerine binili olarak (deve veya at) elleri de bağlı olduğu halde
getirdiler. Rasulüllah "onu bana iyice yaklaştırın, arkası benden tarafa
olsun" buyurdu, dediğini yaptım. Rasulüllah elbisesinin arkasını yukarı
kaldırdı ve onu vurmağa başladı. Elini o kadar kaldırıyordu ki, koltuğunun altı
gözüküyordu.
Bu esnada "çık ey Allah'ın
düşmanı" diyordu. Baktım çocuğun bakışları değişti, düzgün bir şekilde
bakıyordu. Sonra Rasulüllah onu önüne oturttu, biraz su ile yüzünü mesh etti ve
ona dua etti. Sonra ben ondan daha iyisini görmedim." (Ahmed, Ebu Davud)
Bu hadiste ihtiyaç ve zaruret esnasında
cinni olan hastanın dövülmesine işaret vardır.
İmam-ı Ahmet'in Müsned'inde Yaleb, Mürre'den
rivayet ediyor; "Rasulüllah ile bir seferde idik. Yolda 'jir çocuk ile
oturan bir kadına rastladık. Kadın Peygamberimize, "bu çocuğuma bir bela
isabet etti, günde kaç defa oluyor bilmiyorum" dedi. Peygamberimiz
"Onu bana ver" buyurdu. Ben de onu Rasulüllah'a verdim. Çocuğun
ağzını açtı ve onun ağzına üç defa nefes etti ve hakaretvari bir şekilde,
"Ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm, sus ey Allah'ın düşmanı" dedi. Sonra
çocuğu annesine verdi ve biz sefere devam edip gittik. Sonra geri döndüğümüzde
kadın üç koyun ile duruyordu. Efendimiz çocuğun durumunu sordu. Kadın,
"Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki çocuğun hiçbir şeyi
kalmadı. Şimdi bu koyunları otlatıyor. Koyunların bir tanesini Rasulüllah'a
hediye etti. Efendimiz de kabul buyurdular."
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: "Bir
kadın oğlu ile Rasulüllah'ın yanına geldi ve "Ya Rasulüllah oğlumda
cinlerden rahatsızlık var. Sabah akşam bizi rahatsız ediyor" dedi.
Peygamberimiz çocuğu eli ile mesh etti ve ona dua etti. Çocuk kustu ve çocuğun
ağzından bir köpek yavrusu çıktı ve kaçıp gitti."
Ata bin Ebiy Rebah'dan mervidir. "İbni
Abbas bana dedi ki, "sana cennetlik bir kadın göstereyim mi?" Bende
"Evet" dedim. Şu siyah kadındır. Rasulüllah'a geldi, "Ya
Rasulüllah beni sara tutuyor ve açılıyorum, bana dua et." Rasulüllah
"istersen dua edeyim, Allah sana afiyet versin, istersen sabr et
karşılığında cenneti kazan" Kadın, "Ben sabrediyorum, dua edin üstüm
açılmasın" dedi. Efendimiz dua etti. (Müslim bi şerhi Nevevi) Bu kadının sarası cinlerdendi.
Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan o da babasından
rivayet ediyor: "Biz Rasulüllah ile beraber oturuyorduk, bir Arabi geldi
ve "Ya Rasulüllah benim kardeşim rahatsız" dedi. Efendimiz
"rahatsızlığı nedir?" buyurdu. "Cinlendi" dedi. Efendimiz
"git onu bana getir" dedi. Gitti getirdi ve Peygamberimizin elleri
arasın?, oturttu. Ben Peygamberimizin şu duayı okuduğunu işittim. Fatiha,
Sûre-i Bakara'nın evvelinden dört ayet, Sûre-i Bakara'nın 163-164. ayetleri,
Ayet-el Kürsi, Sûre-i Bakara'nın 285-286. ayetleri, Ali İmran'ın 18. ayeti,
Araf Sûresi'nin 54. ayeti, Sûre-i Sarfat'ın 1'den 10'a kadar ayetleri, Sûre-i
Haşr'ın sonu, Sûre-i Çin'in ilk üç ayeti, Ihlas, Felak ve Nas. Arabî bir şeyi
kalmadı iyileşti" dedi. (Sünen-i İbni Mace)
İmam-ı Eş'ari, ehli sünnet vel cemaat
makalelerinde dediler ki, "cin saralının bedenine girer." Allah'u
Teâlâ'nın da ayette buyurduğu gibi; "Faiz yiyenler ancak şeytanın dokunup
çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. " (Bakara: 275)
Ahmed İbni Hanbel'in oğlu bir gün babasına,
bazılarının cinin insan bedenine girdiğini inkâr ettiğini söyledi. Ahmed Ibni
Hanbel, "Ey oğlum onlar dillerinin konuştuğunu yalanlıyorlar" dedi.
Taberi tefsirinde, Sûre-i Bakara'nın 275.
ayeti için "sara ve cin çarpması" demektedir.
İmam Kurtubî ise saranın cinlerden olduğunu
inkâr edip doktorluk olduğunu iddia edenler delidir demektedir.
Tabakalı Ashab-ı İmam-i Ahmed'de olduğu
gibi, cin saralı olan kadının dilinden Imam-ı Ahmed'in gönderdiği tehditli
habere "baş üstüne Ahmed isterse Irak'ı terk ederiz" dedi. Ahmet Ibni
Hanbel'in arkadaşı Ebu Bekr'in nalını ile cariyenin yanına gittiğinde ise
ona,"Ben bu cariyeden çıkmıyorum, sana itaat etmiyorum. O İbni Hanbel idi
ki, Allah ve Rasulüne itaat ederdi, biz de ona itaat ile emr olunduk" sözü
açık bir delildir ki, cin insanın içine girer.
Yukarıda verdiğimiz delillerden de
anlaşıldığı gibi, cin insanın içine girer ve onu sara tutmasına sebep olur.
Cinin başka bir şekilde daha insana musallat oluşu vardır ki, bu bazen çok açık
alamet ile bilinir ki, sapasağlam bir insanın bir anda aklı gider mecnun oiur.
Bunu bir misal ile açıklayalım:
18-19 yaşlarında bir kızı bana getirdiler. O
gün hiçbir şeyi yokken mecnun olmuş. Ne konuştuğunu nerede olduğunu bilmiyor.
Üzerine okudum. Cin içinden çıkar çıkmaz kız Allah (c.c.)'ın izni ile uykudan
uyanır gibi kendine geldi.
Bir başka şekli daha vardı ki, cin insanın
herhangi bir uzvuna girer ve orası devamlı ağrı ve sancı içinde olur.
Doktorlara giderler doktorlar senin hiçbir şeyin yok deyip gönderir. Hatta
bazen insanın ayaklarına girerler ve yürümez hale sokarlar. Böyle bir kız
geldi, okuyunca cin içinden çıktı ve kız yürümeye başladı.
••• Sara hakkında tabibler ne diyor?
SARA (EPİLEPSİ)
Genellikle şuur kaybı ile birlikte olan ve
nöbetlerle giden bir sinir sistemi hastalığıdır. Tıpta, "epilepsi"
olarak bilinir. Bir sara nöbeti beyin fonksiyonunda kısa süreli bir
bozukluk olarak tarif edilebilir. Bir grup beyin hücresi ani olarak elektrik
deşarjı göstermekte ve nöbet ortaya çıkmaktadır. Nöbeti başlatan asıl sebebin
sinir hücreleri arası akım geçişiyle vazifeli maddelerarası (nörotransmitterler)
dengesizlik olduğu sanılmaktadır.
Sara, yaygın, (büyük nöbet ve küçük nöbet)
veya fokal (kısmî nöbetler) olabilir. Yaygın nöbetlerde şuur kaybı vardır.
Fokal nöbetlerde şuur, sinir sisteminin bazı mesafelerinde kalabilir. Anormal
elektrik deşarjı beynin belli bir bölgesindedir. Ancak komşu bölgelere yayılıp,
yaygın nöbete dönüşebilir.
Saranın bir kısmının sebebi bilinmez. Bunlar
bilhassa çocuklukta başlar. İbni Sina, Kanun ismindeki tıp kitabında; sara
hastalığını anlatırken cinden bahsetmektedir. Burada diyor ki; hastalıklara
birçok maddeler sebep olduğu gibi, cinnin hâsıl ettiği hastalıklar da vardır ve
meşhurdur. Sara hastalığının bir kısmı kafa içi hastalıklarından dolayıdır
(kafa yaralanmaları, beyin tümörleri ve beyin damarları hastalıkları). Diğer
bir kısım vakalar beyin dışı hastalıklara bağlıdır (kan şekeri azlığı, kanda
üre artışı, kalb sektesi, bazı ilâçlar ve alkol alımı). Sara vakalarının % 6
kadarında da sebep titrek ışıktır. Bunların çoğuna da televizyon seyretmek
sebep olur.
Büyük nöbet (Grand Mal):
Tonik-klonik nöbet de denen bu nöbet, halk
arasında sara denince akla gelen nöbettir, herhangi bir yaşta başlayabilir.
Büyük nöbet birçok safhadan meydana gelir. Aura denen ilk safhada hasta
kaşıntı, koku, tat, mide ağrısı gibi bir his duyar. Böylece hasta nöbet
geleceğini hissedebilir. Her zaman olmayabilir.Bundan sonra tonik safha başlar,
hasta şuurunu kaybeder ve ayakta ise düşer. Bu düşmenin tedbirsiz olması, yâni
düşerken kendini civarındaki ateş, su, uçurum gibi tehlikelerden veya hafif
kazadan korunmaya kalkmaması, çok mühim bir hususiyettir. Hastanın bütün
kasları aynı anda kasılır. Bu sebeple önce, bir çığlık duyulur. Hasta nefes
alıp, veremez ve morarır. Ayrıca idrar ve dışkısını kaçırabilir, dilini
ısırabilir. 30 saniye sonra derin bir nefes alır ve klonik safha başlar. Bu
safhada kaslar bir kasılıp bir gevşediğinden vücutta silkinti hareketleri
ortaya çıkar. Çene ve dil hareketleri sonucu tükürük köpük haline gelir. Bu
safha da 30 saniye sürer ve sonra gevşeme safhası başlar ve hasta derin bir
uykuya dalar. Görünüş komaya benzer ama hasta her an uyandırılabilir.
Küçük nöbet (Petit Mal):
Daha çok çocukluk çağında başlar. Ancak
erişkinlikte de sürebilir, büyük nöbetlere yerini bırakabilir. Nöbete kısa
süreli şuur kaybı eşlik eder. Bunların bir kısmında hasta tutulduğunda dik dik
anlamsızca karşıya bakar. 10-15 saniye sürer ve gözden kaçabilir. 6-12 yaşında
başlar. Bir kısmı daha nâdirdir ve kollarda ani hareketle belirli kısa süreli
şuur kaybıyla kendini gösterir. Daha çok delikanlılık döneminde görülür. En az
görülen tipinde hasta aniden şuursuz olarak yere düşer; fakat, hemen şuur
yerine gelir geri kalkar. Bu da 2-6 yaşlarında başlar.
Fokal (Parsiyel) nöbetler:
Genellikle hastalığın yeri, beynin temporal
lobudur. Koku, tat, işitme, görme halusinasyonları, hafıza bozukluğu gibi
belirtiler olur. Genellikle ruhi değişiklikler eşlik eder. Nöbet sırasında şuur
genellikle bozulur ama kaybolmaz, irâde dışı ağız hareketleri, yalanma,
yutkunma sık görülür. Psikiyatrik hastalıkları taklit eder görünümünde
olabilir.
Fokal nöbetlerin bir kısmı da adım adım
ilerler tarzdadır (Jacksonian Epilepsi). Bunda deşarj bir yerde başlamakta ve
komşu yerlere yayılmaktadır. Meselâ, bu nöbet bir el parmağından başlar ve
omuzda sona erer; hasta son vaziyette asker selâmı verir gibidir. Bu nöbette
şuur kaybı olabilir de olmayabilir de. Bu hastaların bir kısmında nöbetin
olduğu kısım felçli kalır (Tedd felci).
Teşhis: Kesin teşhis, nöbetin görülmesi ile
konur. Ancak bu her zaman mümkün olmaz. Nöbetin tarifi yardımcı olabilir. Byin
eletrosu (Bkz. Elekroense falografi) teşhis koydurursa da bazen nöbetler
arasında normal olabilir. Teşhisten sonra sebebin ne olduğu önemlidir. Genç
erişkinlerde aniden başlayan tipi, genellikle beyin tümörüne bağlıdır.
Yaşlılarda ise beyin damarları hastalığına bağlıdır. Ayırım için kafa filmleri
ve bilgisayarlı kesitli beyin tomografisi (ÇAT, BBT) gibi tetkikler yapılır.
Tedavi: Sosyal, psikolojik tedavi ve
ilâçlarla yapılır. Çocuksa okula devam etmelidir. Erişkinler, ağır işlerde
çalışmaktan kaçınmalıdır. Adlî açıdan hastalar araç kullanamaz. Nöbeti teşvik
eden faktörlere (meselâ bir kısmında televizyon seyretmek bir kısmında ruhî
sıkıntı tetik çekebilir) dikkat etmelidir. Nöbet sırasında hasta yaralanmaktan
korunmalı ve genel olarak ateşli, keskin, sivri ve sert cisimlerden uzak
tutulmalıdır.
Başlıca sara ilâçları; fenitoin,
fenobartial, karba-mazepin, süksinitin ve diazepam gibi ilâçlardır. Hiltit veya
şeytan tersi adındaki zamkı, sara hastası koklar-sa iyi olur. Asa foetide denilen
bu zamk, esmer, pis kokulu reçine olup, antspasmodik olarak, yâni sinirleri
teskin edici olarak Avrupa'da.toz, hap ve ihtikan şeklinde adele ve sinir
gerginliğini gidermek için kullanılmaktadır.
Status epileptikus (Bitmeyen nöbet): Hiçbir
iyileşme zamanı olmayan devamlı birnöbettir. Çabuk kontrol edilmezse hasta
ölebilir. Tedavisi Gcil olup, öncelikle solunum yolları açık tutulur. En iyi
ilâcı klonazepam'dır. (Sağlık ansiklopedisi)
5.2- CİN ÇARPAN İNSANDA UYKUDA OLAN
RAHATSIZLIKLAR
1. Uzun zaman sağa sola döner uyuyamaz,
iyice dinlendikten sonra uyur.
2. Sebepsiz yere devamlı üzülür ve gece boyu
devamlı sıkılır.
3. Bazı insanları görür onlardan çok
sıkılır, korkar bir yerden yardım bekler yardım da göremez.
4. Çok korkunç rüyalar görür.
5. Rüyasında kedi, köpek, kurt, tilki,
aslan, inek, fare gibi hayvanlar görür.
6. Dişlerini sıkar.
7. Uykuda çok ağlar veya güler veya çığlık
atar.
8. Uykuda ah vah eder.
9. Uykuda şuursuz olur, kalkıp yürür.
10. Yüksek bir yerden düşüyormuş gibi olur.
11. Kendisini kabirde, pis yerlerde, korkunç
yollarda görür.
12. Garip insanlar görür, siyah, çok kısa
boylu, çok uzun boylu.
13. Çizgi gibi çok garip şeyler görür.
CİN çarpan İnsanda uyanık İken OLAN RAHATSIZLIKLAR
1. Sebepsiz yere başı ağrır.
2. ibadet etmekte, Allah'ı zikr etmekte çok
zorlanır.
3. Beyin yorgunluğu.
4. Kasılma ve sinirlenmek.
5. Tembellik
6. Herhangi bir uzvunda doktorların sebep
bulamadığı bir ağrı ve sancı.
5.3- CİN ÇARPMASI (Bedenin içine Girmesi)
1. Cin bedenin tamamına girer. Bedende ağrı,
sancı ve titreme olur.
2. Herhangi bir uzva girer. Kol, ayak ve dil
gibi.
3. Uzun zamandır cesettedir.
4. Gelir, vurur ve gider, daima cesedde
kalmaz.
Bu uykuda ve uyanık iken olan sebeplerin hiç
birisi olmadan cinin varlığını, cesedde olduğunu şu şekilde anlarız.
Hastanın kulağına okumaya başlayınca cin
içeride ise açık alametler gözükmeye başlar. Hastanın bayılması, çığlık atması,
titremesi, elini gözlerine kapatması gibi.
5. HASTAYI TEDAVİ ETME PROGRAMI
1. TEDAVİ EDECEK KİŞİNİN SIFATLARI
1. Ehli sünnet akidesi olan, itikadında
yanlışlık olmayan ve ehli sünnet akidesini iyi bilen birisi olması.
2. Yaşantısına da ona göre olması.
3. Allah (c.c.)'ın ayetlerinin cinlere tesir
edeceğine inanması.
4. Cin ve şeytanın hallerini bilmesi.
5. Şeytanın insanı nereden vuracağını iyi
bilmek. Hastanın içindeki, cin'e "çık bunun içinden" dediğinde,
"sana itaat ediyorum ve senin kerametin olarak çıkıyorum" dediğinde,
"Allah'a ve Rasulüne itaat etmiş olduğun halde çık" demek.
6. Okuyanın evli olması iyidir.
7. Allah (c.c)'dan korkmak ve takva sahibi
olmak, ayak kayması olunca hemen tevbe ile telafi edip bir daha o hataya
düşmemek.
8. Haramlardan son derece sakınmak.
9. Allah (c.c.)'ı çok zikredenlerden olmak.
(Kâmil bir şeyhden vird almış ise onu ara vermeden yapmak.) Rasulüllah
(s.a.v.)'in gösterdiği ölçüler ile ki, bu bir kale misalidir. O kaleye girince
Allah (c.c.)'ın izni ile düşmandan emin olunur.
10. Halis niyetli olup, Allah (c.c.) için
yapıp, şöhret ve mal sevgisinden uzak olmak.
11. insan, Allah (c.c.)'a yakın, şeytandan
uzak olursa, edep, ahlak ve zikrini ziyade ederse, Allah (c.c.)'ın izni ile
şeytanını mağlub eder, dolayısı ile hastanın şeytanına da da tesiri olur. insan
bunlardan aciz olur, zikr, ahlak, ilim
sahibi olmazsa zaten kendi nefsine ve şeytanına mağlub olur, kendi şeytanına
mağlub olan başkasına nasıl galib olur?
12. Kâmil bir veliden izin alırsa iyi olur.
2. HASTA
1. Hasta huzurda olacak, arkasından kendi
olmadan okunma olmaz. Eğer kadın ise beraberinde mahremi veya başka kadınlar
olacak, güzel kapanmış olacak, açılmamaya çok dikkat edecek.
2. Hasta Allah (c.c.)'ı çok zikir edecek,
beş vakit namazlarını kılacak, şarkı türkü dinlemeyecek, televizyon
seyretmeyecek. Diğer haramlardan da elinden geldiği kadar kaçacak.
3. Okunma esnasında, evde resim (canlı resmi)
olmayacak. Hasta deli veya baygın değilse abdestli olacak.
4. Üzerinde ayet ve Rasulüllah (s.a.v.)'den
gelen dualar haricinde karalamasyon muskaları yakacak.
5. Okuma usulü şu şekilde yapılacak?
Peygamberimiz (s.a.v.)'in ilerde anlattığımız
bir hastayı okuduğu tertip üzere okuyacak ki, o da şöyledir.
Hafif sesle;
1. Fatiha,
بِسْمِ
اللّهِ
الرَّحْمـَنِ
الرَّحِيمِ {1}
الْحَمْدُ
للّهِ رَبِّ
الْعَالَمِينَ
{2}
الرَّحْمـنِ
الرَّحِيمِ {3}
مَـلِكِ
يَوْمِ
الدِّينِ {4} إِيَّاكَ
نَعْبُدُ
وإِيَّاكَ
نَسْتَعِينُ
{5} اهدِنَــــا
الصِّرَاطَ
المُستَقِيمَ
{6} صِرَاطَ
الَّذِينَ
أَنعَمتَ
عَلَيهِمْ
غَيرِ
المَغضُوبِ
عَلَيهِمْ
وَلاَ الضَّالِّينَ
{7}
بِسْمِ
اللّهِ
الرَّحْمـنِ
الرَّحِيمِ
الم {1}
ذَلِكَ
الْكِتَابُ
لاَ رَيْبَ
فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
{2} الَّذِينَ
يُؤْمِنُونَ
بِالْغَيْبِ
وَيُقِيمُونَ
الصَّلاةَ وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنفِقُونَ {3}
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ
بِمَا
أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا
أُنزِلَ مِن
قَبْلِكَ
وَبِالآخِرَةِ
هُمْ
يُوقِنُونَ {4}
وَإِلَـهُكُمْ
إِلَهٌ
وَاحِدٌ لاَّ
إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ
الرَّحْمَنُ
الرَّحِيمُ {163} *3*
سورة
البقرة (2) ص 25 @إِنَّ فِي
خَلْقِ
السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضِ
وَاخْتِلاَفِ
اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ
الَّتِي
تَجْرِي فِي
الْبَحْرِ
بِمَا
يَنفَعُ
النَّاسَ
وَمَا
أَنزَلَ
اللّهُ مِنَ
السَّمَاء
مِن مَّاء
فَأَحْيَا
بِهِ الأرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
وَبَثَّ
فِيهَا مِن كُلِّ
دَآبَّةٍ
وَتَصْرِيفِ
الرِّيَاحِ
وَالسَّحَابِ
الْمُسَخِّرِ بَيْنَ
السَّمَاء
وَالأَرْضِ
لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
{164}
اللّهُ لاَ
إِلَـهَ
إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ
الْقَيُّومُ
لاَ
تَأْخُذُهُ
سِنَةٌ وَلاَ
نَوْمٌ لَّهُ
مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
الأَرْضِ مَن
ذَا الَّذِي
يَشْفَعُ عِنْدَهُ
إِلاَّ
بِإِذْنِهِ
يَعْلَمُ مَا
بَيْنَ أَيْدِيهِمْ
وَمَا
خَلْفَهُمْ
وَلاَ يُحِيطُونَ
بِشَيْءٍ
مِّنْ
عِلْمِهِ
إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ
كُرْسِيُّهُ
السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضَ
وَلاَ
يَؤُودُهُ
حِفْظُهُمَا وَهُوَ
الْعَلِيُّ
الْعَظِيمُ {255}
آمَنَ
الرَّسُولُ
بِمَا
أُنزِلَ إِلَيْهِ
مِن رَّبِّهِ
وَالْمُؤْمِنُونَ
كُلٌّ آمَنَ
بِاللّهِ
وَمَلآئِكَتِهِ
وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ
لاَ
نُفَرِّقُ
بَيْنَ
أَحَدٍ مِّن
رُّسُلِهِ
وَقَالُواْ
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا
غُفْرَانَكَ
رَبَّنَا
وَإِلَيْكَ
الْمَصِيرُ {285}
لاَ
يُكَلِّفُ اللّهُ
نَفْسًا
إِلاَّ
وُسْعَهَا
لَهَا مَا
كَسَبَتْ
وَعَلَيْهَا
مَا
اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا
لاَ
تُؤَاخِذْنَا
إِن
نَّسِينَا أَوْ
أَخْطَأْنَا
رَبَّنَا
وَلاَ
تَحْمِلْ عَلَيْنَا
إِصْرًا
كَمَا
حَمَلْتَهُ
عَلَى
الَّذِينَ
مِن
قَبْلِنَا
رَبَّنَا
وَلاَ تُحَمِّلْنَا
مَا لاَ
طَاقَةَ
لَنَا بِهِ وَاعْفُ
عَنَّا
وَاغْفِرْ
لَنَا
وَارْحَمْنَآ أَنتَ
مَوْلاَنَا
فَانصُرْنَا
عَلَى الْقَوْمِ
الْكَافِرِينَ
{286}
شَهِدَ اللّهُ
أَنَّهُ لاَ
إِلَـهَ
إِلاَّ هُوَ
وَالْمَلاَئِكَةُ
وَأُوْلُواْ
الْعِلْمِ قَآئِمَاً
بِالْقِسْطِ لاَ إِلَـهَ
إِلاَّ هُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ {18}
إِنَّ
رَبَّكُمُ
اللّهُ
الَّذِي
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضَ
فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ
ثُمَّ
اسْتَوَى
عَلَى
الْعَرْشِ يُغْشِي
اللَّيْلَ
النَّهَارَ
يَطْلُبُهُ
حَثِيثًا وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ
وَالنُّجُومَ
مُسَخَّرَاتٍ
بِأَمْرِهِ
أَلاَ لَهُ
الْخَلْقُ وَالأَمْرُ
تَبَارَكَ
اللّهُ رَبُّ
الْعَالَمِينَ
{54}
فَتَعَالَى
اللَّهُ
الْمَلِكُ
الْحَقُّ لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
رَبُّ
الْعَرْشِ
الْكَرِيمِ {116}
وَمَن يَدْعُ
مَعَ اللَّهِ
إِلَهًا آخَرَ
لَا
بُرْهَانَ
لَهُ بِهِ
فَإِنَّمَا حِسَابُهُ
عِندَ
رَبِّهِ
إِنَّهُ لَا
يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
{117} وَقُل
رَّبِّ
اغْفِرْ
وَارْحَمْ
وَأَنتَ خَيْرُ
الرَّاحِمِينَ
{118}
وَالصَّافَّاتِ
صَفًّا {1}
فَالزَّاجِرَاتِ
زَجْرًا {2}
فَالتَّالِيَاتِ
ذِكْرًا {3} إِنَّ
إِلَهَكُمْ
لَوَاحِدٌ {4}
رَبُّ
السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَمَا بَيْنَهُمَا
وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
{5} إِنَّا
زَيَّنَّا
السَّمَاء
الدُّنْيَا بِزِينَةٍ
الْكَوَاكِبِ
{6} وَحِفْظًا مِّن
كُلِّ
شَيْطَانٍ
مَّارِدٍ {7}
لَا
يَسَّمَّعُونَ
إِلَى
الْمَلَإِ
الْأَعْلَى
وَيُقْذَفُونَ مِن
كُلِّ
جَانِبٍ {8}
دُحُورًا
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
وَاصِبٌ {9}
إِلَّا مَنْ
خَطِفَ الْخَطْفَةَ
فَأَتْبَعَهُ
شِهَابٌ
ثَاقِبٌ {10}
هُوَ
اللَّهُ
الَّذِي لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
عَالِمُ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ هُوَ
الرَّحْمَنُ
الرَّحِيمُ {22}
هُوَ اللَّهُ
الَّذِي لَا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ
الْقُدُّوسُ
السَّلَامُ
الْمُؤْمِنُ
الْمُهَيْمِنُ
الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ
الْمُتَكَبِّرُ
سُبْحَانَ
اللَّهِ
عَمَّا
يُشْرِكُونَ
{23} هُوَ
اللَّهُ
الْخَالِقُ
الْبَارِئُ
الْمُصَوِّرُ
لَهُ
الْأَسْمَاء
الْحُسْنَى يُسَبِّحُ
لَهُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَهُوَ
الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
{24}
قُلْ
أُوحِيَ
إِلَيَّ
أَنَّهُ
اسْتَمَعَ نَفَرٌ
مِّنَ
الْجِنِّ
فَقَالُوا
إِنَّا سَمِعْنَا
قُرْآنًا عَجَبًا
{1} يَهْدِي
إِلَى
الرُّشْدِ
فَآمَنَّا
بِهِ وَلَن
نُّشْرِكَ
بِرَبِّنَا
أَحَدًا {2} وَأَنَّهُ
تَعَالَى
جَدُّ
رَبِّنَا مَا
اتَّخَذَ
صَاحِبَةً
وَلَا وَلَدًا
{3}
قُلْ
هُوَ اللَّهُ
أَحَدٌ {1}
اللَّهُ
الصَّمَدُ {2}
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ
يُولَدْ {3}
وَلَمْ يَكُن
لَّهُ
كُفُوًا
أَحَدٌ {4}
قُلْ
أَعُوذُ
بِرَبِّ
الْفَلَقِ {1}
مِن شَرِّ مَا
خَلَقَ {2}
وَمِن شَرِّ
غَاسِقٍ
إِذَا وَقَبَ
{3} وَمِن
شَرِّ
النَّفَّاثَاتِ
فِي الْعُقَدِ
{4} وَمِن
شَرِّ
حَاسِدٍ
إِذَا حَسَدَ
{5}
قُلْ
أَعُوذُ
بِرَبِّ
النَّاسِ {1}
مَلِكِ
النَّاسِ {2}
إِلَهِ النَّاسِ
{3} مِن شَرِّ
الْوَسْوَاسِ
الْخَنَّاسِ
{4} الَّذِي يُوَسْوِسُ
فِي صُدُورِ
النَّاسِ {5} مِنَ
الْجِنَّةِ
وَ النَّاسِ {6}
2. Sûre-i Bakara'nın ilk dört ayeti,
3. Sûre-i Bakara'nın 163-164. ayetleri,
4. Ayet-el Kürsi,
5. Sûre-i Bakara'nın 285-286. ayetleri,
6. Ali İmran'ın 18. ayeti,
7. Araf Sûresi'nin 54. ayeti,
8. Sûre-i Mü'minun'un son üç ayeti
9. Saffat 1'den 10'a kadar,
10. Sûre-i Haşr'ın sonu,
11. Sûre-i Çin'in ilk üç ayeti,
12. İhlas, Felak ve Nas Sûreleri okuyup,
hastanın sağ kulağına üflenir.
Ahmed b. Salih (r. aleyh) şöyle buyurdular:
Bir cariye satın aldım. Cinler tarafından rahatsız edildi. Hastalandı. Ben de
onu azad ettim. Sonra başka bir cariye satın aldım. O da evvelki gibi
rahatsızlandı. Bir gün seccademin üzerinde otururken birden bir ses işittim
başımı kaldırdım baktım bir kuş hayali bana selam verdi. Selamını aldım ve ona
sen kimsin Allah, senden merhametini esirgemesin dedim. O da cevaben; "Ben
cinlerdenim, ismim Ebu Zekeriyya. Senin cariyelerine isabet eden hastalıkların
şifa bulması için dua öğretmeye geldim. O duayı okursan Allah (c.c.) şifa verir
ve cariyelerin iyileşir." Kalemi aradım bulamadım. Cin bana hitaben
"kalem Serîr'in altında" dedi. Ben de kalemi ve kağıdı aldım
söylediklerini yazdım. Sonra cariyelerime okudum ertesi hafta iyileştiler.
Hangi hastaya bu duayı okudumsa Allah'ın izni ile iyileştiler."
- İmam-ı Gazali (R. Aleyeh) Havassul Kuran
isimli kitabında bazı salihlerden nakl ederek buyuruyor ki; bir gece bir cariye
kalkar ve bevl edilmeyecek bir yere bevl eder sonra onu sara tutar. Ve ona şu
duayı okurlar. Sonra o cariye o hastalıktan kurtulur, bir daha hasta olmaz.
- Fakih ve Allah dostlarından olan Ahmed b.
Musa b. Aciyl Saralılar'a şu ayeti okurdu ve hasta iyileşirdi bir daha
hastalanmazdı.
- İmam-ı Suyuti hazretleri şöyle buyuruyor:
Ulemadan bazılarının kitaplarında gördüm ki insan'ın içine girmiş olan cinni
yakmak istediğin zaman sağ kulağına 7 defa ezan, 1 Fatiha, Felak ve Nas
Surelerini okursan cin ateşte yanıyormuş gibi yanar.
- Cinlenmiş bir hastaya; bir bardak temiz
suya Fatiha, Ayet-el Kürsi, 4 Ayet S. Cinn'in evvleinden okunur ve su hastanın
yüzüne serpilirse Allah (c.c.)'ın izni ile şifa bulur. Bu su bir mekana
serpilir ise oradaki cinler çıkar bir daha gelmez.
4. CİN HAZIRSA NASIL ANLARIZ?
Cin eğer hastanın içinde ise şu şekilde
anlarız;
1. Cin bağırmaya başlar, sızlanır, hatta
cinin durumuna göre hastanın dilinden konuşur.
2. Bazen cin ismini söyler.
3. Hasta sağa sola sert bir şekilde bakmaya
başlar yahut elini gözlerine koyar.
4. Vücudu titremeye başlar, sağa sola döner.
5. Hasta bayılır ve cin hastanın dilinden
konuşur.
5. CİNE ŞU SORULAR SORULUR:
1. Adın ne? Hangi dindensin?
2. Hastaya niçin girdin?
3. Senden başka cin var mı? Varsa kaç
kişisiniz ve cesedin neresindesiniz?
4. Herhangi bir sihirbazın hadimi misiniz?
6. CİN MÜSLÜMAN İSE NASIL HAREKET EDİLİR?
1. Hastaya musallat oluşunun sebebi aşk ise,
o cin Allah (c.c.)'in azabıyla korkutularak, bunun haram olduğuna inandırılır.
2. Zulümden ise yani üzerine bevl edilmiş
veya sıcak su dökülmüş ise insanların cinleri göremediği dolayısıyle bunu
kasıtlı olarak yapmadığı hatırlatılır.
3. Sebepsiz yere zulmetmek için girmiş ise
bu da haramdır.
Eğer çıkarsa Allah (c.c.)'ın fazlına hamd
edilir.
7. CESEDDEN ŞU ŞEKİLDE ÇIKARILIR
1. Çıkarken el ve ayak parmaklarından, yahut
burun veya ağzından çıkarılır.
2. Çıkmadan evvel "Esselamu
Aleyküm" demesini isteriz.
3. Kesinlikle göz, karın gibi yerlerden
çıkmamasını tenbih ederiz.
4. Hasta kendine geldiği zaman, tekrar
Kur'an-ı Kerim okuyarak hakikaten çıkıp çıkmadığını anlarız.
5. Cin çıktıktan sonra hasta uykudan uyanmış
ve bayıldıktan sonra kendisine gelmiş gibi olur. Arkadaşlarımızdan çok kişi bu
olaya şahit oldular.
8. CİN GAYRİMÜSLİM İSE NE YAPILIR?
1. Ona müslüman olması telkin edilir,
müslüman olursa tevbe etmesini ve hastanın içinden çıkmasını isteriz. Çünkü hastanın
içinde durmak hastaya zulümdür, zulüm ise haramdır.
2. İslamı kabul etmezse hastadan çıkması
sert bir şeklide istenir. Allah (c.c.)'ın fazlı keremi ile çıkarsa çıkar,
çıkmazsa hakaretvari bir şekilde dövülür ve çıkarılır. Eğer dövmek icab etmezse
dövülmez.
3. Tedavi edenin dövme usulünü veya hastadan
cini çıkarma usulünü iyi bilmesi gerekir, aksi takdirde cin hastaya eziyet
eder.
4. Cin çıkmamakta ısrar ederse, hastaya
Yasin, Ayet-el Kürsi, Sûre-i Cin, Saffat, Duhan, Sûre-i Haşr'ın sonu, Sûre-i
Hümeze, İhlas, Felak ve Nas Sûreleri okunur. Çıkmak isterse (dönmek veya okumak
suretiyle) bırakılır. Cin zayıf veya tecrübesiz olduğu için çıkamıyorsa Yasin
okunur.
9. HASTAYI TEDAVİ EDERKEN RİAYET EDİLMESİ
LAZIM OLAN ŞEYLER
1. Hastanın sağ kulağına Kur'an-ı Kerim
okunur. Şifa niyetiyle, cin ile konuşmak niyetiyle değil.
2. Okuma esnasında hastanın başı döner,
boğazı sıkılır. Daralır fakat cin konuşmaz. Dualar, birkaç defa okunur, cin
hazır olmazsa hastaya şu talimat verilir:
a) Beş vakit namaz kılması, uyumadan önce
ab-destli yatması tenbih edilir.
b) Sabah akşam "La havle vela kuvvete
illa billah" okunur.
c) Her yaptığı işte besmele okunur.
d) Sabah, akşam, Yasin, Duhan, Cin sûreleri
okunur, okuma bilmiyorsa okuyandan dinlenir.
e) Hastada cin varsa iyice zayıflayacaktır.
Bir ay sonra zayıf ve zelil olduğu halde sana gelecektir.
f) Hastayı tedavi ederken evde ezan okumanın
çok faidesi vardır.
Şu ayetler cine çok eziyet verir;
1 - Ayet-el Kürsi
2- Sûre-i Nisa: 167-173.
3- Sûre-i Maide: 23-24.
4- Sûre-i Enfal: 15,
5- Sûre-i Hicr: 16-17,
6- Sûre-i Isra: 110-111,
7- Sûre-i Enbiya: 70,
8- Sûre-i Hac: 19-20,
9- Sûre-i Furkan: 23,
10- Sûre-i Nur: 39,
11-Sûre-i Saffat: 98,
12- Sûre-i Gafir: 78,
13- Sûre-i Fussilet: 44,
14- Sûre-i Duhan: 43-50,
15- Sûre-i Ahkaf: 29-34,
Cin çok kuvvetli ve inatçı ise bu ayetler
tekrarlanır. Bağırmaya başlar ve hastanın içine niçin girdiğini haber verir.
Bazen hastaya okumaya başlayınca hasta
ağlamaya başlar. O zaman sihri çözmekte olan ayetler yedi defa okunur. Ağlama
şiddetlenir ise hastalık sihirdendir. Sihri çözmekte okunacak ayetler şunladır:
1. Araf: 117-122,
2. Yusuf: 81-82,
3. Taha: 69,
Bazen cin "Senin kerametin olarak
çıkıyorum. Senin gibi bir insan görmedik" der. O zaman cine "Ben
Allah (c.c.)'ın zaif bir kuluyum. Allah (c.c.)'a ve Rasulü (s.a.v.)'e itaat
edici olduğun halde çık" denir.
Bazen cin hastayı okuyanı tehdit eder veya
ona söver. Tedavi eden nefsi için kızmayacak. Bu hal fazlalaşırsa hastaya
birkaç tane vurabilir. Allah (c.c.)'ın izni ile sakinleşir. O zaman şu ayet
okunur. "Muhakkak şeytanın hilesi zaiftir." (Nisa: 76)
Bazen cin çıkmak ister, fakat küçük olması
ve tecrübesiz olması dolayısıyla çıkamaz. Tedavi edenden Yasin veya başka bir
sûre okumasını ister yahut da ezan okumasını isterse istediği yapılır.
Bazen hastanın altın yüzük takmasını,
kendisine horoz, tavuk kesilmesini veya buna benzer şeyler isterse kabul
edilmez.
Ramazan ayında bir insana cin musallat
olursa bu cin Müslüman’dır. "Ramazan ayında rahmet kapıları açılır,
cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır." (Müslim)
CİN ÇARPMIŞ OLAN HASTAYI TEDAVİ VE
İÇİNDEKİ CİN'Nİ ÇIKARMA HUSUSUNDAKİ TECRÜBELERİM
1- Şu bir gerçektir ki, Cin çarpmış, ona
musallat olmuş veya içine girmiş olan hastayı, cinlerin tasalutundan
kurtarmakta en te'sirli yol ve dua Ayetel Kürsi'dir. Bu defalarca tecrübe
edilmiştir.
Ayetel Kürsiyi hangi müslüman samimi olarak
okursa muhakkak te'sirini görür. Okuyanın "iman, takva, yakin ve Islamı
yaşama seviyesine göre" bazan, insan 1 defa okuyunca hemen te'sir müşahade
edilir. Bazan 7, bazan 17 bazan daha fazla, ihlası ve samimiyeti en düşük olan
insan, cin musallat olan bir hastaya 313 defa Ayetel Kürsi okusa muhakkak ve
muhakkak te'sir eder. Eğer hastada bir değişme olmamış ise Ayetel Kürsi'yi
okuyan insan ya yanlış okuyordur yahut o
hasta cinli değildir. Aksi takdirde muhakkak te'siri görülecektir.
Acizane tecrübelerimden biri de şudur ki, 1
tane Ayetel Kürsi okunur. Ayetin sonu ise 70 defa tekrarlanır. Bu minval üzere
okumaya devam edilir. Te'sir bunda daha süratlidir.
Hastalar üzerinde yapılmış çok tecrübeler
var ki burada misal vermeyi uygun görmedim. Önemli olan okuma usulünü ve
şeklini bilmektir.
- Cin çarpmış olan hastanın alametlerini
vermiştim. Bir hastada cin çarpmasında olan alametlerin tamamı var ise 313 defa
Ayetel Kürsi mütaddid defalar da ayetin sonu okundu ise ve buna rağmen hastada
değişme yok ise hasta Müslüman bir doktora gösterilir. Nasıl ki bir insanda
şeker hastalığındaki belirtilerin tamamı olmasına rağmen hastalığı değişik
olabilirse, cin çarpmış olan hastadaki tüm alametler olduğu halde hastalık
sebebi başka olabilir. Hazinetül Esrar isimli kitaptan menkuldür ki; Hacı
ibrahim Efendi bir kış günü arkadaşları ile beraber sefere çıkarlar. Kar yağar
ve şiddetli rüzgar eser, yolu kaybederler ve yürümekten aciz kalırlar, İbrahim
Efendi arkadaşlarına 1 Ayetel-Kürsi ve ayetin sonunu 70 defa tekrarlamaları
için emir verir. Arkadaşları da bu minval üzere okumaya devam ederler. Her
defasında ayetin sonuna gelince 70 defa tekrarlarlar arkadaşlarından birisi
hadiseyi şöyle anlatıyor:
"Allah (c.c.)'ın yardımı ile kar ve
fırtına olduğu halde güneş açtı etrafımıza yağıyor üzerimize düşmüyor ne zaman
ki köye vasıl olduk. Köylü bizi görünce şaşırdı. Karlı ve fırtınalı bir havada
uzak mesafeden geldiğimiz halde üzerimizde ıslaklık yok."
Şeyh Efendi (Hz.) şöyle dedi:
Herhangi bir isteğinizin husulü veya
herhangi bir şerrin defi hakkında aciz kaldığınız zaman bu minval üzere Ayetel
Kürsi okuyun o zaman matlup hasıl olur.
Bu verdiğim sayılar insanın ihlas ve
samimiyeti nisbetinde te'siri muhakkaktır.
1 defa çok ihlas sahip olanlara mahsustur.
17 defa, 170 defa sıradan bir mü'min bu ayeti okursa muhakkak te'sirini görür.
313 defa Allah'ın izni ile kesindir bilhassa 3 gün bu sayıya dikat edilerek
fazla noksan olmadan devam edilirse yüzde yüz te'sir gözükür...
Ayetel Kürsiyi yazmak ta te'sirlidir. Fakat
okumak gibi elbette olmaz. Bir temiz kâğıda temiz mürekkeb ile 50 defa
yazılırsa te'siri gözükür.
2- Cin üzerinde te'sirini müşahade ettiğim
bir başka nokta sûre başlarındaki kesik harflerdir ki 29 yerde vardır. Sırası
ile okunur. Elif, Lam, Mim'den başlanır. Nün da bitirilir. Nun'a gelince
tekrar, tekrar okunur. Eğer hastada cin varsa muhakkak tesiri gözükür. Kendini
belli edecek bir alamet gösterir.
3- Hastaya musallat olan Çin'in hastanın
üzerine gelmesi ve helak olması hususunda Sure-i Cin de de kafi tesir
gözükmektedir. Şu sayılara göre okunursa te'sirin gözükmemesi imkansızdır. 41,
82, 103 Bu sayılar mücerrabatımızdandır.
(12)
4- Sure-i Mü'minûn'un son üç ayeti de
sar'alının veya cinli herhangi bir hastanın cinninin helaki hususunda çok
te'sirlidir. Hastaya bir saat tekrar, tekrar bu ayetler okunur ve biiznillah
Cin helak olur. Abdullah b. Mesud (r.a.)
saralı bir hastaya bu ayetleri okudu. Hasta kendine geldi. Efendimiz (s.a.v.)
ne okudun diye sorunca Sure-i Mü'minûn'un son ayetlerini diye cevap verdi.
Efendimiz (s.a.v.), "Bir insan şüphesiz inanarak bu ayetleri bir dağa
okusa dağ parçalanır" buyurdu.
5- Sûre-i Zilzal.
Bu sûrenin bir mahaldeki cinni ve hasta
üzerindeki cinni uzaklaştırma ve helak hususunda te'siri azim'dir.
Kafuru buhur yapıp hastaya koklatarak ve bu
sure-i suratla okuyarak cin çıkarılır. Bir defa okumakla maksad hasıl olmazsa
tekrarlanır.
Bir hastanın içine cin girmiş Hoca Efendi
cinnin çıkmasını rica ederse de cin "müslüman bir cinnim beni düşmanlarım
kovaladılar, ben onlardan korktuğum için bunun içine girdim" demiş.
Hoca Cinne sormuş.
"Bir insanın içine cin girse o cinni
çıkarmak için ne yapmak lazımdır?"
Cin cevap vermiş; kafur buhur yapılır ve
Sure-i Zilzal süratle okunur, o zaman cin tehammül edemez ve kaçar."
Hoca kafur buhur ederek bu hasta üzerinde denemiş
ve o cin içinden kaçıp gitmiş. Bu da tecrübe ettiklerimizdendir.
6- Yasin-i Şerif okunması, tabağa yazılıp
suyunun içilmesi ve yazılarak taşınması da tesirlidir. 41 defa okunursa
muhakkak te'sir gözükür.
7- Es-Saffat suresinin de cinnin yanması hususundaki
te'siri büyüktür, ilk on ayeti okunur. Ve 70 defa tekrarlanır, ilk gün hasta
iyi olmazsa 3 gün devam edilir.
8- Sûre-i Buruc da yine cinnin yanması
hususunda tesirlidir. Tamamı 21 defa okunur.
9- Tilkinin ödü, sar'ası tutup yatmakta olan
bir kimsenin burnuna üfürülse daimi olarak hastalığı geçer. (Hayat-ül hayvan)
10- Tavuğun kursağından çıkan taş, sar'alı
bir kimsenin üzerine asılsa hasta şifa bulur. (Hayat-ül hayvan)
Bu ikisi tarafımdan tecrübe edilmedi.
10. HASTAYI TEDAVİ ETTİKTEN SONRA YAPILACAK
İŞLER
1. Hastanın içinden cin çıktıktan sonra
hastaya elden geldiği kadar dini bilgiler verilir. Allah (c.c.)'dan korkması
tavsiye edilir.
2. Cinin bir müddet sonra hastanın üzerine
dönmesi muhtemel olduğu için dikkatli olması gerekmektedir.
3. Beş vakit namaz kılması ve Kur'an okuması
tavsiye edilir.
4. Yatmadan evvel abdestli olarak, Ayet-el
Kürsi, Sûre-i Bakara'nın sonu ve Yasin okuması, okuma bilmiyorsa bilenden
dinlemesi istenir.
5. Evinde canlı resmi bulundurmaması ikaz
edilir.
6. Sabah namazından sonra, Yasin, Duhan ve
Mearic sûrelerini okuması istenir.
7. Hasta kadın ise şer'i bir şekilde
örtünmeye çok dikkat etmesi, giyebilirse çarşaf giymesi tavsiye edilir, çünkü
çarşaf örtülerin en güzelidir.
8. Her işte besmele çekmelidir.
9. Sahih haberlerde gelen duaları da ihmal
etmemelidir.
10. Kötü meclislerden ve kötü arkadaşlardan
uzak durmalı.
11. Tek başına evde yatmamalıdır.
12. Sabah namazından sonra
(100 defa) okuması istenir.
Hastanın tam bir şekilde Allah (c.c.)'a
yönelmesi ve verilen tavsiyeleri yerine getirmesi lazımdır.
Önemli bir husus ise, cinli olan hastaya
düşmanı olan cine karşı bir silah bir de o tetiği çekecek el lazımdır. Bunlar
ise bir tanesi olmazsa maksat hasıl olmaz. Silah Rasulüllah (s.a.v.)den gelen
dualardır. El, hastayı tedavi eden şahsın vasıflarını geride saydığımız insan
olması lazımdır.
5.5- İnsanın cinlerden
kendini koruması
1. Her zaman Allah (c.c.)'a sığınıp, Allah'a
yönelmek, özellikle helaya, hamama ve benzeri yerlere girince
"besmele" çekmek (cinlerin hasedinden korunmada geçecek)
2. Yılan, akrep, siyah köpek ve siyah kediye
zarar vermemek. (Yılan, akrep, siyah köpek öldürülebilir, yaralı bırakmamak
lazımdır.)
3. Kırlarda deliklere işememek.
4, Herde gelecek olan şer'i okuma usulleri
ile insanın manevi kalenin içine girmesi.
Şeyhim Mahmud Efendi hazretlerinin bu
fakire, hasta okumakta izin verirken söylemiş olduğu söz de, cinlerden
korunmak, onların hile ve çarpmalarından emin olmak için temel esastır ki, o
söz de şudur: "Sen İslam’ı muhafaza edersen İslam’da seni muhafaza eder."
Layık olmadığım halde efendimin yardımı ve
bereketi ile Allah'u Teâlâ muhafaza etti ve ediyor. Allah (c.c.)'a sonsuz
hamd'ü senalar olsun. Ayağımı ve bütün Müslümanların ayağını İslam yolunda
sabit kılsın. (Amin)
5.6. HASTA TEDAVİ EDEN İLE ALAKALI
MESELELER
1- Hasta tedavi eden insan İslam’ı bilir ve
yaşar ise cin ona zarar veremez. Cinlere tazim ederek arkadaşlık kurmuş olup
kendisine tedavi için gelen hastaların cinini öldürtüp veya cinlere hapsettirip
eziyet edince, o cin veya annesi veya babası veya akrabası muhakkak ondan
intikam almak isteyeceklerdir.
İslam’ı bilip o çizgide hareket edenlere
gelince onların maksadı ne cin öldürmek ne de onlara eziyet verip zulmetmektir.
Onların maksadı hastayı tedavidir. Hastayı tedavi ise Rasulüllah (s.a.v.)'ın
sünnetlerindendir. Bu sebepledir ki, cinler bu tür insanlara zarar veremezler.
Onlar bilir ki o insan adildir. Yahut da o insana zarar vermekten acizdirler.
İslâmî ölçülerde olmayıp, hastayı tedavi
edene cinlerin verdikleri zarar, bazen anlaşılmaz. Gören ona cinlerin zarar vermediğini zanneder. Çünkü onda bir
delilik yoktur, cin çarpmış insana da benzemez.Cinlerin onların dinine verdiği
zarar aklına verdiği zarardan daha mühimdir. Cinler bu tür insanların
ekserisini küfre, bir takımını da günah bataklığına sürüklemişlerdir. Onlardaki
para ve şöhret sevgisi bu bataklıktan çıkmalarına mani olmaktadır. Cinler
ifritlerden olup karşısındaki zayıf olunca ona eziyet edebilirler. O zaman tam
bir tevazu ile Allah (c.c.)'a yönelip günahlardan tevbe ederek, Ayet-el Kürsi,
İhlas, Felak ve Nas Sûreleri okuyarak Allah (c.c.)'a dua edip, Allah (c.c.)'dan
yardım istenir. Bu da bir cihaddır. Hatta büyük bir cihad. Çünkü kardeşini
Allah (c.c.)'ın düşmanlarının zulmünden kurtarıyorsun. Uğraşman sonucu yine de
başarı sağlanamıyorsa Allah (c.c.) kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez.
2- Cini hastadan uzaklaştırmak ve o
rahatsızlıktan kurtarmak için hastaya vurmak caizdir. Hadisi şerifte de
anlatıldığı gibi Rasulüllah (s.a.v.) efendimiz bir hastaya şiddetli şekilde üç
defa vurmuştur. Bu vuruşun cinler üzerinde çok tesiri görülmektedir. Hatta bazı
alimler cin çıkmazsa ayaklarına üçyüz, dörtyüz defa vurulur demişlerdir.
Vuranın vurma usulünü iyi bilmesi lazımdır. Hatta cin içinde mi, cine mi
vuruyor, yoksa insana mı eziyet ediyor, onu iyi bilmesi lazım. Aksi takdirde
insana eziyet etmiş olur. Cin insanın içinden çıktığında bu hastalar hiçbir
ağrı ve sancı duymazlar.
Hasköy'den yaşlı bir kadın geldi, içinde cin
vardı, içinden çıkmasını istediğim halde çıkmadı. Onu dövdüm, hasta kendine
geldiğinde ağrı ve sancı gibi bir şey hatırlamıyordu.
3- Cinlerden ölenler de olsa, kendisini
cinler çarpmış olan adamı cinlerin o
zararından kurtarmak caizdir. Cinler hastanın içinden tehdit ile veya nasihat
ile çıkarsa çıkarlar, çıkmazlarsa o hastaya zulmetmiş olurlar, insanın o
mazlumu cinlerin zulmünden kurtarması müstehabtır. Allah (c.c.)'ın ve Rasulünün
gösterdiği ölçüler dahilinde okumak veya tabağa yazarak suyunu içirmek sonucu
cinler ölseler de bu yapılır. Sebepsiz yere cinler vasıtasıyla cinleri
öldürtmek caiz değildir. Cinlere tazim gösterenlerin yaptığı gibi. Bu cin ister
Müslüman ister kafir olsun, kişinin cinlerin öleceğini bilse bile kendini
müdafaa edip meşru okumayı ya kendisi yapıp yada başkasına yaptırması lazımdır.
Efendimiz (s.a.v.) "Kim malı, canı veya dini için öldürülürse, o
şehittir" buyurmuştur. Malı uğruna ölen şehid olursa, aklı ve dini
uğrunda o cin ile uğraşmak bunun gibidir, insan elinden geldiği kadarıyla bu
konuda gayret gösterecektir.
4- Cin çarpmış olan insanı o tasalluttan
kurtarmak, farz'ı kifayedir. insanın gücü yettiği kadarıyla nasıl "bu
meşru mudur" denilebilir? Hatta bazıları "meşayıh böyle işlerle
uğraşmaz" diyorlar. Bu söz hatadır. Hem de cahilane bir hata. Hiç ilim
sahibi olan bir insan bu sözü söyler mi? insan Müslüman kardeşini aklı gitmiş
mecnun olduğu halde nasıl yalnız bırakabilir? Hem de Allah (c.c.)'ın düşmanı
olan şeytanın eline.
Efendimiz (s.a.v.) sahih bir hadiste, "Müslüman
Müslüman’ın kardeşidir. Onu düşmanına teslim etmez, ona zulüm de etmez" buyurmuştur.
Eğer bu işten aciz ise veya yapamıyorsa ehil olan başka bir insana gönderir
veya götürür. Eğer onu tedavi etmeye gücü yetiyorsa, onun için ondan daha mühim
bir iş yoktur. Bu iş meşru mudur? Bu amellerin en faziletlisidir, hatta
enbiyanın ve evliyaullah'ın işidir. Îsa (a.s.) ve Efendimiz (s.a.v.)'in
hastaları tedavi ettiği gibi.
5.7- KUR'AN-I KERİM İLE İLAÇ (Allah (c.c.) şöyle buyuruyor.
De ki: "O, (Kur'an)
inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve
(göğüslerdeki
hastalıklara) şifadır." (Fussilet: 44)
Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
"Biz Kur'an'dan
müminlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz."
(İsra: 82)
Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur;
"ilaçların en
hayırlısı Kur'an'dır." (İbni Mace).
Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur;
"Sizin için iki
şeyde şifa vardır. Onlar da Kur'an ve baldır." (İbni Mace).)
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor, "Biz
Kur'an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz." Kur'an-ı
Kerim bütün dertlere ve hastalıklara devadır, ilaçtır. Bu hastalık ister kalbî,
ister bedenî olsun bütün dünya ve ahiret hastalıklarının ve dertlerin devası ve
ilacıdır. Hasta olan insan tedaviye niyet ettiği zaman tam bir kabul, sıdk-u
sadakat ve Kur'an'ın kendisine şifa vereceğine ve tesirli olacağına inanarak
tedaviye başlayacaktır.
Allah-u Teâlâ (c.c.), Kur'an-ı Kerim'inde: "Biz
Kur'an-ı bir dağa indirseydik, onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün" buyurmaktadır.
Kimin maddî ve manevî bir hastalığı varsa, o hastalıktan kurtulması, şifası
veya hasta olmaması için Kur'an ona yol göstermiş, onu doğruya delalet
etmiştir. "Kime Kur'an şifa olmadıysa (!) onun için şifa yoktur.
Hastanın tam itikad ile Kur'an ve Rasulüllah
(s.a.v.)'den gelen duaların Allah (c.c.)'ın izni ile kendisine faide
sağlayacağına ve şifa göreceğine inanması lazımdır. Okuyan ve okunan şunu iyi
bilecek ki, okunan Kur'an ve dualar birer sebeptir. Şafie şifayı yaratan
Allah'dır. Kur'an nurdur, kalplere şifadır, mü'minlerin hayatta ve kabirde
olanlarına rahmettir. Allah (c.c.) manalarını hakkı ile anlamayı, emirlerine
sımsıkı sarılmayı ve yasaklarından kaçmayı hepimize nasib etsin.
Kur'an'ın şifa olduğunu hemen hemen bütün
Müslümanlar biliyor. Çoğu da Kur'an'ın şifasına şahid olmuşlardır.
5.8- cinin insanı çarpması
ve içine girmesinin sebepleri
1- Cin insanlardan herhangi bir erkek veya
kadına aşık olmuştur.
2- İnsan cine eziyet etmiştir. Ya bilmeyerek
onların üzerine işemiştir, yahut sıcak su ile bir şekilde eziyet etmiştir.
3- Cinlerin zalimliğindendir. Hiç sebepsiz
yere insanda şu zayıf halleri görünce musallat olurlar.
a) Çok şiddetli bir şekilde kızmak.
b) Çok şiddetli bir şekilde korkmak.
c) Çok şiddetli bir şeklide Allah (c.c.)'dan
gafil olmak.
d) Çok şehvetli olmak.
5.3. CİN İNSANIN BEDENİNE NASIL GİRER VE
NERESİNDE DURUR?
İbni Abbas (r.a.) "Cinler ateşin duman
tarafından yaratılmışlardır" buyuruyor. Duman da insanın vücuduna
rahatlıkla girebilmektedir. Sigara dumanının girdiği gibi. Ekseriyetle beyinde
karar kılarlar ve oradan diğer uzuvlara kolay etki edebilir. Hastanın dilinden
konuşan bazı cinler de beyinde olduklarını haber verirler. Beyne girip
yerleştiği gibi, vücudun herhangi bir yerine de girip yerleşebilirler. Ağrı ve
sancı yapabilirler. Bu ağrı ve sancı tıbbî de olabilir, cinnî de.
5.10- SİHRİN TEDAVİSİ
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sihrin
tedavisi caiz, hatta sevaptır. Sahih-i Buhari'de Katade (r.a.) buyuruyor ki:
Said b. Museyyib'e "adamın birine sihir yapılmış, hanımı ile birlikte
olamıyor, buna ilaç caiz midir?" diye sordum. "Bunda bir sakınca yok,
siz iyi bir iş yapmak istiyorsunuz" dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e sihir
yapıldığında, Felak ve Nas sûrelerinin nazil olması ve Cebrail'in (a.s.)
Rasulullah'a okuması da, sihrin okunarak tedavi edrileceğinin delilidir.
Okumanın da mutlaka Kur'an-ı Kerim'den veya
Rasulullah (s.a.v.)'den mervi dualarla olması gerekir. Ayrıca, bu duaların
temiz bir mürekkep ile tabağa yazılıp suyunun içilmesi de caizdir. Nitekim,
Said b. Cübeyr, Ibni Abbas'dan rivayet ediyor; "Bir kadın doğumda zorluk
çekiyorsa, şu duayı yazarak içirilmelidir.
Sihrin tedavisi için okunacak 19 tertip
aşağıya alınmıştır. Bunların herhangi biri ile tedavi, biiznillah mümkündür.
1) Hastaya 21 Yasin okunur. Her
"mübin"de Yunus sûresinin 81. ayeti okunur nefes edilir.
2) Fatiha, Ayet-el Kürsi, Ihlas Felak ve Nas
Sûreleri 70 adet okunur. Gerekirse buna üç gün devam olunur.
3) Tarık Sûresi tabağa yazılıp suyu
içirilir.
4) Bir bardak suya 7 Fatiha, 7 Ayet-el
Kürsi, 11 Ihlas sûresi, 11 Felak, 11 Nas okunur. Hastaya içirilir.
5) Hasta üzerine 7 Fatiha, 7 Ayet-el Kürsi,
7 kere Tevbe Sûresinin 126 ve 129. ayetleri, 7 kere Yunus Sûresi'nin 81. ayeti,
7 kere Kureyş Sûresi okunur.
6) Yunus Sûresinin 81. Ayeti 70 kere hasta
üzerine okunur. Defne yaprağı buhur edilir. Gerekirse birkaç defa tekrarlanır.
7) Ihlas, Felak, Nas Sûreleri bir tabağa
yazılır. Bu yazı yağmur suyu ile silinip hastaya içirilir.
8) Defne yaprağı birkaç gün tütsü olarak
kullanılır. Bu şekilde de sihrin çözüldüğü vakidir.
9) 41 karabiber alınır, her biri üzerine 7
Ihlas sûresi okunur. Bu biberler hastaya tütsülenir.
10) Çözülmesinden aciz kalınmış sihirler
için, büyük bir sahana Yasin-i Şerif temiz bir mürekkep ile yazılır. Şöyle ki;
a) Mübin'den sonra Fatiha
b) Mübin'den sonra Ayet-el Kürsi
c) Mübin'den sonra Hüvellahüllezi la ilahe
illa hû, alimül gaybi veş-şehadeti
d) Mübin'den sonra Kâfirun Sûresi
e) Mübin'den sonra Ihlas Sûresi
f) Mübin'den sonra Felak Sûresi
g) Mübin'den sonra Nas sûresi, eklenecektir.
Bu yazı bol miktarda su ile silinir. Hasta üç yudum içip gerisi ile banyo
yapar. Sihir yedi yıllık olsa da bozulur.
11) Beyyine Sûresi tabağa yazılıp, suyu
içilir.
12) Hasta üzerine 33 defa Fetih Sûresi
okunur.
13) 7 Adet defne yaprağı alınıp, her birinin
üzerine 1 Yasin okunur. Bu yapraklar bir bardak suda bir gün bekletilip hastaya
içirilir.
14) Bir adet Yasin okunur. Her mübin'den
sonra başa dönülerek ikmal edilir. Bu işlem 9 defa yapılıp hastaya nefes
edilir.
15) Bir avuç üzerlik tohumu alınıp, suda
iyice kaynatılır. Su süzülür. Bir tabağa Ayet-el Kürsi ile Felak ve Nas
Sûreleri yazılır. Yazı bu su ile silinip hastaya içirilir.
16) Bir avuç nohut suya konularak 24 saat
bekletilir. Büyük bir tabağa 25 Fatiha ve 25 Kadir Sûresi yazılır. Yazılar bu
su ile silinir, hastaya içirilir.
17) Bakara Sûresinin tamamı hastaya 1 veya 3
defa okunur.
18) Ayet-el Kürsi ile Ihlas, Felak ve Nas
Sûreleri bir tabağa yazılır. Bu yazı sedef otunun yeşilinin suyu ile silinir ve
hastaya içirilir.
19) Bunların hiçbirinden fayda bulmayan
hasta için, 10 tane Kur'an-ı kerim'i iyi okuyan çocuk bulunur. Şu ayetleri ve
sûreleri aralarında paylaşarak hasta üzerine ve bir miktar suya okurlar. Bu
hastaya içirilirse, sür biiznillah çözülür, cin de helak olur.
789 kere Besmele,
70 kere Fatiha,
41 kere Yasin,
2200-kere Felak ve Nas,
41 kere Cin Sûresi,
1 kere Fetih Sûresi,
1 kere Taha Sûresi.
HASED VE NAZAR
Haset bir insanın elindeki nimetin gitmesini
temenni etmektir ki, bu şekilde düşünüp o insanın hakkında bazı hilelere
teşebbüs etmektir. Bu şekli ile haramdır. Bu hali hased edenin hem kendisi için
zararlı hem de olunan için zararlıdır. Bir hased daha vardır ki bu mubahtır. O
da bir insan'ın elindeki nimetin gitmesini temenni etmeden aynı nimetin kendisinde
de olmasını istemektir ki bu haram değil mubahtır. Buna gıbta da denir.
Efendimiz (S.A.V.) sahih bir hadis-i şerifte
ancak iki şey hased edilir:
ALLAH (CC) bir insana mal vermiştir, o insan
o malı gece gündüz infak eder. (fakir ve ihtiyaç sahiplerine dağıtır)
Bir insana da ALLAH (CC) ilim vermiştir. O
insan da ilmi ile amel eder ve insanlara öğretir.
Bir hased daha vardır ki bu insan'ın
iradesinden değildir. Bir kardeşini malından veya ilminden veya rütbesinden
sebeb kıskanır. Fakat buna mani olamaz ve o kardeşinden o nimetin gitmesini de
istemez. Bu düşüncenin kendinden gitmesi için de çok zorlanır. Hatta bu düşünce
galebe çalınca o kardeşi için hayır dua'da bulunur. Bu da haram değildir. Belki
de bu düşüncenin kendisinden gitmesi için nefsi ile mücadele etmesinden sebep
sevab kazanır.
Hased ekseriyetle düşmanlık ve buğuz
etmekten ve kendini büyük görmekten ve kendini beğenmekten doğar ki, bu kötü
ahlak bir de rütbe sevgisindendir ki bir insan fazla methu sena edilince onun
reis olmasını makam sahibi olmasını istemez veya olmuşsa elinden gitmesini
ister.
Bir hased vardır ki insan kendisinden fazla
sevildiği hürmet ve saygı gösterildiği için karşısındakini kıskanır.
Bir şeyh'in müridleri arasında olduğu gibi
ki şeyh bir mürid'e fazla itibar eder ve onu severse onu kıskanırlar.
Yusuf (a.s.)'un kardeşleri arasında olduğu
gibi.
Hased ayet ve hadis ile sabittir ve inkarın
da yolu yoktur.
Kur'an'dan Deliller;
1)- "Ehli kitaptan bir çokları,
nefislerinden kaynaklanan hasedden dolayı sizi imanınızdan sonra, kafirler
haline çevirmek isterler."
2)- "Yoksa onlar, ALLAH (c.c.)'ın
lütfundan verdiği şeyler için insanları çekemiyorlar mı?"
3)- "Onlar: "Bizi
çekemiyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir."
4) "Hased ettiğinde hased edenlerin
şerrinden" Kur'an-ı Kerim'de açık olarak dört yerde hased'den bahs edilmektedir.
Hased'in Sünnetten Delilleri:
1) Zübeyr Ibn-Avvam (r.a.)dan Efendimiz
(S.A.V.) şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetlerin hastalığı hased ve
buğuzdur. Buğuz ise traş edicidir. Saçı traş değil dini traşdır. (Nasıl ki
insan traş olunca saçları ondan gidiyor buğuz edince de dine imana söverek
dinden çıkar.
"Canım kabza-i kudretinde olan Allah'a
yemin ederim ki, inanmadıkça cennet'e giremezsiniz. Sevişmedikçe inanamazsınız.
Size bir şey haber vereyim mi ki onu yaptığınız zaman sevişesiniz. Selamı aranızda
yayın." (Tirmizi,
Ebu Davut, Ahmet)
2) Enes İbn-i Malik (R.A.)dan: Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu;
"Buğnzlaşmayın (kızmayın) hase-îleşrneyin, birbirinize sırt çevirmeyen ve
kardeş olarak ALLAH'ın kuliarı olun. Bir müslüman'a (DİN) kardeşini üç günden
fazla terketmesi (onunla dargın durması) Helal olmaz." (BUHARI, MÜSLİM, TlRMlZl, EBU DAVUT)
3) Abdullah ibn-i Busr'den: Resulullah
(S.A.V.) şöyle buyurdu; "Hased dedikodu ve kahinlik edenler benden
değildir, ben de onlardan değilim." (KENZÜL-UMMAL)
4) Ebu Hureyre (r.a.)dan: Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu; "Hased'den sakının, çünkü ateş odunu yediği gibi
haset de sevapları yer. (EBU
DAVUT, İBN-MACE)
Nazarın da hased ile alakası vardır, ve
hased'ten doğar, insan hased ettiği zaman o içindeki kötü düşünceler gözleri
vasıtasıyla hased olunan üzerinde etki eder. Bu da gözden çıkan zararlı
ışınlardır ki tah-ribkardır. Canlı ve cansız eşyada tesirini gösterip tesir
eder.
Nazar da ayet ve hadis ile sabittir ki
inkarın yolu yoktur.
NAZAR'IN VARLIĞININ AYETTEN DELİLLERİ
l) "Doğrusu o kafirler Kur'an'ı
işittikleri vakit az kaisın gözleri ile seni devireceklerdi." (Kalem 51)
Fahreddin Razi ve Hazin'in beyanlarına göre
Beni Esved kabilesinden gözünün değmesi
ile meşhur kişileri müşrikler Resulullah'a baktırırlardı. Bu ayet bu hususta
nazil olmuştur.
2) "Ve (Yakup (a.s.)) dedi ki oğullarım
(Mısır'a) bir kapıdan girmeyin ayrı ayrı kapılardan girin ama ben (ne yapsam)
ALLAH'ın takdir ettiği hiçbir şeyi sizden geri çeviremem. Hüküm yalnız
ALLAH'ındır. Ben ona dayandım. Dayananlar da yalnız ona dayansınlar."
Yakup (AS) oğullarını Bünyamin ile beraber
Mısır'a doğru yola çıkarmak için hazırladığında onlara hepsinin bîr kapıdan
girmemelerini başka kapılardan girmelerini emretti. Çünkü Yakup (a.s.) onlara
göz değmesinden korkmuştur. Muhakkak ki göz değmesi haktır. Biniciyi atından
düşürür.
Ama ben (ne yapsam) ALLAH'ın takdir ettiği
hiçbir şeyi sizden geri çeviremem.
Yani bu sakındırma ALLAH'ın kader ve
kazasını elbette geri çevirmez. Çünkü ALLAH bir şey dilerse ona karşı gelinmez
ve engel olunmaz.
"HÜKÜM ALLAH'ındır. Ben ona dayandım,
dayananlar da O'na dayansınlar."
SÜNNETTEN DELİLLER
1) Ebu Hüreyre (r.a.)dan: Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu; "Nazar haktır." (Buhari. Müslim)
2) İbn-i Abbas (r.a.)dan: Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu;
"Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı
nazar olurdu. Eğer nazar olduğunuzu anlarsanız gusl ediniz." (Müslim)
3) Aişe (R. anha)dan: Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu;
"Nazardan ALLAH'a sığının muhakkak
nazar haktır." (Müslim)
4) Ebu Ümame ibn-i Sehl ibn-i Huneyf buyurdu
ki; Amr b. Rabia, Sehl ibn-i Huneyf'i yıkanırken gördü vücudu çok hoşuna gitti.
(Vücudu çok beyaz ve güzel cildi vardı.) Ve ona gözü değdi. Sehl oracıkta
rahatsızlandı. Resulullah'a haber gönderildi ve denildi ki Sehl başını
kaldıramıyor, Sehl'e yarayacak bir şey var mı? Resuiullah ona nazar değmiştir,
kimden şüphe ediyorsunuz diye sordu. Amr b. Rabia'dan dediler. Onu çağırın
buyurdu. Amr gelince ona çıkışarak sizden biriniz kardeşini öldürür. Gördüğünde
niçin ALLAH mübarek etsin demedin buyurdu. Bunun üzerine amr yüzünü, ellerini,
dirseklerini, topuklarını yanlarını ve izarının içini bir kapta yıkadı. Ve bu
suyu Sehl'in üzerine döktü. Sehl kendine geldi. (Ahmed, İbn-i Mace, Nesei)
5) Ürnmü Seleme (r. anha) anlatıyor;
Resulullah evinde yüzü sararmış bir cariye gördü. "Ve bunu çarpmışlar
bunda göz değmesi var" buyurdu (Buhari)
6) Esma binti Umeys (R. anha) şöyle buyurdu;
"Ya Resulullah Cafer oğullarına nazar
isabet ediyor. Onlara okuyayım mı?"
Efendimiz (s.a.v.); "Evet, ALLAH'ın
takdirini geçecek bir şey oisaydı nazar olurdu" buyurdular. (Ahmet, Tirmizi, Nesei)
7) Cabir (r.a.)dan: Efendimiz (s.a.v.) şöyle
buyurdu;
"Nazar insanı kabre sokar. Deveyi de
kazan'a sokar (EbuNaim)
8} Cabir (r.a.)dan: Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu; "ALLAH'ın kaza ve kaderinden sonra ümmetimden ölenlerin
ekserisi nazardandır." (Buhari)
9) Enes (r.a.)dan: Resulullah (s.a.v.)
nazar, yılan, akrep gibi hayvanların sokmasında ve yan tarafta çıkan yaralardan
dolayı hastayı okumaya izin verir-di. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)
10) Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"insan kardeşinde, kendi nefsinde ve
mahnda bir acaiplik gördüğü zaman dua etsin çünkü nazar haktır." (İbn-i kesir)
11) "Efendimiz (s.a.v.) (HZ) Hasan ile
Hüseyin'i okur ve ibrahim (a.s.) ismail (a.s.) ile İshak (a.s.)'ı böyle
okurdu" buyurdu. (Ibn-i Kesir)
Bu delillerden anlaşılıyor ki;
a) Hased Kur'an ve sünnet ile sabit bilinen
bir gerçektir.
b) Hased insandan olduğu gibi cinlerden de
olabilir.
c) Hased etme bakımından gören iîe görmeyen
müsavidir.
d) insan kendi nefsini malını ve evladını
nazar eder.
e) Hasedin şerrinden ALLAH'a sığınmak
lazımdır.
f) Hasedin şerrinden korunmak için ön
tedbirler almak lazımdır.
HASEDİN SEBEPLERİ:
1)- DÜŞMANLIK VE BUĞUZ: ALLAH (CC) bu
hususta Kur'an-ı Mecid'inde açık olarak beyan ediyor.
"Onlar sizinle karşılaştıkları zaman;
inandık derler. Kendi başlarına kaldıklarında size karşı öfkeden parmaklarını
ısırırlar. De ki; öfkenizden ölün, şüphesiz ALLAH göğüslerin özünü bilir."
2)- BÜYÜKLÜK: İlim, mal ve rütbe bakımından
kendisinden üstün kimsenin olmasını istemez. Olursa hased eder, tahammül
edemez. Belki kendisi kadar olmasına tahammül edebilir. Fakat kendisinden üstün
olmasına tahammül edemez.
3)- KENDiNi BEĞENMEK: Kendisinden başkasını
beğenmemek ki bu hal insanın küfre gitmesine dahi sebep olur. Şeytan kibri
sebebi ile Allah'ın rahmetinden kovuldu. ALLAH (CC) şöyle buyuruyor;
"(Şunu da) Hatırla ki, Biz Meleklere; Adem için secde edin demiştik ve
onlar da secde etmişlerdi de ancak iblis (etmedi) ben bir çamur olarak
yarattığın kişiye secde eder miyim? dedi."
4) ACAİB GÖRMEK: insanın yakın akrabası,
arkadaşı veya tanıdığı bir kimsenin hiç ihtimal yokken birden alim, zengin veya
mevki sahibi olduğunu görünce teaccübünden kıskanır, hased eder.
5) BİR ŞEYİN ELiNDEN GİTMESİNDEN KORKMAK:
Bir hocanın talebesini kendisinden fazla sevmesinden veya kendisinden fazla
onun gözüne girmesinden korkmak, Yusuf (a.s.)un kardeşleri arasında veya bir
şeyhin müridleri arasında olan kıskançlık gibi.
6) RElSLlK SEVGİSİ: Kendisinden başka
kimseden söz edilmesini istemez, sadece kendisinden bahs edilmesini kendi
ilminden kendi fenninden bahs edilmesini ister. Başkasının iyiliğinden bahs
edilse üzülür kıskanır, başkasının kötülüğünden bahs edilse sevinir. Zamanında
ondan üstün insan olduğunun söylenmesine tahammül edemez.
7) ÂDÎ NEFİSLİ OLMAK: Düşmanlık, buğz ve
kendini büyük görmeden bütün arkadaşlarını iyiliklerinden dolayı kıskanır.
Kimsenin iyi ameline, işine, parasına tahammül edemez kıskanır. Bu tür insana
da halk arasında kıskanç denir.
HASEDDEN VE NAZARDAN KORUNMANIN İLACI
Enes (r.a.) rivayet ediyor;
a) Efendimiz (s. a. v.) "Kim acaib
birşey gördüğünde, derse ona zarar vermez"
b) Felak ve Nas Sûrelerini okumak.
c) Fatiha ve Ayet-el Kürsi'yi okuyana da cin
ve insanın nazarı isabet etmez.
HASED VE NAZAR OLMUŞSA NASIL TEDAVi EDİLİR?
a) Eğer hased eden biliniyorsa elleri
dirseklere kadar, yüzü, ayakları ve izarının altı yıkanır. Hased olunmuş kişi
onunla banyo yapar.
b) Cinli hasta tedavisinde verdiğimiz dualar
okunur.
c) Hz. Hasan ile Hüseyin rahatsızlanmıştı
da, Cebrail (a.s.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e geldi ve Efendimizi hüzünlü
buldu. Sebebini sorunca Efendimiz (s.a.v.)'i tasdik etti ve nazar haktır dedi
ve bazı kelimeler öğreteyim onlarla oku dedi. Efendimiz (s.a.v.) "nedir
onlar" dedi. Cebrail (a.s.)
diye okudu. Efendimiz (s.a.v.) öyle, okudu
Hasan ile Hüseyin kalkıp oynamaya başladılar.
Efendimiz (s.a.v.) .buyuruyor ki; "Bu
sığınmakla yani bu kelimeleri okumakla Allah (c.c.)'a sığının, çünkü bunların
misli yoktur." (İbni
Kesir, C. 4, S. 411).
d) Fatiha, İhlas, Felak ve Nas'ı okurdu. Hz.
Aişe şöyle anlatıyor: Kendisi vefatından önce hastalandığında ben okudum ve onun
eline nefes ettim. Kendi eliyle kendisini meshetmesi için, çünkü onun eli benim
elimden çok büyük ve bereketlidir. (Sahih-i Müslim, Şerhi Nevevi)
insan nazardan korunmak için temime de
takmaz. Temime nazarlık veya manası belli olmayan yazılara denir ki, takmak
haramdır. Peygamberimiz (s.a.v.) "Temime takmak şirktir." buyurur,
İmam-ı Ahmed, bu hadisin ravileri sikadır, yani kendine güvenilir zatlardır
buyurdu. Bu konuda rukye bahsinde geniş izahat verdik.
Hz. Ali (r.a.)'dan rivayetle Peygamberimiz
(s.a.v.) buyuruyor,"Bismillah, helaya girdikleri zaman insanoğullarının
avret yerleri ile cinlerin gözleri arasında perde olur." (Tirmizi, Ahmed)
Enes'in (r.a.) rivayet ettiği başka bir
hadiste "insan elbisesini çıkardığı zaman "bismillah ellezi la ilahe
illahu" demesi cinlerin insanın avret yerini görmemelerine sebep
olur." buyuruimaktadır. (İbnüssunni)
"Bismillah-il hakim" insanın
elbisesini çıkardığı zaman cinler ile kendisi arasına perde olur. (İbnüssuni, Taberanni)
İnsan helaya ve hamama girmeden duaları okur
ve içerde okumaz. Ancak unutmuşsa dilini oynatmadan kalbinden okuyabilir.
İnsan Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu
tavsiyelerine uyar ve ona göre yaşarsa hem Efendimiz (s.a.v)'e ittiba ile sevap
kazanır, hem cinlerin şerrinden kendini korur. Hem de gözükmesini istemediği
avret yerini cinler görmez.
DAMARDA GELEN KANIN FAZLASINA CİNLER
SEBEP OLUR
Kadının fercinden gelen fazla kanın sebebi
cinlerdir. Doktorlar bunun sebebini ve ilacını bilmezler. Bazen sihirbaz kadına
cinni musallat eder. Cin de kadından fazla kan gelmesine sebep olur. Bazen de
cin kendiliğinden musallat olur. Cahş'ın kızı Hamme (r.a,) demiştir ki;
"Peygambere (S.A.V.) geldim ve "Ey Allah'ın Rasulü benden fazla kan
geliyor, namazdan, oruçtan da alıkoyuyor, ne buyurursun?" dedim. Efendimiz
"pamuk kullanmayı tavsiye ederim, kanı durdurur" buyurdu.
"Pamukla duracak gibi değil çok akıyor" deyince Peygamber (S.A.V.)
"daha büyük bir bez parçası al" buyurdu. Ben "bu yetmez çok
fazla geliyor" deyince Peygamber "sana iki tavsiyede bulunacağım ki,
bunlardan herhangi birini tatbik ettiğin takdirde öbürüne lüzum kalmaz. Bunları
yapabilirsen sen bilirsin, ikisinden birini seçebilirsin. Bu devamlı kan gelme
olayı şeytanın fışkırtmalarından bir fışkırtmadır" diyerek bana istiaze
ile alakalı hükmü anlattı" (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Başka rivayette ise "damardan fışkıran
bir kandır" buyurdu. Efendimiz (s.a.v.) başka hadislerinde "Şeytan damarlarda gezer" buyurmuştur, İşte bu damara vurduğu zaman kan
fışkırır ki, insan bedenindeki fazla kanın akmasının sebebi de ekseriyetle
şeytandandır. Şeytanın bu damardan fazla kan gelmesinde ihtisası vardır.
Sahir kendisi ile işbirliği yaptığı şeytanı
kadına gönderir. Şeytan da kadından fazla kan gelmesine sebep olur ki, bu da
kadının helak olmasına sebep olur. Cin kadının içine girer ve bu hastalığa
sebep olur. Hastayı bu durumdan kurtarmak için cinni hastanın cesedinden
çıkarmak lazımdır.
Bunun için de cin çarpmasında verdiğimiz
dualar ve ibtal-i sihir ile alakalı ayetler hastaya ve suya okunur. Hasta o
suyu içer Allah (c.c.)'ın izni ile şifa bulur. Bu kan bazen de insanın
burnundan gelir ve durmak bilmez. Hatta bazıları kan kanserinin de cinlerden
olduğunu söylemiştir. Eğer kan burundan fazla gelirse Hud Sûresi Ayet: 44
hastanın alnına yazıldığında Allah (c.c.)'ın izni ile kan kesilir. Cahillerin
yaptığı gibi kanla yazılmaz. Çünkü kan necistir.
CİNLERİ EVDEN UZAKLAŞTIRMAK
Bazen evlerde cinler gözükerek veya
sesleriyle, bazen de o ev halkına eziyet ederek rahatsız ederler. Hatta evin
içine pislik dahi atarlar. Bunu gözümle bir evde müşahade ettim. Bazen evde beş
kişilik yemek pişer sanki on kişi yermiş gibi hemen biter. Bazen de evde üç
dört kişi olduğu halde sanki on kişi varmış gibi sesler çıkar.
Bu yukarıda saydığımız evler ya kimsesiz
evlerdir ki, cinler orada mesken kurarlar, yahut da içindeki insanlar islam'ı
yaşamadıkları için şeytan evin malından, evladından ve karısından istifade
eder, ortak olur. Allah-u Teâlâ Kur'an'ı Mecid'inde "Onlara mallarında
ve evlatlarında ortak ol" buyurmuştur, insan Islamdan uzaklaşınca bu
ortaklık her zaman olabilir. Allah (c.c.)'a sığınırız.
Efendimiz (s.a.v.) "Evlerinizi
kabirlere (mezarlara) çevirmeyiniz" buyurmaktadır^ Namaz kılınmayan,
Kur'an okunmayan ev mezar gibi olmuştur. Bu eve şeytanlar da cinler de rahatça
girip cirit atar. Böyle bir evden cinleri uzaklaştırmak istendiği zaman o
cinlere evi terketmeleri için üç gün mühlet verilir. Evden gitmeleri ve ev
halkından kimseye görünmemeleri istenir, eğer gitmezlerse bol miktarda su
alınır, eller suyun içine konur ve ağız iyice suya yaklaştırılır. Okuma
bitinceye kadar öyle durulur ve şu dualar okunur: Fatiha, Bakara (1-4), Bakara
(255-257), Bakara (285-286), Al-i imran (18), A'raf (54), Müminun (113-118),
Saffat (1-10), Haşr (21-24), Cin (1-37, Ihlas ve Muav-vezeteyn okunur ve suya
üflenir. O su evin köşelerine serpilirse cinler Allah (c.c.)'ın izni ile evden
çıkarlar. (Müslim)
OKUYUP ÜFLEMENİN CAİZ OLMASI
Avf b. Malik (r.a.) şöyle demiştir:
"Cahiliye devrinde hastalara okurduk, bu sebeple Rasulüllah (s.a.v.)'e
"ya Rasulallah okumak hakkında ne buyurursunuz?" diye sorduğumuzda,
"okuduğunuz şeyleri okuyun bakayım" der, şirki ihtiva eden bir şey
yoksa "bir mahzur yoktur" derdi. (Ebu Davud, Müslim)
Hz. Enes (r.a.)'dan, "Rasulüllah
(s.a.v.), gözdeğmesinde yılan, akrep
gibi hayvanların sokmasında ve yan tarafta çıkan yaralarda hastayı okumaya izin
verdi." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Yine başka bir hadiste, "Kardeşine
faydalı olabilen kimse bunu yapsın" buyurdular. (Müslim)
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: Rasulüllah
(s.a.v.) hastalanınca, O'na Cebrail (a.s.) okur ve şöyle derdi: "Allah'ın
adı ile sana okudum. Allah seni kurtarsın, her hastalığını iyileştirsin, her
hasedcinin şerrinden ve her gözü olanın kem gözünden korusun" (Müslim)
Amr b. Şuayb, babasından o da dedesinden
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Efendimiz (s.a.v.) korku için şu duayı
okumalarını öğretti,
İbni Ömer (r.a.) de küçük ve büyük
çocuklarına bunu öğretti. Ibni Ömer (r.a.) bu duayı yazmış ve çocuğunun boynuna
asmıştı. (Ebu Davud,
Tirmizi, Hakim, Ahmed)
İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine
göre; "Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hasan ile Hüseyin'i okur ve şöyle derdi;
"Şeytandan, her türlü zehirli hayvan ile günahkar gözden Allah'ın eksiksiz
kelimeleri ile dua ederim" sonra,"babamız ibrahim (a.s.) de, ismail
ile Ishak (a.s.)'a bu duayı okurdu" buyurdu. (Ebu Davud, Tirmizi)
Saranın cinlerden olup olmadığı hakkındaki
bahisde de, efendimiz (s.a.v.)'in cinli hastaları tedavi ettiğini, sahabeden hastalara okuyanlar olduğunu,
Ahmed Ibni Hanbel'in hikâyesini anlatmıştık ki, bunlar yeterli delillerdir.
Ehli sünnet alimlerinden hiç kimse, rukyeyi
inkâr etmemiştir. Bu kadar deliller karşısında inkâr eden ancak cehaletinden
inkâr etmektedir.
Hastalara ve delilere ve mecnunlara hem
Rasulüllah (s.a.v), hem de ashabı okumuştur.
Harice b. Salt et-Temimi, amcasının şöyle
dediğini rivayet ediyor; Peygamber (s.a.v.)'in yanından ayrılıp gelirken bir
Arap mahallesine uğradık. Mahalle halkı "O zatın yanından hayırlı gelmekte
olduğunuzu haber aldık. Biz de cinnet hastalığına tutulmuş biri vardır. Acaba
sizde bir ilaç veya hastaya okuyacak birşey var mıdır?" diye sordular. Biz
de "evet vardır" dedik. O cinni olan hastayı getirdiler, üçgün sabah
akşam kendisine Fatiha'yı okudum. Her Fatiha'nın sonunda hastaya üfledim. Hasta
bağını koparmış hayvan gibi dimdik oldu. Bunun üzerine bana bir ücret verdiler.
"Hayır Rasulüllah'a st>runcaya kadar almam" dedim. Rasulüllah'a
sorunca, "Al, ye. Allah'a yemin ederim ki, senden başkası batıl bir okuma
neticesinde yerse de, sen hak olan bir şeyi okumak sebebi ile yemiş
olacaksın" buyurdular. (Ebu Davud)
Ulema, ittifakla "kâhin ve arraf
sınıfına giren cincilere verilen para haramdır" demişlerdir.
Abdullah Ibn Mesud (r.a.) saralının kulağına
okudu ve üfledi, hasta kendine geldi. Peygamberimiz (s.a.v.) ona ne okuduğunu
sordu, o da sûre-i Mü'minun'un sonunu okuduğunu söyledi. Efendimiz (s.a.v.)
"Bir insan o ayetleri tam bir yakın ile dağa okusa, dağ parçalanır"
buyurdu. (İbnüssünniy)
SİHİR,
CİN ÇARPMASI VE DİĞER HASTAlıklardan korunma yolları ve ilaçları
a) Şeytanın şerrinden Allah (c.c.)'a
sığınmak, Allah-u Teâlâ Kur'an'ında şöyle buyuruyor, "Ne zaman şeytandan
bir kötü düşünce seni dürtüklerse Allah'a sığın. Çünkü O işitendir,
bilendir;" başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: "Ve de
ki: Rabbim şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım ve onların yanımda
bulunmalarından sana sığınırım."
Efendimiz (s.a.v.) mescide girdiği zaman,
duasını okur ve şöyle buyurlardı. "Bu
duayı okuyan için şeytan der ki,"O kimse günün diğer vakitlerinde de benim
şerrimden muhafaza edilir." (EbuDavud)
insan her zaman, her yerde, herşeyden evvel
Allah (c.c.)'a sığınıp yardım beklemelidir.
b) Ayet-el Kürsi'yi okumak
Ayet-el Kürsi cinlerin şerrinden korunmak
için büyük bir kaledir.
Ebu Eyyub-i Ensari (r.a.)'nin bodruma benzer
bir yeri vadi. Hurmalarını orada tutardı. Cinlerin gül denilenlerinden biri
gelir oradan hurma aşırırdı. Ebu Eyyub bunu Peygamber (s.a.v.)'e şikayet etti.
Peygamberimiz (s.a.v.) "Git ve cini gördüğün zaman Allah'ın adı ile
Rasulüllah'a git de" dedi. Ebu Eyyub geldi ve cini yakaladı. Fakat cin bir
daha gelmeyeceğine yemin ettiği için salıverdi. Sonra Rasulüllah (s.a.v.)'ın
yanına geldi. Rasulüllah "yakaladığın esiri ne yaptın?" diye sordu.
Eyyub (r.a.) "bir daha gelmeyeceğine yemin etti" dedi. Rasulüllah
(s.a.v.),"Yalan söylemiş, yine gelecektir" dedi. Gerçekten ikinci
defa geldi, yine Ebu Eyyub kendisini yakaladı, tekrar gelmeyeceğine yemin
edince salıverdi. Ebu Eyyub Rasulüllah (s.a.v)'ın yanına geldi. Rasulüllah
(s.a.v.), "yalan söylemiş, yine gelecektir" dedi. Üçüncü defa
gelince, Ebu Eyyub yakalayıp ona dedi ki, "Seni artık Rasulüllah'ın yanına
götürünceye kadar bırakmam" bunun üzerime cin,"sana bir şey
hatırlatacağım, evinde Ayet-el Kürsiyi oku. Ne cin ne de şeytan sana
yaklaşmaz" dedi. Ebu Eyyub tek başına Resulüllah'ın yanına geldi.
Rasulüllah (s.a.v.) Ebu Eyyub'a "Yakaladığın esiri ne yaptın?" diye
sordu. Ebu Eyyub hadiseyi anlattı. Efendimiz (s.a.v.), "yalancı olduğu
halde bu sefer doğru konuşmuş" buyurdular. (Tirmizi, Buhari)
Ebu Hureyre (r.a.)'den: "Peygamberimiz
(s.a.v.), her şeyin bir zirvesi vardır. Kur'an'ın zirvesi Bakara
Süresidir", buyurdu. Orada Kur'an ayetlerinin baştacı, efendisi olan bir
ayet vardır, o da Ayet-el Kürsi'dir." (Tirmizi)
Bir başka hadisi şerifte "Sûre-i
Bakara'da Kur'an'ın baştacı, efendisi vardır. Hangi evde okunursa şeytan o
evden çıkar, o da Ayet-el Kürsi'dir." (Hakim)
insan tam bir teslimiyetle Ayet-el Kürsi
okursa, şeytan ona yaklaşmaz, yaptığı hileleri bozulur. Cinin hastadan
uzaklaşmasında bilhassa son ayetin fazla tekrarlanmasının uzaklaşmasında çok
tesiri vardır. Defalarca denenmiştir. Şeytanın arkadaşlarına keşfettirdiği
batıl meseleler Ayet-el Kürsi okuyarak engellenir.
Bunlar şeytanın dostlarının kulağına
fısıldadığı bazı haberlerdir. Kur'an dili ile "şeytanlar arkadaşlarına
vahy ederler." Bazı cahiller de bunları evliya zannederler.
c) Sûre-i Bakara'nın sonunu (Amener Rasulu)
okumak.
Ebu Mesud (r.a.)dan; Efendimiz (s.a.v.)
Bakara sûresinin sonunda iki ayet vardır ki, kim onları bir gece okursa, bunlar
ona kâfi gelirler. Kötülük ve şerri def ederler" buyurmuştur. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
Peygamberimiz (s.a.v.) "Allah-u Teâlâ bana
arşın altındaki hazineden, Sûre-i Bakara'nın sonundaki iki ayeti verdi, onu
öğrenin, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretin, çünkü o ayetler, hem
namazdır, hem kıraatdır, hem duadır" buyurmuştur. (Hakim)
Numan b. Beşir (r.a.)'dan; Efendimiz (s.a.v.)
"Allah Teâlâ , yer ve gökleri yaratmadan bin sene önce bir kitap yazdı. O
kitaptanBakara Sûresi'nin sonunu teşkil eden iki ayet gönderdi ki, bunlar bir
evde üç gece okunsun da şeytan o eve yaklaşsın, mümkün değildir." buyurdu.
(Tirmizi)
d) İhlas ve Muavvezeteyn'i okumak
Abdullah Ibn Habiyb (r.a.)'den: Efendimiz
(s.a.v.), "Sabahladığın zaman ve akşamladığın zaman, Ihlas, Felak ve Nas
Sûrelerini oku, bunlar sana herşey için kâfi gelir" buyurmuştur. (Ahmet, Tirmizi, Nesei)
Ukbe (r.a.)'de "Peygamberimiz (s.a.v.)'in
"Ey Ukbe, sana iki hayırlı sûreyi öğreteyim mi? Ki, yattığında ve
kalktığında oku. Allah'tan herhangi birşey isteyen veya herhangi birşeyden
Allah'a sığınan, bunlar gibi bir şeyi Allah'dan isteyemez ve Allah'a
sığmamaz." dediğini rivayet etmektedir. (Nesei, Hakim)
e) Huşu içinde Allah (c.c.)'ı zikir etmek
Allah-u Teâlâ Kur'an'ı Kerim'de, çok yerde
Kendini zikretmekten bahsediyor. Hatta düşman ile karşılaşınca sebat ederek,
Allah'ı çok zikredin buyuruyor. Evet savaşta, cephede dahi Allah'ı çok zikir etmek...
insanın nefis ve şeytan düşmanından da
muhafaza olması için Allah (c.c.)'ı çok zikretmesi lazımdır. Zikir öyle bir
muhkem kaledir ki; içine giren düşmanından emin olur. O zikirde dilin
söylediğini düşünerek ve Allah (c.c.)'ın seni gördüğünü bilerek (sen Allah
(c.c.)'ı göremezsin fakat sanki görüyormuş gibi huzur ve huşu içinde) dünya
düşüncesi ve hislerinden soyularak olmalı ki, bu zikri yapmaya gücü yeten insan
yüzdeyüz tesirini görür.
Ebu Hureyre (r.a.)'dan: Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki, "Her kim, günde yüz defa (37)
okursa on köle azad etmiş gibi mükafat alır.
Onun için yüz sevap yazılır. Ondan yüz günah silinir. O gün akşama kadar
şeytanın şerrinden korunması için siper olur ve hiç kimse bu zikri çekenden
daha faziletli bir zikr yapamaz Ancak bu zikri daha çok okuyan
müstesnadır". (Buhari,
Müslim)
Enes (r.a.)'den; Efendimiz (s.a.v.) şöyle
buyurdu; "Her kim evinden çıtığı zaman derse onu
kifayet olur, (Bu sana yeter denilir) muhafaza olunur, hidayet olunur ve şeytan
o kimseden uzaklaşır. Şeytan; kifayet olunan, hidayet olunan ve muhafaza olunan
kişiye senin musallat olma yolun yoktur der". (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei)
Kaab (r.a.)'dan; "insan evinden çıktığı
zaman (38) "Bismillah" derse bir melek ona hidayet olundun
der. "Tevekeltü alallah" derse melek kifayet olundun (bu sana
kafidir) der, "La havle vela kuvvet illa billah" derse
muhafaza olundun der"
Şeytanlardan bazıları bazılarına "geri
dönün buna sizin yolunuz yok (musallat olamazsınız) nasıl siz kifayet olunan,
hidayet olunana ve muhafaza olunana yol bulabilirsiniz." der.
Enes (r.a.)'den: "Peygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyuruyor; "insan yatağına oturduğunda Fatiha ve İhlas
okursa (besmele ile) insan ve cin şerrinden ve
bütün serlerden emin olur." (EL-Bezzâz)
Islama giren muhkem bir kaleye girmiştir.
İslami yaşayan ve Allah (c.c.)'ı zikr eden kalelerin en muhkemine girmiştir ki,
şeytanın ve adamlarının onun üzerinde saltanatı yoktur. Onlar emniyet
içindedirler. Allah-u Teâlâ Kur'an'ında şöyle haber veriyor. "Benim halis
kullarıma karşı senin bir gücün yoktur. Ancak sana uyan azgınları
(azdırabilirsin sen)" (Hicr-42)
Eğer insan Allah (c.c.)'ın zikrini terk
eder, gafil olursa, şeytan ona yakın olur. Şu ayet buna delildir: "Kim
Rahman'ın (Allah'ın) zikrini görmemezlikten gelirse ona bir şeytanı sardırırız.
Artık o, onun yakın arkadaşıdır (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak
kötülükler telkin eder)" (Zuhruf:36)
"Allah'tan korkanlar, kendilerine
şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah'ın emir ve yasaklarını)
hatırlarlar, hemen (gerçeği) görürler." (Araf: 201)
"Şeytanın kardeşlerine gelince,
(şeytanlar) onları azgınlığa sürüklerler, sonra yakalarını bırakmazlar." (Araf: 202)
Dua ve zikr müslüman için gece gündüz her
zaman lazımdır.
f) Abdest ve Namaz
Bu ikisi insanı en çok muhafaza eden
vecibelerdir. Özellikle kızgınlık anında.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: "Kızmak
şeytandandır; şeytan ateşten yaratılmıştır, ateşi ancak su söndürür.
Sizden biriniz kızdığı zaman abdest alsın. (EbuDavud)
g) Ayet-el kürsi ile Sûre-i Gafir'in (Mü'min
Sûresi) evvelini okumak
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar; "Her
kim Ayet-el Kürsi ile Sure-/ Gafir'in evvelinden üç ayetini (elmasir'e
kadar) sabah okursa, akşama kadar bu ikisi onu muhafaza eder. Akşam okursa
sabaha kadar muhafaza eder." (Tirmizi)
h) Boyun kırıklığı ile Allah (c.c.)'e dua
etmek Dua ibadettir, Allah'u Teâlâ kuiun kendisine yalvarmasını, ondan
istemesini sever ve dua edenin duasını kabul eder. Şu ayet te buna delildir:
"Kullarım sana benden sorarlarsa (söyle) "ben (onlara) yakınım (bütün
hallerini bilir, görür ve söylediklerini işitirim) bana dua edince dua edenin
duasına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versinler (benim
çağrıma uysunlar), bana inansınlar ki doğru yolu bu-lalar." (Bakara: 186)
insanın tevazulu olup, muhtaç olduğunu bilerek
Allah (c.c.)'m fazlı kereminden istemesi bir ibadettir. 'Dua ibadetin
özüdür" Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Ke-rim'inde "Duanız olmasaydı ne
ehemmiyetiniz olurdu?" buyurmakla çok dua edip yalvaranın mühim bir insan,
dua etmeyenin ise ehemmiyetsiz insan olduğunu anlatmaktadır. Efendimiz (s.a.v.)
"Acele etmediğiniz takdirde duanız kabul olunur" buyurunca
"acele etmek nedir?" diye sorulduğunda, "dua ettim kabul olmadı,
demektir" buyurdu.
Şu da gerçektir ki; haram yiyenin duası
kabul olunmaz.
ı) Şeytanın hazır olduğu meclislerden uzak
durmak; ki onlardan bazıları şunlardır.
a.a.) Harama bakmak,
b.b.) Gıybet ve fısk meclisi
c.c.) Kendini beğenmek ve gurur,
d.d) Kötü insanlarla ünsiyet.
a.a.) Harama Bakmak.
Efendimiz (s.a.v.) "Yabancı bir
kadına bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah'tan korktuğu
için gözlerini yumar, bakmazsa Allah ona imanın tadını kalbinde tattırır"
buyurmuştur. (Cami-ul-Kabir-i
Süyuti)
Başka rivayette, "Yabancı bir
kadının yasak olan yerine bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim
ondan gözünü çevirirse Allah ona ibadet yapmayı rızık olarak verir, o insan da
ibadetin lezzetini bulur."
b.b.) Gıybet
Gıybet, kötü meclis ve müslümanlara kötü
zan, başkalarının ayıplarını araştırmak, laf götürüp getirmek; haram ve en kötü
işlerdendir. Gıybet edilen yer şeytanın beğendiği ve hazır olduğu yerdir, insan
konuştuğu kelimeye çok dikkat edip, lehine mi, aleyhine mi olduğunu iyice
anladıktan sonra konuşmalıdır.
Allah (c.c.)'ın şu kelamını daima
hatırlamalıdır: "insan, hiçbir söz söylemez ki, yanında (onu)
gözetlemeyen, dediklerini zaptetmeyen (bir melek) bulunmasın."
Allahu Teâlâ, Sure-i Hucurat'ta bize ahlak
kaidelerini öğretiyor ve müslümanların gıybetini etmememizi ve onlara su'i zan
etmememizi anlatıyor ve şöyle buyuruyor: "Ey insanlar, bir topluluk
(diğer) bir toplulukla alay etmesin, belki (alay ettikleri kimseler)
kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın, birbirinizi kötü
lakaplarla çağırmayın, inandıktan sonra, kötü adla çağırmak ne kötü şeydir. Kim
tevbe etmezse işte onlar zalimdirler." (Hucurat: 11)
"Ey inananlar! Zandan çok sakının
zira zannın bir kısmı günahtır, birbirinizin gizli şeylerin iaraştırmayın,
biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini
yemeyi sever mi? işte bundan iğrendiniz, o halde Allah'dan korkun. Şüphesiz
Allah tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Hucurat:12)
Gıybet ve su'i zan etmenin ne kadar kötü
olduğunu Allah Teâlâ Kur'an'ında çok açık beyan ediyor. Bunlar en kötü
cürümlerdir ve şeytanın insana tasallutunun en büyük sebeplerindendir.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müjdeler olsun o kimseye ki, kendi
kusurları ile meşgul olması, insanların kusurlarını araştırmaktan kendisini
alıkoymuştur."
c.c.) Ucub ve Gurur
Ucub ile gurur insan ile şeytan arasında
olan savaşın sebeplerindendir ki, bu eskiden şimdiye kadar devam etmektedir.
Kıyamete kadar da devam edecektir. Şu ayet de buna delildir:
"Rabbin meleklere demişti ki, ben çamurdan
bir insan yaratacağım. Onun şeklini düzeltip, ona ruhumdan üflediğim zaman
derhal ona secdeye kapanın. Meleklerin hepsi tüm olarak secde ettiler. Yalnız
iblis etmedi. Büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. (Rabbin ona) dedi ki, "Ey iblis iki elimle (bizzat kudretimle)
yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa
yücelerden mi oldun?" "Dedi; ben ondan iyiyim. Beni ateşten yarattın,
onu çamurdan yarattın." Rabbim dedi; "Öyleyse yeniden dirilecekleri
güne kadar benim canımı almayı ertele." buyurdu; "Hadi sen
ertelenenlerdensin. O belli vaktin gününe kadar.' (iblis) dedi; "Yalnız
onlardan halis (ihlas sahibi) kulların hariç (onlara dokunmayacağım). " Buyurdu
ki; "Gerçek (benim andımdır) ve ben gerçeği söylerim" "Senden
ve onlar içinde sana uyan kimselerden (gelenler ile) cehennemi dolduracağım,
onların hepsini azdıracağım." (Şad: 71-85)
Karun'un helakinin sebebi, Firavn'ın
helakinin sebebi de ucub ve gururdur. Bu iki kötü ahlaktan çok kaçmak lazımdır.
Çünkü bunlar şeytanın ahlakıdır. Şeytan ucub ve gurur sebebi ile kalbe girer ve
kalbi ifsad eder ve Allah (c.c.)'a isyana sebep olur. Şu ayetin devamlı insanın
gözü önünde olması lazımdır: "Artık kendinizi övüp temize çıkarmayın,
çünkü o Allahu Teala takva sahibini daha iyi bilir."
d.d.) Kötü insanlarla Oturmak ve Ünsiyet
Etmek
Devamlı olarak şu söz söylenir; "Kişi
arkadaşı ile tanınır". Kötü insanlar ile arkadaşlık, şerre ve kötülüğe
götürür, iyi insanlar ile arkadaşlık, insanı hayra, takvaya ve iyiliğe götürür,
güzel ahlak kazandırır.
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: "iyi
insanlar ve kötü insanlar ile oturmanın misali, misk taşıyan ile körük ateşi
üfleyen gibidir. Misk taşıyan sana ya güzel bir koku ikram eder ya satın
alırsın yahut ta kokusundan güzel bir koku bulursun, koklarsın. Körük ateşine
üfleyenin yanında ise ya ateş sıçraması ile elbisen yanar, yahutta pis bir koku
bulursun, koklarsın." (Buhari-Müslim)
İnsanın nasıl bir insan olduğunu öğrenmek
istiyorsan arkadaşını sor. Her insan arkadaşına uyar ona tabi olur. Bu kötü
arkadaşlar cinlerden şeytanlar olduğu gibi insanlardan da şeytanlar olabilir.
Şu ayet buna delildir: "böylece biz her peygambere insan ve cin
şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler
fısıldarlar." (En'am:
112)
Allah'u Teâlâ bizi ve bütün Müslümanları
şeytanın hazır bulunduğu mekânlardan ve toplantılardan uzak, şeytanın uzak
olduğu mekanlara yakın etsin. Ahlakımızı güzel etsin ki, şeytan bize yol
bulamasın.
Allah'ım bizi habibinin ahlakı ile
ahlaklandır... Amin...