Üstad Muhammed El-Gazâlî'nin Takdimi
Üstad Prof. Dr. Yusuf El-Kardavtnin Takdimi
KUR'AN-I KERİM'E GÖRE KADININ ŞAHSİYETİ
BUHARI VE MÜSLİM'DE GEÇEN KADININ ŞAHSİYETİ İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER
Kadının Şahsiyetinde Bağımsızlığı
Kadının Eğitim Ve Öğretim Hakkı
Kadının Cemaatla Yapılan İbadetlere Katılması
Kadınların Umumi Törenlere Katılması
Kadının Toplum Hizmetine Katılması
Savaşlarda Fıtrî İşler Yapmaları
Kadınların Aile Sorumluluklarını Aksatmadan Özel Bir İşte Çalışabilmeleri
Aile Mesuliyetlerinin Karı-Koca Arasındaki Dağılımı
Vazifelerin İfa Edilmesinde Karı-Kocanm Yardımlaşması
Kadının Kocası Tarafından Övülmesi
İslam, Kadına Güzel Şekilde Muamele Etmeyi Emreder
Rasulullah'in Hanımı Huveylid'in Kızı Hz. Hatice
Rasulullah'ın Kızı Fatımatu'z-Zehra
Ümmii Süleym (Ğumeysa Binti Milhan)
Esma Binti Ebi Bekr (Zatu'n-Nitakayn)
SAHİH HADİSLERİN YANLIŞ UYGULANMASI
Kadının Şahsiyetine Gereken Saygının Gösterilmesi
Kadının Şahsiyetinin Gelişmesine Yardımcı Olan Etkenler:
Müslüman Erkeğin Kadına Karşı Güzel Davranışlarından Örnekler
Rasulullah'ın Hanımlarına Karşı Davranışlarından Bazıları
Rasulullah'ın, Kızlarına Karşı Davranışlarından Bazı Örnekler:
Rasulullah'ın, Mü'm İn Kadınlara Karşı Davranışlarından Bazı Örnekler:
Rasulullah'ın Müslüman Olmayan Kadınlara Karşı Davranışları
MÜSLÜMAN KADININ TOPLUMSAL HAYATA KATILIMI VE-ERKEKLERLE KARŞILAŞMASI
Peygamber Döneminde Kadının Toplumsal Yaşama Katılması
5. İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoyma
10. Evlenme Fırsatlarını Çoğaltma
11. Harama Girmeden Eğlence Düzenleme
10. Evlenme Fırsatlarını Çoğaltma
11. Harama Girmeden Eğlence Düzenleme
Müslüman Kadının Sosyal Hayata Katılma Adabı Ve Erkeklerle Görüşmesi
Katılma Ve Görüşme Âdabını Gerçekleştirmeye Yardım Eden Temel Faktörler
Kadın Ve Erkek Arasındaki Müşterek Âdaplar
Peygamberler (A.S.) Döneminde:
İsrailoğullarının Muhtelif Dönemlerinde:
Bununla İlgili Bazı Örnekler İse Şunlardır:
5. Erkeklerin Çeşitli İşleri İçin Peygamber'in Hanımlarına Müracaat
Etmeleri:
6. Peygamberin Hanımlarının Riıüslümanlara Rasulullah'ın Saadetini
Öğretmesi:
BU KİTABIN asırlarca
önce çıkmasını ve kadının İslâm toplumundaki gerçek konumunun doğru bir yaklaşımla
ortaya konmasını çok isterdim. Müslümanlar, kadın konusunda, İslam'ın koyduğu
ilkelerden saptılar. Kaynağı bulanık rivayetlere itibar ettiler. Bunlar, ya
uydurma yahut da ona benzer hadislerdi. Bu rivayetler, müslüman kadını kör
cahilliğe, gaflete, din ve dünyasından uzaklaşmaya şevketti. Buna göre kadının
tahsil görmesi günah, mescide gitmesi ise sakıncalıydı. Onun, müslümanların
gündeminden haberdar olması ya da bugünle ve yarınla ilgilenmesi akla dahi
gelemezdi. Kadınların horlanması yaygın bir anlayış haline gelmişti. Maddi ve
manevi haklarının ellerinden alınması yerleşmiş bir gelenekti. Daha üç yıl
kadar önce hatibin biri, çağımıza hiddetlenerek şöyle diyordu: "Allah,
kadının, üç durum dışında dışarı çıkmadığı günleri mübarek kılsın. Bunlar, annesinin
karnından dünyaya, babasının evinden kocasının evine ve oradan da kabrj hl e çıkardı."
Dedim ki: "Hayır,
Allah o günleri mübarek kılmasın! Ümmet o günleri bir daha görmesin. O günler
cahiliyye günleridir; İslâm'ın değil. O günler, kör taassubun hakim olduğu
günlerdir, sırat-ı müstakîme götüren günler değil. Maalesef İslâm ümmeti, bu
taassup yüzünden ilim, terbiye ve üretim alanlarında üçüncü dünya ülkelerinden
oldu. Bu acı gerçekleri dile getiren yorumuma birisi şöyle itiraz etti:
"Halisane öğüt veren bir kalbten fışkıran bu şuuru ne diye inkâr
ediyorsun? Rasulullah'ın kızı Fatıma'dan rivayet edilen şu hadis bunu
desteklemiyor mu? Fatıma: 'Kadın kimseyi görmeyen ve kimsenin de kendisini
görmediği kişidir1 dedi. Rasulullah, Fatıma'nın sözünü onayladı; kızını bağrına
basarak, kızının kendi yolunu sürdürdüğünü ima eden şu âyeti okudu: O nesiller
ki, (imanda) birbirlerindendirler. Bu, İslâm'ın beşikten mezara kadar kadına
farz kıldığı bir hüküm olmaz mı?"
Dedim ki: Hayır söz
konusu hadis mevzudur. Muteber hadis kitaplarında yoktur. Bu, Kur'an-ı
Kerim'den, sahih hadislerden, Rasulullah ve hulefa-i raşidin'in hayatından
tevatüren gelen bilgilere ters düşen bir hadistir. Hadis uyduranlar, kadınlara
anneliği farz kılan hadisler ortaya attılar. Bu uydurmalara itibar edenler de
kadınlara okul açmadılar. Kadınların mescide gitmesini engelleyecek hükümler
uydurdular. İşte bunlar kadının dini ve dünyevi vazifesini hayvani/beşeri yöne
hasredinceye kadar cehaletlerinde ısrar ettiler.
Bu kitap, müslümanlan
Peygamberlerinin sünnetine götürmektedir. Çünkü bu belgesel bir kitaptır.
Müellifi ise dinine bağlı ve ulema sınıfından bazılarının pek sevdiği cedelden
hoşlanmayan, bilgiyi yalnızca haklan üstün gelmesi için talep eden biridir.
Birkaçı istisna
edilirse çoğu hadisler, Buhari ve Müslim'den alınmıştır. Söylediklerime, kulak
verirsen İslâmın erkeklerle kadınlar arasında çizmiş olduğu dairenin ne kadar
geniş olduğunu kadının hayatıyla ilgili önemli vazifelerin neler olduğunu
görürsün.
Müellif, yalnız İslâmî
hakikatlerden çıkardığı sağlam ilkelerle müslümanlan batı hayranlığına karşı
uyarıyor ve onları modern uygarlığın içine düştüğü tehlikelerden koruyor. O
uygarlık ki, olanca gücüyle bizi çepeçevre kuşatmış.
Evet. Bundan kurtulmak
istiyoruz, zira bizi bu vahim duruma düşüren hatalarımıza yeniden dönmek için
değil. Bilakis salih seleflerimizi izlemek, asr-ı saadetin ve hulefa-i
raşidinin aydınlık günlerine yeniden dönmek için bunu arzu ediyoruz. Bunların
dışında, ne cahillerin arzu ve emellerinin, ne de yeni kuşakların uydurma
değerlerinin bir kıymeti vardır.[1]
AMD ALLAH'A, salat ve
selam Allah'ın Rasulüne, âline ve ashabına, ona uyanlara olsun.
Sayısal açıdan
toplumun yansını kadınlar oluşturmaktadır. Kocasına, çocuklarına ve çevresine
tesirleri açısından ise bu oran daha da yüksektir. Bu konuda şair şöyle demiş :
Anneler okuldur; şayet
onları iyi yetiştirir sen, Necib bir toplum yetiştirmiş olursun sen.
Kadınların, nice
kahramanın yetişmesindeki rolleri inkâr edilemez. Hukemamn bir kısmı
kendilerindeki üstün vasıfları kadınlara atfederek, "her büyük adamın
arkasında bir kadın vardır" derler.
Beri tarafta kimi
filozoflar, dünyadaki fitne ve fesadın kadınlardan dolayı olduğunu söylemiş;
bir kötülük gördüklerinde: "Nedenini kadınlara sor, onlarda ara"
demişlerdir.
İnsanlar -ister
geçmişte olsun, ister günümüzde- kadınlan ya hüsn-ü zanla desteklemişler ya da
ona düşman olmuşlardır.
Bir şair:
Kadınlar bizim için
yaratılmış reyhandır Hepimizin reyhan koklamaya arzusu vardır derken, bir
başkası şunları söylemiştir:
Kadınlar bizim için
yaratılmış şeytanlardır. Şeytanların şerrinden Allah'a sığınırız
Kimi düşünürler,
kadınlar için güzel şarkılar yazarak, onların aile ve toplumdaki üstünlüklerini
ve tesirlerini anarlar. Kimileri de kadınları simsiyah gözlüklerle görüp onları
şerrin kaynağı olarak değerlendirler.
Öyle ki sapkın bilim,
kötüleri kadına nisbet ederek onu daha kötü görmüştür. Yazı yazmayı öğrenen
kadına birisi "beyaz benekli yılan; zehir mi istiyor?" demiştir. İşin
daha kötüsü -zanlarına göre- Hz. Adem'i "yasak meyve"den yemesine
sebep kadındır. Adem'e Allah'ın koyduğu yasağı çiğneten, Adem'i cennetten
kovdurtarak dünyaya inmesinin sebebi kadın olduğundan, kıyamete kadar
insanlığın yaptığı her türlü günahı kadının omuzlarına yüklemişlerdir.
Yahudi ve
Hristiyanların mukaddes kitaplarında da bu töhmeti destekleyen sözler vardır.
Orada da bütün suç, kadının üzerine yıkılır.
İslam ise kadına çok
değer vermiştir. Çünkü o kızdır, eştir, annedir. Toplumun önemli bir üyesidir.
Herşeyden önce insandır.
Erkek gibi kadın da
yaptıklarından sorumludur. Yüce Allah'ın buyruklarına ve yasaklarına
muhataptır. Erkek gibi o da yaptığı iyi veya kötü amellerinin karşılığını
görür. İnsanlığın başlangıcındaki ilahi teklif cennette bulunan erkek ve kadının
ikisine birden indi. Nitekim âyet-i celilede:
"Ondan
dilediğiniz gibi bol bol yiyin. Şu ağaca yaklaşmayın aksi halde zalimlerden
olursunuz" (Bakara, 35).
buyurulur.
Kur'an-ı Kerim'de
-Tevrat'ın zıddına- Adem'in günahından kadın sorumlu tutulmamıştır. Aksine ilk
sorumlu olan Hz. Adem'dir. Hz. Havva ona tâbidir. Âyet-i celilede:
"Daha önce
Adem'den söz almıştık, verdiği sözü unuttu. Onu azimli biri olarak
bulmadık." (Taha: 115),
diğer bir âyette ise:
"Adem, Rabbinin
buyruğuna karşı geldi de yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul
etti ve onu doğru yola iletti." (Tâhâ:
121-* 122)
buyurulu.
İslâm'ın nazarında
kadın, ne erkeğin düşmanı ne de rakibidir. Bilâkis kadınla erkek birbirlerini
tamamlayan unsurlardır. Kur'an:
Siz
birbirinizdensiniz" (Ali İmran:195),
buyururken Hz.
Peygamber (s.a.v.): "Kadınlar, erkeklerin kız kardeşleridir" buyurur.
İslâmda kadının
hakklanna tecavüz edilmesi, yahut hakkının erkek tarafından gaspedilmesi söz
konusu olamaz. Çünkü İslâm, Allah'ın şeriatıdır. Allah, erkeğin de, kadının da
Rabbidir.
Esefle görüyoruz ki,
bazı bağnazlar, müslümanlann zihinlerini bulan-dırarak kadının şahsiyeti ve
rolleri konusundaki düşüncelerini bozmaktadırlar. Buna bağlı olarak kadınlarla
olan ilişkiler kötüleşmekte, Allah'ın çizdiği sınırlar çiğnenerek kadınlara
haksızlık etmektedirler. Özellikle bu durum, ümmetin nübüvvet çizgisinden, yani
îslâmi yoldan, saptığı son dönemlerde görülmektedir.
Çağımızın düşünce
dünyasında şikayet edilen önemli bir konu vardır; dengesizlik... Yargılarımızın
çoğunda Kur'an-ı Kerim'de "sırat-ı müstakim" olarak belirtilen orta
yolu tutmayız da çoğunlukla ifrat veya tefrite kaçarız. Halbuki âyet-i
celilede: "Sizi dengeli bir ümmet kıldık" Duyurulmaktadır. Hz.
Peygamber (s.a.v.) ise "İşlerin en hayırlısı, mutedil olandır"
demiştir. Hz. Ali (r.a.): "Orta yolu takip edin, yoksa hızlı giden ona
dönmek yavaş giden de muhakkak ona ulaşmak zorunda kalır" demiştir.
Toplumumuzda kadının
konumu, nedense ya ifrat ya da tefrittir. Kadınlara alaylı ve tip yüksekten
bakanlara göre kadın şeytanın tuzağı, İblis'in oltasıdır. Aklı ve dini noksan
bir yaratıktır.
Onlara göre kadınların
ehliyeti noksandır. Erkeğin cariyesi konumundadır. Erkek dilerse onunla
evlenir. Ona bir miktar mal vererek herşeyine sahip olabilir. Dilediğinde boşar.
Boşanma sonucunda kadın ne mal ne de tazminat alabilir. Demişler ki:
"Kadınlar ayakkabılara benzer. Erkek dilediğinde bu ayakkabıları giyer,
dilediğinde çıkarır."
O evlendiği erkeği
sevemese, sabretmekten ve kendisine zehir olan hayata katlanmaktan başka çaresi
yoktur. Kurtuluşu, erkeğin boşamasına yahut elinde avcunda ne varsa ona vererek
boşanmaya razı olmasına kalmıştır. Aksi halde ona kul olmaktan başka hiçbir
çıkar yol yoktur.
Kimileri cahiliye
anlayışlarına dönerek kız çocuklarına mirastan pay vermiyorlar. Terekesini
alış-veriş yolu ile erkek çocuklarına aktarıyor ve böylece kadınlara mirastan
bir pay kalmamış oluyor.
Müslümanlar günümüzde
hanımlarını eve hapsetmiş, ilim öğrenmelerine müsade etmeyerek, topluma
faydalı olan hiçbir aktif faaliyete sokmamışlardır. Kimileri saliha bir
kadının, evinden ancak iki defa çıkabileceğini belirtmiştir: Babasının evinden
kocasının evine, kocasının evinden de kabre...
Halbuki Kur'an-ı Kerim
mü slü m ani ardan dört kişinin şahitliği ile zina yaptığı sabit olan kadının
ceza olarak evde bırakılmasını emretmiştir. Bu hüküm ise zina yapan kadına recm
cezası hükmünün verilmesinden Öncedir. Bu, âyet-i kerimede şöyle belirtilir:
"Kadınlarınızdan
fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse
o kadınları ölüm alıncaya ya da Allah onlara bir yol gösterinceye kadar
evlerinde tutun dışarı çıkarmayın." (Nisa: 1 S).
İlim öğrenmeleri ve
dinde fıkhi bilgilerini geliştirmeleri için hanımlarının dışarı çıkmasına
engel olanlar, "dini bilgileri babasının ve kocasının öğretmesi
gerekir" diyerek, ilmin ışığından onları mahrum bırakmışlar; cehaletin
karanlığında kalmalarına göz yummuşlardır. Kendisi cahil olan baba ve koca
onlara ne öğretecek? İlim yoksunu kimse ilim öğretemez. Körü kılavuz edinen, yolunu
şaşırır. Bütün bunlar, her müslüman erkek ve kadının ilim öğrenmesinin farz
olduğunu, müminlerin annelerinin, sahabe ve selefin kadınlarının şiir, edebiyat
ve hitabet sanatındaki başarılarına ilaveten hadis rivayeti, hukuki konulardaki
derinlikleri ile ön plana çıkmış kadınların bulunduğunu bilmelerine rağmen
meydana gelmiştir.
Alimlerimizden şöyle
diyen kimseler vardır: "Şu hadisi bana filancanın kızı filanca
hanımefendinin senediyle filanca hanım rivayet etmiştir".
Kerime bint Ahmed
el-Merveziyye, Buhari'den hadis rivayet arasındadır. Bu hanımın hadis
mecmuası, güvenilir nüshalardandır; İbn Hacer el-Askalani, Fethu'l-Bari'de
ondan övgüyle bahseder.
Nübüvvet çağında
müslüman hanımların yatsı ve sabah namazları da dahil beş vakitte cemaate
katıldıklarını bildikleri halde gerek namaz, gerekse nasihat için hanımların
camilere gitmelerini engellediler. Oysa ki Peygamberimiz: "Allah'ın
kullarını Allah'ın mescidlerinden uzaklaştırmayınız" buyurmaktadır.
İşin garib yanı
müslüman hanımların ta günümüze kadar diğer din mensubu kadınların sahip
olduğu haklardan mahrum olmasıdır. Yahudi bir kadın sinagoga, Hristiyan bir
kadın kiliseye, Budist ya da Brahman bir kadın ise tapmağa gider. Müslüman
hanım ise mescide gitmekten mahrumdur. Ayrıca katkıda bulunabileceği dünyevi
meşru işlerde kocasına veya babasına ortak olmasını da yasak saydılar. Oysa ki
sahabe hanımlarından Zatu'n-Nitakeyn (çift kuşaklı) diye bilinen hanım kocası
Zübeyr b. Avvam ile ortaklaşa ticaret yapmışlardır.
Daha açık misal
Kur'an-ı Kerim'de Kasas sûresinde gösterilmiştir. Yaşlı adamın iki kızı
koyunları yedirir içirir, Hz. Musa ile konuşurlardı. Onlardan biri babasına
cesurca şöyle birşey der:
"Babacığım, bunu
çoban tut işte. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı budur. Hem de güçlü ve
güvenilir biridir." (Kasas: 26).
Kadınların evde
tutulmasında her nedense muhkem ve açık nasslan bırakıp müteşabih olanlara
dayanıyorlar. Mesela, Ahzab sûresinde Peygamber'in hammlarıyla ilgili âyetler
böyledir.
"Ey peygamber
kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan
korkuyorsanız sözü yumuşak söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse tamah
etmesin. Güzel, kuşkudan uzak bir biçimde söz söyleyin, evlerinizde
oturun." (Ahzab: 32-33). *
"Peygamberin
hanımlarından birşey istediğiniz zaman perde arkasından isteyiniz."
(Ahzab: 53).
Müslüman kadın, çoğu
kez hayat ortağı olarak eşini seçme hakkından bile mahrumdur. Velisinin
dilediği eşi kabul etme veya reddetme hakkı bile yoktur. Kimi babalar,
kızlarının rızasını almadan ve hatta istişare etmeden, görüşünü bile sormadan
evlendirirler.
Üzülerek belirtmek
gerekir ki üzerinde durmaya değmez delillere dayanarak Şafîîler, Malikîler ve
çoğu Hanbelîler bu konuya temas dahi etmediği gibi, başkalarının delillerine
de bakmamışlardır. Şeyhü'l-İslâm İbni Teymiyye ve öğrencisi İmam İbnu'l-Kayyım
el-Cevziyye söz konusu mezheplerin ileri sürdüğü delilleri çürütmüşlerdir.
Kadının hakkına nice
tecavüzler yapılmıştır. Sahih hadisler yersiz kullanılarak, siyakına uymayacak
şekilde deliller çıkartılarak, kadının haklan gasbedilmiştir. Kadınlarla ilgili
görüşlerini destekleyen şu hadisleri kendilerine kalkan yapmışlardır:
"Onların aklı ve dini noksandır" bu dahisi ileride ele alacağız.
Diğer bir hadis: "Bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesini emredecek
olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim."
Bununla da
yetinmeyerek aslı, temeli olmayan hadisler getiriyorlar veya oldukça gevşek
sayılan hadislere dayanıyorlar. Yahutta mevzu ve yalan hadisleri esas
alıyorlar. Bu türden uydurmaların en başında Peygamberimizin Hz. Fatıma'ya:
"Kadın için en uygun olanı nedir?" sorusuna Hz. Fatıma'nın:
"Kadının erkeği, erkeğin de kadını görmemesidir" şeklindeki cevabını
kabul ederek peygamberimizin: "Bir biri ardınca gelen nesiller"
dediği belirtilen hadis gelmektedir. Bu hadis, kitaplara yazılamayacak kadar
zayıftır.
Bir başka hadis de
"kadınlara danışın ama söylediklerinin tersini yapın" şeklindeki
uydurma hadistir. Bu hadis Kur'an-ı Kerim'de anne babayla meşveretin gerektiği
belirtilen âyete aykırıdır. Çocuğun sütten kesilmesi, âyet-i celilede şöyle
ifade edilir:
"Eğer anne-baba
anlaşıp danışarak çocuğu sütten kesmek isterlerse kendilerine günah
yoktur." (Bakara: 233).
Ayrıca bu, Rasullah'ın
Hudeybiye gazasında hanımı Ümmü Seleme ile meşveret ettiği ve hanımının
görüşüne uyduğu -ki doğru ve iyi olan da budur- belirtilen sahih hadise de
aykırıdır.
İleri sürdükleri bir
başka rivayet de Hz. Ali'nin şu sözüdür: "Kadın büsbütün serdir. Kadında
bulunan serden kesinlikle uzak durmak gerekir." Bu sözün doğru olmadığını
daha önce yazdığım bir kitapta açıkladım.
Bir başka delilleri
de, Hakim'in Müstedrek'inde "kadınları odalarda barındırmayın, onlara yazı
yazmayı öğretmeyin" şeklindedir. Hafız Zehe-bi'nin, Hakim'in bu rivayeti
hakkında dediği gibi hadis münekkidleri sözkonusu hadisin mevzu (uydurma)
olduğunu belirtmişlerdir.
Ragıp el-Isfehanî'nin
Muhadaratü'l-Udebâ adlı eserinde "Kadın için ölmenin yararı ve kadının
ölümü temenni etmesi" şeklinde bir bab gördüm. Konuya şu hadisle
başlamıştı: Rasulullah buyuruyor ki: "Kabir ne güzel kocadır" ve
"Kız çocuklarının toprağa gömülmesi fazilettendir." Sözkonusu iki
rivayet de Rasulullah'a iftiradır.
Ahlâk kitapları
kesinlikle hadis alınacak kaynaklardan değildir. Ne var ki kimi insanlar
kaynakları değerlendiremez, sahihini zayıfından ayıramaz ve gördüğü her hadisi
güvenilir zanneder. Özellikle kitabın müellifi, ilim ve düşünce dünyasında
Müfredatü'l-Kur'an ve ez-Zariatü ila Mekarimi'ş-Şeria gibi eserlerin sahibi
ünlü Ragıb el-Isfehani ise, ondan aldığı hadislerden hiç şüphe etmez.
Oysa bir kimse
herhangi bir ilimde söz sahibi olabilir ama bir başka sahadaki bilgisi avamınki
kadar olabilir. Bu tür kimselerin sözlerine güvenilmez. İmam Gazâlî,
el-Munkızû Mine'd-Dalal'da bu konuya işaret etmiştir.
Kadının haklarını
daraltanlar, kadının hayatını ışıksız zindana çevirmişlerdir. Bunlara göre
kadınlar evlerinden çıkamaz. Mescidlere gitmeleri doğru değildir. Edepli, güzel
bir şekilde de olsa kesinlikle erkekle konuşamaz. Yüzleri, elleri sesi
avrettir. Bazı kadınların hac ve umre sırasında giydikleri beyaz elbiseleri
-ki onları eskiden Mısır gibi ülkelerde giyerlerdib dahi giymesini sakıncalı
bulurlardı. Bu konudaki gerekçeleri şudur: Bu, erkeklere benzemektir!
Oysa ki yüce Allah,
giyecek ve zînet konusunda kadınlara erkeklerden daha fazla hak tanır.
Erkeklere haram olduğu halde kadınların altın takı takmaları ve ipek elbise
giymeleri mubahtır.
Kadın haklarını
daraltmak konusunda aşırı davrananlar da olmuştur. Bu fratçılar, Allah'ın
koyduğu kanunlara, fıtrat kanununa ve kadının durumuyla ilgili ilahi yasalara
karşı çıkarmıştır.
Görülüyor ki
tefritçiler kadını Doğunun çürümüş taklitçiliğine terke-derken, ifratçılar Batı
taklitçiliğine mahkum etmişler.
Kanaatimce
ifratçıların amacı erkekle kadını eşit kılmaktır. Onlara göre erkek gibi kadın
da insandır. Her ikisi de bir erkekle bir kadından doğmuştur. Öyleyse neden
eşit olmasınlar?
Ama şunu unutuyorlar:
Allah'ın fıtrat kanunu onları birbirlerinden ayrı kılıyor. Yüce Allah'ın
hikmeti gereği, fiziki yapıları farklıdır. Her birinin yeteneğine ve tabiatına
uygun bir görevi vardır. Bütün özelliklerine, iyiliklerine ve zorluklarına
rağmen annelik görevi, kadına aittir. Bu nedenle kadın, erkekten daha fazla
evde kalır.
Fıtrattaki bu ayrılık,
kadının eğitimini ve çalışmalarını ihmal etmemizi gerektirmez. Çağımızda hadis
ilminin ortaya koyduğu sonuç da budur.
İfratçılar, amaçlan
uğruna ellerinde hiçbir delil olmadan muhkem sahih nassları bile reddetmeye
cüret etmişlerdir. Nitekim ünlü edebiyatçı bir hanım, Katar'da verdiği bir
konferansta: "İdaresi bir kadının elinde olan halk, felah bulmaz"
şeklindeki hadisi reddetmiştir. Halbuki sözkonusu hadis, sahihtir. Buhari,
Cami'inde bu hadisi rivayet etmiştir. Günümüze kadar ümmetin kabulüne mazhar
olmuştur. Bunca uzun zaman geçmesine rağmen, hiç kimse bu hadise itiraz
etmemiştir.
İşin daha da garibi
aşın gidenlerden biri bu hadisin uydurma ve olduğunu iddia etmiş ve
"dininizin yarısını Hümeyra'dan -Hz. Aişe- alınız" hadisini sahih
kabul etmiştir. Dikkat edilirse sahih bir hadis, mevzu hadisle reddediliyor.
Onlardan bazıları,
Yüce Allah erkeklere, adil olmak şartıyla biren fazla kadınla evlenme müsaadesi
vermişken, onlar bunu haram sayıyorlar. Bu tu-tumlanyla Kur'an'a, Rasullah'ın,
ashabının, halifelerinin, bu ümmetin en hayırlısı sayılan selefin
uygulamalarına aykırı düştükleri gibi halefin o zamandan bu zamana kadar bir
çok memleketlerde, birçok çağlardaki uygulamalarına da tamamen muhalif
olmuşlardır.
Ayrıca Kur'an-ı
Kerim'in beyanına, Rasulullah'ın sünnetine ve ondört asır fıkıh ve amel itibariyle
ümmetin icmaına itibar etmeyerek, kızlara da erkek gibi eşit miras takdir
ediyorlar. Kadınlara erkeklerin yarısı kadar miras verileceğini belirten nass,
İslâm dinin temel bilgilerindendir. Alim veya cahil herkes bu hususu bilir.
Şaşılacak hususlardan
biri de bu fikirleri dini ilimlere mensup kimi zevatın savunmasıdır.
Gazetelerde ve diğer yayın organlannda İslâm adına konuşarak bu çarpık
yaklaşımlarını yaymalan ve Allah adına bilmediklerini konuşmalarıdır.
Yine onlar Allah'ın
kanununda haram sayılan şeyleri helal göstermek için sahih hadisleri ya
bilmiyorlar yahut bilmemezlikten geliyorlar. Neticede mevcut batıl düzeni
temize çıkarmaya yelteniyorlar, yahut da yöneticilerin helali haram, haramı
helal kılma gibi sapkınlıklarını görmezlikten geliyorlar. Zinayı hoş gören
kanuna karşı susarlarken, şeriatta mevcut olan birden çok kadınla evlenmeyi
inkâr ediyorlar.
İbn-i Mes'ud, İbn-i
Abbas, Esma, Enes ve Muaviye'den rivayet edilen "Allah, peruk takana ve
taktıran kadına lanet etsin" hadisi varken, kadınların peruk takmasına
fetva vermişlerdir. Hz. Peygamber, peruk takmayı gerçeği gizlemek olarak ifade
etmiş, bu hususun yahudilere ait olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca onlara göre
kol, bacak veya başı açıkta bırakan kısa elbiseler giymek caizdir. İslâm
toplumunda çağdaş uygarlığın elbiselerini zaten giyiyorlardı. Onların bu
tutumları, namaz ve benzeri ibadetleri inkâr etmekten farksızdır.
Bu düşünceye sahip
olanların cahilliğini ispat eden en önemli belge, Hz. Peygamber'in "elbise
giydiği halde çıplak gibi görünen kadınları Cehennem ehlinden" saymış
olmasıdır. Hz. Peygamber, bunlann Cennete giremeyeceği gibi Cennetin kokusunu
dahi alamayacağını belirtmiştir. Bunlar şeriatın koyduğu Ölçülere uymayan yani
şeffaf ve uzuvlan gösteren elbiseler giyen yahutta vücudunda örtmesi gereken
yerleri örtmeyen kadınlardır. Kadınlann bu şekilde giyinmesi küçük günahlardan
olsaydı, Hz. Peygamber, onları Cehennem ehlinden saymaz; Cennetin kokusunu dahi
a-lamayacaklarını söylemezdi.
Farzedelim ki,
sözkonusu elbiseleri giymek, küçük günahlardandır. Bu durumda küçük günahlarda
ısrar etmenin, günahı büyüteceğini bilmediklerini sanmam. Alimler bunu şöyle
ifade etmişlerdir: "Sürekli yapılan hiç bir günah, küçük; tevbe edilen
hiçbir günah da büyük değildir."
İfratçılar Doğu
hayranlığına karşı çıkarlarken, Batı hayranı olmuşlardır. Her iki zümre
aynıdır. Yüce Allah, ne Doğuya ne Batıya uymamızı; ne eskinin, ne de yeninin
peşinden gitmemizi istiyor. En doğrusu Hz. Peygamber'in yoluna, hak dine tâbi
olmaktır.
Bu nedenle ifrat ve
tefritten uzak, azgınlığın ve bozgunculuğun bulunmadığı, İslâm'ın gösterdiği
orta yolda durmak gerekir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Tartıyı adaletle
yapın, terazide eksiklik yapmayın." (Rahman: 9).
inanıyorum ki
okuyuculara sunduğum bu kitap, söz konusu orta yolu göstermekte, Habil ile
Kabil'in ayırd edilmez olduğu, hak ile batılın birbirine karıştığı, kadının
evinde, toplumda ve hayattaki rollerinin belirsizleştiği vahim bir durum
karşısında İslâmın bakış açısını ortaya koymaktadır.
Kitabın yazarı, birçok
müslümanın kadına karşı olan yanlış tavır ve tutumunu görünce, yıllarca bu
konuda çalışmıştır. Meseleye iyice vakıf olunca şu gerçeğe varmıştır: İslâm
düşüncesinde kadının aile ve toplum hayatındaki rolü sanıldığından çok daha
büyüktür.
Kadın sorunu ile
ilgili olarak kimi îslâmi grupların aşırılıkları ve bazı davetçilerin kadına
bakışı, pek çok kadın ve erkeğin İslâmı benimsemesine engel teşkil eder hale
geldi. Bu durum, toplumsal problemlere İslâmi çözüm bulması gereken davetçiler
karşısında laikleri ve dinsizleri ön plana çıkardı ve avantaj onların eline
geçti.
Müellif bu
araştırmasında hiçbir kimseyi, hiçbir meşhur zatı hüccet kabul etmemiş;
konuşan, hükmeden nasslara uymuştur. İşte bu nedenle konuyu iyice açıklamak,
pekiştirmek, değerini ve ölçüsünü iyice saptamak için nasları bizzat seçmiştir.
Alim ve sarihlerden yaptığı nakil, şayet meselede ihtilaf, şüphe ve kapalılık
varsa ancak bunları giderecek ölçüdedir.
Bu eser gerçekten
sahih, güvenilir nasslardan oluşturulup en sağlam kaynaklara dayanan; müellifinin
uzman olduğu, vaktini, gayretini, düşüncesini, kalbini, ilmini ve tecrübesini
tamamen ona teksif verdiği mükemmel bir eserdir.
Âyetlerin, sünnet-i
seniyyenin ve selef-i salihinin anlayışı ışığında müslüman kadının en büyük
meselesi olan kişiliği, yeri, giyimi, zîneti, aile ve toplumdaki rolü, içtimai
ve siyasi hayatta erkeklerle olan münasebetini açıklayan ansiklopedik bir
eserdir.
Müellifimiz Abdulhalim
Ebu Şakka'yı ilim ehli dışındaki çoğu insan tanımaz. Çünkü o, insanların
kendisini tanıyabileceği, İslami dergilerde yayınladığı makaleler dışında
başkaca bir eser yazmamıştır.
Tatmin edici fikirlere
sahip olan müellif çokça yazan, iddialarını gerek-çelendirerek dergilerde
yazıları yayınlayan biridir. Yapıcı görüşlere sahiptir. Ne var ki bu görüşlerinin
çoğu ipi kopmuş inciler gibi dağınıktır. Düşüncelerini nizama koymadıkça
onların topluma sunulması gecikir.
Ayrıca o
düşüncelerinde temkinlidir. Temkin, sahih hadiste belirtildiği şekliyle Allah
ve Rasulünün sevdiği bir vasıftır. Aklına gelen bir düşünceyi sürekli kontrol
eder, mutmain olana kadar dostlarıyla tartışır. Bazen de mesele kafasında
netleşene kadar sürekli görüşlerini yeniler.
Ebu Abdurrahman
künyesiyle bilinen Abdulhalim'i çoğu insan bilmese de onu tanıyanlar beğenir,
ilmî otoritesini kabul eder. Yapıcı tenkit sahasında, gerçek bildiği şeyi
cesurca açıklamasından ve kesin olan doğruları savunmasından, engin düşünce
sahibi olduğunu itiraf ederler.
Abdulhalim'i çeyrek
asır önce Katar Terbiye ve Talim Bakanlığı toplantısında tanıdım. Onu dili
pürüzsüz, kalbi pak, huyu güzel, anlayışı yüksek ve eleştirel yaklaşımı
benimsemiş biri olarak buldum.
Uzun süren
görüşmelerimizde İslam'a olan bağlılığı, şahsında ve ailesinde tatbik etmek
için dinin hüküm ve öğretilerini araştıran biri olduğu dikkatimi çekti. O,
İslâmi öğretileri öğünmek yahut bu konudaki bilgisiyle gururlanmak için değil,
bizzat yaşamak ve onun gösterdiği yolda yürümek için araştırmıştır.
Onun bağlandığı İslâm
ne günümüzdeki mezheblerden birinin anladığı İslâmdır ne geçmiş dönemlerde var
olan İslâm'dır ne de bilinen İslâm ülkelerinde yaşanan İslâm'dır. O yalnızca
Kur'an ve Sünnetin anlattığı İslâm'a bağlıdır. Bu nedenle araştırmalarında
tanınmış bir alime dayanma hırsı yoktur. İlim ve fetvaya uygun olduğu sürece
istediği alimin görüşlerini alır, istediğini reddeder.
Ayrıca o, araştırma,
tecrübe ve birikimleriyle bir eğitimcidir. Doha Lisesi'nde bir ara müdürlük ve
muhtelif liselerde öğretmenlik yapmıştır. Bu nedenle, daima faydalı olmak için,
en elverişli şekilde, en uygun üslupla hırslı bir eğitimci ruhunu taşımasında
şaşılacak bir şey yoktur.
Gerçeği araştıran,
çalışmalarında samimi olan, hiçbir zaman gayretini esirgemeyen, sabırla okuyan,
ümitle araştıran biridir. İşte bu iki özellik yani temkin, sabır düşünce ve
inceleme en belirgin meziyetleri ve hayatının tamamında görülen en büyük
Özelliklerindendir. O hükümde, cevapta acele etmez. Taassubu yoktur. Temkinli
bir şekilde iyice araştırır sonra düşüncelerini ileride toplamak ve bir kalıba
sokmak için bir yere kaydeder.
Mütevazidir. İlmine ve
görüşüne güvendiği bir kimse kendisine öğüt verince o Öğüdü almakla yetinmez,
sonuçlarına kalbi mutmain oluncaya kadar ısrarla kendisine yeni tavsiyeler
yapılmasını ister. Başkalarının görüşünü de rahatlıkla tartışır. Gerçeği
görünce onun kime ait olduğuna bakmaz. Doğru olduğuna inandığı takdirde
görüşünden vazgeçerek, geliştirerek, netleştircrek ve güzelleştirerek meseleyi
gün ışığına çıkarır. Yapıcılık, temel prensibidir. Hastalığı teşhis edince
derhal üzerine eğilir. Hastalığı anlamanın yanında ilacını bulmaya da çalışır.
Başta aile ve toplum
konulan olmak üzere İslâmi çağrıda kolaylık ve yumuşaklık ruhunu taşır.
Allah'ın şeriatında kolay olanı bulmak için gevşeklik göstermez. Nereye
yönelse, ne tarafa gitse kolaylaştırma onun ilkesidir. Kolaylaştırmak şeriatın
ruhu ve başıdır.
Gençlik yıllarında
İhvan-ı Müslimin hareketine katıldı. Teşkilatın kurucusu Şehid Hasan
el-Benna'nın yakınlarından oldu. Ayrıca o günlerde seçkin gençlerin katıldığı
özel halkada bulundu. İhvan teşkilatı ile ilgili soruşturmaların birinde töhmet
altında tutularak hapse girdi. Bu dönemde teşkilata faydası olduğu gibi,
İhvan-ı Müslimin'den de çok faydalandı. Düşünce, eğilim ve atılımlarında bu
teşkilatın oldukça etkisi olmuştur. Ne var ki kendini yetiştirip, olgunlaştmnca
hareketin seyri üzerinde kimi tenkitleri oldu, fakat bu hareketi Özellikle de
özel halkayı (Nizamu'I-Has) anmasına ve gelişmesine katkıda bulunmasına engel
olmadı.
el-Müslimü'l-Muasır
dergisinin ilk sayısından itibaren -ki derginin çıkmasında katkısı büyüktür-
"Çağdaş Müslümanın Akıl Krizi" adlı bir çalışma yayınladı. Bu çalışma
pek çok kişiye onun tahlil ve tenkid gücünü, din ve dünyaya yönelik derin
anlayışını ve insanlar farklı düşünseler de hata olduğuna inandığı konulara
karşı şecaatlı tavrını tanıma fırsatı buldular. Aynı derginin ikinci sayısında
da "Çağdaş Müslümanuı Ahlak Krizi" adlı bir araştırması vardır.
Her iki araştırma da
onun, aklının sağlam, fikrinin parlak, tenkitçi, çağını yaşayan biri olduğunun
delilidir. O tam bir imanla, araştırmacı bir yaklaşımla iyinin peşinde olmuş,
kavgadan, kör taassuptan uzak bir şekilde çağıyla diyaloga girmiştir.
Okuyucu, kitabın bazı
bölümlerinde müellife karşı çıkabilir. Nitekim kendim de onun kabul etmediğim
görüşlerini derginin sonraki sayılarında belirttim. Herşeye rağmen onu
övmekten, fikrine saygı duymaktan ve itilasına hayran kalmaktan geri
durulamaz.
Elinizdeki bu kitap,
müslüman kadından zorluğu, zahmeti kaldırarak onun durumunu kolaylaştırmayı
hedef almaktadır. Çünkü asırlarca İslâm dünyasında kadınlara karşı bağnazlık ve
kötü zan hakim olmuştur.
Kadınlara sert çıkışın
iki nedeni vardı:
Birincisi: Başta
Rasulullah'ın sahih sünneti olmak üzere çoğu insanlarca kolaylaştırmaya,
zorluğu kaldırmaya dair gelen şer'i nasslann bilinme-mesidir.
Kur'anî deliller
herkesçe bilinmektedir. Sünnet ise yalnızca kitaplarda kayıtlıdır. Çoğu
araştırmalar hadis ansiklopedilerine, müsnedlere ve diğer hadis kaynaklarına
bakıp sünneti ortaya çıkaracağına mezhep kitapları ve görüşleri içerisinde
boğulmuştur. Bunun sonucu nda çoğu müslümanlar sahih sünneti bilmeden, zayıf
yahut uydurma hadislere itibar etmişlerdir.
İkincisi: Ellerindeki
nassları yanlış anlamaları. Bu şu şekillerde olur: a) Nassları yerli yerince
kullanamazlar, b) Nasslardan zoraki hükümler çıkarırlar, c) Nasslann vürudunu,
sibak ve siyakını bilmezler, d) Bir delili İslâm'ın diğer hükümlerinden, külli
prensiplerinden ayırarak nasslar arasındaki irtibatı koparırlar. Bu
nedenlerden dolayı o kadar çok hata yapılmıştır ki anlatılmakla bitmez.
Müellifimiz sözünü
ettiğimiz bu iki illeti zamanında kavrayarak hedefini şu iki noktada
netleştirmiştir:
1. Başta
hadisi şerifler olmak üzere nassların muhkemini seçmek, bu nassları
birleştirerek İslâm'ın ruhunu yansıtmak ve kadının konumunu tayin etmesini
sağlamak. Bu amaç için gerekli olan, sahih kaynak boldur. Meseleyi açığa
çıkarmak için çeşitli hadis kaynaklarına bakmak yeterlidir. Kitapta müslüman
kadının şahsiyetindeki gücü gösteren ve özel olarak da kendi sorumluluğunu
idrak etmenin güzelliğini ifade eden misaller vermekte sakınca görmüyorum.
- Kadınlar, defalarca
kendilerine üretime katkı imkânı verilmesi için Rasulullah'a başvurmuşlar.
- Kadınlar mescidlerde
yapılan genel toplantılara katılırlardı.
- İbn Mes'ud'un hanımı
Zeyneb, çalışır, hem kocasına hem de evinde bulunan yetimlere infak ederdi.
- Atıyye, kocasıyla
beraber altı defa savaşa katılmıştır.
- Ümmü Haram, deniz
savaşlarında şehid olmayı arzulamıştır.
- Ümmü Hani, muharip
birini himayesine almış, buna karşı çıkan erkek kardeşine sitem etmiştir.
- Hz. Ömer'in kızı
Hafsa, Abdullah b. Ömer'den ilim Öğrenmiştir.
- Esma bint Şekl,
iffetini koruyarak dini bilgileri öğrenirdi.
- Ömer b. Hattab'ın
hanımı Akike bint Zeyd, halkın huzurunda haklarını savunmuştur.
- Ukbe'nin kızı genç
Ümmü Gülsüm, ilim öğrenmek için evini terket-miştir.
- Kocasını seçmek,
kadının hakkıdır.
- Kadın, kocasından
ayrılmak hakkına sahiptir.
- Sübey'a bint Haris,
yakîne ulaşmanın ne ile mümkün olacağını anlatırdı.
- Has'ami kabilesine
mensup genç bir kadın, babasının yerine hac işiyle meşgul olurdu.
- Hind bint Utbe,
Rasulullah'a selam verirdi.
- Zeyneb bint Muhacir,
Hz. Ebubekir ile karşılıklı konuşmuştur.
- Ümmü Yakub, Abdullah
b. Mes'ud'la karşılıklı konuşmuştur.
Müellifin
başlangıçtaki hedefi, mümkün olduğunca çok hadis kaynağına ulaşmaktı. Çünkü
onlarda gözardı edilemeyen bir hazine vardı. Bu amaçla uzun bir okuma
programına girişti. Nassların tamamını derleyince bunların değerlendirilmesi
üzerinde düşündü ve topladığı hazineden Buhari ve Müslim'den seçtiklerini
insanlara sunmaya karar verdi. Böylece nebevi söz, fiil ve takrirlerden oluşan
bu incileri önümüze serdi.
Müellif çoğu kez
sadece nassları konuşturur, kendisi hiçbir ilave yapmaz. Nasslar, kendi
kendileri açıklayabilecek güçtedir. Nasslardan hüküm çıkarmak; şerhetmek veya
pratikte uygulayarak hadislere notlar düşürmek oldukça güzeldir.
Sanırım okuyucunun,
kitabı sabırla okuyabilmesi için müellifin yorumundan birkaç örnek vermek
yerinde olur. Sosyal hayatta, erkeklerle kadınların eşitliğini gösteren bir çok
nassı kullanarak kitabın son babını yazmıştır. Orada günümüzün yeni sosyal
hadiselerine ışık tutan yorumlar da yapmıştır. Müellif çağının sorunlarından ve
toplumdaki değişmelerden haberdardır. Toplumumuzdaki değişmelerden haberi
olmayan kimselerin -İslâmî bütün nassları bilse bile- kadın konusunda doğru
hüküm vermesi mümkün değildir. îbn Kayyım'ın da dediği gibi, olması gerekenle
şu anda olanı birleştirmek gerekir.
2. Yazarın
kendi prensibi: Nassları yersiz kullanmaktan doğan hatalı anlayışların
karşısında olma. Buna şu âyeti misal verebiliriz:
"Evlerinizde
oturun." (Ahzab: 33).
Müellif Abdulhalim
"Evlerinizde oturun" âyeti hakkında şöyle demektedir: Bundan önceki
ve sonraki âyetler, Rasulullah'ın hanımlarıyla ilgilidir. Hz. Ömer'in,
Peygamber hanımlarının haccetmesini engellemesi ve yaptıkları son hac dışında
bir hac yapmalarına izin vermemesi bunu pekiştirir.
İbn Hacer
"evlerinizde oturunuz" âyetinin Rasulullah'ın hanımlarına yönelik
gerçek bir emir olduğunu söyler. Bir başka yerde ise "... Hz. Aişe ve onun
görüşünde olanlar bu emrin yalnızca hac için geçerli olduğunu (yani
Rasulullah'ın: 'en güzel cihad, hacdır,' sözü) ve birden fazla hac yapmanın
mübahlığını belirtmiştir. Ayrıca bu ibare umumi hükmü tahsis etmiştir.
"Evlerinizde oturunuz" âyetini delil alan Hz. Ömer, önce temkinli
davranmış, hilafetinin son dönemlerinde kadınların hac yapmasına müsade etmiştir.
Bu âyette bütün müslüman kadınların kastedildiği hesaba katılırsa, kitabı
açıklayıcı olan sünnete bakmamız gerekir. Rasulullah döneminde müslüman
hanımlar bu emri ne güzel uygulamışlar. Bu emir, sosyal hayata kadınların
katılmalarını engellememiştir. Buhari ve Müslim'de konuyla ilgili yüzlerce
delil vardır. Söz konusu deliller kadınların birçok faaliyetlere katılabileceğini
belirtmektedir.
Müellif Abduihalim
"kadınların aklı ve dini noksandır" hadisi hakkında şunları söyler:
Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilen bir hadise göre Rasulullah, kurban yahut
Ramazan bayramında musallaya gidince gördüğü kadınlara şöyle demiştir:
"Ey kadınlar topluluğu! Akıllı, temkinli erkeğe kıyasla, aklı ve dini
konusunda sizden daha kusurlu kimseyi görmedim" (Buhari ve Müslim). Bu
hadis üç açıdan değerlendirilebilir. (Birincisi bizim için yeterlidir.
Diğerlerini siz bilahare okuyacaksınız.)
Birincisi:
Rasulullah'ın: "Akıllı, temkinli erkeğe kıyasla aklı ve dini konusunda
sizden daha kusurlu kimseyi görmedim" hadisinin genel delaleti.
Bu hadis, a) Kadınlar
hakkında gelen diğer rivayetlerle münasebet açısından, b) Muhatab olan kişi,
kullanılan hitap sigası açısından, araştırılmalıdır.
Konuya bu şekilde
yaklaşırsak, kadının kişiliği ile ilgili öğretileri daha iyi anlarız. Bu hadis,
bayram gününde kadınlara yapılmış bir tavsiyedir. Bayram gibi güzel bir günde
ahlâkın en yücesini temsil eden Rasulullah'ın kadınlara hor bakması, onları
küçümsemesi ve şahsiyetlerini rencide etmesi kesinlikle mümkün değildir.
Hadisteki muhataplar açısından da şöyle denebilir: Buradaki muhataplar çoğu
ensar kadınları olmak üzere Medine kadınlarıdır. Hz. Ömer, olayı şöyle açıklar:
"Medine'ye gelince çoğu kadınlardan oluşan bir toplumla karşılaştık.
Hanımlarımız ensarın ahlâkını örnek aldı." Olaya böyle bakarsak
Rasulullah'ın: "Temkinli akıllı bir erkeğe kıyasla sizden daha
fazla.....görmedim" sözünü daha iyi anlarız. İfade de genel bir
kural üslubu
görmediğimiz gibi genel bir hüküm de göremiyoruz. Bu ifadede, erkeklere
nazaran daha az temkinli olan çoğu kadınların içinde bulunduğu bu zaafa rağmen
erkeklere galip gelmesi karşısında Rasulullah'ın şaşkınlığı yani Allah'ın
hikmetine taaccüp etmesi sözkonusudur. Erkekler güçsüz olan kadınların
tesirinde kalarak güçsüzlük güce nasıl dönüşür! Şimdi soruyoruz. Hadisdeki
ifade, bütün kadınları kapsar mı? Ayrıca bu, öğüdü kabule hazırlamak
sayılabilir mi? Bu şöyle demek gibidir: "Ey kadınlar, güçsüz olmanıza
rağmen Allah'ın verdiği kudretle temkinli erkeklerin aklını çelebi-liyorsunuz.
O halde Allah'tan korkun, verilen bu gücü sadece iyilikte ve güzellikte
kullanın."
"Aklı ve dini
noksandır" cümlesinin manası budur. Kadınları öğüde hazırlamak,
dikkatlerini çekmek maksadıyla sadece bir defa kullanılmıştır. Kesinlikle bu,
kadınlara ya da erkeklere karşı söylenmiş bir ifade değildir.
Müellif Abdulhalim
konuyla ilgili önemli bazı prensiplerin münakaşasını yaparken, sünnetin
belirttiği esaslar varken kadının haklarını daraltan çoğu alimlerin delillerine
de temas etmiştir. Şeddi zerai meselesi gibi.
Son olarak şunları
söyleyebiliriz: Bu kitaptaki nasslar sahih nakiller ve doğru nasslardır. Güçlü
deliller, parlak fikirler, doyurucu açıklamalar çokça görülür. Bu eserle İslâm
kültürüne temel prensipler ve Ölçüler kazandırılmıştır. Allah Teala'nın
insanlık için koyduğu sünnetullah gereğince, çevresindeki anlayışların
tesirinde kalmış kimi insanlar kitabın bazı yerlerine karşı çıkacaktır.
Kadının İslâm'daki yerini açıklarken kitabın ruhunu ve özünü muhkem nasslarm
oluşturduğu unutulmamalıdır. Ayrıca kimsenin gözardı edemeyeceği nübüvvet
çağındaki genel uygulamalar da kitabın esas aldığı husustur.
Yüce Allah bu kitabı
okuyuculara faydalı kılsın. Uzun yıllar tüm gayretini bu çalışmaya hasreden
müellife bol mükâfat versin. Bu değerli çalışma, ilgilenenler için oldukça
önemlidir. Yüce Allah, hepimizi doğru yola iletsin. [2]
ALLAH'A HAMDEDER, O'nun
yardım ve bağışını
dileriz. Nefislerimizin ve amellerimizin kötülüklerinden O'na sığınırız.
Allah'ın hidayete erdirdiğini saptıracak, O'nun sapmaya terkettiğini de
hidayete iletecek kim vardır? Şehadet ederim ki, Allah birdir, ortağı yoktur,
Hz. Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisidir.
"Ey iman edenler!
Allah'tan hakkıyla korkun ve müslümaniar olarak ölün." (Bakara, 132).
"Ey insanlar,
sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp
ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan
sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyici-dir." (Nisa, 1).
"Ey insanlar,
Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki (Allah) işlerinizi düzeltsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse, büyük bir başarıya
erişmiş olur." (Ahzab, 70-71).
Bu, önemli bir konuda
yapılmış acizane bir çalışmadır. Allah, insanların her zaman yardımcısıdır.
O'na güvenir ve O'ndan yardım dileriz. [3]
YILLAR ÖNCE sünnete
dayalı Nebevi sîret hakkında derin bir araştırma yapmaya azmettim. Bu
çalışmanın en güvenilir kaynaklara ve mevsuk delillere dayanması gerekiyordu.
Sünnet kaynakları oldukça sağlamdır. Siretle ilgili haberler ise sünnet gibi
sağlam değildir. Ayrıca doğrusunu yanlışından ayıracak sağlam senetleri de
yoktur.
Siret çalışması mü slü
mani arın hayatını ilgilendiren birçok sözleri, fiilleri ve takrirleri içeren
Rasulullah'ın hayatını ortaya koyar. Bu sebeple sireti en güvenilir bir tarzda
müslümanlara sunmak gerekir. Çünkü müslü-manlar onun gösterdiği hidayet yolunda
yürümek durumundalar. Bu da ancak aldıkları bilgilerin sıhhatine kesin kanaat
getirmeleri ile mümkündür. Burada şunu zikretmeliyim: Hadis kaynaklarından
siret çalışması yapmam, büyük alim, hadisçi Nasıruddin el-Elbani'nin
yönlendirmesiyle olmuştur. Bu alimden hayatımın en güzel günleri sayabileceğim
bir dönemde bir müddet ders aldım. Hadisleri bulup tasnif ederken ansızın
karşıma hayatın çeşitli yönleriyle ilgili, kadınlarla erkeklerin münasebetini
konu alan ilmi ve pratik hadisler çıktı. Tabii buna çok şaşırdım. Şaşkınlığım,
söz konusu hadislerin sadece benim değil, Cem'iyyetü'ş-Şer'iyye, İhvan-ı
Müslimin, Medretü's-Sufiyye ve Medretü's-Selefiyye gibi hayatın çeşitli
yönleriyle ilgilenen dindar cemaatlerin de anlayış ve uygulamalarına tamamen
aykırı olmasındandır. Olayın vahameti bununla da sınırlı değil. Bu hadisler
-önemine binaen- müslüman kadının şahsiyetiyle ilgili anlayışlarımızı düzeltmeye
ve risalet çağında hayatın çeşitli alanlarında müslüman kadının nasıl bir rol
aldığını araştırmaya şevketti. Burada hadislerden bir kısmını zikredeceğim.
Sanırım okuyucular şaşkınlığımı anlarlar ve benim gibi konuya dikkatle
eğilirler.
- Müslüman kadın,
Rasulullah'ın mescidinde yatsı ve sabah namazı kılardı.
- Müslüman kadın, Cuma namazına gider ve
Rasulullah'ın dilinden "Kâf' suresini ezberlerdi.
- Müslüman kadın,
küsuf namazına katılır, uzun süre Rasulullah ile beraber olurdu.
- Müslüman kadın,
Ramazan'ın son on gününde Rasulullah'ın mescidinde itikafa girerdi.
- Müslüman kadın,
mescidde itikatta bulunan kocasını ziyaret ederdi.
- Müslüman kadın,
Rasulullah'ın müezzini tarafından duyurulan çağrıya icabet edip mescitte
yapılan genel toplantıya katılırdı.
- Müslüman kadın,
erkekler mescidde kadınlardan daha fazla olduğundan, kadınlar için özel eğitim
yapılmasını istemiştir.
- Müslüman kadın,
bizzat Rasulullah'a giderek özel ve genel konularda O'na soru sorardı.
- Müslüman kadın,
erkeklere iyiliği emreder, onları kötülüklerden sa-kindırırdı.
- Müslüman kadın,
Rasulullah'la beraber ziyafetlere katılır ve onlara da yemek ikram edilirdi.
- Müslüman kadın,
evini ilk muhacir müslümanlara açmıştır.
- Müslüman kadın,
kocasıyla beraber gelen misafirin sofrasına oturup, akşam yemeği yerdi.
- Müslüman kadın,
düğün yemeğinde erkek misafirlere hizmet eder ve Rasulullah'a güzel içecekler
ikram ederdi.
- Müslüman kadın,
Rasulullah'la beraber savaşlara katılır, su dağıtır, yaralıları tedavi eder,
ölü ve yaralıları Medine'ye taşırdı.
- Müslüman kadın, ilk
deniz savaşlarında şehid olması için Rasulullah'ın dua etmesini ister,
Rasulullah da onun için dua ederdi.
- Müslüman kadın
Rasulullah'la beraber bayram namazını kılar, Rasulullah bayram hutbesinden
sonra özellikle kadınlara öğüt verirdi.
- Rasulullah, müslüman
kadına -örtülü olduktan sonra genç olsun, küçük olsun farketmez- bayram
namazına gelmelerini emreder; iyiliğe, müslümanlara dua etmeye çağırırdı.
- Rasulullah, müslüman
kadına -isterse hayızlı olsun- bayram günü namazgaha gelmelerini, cemaatle
beraber dua etmelerini emretmiştir.
Bu konu, benim için
çok önemli olduğundan dolayı sîret çalışmasından önce yeni bir konu olan
Risalet çağında kadına verilen haklan parlak bir şekilde anlatan nübüvvet
döneminin müslüman kadınıyla ilgili araştırmalara başladım. Bu yeni çalışmamda
bana cesaret veren şey, gördüğüm ve müşahede ettiğim büyük tehlikedir. Yani,
nevzuhur kanunların[4] kadına verdiği son derece
hürriyete karşı olan düşünce ye anlayışları görmemdir. Sözkonu-su yaklaşımın,
özellikle bireysel ve sosyal hayatlarında şeriata uymayı hırsla arzulayan
müslümanların kafalarında kökleşmiş olması beni bu çalışmaya şevketti.
Kadın konusunda
şeriatın vermiş olduğu çeşitli haklan kadınlara vermek Allah'ın dinine en
ciddi hizmettir. Kadın sorunu şu açılardan çok önemlidir:
1. Kadın,
müslüman ferdin annesidir, bacısıdır. Aynca hanımı ve kızıdır da. Kadının bu
özellikleri bir araya getirilince ondan daha değerli kim olabilir?
2. Müslüman
kadın, iki cahiliyyenin arasında ezilmektedir. Birincisi doğu/İslâm dünyasında
hüküm süren cahiliyye, ki bu aşırılığın, baskının ve körü körüne taklidin hakim
olduğu asırlardır. İkincisi ise, çıplaklığın, kadını bir şehvet aracı ve reklam
malzemesi olarak kullanmanın hakim olduğu batı dünyasında hüküm süren
cahiliyye. Her iki cahiliyye de Allah'ın şeriatına aykırıdır.
3.
Rasulullah şöyle buyuruyor: "Kadınlar erkeklerin kardeşleridir.[5]
Müslüman kadına yardım
müslüman insanın kardeşine yardımıdır. Bu yardım mazlum için, ona insaf edip
korumakla, zalim için ise zulmüne engel olmak şeklinde ortaya çıkar. Zira
Rasulullah (s.a.v.): "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım
et" buyurduğunda sahabe "Ey Allah'ın Rasulü, mazluma yardım ederiz
ancak zalime nasıl yardım edebiliriz?"dediler. Rasulullah (s.a.v.):
"Elini onun elinin üstüne korsun" başka bir rivayette de "onun
zulmüne engel olursun. Bu, ona yaptığın yardımdır" buyurdu. Amacımız,
halkın ıslahı için mazluma yardım etmek ve zulüm yapmaması için zalime yardım
etmek Rasulullah'ın: "Zalim olsun, mazlum olsun kardeşine yardım et.
Ashab-ı Kiram: "Mazluma yardım ederiz tamam. Peki zalime nasıl yardım
edebiliriz? deyince, Hz. Peygamber'in: "Zalimin ellerini mazlumdan
çektir" [6]dediği; diğer bir rivayette
ise: "Onu zulümden alıkoy; ona yardım böyle olur"[7]
şeklindeki nebevi emrini uygulamaktır.
4. Kadın,
ifade edildiği gibi toplumun yarısıdır, lakin bu yarı devre dışı bırakılmıştır.
Mümin, mücahid ve aydın nesillerin yetişmesinde saf dışı bırakılmıştır.
Ümmetin sosyal ve siyasal uyanışında rol verilmeyerek saf dışı bırakılmıştır.
Bu durum, maalesef toplumun diğer yansı olan erkeklerin de saf dışı kalmasına
yol açmıştır. Şu durumda, müslüman kadının hürriyeti İslâm toplumunun yarısının
hürriyetidir. Kadınların hürriyeti, ancak erkeklerin hür olmasıyla mümkündür.
Kadın ve erkeklerin hürriyeti ise ancak Allah'ın dinine sarılmakla
gerçekleşir.
5. Bundan da
öte yüce Allah, kadına, eğer kendisine doğru yol gösterilirse, dine karşı
kendisini hassas kılan ince bir şuur vermiştir. Çağdaş iki müellifin bu konuda
söyledikleri oldukça önemlidir. Biri diyor ki[8]:
"Kadınlar dini, ahlâkı ve hayrı öğrenmeye oldukça müsaittir. İşitme
kabiliyetleri ve kendilerine doğruyu gösteren güçlü mürşitler bulundukça
söylenene uymaya en duyarlı olanlar da kadınlardır."
Bir diğeri de diyor ki[9]:
"Radyo ve televizyonda geçen çalışma hayatım boyunca değişik ülkelerden
genç, ihtiyar, kadın, erkek binlerce yazar ve müellifle özel veya genel
ortamlardaki karşılaşmalarım sonucunda pek çok kanaate vardım. Bunların ilki;
toplumumuzda dinin öncü rolü, yönlendirme ve tesiri devam ediyor. Diğeri ise
genel olarak kadınlar, erkeklerden daha çok dinlerine ihtimam
gösteriyorlar." Çünkü Allah tarafından kadınlara verilen şefkat, merhamet,
zerafet ve nezaket dinin tabiatına çok daha uygundur. Bu konuda erkekleri
geçmişlerdir. Yine dindar olmayı erkeklerden daha çok ister, kötü akıbetten
erkeklere nazaran daha çok korkarlar. İçerde ve dışarda İslama yönelik yoğun
saldırılar, tehditler olmasına rağmen birçok namuslu kadın da İslâm'ın
kurallarını içlerinde yaşatmaktadır. Bunda şaşılacak birşey yok. Günümüzde nice
asil kadın ve kızlar, hırsla namaz, oruç, hac, umre, gece namazı gibi
ibadetleri yaparlarken üzerlerindeki elbiseler çağdaş batı kıyafetleridir. Bu
şu demektir: Din tohumu kalblerinde tamamen ölmemiştir. Kadınlara yönelik köklü
bir çalışma Allah'ın izniyle sözkonusu tohumu canlandıracak, harekete
geçirecek, sözkonusu tohum çiçek açıp meyve verecek ve meyvesi yenilecek hale
gelecektir. Böylece hayatını kuşatan utanç verici engellerden kurtulacaktır.
Her iki müellifin
görüşleri nebevi açıklamalara uygundur. İşte Hz. Aişe (r.a.). erkeklerle
beraber cihada katılmayı; "Ey Allah'ın Rasulü, amellerin en güzeli
cihaddir. Biz de cihada katılamaz mıyız?" diyerek dile getirmiştir[10]
İşte Ümmü Haram, deniz
savaşlarında şehid olma arzusunu şöyle dile getirmiştir: "Ey Allah'ın
Rasulü, Allah'a dua etsen de ben de şehitlerden olsam" demiş, Rasulullah
Ümmü Haram'a şehit olması için dua etmiştir."
İşte kendi eliyle
kazanan, tasadduk eden bir başka kadın: "Zeyneb bint Cahş: Allah'tan çokça
korkan, merhameti çok, bolca sadaka veren, kendisiyle Allah'a yaklaşılan
amellerle nefsini tezkiye ve ruhunu terbiye eden bir kadındı."[11]
Sözünü ettiğimiz bu
kadınlar. Peygamberimizden bilgi almayı arzulayan kadınlardı. Birgün
Rasulullah'a dediler ki: "Erkekler bizden daha avantajlı. Bir gününü de
bize ayır."[12]
Bu sözü söyleyen
hanımlar, erkeklerden daha çok sadaka veriyor, daha fazla fedakârlıkta
bulunuyorlardı. Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Sadaka verin! Sadaka
verin!" Bunu söylediğinde, en çok hayır yapan kimse kadınlar arasından
çıkmıştı."[13]
İslâm'ın yetiştirdiği
bu harikulade örnekler bir yana, cahiliyye döneminin Kureyşli hanımları dahi,
yeni nazil olan Allah kelamını duymaya erkeklerden daha hırslıydılar, kalbleri
daha yumuşaktı.
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Hz. Ebubekir evinin yanına bir mescit yapar, içerisinde namaz
kılar, Kur'an okurdu. Okuduğu Kur'an'i çokça beğenen müşriklerin hanım ve
oğullan onu dinlemek için itişip kakışırlardı. Bu durum Kureyş'in eşrafına
bildirilince: "Hanımlarımızın ve çocuklarımızın din değiştirmesinden çok
korkuyoruz" itirafında bulundular.[14]
İbn Hacer der ki:
Kureyş eşrafı, kadın ve gençlerin kalblerinin yumuşaklığını ve İslâm dinine
olan safiyane eğilimlerini bildiklerinden dolayı, çok telaşa kapılıyorlardı.[15]
İSLAM'DA kadınla
ilgili bir hadis duyduğumda, bu konuda bir makale, bir kitap okuduğumda bu işe
ilgim sürekli artıyordu. Özellikle de değerli kimi çağdaş alimlerin bazı
görüşlerinin hadis kitaplarında bulunan sahih naslara uymadığını görünce bu
işe daha da fazla eğildim. Bu görüşlerden iki tanesini sunuyorum:
İkrime ve Şa'bi'den
gelen bir rivayet Taberi Tefsîr'inde şöyle geçmektedir: "Dayı ve amcalar,
yabancılar hükmündedir. Kadının zinetini göremezler." Tabii çoğu
araştırmacı ve müfessirler, metnini, sünnete uygunluğunu tahkik etmeden,
rivayetteki aksaklıkları tesbit etmeden bu rivayeti çağımıza kadar
nakletmişlerdir. Hadis metinlerinde -ki onlar Kur'an'ın açıklayıcısı-dır- dayı
ve amcalar, diğer mahremlerle beraber zikredilmiştir. Yüce Allah buyuruyor ki:
"Zinetlerini
kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğullan veya kocalarının
oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğullan veya kız
kardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış
hizmetçileri, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan
başkasına göstermesinler." (Nur: 31).
Hz. Aişe (r.a.):
"Hicab âyetinin nüzulünden sonra Ebu'l-Kuays'ın kardeşi Eflah eve girmek
için benden izin istedi de, Rasulullah izin vermedikçe birşey diyemem. Çünkü
beni emziren Eflah'ın kardeşi Ebu'l-Kuays değildir. Beni, Ebu'l-Kuays'ın eşi
emzirdi. Derken Rasulullah yanıma geldi. 'Ey Allah'ın Rasulü, Ebu'l-Kuays'ın
kardeşi Eflah, eve girmek için benden izin istedi. Ama ben senin iznini almak
için ona izin vermeyi geciktirdim' deyince Rasulullah: 'Niçin izin vermedin? O
senin amcan değil mi?1 dedi. Ben ise şu karşılığı verdim: 'Beni emziren
Ebu'l-Kuays'ın hanımıdır. O adam değildir.1 Bunun üzerine Rasulullah: 'Haydi
müsaade et, o senin amcandır. Allah hayrını versin (bir daha böyle yapma)'
buyurdu."[16]
İbn Hacer: Adeta
Buharı bu hadisi kadının amcası ve teyzesi yanında başörtüsüz durabileceğini
reddedenler için irad etmiş gibidir. Yukarıdaki görşüle ilgili olarak
Taberi'nin Davud b. Ebi Hind'den onun da ikrime va Şa'biden şu rivayeti vardır.
İkrime ve Şabi'ye denir ki: "Bu âyette amca ve dayı niye
zikredilmemiştir?" Buna şöyle cevap verirler: "Çünkü dayı ve amca
yeğenlerinde gördüğü özellikleri kendi oğullarına anlatabilir. Bu nedenle amca
ve dayının yanında başörtüsüz durmasını iyi görmemişlerdir." Eflah kıssasındaki
Aişe hadisi İkrime ve Şa'biye cevap niteliğindedir. Hadisi bu başlık altında
vermesi de Buhari'nin başlık seçmede gösterdiği titizliğe bir örnektir.'[17]
Yine Hafız İbn Hacer
der ki: "Ayette amca ve dayı zikredilmemiştir. Yalnızca işaret edilmiştir.
Amca baba, dayı ise anne konumundadır. Kendi çocuklarına yeğenlerini
anlatabilirler. İkrime ve Şabi'nin görüşü budur. Cumhurun görüşüne
aykırıdır."[18]
Şevkani der ki:
"Amca ve dayı, anne-baba konumunda olduğundan söz konusu ayette
anılmamıştır. Kadının, amca ve dayısının yanında baş açık durmamasının nedeni
onların kendi oğullarına anlatma korkusudur."[19]
Biraz düşünürsek bu
nedenin anlamsız olduğunu görürüz. Dayı ve amcalar yeğenlerini kendi
oğullarına anlatmaları mümkündür, Anlatmalarının nedeni çocuklarım yeğenleriyle
evlenmeye teşvik değil mi? Diyelim ki, dayı ve amcanın yanında yeğenin başını
örtmesi gerekiyor. Açık durması mahzurludur. Aynı mahzur teyze ve halalar için
de söz konusu değil mi? Ayrıca kızların akrabalık bağı bulunmayan diğer
kadınlar yanında başı açık durabilirken niçin amca ve dayılarının yanında
durmasın ki? Sanırım akraba dostlarının mahremini daha iyi korur!
Ne kötü anlayış!
Akrabalara karşı ne büyük bir iftira! Akla ve nakle ne büyük tecavüz! Demek bir
kız amcasından ve dayısından sakınacak, namusum gider korkusuna düşecek öyle
mi?
Beşinci asır
kaynaklarından birinde, Hz. Aişe'den şu hadis nakledilir: "Rasulullah'la
birlikte başları örtülü kadınlar namazdan geliyorlardı. Onları aşırı
karanlıktan dolayı kimse tanıyamazdı". Diğer bir hadis ise:
"Rasulullah genellikle sabah namazından sonra yolculuğa çıkardı."
Aşırı karanlık, yolculuğa çıkmaya engeldir. Yahutta kadınlar, o zamanlar
cemaate namaza gelirlerdi. Evlerinde oturmalarına dair emir gelince durum
değişti.[20] "Evlerinizde oturun"
âyetini "Allah'ın kullarını Allah'ın mescitlerinden alıkoymayınız"
hadisi neshetmiştir. Oysa ki, kadınların evlerinde oturmalarını emreden âyet
indikten sonra bile müslümanların hanımları Peygamberimizin vefat dönemine
kadar camilere gelip gitmişlerdir. Buna dair belge çoktur. Bunu ileride üçüncü
bölümün ikinci kısmında inşaallah ele alacağız.
Çağımızda ise
verilecek bir çok misal vardır. Kendilerine sonsuz saygılarım olan bazı büyük
hocalar bile bu konuda hata etmişlerdir. İnsanoğlu ne kadar çok şey öğrenirse
öğrensin görüşleri alınır da reddedilir de. Hata etmeyen yalnızca Yüce
Allah'tır. O halde Rasulullah'm sünnetine dönüp insanların hatası
düzeltilmeli, onlara hidayet yolunun doğru ışıkları gösterilmeli.
Değerli müellif,
kadınların yüzlerini açmasını meşru görenlere cevap verirken şöyle cevap
vermiştir: "Kadınların peçelerini almadan önce her türlü kötülüğe engel
olan bütün gücünüzü, otoritenizi toplayın. Toplumda iki fert, evinden yüzü açık
olarak çıkan kadına baktığında bu gücünüzden orada kadına bakmamalarını
sağlayacak yetmiş tane el bulundurun."
Sizin şu yaptığınız
nerede, Rasulullah'ın, bir gencin genç bir kıza defalarca baktığını
gördüğündeki tavrı nerede? Cabir b. Abdillah'tan şöyle rivayet edilir:
"Rasulullah (s.a.v.) yola çıkınca develere binmiş kadınlara rastladı.
Abbas'ın oğlu Fadl, kadınlara bakmaya başladı. Rasulullah elini Fadl'ın yüzüne
kapadı. Ama Fadl, yüzünü diğer yöne çevirerek kadınlara bakmayı sürdürdü.
Rasulullah (s.a.v.) elini diğer yönden Fadl'ın yüzüne uzattı ve yüzünü öte
yana çevirdi.[21]
Abdullah b. Abbas
şöyle der: "... Has'am kabilesinden güzel bir kadın, sual'sormak için
Rasulullah'a gelince Fadl, kadına bakmaya başladı. Onun güzelliğine hayran
kaldı. Rasulullah, kafasını kaldırdığında Fadl'ın kadına baktığını farketti.
Derhal arkasına geçip çenesinden tutarak kadını görmemesi için kafasını usulca
çevirdi."[22]
Bir kadına dönüp dönüp
bakan Fadl b. Abbas'a Rasulullah'ın muamelesi neydi? Rasulullah onun başını
başka bir tarafa çevirme dışında bir şey yapmamıştır. Sözünü ettiğimiz Fadl bu
dönemde çok gençtir. Rasulullah'ın amcasının oğludur. Peygamberimizin
sohbetlerine sürekli katılan bir zattır. Ayrıca onu deveye binince arkasına
alırdı; onu kesinlikle dövmediği gibi onun iki gözünü oydurmayı aklından bile
geçirmemiştir.
Yukarıdaki görüşü
savunan değerli alim ilaveten şöyle der: "Yüz, örtünmesi gereken avret
mahalline dahil değildir. Ancak bunu yüzde ve elde ziynet niteliği taşıyan bir
şeyin bulunmaması ile sınırlamak gerekir." Bu düşüncelerini ortaya
koymadan önce de müellif, ele kına yakmanın ve göze sürme çekmenin caiz oduğunu
gösteren hadisleri incelemiştir.
Yine değerli üstadımız
şöyle der: "İslâm'a göre kadınlarla erkeklerin bir arada bulunması oldukça
tehlikelidir. İslâm, evlilik dışında kadın ve erkeği birbirine yaklaştırmaz.
Bu demektir ki İslâm toplumu ayrı ayrı fertlerden meydana gelen bir toplum
olup müşterek bir toplum değildir. Bundan da çıkan sonuç şudur. İslâm toplumu
bireysel bir toplumdur. Sosyal ve çiftlerden oluşan bir toplum değildir.
Erkeklerin ayrı, kadınların da ayrı toplulukları vardır. İslâm kadının bayram
namazına gitmesine cemaatle namaz kılmasına zaruret durumunda savaşa
katılmasına müsaade etmiştir. Ancak İslâm bu sınırda kalmış ötesine
gitmemiştir."
Bu durumda üstaddan
-eğer yalnızca cahilce ve abes olan ihtilafı kastediyorsa- kadının toplumsal
hayata katılımını İslâmın meşru gördüğünü, ancak toplum ve kadın için bu
katılımın faydalı bir nitelik kazanmasını sağlayan belirli kurallar koyduğunu
açıklamasını isterim. Ki bu pek çok hadisin ortaya koyduğu sonuçtur. Bunların
bir kısmı bu mukaddimede işlendi. Bu-hari ve Müslimin sahihlerinde erkeğin
bulunduğu ortamlarda kadının sosyal hayata katılımını onaylayan üç yüzden fazla
hadis vardır.[23]
Müellif şu hadise
dikkat çeker: "Rasulullah, kızı Fatıma'ya: 'Kadın için en hayırlı olan
nedir?' buyuranca, Hz. Fatıma: 'Erkeğin kadını, kadının da erkeği
görmemesidir1 dedi. Bunun üzerine Rasulullah kızına sarıldı ve: 'O nesiller
birbirinin devamıdır' âyetini okudu. Müellife göre bu hadis dört ravi tarafından
rivayet edilmiştir. Tirmizi, hadis hakkında hasen sahih demektedir. Bu, kadının
evinde kalması gerektiğini gösterir.
Vaizlerin dilinden
düşmeyen, kitaplarda, dergilerde çokça bulunan bu hadis zayıftır. En sahih dört
hadis kitabında bulunmamaktadır. Rivayeti farklı da olsa yalnızca Bezzar
rivayet etmiştir. Mecmeu'z-Zevaid'de Hafız el-Heysemi şunları söyler:
"Hadisi Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler
vardır."[24]Hafız Iraki de İhya-u
Ulumiddin'de bulunan hadisleri tahric ederken, hadis hakkında: Bezzar ve
Darekutni, zayıf bir senetle Hz. Ali'den müfred olarak rivayet etmiştir der.[25]
Iraki'nin eleştirisi senetle ilgilidir. Metin açısından ise Rasulullah
döneminde daha önceden işaret edildiği gibi bir çok konularda sosyal hayata iştirak
eden, erkeklerle beraber çalışan sahabe kadınlarının uygulamalarına da
aykırıdır.
Bir kadın yazar da
şöyle der: "Heysemi'nin, Mecmeu'z-Zevaid'te naklettiği hadisler zayıftır.
Fakat bir bütün olarak bu zayıf hadisler bu hadisi destekler ve hasen statüsüne
kavuşturur. Bu durumda Rasulullah ile beraber namaz kılan kadınlar genç
olmayan kadınlardı."
Bu ifadelerden genç
kadını mescide gitmekten uzaklaştıran bütün hadislerin zayıf olduğu
anlaşılıyor. Ayrıca Buhari ve Müslim sahihlerinde genç kadınların mescide
geldiklerini kanıtlar mahiyette rivayetlerde bulunmuşlardır. Mescide gelen
genç kadınlar aralarında şu isimler sayılabilir: Ebu Bekir'in kızı Esma,
Ömer'in eşi Atike b. Zeyd, Fatıma b. Kays, Ümmü'l-Fadl, İbni Mes'ud'un eşi
Zeyneb, er-Rebi' binti Me'vaz ve bunlar dışında pek çok isim...[26]
Bir okuyucu Mecelle-i
İslâmiyye'de şu konuya temas eder:
Avrupa'da okuyan
müslümanlara gücümüz yettiği nisbette hayatımızda şer'i hükümleri uygulamak
istiyoruz. Bir arkadaş İslâm'a göre örtünen bir kızla evlendi. Ne var ki o
hanım yalnızlık hissediyor, İslâm'a göre Örtünen yahut Arap dilini konuşan
başka kadınlarla görüşemiyor. Soru şu: Kardeşimizin hanımı hangi ölçüde -başka
erkekle halvette kalmayıp, kocasıyla beraber olmak şartıyla- diğer müslüman
öğrencilerle münasebet kurabilir?
Hocanın, kadınların
erkekler arasına katılmasıyla ilgili olarak verdiği cevap şudur:
"Erkeklerin kadınlarla beraber olmasından sizi sakındırırım."
hadisinden dolayı kesinlikle yasaktır. Ancak şer'i bir zaruret varsa zaruret ölçüsünde
kadınların erkeklerle beraber bulunmasında bir sakınca yoktur.
Fetva'dan
anlaşıldığına göre erkeklerin kadınlarla beraber bulunması kural olarak
yasaktır. Fakat zaruret varsa Kur'an ve sünnetin ifade ettiği ölçüde
kadınların erkeklerle beraber bulunması mubahtır, bu ölçüde meş-ru'dur.
Sünnet-i seniyye'de, kadının kocasıyla beraber misafirlerini karşılamasında,
onların hizmetlerini görmesinde ve hatta özel ve genel bir çok noktalarda
kadınların erkeklerle beraber olabileceği belirtilmiştir.
Yüce Allah, muayyen
bir maksadın gerçekleşmesi için kurallarına riayet etmek şartıyla kadın-erkek
dayanışmasını hayatın sünneti kılmıştır. Yine, Hakim olan Allah yemede,
içmede, alış-verişte ve karı-koca münasebetlerinde de cinslerarası ilişki ve
dayanışmayı sınırlarını gözetmek şartıyla ilahi sünnet kılmıştır. Değerli
Üstad'ın fetvasında sözkonusu ettiği hadis ise kadın ile erkeğin başbaşa
kalmasını (halvet) yasaklamaktadır.[27]
Bu Örnekler, şeriat
uleması ve onların şer'i ahkâmı kendilerince yorumladıkları eserlerde yer alan
-bizim tarafın- aşırılıkları. Bir de karşı kutupta yer alan, şeriata düşman
gözüyle bakan, hükümlerini değersiz sayan, yahut-ta şeriatta olmadığı halde
yeni hükümler ihdas eden kimi batıcıların ileri sürdükleri aşırılıklar var.
Bir arkadaşım sosyal veya siyasi konular ile ilgili görüşlerini şer'i
hükümlerin ışığında ortaya koyduğunda Mermukin Üniversi-tesi'nde profesör olan
bir bayan arkadaşının kendisine sürekli şöyle çıkıştığını bana anlatmıştı:
"Bu senin şahsi görüşün. Modern batı düşüncesine ve kültürüne teslim
olduğun için böyle düşünüyorsun. Kur'an'da, Sünnet'te veya fıkıh kitaplarında
ortaya konan ve pek çok İslâm aliminin söylediklerine de aykırı fikirler
üretiyorsun."
Sanırım bize düşen
görev, bazı yazarlarımızın, ilim adamlarımızın kadın-erkek ilişkileri
konusunda yaptıkları hatalı yorumlardan dolayı İslâm'dan ürküp kaçanlara
hakikati tebliğ etmektir. Umarım bu kitapta takip ettiğim metodla, bu tip
insanların şer'i hükümleri asli kaynaklarından öğrenmelerini kolaylaştırmış
olurum. Şer'i hükümleri kendi bakışaç il arına göre yorumlayan müslümanların
görüşleri, bu görüşlerinde ister isabet ister hata etmiş olsunlar, ister
hakikate yaklaşmış ister uzaklaşmış olsunlar, yüce İslâm şeriatının hükmü
olarak lanse edilemez. [28]
Kitap, "Saadet
Asrında müslüman kadının sosyal ve hukukî konu-mu"nu ortaya koymayı
amaçlamıştır. Bu amaçla uzaktan ya da yakından kadın ile ilişkili bütün
naslari; onun özel hayatıyla ilgili olanından toplumsal hayatıyla ilgili
olanına, toplumsal ilişkilerin niteliğine ve kadın-erkek ilişkilerinin
mahiyetine ilişkin olanlarına kadar bütün hepsini toplamaya çalıştım. Temel
bakışaçım, İslâm'ın kadın veya erkek demeden ferdin hayatını düzenlediği gibi
toplumun hayatını da düzenlediğiydi. Müslüman ferdin gelişmesi gözönüne
alınarak, sosyal araştırmalarla fıkhi araştırmaların sonuçları açısından
birbirine uygunluğunu isbatlamaktı. Sosyal gelişme ile fıkhi hükümler
arasındaki bağlantıyı kurmak çok önemliydi.
Toplumsal
araştırmaların özelliklerinden biridir: Bu tip çalışmalarda toplumsal gerçeklik
yalnızca delaleti kat'i nasslar ve belgeler üzerinde durularak ortaya
konulamaz. Tarihi vakıayı isbat için delaleti kat'i olmayan nass-ların ve
belgelerin de değerlendirilmesi gerekir. Fıkhi hükmün isbatlanması için kat'i
delalet veya tercih edilen delalet gerekli görülmesine karşın, sözkonusu
hükmün te'kidi için muhtemel/zanni delalet yeterli görülmektedir. Yani
muhtemel delaletin kat'i veya racih delilin, güvenilir şahidi olması mümkündür.
Birazdan okuyucu, kimi şahidlerin ihtimali maksatlara delalet ettiğini
görecektir. Delile ihtimal karıştığında o delille istidlalin -hüküm çıkar-ma-
yapılamayacağı bir kaidedir. Bu sebeple hüküm konurken, delaleti katı nassa
veya racih delalete dayanılması gerekir. Diğer nasslar ise sosyal araştırmaları
olgunlaştırmak ve ayrıntılandırmak içindir.
İnsanların her
fiilinde bir cevher (öz) bir de şekil bulunur. Cevher, zamana, mekana ve
çevresel şartlara göre çeşitli biçimlerde uygulanmak suretiyle şekle dönüşür.
Burada cevheri ihtiva eden bilginin yeri çok önemlidir, Mubah ise mübahlığı,
haram ise haramlığı devam eder. (Hanefiler bu metoda isüslah metodu
demektedirler.) Bu cevherin uygulanış şekilleri ise yukarıda da açıkladığımız
gibi gelişmeye ve değişmeye açıktır. Uygulanış şekilleri ne kadar farklı
olursa olsun hepsi hükmünü cevherden alır.
Böyle bir ayrım
zorunludur. Meseleyi anlamamıza ve yeni tatbik şekil lerini kavramamıza
yardımcı olur. Mesela, kadının öğrenim görmesi, çalış ması, içtimai ve siyasi
faaliyetlere iştiraki gibi konularda Rasulullah mesele nin özünü açıklamıştır.
Fakat sorun şudur: Bu meselelerin tatbikinde sadec*
Rasulullah döneminde
yapıldığı şekliyle yetinip yeni uygulamalar aramayalım mı, ya da yeni sosyal
şartlara göre çağdaş çözümler mi getirelim? Yoksa bu şartlara göre daha başka
uygulama şekilleri mi teşkil edelim? Burada biz, kadının faaliyetlerine ve
katılımlarına etki eden yeni sosyal şartları aile içinde, sosyal ve siyasi
hayatta ve özel iş hayatında nasıl olduğunu esas aldık. Kadının giyimi ve
zinetine etki eden şartlar da burada sayılabilir. İşte bu sayede müslüman
kadın çağdaş toplum içerisinde üzerine düşen görevi tam olarak yapabilsin. Aynı
zamanda meşru özü (cevher) de bularak bu sayede Allah'ın emrine doğru bir
şekilde uyabilsin. Bu sosyal ve fikhi araştırmanın amacı, Rasulullah'ın
çizgisine uyarak, o dönemde verilmiş hakları günümüz müslüman kadınına da
yeniden kazandırmaktır.
Bu amaç bizi daha
büyük sorunların içine çekmektedir. Alimlerin, düşünürlerin bu konuda
katkıları şarttır. Sorun, günümüz müslümanının aklını özgürleştirme sorunudur.
Asırlardan beri üstüne çöreklenen ve onu tesir altına alan boğucu bağlardan,
batıl Ölçülerden ve fasit düşüncelerden aklını kurtarma problemidir. Bütün
bunlardan kurtulan kimse uyanır ve Allah'ın hidayetinin nuru doğrultusunda
çalışır. Müslüman toplumu aklı hür fertlerin oluşturduğu ideal bir toplum
yapmanın tek yolu kadının aklını da hürleştir-mekten, diğer bir deyişle hem
kadının hem de erkeğin hür akıl sahibi olmasından geçer. Sağlam temeller üzerine
oturan sıhhatli bir toplum kurmak bununla mümkündür. Kişinin faaliyetini akıl
organize eder. Akıl hür olur ve doğruyu bulursa kişinin faaliyetleri de hür bir
şekilde gelişir, nura, basirete doğru yol alır. Kanaatımıza göre en büyük sorun
budur. Bu çirkin anlayışlar müslümanın düşünce sistemini darmadağın edince buna
bağlı olarak hayatın bütün yönleri de zarar görmektedir. [29]
KİTABIN METODU,
Kur'an'a ve sahih sünnete ait nasslann genel bir değerlendirmesidir. Yukarıda
da belirtildiği gibi hadis kitaplarından, siret araştırması yaparken Sahih-i
Müslim'in hadislerini görünce aklıma önce isim olarak "nasları algılama
metodu" adını vermek geldi. Önce Sahih-i Buhari'de kadının hayatının
çeşitli yönleriyle ilgili bölümü sonra da Sahih-i Müslim başta olmak üzere tam
ondört hadis kitabını inceledim. Bunlar: Bu-hari ve Müslim'in Sahihleri, Ebu
Davud, Tirmizi ve Nesai'nin sünenleri, İmam Malik'in Muvatta'ı, İbn-i Hibban'ın
Zevaidü's- Sahih'i, İmam Ah-med'in Müsned'i, Teberani'nin Kebir, Evsat ve
Sağir'inden oluşan mu'cem-leri, Bezzar'ın ve Ebu Ya'la'nın müsnetleridir. Son
altı kitap için Mecme'uz-Zevaid ve Menbe'ul-Fevaid'den faydalandım. Bu kitab,
Hafız Heysemi, Bu-hari ve Müslim'in sahihlerinde ve Ebu Davud'un, Tirmizi'nin,
Nesai ve îbn Mace'nin sünenlerinde bulunmayan hadisleri toplamıştır.
Hadis metinlerini
incelemiş olmak, Yüce Allah'ın kitabını incelemekten bizi müstağni kılmaz.
Allah'ın kelamı ilk kaynaktır. Değeri büyüktür. Manaların en güzelidir. Kişinin
okuduğu her ayeti iyice düşünmesi gerekir. Ayetleri iyice okuyunca anladım ki,
bir defa okumak yeterli değilmiş. Defalarca okumaya başladım. Çünkü ayetlerin
arkasında yüce Allah'ın nice fazlı, nimeti vardır. İlk amacım, bu kitapta,
kadın konusuyla ilgili bütün Kur'anî delillerin ve sözünü ettiğimiz
kitaplardaki hadislerin bir araya getirilmesidir. Bu esasa göre kitabın bazı
bölümlerini yazdım, sonra Kur'an-ı Kerim'de ve Buhari ile Müslim'de bulunan
delilleri şu nedenlerle yeterli buldum.
Birincisi: Zaman.
Böyle önemli bir konuda insanlara birşeyler verebilmek gerçekten çok mühimdir.
Ne var ki meseleyi enine boyuna incelemek, çokça gayret ve her bir hadisin
senetlerini incelemek için bolca zaman gerekmektedir.
İkincisi: Okuyucuya
kolaylık. Konuyla ilgili olarak oluşturulacak bir cildi taşımak, bir çok cildi
taşımaktan daha kolaydır,
Üçüncüsü: Buhari ve
Müslim'e olan güvenimiz. Sahih senetli hadisleri ihtiva edip içerisinde zayıf
senetli hadis bulunmadığından dolayı müslü-manların hayatında bu kitapların
özel bir yeri vardır. Okuyucu bu kitapta ileri sürülen delilleri bu sayede
daha mutmain olarak okur.
Kısacası bu kitabı iki
merhalede ele almaya karar verdim.
Birinci merhale:
Okuyucunun elinde bulunan kısım Kur'an-ı Kerim'de ve Buhari ile Müslim'in
sahihlerinde bulunan belirli nassları içerir. Bazı konularda diğer hadis
kaynaklarından deliller getirmeye lüzum görmedik. Bunu yaparken imkân
ölçüsünde söz konusu nassların sıhhatini belirten ulema görüşlerine de yer
verdik. Buhari ile Müslim'in ittifak ettiği hadislerde Bu-hari'nin metnini esas
almaya gayret ettik. Buhari'ye nazaran daha açık olması nedeniyle zaman zaman
da Müslim'in metnini aldık ve "bu rivayet Müslim'indir" notunu
düştük.
İkinci merhale:
İnşaallah Kur'an nasslarından oluşacaktır. Ne de olsa Kur'ânî nasslar, kıymet
olarak temel hadis metinlerinden daha değerlidir.
Yüce Allah'tan bu
kitabı samimi bir çalışma kılmasını, hüsn-ü kabul ilp kabul edip insanların
ondan faydalanmalarını sağlamasını niyaz eder|m. En değerli istek, en yüce gaye
O'dur.
Kitabın genel metodu,
konuya göre bütün nasları zikretmek şeklindedir. Zikredilen nassların delaleti
genellikle tatbikî ve amelî olacağından açık olmalıdır. Açık nasslar varken
yeni hükümler çıkarmak herhalde zor olmayacaktır. Şeriat kültürüne vakıf olan
kişilerin bu ölçüleri farketmesi mümkündür. Bunun yanında bazen alimlerin
görüşlerine de yer verdim. Ulema görüşlerini çoğunlukla İbn Hacer'in Buhari
şerhi olan ve hadis ve fıkıh ansiklopedisi diyebileceğimiz Fethu'l-Bari'den
aldım. Alimlerin görüşlerini nakletmemin amacı, nasslara yaklaşımımızın ve
onlara getirdiğimiz yorumların yeni bir şey olmadığını, bizden önce alanında
otorite olan birçok alimin de aynı şekilde yorumladığını ispatlamaktır. Bu
vesileyle şunu da söylemeliyim. Ulemadan görüş naklederken nassların delaleti
konusunda benim görüşümü destekleyen sadece bir alimin görüşünü naklettim.
Konunun uzayacağı, beni kitabı yazarken esas aldığım metoddan çıkaracağı ve
alimlerin görüşlerini karşılaştırma ve aralarında tercih gibi başka bir yere
çekeceği endişesiyle bizi desteklesin ya da desteklemesin ulemaya ait bütün
görüşleri buraya almadım. Önüne gelen her düşünceyi nakletmek, Kur'an-ı
Kerim'de ve Buhari ile Müslim'in sahihlerinde bulunan nassları incelemekten
çok, ansiklopedik bir fıkıh çalışması olur. Fukahanın diğer görüşleri için
şerh ve fıkıh ansiklopedilerine bakılabilir. Ayrıca fıkhın hiçbir konusu
olmasın ki orada farklı görüşler bulunmasın. Fer'i meselelerde ihtilaf vardır.
Önemli olan bu kitabı müslüman bir kimsenin mutmain bir şekilde
okuyabilmesidir. Tabii ki bu, ancak okuyucunun kaynak olarak kullandığımız
şer'i delillere vakıf olmasıyla mümkündür. Kanaatıma göre ihtilaf anında en
güvenilir görüş, şer'i naslara dayanan görüştür.
Bu metodun bir faydası
da kadınla ilgili Kur'an'da ve Buhari ile Müslim'in sahihlerinde bulunan
nasslann konu tasnifine tâbi tutulmasıdır. Müellif bu faydayı önemli
saymaktadır. Çünkü İslâm ümmetinin yeni ihtiyaçlarına uygun olarak Kur'an'da
ve sünnette bulunan naslar bu sayede yeni tasniflere tabi tutularak önemli bir
hizmet gerçekleşmiş olur. Bu ihtiyaçlar arasında psikoloji, sosyoloji, ahlâk,
iktisat ve siyaset gibi insanla ilgili ilimler sayılabilir. Kadın sorunu,
sosyal sorumluluk toplumu yenileme ve değiştirme metodları ve hepsinden de
Önemlisi müslüman kişinin düşünce metodu gibi çağdaş sorunlar da yeni
ihtiyaçlardan sayılabilir. Bu konular fıkıhta çok önemli olan içtihadı
canlandırmaya yardım eden yeni bir metoda götürmesi ve Rasulullah'ın
müjdelediği tecdid hareketine sebep olduğundan dolayı gerçekten dikkate
şayandır. Allah'a hamdolsun, son günlerde birçok alim Kur'an ve sünnet
naslarını mevzularına göre tasnif etmeye başladılar. Yine Allah'a hamdolsun ki
bu ümmet yüce Kitab'a sahip olduğu gibi Kitab'ın açıklayıcısı konumunda olan
sünnete de sahiptir. Kur'an-ı Kerim, Allah'ın korumasıyla korunmuş olunca,
Rasulullah'ın sünneti de müslümanlann büyük gayretleri sonucu Allah'ın
yardımıyla muhafaza edilmiştir. Bu, her şeyi bilen ve hikmet sahibi olan yüce
Allah'ın İslâm ümmetine verdiği bir nimettir.
Bilindiği gibi daha
önceki ümmetler kendilerine gelen kitapları bozmuşlardır. Allah'ın adeti
yerini bulmuş, ilahi yolun ilkelerini yeniden düzenlemek için yeni bir kitap,
yeni bir peygamber göndermiştir. İslâm ümmeti bu son dini yükleniyor,
peygamberimizden sonra yeni bir din gelmiyor. Demek ki yüce Allah, kıyamete
kadar insanların her zaman kendisine başvuracağı dinin temel ilkelerini
korumaktadır. Böylece doğru yolu arayan kişi Allah'ın apaçık olan Kitab'ına
bakar, bu konuda ne şekilde olursa olsun din konusunda baba ve dedelerinden
kalan mirasa itibar etmez, öncekilerin dediği gibi:
"Biz babalarımızı
bir din üzerine bulduk, biz onların yoluna uymaktayız." (Zuhruf: 23).
demezler. İnanıyorum
ki müsümanlar -dinlerinin temel prensiplerinin korunma nimetini tam olarak
takdir ederler- sürekli bu prensiplere başvururlar, hayatlarını bu şekilde
düzenlerler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Ey iman edenler,
Allah'a itaat edin! Rasulune ve sîzden olan emir sahiplerine de itaat edin.
Bir konuda anlaşamadığınızda Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onu
Allah'a ve Rasulune götürün. Bu sîzin için hem daha hayırlı hem de sonuç olarak
daha iyidir." (Nisa: 59).
Umarım ki, Allah'ın
verdiği güçle yaptığım bu çalışmam, müslümanla-nn kadınların tartışmalı
meselelerini Allah'a ve Rasulune götürmelerine vesile olur.
Her alanda hayatımızı
nebevi metoda göre düzenlemek amaç ve zorunlu bir prensip olunca; kadınların
sosyal hayata katılımlarında nebevi çizginin daha çok önem kazanacaktır. Bu
konuda nebevi metod köklü bir değişimi yapabilecek güçtedir. Rasulullah
döneminde kadının iştirak ettiği uygulamalı sahalar örnek alınacak kadar
çoktur. Rasulullah döneminde kadının katılabileceği sosyal faaliyetlerle ilgili
pratik uygulamalar ve yol gösterici Örnekler oldukça çoktur. Sünnetin
belirttiği yolda yürümek, gerekli sosyal faaliyetlerle ilgili Rasulullah
dönemindeki uygulamaları aynen tatbik etmekle mümkün olur. Pratik
uygulamaların zamanla hayatın değişik sahalarında önemi azalmakta ve hatta
tamamen yok olacak duruma gelmektedir. O dönemdeki prensipleri ve örnekleri
bünyesinde toplayan nasslar ise kitaplarda kayıtlı olarak bulunmaktadır. Yüce
Allah'ın kadınlara verdiği haklar gözardı edilmektedir. Böylece naslardan
çıkartılan ilkeler bozulmuş, insanların yorum ve görüşleriyle akıl ve kalb
yoğun bir tozla kaplanmıştır. Bunun sebebi şunlardır:
1. Cahiliye
döneminden kalma adetler ve tutkular. Gerek Arap cahili-yesi, gerekse İslâm'a
sonradan girmiş halklarla beraber gelip, çağlar boyu müslümanların anlayış ve
tefekkürlerine, yönelişlerine tesir etmiş cahili düşünceler.
2. Kimi
müslümanlarca başlatılan ifratçı ve tefritçi akım, kadından gelebilecek
kötülükleri engelleyebilmek için -sedd-i zerai- bazılarının çok aşırı gitmesi
buna misal olarak verilebilir. Sedd-i Zerai delilinin uygulanışıyla ilgili ileride
ayrı bir bab açtık.[30]
3. Kimi
selef ulemasının yanlış ictihadları. Taklid ve tutuculuğun fazilet sayıldığı
dönemlerde bu ictihadların değeri oldukça artarak elden ele nesillere
aktarılmıştır. Bu konuda Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiyye der ki: "... gerek selef
ulemasının gerekse daha sonraki alimlerin her görüşünün, her fiilinin altında
muhakkak bir sünnet vardır"... konu çok geniş olmakla beraber denilebilir
ki o dönem alimlerinin kıymeti gözardı edilemeyeceği gibi onlara uyanlar da
kesinlikle sayılamayacak kadar çoktur. Yüce Allah: "Bir konuda
anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah'a ve Rasulune götürün" buyurmaktadır.
Mücahid, Hakem b. Uteybe, Malik ve diğerleri de: (Rasulullah'ın sözleri dışında
diğer insanların görüşleri alınır da terkedilir de)[31] der.
İmam Şevka-ni ise şöyle demektedir: "Bir alime taassupla bağlanman onun
görüş ve içtihatlarını hem kendine hem de diğer insanlara hüccet kılmana
sebeptir. Eğer böyle yaparsan, taassupla bağlandığın o kişiyi kanuna uyan değil
de kanun koyan; sorumlu tutulan değil de sorumlu tutan yapmış olursun.[32]
Şu çarpıtmalara,
hatalara bak. Allah'ın müslümanlara rahmetinden olmalı ki, her dönemde
Allah'ın emrine adaletle uyan bir alim sınıfı olmuştur. Bu konuda
Peygamberimiz: "Her dönemde ümmetimden Allah'ın emrine uyan bir tabaka
bulunur. Onlar, Allah'ın emrine uyarlarken ilahi emir gelinceye kadar onlara,
ne düşmanları ne de azgınlar zarar verebilir."[33]
"Bu dini her neslin sağlam kişileri taşır. Onu ifratçıların bozmasından,
sapıkların değiştirmesinden ve cahillerin yorumundan korur. "[34]
"Yüce Allah bu ümmete her yüzyılın başında o dini tecdid edecek kişileri
gönderir"[35] buyurmaktadır.
4. Sünnetin
senetleri Buhari ve dört mezhebin imamlarından sonra gelenler tarafından
incelendi. Bu incelemenin sonucunda, "onların sözlerinin bağlayıcılık
taşıması ancak sahih sünnetin ölçüsüne uygunluğu iledir" dediler. Ancak
imamlara uyanlar onların sözlerini bu ölçüye vurmadılar. Ve bu şekilde hem
imamların vasiyetlerine hem de sünnete aykırı davrandılar. Mesela İmam Şafii
şöyle demektedir: "Bu konuda kadınların her iki bayram namazına
gidebileceğine dair bir hadis rivayet edilmiştir. Eğer hadis sabitse ben de onu
söylüyorum."
Beyhaki, İmam
Şafii'nin görüşünü şöyle açıklar: "Evet hadis doğrudur. Ümmü Atiyye'den
gelen bu hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. O halde Şafii'nin görüşü
de bu doğrultudadır."[36] Ümmü
Atiyye hadisinin metni şöyledir: "Hayır meclislerine çıkmamız emredildi;
biz, hayızhlar, genç kızlar ve perde ehli olanlar o meclislere çıktık. Hayızlı
olanlar, müslüman cemaatlarına katıldılar ve dua ettiler fakat namazgahlarından
uzak durdu-lar."[37]
Rasulullah'ın şu
hadisi bana bu çalışmayı tamamlama hırsı verdi: "Sözümü işiten ve
başkalarına aktaran kişinin yüzünü yüce Allah ağartsın. Nice fıkıh bilgisi
taşıyanlar var ki fakih (anlayışlı) değildir. Ola ki kendisine aktarılan kimse
bizzat duyandan daha anlayışlı olabilir."[38]
İnşaallah bu
çalışmamda Rasulullah'ın sözünü fukahaya ve benden daha bilgili olanlara
anlatmışımdır. Bu hadisle müjdelenen kişilerin arasına girmeyi yüce Allah'tan
niyaz ederim. Selef-i Salihin bir hadis için günlerce, gecelerce yolculuk
etmişlerdir. Cabir b. Abdullah ile ilgili olarak rivayet edilen olay bunun
güzel örneğidir. Cabir tek bir hadis için bir aylık mesafede olan Abdullah b.
Enis'in yurduna gitmiştir.[39]
Tabiinden Amir es-Şabi
hadis öğrettiği Horasanlı kişiye: "Bu hadisleri kolayca elde ettin. Tek
bir hadis için Medine'nin dışına giden raviler vardır."[40] Busr
b. Ubeydulîah ise "Bir tek hadis için nice şehirler dolaştım."[41]demiştir.
Yüce Allah'tan, beni
rahmetine kavuşturmasını ve hayatlarına etki edecek ölçüde bu hadislerin
mutaalasım kolaylaştırmasını isterim. [42]
Araştırmadan çıkan önemli sonuçlar:
1. Kadının
şahsiyetiyle ilgili ilkeler:
- Rasulullah döneminde
müslüman kadın, yüce İslâm dininin ilkelerini belirlediği müslüman şahsiyetinin
bilincindeydi. Hayatın çeşitli faaliyetlerine bu şahsiyetiyle iştirak ederdi.
- Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurur: "Kadınlar, erkeklerin bacılarıdır." Hz. Peygamber bu
özlü sözünde kadın şahsiyetinin ilkelerini özetlemiştir. Ve hadiste Hz.
Peygamber, kadın ile erkek arasında kimi durumlarda yetenek farklılıkları
olmasına karşın, aslolanın eşitlik olduğunu hükme bağlamıştır.[43]
- "Kadınlar akıl
ve dince noksandır" hadisi, sahihtir. Bununla birlikte çoğu insan bunu
yanlış anlamış, yanlış uygulamış, böylece yüce Allah'ın kitabında,
Rasulullah'ın da sünnetinde kadının şahsiyeti ile ilgili ilkeleri gö-zardı
etmiştir.
2. Kadının
giyecekleri ve zineti:
- Rasulullah döneminde
kadınların yüzlerini açmaları yaygındı. Göz ve göz çukuru dışındaki yerleri
örten peçe ise gerek İslâmdan önce gerekse sonra kimi kadınların güzellik için
adet olarak taktıkları birşeydir.
- Yüz, eller ve
giyimdeki süslenmenin ölçüsü, müslüman hanımlar arasındaki örf ile tesbit
edilir.
- İslâm dininde
muayyen bir elbise tarzı yoktur. Önemli olan vücudu kapatmaktır. Sosyal ve
çevre şartlarına göre farklı biçimlerde elbise giymekte sakınca yoktur.
- Bu özellikler
kadınlara tam bir hürriyet hakkı vermiş, sosyal hayata katılımlarını
kolaylaştırmıştır.
3.
Kadınların sosyal hayata katılımıyla ilgili ilkeler:
- Bilindiği gibi evde,
perde arkasında durmak yalnızca Rasulullah'ın hanımlarına mahsustu. Diğer
sahabe hanımları bu konuda mü'minlerin annelerine uymamışlardır.
- Kadın sosyal hayata
iştirak eder, özel ve genel birçok konularda erkeklerle karşılıklı münasebetler
kurarlardı. Amaç, aktif yeni hayatın ihtiyaçlarına cevap vermek ve kadın erkek
müslümanlann işlerini kolaylaştırmaktır.
- Kadın bu katılımı
sağlarken, yüce ahlâk kurallarından başka birşeyle sınırlandınlmamıştır. Zaten
bu kurallar da her durumda korunmuş ve ortadan kaldırılması mümkün olmayan
kurallardır.
- Risalet çağında
müslüman kadın, ihtiyaca ve hayat şartlarına göre toplumsal faaliyetlere,
siyasete ve mesleki çalışmalara katılmıştır. Toplumsal faaliyet alanında;
Müslüman kadın bu alanda pek çok hizmet vermiştir; kültür ve eğitim, birr ve
toplumsal hizmet gibi... Siyasi işleyiş toplumun ve statükonun inancına karşı
çıkabiliyor. Bu uğurda zorluklarla ve işkenceyle karşılaşınca inancı uğruna
hicret edebiliyordu. Ayrıca müslüman kadın amme ile ilgili konulardaki üstün
kavrayışı ile seçkin bir yer elde edebiliyor, o kimi siyasi istişarelere
katılabiliyor, kimi zaman da siyasi muhalefete iştirak edebiliyordu. Mesleki
alanda ise; müslüman kadın çobanlık, ziraat ve el sanatları, bakıcılık,
doktorluk, hemşirelik, temizlik ve ev işleri gibi sahalarda çalışıyordu. Bu
çalışmaları iki şeyi gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu: a) Fakirlik ve
güçsüzlük durumunda kendisine ve ilesine temiz bir hayat sunmak b) Kazandığını
tasadduk ederek ve Allah yolunda harcayarak kendisine yüce bir konum ve
fazilet kazandırmak.
Aktif siyasi, içtimai
ve mesleki sahalardaki katılım, çağımızda içtimai yeni oluşumları zorunlu
kılıyorsa şeriatın ilke ve kuralları bu oluşumları daha ciddi
değerlendirmektedir. Her çağda bu ihtiyaçlara cevap vermektedir.
- Toplumsal hayata
katılımın en Önemli sonucu kadının anlayışının gelişmesi ve en üstün olgunluk
düzeyine ulaşarak pek çok faydalı işler yapmasına imkân tanımasıdır.
4. Aile
konusundaki ilkeler:
- Kadına kocasını
seçme hakkı verilmesi gerek kocasının ve gerekse hakimin ikrarı ile kocasından
aldığı malı geri vermek şartıyla geçimsizlik halinde ondan ayrılma hakkının
bulunması.
- Kadın ve erkeği
ilgilendiren sorumlulukları aralarında paylaşmaları.
- Kan-koca haklarının
birbirine eşit olması.
"Erkeklerin
kadınlar üzerinde haklan bulunduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde haklan
vardır. Erkeklerin haklan kadınlannkinden bir derece daha fazladır."
(Bakara: 228).
Âyette geçen derece ev
reisliği yahut erkeğin yüklendiği bazı yükümlülüklerdir. Sevgi, lütuf, rahmet,
güzel giyinmek, süslenmek, cinsel ilişki, birbirlerinin işlerine yardım gibi
konular kadın ve erkeğe verilen ortak haklardandır.
- İslâm, boşanma ve
birden fazla kadınla evlenebilmek için birtakım şartlar, kurallar koymuştur.
Sözkonusu şartlara uyulmadıkça sağlam bir müslüman ailesi kurulamaz. İçinde
bulunduğumuz çağda üzerimize ağır yükler yükleyen bu şart ve kuralları yeniden
ele almamızda bizim için hiçbir sakınca yoktur.
- Kadının aile
içerisindeki rolü en önemli vazifesidir. Ancak bu, onun toplumda başka
görevlerinin olmasına engel değildir. Müslüman kadının ilk vazifesi ile
müslüman toplumun ilerlemesi için zorunlu olan diğer görevler arasında uyumun
sağlanması, toplumsal anlayışın gelişmesine ve eşler arasında güven artırıcı
yardımlaşmanın kurulmasına bağlıdır.
5. Cinsiyet
konusundaki ilkeler:
- Cinsel ilişki dünya
ve ahiret nimetlerindendir. Şeriatın çizdiği ölçüde kaldıkça cinsel ilişki helaldir
ve kişi karşılığında mükâfat alır. Munharif tasavvuftan etkilenmiş cinsellik
anlayışımızı tashih etmemiz artık bir zorunluluktur. Kaldı ki bir takım
sufilerin sunduğu bu anlayışın arkasında hıristiyan ruhbanlığı ve kimi doğulu
dinlerinin etkisi yatmaktadır.
- Rasulullah ve
ashabı, cinsel terbiyeyi gerçekleştirecek ve sağlam bir cinsel kültürün
oluşmasını sağlayacak bir metod ile hareket ediyorlardı. Bu tavır kadın ve
erkeğin psikolojik sağlığına hizmet eder. Bu sebeple cinselliği gizlemekten
kaynaklanan korkuyu ve cinsellikle uzaktan veya yakından ilişkili herşeyi
kapsayan güvensizliği gidermek gerekir. Bunun bir neticesi olarak, erkek kadın
herkes cinsel hazzı içlerinde duyar. Bu nedenle uzaktan yakından herkesin
cinsel ilişki ile ilgili yanlış anlayışlar ve gizlilikleri bilmesi gerekir.
- "Rasulullah,
kâmil insan örneğiydi." Rasulullah, gerek tek kadınla gerek birçok
kadınla evliyken olgun bir kişilik sergilemiştir. Bu durum (onun örnek oluşu)
gerek zühd halinde tüm dünyalıklardan el çekmesi hali olsun gerekse eşleriyle
tamamen mübaşeret hali olsun farketmez. Rasulullah hakkındaki anlayışımızı
tashih ettikten sonra, O'nun cinsel hayatını sahih bir şekilde anlamamız da
gerekir.
- Bekâr olan gençlerin
kolayca evlenebilmelerini sağlamak İslâm toplumunun bir özelliğidir. Evlenme
kolaylığı sünnette daha belirgindir. Çağımızda yüce Allah'ın iradesi
doğrultusunda her türlü imkanları kullanarak evliliğin kolaylaştırılması
zorunludur. Zorlaştırmak ise insanları Allah'tan uzaklaştırır. Gizli açık
kötülüklere yaklaştırır, belki de Allah korusun o kötülüklerin içine atar.
Bu araştırmamızın kısa
bir değerlendirmesinden sonra, eğer müslüman kadına haklarını geri vermek ve
toplum yapımızı yeniden sağlam bir temel üzerine oturtmak istiyorsak, birçok
yeni ilmi araştırmalar yapmamız gerektiğini anlatmak isterim. Yapılacak
sözkonusu araştırmalar beş sahada olmalı.
1. İlahi
hidayetin nassları olan kitab ve sünnetin bütün hadis kitaplarını içine alacak
çapta değerlendirilmesi.
2. İslâm
kültürü, çağlara göre İslâm alimlerinin söz ve ictihadlarını tatbikatıyla
beraber biraraya getirip toparlamak. Bu vesileyle içtimai ve kültürel
tarihimizi derinlemesine irdeleyip anlamaya çalışmak. Ve bu uzun tarihin
düşüncemize ve içinde bulunduğumuz duruma etkisini ölçmek.
3. Çağdaş
müslümanlann kitapları: Bu kitapları bütün yönleriyle irdelemek, faydalı
görüşlerin bir özetini ve çağdaş ictihadları toplamak.
4.
Toplumumuzdaki çağdaş uygulamalar: Vehimden uzak, sağlıklı, dikkatli ve güçlü
uygulamalar ortaya koymak, imkân ölçüsünde bu tür uygulamaların ilmi bir
şekilde araştırılmasıyla mümkündür.
5. Kadını
konu alan batıda yapılan yeni çalışmalar: Psikoloji, eğitim ve öğretim, cinsel
kültür, mesleki hayat, içtimai ve siyasi faaliyet gibi sahalar. Şeriat ölçüsüne
vurduktan sonra çeşitli milletlerin tecrübelerinden faydalanabilmek için hayat
gerçeğini yansıtan bu tür konularda araştırmalar yapmak, bunu yaparken de
vehim ve taassuplardan uzak durmak.
Bu kitap, hidayete
davet ediyor mu?
Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Kim insanlara bir hidayet kapısı açarsa, hem bunun
sevabını hem de bu kapıdan girenlerin almış olduğu se-vab kadar sevab alır. Kim
de bir kötülük kapısı açarsa hem bunun günahını hem de o kapıdan girenlerin
günahı kadar günah alır."[44]
Umarım bu eser,
insanları doğru yola çağırmıştır. Bu konudaki beklentilerim şu nedenlerle
açıklanabilir:
- Kur'an ve sünnet
nasslarını konularına göre tasnif etmeye çalışmak güzel bir çağrıdır. Şöyle ki,
ahlâk, sosyoloji, eğitim, ekonomi, siyaset ve araştırma teknikleri gibi çeşitli
sahalarla ilgili İslâmi nasslar yapılan araştırmaları kolaylaştırdığından,
çağımızda konu tasnifinin önemli olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu konular
arasında kadın sorunu, sosyal yükümlülük ve gelişim-değişim metödları da
sayılabilir. Allah'ın izniyle bu sayede daha güzel çalışmalar yapılabilir.
- Kadın sorunu gibi
konularda geçmişten gelen anlayış ve düşüncelerin kitap ve sünnet esaslarına
oturtulma çabası da güzel bir çalışma sayılmalıdır. Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Size iki şey bırakıyorum, onlara bağlı kaldığınız
müddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar, Allah'ın kitabı ve Rasulünün
sünnetidir". [45]
- İnsanlar arasında
sünnetin yayılması, her hangi bir fetvanın Kur'an ve sünnete dayandırılması da
güzel çalışmadan sayılabilir. Bu sayede insanlar, dinlerinin buyruklarını
bildikleri gibi akıl ve kalblerini yönlendiren Kur'an âyetlerini ve
Rasulullah'ın sünnetlerini öğrenmiş olurlar. Böylece hava, su, güneş ve ay
ışığı nimetlerinden faydalandıkları gibi koynaklardan da kolayca
faydalanırlar. Ata b. Rabah'ın kendine sorulan soruya Rasulullah'ın hadi-siyle
nasıl karşılık verdiğini bir düşün. Ebu Şihab (Musa b. Nafı) anlatıyor:
"Temettü haccı yapmak için Mekke'ye girdim. Terviyeden üç gün önce yani
Zilhicce'nin beşinci günü (Zilhicce'nin sekizinci gününe terviye günü denir.)
Mekke'ye girdim. Bazı Mekke'liler bana dediler ki, şimdi yaptığın hac Mekke
haccı oluyor. Bunun ne demek olduğunu Ata'ya sordum. Dedi ki, Ca-bir b.
Abdullah'ın belirttiğine göre O Rasalullah'la beraber hacc eder. Diğer insanlar
ifrat haccına niyetlenince Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Kabe'yi tavaf
edip Safa ile Merve arasında sa'y yaptıktan ve tıraş olduktan sonra ihramlarınızı
çıkarın, bir müddet ihramsız kalın. Terviye günü Zilhiccenin se kizinci günü-
olunca hacca niyet edin. İşte bu şekilde yaptığınız hac, haccı
temettudur."[46]
- Böylece şer'i
delilleri açıklamak, insanların ilgisine sunup beşeri görüşlerin arkasında
kalmamaları için onları yaymak.
Sağlam şer'i delillere
dayanıp, şer'i kurallar Ölçüsünde kadınların yüzlerini açabileceğini ve sosyal
hayatta erkeklerle beraber olabileceğini açıklamak da güzel bir faaliyet
sayılmalıdır. Allah'ın dininde insanlara zorluk yoktur. Ayet-i celilede bu:
"Allah, dinde size zorluk çıkarmamıştır" şeklinde belirtilmiştir.
Burada İslâmi davet iki uç yaklaşımadır:
Birincisi: Kadının
yüzünü açamayacağını söyleyen, gerekli olduğunda erkeklerle beraber şeriatın
koyduğu ölçüler dairesinde çalışamayacağını iddia eden tabaka. Bunları seri
hükümlere çağırır, onları şu hadisle uyarırım: "Helal olan birşeyi haram
saymak, haram olan şeyi helal saymak gibidir."[47] Yani
her ikisi de Allah'ın dinine tecavüzdür. Rasululîah, kadınların yüzlerini
açabileceğini ve sosyal hayata iştirak edebileceklerim belirtmiştir. Amaç
müslümanlara faydalı olmak, hayatın ciddi sorunlarını kolayca halledebilmek ve
kadının da iyi işler yapabileceği kapıları açmaktır. İlim öğrenmek, öğretmek ve
geçim sağlamaktan aciz kocaya içtimai hayatta destek sağla mak, düzeltilmesi
zorunlu olan siyasi hayatta aktif rol almak da mühim vazifelerdendir.
Bu tabakanın İslâmi
anlayışını incelerken Hz. Ali'nin güzel uygulamasını gördüm: "Öğle
namazından sonra Hz. Ali, Küfe meydanında ikindi namazına kadar toplumun
sorunlarıyla uğraşır, namaz vakti girince abdest suyu getirilir, sudan bir
miktar içer, yüzünü, ellerini yıkar. Başını meshedip ayaklarını da yıkadıktan
sonra kalan suyu ayakta içer ve "kimi insanlar ayakta su içmeyi hoş
görmez, halbuki Rasululîah benim gibi ayakta su içmiştir" derdi."[48] İbn
Hacer diyor ki: "Hz. Ali'nin bu uygulaması, alim kişinin insanların
sakıncalı gördükleri caiz bir işi görünce onlara fazla zaman geçmeden işin
doğrusunu anlatması gerekir. Bir şey caiz olduğu halde sakıncalı olarak
bilinirse onun haram olduğu zannedilir. Bu nedenle sorulm?sa bile halkı aydınlatmalıdır.
Sorulursa pekiştirilmiş olur."[49]
ikincisi: Allah'ın
dinine uymayan, aşırılığa, hoyratlığa kaçan tabaka ki bunları Allah'a itaate ve
kanunlarına uymaya çağırırım. Müslüman kadınlar emredilen yerlerini örtmek,
erkeklerle karşılaştıklarında da şer'i kurallara uymak mecburiyetindedirler.
Aksi takdirde Allah'ın gazabını celbederler, batı toplumlarının duçar oldukları
sosyal hastalıkların pençesine düşerler. Müslüman kadınla ilgili Rasulullah'ın
vahiyden yola çıkarak insanlara açıkladığı kurallar ile yerini bulan söz konusu
ilmi araşürmalann temeli olan bütün naslar vahyin en doğru açıklamasıdır.
İnanıyorum ki bu naslar yolumuzu aydınlatır, bizi fasıklann, ifratçılann
nevalarından korur. Naslara uymaya, nasların belirttiği şekilde hareket etmeye
teşvik eder, ashabm durumu gibi bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Bu
sayede ashab nasıl ki cehaleti ter-ketmişse, biz de öylece terk ederiz. Aynı
zamanda Rasulullah'ın haber verdiği şu tehlikeden de kendimizi koruruz:
"Sizden öncekileri adım adım, kanş karış takip edeceksiniz. Onlar keler
deliğine girmişlerse sizde girersiniz." Ashab-ı Kiram: Ya Rasululîah,
yahudi ve hristiyanları mı kastediyorsunuz diye sorunca: "Başka kim
olacak?" diye cevap verdi."[50]
Üzülerek belirtelim ki
azgın ve ifratçı bu tabakalar, adım adım daha önceki nesillerin peşinden
giderek onlarla beraber keler deliğine girmişlerdir. Azgınların uydukları yol
yakın çağlardaki kadını soyan, açılıp saçılmasını hoş gören ve onu cinsel bir
araç gören çağdaş batı uygarlığıdır. İfratçılar eski çağlarda yahudiler ile
hristiyanların gittikleri yola giden, skolastik çağdaki kilise öğretilerini
esas alan kişilerdir. İşin ilginç yanı ifratçılann çoğunlukla azgınlar gibi
daha önceki öğretileri esas alarak onlarla beraber keler deliğine girmeleridir.
Böylece hem kendilerine hem de kadının bileklerine İslâm'ın kırdığı kelepçeyi
yeniden vurmuşlardır. Yüce Allah ne güzel buyurmuş:
"Onlar ki
yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı bulunan O elçiye, O ümmi peygambere
uyarlar. O peygamber ki, kendilerine iyiliği emreder, kötülükten men eder;
onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki
ağırlıkları, sırtlanndaki zincirleri kaldırıp atar. Ona inanan, destekleyerek
ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen nur'a uyanlar,
işte felaha erenler onlardır." (A'raf: 157).
Allah ve Rasulü'nün
uyarısıyla dostların uyarısı arasındaki fark
Allah ve Rasulü, ilmi
gizlemeyi şiddetle yasaklamaktadır. Nitekim Yüce Allah,
"Allah'ın ve
lanet edebilen tüm lanetçilerin laneti, insanlara kitapta beyyineleri ve doğru
yolu açıkladıktan sonra bunları gizleyenlerin üzerine olsun" (Bakara;
159).
buyurmaktadır.
Hz. Peygamber de:
"Kişi insanlardan korktuğu için bildiği, gördüğü ve duyduğu gerçeği
söylememezlik yapmasın. Çünkü böyle yapmakla ne eceli yaklaşır ne de rızkı
elinden alınır" buyurmaktadır.[51]
Kur'an-ı Kerim'in bu
tür ilmi çalışmalar ve onların yayılmasıyla ilgili temel kurallarını bilen
dostlar... Onu da birkaç sözle açıklayabilirim. Bunlar iki kısımdır: Birinci
görüş kimi heva ehlinin nassları yerli yerinde kullanmamasından, İslâm'ın
kadın-erkek ilişkilerini bazı ahlâk kuralları ile kayıtladığına dikkat
etmemesinden, kısacası zamanın çirkefliğinden dolayı konuyu olduğu gibi ortaya
koymayı sakıncalı görmüşlerdir. Bu durumun bizi Allah'ın insanlık için teşri
kıldığı hükümleri tüm insanlara bildirmemizi engelleyeceğini sanmıyorum.
Gerçek alime düşen görev, gördüğü yanlışları ve hataları düzeltmek, yanlış
yolda olanların görüşlerini reddetmek ve hatalarını açıklamaktır.
Bu anlayış bana,
Nasuruddin Elbani'nin Müslüman Kadının Örtüsü adlı eserinin mukaddimesinde
naklettiği bir tavrı hatırlattı. Elbani şöyle diyor: Kimi ilim ehli ve onların
talebeleri -özellikle de onların mukallidleri- kitabı Ön plana aldıklarını
söylemelerine karşın yine de onun, kadının yüzünün avret olmadığına dair
açıklamasını görmezden geliyorlar. Böyle düşünenleri iki sınıfta mütala
edebiliriz. Birincisine göre kadının yüzü kesinlikle avrettir. İkincisine göre
ise, bizim de dediğimiz gibi kadının yüzü avret değildir derler, ama ilave
olarak çağın bozukluğu ve "sedd-i zerai" esası dikkate alınarak bu
görüşü yaymak doğru olmaz." kanaatini ileri sürerler. Bunlara şöyle
deriz: Çağın bozukluğu gibi nedenlerle kitap ve sünnette belirtilen seri hükümleri
gizlemek kesinlikle caiz değildir. İlmi gizlemenin haramlığı şu ayette açıkça
belirtilmiştir:
"Kitapta
insanlara beyyinc ve doğru yolu açıkladıktan sonra onları gizleyenlere Allah ve
lanetçiler lanet eder." (Bakara: 159)
Hadis-i şerifte ise:
"Kim bildiği bir şeyi gizlerse kıyamet günü Allah ona ateşten bir gem
vurur." (İbn Hıbban ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim ve Zehebi,
hadisin sahih olduğunu söyler.) İnandığımız şekliyle kadının yüzü şer'an avret
sayılmıyorsa bu hükmü gizlemek, insanlara anlatmamak nasıl mümkün olabilir?
Evet kim bütün
bunlarla beraber kadının yüzünü açması caiz değildir diyerek şeddi zerai
yapıyorsa bu durumda gördüğünü insanlara açıklaması onu gizlememesi ve görüşünü
destekleyen deliller getirmesi gerekir. Ama nerede!.[52]
İkinci gurub da,
insanlar arasında gelenek halini alan görüşlerin dışında, kitabın onlara
aykırı olarak ortaya koyduğu düşünceleri açıklaması durumunda karşılaşacağı
saldırılardan korkarak susmayı tercih eder. Halbuki akıllı kimsenin yapması
gereken, bu ilmi eleştirilerden faydalanmak ve hatasını düzeltmektir. Ya da
delillerle yapılan eleştiriye delilleriyle cevap vermektir. Özelikle de eğer
beşer aklının bazı kusurları olabileceğini ve kimi zaaflarla kişinin hakkı istese
de doğruyu yanlış gösterebileceğini biliyorsa... Zaten hakka, bazen akılların
birleşmesi ile bazen de çatışması ile ulaşılabilir. Eğer kişi düşmanca, çirkin
bir saldırı ile karşılaşmış ise, acı ilaca defalarca sabrettiği gibi
sabretmelidir. Çünkü bilmeli ki bu tip ilaçlarda şifa vardır. Anlayışında
bulunması muhtemel olan kusurların şifası veya bu durumu or taya çıkaran
nedenlerin ortadan kalkması böyle mümkündür. Farklı görüşlere tahammülü
olmayan toplum kurtuluşa erişemez. Farklı görüşler ortaya koymak, müslümanın
her işinde yumuşak huylu davranması gerçeğini ortadan kaldıramaz. Rasulullah
(s.a.v.): "Allah yumuşak huyludur (refik). Her işte yumuşak huylu
davranmayı sever."[53]
buyurur. Diğer bir hadiste de: "Yumuşaklık (rıfk) bulunduğu şeyin
süsüdür"[54] buyurur.
Kitabı yazarken
sözkonusu kişilerle münakaşa etmeyi, delillerini tartışmayı çok istemiştim.
Bunun için ayrı bir bab açtım. Dördüncü bölümün birinci, ikinci ve üçüncü
arabaşlıkları müslüman kadının içtimai hayata iştiraki ile ilgili
tartışmalardır. Altıncı bölümün birinci ve ikinci ara başlıkları ise müslüman
kadının yüzünü açabilmesi konusundaki tartışmalardır. Ka-naatıma göre Allah ve
Rasulunün ilmi gizleme konusundaki uyarılarını dikkate almak benim için en
güzel yoldur. Yüce Allah, gerçeği gerçek olarak göstersin, bizi ona tâbi
kılsın. Batılı da batıl olarak göstersin ve ondan bizi uzaklaştırsın. Dünyada
ve ahirette bize afiyet versin. Kitapta takip ettiğim metod pratik,
karşılaştırmalı, sahih nasları bir araya getirmek şeklinde olduğundan Rasulullah
ve ashabının metoduna uygun bir metoddur. İşte Buhari "Kitap ve sünnete
sanlmak'la ilgili bölüme şu başlığı koymuştur: "Rasulullah'm Allah'tan
aldığı şeyleri ümmetinin kadın ve erkeklerine öğrettiğine dair bab."[55]
MüheUeb, Buhari'nin bu
tercemesini ne güzel değerlendirmiştir. O der ki: "Buhari burada, alim
kişi nasslarla delil getirmek mümkünken kesinlikle kendi görüşünü, anlayışını
katmayandır demek istemektedir."[56]
Biraz sonra değineceğimiz gibi, ashab-ı kiramın nasıl insanlara hadislerden
delil getirdiğini, akıllarıyla istidlal edenlere naslarla nasıl cevap
verdiklerini aktardığımızda bir düşün."
Hz. Aişe'nin, Hz. Ömer
ve İbn Ömer'in görüşüne verdiği cevap "Muhammed b. Münteşir anlatıyor: Hz.
Aişe'ye îbn Ömer'in "ihramlı iken güzel koku sürünmeyi istemem"
şeklindeki sözünü sorunca Hz. Aişe: "Ben, Rasulullah'a güzel koku sürdüm.
Ardından da, hanımlanyla tavaf ettikten sonra ihrama girdi."[57]
Fethu'l-Bari'de Said
b. Mansur Abdullah b. Abdullah b. Ömer kanalıyla Hz. Aişe'nin "İhramlı
iken koku sürünmekte sakınca yoktur" dediğini nakleder. Ravi diyor ki:
"Ben, İbn Ömer'le dururken Hz. Aişe'ye bir adam, gönderdim. Allah
Rasulunün sözünü bizzat onun ağzından duymak istiyordum. Gönderdiğim adam Hz.
Aişe'nin kendisine "ihramlı iken koku sürünmekte herhangi bir sakınca
yoktur" dediğini bana söyledi. Salim b. Abdullah b. Ömer de aynı konuda
babası ve dedesiyle Aişe hadisinde anlaşamamışlardır. İbn Uyeyne diyor ki:
"Bize Amr b. Dinar, Salim'den "ihramlı iken koku sürünmeye dair Hz.
Ömer'in sözünü naklettikten sonra 'bu söz Hz. Aişe'nin bir rivayetidir'
demiştir. Salim ise 'Rasulullah'ın sünneti uyulmaya daha layıktır' dedi. [58]
Hafız İbn Hacer der
ki: Bu hadisten şu dersi çıkarmamız gerekir: Belalardan korkan kimsenin
sünnete uyması gerekir. Sünnet varken başkalarının görüşlerine ihtiyaç kalmaz.
Zira sünette ikna edici bir özellik vardır.[59]
Ben derim ki: Hadiste
geçen erkek şahıslar her biri ilimde ve fazilette zirve olan Hz. Ömer ve oğlu
İbn Ömer'di. Durum böyle olmakla beraber Ra-sulullah'ın dışında kimse masum
değildir.
Hz. Aişe ve Ümmü
Seleme, Ebu Hureyre ile Fadl b. Abbas'ın görüşlerini reddediyor.
Ebu Bekir b.
Abdurrahman b. el-Haris'ten gelen bir rivayette o şöyle demiştir: Ebu
Hureyre'nin "kim sabah cünüp olarak kalkarsa, oruç tutmasın" dediğini
duydum. Ravi diyor ki: Ebu Hureyre'nin bu sözünü Abdurrahman b. el-Haris'e
arzettim. O, kendisinin böyle bir hadis bilmediğini söyledi. Bunun üzerine ben
ve Abdurrahman Hz. Aişe ile Ümmü Seleme'nin yanına gittik. Abdurrahman
meseleyi arz edince dediler ki: Rasulullah, ihtilam olmadan cünüb olarak
sabahladığında oruç tutardı..." Bunun üzerine Ebu Hureyre'nin yanına
geldik, bize dedi ki: Aişe ve Ümmü Seleme aynen böyle mi dediler? Abdurrahman,
evet deyince Ebu Hureyre: "onlar en iyisini bilirler" karşılığını verdi.
Sonra Ebu Hureyre, Fadl b. Abbas'tan rivayet ettiği hadisi inkâr ederek:
"Ben bunu Fadl'dan duymuştum. Rasulullah'tan duymamıştım" demiştir.
Ravi anlatıyor: Bunun üzerine Ebu Hureyre cünüp olarak oruç tutulmaz görüşünden
vazgeçti. (Buhari, Müslim. Bu hadis Müslim'in metnidir.[60]
Hz. Aişe, Abdullah b.
Amr'ın görüşünü reddediyor
Abid b. Umeyr'den
nakledildiğine göre: Hz. Aişe, Abdullah b. Amr'in: "Kadınların gusul
abdesti alırlarken başlarından sarkan saçlarını çözmelerini emreden sözü
duyunca: "Şu İbn Amr'a bak. Kadınlara, gusul abdesti alırlarken saçlarını
çözmelerini emrediyor. Bir de saçlarını kesmelerini emret-seydi ya? Ben ve
Rasulullah aynı kaptan gusul abdesti alırdık, başıma üç kereden fazla su
dökmezdim."[61]
Hz. Aişe, ibn Abbas'ı
reddediyor
Hz. Aişe'nin
belirttiğine göre Ziyad b. Ebi Süfyan, kendisine gönderdiği bir yazıda
Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediğini dile getirir: "Hac kurbanı kesilene
kadar hac yapan kimseye haram olan şeyler o kurbanı gönderen kişiye de
haramdır." Hz.Aişe diyor ki: "Hayır, bu îbn Abbas'ın dediği gibi değil.
Rasulullah'ın kurbanlık hayvanındaki bağı bizzat elimle ben çözdüm sonra da
Rasulullah, kurbanlık nişanını kendi eliyle taktı. Ardından da kurbanlık
hayvanı babamla gönderdi. Allah'ın helal kıldığı hiçbir şey, Kurban kesinceye
kadar Allah'ın Rasulüne haram olmamıştı.[62] İbn
Ömer, ibn Abbas'ı reddediyor
Vebre diyor ki: İbn
Ömer'le otururken bir adam geldi: "Vakfeden önce Kabe'yi tavaf etmemde bir
sakınca var mı?" diye sordu. İbn Ömer "hayır, sakıncası yoktur"
dedi. Bunun üzerine adam: "İbn Abbas vakfeden önce Kabe tavaf edilmez,
diyor" dedi. Bunun üzerine İbn Ömer: "Rasullullah da hacetti,
vakfeden önce de tavaf etti. Bu konuda samimi isen söyle bakalım Rasulul-lah'ın
görüşünü mü almak daha uygun yoksa İbn Abbas'ın mı?" Bir başka rivayette
ise "söyle bakalım Allah ve Rasulünün sünneti mi yoksa filancanın sözü mü
uyulmaya daha layıktır" şeklinde geçmektedir.[63]
İbn Abbas, Zeyd b.
Sabit'i eleştiriyor îkrime anlatıyor. Medineliler îbn Abbas'a, tavaf yaptıktan
sonra hayız olan kadının durumunu sordular. İbn Abbas onlara dedi ki: Böyle bir
kadın Mekke'yi terketmelidir. Bunun üzerine onlar: Senin görüşünü almayız,
Zeyd'in görüşünü tercih ederiz" dediler. İbn Abbas onlara: "Medine'ye
gidince sorarsınız" dedi. Medine'ye gittiklerinde mesetegzii sordular.
Sorulan kimseler arasında Ümmü Süleym de vardı ve onlara Saffiyye hadisini okudu.
O, Mina'dan ayrılıp Kabeyi tavaf etmişti. Mina'dan ayrıldıktan sonra hayız
olunca Rasulullah "Mekke'ye dönsün" buyurdu.[64]
Imran b. Husayn, Hz. Ömer'in
görüşünü reddediyor
İmran b. Husayn
anlatıyor. Mut'a (hacc-ı temettü ile ilgili) âyeti inince Rasulullah hacc-ı
temettü yapmamızı emretti. Bu ayet neshedilmediği gibi Rasulullah, vefatına
kadar bizi hacc-ı temettu'dan alıkoymamıştır. Mesele bu kadar açıkken isteyen
istediği gibi konuşsun.[65]
Ali b. Ebi Talib'in
Osman b. Afvan'ı reddetmesi
Said b. el-Müseyyeb
anlatıyor. Hz. Ali ve Hz. Osman hacc-ı temettü konusunda bir hayli tartıştıktan
sonra Hz. Ali şöyle dedi: Rasulullah'ın yaptığı şeyden mi insanları
sakındırıyorsun. Hz. Ali bunun doğruluğunu anlayınca hem umre hem de hac için
kurban kesti. Diğer bir rivayette ise Hz. Ali: "Birinin görüşüne uyarak
Rasulullah'ın sünnetini terkedecek değilim."[66]
buyurdu.
İbn Abbas'ın İbn
Zübeyr'in görüsünü reddetmesi Müslim el-Kura'dan nakledildiğine göre o şöyle
der: İbn Abbas'a hacc-ı temettu'dan sordum. Bana müsaade etti. İbn Zübeyr ise
hacc-ı temettuyu kabul etmeyerek şöyle demiştir: "İşte İbn Zübeyr'in
annesi, Eğer Rasulullah hacc-ı temettuya müsade etmişse İbn Zübeyr'in annesine
varın sorun. Ondan sonra İbn Zübeyr'in annesinin yanına vardık. Baktık ki o kör
ve şişmandı. Bize Rasulullah'ın hacc-ı temettuya izin verdiğini söyledi.[67]
İbn Abdilberr, Kitab-u
Camii Beyani'1-İlm adlı eserinde Ebu's-Semh'ın şöyle dediğini nakleder:
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi devesini yükleyip yola
çıkacak ve kendisine Rasulün sünneti ile fetva verecek birini arayacak ancak
şahsi görüşü ile fetva verenden başkasını bulamayacak."[68]
Biraz düşününce
görülür ki, Allah'ın şeriatı müslümanların işini kolaylaştırmaya, zorluğu
kaldırmaya yöneliktir.
Teşekkür ve güzel
olanı bilmek Bu eserin başında kendilerinden faydalandığım değerli alimlere
teşekkür etmeyi bir görev bilirim. Onların takdire değer yardımlarıyla
yazdığım şeylerin değerlendirilmesini ancak yapabildim. Bana yardımcı olan dostlarımın
başında bu kitabı fasıl fasıl okuyan Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi gelmektedir.
Onun konuya bakış ve değerlendirmelerinden oldukça faydalandım. Bunun yanında
çağdaş müslüman kadının birçok meselesini içeren bir mukaddime yazmayı da
lütfetti. Hakkımda güzel düşünen kardeşlerimle beraber olmam için yüce Allah
beni muvaffak etsin.
Bu çalışmanın bazı
bölümlerini mütalaa edenler ise çeşitli Arap ülkelerinden birçok dostlarımdır.
Bunlardan bazıları: Araştırmanın büyük bir bölümünü "inceleyen ve
kitabımıza güzel bir mukaddime yazan Şeyh Muhammed Gazali, Dr. İzzuddin
İbrahim, Prof. Muhyiddin Atıyye, Dr. Yusuf Ab-dulmuti, Dr. Muhammed Kemal
Ebu'I-Mecid, Dr. Muhammed el-Mehdi el-Bedri, Mısır'dan Prof. Tank el-Bişri, Dr.
Cafer Şeyh İdris, Sudan'dan Prof. Zeynelabidin er-Rekkabi, Dr. Muhammed
el-Eşkar, Filistin'den Dr. Kamil Zağmud, Tunus'tan Prof. Raşid el-Gannuşi ve
Mağrib'den Prof. Ahmed er-Risuni'dir. Sözünü ettiğimiz bu değerli alimlerin kimi
ibarelerin düzeltilmesine ve bakış açılarının genişletilmesine bir hayli
yardımları olmuştur. Bu alimler için yapacağım şey amellerine, yüce Allah'ın
hayırla karşılık vermesini istemektir.
Kitabın oluşmasında
kalkılan olan en büyük yardımcım değerli hayat arkadaşım, eşim, Melike
Zeynüddin Hanım'dır. Araştırma ve yazma ortamı buldukça hiçbir zaman emeğini
esirgememiştir. Öyle ki zihnimi bu kitaba tamamen verebilmem için evinden ve
çocuklarından uzun süre ayn kalarak benden yardımlarını asla esirgememiştir.
Buhari'de bulunan bir hadisin bütün rivayetlerini toplamada ve garip
kelimelerin manalarını çıkarmada yardım elini sürekli uzatmıştır.
Müsveddelerde bulunan açıklama eksikliklerini tamamlayarak onları temize
çekmesi ise hepsinden daha büyük yardım sayılmalıdır. Yeri gelmişken
belirtmeliyim ki, müsveddeleri temize çekerken yaptığımız tartışmalardan çıkan
önemli sonuçlan da oraya ekliyordu. Yüce Allah onu korusun. Ona sıhhat ve
afiyet versin. Ona, bana ve bütün müslü-manlara ecirlerin en güzelini versin.
Dua ve Özür
Dua Hz. Musa'nın
yaptığı şu duadır:
"Rabbim, göğsüme
genişlik ver, kolaylatır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni."
(Taha: 25-28).
Bir diğer duamız
Rasulullah'ın duasıdır: Ey gökleri ve yeri yaratan, görüneni ve görünmeyeni
bilen Allah'ım, sen insanlann anlaşamadığı konularda kulların arasında
hükmedensin. Tartışmalı konularda beni hakka ilet. Şüphesiz sen dilediğini
doğru yola götürürsün."[69]
Özüre gelince önemli
bir işe, büyük bir göreve yeltenen zayıf insan özür dilemek durumundadır. Kitap
her halükârda iki temel bölüme aynlır. Birincisi; Kur'an ve Sünnet nasslannı
incelemek; ikincisi ise, tasnif esasına göre sözkonusu naslafın delaletlerini
araştırmak ve yorumlamak. Her iki yöntem de daha önceki araştırmacılar
tarafından uygulanmıştır. Buradaki çalışma böyle önemli bir konunun sadece bir
yönünü ele alan ferdi bir çalışmadır. Konunun bu çalışmayla bitmeyecek kadar
daha birçok boyutu vardır. Ayn-ca çalışmamızda hatalann olması da muhtemeldir.
İlahi nasslardan
araştırarak düşünerek çıkardığım neticeler sözkonusu nassların diğer manaları
ve parlaklığı karşısında oldukça sönük kalmaktadır. Nassları doğru anlamanın
yanında meselenin bütün yönlerini ele almak, onları yorumlamak ve bu nuru
kavramak çok zor bir iştir. Nasslann delalet ettiği hakiki manayı kadın erkek
herkes yüce Allah'ın kendilerine açtığı ölçüde anlayabilir. Akıllarını kullanan
geniş alim kitlesinin sürekli, ciddi ve sağlam çalışmalarının bundaki katkısı
elbette çok büyüktür.
Uzun süre ilahi
nasslan araştırınca gördüm ki, yapılan çalışmalann güzel ve parlaklığı mahir
ve sanatkâr bir elin -yüce Allah'ın- uzanmasına bağlıdır. Gücümün
yetersizliği, çaresizliğim ve kalemimden çıkan hatalar için yüce Allah'tan af
dilerim. Beni, kendi dinini insanlara doğru bir biçimde ulaştırmak için güçlü
kalemleriyle, sağlam akıllanyla gayreteden mü'min-lerden eylesin.
Okuyucu kardeşime
çağrı
Yüce Allah, emreden,
kural koyandır. Rasulü ise O'nun emirlerini tebliğ edendir. Bana düşen,
Allah'ın emirlerini ve Rasulullah'ın açıklamalarım insanlara duyurmaktır.
Herhangi bir nasla ilgili bir görüş beyan edersem yahut bir not düşersem
okuyucu bu görüşü kabul de edebilir, red de. Çünkü okuyucunun, Allah'ın emrini,
Rasulullah'ın açıklamışını daha iyi anlaması mümkündür. Böyle bir kişi nur ve
basiret üzeredir. Hatta okuyucu bir anlamda benim her söylediğimi bir kenara
da atabilir. Gerçeği ve doğruyu arayanlar için klavuz konumunda olan yüce
Allah'ın nasslarına bakılabilir.
Değerli okuyucunun
tenkitleri bana yardımcı olacaktır. [70]
İSLAM'DAN ÖNCE kadının
dinî durumu, kendisine yapılan baskı, mihnet altında tutulma gibi ne tür
zorluklara maruz bırakıldığını sanırım söylemeye gerek yok. Konuyla ilgili
eserler oldukça çoktur. Faydalı ve güvenilir bilgi için Diyorent'in
"Uygarlığın Hikâyesi" adlı eserine bakmak yeterlidir. Çalışmamızda
İslam öncesi Araplarda kadının konumu konusunda bu eserden zaman zaman
faydalandık. Bizim açımızdan kitabın en önemli noktası, İslam'ın kadına büyük
değer vermesi, ev içinde yahut ev dışında ona büyük sorumluluklar yüklemesi ve
sosyal hayatta kadının faydalı, ciddi işlere katılmasını ifade etmesidir. Ne
var ki çağlar geçtikçe müslüman kadının durumu gitgide düşmüş, bu düşüş, hicri
ondördüncü asrın başlarında korkunç bir düzeye gelmiştir. Bu aşamaya
gelindiğinde, İslam toplumu batı uygarlığının etkisine, sömürge çağının hemen
başlangıcından itibaren girmeye başladı. Bu durum toplumda iki zıt kutbun
oluşumuna yol açtı. Bu kutuplardan biri batıyı körü körüne taklit eden kesim,
diğer kutup ise atalarını ve onlardan kalan mirası aynı şekilde taklit eden
kesim. Yıkıcı tesirlerin sonunda her iki grup da kadının şahsiyeti konusunda
kendi görüşünü mutlaklaştı-rarak diğer grubun görüşlerine karşı cephe aldı. Bu
çatışmanın sonucu olarak İslam toplumunda birbirine taban tabana zıt iki ayn
tip ortaya çıkmıştır. Öyle ki bir kısmı tamamen Allah'ın şeriatına uyarken,
diğer kısmı onu bozmaya yeltenmiştir. Amacımız -samimi alimlerin
çalışmalarından yararlanarak- kadının şahsiyetini İslam'ın öngördüğü seviyeye
getirmek, müslüman toplumda yeniden sağlam ailevî çekirdekler oluşturmak ve her
bakımdan gelişmiş bir toplum olma yolunda atılmış adımları hızlandırmaktır.
Şari'in Kur'an veya
Sünnetteki hitabında kadın ve erkek eşittir. Bu hi-tab, insanî değerlerlerden
başlayarak cezaî sorumlulukların açıklanmasına doğru bir seyir takip eder.
Tabii ki burada Şari'in belirttiği bir kısım farklar da vardır. Asıl olan
eşitliktir. Farklar asla göre istisnaîdir. Bu aslı bozmak, Allah'ın dinine
düşmanlık ve büyük bir hatadır.
Eşitlik hakkında İmam
İbn Rüşd der ki: "Kadın ve erkek temelde birdir. Fakat aralarında şer'an
bir kısım farklar vardır."
Allah Teala, bazen
kadınlara erkeklerle beraber hitab etmektedir. Bu Allah'ın hem bir fazlı, hem
de eşitliğe verdiği önemin göstergesidir.
Erkek ve kadının aslı
birdir Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar!
Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek
ve kadın meydana getiren Rabbınıza hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de
sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir." (Nisa; 1).
Kadının insanî
yükümlülükleri Allah Teala Buyuruyor ki:
"Göklerin ve
yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri
için şüphesiz deliller vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken
Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: 'Rabbımız! bunu
boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru' derler.
Rabbımız! Sen ateşe kimi sokarsan, onu şüphesiz rezil etmiş olursun,
zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur. Rabbimiz! Doğrusu biz 'Rabbinize inanın'
diye imana çağıran bir çağmayı işittik de iman ettik. Rabbımız! Günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al. Rabbımız!
Peygamberlerine vadettiklerini bize de ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen
şüphesiz sözünden caymazsın. Rab'leri dualannı kabul etti: Birbirinizden
meydana gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşa
çıkarmam hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya
uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim.
Andolsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan
cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah kalındadır." (Âl-i İmran,
190-195).
"Erkek veya
kadın, mümin olarak, kim yararlı işler yaparsa işte onlar cennete girerler,
kendilerine zerre kadar zulmedilmez." (Nisa, 124).
"Erkek ya da
kadın, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız.
Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz." (Nah), 97).
"Kim bif kötülük
işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş
işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde
rızıklanırlar." (Mümin, 40).
Kadının cahiiiyye
zulmünden kurtarılması
— Kadını, daha
doğduğunda kız doğdu diye horlanmaya muhatap kılınmaktan kurtarmak.
-— Kadını, zelil, hor
görülmekten kurtarmak.
— Kadını, utanma ya da
fakirlik korkusuyla öldürülmekten kurtarmak. Allah Teala buyuruyor ki:
"Aralarından
birine, bir kız çocuğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü mosmor
kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu
utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne fena tavır alıyorlar."
(Nahl, 58-59).
"Çocuklarınızı
yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları
öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır." (İsra, 31).
"Kız çocuğuna
hangi suçdan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman." (Tekvir, 8-9).
Kadınların bazı güzel
şeylerden özellikle mahrum edilmesi Allah Teala buyuruyor ki:
"Bu hayvanların
karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize mahsus olup eşlerimize yasaktır. Ölü
doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar, dediler. Allah bu tür sözlerin cezasını
verecektir. Çünkü O hakimdir, bilendir." (En'am, 139).
Kadının mirastan
mahrum edilmesi, evlenme hürriyetinin daraltılması Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey inananlar!
Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız size helal değildir. Apaçık
hayasızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için
onları sıkıştırmayın. Onlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan
hoşlanmıyorsanız, sabredin. Hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış
olabilir." (Nisa, 19).
Evlenme yoluyla
kadının sıcak aile ortamındaki ilişkileri Allah Teala buyuruyor ki:
"Babalarınızın
evlendikleri kadınlarla evlenmeyin -geçmişte olanlar geride kaldı- çünkü bu bir
fuhuş ve iğrenç bir şeydir, bu ne kötü bir yoldur. Sizlere, analarınız,
kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin
kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, kanlarınızın
anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanında kalan üvey
kızlarınız -ki onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur- öz
oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek
-geçmişte olanlar geride kaldı- size haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve
merhamet eder." (Nisa, 22-23)
Şöyle bir hadis
rivayet edilmiştir: "Kadın, teyzesiyle ya da halasıyla beraber aynı anda
nikâh altında bulundurulamaz."[71]
Kadının şahsiyetinin
geliştirilmesi
Allah Teala, kadını
erkekle beraber zikrediyor ve buyuruyor ki:
"Kararıp,
ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun. Açılıp, aydınlattığı zaman gündüze
and olsun. Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun. Ey insanlar! Doğrusu sizin
çalışmalarınız çeşitlidir." (Leyi, 1-4).
"Ey Adem! Doğrusu
bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht
olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın, orada ne
susarsın ne de güneşin sıcaklığında kalırsın" dedik. Ama şeytan ona
vesvese verip; ey Adem! sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı
göstereyim mi? dedi. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi. Ayıp
yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabb'ına
karşı baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbı yine de onu seçip tevbesini kabul
etti, ona doğru yolu gösterdi. Onlara şöyle dedi: Birbirinize düşman olarak
oradan inin. Elbet size benden bir hidayet gelir. Benim yoluma uyan ne sapar ne
de bedbaht olur." (Tana, 117-123).
Allah Teala'nın
yüceliğindendir ki burada ve birçok yerdeki âyet-i kerimeler, bazılarının iddia
ettiği gibi, "Hz. Havva, Hz. Adem'e vesvese verdi, yasağı çiğnetti"
iddiasından onu kurtarmaktadır.
"Allah'ın sizi
birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özlemeyin. Erkeklere, kazandıklarından bir
pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan bol nimet isteyin.
Doğrusu Allah herşeyi bilir." (Nisa, 32).
"Ey İman edenler!
Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha
iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar
kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü
lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır.
Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir." (Hucurat, 11).
"Allah ve Rasulü
bir şeye hükmettiği zaman, erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek
yaraşmaz. Allah'a ve peygambere baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış
olur." (Ahzab, 36).
"Onlar inkâr
edip, sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten
alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış
kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı
Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır.
Eğer inananlarla inkarcılar birbirlerinden ayrılmış olsalardı, inkâr edenleri
can yakıcı bir azaba uğratırdık." (Feth, 25).
"Muhammed'in
eşine o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü
saymayın, O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden herbirine kazandığı
günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azap
vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü
zanda bulunup da: Bu apaçık bir iftiradı.' demesi gerekmez miydi?" (Nur,
11-12).
"Rabbim! Beni,
anamı babamı, evime inanmış olarak gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla,
zalimlerin de yalnız helakini artır." (Nuh, 28)
"Ey Muhammedi Bil
ki, Allah'tan başka tann yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların
günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yeri
bilir." (Muhammed, 19).
"Doğrusu teslim
olan erkekler ve kadınlar, iman eden erkekler ve kadınlar, boyun eğen erkekler
ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar,
gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç
tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok
anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunlann hepsine mağfiret ve büyük ecir
hazırlamıştır." (Ahzab, 35).
"Doğrusu, sadaka
veren erkekler ve kadınlara, Allah'a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat
karşılık verilir; onlara cömertçe verilecek bir ecir vardır." (Hadid, 18).
"Allah, mümin
erkeklere ve mümin kadınlara, temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan
cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler vadetmiştir. Allah'ın hoşnut olması
en büyük şeydir. İşte kurtuluş budur." (Tevbe, 72).
"İnanan erkek ve
kadınları, içinde temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere
koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş İşte
budur." (Fetih, 5).
"İnanmış erkek ve
kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken
gördüğün gün onlara şöyle denecektir: 'Müjdeler, bugün içlerinden ırmaklar
akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir' İşte bu büyük
kurtuluştur." (Hadid, 12).
"İki yüzlü erkek
ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar;
elleri de sıkıdır,'Allah'ı unuttular, Allah da onlan unuttu. Allah, iki yüzlü
erkek ve kadınlara ve inkarcılara, ebedi kalacakları cehennem ateşini
hazırlamıştır. O onlara yeter. Allah onları İane t lemistir. Onlara devamlı bir
azap vardır." (Tevbe, 67-68).
"İnananlara
yardım etmez diye Allah'a kötü zanda bulanan iki yüzlü erkek ve kadınlara, puta
tapan erkek ve kadınlara Allah azabetsin; kötü zanları kendi başlarına gelsin!
Allah onlara gazabetmiş, onlan lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır.
Nekötü dönüş yeridir o." (Fetih, 6).
"Bunun sonucu
olarak, Allah, iki yüzlü erkek ve kadınlara, Allah'a ortak koşan erkek ve
kadınlara azab verecektir. Allah, inanan erkek ve kadınların tevbelerini kabul
buyuracaktır. Allah bağışlar ve merhamet eder." (Ahzab, 73).
"İkiyüzlü erkek
ve kadınlar, müminlere: "Bizi de gözetin, ışığınızdan faydalanalım"
dedikleri gün onlara "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir;
inananlarla iki yüzlüler arasına kapısının içinde rahmet ve dışında azab olan
bir sur çekilir." (Hadid, 13).
"Ebu Leheb'in
elleri kurusun, kurudu da. Mah ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli
ateşe yaşlanacaktır. Karısı da boynunda bir ip olduğu halde ona odun
taşıyacaktır." (Leheb, 1-5).
Kadının, kendi
iradesiyle iman veya küfrü seçmesi
"Allah, inkâr
edenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını misal gösterir: Onlar, kullarımızdan
iki iyi kulun nikâhı altında iken onlara karşı hainlik edip inkârlarını
gizlemişlerdi de hiçbir şey onlan Allah'ın azabından kurtaramamıştı. O iki
kadına: 'Cehenneme girenlerle beraber siz de girin' denildi. Allah, inananlara
Fir'avn'un karısını misal gösterir. O: 'Rabbim! katından bana cennette bir ev
yap; beni Fir'avn'dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletin
elinden kurtar' demişti. İffetini korumuş olan İmran kızı Meryem'i de örnek
verir. Ona ruhumuzdan üflemiştik, Rabbının sözlerini ve kitaplarını tasdik
etmişti; O, bize gönülden itaat edenlerdendi." (Tahrim, 10-12).
Kadının Ailedeki Yeri:
Kadın, erkeğin can yoldaşıdır Allah Teala şöyle buyuruyor:
"İçinizden,
kendisiyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var
etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen toplum için
dersler vardır." (Rum, 21).
Erkeğin aile reisliği:
Allah Teala buyuruyor ki:
"Allah'ın kimini
kimine üstün kılmasından dolayı ve erkeklerin, mallarından sarfetmelelerinden
dolayı, erkekler kadınlar üzerine gözeticidirler. Onun için sal İha kadınlar
itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (namusu)
koruyucudurlar. Ahlâksızlık etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara Öğüt verin,
yataklarında onlan yalnız bırakın, nihayet döv ün/ç ıkarın/kovun. Eğer size
itaat ederlerse aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir,
büyüktür." (Nisa, 34).
Kadının hakları ve
görevleri arasında denklik Allah Teala şöyle buyuruyor:
"... Erkeklerin
kadınlar üzerinde haklan olduğu gibi kadınlann da erkekler üzerinde haktan
vardır. Ne ki erkeklerinki onlardan bir derece üstündür. Allah güçlüdür,
hakimdir." (Bakara, 228).
Kadının, süse
düşkünlüğü ve tartışmadaki zayıflığı Yine Allah Teala buyuruyor ki:
"Demek süs içinde
yetiştirip de çekişmeyi beceremeyecek kadını mı?"(Zuhruf, 18).
Çok evliliğin bir
sisteme konması Allah Teala buyuruyor ki:
"Eğer velisi
olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle, onlara haksızlık etmekten
korkarsanız, onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde
kadar evlenebilirsiniz; şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız
bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz (cariye) ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan
sapmamanız için en uygunu budur." (Nisa, 3).
"Adil hareket
etmeye ne kadar uğraşsanız, kadınlar arasında eşitlik yapamayacaksınız, bari
bir tarafa tamamen meyletmeyin ki diğerini askiday-mış gibi bırakmış
olmayasınız. İşleri düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki Allah
şüphesiz bağışlar ve merhamet eder." (Nisa, 129).
Boşanmanın bir sisteme
konması Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Boşanma iki
defadır. Ya güzellikle tutma ya da iyilikle serbest bırakmadır. Kadınlara
verdiklerinizden birşey almanız size helal değildir. Allah'ın koyduğu sınırlan
koruyamayacağınızdan korkarsanız o başka. Eğer Allah'ın yasalarını koruyamazlar
diye korkarsanız o zaman kadının fidye vermesinde ikisine de günah yoktur.
Bunlar Allah'ın yasalarıdır. Onları bozmayın. Allah'ın yasalarını bozanlar
ancak zalimlerdir." (Bakara, 229).
"Ey Peygamber!
Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti
sayın. Rabbınız olan Allah'tan sakının. Onlan -apaçık bir hayasızlık yapmaları
hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz kendine yazık etmiş
olur. Bilemezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal
meydana getirir. Kadınların iddet süreleri bittiğinde, onlan ya uygun şeklide
alıkoyun ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahit
getirin; şahitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inanan
kimseye verilen öğüttür. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş
yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O
yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah herşey için bir ölçü
varetmiştir." (Talak, 1-3). [72]
Boşanmış dul kadının hakları
Boşandıktan sonra
tekrar kocasına dönebilme hakkı Allah Teala buyuruyor ki:
islam Kadın
Ansiklopedisi
.
75
"Kadınları
boşadığınızda, müddetleri sona erdiğinde, kocaları ile -birbirleriyle
güzellikle aniaşmıslarsa- evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah'a ve
ahiret gününe inanan kimse bundan ibret alır. Bu sizin için daha nezih ve daha
paktır." (Bakara, 232).
Boşandığı kocasından
olan çocuğunu emzirme hakkı
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"Anneler
çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, tam iki sene emzirirler.
Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına
borçtur. Herkese gücü nisbetinde teklifte bulunulur. Ne ana çocuğundan, ne de
baba çocuğundan dolayı zarara sokulmasın. Mirasçıya da aynı şeyi yapmak
borçtur... (Yani, baba ölmüşse yerine varis olan, onun sorumluluklarını
yüklenir.)" (Bakara-, 233).
Kadının, kocasıyla
anlaşarak çocuğu sütten kesme hakkı Allah Teala buyuruyor ki:
"... Ana baba
aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse, ikisine de
sorumluluk yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi
örfe uygun bir şekilde ödersiniz, bu hususta size sorumluluk yoktur. Allah'tan
sakının, yaptıklarınızı gördüğünü bilin." (Bakara, 233).
İddetin bitiminden
sonra süslenme ve dünürcü kabul etme hakkı
Allah Teala buyuruyor
ki:
"İçinizden
ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler;
müddetleri sona erdiğinde onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından
dolayı size sorumluluk yoktur. Allah, işlediklerinizden haberdardır."
(Bakara, 234).
Celaleyn Tefsîri'nde
"onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından" âyetini
kendisini istemeye gelenler için süslenmesi ve onlan karşılaması" diye
tefsir edilmiştir.
Mükellefiyetin düşmesi
ve yeminleşme hususunda karı ile koca arasında eşitlik
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"Karılarına zina
isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, kendisinin
doğru sözlülerden olduğuna Allah'ı dört kez şahit tutmasıyla olur.
Beşincisinde, eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin kendisine olmasını
diler. Kocasının yalancılardan olduğuna Allah'ı dört defa şahit tutması,
kadından cezayı savar. Beşincisinde, kocası doğrulardan ise kendisinin Allah'ın
gazabına uğramasını diler." (Nur, 6-9). [73]
Mirasta ortaklık:
Başlangıçtaki ortaklık
Allah Teala buyuruyor ki:
"Ana babanın ve
yakınlarının bıraktıklarından erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve
yakınlarının bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok
belirli bir hissedir." (Nisa, 7).
Kız ve erkek
çocukların hisseleri Allah Teala buyuruyor ki:
"Allah,
çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kızın hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kızlar
İkinin üstünde ise bırakılanın üçte ikisi onlarındır. Şayet kız tek ise yansı
onundur..." (Nisa, İ1).
Ana ve babanın hissesi
Allah Teala buyuruyor ki:
"... Ölenin
çocuğu varsa, ana ve babadan her birine bırakılan malın altıda biri; çocuğu
olmayıp da ona ana ve babası mirasçı olduysa üçte biri anasmmdır. Kardeşleri
varsa o vakit altıda biri anasınındır. Bu hükümler ölenin borcu Ödenip yaptığı
vasiyetler yerine getirildikten sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan
hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar
Allah'ın koyduğu farzlardır. Doğrusu Allah Alim'dir, Hakimdir." (Nisa,
11).
Karı ve kocanın
hissesi Allah Teala buyuruyor ki:
"Karılarınızın
çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa
bıraktıklarının -ettikleri vasiyetten veya borçtan arta kalanın-dortte biri
sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa -ettiğiniz vasiyyet veya borç çıktıktan sonra-
bıraktıklarınızın dörtte biri kanlarımzındır..." (Nisa, 12).
Erkek ve kız
kardeşlerin hisseleri
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"... Eğer miras
bırakan erkek veya kadın; çocuğu ve ana-babası olmayan bir kimse olur da bir
erkek veya bir kız kaidesi bulunursa, bunlardan herbirine altıda bıfciüşer.
Eğer onlar bundan çoksalar, zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar.
Bunlar yaptıkları vasiyyet ve borç ödendikten sonradır. Bunlar Allah'tan birer
vasiyyet (emir) dir. Allah Alim ve Halim'dir." (Nisa, 12).
Kadının erkeklerle
beraber hicret etmesi Allah Teala buyuruyor ki:
"Kendilerine
yazık edenlerin canlarını aldıkları zaman onlara; 'ne yaptınız bakalım?'
denince: 'Biz yeryüzünde zavallı (mustazaf) kimselerdik' diyecekler, melekler
de: 'Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!' cevabını
verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek
yerdir! Çaresiz kalan, yol bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar.
İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah affedendir, bağışlayandır. Allah
yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur.
Evinden Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse onun
ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder." (Nisa,
97-100).
İbn Abbas'tan gelen
bir rivayette, o şöyle diyor: "Ben ve annem müstaz'aflardandık; ben
çocuklardan annem de kadınlarda."[74]
Zübeyr b. el-Münir der
ki: "Bu âyet, zayıflığın kadınlara mahsus bir Özellik olduğuna delalet
etmez, aksine bu konuda erkeklerle eşit olduğunu gösterir."[75]
Kadınların erkeklerle
beraber medine'ye hicret etmesi Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey Peygamber!
Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri,
seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının
kızlarını, teyzelerinin kızlarını almanı helal kıldık..." (Ahzab, 50).
"Ey inananlar!
İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları sınayın..."
(Mumtehine, 10).
"İnanmış ve
hicret etmiş kadının imtihanı yalnızca İslamı arzulaması.
Allah ve Rasulü
aşkıyla hicret ettiğine dair Allah'a yemin ettirilmesidir. Daha sonra da
Rasulullah'a bîat eder. "[76]
Kadınların erkeklerle
beraber Rasulullah'a biat etmesi Allah Teala buyuruyor ki:
"Ey peygamber!
İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina
etmemek, çocuklarını öldürmemek, iftira etmemek ve uygun olanı işlemekte sana
karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onlan kabul et;
onlara Allah'tan bağışlanma dile, doğrusu Allah, bağışlayandır,
acıyandır." (Mümtehine, 12).
Erkeklerin bîatımn
-bazen- kadınların bîatıyla mutabık olduğu varid olmuştur. Ubade b. Samit
anlatıyor. Rasulullah, sahabeden bir grup yanın-dayken: "Geliniz, Allah'a
hiçbir şeyi eş koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı
öldürmemek, iftira etmemek ve uygun olanı işlemekte bana karşı gelmemek şartı
ile bana biat edin" buyurdu.[77]
Kadınların erkeklerle
beraber iyiliği emretmesi, kötülüğü nehyetmesi Allah Teala buyuruyor ki:
"Mümin erkekler
ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği emreder kötülükten
alikorlar, namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve peygamberine itaat
ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah, şüphesiz güçlüdür,
hakimdir." (Tevbe, 71).
Kadınların zor ve
şiddet anlarında erkeklere destek olması Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Hazırladıkları
hendekleri tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış
kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenlerin cam
çıksın! 8u inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve
yerin hükümranlığı kendisinin elinde bulunan ve övülmeye layık ve güçlü olan
Allah'a inanmış olmalanndandı. Allah herşeye şahittir. Ama inanmış erkek ve
kadınlara İşkence ederek onları dinlerinden çevirmeye uğraşanlar, eğer tevbe
etmezlerse, onlara cehennem azabı vardır. Yakıcı azab da onlaradır."
(Buruc, 4-10).
"İnanan erkek ve
kadınları, yapmadıktan birşeyden dolayı incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık
bir günah işlemiş olurlar." (Ahzab, 58).
"Size ne oluyor
da: 'Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir
sahip gönder, katından bize bir yardımcı lütfet' diyen zavallı çocuklar,
erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa,
75).
Kadınların
lanetleşmeye katılımı
Allah Teala buyuruyor
ki:
"Allah katında
İsa'nın durumu -kendisini topraktan yaratıp sonra 'ol' demesiyle oluveren-
Adem'in durumu gibidir. Gerçek Rabbindendir. O halde şüphelenenlerden olma. Ey
Muhammedi Sana ilim geldikten sonra bu hususta seninle kim tartışacak olursa,
de ki: 'Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı,
kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra Ianetleşelim de Allah'ın lanetinin
yalancılara olmasını dileyelim'." (Âl-i İmran; 59-61).
İbn Kesir, Tefsîr'inde
bu âyeti: "Gelin, oğullarımızı oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı,
kendimizi ve kendinizi lanetleşirken hazır bulunduralım" diye
açıklamıştır.[78]
Yine şöyle rivayet
edilmiştir. Hristiyan olan Necran kabilesi elçilerinin reislerinden olan Akib
ve Tayyib, Rasulullah'ın huzuruna geldiler. (Mesih'in Allah'ın kulu olduğunu
kabul etmedikleri için) Rasulullah, onlan lanetleşmeye çağırdı. Onlar da
ertesi sabah lanetleşeceklerine söz verdiler. Ravi diyor ki: "Rasulullah,
Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i yanına alarak oraya gitti. Onlara (gelmeleri
için) adam gönderdi; fakat onlar gelmekten kaçındılar, gelmediler."[79]
Kadınlara uygulanacak
cezaların açıklanması Allah Teala buyuruyor:
"Zina eden kadın
ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onlann ceza
görmesine inananlardan bir topluluk da şahit olsun." (Nur, 2).
"Hırsız erkek ve
hırsız kadının yaptıklarından dolayı Allah tarafından ibret verici bir ceza
olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hakimdir." (Maide, 38).
Kadınların şahitlikteki
yetkileri[80] Allah Teala buyuruyor ki:
"Ey inananlar!
Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. İçinizden
bir katip doğru olarak yazsın; kâtip onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi
yazmaktan çekinmesin, yazsın. Borçlu olan da yazsın. Rabbı olan Allah'tan
sakınsın, ondan bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu, sefih veya aciz ya da
yazdıramayacak durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki
şahit tutun; eğer iki erkek bulamazsanız, şahitliklerinden razı olacağınız bir
erkek, -biri unuttuğunda diğerinin hatırlatması için- iki kadın olabilir."
(Bakara, 282).
Kadının onurunun
korunması Allah Teala buyuruyor:
"İffetli
kadınlara zina isnad edip de sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek
vurun; ebedİyyen onların şahitliğini de kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış
kimselerdir. Ama bundan sonra tevbe edip düzelenler bunun dışındadır. Şüphesiz
Allah bağışlar ve merhamet eder." (Nur, 4-5).
"İffetli,
habersiz, mümin kadınlara zina isnad edenler dünya ve ahirette
lanetlenmişlerdir. Kendi dilleri, elleri ve ayaklan yapmış olduklarına
şahitlik ettikleri gün onlar büyük azaba uğrayacaklardır. O gün, Allah onlara kesinleşmiş
cezalanın verecektir. Allah'ın apaçık "Hakk" olduğunu
bileceklerdir." (Nur, 23-25).
Erkek ve kadın
arasındaki şiddetli cazibe tuzağı Allah Teala buyuruyor ki:
"Evinde bulunduğu
kadın onu kendine çağırdı, kapılan sıkı sıkı kapadı ve "hadi gelsene'
dedi. Yusuf günah işlemekten Allah'a sığınırım, doğrusu senin kocan benim
efendimdir, bana iyi baktı. Haksızlık yapanlar şüphesiz, başarıya ulaşamazlar'
dedi." (Yusuf, 23).
"Andolsun ki
kadın Yusuf a karşı istekli idi; Rabbinden bir işaret görmeseydi Yusuf da onu
isteyecekti. İşte ondan kötülüğü ve fenalığı böylece engelledik. Doğrusu o
bizim çok samimi kullanmızdandır." (Yusuf, 24).
"Şehirde bir
takım kadınlar: 'Vezirin karısı kölesinin olmak istiyormuş; sevgisi bağrım
yakmış; doğrusu onun besbelli sapıtmış olduğunu görüyoruz.1 dediler."
(Yusuf, 30).
"... Kadınlar
Yusuf u görünce şaşıp ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz ama, bu
insan değil ancak çok kıymetli bir melektir" dediler" (Yusuf, 31).
"Yusuf: 'Rabbim!
Hapis benim için bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer tuzaklarım
benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve bilmeyenlerden olurum.' dedi."
(Yusuf, 33). [81]
Kadınların sosyal hayata katılması
Katılma şekillerinden
misaller:
1- Hz.
İbrahim zamanında
Bir âyetî celilede
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Rabbimiz! Ben
çocuklarımdan kimini namaz kılabilmeleri için, senin kutsal evinin yanında
ziraate elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini
onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır." (İbrahim,
37).
İbn Abbas'tan gelen
bir rivayette şöyle anlatılır. "... Hz. İbrahim, hanımı Hacerl ve onun
emzirdiği İsmail'i getirip ve Kabe'nin yanına bırakü. Derken Curhumîlerden bir
grup onlara uğrar... Hacer suyun yanındayken ona geldiler ve: "Bize izin ver
de yanına gelelim dediler. O: "Evet, fakat suda hakkınız yok dedi. Onlar
ise "tamam" dediler. Hacer'in iyiliksever biri olduğunu anladılar.
Yanına geldiler; ailelerine de adam gönderdiler, onlar da geldiler."[82]
Yine Allah Teala şöyle
buyurur:
"And olsun ki
elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler. Selam sana, dediler. Size de selam,
dedi. Hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini ona uzatmadıklarını
görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar: Korkma, biz Lut
milletine gönderildik dediler. Bu arada İbrahim'in ayakta duran karısı gülünce:
Ona Ishak'ı, ardından Yakub'u müjdeleriz dediler. Vay başıma gelenler! Ben bir
kocakarı kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim. Doğrusu bu şaşılacak
şey dedi. Ey evin hanımı! Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olmuşken, nasıl
Allah'ın işine şaşarsın? O övülmeye layıktır. Yücelerin yücesidir,
dediler." (Hud, 69-73).
Taberî ve Kurtubî
tefsirinde Hz. İbrahim'in hanımının, kocası yanındayken misafirlerin hizmetini
gördüğü ve onlarla beraber oturduğu anlatılmaktadır.
2. Musa
(a.s.) zamanında: Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Medyen suyuna
geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onlardan başka
hayvanlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü. Onlara: 'derdiniz nedir?' dedi.
'Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, onun için bu işi
biz yapıyoruz' dediler. Musa, onların davarlannı suladı. Sonra gölgeye çekildi:
'Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım dedi. O sırada kadınlardan
biri utana utana yürüyüp ona geldi.' Babam sulama ücretini Ödemek için seni
çağırıyor dedi. Musa ona gelince başından geçeni anlattı. O: Korkma artık zalim
milletten kurtuldun dedi." (Kasas, 23-25).
3. Süleyman
(a.s.) zamanında: AllahTeala buyuruyor:
"Melike
geldiğinde: 'Senin tahtın böyle miydi?' denildi. O da 'Sanki bu, odur, daha
önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk' dedi. Melikeyi o zamana kadar
alıkoyan, Allah'tan başka taptığı şeylerdi. Çünkü kendisi inkarcı bir
millettendi. Ona "köşke gir dendi, salonu görünce, onu derin bir su
zannetti, eteğim çekti. Süleyman: 'Doğrusu bu kristalden yapılmış parlak bir
salondur, dedi." (Nemi, 42-44).
4.
Rasulullah (s.a.v.) zamanında Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammedi
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü
Allah işitmiştir. Esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir,
görendir." (Mücadele, 1). [83]
Kadınların erkeklerle karşılaşmalarının adabı
1. Gözlerini
korumak: Allah Teala buyuruyor ki:
"Ey Muhammedi
Mümin erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem
yerlerini korusunlar. Bu onlann arınmasını daha iyi sağlar. Allah
yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır." (Nur, 30).
2. Yüz ve
elleri dışında bütün bedenini örtmek Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Mü'min kadınlara
da söyle gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar.
Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı dışında açmasınlar. Başörtülerini
yakalarının üstüne salsınlar. Süslerini kocaları veya babalan veya
kayınpederleri veya oğullan veya kocalarının oğullan veya kardeşleri veya erkek
kardeşlerinin oğullan veya kocalarının oğullan veya müslüman kadınları veya
cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem
yerlerini henüz anlayamayan çocuklardan başkasına göstermesinler..." (Nur,
31).
3.
Hareketlerinde vakarlı olmak: Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Gizledikleri
süslerin bilinmesi için ayaklannı yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete
ermeniz için tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün." (Nur, 31).
4.
Konuşmalarında ciddi olmak: Allah Teala buyuruyor ki:
"Ey Peygamberin
hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız
edalı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima
ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin." (Ahzab, 32). [84]
HZ. Musa'nın annesinin
Allah'ın emrine uyması: Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Musa'nın
annesine; 'çocuğu emzir, başına gelecekten korktuğunda onu suya bırak, korkma,
üzülme. Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız' diye
bildirmiştik. Fir'avn'un adanılan onu almışlardı. Kendilerine düşman ve üzüntü
kaynağı olması için Firavun'un adamları onu aldılar. Gerçekten günahkâr
kimselerdi. Fir'avn'un karısı: 'Benim de senin de gözün aydın olsun! Onu
öldürmeyiniz, belki bize faydalı olur yahut onu oğul ediniriz' dedi. Aslında
işin farkında değillerdi. Musa'nın annesi, gönlü bomboş sabahı etti. (Oğlundan
başka birşey düşünemiyordu.) Allah'ın vadine iyice inanması için kalbini
pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa
vuracaktı." (Kasas, 7-10).
Hz. Musa'nın kız
kardeşi ve onun güzel çözümleri Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Musa'nın
ablasına: 'Onu izle' dedi. O da kimse farkına varmadan, Musa'yı uzaktan
gözetledi, önceden, süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın
ablası: 'Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye
edeyim mi?' dedi. Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın
verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler."
(Kasas, 11-13).
Medyen'li genç kızlar
ve basiretleri Allah Teala buyuruyor:
"Onlardan biri,
babacığım, onu ücretli olarak tut. Ücretle tuttuklarının en iyisi, bu güçlü ve
güvenilir bîr adamdır." (Kasas, 26).
Fir'avn'un karısının
eşsiz imanı
"Allah, inananlara
Fir'avn'ın karısını misal gösterir. O: VRabbim! Katından bana cennette bir ev
yap; beni Fir'avn'dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletten
kurtar" demişti." (Tahrim, 11).
İmran'ın karısı ve
karnındaki çocuğu Allah'a adaması:
"İmran'ın kansı
"Ya Rabbi! Kamımda olanı, hür olarak sana adadım, benden kabul buyur.
Doğrusu işiten ve bilen ancak Sensin demişti." (Âl-i İmran, 35).
Havle bint Salebe ve
Rasulullah ile tartışması
Ey Muhammedi Kocası
hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah
işitmiştir. Esasen Allah konuşmalarınızı işitir. İçinizde karılarını
"zıhar" yapanlar (annelerine benzeterek haram sayanlar) bilsinler ki
karıları anneleri değildir; anneleri ancak onları doğuranlardır. Doğrusu
söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir,
bağışlayandır. Kanlarını zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözlerinden
dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azad etmeleri gerekir. Size bu
hususta böylece öğüt verilmektedir. Allah, işlediklerinizden haberdardır. Azad
edecek köle bulamayanın ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşisıra oruç
tutması gerekir.Buna gücü yetmeyen altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a
ve peygamberine inanmış olmanızdan dolayıdır. Bunlar, Allah'ın koyduğu
sınırlardır. İnkâr edenler için yakıcı bir azab vardır." (Mücadele, 1-4).
Bu âyetler, Evs b.
es-Samit ve onun karısı Havle bint Sa'lebe arasında geçen bir hadise üzerine
inmiştir. Hadise şudur: Evs, karısına: "Sen bana annemin sırtı
gibisin" dedi. -Cahiliye devrinde, bir adam karısına böyle derse, kansı
ona haram sayılırdı-. Bunun üzerine karısı Havle Rasulullah'a gitti ve onunla
şöyle diyerek tartışmaya başladı: "Sana kitabı indiren boşanmayı
zikretmedi. Ey Allah'ım! Ayrılığı güçleştiren güçlü sevgimle sana şikayet
ediyorum. Ey Allah'ım Rasulünün diliyle bize bir çıkar yol bildir."
.Buhadise üzerine Allah, rahatlık ve Allah'a hamd içeren âyetleri indirdi. [85]
Sebe kraliçesi Belkıs
Allah Teala buyuruyor:
"Süleyman,
kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı?
Bana açık bir delil getirmelidir. Yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım,
yahut keserim" dedi. Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: 'Senin
bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora
halkına hükmeden, her şeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip
olan bir kadın buldum. Onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde
ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz
ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan,
kendilerine yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur.
Bunun için doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka
ilah yoktur1 dedi." (Nemi, 20-26).
Devlet adamlarıyla
istişare yapması:
"Süleyman şöyle
dedi: 'Doğru mu söylüyorsunuz, yoksa yalancılardan mısınız?' bakacağız. Şu
yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak. Sebe
Kraliçesi: "Ey ileri gelenler! Bana merhamet eden, merhametli olan
Allah'ın adıyla başlayan ve sakın bana karşı başkaldtrmayın ve teslim olarak
gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı. Ey ileri
gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda
bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin hüküm vermem, dedi. Biz güçlü kimseler ve
zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir. Sen emretmene bak, dediler."
(Nemi, 27-33).
Basiret ve siyaseti
"Kraliçe:
'Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu
kimselelerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye
göndereyim de elçilerin ne ile döneceklerine bakayım' dedi. Sü ley mana
geldikleri zaman Süleyman; 'Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah
'in bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle
sevinirsiniz. Onlara dön! Andolsun ki güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir
onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız' dedi. Süleyman:
"Ey İleri gelenler! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin
tahtım yanıma getirebilir? dedi. Cinlerden bir ifrit: 'Sen yerinden kalkmadan
önce sana onu getiririm; buna karşı güvenilir bir güce sahibim' dedi. Kitabın
bilgisine sahip olan biri: 'Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi.
Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: 'Bu, şükür mü edeceğim, yoksa
nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbımın lütfundandır. Şükreden ancak
kendisi için şükretmiş olur. Fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir,
kerem sahibidir' dedi." (Nemi, 34-40).
Hakkı hemen
benimsemesi
"Süleyman:
'Tahtını onun tanı yamayacağı hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi? Yoksa
tanıyamayacak mı?' dedi. Kraliçe geldiğinde: 'Senin tahtın böyle miydi?'
denildi. O da: 'Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk
dedi. Kraliçeyi o zamana kadar alıkoyan Allah'tan başka taptığı şeylerdi; çünkü
kendisi inkarcı bir millettendi. Ona: 'Köşke gir1 denildi; salonu görünce onu
derin bir su zannetti, eteğini çekti. Süleyman: 'Doğrusu bu camdan yapılmış
parlak bir salondur' dedi. Kraliçe: 'Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık
etmişim. Süleyman la birlikte alemlerin Rabbine teslim oldum' dedi."
(NahI, 41-44). [86]
Annesinin
karnındayken, Allah'a adanması
"İmran'in karısı:
'Ya Rabbi! Karnımda olanı sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden bunu
kabul buyur. Doğrusu işiten ve bilen ancak Sensin' demişti. Onu doğurduğunda,
-Allah, onun ne doğurduğunu bilirken-Ya Rabbi, kız doğurdum. Erkek, kız gibi
değildir. Ben ona Meryem adını verdim. Ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan
sana ısmarladım dedi." (Âl-i İmran, 35-36).
İmran'ın karısı, dünya
uğraşlarından sıyrılarak, Allah'ın evine yani
Mescid-i Aksa'ya
hizmet etmesi için karnındaki çocuğu Allah'a adamıştı.
Kocası İmran da
kendisi hamile iken ölmüştü. Bir kız çocuğu doğunca -o
erkek istiyordu. Çünkü
Allah'ın evine hizmet için erkek çocuk adamıştı- "Ey Rabbim! Ben kız
çocuğu doğurdum. Benim istediğim erkek, senin verdiğin kız gibi değildir. Erkek
hizmete adanır; fakat kızın güçsüz olmasından dolayı hizmete adanması uygun
olmaz" dedi. Böyle dedikten sonra adağını yerine getirmekteki aciziğinden
dolayı Özür diledi. Halbuki Allah Teala erkeği de yaratır, dişiyi de. Annenin
kalbi huzur buldu ve nezri kabul edildi.
Meryem, itaatkâr ye
sadık bir kuldu. Bu yönüyle erkekleri fersah fersah geride bırakmıştı. İmran'ın
kadını hamile kalınca karnındaki yavrusunu ve onun neslinden gelecek olanları
kovulmuş şeytandan koruması için Allah'a
ısmarladı. Allah Teala
da onun isteğini kabul etti, Rasulü de: "Meryem ve oğlu hariç, her insana
anasından doğduğu gün şeytan dokunmuştur" diyerek bunu doğruladı.
Allah Teala adağı
güzel bir şekilde kabul buyuruyor Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Rabbi onu güzel
bir kabulle karşıladı. Güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Onu Zekeriyya'nın himayesine
bıraktı. Zekeriyya mabedde onun yanına her girişinde yanında bir yiyecek
bulurdu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?' deyince o da: 'Bu Allah'ın
kalındandır' cevabını vermişti. Doğrusu Allah, dilediğini hesapsız
rızıklandırır. Orada Zekeriyya Rabbına dua etti: Ya Rabbi! Bana kendi katından
temiz bir soy bahşet, doğrusu sen duayı işitirsin. (Âl-i İmran, 37-38).
Böylece (Meryem) son
derece büyük ikramlara kavuştu. Zekeriyya (a.s.) Meryem'in bu durumuna çok
şaşırdı. "Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?" dedi. O nimetler
Zekeriyya'ya da verildi. Çünkü O: "Ya Rabb! Bana kendi katından temiz bir
soy bahşet doğrusu sen duayı işitirsin" diyerek Allah'tan örnek bir
zürriyet istemişti.
Hz. Meryem'in Hz.
isa'ya hamile kalması:
"Ey Muhammedi
Kitab'ta Meryem'i de an. O ailesinden ayrılarak doğu yönünde bir yere
çekilmişti. Sonra insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail'i
göndermiştik de O'na tam bir insan olarak görünmüştü. Meryem: 'Eğer Allah'tan
sakınan bir kimse isen senden Rahman1 a sığınırım" dedi. Cebrail: 'Ben,
temiz, bir oğlan bağışlamak için Rabbının sana gönderdiği elçiden başkası
değilim' dedi. Meryem: 'Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü bir kadın da
olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?' dedi. Cebrail: 'Bu böyledir, çünkü
Rabbın, "bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan bir
rahmet kılacağız; hem de bu Önceden kararlaştırılmış bir iştir' diyor dedi.
"Meryem, oğlana gebe kaldı; O haliyle uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı
onu bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti. "Keşke ben bundan önce
ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim' dedi. Onun altından bir ses kendisine
şöyle sestendi: "Üzülme, Rabbın, alt tarafında bir su arkı varetti. Hurma
dalını kendine doğru silkele. Üzerine olmuş taze hurma dökülsün. Ye iç, gözün
aydın olsun! Eğer İnsanlardan birini görürsen: Ben, Rahman için susma orucu
adadım. Bu gün hiçbir insanla konuşmayacağım de. Nihayet çocuğu olup kavmine
getirdi de kavmi ona: Ey Meryem! Gerçekten sen kimsenin yapmadığı bir şeyle
geldin. Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fahişe
değildi. Meryem konuşmaları için onu gösterdi. Dediler ki: 'Beşikteki çocukla
nasıl konuşuruz?' Çocuk: 'Ben Allah'ın kuluyum dedi.' O bana kitap verdi beni
peygamber yaptı" (Meryem, 16-30).
Yahudilerin kendisine
erkek dokunmamış Meryem'e iftira etmeleri
"Sözlerini
bozmalarından, Allah'ın âyetlerini inkâr etmelerinden, haksız yere
peygamberlerini öldürmelerinden ve 'kalblerimiz kılıflı' demelerinden, fakat
inkârlarından dolayı Allah, onların kalblerinin üzerine mühür vurmuştur. Artık
pek az inanırlar. Küfürlerinden ve Meryem'e büyük bir iftira
atmalarından." (Nisa, 155-156).
Allah Teala, Meryem'i
dünya kadınlarına örnek göstermiştir
"Melekler demişti
ki: Ey Meryem! Allah seni seçti, temizledi ve seni dünya kadınlarına üstün
kıldı. Ey Meryem! Rabbına divan dur, secde et, onun huzurunda eğilenlerle
beraber sen de eğil." (ÂI-i imran, 42-43). Görüldüğü gibi Yüce Allah, kimi
erkekleri seçtiği gibi kadınları da seçerek, onların derecelerini kat kat
yükseltti. Bak! Rasulullah ne buyuruyor: "Allah, imran kızı Meryem ile
Fir'avn'un hanımı Asiye dışında hiçbir kadını mükemmel kılmadı." [87]
Yüce Allah, Meryem'i
numune bir önder kılmıştır Allah Teala buyuruyor ki:
"Allah, inananlar
hakkında da Fir'avn'un karısını misal verdi. O şöyle demişti: "Rabbım,
bana katından cennetin içinde bir ev yap. Beni, Fir'avn ve onun kötü işinden
kurtar, beni şu zalimler topluluğundan kurtar.' Yine Allah, inananlara İmran'ın
kızı Meryem'i de misal verdi. O, ırzını korudu, Biz de ona ruhumuzdan üfledik.
O, Rabbımn kelimelerini ve kitaplarını doğruladı ve gönülden itaat edenlerden
oldu." (Tahrim, 11-12). [88]
RASULULLAH şöyle
buyurur:
"Kadınlar
erkeklerin birbirini tamamlayan diğer yarılandır."[89]
Ömer b. Hattab der ki:
"Allah'a yemin
olsun ki, biz, cahiliye döneminde kadınlara hiç değer vermezdik. Yüce Allah
onlar hakkında vahiy gönderdikten ve onlara bazı şeyleri verdikten sonra, biz
de kadınlara değer vermeye başladık."[90]
İkinci bir rivayette
ise:
"Biz, cahiliye
döneminde kadınları adamdan saymazdık. İslam gelip, yüce Allah kadınları anınca
onların da bizim üzerimizde haklarının olduğunu gördük."[91]
Kadın, Allah'ın
davetine erkeklerle beraber ilk günden itibaren muha-tab olmuştur
Ebu Hureyre'den gelen
bir hadiste:
"En yakın
akrabalarını Allah'ın azabıyla korkut"
âyeti inince, Rasulullah kalktı: "Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi
koruyunuz. Allah katında sizin için hiçbir şeye mâlik değilim. Ey Abdimenaf
oğulları! Allah katında sizin için hiçbir şey yapamam. Ey Abdülmuttalib'in oğlu
Abbas! Senin için Allah katında birşey yapamam. Ey Allah elçisinin halası
Safıyye! Allah katında senin için birşey yapamam. Ey Muhammed kızı Fatıma!
Malımdan dilediğin kadar al. Senin için de Allah katında birşey yapamam."[92]
Kadının kocasından
önce yeni dine girişi: Abdullah b. Abbas der ki:
"Ben ve annem,
müstaz'aflardan idik. Ben çocukların, annem ise kadınların ezilenlerinden
idi."[93]
Buhari bu habere şöyle
bir şerh düşmüştür: "İbn Abbas annesiyle beraber mustazaflardandı.
Babasıyla beraber halkının dini üzere kalmadı."
İbn Hacer, hadisin
şerhinde şöyle der:
"İbni Abbas'ın
annesinin adı Lübabe binti Haris el-Hilaliye'dir. Künyesi Ümmü Fadl'dır. Bunun
sebebi ise ilk oğlunun Fadl ismini taşımasıdır. Buhari'nin: 'Babası ile
beraber halkının dini üzere kalmadı' sözü, Abbas'ın müslüman oluşunun Bedir
savaşından sonra olması sebebiyledir. Gerçi bu tarih üzerinde tartışma vardır.
Sahih olan Abbas'ın Mekke'nin fethi yılının ilk yarısında hicret ettiği ve Nebi
(s.a.v.) ile fethe katıldığıdır. Allah en doğrusunu bilir."[94]
Kadının, kavmini yeni
dine iman etmeye çağırması:
İmran b. Husayn'dan:
"Onlar Nebi (s.a.v.) ile beraber gecenin ilk bölümünden son kısmına kadar
yürüyorlardı. Son bölümünde uyku bastırmaya başlayınca güneş yükselinceye kadar
uyuyorlardı. Uykusundan ilk uyana-nan Ebu Bekir oluyordu. Ancak o, Nebi'yi
uykusundan uyanıncaya kadar uyandırmıyordu. Daha sonra Ömer uyandı. Ebu Bekir
kalkıp onun yanıbaşı-na oturdu. Sesini yükselterek tekbir getirmeye başladı. Ve
Nebi (s.a.v.) uyandı. Bize öğle namazını kıldırdı. Fakat içimizden biri namaza
katılmadı. Namaz bitince Rasulullah onu: "Ey falanca, niçin bizimle namaz
kılmadın?" dedi. Adam 'cünüp oldum' karşılığını verince, Rasulullah temiz
toprakla teyemmüm etmesini ve namazını kılmasını emretti. Rasulullah, beni
önünde bulunan bir hayvana bindirdi. Yola devam ettik ve çok susadık. Giderken,
ayaklarını iki su tulumu arasına sarkıtmış bir kadın gördük. Ona dedik ki:
'Nerde su var?' Kadın: 'yakınlarda su yok' dedi. 'Su çok uzakta mı?1 diye sorduk.
Kadın: 'Bir günlük mesafededir' dedi. Kadına dedik ki: 'Rasulullah'ın yanına
var, git.' Kadın 'Rasulullah da kim?' dedi. Kadın hakkında hiçbir bilgimiz
yoktu. Rasulullah'ın yanma vardık. Bize söylediğini ona da söyledi. Ayrıca
yetimleri olduğunu da anlattı. Rasulullah su tulumlarının, yanına getirilmesini
istedi. Tulumları getirdik. Rasulullah su tulumlarının ağzını mesnetti. Hemen
ardından da tulumlardan su taşmaya başladı. Kırk kişi doyana kadar bu sudan
içtik. Develeri sulamamıştık; ama, bütün tulum ve mataraları doldurduk. Kadın
kabları doldurduktan sonra Rasulullah: 'Yanınızda olan yiyecekleri getirin1
diye buyurdu. Kadına bir miktar hurma verildi ve kadın evine döndü. Evine
varınca ev halkına: 'İnsanların en sihirbazını -başka bir rivayette ise
Allah'ın peygamberi olduğunu söylenen kişiyi- gördüm dedi. Bu sayede Allah'ın
dini o topluma da ulaştı. O ve ev halkı hemen müslüman oldu."[95]Diğer
bir rivayette ise bundan sonra müslümanlar çevrelerinde bulunan müşrikleri
İslam'a teşvik etmeye başladılar. Kadının kavmine varmadılar. Kadın birgün
kavmine dedi ki: 'Gördüğüm kadarıyla bu insanlar sizi zoraki müslüman
yapmıyorlar. Müslüman olmayacak mısınız? Kadının bu teklifini kabul edip hepsi
müslüman oldu."[96]
Sorumluluklarını
yerine getirmesine yardımcı olabilecek düzeyde bir eğitim:
Hz. Aişe'den
nakledildiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur:
"Kim, bu
kızlardan birine yardım eder, ihsan ederse bu onunla cehennem arasında bir
perde olur."[97]
Eğitim ve öğretimden
başka hangi iyilik, kadınlar için daha kıymetlidir?
Ebu Burde'nin
babasından rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah şöyle buyurmuştur:
"Bir adamın
yanında küçük bir cariye olur, onu güzelce eğitir, öğretir, onu azad edip
evlendirirse, onun için iki sevap vardır."[98]
Müslüman bir kimse,
küçük bir cariye çocuğun eğitim ve Öğretiminden sorumlu olunca, kendi hür kız
çocuğunun eğitim ve öğretiminden elbette sorumlu olur. Kişinin kızına verdiği
güzel ahlâk ve faydalı ilim, en güzel a-zıktır. Güzel ahlâk değişmez; ama
faydalı bilginin çeşidi ve ölçüsü asırdan aşıra değişir.
İbn Cüreyh, Ata
yoluyla Cabir b. Abdullah'tan şöyle nakleder: "Ramazan bayramında
Rasulullah kalktı ve bayram namazını kıldı. Hutbeye çıkıp dua ettikten sonra
hutbe okudu. Hutbe bitince kadınların yanına varıp, Hz. Bilal'ın koluna
dayanarak onlara öğüt verdi. Hz. Bilal ise kadınların sadakalarını bırakmaları
için elbisesini yere serdi. İbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayette ise
Rasulullah: Kadınlar hutbeyi duymadılar endişesiyle onlara öğüt verip sadaka
vermelerini emretti."[99]
İbn Cüreyc, Ata'ya
dedi ki: "Sana göre namaz kıldıran kişi kadınlara öğüt verebilir mi?"
Ata: "Bu imamların görevidir. Onlara ne oluyor da yapmıyorlar!
"dedi.''[100]
Rasulullah -kadınların
en arka safta olmaları sebebiyle- hutbeyi duymadıklarını anlayınca, eğitim ve
öğretim haklarını yerine getirmek için onlara öğüt verdi. Allah, kadınlara
öğüt vermeyi, onları eğitmeyi vacip gören Ata'ya rahmet etsin. Ne var ki daha
sonraki asırlarda İmamlar bu vazifeyi ihmal etmişlerdir.
Kadının
yükümlülüklerini en iyi şekilde yapması için eğitim ve öğretimini gerekli
gören bunca nassların yanında şöyle temel bir kural daha vardır: Vacibi
tamamlayan şey de vaciptir. Buna göre kadının yükümlülükleri ya vaciptir ya
menduptur.
Kadının hadis rivayet
etmesi ve insanlara öğretmesi
Hafız Zehebî der ki:
Hiçbir kadının yalan
hadis rivayet ettiği bilinmemektedir.[101]
İmam Şevkânî der ki:
"Alimlerden hiç birinin, ravisi kadındır diye bir hadisi reddettikleri
nakledilmemiştir. Ümmetin yalnızca bir kadın sahabiye-den rivayetle kabul
ettiği pek çok hadis vardır. Bu gerçeği az da olsa ilimden nasiplenen hiç kimse
inkâr edemez."
Hz. Aişe,
Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu haber verir:
"Kim bizim bu
işimizde olmayan bir şeyi ihdas ederse, o reddedilmiş-tir."[102]
Yine Hz. Aişe'den:
"Rasulullah
ayakkabı giymek, başını taramak gibi bütün temizlik işlerine sağdan
başlardı."[103]
Yine Hz. Aişe
anlatıyor: "Rasulullah kapının önünde yüksek sesle tartışan iki kişiyi
duydu. Biri diğerinden yardım etmesini ve malın fiyatını düşürmesini isteyince,
öteki: 'Vallahi yapmam1 diyordu. Rasulullah onların yanına gitti: 'Allah adına
aşırı yemin eden, iyi olanı yapmayan nerede?' dedi. Adam: 'O benim ey Allah'ın
Rasulü, artık arkadaşımın hoşlandığı neyse o olsun' dedi."[104]
Hz. Hafsa anlatıyor:
"Rasulullah'ı -vefat ettiği yıl dışında- nafile namazlarını oturarak
kıldığını hiç görmedim. O sene nafile namazlarını oturarak kılar, okuduğu
âyetleri tertil üzere okur, öyle ki âyetleri daha önceki yıllarda kıldığı
nafile namazlarında okuduğundan uzun okurdu."[105]
Ümmü Seleme der ki:
"Rasulullah, kapısının önünde tartışan kişileri gördü. Onların yanma vardı
ve: 'Ben ancak bir beşerim, bana bir dava gelir, belki sizden biri o davayı
bana daha iyi anlatır, ben de onun lehine hükmederim. Kime, müslüman
kardeşinin hakkını vermişsem o, ancak cehennemden bir ateştir. İster onu alsın,
isterse bıraksın."[106]
Zeyneb bint Cahş diyor
ki: "Rasulullah bir ara ürpererek, 'Allah'tan başka ilah yoktur. Yakında
gelecek kötülük Araplar için ne acı!' (Baş parmağıyla şehadet parmağını halka
yapıp birleştirerek): 'Bugün Ye'cüc ve Me'cüc şeddinden bir delik açıldı'
buyurdular. Bunun üzerine Zeynep bint Cahş: "Ey Allah'ın Rasulü aramızda
salihler varken biz de helak olur muyuz?" dedi. Rasulullah: "Evet,
kötülük artarsa..."[107]
buyurdular.
Ümmü Habibe bir
duasında: "Ey Allah'ım, beni kocam Rasulullah, babam Ebu Süfyan, kardeşim
Muaviye'ye faydalı kıl" dedi. Bunu işiten Hz. Peygamber: (Ey Ümmü Habibe)
Allah'tan belirli ecelleri, sayılı günleri ve dağıtılmış rızıkları istedin.
Hiçbir şey zamanından Önce gelmez, zamanından sonraya da kalmaz. Allah
Teala'dan seni cehennem, yahut kabir azabından korumasını isteseydin senin için
bu daha iyi, daha güzel olurdu. Ravi Mis'ar diyor ki: Ümmü Habibe, Rasulullah'ın
yanında maymunlardan, zannıma göre domuzlardan bahsetti de Rasulullah: 'Allah,
asli sureti bozulan hayvanlara zürriyet vermemiştir. Maymun ve domuzlar bundan
önce de vardı"[108]
bayurmuştu.
Cüveyriye anlatıyor:
Rasulullah, sabah namazını kılmak için namazda bulunan Bekre'nin yanından
ayrıldı. Namazdan sonra geldiğinde gördük ki Bekre hâlâ orada oturuyor. Ona
dedi ki: "Hâlâ seni bıraktığım şekilde mi oturuyorsun?" Bekre:
"Evet ya Rasulullah" dedi. Bunun üzerine Rasulullah: "Şu dört
bölümden oluşan cümleyi üç defa okusaydın, şimdiye kadar okuduklarından sevabı
daha ağır olan şeyi okumuş olurdun. Sübhanellahi ve hihamdihî adede halkihi ve
vida nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimati-hi: Yaratıkları sayısınca,
kendi rızasına uygun olarak, arşının ağırlığı ölçüsünde ve kelimeleri sayısınca
Allah'a hamdeder, O'nu bütün noksanlıklardan tenzih ederim" buyurdu.[109]
Safiyye bint Huyey'den
şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Safiye, Rasulullah'ı Ramazan'ın son
on gününde mescidde itikaf ederken ziyaret e-der. Rasuluîlah'm yanında bir saat
kalır, evine dönmek için kalkınca Rasulullah da onunla beraber kalkar. Ümmü
Seleme'nin odasının önündeki mescid kapısına varınca ensardan iki kişi görür.
Rasulullah'a selam verirler. Hz. Peygamber onlara: 'Yavaş olun (aklınıza birşey
gelmesin), o Safîye bint Huyey'dir1 deyince, onlar: 'Ey Allah'ın Rasulü seni
tenzih ederiz' derler." Hz. Peygamber: 'Şeytan, kan gibi insanın vücudunda
dolaşır. Kalbinize kötü bir şey gelmesinden endişe ettim' der."[110]
Meymune (r.a.)
anlatıyor: "Rasulullah, secdeye varınca kollarını ve dizlerini karnından
uzaklaştırırdı. Yani arkasından koltuk altlarının beyazlığı görünecek kadar
açardı. Oturunca da sol dizi üzerine otururdu."[111]
Esma bint Ebibekr,
Rasulullah'm şöyle dediğini nakleder:
"Ben, havzın
başında sizden ve benden sonra gelen insanlardan bana kavuşacak olanları
beklerken: 'Ya Rab benden ve benim ümmetimden olanlar kimlerdir' dedim. Denir
ki: 'Senden sonra neler yaptıklarını bilyor musun? Allah'a andolsun ki halen
topukları üzeri geri dönüyorlar."[112]
Yine Esma diyor ki:
"Güneş tutulduğunda, köle azad etmekle emrolun-duk. Diğer bir rivayette
ise 'Rasulullah, güneş tutulunca köle azad etmeyi emretti' şeklindedir."[113]
Ümmü Süleym'den gelen
bir rivayette: "Rasulullah, Ümmü Süleym'in yanına gelir, bir süre kaldı.
Ümmü Süleym döşek yaptı, Rasulullah üzerinde bir süre uyudu. Rasulullah çok
terledi. Ümmü Süleym, terini bir şişeye sıktı. Rasulullah ona: 'Ey Ümmü Süleym,
o da ne? diye sordu. "Terindir, bunu kendi kullandığım kokuya
katıyorum" dedi.[114]
Ümmü Atiyye diyor ki:
"Rasulullah ile beraber yedi gazaya katıldım. Ordunun gerisinde kalır,
onların yemeklerini yapar, yaralıları tedavi eder ve hastalarla
ilgilenirdim."[115]
Abdullah b. Mes'ud'un
hanımı Zeyneb anlatıyor: "Allah Rasulü bize dedi ki: 'Sizden biri mescide
gideceği zaman kesinlikle koku sürünmesin."[116]
Ümmü Şerik'in
anlattığına göre Rasulullah, akrepleri öldürmesini kendisine emretmiştir."[117]
Havle bint Hakim,
Rasulullah'tan şöyle duyduğunu söyler: "Kim, evine girince 'euzu bi
kelimatillahı't-tammati min şerri ma halaka' derse evinden ayrılana kadar
hiçbir şey ona zarar veremez."[118]
Ümmü Husayn anlatıyor:
"Rasulullah'la beraber Veda Haccı yaptım. Rasulullah çok şey söyledi. Bir
ara dedi ki: 'Size, Allah'ın kitabıyla hükmedecek, burnu kesik -ravi diyor ki:
zanettiğime göre siyahi- bir köle bile emir olsa, ona kulak verin, ona
uyun."[119]
Ümmü Gülsüm bint Ukbe
diyor ki: "Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: Hayrı söylemek yahut
hayrı çoğaltmak suretiyle insanların arasını düzelten kişi yalancı
değildir."[120]
Ümmü Hani anlatıyor:
"Fetih yılında Rasulullah'ın yanına gittim. Vardığımda Rasulullah
yıkanıyor, kızı Fatıma'da O'nu saklıyordu. Selam verdim. Rasulullah: 'Kim o?'
dedi. Ben de: 'Ebu Talib'in kızı Ümmü Ha-ni'yim' dedim. O zaman: 'Hoş geldin
Ümmü Hani1 dedi. Gusl abdestini aldıktan sonra üzerinde tek bir elbise olduğu
halde sekiz rek'at namaz kıldı."[121]
Fatıma bint Kays şöyle
anlatıyor: "Kureyş gençlerinin en hayırlısı olan Muğire ile nikâhlıydım.
Rasulullah'la beraber gittiği ilk savaşta şehid oldu. Bunun üzerine,
Rasulullah'ın ashabından Abdurrahman b. Avf bana evlilik teklif etti. Daha
sonra da Rasulullah, mevlası Usame b. Zeyd ile evlenmemi teklif etti. Bana:
'Kim beni severse Usame'yi de sevsin, buyurdu. Rasulullah, bana böyle
söylediğinde ona dedim ki: 'Benim işim sana kalmış, dilediğin kimseyle
nikâhla."[122]
Ümmü Hişam bint Harise
b. en-Numan anlatıyor: "Kaf suresini, Rasulullah'ın dilinden ezberledim.
O, her Cuma onunla nasihatta bulunurdu. Rasulullah bizim ışık kaynağımızdı;
O'nun biricik ışık kaynağıysa, Kaf suresıydı.[123]
Rabi bint Muavvez
şöyle anlatıyor: "Rasulullah, aşure tatlısını Ensar köylerime gönderdi ve:
'Kim oruçlu değilse günün geri kalan kısmında yesin. Kim de oruçlu ise orucunu
tutsun' buyurdu. Biz ve çocuklarımız oruç tutuyor; çocuklarımıza, yünden
oyuncaklar yapıyorduk. Açlık sebebiyle ağlandıklarında iftara kadar
dayanabilsinler diye onlara oyuncak veriyorduk."[124]
Farz namazlarda: Hz.
Aişe (r.a.) anlatıyor: "Mü'mine kadınlar, ipek ya da yünden dokunmuş bir
elbiseye bürünerek sabah namazım Rasulullah'la beraber kılıyor, namaz bitince
de evlerine dönüyorlardı. Sabahın köründe onları kimse tanımıyordu."[125]
Kusuf namazında:
(Güneş tutulduğunda kılınan namaz): Esma bint Ebibekr anlatıyor: "Güneş
tutulunca Aişe'nin yanına gittim. Gördüm ki Aişe de dahil herkes namaz
kılıyordu. 'Bu insanlara ne oluyor?" diye sordum. Aişe eliyle göğe işaret
ederek 'sübhanallah' dedi. Ben de 'ayet mi?' diye sordum. 'Evet' diye işaret
etti. Ayakta durmaktan bayılacak kadar namaz kıldım. Bundan dolayı başıma su
dökmeye başladım. Rasulullah geri dönünce Allah'a hamd ve sena etti ve şöyle
dedi..."[126]
Cenaze namazında: Yine
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. "Sa'd b. Ebi Vakkas vefat edince, Rasulullah'ın
hanımlarını, onun cenazesini uğurlayıp, namazını kılmaları için mescide
gönderdim. Rasulullah'ın hanımları mescide gittiler; odalarının üzerinde
durduğu kaide üzerinde cenaze namazını kıldılar."[127]
Kadınlar, aynı şekilde
Rasulullah'ın cenazesine de katıldılar. İmam Nevevi der ki: "Cumhurun üzerinde
ittifak ettiği gerçek şudur: Mü'minler, Rasulullah'ın cenaze namazını fert fert
kılmışlardır. Bir grup namazı kılıp çıkıyor, sonra bir başka grup içeri girip
cenaze namazını kılıyorlardı. Daha sonra kadınlar ve sonra da çocuklar aynı
şekilde cenaze namazını kıldılar."[128]
İtikafta: Yine,
Rasulullah'ın hanımı Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor. "Rasulullah, vefat
edinceye kadar Ramazan'ın son on gününü İ'tikafla geçirirdi. Daha sonra, O'nun
ardından hanımları da i'tikafa girdiler."[129]
Hac'da: Ümmü Seleme
anlatıyor: "Rasulullah'a hasta olduğumu bildirince bana: insanların
gerisinde, binitli olarak tavaf et1 buyurdu. Ben de hemen tavaf ettim.
Rasulullah Ka'beye doğru namaza durmuş, Tur suresini okuyordu."[130]
Ümmü Fadl bint
el-Haris'ten rivayet ediliyor: "Ümmü Fadl'ın yanında insanlar, arefe günü
Rasulullah'ın oruç tuttuğu konusunda ihtilaf ettiler. Kimileri, Rasulullah oruç
tutardı, kimileri de tutmazdı1 dediler. Ümmü Fadl dedi ki: 'Rasulullah,
devesinin üzerindeyken ona bir bardak süt gönderdim o da içti."[131]
Yahya b. el-Husayn
ninesi Ümmü Husayn'dan naklediyor ve diyor ki: "Ümmü Husayn'ı şöyle derken
işittim: 'Veda haccını Rasulullah'la birlikte yaptım. Onu Cemretu'l-Akabe'ye
taşı atıp geri dönerken gördüm."[132]
Düğünlerde: Enes
(r.a.) anlatıyor. "Rasulullah, kadınların ve çocukların da düğüne
geldiğini görünce ayağa kalktı ve: 'Allah şahidim ki, siz bana insanların en
sevimlisisiniz" buyurdu. Bu sözü üç defa tekrarladı."[133]
Sehl (r.a.) şöyle
anlatıyor: "Ebu Üseyd es-Sa'idi düğün yemeği verince Rasulullah'ı ve
ashabını davet etti. Onlara Ümmü Useyd yemek hazırladı ve ikram etti. Ümmü
Useyd, bir kabın içine ısladığı hurmaları ikram etti. Rasulullah hurmaları
yedikten sonra da su verdi. Böylece O'na Özel muamele etti."[134]
Bayramlarda: Ümmü Atıyye
şöyle naklediyor: "Bayram günü dışarı çıkmakla emrolunduk. Hatta genç
kızlar, hayızlı kadınlar bile dışarı çıktılar. Erkeklerin arkasında, onlarda
tekbir getirerek, dua ediyor ve bu günün hürmetine günahlarından temizlenmek
istiyorlardı.[135] Başka bir rivayette ise:
"Hayırda bulunuyor, müminlerin duasına iştirak ediyorlardı."[136]
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "...Bayram gününde iki zenci, kılıç-kalkan oynuyordu. Ben
cevazını sorunca, Rasulullah da bana: 'Seyretmek ister misin?' diye sordu.
"Evet, dedim". Bunun üzerine beni yanına aldı. Rasulullah'ın sırtına
yaslandım. Rasulullah 'Ey Habeşoğullan istediğiniz gibi oynayın' dedi.
Seyretmekten usanınca: 'Bu kadar yeter mi?" diye sordu. Ben 'yeter'
deyince 'haydi gidelim' buyurdu."[137]
Karşılama törenleri:
Hz. Ebubekir der ki: "Hicret günü, geceleyin Medine'ye girdik.
Erkekler-kadmlar evlerin damlarına çıkmış, köleler, cariyeler yollara düşmüş:
'Ya Muhammed, ya Rasulallah! Ya Muhammed, ya Rasulallah!" diye
bağınyorlardı."[138]
Törenlerde erkeklerle
yardımlaşması: Abdülvahid b. Eymen, babasından şöyle nakleder: "Hz.
Aişe'nin yanına vardım. Üzerinde değeri beş dirhem olan (pamuklu bir) ev
kıyafeti vardı. Bana: 'Cariyeme bak' dedi. Ona bak, çünkü o bu elbiseyi evde
giymekten hoşlanıyor. Rasulullah döneminde benim elden ele dolaşan bir elbisem
vardı. Kadınlardan kim o elbiseyi giyerse ücretini gönderirdi."[139]
Elçilere yemek ve
kalacak yer gösterilmesi: Fatıma bint Kays diyor ki: "... Ümmü Şerik,
Ensarın zengin kadınlarındandı. Allah yolunda bolca nafaka verirdi. Evine bir
çok misafir gelirdi..."[140]
Sıhhi Bakım:
Ümmü'1-Ala anlatıyor: "...[141]
Osman b. Maz'un evimizde rahatsızlandı. Vefatına kadar bakımıyla
ilgilendim." [142]
İnkarcı toplumu
terkederek hicret etmesi: Mervan ve Misver b. Mahreme şöyle der: "...
Hicret eden mü'min kadınlar geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm de
o gün Rasulullah'ın yanına varan kadınların arasındaydı. Bu sıralarda Ümmü
Gülsüm evlenme çağındaydı. Ailesi, onu geri almak için Rasulullah'a geldiyse de
Rasulullah onu onlara geri vermedi."[143]
Savaş halinde devletin
emniyetini korumak için yönetici seçmesi: İbn Ömer diyor ki: "Hafsa'nm
huzuruna girdim. Bana dedi ki: 'Biliyor musun baban arkasında bir halef
bırakmadı.' 'Niçin bıraksın?' karşılığını verdim. Bunun üzerine Hafsa 'yapmalı'
deyince İbn Ömer: 'Bu konuda onunla konuşmaya yemin ettim...' dedi."[144]
Zalim yöneticiye karşı
durmak: Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah b. Zübeyr'in ölümünden sonra
Haccac b. Yusuf es-Sekafi, Esma bint Ebi Bekr'in yanına varır. Ona der ki:
'Allah'ın düşmanına (Abdullah b. Zübeyr) yaptığımı nasıl görüyorsun?' Esma:
'Sen onun dünyasını yıktın, o da senin ahiretini. Rasulullah, Sakif kabilesi
arasından bir yalancı bir de kan dökücü kişi çıkacağını haber vermişti.
Yalancıyı tanıyoruz (Muhtar b. Ebi Ubeyd es-Sekafi). Kan dökücü ise senden
başkası değildir' karşılığını verince, bir daha dönmemek üzere kalkıp
gitti."[145]
Yemek, tedavi, ölü ve
yaralıları taşıma konusundaki çalışmaları: Rebi bint Muavvez diyordu ki:
"Biz, Rasulullah'la beraber savaşlara katılır, orduya su temin eder,
onlara hizmet eder, yaralı ve ölüleri Medine'ye taşırdık."[146]
Arka saflarda yemek ve
hasta bakımı gibi konulardaki çalışmaları: Ensardan Ümmü Atıyye şöyle der:
"Rasulullah'la beraber yedi savaşa katıldım. Arka saflarda kalır, yemek
yapar, yaralıların yarasını sarar, hastalara bakardım."[147]
Ziraat işinde:Cabir b.
Abdullah şöyle der: "Halam, kocasından boşanınca, iddet döneminde kendi
hurmalarının meyvesini toplamak ister. Fakat birisi onu bu işten alıkor.
Rasulullah'ın yanına gider ve durumu anlatır. Rasulullah ona: 'Hayır, hurmanı
topla. Belki onu tasadduk edersin veya iyi bir işte kullanırsın' buyururdu."[148]
Hayvan gütmesi.Sa'd b.
Muaz der ki: "Ka'b b. Malik'in cariyesi, Sel dağında koyun güderdi.
Hissesine bir koyun düşmüştü. Onu da taşla bağlamıştı. Bu hayvanın etinin
yenilip yenilmeyeceği Rasulullah'a sorulunca 'ondan yiyin' buyurdu."[149]
Hasta bakımı :Hz. Aişe
şöyle demiştir: "Hendek günü, Sa'd, yaralandı... Rasulullah, onu daha sık
ziyaret edebilmek için mescide bir çadır kurdurdu."[150]
İbn Hacer anlatıyor:
"Rasululah, Sa'd'ı mescidin yanındaki Refide'ye ait çadıra yerleştirdi. O,
yaralıları tedavi eden bir kadındı. Şöyle demişti: "Sa'd'ı o kadının
çadırına koyun ki sık sık onun yanına uğrayayım."[151]
Ailede kadın
Saliha bir kadın,
dünya nimetlerinin en hayLrlısıdır: Abdullah b. Ömer, Rasuluîlah'ın şöyle
dediğini nakleder: "Dünya, bir meta'dır. Bu meta'lann en hayırlısı da
saliha bir kadındır."[152]
Kadının eşini seçme
hakkı
Ebu Hureyre,
Rasulullah'tan şöyle nakleder: "Dul kadına danışılmadan, bekar kızdan da
izin alınmadan evlenilmez.[153]
Erkeğin sorumlulukları
1. Aile reisliği: İbn Ömer'den gelen bir
hadiste, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "... Erkek ailenin reisidir ve
ondan sorumludur."[154]
2. Ailenin nafakasını temin etmek: Cabir'den
gelen bir hadiste Rasulullah şöyle buyurmuştur: "... Kadınların nafaka ve
giyeceklerini en güzel şekilde temin etmek sizin vazifenizdir." [155]
Kadının sorumlulukları
1. Çocukların eğitimi: İbn Ömer,
Rasulullah'in:"... Kadın çobandır. Ailesine, kocasına ve çocuklarına karşı
sorumludur"[156]
diye buyurduğunu rivayet etmiştir.
2. Ev islerini
yapmak: İbn Ömer'den gelen bir hadiste, Rasulullah: "...[157]
Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve ondan sorumludur" buyurmuştur. [158]
Evin idaresi
konusunda: Ömer b. Hattab diyor ki: "Allah'a yemin olsun ki cahiliyye
döneminde kadınlara hiç değer vermezdik. Kadınlarla ilgili âyetler nazil
olduktan sonra onlara hakları verildi. Bir ara bir işi düşünürken hanımım bana:
'Şöyle şöyle yapsaydın' deyince; 'seni ilgilendiririni?" dedim. Hanımım:
'Aşkolsun sana ey Hattab'ın oğlu! Sana fikir verilmesini istemez misin? Baksana
kızın, Rasulullah'ı gün boyu öfkelendirecek işlerde bile ona fikir veriyor,
dedi."[159]
Ömer b. Hattab diyor
ki: "... Biz Kureyşliler, kadınlara baskı yapardık. Ensar'm yanma gelince
erkeklere baskı yapan kadınlarla karşılaştık. Kadınlarımız, Ensar kadınlarının
huyunu aldı. Bir gün hanımım benden bir fikir sordu. Ben ise bunu hoş
karşılamadım. Bana dedi ki: 'Rasulullah'in hanımları, ona fikir verirlerdi.
Hatta hanımlarından biri, birgün Rasulullah'ı havanın kararma vaktine kadar
evden uzaklaştırmıştı' deyince, kızdım.[160]
Hafız ibn Hacer der
ki: "... Bu hadiste kadınlara baskı yapmak yasaklanmıştır. Çünkü
Peygamberimiz Ensarın, kadınlarına muamelelerini benimsemiş, kendi kavminin
muamelesini terketmiştir."[161]
Tasaddukta
yardımlaşma: Ebu Said el-Hudri'nin bildirdiğine göre Rasulullah, Abdullah b.
Mes'ud'un hanımı Zeyneb'e: 'Kocan ve çocukların sadaka verilmeye daha layıktır'
buyurmuştur.[162]
Çocukların eğitiminde
yardımlaşmak: Rasulullah, Abdullah b. Amr b. As'a: "Çocuğunun senin
üzerinde hakkı vardır" demiştir.[163]
Ev işlerinde
yardımlaşmak: Esved diyor ki: "Hz. Aişe'ye, Rasulullah'm evde ne yaptığını
sordum. Hz. Aişe (ra) de: 'Ev işlerine bakardı, namaz vakti gelince camiye
giderdi' cevabım verdi."[164]
Hafız ibn Hacer der
ki: "İmam Ahmed'in ve İbn Sa'd'ın rivayet ettiği İbn Hıbban'ın da sahih
gördüğü diğer bir hadiste Hz. Aişe şöyle der: 'Elbisesini diker, ayakkabısını
onarır ve diğer erkeklerin evlerinde yaptığı şeyleri yapardı."[165]
Kadının kocasından
ayrılma hakkı: İbn Abbas anlatıyor: "Sabit b. Kays'ın hanımı, Rasulullah'a
geldi ve: 'ey Allah'ın Rasulü, Sabit'in dini ve ahlâkına diyeceğim yok. Lakin
onu fiziki bakımdan çirkin gördüğümden nankörlük ve (hoş olmayan tavırlara
girmekten) korkuyorum' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Ondan aldığın bahçeyi
ona geri verir misin?' diye sordu. Kadın 'evet' deyince, sözkonusu bahçe Sabit
b. Kays'a iade edildi. Rasulullah, Sabit b. Kays'a karısından ayrılmasını
emretti."[166]
Hafız ibn Hacer der
ki: "Bu hadisle önemli konulara temas edilmiştir. Eğer ayrılma isteği
yalnızca kadından geliyorsa, hem hulû hem de fidye caizdir. Boşanma isteğinin
her iki taraftan gelmesi kaydı yoktur. Bu, kadın kocasıyla yaşamak istemediği
durumlarda meşrudur. Kocanın eşini yadırgamaması ve ondan boşanma nedeninin
bulunmadığını görmesi önemli değildir."[167]
Bazı yerlerde "Hanımına zarar vermemesi" kaydı da mevcuttur.[168]
Kadı İbn Rüşd der ki:
"Koca eşini sevmezse boşanma hakkı erkektedir. Kadın kocasını sevmezse
hulü[169]
hakkı kadındadır"[170]
1. Ümmü
Cüreyc: Ebu Hureyre, Rasıılullah'ın şöyle dediğini nakleder: "Beşikte
sadece üç kişi konuşmuştur. Bunlardan biri Meryem'in oğlu İsa, diğeri Cureyc'e
isnat edilen çocuktur. Cureyc ,abid bir zattı. Manastırda bulunurdu. Bir gün
namaz kılarken annesi geldi ve: 'Ey Cureyc!' diye seslendi. Cureyc 'Ey Rabbim!
İşte annem, işte namazım" dedi. Namazına devam etti. Annesi dönüp gitti.
İkinci gün namaz kılarken annesi yine geldi ve: "Ey Cüreyc!" diye
seslendi. Cüreyc: 'Ey Rabbim! İşte annem işte namazım' dedi ve namazına devam
etti. Annesi yine dönüp gitti. Üçüncü gün namaz kılarken yine geldi ve
"Ey Cüreyc!" diye seslendi. Cüreyc, yine 'Ey Rabbim, işte annem işte
namazım' deyince annesi: 'Ey Allah'ım! Fahişe kadın ona musallat olmadıkça
onun canını alma' dedi. İsrailoğulları, Cüreyc'in durumunu ve ibadetini
görüşürken, güzel bir fahişe kadın geldi ve: 'İsterseniz ona bir tuzak kurayım'
dedi. Ravi Ebu Hureyre anlatıyor: Bu kadın, Cüreyc'e zina teklif ettiğinde O
kabul etmedi. Bunun üzerine kadın, manastırda bulunan bir çobana vardı ve
kendini ona teslim etti. Çobanla yaptığı ilişkiden hamile kalan kadının bir
çocuğu oldu. "Bu çocuk, Cüreyc'indir" diye ilan etti. Bunun üzerine
İsrailoğulları Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar. Onu tartakladılar.
Bu duruma şaşıran Cüreyc: 'Size ne oluyor?' deyince İsrailoğulları: 'Şu fahişe
ile zina ettin de çocuğun oldu1 dediler. Cüreyc: 'Peki çocuk nerede?' diye
sordu. Ona çocuğu gösterdiler. Cüreyc: 'Durun! Namaz kılayım" dedi.
Namazım kıldıktan sonra çocuğun yanına vardı. Çocuğun kendinden olduğunu
reddederek: 'Ey çocuk! Baban kimdir?' diye sordu. Çocuk: 'Filanca çobandır'
karşılığını verince, İsrailoğulları Cüreyc'ten özür dileyerek: 'Manastırını
altından yapalım' teklifinde bulundular. Cüreyc: 'Hayır eskisi gibi çamurdan
yapın' dedi. Onlar da manastırı çamurdan yaptılar."[171]
2. Beşikte
konuşan emzikli çocuk: Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre şöyle demiştir:
"... Emzikli bir çocuk annesinden emerken yanından yakışıklı ve haşmetli
bir süvari geçer. Çocuğun annesi: "Ey Allah'ım! Benim çocuğumu da böyle
heybetli kıl" deyince, çocuk, memeyi bırakır, süvariye döner ve:
'Allah'ım! beni bunun gibi kılma' der ve yeniden emmeye başlar. (Ravi Ebu
Hureyre diyor ki: "Rasulullah bize bunu anlatırken parmağını ağzına koyup
çocuğun emdiğini temsil etmişti. Hâlâ Rasulullah'ın parmağını emdiğini görür
gibiyim.)
Kadın çocuğunu
emzirirken, yanlarından dayak yiyen bir cariye geçer. Cariyeye "fahişe,
hırsız" derler. Cariye: "Allah bana yeter, o ne güzel vekildir"
der. Bunu gören emzikli anne: "Ey Allah'ım! Çocuğumu bu cariye gibi
yapma" deyince çocuk u^^sinin memesini bırakıp cariyeye dönerek, "Ey
Allah'ım! Beni bunun gibi. ili1 der.
Ravi, yeniden hadise
dönüyor. Emzikli kadın: "Vay başıma!" demiştir. Güzel görünüşlü bir
adam yanımızdan geçince: '"Ey Allah'ım, çocuğumu da böyle güzel kıl"
dedim. Çocuk ise: "Ey Allah'ım beni bunun gibi kılma dedi. Fahişe, hırsız
diyerek dövdükleri cariye geçince Ey Allah'ım! çocuğumu böyle kılma dedim.
Çocuk ise: "Ey Allah'ım beni bunun gibi kıl" dedi. Bunun üzerine
çocuk şöyle dedi: Güzel görünüşlü bu adam zorbanın biriydi. Bu nedenle "Ey
Allah'ım beni böyle yapma dedim. Fahişe, hırsız dedikleri cariye ne fahişe ne
de hırsızdı. Bu nedenle "Ey Allah'ım! Beni de böyle kıl dedim."[172]
Hatice bint
Huveylid:Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Cebrail, Peygamberimize gelir ve:
"Ey Allah'ın Rasulü! İşte Hatice... sana gelince ona Rabbından ve benden
selam ilet" der.[173]
Aişe bint Ebu Bekir:
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre Rasulullah şöyle demiştir: "Ey Aişe! İşte
Cebrail. Sana selam veriyor."[174]
Rasulullah'ın, kızı
Fatıma hakkında Hz. Aişe'den gelen bir hadiste şöyle rivayet ediliyor:
Rasulullah, Fatıma'ya "Cennet ehli kadınların efendisi" ya da
"mümin kadınların efendisi olmayı istemez misin?" [175]buyurdu. [176]
Rasulullah'ın annesi:
Ebu Hureyre anlatıyor: "Rasulullah, annesinin kabrini ziyaret etti. Kendi
ağladığı gibi etrafında olanları da ağlattı ve: "Rab-bimden anneme
istiğfar etmeyi istedim, fakat buna müsade edilmedi. Kabrini ziyaret etmek için
izin istedim. O konuda bana izin verildi. Kabirleri ziyaret edin, kabir
ziyareti ölümü hatırlatır."[177]
Rasulullah'ın hanımı:
Hz. Aişe diyor ki: "Rasulullah'ın hanımlarından Hz. Hatice'yi kıskandığım
gibi kimseyi kıskanmadım. Rasulullah onu çok a-nardı. Öyle ki koyun kestiğinde,
parçalara ayırır; ondan Hz. Hatice'nin dostlarına gönderirdi. Rasulullah'a kaç
defa: 'Yeryüzünde Hatice'den başka kadın yok mu?' diye serzenişte bulundum.
Bana: 'O bir başkadır. Ondan çocuğum oldu' derdi."[178]
Rasulullah'ın kızı:
Misver b. Mahreme'nin dediğine göre Rasulullah: "Fatıma, benden bir
parçadır. Onu öfkelendiren beni öfkelendirmiştir" buyurmuştur.[179]
Hz. Aişe anlatıyor:
"...Fatıma geldi onu gören Rasulullah, 'hoş geldin kızım' dedi. Sonra onu
sağına veya soluna oturttu."[180]
Rasulullah'ın kız
torunu: Ensardan Ebu Katade'nin bildirdiğine göre Rasulullah namaz kılarken,
kızı Zeyneb ile Ebu'l-As b. Rebia b. Abdişşems'den olma torunu Ümame'yi omuzuna
alır, secdeye giderken yere kor, ayağa kalkınca yeniden omuzuna alırdı.[181]
Allame Fekhani'nin şu
yorumu ne güzel: Sanki Rasulullah, namazda torunu Ümame'yi omuzuna almakla kız
çocuklarını yadırgamaya alışmış Arap geleneğini yıkmak istemekte, onlara karşı
gelmektedir. Namazda, torununu omuzuna alması davranış olarak sözden daha
etkilidir.[182]
Rasulullah'ın Dadısı
.Enis'in bildirdiğine göre insanlar Rasulullah (s.a.v.)'a Kurayza ve Nadir'in
(topraklan) fethedilinceye kadar hurma ağaçlan verirlerdi. Kurayza ve Nadir alınınca
muhacirin ihtiyacı kalmaması nedeniyle kavmim Rasulullah'a verdikleri şeyin
tamamım veya bir kısmını geri almak için beni ona gönderdi. Rasulullah bu
şeyleri daha önce Ümmü Eymen'e vermişti. Bunu duyan Ümmü Eymen, omuzuna
örtüsünü alarak
gelir ve: "Hayır,
o tek olan Allah'a yemin olsun ki, o bana vermiş olduğu şeyleri size geri
veremez." dedi. Rasulullah Ümmü Eymen'e: "Onlarınkini ver, sana şu
kadar vereyim" diye va'detti. Ümmü Eymen "vallahi olmaz" dedi.
Sonunda Rasulullah Ümmü Eymen'e vereceği şeyin -zannediyorum-on katını verdi.[183]
Rasulullah'ın Ümmü
Eymen'e yaptığı iyilik, bize Sa'd kabilesinden süt annesi Halime'yi
hatırlatıyor. Ebu Davud, bu hadisi Ebu Tufeyl kanalıyla naklediyor. O şöyle
anlatıyor: "Rasulullah'ı, Cirane bölgesinde et dağıtırken gördüm... Bir
kadın geldi ve Rasulullah'a iyice yaklaştı. Rasulullah ridasıru yere serdi,
kadın da onun üzerine oturdu. Ben: "Bu kim?' diye sordum. 'Bu
Rasulullah'ın süt annesidir' diye karşılık verdiler.[184]
Diğer kadınlar: Enes
anlatıyor: "Rasulullah, düğüne gelen kadınları ve çocuklan görünce ayağa
kalktı ve üç defa 'en sevdiğim insanlar sizlersiniz" dedi."[185]
Yine Enes anlatıyor:
Ensardan bir kadın çocuğuyla birlikte Rasulullah'ın yanına geldi. Rasulullah
onunla konuştu ve iki defa: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun en çok
sevdiğim insanlar sizlersiniz" dedi.[186]
Ebu Hureyre şöyle
anlatıyor. Zenci biri mescidi süpürüyordu. (Buhari'nin rivayetinde kadın
olduğunu zannediyorum)[187] O
kişi ölünce Rasulullah sordu. "Öldü" dediler. Rasulullah "Bana
haber vermeliydiniz. Bana, o siyahi kişinin kabrini gösterin" dedi. [188]Kabrine
vardı ve ona dua etti. [189]
Anneye saygı: Ebu
Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Bir adam Rasulullah'ın huzuruna geldi ve:
"Ey Allah'ın Rasulü! Öncelikle iyilik yapmama daha çok kim layıktır?"
diye sordu. Rasulullah: "Annendir" dedi. (Adam) "Sonra
kim?" diye sordu. Rasulullah: "Annendir" dedi. Adam "Sonra
kim?" diye sordu. Rasulullah: "Annendir" dedi. Adam: "Sonra
kim?" dedi. Rasulullah: "Sonra babandır" buyurdu.[190]
Kız kardeşi gözetmek:
Hz. Aişe'den gelen bir hadiste Rasulullah şöyle buyuruyor: "Ümmetimden kim
üç kız çocuğa veya üç kız kardeşe bakıp yetiştirir ve onlara güzel muamelede
bulunursa onlar ateşle kendisi arasında bir perde olurlar. "[191]
Hanımın haklarını
gözetmek: Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: "Rasulullah: 'Kadınlara iyi muamele
etmenizi vasiyet ediyorum' buyurdu."[192]
Rasulullah'ın şu sözü
de bunu pekiştirir: "Sizin en hayırlınız, ailesine güzel davranandır.
İçinizde ailesine en güzel davranan benim."[193]
Kız çocuklarını
gözetmek:Urve b. Zübeyr anlatıyor: "Peygamberimizin hanımı Hz. Aişe Urve
ile konuşup ona şöyle diyor: 'Bana, iki kızıyla beraber bir kadın geldi ve
benden yiyecek birşey istedi. Yanımda tek bir hurmadan başka birşey bulamadım.
Onu da hemen kadına verdim. Kadın, hurmayı iki çocuğuna paylaştırdı, sonra da
kalkıp dışarı çıktı. Daha sonra Rasulullah içeri girdi ve ben olayı hemen ona
anlattım.' Bunun üzerine Rasulullah: 'Bu kızlara kim yardımda bulunur, onlara
samimi bir şekilde davranırsa, onlar kendisiyle cehennem arasında bir perde
olur bu."[194]
Enes b. Malik
(r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdular: 'Kim iki sahipsiz kız çocuğunu bulûğ çağına ulaşıncaya kadar
yedirip giydirirse, o kişi kıyamet günü benimle şu iki parmak gibi yanyana
olur."[195]
Cariyenin haklarını
gözetmek: Ebu Bürde babasından naklederek anlatıyor. "Rasulullah: 'Kimin
yanında köle bir kız bulunur da onun en güzel bir şekilde eğitim ve öğrenimini
sağlar, terbiye eder daha sonra da onunla evlenirse, o kişi için iki mükafaat
vardır' buyurdu."[196]
Müslüman kadının
şahsiyetiyle ilgili ilkelerin bazılarını açıklayan sünnetteki nasslan
sunduktan sonra, yeni, ya da daha önce bilinmeyen, yeni ortaya çıkan şeyi de
ilave etmemiz gerekir. O da sünette, kadının ismi, özellikleri ve hakkındaki
haberlerin zikredildiği bazı nassların sunulması-dır. Okuyucu: "Bunun
kadının şahsiyetiyle ilgili ilkelerle ne ilişkisi var?"
diye sorabilir; buna
hakkı da var. Bu soruya biz de şöyle cevap veririz: Bu nassları zikretmekteki
maksadımız, bazı müslümanlar arasında asırlar boyu, kadınların isimleri,
özellikleri ve onlara dair haberlerin zikredilmesi konusunda yapılan yanlışlığı
reddetmektir. Onlar buna dayanarak, İslâmî edeptendir zannıyla kadınların bu
özelliklerini hep gizlemek istemişlerdir.
Kadının isminin
anılması: "Ensar'dan iki kişi geÜp Rasulullah'a selam verdiler. Rasulullah
da onlara: 'Yavaş olun, Safıyye bint Huyey buradadır1 dedi."[197]
Haticenin kız kardeşi
Hale bint Huveylid, Rasulullah'ın yanına girmek için izin istedi de Hatice'nin
izin istemesini hatırladı. Bundan memnuniyet duyarak: "Allah'ım!
Huveylid'in kızı Hale" dedi.[198]
Enes b. Malik'ten
gelen bir hadiste şöyle rivayet edilir: "Enes'in ninesi Melike, yaptığı
yemeği yemesi için Rasulullah'ı davet etti..."[199]
Rasulullah, Aişe'ye
geldi ve: "Yanında biri var mı?" diye sordu. Hz. Aişe de:
"Hayır, sadece Nesibe var. Kendisine gönderdiğin koyundan bir parça da
bize getirmiş dedi."[200]
(Bunun üzerine Hz.
Bilal: "... Ensardan bir kadın ve Zeyneb1 dedi. Rasulullah da: 'Hangi Zeyneb?1
diye sordu. Bilal: 'Abdullah b. Mes'ud'un hanımı'dedi).[201]
... Hz. Ömer,
Hafsa'nın yanına geldi; Esma da oradaydı: "Bu kim?" diye sordu.
Hafsa: "Umeys'in kızı Esma" dedi.[202]
Rasulullah'ın hanımı
Ümmü Seleme anlatıyor: Eşlem kabilesinden Se-bia denilen bir kadın kocasının
nikahı altındaydı. Kocası öldüğünde hamileydi.
(Enes b. Nadr) şehid
olunca vücudunda seksen küsur tane ok, mızrak ve darbe izi vardı. Enes'in kız
kardeşi halam Rebi bint Nadr: "Onu ancak parmaklarından tanıyabildim"
demiştir.[203]
Hz. Ebu Bekir, Zeyneb
bint Muhacir isminde bir kadının yanına vard!.[204]
Erba' bint Üveys, Said
b. Zeyd'e toprağını aldığı gerekçesiyle dava açtı.[205]
Kişinin babası olduğu
halde zaman zaman annesine nisbet edilmesi kadın isminin zikredilmesi konusunda
açık bir delildir. Gerek Rasulullah, gerekse ashab-ı kiram böyle
kullanmışlardır.
Rasulullah, Süheyl b.
Beyda'mn namazını ancak mescidde kılmıştır.[206]
Abdurrahman b. Avf
anlatıyor: "Bedir günü ordu safları arasında idim. Bir ara baktım ki
sağımda ve solumda yaşları küçük iki genç duruyordu. Onları telaşlı gördüm.
Onlardan biri arkadaşı yokken: 'Amca, Ebu Cehli gösterir misin?' diye sordu.
'Ey kardeşimin oğlu Ebu Cehl'i ne yapacaksın?1 dedim. Genç: 'Allah'a söz
verdim, eğer onu bulursam ya ben onu ya da o beni öldürecek1 dedi. Aynı şeyleri
diğer genç de arkadaşı yokken bana sordu.' Abdurrahman b. Avf diyor ki: O iki
gencin arasında olmak beni ne kadar mutlu etti ki derhal onlara Ebu Cehil'i
gösterdim. İkisi birden şahin gibi üzerine atıldılar. Ebu Cehl'i yere serdiler.
Bu iki genç Afra'mn çocuklarıydı."[207]
İbn Mes'ud der ki:
"... İbn Ümmü Abd ailesinin ondan habersiz olduğunu mu sandınız?"[208]
Rasulullah şöyle
buyurdu: "... Ümmü Mektum'un oğluna beni götürün.[209]
"... Abdullah b.
Malik b. Buheyne'nin bildirdiğine göre Rasulullah namaz kılarken iki elinin
arasını açardı[210]
Abdullah b. Malik b.
Buheyne: Buheyne annesidir. Babası Malik b. el-Kaşb'dır. O annesine nisbet
edilen kişilerden biridir. Muhabber adıyla tanınan ve arap kabilelerinin
dilini inceleyen eserin sahibi Muhammed b. Habib'tir. Habib babasının adı değil
annesinin adıdır. İlginç bir başka kişi de edip ve şair olan Keyrevan'lı
Muhammed b. Şereftir. Şeref, annesinin ismi dir. Kitapları karıştınrsan
annesinin ismiyle tanınan birçok adam bulur-sun.'[211]
İmam Nevevi, Müslim
şerhinde der ki: "Bize İsmail, yani İbn Aliyye rivayet etti. Aliyye
İsmail'in annesidir. Babası, İbrahim b. Senim el-Esedi'dir. Şu'be der ki
"İsmail b. Aliyye fukahanın göz bebeği, hadisçilerin de efendisidir."
[212]
Meşru sınırlar
çerçevesinde kadının isminin, niteliklerinin ve vasıflarının anlatılması
Rasulullah anlatıyor:
"Hz. İbrahim, hanımı Sare ile yola çıkar. Kralı veya zorba bir yöneticisi
bulunan bir köye uğrarlar. Onlar hakkında İbrahim, kadınların en güzeli bir
kadınla köyümüze geldi denir."[213]
Ebu Kilabe'nin Enes'ten
rivayet ettiğine göre, Rasulullah bir yolculuğa çıkmıştı. Ümmü Süleym ve
hanımlarından birinin devesini Ensece isminde bir köle götürüyordu. Rasulullah
ona: 'Yavaş ol Ensece! Şişe taşıyorsun."[214] Ebu
Kilabe diyor ki: "Rasululah'ın söylediği bu sözü bir başkası söylese onu
ayıplardı.[215]
Şeyh İbn Badis der ki:
"Burada Ebu Kilabe, ısrarla bu hadisi okuyanların, kadınların kimi
özelliklerini ifade eden bu kelimeleri kullanmadıklarını fakat Rasulullah'ın bu
kelimeleri kullandığını; tabii bunu bir başkası kullanırsa, başkalarınca
ayıplanacağını; ama, çirkin manası olmayan, kötü amaçla kullanılmayan bu tür
sözleri ağza almakta herhangi bir aybın olmadığını belirtmiş olmaktadır.[216]
Hz. Ömer Hafsa'ya
:"Komşu kadının senden daha güzel olması seni aldatmasın...'[217]Müslim'in
rivayetinde ise: "Ey kızcağızım! Güzelliği beğenilen şu kadına
aldanma" demiştir.[218]
Rasulullah'ın hanımı
Şevde bint Zem'a, bir gece yatsı namazına gitti. O, bir rivayete gören[219] uzun
boylu bir rivayete göre deıı[220]
cüsseli diğer bir rivayete göre ise kadınların en şişmanıydı.[221]
Ebu Süfyan
Rasulullah'a şu teklifi yapmıştır: "Arap kadınlarının en güzeli, kızım
Ümmü Habibe'dir. İstersen onu sana vereyim."[222]
... sonra Rasulullah
kadınların yanına vardı, onlara öğüt verdi... alyanaklı iyi bir kadın ayağa
kalktı."[223]
"Siyahî bir
kadın, mescidi süpürdü. (Kadının vefatından sonra) Rasulullah kabrine vardı ve
ona dua etti."[224]
"Uhud günü Hz.
Aişe ve Ümmü Süleym'i ayaklarında halhal olduğu halde telaşla yürüdüklerini
gördüm."[225]
"Uhud günü
karşılaştığımız müşrikler kaçıştılar. Bu sırada kadınların ayaklarmdaki
halhalları gözükecek derecede bacakları açılmış olarak hızla dağa
tırmandıklarını gördüm."[226]
"Allah,
Hayberlileri mahvetsin... Dihye'nin payına güzel cariye düşmüştü."[227]
"Fezare savaşına
katıldık... Oklarımızı görünce durdular. Komutanlarının yanına vardım.
Aralarında Fezare oğullarından üzerinde esmer kürk bulunan bir kadın, kadının
yanında da Arapların en güzellerinden bir kız vardı."[228]
"Rasulullah,
Süheyl b. Beyda'nın namazını mescidin ortasında kılmıştır." (Beyda,
Süheyl'in bir sıfatıdır. İsmi Daa'd bint Cahdem'dir.'[229]
İbn Abbas bana dedi
ki: "Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? 'Evet' dedim.' O halde şu
siyah kadına bak1 dedi."[230]
Bu kadın Ümmü
Zübeyr'dir. Rivayete göre Rasulullah, ona hacc-ı temettü yapabilme izni
vermiştir. Bunun üzerine ashaba konuyu sormak için ona varın dendi. Ümmü
Zübeyr'in yanına vardık. Baktık ki o kör ve iri yapılıydı.[231]
(Ümmü Zer'in rivayet ettiği hadis)
"Onbirinci kadın dedi: Kocam Ebu Zer'dir. O, ahlâklı, ne iyi insandır.
Bakın o, iki kulağımı mücevherlerle hareket ettirir. Pazularım tombullaştı..
Ebu Zer'in kızı oldukça terbiyelidir. Babasına da anasına da itaat eder. O
dilber kızın vücudu elbisesini doldurur. ... Bir gün Ebu Zer evden çıktı. Her
tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadına
rastgeldi. Kadının yanında panter gibi çevik iki çocuğu vardı. Koltuğunun
altından kadının memesiyle oynuyorlar di."[232]
Hafız b. Hacer, Ümmü
Zer hadisini açıklarken şöyle söylemektedir. "Kadınların güzelliklerini,
özelliklerini erkeğe anlatmada bir sakınca yoktur. Fakat erkeğin tanımadığı
biri olmalı. Anlatılması sakıncalı olan ise bilinen bir kadının özelliklerinin
erkeğin yanında anlatılması ya da kasten bakmadan bilmeyecek Özelliklerini
erkeğe anlatmaktır."[233]
Kadınla ilgili
haberler
Cabir b. Abdullah
anlatıyor: "Hz. Ebubekir, Rasulullah'ın huzuruna girmek istedi. Baktı ki
insanlar kapının önünde oturmuşlar, kimse içeri giremiyor. Ebu Bekir'in içeri
girmesine izin verildi. Hz. Ebubekir içeri girdi. Daha sonra Hz. Ömer izin
istedi. Ona da izin verildi. O da içeri girdi. İçerde Rasulullah ve etrafında
hanımları suskun bir vaziyette oturuyorlardı. Hz. Ebubekir, Rasulullah'ı
güldürecek birşeyler söylemeyi düşündü. 'Ey Allah'ın Rasulü! Eğer Harice'nin
kızı benden nafaka istemiş olsaydı derhal kalkar boynunu kırardım' dedi. Bunu
duyan Rasulullah güldü ve: 'Baksana bunlar da benden nafaka istiyor' dedi.
Bunun üzerine: 'Demek siz Rasulul-lah'ta olmayan şeyi istiyorsunuz' diyerek
kızı Aişe'nin boynunu tuttu. Hz. Ömer de Hafsa'nın boynunu tutunca onlar:
"Vallahi, artık Rasulullah'tan elinde olmayan şeyi istemeyeceğiz1 diye
yemin ettiler."[234]
Sa'd b. Ebi Vakkas
anlatıyor: "Hz. Ömer Rasulullah'm huzuruna girmek için izin istedi. Baktı
ki Kureyş kadınları yüksek sesle Rasulullah'tan daha fazla nafaka istiyorlardı.
Hz. Ömer içeri girince perdenin arkasına geçtiler. Rasulullah gülmeye başladı.
Rasulullah'ın güldüğünü gören Hz. Ömer: 'Ey Allah'ın Rasulü seni güldüren
nedir?1 diye sordu. Rasulullah: 'Biraz önce yanımda duran şu kadınların, senin
sesini duyunca perde arkasına kaçmaları hoşuma gitti.' O zaman Hz. Ömer: Ey
Allah'ın Rasulü, sen heybetli olmaya daha layıksın1 diyerek peşinden de 'Ey
kendilerine düşman olanlar! Demek benden çekiniyorsunuz da Allah Rasulü'nden
çekinmiyorsunuz?1 dedi. Buna kadınlar: 'Doğrusun, Rasulullah'a nazaran sen daha
katı, daha sertsin1 dediler. Bunun üzerine Allah Rasulü: "Allah'a yemin
olsun ki, şeytan kesinlikle senin gittiğin yoldan gelemez. Seni görünce yolunu
değiştirir' buyurdular."[235]
Hz. Aişe'nin bildirdiğine
göre Rasulullah sefere çıkacağı zaman hanımları arasında kur'a çekerdi. Bu
defasında kur'a Hz. Aişe ile Hz. Hafsa'ya çıkmıştı. Karanlık basınca
Rasulullah, Hz. Aişe ile konuşarak gidiyorlardı. Bunu gören Hz. Hafsa, Hz.
Aişe'ye: Gece sen benim deveme, ben de senin devene binsem de, sen bana ben de
sana baksam olmaz mı?' dedi. Hz. Aişe "tamam" karşılığını verdi.
Develere bindiler. Rasulullah, Hz. Aişe'nin bindiği deveye vardı; üzerinde Hz.
Hafsa bulunuyordu. Ona selam verdi. Bir süre daha gittikten sonra mola
verdiler. Mola yerinde Hz. Aişe, Rasulullah'ı göremeyince ayaklarını kuru
otlara soktu ve: 'Ey Rabbim! Beni zehirleyecek bir akrep ya da bir yılan
peydah et de Rasulullah'a onu gücendirecek birşey yapmayayım' dedi.[236]
Hz. Enes anlatıyor:
"Hanımlarından biri Rasulullah'm yanındaydı. Rasulullah'a,
Ümmü'l-mümininden biri bir kap yemek gönderdi. Rasulullah'la beraber olan
hanımı kızarak yemek getiren hizmetçinin eline vurdu. Yemek döküldü dağıldı.
Rasulullah, önce kap kırıklarını topladı, sonra ayrı bir kaba yemeği topladı ve
'anneniz beni aldattı' buyurdu. Evinde bulunduğu hanımı yeni bir kap
getirinceye kadar hizmetçiyi yanında tuttu. Sağlam kabı, kabı kırılan hanımına
gönderdi. Kırık kap orada kaldı."[237]
Hz. Enes der ki:
"Rasulullah'm dokuz hanımı vardı. Bir şey vereceği zaman hepsine verirdi.
Hanımları her gece, Rasulullah ile bir odada toplanırlardı. Sıra Hz. Aişe'nin
evine gelmişti. Zeyneb içeri girdi. Rasulullah, elini ona uzattı. Hz. Aişe 'O
Zeyneb'dir' deyince Rasulullah derhal elini çekti. Bunun üzerine tartışma
başladı. Söz uzadı gitti. Bu esnada namaz yaklaşmıştı. Hz. Ebubekir
Rasulullah'a uğradı. Evdekilerin konuşmalarını duyunca: 'Ey Allah'ın Rasulü!
Onların ağzına toprak at da namaza gel!' diye seslendi. Rasulullah namaza
gitti. Hz. Aişe: 'Şimdi Rasulullah namazını bitirir. Ebubekir gelir bana
yapacağını yapar' dedi. Rasulullah namazı bitirince E-
bubekir geldi, Hz.
Aişe'ye çok ağır laflar ederek, 'Bir daha böyle yapar mısın?1 diye
hiddetlendi."[238]
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah'ın hanımları iki gruba ayrılmışlardı. Aişe, Hafsa, Safiyye ve
Sevde'nin bulunduğu grup, diğeri ise Ümmü Seleme ve diğer hanımlarının
bulunduğu grup. Müslümanlar Rasulullah'ın Hz.Aişe'yi sevdiğini bilirler.
Rasulullah'a hediye vermek isteyen müslü-manlar Rasulullah'a vermesi için önce
Hz. Aişe'ye verirlerdi. Hediye gönderildiğinde eğer Rasulullah, Hz. Aişe'nin
evinde ise doğrudan oraya gönderirlerdi. Ümmü Seleme onların dediklerini
Rasulullah'a söyledi. Rasulullah ona hiçbir şey demedi. Diğer hanımları Ümmü
Seleme'ye sordular. O "bana birşey demedi" dedi. Ümmü Seleme'ye
onunla konuş, dediler. Ümmü Seleme kendisine sıra gelince yine Rasulullah'la
konuştu. Rasulullah yine birşey demedi. Diğer hanımları Ümmü Seleme'ye durumu
sordular. Ümmü Seleme bana birşey demedi, dedi. Ona Rasulullah seninle
konuşuncaya dek onunla konuş, dediler. Sıra Ümmü Seleme'ye yeniden gelince
Rasulullah ona Aişe konusunda beni sıkıştırmayın. Çünkü vahiy bana sadece
Aişe'nin örtüsünde iken geldi, dedi. Ümmü Seleme der ki: "Allah'ın Rasulüne
eziyet etmekten Allah'a tevbe ederim. Sonra bu gurup Rasulullah'ın kızı
Fatıma'yı çağırdılar. Onu Rasulullah'a gönderdiler. Rasulullah'a
"Hanımların Ebu Bekir'in kızı konusunda senden adalet istiyorlar demesini
söylediler. Rasulullah Fatıma'ya: 'Ey kızım! Benim sevdiğimi sen de sevmez
misin?' diye sordu. Fatıma 'Evet severim' karşılığını verdi. Bundan sonra
Fatıma, kadınların yanına döndü ve onlara anlattı. Rasulullah'a tekrar
gitmesini söyledüerse de o bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Zeyneb bint Cahş'ı
gönderdiler. Rasulullah'ın yanına vardı, kaba davranarak 'Ebu Kuhafe'nin
oğlunun kızı hakkında hanımların senden adalet istiyor' diye bağırdı. Oturmakta
olan Aişe'nin yanına vardı ona söyledi. Bu esnada Rasulullah, karşılık verir mi
diye Aişe'ye bakıyordu. Ravi diyor ki Aişe, Zeyneb'e karşılık verince Zeyneb
sustu. Zeyneb diyor ki: 'Rasulullah Aişe'ye baktı da: "O, Ebu Bekir'in
kızıdır" dedi.[239]
Hz. Aişe anlatıyor:
"Onbir kadın oturmuş, kocalarının hal ve şanından birşey saklamadan
birbirlerine bildireceklerine söz vermişler.
Birinci kadın demiştir
ki: Benim kocam, taşlık bir dağ başındaki arık bir devenin etidir. Kolay değil
ki çıkıla, semiz değil ki insanlar tarafından nakledile.
İkinci kadın der ki:
Kocamın halini ifade edemem. Onun kötülüklerini sayacak olursam, gizli aşikar
her halini ortaya dökmek zorunda kalacağım. Bu ise imkânsızdır.
Üçüncü kadın da der
ki: Benim kocam upuzun bir sefihtir. Ayıplarını söylesem beni boşar. Susarsam
beni salıverir.
Dördüncü kadın der ki:
Kocanı Necid sahrasının gece hayatı gibidir. Ne sıcaktır ne soğuk. Evmizde ne
korku ne de kırgınlık vardır.
Beşinci kadın da der
ki: Kocam evine geldiğinde sanki avdan gelen bir parstır. Evden çıkınca arslan
olur. Evdeki masrafımı hiç sormaz.
Altıncı kadın da der
ki: Kocam oburdur. Yemek yerken siler süpürür. İçerken de su kabını kurutur.
Yatarken de yorganına bürünür tek başına u-yur. Kederimi anlamak için elini
elbiseme sokmaz.
Yedinci kadın dedi ki:
Kocam, erkeklik vazifesini yapamayan aciz ve işini bilmez ahmak bir kişidir.
Her dert onun derdidir. Bağımı yarar, vücudumu yaralar. Her şey onun vurmak,
yarmak aletidir.
Sekizinci kadın dedi
ki: Onun vücuduna dokunmak tavşana dokunmak kadar yumuşaktır. O güzel kokulu
bir nebat gibi güzel kokar.
Dokuzuncu kadın da
dedi ki: Kocam şerefli bir insandır. Boyu uzundur. Ocağı sürekli tüter. Kapısı
daima açıktır. Sık sık misafiri gelir.
Onuncu kadın da dedi
ki: Kocam, Malik'tir. Malik ne demek? Aklınızdan geçen her hayra malik ve
sahiptir. Bir sürü develeri vardır. Fakat yaydım yerleri azdır. Develer ud sesi
duyunca boğazlanacaklarını anlarlar. (Evine gelen misafirlere ud çalar peşinden
de deve keserdi)
Onbirinci kadın da
dedi ki: Kocam Ebu Zerr[240]dir.
Ne ahlaklı biridir. O, iki kulağımı mücevherlerle donattı. Pazularım
tombullaştı. Beni sevinçli kıldı, yüceltti. O beni Şık denilen bir dağ
kenarında küçük koyun sürüsü olan bir kabile içinde buldu. Sonra beni, atları
kişner, develeri böğürür, ekinleri sürülüp deneleri ayrılır, müreffeh bir
topluma getirdi. Ona ne söylesem reddedilmem. Sabaha kadar uyurum. Bol süt içerim,
artık içecek halim kalmaz.
Ebu Zerr'in anası var.
Bu kadın ne mübarek bir kadındır. Zahire anbar-lan, eşyasını koyduğu hararları
çok büyüktür. Evi de geniştir.
Ebu Zerr'in oğlu,
bilseniz, ne zerafetli gençtir. Yattığı yer kılıcı çekilmiş kın gibidir.
Düzgün ve boylu poslu olup karnı çıkık değildir.
Ebu Zerr'in kızı, o
terbiyeli kızdır. Babasına itaatlidir. Anasına da itaatlidir. O dilber kızın
vücudu elbisesini doldurur. Güzelliği ile edep ve iffet sahiplerinin
hayretlerini üzerine çeker.
Ebu Zerr'in cariyesi,
o ne sadakatli cariyedir. Ailevi sırlarımızı kimseye söylemez. Azığımızı israf
etmez. Evimizde çörçöp bırakmaz, temiz tutar. Namusludur, evimize kir
getirmez."
Ümmü Zerr' devam
ediyor: "Bir gün Ebu Zerr1 evden çıktı. Her tarafta süt tulumları, yağ
çıkarılmak için çalkalanmaktaydı. Yolda bir kadına rast-geldi. Kadmın yanında
pars gibi çevik iki çocuk vardı. Annelerinin göğsünde oynuyorlardı. Kocam bu
kadını sevmiş olmalı ki beni boşadı, onunla evlendi. Ondan sonra ben şeref
sahibi bir adamla evlendim. O fütursuz yürür. En güzel ata binerdi ve Hat
(Bahreyn'in sahil kısımları) mamulü olan mızrağını ahr, akşam üzeri deve ve
sığır cinsinden birçok hayvanı önüne katıp bana gelirdi. Getirdiği her hayvana
karşılık hayvanlardan, kölelerden, cariyelerden birer çift verirdi. Bu kocam da
bana: 'Ey Ümmü Zerr! İstediğin gibi ye iç. Akrabalarına dağıt.' Ümmü Zerr diyor
ki: 'Böyle olmasına rağmen ikinci kocamın bana verdiği şeyleri bir araya
getirsem Ebu Zerr'in en küçük kabını doldurmaz. [241]'Ravi
Aişe diyor ki: 'Rasululah, 'Ey Aişe! Ümmü Zerr'e göre Ebu Zerr neyse, sana göre
de ben oyum, buyurdu." [242]
Bu bölümde, İslam
dininin kadına verdiği önemi ve değeri arzedeceğiz. Kendini Allah yoluna
adaması
SÜHEYB'DEN GELEN bir
rivayette Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Sizden önce bir kral vardı,
yanında sihirbazı bulunurdu. Sihirbaz ihtiyarlayınca krala 'artık ben
yaşlandım, bir köle ver de ona sihir öğreteyim' dedi. Kral ona sihir öğretmesi
için bir köle gönderdi.
Sihirbaza sihir
öğrenmeye gidip gelirken bir rahibe rastladı. Yanma vardı, konuşmalarını
dinledi ve beğendi. Sihirbazın yanına vardığında sihirbaz onu dövdü. Köle, bu
durumu rahibe bildirdi. Rahip ona dedi ki; 'sihirbaz seni sıkıştırınca 'ailem
beni hapsetti', ailen sıkıştırınca 'sihirbaz beni hapsetti' dersin. Olay böyle
sürerken insanların hapsettiği büyük bir hayvana denk geldi. Ve bu gün sihirbaz
mı, rahip mi daha güçlü bunu öğreneceğim diye söylendi. Eline bir taş
alarak:"Ey Allah'ım! Rahibin durumu sihirbazın durumundan sana daha hoş
geliyorsa bü hayvanı öldür de insanlar dağılsınlar" diyerek o taşı hayvana
fırlattı. Hayvan öldü. Hayvan ölünce insanlar da hemen dağıldı. Oradan rahibin
yanına vardı. Sihirbazla arasında geçen meseleyi ona anlatınca rahip: 'Oğlum,
gördüğüm kadarıyla bugün sen beni geçtin. Sende daha önce görmediğim şeyleri
görüyorum. İmtihana tâbi tutulacaksın. İmtihanda başarırsan asla benim peşimden
gelme!' dedi. Bu köle, anadan doğma körleri, göz hastalarını ve insanların
diğer hastalıklarını tedavi ederdi.
Kölenin bu
meziyetlerini duyan kralın kör olmuş bir arkadaşı birçok hediyelerle köleye
gelerek, eğer bana şifa verirsen (gözümü açarsan) bak şu hediyeler senin, dedi.
Bunu duyan köle: 'Ben kimseye şifa veremem, şifa yalnız Allah'tandır. Allah'a
iman eder, O'na dua edersen sana şifa verir.' karşılığını verdi. Kralın dostu
hemen iman etti, Allah da ona şifa verdi. Gözü açılan bu kişi her zamanki gibi
kralın yanına gitti. Kral ona; 'Körlüğünü kim giderdi?' diye sordu. Adam
'Rabbim' karşılığını verdi. Buna kızan kral, arkadaşına işkence yapmaya
başladı. Nihayet, arkadaşının gözünü bir kölenin açtığını öğrenince onu yanına
getirtti ve: 'Oğlum, duyduğuma göre sen, körleri, göz hastalarını ve şunları
şunları tedavi edecek kadar büyük bir sihirbazmışsın' dedi. Köle: 'Hayır, ben
kimseye şifa veremem, şifayı veren yalnız Allah'tır' karşılığını verince kral
ona da işkence etmeye başladı. Köleyi yetiştirenin rahip olduğunu anlayan kral,
rahibi getirerek 'dininden vazgeç1 dediyse de rahip bunu kabul etmedi. Rahibin
tavrına hiddetlenen kral eline bir testere alıp rahibin kafasını ikiye ayırdı.
Arkasından kralın dostu getirildi. Ona da 'dininden dön1 dendi, fakat o da
kabul etmedi. Eline testereyi alan kral onun da kafasını ikiye ayırdı.
Üçüncü olarak köle
getirildi. Köleye 'dininden dön' dendi. Fakat o bunu kabul etmedi. Köleyi
askerlerine vererek: 'bunu şu dağa çıkartın, dağın tepesinde eğer dininden
vazgeçerse ne ala, yoksa onu dağdan aşağı yuvarlayın' dedi. Kralın planına
uygun olarak köleyi dağa çıkardılar. Köle: 'Ey Allah'ım! Dilersen, onların
işini bitirirsin1 diye dua etti. Peşinden dağ, şiddetle sallanınca bütün
askerler aşağıya yuvarlandı. Bundan sonra köle yüreyerek kralın yanına geldi.
Kral ona:
'Arkadaşlarım sana ne yaptı?' diye sordu. Köle 'Allah onların işini bitirdi' dedi.
Bunun üzerine kral onu bir grup askerine teslim etti ve 'bunu götürün bir
gemiye bindirin, denize açılın, eğer orada dininden dönerse ne ala, yok eğer
vazgeçmezse denize atın.' talimatını verdi. Kralın adamları talimatı aynen
uyguladılar. Denizin ortasına getirilen köle: 'Ey Allah'ım! Bunların da
cezasını ver' diye dua edince gemi alabora oldu ve adamların tamamı boğuldu. Bu
belayı da atlatan köle, yine kralın yanına vardı.
Kral ona:
'Arkadaşların sana ne yaptı?' diye sordu. Köle: 'Allah, beni onlardan kurtardı'
diye karşılık verdi. Köle, şu dediklerimi yapmadıkça beni asla
Öldüremezsin" dedi. Kral: 'O da nedir?' dedi. Köle "İnsanları bir
yere topla, beni bir kütüğe as, kuburumdan bir ok al, sonra oku yaya ger ve
'kölenin Rabbi Allah'ın ismiyle' diyerek oku bana at. Eğer böyle yaparsan beni
öldürmüş olursun.' Kölenin isteği üzere kral, insanları topladı, onu bir kütüğe
astı. Kuburundan bir ok alarak onu yaya gerdi ve kölenin rabbı Allah'ın ismiyle
diyerek oku köleye attı. Ok, kölenin gözü ile kaşı arasına isabet etti. Köle
elini oka değdirince öldü. Bunu gören halk üç defa 'kölenin rabbına iman ettik'
dedi. Krala denildi ki: 'Görüyorsun, insanların iman etmesi suretiyle Allah
korktuğunu başına getirdi.' Buna kızan kral, büyük bir çukur kazılmasını ve
içerisinde ateş yakılmasını emrederek kim dininden dönmezse onu o ateşe atın
dedi. Askerler kralın dediğini yaptılar. Bu esnada yanında çocuk bulunan bir
kadın geldi. Ateşe girmek istemeyen kadın biraz ayaklanınca yanındaki çocuk
"Ey anne, sabret, çünkü sen hak üzeresin" dedi.[243]
İşte bu kadın,
Rasulullah'ın bi'setinden önce kendini Allah'a vermiş, her halükârda Allah'ın
hak dinini tercih etmiş ve hayatını Allah yolunda kolayca harcamıştır.
Olgunluğa yönelişi
Ata b. Rebah diyor ki:
İbn Abbas bana şöyle dedi: 'Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi?' 'Evet'
dedim. 'İşte o şu siyahî kadındır, Rasullah'a geldi ve ben sar'a hastasıyım
sar'a nöbetim geldiğinde avret mahallimin açılmasından korkuyorum. Allah'a dua
et de bana şifa versin' dedi. Rasulullah da ona: 'Dilersen sabredersin cenneti
alırsın, dilersen şifa için Allah'a dua ederim' teklifinde bulununca kadın
'sabretmeyi tercih ederim' dedi. Çok sonraları kadın yine gelerek 'haberim
olmadan avret mahallim açılıyor, dua et de bu hastalıktan kurtulayım"
dedi. Rasulullah şifa bulması için dua etti[244]
İbadete meyil
Enes b. Malik diyor
ki: "Rasulullah mescide girdiğinde iki sütun arasına gerilmiş bir ip
gördü. 'Bu ip nedir?' diye sordu. Ashab-ı Kiram 'Bu Zeyneb'in ipidir. Namaz
kılmaktan takati kesilince bu ipe tutunarak ayakta namaz kılar1 dediler.
Rasulullah: 'Hayır derhal onu çözün. Sizden biri namazı dinç olduğunda ayakta
kılsın1 buyurdu."[245]
Hz. Aişe şöyle
demektedir: "Rasulullah Hz. Aişe'nin yanma geldi. Hz. Aişe'nin yanında bir
kadın vardı. Rasulullah 'Bu kadın kimdir?' diye sordu. Hz. Aişe: 'Filanca
kadındır, kıldığı namazları anlatıyor1 karşılığını verdi. (Müslim'in
rivayetinde o kadının gece boyunca uyumadığını tahmin ediyor)
Rasulullah: 'Böyle
yapmaktan sakın. Takatiniz ölçüsünde ibadet edin. Vallahi, siz usanmadıkça
Allah hiç usanmaz1 diye yemin etti."[246]
İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre: "Bir adam, Rasulullah'ın huzuruna girer ve: 'Kız
kardeşim, hac yapmayı adadı ama şimdi Öldü (ne yapmalıyım) diye sordu.
Rasulullah ona: 'Kız kardeşinin birine borcu olsaydı onu sen öder miydin?1
dedi. Adam 'evet' deyince Rasulullah: 'Allah'ın hakkını ver. Onun hakkı
verilmeye daha layıktır'[247]
dedi."
Ukbe b. Amir
anlatıyor: "Kız kardeşim, Beytullah'a kadar yürümeye nezretti. Bu konuyu
Rasulullah'tan sormamı istedi. Rasulullah bana 'ister yürüsün, ister binsin,
(farketmez)1 buyurdu.[248]
Söz konusu hadisler,
kadınların ibadete yönelme arzularına işaret etmektedir. Fakat Rasulullah
-insanların en güzel muallimi- bu konuda taşkınlığı reddetmiştir. Nitekim
ibadette aşırı giden Abdullah b. Amr b. As ve Ebu'd-Derda gibi erkekleri de
uyarmıştır. Umarım kadınlar söz konusu uyarıya kulak verirler, geçmişten
günümüze kadar kadın erkek bütün Müslümanların yaptığı gibi onlar da ibadette
aşırılığa kaçmazlar.
Sadaka ve infak
Ebu Said el-Hudri'nin
bildirdiğine göre Rasulullah, Kurban ve Ramazan bayramlarında musallaya gider,
namaza kalkar, namazı kılıp selam verince musallada oturan halka döner,
diyeceği birşey varsa onu halka bildirir, daha başka meseleler varsa
yapılmasını halka emrederek "sadaka verin! sadaka verin! sadaka
verin!" derdi. En çok sadakayı kadınlar verirdi.[249]
İbn Abbas diyor ki:
"Rasulullah'Ia birlikte bayram namazına gittik. Yanında Bilal-i Habeşi
olduğu halde, safları yararak kadınların yanlarına vardı ve 'sadaka verin1
buyurdu. Hz. Bilal elbisesini açtı daha sonra Rasulullah'a 'bu tarafa gel,
babam, anam sana feda olsun' dedi. Kadınlar Bilal'in elbisesine kaşlı ve kaşsız
birçok yüzük attılar."[250]
Hafız b. Hacer diyor
ki: "Bu sıkıntılı dönemde, kadınların zinet eşyalarını derhal vermesi
dindeki yerlerinin yüksekliğini, Rasulullah'ın emrine imtisal etme hırslarını
gösterir. Allah onlardan razı olsun."[251]
Ana babaya iyilik
Abdullah b. Büreyde
babasından şunu nakleder: Rasulullah'ın yanında otururken bir kadın geldi ve:
"Anneme bir cariye vermiştim, şimdi ise annem öldü1 dedi. Rasulullah: 'Sen
mükâfatını aldın. O sana miras da düşer.1 dedi. Kadın "Ey Allah'ın Rasulü!
Annemin üzerinde bir aylık oruç borcu var; onun yerine tutabilir miyim?' diye
sordu. Rasulullah: 'Onun yerine tut' buyurdu. "Annem hacca da gitmedi,
yerine hacca gidebilir miyim?" diye sordu. Rasulullah 'Onun yerine hacca
da git' buyurdu."[252]
İbn Abbas anlatıyor:
"Bir kadın Rasulullah'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasulü! Annem öldü,
üzerinde tutması gereken nezir orucu vardı. Onun yerine ben tutabilir miyim?'
diye sordu. Rasulullah: 'Ne diyorsun? Annenin birine borcu olsa sen de onu
ödeşen annenin borcu bitmiş olur mu?' dedi. Kadın 'evet' deyince: 'O halde
annenin yerine oruç tut' buyurdu."[253]
İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre 'Rasulullah'a Cuheyne'den bir kadın gelir ve: "Annem hac
yapmayı nezretti, fakat hac yapamadan öldü. Onun yerine ben haccedebilir
miyim?" diye sordu. Rasulullah: "Evet, onun yerine haccet. Annenin
borcu olsa sen de onu ödeşen annenin borcu bitmez mi? Allah'ın hakkını verin.
Şüphesiz Allah'ın hakkı ödenmeye en layık olandır."[254]
Allah'a en iyi şekilde
tevekkül
Cabir anlatıyor:
"Hendek günü hendek kazıyorduk. O sırada sert bir kaya çıktı. Rasulullah'a
gittiler ve O'na: 'Hendekte sert bir kaya çıktı1 dediler. Rasulullah 'ben
geliyorum' dedi. Sonra karnında taş bağlı olduğu halde kalktı; üç gündür hiçbir
şey yememiştik. Rasulullah, kazmayla kayaya vurdu; kaya olduğu gibi aşağı
düştü.,. 'Ey Allah'ın Rasulü, izin ver de eve gideyim' dedim. Sonra, hanımıma
dedim ki: 'Rasulullah'ta sabredilmesi zor bir durum gördüm, yanında yiyecek ne
var?' dedim. 'Arpa ve dişi keçi var' dedi. Ben de keçiyi kestim, arpayı da
öğüttüm. Eti bir tencereye koydum, sonra Rasulullah'a gittim. Bu arada hamur
kabarmıştı. Taş ocağın üzerinde bulunan tenceredeki yemek pişmeye başlamıştı.
Ben dedim ki: 'Ya Rasulullah, bir veya iki adamla yemeğe buyurun1. Rasulullah
ne kadar dedi ben de şu kadar, dedim. Rasulullah: 'Çok güzel, hanımına söyle
ben gelene kadar tencere ve ekmeği ateşten indirmesin' dedi. Rasulullah
ashabına 'haydin yemeğe' dedi. Muhacir ve ensann tamam kalktı. Adam hanımına:
'Ne olacak şimdi? Rasulullah muhacir, ensar ve yanında olanları buraya
getiriyor' dedi. O zaman kadın: 'Rasulullah sana yemeği sordu mu?' dedi. Ben de
'evet' dedim. Rasulullah, ashabına: 'İçeri girin, sıkışmayın' buyurdu."[255]
İbn Hacer diyor ki:
"Kadının 'Rasulullah sana yemeği sordu mu?' diye sorması, erkeğin de
'evet' dedikten sonra Rasulullah'm 'içeri girin' buyurmasında gizli bir mana
yatmaktadır. Bu mana, Yunus'un rivayetinde açıklanmıştır. Bu rivayete göre,
adam bu kadar çok kişinin yemeğe geldiğini görünce: 'Ne kadar çok utandığımı
Allah'tan başka kimse bilmez' demiştir. O der ki: Pişirilen hepsi hepsi bir sa'
arpa ve bir keçi. Bu kadar adamın geldiğini görünce hanımımın yanına vardım. Rezil
rüsvay oldum, Rasulullah, Hendek'te bulunanların hepsini getirdi, dedim. Bunun
üzerine kadın: 'Rasulullah senden, ne kadar yemek olduğunu sordu mu?' dedi. Ben
de 'evet' deyince 'Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Biz yapabildiğimiz kadarını
O'na bildirdik1 dedi. "Hanımımın bu sözlerinden sonra, büyük kaygıdan
kurtuldum' demiştir. İbn Hacer diyor ki: 'Bu olay, kadının pratik zekasını ve
üstün kemâlini gösterir."[256]
Musibete karşı sabır
Hz. Enes anlatıyor:
"Bedir günü çocuk yaşta olan Harise, yara alarak şehid oldu. Annesi,
Rasullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Harise'nin benim için ne kadar değerli
olduğunu biliyorsun. Eğer o şimdi cennette ise buna sabreder, mükâfatım
Allah'tan isterim. Yok eğer başka yerde ise ne yapacağımı göreceksin?1 dedi.
(Diğer bir rivayette 'Eğer cennette değilse onun için ağlarım' şeklindedir.)[257]
Rasulullah 'Yazık sana, aklını mı kaybettin' yoksa sende bir cinnet mi var? O
bir çok cenneti gezmektedir. Şu anda o Firdevs cennetindedir' buyurdu."[258]
İffeti koruma
İbn Ömer,
Rasulullah'tan şöyle nakleder: "Üç adam, yaya olarak yola çıkarlar,
yağmura tutulurlar ve dağda bir mağaraya girerler. Mağaranın kapısı büyük bir
kayayla kapanır. Onlardan biri 'yaptığınız en güzel amelle Allah'a dua edin1
der. Biri şu duayı yapar: 'Ey Allah'ım! Benim, yaşlı bir anam ve babam vardı.
Ben, hay vanlan güder, karınlarım doyurduktan sonra gelir, sütlerini sağar ve
onu önce ana babama, çocuklara, aileme ve hanımıma içirirdim. Bir gece eve geç
geldim. Annem ve babam uyuyorlardı. Onları uyandırmak istemedim. Çocuklar
bağrışarak ayaklarıma sarıldılar. Bu durum sabaha kadar devam etti. Ey
Allah'ım! Biliyorsun ki ben bunu yalnız senin rızan için yaptım. Kayayı kaldır
da gökyüzünü görelim."
Ravi diyor ki: Kaya
bir miktar açılır.
İkincisi şu niyazda
bulunur: 'Ey Allah'ım! Biliyorsun ki, bir erkek bir kadını ne kadar severse,
ben de amcamın kızını o ölçüde severdim. Müslim'in rivayetinde; ondan benim
olmasını istedim. Fakat seneler sonra[259]
'bana iki yüz dinar vermedikçe o istediğim elde edemezsin' dedi. Çalıştım,
çabaladım o ikiyüz dinarı biriktirdim, yanına vardım. Bana 'Allah'tan kork,
haksız yere bekaret yüzüğümü kırma' deyince, kalkıp yanından ayrıldım. Bunu
sırf senin rızan için yaptığımı biliyorsun. Bu kayadan bizi kurtar."
Ravi diyor ki: Mağara
kapısının üçte ikisi açıldı.
Üçünsü de şöyle dua
eder: "Ey Allah'ım! Biliyorsun ki ben bir ferak (onaltı rıtıl ağırlığında
bir ölçek) karşılığında bir adam tuttum. Ücretini verdiysem de kabul etmedi. Bu
ücretle toprağı ektim. Aldığım ürünlerle bir inek satın aldım. Bir de onu
gütmesi için çoban tuttum. Bir müddet sonra adam geldi ve: 'Ey Allah'ın kulu!
Hakkımı ver.' dedi. 'İşte şu inek ve onun çobanı senindir, git de al1 dedim.
Bunun üzerine adam 'benimle alay mı ediyorsun?' dedi. Ben de: 'Hayır, seninle
alay etmiyorum. Onlar senindir' dedim. Ey Allah'ım! Biliyorsun ki bunu sırf
senin rızan için yaptım. Bizi buradan kurtar' dedi. Mağaranın kapısı tamamen
açıldı."[260]
Hatayı derhal
kabullenmek
Ebu Hureyre ve Zeyd b.
Halid el-Cüheni şöyle demişlerdir: "Bir adam Rasulullah'a gelerek:
'Allah'ın hakkı için senden, aramızda Allah'ın kitabı ile hükmetmeni istiyorum.
Diğer davalı ayağa kalkarak -o diğerinden daha bilgili idi- 'evet doğru
söyledi. Aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet ve bana konuşmam için izin ver' dedi.
Rasulullah 'Haydi anlat bakalım' deyince, adam anlatmaya başladı. 'Oğlum,
filanca evde ücretli olarak çalışıyordu. O evde bulunan kadınla zina etmiş.
Zinasına karşılık ben, yüz koyun ve bir hizmetçiyi fidye olarak verdim. İlim
ehlinden bir çoklarına bu meseleyi sordum. Onlar oğluma yüz değnek ve
memleketten bir sene uzaklaştırma cezasıyla cezalandırılmasını, kadının da recm
edilmesinin gerektiğini söylediler. Rasulullah şöyle buyurdu: 'Yemin olsun ki,
aranızda Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim, yüz koyun ve hizmetçi sana iade
edilecek; oğlunun cezası ise yüz değnek ve bir sene sürgündür. Ey Enis, git
kadına zina edip etmediğini sor. Eğer itiraf ederse onu recmet, buyurdu. Kadın
suçunu itiraf edince Rasulullah onu recmetti.[261]
İtan Ebi Müleyke'den:
"iki kadın deri dikerlerdi. Yan tarafta ise gençler şamata yapıyorlardı.
Bunlardan biri dikiş yapılan alet ile eli yaralanmış olarak dışarı çıktı.
Yaralı kadın, diğeri aleyhine dava açtı. İbn Abbas'a geldi. İbn Abbas dedi ki:
'Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Eğer insanlar mücerret davasıyla hak kazanacak
olurlarsa kavmin mallan, canları zayi olur. Davalıdan yemin etmesini isteyin ve
ona: 'Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir paraya değişenler...' âyetini
okuyun.' Davalı kadına bu âyet hatırlatılınca, suçunu itiraf etti.[262]
Recmle temizlenme
arzusu
Bureyde'nin babasından
bildirdiğine göre: "Maiz b. Malik el-Eslemi Rasulullah'a gelerek: 'Ey
Allah'ın Rasulü! Ben kendime haksızlık ederek zina ettim. Şimdi temizlenmek
istiyorum' dedi. Rasulullah, onu geri çevirdi. İkinci gün yine geldi ve: 'Ey
Allah'ın Rasulü! Ben zina ettim' dedi. Rasullah onu ikinci defa geri çevirdi.
Kavmine bir elçi göndererek kabilesine: 'Bildiğiniz kadarıyla bunun akli bir
sorunu var mı?' diye sordurdu. Onlar da: 'Hayır, bildiğimiz kadarıyla o, iyilerimizin
arasında en akıllı kişidir' dediler. Üçüncü defa Rasulullah'a geldi. Rasulullah
onu, yine geri çevirdi. Kavminden onun hakkında bilgi istedi. Onlar ise: 'Onun
aklında ve kişiliğinde herhangi bir bozukluk yoktur' dediler. Maiz dördüncü
defa gelip suçunu itiraf edince, Rasulullah bir çukur kazdırdı; kadın orada
recmedildi."
Ravi anlatıyor:
"Gamid'Ii bir kadın Rasulullah'a gelerek 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben zina
ettim, beni temizle' dedi. Rasulullah onu geri çevirdi, ikinci gün kadın yine
geldi: 'Ey Allah'ın Rasulü! Beni niçin geri çeviriyorsun? Belki ben de Maiz
gibi geri çevrilenlerdenim. Allah'a yemin olsun ki şimdi hamileyim' dedi.
Rasulullah: 'Hayır, olmaz. Şimdi git çocuğunu doğurunca gel' buyurdu. Kadın
doğumdan sonra çocuğu bir bez parçası içerisinde Rasulullah'a getirdi ve: 'işte
doğurduğum çocuk' dedi. Rasulullah, "Şimdi git, onu emzir, sütten
kesilince gel" dedi. Bir müddet sonra kadın çocuğun elinde bir parça ekmek
olduğu halde gelerek: "İşte Ey Allah'ın Rasulü! Onu sütten kestim. Şimdi ekmek
yiyor' dedi. Rasulullah, çocuğu aldı, oradakilerden birine verdi. Çukur
kazılmasını emretti. Kadın göğsüne kadar gömüldü. Halka emretti, onlar da
kadını taşladılar. Bu esnada Halid b. Velid eline bir taş aldı, kadının
kafasına attı. Halid b. Velid'in üzerine bir miktar kan fışkınnca, Halid kadına
sövdü. Bunu duyan Rasulullah: 'Ne yapıyorsun Halid? Bu kadının yaptığı tevbeyi,
halktan zorla vergi alan kişi yapsaydı o bile affolunurdu' diyerek Halid'i ikaz
etti. Sonra Rasulullah, kadının cenaze namazını kıldırdıktan sonra
defnedildi."[263]
İmran b. Husayn'ın
anlattığına göre: "Cüheyne kabilesinden zinadan hamile kalmış bir kadın
Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, had cezasını hak ettim. Bana had
uygula' der. Rasulullah kadının velisini çağırır ona: 'Kadına iyi bak. Çocuğunu
doğurunca bana getir' der. Adam söylenenleri yapar. Rasulullah, kadının
üzerinden elbiselerinin düşmemesi için bağlanmasını emreder. Sonra kadın
recmedilir. Rasulullah, kadının cenaze namazını kılar. Bu duruma hayret eden
Hz. Ömer: 'Ey Allah'ın Rasulü! Zina eden bir kadının cenaze namazını mı
kılıyorsun?' diye sorar. Rasulullah: "Şüphesiz o, tam bir tevbe etmiştir.
Eğer onun yaptığı tevbe, Medine'den yetmiş kişiye dağıtılsaydı onların hepsine
yeterdi. Allah'a nefsini satandan daha efdal bir yol biliyor musun?'
buyurur."[264]
Ümmü Seleme saçını
taratırken Rasulullah minbere çıkar: "Ey insanlar!" diye hitap eder.
Rasullah'ı duyan Ümmü Seleme tarakçısı kadına: "Önümden çekil" der.
Tarakçı cariye ise: "Rasulullah sadece erkeklere hitabedi-yor, kadınlara
hitab etmiyor" deyince Ümmü Seleme: "Ben de insanlardanım"
karşılığını verir.[265]
Kadınlar,
Rasulullah'tan, daha fazla ilim öğrenme imkânı istiyorlar
E BU SAİD anlatıyor:
"Bir kadın Rasulullah'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasulü! Erkekler senin
sohbetine katılıyorlar. (Başka bir rivayette ise 'erkekler seninle daha fazla
görüşüyor').[266] Bir gününü bize ayır da
oraya gelelim, Allah'tan aldığın şeyleri bize öğret' dedi. Peygamberimiz: 'Şu
günde, şu yerlerde toplanın" buyurdu. Tayin edilen yede toplandılar.
Peygamberimiz; onlara Allah'tan aldığı vahyi bildirdikten sonra: 'Sizden bir
kadın, üç kız çocuğunu güzelce yetiştirirse onun bu çalışması kendisiyle
cehennem arasında bir perde olur' diye buyurdu. Rasulullah'ın bu müjdesini
duyan hanımlardan biri: 'Ya iki tane olursa?1 Ravi, kadının bu sözünü iki defa
tekrarladığını naklediyor. Bu suale karşı Peygamberimiz: 'İki de olsa, iki de
olsa, iki de olsa aynıdır" buyurur'[267]
İbn Hacer diyor ki:
"... Bu hadiste, sahabe kadınlarının din işlerini Öğrenmede çok istekli
oldukları belirtilmektedir.[268]
Doğrusu kadınlardaki
bu büyük hırs, mescidde erkeklerle beraber Rasulullah'm sohbetlerine katılmayı
yeterli bulmuyor, kendileri için özel bir sohbetin olmasını istiyorlardı.
RasuluIIah onların bu arzularını olumlu bir şekilde karşılamıştır.
Esma bint Şekel, dini
bilgileri öğrenmek için haya duygusunu asmıştır
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre, Esma bint Şekel, RasuluIIah'tan hayızlı kadının gusul
abdestini sorar. Peygamberimiz ona: "Hayızlı olan kadın suyu ve lifi alır
güzelce temizlenir sonra suyu başına döker, suyun deriye temas etmesi için
başını iyice ovalar. Sonra yeniden su döker ve eline güzel kokan bir bez alarak
başını iyice temizler" demiştir. Bunu anlamayan Esma: "Hayızdan böyle
nasıl temizlenir?" diye sorunca Peygamberimiz: "Sübhanallah! işte
böylece temizlenirsiniz" buyurdu. Hz. Aişe diyor ki: "Sanki kadın
kanın hala geldiğini ima etmeye çalışmaktadır." Rasulullah'a cenabetten
temizlenmenin nasıl olacağını sordum. RasuluIIah: "Suyu alır güzelce
temizlenir yahut temizleninceye kadar suyu döker, sonra suyu başına döker, su
derisine değinceye kadar başını ovalar. Sonra yeniden suyla başını yıkar"
buyurdu. Hz. Aişe diyor ki: "Ensar kadınları ne güzel kadınlardır. Utanma
duygusu onları dinlerini öğrenmekten alıkoymamıştır."[269]
Sübey'a bint Haris,
kesin bilgiye ulaşma yolları aramaktadır
Sübey'a bint Haris
el-Eslemiyye, Beni Amir b. Lüey kabilesinden Sa'd b. Havle'nin hanımıdır. Sa'd.
Bedir harbine iştirak etmiştir. Sübey'a hamileyken Veda Haccı sırasında
ölmüştür. Sübey'a kocasının vefatından hemen sonra çocuğunu doğurmuştur.
Nifastan kesilince yeniden evlenmek için süslenmiştir. Sübey'a'nm bu halini
gören Abduddar oğullarından Ebu Senabil b. Ba'kek: 'Gördüğüm kadarıyla
süsleniyorsun, yoksa evlenmek mi istiyorsun? Vallahi sen üzerinden dört ay on
gün geçmedikçe evlenemezsin' dedi. Sübey'a diyor ki: 'Ebu Senabil'in bu
sözünden sonra üzerimi giyindim, akşam üzeri Rasulullah'a vardım, bu konuyu ona
sordum. RasuluIIah bana çocuğumu doğurduktan sonra evlenmemin helal olduğunu ve
imkanlarım ölçüsünde evlenmemi emretti."[270]
İbn Hacer diyor ki:
"Sübey'a'nın zekası ve keskin görüşü, verilen fetvadan tereddüt
duyduğunda onu sarinin izahına sunmasını gerekli kılmıştır. Demek ki ictihadla
ilgili konularda müftünin, hakimin fetvasından şüphe eden kişinin meseleyi
şer'i kaynaklarda araştırması gerekmektedir. Ayrıca diğer bir faydası da,
kadının kendisini ilgilendiren hükmü kadınların sormaktan utandıkları bir konu
da olsa direkt olarak sorabilmesidir.[271]
Has'am kabilesinden
genç bir cariye, babasının yerine haccetmek istiyor.
Abdullah b.Abbas
anlatıyor:[272]"Rasulullah kurban
bayramı günü Fadl b. Abbas'ı bineğinin terkisine aldı. Has'am kabilesinden
güzel bir kadın Rasulullah'a geldi ve fetva sordu. Dedi ki: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Yüce Allah, haccı kullarına farz kılmıştır. Babam yaşlı döneminde hac
yapacak zenginliğe ulaştı. Şimdi ise devenin üzerinde duramayacak haldedir.
Onun yerine hac yapabilir miyim?' diye sordu. RasuluIIah da 'Evet' dedi.[273]
Hansa bint Huddam,
evlendirilme şeklinden şikayet ediyor:
Kasım anlatıyor:
"Ca'ferin çocuklarından bir kadın, velisinin kendisini zorla
evlendirmesinden korktu. Binaenaleyh Ensarın yaşlılarından Abdurrahman ve Mecma
ibn Cariye'nin yanına birini gönderdi. Onlar dediler ki: 'Söyle ona korkmasın.
Hansa bint Huddam'ı babası zorla birine verdi de RasuluIIah bunu engelledi.[274]
Berire, RasuluIIah
aracı olmasına rağmen kendi hakkından
vazgeçiyor
Rasulullah'm hanımı
Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Berire hakkında üç hadis varid olmuştur.
Bunlardan biri hürriyetine kavuşan Berire'nin kocasını seçme muhayyerliğidir.[275]
İbn Abbas diyor ki:
"Berire'nin kocası Muğis isminde bir köleydi. Berire'nin peşinde tavaf
ediyor, ağlıyor, gözyaşları sakalına akıyordu. Sanki onu şimdi görüyor gibiyim.
RasuluIIah, İbn Abbas'a dedi ki: "Ey Abbas, Muğis Berire'yi bu kadar
severken, Berire'nin Muğis'e öfkelenmesine şaşmıyor musun?". RasuluIIah
devamla 'Keşke yeniden ona dönsen' dedi. Kadın, Peygamberimize: 'Ey Allah'ın
Rasulü onunla evlenmemi mi emrediyorsun?' diye sordu. Peygamberimiz 'Yalnızca
aranızı bulmak istiyorum' deyince 'buna ihtiyacım yok1 dedi.[276]
İbn Hacer diyor ki:
"Berire'nin: 'Onunla evlenmemi mi emrediyorsun?1 sözü, onun Rasulullah'ın
emrine uymanın vacip olduğunu bildiğini gösterir. Kendisine teklif yapılınca,
bu teklife, emir mahiyetinde uymanın gerektiği, eğer danışma ise bu konuda
muhayyer kalacağını anlamak için bu ayrıntıyı öğrenmek istemiştir. İbn Hacer,
devamla: 'Bu hadiste... Vacibin dışındaki konularda kişinin kendine yapılan
teklifleri reddedebileceği, Hakimin davalılar arasında zarar vermeme ve bir
tarafı tutmama kaydıyla aracılık yapmasının güzel olduğu, ancak, aracılık yapan
kimse ne kadar önemli kimse olursa olsun yapılan teklifi kabul etmeyenin
kınanmayacağı ifade edilmektedir. Ayrıca burada Berire örnek bir edep
göstermiştir. Çünkü o Rasulullah'm aracılığını açıkça reddettiğini ifade
etmemiş, sadece 'bu konuda ihtiyacım yok1 demiştir, der."[277]
Kadın erkeklerin
iyilerini seçebilir, onlara kendini teklif edebilir
Sehl b. Sa'd
anlatıyor; "Rasulullah'a bir kadın geldi ve: 'Ey Allah'ın rasulü! Helalin
olmak için geldim..." dedi. Rasulullah'ın bu konuda birşey söylemediğini
görünce oturdu..."[278]
Sabit b. el-Banani
şöyle anlatıyor: "Ben Enes'in yanındaydım, kızı da oradaydı. Enes: 'Bir
kadın, Rasulullah'a gelip kendisini ona: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bana ihtiyacın
var mı?' dedi. Enes'in kızı: "Ne kadar hayasız! Çok ayıp," dedi. Enes
dedi ki: "O senden daha hayırlıdır, Rasulullah'ı arzuladı ve kendisini ona
sundu."[279]
Bu hadis, Buhari'de
"kadının kendisini salih bir erkeğe arzetmesi babında" zikredilir.
Fethu'l-Bari'de şöyle geçer: 'İbnü'l-Münir haşiyesinde diyor ki: 'Vahibe
kıssasındaki özellikleri bilen Buhari hadisten yeni bir özellik çıkarmıştır. O
da, kadının erkeğin iyiliği için kendisini salih bir erkeğe teklif etmesinin
caiz olduğudur [280]İbn
Hacer diyor ki: 'Kendisini Rasulullah'a teklif eden kadınla ilgili hadisten
kadının kendisinden daha iyi biriyle evlenmeyi istemesi, kesinlikle ayıp
değildir sonucu çıkar. Özellikle de kadının amacı doğru ise. Yani bu isteği
evleneceği erkeğin dini üstünlüğünden veya teklif edilmemesi halinde erkeğin
kötü yola düşmesi korkusundan olabilir."[281]
İbn Dakik el-İd diyor
ki: "Hadisi şerifte kadının kendisini faziletli olduğunu umduğu erkeğe
teklif etmesinin caiz olduğu belirtilmektedir."[282]
Kadın, kocasından
ayrılma hakkını kullanıyor
Kadının aile
içerisindeki durumunu açıklayan yukanda geçen hadisi birçoklarının şiddetle
reddettiği kadın hakkını yani kadının kocasını seçme hakkını pekiştirmek için
burada yeniden zikredeceğiz. Diğer hakları ise inşaallah aile konusunu işlerken
ele alacağız.
Sabit b. Kays'ın
hanımı kocasını sevmeyince ondan ayrılma hakkını kullanıyor:
İbn Abbas der ki:
"Sabit b. Kays'ın hanımı Rasulullah'a geldi ve 'Ey Allah'ın Rasulü!
Sabit'in din ve ahlak güzelliğine diyeceğim yok. Fakat ben ona nankörlük
yapmaktan korkuyorum' deyince, Rasulullah: 'Ondan aldığın bahçeyi ona geri
verir misin?' diye sordu. Kadın 'evet' deyince, bahçe Sabit'e verildi.
Rasulullah'ın emriyle ayrıldılar."[283]
Hz. Ömer'in hanımı
Akika bint Zeyd, cemaatle namaz kılma hakkını arıyor.
îbn Ömer der ki:
"Hz. Ömer'in hanımı sabah ve yatsı namazlarını cemaatle mescidi Nebevi'de
kılardı. Ona denildi ki: 'Niçin mescide gidiyorsun?" Biliyorsun Ömer
mescide gitmeni istememekte, hoş görmemekte' o da: 'Mescide gitmemi
yasaklamasına ne engel olabilir?1 dedi. Ravi diyor ki: 'Rasulullah'ın, Allah'ın
kullarını Allah'ın mescidlerinden alıkoymayın1 hadisi engeller."[284]
İbn Hacer diyor ki:
Abdurrezzak b. Ma'mer'in Zuhri'den naklettiğine göre Abdurrezzak şöyle
demiştir: "... Hanımı mescidde iken Hz. Ömer ona çok kızmıştır."[285]
Kadın mal kazanmak ve
tasaddukta bulunmak için çeşitli işlerde çalışıyor
İşte bizzat kendisi
çalışıp kazancından tasadduk eden Zeyneb binti Cahş...
Hz. Aişe diyor ki:
"Aramızda en cömert olan Zeyneb'dir. Çünkü o çalışır, kazancından da
tasadduk ederdi."[286]
Cabir'in anlattığına
göre: "Rasulullah, hanımı Zeyneb'in yanına vardı. Zeyneb deri
tabaklıyordu..." [287]
İbn Hacer'in
Feth'ul-Bari'sinde geçen, Hakirn'in Müslim'in şartına uyarak Müstedrek'inde
rivayet ettiğine göre: "Zeyneb bint Cahş, el sanatlarında mahir bir
kadındı. Deriyi tabaklar, diker, kazancından da Allah yolunda sarfederdi."[288]
İşte bizatihi çalışan,
kazancından da kocasına ve hanesindeki yetimlere infakta bulunan Abdullah b.
Mes'ud'un hanımı Zeyneb...
Abdullah b. Mes'ud'un
hanımı Zeyneb diyor ki: "Mescid-i Nebevideydim. Orada Rasulullah'ı
gördüm. Bana dedi ki: 'Zinet eşyanızdan da olsa sadaka verin.1 Zeyneb, kocası
Abdullah'a ve hanesinde bulunan yetimlere ihsanda bulunurdu. Zeyneb anlatıyor:
'Rasulullah'ın yanına vardım. Ensarlı bir kadın kapıda bekliyordu. O da benim
gibi muhtaçtı. Bu esnada Bilal'i gördük. Ona dedik ki: 'Rasulullah'a sor,
kocama ve hanemdeki yetimlere ihsanda bulunmam benim için yeterli mi?1 Bilal,
Rasulullah'ın huzuruna girdi, ona sordu. Rasulullah: 'Evet, Zeyneb'e iki ecir
vardır. Yakınlıktan dolayı ecir, sadaka verdiğinden dolayı ecir' buyurdu.[289]
Kadınlar mescidde
yapılan genel toplantı çağrısına iştirak ediyorlar
Fatıma bint Kays
anlatıyor: "... İnsanlara, namazın toplayıcı olduğu çağrısı yapıldı. (Yani
müezzin: 'Essalatü camiatün' nidasında bulundu). Bunu duyunca insanlarla
beraber ben de mescide gittim. Kadınların en ön şafuldaydım. O ise erkeklerin
en son safındaydı."[290]
Ukbe b. Ebi Muayt'ın
kızı Ümmü Gülsüm, dini sebeplerle ailesinden ayrılarak kaçıp hicret ediyor
Rasulullah'ın
ashabından Mervan ve Misver b. Mahreme'nin bildirdiğine göre, kadınlar da
hicret ederek geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm de o gün
Rasulullah'ın yanına gelenler arasındaydı. Evlilik çağında bir kızdı. Daha
sonra ailesi, Rasululah'tan Ümmü Gülsüm'ü istediyse de Rasulullah onu onlara
vermedi.[291]
Ümmji Haram, deniz gazalarında
§ehid olmak istiyor
Enes b. Malik (r.a.)
anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) Küba'ya gidince, Milhan kızı Ümmü Haram'ı
ziyaret ederdi. Ümmü Haram, Peygamberimize yemek ikram ederdi. O zamanlar Ubade
b. Samit'in hanımıydı. Bir gün Peygamberimiz, Ümmü Haram'ın yanına vardı. Ümmü
Haram, Peygamberimize yemek getirince Peygamberimiz uyudu. Bir müddet sonra
gülerek uyandı. Ümmü Haram: 'Seni güldüren şey nedir; Ya Rasulallah?' dedim.
Rasulullah şöyle dedi: 'Ümmetimden kimi insanlar Allah yolunda savaşmak için
gemilere bindiler.' Bunun üzerine Ümmü Haram: 'Bana da dua et de, ben de
onlardan olayım' dedi. Rasulullah tekrar uyumaya başladı. Bir müddet sonra
gülerek uyanınca: 'Ey Allah'ın Rasulü, seni gülderen şey nedir?'dedim
Rasulullah, 'Ümmetimden bazı insanlar Allah yolunda savaşa gidecekler...'
(Diğer bir rivayette ise [292]Kayser'in
şehrine, ümmetimden cihad için gidecek ilk ordunun günahları affedilmiştir)
dedi. O zaman ben: 'Allah'a dua et de ben de onlardan olayım1 dedim.
Rasulullah: 'Sen de ilk gidenlerden olacaksın1 buyurdu. Ümmü Haram Muaviye
zamanında gemiye bindi. Gemiden inerken hayvanından düşerek şehid oldu."[293]
Ümmü Hani, bir
muharibe eman veriyor. Buna karşı çıkan kardeşini şikayet ediyor
Ebu Talib'in kızı Ümmü
Hani der ki: "Fetih yılı Rasulullah'ın yanına gittim. Ona selam verdim..
Rasulullah, bana 'hoş geldin Ümmü Hani' dedi.. Rasulullah'a 'Ey Allah'ın
Rasulü! Kardeşim Ali b. Ebi Talib himayeye aldığım Hubeyre'nin oğlunun falanın
katili olduğunu zannediyor1 dedim. Rasulullah: 'Ey Ümmü Hani, senin eman
verdiğin kişiye biz de eman verdik' dedi."[294]
Hind binti Utbe,
müslümanlığının etkisiyle Rasulullah'tan utanıyor
Hz. Aişe anlatıyor:
"Hind bint Utbe Rasulullah'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasulü, yeryüzünde
hiçbir ailenin zelil olması bana senin ailenin zelil olmasından daha sevimli
gelmezdi. Bugün ise yeryüzünde hiçbir ailenin izzetli olması, bana senin
ailenin izzetli olmasından daha sevimli gelmiyor. Rasulullah (s.a.v.):
'Varlığım kudret elinde olana andolsun ki ben de aynı kanaatteyim1 diye
buyurdu."[295]
İbn Hacer der ki:
"Hadiste Hind'in zeka seviyesinin yüksekliğine ve bunu konuşmada ustaca
kullanmasına bir işaret vardır."[296]
Ümmü Eymen,
Rasulullah'ın vefatıyla vahyin kesilmesine üzülüyor
Hz. Enes anlatıyor:
"Hz. Ebubekir Rasullah'ın vefatından sonra Hz. Ömer'in yanına vararak:
'Haydi Ümmü Eymen'i ziyarete gidelim' dedi. Rasulullah hayatında Ümmü Eymen'i
ziyaret ederdi. Hz. Ebubekir ve Ömer, Ümmü Eymen'in yanına varınca ümmü Eymen
ağlamaya başladı. Ona dediler ki: 'Niye ağlıyorsun. Allah katında en hayırlı kişi
O'nun Rasulüdür. 'Bunun Üzerine Ümmü Eymen: 'Sadece, Allah katında en hayırlı
kimsenin Rasulullah olduğundan dolayı ağlamıyorum; semadan vahyin kesilmesine
ağlıyorum, deyip onları da ağlattı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de Ümmü Eymenle
beraber ağlamaya başladılar.[297]
Zeyneb bint muhacir,
Ebu Bekir es-Sıddik ile karşılıklı konuşuyor
Kays b. Ebi Hazim
diyor ki: "Ebu Bekir, Ahmer kabilesinden Zeyneb bint Muhacir adında bir
kadının yanına vardı. Baktı ki kadın ağzını açmıyor. Hz. Ebu Bekir: 'Bu kadın
niye konuşmuyor?' diye yanındakilere sordu. 'Hiç konuşmadan hac yapmaya
nezretti1 dediler. Hz. Ebu Bekir, kadına: 'Konuş, bu yaptığın helal değil, bu
cahiliye adetlerindendir' deyince kadın konuşmaya başladı ve: 'sen kimsin?'
diye sordu. Hz. Ebu Bekir: 'Muhacirlerden biri' dedi. Kadın: 'Hangi
muhacirlerden?' diye sordu. Hz. Ebu Bekir: 'Kureyşten' karşılığını verdi. Kadın
yine: 'Hangi Kureyş'tensin?' diye sorunca, Hz. Ebu Bekir: 'Amma da çok
soruyorsun. Ben Ebu Bekir'im' dedi. Kadın: 'Cahiliyeden sonra, Allah'ın gönderdiği
bu doğru yolda nasıl kalabiliriz?1 diye sordu. Hz. Ebu Bekir: 'Sizin doğru
yolda olmanız imamlarınızın doğru yolda olmasına bağlıdır' dedi. Kadın: 'Hangi
imamlar?' deyince Hz. Ebu Bekir: 'Kavminde, insanlara emreden, insanların
emirlerine uyduğu yöneticiler, eşraf yok mu?1 diye sordu. Kadın: "Evet
var' karşılığını verince, Hz. Ebu Bekir: 'İşte onlar imamlardır' dedi. [298]
Hz. Ömer'in kızı
Hafsa, Abdullah b. Ömer'in hatasını düzeltiyor
Nafı anlatıyor:
"İbn Ömer, Medine yollarından birinde İbn Said'le karşılaşır. İbn Said'i
Öfkelendirecek sözler söyler, yol boyunca ona çatar. Nihayet İbn Ömer,
Hafsa'nın evine gider, olanları Hafsa'ya anlatınca Hafsa ona şöyle der: 'Allah
seni affetsin, İbn Said'den ne istiyorsun? Rasulullah'ın 'öfkeden öfke doğar1
dediğini bilmiyor musun?"[299]
Ümmü Yakub, Abdullah
b. Mes'udla karşılıklı konuşuyor
Abdullah b. Mes'ud
anlatıyor: "Döğme yapana, döğme yaptırana, yüzlerindeki kılları yolanlara,
güzellik için ağzındaki büyük dişleri çektirip küçük dişleri bırakarak Allah'ın
yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etsin." Bu haberi duyan Esed
oğullarından Ümmü Yakub isminde bir kadın (çokça Kur'an okurdu)[300]
Abdullah b. Mes'ud'a geldi "Duyduğuma göre sen şunlara şunlara lanet
okumuşsun" deyince Abdullah b. Mes'ud "Rasulullah'ın lanet ettiği,
Allah kitabında lanetlenen kişiye ben niye lanet etmeyeyim ki?" dedi. Ümmü
Ya'kub: "Ben Kur'an'ı baştan sona okudum. Senin dediğini orada
bulamadım" deyince, İbn Mes'ud "Eğer Kur'an'ı oku-saydın muhakkak
bulurdun. Soruyorum sana, "Rasulün size getirdiği şeyleri alın. Sizi
nehyettiği şeylerden sakının" âyetini hiç okumadın mı?" diye sordu.
Ümmü Yakub: "Tamam bu âyeti okudum" deyince İbn Mes'ud: "İşte bu
âyet yasaklamaktadır" dedi. Darda kalan Ümmü Yakub: 'gördüğüm kadarıyla
senin ailen de yapıyor' deyince, İbn Mes'ud: "Git bak" dedi. Ümmü
Yakub gitti, baktı. İbn Mes'ud'un ailesinde böyle birşey göremedi. İbn Mes'ud
dedi ki: "Eğer ailem bunu yapsaydı, onunla kesinlikle beraber olmaz,
ondan ayrılırdım" dedi.[301]
İbn Hacer diyor ki:
".... Denildi ki Ümmü Yakub İbn Mes'ud'un hanımında hadiste nehyedilen
şeyi gerçekten görmüştü. Ne var ki İbn Mes'ud ailesini ikaz ederek onu
nehyedilen şeyden u.zaklaştırmıştı. Bu nedenle Ümmü Yakub İbn Mes'ud'un
hanımında gördüğü şeyi daha sonra göremedi.[302] îbn
Hacer devam ediyor: "Ümmü Yakub'un İbn Mes'ud'a baş vurması onun bilinçli
olduğunu gösterir."[303]
Ümmü'd-Derda, Halife
Abdülmelik b. Mervan'a karşı çıkıyor
Zeyd b. Eslem'in
bildirdiğine göre: "Abdülmelik b. Mervan, Ümmu'd-Derda'ya bir kısım ev
eşyaları yollamıştı. Bir gece, Abdülmelik uykudan uyanıp hizmetçisini çağırır.
Sanki hizmetçi geç gelmiş gibi ona lanet eder. Sabah olunca Ümmü'd-Derda,
Abdülmelik'e: "Bu gece hizmetçini çağırdığında ona lanet ettiğini duydum.
Ebu'd-Derda, Rasulullah'ın şöyle dediğini nakleder: 'Lanetlenenlerin kıyamet
gününde ne şefaatçılan ne de yardımcıları olur1 demiştir."[304]
Müslüman kadının
şahsiyetini hak ve görevlerini iyice bildiklerini gösteren diğer örnekler
kitabımızın ileriki bölümlerinde gelecektir. Onlardan birkaçı:
- Hudeybiye günü
kendisine fikir sorulan Ümmü Seleme'nin Rasulul-lah'a yaptığı teklif.
- Kocası tarafından
zıhar yapılan Havle bint Sa'lebe'nin Rasulullah'la tartışması.
- Müslümanların zor
günlerinde Habeşistan'a deniz yoluyla gidenler konusunda Esma bint Umeys ile
Ömer b. Hattab'ın yüzyüze gelmesi.
- Ümmü Seleme'nin
Rasulullah'a fikir beyan etmesini yadırgayan Hz. Ömer'le tartışması.
- Esma bint Ebu Bekir'in birçok kadınla beraber
güneş tutulması namazına katılması, güneş tutulması bitinceye kadar orada
beklemesi.
- Ümmü Süleym'in,
çocuğunun öldüğünü kocasına bildirmek için ona latifeli ve imalı konuşması.
- Ümmü Süleym'in
cihadda tehlikeli görevleri üstlenme isdidadı.
- Hz. Ömer'in kızı
Hafsa'nın babasının ölümünden sonra hilafet bağına bağlanması.
- Ebu Bekir'in kızı
Esma'nın zalim Haccac'a karşı gelmesi.
- Hz. Aişe'nin
sahabenin hatalarını düzeltmesi.
- Fatıma binti Kays'ın
üç talakla boşanan kadınların iddet döneminde kocasının evinde kalmasını
söyleyenlere karşı çıkması. [305]
KUR'AN-I KERİM'DE
önceki peygamberler döneminde ortaya çıkmış değerli bir takım kadın
şahsiyetlerden bahsedilmektedir. Sünnette de Hz. İbrahim'den günümüze kadar
kadınların şahsi yönlerini yansıtan, sahabe hanımlarından söz eden birçok
hadisler gelmiştir. Umarım anlatacağımız kadın şahsiyetler islamm geliştirdiği
müslüman kadının şahsiyetiyle ilgili öğretileri daha iyi açıklayacaktır. Öyle
ki, örnek kadın şahsiyetler, sayıca fazla, olgunluk açısından da çok üstündür. [306]
Seçkin güzelliği:
Ebu Hureyre'nin bildirdiğine
göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Sâre ile yola giden Hz. İbrahim,
meliklerden birinin veya zorbalardan birinin şehrine uğradı. Bunu duyan halk,
İbrahim kadınların en güzelini[307]
buraya getirdi' dedi. Melik ona bir elçi gönderdi."[308]
Sıkıntı anlarında
Sâre'nin sebatı:
Yukardaki hadis devam
ediyor: "Melikin gönderdiği elçi İbrahim'e sorar: 'İbrahim yanındaki kim?'
Hz. İbrahim: 'Kız kardeşimdir' dedi. Arkasından Sâre'nin yanma vardı ve ona:
'Beni yalancı çıkarma, onlara kız kardeşim olduğunu söyledim. Vallahi seninle
benden başka yeryüzünde mü'min yoktur' dedi. Daha sonra Sare'yi, Melik'in
sarayına gönderdi."
Sare'nin Allah'a
yönelişi:
Hadis devam ediyor:
"Sare, Melik'in yanına varınca, Melik, Sare için ayağa kalktı. Sare de
abdest aldı, namaz kıldı ve duasında: 'Ey Allahım! Sana va Rasulüne iman
ettiğimi, namusumu kocam dışında herkesten koruduğumu biliyorsun. Bana kâfiri
musallat etme!1 deyince, kâfirin nefesi kesilmeye, horlamaya, hatta ayağı ile
yere vurmaya başladı."
Bir işin akıbetini
önceden sezmesi:
Hadisin devamında şu
bilgileri okuyoruz: "Nefesi kesilerek ayağını yerlere vuran kralın
durumunu gören Sâre: 'Ey Allah'ım! Bu ölürse benim öldürdüğümü söylerler. Ona
şifa ver' dedi. Melik, ikinci defa Sare'nin yanına gelince Sâre kalktı, abdest
aldı, namaz kıldı. Duasında: 'Ey Allah'ım! Sana ve Rasulüne iman ettiğimi ve
namusumu kocam hariç herkesten koruduğumu biliyorsun. Bana şu kâfiri musallat
etme1 deyince kral yine sar'a hastalığına tutulmuş gibi inlemeye ve ayağıyla
yerlere vurmaya başladı. Bunun üzerine Sâre: 'Ey Allah'ım adam ölürse benim
öldürdüğümü zannederler' dedi. Bunun üzerine Melik, ikinci veya üçüncü kez
sar'adan kurtuldu.
Allah'ın Sâre'yi
mükâfatlandırması:
Yine hadis devam
ediyor: "Bunun üzerine adam sar'a hastalığından i-kinci defa yahut üçüncü
defa kurtuldu. Bu durum karşısında kral: 'Vallahi siz bana bir şeytan
göndermişsiniz. Bu kadını İbrahim'e geri götürün, Hacer'i de Sare'ye hibe edin'
dedi. Daha sonra Sare, İbrahim peygamberin yanına dönüp geldi. Olayı
anlattıktan sonra: 'Anladın mı, Allah, kâfiri zelil etti ve bir cariyeyi de
bana hizmetçi verdi' dedi.[309]
Sare'nin misafirleri
karşılaması ve meleklerin müjdesine nail olması: Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Elçilerimiz,
İbrahim'e müjde getirdikleri zaman 'selam', dediler. O da 'selam' dedi; çok
durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin ona
uzanmadığını görünce, durumlarını beğenmedi ve (olanlardan dolayı) içine bir
korku düştü. "Korkma, biz Lût kavmine gönderildik" dediler. Ayakta
durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından Yakub'u
müjdeledik. (İbrahim'in karısı) 'Vah, dedi, ben bir koca kan, bu kocam da bir
ihtiyar iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey." (Elçi
melekler) dediler ki: 'Allah'ın işine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve
bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, Öğülmeye layıktır, iyiliği
boldur." (Hud, 69-73). [310]
Allah'a tevekkül
etmesi:
İbn Abbas der ki:
"Kuşak kullanan ilk kadın, Hz. İsmail'in annesidir. Sare'ye karşı
hamileliğini belli etmemek için bir kuşak edinmişti. Hz. İbrahim karısı ve
emzikli bulunan İsmail ile Mescid'in biraz yukansında Zemzem kuyusunun üstünde
büyükçe bir ağacın yanına gelmişlerdi. O günlerde Mekke'de kimse yoktu.
Mekke'de İsmail için su yoktu. Hanımının yanına içerisinde su ve bir miktar
hurma olan bir kap bıraktı. Sonra Hz. İbrahim yola çıktı. Korkuya kapılan
Hacers defalarca: "Ey İbrahim, bizi hiç kimsenin olmadığı bir çöle
bırakarak nereye gidiyorsun?" dedi. Fakat Hz. İbrahim ona kulak asmadı.
Hacer: 'Böyle yapmanı Allah mı emretti?' diye sorunca Hz. İbrahim: 'Evet' dedi.
Hacer: 'Öyleyse o bizi zayi etmez' dedi, geri döndü. Diğer bir rivayette[311] 'Ey
İbrahim,bizi kime bırakıyorsun?' diye sordu. Hz. İbrahim 'Allah'a' deyince,
Hacer 'tamam ben O'na razıyım' dedi."[312]
Hacer'in bölgenin zor şartlarına rağmen sebat etmesi: Hadis devam ediyor: Hz.
İbrahim ayrıldı. Ailesinin kendisini göremeyeceği kadar uzaklaşınca yüzünü
beyte çevirdi. Elini semaya kaldırdı ve şöyle dua etti: "Ey Rabbımız! ben
çocuklarımdan kimini namaz kılabilmele-ri için senin mukaddes evinin yanında
çorak bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, insanların gönüllerini onlara
meylettir. Şükretmeleri için onları meyvalarla rızıklandır."
İsmail'in annesi bir
taraftan İsmail'i emziriyor diğer taraftan da İbrahim'in kendilerine bıraktığı
sudan içiyordu. Su bitince Hacer ve oğlu susadı-lar. Hacer endişe içerisinde
İbrahim'e bakındı. Çocuğun başına birşey gelmesinden korktuğundan, İbrahim'i
aramaya çekinerek gitti. Yakınında bulunan Safa tepesine çıktı, etrafta
"kimseyi görebilir miyim?" diye çevreye baktı. Bir müddet sonra Safa
tepesinden indi. Çöle varınca belindeki kuşağını gevşetti. Güçlü bir erkek
gibi koşmaya başladı. Oradan Merve tepesine vardı, kimseyi görebilir miyim diye
sağa sola bakındı. Yedi defa Safa ile Merve arasında telaşla koştu. Rasulullah
diyor ki: "Bu nedenle insanlar Safa ile Merve arasında sa'y ederler."
Allah'ın Hacer'e
ikramı:
Hacer, Merve'ye
varınca: "Bir ses duyar ve kendi kendine 'sus' der ve kulak kesilir. Aynı
sesi tekrar işitir. Devamla Hacer: 'Sen yardıma ihtiyacın olduğunu işittirdin1
diyen bir ses duydu. Tam bu sırada Meleğin zemzemin bulunduğu yeri ayağıyla
veya kanadıyla su çıkıncaya kadar eştiğini gördü. Hemen suyun etrafını çevirdi.
Etrafım çevirmesine karşın su yine de üstten taşıyordu. İbn Abbas diyor ki:
Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Allah, İsmail'in annesine merhamet etsin. Eğer
o, zemzem kuyusunu aynen bırak-saydı veya kaynağın ağzını daraltmasaydı şimdi
zemzem bir nehir olurdu. Ravi diyor ki: 'Hacer ve çocuğu suya kanınca melek ona
'kaybolmaktan korkmayın, Allah'ın şu Beytini şu çocuk ve babası yapacaktır.
Allah, Beytullah çevresinde kalanları kaybetmez."
Hayata katılması ve
güzel tedbiri
Mekke'de yaptıkları ev
yerden birazca yüksekte idi. Ev sağdan, soldan gelen rüzgarlardan etkilenirdi.
Birgün Curhum kabilesinden bir grup, Mekke'nin yüksek kısımlarından aşağıya
doğru iner, havada dönüp dolaşan bir kuş görürler. Bu kuş yakınlarda bulunan
bir suya gidiyor, âcrler. Mekke vadisinde nelerin olup bittiğini öğrenmek için
bir veya iki kişiyi gönderirler. Mekke'ye gidenler, Mekke'de su olduğunu
söyler. Bunun üzerine onlar da Mekke'ye giderler. (Ravi anlatıyor:)
"İsmail'in annesi Hacer suyun başında Mekke dışından gelenler Hacere
müsaade edersen biz de suya varalım" derler. Hacer: 'Buyurun gelin, ama bu
suda, herhangi bir hakkınız yoktur' der. Onlar da "tamam" diyerek
suyun başına inerler. İbni Abbas Rasulul-lah'ın şöyle dediğini nakleder:
"Böylece İsmail'in annesini buldular. O (Hacer) insanlığı, kardeşliği, seven
biriydi. Onlar suyun başına indiler, ardından da ailelerine haber gönderdiler.
Sonunda Hacer'le Curhum'lu aileler arasında yakın bağlar kuruldu. Hz. İsmail
büyüyünce yeni tanıştıkları kişilerden ve ebeveyninden Arapça öğrendi. Gençlik
çağma geldiğinde Mekke'ye yeni yerleşen bir ailenin kızıyla evlenmiştir.[313]
Ali b. Ebi Talib'in
bildirdiğine göre Rasulullah: "İsrail oğullarının en hayırlı kadım İmran
kızı Meryem, bu ümmetin en hayırlı kadını ise Hz. Hatice'dir, buyurmuştur.[314]
Hz. Hatice'nin
Rasulullah'ı çok sevmesi:
Ümmü'1-mü'minin Hz.
Aişe diyor ki: "Rasulullah'a gelen ilk vahiy, uykuda gördüğü salih
rüyadır. Rüyada gördükleri sabah aydınlığı gibi aynen ortaya çıkardı. Ayrıca
ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, birçok geceler ailesine
dönmeksizin orada ibadet ederdi. Bunun için yanında azık götürürdü. Azığı
bitince Hz. Hatice'nin yanına gelir erzak alırdı. Günler böyle akıp giderken
Hira mağarasında O'na vahiy geldi."[315]
Hz. Hatice'nin yüksek
zekası ve güzel tevekkülü:
Hadis devam ediyor:
"Nihayet Rasulullah Hira mağarasındayken kendisine vahiy geldi. Melek,
"Oku!" dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Ben okuma bilmem' dedi.
Rasulullah diyor ki 'Bunun üzerine melek beni tuttu, takatımke-silinceye kadar
beni sıktı, sonra bıraktı ve: 'Oku' dedi. Ben de: 'Ben okuma bilmem' deyince,
ikinci defa takatim kesilinceye kadar beni sıktı ve yine bıraktı. Arkasından
yine: 'Oku' dedi. "Ben okuma bilmem" deyince üçüncü defa beni sıktı
ve bıraktı. Daha sonra şu âyetleri getirdi: "Yaratan Rabbının a-dıyla oku!
O, insanı alak'tan yarattı. Oku! Senin Rabbın kerem sahibidir." Bu olay
üzerine Rasulullah'ın kalbi çarparak Hz. Hatice'nin yanına döndü ve "Beni
Örtün! Beni örtün!" dedi. Rasulullah'ın kalb çarpıntısı kesilene kadar
örttüler. Rasulullah kalkınca olayı Hz. Hatice'ye: 'Kendimden korktum' diyerek
anlattı. Hz. Hatice ise: 'Hayır! Vallahi, Allah sana asla kötü karşılık vermez.
Çünkü sen, akrabalarını ziyaret eder, işini tam yaparsın, fakiri doyu rursun,
misafire ikram eder, gerçekten zor durumda kalmışlara yardım edersin."[316]
Hz. Hatice'nin
şefkatle Rasulullah'a destek olması ve Ona güzel davranması:
Hadis yine devam
ediyor: "Hz. Hatice Rasulullah'ı amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed
b. el-Uzza'nın yanına götürdü. Varaka, cahiliye döneminde hristiyan olmuştu.
İbranice yazar, gücü yettiği Ölçüde de İncil'i İbranice olarak kaleme alırdı.
Varaka, kör, çok yaşlı biriydi. Hatice ona dedi ki: 'Ey amcamın oğlu,
kardeşinin oğluna kulak ver.' Varaka: 'Ey kardeşimin oğlu, gördüklerini anlat'
dedi. Rasulullah gördüğü şeyleri anlatınca Varaka 'O gördüğün, Yüce Allah'ın
Musa'ya gönderdiği Cebrail'dir. Keşke ben güçlü biri olsaydım. Kavmin seni
memleketinden çıkardığında keşke hayatta olsaydım' dedi. Varaka'nın bu
sözlerini duyan Rasulullah: 'onlar beni memlekelimden de mi çıkaracaklar?' diye
sordu. Varaka: 'Evet, senin getirdiğin şeyleri getiren hiç kimse yok ki
memleketinden çıkarılmamış olsun. O günlere kalırsam sana çok yardımım
dokunur' demiştir."
İmam Ahmed'in
rivayetinde ise: "Rasulullah: 'insanlar bana inanmazken, Hatice iman
etmiştir. însanlar beni yalanlarken, o beni tasdik etmiştir. İnsanlar benden
mallarını esirgerken, o beni malıyla desteklemiştir* buyurmuştur.[317]
Hz. Hatice'nin
Rasulullah'a salih evlat vermesi:
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah'a 'dünyada Hatice'den başka kadın yok mu?' dediğim zaman,
Rasulullah: 'O bir başkadır. Bana evlat verdi' demiştir."[318]
İmam Ahmed'in
rivayetinde ise şöyle geçer: "Diğer kadınlardan çocuğum olmadığı halde,
Yüce Allah bana ondan çocuk vermiştir."[319] Rasulullah'ın
Hz. Haticeyi sevmesi:
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre: "Rasulullah 'Onun (Hatice'nin) sevgisiyle dolduruldum'
buyurmuştur."[320]
Rasulullah'ın Hz.
Hatice'ye verdiği değer:
Hz. Aişe diyor ki:
"Rasulullah, Hatice ölünceye kadar başka hiçbir kadınla evlenmemiştir."[321]
Rasulullah'ın Hz.
Hatice'yi anması
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah'm hanımlarından Hatice'yi kıskandığım gibi hiç kimseyi
kıskanmadım. Onun gibisini görmedim. Rasulullah onu çok anardı. Her koyun
kestiğinde önce parçalar, Hz. Hatice'nin dostlarına birer miktar
gönderirdi."[322]
Yine Hz. Aişe
anlatıyor: "Hatice'nin kardeşi Hale bint Hüveylid, Rasulullah'm yanına
girmek istedi. Rasulullah, Hz. Hatice'nin içeri girmek istediğini bir an
hatırlayarak sıçradı ve: 'Allah'ım, Hale..." dedi. Hz. Aişe diyor ki:
'Artık kıskandım, dişleri dökülüp diş etlerinin kenarlarından başka bir
beyazlığı kalmayan,ölüp gideli hayli zaman olmuş Kureyş kadınlarından bir
kocakarının nesini anarsın? Allah, onun yerine sana daha hayırlısını vermiştir'
dedim."[323]
İmam Ahmed'in
rivayetinde ise Rasulullah, Hz.Aişe'ye: 'Allah ondan daha iyisini bana vermedi'
şeklinde karşılık verdi.[324]
Yüce Allah'ın Hz.
Hatice'yi övmesi:
Ebu Hureyre anlatıyor:
"Cebrail Rasulullah'a geldi: 'Ey Allah'ın Rasu-lü, içerisinde katık yahut
yemek veyahut da içecek bulunan bir kapla sana gelecek. Hatice yanına varınca:
'Rabbım'dan ve benden ona selam söyle. Onu cennette içerisinde gürültü ve
meşakkat bulunmayan bir köşkle müjde le'dedi."[325]
Babasını gözetmesi -
Küçüklüğünde:
Abdullah anlatıyor:
'Rasulullah Ka'be'de namaz kılarken, Kureyş, meclislerinde toplandı. Onlardan
biri: 'şu riyakâr adamı görmüyor musunuz? İçinizden kim filancanın devesini
keser, işkembesini, kanını ve ceninin eşini, onları buraya getirir, Muhammed
secdeye varınca onları omuzları arasına kor?, dedi. Bunun üzerine en
azgınlarından biri işi üzerine aldı. (Bu kişi Utbe b. Ebi Muayt'tır).
Rasulullah secdeye varınca devenin pis artıklan-nı Rasulullah'ın omuzları
arasına koydu. Rasulullah secdeden kalkamaz. Bunu gören kureyşliler
birbirlerine bakarak gülüşürler. Bu esnada küçük bir cariye durumu Fatıma'ya
bildirir. Fatıma koşarak geldi. Secdeden kalkama-yan Rasulullah'ın omuzlarından
koyduktan pislikleri aldı. Kureyş müşriklerine dönüp hakaret etmeye başldı."[326]
~ Gençliğinde:
Selh (r.a.)'den
rivayet edilmektedir: "Ona, Rasultıllah'ın Uhud günü aldığı yaralardan
soruldu da Sehl: 'Rasulullah'm yüzü yaralandı, iki Ön dişi kırıldı, başındaki
miğfer de kırıldı. Farıma, Rasulullah'ın yarasından akan kanı siliyor onu
tutuyordu, Kanın durmadığını görünce bir hasırı yaktı külünü Rasulullah'm
yarasına basınca kan durdu."[327]
Hz. Fatıma'nın, AH b.
Ehi Tatib ile evlenmesi Ali b. Ebi Talib anlatıyor: "... Rasulullah'm kızı
Fatıma ile yuva kurmaya karar verdiğinde Kaynukaoğullanndan boyacılık yapan
biriyle boya malzemesi olarak kullanılan izhir otu satmak üzere anlaştım. Onu
satarak elde ettiğim parayla da düğün yemeği hazırlamayı düşünmüştüm."[328]Hz.
Fatıma'nın sabrı ve kocasının evini koruması: Hz. Ali'nin bildirdiğine göre:
"Hz. Fatıma, Rasulullah'a bazı kölelerin geldiği haberini alınca, un
öğüttüğü eldeğirmeninin kendisine verdiği rahatsızlıktan şikayet ederek,
Rasulullah'm bir köle vermesini arzu eder. Ne var ki Rasulullah'ı bulamaz.
Durumu Hz. Aişe'ye anlatır. Rasulullah gelince Aişe, kızı Fatıma'nın kendisine
geldiğini söyler. Hz. Ali der ki; 'Eve geldik. Yatağımıza girmiştik. Rasulullah
gelince yataktan çıkmak istediysek de bize
'yerinizde durunuz' dedi. Benimle Fatıma'nın arasına oturdu.
Rasulullah'm ayaklarının soğukluğunu göğsümde hissettim. Bize dedi ki; 'Size
istediğinizden daha hayırlı şey öğreteyim mi?' Yatağınıza girince veya
yatağınıza varınca otuz üç defa 'sübhanallah', otuzüç defa 'elhamdülillah'
otuzdört defa da 'Allahüekber1 deyin. Böyle yapmanız sizin için köleden daha
hayırlıdır."[329]
Ebu Davud'un
rivayetinde ise Hz. Ali şöyle demiştir: "Rasulullah'm kızı Fatıma
yanımdaydı. Değirmen çekmekten elleri incindi. Su tulumuyla çok su çekmekten
boynu ağrıdı. Ev kirlenince elbiseleri toz içiresinde kaldı. Ebu Davud'un diğer
bir rivayette ise ekmek pişirmekten yüzünün rengi değişti."[330]
Rasulullah'm ona
kızması:
Misver b. Mahreme
anlatıyor: "Ali, Ebu Cehl'in kızına talip oldu. Fatıma bunu duyunca
babasının yanına geldi ve: 'Herkes seni, kızlarına da-rılmış da onlara bakmıyor
sanıyor. Bak işte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla nikahlanıyor" dedi. Bunun
üzerine Rasulullah, derhal kalktı hutbe okudu. Teşehhüdden sonra 'Ben Zeyneb'i,
Ebu'l-As b. Rebia'ya nikahladım. O, Zeyneb üzerine evlenmeyeceğine söz verdi ve
bu sözünü tuttu. Biliniz ki Fatıma benden bir parçadır. Ona kötülük yapılmasını
istemem.' Diğer bir rivayette ise: 'Dininden dönmesi için kızıma baskı
yapılmasını istemem.1 Bir başka rivayette ise: "Vallahi onun dininden
fitneye düşürülmesinden korkuyorum. Kesinlikle ben helal olan birşeyi haram,
haram olan bir şeyi helal yapamam. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'm kızıyla
Allah düşmanının kızı bir erkeğin yanında asla birleştirilemez." demiştir.
[331]Artık
Hz. Ali Ebu Cehl'in kızıyla evlenmekten vazgeçti.[332]
Rasulullah'm, kızına,
damadına ve torunlarına ikram etmesi:
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah, bir sabah üzerinde siyah kıldan yapılmış dikişsiz bir elbise
olduğu halde evinden çıktı. Hz. Hasan gelip huzuruna girdi. Arkasından Hz.
Hüseyin geldi, o da içeri girdi. Daha sonra Fatıma geldi, o da huzuruna girdi.
Son olarak da Hz. Ali geldi ve o da içeri girdi. Rasulullah "Ey ehli beyt,
yüce Allah sizden ricsi (kötülüğü) gidermek ve sizi tertemiz yapmak
istiyor."[333]
Hz. Aişe diyor ki:
"Biz Rasulullah'm hanımları hepimiz O'nun yanındaydık. Yanında hiç birimiz
ayrılmadan Hz. Fatıma geldi. Rasulullah Fatıma'nın geldiğini görünce: 'Hoş
geldin kızım' dedi. Sağına veya soluna o-turttu. Ona gizlice birşeyler söyledi.
Hz. Fatıma ağlamaya başladı. Fatıma'nm üzüntüsünü gören Peygamberimiz, ikinci
defa kulağına birşeyler fısıldadı. Fatıma bu sefer gülmeye başladı. Hz. Aişe
diyor ki: 'Rasulullah yanımızdan ayrılınca Fatıma'ya: 'Sana ne dedi?, diye
sordum. Fatıma: 'Rasululah'ın verdiği sırrı kimseye açamam' karşılığını verdi.
Rasulullah'ın vefatından sonra birgün Fatıma'ya: 'Rasulullah'ın sana söylediği
şeyi bana anlatmadığın için benim sende hakkım var. Şimdi tam zamanı, bana
anlat' dedim. 'Fatıma anlatmaya başladı: 'Kulağıma ilk fısıldadığında
Cebrail'in kendisine Kur'an'ı her sene bir defa arz ederken bu sene ise iki
defa arzettiği-ni söyledi. Rasulullah bana: 'herhalde ecelim yaklaştı,
Allah'tan kork ve sabret. Çünkü ben senin en güzel selefinim1 dedi. Fatıma
diyor ki bunu duyunca gördüğünüz gibi ağladım. Endişemi gören Rasulullah ikinci
defa kulağıma fısıldadı ve: 'Ey Fatıma! Mümin kadınların, yahut bu ümmetin
kadınlarının efendisi olmaya razı değil misin?' dedi." (Diğer bir
rivayette:[334] Böyle deyince de
güldüm.)[335]
Ebu Davud, Tirmizi ve
Nesai'nin rivayetinde ise Fatıma, Rasulullah'ın yanma girince Rasulullah ayağa
kalktı, kızını öptü ve yanına oturttu. Rasulullah, kızı her geldiğinde böyle
yapardı. Rasulullah hastalanınca Fatıma, yanına vardı, yatakta bulunan
Rasulullah'a sarıldı ve onu öptü, şeklinde geçmektedir.[336]
Ebu Hureyre anlatıyor:
"Rasulullah gündüz evinden çıktı. O bana birşey söylemiyordu ben de O'na.
Bu Kaynuka çarşısına varıncaya kadar sürdü. Oraya varınca Fatıma'nın evinin
avlusunda oturdu ve "Yavrucak burada mısın?" (Yani Hasan burada yok
mu?) diye seslendi. Fatıma, Hasan'ı biraz geç gönderdi. Ravi diyor ki: Herhalde
annesi, saçını yıkıyor, elbisesini giydiriyordu. Hasan kaçarak geldi.
Rasulullah onu kucakladı, öptü ve "Ey Allah'ım onu sev, onu seveni de sev
diye dua etti."[337]
İbn Ömer,
Rasulullah'ın "onlar (Hasan ve Hüseyn) dünyadaki iki gü-lümdür"
dediğini rivayet etmiştir.[338]
Fatıma'nın ve oğlunun
Rasulullah'a benzemeleri:
Hz. Aişe: "Fatıma
yürüyerek geldi. Yürüyüşü Rasulullah'ın yürüyüşü gibiydi" demiştir.[339]
Hz. Enes:
"Rasulullah'a, Hasan'dan daha fazla benzeyen kimse yok-tu."[340]
Ebu Davud, Tirmizi ve
Nesai'nin rivayetinde ise: "Duruşunda, oturuşunda» hal hareket ve vakar
itibariyle Rasulullah'a 'Fatıma'dan daha fazla benzeyen hiç kimseyi
görmedim" şeklinde geçmektedir.[341]
Yüce Allah'ın
Fatıma'ya ikramı:[342]
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Rasulullah Fatıma'ya şöyle demiştir: "Cennet
kadınlarının efendisi olmayı istemez misin?" [343]
Amr b. As,
Rasulullah'a: "En sevdiğin insan kimdir?" diye sorar. Rasulullah
"Aişe" karşılığını verir. Amr b. As diyor ki: "Erkeklerden en çok
sevdiğin kimdir? diye sordum. Rasulullah: "Aişe'nin babasıdır"
cevabını verdi.[344]
Hz. Aişe'nin yetiştiği
özel çevre:
Urve b. Zubeyr,
Rasulullah'ın hanımı Aişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Babamla anamın
İslam dini ile mütedeyyin olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlar
da Rasulullah her gün sabah ve akşam bize gelirdi. Müslümanlar, eza ve
işkenceye uğrayınca (Rasulullah, Habeşistan'a hicret izni vermişti) Ebu Bekir
de Habeşistan'a gitmek üzere Mekke'den ayrıldı. Ebu Bekir, Berk'ul-Gımad'a (Yemen'de
bir yer) varınca, Kare kabilesi reisi İbnu'd-Duğunne ile karşılaştı. Ebu
Bekir'e:
— Nereye gitmek
istiyorsun? diye sordu, Ebu Bekir:
— Beni kavmim
Mekke'den çıkardı. Tenha bir yere çekilmek ve orada Rabbıma ibadet etmek
istiyorum deyince, İbnu'd-Duğunne:
— Ey Ebu Bekir, senin
gibi biri ne yurdundan çıkar ne de çıkarılır. Şüphesiz sen kimsede olmayan şeyi
ihsan eder, eşini dostunu ziyaret eder, aile çevresinin yükünü çeker, misafire
ikram eder hayır işlere yardım edersin. Ben senin koruyucun olayım. Mekke'ye
dön de yurdunda Rabbına ibadet et, dedi.
Bunun üzerine
İbnu'd-Duğunne ile beraber Mekke'ye geri dönmüştür. O akşam İbnu'd-Duğunne,
Kureyş eşrafını dolaşarak:
— Ey Kureyş, Ebu Bekir
gibi biri ne Mekke'den çıkar ne de zorla çıkarılır. Hayır işlere yardım eden,
akrabayı ziyaret eden, aile yükünü çeken, misafir ağırlayan ve en kıymetli malı
ihsan eden birini mi Mekke'den çıkarmak istiyorsunuz? İbnu'd-Duğunne, Ebu
Bekir'i emanına aldı. Ebu Bekir hakkında söylediklerini yalanlayarak:
— Ebu Bekir'e söyle
evinde Rabbına ibadet etsin, istediğini okusun, namazını kılsın. Okuduğu ile
bize zarar vermesin. Biz, onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı dinlerinden
vazgeçirmesinden endişe ediyoruz.
Kureyş'in bu sözlerini
Ebu Bekir'e anlattı. Ebu Bekir de bu şartlara göre Rabbına ibadet etmek,
namazını aşikare kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak üzere evinde ikamet
etti. Daha sonra Ebu Bekir, evinin yanında bir mescid yaptı. Orada namaz
kılmaya, Kur'an okumaya başladı. Hz. Ebu Bekir'in ibadetini beğenen müşrik kadınları
ve çocukları ona bakmak için birbirleriyle okuyunca göz uçlarını tutamazdı. Bu
durum Kureyş müşriklerinin eşrafını korkuttu. İbn'ud-Duğunne 'ye haber
yolladılar. İbn'ud-Duğunne gelince ona dediler ki:
— Ebu Bekir, Rabbine
evinde ibadet ettiği müddetçe emanında kalmasına müsade etmiştik. Ebu Bekir
ise haddi tecavüz ederek evinin önünde bir mescid yapmış aleni namaz kılmaya,
Kur'an okumaya başlamış. Kadın ve çocuklarımızın yoldan çıkarılmasından
korkuyoruz. Ebu Bekir'i bu işten vazgeçir. Eğer Ebu Bekir sadece evinde Rabbına
ibadet etmekle yetinirse bunu yapsın. Yok eğer buna karşı çıkarak alenen namaz
kılmak alenen Kur'an okumak isterse verdiğin emanı sana iade etmesini iste.
Sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz onun açıktan ibadet
etmesine kesinlikle söz vermiş değiliz.
Hz. Aişe der ki: Bunun
üzerine İbnu'd-Duğunne Ebu Bekir'e geldi de:
— Ey Ebu Bekir! Benim
sana hangi konuda söz verdiğimi pek iyi bilirsin. Şimdi sen ya o hususa
rivayet edersin yahutta verdiğim emanı geri verir-sin.Bir kimseye verdiğim
emammdan vazgeçmiş olduğumu Arap milletinin işitmesini arzu etmem, dedi.
Bunun üzerine Ebu
Bekir:
— Öyleyse senin
himayeni bırakıyor, yüce Allah'ın himayesine giriyorum, dedi.
O sırada Rasulullah,
Mekke'de idi. Rasulullah müslümanlara şöyle diyordu:
— Sizin hicret
edeceğiniz şehirin iki kara başlık arasında içerisinde hurmalıklar bulunan bir
yer olduğu bana gösterildi! Bunun üzerine halk, grup grup Medine'ye hicret
etti. Ayrıca Habeşistan'a hicret edenlerin bir kısmı da Medine'ye gelmişlerdi.
Hz. Ebubekir, Medine'ye hicrete hazırlanınca Rasulullah: "sabret, bana da
hicret etme izni verilmesini umarım" dedi. Hz. Ebubekir ise: 'Ey Allah'ın
Rasulü babam anam sana kurban olsun. Böyle bir müsadeyi sen de umar mısın?'
diye sordu Rasulullah 'evet, umarım' karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebubekir,
Rasulullah'la beraber hicret etmek için kararından vazgeçti. Hicret için
evinde bulunan en kuvvetli iki hecin devesini dört ay ağaç yaprağıyla evinde
besledi.
Hz. Aişe der ti:
"Birgün zeval vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev
halkından biri Ebubekir'e: İşte Rasulullah, başını bir sargıyla sarmış bir
halde genelde gelmediği bir vakitte geliyor' dedi. Hz. Ebubekir de:
— Babam anam ona
kurban olsun, mühim bir hadise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildi' dedi.
Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: Rasulullah geldi. Eve girmek için izin istedi
sonra da içeri girdi. Ebu Bekir'e dönerek:
— Yanında kim varsa
dışarı çıkar, buyurdu. (Musa b. Ukbe'nin rivayetinde, Hz. Aişe demiştir ki:
'Ebubekir'in yanında ben ve Esmadan başka kimse yoktu)[345]
dedi. Hz. Ebubekir: Babam anam sana feda olsun. Onlar senin ehlindir,
karşılığını verdi.
Rasulullah:
— Bana Mekke'den çıkma
izni verildi, dedi. Ebu Bekir de:
— Ey Allah'ın Rasulü!
Babam sana kurban olsun, ben de senin yanında bulunmak isterim, dedi.
Rasulullah 'olur'
karşılığını verdi. Ebubekir:
— Ey Allah'ın Rasulü,
babam sana feda olsun. Şu iki deveden birini seç al, teklifinde bulundu.
Rasulullah:
— Parasıyla
alabilirim, buyurdu.
Hz. Aişe diyor ki:
'Biz, Rasulullah ile Ebu Bekir'in yolculuk ihtiyaçlanm çarçabuk hazırladık. Her
ikisi için bir dağarcık içinde bir miktar azık düzenleyip koyduk. Ebubekir'in
kızı Esma, kuşağından bir parça yırttı, onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bu
nedenle Esma'ya 'iki kuşaklı' manasında 'Zat'ün-Nitakayn' denildi. Hz. Aişe der
ki: "Sonra Rasulullah ile Ebubekir (evimizin arkasındaki bir pencere
deliğinden çıkarak) Sevr dağındaki bir mağaraya ulaştılar."[346]
Fethu'l-Bari'de şunlar
kayıtlıdır: Hz. Aişe, Ebu Bekir es-Sıddık'in kızı es-Sıddıka'dır. Annesi Ümmü
Rüman'dır. Hicretten yaklaşık sekiz sene önce İslam'ın gelişinden sonra
doğmuştur. Rasulullah'm vefatında on sekiz yaşındaydı. Vefatı Muaviye dönemine
rastlar. Hicri 58'{len sonra olduğu söylenmiştir. [347]
Yüce Allah'ın Hz.
Aişe'yi Rasuiullah'a eş seçmesi:
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Sen, rüyamda (iki)[348]
veya (üç) [349]defa bana gösterildin.
Melek seni ipekten bir parça içerisinde bana getirerek: 'îşte hanımın!' dedi.
Yüzündeki örtüyü kaldırdım baktım ki sensin. Seni görünce: 'Eğer bu Allah'ın
takdiri ise kabul ediyorum' dedim.[350]
Hz. Aişe'nin düğün
töreni:
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "Ben altı yaşında bir kız iken Nebi (s.a.v.) beni kendisine
nikahladı. Medine'ye hicret ettik. Haris b. Hazre'çoğullarının yurdunda
konakladık. Bu ara sıtmaya tutuldum. Bu yüzden saçım döküldü. (Hastalıktan
sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlanma döküldü. Bir kere ben, arkadışlarımla
beraber salıncakta oynarken annem Ümmü Ruman beni çağırdı. Ben de annemin
yanına geldim. Bana ne yapacağını bilmiyordum. Annem elimi tuttu evin kapısının
önüne geldiğimizde beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum.
Nihayet solumam biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü başımı
ovdu. Sonra beni eve koydu. Evde Ensar'dan birtakım kadınlar hazır bulunuyordu.
Beni: 'Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin* diye
(alkışladılar). Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kıyafetimi
düzelttiler. Bir anda habersiz bir şekilde Rasulullah ile karşılaşmam beni
ürpertti. Ensar kadınları beni Rasuiullah'a takdim ettiklerinde ben dokuz
yaşında bir kızdım."[351]
Hz. Aişe'nin ilmi
seviyesi:
1. İlim öğrenme hırsı:
Ebu Melike'nin bildirdiğine göre: Rasulullah'ın hanımı Hz. Aişe bilmediği bir
şey duyduğunda onu öğrenene kadar tekrar ederdi. Rasulullah "hesaba
çekilen kişiye azab çektirilir" buyurmuştur. Hz. Aişe: "Rasululah'a
'yüce Allah kolay bir hesapla hesaba çekilecek buyurmu-yor mu?, diye sordum.'
Rasulullah bana şöyle karşılık verdi: 'Âyette geçen hesap verme işi, insanların
mizana sunulması ile ilgilidir. Kim de inceden inceye hesaba çekilir ve helak
olur."[352]
Rasulullah'ın hanımı
Hz. Aişe, Peygamberimize: "Uhud gününden daha sıkıntılı bir günle
karşılaştın mı?" diye sordu. Rasulullah senin kavminden pek çok sıkıntı
gördüm. Bunların en zorlusu Akabe günüydü." O gün kendimi İbn-u Abdi
Yaleyl b. Abdi Kulal'e arzettim de o benim isteğime karşılık vermedi. Kederli
olarak oradan ayrıldım. Kendimi çok uzaklarda buldum. Kafamı kaldırdım, baktım
ki üzerimde bir bulut duruyor. Kafamı buluta çevirince bana hitabeden
Cebrail'i gördüm. O şöyle dedi: "Bilesin ki Yüce Allah, kavminin sana
söylediklerini senin de onlara söylediğini işitmiştir. Şimdi yüce Allah sana
onlardan dilediğini yerle bir etmen için dağlar meleğini gönderdi. Bu melek
bana nida etti. İstersen Mekke'nin iki dağını kavuşturarak onları yok edeyim'
dedi. Rasulullah da: 'Hayır, Yüce Allah'tan nesillerinden yalnızca Allah'a
ibadet eden, ona hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiler çıkarmasını isterim."[353]
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "Rasuiullah'a Hicr-i İsmail'in -Kabe'nin eski duvarı- Kabe'den
olup olmadığını sordum. Rasulullah:
— Evet, buyurdu. Ben
yine:
— Kureyş için ne engel
vardı da Hicri Beyt'e dahil etmemişler,' diye sordum.
Rasulullah:
"Kureyş'in bu Hicri Kabe'ye katmaya bütçeleri yetmedi, cevabını verdi.
Ben: 'Kabe'nin kapısı niçin bu kadar yüksektir?' diye sordum. Rasulü Ekrem:
'Senin kavmin dilediklerini Beyt'e koymak, dilediklerini de koymamak için'
cevabını verdi. Sonra Rasulullah: 'Ey Aişe! Eğer kavmin Kureyş, cahiliye
devrine yakın olmasaydı, ben, cidarı (Hicr'i) Beyt'e katmak, Beyt'in kapısını
da zemin seviyesine indirmek isterdim. Fakat böyle yapıldığında kavminin
kalbinin kırılmasından endişe ederim' buyurdu. Müslim'in rivayetinde: 'Eğer
kavmin için benden sonra Kabe'yi yeniden yapma durumu ortaya çıkarsa, gel de
yapmadıkları kısmı sana göstereyim" diyerek, Aişe'ye yedi zira'a yakın bir
yer gösterdi.[354]
Mesruk diyor ki:
"Aişe'nin yanında bir yere yaslanmıştım. Aişe dedi ki: 'Ey Aişe'nin
babası! kim şu üç şeyden birini söylerse Allah'a büyük bir yalan isnat etmiş
olur. Mesruk diyor ki: 'Onlar nedir diye sordum' Aişe: "Kim Muhammed
Rabbını görmüştür derse Allah'a büyük yalan isnat etmiş olur." Ravi Mesruk
diyor ki: 'Aişe'nin bu sözünü duyunca hemen doğruldum', Ey Müminlerin annesi!
Bana bak, benim hakkımda acele hüküm verme. Yüce Allah "Mahummed onu
açıkça ufukta görmüştür" ve yine "Allah'ın büyük ayetlerinden bir
kısmını görmüştür" buyur muyor mu?' dedim. Hz. Aişe dedi ki: 'Bu konuyu Rasulullah'tan
soran ilk kişi benim. Bunu bana şöyle açıkladı. "Gördüğüm Cebrail'di.
Gerçek suretini bu ikisinin dışında daha önce hiç görmemiştim. Bu gördüğümde
semadan iniyordu. Cüssesi yer ile göğün arasını kaplamıştı. Ayrıca "Gözler
ona erişemez, o gözlere erişir. O çok lütuf sahibi ve herşeyden
haberdardır" ve "Allah, bir insanla konuşmaz. Ancak ilhamla yahut
perde arkasından konuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğine vahyeder.
O yücedir hikmet sahibidir" âyetlerini duymadın mı?' dedi. (İkincisi) Kim
Muhammed, Allah'ın kitabından birşey gizlemiştir derse Allah'a büyük yalan
isnat etmiş olur. Çünkü yüce Allah; "Ey Rasul! Sana Rabbinden indirileni
tebliğ et. Şayet böyle yapmazsan O'nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın"
buyurmuştu. (Üçüncüsü) Kim, Muhammed Yarın ne olacağını bildirir derse Allah'a
büyük yalan isnat etmiş olur. Çünkü yüce Allah 'Ey Habibim de ki: Allah'ın
dışında kimse göklerde ve yerde olan gaybı bilemez.1 buyurmuştur. "[355]
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur. "Kim Allah'a kavuşmayı
arzularsa Allah da ona kavuşmayı ister, kim de Allah'a kavuşmayı istemezse
AUah'da ona kavuşmayı istemez." Hz. Aişe diyor ki: Rasulullah'a, "Ey
Allah'ın Rasulü! Ölümü istememek de böyle mi? Hepimiz ölümden
hoşlanmayız." diye sordum. Rasulullah "Hayır. Mümin Allah'ın
rahmetiyle, rızasıyla ve cennetiyle müjdelenince Allah'a kavuşmak ister.
Dolayısıyla AUah'da o kuluna kavuşmayı ister. Kafir de Allah'ın azabıyla,
gadabıyla müjdelenince Allah'a kavuşmayı istemez, Allah da ona kavuşmayı istemez."
Bu Müslim'in rivayetidir.[356]Hz.
Aişe'den şöyle nakledilir: "Rasulullah yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz
olarak hoşrolunacaksınız" buyurdu. Hz.Aişe "Ey Allah'ın Rasulü!
Erkekler ve kadınlar birlirlerine bakmazlar mı?" diye sordu. Rasulullah
"(o günkü) durum onların bununla ilgilenmelerinden çok daha
önemlidir." buyurdu.[357]
Hz. Aişe diyor ki:
"Rasulullah'a: 'O gün yer başka yere gökler de başka göklere çevrilir1
âyetinde belirtilen günde insanlar nerede olacaklar?' diye sordum da 'sırat
üzerinde olacaklar' karşılığını verdi.[358]
Urve diyor ki,
hacceden Abdullah b. Amr yanımıza geldi. Ondan şunu işittim. " Rasulü
Han'ın şöyle dediğini duydum." Allah, ilmi size verdikten sonra sizden
çekip almaz. Fakat, alimleri almak suretiyle ilmi çekip alır. Geriye cahil
insanlar kalır. Bunlardan fetva istenir onlar da kafalarına göre fetva
verirler; hem kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar" Bu hadisi
Rasululuh'ın hanımı Hz. Aişe'ye anlattım.. Daha sonra Abdullah haccını yaptı.
Aişe dedi ki: "Ey kız kardeşimin oğlu, Abdullah'a git, ondan bana naklettiğin
hadisi araştır." dedi. Ben de Abdullah'ın yanına gittim, hadisi sordum;
bana söylediği hadisin aynısını rivayet etti. Derhal Aişe'nin yanına vardım,
durumu ona haber verdim. Bu işi beğenen Aişe: 'Vallahi, Abdullah b. Amr hadisi
iyi zabtetmiş" dedi.[359]
Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre, Rasulullah'ın vefat ettiği sırada Peygamberimizin hanımları
miraslarını istemek için Osman'ı Ebubekir'e göndermeyi düşündüklerinde Aişe
onlara şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle demedi mi? "Biz miras
bırakmayız bizim bıraktığımız sadakadır."[360] 2.
Hz. Aişe'nin ilminden örnekler:
Urve, Rasulullah'ın
hanımı Aişe'ye şunu sorar: "Ta ki Rasuller ümitlerini kestiklerinde ve
kendilerinin yalancı çıkarıldıklarını sandıklarında..." âyeti hakkında ne
dersin? Hz. Aişe der ki: 'Rasulleri yalanlayan kavmidir. Dedim ki: 'Rasuller,
kavimleri tarafından yalanlandıklarını kesin olarak bildiler, zan ile değil,
dediğimde Hz. Aişe: 'Ey Urvecik! Bunu rasuller elbette kesin olarak
anlamışlardı' dedi. Aişe'ye dedim ki: 'belki de âyet, Rasullerin yalanlanması
değil aldatılmasıyla ilgilidir." (Ayette geçen 'küzzibû', yalanlamak;
'küzibû' ise aldatılmak manasındadır). Hz. Aişe dedi ki: 'Allah korusun. Hiçbir
Rasul, Allah tarafından aldatıldığını düşünmez.' Peki bu âyet hakkında ne
diyorsun? diye sordum. Hz. Aişe: 'Yalanlandıklarını sananlar, Rablarına iman
eden, peygamberlerini doğrulayan, uzun süre sıkıntıya düşüp kendilerine
yardımın geç ulaştığı Rasullere uyanlardır. Rasuller, kavminden kendilerini
yalanlayanlardan ümitlerini kesince, Rasullere u-yanlar kendilerinin
yalanlandıklarını sandılar da hemen peşinden Allah'ın yardımı geldi1
karşılığını verdi."[361]
Urve şöyle anlatıyor:
"Ben Hz. Aişe'ye: "Yüce Allah'ın 'Safa ile Merve Allah'ın
nişanlarındandır. Kim Ev'i (Kabe'yi) hacceder, ya da umre yaparsa, onları tavaf
etmelerinde kendilerine bir günah yoktur. Kim kendiliğinden bir iyilik yaparsa
bilsin ki, Allah karşılığını verir, (yaptığını) bilir' (Bakara, 158) âyeti
hakkında ne dersin? diye sordum. Ve yemin ederim ki Safa ile Merve arasında
sa'y etmek hiç kimse üzerine bir günah olmaz' dedim. Aişe:
— Ey kardeşimin oğlu,
sen fena söz söyledin. Eğer bu âyetin hükmü senin te'vil ettiğin gibi olsaydı,
âyet "Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte günah yoktur" şeklinde
olurdu. Şu kadar ki bu âyet Ensar hakkında indirilmiştir. Ensar müslüman
olmalarından önce Müşellel mevkii yanında bulunup kendisine ibadet
edegeldikleri Menat putu için ihrama girip telbiye ederlerdi. İşte Ensardan
ihrama giren kimseler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi günah sayarlardı.
Ensar müslüman oldukları zaman müşkil saydıkları bu vaziyeti Rasulullah'a
şöyle sordular:
- Ey Allah'ın Rasulü!
Bizler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi gü nah sayıyorduk, (bu iş bize ağır
geldi) dediler.
Bunun üzerine Yüce
Allah "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın alametle-rindendir" âyetini
indirdi. Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: 'Rasulullah, Safa ile Merve arasında
sa'y etmeyi kendi fiili ile kanunlaştırmıştır. Artık bu iki tepe -arasında
dolaşmayı yani sa'yı terketmek kimse için caiz değildir' dedi. Ravi Zühri diyor
ki: 'Aişe'nin bu hadisi hakkında Abdurrahman'ın oğlu Ebu Bekir'in fikrini
sordum, cevaben şöyle dedi:
- Aişe'nin cahiliye
devrinde Safa ile Merve arasında sa'yı günah sayan bir zümre bulunduğunu haber
vermesi şüphesiz ki bir ilimdir. Fakat ben bunu işitmiş değilim."[362]
Şureyh b. Hani dedi
ki: "Ebu Hureyre Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu bize haber verdi: 'Her
kim Allah'a kavuşmayı dilerse Allah da ona kavuşmayı diler, ve her kim Allah'a
kavuşmayı hoş görmezse Allah da ona kavuşmayı hoş görmez.' Bunun üzerine ben
Hz.Aişe'ye gelerek:
- Ey mü'minlerin
annesi! Ben Ebu Hureyre'yi Rasulullah'tan bir hadis rivayet ederken dinledim.
Eğer (mesele) öyleyse biz helak olduk demektir1 dedim. Aişe; Helak olan
Rasulullah'ın sözüyle helak olmuştur! Ne o?' dedi.
Rasulullah 'Her kim
Allah'a kavuşmayı dilerse Allah'da ona kavuşmayı diler, ve her kim Allah'a
kavuşmayı hoş görmez ise Allah da ona kavuşmayı hoş görmez' buyurmuş. Halbuki
bizde ölümden hoşlanan hiçbir kimse yoktur' dedim. Bunun üzerine Hz. Aişe:
- Bunu Rasulullah söyledi ama o senin anladığın
manada değildir. Lakin gözü yukarıya dikildiği, göğsü hırıldamaya başladığı
tüyler diken diken olduğu ve parmaklar yumulduğu zaman o anda her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse Allah da ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse Allah da ona kavuşmayı hoş görmez manasınadır' dedi."[363]
Amir b. Sa'd b. Ebi
Vakkas, babasından naklen rivayet etmişti. Babası Abdullah b. Ömer'in yanında
oturuyormuş. Birden etrafı taş duvarla çevrilmiş evin sahibi Habbab çıkagelmiş
ve:[364]
"Ey Abdullah b. Ömer! Ebu Hurey-re'nin ne söylediğini duyuyor musun?
(Baksana) Rasulullah'ı 'Her kim cenaze ile birlikte onun evinden çıkar,
cenazenin namazını kılar, sonra defhedilinceye kadar cenazenin arkasından
giderse o kimseye iki kırat ecir vardır. Her bir kırat Uhud dağı kadardır.
Cenazenin namazını kılıp da dönen kimseye ise Uhud dağı kadar bir ecir vardır'
buyururken işitmiş." Bunun üzerine İbn Ömer, Habbab'ı Ebu Hureyre'nin
söylediklerini sorarak gelip kendisine haber vermesi için Aişe'ye göndermiş.
İbn Ömer mescidin çakıllarından bir avuç almış onları elinde evirip
çeviriyormuş. Nihayet-elçi dönüp gelmiş ve Aişe'nin: 'Ebu Hureyre doğru
söylemiş' dediğini bildirmiş. Bunun üzerine İbn Ömer, elindeki çakılları yere
vurarak: 'Vallahi biz bir çok kıratlarda kaçırmışız' demiş."[365]
Hz. Aişe anlatıyor;
"Kureyş ile onların dininde bulunanlar müzdelife'de vakfe yaparlardı.
Kendilerine Hums denilirdi. Diğer Arap kabileleri ise Arafat'ta vakfe
yaparlardı. İslam gelince, Allah, Rasulullah'a, "Arafat'a giderek orada
vakfe yapmasını sonra oradan akın etmesini emretti. Bu ise Allah Teala'nin:
"Sonra siz de başka insanların akın ettiği yerden akın edin" âyeti
kerimesidir."[366]
Yusuf b. Mahek şöyle
anlatıyor: "Ben, mü'minlerin annesi Aişe'nin yanındaydım. Tam bu sırada
Onun yanına Irak'lı biri çıkageldi. Ona: 'Kefenin hangisi daha hayırlıdır?'
diye sordu. Hz. Aişe; 'Yazık sana! (ölümden sonra hissedemeyeceğin için sana
hangi şey zarar verebilir ki' dedi. Bu sefer o I-rak'lı kişi: 'Ey mü'minlerin
annesi, bana kendi mushafını göster1 dedi. Hz. Aişe: 'niçin' diye sordu. Adam:
'Ben ümit ederim ki Kur'an'ı senin mushafına göre telif ederim. Çünkü Kur'an
telif edilmiş olmayarak okunuyor' dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe diğer sûrenin kıraatından
önce Kur'an'ın hangi sûresini okumuş olsan sana ne zarar verir ki? Kur'an'dan
ilk nazil olan sûrelerde uzunca cennet ve cehennem konusu işlendi. Nihayet
insanlar İslam'a döndükleri zaman, helal ve haram ile ilgili âyetler nazil
oldu. Şayet ilk önce 'Şarap içmeyin' yasağı inseydi insanlar elbette 'Biz
ebeden şarabı bırakmayız' derlerdi. Ve şayet yine ilk önce 'zina etmeyin'
yasağı inmiş olsaydı insanlar muhakkak 'Biz zinayı ebediyyen bırakmayız',
diyeceklerdi. 'Yeminle söylüyorum ki ben henüz oyun oynayan bir kız çocuğu iken
Mekke'de Muhamed'e 'Hayır, buluşma zamanları o (uyarıldıkları) saattir. O saat
cidden çok feci ve acıdır' âyeti inmişti. El-Bakara ile En-Nisa sûreleri ancak
ben Rasulullah'ın yamndayken inmişlerdir' dedi. Ravi diyor ki: Bundan sonra
Hz. Aişe, o Irak'lı için mushafı çıkardı. O şahsa surelerin âyetlerini imla
ettirdi."[367]
3. Hz. Aişe'nin
evindeki ilim meclisleri:
Zürare şöyle
anlatıyor: "Sa'd b. Hişam b. Amir, Allah yolunda gazaya niyet ederek
Medine'ye geldi ve Medine'de kendine ait olan bir akar'ı satarak, bedeli ile
silah ve at satın almak, böylece ölünceye kadar Bizanslılar'a karşı cihadda
bulunmak istedi. Medine'ye gelince Medinelilerden bazı kimselere rastladı.Onlar
kendisini bu işten nehyettiler ve ona 'Rasulullah'ın hayatında altı kişilik bir
cemaatın bunu yapmak istediğini fakat Rasulullah'ın onları bundan nehyettiğini
ve kendilerine 'Benim şahsımda sizin için güzel bir örnek yok mu?' buyurduğunu
haber verdiler. Onlar bunu söyleyince Sa'd daha önce boşadığı karısına ric'at
etti ve ric'at ettiğine şahid de getirdi. Peşinden İbn Abbas'a gelerek ona
Rasulullah'ın vitir namazını sordu.
İbn Abbas: "Ben
sana Rasulullah' in vitrini yeryüzünde yaşayanlardan en iyi bileni göstereyim
mi?1 dedi. Sa'd 'kimdir o?' diye sordu. İbn Abbas 'Aişe'dir. Hemen ona git de
sor. Sonra gel ve sana verdiği cevabı bana haber ver' dedi. Sa'd 'Bunun o
üzerine ben, Aişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hakim b. Eflah'a vararak
Aişe'ye beraber gitmek üzere onu yanıma almak istedim. Hakim: 'Ben ona yaklaşmam.
Çünkü ben, onu şu iki fırka hakkında bir şey söylemekten nehyettim de o bana
razı olmayarak bildiğini yaptı...' dedi. Ben Hakim'e yeminle ısrar ettim. Bunun
üzerine benimle geldi. Beraberce Hz. Aişe'ye gittik. Yanına girmek için izin
istedik. Aişe, bize izin verdi; yanına girdik. Hakim'i görünce tanıyarak:
"Sen Hakim misin?" dedi. Hakim: 'Evet' cevabını verince Hz. Aişe:
'Yanındaki kimdir?' diye sordu. Hakim: 'Sa'd b. Hişam'dır' dedi. Hz. Aişe:
'Hangi Hişam?' diye sordu. Hakim: 'Amr'ın oğlu' dedi.
Bunun üzerine Hz. Aişe
ona rahmet okudu ve: 'Hayırdır inşaaHah1 dedi. (Katade: "Hişam, Uhud
harbinde vurulmuştu" der.) Ben de: 'Ey mü'minlerin annesi! Bana
Rasulullah'ın ahlakını anlat!' dedim. Hz. Aişe de: 'Sen Kur'an okuyorsun değil
mi?' dedi. Ben de: 'Evet okuyorum' dedim. Hz. Aişe: 'İşte Rasulullah'ın ahlakı
Kur'an'dı.' dedi. Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım ve ölünceye kadar hiç
kimseye birşey sormamaya niyet ettim. Sonra aklıma geldi de: 'Bana
Rasulullah'ın gece namazını anlat' dedim. Hz. Aişe: 'Sen Müzzemmil süresini
okuyorsun değil mi?1 diye sodu. Ben: 'evet okurum' cevabını verdim. Hz. Aişe:
'işte Allah bu sûrenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine
Rasulullah ve ashabı bir sene gece namazına kalktılar. Allah, bu sûrenin sonunu
oniki ay semada tuttu. Nihayet bu sûrenin sonunda tahfifi indirdi de artık gece
namazı farzdan sonra kılman bir nafile oldu...' dedi. Daha sonra: 'Ey
mü'minlerin annesi, Rasulullah'ın vitrini bana haber ver1 dedim. Hz. Aişe:
'Biz, onun misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. Allah da onu geceleyin ne
zaman uyandırmak dilerse, uyandırırdı. Bunu müteakip misvak kullanır, abdest
alır ve dokuz rek'at namaz kılardı.
Bu rek'atların yalnız
sekizincisinde oturur Allah'ı zikreder; ona hamd eder ve duada bulunurdu. Sonra
selam vermeden ayağa kalkar, dokuzuncu rek'atı da kılardı. Sonra oturarak
Allah'ı zikreder, ona hamdeder ve duada bulunurdu. Sonra bize işittirecek
derecede selam verirdi. Selam verdikten sonra oturduğu yerde iki rek'at namaz
kılardı. İşte yavrum bu namaz onbir rek'attır. Rasulullah yaşlanıp biraz kilo
alınca, vitri yedi rek'at kılmaya başladı. Bu iki rek'atı yine eskiden kıldığı
gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rek'at oldu yavrucuğum. Rasulullah bir namazı
kıldı mı artık ona devam etmeyi severdi. Şayet kendisine uyku veya bir sızı
galebe çalar da gece namazını kılmazsa gündüzün oniki rekaz namaz kılardı.
Rasulullah'ın bütün Kur'an'i bir gecede okuduğunu bütün bir gece sabaha kadar
namaz kıldığını ve Ramazandan başka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum' dedi.
Bunun üzerine ben, İbn
Abbas'a giderek Hz. Aişe'nin söylediklerini o-na anlattım. İbn Abbas "Aişe
doğru söylemiş! Ona yakın olsam mutlaka o-nun yanına gider, bunları ağzından
dinlerdim" dedi. Bunun üzerine ben: "Eğer senin, onun yanına girmediğini
bilseydim, onun hadisini sana söylemezdim'dedi."[368]
Abdurrahman b. Şemmase
şöyle anlatıyor: "Hz. Aişe'ye birşey sormaya geldim 'sen kimsin?' diye
sordu. Ben de "Mısırlılardan biriyim" dedim. Sonra Hz. Aişe "bu
gazanızda sizin valinizin size mualemesi nasıldır?" diye sordu. O da
"Kendisinden bir fenalık görmedik. Bizden birimizin devesi ölse hemen ona
deve verir; kölesi ölse köle verir, yiyeceğe muhtaç olsa yiyecek verir."
dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe; "Doğrusu, Rasulullah'tan işittiğim bir-şeyi
sana haber vermekten, onu kardeşim Muhammed b. Ebi Bekir'e yaptıkları beni
men'edemez! Şu evimde Allah'ım! Bir kimse ümmetimin işlerinden bir vazife
alırda onlara zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin
işlerinden bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse sen de onlara hoş
muamele eyle" buyurdu."[369]
Mesruk şöyle
anlatıyor: "Biz, Hz. Aişe'nin huzuruna girdik. Yanında Hassan b. Sabit
vardı. Hassan kendine ait olan bir takım beyitleri aruz veznine uydurarak şöyle
şiir söylüyordu:
"Namuslu,
iffetli, zeki ve şüpheli bir şeyle itham edilmeyen."
Hz. Aişe de ona:
"Lakin sen böyle değilsin. (Yani gıybet ettin ve iftiracıların sözüne
daldın) dedi. Mesruk Hz. Aişe'ye: "Hassan'ın senin yanına girmesine neden
izin veriyorsun? Halbuki Yüce Allah "Onlardan onun büyüğünü üzerine alan
kimseye büyük bir azab vardır" buyuruyor, dedim. Bunun üzerine hz. Aişe
bana "Hangi azab körlükten daha şiddetli ve daha büyüktür?" dedi. Ve
onun lehine "Şüphesiz Hassan, Rasulullah adına İslam'ı müdafaa eder yahut
müşriklerin hicivlerine karşılık verirdi, sözlerini de söylerdi" dedi.[370]
Ubeydullah b. Abdullah
b. Utbe anlatıyor: "Hz. Aişe'nin yanına girdim ve kendisine: "Bana
Rasulullah'ın hastalığından bahsetmez misin?" dedim. Aişe
"Hayhay" dedi ve devam ederek: "Rasulullah'ın hastalığı
ağırlaşü. Bir ara "cemaat, namazı kıldılar mı?"diye sordu. Biz:
"Hayır, seni bekliyorlar ey Allah'ın Rasulü" dedik. Rasulullah
"Öyleyse benim için leğene su koyun" buyurdular. Dediğini yaptık,
Rasulullah yıkandı, sonra kalkmak için davrandı, fakat bayıldı. Sonra ayılarak
"Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu. "Hayır seni bekliyorlar
ya Rasulullah" dedik. Yine benim için leğene su koyun" buyurdu.
Dediğini yaptık ve yıkandı. Sonra kalkmak için davrandı fakat yine bayıldı
sonra ayılarak "Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz:
"Hayır seni bekliyorlar Ey Allah'ın Rasulü" dedik. Cemaat, mescide kapanmış
Rasulullah'ı bekliyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah cemaata namaz kıldırması
için Ebubekir'e haber görderdi. Gönderilen zat Ebubekir'e vararak "Rasulullah
cemaata namaz kıldırmanı emrediyor" dedi. Ebubekir yumuşak kalpli
birisiydi. Hz. Ömer'e "Ey Ömer cemaata namazı sen kıldır" dedi. Ömer
"Buna sen daha layıksın" karşılığını verdi. Böylece o günlerde
cemaate namazı Ebu Bekir kıldırdı. Sonra Rasulullah kendinde bir parça hafiflik
hissederek biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında öğle namazına çıktı.
Ebubekir cemaata namaz kıldırıyordu.
Ebubekir onu görünce
geri çekilmeye davrandı. Fakat Rasulullah, geri çekilmemesini işaret etti.
Yanındaki iki kişiye "beni onun yanına oturtun dedi. Onlar da kendisini
Ebubekir'in yanıbaşına oturttular. Ebubekir ayakta Peygamber (s.a.v.) namazına
uymuş, cemaat da Ebubekir'in namazına uymuş olarak namaz kılıyorlar, Peygamber
(s.a.v.) ise oturuyordu. Ubeydullah diyor ki: "Daha sonra Abdullah b.
Abbas'ın yanına girerek Rasulullah'ın hastalığı hakkında Aişe'nin bana
anlattıklarını ona arzettim. Onlar da hiçbir-şey inkâr etmedi. Yalnız
"Abbasla birlikte Rasulullah'ın koluna giren zatın adını Hz. Aişe sana
söyledi mi? dedi. Ben de hayır, dedim. İbn Abbas "O A-li'ydi."dedi.[371]
4. Hz. Aişenin
sahabe'nin hatalarını düzeltmesi
Ubeydullah b. Umeyr
şöyle anlatıyor: "Abdullah b. Amr'ın, kadınlara gusledecekleri zaman
saçlarının örgülerini çözmelerini emretmesi Hz. Aişe'ye ulaşınca: 'Bu İbn Amr
hayret birisi! Kadınlara, gusledecekleri zaman saçlarını çözmelerini
emrediyor, niçin saçlarını traş etmelerini emretmiyor? Ben ve Rasulullah tek
bir kaptan (su alarak) guslederdik, başıma üç defadan fazla su dökmezdim'
dedi."[372]
Umre bint Abdurrahman
anlatıyor: "Ziyad b. Ebi Süfyan, Hz. Aişe'ye İbn Abbas'ın: 'Kim, kesilmek
üzere bir kurbanlık gönderirse, gönderdiği kurbanlık kesilinceye kadar hac
yapana haram olan şeyler kurbanlık ona da haramdır' sözünü bildiren bir mektup
yazdı. Bunun üzerine Hz. Aişe: 'İş İbn Abbas'ın dediği gibi değil. Ben,
Rasulullah'ın kurbanının ipini kendi elimle çözdüm sonra Rasulullah onu eliyle
bağladı ve babamla gönderdi. O kesilinceye kadar Allah'ın helal kıldığı
hiçbirşey Rasulullah'a haram olmadı' buyurdu."
Muhammcd b.
el-Menteşjr şöyle anlatıyor: "Hz. Aişe'ye İbn Ömer'in: 'Üzerimde koku izi
ile ihramli olmayı hoşgörmem' sözünü zikrettim. Bunun üzerine Hz. Aişe: 'Ben
Rasulullah'a güzel koku sürdüm, sonra o, kadınlarını dolaştı, sonra da üzerinde
koku izi varken ihrama girdi' dedi.
Mücahid diyor ki:
"Ben, Urve b. ez-Zübeyr ile beraber Medine mescidine girdim. Abdullah b.
Ömer'i Aişe'nin hücresine dayanıp oturmuş halde bulduk. Bazı insanlar da
mescidde kuşluk namazı kılıyorlardı. Biz, İbn Ö-mer'e bunların kuşluk vaktinde
mescidde toplanıp kıldıkları namazların hükmünü sorduk. İbn Ömer: 'Kuşluk
namazı için bu şekilde mescidde toplanmaları bid'attır1 dedi. Sonra Urve, İbn
Ömer'e Rasulullah (s.a.vO kaç kere umre yaptı diye sordu. İbn Ömer: 'Birisi
Recep ayında olmak üzere dört umre yaptı' dedi. Biz, İbn Ömer'in bu son
cevabındaki hatayı kendisine reddetmek istemedik. Bu sırada biz, mü'minlerin
anası Hz. Aişe'nin, kendi odasında dişlerini yıkamasından çıkan hışırtıyı
duyduk. (İzin alarak yanına girdiğimizde, Urve teyzesi sıfatıyla Aişe'ye: 'Ey
Anne! Ey müminlerin annesi! Ebu Abdurrahman Abdullah b. Ömer'in söylediği sözü
işitiyor musun?' dedi. Aişe ne söylüyor?1 dedi. Urve b. Zubeyr: 'İbn Ömer:
Rasulullah birisi Recep ayında olmak üzere dört umre yaptı diyor" dedi. Bunun
üzerine Hz. Aişe: "Allah, Abdurrahman'a rahmet etsin! Halbuki
Rasulullah'ın yaptığı umrelerin hepsine tanık olmuştur. Rasulullah Recep
ayında katiyyen umre yapmamıştır' dedi."[373]
Abdullah b. Ubeydullah
b. Ebi Melike şöyle anlatıyor: "Osman'ın kızı Ümmü Eban Mekke'de vefat
etmişti. (Namaz ve defninde) hazır bulunmak için bizler de bu cenazeye
gelmiştik. îbn Ömer ile İbn Abbas da bu cenazede hazır bulundular. Ben İbn Ömer
ile İbn Abbas'ın arasına oturmuştum. (Veya ravi) şöyle dedi: Yahut ben bu
ikisinden birinin yanına oturmuştum da diğeri de gelip benim yanıma oturmuştu,
(bu sırada evden kadınların feryadı yük seldi). Bunun üzerine İbn Ömer, yanında
bulunan Osman'ın oğlu Amr'a "şu kadınları ağlamaktan nehyetmez misin?
Çünkü Rasulullah, "şüphesiz ölü, ailesinin kendisine ağlamasından dolayı
azab duyar' buyurdu" dedi. Buna karşı Abdullah b. Abbas da: 'Bu sözü Ömer
(r.a.) da bazen söylerdi1 dedi. Devamla İbn Abbas, Ömer vefat ettiğinde bunu
Aişe (r.a.)'ya hatırlattım. O da; Allah Ömer'e rahmet etsin! Valahi, Rasulullah
(s.a.v.), "Allah mü'mine ailesinin ona ağlamasından dolayı azap eder"
demedi. Rasulullah (s.a.v.); "Allah ailesinin ona ağlamasından dolayı
kafirin azabını artırır" buyurdu. Devamla, "size Kur'an yeter. Onda;
"hiç kimsenin günah yükü başkasına yüklenmez" buyrulur. İbn Abbas bu
noktada: "Vallahi! Güldüren de ağlatan da O'dur" dedi.[374]
Uruc, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini rivayet ediyor: Hz. Aişe "Buraya filanın babası (Ebu
Hureyre) geldi. Odamın şu tarafına oturdu. (Sözüne hiç ara vermeksizin devamla)
Rasulullah'tan hadis söyleyip, bunları bana duyurmak istiyordu. Halbuki ben
teşbih ediyordum. Ben ibadetimi bitirmeden kalktı gibi. Eğer ona
yetişebilseydim muhakkak onu böyle aralıksız söylemekten men ederdim. İyi
bilin ki, Rasulullah sözü sizin sözünüzü zincirlediğiniz gibi birbirine ekleme
suretiyle söylemezdi" dedi.[375]
Başka bir rivayette Rasulullah öyle tek tek konuşurdu ki saymak isteyen onu
sayabilirdi.) dedi.[376]
Bedreddin ez-Zerkeşi
yalnızca Hz. Aişe'nin sahabe rivayetlerini düzeltmesini konu alan
"el-îcabe li iradi ma İstedrakethü Aişetü ale's Sahabeti" adlı bir
eser kaleme almıştır. Zerkeşî kitabın mukaddimesinde: "Bu kitapta, sadece
Hz. Aişe'den gelen hadisleri veya başkalarına muhalif görüşlerini veya sadece
Aişe'nin bildiği açık sünnet veya sağlam ilmi açıklamalarını veya zamanının
alimlerine karşı ileri sürdüğü hadisleri veya kendi zamanındaki meşhur
kişilerin yanlarındaki hadisleri bırakıp Hz. Aişe'den aldıkları hadisleri veya
verdiği fetvaları, veyahutta doğruluğuna inandığım ictihadlarını topladım"
demiştir.[377]
Zerkeşi, Hz. Aişe'nin
Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Abbas gibi meşhur yirmi üç
sahabinin rivayet ettiği hadisleri düzeltmiştir. Bazen bu sayı ellidokuza kadar
ulaşmıştır.
el-İcabe'nin muhakkiki
Prof. Said el-Afganî: "Hz. Aişe konusunda senelerce çalıştım. Öyle ki onu
anlatacak bir kelime bulamıyorum. Özellikle Hz. Aişe'nin susuz bir ortamda,
dalgaları birbiri ile boğuşan engin bir deniz gibi bilgi yığınlanyla karşına
çıkmasına şaşarsın. Fıkıh, hadis, tefsir, hukuk, edebiyat, şiir, ahbar, ensab,
mefahir, tıp ve tarih gibi başarılması zor olan birçok konular karşısında Hz.
Aişe'yi bulursun. Bununla da kalmaz. Bütün bu bilgileri henüz onsekiz yaşına
varmadan elde etmesi daha da calibi dikkattir.[378]
Hz. Aişe'nin tevaazuu
ve ilmî anlayışı:
Şureyh b. Hâni diyor
ki: "Hz. Aişe'ye mest üzerine mesh etmeyi sordum. Bana: 'Benden daha
bilgili olan Ali'ye git' dedi. (Başka bir rivayette de: 'Rasulullah'la beraber
yolculuk ederdi, şeklindedir.') Ravi diyor ki: "Hz. Ali'ye gittim. O, Rasulullah'tan
naklen, mesh müddettinin yolcu için üç gün üç gece, mukim için ise birgün bir
gece olduğunu söyledi..."[379]
Kerib şöyle anlatıyor:
"İbn Abbas, Misver b. Mahreme ve Abdurrah-man b. Ezher, Kerib'i Hz.
Aişe'ye gönderdiler ve: 'Hepimizden ona selam söyle ikindi namazından sonra iki
rekat namaz kılınıp kılınamayacağını sor' dediler. Ayrıca Rasulullah'ın
nehyettiği bize ulaştığı halde senin bu namazı kıldığını duyduk' de. İbn Abbas:
'Ömer'le beraber insanlar arasında bu iki rekata en düşkün bendim, demiştir.1
Kerib: 'Bunun üzerine Aişe'nin yanına gittim. İstedikleri şeyi ona sordum'
dedi. Aişe: 'Ümmü Seleme'ye sor' dedi. Daha sonra beni gönderenlerin yanına
dönüp Aişe'nin dediğini onlara anlattım. Bunun üzerine beni Aişe'nin yanına
gönderdikleri gibi Ümmü Sele me'ye gönderdiler. Ümmü Seleme: 'Rasulullah'ın bu
namazı yasakladığını duydum ancak kendisinin ikindi namazı ile beraber bu
namazı kıldığını gördüm1. Sonra Ensar'dan Haram oğullarından kadınlarla
otururken Rasulullah geldi. Rasulullah'a bir cariye gönderip şöyle tenbihledim:
'Git Rasulullah'ın yanına otur ve: 'Ey Allah'ın Rasulü, Ümmü Seleme, bu namazı
yasakladığınızı duydum ve aynı zamanda o namazı kıldığınızı görüyorum diyor,'
de. Eğer eliyle işaret ederse gerisinde dur. 'Cariye bunları aynen yaptı.
Cariye Rasulullah eliyle işaret eder etmez arkasına geçti. Rasulullah namazı
bitirince cariyeye dönüp: 'Ey Ebu Ümeyye'nin kızı, ikindiden sonra kıldığım
iki rekat namaz, Abdulkays'tan bir kısım insanların gelip beni meşgul
etmelerinden dolayı kılmadığım öğlen namazından sonraki iki rek'atıdır
buyurdu."[380]
İbrahim diyor ki:
"Esved'e, Hz. Aişe'ye hangi kapların içinde şıra (nebiz) yapmanın mekruh
olduğunu sordun mu? dedim. "Evet" dedi. Öyleyse Rasulullah hangi
kaplarda şıra yapılmasını nehyetti? diye sordum? İçi boşaltılmış kuru kabak
kabında ve ziftle sıvalı küp ve testide' diye cevap verdi. Ben çanak çömleği de
sordun mu? dedim. Aişe: 'Ben Rasulullah'dan yalnızca duyduklarımı söylerim.
Duymadıklarımı da mı size söyleyeyim?' dedi."[381]
(Hicab emrinden önce)
Aişe'nin mükemmel işlere girmesini Enes anlatıyor: "Uhud günü, hezimete
uğrayan müslümanlar Rasulullah'ın etrafından dağılmışlardı... Bu sırada Ebu
Bekir'in kızı Aişe ile Ümmü Süleym ayaklarını, halhallan görünecek kadar
sıvamışlardı. Sırtlarına yüklendikleri su kırbalarından susayanlara su
verdiklerini, kırbalar boşaldığında onları tekrar doldurduktan sonra tekrar
susayanlara su verdiklerini gördüm."[382]
Hz. Aişe'nin perde
arkasından sonra daha büyük işlere teşebbüsü:
Hz. Aişe diyor ki:
"Ey Allah'ın Rasulü! Cihadı biz en büyük amel görüyoruz. Biz de cihad
edelim mi? Rasulullah: 'Sizin en güzel cihadınız şartlarına uyarak yaptığınız
haçtır' buyurdu. Diğer bir rivayette[383]
ise: 'Sizinle beraber biz de savaşa katılıp cihad etmeyelim mi?' deyince
Rasulullah: 'sizin için en güzel cihad hacdır, haccı mebrurdur' demiştir. Aişe
diyor ki: 'Rasulullah'tan bunu duyduktan sonra haccetmekten hiç geri durmadım.'[384]
Hz. Aişe anlatıyor:
"Hac aylarında hacca niyet ederek evimizden ayrıldık. Şerefe (Mekke'den
altı mil uzaklıkta bir köy) varınca Rasulullah ashabına: 'Yanında kesilecek
hayvanı olmayanların sadece umre yapmasını arzularım. Eğer yanında hayvanı olan
varsa umre yapmasın' buyurdu. Bu esnada Rasulullah yanıma geldi: Bana:
"Niçin ağlıyorsun?' diye sordu. Dedim ki: 'Ashabına söylediklerini duydum.
Hayvanı olanları umre yapmaktan vazgeçirdin.' Diğer bir rivayette ise Hz.
Aişe: 'Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar iki ecir alıp dönerlerken ben bir ecirle mi
döneyim? diye sorar. [385]Diğer
bir rivayette de: 'Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar Allah'ın iki hakkını
(ibadetini) yaparlarken ben sadece bir tanesini yapıyorum'[386]
deyince, Rasulullah: 'Sende ne var?' diye sorar. Hz. Aişe: 'Namaz kılamıyorum'
karşılığını verince, Hz. Peygamber: 'Adem'in kızı Aişe, bu sana zarar vermez.
İnsanlara yazılan sevap sana da yazıldı. Haccını yap. Umulur ki Yüce Allah seni
de umreye kavuşturur' demiştir."[387]
Hz, Aişe'nin,
faziletli kişinin faziletini anlatması
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah'ın hanımlarından Hatice'yi ve onda gördüklerimi kıskandığım
kadar kimseyi kıskanmadım. Rasulullah Hatice'yi çok anar, koyun kesince onu
parçalara ayırır; muhakkak Hatice'nin dostlarına birer parça gönderirdi. Birgün
Rasulullah'a: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok1 diye
kıskançlığımı belirtince, Rasulullah: 'O bir başkaydı. Benim ondan çocuğum
oldu' buyurmuştu."[388]
Hz. Aişe diyor ki:
"Daha sonra Rasululah'ın hanımları Zeynep binti Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb
evde Rasulullah'la daha çok kalırdı. Dindarlıkta Zeyneb'den daha hayırlı kimse
görmedim. Allah'tan daha çok korkan, sözü doğru, akrabasını ziyaret eden, çok
sadaka veren ve Allah'a yaklaşmasına yarayacak amellerde kendisinden fedakârlık
eden biriydi. Kararından hemen dönmesi dışında hiçbir kusuru yoktu. Aişe diyor
ki: 'Zeyneb, Rasulullah'tan içeri girmek için izin istedi. Bu esnada Rasulullah
Fatıma geldiğinde üzerinde bulunan dikişsiz elbiseye bürünmüş olarak Aişe ile
beraberdi. Rasulullah, Zeyneb'e izin verdi. Zeyneb içeri girdi: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Ebu Kuhafe'nin kızı Aişe konusunda adaletli olmanı söylemem için hanımların
beni sana gönderdi' dedi. Aişe dedi ki: 'Sonra Zeyneb üzerime geldi, hakkımda
ileri-geri laflar ediyordu. Ayrıca karşılık vermeme müsaade e-der mi diye de
Rasulullah'ın gözüne bakıyordum. Zeynep daha konuşuyordu. Baktım ki Rasulullah
Zeyneb'e karşılık vermemi yadırgamayacak; ben de Zeyneb'e cevap vermeye
başladım ve ona galip gelinceye kadar da bırakmadım."[389]
Hişam'ın babasından
bildirdiğine göre İfk Olayında Aişe'nin üzerine en fazla gelen Hasan b.
Sabifti. Kadınlardan biri Hasan b. Sabit'e sövünce Hz. Aişe: "Ona sövme!
Çünkü o, 'Rasulullah'ı müdafaa eden biridir" demiştir.[390]
Urve b. Zübeyr'in
bildirdiğine göre; Aişe, yanında Hasan b. Sabit'e sövülmesine razı olmazdı.
Çünkü o şu beyiti okumuştur dedi:
Benim ve onun babası,
benim ve Muhammed'in namusu sizden korunmuştur.[391]
Hz. Aişe'nin zühdü ve
cömertliği
Abdullah b. Eymen
babasından şunları nakleder: "Bir gün Aişe'nin yanına vardım. Üzerinde beş
dirhem değerinde dikişsiz yünden yapılmış bir elbise vardı. Dedi ki: 'Şu
cariyene bak. Bu elbiseyi evde giymekten gurur duyuyor. Rasulullah döneminde
aynısından bir elbisem vardı. Medine kadınları onunla süslenmek istediklerinde
bana kira ücretini gönderirlerdi."[392]
Hz. Aişe'nin yeğeni
Avf b.Tufeyl onun annesine şöyle der: "Anlatıldığına göre Abdullah b.
Zübeyr'le Aişe arasındaki bir alış-veriş ya-hud Abdullah b. Zübeyr'in Aişe'ye
verdiği bir hediye olayında Abdullah: "Vallahi Aişe'yi ya bu işten
vazgeçirirsin, yahutta ben ona hacr korum, (alışverişten men ederim)'
demiştir. (Rivayete göre Rasulullah ve Ebu Bekir'den sonra insanlar arasında
Aişe'yi en çok seven Abdullah b. Zübeyr'di. Aişe'ye iyilikte bulunur. Allah'ın
kendisine verdiği şeylerden muhakkak Aişe'ye de ikram ederdi.[393]
Abdullah b. Zübeyr'in bu sözünü duyan Aişe: 'Gerçekten o böyle mi dedi?' diye
sordu. Yanındakiler: 'evet, aynen öyle söyledi' deyince, Aişe: 'Allah'a yemin
olsun ki, Abdullah b. Zübeyr'le asla konuşmayacağım' diye yemin etti.
Aişe'den uzun süre
uzak kalan İbn Zübeyr, Aişe ile konuşmak için bir aracı aradı. Bunu duyan Âişe:
'Vallahi ne aracı istiyorum ne de yeminimi bozacağım1 diye yemin etti. Uzun
süre Aişe'den uzak kalan İbn Zübeyr, Zühre oğullarından Misver b. Mahreme ile
Abdurrahman b. Esved b. Abdiyeğus'un yanlarına vararak: 'Allah için beni
Aişe'ye götürün. Benimle konuşmamak için Aişe'nin yemin etmesi vallahi helal
olmaz dedi. İbn Zübeyr'in teklifini kabul eden Misver ile Abdurrahman
elbiselerini giyip, doğruca Aişe'nin yanına gittiler ve Aişe'yle görüşmek için
izin istediler. Ona: 'Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun. İçeri
girelim mi?1 dediler. 'Girin' dedi. 'Hepimiz mi girelim?1 dediler. Aişe de:
"Evet hepiniz girin' dedi. Aişe, İbn Zübeyr'in kendileriyle beraber
olduğunu bilmiyordu.
İbn Zübeyr, onlarla
beraber içeri girince perdenin arkasına geçti. Aişe'ye sarıldı, ağlayarak
Aişe'den kendisiyle konuşmasını istedi. Bu arada Abdurrahman da: 'Allah aşkına
konuş!' diye ısrar ediyordu. Aişe, İbn Zübeyr'le konuşmayı kabul etmedi. Ona
Rasulullah'ın insanlar arasında soğukluk olmaması gerektiği sözünü, üç geceden
fazla müslüman kişinin kardesiyle dargın kalamayacağı uyarısı hatırlatıldı.
Yoğun ısrarlardan ve Öğütlerden sonra Aişe ağlayarak: 'Ben yemin ettim.
Yeminden dönmek zor' dedi. Yeniden Aişe'ye ısrar etmeye başladılar. Sonunda
Aişe, İbni Zübeyr'le konuştu. Yeminine karşılık kırk köle azad etti. Aişe, bu
yeminini hatırlayınca ağlar, gözlerinden akan yaş, başörtüsünün boynunu örten
kısmını ıslatıldı.[394]
Hz. Aişe'nin verası
Amr b. Meymun el-Evdi
diyor ki: "Ömer b. Hattab oğluna: 'Ey Abdullah, mü'minlerin annesi
Aişe'ye git ve: 'Ömer b. Hattab sana selam söylüyor" dedikten sonra ona,
Beni (öldükten sonra) dostumun (Rasulullah'ın) yanma defnedip, defnetmeyeceğini
sor, dedi. Aişe dedi ki: 'Rasulullah'ın yanına ben defnedilmek isterdim. Ama
bugün onu kendime tercih ediyorum'.S Abdullah babasının yanına dönünce, Hz.
Ömer 'Ne oldu?' diye sordu. Abdullah: 'Bu konuda sana izin verdi.' karşılığını
verdi. Hz. Ömer: 'Benim i-çin en önemli konu öldükten sonra nerede kalacağım
konusudur. Ben ölünce, beni Aişe'nin yanına taşıyın. Ona selam verin. Sonra
Aişe'ye: 'Ömer b. Hattab senden izin istiyor1 de. Eğer müsaade ederse beni
Rasulullah'ın yanına gömün. Razı olmazsa müslümanlann kabristanına defnedin'
demiştir. (Bu olay, Hz. Ömer'in yaralanmasından sonra vukubulmuştur.)[395]
İbn Ebi Melike
anlatıyor: "îbni Abbas henüz ölmemiş olan bitkin halde bulunan Aişe'ye
Rasulullah'ın yanına gömülmesini teklif edince, Aişe 'insanların bana övgü
yağdırmasından korkarım' demiştir. İbni Abbas'ın hemen arkasından İbn Zübeyr
girer. Aişe: 'Biraz önce İbn Abbas geldi. Beni ö-ven sözler sarfetti. Artık,
unutulmak istiyorum' dedi.[396]
Aişe, Abdullah b. Zübeyr'e: 'Beni diğer arkadaşlarımın yanına defnedin.
Rasulullah'ın yanına defnetmeyin. İnsanların beni layık olmadığım şeylerle
övmesini istemiyorum' demiştir." [397]
Hz. Aişe'nin cesareti
Enes anlatıyor:
"Uhud günü insanlar hezimete uğramış, Rasulullah'ın etrafından
dağılmışlardı. Ebu Bekir'in kızı Aişe ile Ümmü Süleym halhalları görünecek
kadar ayaklarını sıvamış, sırtlarına su kırbalarını almışlardı. Kırbalardaki
suyu insanların ağızlarına döküyorlar, su bitince kırbaları tekrar doldurup,
askerlerin ağızlarına döküyorlardı."[398]
Henüz onbir yaşında
olan Aişe'nin, Uhud günündeki durumu bu. Oniki yaşında olan Aişe'nin Hendek
günü ne durumda olduğunu bir düşünün. Aişe diyor ki: "Hendek günü
askerlerin durumunu incelemeye çıktım. Arkamdan arzın yani toprağın iniltisini
duydum. Dönüp baktım ki Sa'd b. Muaz'la kardeşinin oğlu Haris b. Evs kalkan
taşıyorlardı. Yere oturdum. Sa'd'ın üzerinde demir bir zırh vardı. Gözleri
zırhtan dışarı çıkmıştı. Sa'd'ın gözlerine ; birşey olmasından endişelendim.
Sa'd yürürken:
Keşke deve bu hicvi
biraz anlasa
Ecel zamanı gelince
ölüm ne güzeldir, diyordu.
Aişe anlatıyor:
"Kalktım, bir tarlaya doğru yürüdüm. Tarlada müslü-man askerler vardı.
Aralarında Ömer b. Hattabla yanında miğferli biri vardı. Ömer b. Hattab bana:
'Niçin geldin? Yemin olsun ki, sen cesur bir kadınsın. Ama seni beladan emin
kılan nedir?1 dedi. Aişe diyor ki: Ömer beni o kadar kınadı ki yer yanlsa da
içine girsem diye düşündüm. Miğferli adam miğferini çıkardı meğer o Talha b.
Ubeydullah'mış. Ömer'e: 'Ey Ömer! Çok ileri
gitin. Allah'tan başka sığınacak, kaçacak bir yer var mı?' dedi.
Kureyş'ten İb-ni Araka denen biri Sa'd'a ok atarak: 'Al sana ok. Ben İbni Araka'yım'
dedi. İbni Araka'ın attığı ok, Sa'd'ın kolundaki şah damarına isabet etti,
daman kopardı. Sa'd: 'Ey Allah'ım, Kureyza ile gözlerim aydın oluncaya kadar
beni Öldürme' dedi. Onlar onun mevalilerinin anlaşmalı bulunduğu bir kabileydi.
Bir müddet sonra Sa'd'ın kolundan akan kan durdu. Yüce Allah, müşrikleri yok
edecek güçte fırtına gönderdi. Böylece Yüce Allah, savaşta mü'minlerin imdadına
yetişti. Allah, güçlüdür, azizdir. İmam Ahmed rivayet etmiştir.91 Ömer b.
Hattab'ın bildirdiğine göre:"... O kızı Hafsa'nın yanına vanr ve: 'Ey
kızcağızım, sen Rasulullah'tan istediğin şeylerle, gününün öfkeli geçmesine
sebep mi oluyorsun?[399]
diye sorar. Hafsa: 'Allah'a yemin olsun ki onunla sadece meşveret ediyoruz'
der. Hz. Ömer anlatıyor: Dedim ki: 'Kızım, seni Allah'ın azabından Rasulünün de
gazabından sakındırdığımı biliyorsun...' Daha sonra Aişe'nin yanına vardım. Ona
da: 'Ey Ebu Bekir'in kızı! Demek Rasulullah'ı incitecek duruma geldin...'
dedim.[400]
Ebu Meryem Abdullah b.
Ziyad el-Esedî anlatıyor: "Talha, Zübeyr ve Hz. Aişe, Basra'ya doğru yola
çıktılar ve Ammar b. Yasir ile Hasan b. Ali'ye haber gönderdiler. Kufe'de ikisi
bize ulaştı. Birlikte minbere çıktılar. Hasan b. Ali minberin en üstünde idi.
Ammar'da Hasan'ın biraz aşağısından ayağa kalktı ve bizi oraya topladı. Ammar'ı
"Hz. Aişe, Basra'ya geliyor. Vallahi O dünyada ve ahirette peygamberinizin
hanımıdır. Fakat Allah, ona mı yoksa kendisine mi itaat edeceğinizi bu şekilde
sınamak istiyor, derken işittim.[401]
Kendi aleyhine de olsa
doğruyu rivayet etmesi:
Hz. Aişe diyor ki:
"Size benden ve Rasulullah'tan haber vereyim mi? Bir gece Rasulullah benim
yanımdaydı. Döndü, ridasım koydu, ayakkabılarını çıkarıp ayağının yanına koydu.
İzarının ucunu döşeğin üzerine sererek yan yattı. Az sonra uyuduğumu zannetti.
Ridasım aldı, yavaşça ayakkabısını giydi. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve sessizce
kapıyı kapadı. Hemen gömleğimi başıma örttüm, izarımı bütün vücudumu kapatacak
şekilde giydim, sonra Baki (kabristanına) kadar arkasından gittim.
(Rasulullah) kalktı, uzunca bir müddet ayakta durdu; sonra ellerini üç defa
yukan kaldırdı.
Böyle yapmaktan
vazgeçince ben de bıraktım. O koştu, ben de koştum, O sıkı sıkı yürüdü, ben de
sıkı sıkı yürüdüm, O çabucak dönünce ben de döndüm, onu geçip (eve) girdim.
(Hemen) yan yattım. Rasulullah içeri girdi. "Ey Aişe! sana ne oldu? Soluk
soluğa kalmışsın' dedi. Ben de 'Bir şey yok' dedim. Bunun üzerine buyurdu ki:
'Bana haber ver.' Yahut da 'Latif ve Habir olan bana haber verir' dedi. Ey
Allah'ın Rasulü! Babam ve anam sana feda olsun' dedim ve ona (durumu) anlattım.'
Rasulullah: 'Demek önümde gördüğüm karaltı sendin' dedi. Ben de 'evet' dedim.
Bunun üzerine acıtacak şekilde göğsüme vurdu, sonra da 'Allah'ın ve Rasulünün
seni görmeyeceğin mi sandın?' dedi. Ben de 'Evet, insanlar ne kadar gizli
tutarsa tutsun Allah onu bilir' dedim. Rasulullah: 'Senin gördüğünde Cebrail
geldi, bana seslendi (bunu) senden gizledi. Senden gizleyerek ben de cevap
verdim. Elbiseni çıkardığın için yanına girmedi. Seni uyuyor zannettim, bu
sebeple uyandırmak istemedim. Üstelik gecenin karanlığından korkmanı uygun
bulmadım.' Cibril bana: 'Rabbın, Baki kabristanına gelmeni ve onlara istiğfarda
bulunmanı emrediyor' buyurdu. Hz. Aişe diyor ki: 'Onlara nasıl dua edeyim ya
Rasulullah, dedim. Bunun üzerine: 'Selam, mü'minlerin ve müslümanla-rın üzerine
olsun, Allah bizden önce gelenlere de sonra geleceklere de merhamet etsin.
İnşaallah biz de sizlere katılacağız de' buyurdu."[402]
Yine Hz. Aişe
anlatıyor: "Rasulullah, bal ve tatlıyı çok severdi. İkindiden sonra (eve)
döndüğü zaman hanımlarının yanma gelir, birinin yanına girerdi. (Bir gün)
Ömer'in kızı Hafsa'nın yanına girdi. Her zamankinden daha uzun bir müddet
içeride kaldı. Ben bunu kıskandım ve bu durumu sordum. Bana: 'Hafsa'nın
kavminden bir kadın ona bir tuluk bal hediye etti. Rasulullah'a baldan bir
şerbet sundu' denildi. Bunun üzerine ben: 'Vallahi ona bir hile yapacağım'
dedim." Şevde bint Zem'a'ya: "O sana gelecek, sana yaklaştığı zaman
zamk şırası yedin' de. O sana: 'Hayır' diyecek. O zaman 'peki bu koku ne?1 diye
sor. O sana: 'Hafsa bana bal şerbeti sundu' diyecek. O zaman sen ona: 'O urfut
ağacının balıdır1 de. Ben de böyle diyeceğim. 'Safîyyet sen de onu (içtin)' de.
Şevde dedi ki: "Vallahi, Rasulullah kapıya gelir gelmez, senin korkundan
dolayı söylediğin şekilde Rasulullah'a davranmayı düşündüm. 'Ey Allah'ın
Rasulü, zamk şırası mı yedin? diye sordum. Rasulullah 'hayır' deyince Şevde
'öyleyse bu koku nedir?1 diye sordum. Rasulullah: 'Hafsa bana bal şerbeti
içirdi. Üzerimde kokan odur' dedi. Dedim ki: 'o balı yapan arılar urfut (pis
kokulu bir çeşit meşe ağacı) yemişler.1 Nihayet Rasulullah dönüp dolaştı ve
benim (Aişe'nin) yanıma geldi. Ben de aynı şeyleri söyledim. Safiyye'nin yanma
varınca o da Rasulul-lah'ı aynen karşıladı. Hafsa'nın evine gittiğinde Hafsa:
'Ey Allah'ın Rasulü, ondan daha içer misin?' teklifinde bulundu. Rasulullah:
'Hayır buna gerek yok' buyurdu. Ravi Aişe diyor ki: Şevde 'Vallahi bunu (bal
şerbetini) Rasulullah'a haram ettik' deyince 'ağzını tut' dedim."[403]
Ümmü'l-mü'minin
Aişe'nin bildirdiğine göre Rasulullah hastalanıp yatağa düşünce 'Ebu Bekir'e
gidin de cemaate namaz kıldırsın' buyurdu. Hz. Aişe diyor ki: "Dedim ki:
'Ebu Bekir senin yerine namaz kıldırırsa insanlar ağlama sesinden başka bir şey
duyamaz. Ömer'e emret de o namaz kıldırsın.' Böyle dememe rağmen Rasulullah
'Ebu Bekir'e haber verin insanlara namaz kıldırsın' buyurdu."
Hz. Aişe diyor ki:
"Hafsa'ya dedim ki, 'Rasulullah'a söyle, EbuBekir çabuk hüzünlenen
biridir. Eğer senin yerine geçerse ağıttan insanlar onun sesini duyamaz. Onun
için Ömer'e emret de, o namaz kıldırsın." Hafsa aynen dediklerimi yapınca
Rasulullah: "Yeter ey Yusuf a tuzak kuranlar. Ebu Bekir'e söyleyin de
namaz kıldırsın" buyurdu. Bunun üzerine Hafsa, Aişe'ye demiştir ki:
"Benim sana bir iyiliğim dokunmaz."
Bir rivayette[404] de
Aişe şöyle demiştir: Rasulullah'a sık sık değişiklik için başvurmama; ondan
sonra makamına geçecek olanı, insanların ebediy-yen sevmelerinin mümkün
olmadığı düşüncesinden başkası sevketmezdi. Kanaatıma göre Rasulullah'ın yerine
geçecek kişi insanların onun sebebi ile kavga ettikleri kişi olacaktı. Bu
nedenle Rasulullah'ın Ebu Bekir'den vazgeçmesini istedim.[405]
Hz. Aişe'nin büyük bir
zan altında tutulması ve îfk hadisesi:
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıktığında hanımları arasında
kur'a çekerdi. Kur'a kime çıkarsa Rasulullah ile beraber o giderdi. (Benî
Mustalık) gazasına gitmek istediği zaman da Rasulullah kur'a çekti ve benim
ismim çıktı. Rasulullah ile beraber sefere çıkmıştı. Bu sefer, hicap âyeti
indikten sonra idi. Beni, mahfil içinde yüklediler ve (konak yerinde) mahfil
içinde indirilirdim. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) gazanın bitiminden sonra
Medine'ye geri dönme kararı aldı. Medine'ye yaklaştığımızda (bir konak yerine
indi. Gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra) yola koyulma emrini verdi. O
sırada def-i hacet ettikten sonra mahfilime döndüm. Bir de göğsümü yokladım ki
Yemen'in göz boncuğundan (dizilmiş) kolyemin koptuğunu anladım. Dönüp
gerdanlığımı aradım. Onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. (Öyle zannetmiştim ki
benim devemi ben mahfilimde bulunmadıkça sevketmezler.) Halbuki yolda bana
hizmet edenler gelip mahfilimi yüklemişler ve onu bindiğim devenin üzerinde
götürmüşlerdi. Onlar beni mahfilin içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar
hafif idi. Ağır vücutlu değillerdi. Az yemek yerlerdi. Bu cihetle hizmetçiler
mahfili yüklemek üzere kaldırdıklarında mahfili ağırlığının pek farkına
varmayarak yüklemişlerdi. Özellikle de ben küçük yaşta bir kadındım. Bu yüzden
deveyi sürüp götürmüşler. Ordu gittikten sonra ben kolyemi buldum. Ordugâha
geldiğimde kimse yoktu. Oradan evvelce bulunduğum yere döndüm. Öyle
zannetmiştim ki beni mahfilde bulamayınca dönüp beni alırlar. Ben bu
düşünceyle oturduğum yerde uyuya kalmışım. Safvan b. Muattal -ki arkadan
gelerek geride kalan şeyleri toplamaya ve menzile götürüp ashabına vermeğe
memur idi.- Askerin arkasından sabaha yakın bulunduğum yere gelmiş ve bir
karaltının uyuduğunu görerek yanıma yaklaşmış (ve beni tanımış). Bu zat beni
örtünmeden önce görmüştü. Safvan devesini çök-türdüğü zaman (hayret ederek)
'Biz Allah'ınız ve O'na dönüp varacağız1 demişti. Ben de bu sese uyanmıştım.
Uyanınca hemen feraceme burundum. Vallahi tek bir kelime bile konuşmadık. Ondan
istirca'ından başka birşey işitmedim. Devesinden inip devesini çöktürdü. Ben de
deveye bindim. Safvan, bindiğim deveyi tutarak önde yürüdü. Nihayet kafile
konak yerine indikten sonra öğle sıcağında askere yetiştik. Bu sırada (hakkımda
iftira ederek) helak olan helak olmuştu. Bu büyük iftiranın başını çeken
Abdullah b. Ubey b. Selul'du. (Ravi Urve devam ediyor.) 'Bu olay yayılıyor,
SeluTun yanında konuşuluyordu. O bu durumdan faydalanarak, aleyhte propaganda
yapıyordu. İfk hadisesinde Hasan b. Sabit, Mistah b. Esase, Hamne bint Cahş ve
isimlerini bilmediğim bir grup, çok aşırı gitmişlerdi...Buna rağmen Hz. Aişe,
yanında Hasan'a sövülmesinden hoşlanmaz ve Bfeasan'm şöyle söylediğini
belirtirdi: 'Benim onun babası. Benim Muhammed'in namusu sizden
korunmuştur."
Hz. Aişe:
"Medine'ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer orada halk arasında
ashab-ı ifldn bühtanları dolaşıyormuş. Bunlardan tamamen habersizdim. Zira
hastalığımın beni işkillendiren bir yanı vardı. Rasulullah'tan, başka
hastalıklarım sırasında görmüş olduğum ilgiyi bu sefer görmüyordum. Ancak
yanıma giriyor, selam veriyordu. Ve (adımı anmadan 'hastamız nasıl?') diyor
bununla iktifa ediyordu. Benim ifk olayından haberim yoktu. Nihayet iyileşmeye
başlamıştım. Bir gece ben Mistah'ın annesiyle kazayı hacet mahallimiz olan
"menası" tarafına çıkmıştım. Buraya ancak geceleri çıkardık. Bu adet
evlerimizin yanma helalar yapılmadan önceydi. O zamanlar bizim halimiz ilkel
arapların çöldeki adetine benziyordu. Ben, Mistah'ın anası (Selma) -Ebu Ruhm b.
el-Muttalib b. Abdimenaf in kızı, Mistah b. Esase b. Ubad b. el-Muttalib oğlu
olur- ile kazai hacet mahalline yönelip giderken ayağı çarşafına takılıp
düşmüştü. Araplar arasında felaket zamanında söylenmesi adet olan 'düşmanın
helak olsun1 yerine Selma, 'Mistah helak olsun!1 diye (oğluna) beddua etti. Ben
kadına: 'Ne fena söyledin. Bedir'de hazır bulunan bir kişiye beddua ediyorsun'
dedim. Kadın bana: 'Ortada dönen bühtanları duymadın mı?1 dedi. Ben: 'Ne
söylüyorlar ki?1 dedim. İftira edenlerin yaptıklarını bana anlattı. Artık
hastalığımın üstüne bir hastalık daha eklenmişti. Eve dönünce yanıma Rasulullah
geldi. 'Hastalığınız nasıl?' diye sordu 'Ya Rasulullah! Ebeveynime gitmek üzere
bana izin veriniz' dedim. Ben bu haberi ebeveynimden tahkik etmek istiyordum.
Rasulullah bana izin verdi. (Ben de ebeveynimin yanma geldim) ve anneme:
'Anneciğim, halk arasında dönüp dolaşan bu ne iştir?' dedim. Annem: 'Ey kızım!
Kendini üzme, sen kendini düşün.' Vallahi bir kadın senin gibi hüsnü cemale
malik ve kocasının yanında sevimli olsun birçok ortakları bulunup da aleyhinde
dedi-kodu etmemeleri pek nadirdir. 'Sübhanallah, halk niçin böyle söz söylesin?
doğrusu hayret vericidir' dedim. 'O gece sabaha kadar gözümün yaşı dinmedi.
Gözüme uyku girmedi. Rasulullah o sabah Ali b. Ebi Talib ve Usame b. Zeyd'i
yanına çağırmıştı. Vahiy gecikince ehli ile ayrılması konusunda onlarla istişare
etmişti. Usame, Ehl-i Beyt için nefsinde bilip gönlünde beslediği sevgiyi
Rasulullah'a tavsiye ve işaret etti: 'Ya Rasulullah! pak hanımınız (size layık)
ehlinizdir. Biz Hz. Aişe hakkında hayırdan başka birşey bilmeyiz' dedi. Hz.
Ali'ye gelince o: 'Ey Allah'ın Rasulü, Allah, sana dünyayı dar etmemiştir.
Aişe'den başka kadın çoktur. Aişe'nin cariyesi Berire'ye sorunuz. O doğrusunu
size söyler' demişti. Rasulullah Berire'yi çağırıp: 'Ey Berire hanımından sana
şüphe veren birşey gördün mü?' diye sordu. Berire: 'Hayır, ya Rasulullah,
görmedim. Sizi hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki ben
hanımımdan katiyyen ayıp olarak sadır olmuş olaydan başka birşey görmedim: Aişe
küçük yaşta bir kadındı. Hamur yoğururken uyurdu da evin besi koyunu gelip
hamuru yerdi.' dedi. Bunun üzerine Rasulullah o günü Mescid-i Saadette bir
hutbe okuyarak; Abdullah b. Ubey'in aleyhinde konuştuğundan dolayı mazur
görülmesini isteyerek: 'Ey müslümanlar, ehlim konusunda bana eza eden bir şahıs
hakkında bana kim yardım eder de benim için ondan intikam alır? Vallahi ben,
ehlim hakkında hayırdan başka birşey bilmiş değilim. Bu müfteriler bir adamın
da ismini ortaya koydular ki bu zat hakkında da hayırdan başka birşey
bilmiyorum. Bu kimse şimdiye kadar ancak benimle beraber ehlimin yanına
girmiştir' dedi. Bunun üzerine Sa'd b. Muaz ayağa kalkarak: 'Ya Rasulullah!
Size ben yardım edeceğim. Eğer sözünü ettiğiniz bu kişi Evs'dense, onun boynunu
vururuz. Eğer Hazrec kardeşlerimizdense ne yapmak lazımsa siz emredersiniz. Biz
emrinizi yerine getiririz' dedi. Bu defa da Hazrec'den Sa'd b. Ubadc ayağa
kalktı. Bu Hazrec'in eşrafmdandır, bu olaydan Önce salih bir kimseydi. Fakat bu
defa kabile hamiyyet ve gayretiyle Sa'd b. Muaz'a karşı:
'Vallahi sen yalan
söylüyorsun. Sen onu (Abdullah b. Ubey'i) öldüremezsin ve öldürmeye gücün de
yetmez, dedi. Bu defa da Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak, Sa'd b. Ubade'ye
karşı: 'Allah'ın beka ve ebediyetine karşı yemin ederim ki sen yalan
söylüyorsun. Vallahi biz elbette onu katlederiz. Sen muhakkak münafıksın ki
münafıklar hesabına bizimle mücadele ediyorsun' diye karşılık verdi. Bu suretle
Evs ve Hazrec kabileleri ayaklandılar. Hatta birbirleriyle savaşa
yeltendiler. Rasulullah ise
henüz minberde bulunuyordu. Hemen
minberden indi ve onları teskin etti. (Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor.) Bana
gelince... Ben o gün ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi.
Sabahleyin babam ve anam yanıma geldiler. Ben bu şekilde iki gece ağladım. O
kadar gözyaşı döktüm ki ağlamaktan yüreğim parçalanacak sandım. Bir ara
ebeveynim yanımda oturdukları ve ben ağlamakta bulunduğum sırada Ensardan bir
kadın izin istemiş, ben de izin verdim. O da oturup benimle ağlıyordu. Biz bu
vaziyette iken ansızın Rasulullah içeri girdi, oturdu. Halbuki Rasulullah
benden önce hakkımda dedikodu başladığı günden beri yanıma oturmamıştı.
Rasulullah bir ay beklediği halde kendisine hakkımda birşey vahyolunmamıştı. Rasulullah şehadet ederek:
'Ey Aişe, hakkında bana şöyle şöyle sözler söylendi. Eğer sen bu isnadlardan
berî isen yakında Allah seni temize çıkarır. Yok eğer böyle bir günaha
yaklaştınsa Allah'tan mağfiret dile ve tevbe et. Çünkü kul, günahını itiraf ve
sonra tevbe edince, Allah da ona af İle muamele eder' dedi. Rasulullah bu
hitabesini bitirince gözyaşlarını dindi. Hemen babama: 'Rasulullah'ın söylediği
söze benim adıma cevap ver1 dedim. Babam: 'Vallahi kızım! Rasulullah'a ne
diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Sonra anneme: 'Rasulullah'ın söylediği söze karşı
benim namıma cevap ver* dedim. O da: 'Vallahi ben de Rasulullah'a ne diyeceğimi
bilmiyorum' dedi. Ben genç bir kadındım. Kur'an'ın birçok kısmını okumamıştım.
Bu cihetle şöyle dedim: 'Vallahi biliyorum ki, siz, halkın dedikodusunu
işittiniz, nefsinizde büyütüp ona inandınız. Ben size beriyim desem -Allah
bilir ki beriyim- benim bu sözümü tasdik etmezsiniz. Eğer bir işle itiraf etsem
-Allah kat'i surette suçsuz olduğumu biliyor- siz muhakkak beni tasdik
edersiniz. Vallahi bu vaziyette benim ve sizin için anlatılacak bir Örnek
bulamıyorum, ancak Yusuf un babası (Yakub'u) Örnek buluyorum. Yakup,
oğullarına: 'Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Söylediklerinize karşı da sığınağım
Allah'tır' demişti. Ben bu sözü söyledim sonra yatağıma döndüm. Ben yalnız
Allah'tan beraat umuyordum. Lakin hakkımda bir vahiy inzal olunacağını hiç
tahmin etmiyordum. Kendimi bana ait bir mesele için Kur'an lisanı ile
konuşulmaktan çok hakir addederdim. Fakat Rasulullah'ın uykusunda bir rüya
görmesiyle temize çıkarılmayı Allah'tan umuyordum. Vallahi Peygamber yerinden
kalkmamıştı ve oradakilerden hiç biri odadan dışarı çıkmamıştı. Nihayet
Rasulullah'a vahiy geldi. Vahyin ağırlığından terlemeye başladı. Hatta vahiy
sırasında kış günleri bile ter dökerdi. Vahiy izleri gidince sevincinden
gülüyordu ve bana ilk söylediği söz şu oldu: 'Ya Aişe Allah'a hamd et! Allah
seni (bu iftiradan) kat'i surette temize çıkardı'. Bunun üzerine anam bana:
'Kızım, kalk da Rasulullah'a teşekkür et' dedi. Ben: 'Hayır, kalkmam ve yalnız
Allah'a hamd ederim' dedim. Allah Teala şöyle buyuruyordu:
"O yalan haberi
getirip (ortaya) atanlar, içinizden bir topluluktur. Siz onu sizin için bir şer
saymayın. Bilakis o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişi işlediği günahın
cezasını görecektir. Onlardan o (yalan)ın en büyüğünü idare edene de büyük bir
azab vardır. Onu işittiğiniz zaman inanan erkek ve kadınların, kendiliklerinden
güzel zanda bulunup: 'Bu apaçık bir iftiradır1 demeleri gerekmez miydi? (İman
bunu gerektirirdi. Bir mü'min hem de Rasulullah'ın zevcesi hakkında böyle bir
iftiraya nasıl kulak asardı?) Ona dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem
ki şahitleri getirmediler, o halde onlar yalancıların ta kendileridir. Eğer
size dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız
bu yaygaradan size mutlaka büyük bir azab dokunurdu. Çünkü siz onu dillerinizde
(birbirinizden) ahveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi
(düşünüp taşınmadan hemen) ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş
sanıyorsunuz. Oysa o, Allah(ın) yanında büyük bir günahtır. Onu işittiğiniz
zaman: 'Bunu konuşmamız bize yakışmaz, haşa, bu büyük bir iftiradır' demeniz
gerekmez miydi? Allah size öğüt veriyor ki eğer inananlar iseniz böyle bir şeye
bir daha asla dönmeyesiniz diye. Allah, size âyetlerini açıklıyor. Allah
bilendir, hikmet sahibidir. İnananlar içinde edepsizliğin yayılmasını
isteyenler için dünyada da ahirette de acı bir azab vardır. Allah bilir, siz
bilmezsiniz. Eğer size Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı ve Allah çok
şefkatli ve merhametti olmasaydı (bu iftiranızdan dolayı) büyük bir azaba
uğrardınız. Ey İnananlar! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın
adımlarını izlerse o, (şeytan) ona edepsizliği ve kötülüğü emreder. Fakat
Allah, dilediğini temizler. Allah işitendir, bilendir. Sizden fazilet ve servet
sahibi kimseler, yakınlığı bulunanlara, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere
birşey vermemeğe yemin etmesinler, (onları) affetsinler, geçinsinler. Allah'ın
sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah bağışlayan, esirgeyendir. O, namuslu,
birşeyden habersiz inanmış kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette
de lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azab vardır. O gün dilleri, elleri
ve ayaklan yaptıklarına şahitlik edecek, o gün Allah onlara hak ettikleri
cezalarını tam verir ve onlar da bilirler ki Allah, apaçık haktır. Kötü
kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara, iyi kadınlar İyi
erkeklere, iyi erkekler iyi kadınlara mahsustur. Bunlar (Peygamber, Aişe ve
Safvan) onların dediklerinden uzaktır. Kendilerine Allah'tan bir mağfiret ve
cömert bir rızık vardır." (Nur, Bakara, 226).
Allah Teala benim
masum olduğuma dair bu âyetleri indirince Hz. Ebubekir es-Sıddik-Mıstah b.
Esase'ye kendisine yakınlığı ve fakirliği sebebiyle infakta bulunuyordu
"Vallahi Mistah'a ebediyyen infakta bulunmayacağım" dedi. Hz.
Ebubekir: Hz. Aişe'ye bunları dedikten sonra Cenab-ı Allah: "Sizden
fazilet ve servet sahibi olanlar yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda
hicret edenlere vermekte kusur etmesinler, affetsinler, aldırış etmesinler.
Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah Gafur'dur, Rahimdir. (Nur,
22) âyetini indirdi. Bunun üzerine Ebubekir: "Hayır, severim, vallahi
Allah'ın beni bağışlamasını çok isterim" dedi ve daha önce Mistah'a
vermekte olduğu şeyleri tekrar verdi. Ve dedi ki: 'Vallahi, (o nafakayı asla
kesmeyeceğim' Hz. Aişe anlatmaya devam etti: 'Rasulullah, Zeyneb bint Cahş'a
benim durumumu sordu, Zeyneb'e: 'Ne biliyorsun ya da ne gördün?' dedi. Zeyneb:
'Ey Allah'ın Rasulü, gözümü ve kulağımı onun aleyhine ber şey söylemekten
muhafaza ederim. Allah'a yemin olsun ki onun hakkında yalnız iyilik biliyorum'
dedi. Hz. Aişe diyor ki: Rasulullah'ın zevceleri arasında o, benimle rekabet
eden biriydi, Allah onu ehli ifke katılmaktan korudu. Zeyneb'in kız kardeşi
Hamne ise (iftiraya taraftar olarak) Hz. Aişe aleyhinde hareket etmeye başladı.
-İftira edenler içinde o da helak oldu. Dedikodular kendisine söylenen bir kişi
şöyle diyordu: 'Allah'ı eksik sıfatlardan tenzih ederim. Nefsim, kudretinde
olan Allah'a yemin ederim ki elbisesini hiç açmadım' dedi ve sadece Allah'a
hamdetti. Hz. Aişe: 'O adam bu hadiseden sonra Allah yolunda şehid oldu'
dedi."[406]
Allah'ın, Aişe'yi
yüceltmesi
Hz. Aişe,
Rasulullah'ın (s.a.v.) kendisine şöyle dediğini rivayet eder: "Sen, bana
uykumda iki defa gösterildin. Seni ipekten bir elbise içinde gördüm. Bana: 'Bu
senin hanımındır1 dendi (peçeni) kaldırıp baktım ki sensin' 'Şüphesiz ki bu
Allah'tandır' dedim."[407]
Hz. Aişe şöyle
naklediyor: "Rasulullah bana 'Ey Aîşe, bu Cebrail'dir, sana selam
söylüyor1 dedi. Bunun üzerine 'Allah'ın selamı,, rahmeti ve bereketi onun. da üzerine
olsun' dedim"[408]
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah (s.a.v.) :'Ey Ümmü Seleme, Aişe hariç sizden hiçbirinizin
yorgamndayken Allah bana vahyetmedi' buyurdu."[409]
Ammar b. Yasir
naklediyor ve diyor ki:"..,. Allah'a yemin olsun ki o dünyada ve ahirette
Rasulullah'ın zevcesidir."[410]
Rasulullah'ın Hz.
Aişe'yi yüceltmesi
Enes şöyle rivayet
ediyor: Rasulullah "... Aişe'nin diğer kadınlara olan üstünlüğü tirit
(yemeğinin) diğer yemeklere olan üstünlüğü gibidir' buyurmuştur."[411]
Hz. Aişe rivayet
ediyor: "Rasulullah, Fatıma'ya: 'Ey kızım, benim sevdiğimi sen de sevmek
istemez misin?' dedi. O da: 'Evet isterim1 karşılığını verince, Rasulullah:
'Öyleyse (Hz. Aişe'yi göstererek) bunu sev' dedi."[412]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) vefat etmesine neden olan
hastalığında sık sık 'yarın nerdeyim? yarın nerdeyim?' diyordu. Bu sözü ile
Aişe'nin gününü istiyordu. Diğer hanımları istediği yerde olması için ona izin
verdiler. Vefat edinceye kadar Hz. Aişe'nin evinde kaldı. Hz. Aişe diyor ki:
'Rasulullah, sıranın dönüp bana geleceği günde vefat etti. RasuluUah'm, başı
göğsüme yaslı iken Allah onun ruhunu aldı."[413]
Sahabe'nin Hz.Aişe'yi
yüceltmesi
Hz. Aişe rivayet
ediyor. Hz. Aişe, Esma'dan kolyesini emanet vermesini istedi. Hz. Aişe onu
kaybetti. Rasulullah da (kolyeyi) aramak üzere sahabeden birkaç kişiyi
gönderdi. (Yolda) namaz vakti gelince abdestsiz olarak namaz kıldılar. Daha
sonra Rasulullah'a gelince bu durumu ona bildirdiler. Bunun üzerine hemen
teyemmüm âyeti nazil oldu. Useyd b. Hudayr (Hz. Aişe'ye hitaben): "Allah,
senin iyiliğini versin. Vallahi! Seninle ilgili bir âyet inmedi ki Allah, onu
senin için bir çıkış yolu, müslümanlar için de bir bereket kılmasın."[414]
Yine Hz. Aişe rivayet
ediyor. Rasulullah'ın hanımları iki guruptu. Birinde Hz. Aişe, Hafsa, Safiyye
ve Şevde vardı. Diğerinde de Ümmü Seleme ve Rasulullah'ın diğer hanımları
vardı. Müslümanlar Rasulullah'ın Hz. Aişe'ye olan sevgisini biliyorlardı.
Müslümanlardan biri Rasulullah'a bir hediye göndermek istediği zaman,
Rasulullah, Hz. Aişe'nin evine gelinceye kadar onu bekletir, Rasulullah
Aişe'nin evinde olduğu zaman; hediye sahibi onu Hz. Aişe'nin evine gönderirdi.[415]
İbn Ebi Melike
anlatıyor: "İbn Abbas, Hz. Aişe'nin vefatından önce onun huzuruna girmek
için izin istedi.... 'Rasulullah'ın amcasının oğlu ve müslümanların ileri
gelenlerinden biri' denildi. Hz. Aişe: 'Ona izin verin" dedi. İbn Abbas,
Hz. Aişe'ye: 'Beni nasıl bilirsin?1 dedi. Hz. Aişe: 'Allah'tan korkup
sakındığın müddetçe iyi bilirim' cevabını verdi. İbn Abbas: 'İnşaallah sen de
hayır içindesin. Rasulullah, sadece seninle bekarken evlendi ve iffetin
hakkında âyet nazil oldu.' Başka bir rivayette[416] 'Ey
mü'minlerin annesi 'Rasulullah'ı yüceltmede ve Ebi Bekir'i şereflendirmede öne
geçtiniz' dedi."[417]
Habeşistan'a Hicreti
Hz. Aişe anlatıyor:
"Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme, Habeşistan'da, içinde tasvirler bulunan bir
kiliseyi gördüklerini anlattılar. Bunu Rasulullah'a anlattıkları zaman
Rasulullah: 'Onların içinde salih bir adam vardı, o ölünce kabrinin üzerine bir
mescid yaptılar ve içine o resimleri yaptılar. Kıyamet günü Allah indinde
mahlukatin en şerlileri onlardır' buyurdu."[418]
Rasulullah'ın, Ümmü
Seleme'nin kocası Ebu Seleme'yiyüceltmesi
Ümmü Seleme anlatıyor:
"... Ebu Seleme gözleri açık olarak vefat ettiğinde, Rasulullah onun
yanına geldi, Ebu Seleme'nin gözlerini kapadı ve: 'Ruh kabzedilince göz onu
takip eder' buyurdu. Bu olay üzerine onun ailesinden bir takım insanlar feryad
etmeye başladılar. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nefislerinize karşı sadece
hayırla dua ediniz. Doğrusu melekler sizin dediklerinize inanırlar' buyurdu.
Sonra da: 'Allah'ım, Ebu Seleme'yi bağışla, onu hidayete erenlerin derecesine
yükselt, onun zürriyetinin koruyucusu ol; bizi ve onu bağışla ey alemlerin
Rabbı! Kabrini geniş ve aydınlık kıl1 diye dua etti.[419]
Ümmü Seleme'nin,
Rasulullah'ın emrine uyarak sabretmesi
Ümmü Seleme dedi ki:
"Ebu Seleme Öldüğünde o garip yerde doğdu, garip yerde öldü' deyip
söylenerek ağlamaya başladım. Ağlayacağım sırada Medine'nin dışından bir kadın
bana yardım etmek için gelirken Rasulullah onu yolda karşıladı, ona: 'Allah'u
Teala şeytanı evden iki defa kovmuşken onu yeniden eve sokmak mı istiyorsun?'
deyince ağlamaktan vazgeçtim.""[420]
Kocası Ebu Seleme'ye
Bağlılığı
Ümmü Seleme dedi ki:
"Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: 'Bir müs-lüman ki başına bir bela
geldiğinde, biz, Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz. Ey Allah'ım! bu belama
karşılık bana mükâfat ver, ondan daha hayırlısı ile beni destekle derse Allah,
o musibeti kaldırıp hayırlısını verir.' Ebu Seleme ölünce 'Müslümanlardan
Rasulullah'a hicret eden Ebu Seleme'den daha hayırlı kim var?' dedim. Allah
Teala bana Ebu Seleme yerine Rasulullah'ı verdi..."[421]
Ümmü Seleme'nin
Rasulullah'la evlenmesi
Ümmü Seleme'den
nakledildiğine göre o şöyle demiştir: "Rasulullah Hatıb b. Ebi Beltaa'yı
kendisiyle evlenmem için bana gönderince 'benim bir kızım var, ben de çok
kıskanç biriyim' dedim. Bunun üzerine Rasulullah: 'Kızına gelince ona muhtaç
olmasın diye Allah'a dua ederiz, Ümmü Seleme'den de kıskançlığı kaldırması
için Allah'a dua ederiz' dedi."[422]
Ümmü Seleme'den
rivayet edilmiştir: Rasulullah kendisiyle evlendiğinde üç gün yanında kaldı.
Sonra; Senin zayıflığından dolayı değil ama u-sul, zifaftan sonra dulun yanında
üç gün kalmaktır. Ancak yine de eğer istersen yediye tamamlayayım. Yediye
tamamlarsam diğer eşlerim için de yedi güne tamamlamam gerekir. Eğer istersen
onların günlerini de üçler döne rim. Ümmü Seleme: "Üçe tamamla" dedi.[423]
Ümmü Seleme'nin
şahsiyeti
Hz. Aişe anlatıyor.
Rasulullah'ın hanımları iki gruba ayrılmışlardı. Birinci gurupta Aişe, Hafsa,
Safıyye ve Şevde diğer grupta ise Ümmü Seleme ve Rasulullah'ın diğer hanımları
vardı... Gurubu Ümmü Seleme'ye dedi ki: 'Rusulullah'a git ona söyle: İnsanlara
desin ki: 'Rasulullah'a kim hediye vermek istiyorsa, Rasulullah, hanımlarından
hangisinin evinde ise hediyeyi oraya versin.1 Bunun üzerine Ümmü Seleme teklifi
Rasulullah'a iletti."[424]
Ümmü Seleme'nin
müslümanların işleriyle ilgilenmesi ve müslümanların liderine kulak vermesi:
Rasulullah'ın hanımı
Ümmü Seleme anlatıyor: "Rasulullah'tan duymadığım bir şekilde insanların
havuzdan bahsettiklerini duydum. Bir gün cariyem, saçımı tararken,
Rasulullah'ın minberden: 'Ey insanlar1 dediğini duydum. O zaman cariyeye
önümden çekil, dedim. Cariye: 'O erkekleri çağırıyor kadınları çağırmıyor'
deyince ben de insanlardanım dedim. Rasulullah buyurdu ki: 'Havza en önce ben
varacağım. Hiç biriniz arkamdan gelemez. Gelen de yolunu kaybetmiş deve gibi
sağa-sola rastgele seğirtir. Bu durum karşısında 'niçin böyle oluyor?1 derim.
Bana: 'Senden sonra onların neler yaptıklarını bilmiyorsun' denilir. Ben de
'uzak olsunlar' derim."[425]
Usame b. Zeydin
bildirdiğine göre "Cebrail, Rasulullah'a geldi. Rasulullah'ın yanında Ümmü
Seleme vardı..." Ravi devam ediyor: "Sonra Cebrail kalkıp gitti.
Rasulullah, Ümmü Seleme'ye: 'Bu kimdir?' dedi Ümmü Seleme: 'Bir seraskerdir'
dedi. Ümmü Seleme diyor ki: 'Allah'a yemin olsun ki o seraskerden başkası
olamaz. Nihayet Rasulullah'm Cebrail'den bahsetti ğini duyunca o kimsenin kim
olduğunu anladım."[426]
Ümmü Seleme hadisi
kısaca bu. Cebrail ile Rasulullah arasındaki konuşmayı Hz. Aişe şöyle
açıklamıştır: "Sonra Rasulullah hutbede şunları anlattı: 'Cebrail,
Rasulullah'a geldi. (Ahzab gazvesinden döndükten sonra gelmiştir). O'na: 'Demek
silahını bıraktın! Vallahi biz onu bırakmadık, haydi silahını onlara yönelt!'
deyince Rasulullah 'Nereye?' diye sordu,. Cebrail, Beni Kurayza'yı göstererek:
İşte şuraya1 dedi."[427]
Ümmü Seleme'nin
musibetlere karşı dayanıklılığı
Hz. Ömer'den
nakledilmiştir, Rav^ âıyor ki: "Hz. Ömer, Hafsa'nın yanına vardı ve: 'Ey
yavrum1. RasuM'ah'tan istedikleriyle onun günboyu öfkelenmesine seb^p olan sen
misin?1 &$£ çıkıştı. Hafsa: 'Vallahi, artı ' O'ndan birşev inmeyeceğiz1
diyerek, babasra&fcf-skm etti. Hz. Ömer dedi/ 'AlbKn azabjp/an
Rasulullah'ın da öfkesinden difetonoede sakındım biliyorsun.' H/afsa'nın
yanından ayrılıp akrabam olan t>mmâ Seleme^ nına vardiff/f. Hafsa'ya
söylediklerimi ona da söyledim. TJmmü S%m biçim a&fmsın Ömer? Her şeye
karıştığın yetmiyormuş hanım arasına da mı girmek istiyorsun?' dedi. Hz. Ömer
tir sözü bana Öyle tesir etti ki, yapmak istediğim vazgeçmek zorunda kaldım.
Orron yanından da aynldn Ummıi Sekmenin ecrim Allah tan umarak yet buyurdu.
gözetmesi ve Abdullah b. girdiler,
ondan günlerinde meydana buyurmuştur: 'Kabe'ye Bunlar yeryüzünün bir Ümmü Seleme anlatıyor:
"ft; Ebu Seleme'nin çocuklarına tasadduk Onları tabii ki şuraya feuraya
tetnikacak i de ıçootjklarjsnî1 diye sordum. Rasulullah sevabını alırsın."
Ümmü Seleme'nin keskin
zekası, .
in nasıl olacak?1
Rasulullah: 'O
Misver b. Mabrem» ve Meryamet
günü niyetine göre haşrolu-seferi içm Medine^çn çıktı... Ajol Medine
Çölüdür."l30 yazıldıktan sonra Rasululla kesip tıraş olun1 buyurdu, R
kimse Easulullah'ın
mek zorunda kaldı.
Ashab'tan kimse kalkmayınca Rasulullah, Ümmü Seleme'nin yanına vardı ve Ona
insanların tavrını anlattı. Ümmü Seleme: fEy Allah'ın Rasulü! Sen onların
yapmasını mı arzuluyorsun? Dışarı çık, kimseyle birşey konuşma, deveni kes,
berberini çağır seni tıraş etsin' dedi. Rasulullah, Ümmü Seleme'nin dediği gibi
dışarı çıktı, kimseyle konuşmadı, devesini kesip tıraş oldu. Bunu gören ashab
kalktı, (kurbanını) kesip birbirlerini tıraş etmeye başladılar..."
Ümmü Seleme'nin hadis
rivayeti
Ümmü Seleme'den gelen
bir rivayette: "Rasulullah (s.a.v.), bir ay süreyle hanımlarından bir
kısmının yanına girmemeye yemin etti. Yirmi Okuz gün geçince, onların
yanında akşamladı yahut sabahladı.
ulullah'a: 'Ey
Allah'ın Rasiilü! Bir ay süreyle hanımlarına uğramayaca'emin etmiştin"
denilince, Rasulullah: 'Bir ay yirmidokuz gün sürer'"•ekir b. Abdurrahman'm
bildirdiğine göre Mervan, cünüp olarak dıgım bir ^jşjnm oruç utUp
tutamayacağını sormak üzere Ebu Bekir b. yem, saçımı ümmü seıeme'ye gönderdi.
Ümmü Seleme: "Rasulullah, dum. O zamaı. ^ nanım|ariyia beraber olup cünüp
olarak sabahladığm-yor kadınları çatbozar ne de sonra onu kaza ederdi."
Gelen de yolunu kajvor
ki: "Bir kadın< Rasulullah'a gelip: 'Ey Allah'ın Usame b. Zeydin bhv
'i^det süresi dört ay on gündür. Cahiliye Rasulullah'ın yanında Umm«nra vı]
sonunda üzerinizden tezek atardı-Cebrail kalkıp gitti. Rasulullah,, sı 5]en
kadın küçük bir eve girer, en kötü Seleme: 'Bir seraskerdir' dedi. Uı bir sene
boyunca böyle kalırdı. Sene ki o seraskerden başkası olamaz. £ 1([juna sürer,
sonra odadan çıkarılır ve ğini duyunca o kimsenin kim oldug. arkasına doğru
atardı.
"Bir kısım
idareciler olacaktır, siz onları tanıyacaksınız, yadırgayacaksınız.' (Bir kısım
davranışlarını severken bir kısım davranışlarını kötü göreceksiniz). Kim
onları tanırsa, ondan uzak durursa, onların günahlarına ortak olmaz; kim de kalbiyle
onlara buğzederse onların yaptığı günahlardan emin olur. İdarecilerin
günahlarını hoşgörüp onlara uyanlar ise böyle değildir." Ashab-ı Kiram:
'onlarla savaşmayalım mı?' diye sordular, Rasulullah: 'Namaz kıldıkları
müddetçe hayır!' buyurdu.[428]
Rasulullah'ın hanımı
Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Gümüş
kaptan su içen kimse, karnında ancak cehennem ateşi taşımaktadır."[429]
Ümmü Seleme der ki:
"Rasulullah yanıma geldi, yanımda Muhannes vardı. Muhannes'in Abdullah b.
Ebi Umeyye'ye şöyle dediğini işittim: 'Ey Abdullah! Allah Teala yarın sizi şu
kavmi yenmeye müyesser kılarsa, sana Gaylan'ın şişman kızı var, ne diyorsun? O
kız ki şişmanlıktan dört büklüm karşılar, sekiz büklüm arkaya döner.'
(Şişmanlıktan karnı dört büklümdür, arkadan sekiz büklüm görünür) Rasulullah,
devamında Ümmü Seleme'ye hitaben: 'Hunsalar sizin yanınıza asla girmesin1
buyurdu."[430]
Ümmü Seleme'nin
bildirdiğine göre: "Rasulullah bir evde yüzü morarmış bir cariyeyi
görünce: 'Ona rukye yapın, ona göz değmiş' buyurdu."[431]
Ubeydullah b.
el-Kutbiyye dedi ki: "Haris b. Ebi Rabia ve Abdullah b. Safvan ben de
beraberlerinde iken Ümü Seleme'nin yanına girdiler, ondan 'yere batacak
ordudan' sordular. Bu olay İbni Zübeyr'in günlerinde meydana gelmiştir. Ümmü
Seleme dedi ki: 'Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Kabe'ye biri sığınacak,
kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yeryüzünün bir çölünde iken yere
batırılacaklar.' Rasululah'a dedim ki: 'Ya Rasulullah! Ordunun içinde
istemeyerek bulunanın durumu nasıl olacak?' Rasulullah: 'O da onlarla beraber
yere batacak. Fakat o kıyamet günü niyetine göre haşrolu-nacak" buyurdu.
Ebu Cafer der ki: 'Bu çöl Medine Çölüdür."'[432]
Ümmü Seleme'nin
bildirdiğine göre Rasulullâh Ammar'a: "Seni azgın bir kavim şehid
edecektir' buyurmuştur.[433]
Zeyneb'in Rasulullâh
ile evlenmesi Allah'ın emriyle olmuştur. Yüce Allah şöyle buyurur:
"Allah'ın
kendisine nimet verdiği, senin de hürriyetine kavuşturduğun kimseye (Zeyd b.
Harise) "Eşini yanında tut, Allah'tan kork, derken Allah'ın açığa çıkaracağı
şeyi içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Korkuya en layık olan Allah'tır.
Zeyd, o kadından alakasını kesince biz onu sana nikahladık ki böylece
evlatlıkları kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenme
konusunda müminlere bir güçlük olmasın, Allah'ın emri her zaman yerine
getirilmiştir." (Azhab, 37). Zeyneb'in istihare namazına düşkünlüğü
Enes anlatıyor.
Zeyneb'in iddeti. bitince Rasulullâh, Zeyd'e: "Bana onu anlat" dedi.
Ravi diyor ki: Zeyd, Rasulullah'ın yanından ayrılıp Zeyneb'in yanına vardı.
Zeyneb hamur yoğuruyordu. Zeyd der ki: "Onu görünce onun değerini anladım,
ona bakamaz oldum. Zira Rasulullâh onun ismini anmış-tır. Zeyneb'e sırtımı
çevirip biraz geri durunca: 'Ey Zeyneb, Rasulullâh senin fikrini almak için
beni sana gönderdi' dedim. O da: 'Rabbime danışmadan birşey yapacak değilim'
karşılığını verip namazgahına gitti. 'Allah'ın kendisine nimet verdiği kimseye
dersin ki...' âyeti indi. Bu âyet inince, Rasulullâh izinsiz olarak Zeyneb'in
yanına girdi."[434]
Zeyneb'in düğün
yemeğinin üstünlüğü
Enes şöyle anlatıyor:
"Rasulullâh, hanımlarından hiçbirinin (düğününde) Zeyneb'inki kadar
ziyafet vermedi, zira (onun düğününde) koyun kesmişti."'[435]
Yine Enes'ten rivayet
edilmiştir: "Rasulullâh Zeyneb bint Cahş ile zifa-. fa gireceği gün, düğün
yemeği olarak et ve ekmek hazırlandı; ben de yemeğe davet etmek üzere
gönderildim. İnsanlar geliyor, karınlarını doyurup gidiyor; sonra başkaları
geliyor yemeklerini yedikten sonra gidiyorlar. Yemeğe o kadar çok insan davet
ettim ki, artık çağıracak kimseyi bulamadım."[436]
Enes b. Malik der ki:
"...Rasulullah Zeyneb'le evlenirken, Ümmü Süleyi;: 'Rasulullah'a hediye
versek mı?1 dedi. Ben de dedim; Hurma, yağ ve keş yoğurdu hazırladı, onları bir
kapta çorba yapar gibi topladı. (Hurma, yağ ve keş yoğurdu karıştırılınca
tiride benzer bir yemek ortaya çıkar). Bu yemeği benimle Rasulullah'a gönderdi.
Oradan ayrılıp Rasulullah'ın yanına vannca 'elindeki yemeği koy' dedi, sonra
bana isimlerini vererek: 'şu adamları çağır, yolda karşılaştığın kişileri de
yemeğe çağır1 dedi. Ravi der ki; Rasulullah'ın dediğini yaptıktan sonra
döndüğümde evi dolu buldum. Rasulullah, elini bu yemeğe koydu, yemek hakkında
güzel sözler söyledi. Sonra onar onar insanları yemeğe davet ederek: 'Allah'ın
ismini anarak yemeğe başlayın, herkes önünden yesin1 buyurdu."[437]
Hafız b. Hacer diyor
ki: "... Allah'tan ki çorba, ekmek ve et aynı anda geldi hepsinden
yiyebildüer."[438]
Evlilik sabahı hicab
âyetinin inmesi
Enes (r.a.) anlatıyor:
"Rasulullah Zeyneb bint Cahş'la zifafa girdiği gün düğün yemeği verdi.
Düğünde ekmek ve et yiyen halk karnım doyurunca, Rasulullah her zifaf gecesi
sabahı gibi mü'minlerin annelerinin odalarına girdi, selam verdi onlara dua
etti. Hanımları da onun selamını alıp kendisine dua ettiler. Odasına dönerken
birbirleriyle konuşan iki kişi gördü, onları görünce odasına girmekten
vazgeçti. Rasulullah'ın döndüğünü gören o iki kişi derhal savuşup gittiler. Bu
adamların gittiğini Rasulullah'a ben mi söyledim yoksa başkası mı haber verdi,
onu hatırlamıyorum. Odasına geri döndü. Benimle arasına bir perde gerdi. Hicab
âyeti bu esnada indi."[439]
Zeyneb'in
Rasulullah'ın yanındaki yeri
Hz. Aişe der ki:
"... O (Zeyneb bint Cahş), Rasulullah'ın hanımları arasında iyilikte
benimle yanşan tek kişiydi."[440]
Zeyneh 'in faziletleri
Hz. Aişe anlatıyor ve
diyor ki: "Zeyneb'den daha hayırlı, Allah'tan çok sakınan, doğru sözlü,
akrabayı çok gözeten, çok sadaka veren, sadaka verme ve Allah'a yaklaşma
hususunda ondan daha gayretli bir kadın asla go.nıe-dim.[441]
Yine Hz. Aişe rivayet
ediyor: "Rasulullah (ifk hadisesi konusunda) Zeyneb bint Cahş'a benim
hakkımda soru sormuştu ve ona: 'Onun (Aişe'nin) hakkında ne biliyorsun ya da ne
gördün?' demişti. Zeyneb de: 'Ey Allah'ın Rasulü (onun hakkında kötü birşey
yapma hususunda) kulağımı ve gözümü muhafaza ederim. Allah'a yemin olsun ki,
(onun hakkında) sadece iyilik bilirim' dedi. Haram şeylerden sakınmasından
dolayı Allah, onu korudu."[442]
Zeyneh'in Rasulullah'ın diğer hanımlarına karşı öğünmesi
Hz. Enes rivayet
ediyor ve şöyle diyor: "Zeyneb, Rasulullah'ın diğer hanımlarına karşı:
'Sizi aileleriniz evlendirdi, beni de yedi kat göğün üstünde Alah Teala
evlendirdi1 diye övünürdü."[443]
Zeyneh'in Rasulullah'a
Kavuşması
Hz. Aişe anlatıyor:
"Rasulullah'ın bazı hanımları O'na: 'Hangimiz sana daha önce kavuşacağız?'
dediler. Rasulullah: 'Eli en uzun olanınız' buyurdu. Bunun üzerine bir kamış
alıp ölçmeye başladılar. Şevde eli en uzun olanlarıydı. 'Zeyneb'in ölümünden
sonra, anladık ki, onun elinin uzunluğu sadaka vermesiymiş. İçimizden
Rasulullah'a en erken o kavuştu. Çünkü o sadaka vermeyi çok severdi."[444]
Rasulullah:
"Cennete girince orada ayak sesi duydum. Yammdakilere bu kimdir? diye
sordum. Gumeysa bint Milhan olduğunu söylediler.[445]
Onun seçkin evliliği
Cabir b. Abdillah'ın
belirttiğine göre: "Rasulullah: 'Bana cennet gösterildi. Orada Ebu
Talha'mn hanımını gördüm' buyurmuştur."[446]
Ğumeysa'nın Ebu Talha
ile evlenme kıssası, onun güçlü iman ve kişiliğinin delilidir. Sabit el-
Bennan, Enes'ten bu kıssayı şöyle nakleder: 'Ebu Talha Ümmü Süleym'e talip
olunca, Ümmü Süleym: 'Ey Ebu Talha, gerçekte sen reddedilebilecek biri
değilsin; ne var ki sen kâfir bir adamsın; ben ise müslüman bir kadınım. Benim
seninle evlenmem helal olmaz. Müslüman olursan, mehrim işte budur, başka şey
istemem. (Oysa ki Ebu Talha'nın Medine'de birçok hurma ağacı vardı.)[447]
Ümmü Süleym'in teklifi üzerine Ebu Talha müslüman oldu. Müslümanlık onun mehri
oldu. Sabit el-Bennani der ki: 'Kocasından Ümmü Süleym'in aldığı mehirden daha
güzel birşey alan başka bir kadın duymadım."[448]
Ümmü Süleym, güzel
mehir seçmekle Ebu Talha Rasulullah'ın seçkin ashabından, cesur komutanlardan
ve Allah yolunda intak eden cömertlerden oldu.
Kocasının faziletleri
Enes anlatıyor:
"Uhud günü müslümanlar bozguna uğrayıp Rasulullah'ın etrafından dağılınca,
Ebu Talha kalkanıyla Rasulullah'ı koruyordu. Ebu Talha güçlü yayıyla iyi bir
atıcıydı. O gün iki veya üç yay kırmıştı. Ok kuburu ile dolaşan biri: 'Okları
Ebu Talha'ya tut' diyordu. Bunu duyan Rasulullah, ordunun durumunu görmek için
çadırından dışarı çıkmak isteyince Ebu Talha: 'Ey Allah'ın Rasulü! Annem babam
sana feda olsun dışarı çıkma. Aksi takdirde atılan oklardan biri korkarım sana
isabet edebilir. Canım sana feda olsun..." Kılıç, Ebu Talha'nın elinden
iki yahut üç defa yere düştü."[449]
Enes b. Malik der ki:
'Ebu Talha, Medine'de Ensarın en çok mal sahib o-lanıydı. Malı arasında en çok
sevdiği ise Mescid-i Nebi'ye bakan 'Beyruha' adındaki bahçesiydi. Rasulullah,
Mescidden bahçeye geçe, berrak tatlı suyundan içerdi. Enes der ki:
'Sevdiklerinizi Allah yolunda infak etmedikçe birre ulaşamazsınız1 âyeti inince
Ebu Talha ayağa kalkarak: 'Ey Allah'ın Ra-sulü, Yüce Allah en sevdiklerinizi
infak etmedikçe birre ulaşamazsınız1 buyuruyor. En sevdiğim mal Beyruha'dır.
Onu Allah yolunda sadaka olarak veriyorum. Karşılığında birre ulaşmayı
Allah'tan umuyorum. Bu bahçeyi Allah nasıl diliyorsa o yerlere ver' dedi.
Rasulullah, Ebu Talha'nın bu teklifini 'tamam diyerek kabul etti ve: 'Bu malın
ecri sahibine gider. Veyahutta bu mal çok kârlı bir maldır' buyurmuştur. (Rasulullah'uı
son sözü hakkında ravi şüphe etmiştir). Rasulullah: 'Ey Ebu Talha, ne ne
dediğini anladım. Haydi bahçeyi akrabaların arasında paylaştır1 buyuranca, Ebu
Talha: 'olur ey Allah'ın Rasulü' diyerek bahçeyi akrabaları, amcasının
oğulları arasında paylaştırdı."[450]
Ümmü Süleym'in
kocasına karşı davranışı ve sabrı
Enes anlatıyor:
"Ebu Talha'nın, Ümmü Süleym'den olan oğlu ölünce, Ümmü Süleym
çevresindekilere: 'Benden önce Ebu Talha'ya çocuğunun durumunu söylemeyin'
dedi. Ravi der ki: 'Ebu Talha eve gelince, Ümmü Süleym akşam yemeğini
hazırladı. Ebu Talha, yemekyedi içti, o gün Ümmü Süleym daha öncekinden daha
farklı bir şekilde kendini hazırlamıştı. Kocasıyla yatakta birleşti. Kocasının
arzusunun geçtiğini anlayan Ümmü Süleym: 'Ey Ebu Talha, söylesene, insanlar bir
aileye emanetlerini verseler, sonra da onların bu isteği engelleme hakları var
mıdır?1 diye sordu. Ebu Talha: 'hayır bu doğru olmaz deyince: 'O halde çocuğun
öldü...' dedi. Bu kadar geç söylemesine kızan Ebu Talha: 'Beni bu hale bırakıp
bu işe bulaştırdın. Sonra da çocuğumun Öldüğünü söyledin1 dedi. Doğruca
Rasulullah'ın yanına varıp O'na ailesiyle arasında geçenleri olduğu gibi
anlattı. Rasulullah: 'Allah, geçen gecenizi mübarek kılsın" buyurdu. O
geceki birleşmeden Ümmü Süleym hamile kalmıştı. Ravi anlatıyor: Rasulullah bir
seferde idi. Yanında Ümmü Süleym de vardı. Prensip olarak Rasululah seferden
döndüğünde geceyse Medine'ye girmezdi. Medine'ye yaklaştıklarında Ümmü
Süleym'i doğum sancısı tuttu. Bu sebeple Ebu Talha Ümmü Süleym'in yanında
kaldı. Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye doğru yola çıktı."
Ravi der ki: "Ebu
Talha şöyle demiştir: 'Ey Rabbim, ne arzuladığımı biliyorsun. Rasulün
Medine'den çıkınca ben de onunla çıkmak, Medine'ye girince de O'nunla Medine'ye
girmek istiyorum. Senin iradene bağlıyım.' Ümmü Süleym de: 'Ey Ebu Talha, ben
daha önce hissettiğin şeyleri hissetmiyorum hadi yürü gidelim' dedi ve yola
düştüler. Medine'ye gelince Ümmü Süleym doğum sancısına tutuldu. Bir oğlan
çocuğu doğurunca annem bana: 'Ey Enes, Rasulullah görmeden bu çocuğu kimse
emzirmesin1 dedi. Sabah olunca çocuğu alıp Rasulullah'a götürdüm. Rasulullah'la
yolda karşılaştım. Yanında damga vardı.. Beni görünce 'herhalde Ümmü Süleym
doğurdu' dedi. Çocuğa damgayı vurdu." Enes der ki; 'Çocuğu Rasulullah'a
götürdüm., kucağına koydum. Bir miktar kaliteli Medine hurması istedi. Hurmayı
ağzında çiğnedi iyice erittikten sonra çocuğun ağzına çaldı. Çocuk,
Rasulullah'ın sürdüğü hurmayı yalamaya başladı. Çocuğun hurmayı yaladığını
gören Rasulullah: 'Ensarın hurma sevgisine bakın!' diyerek, çocuğun yüzünü
okşadı. Ona Abdullah ismini verdi."[451]
Rasulullah'ın, Ümmü
Süleym'e davranışı
Enes'in anlattığına
göre: "Rasulullah hanımları dışında Ümmü Süleym'in evinden başka hiçbir
eve sürekli gitmezdi. Bunun sebebi sorulunca O: 'Ona merhamet ediyorum. Zira
erkek kardeşi yanımda şehid edildi' demiştir. "[452]
Enes der ki:
"Rasulullah, Ümmü Süleym'in evinin yakınlarından geçince ona.uğrar, ona
selam verirdi."[453]
Enes anlatıyor:
"Rasulullah, Ümmü Sümeym'in yanına varınca, Ümmü Süleym Rasulullah'a kuru
hurma ve yağ getirdi. Bunu gören Rasulullah: 'Yağınızı tulumuna, hurmanızı da
kabına koyun. Ben bugün orucum" buyurdu. Sonra köşeye çekilip nafile
namazı kıldı. Ümmü Süleym ve ev halkına dua etti. Ümmü Süleym: 'Ey Allah'ın.
Rasulü, benim özel bir ricam var' dedi. Allah'ın Rasulü: 'O da nedir?' diye
sordu. Ümmü Süleym: Hizmetçin Enes... Dünya ve ahiret iyiliğinin onun olması
için, ona dua et1 dedi. Bunun üzerine Rasulullah dünya ve ahiretin*bütün
hayırlarını anarak bana dua etti. 'Ey Allah'ım! Ona mal ve çocuk ver. Bunları
ona mübarek kıl' duasında bulundu. Enes der ki: 'Ben Ensar arasında malı en çok
olan biriydim. Kızım Umeyne'nin. bana anlıttığına göre 'Haccac'ın, Basra'ya
geldiği sıralarda (h. 75 yıllarında) neslimden yüzyirmi küsur kişi defnedilmiş."[454]
Enes b. Malik
anlatıyor: "Rasulullah Ümmü Siiİeym'in evine girer, Ümmii Süleym
olmadığında yatağında yatardı. Enes der ki: 'Bir gün yine Rasulullah Ümmü
Süleym'in yatağına yatmıştı. Ümmü Süleym gelince ona evinde yatağında yatan
kişinin Rasulullah olduğu söylendi. Ümmü Süleym içeri girdi. Baktı ki
Rasulullah terlemiş, teri yatağın deri kısmında toplanmıştı. Ümmü Süleym,
Rasulullah'in terini bir mendille alıp sandığmdaki şişelerin içerisine
damlattı. Rasulullah, bunu görünce Ümmü Süleym'e kızarak: 'Ey Ümmü Süleym sen
ne yapıyorsun?1 diye çıkıştı. Ümmü Süleym: 'Ey Allah'ın Rasulü, terinin
çocuklarımız için bereketli olmasını umuyorum1 deyince, Rasulullah: 'Tamam,
yaptığın doğru' buyurdu."[455]
Enes anlatıyor:
"Rasulullah, ahlâkça insanların en üstünü idi; sütten yeni kesilmiş Ebu
Umeyr isminde küçük bir erkek kardeşim vardı. Rasulullah evimize gelince: 'Ey
Ebu Umeyr, ne yaptı nuğayr (ne yaptı kuşcağız)?' derdi. Ebu Umeyr'le oyun
oynardı. Evimizde iken namaz vakti girince üzerine oturduğu serginin üzerini
süpürtür, bir miktar su serper sonra beraberce kalkıp bize namaz
kildırırdi."[456]
Ümmü Süleym ve
ailesinin Rasulullah'a karşı titizliği Enes b. Malik der ki: "Muhacirler
Mekke'den Medine'ye gelince hiçbir şeyleri yoktu. Ensar'ın ise arazileri
mülkleri vardı. Bahçelerinde yetişen meyvelerin yarısının her sene kendilerine
verilmesi şartıyla Ensar mallarını Muhacirler ile bölüştü. Muhacire çalışmak,
gayret etmek kalıyordu. Enes'in annesi de (Ümmü Süleym) Rasulullah'a meyve
yüklü hurma ağaçları verdi.[457]
Enes der ki:
"Annem, beni Rasulullah'a getirdi. Annem örtüsünün bir kısmını izar bir
kısmını da rida olarak üzerime Örtmüştü. Rasulullah'a: 'Ey Allah'ın Rasulü,
işte oğlum Enes. Hizmetini görsün diye sana getirdim. Ona dua et' dedi. Bunun
üzerine Rasulullah: 'Ey Allah'ım, ona (Enes'e) çokça mal ve evlat ver' diye dua
etti. Enes diyor ki: 'Allah'a yemin olsun ki malım çoğaldı, çocuğum, çocuğumun
çocuğu derken bugün sayıları yüze ulaştı."[458]
Enes b. Malik'in
belirttiğine göre o, Rasulullah Medine'ye geldiğinde on yaşındaydı. Ebeveynim
sürekli beni Rasulullah'a hizmet etmeye teşvik ediyorlardı. On sene
Rasulullah'a hizmet ettim. Rasulullah vefaat ettiğinde yirmi yaşındaydım.[459]
Enes anlatıyor:
"Ben çocuklarla oynarken Rasulullah geldi, bize selam verdikten sonra beni
bir işe gönderdi. Fakat ben anneme uğradım. Annem bana 'niçin burdasın?' diye
sordu. Ben de 'Rasulullah beni bir iş için gönderdi' deyince, 'ne işi?1 diye
sordu. 'O sırdır' dedim. O zaman 'Rasulullah'ın sırrını kimseye açma' dedi.
Enes der ki: 'Allah'a yemin olsun ki 'Rasulullah'ın sırrını birine açacak
olsaydım inan sana açardım ey Sabit."[460]
Enes der ki:
"Rasulullah evlenince hanımının yanına girdi. Annem Ümmü Süleym bir yemek
yaptı hurma, yağ ve süt keşinden yapılmış) bir kaba koyup: 'Enes, bunu
Rasulullah'a götür, bu yemeği annem gönderdi, sana selamı var, Ey Allah'ın
Rasulü gönderdiğimiz bu yemek az; kusura bakma' dememi söyledi. Rasulullah'a
yemeği götürüp, annemin sana selamı var. O: 'ey Allah'ın Rusulü bu yemek size
az gelir, kusura bakmayın' diyor dedim. Rasulullah 'yemeği koy' buyurdu.
Arkasından 'git ve filancayı, filancayı, filancayı ve Önüne gelen herkesi bana
çağır' buyurdu."[461]
Enes der ki:
"Rasulullah Hayber gazasına çıkmıştı... Hayber'i zorla aldık. Esirler
toplanınca Dihye gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü. esirlerden bana bir cariye ver'
dedi. Rasulullah da 'git istediğini al1 buyurdu. Dihye, Safıyye binti Huyey'i
almıştı. Dihye, Safiyye'yi alınca bir adam Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü, Kurayza ve Nadir oğullarının prensesi Safiyye'yi, Dihye'ye mi
veriyorsun? Safiyye ancak sana layıktır' dedi. Rasulullah: 'Dihye ile cariyeyi
çağırın' buyurdu. Safiyye'yi getirdiler. Rasulullah, Safiyye'ye baktı, Dihye'ye
dönerek 'Esirlerden bir başka cariye al' buyurdu. Ravi der ki: Rasulullah
Safiyye'yi azad ettiksen sonra onunla evlendi.. Öyle ki Safiyye'yi zifafa
Rasulullah yolda iken Ümmü Süleym hazırladı. (Müslim'in rivayetinde[462] ise
Rasulullah, Safiyye'yi süsleyip zifafa hazırlaması ve evinde beklemesi için
Ümmü Süleym'e gönderdi). Ümmü Süleym, zifaf gecesinde evini onlara verdi."[463]
Ümmü Süleym'in zekâsı
ve tevekkülü'
Enes b. Malik derki:
"Ebu Talha, Ümmü Süleym'e: 'Rasulullah'm sesini kısık duydum. Sanırım bu
açlığından olmuştur. Yanında yiyecek .birşey var mı?1 dedi. Ümmü Süleym: 'Evet'
karşılığını verdi. Arpa unundan yapılmış çörekler ve bir parça bez çıkardı.
Bezin bir kısmı ile ekmeği sardı. Sonra bana verdi. Bir kısmını da Rasulullah'a
gönderdi. Enes der ki: 'Rasulullah'in yanına gittim; mesciddeydi. Çevresinde
insanlar vardı. Onlara yaklaştım. Rasulullah bana: 'Seni Ebu Talha mı
gönderdi?' diye sordu. Ben de evet, o gönderdi deyince 'yemek mi getirdin?'
dedi. Ben de 'evet' deyince etrafındakilere: 'Haydin kalkın' buyurdu.
Rasulullah oradan ayrıldı. Ben de Ebu Talha'nm yanma geldim, olanları ona
anlattım. Endişeye kapılan Ebu Talha: 'Ey Ümmü ,Süleym, Rasulullah halkla
beraber geliyor. Onları doyuracak kadar yemeğimiz yok' dedi. Ümmü Süleym: 'O
çağırdığına göre Allah ve Rasülü bu işi daha iyi bilir' dedi. Ebu Talha kalktı,
Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah, Ebu Talha ile içeri girdiler. Rasulullah:
'Ey Ümmü Süleym, evde yiyecek olarak ne var?1 diye sordu. Ümmü Süleym ekmeği getirdi.
Rasulullah ekmeğin ufalanmasını emretti. Ümmü Süleym ufalanan ekmeği bir kaba
basarak karıştırdı. Rasulullah 'bunun içinde Allah'ın dilediği kadar yiyecek
var' buyurdu. Arkasından da 'on kişi çağırın' buyurdu; on kişi geldi. Yediler,
doyunca ayrıldılar. 'On kişi daha çağırın' buyurdu. On kişi daha geldi. Onlar
da doyuncaya kadar yediler. Arkasından 'on kişi daha çağırın' buyurdu. On kişi
daha geldi. Onlar da karınlarını doyuracak kadar yedikten onra ayrıldılar. 'On
kişi daha derken herkes karnını doyurdu. O gün yemek yiyenlerin sayısı
yetmiş;yahut seksendi." Müslim'in rivayetinde[464] ise
şöy ledir: "En sonunda Rasulullah, Ebu Talha, Ümmü Süleym ve Enes b. Malik
yediler. Ama yemek yine de artmıştı. Kalanını komşularımıza dağıttık."[465]
Biata katılması ve sözünde durması
Ümmü Atiyye der ki:
"Rasulullah, bizden bağırıp çağırarak ağlamamamız için biat aldı. Beşimiz
dışında biatini tutan kadın olmadı. Bu beş kişi Ümmü Süleym, Ümmü-I Ala, Ebu
Sebre'nin kızı, Muaz'ın hanımı ve iki kadın."[466]
Edeb ve hayası ve ilim
öğrenmesi
Ümmü Seleme anlatıyor:
"Ümmü Süleym, Rasulullah'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasulü, ilim öğrenmek
için Allah'tan utanılmaz. Acaba ihtilam olan kadına gusül abdesti gerekir mi?'
diye sordu. Rasulullah 'suyu görünce (meniyi) gusül abdesti alın'
buyurdu."[467]
Mü'minlerin annesi Hz.
Aişe bakın ne güzel söylemiş: "Ensar kadınları ne kadar güzel kadınlardır.
Hayalı olmaları dinlerini öğrenmelerine engel olmadı."[468]
Ümmü Süleym'in savaşa
katılması
Enes anlatıyor:
"Uhud günü İslam ordusu Rasulullah'ın etrafından? dağıldıklarında... Ebu
Bekir'in kızı Aişe ile Ümmü Süleym'i ayaklarındakl î halhalları görünecek
şekilde paçaları sıvanmış sırtlarında su kırbaları ile askerlere su taşırken
gördüm. Taşıdıkları suyu askerlere içiliyorlar,: sonra dönüp yeniden kırbaları
doldurup askerlere içiriyorlardı..."[469]
Enes b. Malik der ki:
"Rasulullah, Ümmü Süleym ve daha başka kadınları savaşa götürür. Savaş
esnasında onlar su dağıtırlar, yaralıları tedavi i ederler. (Ümmü Süleym'i
Hayber gazasında bu hal üzere gördüm."[470]Müslim,[471]Enes'in
anlattığına göre: "Ümmü Süleym, Huneyn günü yanına bir hançer almıştı. Ebu
Talha onu görünce: *Ey Allah'ın Rasulü! Şu ÜrnaMi Süleym! Yanında bir hançer
var' dedi. Rasulullah Ümmü Süleym'e: 'Ohançer de nedir?' diye seslendi. Ümmü
Süleym 'Onu yanıma aldım. Bana müşriklerden biri yaklaşırsa bununla onun
karnını deşeceğim deyince, Rasulluh güldü. Ümmü Süleym, Rasulullah'a: *Ey
Allah'ın Rasulü, etrafından dağılan bizim dışımızdaki 'tüleka'yı (Mekke'nin
fethi esnasında çaresizlikten iman • edenler) öldür1 dedi. Rasulullah da: 'Ey
Ümmü Süleym, Allah bu konuda kâfidir, işin sonunu güzelleştirendir'
buyurdu."[472]
Henüz küçükken toplumu
ilgilendiren işlerle uğraşması:
Esma binti Ebu Bekir
anlatıyor: "Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'i Kabe'ye sırtını dayamış olarak
gördüm. Diyordu ki: 'Ey Kureyş topluluğu! Vallahi İbrahim'in dininde benden
başka kimse yok. ibrahim helak olanları kurtarırdı.' Zeyd b. Amr, kızını gömen
bir adam görünce yanına varır. 'Onu öldürme, ben onun yiyeceğine kefilim'
derdi. Çocuğu yanına alırdı. Çocuk biraz gelişince babasına: İstersen çocuğunu
geri vereyim. Dilersen daha bakabilirim'derdi."[473]
Aişe der ki:
"Anne ve babamın dinsiz olarak geçirdikleri bir gün bile hatırlamam. Bir
gün geçmesin ki sabah akşam Rasulullah bize uğrama-sın..."[474]
Hafız b. Hacer der ki:
"Esma hadisi Taberani'de 'Mekke'de Rasulullah sabah ve akşam olmak üzere
hergün iki defa gelirdi' şeklinde geçmektedir."[475]
Aişe anlatıyor:
"Bir gün zeval vakti Ebubekir'in evinde oturuyorduk. Adamın biri
Ebubekir'e: 'Şu başı örtülü olarak gelen Rasulullah'tır. O hiç bu vakitte
buraya gelmezdi' deyince, Ebubekir: 'Ona babam annem feda olsun. Vallahi o, bu
saatte hiç gelmezdi, önemli bir iş olmalı' dedi. 'Rasulullah geldi, içeri
girmek istedi, izin verildi. İçeri girince Ebubekir'e: 'Yanında kim varsa
dışarı çıkar' buyurdu. Ebubekir: 'Babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü, onlar
senin de ehlindir' dedi. (Musa b. Ukbe'nin Şihab'dan rivayetinde Aişe:
'Ebubekir'in yanında yalnızca ben ve Esma vardık, demiştir[476].
Rasulullah 'Mekke'den ayrılmama izin verildi' buyurdu. O zaman Ebubekir 'Babam
sana feda olsun, şu iki bineğimden birini sen al' teklifinde bulununca
Rasulullah: 'parasıyla alırım1 buyurdu. 'Onların bineklerini çabucak hazırladık,
azık çantasının içine yiyeceklerini koyduk. Esma, kuşağından bir parça kopardı,
çantanın ağzını bağladı."[477]
Esma'mn Peygamberin
havarisi (yardımcısı) ile evlenmesi Esma, "Zübeyr benimle evlendi..."
demiştir.[478]
Cabir'in belirttiğine
göre: Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Düşmandan bize kim bilgi getirecek?'
buyurdu. (Ahzab savaşında) Zübeyr kalktı 'ben' dedi. Rasulullah ikinci defa
'kim bize düşman hakkında bilgi getirecek' buyurdu. Zübeyr yine kalktı 'ben'
dedi. Bu durumda Rasulullah: "Her pey gamberin bir havarisi (yardımcısı)
vardır. Benim havarim ise Zübeyr'dir' buyurdu. Abdullah b. Zübeyr'in
rivayetinde [479]ise Zübeyr '... düşman
ordu sunun arasına gittim. Döndüğümde annem babam sana feda olsun
diyordu."[480]
Esma'mn hicreti ve
muhacirlerden doğan ilk çocuk
Esma, Abdullah b.
Zübeyr'e hamile kalmıştı. Esma der ki: "Doğumum yaklaşmıştı. Medine'ye
yola çıktım. Küba'ya varınca, Abdullah'ı Küba'da doğurdum. Sonra onu
Rasulullah'a getirdim. Odasına koydum. Rasulullah kuru hurma istedi. Ağzına
aldı, ağzında erittikten sonra çocuğun ağzına sürdü. Çocuğun karnına giden ilk
şey Rasulullah'm bu tükrüğü idi. Sonra çocuğun ağzına bir miktar hurma
sürdükten sonra ona hayırla dua etti. Abdullah, İslâm'da doğan ilk çocuktu'
(Yani Medine'de muhacirler arasında.)"[481]
Esma'mn evini güzelce
koruması
Esma binti Ebu Bekir
anlatıyor: "Zübeyr'le evlendiğimde onun su devesi ve atı dışında
yeryüzünde ne bir malı vardı ne de başka bir kölesi... Hayvanım otlatır, sular;
su kırbasını deriden diker, hamur yoğururdum. Fakat güzel ekmek pişiremezdim.
Ensardan -güvenli kadınlar- olan komşularım ekmeğimi pişirirlerdi. Ben
Zübeyr'in arazisinden -ki orayı Rasulullah benim için Zübeyr'e vermişti-
başımda hurma çekirdeği taşırdım. Uzaklığı üç fersahtı."[482]
Kocasına hoşça
muamelesi
Ebu Bekir'in kızı Esma
anlatıyor: "Bir gün başımda yine hurma çekirdeği taşıyarak geliyordum.
Rasulullah'la karşılaştım. Yanında Ensardan bir grup insan vardı. Beni çağırdı,
terkisine almak için devesine "ıh, ıh" dedi. Erkeklerle birlikte yola
çıkmaktan utandım. Zübeyr'in kıskançlığını hatırladım. O insanların en kıskancı
idi. Rasulullah utandığımı anlayınca yoluna devam etti. Zübeyr'in yanına gittim
ve kendisine; Rasulullah'la karşılaştığımda başımda hurma çekirdeği vardı.
Yanında ashabı vardı. Terkisine almak için devesini çökertti ise de ben
utandım. Aklıma senin kıskançlığın geldi. Bunun üzerine Zübeyr: 'Vallahi hurma
çekirdeği taşıman bana Rasu-lullah'ın terkisine binmenden daha iyidir' dedi.
Esma der ki: 'Sonunda Ebubekir bana at seyisliği yapacak bir hizmetçi gönderdi
de böylece aile yükünden kurtuldum. Adeta babam beni cariyelikten azad
etmişti."
Esma anlatıyor:
"Bir adam bana geldi ve: 'Ey Abdullah'ın annesi, ben fakir bir kimseyim.
Evinizin gölgesinde birşeyler alıp satmak istiyorum' dedi. Dedim ki: 'İyi ama
ben razı olsam bile Zübeyr razı olur mu acaba?. İsteğini Zübeyr söyle' dedim.
Zübeyr gelince adam: 'Ey Abdullah'ın annesi, ben fakir bir adamım. Evinin gölgesinde
birşeyler alıp satmak istiyorum' deyince Esma: 'Sana ne oluyor. Medine'de bu
evimden başka hiçbir şeyim yok' dedi. Söze karışan Zübeyr: 'Sana ne oluyor
Esma. Alış-veriş yapmak isteyen fakir bir adama engel olmak mı istiyorsun?'
dedi. Bundan sonra adam birşeyler kazanana kadar burada ticaret yaptı."[483]
Allah'ın şeriatına
titizlikle uyması
Esma anlatıyor:
"Rasulullah'a 'Ey Allah'ın Rasulü, malım ne olacak? Zübeyr kendisine
sadaka vereyim diye benimle evlenmedi ki?1 dedim. Rasulullah, 'tasadduk et,
infakta cimrilik yapma ki AUah'da senden lütfunu almasın' buyurdu."[484]
Ebu Bekir'in kızı Esma
der ki: "Rasulullah hayatta iken müşrike olan annem yanıma gelince derhal
Rasulullah'a gittim ve: 'Yardım etmem için annem yanıma geldi. Ona yardım
edeyim mi?' diye sordum. Rasulullah da 'evet, ona yardım et' buyurdu."[485]
Allah yolunda iyilikte
bulunması
Esma anlatıyor:
"Bir adam bana gelerek: 'Ey Abdullah'ın annesi, ben fakir bir kimseyim.
Evinin gölgesinde birşeyler ahp-satmak istiyorum' dedi... Adam alış-veriş
yapmaya başladı. Kazanç da elde etti. Kendisine bir cariye sattım. Henüz parası
yanımda iken Zübeyr yanıma geldi ve 'aldığın parayı bana hibe et' dedi. Ben de
'onu sana hibe ettim' dedim."[486]
Esma'nın ilim ve
ibadete düşkünlüğü
Esma anlatıyor:
"Aişe'nin yanına vardım. O namaz kılıyordu. İnsanlar ne durumda?' diye
sordum. Kafasıyla yukanya işaret etti. Baktım ki halk namazda. Aişe
'Subhanallah' dedi. 'Âyet (işaret) midir?1 dedim. Aişe başını sallayarak 'evet'
dedi. Bunun üzerine ben de kalktım, halsiz düşünceye kadar namaz kılmaya
başladım. (Müslim'in Cabir'den rivayetinde bu hadis şöyledir: 'Sıcak bir günde
Rasulullah ashabına namaz kıldırıyordu. O kadar uzun süre kıyam etti ki halk
teker teker yere düşüyordu. Ben ise başımı ıslatıyordum').[487]
(Müslim'in, Esma'dan rivayetinde ise: 'Rasulullah kıyamı o kadar uzattı ki
oturmayı düşündüm. Bu sırada gözüm zayıf bir kadına ilişti. Kendi kendime: 'bu
benden daha zayıf. O ayakta durursa ben de dururum' dedim. Rasulullah rükua
vardı. Uzun süre rükuda kaldı. Sonra rükudan kalktı. Yine ayakta uzun süre
kaldı. Öyle ki kimsenin aklına rüku yaptığı bile gelmeyecek ölçüde kıyam uzun
sürdü.[488] Rasulullah, Allah'a hamd
ve senadan sonra: 'Daha önce görmediklerim, şimdi bana burada gösterildi,
cennet, cehennem gösterildi. Bana vahyedildiğine göre siz kabirlerinizde böyle
deneneceksiniz. Yahut, yakında gelecek mesih deccal ile sınanacaksınız. Size
sorulacak. Bu adam (Hz. Peygamber) hakkında ne biliyorsun? Eğer kişi mü'min,
imanı yakin olan kimse ise üç defa: 'O Muhammed'dir, açık delillerle,
hidayetle geldi. Biz de bunu kabul edip O'na uyduk' diyecektir. Bunun üzerine:
'rahat ol, senin yakin imanlı olduğunu biliyoruz' denecek. Yok eğer bu kimse
münafık, imanında şüpheli biri ise: 'Kesin bilmiyorum. İnsanlar o-nun hakkında
birşeyler söylüyorlar. Ben de onların dediğini dedim1 der."[489]
Esma'nın ilmî ve fıkhı
anlayışı:
Müslim el Kurriyyi der
ki: "İbni Abbas'a, hacc-ı temettüyü sordum. O buna cevaz verdi. İbni
Zübeyr ise hacc-ı temettüye karşı çıkınca: İşte İbni Zübeyr'in annesi. O hacc-ı
temettuun caizliğini Rasulullah'tan naklediyor.
Gidin ona sorun'
demiştir. Ravi anlatıyor: İbni Zübeyr'in annesinin yanma vardık. O iri cüsseli
ve âmâ idi. Dedi ki: "Rasulullah hacc-ı temettuya izin verdi."[490]
Ebu Bekir'in kızı
Esma'nın mevlası Abdullah (Ata'nm oğlunun dayısı-dır) der ki: "Esma beni
Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Ona şöyle sormamı söyledi.-'Duydum ki sen üç şeyi
haram sayıyormuşsun. Bunlar, elbisede işaret bulundurmak (elbisede ipekten
dokunmuş resim) erguvanı renkli eğer yastığı edinmek ve Recep ayını tamamen
oruçlu geçirmek' Abdullah b, Ömer bana dedi ki: 'Sözünü ettiğin Recep ayı, o
ayı kim sürekli oruçlu geçirebilir? Elbisede bulunan işaret konusunda Ömer b.
Hattab'ın şöyle dediğini işittim: 'Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: îpek
elbiseyi ancak ahiretten nasibi olmayan kimse giyer.' Elbisede bulunan işaretin
ipekten dokunmuş olmasından korktum. Erguvanı renkli eğer yastığına gelince, bu
Abdullah'ın eğer yastığı idi. Baktım ki rengi kıpkırmızı idi. Esma'ya vardım ve
gördüklerimi ona anlatınca: 'O Rasulullah'ın cübbesidir. Bana İran
kisralarının yakaları ve alt kısımları ipekle dokunmuş elbiseleri getirirdi1
dedi ve peşinden: 'Bu cübbe vefatına kadar Aişe'nin yanında kaldı. Daha sonra
ondan bana geçti. Rasulullah bu cübbeyi giyerdi. Biz de hastaların şifa bulması
için bu cübbeyi yıkardık."[491]
Esma'nın cesareti ve
hatipliği:
Ebu Nevfel anlatıyor:
"Abdullah b. Zübeyr'i Medine'nin bir tepesinde asılı olarak gördüm.
İnsanlar yanından geçip gidiyorlardı. Bir ara Abdullah b. Ömer geldi. Yanında
durdu ve: 'Selam sana Hubeyb'in babası! Selam sana Hubeyb'in babası. Selam sana
Hubeyb'in babası vallahi seni bu duruma düşmekten engellemiştim. Vallahi seni
bu duruma düşmekten engellemiştim. Vallahi keşke bildiğim kadarıyla, seni
dostuna ulaştıracak oruca, namaza sa-rılsaydın. Yemin olsun ki, sen, hayırlı
bir ümmet içinden çıkmış en şerli bir ümmetsin' dedi ve oradan ayrıldı.
Haccac'a Abdullah b. Ömer'in durumu ve söylediği söz ulaştığında İbn Zübeyr'in
cesedini asıldığı ağaçtan indirtti. Onu yahudilerin kabristanına koyduktan
sonra birini Abdullah b. Zübeyr'in annesi Ebu Bekir'in kızı Esma'ya gönderdi.
Fakat Esma, Haccac'ın yanına gitmek istemedi. Haccac bir elçi daha gönderip:
"Ya sen gelirsin, ya da seni saçlarından tutup sürükleyerek bana getirecek
birini gönderiyorum' dedi.
Ravi diyor ki: 'Esma
bu defada Haccac'ın yanına gitmeyerek: 'Vallahi bana saçımdan tutup
sürükleyerek götürecek birini göndermedikçe, yanına varmam' diye yemin etti.
Ravi der ki: 'Esma'ya kızan Haccac ayakkabılarını istedi. Ayakkabılarını giyip
hızlıca Esma'nın yanına vardı. Ona: 'Allah'ın düşmanına yaptığım şeyi nasıl
buluyorsun?' diye sordu. Esma'da sen onun dünyasını O da senin ahiretini
mahvetti. Duyduğuma göre sen ona: 'Ey çift kuşaklının oğlu1 diyormuşsun. İşte
çift kuşaklı olan benim. Kuşaklardan biri Rasulullah ve Ebu Bekir'in yolculukta
yiyecekleri yemeklerin ağzına bağladığım kuşak. Diğeri ise bütün kadınların
bellerine taktıkları kuşak. Rasulullah bize Sakif ten bir yalancının bir de çok
kan döken (hunhar) birinin çıkacağını söylemişti. Yalancıyı gördük. (Muhtar b.
Ebu Ubeyd es Sakafi) Çok kan dökeni ise senden başkası olamaz' deyince, Haccac,
Esma'nın yanından ayrıldı bir daha ona [492]uğramadı." [493]
Cennetle müjdelenen
Cafer b. Ebi Talib, Ebu Bekir ve Ali b. Ebi Talib gibi üç büyük sahabenin
hanımı.
Esma'nın ilk
müslümanlardan olması ve habesistan'a hicreti:
Ebu Musa'nın
bildirdiğine göre "... O (Esma bint Umeys) Necaşi'ye Habeşistan'a hicret
edenler arasındaydı."[494]
Edebi cesareti:
Ebu Burde, Ebu
Musa'dan nakletiğine göre o şöyle demiştir: "Biz Ye-men'de iken
Rasulullah'ın Medine'ye hicret ettiğini duyduk. Bunun üzerine ben ve iki erkek
kardeşim beraber Rasulullah'ın yanına hicrete çıktık. Ben en küçükleri idim.
Kardeşlerimden biri Ebu Burde diğeri ise Ebu Rehm'di. Kabilemden toplam elli üç
yahut elli iki kişi vardık. Bir gemiye bindik. Necaşi'nin bulunduğu
Habeşistan'a gittik. Cafer b. Ebi Talib bizi karşıladı. Hepimiz dönünceye kadar
orada Cafer b. Ebi Talib'le kaldık. Hayber fethedilince, Rasulullah'la
buluştuk. Bir kısım insanlar bizim hakkımızda (yani gemiyle Habeşistan'a
gidenler hakında) Rasulullah'a: 'Hicrette biz sizi geçtik diyorlardı. Esma
binti Umeys'in yanına vardım. Esma bizimle beraber Rasulullah'ın hanımı
Hafsa'nın yanına gelenler arasındaydı. Esma içeridey-ken Ömer, Hafsa'nın yanma
girdi. Esma'yı görünce: "Bu da kim?' diye sordu.
Hafsa: 'Esma binti
Umeys'dir' deyince 'Habeşistan'a giden Esma mı?' dedi Hafsa: 'Evet. O Esma'
dedi. Bunun üzerine Ömer: 'Biz sizden önce hicret ettik. Rasulullah'a biz sizden
daha çok layıkız' deyince, Esma kızarak: 'Hayır vallahi, siz Rasulullah'la
birlikte, açlarınızı doyururken, cahillerinize öğüt verirken biz bilinmeyen bir
yerde -yahut uzak ıstıraplı Habeşistanın yolunda idik. Biz bunu sadece Allah ve
O'nun Rasulü için yaptık. Söylediklerini Rasulullah'a anlatmadıkça Allah'a
yemin olsun ki ne yemek yiyeceğim ne de su içeceğim. Biz sürekli eziyet çektik
korku içinde bulunduk. Bütün bunları Rasulullah'a anlatacağım. Vallahi ne yalan
söyleyeceğim, ne olayı çarpıtacağım ne de büyüteceğim' dedi. Bir müddet sonra
Rasulullah gelince Esma: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ömer şöyle şöyle söylüyor' dedi.
Rasulullah: 'Sen ona ne dedin?1 diye sordu. Esma: 'Ben de ona böyle böyle
dedim' dedi. Bunun ü-zerine Rasulullah: 'O bana sizden daha çok layık olamaz. O
ve arkadaşları tek bir hicret yapmışken siz ehli sefine (gemiyle hicret
edenler) iki hicret ettiniz' buyurdu. 'Bundan sonra Ebu Musa ve Habeşistan'a
gemiyle hicret edenler grup grup yanıma geliyorlar, bana Ömer, Rasulullah ve
benim aramda geçen olaydan soruyorlardı. Rasulullah'ın kendileri hakkında
söyledikleri, onları dünya hayatında en fazla mutlu eden, onlar için en büyük
bir şeydi." Ravi Ebu Burde der ki: 'Esma-anlatıyor: Ebu Musa'nın bu hadisi
benden daha çok tekrarladığını gördüm."[495]
Esma'nın doğum
yapacağı ayda haccetmesi:
Aişe (ra) anlatıyor:
"Esma binti Ümeys, Şecere mevkiinde Muhammed b. Ebi Bekir'i doğurdu.
Rasulullah Ebu Bekir'e Esma binti Umeys'in gusledip haccını yapmasını
emretmesini söyledi.[496]
Esma'nın kocasına ve
çocuklarına güzel muamelesi
Cabir b. Abdullah der
ki: "... Rasulullah, Esma binti Umeys'e: 'Kardeşinin oğullarım zayıflamış
görüyorum. Yoksa onlar açlığa mı düştüler?' deyince Esma: 'Hayır, fakat onlara
hemen göz değiyor' dedi. Rasulullah: 'Öyleyse onlara rukiye yap' buyurdu. Esma
der ki: 'Rasulullah'a rukiye yaptığımı arzedince, bana: 'Onlara rukiyye yap'
buyurdu."[497]
Esma'nın çocuklarına
karşı hassasiyeti işte böyleydi. Kocasına olan hassasiyetini de Taberani'nin
Kays b. Ebi Hazım'dan naklettiği şu olay gösterir. Kays b. Ebi Hazım der ki
"Ebu Bekir'i hastalığı sırasında ziyaretine gittiğimizde orada her iki
elinde dövme bulunan beyaz bir kadın gördüm. Ebu Bekir'in yüzünden sinekleri
kovuyordu. O Esma binti Umeys'ti.[498]
Rasulullah'ın Esma
hakkında şahitlikte bulunması
Abdullah b. Amr b. As
der ki: "Haşim oğullarından bir grup insan, Esma binti Umeys'in yanına
vardılar. O günlerde Esma, Ebu Bekir ile nikâhlıydı. Ebu Bekir eve girdiğinde
onları gördü. Eve girmelerinden hoşlanmadı. Doğruca Rasulullah'a gitti, gördüklerini
Ona anlatarak: 'Hayırdan başka bir şey görmedim' deyince, Rasulullah: 'Allah
Esma'yı kötülükten uzaklaştır-mıştır' buyurdu sonra kalktı, minbere çıktı ve:
'Bugünden sonra kimse yanında bir yahut iki adam olmadıkça kocası olmayan eve
girmeyecektir' buyurdu."[499]
Rasulullah'ın Esma
hakkında yaptığı bir başka şehadet ise şudur: Rasulullah buyuruyor ki: [500]"Dört
kız kardeş (anneleri bir) Meymune, Ummu'1-Fadl, Sülemi ve Esma binti Umeys,
mü'min hanımlardır." [501]
Rasulullah'a bey'ate
katılması
Ümmü Atiyye der ki:
"Rasulullah'a bey'at ettiğimizde o bize: 'Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmayacağınıza' âyetini okudu. Bizi bağırarak ağlamaktan nehyetti. Bu esnada
bir kadın Ümmü Atıyye'nin ellerini tutarak: 'Falan kadın onun yerine
ağlayayım?' diye benden yardım istedi1 dedi. Rasulullah bu kadına hiçbir şey
demedi. Kadın önce gitti, sonra geri döndü de bey'atını yaptı.[502]
Hafız b. Hacer der ki:
"Bağırıp çağırarak ağlamak önce mubahtı. Sonra tenzihen mekruh oldu. En
sonunda da haram oldu. Allah en iyisini bilir."[503]
Rasulullah'ın evini
gözetmesi
Ümmü Atıyye der ki:
"Rasulullah Aişe'nin yanına vardı ve: 'yanında birşey var mı?' diye sordu.
Aişe: 'Atıyye'ye göndermiş olduğun sadakadan o-nun gönderdiği bir miktar koyun
etinden başka birşey yok' deyince, Rasulullah: 'Burda anlatılan olayın özü
şudur: Rasulullah'ın sadaka olması helal değildi. Ancak hediye alabilirdi.
Rasulullah kendisine sadaka olarak gönderilen koyunu dağıtmış, ondan Ümmü
Atıyye'ye de bir hisse göndermişti. Ümmü Atiyye de aynı koyundan Rasulullah'a
hediye olarak birazını göndermiştir. Bu durumda sadaka mahaline ulaşmış oluyor.
Atıyye'nin gönderdiği de hediye kapsamına giriyor."[504]
Ümmü Atiyye anlatıyor:
"Biz, Rasulullah'ın kızını (Zeyneb'in cenazesini) yıkarken, Rasulullah
içeri girdi ve: 'Onu suyla, güzel kokulu sidr ile üç defa, beş defa veya daha
fazla yıkayın. Son yıkamada kafur adlı kokuyu sürün. Yıkadıktan sonra da bana
haber verin' buyurdu. İşimiz bittiğinde ona haber verdik. Rasulullah (s.a.v.)
hile ve denen izan bize verdi ve: 'buna onu iyece giydirin1 buyurdu. Bir
rivayette ise '(Onu yıkarken sağ tarafından ve abdest azalarından başlayın')
buyurmuş tur."[505]
Cihada katılması
Hafsa binti Şîrîn
anlatıyor: "Bir kadın geldi, Halfoğullarının evine girdi. Ben de yanına
varınca bana kız kardeşinin (Ümmü Atiyye'nin) kocasının Rasulullah'la beraber
oniki savaşa katıldığını; kız kardeşi Ümmü Atiyye'nin ise yine Rasulullah'la
beraber altı savaşa katıldığını söyledi ve 'savaşlarda biz hastaları tedavi
eder, yaralıların yaralarını sarardık' dedi. Ümmü Atiyye gelince, savaşlarda ne
yaptıklarını ona sordum."[506]
Sîrîn'in kızı Hafsa,
Ensarlı Ümmü Atiyye'nin şöyle dediğini nakleder: "Rasulullah'la birlikte
yedi savaşa katıldım. Ordunun arkasında kalır; onların yemeklerini yapar;
yaralıların yaralarını sarar, hastalarını da tedavi ederdim."[507]
Görülüyor ki Ümmü
Atiyye, Rasulullah'la birlikte yedi savaşa katılmıştır. Bu savaşların
altısında kocası da vardı.[508]
Sünneti kavrama
yeteneği
Hafsa der ki:
"Biz yetişmiş hizmetçilerimizin bayram namazlarına gitmelerine müsade etmezdik.
Ümmü Atiyye gelince ona: 'Bu konuda Rasulullah'tan birşey duydun mu?' dedim. O
da: 'Babam ona feda olsun; evet. Onun söylediğini işittim.1 Yetişmiş
hizmetçiler, perde arkasındaki yetişmiş kızlar yahut perde arkasındaki
yetişmiş hizmetçilerle hayız olan kadınlar evlerinden çıkarlar, iyi
faaliyetlere ve mü'minlerin davetlerine katılırlar. Ancak hayız olan kadınlar
musalladan uzak dururlar1 buyurdu. (O dönemde gelinlik çağına gelmiş kızlar,
evlerine yabancı biri gelince evlerinde önüne perde çekilmiş yerlerde
dururlardı.) Dedim ki: "Hayızlı kadınlar da mı dışarı çıkıp davetlere
katılır?1 Ümmü Atiyye: 'Onlar Arefede vakfe ve benzeri faaliyetlere
katılmıyorlar mı?1 cevabını verdi."[509]
Ümmü Atiyye der ki:
"Cenaze namazlarına katılmaktan nehyedildik, ama katılmamamız konusunda
bize fazla ısrar edilmedi."[510]
Çok hüzünlü olmasına
rağmen Allah'ın şeriatına bağlanması:
İbni Şîrîn anlatıyor:
"Ümmü Atiyye, Rasulullah'a biat eden Ensarlı kadınlardandı. Bir gün
Basra'ya gitti. İlk iş olarak Basra'da bulunan oğlunu aradıysa da onu
bulamadı." Diğer bir rivayette[511]
ise: "Ümmü Atiyye'nin oğlu ölmüştü. Üçüncü gün olunca safralı koku aldı
ve onu üzerine süründü. Ümmü Atiyye dedi ki: Koca dışında biri için üç günden
fazla yas (iddet) tutmaktan nehyedildik."[512]
Hafız b. Hacer der ki:
"Ümmü Atiyye'nin bu çocuğunun ismini bilmiyorum. Asker olması
muhtemeldir. Basra'ya gelmiştir. Medine'de bulunan Ümmü Atiyye'nin yanına
gitmek istediyse de hastalığından ötürü Medine'ye gidememiştir. Bunu haber alan
annesi Basra'ya geldiyse de oğlunu göremeden oğlu ölmüştür.[513]
Rasulullah'a en güzel
şekilde karşılık vermesi
Hafsa binti Şîrîn
anlatıyor: "O (Ümmü Atiyye, Rasulullah'ın ismini andıkça babam sana feda
olsun derdi. [514]
İbni Hacer der ki:
"Fatıma binti Kays ilk hicret eden kadınlardandı. Onun sağlam bir aklı ve
güzelliği vardı.[515]
Evlenirken
Rasulullah'a danışması
Fatıma binti Kays
anlatıyor: "Kocadan ayrılınca, Rasulullah'ın asha Evlenirken Rasulullah'a
danışması
Fatıma binti Kays
anlatıyor: "Kocadan ayrılınca, Rasulullah'ın ashabından Abdurrahman b.
Avf bana talib oldu. Rasulullah ise bana mevlası Usame b. Zeyd için dünürcü
oldu. Daha önce Rasulullah'm: 'kim beni seviyorsa Usame'yi de sevsin' dediğini
duymuştum. Rasulullah bana teklifini açınca: 'işi sana mrakıyorum, beni
dilediğine nikâhla' dedim." Bir rivayette de[516]
"Rasulullah bana: 'iddetin bitince bana bildir1 dedi. Ben de iddetim
bittikten sonra durumu ona bildirdim. Bu arada bana Muaviye, Ebu Cehm ve Usame
b. Zeyd tâlib oldular. Rasulullah şöyle buyurdu: 'Muaviye fakir bir a-damdır,
malı yoktur. Ebu Cehm ise kadınları çok döven birisidir. Rasulullah: 'Fakat
Usame b. Zeyd'in dediğinde Fatma b. Kays, el hareketiyle bununla evlenmekten
hoşlanmadığını ifade etti. (Bunun nedeni Fatma b. Kays'ın Kureyşli ve soylu
olması Usame'nin ise azatlı bir köle olmasıydı.) Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.): 'Allah'a itaat, Rasulüne itaat senin için çok hayırlıdır' dedi.
Fatıma der ki: "Rasulullah böyle deyince Usame ile evlendim ve ondan
hoşlandım." Bir rivayette:[517]
"Usame ile evlenince Allah beni Zeyd'in oğluyla şereflendirdi, Allah,
Usame ile evlenmekle hana lütfetti' demiştir. Diğer bir rivayette ise[518]
"Usame ile evlendim. AUdh evliliğimizi hayırlı kıldı. Ona gıpta
ettim" demiştir.
Fatıma'nın Kur'an ve
Sünnet bilgisi ve erkeklerin hatalarını düzeltmesi
Ubeydullah b. Utbe'nin
bildirdiğine göre: "Ebu Amr b. Hafs b. El Muği-re, Ali b. Ebi Talib'le
Yemen'e gitti. Hanımı Fatıma binti Kays'a boşanma belgesini gönderdi. Ayrıca
Haris b. Hişam'la Ayyaş b. Ebi Rebia'ya Fatıma'nın nafakasını vermelerini
emretti. Fakat Haris'le Ayyaş Fatımâ'ya: 'Vallahi sana nafaka veremeyiz. Hamile
olsaydın verirdik' dediler. Fatıma, derhal Rasulullah'a gelerek durumu
anlatınca, Rasulullah: "sana nafaka düşmez' buyurdu. Nafaka alamayan
Fatıma kocasının evinden ayrılmak için i-zin istedi. Ona müsaade edildi. Fakat
Fatıma: 'Ey Allah'ın Rasulü, şimdi ne-reye.gideceğim?' diye sordu. Rasulullah:
'İbni Ümmü Mektum'un yanına' buyurdu. İbni Ümmü Mektum, a'ma biriydi. Fatıma
elbisesini yanma kor, fakat İbni Ümmü Mektum onu görmezdi. İbni Ümmü Mektum'un
evinde id-detini tamamlayan Fatıma'yi Rasulullah, Üsame b. Zeyd'e verdi. Bunu
haber alan Mervan, Kabise b. Züeyb'i olay hakkında malumat almak için Fatıbaşka
kimseden duymadık. Öyle ki insanların bağlandıkları amel ettikleri şey bunun
hilafınadır1 demiştir. (Yani üç talakla boşanan kadının kocasının evinden
ayrılmaması). Mervan'ın sözünü duyan Fatıma: 'Sizinle benim a-ramda Kur'an
vardır. Yüce Allah 'Açık bir fuhuşla gelmeleri dışında onları evlerinden
çıkarmayın, kendileri de evlerinden çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın kanunlarıdır.
Kim Allah'ın kanunlarını aşarsa kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah
bundan sonra bir iş ortaya çıkarır' buyurmaktadır. Fatıma binti Kays der ki:
'Bu âyet kocasına dönme durumunda olanlar için söz konusudur. Üç talakla
boşandıktan sonra hangi iş ortaya çıkar ki? Üç talakla boşanmış ve hamile
olmayan kadına nafaka düşmez' diyorsunuz. O halde niçin eve hapsediyorsunuz. Bu
büsbütün sizin zannımzdır."[519]
Hafız îbn Hacer der
ki: "Allah bundan sonra ortaya yeni bir iş çıkarır" âyetinin manası
ric'i talaktır, demekle Fatıma ne kadar doğru söylemiş. Katade, Hasen, Süddi,
Dahhak... vb. de bu görüştedirler. Buna benzer bir görüşde Fatıma'dan,
Ahmed'den, İshak'tan, Ebu Sevr'den, Davud ve tabilerinden nakledilmiştir.[520]
Fatıma binti Kays'ın
misafirlerine ikramı
Şa'bi anlatıyor:
"Fatıma binti Kays'ın evine gittik, bize hoş kokulu kuru hurma ikram etti.
Aynca bize kavut hoşafı içirdi. Ona üç talakla boşanmış kadının nerede iddet
bekleyeceğini sordum. Dedi ki: "Kocam beni üç talakla boşayınca Rasulullah
kendi ailem içinde iddet beklememe müsaade etti."[521]
Fatıma binti Kays'ın
müslümanlarla ilgili islere alaka duyması
Amir b. Şerahil
eş-Şa'bi anlatıyor: "Kendisi, Dahhak b. Kays'ın kız kardeşi Fatıma binti
Kays'a -ki o ilk hicret eden kadınlardı- 'bana Rasulullah'tan duyduğun bir
hadis söyle. Başkasının sözü olmasın' diye sordu. Fatıma binti Kays da
İstiyorsan söyleyeyim' dedi. O da 'Haydi bana hadis anlat' dedi. Fatıma
anlatmaya başladı. 'İddetini bitirince Rasulullah'ın münadilerinde birinin
namaz toplayıcıdır diye nida ettiğini duydum. (O dönemde ezan arasında
essalatu camiatün denirdi) Derhal mescide koştum. Rasulullah'la birlikte namaz
kıldım. Erkeklerin arkasında kadın saflarının ilkindeydim. Rasulullah namazı
bitirince minbere çıktı. Rasulullah gülüyordu. Herkes namaz kıldığı yerde
kalsın' dedikten sonra 'sizi niçin topladığımı biliyor musunuz?1 diye sordu.
Orada bulunanlar 'Allah ve Rasulü daha iyi bilir' dediler. Rasulullah: 'Ben
sizi ne sevindirmek ne de korkutmak için topladım. Sizi buraya toplamamın
nedeni eskiden hristiyan olan Temim ed-Dari'dir. O bana geldi biat etti.
Müslüman oldu. O bana bir olay anlattı. Onun anlattığı şey, benim size Mesih ve
Deccalle ilgili anlattığım şeylere tamamen uygundur'buyurdu."[522]
İlk hadis:
ABDULLAH B. ABBAS
anlatıyor: "Güneş tutulmuştu... Rasulullah, kıyamı uzatarak namaz kıldı...
Sonra bize yöneldi. Bu ara güneş tekrar çıkmıştı. Rasulullah: 'Ay ve güneş,
Allah'ın âyetlerindendirler, birinin Ölmesiyle veya doğmasıyla tutulmazlar.
Güneşin tutulduğunu gördüğünüz zaman Allah'ı anın' buyurdu. Bunun üzerine
oradakiler: 'Ey Allah'ın Rasulü, sizi kıyamınızda bir şeye uzandığınızı daha
sonrada geri çekildiğinizi gördük' dediler. Rasulullah: 'Cenneti gördüm,
oradaki üzüm salkımına uzandım. Şayet onu almış olsaydım dünya durdukça ondan
yerdiniz. Cehennemi de gördüm. Hiç o kadar korkunç manzara görmedim. Cehennem
halkının çoğunu kadınların oluşturduğunu gördüm' buyurdu. Orada bulunanlar:
'Niçin Ey Allah'ın Rasulü?' diye sordular. Rasulullah: 'İnkârları yüzünden'
karşılığını verdi. Denildi ki: 'Allah'ı mı inkâr ediyorlar?' Rasulullah:
'kocasına nankörlük ediyorlar, kendilerine yapılan iyiliklere nankörlük
ediyorlar. Eğer onlardan birine ömür boyu iyilikte bulunsan bile senden
hoşlanmadığı bir şey gördü mü 'zaten senden ne hayır gördüm ki' derler."[523]
Bu hadiste bizim için
önemli olan iki nokta:
Birincisi: Hadis neye
delalet etmektedir? Cehennem halkının çoğunun kadınlardan olması erkeklere
oranla kadınların yaratılışında şerrin fazla olması nedeniyle midir? Eğer
durum böyle olursa kötülüğe olan bu fazla eğilimlerinden sorumlu olmamaları
gerekir. Fakat bu hadis-i şerif, onların sorumlu olduklarını, kocasına ve onun
iyiliklerine karşı yaptığı nankörlükten dolayı cezalandırılacağını beyan
etmektedir. Hafız İbn Hacer de şöyle diyerek bunu doğrulamaktadır:
"Cabir'den gelen bir hadis-i şerif, kadınların cehennemde görülmesi,
onların daha önce zikredilen bir takım kötü sıfatları kendilerinde
bulundurmaları sebebiyle olduğunu işaret etmektedir." Hadisin metni
şöyledir: "Cehennemde en çok gördüğüm, kendilerine verilen sırrı ifşa
eden, birşey istenildiğinde cimrilik eden, bir şeyi istediğinde de ısrarla
isteyen kendilerine birşey verilince ona teşekkür etmeyen kadınlardır."[524] Bu
hadis Rasulullah'ın şu sözünü hatırlatıyor: "Cennetin durumları bana
bildirildi de cennet ehlinin çoğunun fakirlerden olduğunu gördüm."[525]
Öyleyse niçin zenginler daha az? Onlar, kazançlarını haram olan şeylerden
sağlıyorlar, yahut haram olan yerlere harcıyorlar, yahutta cimrilik edip hayra
vesile olan şeylere harcamıyorlar.
İkincisi: Kadın olsun
erkek olsun biz müslümanlar bu hadisten nasıl bir faydalı sonuç çıkarabiliriz?
Bize göre en büyük kazanç, cehennemden korunmaya yönelik işler yapmaktır.
Cehennem ve onun korkunçluğunun zikredilmesi sadece ondan sakınmamız içindir.
Kadınlar, kendilerini
ateşten nasıl korurlar? Kocalarına nankörlükten kaçınarak... Öyleyse kocalarına
nankörlük etmekten kendilerini nasıl korurlar? Kalblerinde Allah'a karşı
ittikayı artıracak ve ona itaate yöneltecek terbiyeye yönelmekle olur. Ayrıca
şeytan, kendilerine vesvese verdiği zaman, Rasulullah'ın sözünü hatırlamakla
sakınırlar. Şeytan onlara galip gelip bir günah işlediklerinde istiğfar
etmeleri ve sadaka vermeleri gerekir. Nitekim Rasulullah onlara böyle
öğretmişti. Ebu Said el-Hudri anlatıyor: "Rasulullah, Kurban ya da Ramazan
günü namazgaha çıktı. Kadınların yanına uğradı ve onlara: 'Ey kadınlar
topluluğu sadaka verin!' buyurdu.
(Müslim'in rivayetinde
de "çokça istiğfar edin; çünkü ben cehennem halkının çoğunun sizlerden
olduğunu gördüm" buyurdu. Kadınlar: "Niçin ey Allah'ın Rasulü?"
diye sordular. Rasulullah: "Çokça lanet edip nankörlük etmeniz
sebebiyledir" buyurdu.[526]
Hafız b. Hacer diyor
ki: "Bu hadiste kötü bir sıfatı gidermek için sert bir uyarı vardır...
Yine sadakanın azabı defedeceği, mahlukat arasındaki günahlara keffâret olacağı
hükmü vardır."[527]
Erkekler, cehennemden
nasıl korunurlar? Onlar, haram olan şeylerden sakınarak ve görevlerini yerine
getirerek ondan korunurlar. Annelerine, kız kardeşlerine, hanımlarına ve
kızlarına bakmak, onları gözetmek erkeklerin vazifelerindendir. Yine onları
teşvik eden, onlara güzel Öğütler sunan, cemaatle yapılan ibadetlere
katılmalarını sağlayan fırsatları çoğaltmak yukarıda zikredilen görevler
cümlesindendir. Cuma, bayram ve teravih namazları cemaatla yapılan
ibadetlerdendir. Böylece, kalpleri imanla ve takva ile dolar. Kadınların,
sadaka vermek, iyiliği emretmek ve hayra çağırmak gibi güzel ameller
yapmalarını sağlayan imkânları çoğaltmak erkeğin vazifeleri arasındadır. Bütün
bunlar Allah'ın erkekler üzerine farz kıldığı güzel ilkelerdendir. Allah Teala
buyuruyor ki: "Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler" ve yine
buyuruyor ki: "Ey iman edenler! kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve
taşlar olan cehennemden koruyunuz." Rasulullah'ın emrettiği şekilde ailesini
gözetmek erkeğin vazifesidir. Rasulullah buyuruyor ki: "Kişi, ailesini
koruyup gözeten bir çobandır. Gözetimi altında bulundurduğu kişilerden de
sorumludur. "[528]
ikinci hadis
Ebu Said el-Hudri
şöyle anlatıyor: "Rasulullah, Kurban ya da Ramazan bayramında namazgaha
çıktı ve kadınların yanma uğradı. Onlara: 'Ey kadınlar topluluğu, Basiretli,
akıl sahibi erkeklere kıyasla, akıl ve din açısından sizden daha noksan olan
hiç kimseyi görmedim' dedi. Kadınlar: "Ey Allah'ın Rasulü, dinimizde ve
aklımızda eksik olan şey nedir?' diye sordular. Rasulullah: 'Kadının şahitliği
erkeğin şahitliğinin yansı kadar değil mi?1 diye sordu. Onlar 'Evet yarısıdır'
dediler. Rasulullah: 'İşte kadın aklının eksik kaldığı nokta. Kadın hayızh
olunca namaz kılmaz, oruç da tutmaz değil mi?' deyince kadınlar: 'Evet, namaz
kılmaz, oruç da tutmaz" dediler. Bunun üzerine Rasulullah: İşte dinlerinin
eksik olan tarafı' buyurdu."[529]
Bu hadisi üç yönden
ele alacağız:
1.
Rasulullah'ın "basiretli, akıl sahibi bir erkeğe kıyasla akıl ve din açısından
sizden daha eksik olanı görmedim" sözünün umuma delalet etmesi açısından...
Hadisin söyleniş
münasebetinin, hitabın kadınlara yöneliş tarzının veya hitabın içine döküldüğü
cümle kalıbının üzerinde çalışmaya ve uzunca düşünmeye ihtiyaç vardır. Ancak bu
çabalardan sonra hadisin kadının şahsiyetinin temel ilkelerine yaklaşımını
ortaya çıkarabilir. Zaten hadisin söyleniş münasebeti işlendiğinde, bayram
gününde kadınlara yapılan va'z çerçevesinde gerçekleştiği görülür. Bu durumda
yüce bir ahlâka sahip Peygamber'den bu güzel günde kadının toplumdaki
derecesini küçültmesini veya şerefini alçaltmasım yahutta onlann şahsiyetlerini
düşürmesini bekleyebilir miyiz? Onları muhatap almasına gelince; onlar Medine
kadınlarından bir topluluktu. Ensar'dan olan kocalarına çıkışıyorlardı. Nitekim
Hz. Ömer onlar hakkında şöyle diyor: "Ensarın yanma, Medine'ye
geldiğimizde kadınları kocalarına galip gelen bir kavim olduklarını gördük. Bu
sefer bizim kadınlarımız da Ensar'ın kadınlarının huylarını benimsemeye
başladılar. "[530]Bu
durum, Rasulullah'ın niçin: "Basiretli, akıl sahibi bir erkeğe nisbetle
aklı sizden daha zayıf olanını görmedim" buyurduğunu açıklıyor. Hadiste
kullanılan lafızlara gelince, bu sıygalar umumi bir kaideyi ya da umumi bir
hükmü göstermez. Bundan ziyade Rasulullah'ın kadınların kendilerindeki
zaafıyete rağmen basiretli erkeklere açıkça galip gelmelerine hayret ettiğini
yani Allah'ın hikmetine hayret ettiğini gösterir. Kısacası zafiyetten gücün,
güçten zafiyetin nasıl çıktığına duyulan bir hayret söz konusudur. Bu sebeple
cümle kadınlara yönelik genel bir espri olarak anlaşılabilir mi? Ya da sohbetin
bölümlerinden birine hazırlık niteliği taşıyan tatlı bir motive olabilir mi?
Evet, sanki Allah Rasulü şöyle demektedir: "Ey Kadınlar! Sizdeki zayıflığa
karşın. Allah size akıllı bir erkeğin aklını yönlendirme imkânı vermiştir.
Allah'tan sakının! Bu gücünüzü ancak hayırda ve iyi olan şeylerde
kullanın."
Nitekim "aklı ve
dini eksik" ifadesi, bir kez kullanılmıştır. O da kadınlara has bir
sohbette dikkatleri toplamak ve öğüt almaya hazırlamak için kullanılmıştır.
Kesin bir hüküm ifade eder tarzda ne kadınların huzurunda ne de erkeklerin
önünde bir daha ifade edilmemiştir.
2.
"Aklı noksan olanlar" sözünün hususa işaret etmesi. Burada aklî
noksanlık açısından çeşitli ihtimaller vardır. Mesela:
a) Ortalama
zeka seviyesine oranla noksanlık.
b)
Matematiksel akıl yürütmeye kimi özel akli yeteneklerdeki noksanlık gibi...
c) Kısa
süreli, geçici noksanlık: Bu geçici şartlar sebebiyle fıtrata geçici olarak
egemen olan bir durumdur. Hayız, nifas ve hamileliğin kimi dönemlerinde olduğu
gibi.
d) Uzun
süreli noksanlık: Bu özel yaşam şartların fıtrata dayattığı bir durumdur.
Hamilelik, doğum, emzirme ve çocuk bakmak gibi durumlardır. Bu durum kadının,
evin duvarları arasında sıkışıp kalmasına, evinden hemen hemen hiç çıkmamasına
dış çevreyle ilişkilerinin tamamen kesilmesine ve onu, hayat olaylarını kavrama
noksanlığına, malî ve diğer konularda anlayış zayıflığına götürmüştür.
Rasulullah'ın
kadınların aklî noksanlıklarına verdiği misal, ister fıtrî ister arazî olsun,
özel eksikliğin tercihine yardımcı olmaktadır. Bu noksanlıklar hangi türden
olursa olsun kadının akî gücünü gidermez ve temel sorumluluklarını yüklenmesine
engel olmaz. Çocukları iyi yetiştirip terbiye etmek, kadına verilmiş
mesuliyetlerden biridir. Allah Teala bu görevi her bakımdan normal bir insandan
başkasına vermez. Şayet öyle olsaydı biz erkekler oğullarımızı ve kızlarımızı
aklı ve dini eksik, aciz bir insanın himayesine vererek nasıl emin olabiliriz?
Aşağıda gelecek
konularda kadın, erkeklerle ortak olup aynı sorumluluğu taşımaktadır:
a) İnsanî sorumluluklar: insan yaptığı tüm
işlerden sorumlu olup, ahirette ondan hesaba çekilecektir. Bu husus da Kur'an-ı
Kerim'de açıklanmıştır.
b) İşlediği
suçlardan mesul tutulması, kötü gidişatından dolayı dünyada cezai müeyyidelerin
uygulanması: Bu husus da Kur'an'da zikredilmiştir.
c) Medenî
sorumluluklar, malları üzerinde tasarruf hakkı, sözleşme hakkı, velayet hakkı
-sınırlı olmakla beraber- bu cümledendir. Bu hususu müctehidler, Kur'an ve
Sünnetten delilleriyle beraber genel olarak açıklamışlardır.
d) Malları
üzerindeki söz hakkından dolayı sorumlu tutulması: Bunu İmam Ebu Hanife
açıklamıştır.
e) Kur'an'ı
açıklayıcı hadisleri rivayet etme sorumluluğu ki, müslüman alimler bu hususta
icma etmişlerdir.
Tercih edilen
noksanlık alanı cinse has olanlardır. Bu sebeple son üç ihtimal kadının
yapısında söz konusudur ve aralarında hiç bir çelişki yoktur. Yalnızca etki
farklılığı olduğu söylenebilir. Ayrıca kimi özel aklî yetenekler alanında
özellikle ekonomik sorunlar ve matematikte fıtri bir noksanlığın bulunduğu nass
ile sabittir:
"Biri unuttuğunda
öteki ona hatırlatsın için..." (Bakara, 282).
Bu doğumla gelen fıtrî
bir noksanlık veya kimi organların kadın ile erkeği ayrıştırdığı gibi kadını
erkekten ayıran bir durum değilse bile buluğ sonrası dönemde evlilik ve annelik
için kadının vücut yapısında cinsiyet organına bağlı olarak meydana gelen
gelişmeler sebebiyle fıtri veya fıtriye yakın bir nitelik kazanır. Yani
cinsiyet organlarının tam,anlamı ile fonksiyo nelleşmesi ile hamilelik, doğum
yapma ve emzirmenin mümkün olabilmesi gibi... Bu, işin bir yönüdür. Sosyal
hayatta kadının değerinin artması da işin diğer yönüdür. Bir yönden biyolojik
hayatla sosyal hayat arasındaki etkileşme diğer yönden de biyolojik gelişme
ile aklî gelişme arasındaki etkileşme bizi bu görüşte olmaya sevketmiştir. Bu
etkileşimin en belirgin bir nitelik kazandığı durumlardan biri de kadının
şahitliğidir. Şefkat duygusunun ağır basması, hayız, gibi zor dönemler
geçirmesi, evin bakımına ilave olarak hamilelik, emzirme ve çocuk bakmanın
bulunması bu husustaki hükmün gerekçesidir. Sonra bu hadis kadının kendisiyle
vasıflandığı bir noksanlığa işaret ediyor fakat bu merhaleyi sınırlamıyor.
Sanki bu merhalenin sınırı insanı, gayrete, sağlam ilmî araştırmayı
terketmektir. Ancak burada şu üç duruma dikkat etmek gerekir:
Birincisi: Kimi
yeteneklerle ilgi bulunan cinse ait noksanlık, başka yetenek veya yeteneklerle
dengelenmiştir, ikincisi: Eksiklik "genel olarak" kadınları
ilgilendirir. Bu durum kimi kadınlara Allah'ın büyük yetenekler vermesine ve
genel olarak kadınların eksik olduğu bazı durumlarda harikalar ortaya
koymasına engel olmaz. Ve o kadınlar pek çok erkekten üstün olabilirler. İbn
Teymiyye der ki: "Cinsiyetin üstünlüğü şahsiyet üstünlüğünü gerektirmez.
Nice Habeşî vardır ki Allah katında Kureyş'in ileri gelenlerinden
üstündür." Başka bir yerde de diyor ki: "Bu esas şehirli kişilerin
bedevilerden üstün olmasını gerektirir, her ne kadar bedevilerin bazı ileri
gelenleri şehirli kişilerin çoğundan üstün olsa bile."[531]
Üçüncüsü: Cins için fıtri özel ya da arızi noksanlık, Allah'ın kadınlara
verdiği organların bazı vazifelerinin sonucudur. Her erkek ve kadının dünyadaki
rollerinin gerçekleşmesini tayin eden güzel bir iştir. Yoksa toplumdan kopuk,
evin duvarları arkasına hapsedilen bir hayat, kadın için, aile için ve bütün
toplum için tehlikelidir. Kadının aklını tamamen yok edecek derecede
tehlikelidir. Bu durumda kendisi üzerinde hiçbir hakka sahip olmayan, etrafında
dolandığı şeyin ne olduğunu anlamayan sürüler gibi olur. Tabii ki bu yüzden
çocuklarını gereği gibi yetiştiremez, toplumun siyasi ve sosyal
kalkınmasındaki rolü de yok olur.
Kadının şahitlikteki
eksikliğini gösteren hadis üzerine düşünürken müctehidlerin kadının şahitliği
konusundaki sözlerini aktarmamız yerinde olur. Bu konu Fethu'l- Bari'de şöyle
geçer: "İbn el-Münzir: Şu âyette açıkça geçen ifade üzerinde icma
etmişlerdir: Erkeklerinizden iki şahid tutun, eğer iki erkek bulamazsanız
şahitliklerinden razı olacağınız bir erkek ve iki kadın olabilir." Kadınların
erkeklerle beraber şahitlik yapmalarına izin vermişlerdir. Cumhur, bu
şahitliği borçlara ve mali işlere mahsus kabul etmişler, hadlerde ve kısasta
kadınların şahitlikleri caiz değildir demişler. Nikâh, talak, soy ve akrabalık
gibi konularda ise ihtilaf etmişlerdir. Cumhur bu konuda şahitliklerini kabul
etmezken Hanefiler kabul etmişlerdir... Erkeklerin bilmediği kadınlara mahsusu
olan hayz, doğum ve doğum sırasında çocuğun bağırması ve kadınlara ait
şahitliklerinin kabul edilmesinde ittifak etmişler, yalnız süt kardeşliği
konusunda ihtilaf etmişlerdir."[532]
İbn Rüşd'ün
Bidayetü'l-Müctehid adlı eserinde şöyle bahsedilmekte: "Cumhurun kabul
ettiği görüş kadınların hadler hususundaki şahitliklerinin kabul
edilmeyeceğidir... Zahirîler de şöyle diyorlar: Ayetin zahirine göre bir
erkekle birlikte birden fazla kadın olursa hangi konuda olursa olsun şahitlikleri
kabul edilir. "Ebu Hanife de şöyle diyor: Mali konularda, hadlerin dışında
talak, ric'at, nikâh ve köle azadı gibi bedeni hükümlerde kadının şahitliği kabul
edilir. Kadınların tek kaldığı yani erkeklerin bilmediği veya çoğu kez
erkeklerin bilemediği, doğum, doğum sırasında çocuğun bağırması ve kadınlara
ait kusurlar gibi bedeni konularda kadınların şahitliği cumhura göre
geçerlidir. Süt kardeşliği hariç diğer hiçbir konuda ihtitaf yoktur."[533]
İbn Hazm
"Muhalla" adlı eserinde şöyle der: "Zina hususunda şahitler dört
adaletli müslüman erkekten az yahut her bir erkeğin yerine müslüman adaletli
iki kadından az olursa şahitlikleri kabul olmaz. Bu şöyle olur, üç erkek iki
kadın veya iki erkek dört kadın veya bir erkek altı kadın yahutta sadece sekiz
kadın. Hadler, kan diyetleri, kısas gerektiren haller, nikâh, talak, ric'at ve
mali konularda ancak iki müslüman adil erkek yahut bir erkek ve müslüman adil
iki kadın yahutta müslüman adil dört kadının şahitliği muteberdir. Bütün bu had
çeşitlerinde adil bir erkek ve adil iki kadının yeminle yaptıkları
şahitlikleri makbuldür. Yalnızca süt kardeşliği konusunda da bir adil kadın
veya adil bir erkeğin şahitliği geçirlidir."[534]
Müslim'den rivayet ettiğimiz hadiste Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu görüyoruz:
"Abdullah b. Ömer anlatıyor. Rasulullah bir hadisinde: "iki kadının
şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir." Buhari'de ise: "Ebu Said
el-Hudri Rasulul-Iah'ın bir hadisinde şöyle buyurduğunu naklediyor. 'Kadının
şahitliği erkeğin şahitliğinin yansı kadar değil mi?' diye sordu. Biz de
'Evet, yarısı kadardır, ey Allah'ın Rasulü' dedik. Rasulullah: İki kadının
şahitliği bir erkeğin şahitliğine eşittir' buyurarak konuşmasını bitirdi.
Bundan dolayı bir erkeğin yerine şayet kadın şahitlik edecekse, iki kadın
olması zorunludur. Kadının sayısı bu ölçüye göre artar."[535]
Bu hususta İbn
Kayyım'ın et-Turuku'1-Hikemiyye adlı eserinde şöyle bahsedilir: "Üstadımız
İbn Teymiye -Allah ona rahmet etsin- Allah Tea-la'nın 'Eğer iki erkek
bulunmazsa şahitliklerinden razı olacağınız bir erkek -biri unuttuğunda diğeri
ona hatırlatacak- iki kadın olabilir1 âyeti hakkında şöyle der: 'Bu âyet, iki
kadının bir erkeğin yerine şahit olabileceğine delildir. Bu da, biri
yanıldığında diğeri onu uyarsın diye getirilmiştir. Genellikle yanılmanın
olabileceği konularda hatırlatma yapılır ki; o da unutma ve akılda natamamadır.
Bu manaya işaret ederek, Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki: 'Kadınların
akıllarının eksikliğine gelince iki kadının şahitliğinin bir erkeğin
şahitliğine denk olmasıdır.' Böylece kadınların şahitliklerinin bölünmesinin
akli zaafıyetten dolayı olduğunu, dini zayıflıktan olmadığını açıklamaktadır.
Bundan da kadınların adaletinin erkeklerin adaletine denk olduğu anlaşılır.
Normalde hataya düşmekten korkulmayan konulardaki şahitliklerinde şehadetleri
erkeğin yarısı hükmünde değildir. Tek olarak şahitliklerinin geçerli olacağı
hususlar akıl yürütmeye gerek duymadan gözleriyle gördükleri, eliyle
dokundukları, kulağıyla duydukları eşyalar hakkında olacaktır. Doğum, çocuğun
doğum esnasındaki sesi, süt emzirme, hayız, elbise altındaki kusurlar gibi
konuları misal verebiliriz. Bu misallerde genellikle hiç bir şeyi unutmazlar ve
onları bilmek için de akıl yürütmeye ihtiyaç duymazlar. Dini bir konunun isbatı
hakkında duyulan sözlerin manalarını anlamak için akıl yürütmeye ihtiyaç
vardır. Bu gibi konularda uzun bir çaba gerekir."[536]
Konuyu özetlersek;
taleb edenin yemininin, erkeğin şehadetinin muteber olr! ;ğu her yerde bir
erkek ve iki kadının şehadeti de geçerlidir. Ata ve Hanımad b. Ebi Süleyman bu
konu hakkında: "Hadlerde ve kısasta bir erkek ve iki kadının şahitlikleri
geçerlidir. İki rivayetten birinde bize göre nikâh ve köle azad etme konusunda da
geçerlidir" derler. Aynı şekilde Cabir b. Zeyd, İyas b. Muaviye, Şa'bi,
Sevri'den gelen iki rivayetten birinde onlar mali ceza gerektiren cinayetlerde
kadının sahiciliğini kabul etmişlerdir. Rey ehlinden de rivayet edilmiştir.'[537]
İbn el-Kayyım da şöyle
der:"... Adaletli kadın, doğruluk, emanet ve diyanette erkek gibidir,
ancak hatadan ve unutmaktan korkutunca, kadın kendi misliyle desteklenir. Bu
da, onu bazen bir erkekten şahitlik açısından daha kuvvetli bazen de ona denk
kılar. Şüphe yok ki -Ümmü'd-Derda ve Ümmü Atiyye'nin şahitlikleri gibi- iki
kadının zanni ifadeleri tek bir erkeğin zanni ifadesinden daha kuvvetlidir.110
Kadının şahitliği konusunda İbn Hazm'ın görüşünde olan muasır alimler
vardır."[538]
Son olarak bize
gereken -hicrî onbeşinci, miladi yirminci asırdayız-kadının yeteneklerini tarif
etme, eksikliğin hangi konularda olduğunu, ne derecede olduğunu, hangi
zamanlarda ortaya çıktığını ve diğer kadınlara kıyasla ne derecede olduğunu
bilmek ve zaptetmek, aynı şekilde üstün olduğu konuları, üstünlük derecelerini,
ne zaman ortaya çıktığını bilmemiz için ilmi araştırmalara önem vermektir. Bu
şekilde, Rasulullah'ın sünnetine büyük bir hizmet etmiş oluruz. Selefimizin
sahih hadisi zayıfından ayırmak için hadis ıstılahları ilmini icat ederek
hizmet ettikleri gibi bizim de asnmıza uygun bir şekilde ona hizmet etmemiz
mümkündür. Bu da, kimi nassların delaletlerini araştırmaya yardımcı olacak
kapsamlı ilmi araştırmalar yapmakla olur. Bunu yaparken de deliller üzerindeki
ihtimalleri toplu olarak vermekle yetinmemeli, zanni, kısır düşüncelere
dayanan nazari tercihleri sevketekle de yetinmeli; aksine kapsamlı ilmî
araştırmaların tercih ettiği delilleri sunmalı.
Bazan bu delalet,
nazari araştırma esnasında hiç aklımıza gelmeyen bir şey de olabilir.
Müslümanların erkek ve
kadının psikolojik ve aklî özelliklerini bilmek için yaptıkları sağlam ilmi
araştırmaları, psikolojinin yeni kaynaklarından en çok nakledilenlere isnat
etmeleri gerekir.[539]
Böylece bu konuya ışık tutması ümit edilir.
İki cins arasındaki
farklar ise belirli zamanlarda üzerinde araştırma yaptığım sadece bu topluma
uygundur. Bundan dolayıdır ki onu bütün bir zaman için uygulamak doğru
değildir. Böyle olmakla beraber bu konuda gelen şeylerin cüz'i faydaya sebep
olanlarım da terk etmeyeceğiz.
Gerçek olan şu ki iki
cins arasındaki birbirine yakın farklar, sadece kapalı olan durumu açığa
çıkarması ihtimali olan zeka testlerinin genel sonuçlarına dayanır. Çünkü bazı
yeteneklerde kadınlar üstün gelir, diğer bazı yeteneklerde de erkekler üstün
gelir. Zaten bütün zeka testleri birbirinden farklı, değişik sorulardan oluşur.
Biz bir yöndeki üstünlüğü diğer yöndeki zayıflığın karşılayacağını
beklemekteyiz. Bu yüzden de bir sonuç çıkaramıyoruz. Yalnızca zeka testleri
yani bireyler üzerinde uygulanarak ulaşılan genel konular iki cins arasındaki
farkları belirlemeye yalnız başına yeterli değildir.
Bu durum kadın ve
erkeğin zeka düzeylerinindeki farkın açık olmadığını, ancak özel yeteneklerde
kimi fırklılıklarm olduğunu ortaya kor.
İki cins arasındaki
farkları özel yeteneklerde aramamız daha faydalı olur. Bu anlayışla zeka
testlerinin büyük çoğunluğunu meydana getiren kişisel testlerin sonuçlarının
incelenmesiyle kimi Önemli bilgilere ulaşma imkânı da bulabiliriz. Ancak bunu
yaparken birinci yolu, yani iki cinsin özel yeteneklerini karşılaştırma yolunu
takip etmemiz gerekir. Böylece sözel, sayısal ve güç yetirme ile ilgili
kabiliyetlerin veya bunlardan ayrı olarak kısmen bağımsız yeteneklerin
karşılaştırılmasına imkan tanıyan çeşitli araştırmaların ortaya çıkardığı gerçeklerden
büyük bir yekûn bir araya toplanmış olur. Bu noktada yapılabilecek önemli bir
tesbit; bu bakış açısında iki cins arasındaki farkların diğer yeteneklerden
daha sonra ortaya çıktığıdır.
İstidlal istenen
sayısal testlerde erkeklerin üstün olmaları cinsler arasındaki bu farkı apaçık
bir şekilde ortaya çıkarmaz. Asıl fark eğitimde ilk merhaleden sonra bir
kesintinin oluşmasıyla ortaya çıkar. Stenferd'in dene-yide buna uygun
düşmektedir. Erkek çocuklar delilini bulabildikleri ölçüde üstün gelmişlerdir.
Bu da matematiksel akıl yürütme ile ilgili problemlerinde kendini gösterir.
Bir gurup bakire kız
ve erkek üzerinde, kişiliğin temel yönlerini karşılaştırmayı hedefleyen pek
çok araştırma yapıldı. Sonuçta dış faktörlerden etkilenme açısından iki cins arasında
pek çok fark tesbit edildi. Buna göre erkeklerin kadınlara nazaran daha sakin,
tahammüllü olduklarını ve daha az a-sabileştikleri ortaya çıkmıştır. Bu durum
küçük yaşlardaki fertler üzerinde yapılan asabileşme eğilimi ve imkânını
araştıran testlere dikkatimizi çeker. Zira bu testler ondört yaşından küçük
olan her iki cinse mensup bireyler arasında bir farkın bulunmadığını tesbit
etmiştir. Bu durum, ister matematiksel akıl yürütme gibi bazı akli
yeteneklerde olsun, isterse etkilenme anındaki şahsi üstünlüklerde olsun kimi
farkların ortaya çıkışının buluğ çağından sonraki merhaleye ertelendiğini
gösterir.
Bu araştırmada,
erkeğin iktisadi, teorik ve siyasi alanlara olan aşırı meyli ortaya çıktığı
gibi kadının da sosyal, güzellik-süslenme ve dini alanlara olan ilgisinin
normalin üstünde bir düzeyde olduğu ortaya çıkmaktadır. Elbette bu sonuçlar
yöresel şartlar, iki cinsin bağlı olduğu gelenekler ve toplumun iki kesimden
beklediği sorumluluklarların ışığında yorumlanabilir.
İki cinsin kişilik
özellikleri ile ilgili müşkil farkları konu alan kapsamlı araştırmalardan biri
de Terman ve Mayhz'ın araştırmasıdır. Araştırmacılar eğilim ve yönelişlerin
analizinin sağlıklı yapabilmesi için kimi ölçüler belirlediler. Bu ölçüler,
teste tabi tutulan bütün erkek ve kadınların verdikleri cevaplarla
yönelişlerinin en uç noktasını tesbit etmeye yarayacak sorular kolleksiyonundan
oluşuyordu. Bu sebeple erkeklik veya kadınlığın genel geçer ölçüsü kabul
ediliyordu. Söz konusu ölçüler amacın gerçekleşmesine uygun olan uzun
araştırmalar ile Amerikan toplumunda yaşayan iki cinsin fertleri arasındaki
farkı tam bir açıklıkla ortaya koyacak olan sorulara sahipti. Yüzlerce kişinin
cevablan bir araya toplanmıştı. Bu kişiler arasında ilkokula giden, liseye
giden çocuklar, üniversite öğrencileri ve okula gitmeyen fakat iyi terbiye
görmüş çocuklar da vardır. Yine aynı şekilde eğitimli veya eğitimsiz yaşlı
kimseler ve çeşitli mesleğe mensup olan kişiler de vardır. Aynı şekilde
toplumun dışladığı gençler, cinsiyet hükmünün hemen hemen kalmadığı yaşlılar
ve sporcular arasında yapılan testleri içine alan bazı numuneleri de ihtiva
etmektedir. Bütün bunlar etkisini ölçülerin, Amerikan toplumunda erkeklerin
cevaplarıyla kadınların cevaplarını ayırdetmede başarılı olduğunu gösterdi. Bu
testler aynı zamanda erkeklik ve kadınlık anlayışının büyük ölçüde terbiye ile
kazanılan tecrübe zenginliğine ve evde veya işte alınan öğretimle ilişkili
olduğunu belirledi. Bu sebeplerin tesiri bedeni sebeplerin tesirinden daha
kuvvetlidir. Nitekim yüksek öğrenim görmüş kadınların geniş bir kültüre sahip
olduğu ve erkeklerle kıyaslamada diğer kadınların elde ettikleri normal
derecenin daha üstünde bir derece elde ettikleri ortaya çıkmıştır. Böylece
onlar sanki erkeklere yaklaşmışlardır. Bu, eğitim, öğretim ve kazanılan
tecrübeler, fertler arasındaki düşünceleri birbirine yaklaştırıyor ve iki cins
arasındaki tabii sıfıtları ve farkları azaltıyor demektir.
Bu durum grupsal
şartların, sosyal etkenlerin açık bir etkisinin olduğunu gösterir. Hatta
onların tesirinin bedeni etkenlerden daha fazla olduğunu ortaya koyar.
Burada bedeni
sıfatların bir çoğunda iki cins arasında farkların olduğu ortaya çıkar. Vücut
yapısı, iskelet, genel olarak pazuların oluşması, ister büyük kaslar olsun
ister ince kaslar farketmez bu cümledendir. Böylece iki cins fizyolojik
ödevlerde, bazı boşalımlar için kimyasal madde oluşturmada birbirinden
ayrılır. Bazen de psikolojik farklılıkların bedeni farklara dönmesi mümkündür.
Pek çok bedeni
görevlere dayanıklılık açısından da iki cins arasında farklılık vardır.
Erkekler genel anlamıyla çevrenin içsel-organik düzenini ihmal edip
Önemsemeyerek istediği gibi hareket etmede kadınlardan daha az engelle
karşılaşır. Yani onlar daha dayanıklıdırlar. Ayrıca onları ayıran önemli kimi
niteliklere sahiptirler. Sıcağa karşı daha fazla dayanıklı olma, yıkma-inşa
işleri vb.
Şüphesiz bu iki taraf
arasındaki farkların çoğunun temeli biyolojiye ve toplumun kültürüne
dayanmaktadır. Doğrusu psikolojik kimi farkların oluşmasına da biyolojik
etkenler yalnız başına neden olabilmektedir. Hatta bu farkaları ortadan
kaldıracak tarzda sosyal çevre faktörü olumlu olsa da... Ancak aynı zamanda
çevrenin, zaten biyolojik tesirlere tamamen zıt bir şekilde etki yaptığı
ihtimalini de gözden uzak tutmamamız gerekir.
Bütün bu tesbitler,
iki cins arasında bedeni farklılıkların büyük olduğunu ve sosyal çevre faktörü
devreye girip zıd bir tesir icra etmedikçe psikolojik açıdan güçlü bir etkiye
sahip olduğunu gösterir.
Konuyla ilgili
psikolojik yeni araştırmaları nakletmiş bulunuyoruz. Şimdi tekrar hadîs-i
şerife dönelim.
Bu hadîs-i şerifte ele
alacağımız üçüncü yön ise özellikle "dini eksik" ifadesinin neyi
gösterdiğidir.
Rasulullah'a dini
eksiklikleri konusunda soru sorulunca, nifas ve hayız günlerinde kadınların
namaz kılmamalarını, oruç tutmamalarını hatırlatıyor. Bu ise ibadetten
alıkonulma hususunda ufak bir noksanlıktır. Aksine İslamın şiarından
bazılarını, hayız ve nifasîı iken Ka'beyi tavaf eder, haccın gereklerini ifa
ederler. Nitekim bu esnada Allah'ı zikretmelerinde bir sakınca yoktur.
İmanlarının gereğini yerine getirir. İbadetlerini yaparlar, güzel ahlâk sahibi
olmaya çalışırlar. Başka bir açıdan bu belirli vakitlerde meydana gelen bir
eksikliktir. Yani bu eksiklik, kadmın hayatı boyunca devam etmez. Sadece bazı kısa
dönemlerde ortaya çıkar. Hayız da hamileliğin bitmesiyle kesilir ki o da dokuz
aydır. İleri yaşlarda da hayız tamamen kesilir. Bir başka yönden ise bu
eksiklik, kadının kendi isteğiyle elde ettiği bir şey değildir. Mü'min bir
hanım bazen namaz ve oruçtan uzak kalmaktan dolayı üzüntü duyar, fakat buna
rıza gösterir, Allah'ın kendilerine verdiği bu hale karşı da sabreder. Allah
Teala da onların bu rıza gösterme ve sabretmelerinin karşılığını verir. Mü'min
bir hanım kaçırdığı namazlarına bedel olsun diye bazen nafile ibadet bile
yapar. Bunlardan birincisi: Kur'an okumak[540] bol
bol dua etmek, zikretmek gibi diğer ibadetlerle hemen eksiğini gidermeye
çalışır, Allah'a tevbe eder, O'nu teşbih eder, O'na hamd eder ve O'nu yüceltir.
Karşılık, bedel olarak yapılan bu tür ibadetler bize Hz. Aişe'nin mü'minlerin
annelerine hicab âyeti geldiği zaman yaptıklarını hatırlatıyor. En üstün amel
olmasına rağmen cihaddan alıkonulmuşlardı. Hz. Aişe'nin hacca karşı olan aşırı
isteği, işte yapamadığı cihad farizasına karşılık bir bedeldir. Nitekim Hz.
Aişe'den rivayet edilen bir hadiste o şöyle der: "Ey Allah'ın Rasulü!
Sizinle birlikte bizde gazaya çıkıp cihad edemez miyiz?" Başka bir
rivayette "Biz, cihadı en üstün bir vazife olarak görüyoruz" der. [541]Bunun
üzerine Rasulullah buyurur ki; "Sizin için cihadın en güzeli, Allah'ın
kabul buyurduğu hacdır." Hz. Aişe diyor ki: "Bunu Rasulullah'tan
duyduktan sonra haccı asla terketmedim."[542]
İkincisi ise
temizlenmenin hemen ardından değil de daha uzun bir müddet içerisinde yapılan
ibadetlerdir. Hayızdan temizlendikten sonra, bol bol nafile namaz kılmak
bunlardandır. Bu amaca yönelik ibadetler de Hz. Aişe'nin hayızh olması
sebebiyle yapamadığı umreyi ifa etmeye ne kadar arzular olduğunu hatırlatıyor.
Hz. Aişe şöyle anlatıyor: "Ben ağlıyordum, Rasulullah yanıma geldi ve:
'niçin ağlıyorsun?1 diye sordu. Ben de: 'Umre yapmaktan alıkonuldum1 (başka bir
rivayette de şöyle diyor: "Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar iki sevapla bense
tek sevapla geri döneceğim'[543]
dedim. Bunun üzerine Rasulullah 'ne'n var ki?' diye sordu. Hz. Aişe: 'Namaz
kılmıyorum' cevabını verince, Rasulullah: 'Hz. Adem'den beri diğer kadınlara
farz kılınan senin de üzerine farz kılındıktan sonra bu sana hiçbir zarar
vermez. Haccına devam et. Umulur ki Allah Teala, haccin sayesinde seni
mükâfaatlandınr' buyurdu."
Hz. Aişe diyor ki:
"Mina'dan Mekke'ye kadar yürüdük. Mekke yakınındaki Mühassub denilen
yerde konakladık. Rasulullah, Abdurrahman'ı çağırdı ve ona: 'Kardeşini,
Harem-i Şerife götür de umre yapsın' buyurdu."[544]
Fethu'l-Bari'de bu
husus hakkında şunlar söylenmiştir: "Kadın, normalde mükellef olmasına
rağmen namazı terkederek sevap alır mı? Hasta bir kişinin sıhhatli iken kılmış
olduğu fakat hastalığı sebebiyle bırakmak zorunda kaldığı nafile namazlardan
sevap alır. Yoksa bu ikisi arasında bir fark var mıdır? Çünkü hasta sağlıklı
olmasına rağmen buna devam etme niyetiyle yapıyordu. Hayızh kadın ise bunun
gibi değildir." Hafız İbn Hacer diyor ki: "Bana göre bu farkta sevabı
gerektirmeyen bir durum vardır."[545] Bu,
Hafız İbn Hacer'e göre sevap olmasının muhtemel olduğunu gösterir. Binaenaleyh
Allah'ın sizi gözettiğini ve namazı terk etmesine rağmen hayız-lı kadının sevap
almasına nasıl ihtimal verdiğini bir düşünün.
Bununla beraber başka
yönlerden varid olan dini eksiklikler vardır.
a) Kadın,
bazen namazı bırakması sebebiyle imanında zayıflama varmış gibi bir durumla
karşı karşıya kalır. Sanki onun üzerinden büyük bir yük alınmış olur. Bu durum
ise onu sevaptan alıkor.
b) Namazı
bırakmakla ortaya çıkan bu eksiklik sadece sevaba bağlı değildir. Bunun
yanında Allah'a boyun eğmekten mahrum kalmasından dolayı müminin kalbinde huşu
eksikliği ortaya çıkar ki bu da özellikle daha önce işaret ettiğimiz bedel
ibadetlerin eda edilmeme durumunda kendini gösterir.
c) Burada
son derece istenmeyen bir duruma karşı bir kuvvet eksikliği de vardır. Şöyle ki
namaz, fuhuştan ve kötü şeylerden alıkor, bedel olarak yapılacak diğer
ibadetler namazın yerini tutmaz.
Özet olarak aklî ve
dinî eksikliğin derecesi şudur. Akıl noksanlığında şu iki halden birinin olması
mümkündür. Birincisi: Aklî yetenek eksikliğidir. Yani aklın yaratılışında bu
vardır. İkincisi ise zihin açıklığındaki eksikliktir. İster biyolojik, ister
sosyal, isterse psikolojik olsun akla tesir eden amillerin neticelerini zihni
çalışmada meydana getirdikleri eksikliktir. Burada psikolojik ve devamlı bir
etken vardır. Ki o da kadındaki aşırı acıma ve şefkat duygusudur. Bu ise bütün
kadınların tabiatında sabit olan bir şeydir. Hadîs-i Şerif, zihni dinçlikle
ilgili bir durumdaki eksikliğe işaret etmektedir. O da Allah Teala'nın:
"Biri yanlışlık yaptığı zaman diğeri ona hatırlatsın diye" âyetidir.
Fakat bu zihni
dinçlikteki eksikliğin gerisinde zihni yeterlilik konusunda bizatihi
yaratılıştan gelen bir eksiklik vardır. Hadîs-i Şerif bu noktayı hedef almıştır.
Bunun izah yeri de daha önce dediğimiz gibi muhkem ilmi araştırmalardır.
Dini eksikliğe gelince
yine şu iki durumdan birinin olması mümkündür. Birincisi, insanın dinini
yaşamasındaki kusurlardır. Yani hakkıyla Allah'tan sakınıp ona hakkıyla itaat edemez.
İkincisi de Allah'ın insana emrettiği görevlerdeki noksanlıktır. Şöyle ki
insan sağlıklı, zinde iken onu ifa edebilir. Diğer zamanlar yapamaz. Bu da
ihmal etmek anlamına gelmez. Hadîs-i şerif de Allah'ın kadına verdiği
vazifedeki noksan bir duruma işaret etmektedir. O da belirli günlerde kadının
oruçtan ve namazdan uzak durmasıdır. Noksanlığın bu türü yani Allah'ın kadına
farz kılmış olduğu şeylerden kadının bazen muaf tutulması- Allah'tan sakınması
hususunda bazen bir gevşeklik meydana getirmesidir. Bu bir kaç kadında
gerçekleşmesi muhtemel bir durumdur. Diğer bütün kadınlarda değil.
Buna rağmen
Rasulullah'm bu eksikliği tefsîr ederken üzerinde durduğu hususları dikkatlice
incelememiz gerekir. Fakat bu sının aştığımızda ihtimaller içerisinde boğuluruz,
belki de vehimlere dalarız.
Bu şekilde şüpheli
şeylere uymaktan sakıncalı bir duruma düşmüş oluruz. Müteşabihin Kur'an'da
geçmesi mümkün olduğu gibi hadiste de olması mümkündür. Allah Teala bizi bu
durumdan sakındırıyor ve muhkem bir şekilde nazil olan şu âyette şöyle
buyuruyor:
"Kalblerinde
eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak kendilerine göre yorumlamak için onların
çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar." (Âl-i İmrân, 7). Şevkânî bu konuda
şöyle diyor: "Âyet-i kerime kalblerinde eğrilik olan kimselerin Kur'an'ın
müteşabihlerine uyduğunu açıklamaktadır... Müsteşabihin manası: Zor
anlaşılan, ister teşbihle ortaya çıkan mücmel lafızlar gibi hakiki müteşabih
olsun isterse izafi müteşabih olsun maksat açık değildir. Gerçek manasını
açıklamada başka delillere ihtiyaç vardır. Kendi iç bütünlüğünde zairi bir
manası olsa bile bu böyledir."[546]
Dillerde çokça
dolaşan, kadının aklı konusunda şüpheci davranan zayıf ve uydurma hadisler
vehimde şüphecilikte çok çok aşın gitmekten başka bir-şey değildir. Bu şüphenin
aslı, müslümanlann terketmeleri gereken eski, cahiliye devrinden kalma bir
gelenektir. Fakat -üzülerek belirtelim ki- bu hal devam etmiş ve Rasulullah'm,
akli ve dini eksikliğin tarifindeki sının aşan bir noktaya gelmiştir. Bu ise
kadının şahsiyeti konusunda sapıklığa ve birçok batıl düşüncelere sebep olur.
Mevzu (uydurma)
hadislerden hanları:
- "Onlara ne yazı
yazmayı öğretin, ne de odalarda oturtun."[547]
- "Kadına uymak,
pişmanlıktır."[548]
- "Kadınlar
olmasaydı, Allah'a hakkıyla kulluk edilirdi."[549]
- "Kadınlara danışın;
fakat tersini yapın."[550]
Bazı zayıf haberler
~ "Erkekler,
kadınlara itaat ettikleri an helak olurlar."[551]
- "En şiddetli
düşmanın hanımındır."[552]
Hz. Ömer'den
nakledilen mevkuf bir haber: "Kadınlara muhalefet ediniz, çünkü onlara
muhalefette bereket vardır" sözü, mevkuf bir haberdir.[553]
Üçüncü hadis
Ebu Hureyre şöyle
rivayet ediyor: Rasulullah: 'Kadınlara nasihatte bulunun. Kadın, kaburga
kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst kısmıdır. Şayet
onu düzeltmeye kalkarsan kırarsın. O eğriliği olduğu gibi bırakırsan, eğrilik
devam eder gider. Binaenaleyh kadınlara nasihatte bulunun' buyurmuştur."[554]
Yine Ebu Hureyre
anlatıyor ve diyor ki: "Rasulullah: 'Kadın, kaburga kemiğinden
yaratılmıştır. Onu hiçbir şekilde düzeltemezsin. Eğer ondan faydalanmak
istersen ondaki eğriliğe rağmen faydalanırsın. Yok, eğer düzeltmeye kalkarsan
onu kırarsın. Onun kırılması da boşanmadır' buyurdu."[555]
Hadis birçok hususları
içine alır:
a) Rasulullah'm: "Kadınlara tavsiyede
bulunun" sözünde kadınlara yönelik genel bir tavsiye vardır. Bunun manası:
Siz kadınlara, onlar da size tavsiyede bulunsunlar" şeklindedir diyenler
de vardır.[556]
b) Bu tavsiye kadının yaratılışı ile
illetlendirilmiştir. Bu iş hadiste: "Kadın, kaburga kemiğinden
yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst kısmıdır. Bu durum onu hemen
erkeğin tabiatından ayırmaktadır. Onda daha başka eğrilikler de vardır.
Rasulullah, bu eğriliğin nerede olduğunu ve sınırını açıklamamıştır. Kadının
hayatında, erkeğin sıkıştırdığı noktalarda ortaya çıkan ve yaratılıştan gelen
bir eğriliğin tesirine işaret etmiştir. Müşahede ettiğimiz tecrübelere
dayanarak eğriliği, süratli etkilenme ve aşın etkilenme yada çok hissi davranma
yahut da mizaç değişkenliği diye yorumlayabilir miyiz? Eğri, doğrunun
zıddıdır. Dengeli etkilenme, onu kontrol altında tutma doğru olan, ise hızlı
etkilenme, şiddetli etkilenme ise eğri olandır. İnsanın acıma ve merhamet
duygularını kontrol altına alması doğru olan ise, acıma ve şefkat duygularının
egemen olması eğriliktir. Kadın -özellikle-bir karar alırken ya da güzel bir
söz veya bir iş karşısında bazen şefkatine mağlub olur. Bu durumda süratli
etkilenmeye ve mizacın değişmesine yol açar. Rasulullah, bu durumu vurgulayarak
onu hiçbir şekilde düzeltemezsin" buyuruyor. Bu değişme erkeğin aklını
bulandırır ve öfkelenmesine sebep olur.
Rasulullah'ın,
kadınlara öğüt verirken: "Onlar çok lanet ederler, iyiliğe nankörlükte
bulunurlar" buyurması bu yorumu tercih ettiriyor. Bu hal ise öfke anında
olan genel bir tavırdır. Yani çabuk ve aşırı etkilenmenin bir neticesidir.
Bazıları da eğriliği, kadının kapalı bir tabiata sahip olması diye yorumlamak
isterler.[557] Burada kapalılıktan
maksat hileci, aldatıcı olmak demektir, derler. Bize göre bu söz, çok uzak ve
iftiradır, bütün kadınları yaralamaktadır. Bu durum, kadın sahabilerin
hayatları hakkında, onların hile ve bozgunculuktan uzak olduklarına dair çokça
zikredilen naslara ters düşmektedir. Bu gizli kutu kalma hali annelerimiz, kız
kardeşlerimiz ve hanımlarımız arasında gözlediğimiz hakikatlere ters
düşmektedir. Şayet böyle olsa eğitmek üzere çocuklarımıza kapalı tabiatlı
birini vekil kılmamız akıl işi midir?
c) Hadis-i
Şerif, kadınların hayatlarında ortaya çıkan bu eğrilik karşısında erkekleri
sabretmeye yöneltmektedir. Rasulullah'ın: 'Şayet onu doğrultmaya kalkışırsan
onu kırarsın. Kadının kırılması da boşanmadır" sözü de bunu gösterir.
Erkeğe düşen görev kadının zorluk ve sıkıntılardan dolayı bu hayata bürünmeyi
istemediğini hatırlamaktır. Çünkü bu durum Allah Tea-la'nın kadının mizacında
var ettiği bir şeydir. Özellikle de çabuk ve aşın etkilenme de kendini
gösterir. Öyleyse erkek sabırlı, cömert ve müsamaha kâr olmalıdır. Kadının bu
özelliğinin, hamilelik, süt emzirme ve çocuk eğitmek gibi temel, önemli
görevleri yerine getirme noktasında güzel tesirleri olabileceğini bilmelidir.
Çünkü bu konularda şefkate, son derece hassasiyete ve hoş görüye ihtiyacı
vardır. Yine erkek, aşırı etkilenmenin sonucu olarak-hanımının her bir hatasını
sorgulayıcı ve ayıplayıcı bir şekilde davranması hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini,
aksine birbirlerine karşı soğukluğu ve ayrılığı artıracağını bilmelidir. Bu hal
de boşanma ile sonuçlanır. Son olarak, erkek hammından bu ayıpları örtecek
gözelliklerin ve faziletlerin olduğunu da aklından çıkarmamalıdır. Rasulullah'ın,
kadının hata yaptığında onu düzeltecek olan "Mü'min bir erkek mü'min bir
kadının yaratılıştan gelen hoşlanmadığı bir yönünü görürse ona kızmasın. Çünkü
onun beğendiği başka bir yönü vardır" sözü bu hususu doğrulamaktadır.[558]
d)
Rasulullah'ın: "Kadınlara nasihatte bulunun" sözü, kadınlara yumuşak
davranmayı pekiştiriyor. Rasulullah "kadınlara nasihatte bulunun"
sözüyle başladığı gibi onunla sözünü bitiriyor. Bu hadisin şerhinde Tayyibi
şöyle diyor: "İstevsu" daki "sin harfi taleb içindir. O da
mübalağa için kullanılır. Yani 'bizzat kendiniz onlara nasihat vermek
isteyiniz yahut başkalarının öğüt vermesini isteyiniz demektir. 'Onlar
hakkındaki vasiyetime kulak verin, onu uygulayın, kadınlara yumuşak davranın ve
güzel muamelede bulunun" diye açıklayanlar da vardır. "Hafız İbn
Hacer de şöyle der: 'Bu son söz, bana göre en iyi olan yorumdur. Tayyibi'nin
söylediklerine bu ters dü şmemektedir."[559]
Son olarak "aklı ve dini
eksik.." hadisi hakkındaki ek kısmında da dediğimiz gibi eksikliğin yer
ve sınırım bilmek için kapsamlı ilmi bir gayret sar-fetmek gerekir. Burada da
kadının eğriliğini ve sınırını bilebilmek için ilmi bir araştırma gerekir
diyebiliriz. [560]
İSLAM GELİNCE kadına
kendi malında serbest tasarruf hakkı tanıdığı gibi ona insanî erdemlerle
ilgili haklarını da vererek ona bağımsız kişiliğini kazandırmıştır. Hz.
Peygamber döneminde kadının ilmi alanda bağımsız kişiliğini gösteren birçok
örnekleri, bundan önceki kısımlarda görmüştük. Nitekim bazı nasslarda kadının
velisine yahut kocasına danışmadan bir takım tasaruflarda bulunabileceği sarih
olarak belirtilmektedir. Fakat bizi burada asıl ilgilendiren husus, kadının
bağımsız şahsiyeti ve tam iradesiyle üzerine düşen rolleri başarıyla
oynayabildiği, hakkını istemek ve savunmak imkânı bulabildiğini tesbit
etmektir. Kadın, dostlarına hediye verebilmekte, malıyla tasaddukta
bulunabilmekte ve evinden dışarı çıkıp tarlasını işleyebilmektedir. Bütün
bunları yaparken de ne kocalarına ne de velilerine başvurmaktadır. Bu konuya
daha sonra döneceğiz.
Mü'minierin annesi
Meymune'nin, cariyesini azad etmesi
İbn Abbas'ın mevlası
Kerîb anlatıyor: "Haris, kızı Meymune'nin kendisine bildirdiğine göre,
Meymune birgün Rasulullah'tan izin almadan küçük cariyesini azad eder.
Rasulullah'ın sırası ona gelince Meymune: 'Ey Allah'ın Rasulü! Cariyemi
salıverdiğimi biliyor musunuz?' dedi. Rasulullah: 'Gerçekten onu salıverdin
mi?1 diye sordu. Meymune: 'Evet' deyince: 'Onu dayılarına verseydin mükâfatın
daha çok olurdu" buyurdu.[561]
Milhan kızı Ümmü Süleym
Rasulullah'ın evlendiği gün ona kocasının adını anmadan kendi ismiyle hediye
veriyor.
Ümmü Süleym der ki:
"Ey Enes! Al şunu Rasulullah'a götür. Ona de ki:
'Bunu sana annem
gönderdi, sana selamı var. Bu hediyemizi layık değilse de kabul buyurmanızı
istiyor."[562]
Esma Binti Umeys önce
Ömer'le arkasından da Rasulullah'la karşılıklı konuşuyor. Hicret esnasında
muhacirler arasındaki konuşmaları rivayet ediyor. Bunları yaparken kocası
yanında yoktur veya son anlarda geliyor.
Ömer Esma'ya dedi ki:
"Hicret etmekte biz sizi geçtik. Rasulullah'a biz sizden daha fazla
layıkız." Bunu duyan Esma kızgın bir şekilde. "Hayır vallahi, siz
Rasulullah'ın yanmdaydınız açlarınızı doyurup cahillerinize Öğüt verirken biz
uzak ve bıktırıcı Habeşistan yolundaydık. Bu sıkıntılara Allah için, Allah
Rasulü için katlandık. Allah'a yemin olsun ki söylediklerini Rasulullah'a
anlatıncaya kadar hiç birşey yemeyeceğim, birşey içmeyeceğim..."
Rasulullah ona dedi ki: "Onlar bana sizden daha layık değillerdir. O ve
arkadaşları tek bir hicret yapmışlarken siz ehli sefine- (gemiyle habeşista-na
gidenler) iki hicret yaptınız. Ümmü Süleym der ki: 'Bundan sonra Ebu Musa ve
gemiyle Habeşistan'a gidenler (ashab-ı sefine) gurup gurup bana geliyor, benden
Rasulullah'ın bu hadisini soruyorlardı."[563]
Esma'nın, sattığı
cariyesinin parasını tasudduk etmesi
"Esma der ki:...
Cariyeyi sattıktan bir müddet sonra daha henüz parası yanımdayken Zübeyr yanıma
gelerek: 'Onun parasını bana hibe et1 dedi. Ben de: 'Onu tasadduk etmiştim'
karşılığını verdim."[564]
Atika binti Zeyd'in,
cemaatle namaz kılması
İbni Ömer Atike'ye
dedi ki: "Niçin (sabah ve yatsı namazlarına) gidiyorsun. Biliyorsun ki
Ömer (mescide gitmeni) istemiyor, kabul etmiyor." Esma: "Peki onun
benî bu işten alıkoymasına ne engel olabilir?" diye sordu. İbn Ömer:
"Rasulullah'ın Allah'ın kullarını Allah'ın mescidlerinden
alıkoymayın" hadisi, onu bu işten vazgeçirtir karşılığını verdi.[565]
Abdurrezzak'ın
rivayetinde ise Atike, Ömer'e: "Allah'a yemin olsun ki, sen bana engel
olmayıncaya kadar ben bu işten vazgeçmeyeceğim" demiştir. Zührî der ki:
"Atike mescidde iken Ömer onu ayıplamıştır."[566]
Hind binti Utbe'nin
Rasulullah'a olan bağlılığını bir dile getirmesi:
Hind der ki: "Ey
Allah'ın Rasulü! Bir zamanlar yeryüzünde zillet içinde^, olmasını senin
ailenden îlaha çok arzuladığım başka hiçbir aile yoktu. Şimdi; -ise yeryüzünde
aziz olmasını en çok arzuladığım aile senin ailen oldu.."[567]
Şeriat, meşverette
koca ve velilerin haklarını açıklayıp kadının iyilikte koca ve velisine
uymasının gerekliliğini belirtmesi sosyal münasebetlerin sağlamlaştırılması ve
aile ilişkilerinin karşılıklı kurulmasıyla aile birliğinin korunması içindir.
Dayanışma ve iyilikte kadının kocasına velisine uyması, kadının kusurlu insan
olması ve bu sebeple veli veya kocası anlamında değildir. İstişare etmek
ümmetin bütün erkek ve kadınlarından istenen ve hepsi için övülen bir
niteliktir. "Onların işleri aralarında yaptıkları sura iledir"
Duyurulmuştur. Ayrıca müslümanları ilgilendiren konular bu ümmetin dayanışmasıyla
ele alınır. "Yapacağın işler konusunda onlara danış" buyurulur.
İtaat, yeri geldiğinde kadın-erkek bu ümmetin bütün fertlerinden beklenen
övülen davranıştır. Ümmet emir sahiplerine itaatin gerekliliğinde ittifak
halindedir. Bu konuda yüce Allah: "Allah'a itaat edin. Rasulüne ve sizden
olan emirlere itaat edin" buyurmaktadır. İyilikte insanlar itaate devam
ettikçe amir memur herkesin durumu düzelir. Aile vapuru bolluğa kavuşur;
sosyal müesseseler gelişir, İslam milleti kalkınarak devlet yükselir.
Yok eğer
veliler-kocalar iyiliği önermezlerse durum kötüleşerek korkunç felaket kapıyı
çalar. Bu bakımdan Allah ve Rasulünün emrine uyarak toptan iyiliğe dönmek
zorundayız.
Velilerin iyiliğe
davet etmeleriyle ilgili örnekler: Hasen anlatıyor: "Ma'kil b. Yesar'ın
kız kardeşini kocası boşar, ayrılırlar. Kadının iddeti bitince ayrıldığı kocası
onunla yeniden evlenmek isteyince, Ma'kil: 'Kardeşimden ayrılmama imkânı varken
ayrılıyor, sonra ona yeniden talib oluyor1 diyerek, öfkelenir. Kardeşini eski
kocasına vermek istemez. Bu olay üzerine (Bir başka rivayete göre[568]
adam böyle yapmada bir sakınca görmüyor, kadın da adama dönmek istiyordu).
"Kadınları
boyadığınız zaman, bekleme sürelerini bitirdiklerinde aralarında güzelce
anlaştıklarında birbirleriyle evlenmelerine engel olmayın. Allah, sizden
Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere böyle Öğüt veriyor." (Bakara, 232).
âyeti celilesi inince, Rasulullah Ma'kil'i çağırarak bu âyeti ona okudu. Bunun
üzerine Ma'kil kızgınlıktan vazgeçerek Allah'ın buyruğuna uydu.[569]
Ensar'lı Hansa binti
Hudam'dan gelen bir rivayete göre babası, dul iken kendisini istemediği bir
erkeğe verince derhal Rasulullah'a gelir. Durumu anlatır. Bunun üzerine
Rasulullah nikâhı bozar.[570]
Cabir b. Abdullah
anlatıyor: "Teyzem, kocasından ayrılmıştı- Bir gün bahçede bulunan
hurmaları toplamak için dışarı çıkmak istediyse de adamın biri onun evden
çıkmasına engel oldu. Durumu öğrenmek için teyzem, Rasulullah'a geldi.
Rasulullah ona: 'Evet hurmalarını topla. Umulur ki onları ya tasadduk edersin
ya da güzel yolda kullanırsın" buyurmuştur.[571]
Hafsa binti Şîrîn der
ki: "Yetişkin kızlarımızı bayramda dışan çıkarmazdık. Ümmü Atiyye'ye
geldi konuyla ilgili olarak: 'Rasulullah'dan birşey duydun mu?' diye Ümmü
Atiyye'ye sordum. O da: 'Evet Rasulullah'tan duy duğuma göre o şöyle diyordu:
'Yetişkin kızlar ve perde arkasında olanlar (bekar kızlar o dönemde eve yabancı
biri gelince perde arkasına geçerlerdi) evlerinden çıkabilirler." Bir
başka rivayette ise:[572]
"Bayram günlerinde mescide gitmekle emrolunurduk. Perde arkasında
olanları da çıkarırdık" şeklinde geçmektedir.'[573]
Görüldüğü gibi
bazıları hoş olmayan şeyi önerince büyük sahabi, kadri yüce bir hatun onlara
karşılık vermekte, onlara Allah Rasulünün buyruğunu Öğretmektedir.
Kadınların kocalarını
iyiliğe döndürmelerine dair misaller:
Hz. Aişe 'nin
bildirdiğine göre Hind binti Utbe: "Ey Allah'ın Rasulü Ebu Süfyan oldukça
cimri biri. Bana ve çocuğuna yetecek kadar nafaka vermiyor. Ondan habersizce
aldığımla idare ediyoruz" deyince, Rasulullah: "İyilikle sana ve
çocuğuna yetecek kadar al" buyurdu.[574]
Hz. Ömer'den gelen bir
rivayette şöyle demiştir: "Bir konuda kendi kendime düşünürken hanımım:
'Peki şöyle şöyle yapsan1 dedi. Bende ona: 'Ne oluyor sana burnunu niçin
sokuyorsun? Bu iş seni ilgilendiriyor mu?' diye çıkışınca o bana: 'Ne garip
adamsın ey Hattab'ın oğlu! Kızın sürekli Rasulullah'a munacaat ederken nedense
sen kendine birteklifin sunulmasını istemiyorsun?' dedi (Bir rivayette de[575]
'Sana birşeyler söylediğimde niçin bu kadar kızıyorsun? Allah'a yemin olsun ki
Rasulullah'ın hanımları o kadar çok şey söylüyorlar ki) şeklinde
geçmektedir."[576]
Burada Rasulullah'ın
hanımlarıyla olan münasebetleri esas alınarak Hz. Ömer iyiliğe çağırılmaktadır.
Misver anlatıyor:
"Ali, Ebu Cehl'in kızıyla nişanlandı. Bunu duyan Fatıma, derhal
Rasulullah'a gelerek: 'Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek şu Ali'ye bak1 dedi.
Rasulullah hemen kalktı ve: 'Ben Ebu'l-As b. er-Rebi'e kızımı verdim.
(Zeyneb'i) O, üzerine bir başka kadınla evlenmemek için bana söz verdi. Sözünde
durdu. Bilin ki Fatıma benden bir cüzdür. Ona kötü davranılmasım istemem' buyurdu.
(Bir rivayette ise[577]
Rasulullah: 'Kızıma dini konusunda baskı yapılmasından endişe ediyorum. Allah'a
yemin olsun ki, Allah elçisinin kızıyla Allah düşmanının kızı kesinlikle bir
erkeğin nikâhında birleşemez' buyurmuştur.)"[578]
İbn Ömer'den gelen b.
rivayette Rasulullah: "Allah'ın kullarını Allah'ın mescidlerinden
alıkoymayın" buyurmuştur.[579]
Burada bazı erkeklerin
hanımlarının camiye gitmelerine engel oldukları, Rasulullah'ın da bunları
reddederek erkekleri güzelliğe çağırdığı anlaşılmaktadır.
Salim b. Abdullah'ın
belirttiğine göre, Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: "Rasulullah'ın:
'Sizden izin almaları durumunda hanımlarınızın mescid-lere gitmelerine engel
olmayın' dediğini duydum. Bilal b. Abdullah: 'Vallahi onların mescidlere,
gitmelerine engel olacağız' demiştir. (Bir rivayette ise onların mescitlere
gitmelerine müsaade etmeyiz. Aksi takdirde bizi aldatırlar demiştir). Ravi der
ki: Abdullah b. Ömer Bilal b. Abdullah'ın yanına vardı, ona çok kötü şekilde
sövdü. Onun daha önce böyle sövdüğünü duymamıştım. Ve peşinden: 'Bensana
Rasulullah'dan hadis naklediyorum; sen ise: 'Vallahi onları mescitlere
göndermem1 diyorsun."[580]
Anlaşıldığına göre burada
tabiinden bazıları kadınları mescidlere göndermemeye devam etmekte; büyük bir
sahabi de aynı şekilde buna karşı çıkarak halkı güzele, doğruya çağırmaktadır.
[581]
Allah Teala, erkeği ve
kadını yaratıp her ikisine de ayrı ayrı özellikler vermiştir. Erkek olsun,
kadın olsun her ikisinin de bu özellikleri koruyup ona riayet etmeleri, bu
farka önem vermeleri, her bir şahısın kendi özelliklerinden bazılarını
eksilterek karşı cinsin şahsiyetine benzemek gibi bozuk düşüncelerden
kendisini koruması gerekir. Kadın şahsiyeti hakkındaki konuşmamız devam ettiği
müddetçe bu belirginleşmenin korunması gerektiğini pekiştirmemiz gerekmektedir.
Bu belirginleşmede Allah'ın kadını yücelttiği insani vasıflar ve ona yaratıştan
bahşettiği fıtrî Özellikler sayesinde onun şeref ve üstünlük kazanması
sözkonusudur. Kadının Allah'ın kendine has kıldığı özelliklerde erkeğe
benzemesi, bir yönden Allah'ın yaratmasını beğenmemek ve çirkin bulmayı bir
başka yönden de şuur eksikliğini gösterir. Kadın şahsiyetinin belirginleşmesine
riayet etmekle kadının insani temel yükümlülüklerini yerine getirmesine imkan
verilmiş olur. O da eşine şada kati ve çocuklarını en güzel bir şekilde
gözetmesidir.
Bu farklılığın ortaya
çıkmasını teşvik eden bazı nasslar:
İbni Abbas'tan gelen
bir rivayette o şöyle diyor: "Rasulullah, kadınlara benzemeye çalışan
erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etti."[582]
Yine İbn Abbas rivayet
ediyor ve diyor ki: "Rasulullah, kadının huyu ile ahlâklanan erkeğe ve
erkek gibi hareket etmeye çalışan kadına lanet etti." [583]
Huzeyl kabilesinden
bir adam haber veriyor ve diyor ki: "Amr el-As'ın oğlu Abdullah'ı gördüm.
Evi, Harem-i Şerifin dışı, mescidi de Harem-i Şerifin içidir. Birgün ben onun
yamndayken Ebu Cehil'in kızı Ümmü Said'i yay ve kılıç kuşanmış erkek gibi
yürürken gördüm. Hemen Abdullah 'Bu kim?1 diye sordu. Ben: 'Ebu Cehil'in kızı
Ümmü Said' deyince, Rasulullah'ı 'erkeklere benzeyen kadınlar ve kadınlara
benzeyen erkekler bizden değildir' derken işittim1 dedi."[584]
Ebu Hureyre anlatıyor
ve diyor ki: "Rasulullah, kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi
giyen kadına lanet etti."[585]
Kadın-erkek her
birinin yaratılıştan gelen Özellikleri ancak hayattaki vazifelerini pratikte
uygulamalarıyla canlı tutulur ve devam ettirilir. Eğer bu pratik uygulama tam
olarak yapılmaz, bir diğerinin önemli vazifelerini yahut bir çoğunu yaparsa
karşı cinsin özelliklerinin bir kısmım benimseyip elde edecek ve aynı zamanda
da kendisinin temel özelliklerini de kaybedecektir. Bu durumda erkek olsun
kadın olsun, ferdin hayatı doğru bir istikamette olmayacaktır. Eğer bunu yapan
kadınsa asla erkek olamayacağı gibi normal kadın gibi hayatına da devam
etmeyecektir. Sadece gittikçe çirkinleşir, kötüleşir, bir taraftan kendi
yaratılışından gelenler ve diğer taraftan da sonradan elde ettiği özelliklerin
birbirleriyle boğuştuğu bir çatışma alanına döner. Allah, kendisini, eşinin
sükun bulacağı bir yer kıldığı halde kadının latif ve nazik görevlerinin yok
olması yahut hamilelik, süt anneliği ve çocuk terbiyesi gibi zor ve sıkıntılı
görevlerini terketmesi durumunda toplum hayatı asla istikrarlı bir şekilde
devam etmeyecektir.
Kadının, Allah'ın
erkeğe has kıldığı özelliklerde ona benzemeye çalışarak Allah'ın yolundan ve
Rasulünün sünnetinden ayrılıp sapması, Rasulün buyurduğu gibi kadınların
erkeklerin kardeşleri olduğu[586]
ilkesini unutturarak kadının bütün insani niteliklerden uzaklaşarak ikinci
veya üçüncü dereceden bir insan konumuna düşmesine yol açmaktadır. Artık onun
ne iradesi, ne seçme özgürlüğü, ne sosyal hayata olumlu bir katılımı ne de
zorunlu olan siyasal yaşama olumlu bir katkısı olmaktadır. Sanki o kamil bir
insan değrl, eksik aciz bir yaratıktır. Halbuki İslam, onun kişiliği için
sağlam ilkeler ve kesin haklar belirlemiştir. [587]
Birinci etken: Kur'an
ve sünnete müracaat ederek müslümanlann, kadının şahsiyyeti hakkındaki
düşüncelerini düzeltmek.
Bu düzeltme işi ilk
etapta kadının bizzat kendisi hakkındaki düşüncelerinin düzeltilmesini de
içine alır. Çünkü bu tamamlanırsa kadın-zeki kimselerin gayretli ve çalışkan
olması için- yeryüzünün en güzel bir şekilde imarına katılmak üzere işe
koyulur. Kadının, saplantılarından kurtulup doğru bir gidişat üzere olması,
kendisi hakkındaki düşüncelerin düzeltilmesinde en iyi yardımcıdır.
O, şerefli insandır.
Allah Teala :
"And olsun ki biz
insanoğullarım şerefli kıldık" (İsra, 70). buyuruyor. İnsanoğulları da
erkekler ve kadınlardır. Rasulullah'ın "aklı ve dini eksik olanlar"
ve "kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri
en üst kısmıdır" sözlerine gelince insanlar onu kötüye yorumlamışlardır.
Nitekim daha önce bunun izahım yaptık.[588] Bu
sözler kapalı sözlerdir. Kafi ve tafsili naslarla sabit olan kadının bu
şerefinin eksik olduğunu gösterecek hiçbir delil yoktur.
O da erkekler gibi
hayatında yaptıklarından sorumludur. Sonra da kıyamet günü yaptıklarının
karşılığını görecektir. Kadın, babasından, kardeşinden ve kocasından asla bir
fayda görmez. Allah Teala:
"Kadın, erkek,
inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağız." (NahI,
197).
"Zina eden kadın
ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun" (Nur, 2) ve yine:
"Erkek hırsız ve
kadın hırsızın yaptıklarından dolayı Allah tarafından ibret verici bir ceza
olarak ellerini kesin" (Maide, 38) buyurmaktadır.
Rasulullah
(s.a.v.)'de: "Ey Abdulmüttalib'in oğlu Abbas! Allah indinde sana hiçbir
fayda veremem. Ey Rasulullah'ın halası Safiyye! Sana hiçbir fayda veremem! Ey
Muhammed'in kızı Fatıma! Sana da hiçbir fayda veremem" buyurmuşlardır.[589]
Kadın da insandır ve
müstakil bir şahsiyeti vardır. Seçme hürriyeti vardır, nitekim hayat
arkadaşını seçme hürriyetine sahiptir. Rasulullah (s.a.v.): "Dul bir kadın
sarih, açık emri alınmadan nikahlanmaz, bakire kız da kendisinden izni
alınmadıkça nikahlanmaz."[590]
Binaenaleyh kadın,
şayet hoşlanmazsa kocasından ayrılmaya hakkı vardır. Bu, ya kendisinin
isteğiyle yahutta kadın tarafından hakime sunulan iddiayı reddetmesi ve kadına
zarar vermekten vazgeçmemesi üzerine hakimin boşamasıyla gerçekleşir. Sabit b.
Kays'ın karısı Rasulullah'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sabit'i ne dini konusunda
ne de bir huyundan dolayı ondan intikam almadım, fakat ona nankörlük etmekten
korkuyorum' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri verir misin?1
diye sorunca kadın 'evet' dedi ve (kocasını) bıraktı. Rasulullah emir verdi ve
onu ayırdı."[591]
Kadın, kamil bir
insandır; aile hayatında erkeğin tam bir ortağıdır. Erkeğin cinsi bir oyuncağı
değildir. Nihayet kadın, erkek için bir elbise ise aynı şekilde erkek de onun
elbisesidir. Allah Teala :
"onlar sizin
örtünüz, siz de onların örtülerisiniz." (Bakara, 187)
buyurarak bunu tasdik
etmektedir. Aile sorumlulukları da ikisi arasında taksim edilmiştir.
Binaenaleyh Allah Teala erkeği evi ayakta tutmaya ve kazanç sağlamaya
hazırlamıştır. Ve şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın kimini
kimine üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından sarfetmelerinden dolayı
erkekler kadınlar üzerine yöneticidir."(Nisa, 34).
Allah Teala kadım da
çocukları gözetip yetiştirmek ve ev işlerim çekip çevirmek üzere hazırlamıştır.
Rasulullah (s.a.v.) de: "Kadın» kocasının evine ve çocuklarına karşı çoban
durumundadır, onlardan sorumludur" buyuruyor.[592] Bu,
kadının iradeden yoksun olarak erkeğe tâbi olan biri olmadığını aksine
aralarındaki ilişkinin sevgi ve şefkat üzere kurulduğunu gösterir. Eğer bu
sevgi ve şefkat kopukluğa uğrarsa evlilik bağlan meşru bir yolla kopar.
O, faydalı siyasi ve
sosyal aktivitesi olan olgun bir insandır. Allah Teala:
"Mü'min erkekler
ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder kötülüğü de
yasaklarlar." (Tevbe, 71)
buyuruyor. Kadın,
insanlara karşı şahsiyetini, yüzünü, sesini hatta ismini gizlemesi gereken
mücerret bir mahrem değildir. Eğer kadın insanlara karşı örtünmesi gereken bir
avretse aynı şekilde erkek te onlara karşı örtünmesi gereken bir avrettir.
Kimilerinin
düşündüklerinin aksine kadının da -erkeklere- denk bir şahsiyeti vardır. Kadın,
kimilerinin düşündüğü gibi tatlı bir söze kanan aptal, veya kendisinde hile ve
desiseden başka bir şey bulunmayan hilekâr bir tuzakçı değildir. Şayet bazen
kadından zayıf ya da kötü birşey sadır oluyarsa aynı şey erkek için de söz
konusudur.
İkinci etken: Kadının,
Allah'ın kendisine farz kıldığı görevleri yerine getirmesi:
Kadının görevlerini
yerine getirmesi yani görevin tabiatı gereği kimi ödevler arasında oran farkı
bulunsa da bedeni, akli ve vicdani çeşitli görevlerini yerine getirmesi
demektir. Bütün bu konulardaki gayret ve çalışkanlık kadının şahsiyetinin
gelişmesine yardım eder ve ona önemi yüksek seviyeli bir şahsiyet kazandırır.
Çevresindeki hayatla geniş deneyimleri olur. Bu yüzden her bir görevin
terkedilmesi müslüman kadını zarara uğratır, şahsiyetinin gelişmesine yardım
edecek güzel imkânları kaybeder. Şahsiyetini korursa olgunlaşır, yüksek
dereceler elde eder. Yerine getirdiği görevlerde güzel meyvelerini verir.
Kadının, Allah'a karşı, ailesine ve topluma karşı görevleri vardır. Bu
görevlerini yerine getirmesiyle kadının şahsiyeti kat kat artar.
Üçüncüsü: Allah'ın
kadına verdiği uygulamaya sokmak:
Haklan uygulanır
kılmak vacibi eda etmek gibidir. Bu çeşitli alanlardaki akli, vicdani ve bedeni
çabaları kapsar. Ancak burada, vacipleri eda ile hakları pratize etmek arasıda
bir etkileşme ve birbirini tamamlamanın olduğunu göz önünde bulundurmak
gerekir. Bu ahenk sağlandığında en güzel meyvelerini verir. Hele buna kadının
kazandığı faydalı tecrübeler de katıldığında... Uygulandığında kadının
şahsiyetinin gelişmesini sağlayacak haklar; va'z ve irşad meclislerine katılma
hakkı, eğitim ve öğretim görme hakkı, evlilik ve evlilik için karar bildirme
hakkı, evinin ihtiyacından fazla vakti o-lursa mesleki çalışma hakkı, olumlu
siyasi ve sosyal aktiviteye katılma hakki vs... Bu hakların kullanılması
zorunlu bir maslahattan veya kadının, ailenin veya toplumun temel bir
ihtiyacından kaynaklanırsa vacip konumuna yükselir. [593]
Müslümanların,
kadınlara karşı davranışlarında dinlerinin tayin ettiği kurallar vardır. Bu
kuralların, onların akıllarında ve anlayışlarında kesin bir şekilde yerleşmiş
olması gerekir. Çünkü bunlar, îslamın, kadının insani şerefine ilişkin
açıkladığı prensibin güzel bir tarzda algılanmasına dayanır. Nitekim, şeriatın
kalblerine olduğu kadınlara iyilik ve yumuşaklıkla muamele ilkesi de onların
kalblerine kesin ve sağlam bir şekilde yerleşmiş olması gerekiyor. Batılılar
kadınlarla kimi zaman sağlam gerekçelerle kimi zaman da yalnızca görünürde iyi
geçiniyorlar. Biz müslümanların ise kadınla güzel ilişkiler kurmada samimi ve
ayırdedici kurallarımız vardır. Çünkü bu kuralların hepsi yerli yerince
konulmuş ve kalblerimizin derinliklerinden gelen şeyler üzerine kurulmuştur.
Rasulullah'ın gerek hanımlarına, kızlarına, diğer mümin kadınlara, isterse
gayri müslim kadınlara karşı ve bize kadar ulaşın davranışları müslümanlar
nezdinde kadınlara iyilik ve yu muşaklıkla muamele ilkelerini iyice
kuvvetlendirmiştir. [594]
Ailesine hizmette
bulunurdu.
Hz. Aişe (r.a.)'ya:
"Rasulullah evde ne yapardı?" diye soruldu. O da "Ailesine
yardımda bulunurdu" cevabını verdi.[595]
Rasulullah yola çıktığı
zaman hanımları ona arkadaşlık ederlerdi.
Yine Aişe (r.a.)
anlatıyor ve diyor ki: "Rasulullah yolculuğa çıkmak istediği zaman
hanımları arasında kur'a çeker hangisi çıkarsa onu beraberinde götürürdü."[596]
Rasulullah'ın itikaf
mahallinde hanımlarını karşılaması.
Rasulullah'ın hanımı
Safiyye'den rivayet ediliyor "Safiyye, Rasulullah'ı Ramazan'ın son on
gününde yaptığı itikafta ziyaret etmek için yanına geldi. Bir müddet Rasulullah
ile sohbet etti. Sonra da ayrılmak için ayağa kalktı. Rasulullah da onunla beraber
ayağa kaltı ve onu uğurladı. (Başka bir rivayette: [597]Rasulullah
mescidde idi hanımları yanındaydı ve sevinçliydiler. Rasulullah, Safıyye binti
Huyey'e: "Senden ayrıldığım ana kadar acele etme" buyurdu.[598]
Rasulullah'ın hanımı
kendisine arkadaşlık edinceye kadar davete icabetten çekinmesi: Hz. Enes
(r.a.) anlatıyor: "Rasulullah'ın güzel çorba pişiren İranlı bir komşusu
vardı. Bu zat birgün Rasulullah için yemek hazırladı ve sonra gidip kendisini
davet etti. Rasulullah (s.a.v.) Aişe'ye işaret ederek: 'Bu da davetli mi?1 diye
sordu. Adam: 'hayır (davetli değil)' dedi. Rasulullah da: "Öyleyse ben de
gelemem1 dedi. Daha sonra o kişi Peygamberi davet için tekrar geldi. Rasulullah
yine Aişe'yi göstererek: 'bu da gelecek mi?1 diye sordu. Adam yine 'hayır' deyince
Rasulullah da 'hayır' cevabını verdi. Sonra o adam dönüp tekrar davet etti. Bu
sefer de Rasulullah: 'Bu da gelecek mi?' diye sordu. Davet eden adam bu üçüncü
sefer 'evet1 dedi. Bunun üzerine Rasulullah ile Aişe beraberce kalkıp birbiri
ardınca yürüyerek o zatın evine geldiler."[599]
Rasulullah'ın,
hanımının binmesi için yumuşak bir yer hazırlaması ve dizini koyarak hanımının
(deveye) binmesini sağlaması:
Enes anlatıyor ve
diyor ki: "... Sonra Medine'ye doğru yola çıktık. -Hayber'den geliyordu-
Rasulullah (s.a.v.)'i Safıyye'nin -rahatça oturması için- yeleğini devenin
hörgücüne dolarken gördüm. Daha sonra devesinin yanına oturdu, dizini koydu
Safıyye de ayağını Rasulullah'ın dizine basarak deveye bindi.[600]
Rasulullah'ın,
hanımının Habesîlerin oyunlarına bakmasına müsaade etmesi, hanımı bakmaktan
vazgeçinceye kadar onunla beraber durması.
Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor: "Bayram günüydü, iki siyahî, mızrak-kalkanla oynuyorlardı. Ya
ben Rasulullah'a sordum ya da o bana: 'Bakmak ister misin?1 dedi. Ben de 'evet'
dedim. Bunun üzerine beni arkasına aldı, yanağımı yanağına dayadı ve: 'Ey
Habeşi, haydi oyna1 dedi. Benim sıkıldığımı görünce 'yeter mi?' diye sordu.
Ben de 'evet' deyince; 'Haydi git' buyurdu."[601]
Rasulullah'ın kızını
hoşgetdin diyerek ayağa kalkıp karşılaması ve onu sağına oturtması:
Hz. Aişe (r.a.)
anlatıyor ve diyor ki: "Fatıma yürüyerek geldi -yürüyüşü sanki
Rasulullah'ın yürüyüşü gibiydi- Rasulullah (s.a.v.) de ona: 'Hoşgeldin kızım'
dedi, sonra onu sağına yahut soluna oturttu."[602]
Ebu Davud, Tirmizi ve
Nesai'nin rivayetlerinde de: "Fatıma Rasulullah'ın yanına geldiği zaman
Rasulullah, onu ayağa kalkarak karşıladı, onu kendi yerine oturtu"
şeklindedir.[603]
Mescidde bir çocuğun
ağlamasını duyması ve annesine karşı ince kalpliliğinden dolayı namazını kısa
tutması:
Hz. Enes (r.a.)
anlatıyor: "Rasulullah: 'Namaa kılacaktım, namazı biraz uzatmak istiyordum
ki, o arada bir çocuğun ağladığını duydum; annesinin o-nun ağlamasından dolayı
duyacağı acıyı iyi bildiğimden namazımı kısa tuttum.[604]
Rasulullah'ın,
namazdan sonra, kadınların önce çıkmaları için erkeklerle beraber biraz
beklemesi:
Ümmü Seleme anlatıyor:
"Rasulullah (namazı bitirip) selam verince, kadınlar da selam verir ve
ayağa kalkarlar. Rasulullah kadınların kolayca (çıkmaları) için ayağa kalkmadan
biraz beklerdi. İbn Şihab diyor ki: "Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın
beklemesi cemaatten ayrılan erkeklerin kadınlara yetişmeden kadınların
çıkmalarını sağlamak içindi."[605]
Rasulullah'ın bayram
törenlerine katılmaları için hayızlı kadınların ve kölelerin dışarı
çıkartılmasını emretmesi:
Ümmii Atiyye
anlatıyor: "Rasulullah'ı: 'Yetişkin kızları, perde arkası ehlini ve
hayızlı kadınları mü'minlerin davetlerine iyi işlere katılmaları için dışarı
çıkartınız. Hayızlı kadın da namazgahtan uzak dursun' derken işittim."[606]
Rasulullah'ın, bayram
günü kadınlar duymadılar zanm ile onlara ayrıca nasihatte bulunması:
Cabir b. Abdullah
haber veriyor ve diyor ki: "Rasulullah, Ramazan bayramı günü kalktı önce
namaz kıldırdı sonra da hutbeye çıktı. Hutbeyi bitirince aşağı indi. (Başka bir
rivayette [607]de kadınlar duymadılar
zannederek) kadınların bulunduğu yere geldi ve onlara nasihatte bulundu."[608]
Rasulullah'ın
Ensar'dan olan kadınlar için uzunca bir müddet ayakta durması ve onlara olan
sevgisini belirtmesi:
Hz. Enes (r.a.)
anlatıyor: "Rasulullah, kadınların ve sabi çocukların düğün yemeğine
geldiklerini görünce, ayağa kalkarak: 'Allah'ım, en çok sevdiğim insanlar
sizlersiniz' dedi ve bu sözü üç defa tekrar etti."[609]
Rasulullah'ın deve
çobanının sesini duyunca kadınlara hürmeten daha sessiz olmasını tavsiye
etmesi:
Hz. Enes (r.a.)
anlatıyor: "Rasulullah -hanımlarından birkaçı ve Ümmü Süleym ile beraber-
yolculuğa çıktı. Yanlarında develeri sevk ve idare eden Enceşe adlı bir köle de
vardı. Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde[610]
köle, develeri çok sert bir şekilde sevk ve idare ediyordu. Bunun üzerine
Rasulullah: 'Yavaş ol ey Enceşe, kadın götürüyorsun' buyurdu.[611]
Rasulullah'ın, hurma
taşıyan kadına acıyarak terkisine binmesi içir devesini çöktürmesi:
Ebu Bekir'in kızı Esma
anlatıyor: "... Ben Rasulullah'ın Zübeyr'e ayır vermiş olduğu arazisindeki
hurma çekirdeklerini taşıyordum. Bu hurmalı Medine'deki evimden bir fersahın
üçte-ikisi kadar uzaklıkta idi. Birgt başımda hurma çekirdeği yüklü olarak
evime gelirken Rasulullah rastladım. Yanında Ensardan bazıları vardı.
Rasulullah beni çağırdı. Son beni terkisine bindirmek için devesine 'ıh! ıh!1
dedi. Fakat ben erkekler beraber gitmekten utandım... Rasulullah benim
utandığımı anlayın* (bırakıp) gitti."[612]
Rasulullah'ın, Hz.
Osman'a hasta olan hanımına bakması içinBedı savaşına katılmama izni vermesi:
İbn Ömer anlatıyor:
"Bedir harbine katılmayan (Osman'a) gelin Rasulullah'ın kızı onun nikahı
altında ve hastaydı. Rasulullah ona: 'Bec harbinde bulunanın hissesi kadar sana
ecir ve pay var' buyurdu."[613]
Rasulullah'ın, hac
yolunda hanımına arkadaşlık etmesi için bir adam cihada çıkmaktan vazgeçmesini
emretmesi:
İbn Abbas anlatıyor ve
şöyle haber veriyor: "Adam dedi ki: 'Ey Allah Rasulü! Ben şu şu yere giden
orduyla yola çıkmak istiyorum." (Müslim'in vayetinde: 'Şu şu yere giden
orduya ismimi yazdırdım) Hanım ise hacca g mek istiyor. Bunun üzerine
Rasulullah: 'Hanımınla beraber g buyurdular."[614]
Rasulullah'ın
kendisine bildirilmeden, bir kadının defnedildiği gün üzülmesi ve bazı
sahabileriyle ona dua etmek için kabre gitmesi:
Ebu Hureyre rivayet
ediyor: "Siyahı bir erkek yahut bir kadın mesc süpürürdü. (Diğer bir
rivayette[615] Ben onun sadece kadın
olduğunu gördi (kadın) ölmüştü. Rasulullah ondan sorunca: 'O öldü' dediler.
RasululU 'Niçin bana bildirmediniz? Kabrini bana gösterin' dedi. Daha sonra
kadir kabrine geldi ve ona dua etti."[616]
Rasulullah'ın, mü'mine
kadınlara karşı davranışlarından bahseden bu misalleri, Buhari ve Müslim'in
tarhiç ettiği, Rasulullah'ın kendisinin önünde tef çalmayı nezreden bir kadına
izin verdiğini bildiren eşsiz bir misalle bitiriyoruz. Bureyde rivayet ediyor:
"Rasulullah, gazalarından birine çıkmıştı. Seferden dönünce siyahî bir
cariye: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben, şayet Allah seni selamet içinde geri
döndürürse senin önünde tef çalıp şarkı söylemeyi nezrettim1 dedi. Bunun
üzerine Rasulullah, kadına: 'eğer nezrettiysen peki çal, yoksa çalma1 buyurdu.
Kadın da (def) çalmaya başladı..."[617]
Cündeb b. Süfyan
anlatıyor: "Rasulullah rahatsızlandı da iki yahut üç gece kalkmadı. Bunun
üzerine bir kadın geldi ve: 'Ey Muhammedi Ben umarım ki şeytanın seni terketmiş
olsun! Görüyorum ki iki yahut üç geceden beri sana yaklaşmadı' dedi. Bu olay
üzerine Aziz ve Celil olan Allah 'and olsun kuşluk vaktine, sükûna vardığı dem
geceye ki Rabb'in seni terketmedi ve darılmadı' âyetlerini indirdi."[618]
Rasulullah'ın korkan
iki kadının hallerini araştırması:
Ebu Zerr şöyle
anlatıyor: "Bir ara Mekkeliler dolunaylı bir gecede uy kuya daldılar.
Ka'beyi kimse tavaf etmiyordu. Sadece onlardan iki kadın A-saf ve Naile'ye dua
ediyorlardı. Bunun üzerine kadınlar velvele kopararak gittiler. Keşke bizim
neferlerimizden biri burada olsaydı dediler. (Ravi devam ediyor:) Az sonra
Rasulullah ile Ebubekir çıktı. Onlar yukarıdan iniyorlardı (onlara) size ne
oldu diye sordu. '(Başka dine gireni Ka'be ile örtüsü arasında gördük.) Ka'be
ile örtülerinin arasında' dediler. 'Size ne söyledi?' diye sordu. Kadınlar: 'O,
bize ağza alınmayacak sözler söyledi' dediler. "[619]
Müslümanların
iyiliğine sebep olan kadını Rasulullah'ın mükâfatlandırması:
İmran anlatıyor:
"Biz Peygamber'le birlikte yolculuk ediyorduk. Bir müddet sonra insanlar
Rasulullah'a susuzluktan şikayet ettiler. Rasulullah konakladı. Ali ile birini
daha çağırdı ve onlara 'gidin, su arayın' buyurdu. İlcisi gittiler. Sonunda
devesi üstünde iki büyük kırba yahut iki tulum arasına oturmuş kadına rastladılar.
Kadına 'su nerede?' diye sordular Kadın: 'Dün bu saatte suyun basındaydım,
adamlarımız yolcudurlar, bizi arkada bıraktılar' dedi. 'O zaman yürü' dediler.
Kadın 'Nereye?' dedi. 'Allah Rasulünün yanına' diye cevap verdiler. Kadın: 'Şu
Sabii denilen adamın yanına mı?' diye sordu. 'O senin kasdettiğin zatın yanına,
hadi yürü' dediler. Kadını Rasulullah'ın yanına getirdiler... Rasulullah bir
kap istedi. Her iki büyük kırbanın ağızlarından o kabın içine su boşalttık ve
ağızlarını bağladı. İnsanlara: 'Gelin, hayvanlarınızı sulayın, kendiniz de su
alın' diye nida olundu. O kadın ayakta durmuş suyu nasıl kullandıklarına bakıp
duruyordu. Allah'a yemin ederim ki, artık su alınmadığı halde kırbalar bize
öncekinden daha da dolu görünüyordu. Rasulullah: 'Kadın için birşeyler
toplayın1 diye emretti. Onun için en iyi hurmadan, undan, sevikten bir hayli
şey topladılar, hatta birçok da buğday topladılar. Bunların hepsini (çuval
gibi) bir bezin içine koydular. Kadını devesine bindirip çuvalı da kucağına
yerleştirdiler. Rasulullah kadına: 'Görüyorsun ki, senin suyundan hiçbir şey
eksiltmedik, fakat bize su verip suya doyuran Allah'tır' buyurdu. (Müslim'in
rivayetinde de: 'Kadının yetim çocukları olduğu haber verilince: 'Rasulullah
ona haydi git de bunları ailene yedir' buyurdu."[620]
Raslullah'ın yemeğine
zehir koymasına rağmen o kadına hoşgörülü davranması ve hediyesini kabul
etmesi:
Enes (r.a.) anlatıyor:
"Yahudi bir kadın Rasulullah'a zehirli bir koyun (eti) getirdi. O etten
biraz yenildi. (Zehirli olduğu anlaşılınca) kadın hemen Rasulullah'ın yanına
getirildi. Hemen kadını Rasulullah'ın yanına getirdileı ve: 'Onu öldürmeyecek
miyiz?' denildi. Rasulullah 'hayır' cevabını verdi Müslim'in rivayetinde de:
Kadın Rasulullah'ın huzuruna getirilince Rasulullah ona bu durum hakkında soru
sordu. Kadın 'Seni öldürmek istemiştim dedi. Rasulullah: 'Allah seni bu hususta
asla muvaffak kılmaz buyurdular."[621]
Rasulullah'ın, savaşta
kadınların öldürülmesini yasaklaması: İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasulullah'ın
savaşlarının birinde ölü bir ka din bulmuştum. Bunun üzerine Rasulullah,
kadınların ve çocukların öldü rülmesini yasakladı."[622]
Rasulullah'ın kendisi
hakkında kötü söz söyleyen kadına sabretmesi ve hidayete ermesi için dua
etmesi:
Ebu Hureyre (r.a.)
anlatıyor: "Annemi İslam'a davet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün
onu davet etmiştim, bana Rasulullah hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi.
Bunun üzerine ağlayarak Rasulullah'a geldim ve ona: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben
annemi İslam'a davet ediyorum, kabul etmekten çekiniyor. Bu gün kendisini yine
davet ettim; bana senin hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. (Ne olur) Ebu
Hureyre'nin annesinin hidayete ermesi için Allah'a dua et!' dedim. Bunun
üzerine Rasulullah: 'Allah'ım! Ebu Hureyre'nin annesine hidayet ver1 diye dua
etti. Ben, Rasulullah'ın duasına sevinerek çıktım. (Eve) geldim... (Annem)
kapıyı açtı ve: 'Ey Ebu Hureyre! Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in
de O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim' dedi.[623]
Ebu Musa'nın
bildirdiğine göre Rasulullah: 'Erkeklerden birçoğu kemale ermiştir. Kadınlardan
ise sadece Firavn'un hanımı Asiye ile İmran kızı Meryem kemale ermiştir'[624]
buyurmuştur.
Hafız İbni Hacer der
ki: "Hadiste geçen 'Kadınlardan ise sadece Firavn'un hanımı Asiye ile
İmran kızı Meryem kemale ermiştir ifadesi bu iki kadının Nebi olduklarını
gösterir. Zira insan nevinin en olgunları sırasıyla peygamberler, veliler,
sıddıklar ve şehidlerdir. Asiye ile Meryem peygamber olmasalardı kadınlardan
veli, sıddık ve şehidin de olmaması gerekirdi, şeklinde delil çıkartılmıştır.
Halbuki bu özellikler çoğu kadınlarda bulunmaktadır. Buna göre Rasulullah
filanca kadınlar dışında kadın peygamber gelmemiştir, demiş gibidir. Eğer
Rasulullah, sıddıklık, velayet ve şehidlik sadece şu iki kadına mahsustur
deseydi tabii ki bu özellikler bu iki kadın dışında hiçbir kadında bulunamazdı.
Eğer hadiste kastedilen nebilik dışındaki kemal ise böyle anlaşılması için
yeterli delil sözkonusu ettiğimiz gerçeklerden dolayı yoktur. Allah en iyisini
bilir. Bu yoruma göre de hadiste kastedilen kadınlar Rasulullah gelmeden önce
yaşamış kadınlardır; Rasulullah dönemindeki kadınların kemale eremeyeceğini
göstermez bu.
İmam Kurtubi der ki:
"Yüce Allah melek vasıtasıyla vahyettiği için doğrusu Meryem nebidir.
(Kadi İyaz Cumhurun bu görüşte olmadığını söyler[625]
Asiye'nin nebi olduğunu gösteren hiçbir delil yoktur".
Kirmani der ki:
"Kemale ermek lafzı, kadınların Nebi olduğunu göstermez. Çünkü bu lafız
bir şeyin tam olduğuna, kendi konusunda eksiksiz olduğuna delalet eder. Hadiste
geçen kemal, onların kadınlara ait erdemlerin çoğuna sahip olmasıdır.
Kadınlardan peygamber olmayacağı dair icma olduğu söylenmiştir. Buna rağmen
İmam Eş'ariye göre altı kadın peygamber gelmiştir! Bunlar Havva, Sare, Musa'nın
annesi, Hacer, Asiye ve Meryem. Eş'ariye göre peygamberliğin ölçüleri, bir
kimseye Allah tarafından melek vasıtasıyla bir emrin, nehyin veya ileride
olacak bir olayın vahyedilmesidir. Yukarıda adı geçen kadınlara da melek
vasıtasıyla çeşitli emirlerin geldiği de bilinmektedir. Ayrıca melek gönderilen
birkaç kadının ismi Kur'an'da da geçmektedir.
İbni Hazm der ki:
"Kadınların peygamberliği konusu sadece Kurtu-ba'da çağında
tartışılmıştır. Kurtuba'lılann bir üçüncü görüşü daha var. Tevakkuf (çekimser
kalma). Kadınlardan peygamber olamayacağını söyleyenlerin delilleri: 'Senden
önce erkeklerden başka kimseyi rasul olarak göndermedik' âyetidir.
İbn Hazm der ki:
"Bu âyet delil olamaz. Çünkü kadınların rasul olabileceğini kimse iddia
etmemiştir. Sorun sadece nübüvvettir. Konuyla ilgili en açık mesele Meryem
kıssasıdır. Musa'nın annesini konu alan kıssada ise mücerred vahiyle çocuğunu
derhal suya bırakmasında onun peygamberliğini gösterecek noktalar vardır.
Allah Teala Meryem ve Meryem sonrası peygamberlerden bahsederken: 'İşte onlar
Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerdir' buyurmuştur. Meryem de bu
umum lafzın içine girer. Allah en iyisini bilir.
Firavn'un hanımı
Asiye'nin faziletleri arasında mülkü bırakıp ölümü seçmesini; içinde bulunduğu
nimete karşılık da dünya işkencesine razı olmasını sayabiliriz. Musa (a.s.) ie
ilgili: "O benim gözümün nurudur"[626]
demesi de Asiye'nin ferasetini gösterir.
İşte bir tarafta
Rasulullah'ın sözü diğer tarafta ise bazılarının sandığ: gibi kadınların
hürriyetine kavuştuğu bu çağdan önce yaşayan alimlerimizir görüşleri. İlim
adamlarımız çağlarında yaşayan cahiliyye görüşlerini kaldırmış; onlar kadının
durumunu kötüleştiren ve haklarım büsbütün ellerinder alan asırlarca süregelen
batıl hurafelere yenik düşmemişlerdir. Bize gön kadın en yüksek derecelere
çıkabilecek durumdadır. Kadınlardan peygam ber olup olmaması konusu alimler
arasında tartışmalıdır. Fakat onlar kadınların veli, sıddık ve şehid
olabileceklerinde icma etmişlerdir.
Yukarıda geçen
hadisten şunları anlıyoruz:
Birincisi: Gerek
kadında gerekse erkekte kemale ermek için fıtri tam bir istidat vardır. Yani
kadının kamil olması mümteni değildir; erkekten geri kalmaz. Kadınların kemale
ermesi mümkün olunca, kemal yolunda daha büyük derecelere ulaşmaları da çok
daha imkan dahilindedir.
İkincisi: Kemale
ulaşmak fıtri olarak mümkü olduğuna göre erkeklerdeki gibi kadınların da
eğitim-öğretim, gayret ve meleke kazanma ile olgunluklarını artırmaları
mümkündür. O halde olgunluğun gerçekleşmesi uğruna kadına yeni şeyler
kazandırmak konusunda titizlikle durulmalı; kadınların yeteneklerini artıran,
fıtri kabiliyetlerini süsleyen ve kötü şeylerden arındıran eğitim Öğretim ve
yönlendirme görevlerini yapacak birçok yeni müesseseler kurulmalıdır.
Üçüncüsü: Fıtri
yetenekler kadınlarda tam olduğu halde kemale eren kadınların az olması şu
sebeplerdendir, a) Nadiren fıtri istidatin azlığı b) Eğitim ve yönlendirmenin
yetersizliği. Eğitim ve yönlendirmenin yetersizliği şu sebeplere bağlıdır:
I. Eğitim ve
yönlendirmede ilgili kişilerin sorumsuzlukları.
II. Özellikle
kadınların sıkışık zamanları. Yani kadın hamilelik, doğum, emzirme, dadılık ve
ev işleri gibi konularda bütün enerjisini harcamakta; ilim, ibadet, eğitim ve
öğretim gibi faaliyetlere katılacak gücü kendisinde bulamamaktadır. Her
halükarda kadınlara da erkeklere tanınan imkanları eşit olarak tanınmalı,
eğitim-öğretim faaliyetleri ile kadının za-man-mekan ve şartlara uygun bir
şekilde hazırlanmasına imkan sağlanmalıdır. Üzülerek belirtelim ki çoğu
sistemlerde eğitim-öğretim esasları kadının şartları hiç göz önüne alınmaksızın
tamamen erkeklerin şartlarına göre hazırlanmaktadır.
Dördüncüsü: Bize çokça
sorulan sorulardan biri de şu "Hadisi şerifte belirtilen kemal, olgunluk,
bilinmek, meşhur olmak anlamındaki bir kemal mi? Yani olgunlukları ile meşhur
olan erkeklerin sayısı çoktur. Ama kadınların ki ise sadece ... gibi
kadınlardır" mı demek istemektedir? Bu sorulan giderecek, Kur'an'da hiç
İmran kızı Meryem ve Fravn'ın hanımı Asiye ile ilgili misal var mı? İşte cevap!
Yüce Allah buyuruyor ki:
"Allah, iman
edenlere Firavn'un karısını misal verdi. Hani O Rabbim bana katından cennete
bir ev yap. Beni Firavn ve onun kötü işinden kurtar. Beni zalim kavmin
ellerinden de kurtar. İmran kızı Meryem rahmini korudu da biz onun rahmine
ruhumuzdan üfledik. O Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğruladı da
gönülden itaat edenlerden oldu." (Tahrim, 11-12).
Beşincisi: Kadınların
ibadet, öğretim, davet ve cihad gibi genel sahalarda gelişmesi daha az
olduğundan bu konularda yetişen erkekler kadınlara nazaran daha çoktur. Fakat
kadınların, çocuk emzirme, yetiştirme, kocasını gözetmesi, çocuklarını eğitmesi
gibi bizzat kendilerini ilgilendiren sahalardaki başarıları kesinlikle gözardı
edilmemelidir. Her nedense bu tür başarılar insanların gözüne gözükmez,
insanlar hiç ağzına almaz. Bunlar zor farkedilen görünmez başarılardır. Kadın
meçhul bir askeri temsil eder- Nasıl ki vitrinde olmayan askerler kendi
aralarında er-onbaşı, çavuş komutan... gibi çeşitli mertebelere sahipse,
kadınlar da ev işlerinde gayretleriyle çeşitli kemal derecelerine ulaşırlar.
Tarih boyunca yükselen milletler vitrindeki komutanlardan daha çok meçhul
askerlere kıymet vermişlerdir. Görünmeyen askere değer vermek gerekir. Çünkü o
insanlara görünmez a-ma kimseden teşekkür beklemeden görünür basanlar elde
eder. Yine o meçhul asker, ümmetin gücünü, ümmetin güçlü şahsiyetini, ümmetin
yüceliğini temsil eder. İşte kadın da böyledir. Çoğu zaman meçhul asker odur.
Bazen de bilinen asker, yüce efendi olur. Nadiren de meşhur makamlarda bulunur.
Altıncısı: Hadisi
şerif yetişmiş kadınlann toplumda çoğalması için kadını yetişme sebeplerini
aramaya teşvik etmektedir. Mesela "onların aklı ve dini noksandır"
hadisi kadını, kendisine atfedilen noksanlığı yok etmek amacıyla ev işlerini
ihmal etmemekle beraber ev dışında da büyük gayretler sarfetmeye teşvik
etmektedir. Bilindiği gibi yüce Allah çeşitli vesilelerle insanları imtihan
etmektedir. Kadını hayızla, lohusalıkla sınamakta; bu durumdaki kadın ise hayız
ve lohusahk sebebiyle kaçırdığı ibadetlere sabretmekte, daha başka ibadetler
yapmaktadır. Yine kadım hamilelik, doğum, çocuk emzirmek ve dadılık gibi insan,
ev dışındaki çalışmalardan alıkoyacak işlerle imtihan etmektedir. Bu durumdaki
kadın ev işlerinin yanında kendisindeki sözkonusu eksikliği gidermek için ev
dışında da olanca gayretiyle çalışmalıdır. Böylece zeka ve yetişkinliğini
artırmalıdır. Yine kadını güçlü sevgi hissiyle, şiddetli infialle denemektedir.
Kadın, kocasıyla yakınlık kurmalı, onunla en güzel şekilde en hoş biçimde geçinmeli,
yaşamalıdır. Böyle kadınların yanında cehennem ateşinden kurtulduklarını
gösteren bir yazı bulunur. Allah hiçbir kimseyi gücünü aşan şeylerle sorumlu
tutmaz.
Yedincisi: Son olarak
geçmiş milletlerde yetişkin kadınların azlığını gördük. Erkek kadın bir araya
gelip Muhammed Ümmeti arasında yetişkin kadınları çoğultmak bizim üzerimize
farz değil mi? O Muhammed ki kıyamet günü çoğu peygamberlerin önderi olacak...
O kıyamet gününde bizimle övünecek... O, alemlere ancak rahmet olarak
gönderilmiştir... Yine O, en mükemmel bir risaletle gönderilmiştir. [627]
MÜSLÜMAN KADIN,
yeryüzünün en adil, en yetkin biçimde imarı çalışmalarında erkeğin ortağıdır.
Rasulullah (s.a.v.) bu konumu: "Kadınlar erkeklerin kardeşleridirler"[628]sözleri
ile belirlemiş bulunuyor; dolayısıyla, onların yaşam alanlarında erkeklerle
ciddi bir ortaklık içine girmeleri gerekir. Yaşamımızda çalışma alanları,
yapılan gereği erkeksiz olamayacakları gibi erkeğin rolü bu alanlarda daha çok
yer tutmaktadır. Şer'î sınır gözetildiği sürece, Allah'ın yasası kadına,
erkeklerle karşılaşıp onları görmesi, onların da kadınları görmeleri, kimi
durumlarda birbirleri ile konuşmaları, kimi durumlarda herhangi bir işte
yardımlaşmalarını yasaklıyor değildir. Onların erkeklerle birliktelikleri
yapmacık tutumlar, imalı konuşmalar veya duygusallıklar olmaksızın
ağırbaşlılık içinde gerçekleşir. Kadının toplumsal yaşama katılımı ve bunun
getirdiği erkeklerle birliktelik; şeriatın kararlaştırıp, Peygamber (s.a.v.)'in
pratiğe geçirdiği bir olgudur. O Peygamber (s.a.v.) ki; kadının toplumsal
yaşama katılımının, toplum yaşamına sağladığı kolaylığı, yararı, bir çok
durumlarda bu katılımın engellenmesinin toplumu yarardan yoksun bırakacağının
yanında doğuracağı zorluğu; çalışma ortamına açılmanın, Müslüman kadının evi
ve çocuklarına karşı olan öncelikli yükümlülüğünü yerine getirmesine engel
oluşturmayacağı, dahası, kişiliğinin olgunlaşması, evine karşı olan yükümlülüğü
ile aile ve toplum gereksinimlerinin kadının omuzuna yükleyeceği olası diğer yükümlülükleri
gereğince yerine getirmesine yardımcı olacağını biliyordu kuşkusuz.
Yararlı bir amacın
gerçekleştirilmesi için planlanarak oluşturulan eylemler açısından olsun, özel
olarak planlanmadan yaşamın normal işleyişi gereği oluşan eylemler açısından
olsun; kadının toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, kamusal ve
bireysel etkinliklerin varlık bulduğu alanların her ikisinde de Müslüman
toplumun genel ayırıcı özelliğiydi o dönemde.
İşte bu katılım ve
birlikteliğin yaşandığı kutsal etkinlik alanlarından birkaçı:
Mescid: Farz, cenaze
ve güneş tutulması namazları kılınırken kadınlarla erkekler birlikte
toplanırlardı.
Öğrenim için
bilginlerin çevresinde oluşan topluluklar: Mescid'de olsun, bayram namazı
kılınan meydanda olsun veya bilginlerin evlerinde olsun kadın erkek birlikte
toplanırlardı.
Allah'ın, hac ve umre
görevlerini yerine getire bil sinler diye insanlar için güvenilir sığınak
kıldığı Kabe'de de erkek ve kadınlar birlikte bulunurlardı.
Bayram töreni yapılan
alan: Kadınlar bayram namazı kılınan yere gider; namaz kılar, erkeklerle
birlikte tekbir getirir, hayra ve müslümanların dualarına ortak olur, Mescid'de
Habeşlilerin oyunlarının izlenmesine katılırlardı.
Yargılama alanları:
Kadın ve erkeklerin ihtilafı durumunda; bazen durum karı kocanın herkesin
önünde lanetleşmelerini gerektirirdi.
Cenaze işleri:
Kadınlar başsağlığı diler, teselli eder, cenaze namazının kılınması ve cenaze
sahipleri cenazelerini yolcu ederken mezarlığa ulaşmamak üzere onlara eşlik
ederlerdi.
Savaş meydanları:
Kadınlar, erkeklerin yanında gider onlara yemek hazırlar, susayanlara su verir,
yaralıları tedavi eder, savaştan sonra ölü ve yaralıların taşınmasına yardım
ederlerdi.
Lanetleşme durumları:
Rasulullah (s.a.v.), Necran'dan gelen heyetle lanetleşmeye karar verdiğinde
kadınlar da orda hazır bulunmuşlardı.
Bireysel yaşam
alanlarındaki durum: Ziyaret, yemek ziyafeti, yardım ve aracılık isteme, hediye
sunma, hasta ziyareti, başsağlığı dileme teselli etme eylemleri esnasında
evlerde; görüş alma, iyiliği emretme, yardım sunma, evlenme teklifinde bulunma,
mesleki veya siyasi ilişkiler esnasında ev dışında da kadınlar erkeklerle
karşılaşır, onlarla konuşurlardı.
Şer'i kurallar
çerçevesinde gerçekleşen, kadın erkek birlikteliği; günümüzde "meşru
karışımlılık" deyimi ile belirtilmek istenen olaydır. Durum açık ve
nettir. Bununla kadının, yaşamı; moral değerleri hafife alan, saygınlık
yoksunu, değersiz ve zararlı değil; ciddi, dinamik, temiz yararlı! biçimde
yaşamasını kastediyoruz. Erkeklerle birliktelikleri; bu tür yaşamın pratiğinin
zorunlu sonucu olarak oluşmaktadır. Şehveti çağrıştıran beraberlikler değil,
yaşamın kolaylaştırılması ilkesine dayanan iyiliğe yönelik tüm ciddi
birliktelik türleri işlev görebilir bir durum kazanmaktadır. Varlık-bulacak
olan birliktelik ve ayrı olma durumları dinimiz açısından yasal çerçeve içinde
oluşacak yapılanma gerçekleşmişse; yararlı, dinamik, ciddi yaşam, her an ve her
alanda kadın için erkeklerden ayrı olma veya birlikte olmanın daha güzel
olduğunu belirleyen yaşamdır. Müslüman kadın, erkeklerle birlikteliği, onların
birlikteliğinden yararlanma olarak algılamaz. Dinimiz bunu yasaklamıştır. O
erkeklerle birlikteliğe götürse de, ayrı kalmaya götürse de dinamik bir yaşam
gerçekleştirmeyi hedefler.
Kadınların yaşama
katılımı ve erkeklerle birliktelikleri, başlangıçtan beri tıpkı evlenme gibi,
insan yaşamının yani insanın toplumsal yaşamının gerekliliklerindendir. Allah,
kadın ve erkeği, yeryüzünü birlikte imar etmeleri için yaratmıştır. Bu yasanın
edimi olmaksızın, yaşam güçlülük ve kolaylık içinde yürümez. Peygamberlerin
-onlara selam olsun- yaşama yönelimleri, bu yasanın pekiştirilmesine
yöneliktir. Son Peygamber Muhammed (s.a.v.)'in hayatı onların tutumlarının
sürdürülmesi yönünde olmuş, dahası, O'nun tutumu tüm yaşam alanlarını
kapsayacak biçimde bu yasanın ufuklarını genişletmişti, aynı zamanda gerekli
kuralları da belirlemiştir. Dikkat edilmeli ki; kurallar, yasanın işlevine son
vermeye değil, temiz ve güzel yaşamın, yüzünü çirkinleştiren herhangi bir
sevimsizlik içermeksizin işlemesini sağlamaya yöneliktir.
Müslüman kadın
başlangıçta, yaşamını Allah'ın hidayeti ışığında işte bu doğrultuda sürdürür.
Vereceğimiz uygulamaya ilişkin örneklere gelince; onlar, Kur'an âyetleri ve
Sünnet arasında herhangi bir münasebetle yer alan, yol göstermenin, pratiğine
örnek oluşturmanın dışında bir anlam içermezler. Açıktır ki; Peygamberler
-onlara selam olsun- zamanında mü'min kadınların gerçekleştirdikleri
uygulamaların hepsi toplanmış da olsa; Allah'ın yol göstermesinin uygulanımı
türlerinin bir bölümü olma niteliğini aşamazlar.
Uygulanım; alan ve
değişen çağın durumlarına uyum sağlayan, yenilenen türler içerir yapıda kalır.
Burada, kitabın
girişinde değinilen, gerçeği gösterir/hatırlatır yapıdaki, kimi bölümleri
yeniden vermeyi uygun görüyorum: Kadının yüzünün açılması ve şer'i kurallar
gözetilerek, erkeklerle birlikte bulunmayı doğuran toplumsal yaşama katılımının
yasallığının onaylanmasına çağrı, hidayete çağrıdır. İşte Allah'ın buyruğu,
insanların zorluktan kurtarılmalarını öngörüyor:
"Size dinde bir
zorluk öngörmedi" (Hac, 78). Çağrımız burda iki guruba yöneliktir:
Birinci Grup: Onlar,
yüzlerin açılmasını ve ne ölçüde gereksinim duyulursa duyulsun, ne ölçüde şer'i
kurallar içinde gerçekleşirse gerçekleşsin; kadının toplumsal yaşama tüm katılım
biçimlerini yasaklıyorlar. Onları şer'i kuralları irdelemeye ve şu hadis-i
şerifin uyarısına eğilmeye çağırıyorum: "Helali haramlayan, haramı
helalleyen gibidir."[629]
Yani her ikisi de Allah'ın yasasını çiğner konumdadırlar. Peygamber (s.a.v.)
kadının yüzünün açılmasını ve toplumsal yaşama katılımını yasallaştırırken;
müslümanlar için hayır peşinde olmuştur. Yasa hayır oluşumunu hayırlı ciddi
yaşam yöntemi içinde ilerlemesini kolaylaştırma ve bilgi edinme, geçimlik
kazammında güçsüz kocaya yardım etme, hayırlı toplumsal girişimlerle olumlu
tutumları destekleyip, sapkınlıklara karşı savaşan siyasi girişimlere ortak
olma gibi kadına yararlı çalışma kapıları açarak sağlıyor. Hz. Ali (r.a.)'nin
şu tutumunun hatırlatılması; bu guruba Allah'ın yasalarına karşı takınılması
gereken tutumun izahı açısından yararlı olacaktır. İşte olay: "Öğle
namazını kıldı. Hz. Ali (r.a.), sonra halkın şikayetlerini dinlemek için ikindi
namazına kadar Küfe meydanında oturdu, sonra bir kapla su getirip içti, yüzünü,
ellerini, başını ve ayaklarını yıkadı. Sonra kalktı ayakta iken geri kalan suyu
içti, ardından: Kimileri ayakta su içmeyi kötümsüyorlar, biliniz ki, Peygamber
benim yaptığım gibi yaptı' dedi."[630]
El-Hafız ibn Hacer: "Ali (r.a.)'ın hadisinin yararlı yönlerinden biri de:
İnsanları
yapılabilirliğini bildiği şeyi işlemekten kaçınır gördüğünde; durum süreğenlik
kazanarak onları haramlığı sanısına götürmemesi için doğru olanı bildirmesinin
bilginin görevi olduğunu göstermesidir. Özellikle sözü edilen türden bir
olumsuzluk olasılığı sezdiğinde sorulmamış da olsa zaman kaybetmeden hükmü
bildirmeli, sorulduğunda ise hükmü bildirilmesi gerekliliği daha da güç
kazanır."[631]
İkinci gruba gelince:
Onlar Allah'ın yasasına muhalefet etmekte; boşvermişlik, çıplaklık ve moral
değerleri hesaba almayan birlikteliklere yönelmektedirler. Onları, Allah'ın
buyruklarına boyun eğip, koyduğu sınırlar içinde kalmaya, örtünmesini
emrettiğini örtmeye ve erkekle kadınların birlikte oldukları durumlarda şer'i
kuralları gözetmeye çağırıyorum. Aksi halde Allah'ın gazabı ile yüzyüze kalacak
ve Batı toplumunun sıkıntısını çektiği, toplumsal hastalık dikenleri içinde
bulacaklardır kendilerini.
Tüm geçen sözlerin
ardından, özellikle ikinci gurubun dikkatini çekmek isterim ki; ben kadının
toplumsal yaşama katılımının şer'i kurallarının ortaya çıkarılmasına yönelik
özel bir bölüm ayırdım. Konunun öneminden ötürü bu gerekliydi. Çünkü, kadının
toplumsal yaşama katılımı türlerinin Allah'ın buyruğu doğrultusunda
gerçekleştirilmesini sağlayacak temel kurallar bu kurallar olup, o katılımdan
umulan güzel meyvelerin elde edilmesi de o kuralların gözetilmesi ile
sağlanacaktır ancak.
Kadının kurtuluşu,
çalışması, siyasi ve toplumsal girişimlere katılımına ilişkin sözümüzün
değerlendirilmesi konusunda acelecilikten kaynaklanacak her türlü yanlış
anlamaya kapılan kapamak için başlangıçtan itibaren ev işlerinin kadının
öncelikli görevi olduğunu onayladığımızı belirtmiş bulunuyoruz biz. Tüm bu
önemli meseleleri; neden yokken veya batı yanlısı akımların etkisiyle ortaya
atıyor değiliz. Hayır, onları Allah'ın kitabı ve elçisinin sünnetinden
hareketle ortaya koyuyoruz. Yani şer'i kaynakların mantığı ve açık
delaletlerinden çıkarımlayarak veriyoruz. Dahası, insanların doğal olarak
anlaşmazlık gösterdikleri, anlamı kapalılık gösteren naslara da dayandırıyor
değiliz sözlerimizi. Meseleleri; şer'i anlamlan, uygulama kuralları ve
sınırları içinde veriyoruz. Başka gruplann kimi sözlerine benzer sözler
söylememiz bizim savımızı yaralamaz. Nasıl olsa sözler dilimizin bir parçası
olarak yaşayacak, salt bir grubun yüklediği uydurma anlamlar yüzünden onları
atacak değiliz. Aksine biz; o sözlerin gerçek anlamlannı geri dönderip, uydurma
yüklemelerden soyunarak gerçek anlamlarını kazanıp ortaya çıkmalarına kadar
kullanmayı sürdürmeyi görevimiz olarak görüyoruz. Bunu yaptığımızda, o
müfsidler şaşıracak, pişman olacaklar.
Ev işlerinin kadının
öncelikli görevi olduğu yargısı şunları kapsar;
Kadın ve erkek olmak
üzere ne birey, ne de toplum; mesut, birbirleri ile yardımlaşma ve kaynaşma
içinde olan aileye karşı gereksinimsiz olamaz. Bireyleri arasındaki sevgi ve
kaynaşma gücü açısından olsun, mutluluk ve çocukların gereğince korunup
gözetilmesi açısından olsun ailenin korunması; tüm birey, özel ve resmi
kurumların gerçekleşmesi için işbirliği etmelerini gerektiren bir meseledir.
Toplum, kadın ve erkek bunun sağlanması oranında kalkınacak, ihmali Ölçüsünde
de erkek ve kadın heder olacak, toplum güçsüzleşip çökecektir.
Ev işlerinin yerine
getirilmesinde, görevlerin yapısı farklılık gösterse de, hem kadının hem de
erkeğin sorumlulukları vardır. Ev işlerinin yürütülmesinin kadının öncelikli
görevi olması; onun, toplum gereksinimleri ile aile durumunun değişimine bağlı
olarak farklılık gösteren başka görevleri olamayacağı anlamına gelmez. Ama ev
işi görevi; özellikle de görevler arasında çatışma olduğu durumlarda
öncelikliliğini her zaman korur.
Görevler arasında
çatışmanın kaçınılmazlığı iddiası dayanaktan yoksundur. Görevler arasında
çatışma; ya yanlış anlayış, ya erkek veya kadının zayıflığı, ya erkeğin kendini
üstün görmesi ya da toplumsal kuramların yetersizliğinin oluşturacağı bir
durumdur. Biz bu araştırmada kadın veya erkeğin zayıflık göstermesi problemi
ile kurumların yetersizliği problemlerinin giderilmesi yollarının
belirlenmesine katkı sağlamaya çabaladığımız gibi, yanlış anlamaların
giderilmesi için de çabalıyoruz. Diğer yandan; mesleki çalışmalarında, çalışan
kadına daha çok ayrıcalıklar verilmesine yönelik çalışmalarla, görevler
arasında denge ve uyumun gerçekleştirilmesi olanağı bulunduğuna parmak
basıyoruz. Kadına mesleki çalışmasında daha çok ayrıcalık tanınması bir yönden
temel görevinin çiğnenmesi veya yetersiz düzeye inmesi diğer yönden de yerine
getirdiği diğer görevlerin sağladığı hayati Önemi haiz yararlılıklarının
korunmasını sağlayacaktır. Karı koca, devlet vaya toplumsal kurumların
oluşturduğu sistemler, toplumun genel geçerlilik içinde gördüğü davranış
biçimleri (örfler) hep birlikte, kadının temel görevi ile diğerleri arasında
uyum sağlanması için çaba göstermelidirler. Ciddi çabalara karşın, görevler arasında
yeterli uyum sağlanamadığı durumlarda; diğer çalışmalardan az da olsa elverenin
üstlenilmesi ile yetinilerek, temel yükümlülük, önceliklilik ve önemlilik
şanslılığını koruyacaktır. Kadının öncelikli görevinin dışındaki görevlerden
elverdiğince üstlenmesi, onların sağlayacağı yararların tümden yitirilmesini
önleyecektir hiç değilse. Unutmamalıyız ki; kadının tüm görevlerini yerine
getirmesinin sağlıyacağı meyveleri elde etmeden müslüman toplum asla yapısını
tamamlıyamayacak; uygarlığın, güçlülüğün yüksek düzeyine ulaşarak Allah'ın:
"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz" sözünü
kanıtlar duruma gelemeyecektir.
Allah'ın yasasının
yanlış anlaşılması ve kadını mülk edinmeye dayanan çarpık bilincin egemen
olduğu kişilere gelince; onlar kadının ev dışında görev -görev ailenin ve
toplumun yararına olsa da- üstlenmesini kabul etmemektedirler. Onlara karşı
olanakların elverdiği ölçüde Allah'ın yasalarının değinilerini açıklamanın
dışında yapabilecek bir şeye sahip olduğumuzu sanmıyorum.
Girişi bitirmeden önce
Sahih-i Buhari'nin belirlediği konumuzla ilgili alt başlıkların okuyucuya
sunulmasının yararlı olacağı kanısındayım. O'nun belirlediği altbaşlıklarda,
kadının toplumsal yaşama katılmasının sünnetten olduğunu kesinliğe kavuşturan
açık fıkhi tesbitler yer alıyor. Bilginlerin de söylediği gibi, İmam Buhari'nin
keskin fıkhi anlayışı bu alt başlıkları belirleyicinde kendini göstermektedir.
BİLİM
- Devlet başkanının
kadınlara vaazetmesi ve öğrenim yaptırması.
- Devlet başkanı bilim
konusunda kadınlara Özel zaman ayırır mı?
NAMAZ
- Kadınların mescidde
uyumaları.
- Kadınların şafak
sökmeden mescide gitmeleri.
- Kadınların sabah
erkenden evden çıkmaları.
- Kadının mescide
gitmek için kocasından izin alması.
CUMA
- Cuma namazına katılan kadm-çocuk ve
diğerlerinin yıkanması
gerekli midir?
BAYRAMLAR
- Kadınların -ay hali durumu olanlar dahil-
bayram namazı kılınan meydana gitmeleri.
- Devlet başkanının
bayram günü kadınlara konuşması.
- Bayram günü giyecek
elbisesi olmayan kadının durumu.
- Bayram namazı kılınan meydanda ay hali
yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları.
GÜNEŞ TUTULMASI
- Güneş tutulmasında
kadınların erkeklerle birlikte namaz kılmaları.
NAMAZDA NAMAZDIŞI BİR ŞEY YAPMA
- Kadınların el
çırparak uyarması.
HAC
- Ka'be'yi kadınların
erkeklerle birlikte tavaf etmeleri.
- Kadının erkeğin
yerine haccetmesi.
CENAZE
- Erkeğin mezar
başında kadına sabır tavsiye etmesi.
- Kadınların cenazenin
ardısıra yürümeleri.
TERAVİH NAMAZI
- Kadınların itikafa
girmeleri.
- Ay hali bittikten sonra kanaması süren
kadının itikaf konusunda tutumunun ne olacağı.
- Kadının itikafta
bulunan kocasının ziyaret etmesi.
ALIŞVERİŞ
- Kadınlarla birlikte
alışveriş
TANIKLIK
- Kadının tanıklığı ve
Allah'ın: "İki erkek bulunmazsa, bir erkek iki kadın" sözünün anlamı.
- Emzikli kadının
tanıklığı
- Kadınların
kimilerinin kimilerini yanlışları konusunda uyarması. CİHAD
- Erkek ve kadınların
cihad ve şehadete çağrılmaları.
- Kadınların cihadı.
- Kadının denizde
savaşması.
- Birden çok karısı olan kocanın, kanlan
arasında birini savaşa götürmesi.
- Kadınların sefere
çıkıp erkeklerle birlikte savaşmalan.
- Kadının seferde
erkeklere su taşıması.
- Yaralılann kadınlarca
tedavisi.
- Kadınların ölü ve
yaralıları taşımaları.
- Kadının kardeşinin
terkisine binmesi.
- Kadının hasır yakıp külü ile babasının
yarasını tedavi etmesi ve kadının babasının yüzündeki kanı yıkaması.
HUMUSUN FARZ
KILINMASI:
- Kadınların em inli k görevi almaları.
TEFSİR:
- "Mü'min muhacir
kadınlar size gelirlerse."
- "Mü'min
kadınlar sana gelip siyasi sözleşme yaparlarsa."
NİKAH:
- Kişinin din
kardeşine "hangi hanımımı istersen, boşayayım" demesi.
- Kadının kendisini
salih kişiye sunması.
- Gelini damada takdim
eden kadınların duası.
- Kadının kocasına
kadın hediye etmesi.
- Kadın ve çocukların
düğüne gitmeleri.
- Kadının kendi
düğününde erkeklerin yanına gelerek onlara hizmet etmesi.
- Erkeğin yakını olmayan kadınla başbaşa
kalamayacağı ve kapalı yerdeki kadının yanına girme.
- Kadınla erkeğin
başbaşa vermelerinin yasaklığı.
- Kadının zorunlu
olmadığı halde oynayan Habeşlileri seyretmesi.
- Kadının ihtiyaçtan
dolayı dışarı çıkması.
BOŞANMA
- Zorlandığı
durumlarda kişi karısına: "Bu kardeşimdir" dese, bir sonuç doğurmaz.
- Peygamber
(s.a.v.)'in Berire'nin kocası için arabuluculuk etmesi.
- Kişinin karısına "anamın sırtı
gibisin" demesi ve Allah'ın "Allah, kocası konusunda seninle
çekişenin sözünü işitti" sözü.
- Mescidde lanetleşme.
- Mülkî amirin lanetleşenlere: "Biriniz
yalan söylüyor, içinizde sözünden dönen var mı?" diye sorması.
HASTALAR
- Hastalandıklarında
kadınların erkekleri ziyaret etmeleri.
TIB
- Kadın erkeği erkek
kadını tedavi eder mi?
- Kadının erkeğe dua
okuması.
EDEB
- Dul kadına iftira
etme.
İZİN İSTEME
- Kadınların erkeklere
ve erkeklerin kadınlara teslim edilmesi.
CEZA UYGULAMA
- Bayram namazı
kılınan meydanda recmetme.
- Zinadan hamile
kalanın çocuğunu doğurduğunda recmedilmesi.
- Zina edenler bekar
iseler celt vurulur ve sürgün edilirler.
DİYETLER
~ Kadına karşılık
erkeğin idam edilmesi.
- Yaralamalarda,
kadınlar ve erkekler arasında kısas yapılması.
HÜKÜMLER
- Mescidde yargısını
bildirip lanetleşenin durumu.
- Kadınların siyasi
sözleşmeye girmeleri.
KİTAP VE SÜNNETE
TUTUNMA
Peygamber (s.a.v.)'in
Allah'ın kendisine öğrettiğini kendi görüşünü katmaksızın ve örneklemeye
girmeksizin ümmetinin kadın ve erkeklerine Öğretmesi.
Buhari'nin, kadının
toplumsal yaşama katılmasına ilişkin belirlediği konu alt başlıklanbunlar... [632]
KADINI TOPLUMSAL
yaşama katılması, nasslarda (kitap, sünnet) başlıbaşına yer almaz. Fakat,
nassların bütün ve çeşitli alanlarda türlü ilintiler dolayısıyla kendini
gösteren katılım ve karşılaşma olaylarını belirleyen dokümanlardan
çıkarılmaları mümkündür.
Nasslarda gördüğümüz
etmenlerin en önemlileri şunlardır:[633].
Yaşamı kolaylaştırma
Kuşku yoktur ki,
temiz, yararlı, dinamik yaşam; duraksamaması veya işlevsiz kalmaması, darboğaza
girmeden veya zorlukla karşılaşmadan yürümesi ve müminlerin de rahatlık içinde
onunla birlikte ilerlemeleri için kolaylık sağlayan öğelere gereksinim duyar.
Hz. Aişe (r.a.): "Rasulullah'ın iki durumdan birini seçme ile karşı
karşıya kalıp da, günah söz konusu değilse kolay olanı almadığı olmazdı. Eğer
herhangi bir günah söz konusu olursa, herkesten çok ondan uzak dururdu"
diyor. '
Kadınlar, akıllarına
bir soru takıldığı veya bir gereksinimle karşı karşıya kaldıklarında, soruyu
Rasulullah'a iletmesi için koca veya bir yakınlarına sığınmaksızın Rasulullah
(s.a.v.)'a giderlerdi. Nedeni; kimi durumlarda bunun, erkek için kolay
olmaması, kimi durumlarda erkeğin kolaylıkla kabul etmemesi, reddetmesi,
yavaştan alması kimi durumlarda soru ve yanıtı anlayıp iyi nakledememesi ve
bunun dışında düşünülebilecek başka olumsuz olasılıklarla karşılaşmaları idi.
Dolayısı ile en kolayı; durum erkeklerle (Rasulullah ve arkadaşları)
karşılaşmayı gerektirse de, en kısa yoldan gereksinimi gidermek için
gereksinimi olanın gitmesiydi. İşte birkaç örnek:
Bureyde (r.a.):
"Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında oturuyordum. Ansızın bir kadın gelerek
Anneme yardım olarak bir cariye vermiştim. Annem öldü dedi. Rasulullah
(s.a.v.): "Yaptığının karşılığını görmen ve o cariyenin miras olarak sana
geri gelmesi gerekir" dedi. [634]
İbn Abbas (r.a.):
"Cuheyne kabilesinden bir kadın Peygamber (s.a.v.)'e gelip: 'Annem hacca
gitmeyi adamıştı; hacca gitmeden öldü, O'nun yerine hacca gidecek miyim? dedi.
Rasulullah: 'Evet onun yerine haccet dedi."[635]
Fatıma Kays'dan, Amr
b. Hafs b. Mugire'nİn nikâhında imiş. Kocası kendisini üçüncü kez boşadığında
durumunu kestiremediğinden gidip Rasulullah (s.a.v.)'a kocasının evinden çıkıp
çıkmayacağını sorduğunda Rasulullah (s.a.v.) âma İbn Ummu Mektum'un evine
taşınmasını emrediyor.[636]
O dönemde bazen erkekler
Rasulullah (s.a.v.)'a soru sormalarını eşlerine kendileri önerirlerdi. Bu
duruma örnek:
Abdullah b. Mesud
(r.a.)'un karısı Zeynep!.. Zeynep Abdullah ile evindeki yetimlere yardım
ederdi. Bir gün Abdullah'a sana ve evimdeki yetimlere yardım etmemin benim için
yararlı olup olmadığını sorsan? dediğinde. Abdullah: Rasulullah (s.a.v.)'a sen
kendin sor! diyor. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a gidiyor...[637]
Bu bize Sahiheyn
dışında belirlenmiş kimi ilginçlikler içeren bir kıssayı anımsattı. Ensardan
bir kişi, bir meseleyi sorması için karısını Rasulullah'a gönderiyor. Onun o
meseleyi Rasulullah'a sormaya karısından daha uygun olduğunu sanıyorum. Adam
Rasulullah'ın yanıtı ile yetinemeyip karısını ikinci kez gönderiyor. Tüm bunlar
erkek ve kadın yönünden bir durumun zorlaması olmaksızın cereyan ediyor. Diğer
yandan, Rasulullah, kocası evde iken soruyu kadının getirmesini ve soruyu
ikinci kez getirmesini kötümsemiyor. İşte hadisin metni.
Ata: Rasulullah
zamanında ensardan biri, oruçlu iken karısını öpüyor. Ardından kırışına
Peygambere sormasını emrediyor, o da bunu peygambere sordu. Peygamber:
"Allah'ın Rasulü de bunu yapıyor" dedi. Kadın, kocasına Rasulullah'ın
yanıtını ilettiğinde kocası: Peygamber'e bazı konularda kolaylık tanınmıştır.
O'na dön bu duruma açıklık getirmesini iste diyor. Kadın Peygamber'e geri
gelerek: "Peygamber'e kimi konularda kolaylık tanınmıştır diyor de
dedi." Bunun üzerine Rasulullah : "Ben Allah'a karşı en düşünceli
davrananınız ve Allah'ın koyduğu kuralları en iyi bileninizim" dedi.[638]
Hz. Aişe'nin yukarıda
verdiğimiz tesbiti ne kadar yerindedir. Rasulullah her konuda sürekli
kolaylaştırma yolunu tutardı. Eğer kadın erkek birlikteliği yaşam için kolaylık
ve bu birlikteliğin önüne geçme engel oluşturuyorsa; işte, gelen iki örnekte de
açıklığa kavuştuğu gibi, Rasulullah'ı yaşamı kolaylaştıran şer'i çıkış yolu
sunmaya koşar buluyoruz:
Örnek I:
Hz. Aişe: Ebu
Huzeyfe'nin kölesi Salim, Ebu Huzeyfe ve ailesi ile birlikte onun evinde idi.
Bir gün Sehl bin Sehl Peygamber'e gelip: "Salim erginlik çağına ulaştı,
büyüklerin aklettiklerini akleder oldu. Ebu Huzeyfe'nin bu durumdan tedirgin
olduğunu sanıyorum" dediğinde. Rasulullah ona: "Onu emzir, ona haram
ol, böylece Ebu Huzeyfe'nin tedirginliği de ortadan kalksın" dedi. (Başka
bir aktarımda o: "O ergin bir kişi iken onu nasıl emziririm?" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah gülümseyerek: "Onun ergin bir kişi olduğunu
biliyorum" dedi) Sonra geri gelip: "Ben onu emzirdim, Ebu Huzeyfe'nin
de psikolojisi düzeldi" dedi.[639]
Zeynep bin Ummu
Seleme: "Ummu Seleme Hz. Aişe'ye: "Yanıma girmesini istemediğim
erginlik çağına yaklaşan çocuk senin yanına giriyor" dediğinde, Aişe:
Rasulullah'ın yaptığı senin için örnek oluşturmuyor mu? Ebu Huzeyfenin karısı
"Ey Rasulullah, Salim benim yanıma giriyor. O erginlik çağına ulaşmış
bulunuyor. Ebu Huzeyfe onun bu durumundan tedirgin, dediğinde Rasulullah ona
"Senin yanına girebilmesi için onu emzir" demişti, karşılığını verdi.
[640]
Hafız ibn Hacer:
"... Ebu Davud şu haberi doğru bulmuştur: 'Aişe, kardeşlerinin kızlarına,
yanlarına gelip onları görmelerini istediklerinde emzirmelerini emrederdi. Eğer
kişi ergin ise beş kere emzirmenin ardından onların yanına girerdi.' Taşıma
zinciri sağlamdır. İbn Hacer devam ediyor: Bu meseleyi Ebu Taberi Tehzib
el-Asar'da üstün bir dayanakla veriyor.
Hafsa'dan, Ummu
Seleme'nin: "Peygamber'in diğer hanımları bu tür emzirmeyle birinin
yanlarına girmesinden kaçındılar rivayetini kıran Ai-şe'nin sözünün benzerini
sağlam taşıma zinciri ile vermiş.
İbn Teymiyye: Bu
hadisi (Peygamber'in Ebu Huzeyfe'nin karısına dediği: "Onu emzir, ona
haram ol" sözleri için söylüyor). Aişe benimsemiş Peygamber'in diğer
hanımları onun doğrultusunda hareket etmekten kaçınmışlar. Oysa "açlıktan
ötürü emilir" sözünü de Rasulullah'tan Hz. Aişe nak-letmiştir. Fakat o
böyle bir amaç için emzirme ile beslenme için emzirmeyi farklı bulmuştur. Eğer
amaç emenin beslenmesi ise, bu genelin yaptığı olup sütten kesilmesinden Önce
değilse emdiği ona haram olmaz. Ama, emenle emilen birbirlerine haram kılınması
gereksinimi gözetilerek emziriliyorsa bu geçerlidir. Kimi durumlarda başkaları
için geçerli olmayan gereksinimi olan için geçerlidir. Bu kabul görmüş bir
kuraldır."
Örnek: 2
Cabir b. Abdullah:
"Halam boşanmasının ardından hurmalarını toplamaya kalktığında bir kişi
onun dışarı çıkmasının yasak olduğunu söyledi. (Bekleme süresi içinde idi.) O
da Peygamber'e gitti. Peygamber: Yoo, hurmalarını topla, umulur ki sadaka verir
veya bir iyilik edersin" dedi. ı' Taberi'nin, Katade'den verdiği haberde
bu örneklerin benzeri: "Katade: 'Rasulullah biat günü, kadınlara
sokaklarda gösteriş yaparak yürümemeleri ve erkeklerle konuşmamaları konusunda
sözleştiğinde, Abdurrahman İbn Avf Peygamber'e: 'bizim konuklarımız oluyor ve
bizim kadınlarımızın yanımızda bulunamadığı durumlar da oluyor' dedi.
Rasulullah ona: 'Kastettiğim onlar değil' karşılığını verdi."' Yani
güvenilir erkeklerle yapılan ciddi konuşmaları değil, tufeyli, kişiliksiz
erkeklerle girilen konuşmalar kastediliyor.
İşte görüyoruz.
Allah'ın yasasının kolaylaştırmak olduğunu kavramış bulunan Abdurrahman b. Avf,
kadınların erkeklerle konuşmalarının yasaklanmasının, misafirler geldiğinde
zorluğa yol açacağını kestirdiğinden hemen Rasulullah'a başvuruyor.
Rasulullah'ın yanıtı kolaylaştırma, zorluğu ortadan kaldırma yönünde geliyor.
O saygın sahabiler,
peygamberi kılavuzluğun belirlediği kolaylaştırma meselesini kavramışlardı.
İşte saygın bir sahabi, kendi düğününde bırakıyor, konuklara karısı hizmet
ediyor. Rasulullah da bu tutumu onaylıyor ve onun sunduğu şerbeti kabul ediyor.[641]
Sehl: "Ebu Esid
es-Sa'idi evlendiğinde Peygamber ve arkadaşlarını davet etti, fakat kendisine
yemek hazırladı ne de yemeği sundu. Bu işleri karısı yaptı. O, onun gelin
olduğu gündü deniliyor. Karısı geceden taş bir kapla hurma ıslatmış
bulunuyordu. Peygamber yemek yemeği bıraktığında, ıslattığı hurmanın suyundan
sundu. Bununla ona özel muamele yapıyordu."[642]
Temim ed-Dari:
"Amr b. el-As, bir iş için Ali b. Ebi Talib'in evine gidiyor. Ali'yi
bulamayıp geri dönüyor. Sonra iki veya üç kez daha gidiyor. Yine Ali'yi
bulamıyor. Daha sora Hz. Ali geldiğinde ona: 'Gereksinimin kadınlarca
karşılanabilecekle yanlarına giremedin mi?1 dediğinde: 'Kocalarının izni
olmaksızın onların yanına girmemiz yasaklandı diyor." [643]
Hz. Ali'nin Amr b.
el-As'ın tutumuna nasıl hayret ettiğini ve sözlerini (gereksinimin kadınlarca
karşılanabilecekse yanlarına giremedin mi?) düşündüğümüzde, bu saygın
sahabenin, günahtan kaçınmada aşırılığa kaçmadan yaşadıklarını ve bunu şer'i
yasaların hükümlerini özenle gözetmelerine karşın gerçekleştirdiklerini ve
Allah'ın onlara insanların tüm işlerinde kolaylık sağlayan bir din
bağışladığını kavrayacağız. İşte erkekler kadınların yanına gitme gereği ile
yüzyüze kaldıklarında, din onlara zorluk çıkarmamakta, gereksinimlerini perde
arkasından veya bir yakınları araçlığı ile gidermeye zorlamamakta, sadece,
gereksinimlerin ahlak ve dokunulmazlıklar korunarak giderilmesi için gereken
kuralları koymakla yetinmektedir.
2. Kadının kişiliğinin
geliştirilmesi
Kadının toplumsal
yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, ona üstün değerlere yönelme fırsatı
ve çeşitli uzmanlıklar kazandırdığı gibi, birçok kişi ile birlikte hayır
işlerinde birlikte çalışma olanağı sağlamaktadır. Bu durum, öğrenme isteği,
iyilik etme ve Allah yolunda cihad gibi kadını toplumsal yaşama katılıma götüren
etmenler işlenirken net biçimde tümüyle açıklığa kavuşacak. Buna karşın
toplumsal yaşamdan kopma, kadını hayır işlerinden mahrum bırakmakta ve
yöneldiği değerlerin düzeyini düşürmektedir. En iyi durumlarda bile onu üstün
olandan alıkoyarak değeri düşük olan işlerle başbaşa bırakmaktadır. Onu yaşlı
yetkin öğretmenden uzak tutup, onun öğrencileri önüne koymakta; serbest
tartışmalardan alıkoyarak sınırlı tartışmalarla yetinmeğe itmektedir. Bu,
kadının, toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliğinin, onun
kişiliğinin geliştirilmesi vesilelerinden biri olduğu anlamına gelir. Yararlı
kişilerle karşılaşması onun yararlılık bilincini, bilginlerle karşılaşması
bilgisini geliştirecek, toplumsal ve siyasal girişimlere önem verenlerle
karşılaşması da toplumsal siyasal bilincini geliştirecektir.
Kadının, yararlı
kadınlarla birlikteliğinin onun yararlı olma duygusunu, bilgin kadınlarla
birlikteliğinin bilgisini, toplumsal alanda çalışan kadınlarla birlikteliğinin
uyanıklığını artıracağını yadsıyan kimse yok. Fakat, toplumumuzda yararlılık,
bilim ve iş aleminin üstün örnekleri neredeyse sadece erkekler arasında
görülüyorsa, kadınları yararlılık bilgi ve bilinçlerini geliştirmeye götürecek
yol nedir?
Sözünü ettiğimiz üstün
nitelikler açısından, zengin aile ortamında olan azınlıktan değil, tüm
kadınların durumu açısından konuşuyoruz. Sorunun çözümü için üstün değerlere
sahip erkek toplulukları içinde toplumsal yaşama katılmanın dışında bir yol
yoktur. Önemli olan, ibadet ve davranış konusu olsun, bilim, düşünce veya
toplumsal ve siyasi çalışma konusu olsun, bu toplumlarda ağırbaşlı
konuşmalarla, verimli ciddi girişimlerin yoğunlaştı-rılmasıdır. Peygamber
döneminde bunların tümü alt sınırda da olsa kadınların mescide gelmeleri ile
sağlanıyordu. Peygamber mescidi, hem kadın hem erkek için eşit düzeyde, kulluk,
kültür ve toplumsallığa ilişkin ışınımların merkezi idi.
Kadının Kur'an veya
va'z dinleme, toplantı ve konuşmalara katılma veya tanışma ve iyilikte
yardımlaşma için oluşturulan toplantılarda müslüman kadınlarla buluşması amacın
gerçekleşmesini sağlıyordu. Bu kadının elde ettiğinin alt düzeyi idi. Üst
düzeyi Peygamberimizin hanımlarında kendini göstermiştir. Onlar bu düzeye;
çevrelerindeki insanlar ve yaşamla sürekli ilgilenmeleri yanında; Allah'ın,
vahyini duyuran ve bilimin kaynağı ile birlikte olma bağışı sayesinde
erişmişlerdir. Ulaştıkları üstün bilimsel düzeyin gereği, onlar, önde gelen
sahabe ve ikinci kuşak bilginlerin hadis tefsir, fıkıh dersi aldıkları
öğretmenler oldular.
Bugün bilginlerimizin,
kadınlara karşı Peygamber'in sünnetini örnek almaları gerekir. Görüldüğü gibi
o, onların eğitimi işini başkalarına bırakmaz, kendisi üstlenirdi. Sahih-i
Buhari'de bu olguya açıklık getiren, önde gelen tabiilerden Ata'nın konuya
ilişkin görüşü yer alıyor. Ona, "Günümüzde devlet başkanının, bayram
hutbesini bitirdiğinde kadınların yanına giderek onlara ayrıca konuşma hakkı
var mıdır?" diye sorulduğunda: "Onlar bu hakka sahipler, ne oluyor da
onu yapmıyorlar?" yanıtını vermişti.[644]
Günümüzde kadınlarımız
da; babaları, kocaları dahası Peygamber'in hanımlarının sormasıyla yetinmeyip
problemlerini Rasulullah'a bizzat kendileri soran mü'min kadınları örnek
almalılar. O dönem mümin kadınlarının bu tutumlarının örneklerinden olan,
Sübey'a'nın Ebu es-Senabil'in fetvası ile yetinmeyip, Rasulullah'a gidip gebe
olduğunu, çocuğunu doğurduktan sonra kendisine evlenmenin helal olup olmadığını
sorması konusunda Hafız İbn Hacer şu yorumu yapıyor: "Hadis, Sübey'a'nın
zeki ve kendine güvenen gururlu biri olması dolayısıyla es-Senabil'in verdiği
fetvanın doğruluğu konusunda tederrüt ettiğini ve bunun onu yasa koyucudan
yargının açıklanmasını istemeye ittiğini gösterir."[645]
Esasen günümüzde kadınlarımızın Peygamber'in hanımlarını örnek alarak en
azından bir gurubun, bilgiyi diğer kadınların onlardan alması yanında,
erkeklerin de onlardan alacaktan ölçüde bilimin üst düzeylerine erişmeye
çabalamaları gerekir.
Burada, düşünsel ve
toplumsal yetkinlik açısından üstün düzeylere erişen müslüman kadınlardan
örnekler veriyoruz. Onların bu kazanımlan, toplumsal yaşama katılımları ve
gerek Rasulullah gerekse saygın arkadaşları ile birlikteliklerinin ürünüdür. [646]
Rasulullah onun yanına
çok gitmesi:
Enes der ki:
"Rasulullah Ummu Süleym'in evinin yakınlarına gittiğinde ona uğrar selam
verirdi."[647]
Rasulullah'la
hediyeleşmesi:
Enes b. Malik:
"Rasulullah evlenip zifafa girdi. Annem Ummu Süleym, yağ ve çekirdeği
alınmış hurmadan yemek yaptı, bir taş kaba koyup bana: 'Ey Enes bunu
Rasulullah'a götür. Bunu size annem gönderdi, o size selam ediyor ve bu ufak
hediye benden size ey Allah'ın elçisi! diyor1 de, dedi."[648]
Rasulullah ve
arkadaşlarım ağırlaması;
Enes b. Malik:
"... Rasulullah : 'Ey Ummu Süleym neyin varsa getir, dedi. O ekmeği
getirdi. Rasulullah, kocasına onu parçalara ayırmasını söyledi. O da ekmeği
küçük parçalara ayırdı. Ummu Süleym de katık olarak tu-lumdakini bir kaba
boşaltıp getirdi. Orda bulunanların hepsi yediler ve doydular. Yetmiş veya
seksen kişiydiler."[649]
Allah yolunda savaşa
katılması:
Enes b. Malik:
"Rasulullah Ummu Süleym ve ensardan kadınlarla sefere çıkardı. Eğer savaş
olursa kadınlar, su taşır ve yaralıları tedavi ederler di."[650]
Oğlunu kaybettiğinde
kocasına şu sözleri söyleyen birinin "dirençli saygın anne" için
örnek konuma yücelmesinin şaşılacak yanı yoktur: "Ey Ebu Talha, bir kişi
birine ödünç bir şey verse, onu daha sonra geri istese, ödünç alanın verenin
isteğini engellemesi hakkı mıdır? "Hayır. İşte oğlunu öyle gör."[651]
Nevevi: "Olayı,
ödünç vermeye benzetmesi, bilgisinin ve saygınlığının yetkinliği ile imanının
eşsizliğinin kanıtıdır.[652]Yine;
kocası, Ebu Talha: 'Ey Ummu Süleym. Rasulullah bir grup insanla geldi.
Yanımızda birşey yok. Onlara ne yedireceğiz?' dediğinde: 'Allah va Rasulü
bilir' yanıtını veren birinin, anlayış, tevekkül ve olayları anında doğru değerlendirme
açısından örnek oluşturmasının da şaşılacak yanı yoktur."[653]
Son olarak,
Rasulullah'ın: "Beni gördün mü, cennete girdim bir de baktım Ebu
Talha'nın karısı Rumeysa yıldızı ile karşı karşıyayirn. [654]
Habeşistan, ardından
Medine'ye yapılan hicretlerde erkeklere katılışı:
Ebu Musa: ... O
(Esma), Hicret edenlerle Habeşistan'a hicret etmişti, bizimle gelenler
arasındaydı. [655]
Medine'ye döndükten
sonra Rasulullah ve birçok sahabe ile birlikteliği
Ebu Musa: "Esma
binti Umeys, Peygamberin hanımı Hafsa'yı ziyarete gidiyor. O Hafsa'nın
yanındayken Hz. Ömer Hafsa'nın yanına geliyor. Ömer, Esma'yı görünce: Bu kim?
diyor. Hafsa: Esma binti Umeys diyor. Ömer: Habeşistan'a giden bu mu? Denizden
geçen bu mu? dediğinde, Esma: 'Evet' diyor. Ömer: 'Sizden önce hicret ettik,
dolayısı ile Rasulullah'a karşı biz sizden daha iyi konumdayız.' Ardından
Rasulullah gelince Esma: 'Ey Allah'ın Rasulü böyle böyle diyor,' dedi.
Rasulullah: 'Ona ne dedin?.' Esma: şöyle şöyle dedim. Rasulullah: Bana karşı
sizden daha iyi konumda olan yok, o ve arkadaşları bir kere hicret ettiler, siz
gemi yolculuğu yapanlar iki kere hicret ettiniz. Esma: Sonra baktı, Ebu Musa ve
gemi yolculuğundaki arkadaşları grup grup gelip bana bu konuşmayı soruyorlar...
[656]
Cabir b. Abdullah:
"... Rasulullah Esma binti Umeys'e: kardeşimin çocuklarını neden zayıf ve
açlık içinde görüyorum, dedi. Esma: Hayır, açlık çektikleri yok ama onlara çok
nazar değdiğinden, dedi. Rasulullah: Onlara dua oku dedi. Esma çocukları ona
gösterdim. O yine onlara dua oku, dedi."[657]
Hz. Ebubekir'in
nikâhındayken erkeklerle karşılaşması
Abdullah b. Amr b.
el-As: Haşimoğularından bir grup Esma binti Umeys'in yanma gittiler, ardından
Hz. Ebu Bekir geldi. O, o zaman Ebu Bekir'in nikahında idi... [658]
Hastalığında Ebu
Bekir'i ziyaret edenlerle karşılaşması
Taberani, Kays b. Ebu
Hazım'dan rivayet ediyor: "Hastalandığında Ebu Bekir'in yanma gittik. Bir
de baktık ki, elleri dövmeli beyaz bir kadın onu sineklerden koruyor; o Esma
binti Umeys'di."[659]
Artık, onun erkeklerin
çekindiği Ömer'le aralarında geçen diyalog esnasında gösterdiği medeni cesaret
ve gerekeni anında söyleyebilme yetkinliğine şaşmamızı gerektiren bir durum
söz konusu mu?
Hz. Ömer: "Sizden
önce hicret ettik, dolayısıyla Rasulullah'a karşı sizden daha iyi konumdayız' dediğinde.
Kızdı ve 'asla, Allah'a yemin olsun, siz Rasulullah'la birlikte idiniz. O sizin
açınızı doyurdu, bilgisizinizi bilgilendirdi. Oysa biz, uzak ellerde
Habeşlilerin kini ile karşı karşıya idik. Buna Allah ve Rasulü için
katlanıyorduk.Allah'a yemin olsun, söylediklerini Rasulullah'a söylemeden ne
yemek yiyeceğim, ne de su içeceğim. Biz orda eziyet görür korku içinde
yaşardık. Bu durumu hatırlatıp, dediklerini Rasulullah'a soracağım. Allah'a
yemin olsun, yalan söylemiyecek, çarpıtmayacak ve ekleme yapmayacağım..."[660]
Yetişme çağından
itibaren Rasulullah'la çok karlaşırdı.
Peygamber'in hanımı
Hz. Aişe: Annemle babamın müslüman olmadıkları dönemi hatırlamıyorum.
Rasulullah'ın akşam sabah uğramadığı günümüz geçmezdi.[661]
Evinin dışında
çalışırken, erkeklerle karşılaşması
Esma binti Ebu Bekir:
Rasulullah'ın bölüştürüp verdiği Zübeyr'in arazisinden başımda tohum taşırdım.
Orası üç kilometre uzaklıkta idi. Bir gün tohum basımdayken, ensardan bir
grupla birlikte Rasulullah1 la karşılaştım. Beni terkisine bindirmek için
çağırdı. Ama ben erkeklerle birlikte gitmeğe utandım.[662]
Şer'i hükmün açığa
kavuşması için Rasulullah'a sormaya özen gösterirdi
Esma: "Ey
Allah'ın elçisi, benim Zübeyr'in tasarrufta bulunma izni verdiğinin dışında
malım yok. Onun izin verdiğinden yardım yapayım mı?
dediğinde Rasulullah
yap, biriktirme, senin zararına birikmiş olur, dedi.[663]
Esma binti Ebu Bekir:
"Rasulullah'ın döneminde müşrikken annem yanıma geldi. Rasulullah'a; annem
yanıma geldi. O istekli, onunla iyi ilişki içinde olmam mı gerekir? diye sordum
Evet annene iyi davran" dedi.[664]
Güneş tutulduğunda
namazına katılmaya özen gösterir ve erkeklere soru sorardı
Esma: "Güneş
tutulması namazının ardından Rasulullah hutbe verdi; konuşmasında kişinin
mezarda karşılaşacağı zorluklardan söz etti. Onları dile getirdiğinde
müslümanlar ah vah ettiler. Bu Rasulullah'ın son sözlerini anlamamı engelledi.
Sızlanmaları dindiğinde yakınımdaki erkeğe: 'Allah iyilik versin, Rasulullah
son sözlerinde ne dedi?' dedim. 'Sizlerin mezarda, deccalin fitnelerine benzer
fitnelerle karşılaşacağınız vahyediliyor bana' dedi, yanıtını verdi."[665]
Bu erkeklerle
birliktelik, düşünsel ve toplumsal olgunluk açısından ü-rün vererek, Esma'yı
kimi bilimsel meseleler konusunda İbn Ömer'le diyalektiğe girecek düzeye
çıkardığı gibi İbn Abbas'ı da bir grup sahabenin ayrılığa düştüğü meselede
sünneti öğrenmeleri için insanlara ona sormalarını öğütlemeye itmiştir:
Esma binti Ebu
Bekir'in kölesi Abdullah: Esma beni, kendisine Abdullah b. Ömer'in, elbiseye
ipekle nakış işlenmesi, kırmızı eğer minderinin, ve tüm recep ayını oruçla
geçirmenin haram olduğunu söylediğinin söylendiğini; bu konuda ne dendiğini
Öğrenmem için Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Esma'nın söylediklerini Abdullah'a
ilettiğimde bana şu karşılığı verdi: Recebe ilişkin söylediğini ele alalım:
Recebi sürekli oruçla geçiren biri, bunu nasıl söyler? Elbiseye ipekle nakış
işlemeye gelince; ben ancak Ömer b. Hattab'ın; 'Allah Rasulü(s.a.v.), ipeği
hayırdan nasibi olmayanları giyer, buyurmuştur" dediğini duydum. Bunun
için elbiseye ipekle nakış işlemenin aynı hükmün kapsamına gireceğinden
korktum. Kırmızı eğer minderine gelince, işte bu Abdullah'ın eğer minderi,
dedi. Bir de baktım ki kırmızı!
Esma'ya dönüp
Abdullah'ın söylediklerini aktardığımda: İşte Rasulul-lah'ın cübbesi diyerek
bana üzerine ipekle nakış işlenmiş İran stili bir cübbe çıkardı. Cübbenin
yırtmaçları da ipekle dikilmişti. Esma devamla; "Bu vefat edinceye kadar,
Aişe'nin yanında idi. O vefat ettiğinde onu ben aldım. Rasulullah onu giyerdi.
Biz onu hastalar için yıkıyoruz, onunla iyileşiyor, dedi. [666]
Müslim el-Kurri; İbn
Abbas'a hem umre hem hac yapanın, ikisi arasında ihramdan çıkıp çakamayacağını
sordum. Çıkabileceğini söyledi. İbn Zubeyr ise çıkamıyacağım söylüyordu. Bunun
üzerine İbn Abbas: İşte İbn Zübeyr'in annesi, Rasulullah'ın izin verdiğini
söylüyor, gidin ona sorun de di. Yanına gittiğimizde, cüsseli kör bir kadınla
karşılaştık. O Rasulullah buna kesinlikle izin vermiştir, dedi.[667]
Allah her müslümanı
ilim istemekle sorumlu tutmuştur. Çünkü dünyasının gereğince biçimlenmesi,
ahiretinin tehlikeye düşmekten kurtulması i-lim sayesinde gerçekleşebilecektir.
Bu konuda kadının durumu aynen erkeğin durumu gibidir. Dünya, kadın erkek her
müslüman için ürünü ahirette alınmak üzere ekim yeridir. Eğer onu en yetkin en
temiz biçimde gerçekleştirirlerse kıyamet günü tam karşılığını alacaklardır.
İşte yasa koyucunun, bilim öğrenmeye nasıl özendirdiği ve müminlere yönelik
nasların tümünde hitabının nasıl her iki cins için de kapsayıcı olduğuna
bakalım.
Enes:
"Rasulullah: "Bilim istemek her müslüman için görevdir" dedi.[668]
Ebu Derda:
"Rasulullah kim bilim öğrenme isteği ile yola koyulursa, Allah onu cennet
yollarından bir yola koyar. Melekler, kanatlarını, yaptığından hoşlandıkları
için bilim peşinde olanın üstüne gererler' dedi."[669]
Aklı aydınlatan
bilgiyi edinme ve bilinci uyaran içe işleyen etkin öğütler üzerinde düşünme
olanağı elde etmenin, bilginlerle karşılaşmadan sağlanmasının bir yolu var
mıdır? İşte sahabi kadınların Rasulullah'la yüzyüze gelmeye özen göstermeleri
de erkeklerin, peygamberin hanımları ile yüzyüze gelmeye gösterdikleri özen de
aynı nedene dayanır; bilimi Peygamber'in vefatından sonra en yetkin kaynaktan
alma isteği. Madem ki Peygamber dönemi "güzel örnek" dönemidir, bu
yararlı sünnet sürekli yaşamalı, müslümanlar kadın erkek; kaynak, kadın olsun
erkek olsun üstün kaynaklardan bilgi edinmeye özen göstermeyi sürdürmeli; ne
kadınların bilgin erkeklerden, ne de erkeklerin bilgin kadınlardan bilgi
edinmeleri engellenmelidir.
Kadınlar,
Rasulullah'la özel konuşmak isterlerdi
Ebu Said Hudri:
"Bir kadın Rasulullah'a gelip: 'Ey Allah'ın Rasulü konuşmanı erkekler
alıyor, bize konuşacağın bir gün ayır dediğinde Rasulullah şu koşullarda şu
günda toplanın dedi. Toplandıklarında onlara gidip konuştu.."[670]
Kadınların kendileri
için özel gün ayrılması isteklerinin, bilimi erkeklerle birlikte gerçekleşen
oturumlarda almayı hoş görmemelerinden değil; mescidde erkeklerle olmalarından
daha geniş bir alan ve daha alışverişli bir olanaktan yararlanma düşüncesinden
kaynaklandığı dikkatten kaçmamalı. Nitekim onlar, bu özel günün
belirlenmesinden sonra da mescide gelir ve bayram namazı kılınan meydanı doldurur,
erkeklerle birlikte bilim ve öğüt dinlemeyi sürdürürlerdi.
Kadınlar bilimsel
konularda erkeklerle tartışırlardı
Ummu'1-Fadl binti
el-Haris: Arafe günü bir grup insan Rasulullah'ın oruç tutup tutmadığı
konusunda ayrılığa düştü. Kimisi, o oruç tutuyor, kimisi de hayır o oruçlu
değil diyordu. Bunun üzerine o peygaberimize bir bardak süt gönderiyor.
Devesinin yanında ayakta duran Peygamberimiz sütü alıp içiyor.[671]
Hafız İbn Hacer:
Hadisin yararlanılacak yönlerinden biri de, bilim konusunda kadın ve erkekler
arasında tartışmaya örnek oluşturması.[672]
Abdullah b. Mesud:
Allah, dövme yapan ve yaptıran, güzelik uğruna yüz ve kimi kaş tüylerini yolan,
dişlerini incelten veya aralarını açarak Allah'ın yarattığını değiştiren
kadınlara lanet etsin diyor. Bu söz Beni Esed'den Ummu Yakub adında bir kadına
ulaştığında, Abdullah b. Mesud'a gelip; Bana ulaştı ki, sen böyle böyle
demişsin, diyor. Abdullah: Allah'ın Rasu-lti'nün lanetlediğini neden
lanetlemeyeyim, o aynı zamanda Allah'ın kitabında da mevcuttur, karşılığını
verdiğinde: O iki kapak arasında olanın hepsini okudum, senin söylediğini
görmedim onda, diyor. Abdullah: Eğer o-kusaydın görürdün, "Peygamber size
neyi verirse onu alın, size neyi yasaklarsa ondan uzaklasın" âyetini
okumadın mı? Onu okudum. Abdullah: Rasulullah onu yasakladı. O, ben senin
hanımının aynı şeyi yaptığını görüyorum, deyince Abdullah git bak diyor. O
gidip bakıyor, aradıklarından birşey göremiyor. En son Abdullah ona: Eğer öyle
birşey yapsa onunla birlikte olmam diyor.[673]
Erkekler, Sünnete ilişkin
bilgiyi mü'minlerin annelerinden Öğrenirlerdi
Enes b. Malik: Üç
küçük grup, Peygamber'in hanımlarının evlerine gelip Peygamber'in nasıl ibadet
ettiğini sordular.[674]
Sümame (İbn Huzn
El-Kuşeyri): Ayşe'ye rastladığımda, üzüm şerbeti konusunu sordum. O, Habeşli
bir cariye çağırıp "Buna sor; Rasulullah'a üzüm şerbetini o yapardı"
dedi...[675]
Abdullah b. Safvan:
Hafsa, Rasulullah'm: "Bir ordu ona saldırırken kadınlar bu eve
yönelecekler" dediğini işittiğini bana söyledi...[676]
Erkeklerin
anlaşmazlığa düşerken, kadınların hakemliğine başvururması
Tavus: "Zeyd b.
Sabit: 'Boşanmış kadın ay halini yaşıyorsa, bekleme süresinin son bölümünü evde
tamamlamak üzere kocası tarafından geri alınıp alınamayacağı konusunda görüşünü
söyle' dediğinde İbn Abbas'ın yanında idim. İbn Abbas alınamaz, istersen
Ensar'dan falan kadına, Rasulul-lah'ın böyle emredip emretmediğini sor, dedi.
Zeyd b. Sabit biraz sonra: 'seni sadece doğru söyler görmüşümdür' diyerek döndü
İbn Abbas'a." [677]
Ebu Seleme: "Ebu
Hureyre de yanında otururken bir kişi İbn Abbas'a gelerek: 'Kocası öldükten
kırk gece sonra doğum yapan kadının, evlenmek için beklemesi gereken süre
konusunda bana fetva ver' dedi. İbn Abbas: Gözeteceği iki bekleme süresinden en
uzak olanın sonuna kadar beklemelidir, dedi. Ben: 'Hamile olanların bekleme
süreleri çocuklarını doğuruncaya kadardır' dedim. Ebu Hureyre de:
"Ben de
kardeşimin görüşündeyim" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas üzüntü içinde ona
sorması için kölesini Ummu Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme: "Sübey'a
el-Eslemiye'nin kocası, o hamile iken öldü. O kocasının ölümünden kırk gece
sonra doğum yaptı. Ona dünür olundu, Rasulullah da evlendirdi. Ebu es-Senabil
de ona dünür olanlar arasında idi" demiş.[678]
4. iyilik etme:
İşte, erkeklerle
kadınların birbirleriyle karşılaşmalarının iyilik etmeye nasıl yardımcı
olduğuna açıklık getiren bir kaç sahne:
Enes b. Malik:
Medine'li cariyelerden bir cariye Rasulullah'ın elinden tutar. Onu istediği
yere götürürdü. [679]
Hafız İbn Hacer:
Ahmed'in verdiğinde: "Onu gereksinimine götürürdü" biçimindedir... [680]
Enes: "Akli
dengesinde anormallik bulunan bir kadın Ey Allah'ın elçisi, benim sana
gereksinimim var' dedi. Rasulullah: 'Ey falanın annesi, bak hangisini istersen
gereksinimini giderene kadar o yola yürüyelim' dedi ve gereksinimini giderene
kadar onunla başbaşa yürüdüler." [681]
Ummu Şureyk evini
misafirlere açar, Rasulullah'ın arkadaşlarından hicret edenler Ona konuk
olurlardı.
Fatıma binti Kays:
"Rasulullah bana: 'Ummu Şureyk'in -Ummu Şureyk, ensardan Allah yolunda
çok yardım eden zengin bir kadındı, misafirler onun evine inerlerdi- evine
taşın' dedi. Dediğini yapacağım, dediğimde:
"Yapma, Ummu
Şureyk çok misafir ağırlayan biri" dedi. Başka bir rivayette [682]
"Ona ilk muhacirler gelecekler biçimindedir." [683]
Esma binti Ebu Bekr,
yardım isteyen fakir bir erkeği çok içtenlikle karşılıyor. O bu yardımı verme
arzusu ve hırsı ile yetinmeyip, kocasının kıskançlığına sağlam bir plan
kuruyor:
"Esma: 'Ardından
bîr kişi bana gelerek: 'ey Abdullah'ın annesi ben fakir biriyim, sizin evinizin
gölgesinde mal satmak istiyorum' dedi. Ona: 'Ben sana izin verirsem Zübeyr
kabul etmez, sen Ziibeyr görürken iste benden' dedim. Sonra Zübeyr yammdayken
geldi: 'Ey Abdullah'ın annesi, ben fakir biriyim, evinizin gölgesinde mal
satmak istiyorum' dedi. Medine'de benim evimden başka yer yok mu sana!
dediğimde Zübeyr: Sana ne oluyor da, fakir birinin mal satmasına engel
oluyorsun? dedi. Gelir öteberi satardı..." [684]
Günümüzde bu tür
iyilik etme eylemleri yararlı sosyal girişim olarak niteleniyor.
Bunlar temiz sünnette
görülen iyilik etme örnekleri, Kur'an-ı Kerim'de daha güzel örnekler var:
"Mcdycn suyuna
varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını
gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye
hayvanlarını) sudan meneden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin içine
sokulamıyorlar. herkesin çekilmesini bekliyorlar, su içmek için sabırsızlanan
hayvanlarının suya gitmelerine engel oluyorlardı. Musa onlara): işiniz nedir
(niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz?) dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp
çekilmeden biz {onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da
ihtiyardır. (gelemez). 'Hemen (Musa) onlarınkini de suladi, sonra gölgeye
çekildi: "Rabbim, dedi. doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım
(azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." (Kasas suresi. 23-24).
Bunlar hepsi maddi
açıdan iyilik etme örnekleri denirse; diğer yanda, fazilet sahiplerinin
onurlandırılması, sevinçli olaylarda tebrikleşme, hastalık durumunda ziyaret ve
zorluğa düşme durumlarında teselli etme gibi, hepsi de yasa koyucunun işlemeye
özendirdiği iyi işler olan; manevi açıdan iyilik etme örnekleri yer alıyor.
Erkek kadın karşılaşması olmaksızın bu Övülen duygusallık alışverişinin
gerçekleşmesinin yolu var mıdır?
Fitneyi önleme savı
ile, kötü davranışlarmış gibi bu duygusal işdeşlikleri neden engelleyip
işlevsiz bırakalım? İnsanlara, Allah karşısında gereken tutum içinde olmaları
gerektiğini hatırlatıp, fitneye karşı uyardıktan sonra, fitnelen emin oldukları
durumlarda, duygularım dışa vurmaları konusunda serbest bırakmamız yeterli
değil midir?
Sünnetten birkaç
örnek:
Başsağlığı dileme ve
teselli etme: Ümmü Seleme: "Ebu Seleme öldüğünde Rasulullah'a gittim ve:
'Ey Allah'ın elçisi Ebu Seleme öldü1 dedim. O: 'Ey Allah'ım, beni ve onu
bağışla; onun yerine bana hayıra götürecek olanı ver de' dedi. Ben de
buyurduğunu söyledim. Allah bana, ondan daha hayırlı olan Muhammed'i
verdi."[685]
Misafirin iyi
karşılanması: Hz. Aişe, Hz. Hatice'nin kardeşi Hale binti Huveylid
Rasulullah'ın yanına girmek için, istedi. Peygamber Hatice'nin izin istemesini
andıran bu sesten gelenin kim olduğunu anlayarak sevindi. "Ey Allah'ım,
Hale!" dedi.[686]
Onurlandırma, övme:
Enes: "Rasululah, kadın ve çocukların düğünden döndüklerini gördüğünde
ayağa kalkarak: 'Ey Allah'ım, siz benim için insanların en sevimlilerisiniz'
dedi. Sözünü üç kez yineledi."[687]
Sevgi ve ululamayı
açığa vurma: Hz. Aişe: "Hind binti Utbe geldi: 'Ey Allah'ın elçisi,
yeryüzünde rezil olmasını en çok istediğim sizin evin halkı idi; bugünse en çok
sizin ev halkınızın onurunun yücelmesini ister oldum1 dedi. Rasulullah da:
'Varlığım elinde olana yemin olsun ben de senin durumundayım1 karşılığını
verdi."[688]
Hasta ziyareti: Cabir
b. Abdullah: "Rasulullah Ummu's-Saib (veya el-Museyeb)in evine gidip ona:
'Neyin var ey Ummu's-Saib ortalıkta dönüp duruyorsun' dedi. O: 'Allah belasını
versin humma' karşılığını verdi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Hummaya kötü
söyleme; o, körüğün demirin cürufunu giderdiği gibi, insanların günahlarını
giderir' dedi.[689]
"İnanan erkekler
ve inanan kadınlar birbirlerinin ve I isidirler. İyiliği emrederler, kötülükten
men ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve elçisine itaat
ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hüküm ve
hikmet sahibidir" (Tevbe. 71).
İlk dönemlerde
müslüman kadınlarla müslüman erkekler âyette belirtilen tutum içinde idiler.
Özellikle konunun gerektirdiği durumlarda erkekler kadınlara iyiliği emreder,
onları kötülük yapmaktan engellerdi.
İşte erkeklerin en
üstünü Rasulullah:
Enes b. Malik:
"Rasulullah mezar başında ağlayan bir kadına denk geldiğinde: 'Allah'a
karşı gereken tutumu takın, sabret1 dedi."[690]
Rasulullah (s.a.v.)'ın
en yakın arkadaşı Ebu Bekrfr.a.)
Kays b. Ebu Hazim:
"Ebu Bekir, Ahmes oymağından bir kadının -Ona Zeynep binti Muhacir
denirdi- yanına gitti. Baktı konuşmuyor. Orda bulunanlara: neyi var, niçin
konuşmuyor? diye sordu. 'Hiç konuşmadan haccetmeyi adadı' dediler. Ona
dönerek: 'Konuş, bu doğru değil, bu bilgisizlikten kaynaklanan bir eylem' dedi.
Bunun üzerine konuştu..."[691]
Bu ikisi, erkeklerin
kadınlara karşı tutumlarına örnek; bir de, kadınların, erkeklere iyiliği
emredip, onları kötülükten alıkoymalarında bakalım, durum nasıl?
Arap kabilelerinin
birinde yaşayan bir kadın, imamın elbisesinde bir olumsuzluk gördüğünde cemaati
uyarmıştır.
Amr b. Seleme
babasından aktarıyor: "Rasulullah'ın Kur'an'ı en iyi bilen bize imamlık
eder" sözü gereğince araştırdılar; kervanlarla gelip geçenlerden
öğrendiğim için Kur'an'ı benden iyi bilen biri çıkmadı. Beni önlerine aldılar.
O zaman ben altı veya yedi yaşımda idim. Üzerimde bir hırka vardı. Secdeye
kapandığımda o yukarı çekilerek üzerim açılıyordu.
Bu durumu gören orada
yaşayan kabileden bir kadın: 'Bizden birşey alarak imamınızın üzerini Örtmez
misiniz?' dedi. Bunun üzerine bir elbiselik alıp bana bir elbise diktiler, bu
elbiseye sevindiğim ölçüde hiçbir şeye sevinmedim.[692]
Ummu'd-Derda; Halife
Abdulmelik b. Mervan'ı kötülük işlediğinde uyarıyor
Zeyd b. Eşlem:
Abdulmelik b. Mervan Ummu'd-Derda'ya kendi malından bir takım ev eşyası
gönderdi. Abdulmelik bir gece kalktı, hizmetçisini çağırdı. Hizmetçi gecikince
lanetledi. Sabah olduğunda Ummu'd-Derda: Gece çağırdığın zaman hizmetçini
lanetlediğini duydum. Ebu'd-Derda'nın "Rasulullah lanet edenler kıyamet
günü şefaatçi ve tanık olamazlar" dedi dediğini duydum, dedi.[693]
Sünnetten birkaç
Örnek:
İmran b. el-Husayn:
"Rasulullah'la birlikte bir seferde idik. Topluluk susuzluktan
yakındığında; Rasulullah bir yere konakladı, önce bir kişiyi ardından da Hz. Ali'yi
yanına çağırıp: 'Gidip su isteyin' dedi. Gittiler, yolda devesinin üzerinde su
dolu iki tulum arasında bir kadınla karşılaştılar. Ona kendileriyle gelmesini
söylediler ve onu Peygamber'e getirdiler. Peygamber bir kap getirilmesini
istedi. Getirdiklerinde, ona tulumlardan su boşalttı... su alın, su dağıtın
diye seslenildi. Bu arada o kadın ayakta peygamber'in suyuna ne yaptığını
izliyordu. Allah'a yemin olsun, Peygamber su boşaltmayı durdurduğunda,
tulumlar bize akıtmaya başladığı zamandan daha dolu görünüyorlardı. Peygamber:
'Kadın için birşeyler toplayın' dedi. Hurma ve kurutulmuş ekmek gibi biraz
yiyecek toplayıp torbaya koydular, kadını devesine bindirdiler torbayı da önüne
koydular. O anda Peygamber kadına: 'Biliyorsun, suyundan birşey eksiltmedik.
Fakat Allah bize su verdi' dedi." Kadın toplumuna vardığında, doğallıkla
gecikmiş bulunuyordu. Bu durumun neden? diye sorduklarında şu karşılığı
veriyor: İlginç birşey oldu. Bana iki kişi denk geldi, beni şu dinini
değiştirmiş denilen adama götürdüler. Şöyle şöyle yaptı. Allah'a yemin olsun, o
ya yerle gök arasında bulunan insanların en sihirbazı ya da gerçekten Allah'ın
elçisidir. Bu olaydan sonra, müslümanlar onun kabilesi çevresindeki müşriklere
akınlar düzenliyor fakat onun kabilesine zarar vermiyorlardı. O, günlerden bir
gün kabilesine: Görüyorum ki bunlar sizi özellikle dinlerine girmeye
zorlamıyorlar, İslam'a girmeye ne dersiniz? diyor. Önerisini benimseyip hep
birlikte İslama giriyorlar. Başka bir rivayette [694]
hadisin sonu: "Allah bu kabileye bu kadın aracılığı ile yol gösteriyor, o
müslüman oluyor, onlar da müslüman oluyorlar' biçimindedir."[695]
Bir kadının İslam'a
daveti işte böyle, müslümanlarla zorunlu karşılaşı-mı aracılığıyla
gerçekleşiyor; İslam'a doğrudan sözlü olarak davet edilmeksizin, sadece,
müslümanların ordugahına sert davranılmadan götürülmesi, müslümanlann
birbirleriyle yardımlaşmaları, kardeşçe tutumları, temiz dilli oluşları,
Peygamber'e karşı saygılı tutumları sonra Peygamber'in suyundan bir şey
eksiltmedikleri halde hediye vermesi gibi müslümanların ahlâklarına ilişkin
gördüklerinin etkisiyle müslüman olmuş olması olasıdır. Onu, gördüğü
peygamber'in mucizesi de etkilemiştir. Diğer yandan kadının gördüklerini,
erkek kadın tüm kavmine anlatması da bir birliktelik sayesinde olabilmiştir
kuşkusuz. Allah'ın onu kavmi için hayırlı elçi ve İslam davetçisi olması
istenci de o birliktelik kanalıyla varlık bulmuştur. Hadisi verenin tesbiti
yerindedir: "Allah bu kavmi o kadınla doğru yola iletti."
Ebu Hureyre: Hubeyb,
Öldürmeye karar vermelerine kadar onların yanında tutsak kaldı. Bir gün
el-Haris'in kızlarının birinden ödünç bir ustura istedi, o da verdi. Sonra
el-Haris'in kızı şunları anlatırdı: 'Çocuğum dikkatimden kaçmıştı. Ona doğru
gitmiş, ona ulaştığında o da alıp dizi üzerine koymuştu. O durumda gördüğümde
bir çığlık attım. Çığlık sesinin benden geldiğini anladı, o anda ustura da
elinde idi. Dedi ki: 'onu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Onu yapacak değilim
inşaallahu teala.' Sonraları o kadın Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim.
Onu üzüm yerken gördüm, o ona verdiği bir nziktan başka birşey değildi.[696]
Görüldüğü gibi, esir
Hubeyb'Ie onu öldürmek için esir tutan halktan bir kadının zorunlu
karşılaşmaları sayesinde Allah'ın kendisini şereflendirdiği kerametinin
yanında, saygın tutum ve davranışları ile kadını İslam'a davet ediyor. Ona
İslam'a ilişkin birşeyler söylemiş olması da olasıdır. [697]
Son seferine kadar
Rasulullah'ın birçok seferine katılarak, cihad şerefinden nasiplerini alan
mümin kadınlardan, mücahid erkeklerle karşılaş-maksızın onlara yardım
etmelerini istemek mümkün müdür?
İşte onların savaşta
erkeklere yaptıkları yardımın boyutlarını açıklığa kavuşturan bazı örnekler:
Tulum dikme:
Hz. Ömer: "...
Ummu Salit iyi eteklik almaya daha layıktır. O Uhud savaşında bize tulum
dikerdi."[698]
Susayanlara su verme:
Enes: "Uhud
savaşında Aişe ve Ummu Süleym, tulumla su taşıyıp askerlere sunuyorlardı."[699]
Yemek hazırlama:
Ummu Atıyye:
"Rasulullah'Ia yedi kez sefere çıktım, erkeklerin çadırları ve diğer
malzemelerine göz kulak olur, yemek yapardım."[700]
Yaralıları tedavi
etme:
Enes: "Rasulullah
sefere Ummu Süleym ve Ensardan bir gurup kadınla çıkar., o kadınlar savaş
olursa yaralıları tedavi ederlerdi."[701]
Hasta bakımı:
Hafsa binti Şîrîn,
Ensardan bir kadından aktarıyor: "Kardeşinin kocası, Rasulullah'Ia
birlikte on iki kez sefere çıkmış. Altı seferde kardeşi de onunla birlikte
imiş. Kardeşi: 'Hastalara bakardık1 diyormuş."[702]
Ölü ve yaralıların
taşınması:
Rabi binti Muavviz:
"Peygamber'le sefere giderdik... Ölü ve yaralıları
Medine'ye
taşırdık..."[703]
Kadınlardan biri
kendini savunmak için bir hançer ediniyor. Enes: "Ümmü Süleym Huneyn günü
bir hançer edindi. Rasulullah ona: 'Bu hançer nedir?' dediğinde: 'Onu
müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnını deşmek için edindim1 karşılığını
verdiğinde Rasulullah gülmeye başladı.[704]
Gerektiğinde kendini
savunmak için Ummu Süleym hançer taşıyor, İbni Sad Tabakat'ında verdiğine göre
Ummu Ammar'a ise; müslümanlar yenilgyie uğradıklarında silah kuşanarak
Rasulullah'ı savunuyorlar.
Ömer İbn Hattab:
"Uhud günü Rasulullah'in: 'Sağa sola dönüp de Um-mu Ammara'yı önümde
savaşır görmediğim olmadı' dediğini duydum" derdi."[705]
Allah mü'minlere zafer
verdiğinde kadınlara, ganimetten bir miktar pay düştü. İbn Abbas:
"Rasulullah sefere kadınlarla birlikte çıkar, onlara ganimetten bir
miktar bağışlardı..."[706]
Onlardan biri, deniz
savaşında Allah yolunda şehadete ermeyi diliyor; Allah da nasibediyor: Enes b.
Malik: "Rasulullah ümmetimden bir grup yeşil denizde (Akdeniz) Allah
yolunda sefere çıkacaklar, dediğinde bir kadın (Ummu Havam): '"Ey Allah'ın
elçisi, beni onlardan biri kılması için Allah'a dua et1 dedi. Rasulullah da:
'Ey Allah'ım, onu onlardan eyle' dedi. Sonra o, kocası Ubade İbn Samitle
birlikte, müslümanların Muaviye ile gerçekleştirdikleri ilk deniz seferine
katıldı. Sefer dönüşü Şam'a indiklerinde ona binmesi için bir hayvan
getirdiler. Hayvan onu yere attı, bunun sonucu vefat etti."[707]
O, Rasulullah'ın şu
sözü hükmü.ıce şehiddir: "Allah yolunda kim hayvandan düşer ölürse
şehiddir."[708]
Kadınları toplumsal
yaşama katılma ve erkeklerle karşılaşmaya götüren etmenlerden biri de; dar
gelirli kocasına yardım etmek, veya hayır işlerinde harcamak üzere mal
kazanmak ya da çağdaş toplumumuzda müslüman kadın ve kızların eğitim ve tedavi
edilmeleri gibi yeterlilik düzeyinde kadınların yürütmeleri gereken görevlerin
edaı gereği kadının mesleki çalışma için ev dışına çıkışıdır. Kadın ve
kızların, eğitim ve tedavileri, bu işleri yapan kadınların çoğunlukla, kızların
velileri veya kadınların kocaları, akrabaları ile karşılaşmalarını ve
erkeklerle birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Mesleki çalışmanın
hedefi ne olursa olsun; bu çalışma koca ve çocukların hakkına halel
getirmemeli, evin idaresi kadının öncelikli yükümlülüğü olarak kalmalıdır.
Peygamber döneminde
kadınların mesleki çalışmalar için dışa çıkışlarına bir kaç örnek veriyoruz.
İşte bu kadın tarım
işleri yapıyor:
Cabir: "Peygamber
ensardan Ummu Mubeşşir'in yanına varıp bir hurma ağacı konusunda ona:
"Bunu kim dikti, müslüman mı kafir mi? diye sordu. O müslüman, dedi.
Rasulullah: 'Müslümanın diktiği bir fidan veya ektiği ekinden bir insan veya
hayvan yerse onların yediği müslüman için sadaka olur' karşılığını verdi. [709]
Çobanlık yapan kadın:
Sa'd b. Mu'az: Ka'b b.
Malik'in bir cariyesi, Sel dağında koyun otlatırken, kuzulardan biri
hastalanıyor, o da Ölmeden farkına varıp onu taşla
ktesiyor. Peygamber'e
sorulduğunda: "Onu yiyin" dedi. [710]
Ev işi yapan kadın:
Sa'd b. Sehl,
"Kadının biri bir hırka getirdi. Rasulullah yanındakilere: 'Hırkanın ne
olduğunu biliyor musunuz?' diye sordu. 'Evet kenarları işlemeli Örtüdür' dedi.
Kadın: 'Ey Allah'ın elçisi, bunu kendim dokudum, onu sana giydireceğim' dedi.
Gereksinimi olduğu için Rasulullah onu aldı. Sonra yanımıza geldiğinde baktık
onu etek yapmış..."[711]
Kadının hasta tedavisi
üstlenmesi, yaralıyı tedavi etmesi
Hz. Aişe: "Sa'd
Hendek günü yaralandığında, Peygamber, yakından gözetmek için mescide bir çadır
kurup ona koydu."[712]
Hafız İbn Hacer: İbn
İshak çadırın Rufeyde el-Eslamiyye'ye ait olduğunu söylüyor. O yaralıları
tedavi eden bir kadındı. Rasulullah: "Onu Rufeyde'nin çadırına koyun, onu
yakında ziyaret edeceğim" demiştir. [713]
Aile ve egemen
sultanın karşı çıkmasına karşın İslam'a girme, ardından onun durumu ile
ilgilenme veya onun uğruna işkenceye maruz kalma ve vatanından göç etme, kuşku
yoktur ki, bunların tümü günümüz deyimi ile79.
siyasi çalışmadırlar.
Müslüman kadını, tüm bu siyasi çalışmalara girmesini sağlayan, etkin inanç
sistemi yeni dinin zaferi için onu erkeğe eşlik etmeye çağırıyor olmasıydı.
Sünnette yer alan
siyasi çalışma türlerinden birkaçı: Habeşistan'a hicrette kadınların erkeklere
katılmaları:
Ebu Musa: Esma binti
Umeys, Necaşi'ye hicret edenlerle birlikte hicret etti...[714]
Kadınların, Medine'ye
hicrette erkeklere katılmaları:
Mervan ve el-Misver:
"Müslüman muhacir kadınlar geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ummu Gülsüm
de Rasulullah'a ulaşmak için yola çıkanlar arasındaydı. O gün, (Hudeybiye
ateşkes antlaşması esnasında) o eli iş tutacak çağına gelmiş bulunuyordu.
Ailesi gelip Peygamber'den onu kendilerine vermesini istediler, fakat onu
onlara geri vermedi..."[715]
Buhari:
Kadınların
Peygamber'le siyasi sözleşmeye girmeleri:
"Ey Peygamber,
inanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık
etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları
arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkasının doğurduğu veya başka
erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu, kocalarına nisbet etmemeleri)
iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların
biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir." (Mümtehine, 12).
İslam devletinin
siyasi geleceği ile ilgilenen kadın:
Kays b. Ebi Hazım:
"Ebu Bekir, bir kadının yanma gittiğinde kadın: 'Cahiliyyeden sonra
Allah'ın oluşturduğu bu iyi durumla yaşamımızın geleceği nedir?' diye sordu.
Ebu Bekir: "Bu iyi durum üzere kalmanız, imamlarınızın sizi doğru yolda
yürütmesine bağlıdır' karşılığını verdiğinde Kadın: imamlar nedir?1 diye sordu.
Ebu Bekir: 'Kabilende kabile halkına ' emreden onların da onlara itaat ettiği
önderler yok muydu?' dedi. Kadın: 'Evet vardı' dedi. Ebu Bekir: 'İşte insanlar
için imamlar onların konumunda^ dırlar1 dedi."[716]
Bir valinin azgınlığına
karşı çıkan kadın:
Ebu Nevfel:
"...sonra böbürlenerek yürüdü (el-Haccac); nihayet onun yanına vardı.
(Esma binti Ebu Bekir) ve: (oğlu Abdullah b. Zübeyr'in öldürülmesini
kastederek) 'Allah'ın düşmanını nasıl ettiğimi gördün mü? dedi. O (Esma): 'Gördüm,
onun dünyasını mahvettin, o da senin ahiretini mahvetti. Rasulullah bize, Sakif
de bir yalancı katil bulunduğunu söylemedi mi? Yalancıyı gördük, katile
gelince; senin için onun dışında kardeş yoktur1 dedi. Bunun üzerine Haccac onun
yanından kalktı ve bir daha onun yanına uğramadı."[717]
Erkeklerle kadınların
karşılaşmalarının, evlenme fırsatlarını nasıl çoğalttığını açıklığa kavuşturan
olaylar yer almaktadır. Onlardan birkaç örnek veriyoruz:
Musa (a.s.) iki kızla
karşılaşıyor; Allah bu karşılaşmadan sonra Musa'nın onlardan biri ile
evlenmesini kolaylaştırıyor. (Kasas 23/27).
Rasulullah Cuveyriye
ile karşılaşıyor, ondan hoşlanarak evlenmek teklif ediyor.
Rasulullah, hayvanları
su başında iken ansızın Beni Mustalık kabilesine saldırdı, savaşçılarını
öldürdü, diğerlerini esir aldı. O gün Cuveyriye'ye sahib oldu.[718]
Ebu Davud'un Hz.
Aişe'den verdiği hadiste, Cuveyriye'ye ilişkin şunlai yer alıyor: "Aişe:
'Cuveyriye gelip Rasulullah'tan, çalışıp değerini sahibine ödeyerek özgür olma
anlaşması kapsamına alınmasını istedi. Rasulullah ona: 'Seni istediğinden daha
hayırlısına kavuştursam ne dersin?' diye sordu, 'O nedir, ey Allah'ın elçisi?'
karşılığını verdi. Rasulullah: 'Senin ödemer gereken parayı ben ödesem ve
seninle evlensem,' dedi."[719]
Erkekler Safiye ile
karşılaşıyorlar. Onu Rasulullah'a uygun görüyorlar. O da onu beğeniyor ve
onunla evleniyor:
Enes: "Bir kişi
gelip Rasulullah'a: "Ey Allah'ın peygamberi, Dıhye'yt Kurayza ve Nadir'in
hanım efendisi Safiye binti Huyey'i verdin. O sendeı başkasına uygun değildir,'
dedi."[720] Başka bir rivayette:
"Esirler arasında onun gibisini görmedik, diyerek başladılar, Rasulullah'in
yanında onu övmeye"[721]
biçiminde gelmiştir.
Rasulullah: Onunla
birlikte Dıhye'yi çağırın dedi. Onu getirdiklerinde ona baktı, Dıhye'ye esirler
arasından ondan başka bir cariye al dedi. Peygamber önce ona özgürlüğünü
bağışladı, ardından onunla evlendi. [722]
Rasulullah kendisini
ona sunan kadın hakkında düşünüyor sonra X onunla evlenmekten vazgeçiyor hemen
orda bulunanlardan biri ona dünür oluyor:
Sehl b. Sa'd:
"Bir kadın gelip Rasulullah'a: 'Ey Allah elçisi, kendimi sana sunmaya
geldim,' dedi. Rasulullah ona dikkatlice baktıktan sonra sustu. Kadın onun bir
karar bildirmediğini görünce oturdu. Arkadaşlarından bir kişi kalkarak: 'Ey
Allah'ın elçisi eğer ona ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir' dedi.
Rasulullah: 'Bir şeyin var mı?' diye sordu. Adam: 'Ey Allah'ın elçisi yemin
ederim yok,' dedi.1 Rasulullah: 'Götür, Kur'an'dan bildiklerine karşılık onu
sana verdim,' dedi."[723]
iki kişi, süslenmiş
olan Sübey'a'yla karşılaşıyor ve her ikisi de ona evlenme teklifinde bulunuyor,
o da genç olanını tercih ediyor:
Sübey'a binti
el-Haris: Nifas durumu geçtiğinde, süslenip dünüre gelecekler için
hazırlanıyor, bu hazırlıklı durumdayken Ebu Senabil b. Ba'kek yanına gelip: Ne
o, seni dünüre hazırlanmış görüyorum, evlenmeye mi niyetlisin? diyor...
Buhari'nin [724]diğer bir rivayetinde
ifade: "Ebu Senabil b. Ba'kek ona evlenme teklif etti, ama o onunla
evlenmekten kaçındı." biçimindedir. [725]
Hafız İbn Hacer:
el-Muvatta'da, Buhari'de yer alan "O, onunla evlenmekten kaçındı"
biçimindeki ifadesinin yerine "Ona biri genç, diğeri erişkin iki kişi
evlenme teklifinde bulundu, o da genç olanı tercih etti" ifadesi geçmektedir.[726]
Özetleyecek olursak,
evlenmek isteyen müslümanın güzelliğine bakması, onun yararlı eş olup
olamayacağı konusunu araştırması ve aradığını bulduğunda ona evlenmek teklif
etmesine engel yoktur. Bu fiilen dünür olanın, durumundan farklıdır. Dünür
olan, Önceden edindiği bilgi veya başkaların ımaracılığı sonucu bir kadınla
evlenmeye kendi açısından karar vermiş ona teklif sunmaktadır. Bizim üzerinde
durduğumuz durumu "araştırma" biçkinde dile getirmek mümkün.
Araştırıcı şuna buna bakar, bakış; kadının yüzüne bakmanın yanında, kadının
kişiliği ve ahlâkı ile ailesini araştırmaya yöneliktir.
Bu araştırma, kişinin
kalbinin mutmain olmasına kadar sürer. Fakat, kişi evlenme kaygısı ile bunu
yapmalı ve müslümanlann dokunulmaz gördükleri kuralları da gözetmeli. Diğer
yandan, erkeklerle kadınların birbirleri ile karşılaşması, evlenme işini gevşek
tutanları yüreklendirmekte erken evlenme gayretlerini artırmaktadır. Nedeni;
akıl ve kalbin gördüğünü göz gördüğünde hoşlanma duygusunun devinim kazanması.
İşin bir yönü bu. Diğer bjr yönü ise; iki tarafın karşılaşmasının, kimi
durumlarda evlenmek isteyenlerin önüne sevimsiz geleneklerin koyduğu
engellerin aşılmasına yardımcı olması. Nitekim, mücahidlerin kız ve erkek
öğrencilere yönelik örnek girişimleri sonucu kızlarla erkeklerin birbirleri ile
buluşmaları sağlandığında, Hartum Üniversitesinde müslüman gençler arasında
erken evlenme olayı belirgin biçimde arttı. Aynı durum, bir yönüyle evlenme
isteği; bir yönüyle de üniversitede İslamî çalışma çerçevesinde gerçekleşen
sınırlı birliktelik sonucu, Mısır üniversitelerindeki müslüman gençler
arasında da gözlendi.[727]
Şer'i kurallar içinde
dengeli beraberlik genellikle güzel sonuçlar vermektedir. Bu sonuç evliliktir.
Ama kural gözardı edildiğinde zinaya yol açması mümkündür. Ondan Allah'a
sığınırız. [728]
Kadınların erkeklerden
ayrı eğlenmeleri, İslamî bir tutumdur. Sözünü ettiğimiz eğlenmede kadının kendi
yapısı doğrultusunda oyunlar sergilediği eğlenmenin özel bir türüdür.98 Fakat
kadın ve erkeklerin birlikte olabilecekleri başka eğlenme türleri de var.
Örneğin, erkekler, çocuklar, kadınların (hayızh olanlar dahil)'; tekbir
getirerek bayram töreni için bayram namazı kılınan meydana gitmeleri.
Kadınların, erkeklerin cesareti sergileyen oyunlarını seyretmeleri de
mümkündür. Mesela, Hz. Aişe'nin Habeşlilerin oyunlarını seyretmesi. Nedeni
ise, erkeklerin durumu ile kadınların durumunun farklı olması. İbn Kuddame
el-Hanbeli bu duruma şu sözleri ile parmak basmış; kadınlar, gereken yerleri
örtülü ise, erkeklere bakabilirler, yargısını Hz. Aişe'nin Habeşlilerin
oyunlarını seyretmesine dayandırmış.
İbn Reşid el-Hafid de:
"Erkeklerin kadınları seyretmeleri, kadınların erkekleri seyretmelerinden
daha olumsuzdur" demiş.
Hem kadın, hem de
erkeklerin bulunduğu eğlence türlerinin bir üçüncüsü de; her iki cinsten
çocukların icra ettikleri oyunlardır.
Şimdi de Sahih-i
Buhari'nin Rasulullah zamanında bayram törenlerinde kadınların erkeklere
katılımını belirleyen alt başlıklarına nasıl özen gösterdiğine bakalım. O dönemin
bayram törenleri, başka hayırlı mutlu olaylar münasebeti ile düzenlenen
törenler için ölçüt olabilecek bir örnektir.
Kadınların bayram
namazı kılınan meydana gitmeleri:
Ummu Atiyye:
"Peygamberimiz bize; evlenecek yaşa erişmiş kızlarımızı (bayram namazı
için) da çıkarmamızı buyurdu..."[729]
Bayram günü elbisesi
bulunmayan kadının durumu
Hafsa binti Şirin:
"Biz cariyelerimizin (başka rivayette erişkin bekar kızlarımızın), bayram
günü, bayram namazı kılınan meydana gitmelerini yasaklıyorduk... Ümmü Atiyye
geldiğinde, ona: 'bu konuda birşey duydun mu?' diye sordum. 'Evet, Rasulullah
erişkin bekar kızlar da çıkacak, dedi" yanıtını verdi."[730]
Hafız İbn Hacer:
Görülen o ki, müslümanlar ilk dönemin ardından, ortamın bozulmasından ötürü,
bekar kızları, bayram namazı kılınan meydana göndermîyorlardı. Bu sahabi
kadınsa, kuralın peygamber döneminde olduğu gibi geçerli olduğu
kanısındadır."[731]
Ümmü Atiyye: Ey
Allah'ın elçisi, içimizden biri elbisesi olmadığından Ötürü bayram yerine
gitmezse, kusur işlemiş olur mu? Rasulullah'a: Ona-arkadaşı kendi giysisinden
giydirsin. [732]
Hafız İbn Hacer: "Arkadaşı,
kendi giysisinden"[733]
sözünün anlamı: Onun gereksinim duyduğu giysiyi Ödünç verir, der. Kimileri ise,
kadınların bayram namazı meydanına gelmelerinin öneminin vurgulanması için; bir
giyside iki kişi olsa da her durumda oraya varmalıdırlar anlamına olduğunu
söylemişlerdir."[734]
Hayizlı kadının bayram
törenlerini ve müslümanların dualarını dinlemesi, namaz kılınan meydanda
diğerlerinden ayrı durması:
Ümmü Atıyye:
Rasulullah'ın "Bekar kızlar ve ay hali yaşayan kadınlar da bayram namazı
kılınan meydana gelip hayra ve müslümanların dualarına tanık olacaklar, namaz
kılman yerde ay hali yaşayanlar diğerlerinden ayrılacaklar" dediğini
duydum. Hafsa: "Ay hali yaşayan da mı? dedim. Arafat'a çıkmıyor mu?
karşılığını verdi."[735]
İbn Hacer: bekar
kızların ve ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları ile gözetilenin,
törende İslamî prensibin etkin biçimde ortaya konulması ve bereketin herkesi
kapsaması olduğu anlaşılıyor. Hadisten, genç olsun, olmasın ay hali yaşar olsun
olmasın, kadınların bayram törenlerine katılmalarının müstehap olduğu da
anlaşılıyor.[736]
Mina'da kalınan günler
ve arafat'a gidildiği zaman tekbir getirme:
Hz. Ömer, Mina'daki
çadırında tekbir alır, onu işiten mesciddekiler, ardından pazar halkı da tekbir
alır, Mina tekbirlerle inlerdi. İbn Ömer, Mina'da kalınan günlerde tekbir
alırdı. Tekbiri namazların arkasından, yatağında, çadırında, otururken,
yürürken, o günlerin hepsinde sürekli alırdı. Meymune kurban kesimi günü
tekbir alırdı. Kadınlar, Mina günlerinde Ebban b. Osman ve Ömer İbn
Abdulaziz'in arkasında mescidde erkeklerle birlikte tekbir alırlardı.[737]
Ümmü Atıyye: Bayram
günü, bayram törenine katılmamız emredildi. Ay hali yaşayan kadınlar da törene
katılır, diğerlerinin gerisinde olurlar, onların getirdikleri tekbire ve
dualarına katılır, bu günün bereket ve temizliğini dilerlerdi.[738]
Çocukların bayram
namazı kılınan meydana gitmeleri İbn Abbas: Ramazan veya Kurban bayramı
Rasulullah'la birlikte namaz kılınan meydana gittim; o, bayram namazını kıldı,
hutbe okudu sonra kadınların yanma gidip onlara vaaz etti...[739]
Hafız İbn Hacer:
"Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri" yani namaz
kılmasalar da oraya giderler. Zeyn el-Munir: "Yazar yorumunda; namaz kılan
ve kılmayanların hepsini kapsamasını gözeterek 'bayram namazına' deyimi yerine
'bayram namazı kılınan meydana1 deyimini kullanmayı özellikle seçmiş
görünüyor.[740] İbn Battal:
"Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri; çocuğun kendisini
oyundan alıkoyabilecek, namazın ne olduğunu kavrayap onu ifsat edecek
şeylerden çekine-bilecek yaşa gelmiş olması durumunda söz konusudur deniyor.
Pek tutarlı görünmeyen bir yorum: Çocukların bayram namazı kılınan meydana
gitme lerinin meşruiyeti; bayramın bereketinden feyizlenmeleri ve katılanların
çoğunun İslam'ın şiarının gösterilmesine sağlayacağı katkıya dayanmaktadır.
Yine törene katılanların çokluğunun önemi dolayı siy ladır ki; ay hali yaşayan
kadınların da törene katılmaları buyrulmuştur. Dolayısı ile çocukların bayram
namazı kılman meydana gitmeleri olayı, onlardan namaz kılan kılmayan hepsini
kapsamalıdır. Yalnız çocukların yanında onların davra nışlarını denetim altında
tutacak birinin olmasını gerektirir bu durum."[741]
Bayramda devlet
başkanının kadınlara vaazetmesi:
Çabir b. Abdullah:
"Rasulullah Ramazan bayramı günü kalktı, namazı kıldı. İşe önce namazdan
başladı, ardından hutbe okudu, hutbeyi bitirdiğinde kadınların yanına inip
onlara vaazetti. Bilal'in eline tutunmaktaydı. Bilal ise elbisesinin eteğini
açmış, kadınlar da ona sadaka atıyorlardı."[742]
Mızrak ve benzeri
şeylerle eğlenme:
Ebu Hureyre: "Bir
de baktık Habeşliler, Peygamber'in yanında küçük mızrakları ile oyun
oynuyorlar. Sonra Ömer geldi, eğilip çakıl taşlan alıp onlara serpti. Onun
yaptığını gören Peygamber: 'Bırak onları ey Ömer!'
dedi."[743]
Bayram günü deri
kalkan ve küçük mızraklarla oyun oynama: Aişe: "... Bir bayram günüydü.
Habeşliler; deri kalkanlar ve küçük mızraklarla oyun oynuyorlardı. Ya
Peygamber'den ben istedim ya da o 'hoşlanıyor musun, seyreder misin?1 dedi. Ben
de evet, dedim. Beni arkasına aldı, yanağım yanağına değer durumda seyrettik.
O, bir yandan da: 'Bravo ey Habeşliler' diyordu. Ben usanıncaya kadar
seyrettik. 'Yeter mi?' dedi, 'evet' dedim. "Başka bir rivayette:[744]
"Durumumu, oyun izleyen genç kızın durumuna kıyas edin" ifadesi de
yer alıyor.[745]
Hafız İbn Hacer:
"Bravo ey Habeşliler" sözü, onların yaptıklarına hoşnut olduğunu ve
onları yüreklendirmek istediğini gösterir... Hadisin içeriğinin yararlanılacak
yönlerinden biri de; bayramlara da yaşanan neşenin ve bedenlerin ibadet
külfetinden rahata erdirme olgusunun aile bireylerinin tümüne
yaygınlaştırılmasının meşruluğudur... Yine hadis; bayramlarda, sevinci dışa
vurmanın dinin şiarından olduğunun da kanıtıdır. [746]Ayrıca
hadis; meşru oyunların seyredilebileceğini gösterdiği gibi, Peygamberin aile
bireyleri ile güzel geçindiğine de açıklık getirmektedir...[747]
İyad: "Hadis, kadınların, yabancı erkeklerin yaptıklarını
seyredebileceklerini gösterir. Kadınlar için yasak olan, erkeklerin
yakışıklığma bakıp ondan zevk almalarıdır" diyor."[748]
Ben de, Rasulullah'ın;
"Müslümanların toplantılarına ve dualarına tanık olurlar" sözünün;
kadınların erkekleri seyredebileceklerini teyid ettiğini düşünüyorum.'[749]
Bayram namazına
ilişkin hadisler, günahsız eğlenme ve kamunun âü-zenlediği törenlerin izlenmesi
konuları içinde dile getirmeye iten; bayram namazının, sadece hutbenin izlediği
toplu olarak kılınan bir namazdan ibaret olmamasıdır. Eğer öyle olsa idi; Cuma
namazı gibi mescidde kılınırdı. Yine bayram namazı; müslümanların, bayramları
dolayısı ile geniş mekana ihtiyaç duyulduğundan meydanda kıldıkları, ardından
hutbe okunan mevsimlik namaz da değildir. Meydanda kılmanın nedeni geniş yere
gereksinimi olsa; bayram namazı sadece namaz kılanlara özgü olur, kadınların ona
katılımı, Cuma namazında olduğu gibi vaaz dinlemek için isteğe bağlı olurdu.
Fakat, görüyoruz ki Rasulullah, kadınların bayram namazına katılmalarını emrediyor
ve bu işi sıkı tutuyor. Diğer yandan emir, isteklerine bağlı olarak, bazen
mescidde kılınan farz namazlara katılan kadınlara yönelik değildir sadece.
Normalde namaz için dışarı çıkma adetinde olmayan, genç bekar kızları da
kapsıyor. Dahası, ay başı hali yaşayan kadınları da. Namaz kılmayan, ay hali
yaşayan kadının, bayram namazı için dışarı çıkması nasıl olur? Evet, onlar da
çıkıyorlar, çünkü, mesele sadece namaz değil; şehir halkından mümkün olan
çoklukta kişiyi içine alabilecek bir geniş alanda, düzenlenecek büyük dini
törendir söz konusu olan. Töreni, yaşlı, genç, çocuk olmak üzere tüm müslümanların
izlemesi gerekir. Herhangi bir özür nedeni ile namaz kılama-yanlar, namaza,
tekbir getirerek, dua ederek katılabilirler. Amaç: "Herkes hayra ve
mü'minlerin dualarına tanık olacak", "Allah'ın bu günün bereket ve
temizliğinden nasip isteyecekler." İbn Daik el-İd, bu doğrultuda şunları
söylüyor: "Onun, 'Allah'tan, bu günün bereketinden nasip isterler' sözü;
çıkmalarının nedeninin bu olduğunu hissettiriyor."'[750]
Diğer yandan,
Habeşlilerin bayram "günü mescidde oyun oynamaları, bayramlarda, günah
olmayacak şekilde eğlenilebileceğinin İkatınıdır. Hz. Aişe'nin bu oyunları
izlemesi de, kadınların eğlenmeye yönelik toplantı ve törenlere katılmalarının
meşruluğunu gösterir. O oyunlara Medine'Ii kadınların ve kızların da katılmış
olmalası, doğaldır. Mescidde önce gelen bir sahabinin toplanmış olması, bir
grup Habeşlilerin oyun oynaması ve Hz. Aişe'nin de Rasulullah'ın arkasına
saklanarak onları izlemesi; olayın kimi Medine'Ii kadınlara ulaşmamış olması
düşünülebilir mi? Haber ulaştığında, onların da Habeşlilerin oyunlarını
izlemek, törene katılmak ve müminlerin annesi Hz. Aişe gibi eğlenmek için
mescide gitmiş olacakları uzak bir ihtimal olabilir mi?
Nasıl uzak bir ihtimal
olabilir ki; mü'mine kadınlar, oniki amaç için gece-gündüz Mescid'e gitmeye
alışmış bulunuyorlardı. Mescid Allah'ın evi olmakla birlikte; müslümanların
birçok problemlerinin çözüldüğü kamuya ait geniş bir alandı.
Hz. Aişe'nin
Rasulullah'ın arkasından bakması, Peygamber'in onu rida-sı ile gözlerden
saklaması olayı, onun görünmemeleri emredilen Peygamber eşlerinden olmasından
kaynaklanan bir durumdur. Diğer mümin kadınlara gelince; onların, erkeklerle
karşılaşma durumlarında gözetilmesi gereken tutum içinde kalmaları yeterlidir.
"İslam bölünmez bir bütündür." İşte; İslam, kadınları yararlı
törenlere katılmaya özendiriyor. Yine o, Örtünmeyi sağlayan elbise giymeyi,
gözleri harama bakmaktan sakınmayı ve erkeklere aşırı yaklaşmadan kaçınmayı
emrediyor. Bunların tümü rnüslümanların namuslarına halel gelmesine yol
açmayacak temiz bir ortamın oluşturulmasına yöneliktir. Kadınların
gidebilmeleri açısından, mescidle konferans veya tören salonları arasında bir
fark yoktur. İmam Nevevi, Rasulullah'ın "Ay hali yaşayan kadınlar da,
hayra ve müslümanların dualarına ortak olurlar" sözünü, "Kadınların,
müslümanların toplu olarak gerçekleştirdikleri dualar, sünnet düğünleri,
öğrenim için oluşturulan oturumlar ve bunlara benzer hayra yönelik toplantılara
katılmalarının güzel bir davranış olduğunu gösterir" [751]biçiminde
yorumluyor. Bunun anlamı; kadınların, İslami kuralların gözetilmesi ile güzel
münasebetler dolayısı ile düzenlenen törenlere katılmalarının iyi bir tutum
olduğudur. Görüşümüz,"Onlar için elinizden geldiğince güç hazırlayın"
buyruğu doğrultusunda, ümmetin gücünü ortaya koyan askeri gösterilerin ve hayra
yönelik toplantılar kategorisinden olduğudur. Mertlik ve güçlülüğün
sergilendiği spor gösterileri için oluşturulan toplantılar konusunda da aynı
kanaatteyiz.
Seleme b. el-Ekva:
"Peygamber, Eşlem oymağından ok atma yarışı yapan bir topluluğa rastladı.
Onlara: 'Atın İsmail oğulları, babanız okçu idi; ben falan oğullarını
tutuyorum' dediğinde, bir grup, ok atmayı bıraktı. Peygamber, 'size ne oldu
niçin atmıyorsunuz?' dediğinde: 'Nasıl atarız, sen onları tutuyorsun',
karşılığını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah 'Atın, ben hepinizi tutuyorum'
dedi."[752]
Abdullah b, Ömer:
"Rasulullah, eğitilmiş atlarla yarış düzenledi, el-Hayfa'dan başlayan
yarışın, bitiş noktası, yolcu uğurlama yöresiydi. Mesafe altı veya yedi mildi.
Yarış için eğitilmemiş atlarla da yarış düzenledi, yarış yolcu uğurlama
yöresinden başladı, bitiş noktası Beni Zerik mescidi idi. Mesafe bir mil
kadardı. İbn Ömer de bu yarışa katılanlar arasında idi."[753]
Müslüman kadını
toplumsal yaşama ve erkeklerle yüzyüze getiren sebepleri sunduktan sonra,
-dayanaklarımızı kitap ve sünnetten çıkarmaya çalışmamıza karşın- kendimize,
kadının toplumsal yaşama katılımının Peygamberin sünnetlerinden sayılıp
sayılamıyacağını sormamız yerinde o-lacaktır. Soruya yanıtımız: Bu bölümde
geçen ve bunların ilerki bölümlerde görülecek nasslar; kadının toplumsal yaşama
katılımının ve erkeklerle karşılaşmasının salt yasaklanmamış olduğunu değil,
Peygamberin sünnetlerinden bir sünnet olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır.
Sünnet burada ilkelerine göre hareket edilen yöntem anlamındadır. Dolayisı ile
kadının sosyal hayata katılması, erkeklerle yüzyüze gelmesi, ilkelerini
Peygamberin belirlediği bir yöntem olup tüm bireysel ve toplumsal alanlarda
pratiğe geçirilmiştir. Durum o ölçüye ulaşmıştır ki; kadının toplumsal yaşama
katılımı Peygamber döneminde müslüman toplumun genel ayırıcı özelliği olmuştur.
Bu durum, bütün Peygamberlerin -onlara selam olsun- sünnetlerindendi zaten. Bu
konu üçüncü bölümde açıklığa kavuşturulacaktır, bi iznillahi.
Seleften bazıları,
kadının toplumsal yaşama katılımım yasak olmadığını onaylamakla birlikte
kadınlarla erkeklerin birbirlerinden uzak yaşamalarını tercih etmelerinin
gerektiğini vurgularsa, biz şunu söyleriz ki: Rasulullah'm yöntemi de
başkalarının yönteminden daha sevimlidir. Rasulullah'ın yaptıklarının örnek
alınması, güzel olan tutumdur, görüşü bizim tutumumuzun doğruluğunu
güçlendirir. Şu sözü söyleyen odur: "En hayırlı yaşama yöntemi Muhammed'in
yaşama yöntemidir." Rasulullah'ın yaptıklarına karşı bizim tutumumuz
konusunda fıkıh bilginleri, görüş ayrılığı içindedirler. İmam Şevkani'nin bu
konuya ilişkin düşünceleri: Rasulullah'ın, sevap kazanmak amacı ile yaptığı
anlaşılamayan durumlarda o eyleme karşı tutumumuzun ne olacağı konusunda, görüş
ayrılığına düşülmüştür. İleri sürülen görüşlerin bize göre durumları:
1. "Onu
Örnek almamız gereklidir" görüşü: Örnek almak, hem görünüm hem de nitelik
açısından başkasının eyleminin benzerini yapmaktır. O Ölçüde ki; Rasulullah'ın
gönlünün isteğine bağlı olarak yaptığını, biz gerekliliğine dayandırarak
yaparsak onu örnek almış olmayız. Başka kanıt olmaksızın, salt yapmış olması o
eylemi bizim için gerekli (vacip) kılmaz. Eğer, Peygamberin gönlünün isteğine
bağlı olmak yaptığını, gerekliliğine kanıt olmaksızın, bizim için gerekli
olduğu inancıyla yaparsak, bu örnek almanın ilkeleriyle çelişir.
2. "Onu
örnek almak güzel (mendub)dir" görüşü: Doğru görüş budur. Sevap kazanma
amacı görünmüyor olsa da, aynı doğrultuda olması gerekir. Manen Allah'a
yaklaşmayı sağlayan eylemlerin, en düşük değerde olanı ise,
islam Kadın
Ansiklopedisi
319
gereklilik niteliği
olmaksızın yapılması güzel olan eylemdir. Güzel olma niteliğini, iyi yönde
artırarak gereklilik durumuna yükselten bir kanıt olmadığı sürece, onun sadece
güzel olduğunu söylemek gerekli olur. Peygamberin yapmış olması, yaptığının
yapılmasına serbestlik kazandırır, demek doğru olmaz. Bir eylemin yapılma
yapılmama serbestisi ona ilişin şer'i hüküm gelmezden önce vardır zaten. O
eyleme Peygamberin sınır koyduğunu söylemek, onu Peygamberin yapmış olmasına
gereken önemin verilmediği anlamına gelir. Böyle bir tutum Peygamberin
yaptıklarına karşı ilgisizlik yönünde bir aşırılıktır. Bir eylemi salt
Peygamber yapmış olduğu için gerekli görmek ise; Peygamberin yaptıklarına
gerekenin üzerinde önem verme yönünde bir aşırılıktır. Doğru olan ikisi
arasında bir tutum izlenmesidir.
3. "Mubah olduğu, yani Peygamber,
tarafından yapılmış olmasının meşru kıldığının gösterildiğine" dair görüş:
Bu görüşü, Debusi et Tak-vim'de, Ebu Bekir er-Razi'den aktarmış; doğrudur diye
eklemiş, Cuveyni de el-Burhan'da bu görüşü benimsediğini belirtmiş.
Hanbelilerin görüşü de bu yöndedir. Bunlara az önce serbestlik kazandırır
düşüncesine karşı söylediklerimizle karşılık verilir.
4.
"Peygamberin ne amaçla işlediği anlaşılıncaya kadar yargıda bulunulmaz"
görüşü: tutumlarını; ne amaçla yaptığı bilinmediği sürece Peygamberin bir
eylemi gerçekleştirmiş olması ona gerekli (vacip), güzel (mendub)ve serbestilik
(mubah) özellikleri kazandırması olasılığı yanında; Peygamberin kendine
özgülüklerinden olması olasılığına, serbestlik kazandırmanın yukarıda
değindiğimiz özelliği; RasuluUah'm kendisine özgülüklerinden olma olasılığına;
Onun özgülüklerinden olduğunu gösteren kanıt bulunmadığı durumlarda, yaptığı
tüm eylemlerin yasama kategorisinden sayılması gerektiği ilkesinin engel
oluşturur oluşuyla yanıt verilir. Sonuçta yargıda bulunmamanın dayanaksızhğı
ortaya çıkmış olur.
Şevkani, başka bir
yerde, Peygamberin Allah'a manevi yakınlık kazanmak amacıyla yaptığına kanıt
bulunmayan eyleminin Örnek alınmasının güzel (mendub) olduğu görüşüne
"Allah'ın elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır" ayetini kanıt
göstererek şu yorumu yapıyor: "Eğer Peygamberin Allah'a manevi yakınlık
amacı ile gerçekleştirdiğine kanıt bulunmayan eylemlerinin örnek alınması
gerekli olsa idi ayette (lekum) kelimesi (aleykum) biçiminde gelirdi. Kelimenin
(lekum) olarak gelmiş olması, örnek almanın gerekli (vacip) olmadığını
gösterir. Örneğin vücut bulmuş olması da, o eylemin yapılmasının,
yapılamamasına tercih edilir, yani yapılmasının güzel (mendub) olup, (mubah)
olmadığını gösterir."[754]
Kadınların toplumsal
yaşama katılmaları ve erkeklerle karşılaşmaları. Peygamberin sünnetlerinden bir
sünnet olduğu kesinlik^kazandığına göre; bu sünnet zanni midir, kati midir? Bu
konudaki rivayetlerin bütün olarak -Peygamberin eylem, söz ve onaylarını
kapsayan yaklaşık üç yüz naşı havi-sünnetin tevatür düzeyini gösterdiği
inancındayız. Dolayısıyla olay, yaşanmış olması açısından kesinlik kazanmış
oluyor. Olaydan ne anlaşılması gerektiği de kesinlik arzediyor, çünkü nasların
çoğunluğu son derece açık ve seçiktirler.
Meseleyi özetlersek:
Allah bize; birlikteliğin kurallarının gözetilmek şartı yerine getirildiğinde,
erkeklerle temiz saygın kadınların birlikte pratiğe geçirecekleri dengeli bir
yaşama yöntemi önermiştir. O, salgınlıklarını koruyan kadınlar, toplumsal
yaşama katılım ve erkeklerle birlikteliğin mey ve-lerini toplamaya istekli
davrandıkları durumda hayırlı, dinamik bir yaşama yöntemi olarak belirecektir.
Allah'ın yasasının yapısı her konuda bu niteliktedir. O her konuda haysiyet ve
temiz ahlâkın gerçekleştirilmesine yöneliktir. Ayrıca en temiz ahlakın
kolaylık içinde yaşanması ve haysiyetin de ciddi verimli çalışma ile
birlikteliğini ister.
Kadının toplumsal
yaşama katılımının yapısı bu. Mü'minlerin, yenilenen mesleklerinin
problemlerinin çözüme kavuşturulabilmesi için, kadının toplumsal yaşama daha
etkin biçimde katılmasını gerektiren, günümüzde Önem kazanan toplumsal
pozisyonların da üzerinde durulması gerekliliği ile karşı karşıyayız. Allah
peygamberler aracılığı ile yasalarını, insanların kendi gerçekliklerine
uygulamaları ve bunun sonucu gerçekliklerinin gereken doğrultuya girerek,
olası en üst düzey yasanın sağlanması için göndermiştir. Yalnız hem ilahi
yasanın hem de yaşanan olgunun doğru bilgileri elde edilmeksizin, Allah'ın
yasası doğrultusunda yürüme olanağından söz edilemez. Verdiğimiz nasların
ilahi yasaya ilişkin bilgilerin tesbit edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz.
Geriye olgunun doğru kavranması kalıyor ki, bu objektif istatistiklere dayanan
bilimsel bir çalışma ile sağlanabilir, kurgu veya kişisel değerlendirmelerle
değil.
Selefin geriye
kalanları, kadınların yaşamları konusunda, Peygamber dönemi yöntemi ile
paralellik göstermeyen yeni bir yöntemi denemelerine kavuşturan bazı örnekler:
Tulum dikme:
Hz. Ömer: "...
Ummu Salit iyi eteklik almaya daha layıktır. O Uhud savaşında bize tulum
dikerdi."[755]
Susayanlara su verme:
Enes: "Uhud
savaşında Aişe ve Ummu Süleym, tulumla su taşıyıp askerlere sunuyorlardı."[756]
Yemek hazırlama:
Ummu Atıyye:
"Rasulullah'la yedi kez sefere çıktım, erkeklerin çadırları ve diğer
malzemelerine göz kulak olur, yemek yapardım."[757]
Yaralıları tedavi
etme:
Enes: "Rasulullah
sefere Ummu Süleym ve Ensardan bir gurup kadınla çıkar, o kadınlar savaş olursa
yaralıları tedavi ederlerdi."[758]
Hasta bakımı:
Hafsa binti Şîrîn,
Ensardan bir kadından aktarıyor: "Kardeşinin kocası, Rasulullah'la
birlikte on iki kez sefere çıkmış. Altı seferde kardeşi de onunla birlikte
imiş. Kardeşi: 'Hastalara bakardık" diyormuş."[759]
Ölü ve yaralıların
taşınması:
Rabi binti Muavviz:
"Peygamberle sefere giderdik... ölü ve yaralıları Medine'ye
taşırdık..."[760]
Kadınlardan biri
kendini savunmak için bir hançer ediniyor. Enes: "Ümmü Süleym Huneyn günü
bir hançer edindi. Rasulullah ona: 'Bu hançer nedir?1 dediğinde: 'Onu
müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa kamım deşmek için edindim' karşılığını
verdiğinde Rasulullah gülmeye başladı.[761]
Gerektiğinde kendini
savunmak için Ummu Süleym hançer taşıyor, İbni Sad Tabakat'mda verdiğine göre
Ummu Ammar'a ise; müslümanlar yenilgyie uğradıklarında silah kuşanarak
Rasulullah'ı savunuyorlar.
Ömer İbn Hattab:
"Uhud günü Rasulullah'ın: 'Sağa sola dönüp de Um-mu Ammara'yı önümde
savaşır görmediğim olmadı1 dediğini duydum" derdi."[762]
Allah mü'minlere zafer
verdiğinde kadınlara, ganimetten bir miktar pay düştü. İbn Abbas:
"Rasulullah sefere kadınlarla birlikte çıkar, onlara ganimetten bir
miktar bağışlardı..."[763]
Onlardan biri, deniz
savaşında Allah yolunda şehadete ermeyi diliyor; Allah da nasibediyor: Enes b.
Malik: "Rasulullah ümmetimden bir grup yeşil denizde (Akdeniz) Allah
yolunda sefere çıkacaklar, dediğinde bir kadın (Ummu Havam): "'Ey Allah'ın
elçisi, beni onlardan biri kılması için Allah'a dua et1 dedi. Rasulullah da:
'Ey Allah'ım, onu onlardan eyle' dedi. Sonra o, kocası Ubade İbn Samitle
birlikte, müslümanların Muaviye ile gerçekleştirdikleri ilk deniz seferine
katıldı. Sefer dönüşü Şam'a indiklerinde ona binmesi için bir hayvan getirdiler.
Hayvan onu yere attı, bunun sonucu vefat et-ti."[764]
O, Rasulullah'ın şu
sözü hükmünce şehiddir: "Allah yolunda kim hayvandan düşer ölürse
şehiddir."[765]
Kadınları toplumsal
yaşama katılma ve erkeklerle karşılaşmaya götüren etmenlerden biri de; dar
gelirli kocasına yardım etmek, veya hayır işlerinde harcamak üzere mal
kazanmak ya da çağdaş toplumumuzda müslüman kadın ve kızların eğitim ve tedavi
edilmeleri gibi yeterlilik düzeyinde kadınların yürütmeleri gereken görevlerin
edaı gereği kadının mesleki çalışma için ev dışına çıkışıdır. Kadın ve
kızların, eğitim ve tedavileri, bu işleri yapan kadınların çoğunlukla, kızların
velileri veya kadınların kocaları, akrabaları ile karşılaşmalarını ve
erkeklerle birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Mesleki çalışmanın
hedefi ne olursa olsun; bu çalışma koca ve çocukların hakkına halel
getirmemeli, evin idaresi kadının öncelikli yükümlülüğü olarak kalmalıdır.
Peygamber döneminde
kadınların mesleki çalışmalar için dışa çıkışlarına bir kaç örnek veriyoruz.
İşte bu kadın tarım
işleri yapıyor:
Cabir: "Peygamber
ensardan Ummu Mubeşşir'in yanına varıp bir hurma ağacı konusunda ona:
"Bunu kim dikti, müslüman mı kafir mi? diye sordu. O müslüman, dedi.
Rasulullah: 'Müslümamn diktiği bir fidan veya ektiği ekinden bir insan veya
hayvan yerse onların yediği müslüman için sadaka olur' karşılığını verdi. [766]
Çobanlık yapan kadın:
Sa'd b. Mu'az: Ka'b b.
Malik'in bir cariyesi, Sel dağında koyun otlatırken, kuzulardan biri
hastalanıyor, o da ölmeden farkına varıp onu.taşla kesiyor. Peygamber'e
sorulduğunda: "Onu yiyin" dedi. [767]
Ev işi yapan kadın:
Sa'd b. Sehl.
"Kadının biri bir hırka getirdi. Rasulullah yanındakilere: 'Hırkanın ne
olduğunu biliyor musunuz?' diye sordu. 'Evet kenarları işlemeli örtüdür' dedi.
Kadın: 'Ey Allah'ın elçisi, bunu kendim dokudum, onu sana giydireceğim' dedi.
Gereksinimi olduğu-için Rasulullah onu aldı. Sonra yanımıza geldiğinde baktık
onu etek yapmış..."[768]
Kadının hasta tedavisi
üstlenmesi, yaralıyı tedavi etmesi
Hz. Aişe: "Sa'd Hendek
günü yaralandığında, Peygamber, yakından gözetmek için mescide bir çadır kurup
ona koydu."[769]
Hafız İbn Hacer: İbn
İshak çadırın Rufeyde el-Eslamiyye'ye ait olduğunu söylüyor. O yaralıları
tedavi eden bir kadındı. Rasulullah: "Onu Rufeyde'nin çadırına koyun, onu
yakında ziyaret edeceğim" [770]demiştir.
[771]
Aile ve egemen
sultanın karşı çıkmasına karşın İslam'a girme, ardından onun durumu ile
ilgilenme veya onun uğruna işkenceye maruz kalma ve vatanından göç etme, kuşku
yoktur ki, bunların tümü günümüz deyimi ile siyasi çalışmadırlar. Müslüman
kadını, tüm bu siyasi çalışmalara girmesini sağlayan, etkin inanç sistemi yeni
dinin zaferi için onu erkeğe eşlik etmeye çağırıyor olmasıydı.
Sünnette yer alan
siyasi çalışma türlerinden birkaçı: Habeşistan'a hicrette kadınların erkeklere
katılmaları:
Ebu Musa: Esma binti
Umeys, Necaşi'ye hicret edenlerle birlikte hicret etti...[772]
Kadınların, Medine'ye
hicrette erkeklere katılmaları:
Mervan ve el-Misver:
"Müslüman muhacir kadınlar geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ummu Gülsüm
de Rasulullah'a ulaşmak için yola çıkanlar arasındaydı. O gün, (Hudeybiye
ateşkes antlaşması esnasında) o eli iş tutacak çağına gelmiş bulunuyordu.
Ailesi gelip Peygamber'den onu kendilerine vermesini istediler, fakat onu
onlara geri vermedi..."[773]Buhari:
Kadınların Peygamberle
siyasi sözleşmeye girmeleri:
"Ey Peygamber,
inanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık
etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları
arasında bir iftira uydurup getirmemeleri (başkasının doğurduğu veya başka
erkekten gayri meşru kazandıkları bir çocuğu, kocalarına nisbet etmemeleri)
iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bial ederlerse onların
biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Ailah, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir." (Mümtehine, 12).
İslam devletinin
siyasi geleceği ile ilgilenen kadın:
Kays b. Ebi Hazim:
"Ebu Bekir, bir kadının yanına gittiğinde kadın: 'Cahiliyyeden sonra
Allah'ın oluşturduğu bu iyi durumla yaşamımızın geleceği nedir?1 diye sordu.
Ebu Bekir: 'Bu iyi durum üzere kalmanız, imamlarınızın sizi doğru yolda
yürütmesine bağlıdır1 karşılığını verdiğinde Kadın: imamlar nedir?1 diye sordu.
Ebu Bekir: 'Kabilende kabile halkına emreden onların da onlara itaat ettiği
önderler yok muydu?' dedi. Kadın: 'Evet vardı1 dedi. Ebu Bekir: 'İşte insanlar
için imamlar onların konumundadırlar'dedi."[774]
Bir valinin
azgınlığına karşı çıkan kadın:
Ebu Nevfel:
"...sonra böbürlenerek yürüdü (el-Haccac); nihayet onun yanma vardı. (Esma
binti Ebu Bekir) ve: (oğlu Abdullah b. Zübeyr'in öldürülmesini kastederek)
'Allah'ın düşmanını nasıl ettiğimi gördün mü? dedi. O (Esma): 'Gördüm, onun
dünyasını mahvettin, o da senin ahiretini mahvetti. [775]Rasulullah
bize, Sakif de bir yalancı katil bulunduğunu söylemedi mi? Yalancıyı gördük,
katile gelince; senin için onun dışında kardeş yoktur' dedi. Bunun üzerine
Haccac onun yanından kalktı ve bir daha onun yanına uğramadı." [776]
Erkeklerle kadınların
karşılaşmalarının, evlenme fırsatlarını nasıl çoğalttığını açıklığa kavuşturan
olaylar yer almaktadır. Onlardan birkaç örnek veriyoruz:
Musa (a.s.) iki kızla
karşılaşıyor; Allah bu karşılaşmadan sonra Musa'nın onlardan biri ile
evlenmesini kolaylaştırıyor. (Kasas 23/27).
Rasulullah Cuveyriye
ile karşılaşıyor, ondan hoşlanarak evlenmek teklif ediyor.
Rasulullah, hayvanları
su başında iken ansızın Beni Mustalık kabilesine saldırdı, savaşçılarını
Öldürdü, diğerlerini esir aldı. O gün Cuveyriye'ye sahiboldu.[777]
Ebu Davud'un Hz.
Aişe'den verdiği hadiste, Cuveyriye'ye ilişkin şunlar yer alıyor: "Aişe:
'Cuveyriye gelip Rasulullah'tan, çalışıp değerini sahibine ödeyerek özgür olma
anlaşması kapsamına alınmasını istedi. Rasulullah ona: 'Seni istediğinden daha
hayırlısına kavuştursam ne dersin?1 diye sordu. 'O nedir, ey Allah'ın elçisi?'
karşılığını verdi. Rasulullah: 'Senin ödemen gereken parayı ben ödesem ve
seninle evlensem,' dedi."[778]
Erkekler Safiye ile
karşılaşıyorlar. Onu Rasulullah'a uygun görüyorlar. O da onu beğeniyor ve
onunla evleniyor:
Enes: "Bir kişi
gelip Rasulullah'a: 'Ey Allah'ın peygamberi, Dıhye'ye Kurayza ve Nadir'in hanım
efendisi Safiye binti Huyey'i verdin. O senden başkasına uygun değildir,'
dedi."[779] Başka bir rivayette:
"Esirler arasında onun gibisini görmedik, diyerek başladılar, Rasulullah'ın
yanında onu övmeye"[780]
biçiminde gelmiştir.
Rasulullah: Onunla
birlikte Dıhye'yi çağırın dedi. Onu getirdiklerinde ona baktı, Dıhye'ye esirler
arasından ondan başka bir cariye al dedi. Peygamber önce ona özgürlüğünü bağışladı,
ardından onunla evlendi. [781]
Rasulullah kendisini
ona sunan kadın hakkında düşünüyor sonra onunla evlenmekten vazgeçiyor hemen
orda bulunanlardan biri ona dünür oluyor;
Sehl b. Sa'd:
"Bir kadın gelip Rasulullah'a: 'Ey Allah elçisi, kendimi sana sunmaya
geldim,1 dedi. Rasulullah ona dikkatlice baktıktan sonra sustu. Kadın onun bir
karar bildirmediğini görünce oturdu. Arkadaşlarından bir kişi kalkarak: 'Ey
Allah'ın elçisi eğer ona ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir' dedi.
Rasulullah: 'Bir şeyin var mı?1 diye sordu. Adam: 'Ey Allah'ın elçisi yemin
ederim yok,' dedi.1 Rasulullah: 'Götür, Kur'an'dan bildiklerine karşılık onu
sana verdim,' dedi."[782]
İki kişi, süslenmiş
olan Sübey'a'yla karşılaşıyor ve her ikisi de ona evlenme teklifinde bulunuyor,
o da genç olanını tercih ediyor:
Sübey'a binti
el-Haris: Nifas durumu geçtiğinde, süslenip dünüre gelecekler için
hazırlanıyor, bu hazırlıklı durumdayken Ebu Senabil b. Ba'kek yanına gelip: Ne
o, seni dünüre hazırlanmış görüyorum, evlenmeye mi niyetlisin? diyor...
Buhari'nin [783]diğer bir rivayetinde
ifade: "Ebu Senabil b. Ba'kek ona evlenme teklif etti, ama o onunla
evlenmekten kaçındı." biçimindedir. [784]
Hafız İbn Hacer;
el-Muvatta'da, Buhari'de yer alan "O, onunla evlenmekten kaçındı"
biçimindeki ifadesinin yerine "Ona biri genç, diğeri erişkin iki kişi
evlenme teklifinde bulundu, o da genç olanı tercih etti" ifadesi geçmektedir.[785]
Özetleyecek olursak, evlenmek
isteyen müslümanın güzelliğine bakması, onun yararlı eş olup olamayacağı
konusunu araştırması ve aradığını bulduğunda ona evlenmek teklif etmesine engel
yoktur. Bu fiilen dünür olanın durumundan farklıdır. Dünür olan, önceden
edindiği bilgi veya başkalarının aracılığı sonucu bir kadınla evlenmeye kendi
açısından karar vermiş ona teklif sunmaktadır. Bizim üzerinde durduğumuz durumu
"araştırma" biçiminde dile getirmek mümkün. Araştırıcı şuna buna
bakar, bakış; kadının yüzüne bakmanın yanında, kadının kişiliği ve ahlâkı ile
ailesini araştırmaya yöneliktir.
Bu araştırma, kişinin kalbinin mutmain olmasına kadar sürer. Fakat,
kişi evlenme kaygısı ile bunu yapmalı ve müslümanlann dokunulmaz gördükleri
kuralları da gözetmeli. Diğer yandan, erkeklerle kadınların birbirleri ile
karşılaşması, evlenme işini gevşek tutanları yüreklendirmekte erken evlenme
gayretlerini artırmaktadır. Nedeni; akıl ve kalbin gördüğünü göz gördüğünde
hoşlanma duygusunun devinim kazanması. İşin bir yönü bu. Diğer bir yönü ise; iki
tarafın karşılaşmasının, kimi durumlarda evlenmek isteyenlerin önüne sevimsiz
geleneklerin koyduğu engellerin aşılmasına yardımcı olması. Nitekim,
mücahidlerin kız ve erkek Öğrencilere yönelik örnek girişimleri sonucu kızlarla
erkeklerin birbirleri ile buluşmaları sağlandığında, Hartum Üniversitesi'nde
müslüman gençler arasında erken evlenme olayı belirgin biçimde arttı. Aynı
durum, bir yönüyle evlenme isteği; bir yönüyle de üniversitede İslamî çalışma
çerçevesinde gerçekleşen sınırlı birliktelik sonucu, Mısır üniversitelerindeki
müslüman gençler arasında da gözlendi.[786]
Şer'i kurallar içinde
dengeli beraberlik genellikle güzel sonuçlar vermektedir. Bu sonuç evliliktir.
Ama kural gözardı edildiğinde zinaya yol açması mümkündür. Ondan Allah'a
sığınırız. [787]
Kadınların erkeklerden
ayrı eğlenmeleri, İslamî bir tutumdur. Sözünü ettiğimiz eğlenmede kadının kendi
yapısı doğrultusunda oyunlar sergilediği eğlenmenin özel bir türüdür. [788]Fakat
kadın ve erkeklerin birlikte olabilecekleri başka eğlenme türleri de var.
Örneğin, erkekler, çocuklar, kadınların (hayızlı olanlar dahil)1; tekbir
getirerek bayram töreni için bayram namazı Peygamber döneminde müslüman kadın
kılınan meydana
gitmeleri. Kadınların, erkeklerin cesareti sergileyen oyunlarını seyretmeleri
de mümkündür. Mesela, Hz. Aişe'nin Habeşlilerin oyunlarını seyretmesi. Nedeni
ise, erkeklerin durumu ile kadınların durumunun farklı olması. İbn Kuddame
el-Hanbeli bu duruma şu sözleri ile parmak basmış; kadınlar, gereken yerleri
örtülü ise, erkeklere bakabilirler, yargısını Hz. Aişe'nin Habeşlilerin
oyunlarını seyretmesine dayandırmış.
İbn Reşid el-Hafid de:
"Erkeklerin kadınları seyretmeleri, kadınların erkekleri seyretmelerinden
daha olumsuzdur" demiş.
Hem kadın, hem de erkeklerin
bulunduğu eğlence türlerinin bir üçüncüsü de; her iki cinsten çocukların icra
ettikleri oyunlardır.
Şimdi de Sahih-i
Buhari'nin Rasulullah zamanında bayram törenlerinde kadınların erkeklere
katılımını belirleyen alt başlıklarına nasıl Özen gösterdiğine bakalım. O
dönemin bayram törenleri, başka hayırlı mutlu olaylar münasebeti ile düzenlenen
törenler için ölçüt olabilecek bir örnektir.
Kadınların bayram
namazı kılınan meydana gitmeleri:
Ummu Atiyye:
"Peygamberimiz bize; evlenecek yaşa erişmiş kızlarımızı (bayram namazı
için) da çıkarmamızı buyurdu..."[789]
Bayram günü elbisesi
bulunmayan kadının durumu Hafsa binti Şirin: "Biz cariyelerimizin (başka
rivayette erişkin bekar kızlarımızın), bayram günü, bayram namazı kılman
meydana gitmelerini yasaklıyorduk... Ümmü Atiyye geldiğinde, ona: 'bu konuda
birşey duydun mu?' diye sordum. 'Evet, Rasulullah erişkin bekar kızlar da
çıkacak, dedi" yanıtını verdi."[790]
Hafız İbn Hacer:
Görülen o ki, müslümanlar ilk dönemin ardından, ortamın bozulmasından ötürü,
bekar kızları, bayram namazı kılman meydana gön demliyorlardı. Bu sahabi
kadınsa, kuralın peygamber döneminde olduğu gibi geçerli olduğu
kanısındadır."[791]
Ümmü Atiyye: Ey
Allah'ın elçisi, içimizden biri elbisesi olmadığından ötürü bayram yerine
gitmezse, kusur işlemiş olur mu? Rasulullah'a: Ona arkadaşı kendi giysisinden
giydirsin. [792]
Hafız İbn Hacer:
"Arkadaşı, kendi giysisinden"[793]
sözünün anlamı: Onun gereksinim duyduğu giysiyi ödünç verir, der. Kimileri ise,
kadınların bayram namazı meydanına gelmelerinin Öneminin vurgulanması için; bir
giyside iki kişi olsa da her durumda oraya varmalıdırlar anlamına olduğunu
söylemişlerdir."[794]
Hayızlı kadının bayram
törenlerini ve müslümanlann dualarım dinlemesi, namaz kılınan meydanda
diğerlerinden ayrı durması:
Ümmü Atıyye: Rasulullah'ın
"Bekar kızlar ve ay hali yaşayan kadınlar da bayram namazı kılınan meydana
gelip hayra ve müslümanlarm dualarına tanık olacaklar, namaz kılınan yerde ay
hali yaşayanlar diğerlerinden ayrılacaklar" dediğini duydum. Hafsa:
"Ay hali yaşayan da mı? dedim. Arafat'a çıkmıyor mu? karşılığını
verdi."[795]
İbn Hacer: bekar
kızların ve ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları ile gözetilenin,
törende İslamî prensibin etkin biçimde ortaya konulması ve bereketin herkesi
kapsaması olduğu anlaşılıyor. Hadisten, genç olsun, olmasın ay hali yaşar olsun
olmasın, kadınların bayram törenlerine katılmalarının müstehap olduğu da
anlaşılıyor.[796]
Mina'da kalınan günler
ve arafat'a gidildiği zaman tekbir getirme:
Hz. Ömer, Mina'daki
çadırında tekbir alır, onu işiten mesciddekiler, ardından pazar halkı da tekbir
alır, Mina tekbirlerle inlerdi. İbn Ömer, Mina'da kalınan günlerde tekbir
alırdı. Tekbiri namazların arkasından, yatağında, çadırında, otururken,
yürürken, o günlerin hepsinde sürekli alırdı. Meymune kurban kesimi günü
tekbir alırdı. Kadınlar, Mina günlerinde Ebban b. Osman ve Ömer İbn
Abdulaziz'in arkasında mescidde erkeklerle birlikte tekbir alırlardı.[797]
Ümmü Atıyye: Bayram
günü, bayram törenine katılmamız emredildi. Ay hali yaşayan kadınlar da törene
katılır, diğerlerinin gerisinde olurlar, onların getirdikleri tekbire ve
dualarına katılır, bu günün bereket ve temizliğini dilerlerdi.[798]
Çocukların bayram
namazı kılınan meydana gitmeleri
İbn Abbas: Ramazan
veya Kurban bayramı Rasulullah'la birlikte namaz kılınan meydana gittim; o,
bayram namazını kıldı, hutbe okudu sonra kadınların yanına gidip onlara vaaz
etti...[799]
Hafız İbn Hacer:
"Çocukların bayram namazı kılman meydana gitmeleri" yani namaz
kılmasalar da oraya giderler. Zeyn el-Munir: "Yazar yorumunda; namaz kılan
ve kılmayanların hepsini kapsamasını gözeterek 'bayram namazına' deyimi yerine
'bayram namazı kılman meydana' deyimini kullanmayı özellikle seçmiş
görünüyor."[800] İbn
Battal: "Çocukların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri; çocuğun
kendisini oyundan alıkoyabilecek, namazın ne olduğunu kavrayap onu ifsat
edecek şeylerden çekine-bilecek yaşa gelmiş olması durumunda söz konusudur
deniyor. Pek tutarlı görünmeyen bir yorum: Çocukların bayram namazı kılınan
meydana gitme lerinin meşruiyeti; bayramın bereketinden feyizlenmeleri ve
katılanların çoğunun İslam'ın şiarının gösterilmesine sağlayacağı katkıya
dayanmaktadır. Yine törene katılanların çokluğunun Önemi dolayı siy ladır ki;
ay hali yaşayan kadınların da törene katılmaları buyrulmuştur. Dolayısı ile
çocukların bayram namazı kılman meydana gitmeleri olayı, onlardan namaz kılan
kılmayan hepsini kapsamalıdır. Yalnız çocukların yanında onların davra
nışlarını denetim altında tutacak birinin olmasını gerektirir bu durum."[801]
Bayramda devlet
başkanının kadınlara vaazetmesi:
Cabir b. Abdullah:
"Rasulullah Ramazan bayramı günü kalktı, namazı kıldı. İşe önce namazdan
başladı, ardından hutbe okudu, hutbeyi bitirdiğinde kadınların yanına inip
onlara vaazetti. Bilal'in eline tutunmaktaydı. Bilal ise elbisesinin eteğini
açmış, kadınlar da ona sadaka atıyorlardı."[802]
Mızrak ve benzeri
şeylerle eğlenme:
Ebu Hureyre: "Bir
de baktık Habeşliler, Peygamber'in yanında küçük mızrakları ile oyun
oynuyorlar. Sonra Ömer geldi, eğilip çakıl taşlan alıp onlara serpti. Onun
yaptığını gören Peygamber: 'Bırak onları ey Ömer!' dedi."[803]
Bayram günü deri
kalkan ve küçük mızraklarla oyun oynama: Aişe: "... Bir bayram günüydü.
Habeşliler; deri kalkanlar ve küçük mızraklarla oyun oynuyorlardı. Ya
Peygamber'den ben istedim ya da o 'hoşlanıyor musun, seyreder misin?1 dedi. Ben
de evet, dedim. Beni arkasına aldı, yanağım yanağına değer durumda seyrettik.
O, bir yandan da: 'Bravo ey Habeşliler' diyordu. Ben usanıncaya kadar
seyrettik. 'Yeter mi?' dedi, 'evet' dedim. "Başka bir rivayette:[804]
"Durumumu, oyun izleyen genç kızın durumuna kıyas edin" ifadesi de
yer alıyor,[805]
Hafız İbn Hacer:
"Bravo ey Habeşliler" sözü, onların yaptıklarına hoşnut olduğunu ve
onları yüreklendirmek istediğini gösterir... Hadisin içeriğinin yararlanılacak
yönlerinden biri de; bayramlara da yaşanan neşenin ve bedenlerin ibadet
külfetinden rahata erdirme olgusunun aile bireylerinin tümüne
yaygınlaştırılmasının meşruluğudur... Yine hadis; bayramlarda, sevinci dışa
vurmanın dinin şiarından olduğunun da kanıtıdır.[806]Ayrıca
hadis; meşru oyunların seyredilebileceğini gösterdiği gibi. Peygamberin aile
bireyleri ile güzel geçindiğine de açıklık getirmektedir...[807]
İyad: "Hadis, kadınların, yabancı erkeklerin yaptıklarını
seyredebileceklerini gösterir. Kadınlar için yasak olan, erkeklerin
yakışıklığına bakıp ondan zevk almalarıdır" diyor."[808]
Ben de, Rasulullah'ın:
"Müslümanların toplantılarına ve dualanna tanık olurlar" sözünün;
kadınların erkekleri seyredebileceklerini teyid ettiğini düşünüyorum.[809]
Bayram namazına
ilişkin hadisler, günahsız eğlenme ve kamunun düzenlediği törenlerin izlenmesi
konulan içinde dile getirmeye iten; bayram namazının, sadece hutbenin izlediği
toplu olarak kılınan bir namazdan ibaret olmamasıdır. Eğer Öyle olsa idi; Cuma
namazı gibi mescidde kılınırdı. Yine bayram namazı; müslümanların, bayramları
dolayısı ile geniş mekana ihtiyaç duyulduğundan meydanda kıldıkları, ardından
hutbe okunan mevsimlik namaz da değildir. Meydanda kılmanın nedeni geniş yere
gereksinimi olsa; bayram namazı sadece namaz kılanlara özgü olur, kadınların
ona katılımı, Cuma namazında olduğu gibi vaaz dinlemek için isteğe bağlı
olurdu. Fakat, görüyoruz ki Rasulullah, kadınların bayram namazına
katılmalarını emrediyor ve bu işi sıkı tutuyor. Diğer yandan emir, isteklerine
bağlı olarak, bazen mescidde kılınan farz namazlara katılan kadınlara yönelik
değildir sadece. Normalde namaz için dışarı çıkma adetinde olmayan, genç bekar
kızları da kapsıyor. Dahası, ay başı hali yaşayan kadınları da. Namaz kılmayan,
ay hali yaşayan kadının, bayram namazı için dışarı çıkması nasıl olur? Evet,
onlar da çıkıyorlar, çünkü, mesele sadece namaz değil; şehir halkından mümkün
olan çoklukta kişiyi içine alabilecek bir geniş alanda, düzenlenecek büyük dini
törendir söz konusu olan. Töreni, yaşlı, genç. çocuk olmak üzere tüm
müslümanların izlemesi gerekir. Herhangi bir özür nedeni ile namaz
kılama-yanlar, namaza, tekbir getirerek, dua ederek katılabilirler. Amaç:
"Herkes hayra ve mü'minlerin dualarına tanık olacak", "Allah'ın
bu günün bereket ve temizliğinden nasip isteyecekler." İbn Daik el-îd, bu
doğrultuda şunları söylüyor: "Onun, 'Allah'tan, bu günün bereketinden
nasip isterler1 sözü; çıkmalarının nedeninin bu olduğunu hissettiriyor."[810]
Diğer yandan,
Habeşlilerin bayram günü mescidde oyun oynamaları, bayramlarda, günah olmayacak
şekilde eğlenilebileceğinin katımdır. Hz. Aişe'nin bu oyunları izlemesi de,
kadınların eğlenmeye yönelik toplantı ve törenlere katılmalarının meşruluğunu
gösterir. O oyunlara Medine'li kadınların ve kızların da katılmış olmalası,
doğaldır. Mescidde önce gelen bir sahabinin toplanmış olması, bir grup
Habeşlilerin oyun oynaması ve Hz. Aişe'nin de Rasulullah'ın arkasına saklanarak
onları izlemesi; olayın kimi Medine'li kadınlara ulaşmamış olması düşünülebilir
mi? Haber ulaştığında, onların da Habeşlilerin oyunlarını izlemek, törene
katılmak ve müminlerin annesi Hz. Aişe gibi eğlenmek için mescide gitmiş
olacakları uzak bir ihtimal olabilir mi?
Nasıl uzak bir ihtimal
olabilir ki; mü'mine kadınlar, oniki amaç için gece-gündüz Mescid'e gitmeye
alışmış bulunuyorlardı. Mescid Allah'ın evi olmakla birlikte; müslümanların
birçok problemlerinin çözüldüğü kamuya ait geniş bir alandı.
Hz. Aişe'nin
Rasulullah'ın arkasından bakması, Peygamber'in onu rida-sı ile gözlerden
saklaması olayı, onun görünmemeleri emredilen Peygamber eşlerinden olmasından
kaynaklanan bir durumdur. Diğer mümin kadınlara gelince; onların, erkeklerle
karşılaşma durumlarında gözetilmesi gereken tutum içinde kalmaları yeterlidir.
"İslam bölünmez bir bütündür." İşte; İslam, kadınları yararlı
törenlere katılmaya özendiriyor. Yine o, örtünmeyi sağlayan elbise giymeyi,
gözleri harama bakmaktan sakınmayı ve erkeklere aşırı yaklaşmadan kaçınmayı
emrediyor. Bunların tümü müslümanların namuslarına halel gelmesine yol
açmayacak temiz bir ortamın oluşturulmasına yöneliktir. Kadınların
gidebilmeleri açısından, mescidle konferans veya tören salonları arasında bir
fark yoktur. İmam Nevevi, Rasulullah'ın "Ay hali yaşayan kadınlar da,
hayra ve müslümanlarm dualarına ortak olurlar" sözünü, "Kadınların,
müslümanların toplu olarak gerçekleştirdikleri dualar, sünnet düğünleri,
öğrenim için oluşturulan oturumlar ve bunlara benzer hayra yönelik toplantılara
katılmalarının güzel bir davranış olduğunu gösterir" [811]biçiminde
yorumluyor. Bunun anlamı; kadınların, İslami kuralların gözetilmesi ile güzel
münasebetler dolayısı ile düzenlenen törenlere katılmalarının iyi bir tutum
olduğudur. Görüşümüz,"Onlar için elinizden geldiğince güç hazırlayın"
buyruğu doğrultusunda, ümmetin gücünü ortaya koyan askeri gösterilerin ve hayra
yönelik toplantılar kategorisinden olduğudur. Mertlik ve güçlülüğün
sergilendiği spor gösterileri için oluşturulan toplantılar konusunda da aynı
kanaatteyiz.
Seleme b. el-Ekva:
"Peygamber, Eşlem oymağından ok atma yarışı yapan bir topluluğa rastladı.
Onlara: 'Atın İsmail oğullan, babanız okçu idi; ben falan oğullarını tutuyorum'
dediğinde, bir grup, ok atmayı bıraktı. Peygamber, 'size ne oldu niçin
atmıyorsunuz?' dediğinde: 'Nasıl atarız, sen onları tutuyorsun', karşılığını
verdiler. Bunun üzerine Rasulullah 'Atın, ben hepinizi tutuyorum' dedi."[812]
Abdullah b. Ömer:
"Rasulullah, eğitilmiş atlarla yarış düzenledi, el-Hayfa'dan başlayan
yarışın, bitiş noktası,, yolcu uğurlama yöresiydi. Mesafe altı veya yedi mildi.
Yarış için eğitilmemiş atlarla da yarış düzenledi, yarış yolcu uğurlama [813]yöresinden
başladı, bitiş noktası Beni Zerik mescidi idi. Mesafe bir mil kadardı. İbn Ömer
de bu yarışa katılanlar arasında idi." [814]
Müslüman kadını
toplumsal yaşama ve erkeklerle yüzyüze getiren sebepleri sunduktan sonra,
-dayanaklarımızı kitap ve sünnetten çıkarmaya çalışmamıza karşın- kendimize,
kadının toplumsal yaşama katılımının Peygamberin sünnetlerinden sayılıp
sayılamiyacağını sormamız yerinde o-lacaktır. Soruya yanıtımız: Bu bölümde
geçen ve bunların ilerki bölümlerde görülecek nasslar; kadının toplumsal yaşama
katılımının ve erkeklerle karşılaşmasının salt yasaklanmamış olduğunu değil,
Peygamberin sünnetlerinden bir sünnet olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır.
Sünnet burada ilkelerine göre hareket edilen yöntem anlamındadır. Dolayısı ile
kadının sosyal hayata katılması, erkeklerle yüzyüze gelmesi, ilkelerini
Peygamberin belirlediği bir yöntem olup tüm bireysel ve toplumsal alanlarda
pratiğe geçirilmiştir. Durum o ölçüye ulaşmıştır ki; kadının toplumsal yaşama
katılımı Peygamber döneminde müslüman toplumun genel ayırıcı özelliği olmuştur.
Bu durum, bütün Peygamberlerin -onlara selam olsun- sünnetlerindendi zaten. Bu
konu üçüncü bölümde açıklığa kavuşturulacaktır, bi iznillahi.
Seleften bazıları,
kadının toplumsal yaşama katılımım yasak olmadığını onaylamakla birlikte
kadınlarla erkeklerin birbirlerinden uzak yaşamalarını tercih etmelerinin
gerektiğini vurgularsa, biz şunu söyleriz ki: Rasulullah'ın yöntemi de
başkalarının yönteminden daha sevimlidir. Rasulullah'ın yaptıklarının örnek
alınması, güzel olan tutumdur, görüşü bizim tutumumuzun doğruluğunu
güçlendirir. Şu sözü söyleyen odur: "En hayırlı yaşama yöntemi Muhammed'in
yaşama yöntemidir." Rasulullah'ın yaptıklarına karşı bizim tutumumuz
konusunda fıkıh bilginleri, görüş ayrılığı içindedirler. İmam Şevkani'nin bu
konuya ilişkin düşünceleri: Rasulullah'ın, sevap kazanmak amacı ile yaptığı
anlaşılamayan durumlarda o eyleme karşı tutumumuzun ne olacağı konusunda, görüş
ayrılığına düşülmüştür. İleri sürülen görüşlerin bize göre durumları:
1. "Onu
örnek almamız gereklidir" görüşü: Örnek almak, hem görünüm hem de nitelik
açısından başkasının eyleminin benzerini yapmaktır. O ölçüde ki; Rasulullah'ın
gönlünün isteğine bağlı olarak yaptığını, biz gerekliliğine dayandırarak
yaparsak onu örnek almış olmayız. Başka kanıt olmaksızın, salt yapmış olması o
eylemi bizim için gerekli (vacip) kılmaz. Eğer, Peygamberin gönlünün isteğine
bağlı olmak yaptığını, gerekliliğine kanıt olmaksızın, bizim için gerekli
olduğu inancıyla yaparsak, bu örnek almanın ilkeleriyle çelişir.
2. "Onu
örnek almak güzel (mendub)dir" görüşü: Doğru görüş budur. Sevap kazanma
amacı görünmüyor olsa da, aynı doğrultuda olması gerekir. Manen Allah'a
yaklaşmayı sağlayan eylemlerin, en düşük değerde olanı ise, gereklilik niteliği
olmaksızın yapılması güzel olan eylemdir. Güzel olma niteliğini, iyi yönde
artırarak gereklilik durumuna yükselten bir kanıt olmadığı sürece, onun sadece
güzel olduğunu söylemek gerekli olur. Peygamberin yapmış olması, yaptığının
yapılmasına serbestlik kazandırır, demek doğru olmaz. Bir eylemin yapılma
yapılmama serbestisi ona ilişin şer'i hüküm gelmezden önce vardır zaten. O
eyleme Peygamberin sınır koyduğunu söylemek, onu Peygamberin yapmış olmasına
gereken Önemin verilmediği anlamına gelir. Böyle bir tutum Peygamberin
yaptıklarına karşı ilgisizlik yönünde bir aşırılıktır. Bir eylemi salt
Peygamber yapmış olduğu için gerekli görmek ise; Peygamberin yaptıklarına
gerekenin üzerinde önem verme yönünde bir aşırılıktır. Doğru olan ikisi
arasında bir tutum izlenmesidir.
3. "Mubah olduğu, yani Peygamber,
tarafından yapılmış olmasının meşru kıldığının gösterildiğine" dair görüş:
Bu görüşü, Debusi et Tak-vim'de, Ebu Bekir er-Razi'den aktarmış; doğrudur diye
eklemiş, Cuveyni de el-Burhan'da bu görüşü benimsediğini belirtmiş.
Hanbelilerin görüşü de bu yöndedir. Bunlara az önce serbestlik kazandınr
düşüncesine karşı söylediklerimizle karşılık verilir.
4.
"Peygamberin ne amaçla işlediği anlaşılıncaya kadar yargıda bulunulmaz"
görüşü: tutumlarını; ne amaçla yaptığı bilinmediği sürece Peygamberin bir
eylemi gerçekleştirmiş olması ona gerekli (vacip), güzel (mendub)ve serbestilik
(mubah) özellikleri kazandırması olasılığı yanında; Peygamberin kendine
özgülüklerinden olması olasılığına, serbestlik kazandırmanın yukarıda
değindiğimiz özelliği; Rasulullah'ın kendisine özgülüklerinden olma
olasılığına; Onun özgülüklerinden olduğunu gösteren kanıt bulunmadığı
durumlarda, yaptığı tüm eylemlerin yasama kategorisinden sayılması gerektiği ilkesinin
engel oluşturur oluşuyla yanıt verilir. Sonuçta yargıda bulunmamanın
dayanaksızlığı ortaya çıkmış olur.
Şevkani, başka bir
yerde, Peygamberin Allah'a manevi yakınlık kazanmak amacıyla yaptığına kanıt
bulunmayan eyleminin örnek alınmasının güzel (mendub) olduğu görüşüne
"Allah'ın elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır" ayetini kanıt
göstererek şu yorumu yapıyor: "Eğer Peygamberin Allah'a manevi yakınlık
amacı ile gerçekleştirdiğine kanıt bulunmayan eylemlerinin örnek alınması
gerekli olsa idi ayette (lekum) kelimesi (aleykum) biçiminde gelirdi. Kelimenin
(lekum) olarak gelmiş olması, Örnek almanın gerekli (vacip) olmadığını
gösterir. Örneğin vücut bulmuş olması da, o eylemin yapılmasının,
yapılamamasına tercih edilir, yani yapılmasının güzel (mendub) olup, (mubah)
olmadığını gösterir."[815]
Kadınların toplumsal
yaşama katılmaları ve erkeklerle karşılaşmaları. Peygamberin sünnetlerinden bir
sünnet olduğu kesinlik kazandığına göre; bu sünnet zanni midir, kati midir? Bu
konudaki rivayetlerin bütün olarak -Peygamberin eylem, söz ve onaylarını
kapsayan yaklaşık üç yüz naşı havi-sünnetin tevatür düzeyini gösterdiği
inancındayız. Dolayısıyla olay, yaşanmış olması açısından kesinlik kazanmış
oluyor. Olaydan ne anlaşılması gerektiği de kesinlik arzediyor, çünkü naslann
çoğunluğu son derece açık ve seçiktirler.
Meseleyi özetlersek:
Allah bize; birlikteliğin kurallarının gözetilmek şartı yerine getirildiğinde,
erkeklerle temiz saygın kadınların birlikte pratiğe geçirecekleri dengeli bir
yaşama yöntemi önermiştir. O, salgınhklarını koruyan kadınlar, toplumsal
yaşama katılım ve erkeklerle birlikteliğin mey ve-lerini toplamaya istekli
davrandıkları durumda hayırlı, dinamik bir yaşama yöntemi olarak belirecektir.
Allah'ın yasasının yapısı her konuda bu niteliktedir. O her konuda haysiyet ve
temiz ahlâkın gerçekleştirilmesine yöneliktir. Ayrıca en temiz ahlakın
kolaylık içinde yaşanması ve haysiyetin de ciddi verimli çalışma ile
birlikteliğini ister.
Kadının toplumsal
yaşama katılımının yapısı bu. Mü'minlerin, yenilenen mesleklerinin
problemlerinin çözüme kavuşturulabilmesi için, kadının toplumsal yaşama daha
etkin biçimde katılmasını gerektiren, günümüzde önem kazanan toplumsal
pozisyonların da üzerinde durulması gerekliliği ile karşı karşıyayız. Allah
peygamberler aracılığı ile yasalarını, insanların kendi gerçekliklerine
uygulamaları ve bunun sonucu gerçekliklerinin gereken doğrultuya girerek,
olası en üst düzey yasanın sağlanması için göndermiştir. Yalnız hem ilahi
yasanın hem de yaşanan olgunun doğru bilgileri elde edilmeksizin, Allah'ın
yasası doğrultusunda yürüme olanağından söz edilemez. Verdiğimiz nasların
ilahi yasaya ilişkin bilgilerin tesbit edilmesine yardımcı olacağını umuyoruz.
Geriye olgunun doğru kavranması kalıyor ki, bu objektif istatistiklere dayanan
-bilimsel bir çalışma ile sağlanabilir, kurgu veya kişisel değerlendirmelerle
değil.
Selefin geriye
kalanları, kadınların yaşamları konusunda, Peygamber dönemi yöntemi ile
paralellik göstermeyen yeni bir yöntemi denemelerine karşın; onlar, yaşadıkları
dönemde toplumsal gerçekliğe egemen olan durumu değerlendirme açısından bizden
daha bilinçli davranıyorlardı. Köylü kadınlarla şehirde yaşayan kadınlara
farklı hükümler uyguluyorlardı. Şehirde yaşayan kadınların, yüzlerini örtmeleri
ve evde oturmaları gerekiyordu. Çünkü onların evden çıkma gereksinimleri
sınırlıydı. Aynca gereksinimlerinin çoğunu cariye ve köleler yerine
getirirlerdi. Köylü kadınlar işi, ne evde oturmaya ne yüz örtmeye zorlanıyordu.
Çiftçi kadın, kocasına yardım etmek, sürü otlatmak, pazarda evin
gereksinimlerini görmek gibi veya başka gereksinimler için her gün dışarı
çıkar, herhangi bir kısıtlama olmaksızın erkeklere karışırdı. Yani özel olarak,
köy ortamının gerektirdiği doğrultuda yaşam olayına kolaylaştırma sağlanmıştı.
Bizim de; günümüz
şehir kadının durumunu çok duyarlı biçimde algılamamız; Özellikle çalışan
kadın açısından, dünün köyü ile bugünün şehri arasında benzerliklerin ne ölçüde
arttığına bakmamız gerek. Aynca konuyu, dışarıda işte çalışmamakla birlikte,
ağır çalışma şartlan altında ezilen kocasının yerine ev dışında kimi işleri
görmek durumunda olan ev kadını açısından da değerlendirmemiz gerekir.
Söylediğiniz gibi yaşanan olgunun bilimsel olarak araştırılması gereğini
takdir etmekle birlikte burda, olgu ile güçlü bağlantılılık içinde olan ve onun
oluşmasına önemli ölçüde katkısı bulunan yeni toplumsal konumların bazılarına
değineceğiz.
1. Günümüzde
toplumun ve aynı biçimde kadının gereksinimi; bir çok kadını mesleki çalışma
kanalıyla toplumsal yaşama katılıma itmiş durumdadır. Kadını dışarı çıkmaya,
erkeklerle yüzyüze gelmeye götüren etmen budur.
2. Çağdaş
toplum, kadının toplumsal ve siyasal girişimlere katılmasına gereksinim
duymaktadır. Bu da, kadını dışarı çıkmaya ve erkeklerle karşılaşmaya
götürmektedir.
3. Çağdaş tolumun karmaşıklaşması ve kurumların
çoğalması. Öğrenim, tedavi, hizmetler, yönetim ve özellikle de; evlilik işleri,
kimlik, pasaport, aylık dağıtımı, polis ve trafik merkezleri gibi bireyle
doğrudan bağlantı içinde olan kurumlar artmış bulunuyor. Oysa eski toplum
bunlann çoğundan habersizdi. Bireyin doğrudan veya dolaylı ilişkiye girme
gereksinimde olduğu kurumların çokluğu, kadının dışarı çıkmasını ve erkeklerle
karşılaşmasını getirmektedir yapısı gereği.
4. Son
dönemlerde artık evlerde hizmetçilerin görülmez olmalan, ev dışında günlük ve
başka tür gereksinimlerinin giderilmesi konusunda kadının sorumluluğunu
artırmıştır, onu, konuklara hizmet etme, evin tamir işleri için gelen işçileri
karşılama gibi, erkeklerle karşılaşmayı gerektiren kimi işleri görme
gerekliliği ile karşı karşıya bırakarak ev içindeki sorumluluğunu da
artırmıştır.
5. Toplum
karmışıklaştı, şehrin mahalleleri arasındaki mesafeler uzaklaştı. Ağır çalışma
şartlan kocayı; çocukların okul durumlarının gözetilme^ si, tedavileri için
doktora hastaneye götürülmeleri, kimi yakınların kollanması gibi evin
gereksinim duyduğu hizmetler için yeterli zaman bulamaz duruma sokmuştur.
6. Günümüz şehir yapılaşması, evleri hava ve
güneşlilik açısından yetersizliğe götürdüğünden kadın; kocası ve çocukları ile
birlikte tenha yerlerde dinlenmek için dışarı çıkma gereksinimi içindedir.
7. Büyük
aile sistemi -aile bireylerinin çoğunu barındırırdı, büyümüş evlenmiş olsalar
da- uzakta oturan akraba ziyareti için evden ayrılma gereksinimini nadir olyalar
durumuna indirgerdi. O sistem çöküp; şehrin büyümesi, mahallelerin çoğalıp
birbirinden uzak düşmeleri olgusu ile birlikte yerine küçük aile sisteminin
oturması; kadını evden çıkıp ulaşım aracı kullanmadan herhangi bir yakını ile
doğrudan bağlantı sağlayamaz kılmıştır,
8. Toplum
karmaşıklaşması ve büyümesi; büyük yapılar içinde küçük daire sistemi, ulaşım
zorluğu, bunların tümü bir kaç olgunun ön planda belirginlik kazanmasını
getirmiştir:
- Ailenin küçülmesi.
- Komşuların
birbirinden kopması.
- Yakınların
birbirinden uzağa düşmeleri.
- Aileler arası
dostluğun sınırlılığı.
- Uzun seneler
gurbette kalınması sonucu çoğu yakınlarla ilişkilerin kesilmesi.
- Öğrenimin
yaygınlaşması, kadın erkek toplum bireylerinde farklı siyasal ve düşünsel
yönelimlerin çoğalması.
Tüm bu pozisyonlar,
eski yöntemle evlenme olanaklarının kısıtlanmasına yolaçtı. Eskiden evlenme
girişimi; yakınlar, komşular, arkadaşlar aracılığı ile gerçekleştirilirdi.
Günümüzde evlenme girişimine götürecek, tanışma olayını kolaylaştıracak başka bir
vesile bulunması zorunluluk durumu almış bulunuyor. Eskiden tanışma temelini
ailelerin tanışıklığı oluştururdu. Seçime götüren etmenlerin en Önemlisini,
ailelerin karşı aile ile akrabalık kurma istekleri oluşturur, kızla oğlanın en
Önde gelen meziyetleri de ailelerinin bireyi olmaları idi. Oğlan evine uygun
gelin araştırma olanağı sağlayan aileler arası ilişkilerin zayıfladığı günümüze
gelince; oğlanın yaşam arkadaşını kendisinin seçmesine yardımcı olacak eski
yöntemin çalışamaz duruma düşmesinin oluşturduğu boşluğu dolduracak başka bir
yöntem oluşturulması işin doğası gereğidir. Tanışma fırsatlarını çoğaltacağı
açısından öğrenim, iş, siyasal ve toplumsal girişimler kanalıyla sağlanacak
ağırbaşlı kadın erkek birlikteliği gereksinimi karşılayacaktır.Yöntemin
işlerlik kazanması; önce amaç gözetmeyen durum gereği tanışıklığı
sağlayacak" bu da evlenme adayını ilk seçim konusunda yüreklendirecektir.
Bu aşamayı kız hakkında bilgi edinme izleyecek, ilerliyerek evlenme girişimi
noktasına ulaşılacaktır. [816]
KADININ TOPLUMSAL
hayata katılmasının ve bu katılmanın gereği olarak erkeklerle görüşmesinin
İslâmi âdabını, hakim olan kanun koyucu çizmiştir. O, âdabın zirvesidir. O
âdap, ahlakı ve namusu korur, iyi ve faydalı hayatın akışım durdurmaz,
münkerden uzaklaştırır, iyi ve güzele yöneltir, kötü eğilimleri terbiye eder,
kadın ve erkeği eşit olarak nefsi rahatlığa kavuşturur. Böylece karşı cinse
karşı küçük düşürücü, saygınlığı elden bırakıcı, aşırı duygusal davranıcı
hareketler olmaz. Gerçekten İslâm'ın âdabı, âdabın zirvesidir. Gerek elbise,
gerek konuşma, gerekse bazı zorluklara sebep olan hareketler konusunda olsun
müslüman kadının, erkeğe oranla bağları daha fazladır. Kadın bunlara, erkeklerle
görüşmeyi zorunlu kılan meşru ihtiyaçlarını ve hayati maslahatlarını
gerçekleştirmek için tahammül eder. Bu tür ihtiyaç ve maslahatlar artarak
görüşme de artabilir, ihtiyaç ve maslahatlar azalarak görüşme de azalabilir.
Kanun koyucunun çizdiği âdapları sunmadan önce o âdapları gerçekleştirmeye
yardım eden bazı temel faktörleri hatırlatmak istiyoruz. [817]
Birinci Faktör:
Terbiye ve yönlendirmeye önem verme:
Bu, akidenin yerleşmesi,
ibadette ihsanın yakalanması ve ahlakın tezkiye edilmesiyle olur. Böylesi bir
önem verme olduğu zaman gençler –kız ve erkeklerler- bir yönden temiz sevgi ve
iffet, diğer yönden ise bireysel sorumluluk duygusuyla yetişirler.
"Kitap'ta
İsmail'i de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir peygamberdi. Halkına namaz
kılmayı, zekat vermeyi emrederdi. Rabb'i yanında beğenilmişti." (Meryem
sûresi, 54-55).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey inananlar,
kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve
taşlardır.,." (Tahrim sûresi, 6).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey inananlar,
ellerinizin altında bulunan (köleler, hizmetçiler) ve henüz ergenliğe ermemiş
çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah
namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkar(ıp yat)acağınız zaman ve yatsı
namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların
dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı)
ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar,
birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah, âyetleri size böyle açıklar. Allah
bilendir, hikmet sahibidir.
Çocuklarınız ergenlik
çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin
istesinler. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet
sahibidir." (Nur sûresi, 58-59).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Göklerde ve
yerde bulunan herkes Rahman'a kul olarak gelecektir. O, onların hepsini
kuşatmış ve onlan bir bir saymıştır. Onların hepsi, kıyamet günü O'na tek
başına gelecektir." (Meryem sûresi, 93-95).
Aişe (r.a.)dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular; 'Kim bu kız çocuklarına velilik
yapar ve onlara iyi davranırsa bu onun için cehenneme perde olur."[818]
Şüphe yoktur ki
kızlara en iyi ve güzel davranmanın biçimi, onları terbiyeli yetiştirmektir.
Ebu Berde'den o da
babasından: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Bir kimsenin yanında
cariye olup da onu güzelce eğitir ve terbiye eder sonra âzad ederek
evlendirirse kendisine iki ecir vardır.[819]
Cariyenin eğitim ve
terbiyesinin durumu bu olunca, hür olan genç kızların eğitim ve terbiyesinin
durumu daha da önemlidir.
Rubey'a binti
Muavviz'den rivayetle şöyle diyor: "Peygamber (s.a.v.) âşura günü sabahı
beni Ensar köylerine göndererek şöyle dedi: 'Kim oruçsuz olara1- sabahlamış ise
geri kalan gününü tamamlasın ve kim de oruçlu olarak sabahlamış ise, orucuna
devam etsin.' Rubey'a diyor ki: 'Henüz aşureyi tutuyor ve çocuklarımıza
tutturuyorduk. Çocuklar yemek isteyerek ağladıkları zaman yünden yaptığımız
oyuncaktan onlara vererek onları iftara kadar oyalıyorduk."[820]
ikinci faktör: iffeti
korumak için erken evlendirme: Abdullah b. Mes'ud'dan: "Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Ey gençler topluluğu! Kim evliliğe güç
yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü evlilik gözü harama baktırmaz ve namusu korur.
Kim de buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti azaltıcıdır."[821]
Abdulmuttalib b. Rebia
b. Haris'den: Rasulullah (s.a.v.) Mahmiye'ye[822] 'şu
çocuğu (Fadl b. Abbas) kızınla evlendir,' dedi. Mahmiye de onu evlendirdi. Onu
everdikten sonra Nevfel b. Haris'e; 'bu delikanlıyı evlendir,' dedi. Bunun
üzerine beni evlendirdi. Mahmiye'ye de humustan o iki gencin mehirleri için
belli bir miktar ödeme yapılmasını emretti."[823]
Fatıma binti Kays'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) bana 'Üsame ile evlen,' buyurdu. Ben de onunla
evlendim. Allah ondan bana hayırlar kıldı ve mutlu oldum."[824]
Rasulullah (s.a.v.),
Fatıma binti Kays'ı, Üsame'ye istediği zaman o on altı yaşının altındaydı.
Geçen nasslar genç erkekleri erken evlendirmeye işaret ediyor. Yine genç
kızların da erken evlendirilmesine işaret eden nasslar da vardır. Rasululah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Eğer Üsame cariye olsaydı evlendirinceye kadar
onu süsler, zinetlendirirdim"[825]
İbni Hacer diyor ki:
".... Hadislerde geçen 'İhsan' iffet, evlilik, İslâm ve özgürlük anlamına
gelir. Çünkü bunlardan her biri mükellefi fahişelik yapmaktan alıkor)."[826]
Aşağıda gelen hadisi
biraz düşünelim. Bu hadis, gözü haramdan korumaya yardımcı olmasının yanı sıra
evliliğin kadınlarla münasebette müslüman erkeği fitneden korumaya ne kadar
yardımcı olduğunu gösteriyor. Nitekim bu daha önce zikredilen Abdullah b.
Mes'ud'un hadisinde de varid olmuştu.
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: 'Sizden birinin hoşuna bir kadın
gidip de onun sevgisi kalbine düşerse hemen hanımına giderek cinsel ilişkide
bulunsun. Şüphesiz ki bu onun nefsinde
olan duyguyu teskin
eder."[827]
Üçüncü faktör: İyi
kontrol etmekle birlikte küçük yaşta belirli ölçüde katılma ve görüşmeyi
kolaylaştırma:
Abdullah b. Abbas'dan
rivayetle şöyle diyor: "Fadl, Rasulullah'ın terkisindeydi. Haş'em'li bir
kadın geldi. Fadl, kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Rasululah Fadl'ın
yüzünü başka yöne çevirdi.."[828]
Taberi'nin Ali
(r.a.)'dan rivayetinde ise Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Küçük
bir çocuk ve küçük bir cariye gördüm; aralarına şeytanın girmesinden
korktum"Üçüncü bir rivayette ise: "Genç bir erkekle, genç bir kız
gördüm; onlar hakkında şeytandan emin olamadım."[829]
Ümmü Atiyye rivayet
ediyor: "Bayram günü dışarıya çıkmakla emrolunmuştuk. Hatta bakireler de
kapalı bulundukları perde arkasından çıkarılmak üzere..." Başka rivayette:[830]
"Peygamberimiz bize evlilik çağına gelmiş yazışmalı köleleri ve perde
arkasında bulunanları çıkarmamızı
emretmişti[831]
İbni Abbas'tan: "...
Mekkenin fethi günü, insanlar Rasulullah'ın başına toplanarak: 'İşte Muhammed,
İşte Muhammed,' diyorlardı. Öyle ki, evlerdeki evlilik çağına girmiş yazışmalı
köleler dahi çıkmıştı."[832]
Son iki hadis,
Resululah'ın onayladığı örfün, bekar kızların evlerinden çıkmalarını
kısıtladığını ve böylece erkeklerle kadınların karşılaşmalarını azalttığını
gösteriyor.
Serahsi'nin
Mebsut'unda şöyle demliyor: ".... Cariyelerin, buluğ çağına gelince
evlenmesi gerekir. (O zamanın örfü de böyleydi). Bu da fitnenin hedefi ve
erkeklerin arzusu olur."[833]
Bekar kız yaşına girdiği zaman düşüncesi ve aklı oluşur. Kardeşi ve amcası onun
için korkarlar. (Yani onun için emin olamazlar). Kız, korkmadığı yerlere
istediği gibi gidebilir, çünkü kardeş ve amcasının onun üzerine düşmeleri, aldatılma
ve cinsel sapma sebebiyle fitneye düşmesi korkusundandır. Bu da ergenlik çağına
girmesi, aklı ve görüşünün oluşması ile ortadan kalkmıştır.[834]
Ergenlik çağında
karşılaşma alanlarının daraltılmasının anlamı, onu nihai biçimde engellemek
demek değildir. Aksine, bir yönden bu alanları azaltmak bir yönden de
gözetlemeyi artırmak anlamındadır. Gözetleme -aile düzeyinde- anne-babanın yada
bazı akrabalarının bulunmasıyla olur. Aile dışında ise gençlerin gönlünde
saygısı ve korkusu olan şahsiyetlerin bulunmasıyla olur. İlerleyen
merhalelerde, bu tür güvenli ortamlarda sınırlı görüşmenin, nefse sahip çıkma
ve iffetli görüşmelere gençleri -kız ve erkek-hazırlama ve alıştırma yönünden
olumlu etkisi vardır. [835]
1- Görüşme
ortamının ciddi olması: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Güzel (kuşkudan
uzak bir biçimde) söz söyleyin" (Ahzab, 32).
Âyet, konuşma
konusunun, münkeri içermemesi, iyilik sınırları içerisinde olması gerektiğim
işaret ediyor. Bu sebeple "görüşmenin ciddi olması" dedik. Kadın ve
erkekler arasındaki ciddiyet; güzel söz söylemedir. Oyun ve oyuncağa gelince bu
münkerdir. Ciddiyet ortamını, rahat ve serbest konuşma bozmaz. İşte bunun
örneği:
Ebu Musa'dan
rivayetle: .... Esma binti Ümeys ziyaret maksadıyla Peygamber'in hanımı
Hafsa'nın yanına gitti. Esma, Habeşistan'a hicret edenlerle beraber hicret
etmişti. Esma yanındayken Hz. Ömer Hafsa'nın yanına girdi ve Esma'yı görünce:
Bu kim? dedi. Hafsa Esma binti Ümeys, dedi. Hz. Ömer: Bu Habeşistanlı mı, dedi.
Esma da: Evet, dedi. Hz. Ömer: Biz hicret hususunda sizden önce davrandık. Bu
yüzden biz Rasulullah'a sizden daha fazla layıkız, dedi.[836]
Aynı şekilde bazı
samimi sözlerin olması ciddiyet ortamını bozmaz. İşte bunun örneği:
- Meşruk rivayet
ediyor: Aişe (r.a.)'ın yanına girdiğimizde Hasan b. Sabit ona şiir okuyordu...[837]
2- Gözü
çevirme:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İnanan erkeklere
söyle: Bakışlarını çevirsinler, namuslarını korusunlar. Bu, oniar için daha
temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını haber almaktadır. İnanan
kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler, namuslarını korusunlar"
(Nur, 30-31)
Gözü çevirmenin
anlamı; fitne korkusu yüzünden uzun uzadıya bakmaya engel olma, demektir.
İyad, diyor ki:
"Mahrem olmayan ve buna benzer durumlarda her zaman gözü çevirmek
gerekir."
İbni Abdi'1-Berr diyor
ki: "Kadının el ve yüzüne kötü niyet ve şüphe olmaksızın bakmak caizdir.
Şehvetle bakmaya gelince, elbisenin üstünden bile şehvetle düşünmek haramdır,
kaldı ki açık yüze bakmak!..."
İbni Dakik el-İyd
diyor ki: (... "min" lafzı "teb'iz" içindir, fitneden
korkulduğu zaman kadına bakmanın haram olduğu hususunda hiç ihtilaf yoktur. O
halde bu durumda "yani fitne durumunda" gözü ondan çevirmek gerekir.
Ayetin ona hamledilmesi mümkündür. O zaman ayet mutlak anlamda yada bu halin
dışında gözü çevirmenin vacip olduğunu ifade etmez."[838]
Fethu'l-Bari'de daha
önce geçen Haş'amiye hadisinin şerhinde nakledilmişti; Kadın Fadlın hoşuna
gitti ve ona iyice bakmaya başladı. Peygamber (s.a.v.) Fadlın çenesini tutarak
öbür tarafa çevirdi, onun yüzüne bakmasına engel oldu." [839]
İbni Battal diyor ki:
"Hadiste fitne den korkulduğu zaman yüzü çevirme emri vardır. Bunun
gereğine göre, fitneden emin olunursa yasak değildir. Şu âyet de buna delildir.
"İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler".
Âyet, bakışları
çevirmenin vacip olduğunu ifade ediyor ancak yüz bunun dışındadır.[840]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Allah, gözlerin
hain bakışını ve kalblerin gizlediğini bilir" (Ğafir, 19).
İbni Hacer diyor ki:
".... Ebu Hatim'den o da İbni Abbas kanalıyla 'Allah, gözlerin hain
bakışını bilir1 âyeti hakkında diyor ki: Bu güzel kadına bakan erkektir.
Kadının bulunduğu eve girer ve ona bakar. Kadın baktığını hissedince ondan
yüzünü çevirir.. Mücahid ve Katade'ye göre: Hain bakışların tamamıdır. Kirmani
diyor ki[841] 'Gözlerin hain
bakışlarını bilir' in anlamı, Allah, helal olmayanlara olan hırsızca bakışları
bilir.[842]
Said el-Hudri'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Yollara oturmaktan sakınınız.1
Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Otursakda sohbet etsek ne olur?' Rasulullah
(s.a.v.): 'O halde yolun hakkını verin,' dedi. Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü!
Yolun hakkı nedir?' Rasulullah: "Gözü harama bakmaktan çevirme, eza
etmekten kaçınma, selama cevap verme, iyiliği emre dip kötülükten alıkoyma'
buyurdular."[843]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah'a ani bakış hakkında sordum, gözümü çevirmemi emretti."[844]
- İbni Abbas'tan'dan
aktardığı şu hadiste ifade edilen günahlardan daha enteresanını görmedim:
"Ebu Hureyre'nin rivayetinde ise Rasulullah (s.a.v.): Hiç şüphesiz Allah,
âdem oğluna yaptığı zinadan payına düşeni yazmıştır. Gözün zinası bakmadır,
dilin zinası konuşmadır. Nefis arzular ve şehvet duyar. Tenasül uzvu da bunu ya
doğrular ya da yalanlar."[845]
Hadis, şehvetle
bakmanın haram olduğu hususunda sarihtir. Bunun i-çin, "nefis arzular ve
şehvet duyar" dedi. Yani bunun anlamı, şehvetsiz olduğu zaman günah
değildir, demektir.
İbni Abbas'dan;
Rasulullah (s.a.v.) kurban günü Fadlı bineğinin arkasına bindirdi. Fadl, güzel
bir adamdı. Rasulullah, insanların kendisine fetva sormaları için durdu. Hes'am
kabilesinden güzel bir kadın gelerek Rasulullah'a fetva sormaya başladı.
Kadının güzelliği Fad'ın hoşuna giderek ona bakmaya başladı. Bunun üzerie
Peygamber, Fadl'ın çenesini tutarak öbür tarafa çevirdi ve kadının yüzüne
bakmasına engel oldu"[846]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: "İbni Battal şöyle diyor: 'Hadiste fitneden korkulduğu zaman yüzü
çevirme emri vardır. Bunun gereğine göre, fitneden emin olunursa yasak
değildir. Bunu Rasulullah'ın Fadl'a yaptığı şey de tekid ediyor. Fadl, hoşuna
giderek kadına iyice baktığında Rasulullah fitneden korkup onun yüzünü
çevirmiştir. Çünkü insan oğlunun tabiatında kadınlara karşı meyil
vardır..."[847]
Aişe (r.a.) dan:
"... Bayram günü önden gelen insanlar, savaşçılık oynuyorlardı. Rasulullah
(s.a.v.) bana: 'Bakmak ister misin?' dedi. Ben de: 'Evet' dedim. Beni arkasına
alarak seyrettirdi. Başka bir rivayette[848]
Beni elbisesine gizleyerek seyrettirdi.[849]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: "beni elbisenîne gizleyerek sözü' bunun hi-cab âyetinin nazil
olmasından sonra olduğunu ve kadının erkeğe bakmasının caiz olduğunu
gösteriyor."[850]
Özet olarak:
Görüşmenin bir neticesi olarak, erkekler kadınları, kadınlar erkekleri
görebilir. Her iki taraf da gözlerini harama bakmaktan sakındırdıkları ve
şehvetten uzak oldukları sürece bunda bir sakınca yoktur.
3- Genel
olarak tokalaşmaktan kaçınma:
Daha önce şu âyetler
geçmişti: "İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler",
"İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını çevirsinler." Bu âyetler
gereği, kadın ve erkek olarak gözleri harama bakmaktan çevirmekle emrolunduk.
Çünkü bakma insanı şehvete götürür. El ile tokalaşma ise bakmaktan daha fazla
insanı şehvete götürür. Bu konuda daha fazla açıklık getirmek için şimdi
çeşitli nasları aktarıyoruz:
Şehvetle dokunmanın
haram olduğunu ifade eden nasslar:
İbni Mes'ud'dan:
"Rasulullah'a bir adam gelerek bir kadını öptüğünü ya da eliyle
dokunduğunu söyledi. Sanki bağışlamasını için gereken keffareti soruyordu.
Bunun üzerine şu âyet
nazil oldu:
"Gündüzün iki
tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın saatlerde namaz kıl; çünkü iyilikler,
kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür."(Hud sûresi, 14).[851]
İbni Abbas'tan:
"Günah işlemede, nefsi kendi isteğine bırakmaya benzeyen başka bir şey
görmedim". Ebu Hureyre'nin rivayetinde ise buyurdular: Hiç şüphesiz
Allah, ademoğluna zinadan payına düşeni yazmıştır. Gözün zinası bakmadır, dilin
binası konuşmadır: Müslim şunu da eklemiştir: "Elin zinası tutmaktır.
Neü> arzular ve şehvet duyar. Tenasül uzvu da bunu ya doğrular ya da
yalanlar."[852]
Ma'kul bin Yesâr'dan
rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Sizden birinin başına
demirden büyük bir iğnenin batırılması, kendisine helal olmayan bir kadına
dokunmasından daha hayırlıdır."[853]
Rasulullah'ın biat
alırken kadınlarla tokalaşmaktan uzak durduğunu ifade eden nasslar:
Hz. Aişe rivayet
ediyor: Rasulullah (s.a.v.) kendisine hicret eden mü'min hanımları şu âyetle
imtihan ediyordu: 'Ey Peygamber, mü'min kadınlar sana beyat etmek için
gelirlerse..?1 Mümin kadınlardan kim bu şartı kabul ederse Rasulullah ona:
'Senin beyatını sözlü olarak aldım' diyordun. Hz. Aişe: 'Andolsun ki o beyat
alırken kesinlikle elini bir kadına dokundurmadı1 diyor"[854]
Ümeyye binti Rakika
anlatıyor: Rasulullah'a İslâm üzerine beyat etmek için bir grup kadınla gelerek
şöyle dedik: Ey Allah'ın Rasulü! Sana, Allah'a hiç bir şeye ortak
koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, çocuklarımızı
öldürmeyeceğimize, kimseye iftira etmeyeceğimize ve iyilikte sana karşı
çıkmayacağımıza dair beyat edebilir miyiz? Rasulullah (s.a.v.): Gücünüz ve
takatiniz yettiği kadar, buyurdu. Biz: Allah ve Rasulü bize nefsimizden daha
fazla merhamet eder, haydi sana beyat edelim Ey Allah'ın Rasulü! dedik.
Rasulullah (s.a.v.): Ben kadınlarla tokalaşmıyorum, buyurdu.[855]
Fitneden emin olunduğu
ve ihtiyaç duyulduğunda dokunmanın mubah olduğunu ifade eden nasslar:
Enes b. Malikten: Ümmü
Seleme, Rasulullah'a deriden yapılmış bir yatak seriyordu. Rasulullah da onun
üzerinde kaylula yapıyordu. Rasulullah uyuduğu zaman Ümmü Seleme onun terinden
ve saçından alıp bir kaba koyuyor, sonra bunlardan koku yapıyordu."[856]
Enes bîn Malik'ten:
"Rasululah (s.a.v.) Ümmü Haram binti Milhan'ın yanına giriyordu. O
Rasulullah'a ikram ediyordu. Ümmü Haram Ubade bin Samit'in nikahı altındaydı. Rasulullah'a
yemek yediriyor ve başını temizliyordu."[857]
Ebu Musa'dan:
Rasulullah (s.a.v.) beni Yemen'de bir kavme gönderdi. Döndüğümde Rasulullah
Mekke yakınlarında bir yerdeydi. Bana "nasıl tehlil getirdin" diye
sordu. Ben de: "Rasulullah'ın söylediği gibi tehlil getirdim."
dedim. Sonra bana: "Yanında kurbanın var mı?" dedi. Ben de:
"Hayır" dedim. Kabeyi tavaf etmemi, say yapmamı sonra da ihramdan
çıkmamı emretti. Sonra kavmimden bir kadının yanına gittim. Kadın başımı
yıkadı ve taradı.[858]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: (Kavmimden bir kadının yanına gittim) sözünden anlaşılıyor ki, o kadın
kardeşlerinden biri nin hanımı- dır[859]
Enes bin Maîik'ten:
Medine'li cariyelerden biri, Rasulullah'ın elinden tutarak, istediği yere onu
götürüyordu.[860]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: (...Ahmet'in Ali bin Zeyd kanalıyla Enes'ten rivayetinde ise şöyle4
deniliyor. "Medine'li cariyelerden biri gelerek Rasulullah'ın elinden
tutuyor, istediği yere götürünceye kadar elini bırakmıyordu." İbni Mace
de böyle rivayet nakletmiştir.[861]
Rebia binti Muavviz
şöyle rivayet ediyor: Rasulullah'la beraber gazveye çıkıyor, beraberimizdeki
topluluğa su dağıtıyor ve hizmet ediyorduk.
(Başka bir rivayette: Yaralıları tedavi
ediyorduk) yaralıları Medine'ye geti-riyorduk.[862]
Ebu Râfi'nin hanımı
Selmâ'dan rivayetle: Rasulullah'a (s.a.v.) hizmet ediyordum. Onun bir yarası
olduğu zaman, bana üzerine kına koymamı emredinceye kadar yarası iyi olmazdı.[863]
- Abdullah bin
Muhammed bin Abdullah bin Zeyd, onların kadınlarından birinin şöyle dediğini
rivayet ediyor: Rasulullah yanıma geldiğinde, sol elimle yiyordum. Ben fakir
bir kadındım. Rasulullah elime vurarak lokmamı düşürdü ve bana: "Sol
elinle yeme, Allah sana sağ elini vermiştir." buyurdu. Böylece sağ elimle
yemeğe başladım, bundan sonra asla sol elimle yemedim."[864]
Rasulullah (s.a.v.)'in
bey'at esnasında kadınlarla musafaha etmemesiyle, bazı zamanlarda herhangi bir
kadına dokunması olaylarını birleştire biliriz. Şöyle ki; Rasulullah (s.a.v.)
birinci durumda, dokunma biçimlerinden biri olan ve özel bir anlam ifade eden
tokalaşmadan kaçınmıştır. Gerek kadın veya erkeklerle karşılaştığında, gerek
selamlaşma, dua ve yakınlaşma için onun mübarek vücuduna dokunma isteği ve
İslam üzere bey'at etme durumlarında Rasulullah kadınlarla tokalaşmadan
kaçınmıştır. Bu durumlarda Rasulullah'ın tokalaşmadan kaçınması, başka
durumlardaki dokunma biçimlerinden uzak kaldığı anlamına gelmez. Çünkü diğer
durumlarda Rasulullah (s.a.v.) bir yönden pek nadir olan fıtri ihtiyaçlarını
gidermek için bunu yapıyordu, diğer bir yönden ise o kadınların fitnesinden
emindi. Yani Rasulullah (s.a.v.) birinci durumda, genel olarak kadınların
fitnesiiiden emin olmadığı gibi tokalaşmak için de ciddi bir gerekçe
görmüyordu. İkinci durumda ise, gerekli sebeplerden dolayı bunu uygun
görüyordu. Buna suda eklenebilir. Rasulullah'ın (s.a.v.) biat alırken,
kadınlarla tokalaşmaktan kaçınması, bu meselenin kesin olarak haram olduğu
anlamına gelmez. Nitekim, varid o-lan deliller bu durumun Rasulullah'a özel
olduğunu ifade ediyor: "Ben kadınlarla tokalaşmam" hadisinde
kullanılan zamir sadece Rasulullah'a aittir. Hafız el-Heysemi de gelen şu iki
hadisi "özel durumlar" babında nakletmiş-tir.
Abdullah bin Amr'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bey'atta kadınlarla tokalaşmıyordu."[865]
Esma binti Yezid'in
rivayetinde Rasulullah şöyle buyurdular: "Ben kadınlarla
tokalaşmıyorum."
Özet olarak:
Rasulullah (s.a.v.)'in kadınlarla tokalaşmaktan kaçınması; ümmetine öğretmek
ve kanun olarak koymak için sedd-i zirai babında çoğu durumlarda, bunu, kerih
görmesi anlamındadır. Sedd-i zirai kesin değil daha evlâdır diyen, usulcülerin
görüşü de bunu te'kid etmektedir. Biz de çoğu zaman tokalaşma ve dokunmadan
kaçındığımızda; fitne ortadan kalkıp uygun biı gerekçe olduğu zaman da buna
müsamaha gösterdiğimizde Rasululah'a en güzel şekilde uyanlardan olacağımız
kanısındayız. Böyle olduğu takdirde tokalaşma müslümanlar arasında karşılıklı
iyi duygu alış verişine ve ilişki kurulmasına vesile olur. Nitekim akrabalar,
yakın arkadaşlar arasındaki taziyelerde, yolculuklarda, misafirliklerde ve
güzel bir işe teşvik etme durumları gibi özel münasebetlerde yapılan
tokalaşmalar bu türdendir.
Fakat biz, günümüz
toplumunda karşılıklı münasebetlerde kadın ve erkek arasında tokalaşma yaygın
olduğundan, bir açıdan zorluğu kaldırmak, diğer bir açıdan ise haram oluşuna
dair kesin bir hükmün bulunmayışını göz önünde bulundurarak hükmü
kolaylaştırmak zorunda kalıyoruz.
4- Kadın ve
erkek arasım ayırma ve kanşıkmaktan kaçınma:
Ümmü Seleme (r.a.Vdan
rivayette: "Rasulullah (s.a.v.) namazda selam verdiği zaman, kadınların kalkıp
gitmeleri için bir süre kalkmadan bekliyordu." İbni Şihab diyor ki:
"Rasulullah'ın beklemesi topluluğun kadınları görmeden ayrılmaları içindir
sanıyorum."[866]
Bu anlamı Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Şu kapıyı kadınlara bıraksak.."[867]
sözü de te'yid etmektedir.
Yine bir rivayete göre
Rasulullah (s.a.v.) mescidden çıkınca erkeklerle kadınlar yolda birbirine
karıştılar. Bunun üzerine Rasulullah kadınlara şöyle buyurdu: "Geç
çıksanız yahut o yolun hakkını verseniz, yolun kenarında yü-rüseniz."
Başka bir rivayette: "Kadınların yolun ortasında hakkı yoktur."[868]
Yine kadınların yolda
karışıklıktan kaçındıkları gibi kamuya ait yerlerde de karışıklıktan
kaçınmaları gerekir. Bu mescidlerde olduğu gibi diğer yerlerde de arka
tarafların kadınlara ait olduğu anlamına gelmez. Kadınların arka saflarda yer
almaları gerek mescitte olsun, gerekse kocası ve mahremle-riyle beraber
yabancıların bulunduğu evlerde olsun namaza ait özel bir durumdur. Fakat
namazın dışında uyulması gereken âdap, erkeklerle kadınların arasının ayrılması
ve karışıklığın önlenmesidir. Bu oturma yerlerinde yer ayırararak yada iş
yerlerinde karışıklığı önleyecek düzenleme yapılarak sağlanabilir. Bu manada
îmam Serahsi şöyle diyor: "Kadınlar kalabalık olduğu zaman Hacer'ul-
Esved'i selamlamazlar. Çünkü erkeklerin kadına dokunması ve onlarla karışması
yasaktır. Ancak erkeklerin olmadığı yerlerde Hacer'ul Esved'i
selamlayabilirler.[869]
5- Halvetten
kaçınma:
İbni Abbas'tan;
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Mahremlerinin bulunmadığı zaman
kadın ve erkek yalnız kalmasınlar."[870]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: ".. bu hadiste yabancıyla bir araya gelmek yasaklanmıştır. Fakat
mahrem konumunda güvenilir kadınların olması huşu sunda ihtilaf vardır. Doğru
olan caiz oluşudur, çünkü töhmet azdır.."[871]
Aşağıdakiler, yasak
olan halvet mefhumunun dışında kalıyor:
a)
insanların huzurunda onlan Halvet:
Bunun delili
Buhari'nin "İnsanlar yanında kadın ve erkeğin
halvetinin caiz
olduğu, babında rivayet ettikleridir.
- Enes b. Malik'ten:
"Ensardan bir kadın Rasulullah'a geldi ve Rasulullah onunla başbaşa
kalarak: Allah'a yemin olsun ki, sizler bana insanların en sevimlilerisiniz,
dedi.[872]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: ... (Kadın ve erkek insanların göremeyecekleri bir şekilde halvette
kalamazlar, velevki konuştukları gizli meseleyi insanların duymasından
çekinseler bile... Yine İbni Hacer diyor ki: ... (...Hadiste "yabancı bir
kadınla gizli görüşme, fitneden emin olunduğu sürece dini zedelemez"
şeklinde ifade ediliyor).[873]
b) İki ya da
üç erkeğin bir kadınla halvet etmesi:
Bunun delili şu gelen
hadistir:
Abdullah bin Amr bin
As'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Bu günden sonra
bir erkek kocası olmayan bir kadının yanına beraberinde bir yada iki kişi
olmadan girmesin."[874]
İmam Nevevi diyor ki:
Bu hadisin zahiri iki yada üç erkeğin, yabancı bir kadınla halvet
edebileceğinin caiz olduğunu gösteriyor. Bizim mezhebimizde meşhur olan görüşe
göre ise haramdır. Bu hadis iyilikleri, mürüvvetleri yada başka sebeplerden
dolayı zina üzere ittifak etmeleri oldukça uzak olan bir cemaate te'vil edilir.
Kadı da böylesi bir te'vile işaret etmiştir.[875]
c) Bir
erkeğin kadınlar topluluğuyla halvet etmesi;
Yasak olan halvet bir
erkeğin bir kadınla halvet etmesidir. Ancak erkeklerin veya kadınların birden
çok olmasıyla bu yasak kalkar.
Nevevi diyor ki: Bir
erkek, yabancı bir kızın annesiyle halvet halinde kalsa bu durum kız ve erkeği
birbirine haram eder. Bir erkek bir kaç yabancı kızın anneleriyle halvet etse
bu konuda iki görüş vardır: cumhura göre caiz olup, delili şu hadistir.
"Bu günden sonra bir erkek kocası olmayan bir kadının yanma beraberinde
bir yada iki kişi olmadan girmesin." Çünkü kadınlar topluluğu içinde
erkekle fesat olayı olmaz.[876]
6- Kocası
mukim olan kadının yanına girerken kocasından izin almak gereklidir.
Ebu Hureyre'den:
Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kocası yanın-dayken, kadının,
kocasının izni olmadan oruç tutması caiz değildir. Kocasının izni olmadan evine
birisini alması da caiz değildir. Müslim'in rivayetinde: Kocası evde olduğu
halde, kocasının izni olmadan evine birisini alması caiz değildir.[877]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: ... Bu kaydın (o evdeyken) hiç bir anlamı yoktur. Genel ifade
kullanılmıştır. Kocanın evde olmayışı kadının, evine girmek isteyene izin
verebileceği anlamına gelmez. Bilakis, kocasının evde olmadığı zamanlarda yanma
girilmesini yasaklayan birçok hadis vardır.
Yukarıdaki ifade,
kocası evde olduğu zaman kadının izin istemesinin kolay olacağını; olmadığı
zaman da mazeretli olacağını gösteriyor. Şayet kadının yanına girme zorunlu ise
koca olmadığından dolayı izin istemek gerekmiyor.[878]
Koca evde olduğu zaman
izninin gerekli olduğunu şu olay da te'kit ediyor.
Amr bin As bir
ihtiyaçtan dolayı Ali bin Ebi Talib'in evine gitti ve Ali'yi evde bulamadı.
Bunun üzerine döndü, sonra bir kaç kez daha gitti, onu evde bulamadı. Ali
(r.a.) geldiğinde ona şöyle dedi: "Bir ihtiyacın varsa hanıma bildirseydin
ya". Amr da: "Kocalarım izni olmadan hanımların yanına girmekten men
olunduk" dedi.[879]
Yine -ihtiyaç
duyulduğu zaman- koca evde olmasa da izinin gerekli olduğu görüşünü daha önce
geçen şu hadis çürütüyor: "Bu günden sonra, bir erkek kocası olmayan bir
kadının yanına beraberinde bir yada iki kişi olmadan girmesin."[880]
7-
Tekrarlanan uzun görüşmelerden kaçınmak:
Bu tür görüşmelerin
örnekleri, akrabalar ve arkadaşlar arasındaki karşılıklı ziyaretleşmeler ve bu
ziyaretlerin uzun saatler sürmesidir. Yine bu tür görüşmelerin Örnekleri, kadın
ve erkekleri uzun süre iş icabı aynı yerde tutan günlük mesleki çalışmalardır.
Bu âdab hakkında nass
bulunmasa da gözetilmesi gerekir. Çünkü bu tüi görüşmeler, hareketteki vakar,
konuşmalarda ciddiyetin devamı ve gözü harama bakmaktan çevirme gibi bir çok
âdabın gerçekleştirilmesini zorlaştırır. Bu, görüşme esnasında sürekli kadın
ve erkeğin bulundurması gereker ciddiyetve çekingenlik derecesini çoğu zaman
zayıflatır. Bu sebeple -seddi-zerai- kardeşini uygulayarak- bu tür
görüşmelerden kaçınılması gerektiğ görüşündeyiz. Ancak yapılan iş karşılıklı
görüşmeyi sürekli zorunlu kılıyor sa, sakıncasıyla birlikte, ihtiyaç duyulduğu
sürece bu yapılabilir.. Sonr: genellikle akıl ve kalbi meşgul eden ciddi
çalışmalar, vakası koruma yar dımcı olur.
8- Şüpheli
yerlerden kaçınma:
- Ömer (r.a.) dan:
Dedim ki: Ey Allah'ın Rasülü! Senin yanına iyi giriyor facirde. Müminlerin
annelerine hicabı emretsen. Bunun üzerine Allah, hicab ayetini indirdi..,[881]
Facirlerden dolayı
Ömer (r.a,), Rasulullah'ı kadınlarını örtmeye çağırdı. Buradan müsi-iman
kadının facirlere karşı örtünmesi gerektiği çıkıyor. Bunun anlamı da her türlü
şüpheli yerlerde, erkeklerle bir araya gelmekten kaçınması gerekir, demektir.
- İbni Abbas:
"İyilikte sana karşı çıkmasınlar" âyeti hakkında, bu Alah'ın
kadınlara koştuğu bir şarttır.[882]
Hafız İbni Hacer diyor
ki: "Bu, Allah'ın kadınlara koştuğu bir şarttır" ifadesindeki şart
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Taberi, Katâde'den rivayetle diyor ki: Aşarı
gitmemeleri ve erkeklerle konuşmamaları. Abdurrahman b. Avf şöyle dedi: Biz
kadınlarımızın yanında olmuyoruz ve misafirlerimiz oluyor. Rasulullah: onlara
bir zorluk yoktur, buyurdu.[883]
Bu, şüpheli kişilerle
kadınların konuşmasının yasak olduğu anlamına geliyor. Bilinen misafirler gibi
güvenilir kişilere gelince bunda bir sakınca yoktur. Bu durumu Rasulullah'ın:
"Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyeni bırakma"[884]
mealindeki hadisi açıklığa kavuşturmaktadır.
9- Açık ve
gizli günahtan kaçınma: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Kötülüklerin
açığına da gizlisine de yaklaşmayın.." (En'am, 15i). Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Günahın açığını
da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka
çekeceklerdir" (En'am, 120).
Açık olan günah
görüşme âdabmdaki hatalardır. Gizli olan günah ise haram olan bir şeyi
arzulama, ondan istifade etme ve bunu daha da ileri götürmedir. Bunun
örneklerinden biri Havat b. Cübeyir'in şu rivayetidir. Havat şöyle anlatıyor:
"Rasulullah'la beraber, Merre Zahran'a (Mekke' civarında bir yer) gittik,
bulunduğum yerden dışarı çıktığımda, kadınlar konuşuyorlardı. Hoşuma gittiler.
Döndüm ve çantamdan güzel elbisemi çıkararak giydim. Sonra onların yanma
giderek beraber oturdum. Rasulullah dışarı çıktığında: Ey Abdullah'ın babası!
dedi. Rasulullah'ı görünce şaşırıp ne diyeceğimi bilemedim: Ey Allah'ın Rasulü!
Devem huysuz. Onu bağlamak istiyorum, dedim. Rasulullah gitti bende onu takip
ettim. Ridasını bana verdi ve ağacın yanına gitti. Ağacın yeşilliğinde sanki
ben onun sırtında bir beyazlığa bakıyordum. Hacetini giderdi, abdest aldı ve
döndü. Su sakalından göğsüne doğru akıyordu. Rasulullah: Ey Abdullah'ın
babası! Devenin huysuzluğu ne oldu, dedi. Sonra yola devam ettik, Resulullah
bana yaklaşmıyor ve sadece şöyle diyordu: Allah'ın selamı üzerine olsun Ey
Abdullah'ın oğlu! O devenin huysuzluğu ne oldu. Onu öyle görünce Medine'ye
gitmek için acele ettim. Mescitte ve Peygamberin meclisinden uzak durmaya başladım.
Bu hal bir süre devam ettikten sonra mescidin boş olduğu bir vakitte oraya
giderek namaz kılmaya başladım. Rasulullah odalasından çıkarak mescide geldi ve
iki rekat hafif namaz kıldı. Ben de Rasulullah'ın gitmesi, bırakması için duayı
uzattım. Rasulullah! Ey Abdullah'ın babası! Uzat dilediğin kadar, sen
gidinceye kadar kalkacak değilim, dedi. Ben de kendi kendime; Andolsun ki,
Rasulullah'tan özür dileyeceğim ve onun gönlünde kendimi berat ettireceğim,
dedim. Gitmek için kalktığımda, Rasulullah: Ey Abdullah'ın babası! Allah'ın
selamı üzerine olsun. Devenin huysuzluğu ne oldu, dedi. Ben de: Seni hak ile
gönderene yemin olsun ki. müslüman olduğumdan bu yana devem huysuzluk etmedi,
dedim. Bunun üzerine Rasulu-lah: Üç kere Allah sana merhamet etsin, buyurdu.
Sonra daha önce olan şeylerin hiçbiri kalmadı"[885]
Böylece erkeklerle
kadınlar arasındaki genel müşterek âdabların sunulması bitmiş bulunuyor. Bir de
erkeklerin Hz. Peygamberin hanımla-rıyla görüşme âdabı var. Bunun perde
arkasından olması gerekiyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Peygamberin
hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isleyin. Bu, hem sizin
kalpleriniz hem de onlann kalpleri için daha temiz bir davranıştır"
(Ahzab, 53).
Peygamberin hanımları
için Özellikle perde farz kılınıyor. Bu Özel durumun delillerini aktarmak için
özel bir bölüm ayırdık. (Bkz: Dördüncü kısmın ikinci bölümü). [886]
1- Mütevazı
giysi:
Allah-u Teala şöyle
buyuruyor:
"... Görünen
kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini,
yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..." (Nur, 31).
Allah-u Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey peygamber,
eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı
çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler)...
(Ahzab, 59).
Allah-u Teala şöyle
buyuruyor:
"Evlerinizde
oturun, ilk cahiliyye (çağı kadmları)nın açılıp kırıtması gibi açılıp
kırıtmayın.." (Ahzab, 33).
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Cehennemliklerden iki sınıf vardır
ki, ben onları görmemişim.., giyinmiş fakat çıplak olan kadınlar.."[887]
Ümmü Atiyye'den;
Rasulullah (s.a.v.)'e şöyle sordum: "Bizden birisinin elbisesi olmazsa
dışarı çıkmasında bir sakınca var mı?" Rasulullah (s.a.v.):
"Kocasının elbisesini giyinerek çıksın" buyurdu.[888]
Fatıma binti Kays'tan
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Başörtünün düşmesini yada elbisenin
baldırından açılıp, istemediğin yerleri kavminin görmesini hoş
karşılamıyorum."[889]
(Mütevazi bir giysinin
şer'î nitelikleri için "Giysi ve Zinet" bölümüne müracaat
edilebilir.)
2- Güzel
kokudan kaçınma:
Abdullah'ın hanımı
Rasulullah (s.a.v)'in kendilerine şöyle dediğini rivayet ediyor: "Sizden
biri mescide giderse güzel koku sürünmesin."[890]
Ebu Musa el-Eş'ari'den
rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın,
güzel koku sürerek bir topluluktan geçer, onlar da 'onun kokusu şöyle şöyleydi'
diye konuşurlar. Böyle söylenmesi çirkindir."[891]
3-
Konuşurken ciddi olma: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"... Eğer
{Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici
bir eda ile
konuşmayın; sonra kalbinde bastalık bulunan kimse ümide kapılır.
(Ahzab, 32). 4-
Hareketlerde ağırbaşlı olma:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"... Gizlemekte
oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. (Dikkatleri
üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler) (Nur, 31)
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: "Cehennem ehlinden iki sınıf vardır
ki, ben onlar gibisini görmedim. İnek kuyruğu gibi kırbaçları olup da bununla
insanlara vuran kimseler. Dikkatleri çeken giyinmiş çıplak kadınlar; dikkatleri
çekmek için başlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar. Bunlar cennete
giremedikleri gibi, şu kadar mesafeden kokusu duyulan cennetin kokusunu dahi
alamazlar."[892]
Bazı müşterek görüşme
âdablan kayboluduğunda ne yapılmalıdır? Daha önce zikri geçen müşterek görüşme
adablarma müslüman erkek ve kadının önem vermesi ve bağlı kalması gerekir.
Fakat herhangi bir yerde bu adabların tamamı ya da bir kısmı kaybolduğu zaman
yapılması gereken davranış ne olmalıdır?
Adabların kaybolduğu
ölçüde bozulma olur; görüşme ve bir araya gelmelerde müslüman erkek ve kadının
duymaları gereken rahatsızlık olur. Bazı adabların kaybolması durumunda
müslümanın, mevcut maslahatı ve muhtemel bozulmayı kıyaslayarak, hangisi daha
ağır basıyorsa ona göre hareket etmesi gerekir. Bununla ilgili geniş açıklama
ilerde gelecektir. Müslümanın her halükarda dikkat etmesi gereken şeyler: a)
Görüşme ortamından kaçınmak müslümana zorluk getiriyorsa müslüman erkek ve
kadının zorluğu kaldıracak bir şekilde, zaruret miktar mevcut durumu kabul
etmesi gerekir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Allah dinden sizin
üzerinize bir zorluk kılmadı" (Hac, 78).
b) Müslüman kadın veya erkeğin bir ortamda
bulunması, hayra götürüyor veya serden uzaklaştırıyorsa, Allah'a tevekkül
ederek orada bulunmaları, bazı yanlışları düzeltmek için çaba sarfetmeleri
gerekir.
c) Bazı
müslümanlarda, bazen görüşme adabına cehalet ve zaruretten dolayı aykırı
davranma olabilir. Mü'minlerin kardeşleri hakkında dikkatli olmaları, Allah'tan
sakınmaları, dillerini kötü sözlerden korumaları ve asılsız iftiradan uzak
durmaları gerekir. Bu hususta ifk hadisesi bir ibrettir. Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Çünkü siz bu
iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız
şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz.
Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda: "Bunu
konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşa! Bu, çok büyük bir iftiradır", demeli
değil miydiniz?" (Nur, 15-16).
Rasulullah da:
"Kişinin her duyduğunu söylemesi, kendisine günah o-larak yeter"
buyurmaktadır.[893]
d) Asılsız
zina iftirası, kişinin kendi istek ve arzularına uyarak insanları suçlamasıdır.
Bu da bazı müslümanların görüşme adabına riayet etmemelerinden kaynaklanır.
Çoğu zaman yapılması gereken zahire bakmakla yetinip, görüşme adabına riayet
etmeyenlere itibar etmemek ve onları serî adaba sarılmaya çağırmaktır. Allah
gizli olanları en iyi bilendir.
Aynı zamanda, hata
yapmakta olan müslümanları kendilerini düzeltmeleri ve ellerinden geldiği
kadar töhmetli yerlerden uzak durmaları konusunda uyarıyoruz. [894]
PEYGAMBERLER DÖNEMİNDE
kadının toplumsal hayata katılmasıyla ilgili sunacağımız nasslar, kadının
toplumsal hayata katılması ve görüşmesi sünnetinin önceki peygamberlerin kadim
bir sünneti olduğunu ve Peygamberimizin de bunu takip ettiğini göstermek
içindir. Mü'min erkek ve kadının isteği olmadan zaruri hallerde görüşmenin
olduğu bazı nasslara -ki bunlar azdır- işaret etmek istiyoruz. Yine çok az nass
var ki, müslüman olmayan kadınlarla görüşmenin vukubulduğunu gösteriyor. Bu
nassları, mü'min erkekler topluluğunun durumunu ve hangi konuda olursa olsun
gerçekleşecek görüşme biçimlerini açıklamak için aktarmıştı. [895]
"Nihayet emrimiz
gelip tandır kaynayınca, Nuh dedi ki: (hayvan çeşitlerinin) her birinden iki
çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve
iman edenleri gemiye yükle. Zaten onunla beraber pek azı İman etmişti."
(Hud, 40).
Celaleyn tefsirinde
"Aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında" ifadesiyle ilgili deniliyor
ki: Yani helak olacaklar, karısı ve oğlu Kenan. Hâm, Sam ve Yafes'i gemiye
bindirdi. "Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti." Deniliyor ki:
Altı erkek ve hanımlarıydı. Yine deniliyor ki: Gemiye binenlerin toplam sayısı
seksen kişi idi. Bunların yarısı erkek yansı da onların kanlarıydı. [896]
a) Sıkıntı
ve zorluklarda:
Ebu Hureyre şöyle
rivayet ediyor: İbrahim (a.s.) hayatı boyunca sadece üç yerde yalan
söylemiştir. Bunların ikisi Allah'ın zatı ile ilgiliydi. Birincisi: "Ben
hastayım" sözü, diğeri: "Bilâkis onların şu büyük olanı
yapmıştır" sözü. Bir başka yerde İbrahim şöyle dedi: Günlerden bir gün
Sara ile beraberken zorbalardan bir zorba yanlarına geldi. Onun için:
"İşte bir adam, yanında da insanların en güzeli bir kadın" denildi.
Sonra İbrahim'i götürüp Sara hakkında: "Bu kim?" diye sordular. O da:
"Benim kız kardeşim" dedi. Bunun üzerine Sara geldi, ona: Ey Sara,
yeryüzünde senden ve benden başka mü'min olan yok, bana seni sordu, ben de kız
kardeşim dedim, beni yalanlama" dedi. Sonra Sara'yı götürdüler. Ne zaman
ki ona dokunmak istedi, eli tutuldu. Bunun üzerine: "Benim için Allah'a
dua et, sana zarar vermeyeceğim" dedi. Sara Allah'a dua etti eli çözüldü.
Sonra tekrar dokunmak istedi eli tekrar aynı sekide veya daha şiddetli tutuldu.
Tekrar: "Benim için Allah'a dua et, sana zarar vermeyeceğim" dedi.
Sara dua etti; eli çözüldü. Zorba a-dam, kapıcılardan birini çağırarak dedi ki:
"Bana insan değil, şeytan getirmişsiniz. Ona Hacer'i de hizmetçi olarak
verin". Daha sonra Sara, İbrahim'in yanına geldi, O namaz kılıyordu.
Eliyle işaret ederek "halin nedir?" diye sordu. Sara: Bugün fâcirin
veya kâfirin hilesi ters döndü ve bana Hacer'i hizmetçi verdi" dedi. Ebu
Hureyre diyor ki: "Ey gök suyunun oğulları, bu sizin annenizdir."[897]
b) Günlük
münasebetlerde: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Rabbimiz, ben
çocuklarımı ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabb'imiz, namazı kılsınlar diye
öyleyse insanların bir kısmının gönlünü onlara meylettir, onları çeşitli
ürünlerle rızıklandir ki sana şükretsinler." (İbrahim, 37).
İbni Abbas rivayet
ediyor: Kadınlarda ilk defa kemeri takan İsmail'in annesi idi. Onu Sara'ya
karşı izlerini gizlemek için takmıştı. Sonra o, İsmail'i emzirirken İbrahim
(a.s.) yanına geldi. İsmail'in annesi İsmail'i mescidin üst tarafında zemzemin
yanında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O gün Mekke'de hiç kimse yoktu.
İbrahim (a.s.) onlara biraz hurma ve yiyecek bırakarak ayrıldığında İsmail'in
annesi onu takip ederek: Ey İbrahim! Nereye gidiyorsun? Bizi insan ve cin
olmayan bu vadide mi bırakıyorsun? dedi. İsmail'in annesi bunu bir kaç kere
tekrarladı. İbrahim (a.s.) ona dönüp bakmayınca İsmail'in annesi: Sana bunu
Allah mı emretti, dedi. İbrahim (a.s.) da: Evet, dedi. O da: O zaman bize zarar
gelmez deyip geri döndü. İbrahim (a.s.) yoluna devam ederek Seniye'ye varınca
kimsenin görmediği bir yerde ellerini kaldırarak onlar için şu duayı yaptı:
"Rabbimiz! Ben çocuklarımı ekinsiz bir vadiye yerleştirdim."
İsmail'in annesi de İsmail'i emziriyor ve yanındaki sudan ona içiriyordu. Su ve
azıkları bitince İsmail ve annesi susadı. İsmail'in annesi etrafına bakmaya
başadı... Safa tepesini kendisine en yakın yer olarak gördü. Oraya çıkıp
herhangi bir kimsenin olup olmadığına baktı. Vadide kimsenin olmadığını görünce
aşağı indi. Sonra Merve'ye gelerek etrafta her hangi bir kimsenin olup
olmadığna baktı. Bu arayışı içerisinde tam yedi kez Safa ile Merve arasında
gidip geldi. İbni Abbas'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyor:
"İşte insanların yaptıkları sa'y, bundan dolayıdır." Merve tepesine
ulaşınca bir ses işitti. Ses olup olmadığını anlamak için bir daha dinledi ve
aynı sesi duydu ve şöyle dedi: "Seni işitiyorum, yanında yiyecek var
mı?" dedi. Bir de baktı ki zemzemin olduğu yerde bir melek, ayağının
ucuyla ya da kanatlarıyla yere vurarak su göleti oluşturarak eliyle işte böyle
dedi. İsmail'in annesi eliyle su kabını doldurmaya başladı. Suyu aldıkça altta
tekrar doluyordu. İbni Abbas'tan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuşlardı: "Allah, İsmail'in annesine merhamet etsin! Eğer zemzemi
bıraksaydı ya da zemzemden kabını doldurmasaydı o yeryüzünde akan bir ırmak
olurdu" İsmail'in annesi diyor ki: Onu içtim ve çocuğumu emzirdim. Melek
ona: Helak olmaktan korkmayın. Allah'ın bu evini, bu çocuk ve babası bina
edecek. Allah onun ehlini zayi etmez, dedi. Kabe toprağın üzerinde yüksek bir
tümsekteydi. Sel suları gelerek onun sağından ve solundan götürüyordu. Bu durum
Kahtan oğullarından bir grubun Mekke'nin yakınlarından geçerken onu
görmelerine kadar devam etti. Kahtan oğulları Mekkeye indiklerinde birşeyin
üzerinde dönen ve fakat oraya inmekten tereddüt eden bir kuşu gördüler. Dediler
ki: Bu kuş bir suyun üzerinde dönüyor. Biz bu vadiyi tanıyoruz, burada su
yoktu. Bir yada iki kişiyi yanına gönderdiler. Gidenler bunun bir su olduğunu
kendilerine söylediler. Onlar suyun yanına geldiklerinde İsmail'in annesini
suyun başında buldular ve ona: Yanına gelmemiz için bize izin verir misin?
dediler. O da: Evet fakat suda sizin hakkınız yok, dedi. Onlar da: Evet
dediler. İbni Abbas'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
"İsmail'in annesi onların gelebileceklerini söyledi. Zaten o insanları çok
seven biri idi. Bunun üzerine onlar, kendileri ve aileleriyle birlikte
geldiler." Hatta onlar içerisinde şairler de vardı. Çocuk büyüdüğünde
onlardan Arapça'yı öğrendi. Çocuk büyüyüp genç olunca onu çok sevdiler ve
kendilerinden olan bir kızla evlendirdiler ve İsmail'in annesi vefat etti."[898]
c)
Ziyarette:
İbni Abbas (r.a.)'dan:
"... İbrahim, vadiye bıraktığı oğlu İsmail evlendikten sonra onun evine
geldi. İsmail'i evde bulamadı. Hanımına onu sordu. Hanımı da: "Bizim için
rızık kazanmaya gitti" dedi. Sonra geçimlerini ve yaşayışlarını sordu. O
da: Kötü durumdayız, şiddetli darlık içindeyiz" diye ona şikayet etti.
İbrahim: "Kocan geldiği zaman ona selam söyle ve kapısının eşiğini
değiştirsin dediğimi söyle" dedi. İsmail geldiğinde sanki gözleri bir şey
arıyordu ve dedi ki: "Bugün birisi geldi mi?" Hanımı da: Evet, şöyle
şöyle bir ihtiyar geldi, bize seni sordu, ben de haber verdim. Geçimimizin
nasıl olduğunu sordu. Ben de şiddetli zorluk içinde olduğumuzu söyledim."
dedi. İsmail: "Sana bir şey tenbih etti mi?" diye sordu. O da: Evet,
bana sana selamını ve kapısının eşiğini değiştirsin dediğini söylememi emretti.
İsmail: O, babamdı. Bana, seni ehline göndermemin gerekli olduğunu
emretti" dedi. Bunun üzerine o kadının boşadı ve başka bir kadınla
evlendi. İbrahim bir süre geciktikten sonra geldi ve onu bulamadı. Karısının
yanına girerek onu sordu. Hanımı: Bize rızık kazanmaya çıktı, dedi. O'da: siz
nasılsınız? Geçiminiz, durumunuz nasıl? diye sordu. Hanımı: Biz iyiyiz ve
rahatız, diyerek Allah'a hamd etti. O da: bu gün yemeğiniz nedir? dedi. Hanım:
Et, dedi. İçeceğiniz nedir, dedi. Hanım: su, dedi. O da: Ey Allah'ım! Bunların
etlerini ve sularını mübarek et, dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"O gün onlara dua yapilmasaydı, bir habbeleri dahi olmazdı". Kocan
geldiği zaman ona selamımı söyle ve kapısının eşiği üzere sabit olsun, dedi.
İsmail geldiğinde: Eve biri geldi mi? dedi. Hanım da: Evet, güzel görünümlü bir
ihtiyar geldi, ona iyi davrandım. Bana seni sordu, ben de durumunu haber
verdim. Geçimimizin nasıl olduğunu sordu. Ben de, çok iyi dedim, dedi. İsmail
sana bir tavsiyede bulundu mu? dedi, Hanım da: Evet, sana selamı var ve kapının
eşiği üzere sebat etmeni istiyor, dedi. İsmail de: O babamdı. Sen de esimsin.
Seni tutmamı emretmiş, dedi.[899]
d)
Misafirlikte:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Elçilerimiz,
İbrahim'e müjde getirip: 'Selam!1 demişlerdi. O da "Selam!1 dedi; çok
durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya
uzanmadığnı görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku
duydu. 'Korkma', dediler, 'biz Lut kavmine gönderildik.' Ayakta durmakta olan
karısı, güldü. Biz de ona İshakı müjdeledik. İshak'ın ardından da Yakub'u.
'Vay' dedi. 'Ben bir kocakarı, bu kocam da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu,
cidden şaşılacak bir şey!' Dediler ki: Allah'ın işine mi şaşıyorsun? Allah'ın
rahmeti ve bereketleri sizin üzerin izdedir, ey ev halkı! O övülmeğe layıktır,
iyiliği boldur.' (Hud: 69-73).
Celaleyn tefsirinde
deniliyor ki: "Onun karısı" yani, İbrahim'in karısı. "Ayakta
olan" yani, onlara hizmet ediyordu. "Güldü" yani, onlara
helâklarını müjdeleyince. Yine bu anlam Taberi ve Kurtubi'nin rivayetlerinde
de aktarılmaktadır.
Buhari'nin naklettiği
şu hadis "erkeklerin kadınlara selam vermesi" babı altında geçmişti:
"Ey Aişe: işte Cebrail sana selam veriyor." İbni Cerir
"meleklere adamlar denilmez" diyerek itiraz edenlere, "Cebrail
Rasulullah'a çoğunlukla insan suretinde geliyordu" diye cevap vermiştir.[900]
Sıkıntı ve zoı
laklarda: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Yusuf un evinde
kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip: 'Haydi
gelsene!' dedi. (Yusuf): 'Allah'a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı.
Zalimler iflah olmazlar!' Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabb'inin
doğruyu gösteren delilini görmeseydî o da onu arzu etmişti. Böylece biz
kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü O, ihlasa erdirilmiş (temiz)
kullarımızdandır. Kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yusuf 'un gömleğini arkadan
yırttı. Kapının yanında kadının beyine rastladılar. Kadın: 'Senin ailene
kötülük yapmak isteyenin cezası nedir? Zindana kapatılmak veya acı bir biçimde
işkence edilmek değil midir?' dedi. (Yusuf): 'O, benden murad almak istedi!'
dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: 'Eğer Yusuf un
gömleği önden yırtılmışsa kadın doğrudur, O yalancılardandır.' "Ve eğer
onun gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancıdır; O, doğrulardandır!1
(Kadının kocası, Yusufun) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce
(kadına): 'Bu sizin düzenlerinizdendir, dedi, gerçekten sizin düzeniniz
büyüktür!' 'Yusuf, sen bundan vazgeç (bunu kimseye söyleme), (ey kadın), sen de
günahının bağışlanmasını dile! Çünkü sen, günahkârlardan oldun!' Şehirde
birtakım kadınlar: 'Vezirin karısı, uşağının nefsinden murad almak istemiş!
Sevda, onun bağrını yakmış! Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz!'
dediler. (Kadın) onların (dedi-kodu yaparak kendisini dile düşürme) düzenlerini
işitince, onlara (adam) gönderdi, (yemeğe davet etti). Onlar için dayanacak
yastıklar hazırladı ve her birine de birer bıçak verdi. (Yusufa): 'Çık,
karşılarına!' dedi. (Kadınlar, Önlerine konan meyvalan soyup yemekle meşgul
iken) Yusuf u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler (ona hayranlıklarından
ötürü), ellerini kestiler ve: Allah için. hâşâ, bu insan değildir; bu ancak
güzel bir melektir' dediler. (Kadın) dedi ki: 'İşte siz beni bunun için
kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murad almak istedim de o, iffetinden
ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve
alçalanlardan olacaktır!' (Yusuf); 'Rabbim, dedi bana göre zindan, bunların
beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan, onlara
meylederim ve cahillerden olurum!" Rabb'i onun duasını kabul buyurdu da
onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz o, İşitendir, bilendir. Sonra (aziz
Kıtfır ve adamlarını Yusuf un masumluğu hakkındaki) bu delilleri gördükleri
halde yine onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi." (Yusuf,
23-35). [901]
a) Sıkıntı
ve zorluklarda: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Musa'nın
annesine, "O (çocuğunu emzir, başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir
sandık içinde) onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme biz onu elçilerden
yapacağız" diye vahyettik. Nihayet onu Firavun ailesi aldı ki, kendilerine
bir düşman ve başlarına dert olsun. Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri
yanılıyorlardı. Firavn'ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): "Bana da,
sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu Öldürmeyin, belki bize
yararı dokunur, ya da onu evlat ediniriz" dedi. (Onu almakla hata
ettiklerini) anlamıyorlardı. Musa'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı.
(Meraktan çatlıyordu). Eğer biz (va'dimize) inananlardan olması için onun
kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, nerdeyse işi açığa vuracaktı. (Musa'nın)
kızkardeşine: "Onun İzini takip et" dedi. O da onlar farkına varmadan
onu uzaklan gözetledi. Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmeyi) haram
etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Firavn ve ailesi, çocuğun emeceği
bir dadı bulma telaşı içinde idiler. Kız kardeşi uzaktan, durumu görünce
sokuldu): Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce
eğitecek bir aileyi göstereyim mi? dedi. Böylece biz onu, annesine geri verdik
ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu bilsin.
Fakat çokları bilmezler." (Kasas, 7-13).
b) İyilik
etmede Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Medyen suyuna
varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını
gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye
hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin
içine sokulamıyoriar, herkesin çekilmesini bekliyorlar, su İçmek için
sabırsızlanan hayvanlarının suya gitmelerine zor engel oluyorlardı. (Musa,
onlara): "İşiniz nedir, (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz)?"
dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup
hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da yaşlı bir ihtiyardır. (O gelemez).
"Hemen (Musa) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi: "Rabbim,
dedi, doğrusu bana İndireceğin bir hayra muhtacım, (azıcık azık indir de şu
karnımı doyur)." Derken o iki kızdan biri utana utana yürüyerek ona geldi.
"Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini
verecek" dedi. (Musa), o (kızların babalarına gelip (başından geçen)
hikâyeyi anlatınca o: "Korma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.
(Kasas, 23-25).
Bu âyetler, görüşme ve
karşılaşma ile ilgili sadece bir alan değil, birden çok alanı içermektedir.
İşte bunlar:
Mesleki çalışma (yani
koyunları gütme): "Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına
karışmasın diye hayvanlarını) sudan men eden iki kız buldu."
Soru sorma ve
durumlarla ilgilenme "(Musa onlara): İşiniz nedir? dedi. Dediler ki:
"Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız".
İyilik yapma.
"Hemen (Musa) onların kinide suladı, sonra gölgeye çekildi"
İyiliğe karşı
mükâfatlandırma: "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın
ücretini verecek dedi." [902]
Hüküm vermede:
Ebu Hureyre'den,
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "İki kadın vardı. Bunlardan birinin
çocuğunu kurt gelip götürdü. Kadınlardan biri, diğer arkadaşına: Kurdun
götürdüğü çocuk senin çocuğun idi, dedi. Aralarında hüküm vermesi için Davud
(a.s.)'a gittiler. Davud (a.s.) da çocuğu büyük kadına verdi. Sonra Davud
(a.s.)'ın oğlu Süleyman (a.s..)'a baş vurarak olayı haber verdiler. Süleyman
(a.s.) onlara: Bana bir bıçak getirin de onu aranızda ikiye paylaştırayım,
dedi. Bunun üzerine genç kadın: Hayır, Allah sana merhamet versin, böyle yapma!
Ben çocuğu istemiyorum. Çocuk o kadının olsun, dedi. Süleyman (a.s.) da çocuğu
genç kadına verdi."[903]
Emir sahiplerine
başvurmada: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"(Ve) dedi ki:
"Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa
tanımayacak mı?" Melike gelince (ona): "Senin tahtın da böyle
mi?" dendi. "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti.
(Allah'ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman
olmuştuk." Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid
dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi. Ona:
"Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını
sıvadı. Süleyman: "O, cilalı, şeffaf sırçadandır." dedi. (Melike):
"Rabb'im ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleyman'la beraber alemlerin
Rabbi Allah'a teslim oldum?" dedi." (Nemi, 41-44). [904]
a) Sıkıntı
ve zorluklarda:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Beşikte, üç kişiden başka kimse
konuşmadı; Meryem oğlu İsa ve Cüreyce nisbet edilen çocuk. (Buhari'nin
rivayetinde ise, İsrailloğularından kendisine Cüreyc denen bir adam vardı.)
Cüreyc abid bir kimse olup inzivaya çekildi. O inzivada namaz kılarken annesi
yanma gelerek: 'Ey Cüreyc'! dedi. O da: 'Ya Rabbi! Annem mi, namazım mı?' dedi.
Namazına devam etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün annesi geldiğinde yine namaz
kılıyordu. Annesi: Ey Cüreyc! dedi. O da: Ya Rabbi! Annem mi namazım mı, dedi.
Namazına devam etti. Annesi geri döndü. Ertesi gün yine annesi gelip: 'Ey
Cüreyc!' dediğinde yine namazına devam etti. Annesi: 'Ey Allah'ım! Onun canını
fahişelerin yüzüne bakmayıncaya kadar alma1 diye beddua etti. İsrailoğullan
Cüreyc'i ve ibadetini hatırlatınca güzelliği ile tanınan fahişe bir kadın:
'Eğer isterseniz onu sizin için fitneye düşüreyim' dedi. Kadın kendisini ona
teklif etti; ancak o iltifat etmedi. Sonra onun inziva yerine sığınan bir
çobanla zina etti ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca İsrailoğullarına gelerek
bunun Cüreyc'ten olduğunu söyledi. Bunun üzerine İsrailoğullan Cüreyc'e
giderek inzivadan çıkarıp dövdüler ve inziva yerini de yıktılar. Cüreyc: 'Ne
istiyorsunuz?' diye sorduğunda: şu fahişe kadınla zina ettin, senin çocuğunu
doğurdu, dediler. O da: 'Çocuk nerede?1 dedi. Çocuğu getirdiler. O da: 'Beni
bırakın namaz kılayım' dedi. Namazı bitirince çocuğu getirdiler. Çocuğun
karnını elleriyle sıvazlayarak: 'Ey çocuk! Baban kim?' dedi. Çocuk da 'falan
çoban' dedi. Sonra çocuğu Cüreyc'ten alarak sırtını sıvazladılar ve Cüreyce
dediler ki: 'Sana inziva yerini altından yapalım.' O da: 'Önce yaptıkları gibi
çamurdan yapın1 dedi."[905]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Burçlar sahibi
göğe andolsun, vadedilen güne andolsun, (O gün) şahide ve şahitlik edilene
andolsun. Ki kahroldu o hendeğin adamları. O yakıt doldurulup tutuşturulmuş
ateş (hendeğinin adamları)! Onlar o (ateş hcndeği)nin başında oturmuşlardı. Ve
onlar mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Mii'minler sırf aziz. övgüye
layık Allah'a inandıkları için o (zalim)ler onlardan öc aldılar. O (Allah) ki
göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Allah her şeye tanıktır. İnanmış erkek
ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar
için cehennem azabı vardır; ve onlar için yangın azabı vardır." (Buruc,
1-10).
Süheyb (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden Önce bir kral vardı. Yanına
gözleri görmeyen bir adam gelerek daha önce oturduğu gibi oturdu. Kral ona:
'Gözlerini sana kim döndürebilir?' dedi. Adam: 'Rabbim' dedi. Kral: 'Senin
benden başka rabbin mi var?' dedi. Adam: 'Benim ve senin rabbin, tek olan
Allah'tır' dedi. Kral, adama işkence yapmaya başladı. Krala gelerek dediler
ki: İnsanların Allah'a iman etmesinden korkuyordun. Başına gelenleri gördün
mü?' Bunun üzerine Kral yolların girişine kanallar kazılmasını emretti.
Kanallar kazıldı ve içleri ateşle dolduruldu. Kral: 'Kim dininden dönmezse onu
ateşe atın1 dedi. Onlar da dediği gibi yaptılar. Sıra beraberinde çocuğu olan
bir kadına gelmişti. Kadın ateşe gitmekte tereddüt edince çocuğu ona: 'Ey Anne!
Sabret, sen hak üzeresin' dedi."[906]
b) Muhtelif
şartlarda:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: '... İsrail oğullarından bir çocuk
annesini emerken hayvanına binmiş güçlü ve güzel görünümlü bir adam geçti.
Çocuğun annesi: 'Ey Allah'ım! Çocuğumu bunu gibi yap' dedi. Çocuk annesinin
memesini bırakarak ona baktı ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ım! Beni onun gibi
yapma1. Sonra annesinin memesini emmeye devam etti. Resulullah, devamla diyor
ki: Sonra bir cariye gördüler. Onu döverek: 'Zina ettin, hırsızlık yaptın1
diyorlardı. Cariye de: 'Allah bana yeter, o, ne güzel vekildir1 diyordu.
Çocuğun annesi: 'Ey Allah'ım! Çocuğumu onun gibi yapma' dedi. Çocuk, memeyi
bırakarak annesine baktı ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ım! Beni onun gibi yap'.
Sonra çocuk şöyle demiştir: 'O adam zorba birisiydi. Bundan dolayı: Ey Allah'ım
beni onun gibi yapma, dedim. Zina ettiğini ve hırsızlık yaptığını söyledikleri
cariye, zina etmemişti, hırsızlık da yapmamamıştı. Bunun için: Ey Allah'ım:
Beni onun gibi yap dedim."[907]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Allah, Adem'i,
Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. (Bunlar)
birbirinden türeyen nesillerdir. Allah işitendir, bilendir. İmran'ın karısı
demişti ki: 'Rabbim, kamımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul
buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.' Onu doğurunca -Allah onun ne
doğurduğunu bilirken- yine şöyle dedi: 'Rabb'im, onu kız doğurdum, erkek, kız
gibi değildir. Ona Meryem adım verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerriden
sana ısmarlıyorum.' Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir
bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya da onun bakımını üstlendi. Zekeriyya, Onun
yanına, mihraba her girdiğinde yanında bir nzık bulurdu. 'Ey Meryem, bu
nereden?' derdi. (O da) 'Bu, Allah katından' derdi. Zira Allah, dilediğine
hesapsız rızık verir." (Al-i İmran, 33-37).
"Rabbim karnımda
olanı tam hür olarak sana adadım" âyetinin açıklamasında Celaleyn
tefsirinde deniliyor ki: "Senin kutsal evine hizmet etmesi için dünya
uğraşılarından tamamen uzaklaşmış bir halde sana adadım. Onu annesi, kutsal
evin bekçisi hahama getirerek: "Bu size bir adaktır' dedi. Böylece
Zekeriyya onu aldı ve mescidde de ona bir oda yaptı. Odaya Zekeriyya'dan başka
kimse çıkmıyordu."
Buhari, Sahihinde, Ebu
Hureyre'den şu hadisi naklediyor: "Mescidde bir kadın veya bir erkek
ikamet ediyordu. Onu kadından başka kimse görmüyordu."[908]
Buhari, babın başlığında, İbni Abbas'm: "Karnımda olanı tam hür olarak
sana adadım" âyetini, mescide hizmet etmesi için, şeklinde açıkladığını
nakletmiştir.
Hafız İbni Hacer diyor
ki: "Görülüyor ki onların şeriatlarında çocuklarını adama (nezir) sahihti.
Buhari'nin bunu nakletmesindeki gaye sanki şuna işaret etmek içindir:
Mescidlere hizmet etmeye önem vermek önceki ümmetlerce de meşrudur. Öyle ki
onlardan bazıları mescide hizmet için çocuklarını bile adamışlardır."[909]Allahu
Teala şöyle buyuruyor:
"Kitab'da
Meryem'i de an. Bir zaman o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere
çekilmişti. (Evinde veya mabedde bir kenara çekilip kendini ibadete vermişti).
Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu (Cebrail'i) ona
gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü. (Meryem) dedi ki:
"Ben senden çok, esirgeyen (Allah'a) sığınırım. Eğer (Allah'tan)
korkuyorsan (bana dokunma)." (Ruh): "Ben, dedi, sadece Rabb'inin
elçisiyim: Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)."
"Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe
de değilim." (Ruh): "Öyledir, dedi, Rabb'in: O bana kolaydır. Onu
insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu yapacağız) dedi ve
iş olup bitti. (Meryem), gebe kaldı. Öylece uzak bir yere çekildi. Doğum
sancısı onu, bir hurma dalı(nın alti)na getirdi: "Keşke dedi, bundan Önce
Ölseydim de unutulup gitseydim!" Altından (Ruh) ona şöyle seslendi:
"Üzülme, Rabb'in alt tarafında bir su arkı var etti." Hurma dalını
sana doğru silkele, üzerine olmuş, taze hurma dökülsün." "Ye, iç,
gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman için
(susma) oruc(u) adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım de." (Meryem)
onu taşıyarak kavmine getirdi: "Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş
yaptın." "Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen
de fahişe değildi (sen ne yaptın böyle)?" (Meryem) çocuğu gösterdi.
Dediler ki: "Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" (Çocuk): "Ben
Allah'ın kuluyum, dedi. (O) bana Kitabı verdi, beni peygamber yaptı."
"Beni bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz
kılmayı, zekat vermeyi emretti." "(Beni) anneme iyilik eder (kıldı),
beni baş kaldıran bir zorba yapmadı." "Doğduğum gün de, Öleceğim gün
de ve diri olarak kaldırılacağım gün de bana esenlik verilmiştir."
(Meryem, 16-33). [910]
İlim Tahsilinde:
AİŞE (r.a.) şöyle
demiştir: "Rasulullah (s.a.v.)'in ilk vahiy başlangıcı uykuda rü'ya-yı
sadıka görmekle olmuştur. Bundan sonra Hatice (r.a.) Hz. Resul-i Ekrem'i
birlikte alıp amcazadesi Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdiluzza b. Kusay'a
götürdü. Bu şahıs, cahiliye döneminde Hristiyan dinine girmiş bir kimse olup
İbranice yazı bilir ve İncil'den Arap dilinde öteberi yazardı. Gözleri görmeyen
ihtiyar bir kimseydi. Hatice (r.a.) Varaka'ya: 'Ey amcamın oğlu, dinle de bak
kardeşinin oğlu ne söylüyor1 dedi. Varaka: 'Ne var, kardeşimin oğlu?1 diye
sorunca, Rasulullah (s.a.v.) gördüğü şeyleri kendisine anlattı. Bunun üzerine
Varaka, dedi ki: 'Bu gördüğün Allahu Teala'nın Musa (a.s.)'ya indirdiği Namus-ı
Ekber'dır. Ah keşke senin davet günlerinde genç olsaydım, kavminin seni
çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam.' Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
'Onlar beni çıkaracaklar mı ki?' diye sordu. O da: 'Evet, zira senin gibi
birşey getirmiş (yani vahiy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa
uğramamış olsun. Eğer senin davet günlerine yetişirsem sana son derece büyük
yardım ederim1 cevabını verdi.[911]
Zifaf töreninde:
Aişe (r.a.)'dan
rivayete göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.) benimle evlendi... Annem Ümmü Ruman
bana doğru geldi ve beni çağırdı... Sonra beni eve koydu. Evde Ensar'dan bir
takım kadınlar hazır bulunuyordu.
Bunlar bana:
- Hayır ve bereket
üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! diye alkışladılar. Annem beni bu
kadınlara teslim etti. Bunlar da benim kılık, kıyafetimi düzelttiler ve
Rasulullah'a teslim ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Rasulullah
(s.a.v.)'i habersiz görünce sıkıldım. Annem beni Rasulullah'a teslim ettiğinde
ben dokuz yaşında bir kızdım.[912]
Düğün yemeğinde
Enes (r.a.)'dan:
"Nebi (s.a.v.)'in Zeynep İbni Cahş ile olan düğününde ziyafet olarak ekmek
ve et verildi. Yemeğe insanların gelmeleri için davetçi gönderdim. Davet
üzerine bir grup insan gelip yemek yediler ve çıktılar. Sonra başka bir grup
gelip yemek yiyip çıktılar. Öyle ki davet edilecek kimse kalmayıncaya kadar
herkesi davet ettim. Bütün bunlardan sonra: 'Ya Nebiy-yallah, davet edecek
kimse bulamıyorum' dedim. Rasulullah, 'sofradaki yemekleri kaldırın' dedi. O
anda evde sayıları ondan daha az bir grup insan kaldı, onlar kendi aralarında
konuşuyorlardı. Nebi (s.a.v.) dışarı çıkıp Aişe'nin odasına girdi. Girerken:
'Ey ev halkı Allah'ın selamı ve bereketi ü-zerinize olsun' onlar da cevaben:
'Allah'ın selamı ve rahmeti senin üzerine de olsun, aileni nasıl buldun? Allah
onu sana bağışlasın. Bundan sonra hanımlarının hepsinin odasını teker teker
ziyaret etti. Hanımlarının hepsi Aişe'nin, Peygamberimize dediği gibi dediler.
Peygamberimiz de onların hepsine Ai-şe'ye dediklerini tekrar etti. Bütün
hanımlarının odalarını dolaşıp döndükten sonra yemeğe gelenlerden bir grup
insanın hâlâ konuşmakta olduklarını gördü. Nebi (s.a.v.) son derece büyük haya
sahibi idi. O insanların hala oturduklarını görünce, tekrar Aişe'nin odasına
gitmek üzere çıktı. Aişe'nin veya kendisinin oturanlara söyleyip söylemediğini
bilmiyorum. Oturanlar çıkıp gittiler, onlar gidince Rasulullah (s.a.v.) geldi
ayağının birini dışarıya diğerini içeriye olmak üzere alçak kapının eşiğine
koydu. Benimle kendisi arasına perdeyi gerdi. Daha sonra hicab âyeti nazil
oldu."[913]
Hafız İbni Hacer:
"Ya Rasulullah yemin olsun ki davet edecek kimse bulamıyorum; dedim, siz
yemekleri kaldırın dedi" sözüne İsmaili Cafer bin Mihran yoluyla
Abdülvaris yaptığı rivayetinde şu kısmı ilave etti: "Zeynep evin bir
köşesinde oturuyordu, dedi. Zeyneb kendisine güzellik verilmiş bir kadın idi,
evde üç kişi kaldı" dedi.[914]
Selam alıp vermede
Aişe (ra)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) kendisine 'Ey Aişe bu Cibril'dir. Sana selam ediyor.1
Aişe dedi ki: 'Ben de 'Ve aleyhis-Selamu ve Rahmetullahi Selam ve Allah'ın
rahmeti onun üzerine de olsun, sen bizim görmediklerimizi görürsün
dedim."[915]
Buharı bu hadisi şu
bab'ta veya kitabındaki şu başlık altında zikretmiştir: Erkeklerin kadınlara
ve kadınların erkeklere selam vermesi.
Hafız İbni Hacer
hadisteki Rasulullah'in:
"Ey Aişe, bu
Cibril'dir. Sana selam ediyor" sözü hakkında İbni Tin Davudi'nin meleklere
erkekler demlemeyeceğini fakat Allah'ın onları eril olarak ifade etiğini
söyleyerek itiraz ettiğini söyledi.
Bu itirazın cevabı
ise; vahyin başlangıcına ait hadiste de belirtildiği gibi Cibril'in Nebi
(s.a.v.)'e adam kılığında geldiğidir.[916]
Ziyarette:
Said b. As'ın
rivayetine göre; Ona da Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Aişe ile Osman rivayet
etmişlerdir ki: Ebu Bekr, Rasululîah (s.a.v.)'in yanına girmek için izin
istemiş. Rasulullah (s.a.v.) Aişe'nin çarşafına bürünmüş olarak döşeğinin
üzerine uzanmış idi. Kendisi o halde iken Ebu Bekr'e izin vermiş ve onun
hacetini görmüş, sonra o gitmiş arkasından Ömer izin istemiş, aynı halde ona da
izin vermiş ve onun da hacetini görmüş, sonra Ömer gitmiş. Osman demiş ki:
Sonra yanına girmek için ben izin istedim. Hemen oturdu. Aişe'ye de:
"Elbiseni üzerine
topla! dedi. Ben de hacetimi gördüm. Sonra ayrıldım. Bunun üzerine Aişe:
- Ya Rasulullah! Acep
neden Osman'dan endişe ettiğin gibi Ebu Bekr'le Ömer (r.a.)'dan da endişe
ettiğini görmedim! der. Rasululah (s.a.v.):
"Şüphesiz Osman
utangaç bir zattır. Ona bu halde girmek için izin versem hacetini bana
ulaştırmayacağından korktum" buyurmuşlar.[917]
Üsame İbni Zeyd
(r.a.)'dan rivayee göre Cibril (a.s.) Nebi (s.a.v.)'e gelmişti. Bu sırada
Rasulullah'ın yanında Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibril, Rasulullah ile konuşmaya
başladı. Sonra kalkıp gitti. Nebi (s.a.v.) Ümmü Seleme'ye:
- Bu kimdir? diye
sordu. Ümmü Seleme:
- Bu Dıhye'dir! dedi.
Ümmü Seleme der ki: Allah'a yemin ederim ki Nebi (s.a.v.)'in Cibril'den aldığı
vahyi sahabelerine haber vermek için verdiği hutbesini işitinceye kadar ben
Cibril'i hiç şüphesiz Dıhye sandım.[918]
Nebi (s.a.v.)'in
hanımı Aişe (r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Rasulullah döneminde insanlar Medine'ye
yakın evlerinden ve köylerinden nöbetleşe toz toprak içinde gelirlerdi ki, toz
toprak vücudlarına sinip bedenlerinden ter kokusu çıkardı. Bir defasında
Rasulullah (s.a.v.) benim yanımda iken bunlardan biri huzuruna geldi. Nebi
(s.a.v.): "Bari bugün yıkansanız" buyurdu.[919]
Aişe (r.a.)'dan
rivayete göre şöyle demiştir:
Yahudilerden bir
cemaat Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girdi ve "essalamu aleyküm"
dediler. Ben de bunu öğrenince, "sam ve lanet sizin üzerinize olsun"
dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Yavaş ol ya Aişe! Şüphesiz ki
Allah her işte yumuşaklığı sever" buyurdular. Ben de "Ey Allah'ın
Rasulü ne söylediklerini işitmedin mi? dedim. Rasulullah (s.a.v.) de;
"Muhakkak ki ben 'aleyküm' dedim buyurdular."[920]
Hasta ziyaretinde:
Aişe (r.a.)'dan;
"Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde Ebu Bekir ve Bilal humma
hastalığına yakalandı. Aişe: 'Babamla Bilal'in yanma girdim ve:; Ey babacığım,
kendini nasıl hissediyorsun? Ya Bilal kendini nasıl hissediyorsun" dedim.
Aişe, Ebu Bekir'e humma nöbeti tuttuğunda şunları söylüyordu:
Her insan ailesinin
yanında sabahlar. Ölüm insana nalinin kemerinden daha yakındır.
Bilal ise humma nöbeti
geçip kendine gelince sesini yükseltip şöyle diyor:
- Ah bir gece Mekke
vadisinde gecelemez mi? Etrafımda yaban darısı ve güzel kokulu afyon olduğu
halde.
- Micenne suyu bir gün
gelmez mi ve benim için Şamel ve Tufeyl dağları açığa çıkmaz mı?
Aişe; Rasulullah;
(sav)'e gelerek onların durumunu haber verdim dedi. Rasulullah; Ey Allah'ım
bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi hatta daha fazla Medine'yi de sevdir. Medine'yi
sıhhate kavuştur ürünleri bereketli kıl. Medine'nin hummasını başka yere taşı,
hummayı Cühfe'ye (Medine ile Mekke arasında bir yer) gönder."[921]
Fetva konusunda:
Peygamberimizin hanımı
Aişe'den rivayet edildiğine göre: "Bir adam, Rasulullah (s.a.v.)'e hanımı
ile cinsel ilişkide bulunup menisini inzal etmeyen kimsenin hükmünü sordu. Bu
karı kocaya gusül vacip olur mu? dedi. Aişe'de orada oturuyordu, Rasulullah
(s.a.v.): 'Sununla ben, ikimiz bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz'
buyurdular."[922]
Misafirlikte:
Enes'ten bir rivayete
göre;
Rasulullah (s.a.v.)'in
İranlı bir komşusu güzel çorba yaparmış, Rasulullah (s.a.v.)'e de yapmış, sonra
onu davete gelmiş, Peygamber (s.a.v.) Aişe için:
- Bunu da davet ediyor
musun? demiş. Komşusu:
- Hayır, cevabını
vermiş.
Onun üzerine
Rasululluh (s.a.v.):
- Hayır, gelemem
cevabını vermiş.
Komşusu tekrar davete
gelmiş, Rasulullah (s.a.v.) yine:
- Bunu da davet ediyor
musun? diye sormuş o zat.
- Hayır! cevabını
vermiş. Rasulullah (s.a.v.):
- Hayır gelemem,
demiş.
Sonra tekrar dönerek
onu davet etmiş. Rasuluîlah (s.a.v.) yine: "Bunu da davet ediyor
musun?" diye sormuş. Komşusu üçüncüde:
- Evet! Cevabını
vermiş.
Bunun üzerine kalkarak
peşpeşe yürümüşler ve komşusunun evine varmışlar."[923]
İyiliği emretme
konusunda; Aişe'nin rivayetine göre:
"Nebi (s.a.v.)'in
hanımları helaya gitmek istedikleri zaman geceleyin Menası1 çıkarlardı, orası
geniş bir yerdi. Ömer de Nebi (s.a.v.)'e: 'kadınlarını ört!' diyordu. Ama
Rasulullah bunu yapmıyordu. Derken Peygamber (s.a.v.)'in zevcesi Şevde binti
Zem'a gecelerden bir gece yatsı namazında dışarı çıktı. Kendisi uzun bir
kadındı. Ömer ona seslendi:
- .. Seni tanıdık ya Şevde! (Ömer bunu)
tesettür emri indirilsin diye yaptı.
Bunun üzerine Allah
(azze ve celle) tesettürü indirdi."[924]
a. Uhud
savaşında:
Enes b. Malik (r.a.)
şöyle demiştir: "Uhud harbinde insanlardan bazıları Peygamber (s.a.v.)'in
yanında bozguna uğradılar. Yemin olsun ki Aişe binti Ebi Bekir ile Ümmü
Süleym'i paçalarını sıvamış halde gördüm. Ayak bileziklerini görüyordum, su
tulumlarını sırtlarında taşıyor, sonra gazilerin ağızlarına boşaltıyor,
bilahare dönüp tekrar dolduruyor ve gelerek yine cemaate su veriyorlardı.[925]
Aişe (r.a.)'dan:
"Uhud savaşında müşrikler hezimete uğradığında İblis lanetullahi aleyh
şöyle bağırdı: 'Ey Allah'ın kulları, arkanızı kollayın.' Ön saftan geri
döndüler. Arka tarafta olan kardeşleriyle düşman sanarak dövüşmeye başladılar.
Huzeyfe şöyle bir baktı bir de ne görsün babası el-Yeman karşısında! Hemen
orada bulunanlara: 'Ey Allah'ın kulları, benim babam, benim babam!1 Aişe:
'Allah'a yemin olsun onu öldürmeden peşini bırakmadılar' dedi. Huzeyfe: 'Allah
onları mağfiret etsin.' Urve: 'Allah'a yemin olsun ki AUahu Azze ve Celle'ye
kavuşuncaya kadar Huzeyfe'deki cömertlik hissi kaybolmadı."[926]
b. Ahzab
savaşında:
Aişe (r.a.)'dan:
"Hendek savaşında Sa'd yaralandı. Ona Kureyş'ten Hıbban İbn el-Irkah
denilen bir adam ok attı. Bu adam ise Beni Muays bin Amir İbni Lüey
kabilesinden Hibban bin Kays'dır. Bu şahıs oku dirsekten bileğe gelen ana
damara isabet ettirmişti. Nebi (s.a.v.) mescidde onu daha yakından takip etmek
için bir çadır kurdurdu. Rasulullah (s.a.v.) Hendek harbinden Medine'ye
(evimize) dönüp geldiğinde silahını çıkarmış ve yıkanmıştı. Bu sırada Cibril
(a.s.) at üstünde başında siyah sarık, tozunu silerek Rasulullah'a geldi de:
- A, silahını bıraktın mı? Vallahi ben bırakmadın. Haydi
onların üzerine yürü! dedi. Rasulullah:
- Nereye? diye sordu.
Cibril Beni Kurayza'yı
işaret ederek:
- İşte şuraya! dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Beni Kureyza'ya doğru hareket etti. Hüküm
verme yetkisini Sa'd'a verdi. O da: 'Ben mukatele yapanların kadınların ve
küçük yaştakilerin esir alınmasını ve mallarının taksim edilmesini
kararlaştırıyorum.1 Hişam: 'Bana babam, Aişe'den Sa'd'in şöyle dediğini haber
verdi: 'Ey Allah'ım, muhakkak ki sen, benim için hiç kimsenin benim yanımda
senin yolunda onlarla savaşmaktan daha sevimli olmadığım biliyorsun. Onlar öyle
bir kavim ki senin Rasul'ün (s.a.v.)'i yalanlayıp yurdundan çıkardılar. Ey
Allah'ım, ben senin onlarla bizim aramızda bir savaş vazettiğini zannediyorum.
Eğer Kureyş ile yapılacak bir savaş daha varsa beni bu savaşta cihad etmem için
sağ bırak. Yok eğer aramızda savaş olmayacaksa yaramı genişlet ki, Ölümüme bu
yara sebep olsun.' Göğsünde gerdanlığın takıldığı yerdeki yarası açıldı. Onları
sadece kendilerine doğru akıp gelen kan korkuttu.
- Mescidde ise Beni
Gaffar'a ait bir çadır vardı. Kanı görünce: "Ey çadirdakiler, bizim
tarafımıza sizin yanınızdan gelen şey nedir?' Bu arada kesintisiz olarak
Sa'd'ın yarasında kan akmaya devam ediyordu. Radiyallahu anh bu yaradan vefat
etti."[927]
Bu hadisin Sahihayn (Buhari
ve Müslim) dışında geniş bir rivayeti vardır. Bu geniş ve uzun rivayeti şiddet
ve bela anında ve sosyal hayata mü'minlerin annelerinden birisinin katılımını
açıklamasından dolayı zikretmeyi uygun bulduk. Bu rivayet onun daha küçük yaşta
şahsiyetinin ne kadar belirginleştiğinin en kuvvetli delilidir. Ayrıca bu zor
zamanlarda etrafında olup bitenleri Öğrenme istek ve arzusunun derecesini de
gösterir. Allahu Teala bu zor anı şu sözüyle anlatmıştır: "Orada müminler
imtihan olundular, çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldılar." Bu olay
onun uyanışına ve şahsiyetinin olgunlaşmasını vesile olmuş Rasulullah'a
(s.a.v.) eş olması için layık bir konuma getirmiştir.
Alkame bin Vakkas'dan:
"Bana Aişe haber verip şöyle dedi: 'Hendek harbinin olduğu vakit
insanların bıraktıkları izlerini takip ediyorum.' Aişe: 'Arkamdan sarsıldığını
işittim1 dedi. Bunun üzerine ona doğru döndüm bir de ne göreyim; kendimi Saad
İbni Muaz ve onun beraberinde olup kalkan taşıyan kardeşinin oğlu el-Haris İbni
Evs'le birlikte buldum. Bunun üzerine Aişe: 'Yere oturdum. Saad üzerinde
demirden bir zırh olduğu halde uğradı. Ve zırhın içinden bazı azalan çıktı. Ben
ise Sad'ın zırhtan dışarıda kalan kısımları için endişeleniyorum' dedi. Aişe:
'Saad benim yanıma uğradığında şu şiiri söylüyordu:
Keşke deve kadar güçlü
olan bir adam harbe azıcık katılsa.
Ecel gelip vakit tamam
olunca gelen ölüm ne güzel...Aişe; 'Ben hemen kalkıp bir bahçeye girdim,
bahçenin içinde bir grup insan topluluğu ve o topluluğun içinde bulunanlardan
birisi de Ömer İbni Hattab idi. Ayrıca tüm vücudu zırhla kaplı bir adam da bu
topluluğun içindeydi.' Ömer: 'Seni buraya getiren şey nedir? Allah'a yemin
olsun ki sen çok cüretkârsın. Senin başına bir bela gelmesini ve merkezden
uzaklaşıp sınırı geçme tehlikesini kim garanti etti?' dedi. Aişe, beni
azarlamayı ve kınamayı o derece sürdürdü ki, o an yer yanlsa da ben de içine
girsem diye bir temennide bulundum, dedi. Aişe, üzerinde zırh olan adam yüzünün
üzerindeki zırhı kaldırdığında onun Talha bin Ubeydullah olduğunu gördüm. Talha
bin Ubeydullah: 'Ey Ömer, Aişe'ye kınama konusunda biraz aşın dav-randın. Bunun
neresi sınırı geçmek veya kaçmak, Aişe'nin hareketinde sadece Allah Azze ve
Celle'ye doğru bir kaçış vardır.1 Aişe bu arada Saad'a Kureyş müşriklerinden
kendisine İbni'l-İrkah denilen bir adam ok atıyor ve okunu atarken ise; al
bunu, ben İbni'l-İrkah'im, diyordu. Ok vücutta hayat damarı olarak kabul edilen
damara isabet etti. Ok isabet ettiği daman kesti. Bunun üzerine Sa'd Aziz ve
Celil olan Allah'a dua etti. Duasında: 'Ey Allah'ım, gözlerim Kureyza'dan
kurtulduğumuzu görmeden, o sevinci müşahede etmeden canımı alma' dedi. Aişe:
'Cahiliye döneminde birbirlerine yardım konusunda anlaşıyorlardı' dedi. Aişe
devamında yarasından kan kesildi, Allah Azze ve Celle müşriklerin üzerine bir
rüzgar gönderdi. Savaşta Allahu Teala mü'minlere yetti. Allah aziz ve güçlüdür.
Ebu Süfyan ve beraberinde Tihame denilen yerde bulunanlar yetişti. Ayrıca
Uyeyne bin Bedr ve beraberinde Necd mıntıkasında olanlar da yetişti. Bunun
üzerine Benu Kureyza kendilerini kalelerine doğru çekerek güven altına aldılar.
Arkasından Rasulullah (sav) Medine'ye döndü, silahını bıraktı. Mescidde Sa'd
için küçük bir deri çadır kurulmasını emretti. Aişe: 'Cibril Aleyhisselam
baştan aşağı toz duman içinde geldi, Peygamber'e sen silahını bıraktın mı?
Allah'a yemin olsun ki melekler silahlarını hâlâ bırakmadılar. Beni Kureyza ile
harbe çık ve onlarla savaş1 dedi. Aişe Rasulullah tekrar zırhını giydi ve
insanları da bu sefere çıkmaları için haberdar etti. Rasulullah (s.a.v.) hemen
çıkıp Beni Ganem'in yanına uğradı. Beni Ganem mescidin etrafında bulunan
komşulardandır. Rasulullah onlara: 'Size kim uğradı? dedi. Onlarda yüzü Cibril
aleyhisselama benziyordu' dediler. Aişe, Rasulullah (s.a.v.) Beni Kureyza'yı
yirmibeş gece kuşatma altında tuttu. Beni Kureyza'nın kuşatması uzadıkça
sorunlar da oldukça arttı. Kuşatma altındakilere Rasu-lullah'ın hükmüne razı
olmaları söylendi. Onlar da Eba Lubabe bin Munzirle istişare ettiler. Eba
Lubabe onlara bunun kurban edilmek demek olduğuna işaret etti. Onlar bizler
Saad'm hükmüne razı oluruz deyince, o da Saad'm gelmesi için haber gönderdi.
Sa'd İbni Muaz, sırtında semere benzeyen bir şey bulunan bir merkebin üzerinde
geldi. O merkeb üzerinde onların yanına taşındı, o gelince kavmi onun etrafını kuşatarak,
Ey Eba Amr senin müttefikin, kulların, harbteki yardımcılarınız tüm
bildiklerinle birlikte onlardan hiçbirşey dönmedi. Onlara hiç iltifat etmedi,
(onlara doğru yönelmedi) Ta ki onların evlerinin yanına yaklaştı o zaman onlara
(kavmine) doğru yönelerek şöyle dedi: İşte şimdi benim için Allah yolunda
kınayanın kınamasından korkmayacağın, çekinmeyeceğim, bir vakit geldi.' Alkame
bin Vakkas, Ebu Said, Sa'd ibni Muaz Rasulullah (s.a.v.) tarafından görülünce
şöyle dediğini söyledi' dedi: 'Haydi ulunuza hürmeten ayağa kalkınız (istikbal
edip indiriniz)'
Bunun üzerine Ömer:
'Bizim ulumuz Allahu Azze ve Celle'dir' dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Sa'd'ı indiriniz' deyince hemen onu
indirdiler. Rasulullah (s.a.v.) ona bunlar hakkında hükmünü açıkla, dedi. Bunun
üzerine Sa'd bunlann harp edenleri Öldürülür, kadınları ve çocukları da esir
edilmelidir. Ve bıraktıkları malları paylaşılmaladır, dedi. Bunun üzerine Rasulullah
Allah'ın ve Rasulünün hükmüne uygun hükmettin, dedi. Aişe; sonra Sa'd şöyle dua
etti dedi: Ey Allah'ım, eğer Peygamber'in (s.a.v,)'in Kureyş ile yapacağı
harblerden bir şey bıraktıysan beni o harplerde savaşmak için hayatta bırak,
yok eğer onun ile Kureyş arasındaki savaşları sona erdirdiysen beni kendine al.
(Ruhumu kabzet). Bu duadan sonra yarasından kan aktı. Halbuki o yara iyileşmek
üzereydi. Öyle ki yara olarak çok küçükbir iz kalmıştı. Arkasından Rasulullah
(s.a.v.)'in kendisi için kurdurduğu küçük çadıra döndü. Aişe; o çadıra
girdikten sonra onun yanına Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer geldiler.
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki gerçekten ben odamda olduğum
halde bile Ömer'in ağlaması ile Ebu Bekir'in ağlamasını duyuyordum. Onların
hepsi Aziz ve Celil olan Allah'ın söylediği gibi (Onlar birbirlerine
acıyanlardır) idiler.'
Alkame şöyle dedi
dedi: 'Ey mü'minlerin annesi, Rasulullah (s.a.v.) nasıl yapıyordu?' Aişe:
'Peygamberin gözünden hiç kimse için yaş dökül mezdi. Fakat o üzüldüğü zaman
sakalını tutardı' dedi."[928]
Hicab'ınfarz
kılınmasından sonra Nebi (s.a.v.)'in hanımlarının erkeklerle konuşması:
Nebi (s.a.v.)'in
hanımlarına örtü farz olmasına rağmen etraflarındaki hayattan kendilerini
soyutlamadılar; bilakis Rasulullah'ın çalışmalarına katılıp takip ettiler.
Hatta bunu onun vefatından sonra bile devam ettirmeleri insanın dikkatini çeken
ve hayretini arttıran bir durumdur.
Perde arkasından da
olsa değişik işler için kadınların erkeklerle konuşmaları ve kendilerini
kuşatan hayatla ilişkilerini sürdürmeleri yanında onların müslümanların eğitimi
konusunda çok büyük rolleri vardır.
Yani Örtü olayı hayata
olan katkılarının yolunu kapatmadı, sadece alanını daralttı. Erkeklerle
buluşmayı yasaklamadı. Ama bu peygamber (s.a.v.)'in hanımlarına mahsus olup
diğer müslüman hanımları kapsamayan özel bir karşılama şekliydi,[929]
Sosyal hayatta kadının ortaklığı sosyal ilişkilere katılması Nebevi toplumda
bile hiçbir zaman değişmeyen böylece sürüp giden bir sünnetti. Çok Özel
durumlarda bile herşeyi en iyi bilen Allah kadınların toplumdaki ilişkilerinin
sınırlarını daraltmamış veya şartlara bir şart daha eklememiştir. İşte size
yukarıda söylediklerimize ait bazı deliller:
Rasulullah'ın meclisinde konuşmalara
katılmaları Aişe 'den(ra) rivayete göre:
Peygamber (s.a.v.)'e
fetva sormak için bir adam gelmiş. Konuşulanları Aişe kapının arkasından işitiyormuş.
Gelen zat:
- Ya Rasulullah bazen
ben cünüb iken namaz vakti geliyor o gün oruç tutayım mı?1 diye sormuş.
Rasululah (s.a.v.):
- Ben cünüb iken de
namaz vakti geliyor, Ama ben oruç utuyorum cevabını vermiş. O zat:
- Sen bizim gibi
değilsin ya Rasulullah, Allah, senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını
affetmiştir, demiş. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
-Vallahi ben Allah'tan
en ziyade korkanınız ve ondan neyle korktuğunu en iyi bileniniz olmayı cidden
ümid ederim, buyurmuşlardır.[930]
Ebu Musa (r.a.) şöyle
demiştir:
Peygamber (s.a.v.)'in
yanında idim. Kendisi Mekke ile Medine arasındaki Cirane'ye inmişti. Yanında
Bilal vardı. Derken Rasulullah (s.a.v.)'e Bedevi biri gelerek: "Bana
vadettiğini yerine getirmeyecek misin dedi?" Rasulullah (s.a.v.) de ona:
- Müjde! dedi. Bedevi:
- Bana bu müjde
kelimesini çok söyledin! dedi.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) öfkeli bir edayla Ebu Musa ve Bilal'e dönerek:
- Bu adam müjdeyi
reddetti. Siz bari kabul edin! buyurdu. Onlar:
- Kabul ettik,
dediler. Sonra Rasulullah (s.a.v.) içinde su bulunan bir tas istedi ve
elleriyle yüzünü onun içinde yıkadı, içine de püskürdü, sonra:
- Bundan için ve yüzlerinize ve göğüslerinize
serpin, size müjdeler olsun, buyurdu. Ebu Musa ile Bilal tası alıp
Rasulullah'ın emrettiğini yaptılar. Müteakiben Ümmü Seleme perdenin arkasından:
- Kabmızdakinden
anneniz için artırın! diye seslendi. Onlar da kendisine bir miktar (su)
arttırdılar.[931]
Aişe (r.a.)'dan:
Nebi (s.a.v.)'e İbni
Harise ile Cafer ve İbni Revaha'mn öldürüldüğü haberi gelince oturdu, üzüntülü
oduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum. Derken ona bir adam
geierek:
- "Cafer'in kadınları..." diyerek
onların ağladıklarını söyledi. Rasulullah (s.a.v.) ona gidip kadınları
nehyetmesini emir buyurdu, o zat da gitti, Sonra ikinci defa geldi. İtaat
etmediler, dedi. Rasulullah (s.a.v.) ikinci defa giderek kadınları nehyetmesini
emir buyurdu, o zat üçüncü defa gelerek:
- Vallahi bu kadınlar
bize galebe çaldılar. Ya Rasulullah, dedi (ravi dedi ki): Aişe Rasulullah
(s.a.v.)'in o adama: "Onların ağızlarına toprak saç!" buyurduğunu
söyledi. Aişe (r.a.): Allah burnunu yere sürtsün. Vallahi ne Rasulullah
(s.a.v.)'in sana emrettiğini yaptın! Ne de onu kederiyle başbaşa rahat
bıraktın! dedim. [932]
İbni Ömer de rivayete
göre şöyle demiştir:
İçlerinde Sa'd da
olduğu halde Peygamber (s.a.v.)'in ashabından bazı kimseler bulunuyormuş. Onlar
et yemeğe gittiklerinde Peygamber (s.a.v.)'in kadınlarından biri; Bu keler
etidir, onu tutunuz diye seslenmiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Yeyin veya yedirin!
Çünkü o helalir. Lakin benim yiyeceğim bir şey değildir" buyurmuşlar.[933]
Nebi (s.a.v.)'in
hanımı Ümmü Seleme'nin rivayetine göre; Rasulullah (s.a.v.) kapısının önünde
davacı gürültüsü işitmiş de yanlarına çıkmış ve;
"Ben ancak bir
insanım! Bana gerçekten davacılar geliyor. Ama belki bazılarınız bazılarından
daha beliğ (daha iyi derdini anlatır) olur da ben onu doğrucu zanneder
işittiklerime göre hüküm vermiş olabilirim. İmdi her kime bir müsltimamn
hakkını hükmetmişsem bu ancak ateşten bir parçadır, onu ister üzerine alsın;
yahut dilerse terketsin."[934]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah
(s.a.v.) kapısının Önünde yüksek sesle konuşan davalıları işitti. Birisi
diğerine borcunun bir kısmını bırakmasını istiyor. O ise; vallahi ben bunu
yapmam diyor. Bunun üzerine Rasulullah onların yanına çıktı ve: - 'Allah
üzerine mübalağalı bir şekilde yemin edip iyilik yapmayan nerede? dedi. O zat
da: Benim Ey Rasulullah bu adam için hangisi daha sevimlidir ,"[935]
Ubade İbni Samit'in
Nebi (s.a.v.)'den rivayetine göre şöyle dedi: Her kim ki Allah ile buluşmayı
severse Allah da onunla karşılaşmayı sever. Her kim de Allah ile beraber olmayı
sevmezse Allah da onunla beraber olmayı sevmez. Aişe veya Rasulullah'ın
hanımlarından bazısı biz ölümden hoşlanmıyoruz, deyince Rasulullah Ölüm öyle
değildir. Ama mü'min kişiye ölüm geldiğinde Allah'ın rızası ve kerameti ile
müjdelenir. Onun için Önündekilerden hiçbir şey ondan daha sevimli değildir. O
Allahla beraber olmayı sevdi Allah da onunla beraber olmayı daha sevimli buldu.
Kafır'e ise ölüm gelince, Allah azabı ve cezası kendisine müjdelenince, artık
onun için hiçbirşey ölümden daha kötü değildir. Kafir Allah'a kavuşmayı hoş
görmedi, Allah da ona kavuşmayı hoş görmedi.[936]
Aişe (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.v.)'in
yanma iki adam girdi. Ve onunla ne olduğunu bilmediğim bir şey konuştular da
öfkelendirdiler. O da kendilerine lanet ve sitem etti. Çıktıkları vakit ben:
- Ya Rasulullah! Şu
iki adamın kazandığı hayır gibi kim birşey kazanabilir dedim:
- Ne o buyurdu?"
- Sen onlara lanet ve
sitem ettin! dedim.
- Sen benim Rabbime
koştuğum şartı biliyor musun? Allah'ım! Ben ancak bir beşerim, müslümanlardan
hangisine lanet ve sitem edersem bunu onun için bir zekat ve ecir kıl, dedim
buyurdular.[937]
Aişe (r.a.)'dan:
Bir adam Peygamber
(s.a.v.)'in yanına girmek için izin istemiş. O da:
- Ona izin verin. Bu
aşiretin kardeşi ne fenadır. Yahut bu aşiret oğlu ne fenadır buyurmuş. Adam
yanına girince Rasulullah (s.a.v.) onunla yumuşak konuşmuş. Ben de şöyle dedim:
Ya Rasulallah onun hakkında söylediğini söyledin. Sonra kendisiyle yumuşak
konuştun.
- Ya Aişe, şüphesiz ki insanların en şerlisi,
insanların şerrinden korkarak veda ettiği yahut kendi başına bıraktığı
kimsedir, buyurdular.[938]
Aişe (r.a.)'dan, şöyle
dedi:
Nebi (s.a.v.)'e
mescidde bir adam gelerek: 'Ben yandım' dedi. Rasulullah (s.a.v.) ise: 'Niçin
yandın?' dedi. Adam da: 'Ramazan gününde hanımımla cima ettim' dedi. Rasulullah
(s.a.v.) ona; sadaka ver deyince; benim verilecek bir şeyim yok deyip oturdu.
Bu arada Nebi (s.a.v.)'e bir insan bereberindeki eşekle yiyecek getirdi.
(Hadisin ravilerinden olan Ab-durrahman bu gelen yiyeceğin ne olduğunu
bilmiyorum, dedi). Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): 'Nerede o yanan?'
dedi. O da: 'Ben buradayım' dedi. 'Bunları al ve sadaka olarak ver' buyurdu. O
zat: 'Benden daha fakirine mi? Ailemin yiyeceği yok.1 Peygamberimiz (s.a.v.)
de: 'Bu yiyeceği yeyiniz' dedi.[939]
Aişe (r.a.)'dan:
Nebi (s.a.v.):
Bedevilerden bazı kaba görgüsüzler geli:p 'Kıyamet ne zaman kopacak?' derlerdi.
O da onlardan en küçük olanına bakarak: "Eğer bu zat yaşarsa ona
ihtiyarlık erişmeden sizin üzerinize kıyametiniz kopar1 buyurdular. Hişam ise
'yani onların ölümü1 dedi."[940]
Cabir İbni
Abdullah'tan: "Evimde oturuyordum; bana Rasulullah (s.a.v.) uğrayarak
işaret etti. Hemen kendisinin yanına gittim. Elimden tuttu ve yürüdük. Nihayet
kadınlarının evlerinden birine gelerek içeri girdi. Sonra bana izin verdi. Ben
de perdeye kadının yanma girdim. Derken Rasulullah (s.a.v.): 'Yiyecek birşey
var mı?' diye sordu. (Evdekiler):
- Hayır! cevabım
verdiler. Ve kendisine üç parça ekmek getirdiler. Bunları sofranın üzerine
koydular. Müteakiben Rasulullah (s.a.v.) bir parça alarak onu da benim önüme
koydu. Sonra üçüncüyü alarak ikiye kırdı ve yansını kendi önüne, yarısını da
benim önüme koydu. Sonra: Katık namına birşey var mı?1 diye sordu.
- Hayır! Yalnız biraz
sirke var, dediler.
- Getirin onu! Ne
güzel katıkdır o' buyurdular.[941]
Enes (r.a.)'dan:
"Nebi (s.a.v.) hanımlarından birinin yanındaydı; mü'minlerin annelerinden
birisi içinde yemek olan bir kap gönderdi. Nebi (s.a.v.)'in evinde bulunduğu
hanımı hizmetçinin eline vurdu. Kap düştü ve parçalandı. Nebi (s.a.v.) de kabın
parçalarını toplayıp sonra da tabaktaki yiyeceği toplamaya başladı. Bir yandan
da 'annen kıskandı1 diyordu. Arkasından hizmetçiyi evinde bulunduğu hanımandın bir
tabak getirinceye kadar hapsetti. Getirilen sağlam kabı ise kabı kırılana
gönderdi. Kırık kabı ise evinde kırılan hanımının yanında bıraktı."[942]
Sad ibni Ebi Vakkas
(r.a.)'dan:
Ömer Rasulullah
(s.a.v.)'in yanına girmek için izin istedi. Onun yanında Kureyş'den bir takım
kadınlar vardı. Kendisi ile yüksek sesle konuşuyor ve ondan çok şeyler
istiyorlardı. Ömer izin isteyince kalkarak perdeye koştular. Rasulullah
(s.a.v.) de ona izin verdi. Rasulullah (s.a.v.) gülüyordu. Ömer:
- Allah neşeni
arttırsın ya Rasulullah! dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
- Şu benim yanımda olanlara şaştım, senin
sesini işitince perdeye
koştular1 dedi. Ömer:
- Ya Rasulullah!
Onların çekinmesine sen daha layıksın! dedi. Sonra kadınlara dönerek:
- Ey nefislerinin
düşmanları, Rasulullah (s.a.v.)'dan çekinmiyorsunuz da benden mi
çekiniyorsunuz? dedi.
Kadınlar:
- Evet! Sen Rasulullah (s.a.v.)'dan daha sert ve haşinsin, dediler. Rasulullah
(s.a.v.):
- Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, şeytan sana bir caddede rastlamış olsa,
mutlaka yolunu değiştirirdi' buyurdular."[943]
2.
Rasulullah (s.a.v.)'e yolculuklarında hanımlarının eşlik etmeleri; Nebi
(s.a.v.)'in hanımı Aişe (r.a.) şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.)
bir yolculuk istediğinde kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime
çıkarsa, Rasulullah (s.a.v.) onunla birlikte sefere çıkardı.
Aişe şöyle demiştir:
"Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekti de gazada kur'a bana isabet
etti. Ben de Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte çıktım. Bu iş hicab âyeti
indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde deveye bindiriliyor,
gideceğimiz yere onun içinde indiriliyordum. Nihayet Rasulullah (s.a.v.)
gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımız zaman bir gece
yürüyüşü bildirdi. Yürüyüşü bildirdikleri vakit ben hemen kalktım, yürüdüm,
hatta orduyu geçtim hacetimi gördüğümde eşyamın yanına yöneldim. Göğsüme
dokundum, bir de baktım ki Zıfar* boncuğundan yapılan gerdanlığım kopmuş.
Derhal dönerek gerdanlığımı aradım. Onu aramak benim epey vaktimi aldı. Benim
hayvanımı yükleyen cemaat hevdecimi yüklemiş ve gitmişler. Onu benim bindiğim
deveme yüklemişler. Benim de içinde olduğumu zannetmişler, dedi."[944]
Aişe (r.a.)'nın
rivayetine göre: "Gerçekten Nebi (s.a.v.) bir yolculuk arzu ettiğinde
kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir defa kur'a Aişe ile Hafsa'ya düştü,
onunla beraber ikisi birden çıktılar. Rasulullah (s.a.v.) gece ldu mu, Aişe ile
birlikte yürür; onunla konuşurdu. Derken Hafsa, Aişe'ye: 'Bu gece benim deveme
binmez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim' dedi.
Aişe:
- Hay Hay! cevabını
verdi. Ve Hafsa'nın devesine bindi..."[945]
Misver İbni Mahrame ve
Mervan her ikisi birbirlerinin hadisini doğrulayarak şöyle dediler:
Hudeybiye zamanında
Rasulullah (s.a.v.) çıktı. Onlardan hiç kimse kalkmadığında Rasulullah, Ümmü
Seleme'nin yanına girdi ve ona insanlardan gördüğü tepkiyi söyledi."[946]
Nebi (s.a.v.)'in
hanımı Aişe'nin rivayetine göre, şöyle dedi: "Rasulullah (s.a.v.) ile
beraber bazı yoculuklara çıktık. Beyda veya Zatülceyş'e kadar gittiğimizde
gerdanlığım koptu. "[947]
3. Resuî'un
(s.a.v.) hanımına Ahhaş oyununu seyrettirmesi:
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir bayram günü idi. Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Ya
ben Rasulullah (s.a.v.)'den bakmak için izin istedim yahut o kendiliğinden:
- Bakmak ister misin?
dedi. Ben:
- Evet, cevabını verdim. Bunun üzerine beni
yanağım yanağına değecek şekilde arkasına durdurdu.
Sudanlılara da:
- Haydi bakayım Erfide
oğulları(yani Habeşliler) oynayın!1 diyordu. Nihayet ben bıkınca:
- Artık yeter mi? diye
sordu.
- Evet, dedim.
- Öyle ise haydi git,
buyurdular."[948]
Diğer bir rivayetinde
Aişe (r.a.) şöyle dedi: "Siz eğlenceye düşkün genç
yaştaki bir tazenin
buna ne derece can alacığını takdir buyurun."[949]
4.
Rasulullah'ın hanımlarının toplumla ilgili işlere önem vermeleri
Ümmü Seleme ve onun
imamın insanlara yönelik olarak yapmış olduğu konuşmayı dinlemeye özen
göstermesi.
Peygamber (s.a.v.)'in
hanımı Ümmü Seleme (r.a.)'dan:
Halkın havzdan
bahsettiklerini işitiyordum, ama bunu Rasulullah (s.a.v.)'den işitmemiştim.
Yine bundan bahsedilen bir gündü. Cariye başımı tarıyordu. Rasulullah
(s.a.v.)'i işittim:
- Ey insanlar!
diyordu. Hemen cariyeye:
- Benim işimi sonraya
bırak, dedim.
- Ama o erkekleri
çağırdı, kadınları çağırmadı ki! dedi.
- Ben havzın başına
sizden önce varacağım. Bana bakın! Sakın biriniz gelip de şeve deve kovulur
gibi benden uzaklaştırılmasın. Bende:
Bu neden dolayı
demiyeyim. Arkasından:
- Sen hakikaten
bunların senden sonra neler icad ettiklerini bilmezsin! denilmesin. Ben de:
Uzak olsun! demiyeyim,
buyurdular."[950]
Zeyneb binti Cahş 'in
gelirini teberru etmek için bir iş edinmesi;
Aişe (r.a.)'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
Bir kere Nebi
(s.a.v.)'in bazı kadınları:
- Hangimiz evvel ölüp de en çabuk sana
kavuşacaktır? diye Rasul-i Ekrem'e sormuşlardı. O da cevaben:
- Eli uzun olanınız, buyurmuştu. Bu defa
peygamberin kadınları bir kamış endaze alıp kollarını ölçmeye başladılar.
İçlerinden en uzun kadın şevde (Binti-Zem'a) idi. Fakat Rasuiullah'ın
vefatından sonra öğrendik ki kolu uzun olan kadın, sadakası bol, eli açık kadın
demek imiş, ve hakikaten içimizde Şevde, aleyhisselatü vesselam'a ilk iltihak
eden kadın oldu. Ve Şevde sadaka vermeyi çok severdi. [951]
Aişe (r.a.)'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
Din hususunda
Zeyneb'den daha hayırlı bir kadın görmedim. Allah'tan onun kadar korkan, onun
kadar doğru söyleyen, onun kadar sılayı rahim yapan, ondan çok sadaka veren,
verdiği sadaka nefsini onun kadar horlayıp, o amelle Allah Tealaya yakınlık
gösteren yoktu.[952]
Hafız İbni Hacer:
"Hakim Müstedrek'inde Menakib'de Aişe'nin şöyle söylediğini rivayet etti:
"... Zeyneb
(r.a.) el sanatlarında çok maharetli bir kadındı. Deri tabaklıyor ve onu
dikip Allah yolunda harcıyordu.
Hakim bu hadis için "Müslim
şartına göredir" de[953]
Ümmü Seleme'nin Budeybiye krizinin çözümü konusunda görüş bildirmesi:
Misver bin Mahreme ve
Mervan'ın rivayet edip her ikisinin birbirini doğruladıkları hadiste şöyle
dediler:
"Hudeybiye
anlaşmasının olduğu vakit Rasulullah (s.a.v.) çıktı... Yanına Süheyl İbni Amr
geldi ve: 'Gel bir anlaşma yapalım1 dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) katibini
çağırıp ona 'yaz' dedi. Yazma işlemi bittikten sonra Rasulullah (s.a.v.)
ashabına, 'kalkın hemen kurban kesip tıraş olunuz' dedi. Ravilerden birisi:
Alah'a yemin olsun ki üç kere aynı sözü tekrar etmiş olmasına rağmen hiç kimse
kalkmadı. Hiç kimsenin kalkmadığını gören Rasulullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'nin
yanına girdi. Kendi emrine karşı insanların takındığı tavrı ona hatırlattı.
Ümmü Seleme kendisine: 'Ey Allah'ın nebisi sen de durumu seviyor musun? O halde
buradan şimdi çık, sonra kurban edeceğin hayvanını kesinceye ve traşını yapacak
kişiyi çağırıp o seni traş edinceye kadar onlardan hiçbirisiyle konuşma' dedi.
Ümmü Seleme'nin bu tavsiyesi üzerine Rasulullah hiç kimseyle konuşmadan onun
dediği gibi yaptı. Kurbanını kesti, berberini çağırdı traş oldu. Ashab da bu
durumu görünce kalkıp kurbanlarını kestiler ve birbirini traş ettiler."[954]
Ümmü Seleme'nin
sıkıntıda bulunan erkeklere şefkat göstermesi: Abdurrahman b. Abdullah b.Ka'b
b. Malik, babasından naklen haber verdi:
"Babam Ka'b b. Malik'ten
dinledim; o tevbeleri kabul edilen üç kişiden biridir. Anlatıyordu ki; kendisi
Rasulullah (s.a.v.)'in yaptığ gazalardan ikisi hariç hiçbirinden geri kalmamış.
Tebuk gazası ve Bedir gazası. Kuşluk vaktinde Rasulullah (s.a.v.)'in
arkadaşları toplandı. Rasulullah (s.a.v.) çıktığı seferlerden çoğunlukla duha
vaktinde dönerdi. Gelir gelmez ilk önce mescide gidip iki rekaz namaz kılardı.
Nebi (s.a.v.) benimle ve arkadışma konuşmayı yasak etti. Bizim
dışımızdakilerden Tebuk savaşına katılmayanlardan hiç kimse ile insanlar
konuşmasını yasaklamadı, insanlar bizimle konuşmaktan sakındılar. Bu vaziyette
uzun bir müddet geçirdim. Bu halde iken benim için Rasulullah'ın bana dua
etmeden ölmemden veya Rasulul-lah'ın (s.a.v.) vefat edip insanlar arasında bu
konumda olmaktan dolayı onlardan kimsenin benimle konuşmaması ve bana dua
etmemelerinden daha önemli birşey yoktu. Bir müddet sonra Allahu Teala
tevbemizi Nebisi (s.a.v).'e gecenin son üçte biri kaldığında Ümmü Seleme'nin
yanında iken indirdi. Ümmü Seleme benim konumum için oldukça ihsanda bulunan ve
benim işime yardımcı olan birisiydi. Rasulullah (s.a.v.): Ey Ümmü Seleme
Ka'b'ın tevbesi kabul oldu, dedi. Ümmü Seleme ona birini gönderip müjdeyi
versen iyi olmaz mı? dedi. Rasulullah, insanlar arasında izdiham olur ve gecenin
geri kalan kısmında sizin uyumanıza engel olurlar, dedi. Rasulullah sabah
oluncaya kadar bekledi. Ta ki sabah namazını kıldıktan sonra insanlara bizim
tevbemizin Allah tarafından kabul olunduğunu bildirdi. Rasulullah birşeyi
müjdeleyeceği zaman yüzü öylesine aydınlanırdı ki sanki aydan bir parça gibi
olurdu. Biz, Allahu Tealanın bizim için tevbe indirdiği zaman ö-zür beyan eden
tevbesi kabul olunan harbe katılmayıp geri kalan "üç kişiden idik"
Rasulullah'a (s.a.v.) harbe katılmayıp geri duranların yalan söyleyenlerin
gerçek bahaneler öne sürmedikleri bildirilince hiç kimsenin başına gelmeyen en
şerli bir şekilde adlan anıldı.
Allahu Subhanehu şöyle
buyurdu:
"Seferden geri
dönüp onların yanına geldiğiniz zaman sizden özür dilerler. De ki: Hiç özür
dilemeyin, size inanmayız. Allah bize sizin haberinizden (bize karşı
çevirdiğiniz entrikalardan, bir çok şey bildirdi. Yaptığınızı Allah da görecek,
elçisi de." (Tevbe, 94).[955]
Aişe ve müslümanların
durumlarını -vatanları uzak bile olsaaraştırması:
Abdurrahman b.
Şernmase'den:
- Aişe'ye birşey
sormaya geldim:
- Sen kimlerdensin?
diye sordu. Ben de:
- Mısırlılardan bir
adamım! dedim. Müteakiben Aişe:
- Bu gazanızda
sizinkinin size karşı muamelesi nasıldı? diye sormuş o da:
- Kendisinden bir
fenalık görmedik. Bizden birimiz devesi ölse hemen ona deve verir; kölesi ölse
köle verir; yiyeceğe muhtaç olsa yiyecek verirdi, demiş.
Bunun üzerine Aişe
şunu söylemiş:
- Beri bak! Rasulullah
(s.a.v.)'den işittiğim bir şeyi sana haber vermekten, onun kardeşim Muhammed
b. Ebi Bekr'e yaptıkları beni men edemez! Şu evimde:
"Allah'ım! Bir
kimse ümmetimin umurundan bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse sen de
ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin umurundan bir vazife alır da onlara hoş
muamele ederse, sen de ona hoş muamele
eyle!"
buyurdular.[956]
Hafsa ve onun raşid
halifelik müessesine isabet eden kriz konusundaki endişesi:
İbni Ömer'den:
"Hafsa'nın yanına girdim de:
- Biliyor musun baban
halife bırakmıyor, dedi.
- O bunu yapacak
değildir, dedim.
- Muhakkak yapar! dedi.
Bunun üzerine onunla bu hususta konuşmaya yemin ettim ve sustum. Hatta
sabahleyin eve gittim, ama onunla konuşmadım. Sağ elimle bir dağ taşıyor gibi
idim. Nihayet dönerek yanına girdim. Bana insanların halini sordu. Ben de
kendisine haber verdim. Sonra ona:
- Ben halkın bir söz
söylediklerini işittim de onu sana söylemeye yemin ettim!
Diyorlar ki, sen
kendine halife bırakmayac akmış sın. Gerçekten senin bir deve çobanın veya
koyun çobanın olsa da onları bırakarak sana gelse, çobanın davarı kaybettiğine kail
olurdun. İnsanlara riayet ise daha çetindir, dedim. Benim sözüm ona muvafık
geldi. Ve bir müddet başını indirdi. Sonra başını kaldırarak şöyle dedi:
- Muhakkak Allah (azze ve celle) dinini
koruyacaktır. Ben kendime halife bırakmamişsam, Rasulullah (s.a.v.) de halife
bırakmamıştır. Halife bırakmış olsam, Ebu Bekir halife bırakmıştır. İbni Ömer
demiş ki:
- Vallahi babam,
Rasulullah (s.a.v. )'le Ebu Bekir'i anmaktan başkabir şey yapmadı. Ve anladım
ki Rasulullah'ı (s.a.v.) hiç kimse ile değişecek değil ve kendine halife
bırakacak değildir.[957]
Aişe ve onun büyük bir
sahabinin cenazesinin kılınması konusundaki isteği:
Abbad b. Abdullah b.
Zübeyr'den:
"Aişe Sa'dubnü
Ebi Vakkas'ın cenazesinin mescide getirilerek namazının orada kılınmasını
emretmiş; fakat halk kendisine itirazda bulunmuştu. Bunun üzerine Aişe: 'Bu
insanlar Rasulullah (s.a.v.)'in Süheyl b. Beyda'nın cenaze namazını mescidden
başka yerde kılmadığını ne çabuk unutmuşlar, dedi."[958]
Aişe ve onun Hz.
Osman'ın katillerinden kısas taleb etmek için ortaya çıkışı:
Ebi Meryem Abdullah b.
Ziyad Esedi şöyle dedi: Talha ve Zübeyr ve Aişe'nin Basra'ya yürü dükler [959]
zaman Ali, Ammar b. Yasir ve Hasan b. Ali'yi gönderdi ve o ikisi de Kufe'de
minbere çıktılar. Hasan b. Ali minberin üstünde en üst yerinde idi. Ammar ise
Hasan'dan daha aşağı bir yerde ayağa kalktı. Onun yanında toplandık. Ammar'ın
şöyle dediğini işittim: Gerçekten Aişe Basra'ya gitti. Vallahi o dünyada ve
ahirette sizlerin peygamberinin hanımıdır. Fakat Allahu Tebareke ve Teala
sizleri Aişe'ye mi yoksa onlara mı itaat ettiğinizi Öğrenmek için imtihan etti.[960]
Fethul Bari'de bu
konuda şöyle denildi:
"Aişe'nin bu
konudaki Özrü onun Talha ve Zübeyr olayın açığa çıkarılması için başı
çekmeleriydi, bundan hedefleri ise insanların arasını düzeltmek idi. Bunun
yanında Osman (r.a.)'in katillerine kısasın uygulanması da hedefleniyordu. Bu
konuda Ali'nin görüşü ise herkesin itaat üzre olması ve şartlar sabit olup
öldürdüğü belirlenenlere kısasın uygulanmasıydı."[961]
Peygamber'in
hanımlarına övgü ve ikramda bulunmak için gelmeleri:
Peygamberin hanımı Aişe
bir rivayetinde şöyle dedi:[962]
"Seferlerinin birinde Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık. Beyda
yahut Zatül-Ceyş denilen yere vardığımızda gerdanlığım koptu. Onu aramak için
Rasulullah durdu ve insanlar da onunla bereber konakladı. Konak yerinde su
yoktu. Bunun üzerine insanlar Ebu Bekr'e gelerek: 'Aişe'nin yaptığını görüyor
musun? Hem Rasulullah'ı (s.a.v.) hem de yanındaki insanları yollarından
alıkoydu. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da yok1 dediler. Derken Ebu
Bekr yanıma geldi. Rasulullah (s.a.v.) başını dizime koymuş uyumuştu. Ebu Bekir
bana: 'Sen hem Rasulullah (s.a.v.)"i hem de yanındaki insanları yollarından
alıkoydun. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da yok!' dedi. Ebu Bekr
beni adamakıllı azarladı ve bir süre söylendi. Eliyle de böğrüme vurmaya
başladı. Rasulullah (s.a.v.)'in dizimde bulunması kıpırdanmama mani oluyordu.
Rasulullah kalktı ancak su yoktu. Bunun üzerine Allah teyemmüm âyetini indirdi
ve ashab teyemmüm ettiler. Useyd b. Hudayr:
- Bu sizin ilk
bereketiniz değildir Ey Ebu Bekir Ailesi! dedi.[963]
Diğer bir rivayette
ise Useyd b. Hudayr Aişe'ye: "Allah sana hayır ihsan eylesin. Vallahi
senin başına gelen sevmediğin hiç bir şey yoktur ki Allah ondan sana ve
müslümanlara bir hayır yaratmamış olmasın" dedi.[964]
Erkeklerin,
Peygamber'in hanımlarına iyiliği emretmek kaygısyüa onlara yönelmeleri:
İbni Abbas'dan bir
rivayete göre şöyle dedi:
"... Ömer, bir defa
ben kendi kendime bir şeyi istişare ederken zevcem bana şöyle şöyle yapsan
olmaz mı deyiverdi, ben de ona; sana ne oluyor da bu işe karışıyorsun ve sen
niçin buradasın? Benim yapmak isetdiğim bir şeye burnunu sokuyorsun? dedim.
Kadın:
- Şaşarım sana ey Hattab
oğlu! Sen kendine kafa tutulmasını istemiyorsun. Halbuki kızın Rasulullah
(s.a.v.)'e kafa tutup duruyor. O derecede ki, bütün gün efkarlı kalıyor, dedi.
Bunun üzerine cübbesini alarak evden çıktı ve Hafsa'nın yanına girdi, ona dedi
ki:
- Ey kızcağızım! Sen
Rasulullah (s.a.v.)'e kafa tutarmışsm, hatta bütün gün efkarlı kalırmış! Hafsa:
- Vallahi biz ona çok
müracaatta bulunuyoruz; dedi.
- Bilirsin ki, ben
seni Allah'ın azabından ve Rasulü'nün gazabından sakındırırım kızcağızım!
Sakın seni o güzelliğini beğenen, Rasulullah (s.a.v.)'in kendisine olan
sevgisine güvenen aldatmasın! Dedim. Burada Ai-şe'yi kastediyor. Sonra oradan
çıkarak yakınlığım olduğu için, Ümmü Sele-me'nin yanma girdim ve onunla
konuştum, dedi. Ümmü Seleme bana şöyle dedi:
- Şaşarım sana ey
Hattab oğlu! Her şeye karışırsın. Hatta Rasulullah (s.a.v.) ile zevcelerinin
arasına bile girmek istiyorsun. Ümmü Seleme'nin bu sözü bana Öyle tesir etti ki
efkârımı bir parça yatıştırdı.
Müslim'in rivayetinde
ise Ömer:
Aişe'nin yanına gittim
ve dedim ki: Ey Ebu Bekir'in kızı Rasulullah'ı üzdüğün yetmedi mi?
Aişe de:"Benden
sana ne ey İbni Hattab, sen kıymetli kızına nasihat etsene[965]
Aişe (r.a.)'dan;
Şöyle demiştir:
Üzerine perde çekildikten sonra Şevde hacetini görmek için dışarı çıktı.
Kendisi iri vücutlu bir kadındı. Kendisini tanıyanlara gizli kalmazdı. Onu Ömer
b. Hattab gördü ve:
- Ya Şevde! Vallahi
bizden gizlenemiyorsun! Nasıl dışarı çıktığına bir bak! dedi. Aişe, bunun
üzerine Şevde bozularak geri döndü. Rasulullah (s.a.v.) benim evimde idi. Kendisi
akşam yemeği yiyordu. Elinde bir kemik vardı, dedi. Şevde içeri girerek:
- Ya Rasulullah!
Ben hacetimi görmek için dışarı çıktım
da Ömer bana şöyle şöyle söyledi, dedi. Az sonra Rasulullah (s.a.v.)'e vahiy
geldi. Sonra kendisinden (ağırlık) kaldırıldı. Kemik hâlâ elinde idi. Onu
bırakmamıştı.
"Gerçekten hal şu
ki hacetiniz için dışarı çıkmanıza izin verildi" buyurdular.[966]
Said İbni Hişam İbni
Amir'den rivayete göre şöyle dedi:
"... Bunun
üzerine ben, Aişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hakim b. Eflah'a vararak
Aişe'ye beraber gitmek üzere onu yanıma almak istedim. Hakim:
- Ben ona yaklaşmam, çünkü ben onu şu iki fırka
hakkında birşey söylemekten nehyettim de o buna razı olmayarak bildiğini
işledi, dedi. Ben, Hakim'e yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine benimle geldi.
Beraberce Aişe'ye gittik ve yanına girmek için izin istedik. Aişe bize izin
verdi; yanına girdik Hakim'i tanıyarak:
- Sen Hakim misin
?dedi. Hakim: Evet cevabını verdi."[967]Erkeklerin
Peygamber'in hanımlarını ziyaret için uğramaları:
Mesruk'dan bir
rivayete göre: "Biz Aişe'nin yanına girdik. Yanında Hassan b. Sabit vardı.
Ona şiir okuyor, kendisinin bazı beyitlerinden gazeller söylüyordu (şöyle
dedi):
iffetlidir, akıllıdır;
hiçbir şüphe ile itham olunamaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.
Bunun üzerine Aişe ona:
- Lakin sen böyle
değilsin! dedi. Mesruk diyor ki: 'Ben de Aişe'ye yanına girmek için ona niçin
izin veriyorsun. Halbuki Allah: 'Bu cemaatan iftira işinin büyük kısmını
üzerine alan için büyük azab vardır, buyuruyor, dedim.'
Aişe:
- Körlükten daha
şiddetli azab ne olabilir, dedi. Arkasından da ama o
Esved (r.a.)'dan:
"Aişe Mina'da iken yanma Kureyş'li bir takım gençler girdi. Gülüyorlardı.
Aişe:
- Niye gülüyorsunuz?
diye sordu.[968]
- Filan çadır ipine
takılıp düştü. Az daha boynu yahut gözü gidiyordu, dediler. Bunun üzerine Aişe:
- Gülmeyin, Çünkü ben
Rasulullah (s.a.v.)'i:
- Hiçbir müslüman
yoktur ki ayağına bir diken veya ondan büyükbir şey batsın da onun sebebiyle
kendisine bir derece verilmesin ve bir günahı silinmesin! buyururken işittim,
dedi."[969]
Erkeklerin peygamberin
hanımlarına şefaat (aracılık) için başvurmaları:
Aişe (r.a.)'dan:
"Abdullah İbni Zübeyr'in bir satış veya bağış esnasında bunu kendisine
Aişe'nin verdiğini söylediği Aişe'ye haber verildi. Allah'a yemin olsun ki eğer
Aişe bunu bilse ya yasaklar veya onu himayesine alır. Aişe; (Abdullah İbni
Zübeyr'i kastederek) o mu bu sözü söyledi dedi. Orada bulunanlar evet dediler.
Bunun üzerine Aişe; Ebedi olarak İbni Zübeyr ile konuşmamayı nezir ediyorum.
Arkasından küskünlükleri ve ayrılıkları uza-yınca İbni avvam Aişe ile barışmak
için aracı koymayı istedi.
Fakat Aişe; Hayır
Allah'a yemin olsun ki hiç kimseyi aracı olarak barışmak için kabul etmiyorum,
ayrıca günahı gerektiren bir iş te yapmam. Bu durum uzun süre devam edince İbni
Zübeyr Misver İbni Mahreme ve Abdurrahman İbni Esved İbni Abdi Yeğus ile bu
durumu konuştu.Her ikisi de Beni Zehra'dan olan bu şahıslara; Allah aşkına siz
ikiniz beni Aişe'nin yanına götürürseniz benimle alaka kesmeyi nezir etmesi
helal olmaz. Bunun üzerine Misver ve Abdurrahman üzerlerine bir örtü ile elleri
de görünmeye-cek şekilde Aişe'nin yanına gelip kendisinden izin istediler.
Aişe'ye: Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun içeriye girebilir
miyiz? dediler. Aişe de giriniz dedi. Onlar da hepimiz mi? dediler Aişe'de
onların yanlarında İbni Zübeyr'in olduğunu bilmeden evet, hepiniz giriniz.
Onlar irince arkalarından İbni Zübeyr de örtülü olarak girdi. Aişe onu kucaklayınca
o da şiir "öyleyerek ağlamaya başladı. Bunun üzerine Misver ve Abdurrahman
şiir söylemeye başladı. Ancak Aişe İbni Zübeyr ile konuşmadı, onu kabul de
etmedi. Durumun böyle olduğunu gören iki elçi (Misver ve Abdurrahman) Aişe'ye
şüphesiz ki Nebi (s.a.v.) senin bu yaptığın hareketi (küskünlüğü) yasakladı.
'Bir müslümamn din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması helal değildir1
dediler. Bundan sonra Aişe'ye sıla-i rahim af ve alaka kesme sebebiyle zor
durumda da kalmaması konusunda fazla üsteleyince Aişe de o ikisine sıla-i rahim
konusunda konuşmaya ve bu arada ağlamaya başadı. Arkasından, 'muhakkak ki ben
nezr yaptım. Nezir işi ise zor bir iştir. Az geçmeden Aişe İbni Zübeyr ile
konuştu. Nezrini de kırk köle azad ederek yerine getirdi.' Daha sonra bu nezri
hatırlıyordu gözyaşları başörtüsünü ıslatıncaya kadar ağlıyordu."[970]
Erkeklerin kadınların
yanına hasta ziyaretine gelmeleri:
Ebi Melike'den:
İbni Abbas vefatından
önce ölüm hastalığı sebebiyle meşfıl iken Aişe'nin yanma girmek için izin
istedi. Ben onun beni geri çevirmesinden korkuyorum dedi. Aişe'ye; Rasululah
(s.a.v.)'in amcasının oğlu ve müslü-manların meşhur simalarından birisi
denildi. Aişe onlara: Onun girmesine izin veriniz dedi. İbni Abbas: Kendisini
nasıl hissediyorsun dedi. Aişe de: Eğer kendimi koruyacak olursam iyi olacağım,
dedi
İbni Abbas; Ey Rasulullah
(s.a.v.)'in hanımı, inşaallah sen iyisin. Rasulullah senden başka bir bakire
ile evlenmedi ve (ifk hadisesini kastederek) senin masumiyetin gökyüzü
tarafından da doğrulandı... dedi.
Diğer bir rivayette
ise[971]
"Ey mü'minlerin
annesi, sen Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir'in senden önce varıp cennette
hazırladıkları güzel bir makama gideceksin, ne mutlu.[972]
Enes bin Malik
(r.a.)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Bir kere üç kişi
Nebi (s.a.v.)'in gizli ibadetini sormak ve öğrenmek üzere Peygamber"in
kadınlarının evlerine gelmişlerdi. Bunlara Peygam-ber"in ibadeti (nin
kemiyet ve keyfiyeti) haber verilince güya azımsıyarak (bir ağızdan): 'Biz
nerede, Rasulullah nerede? Allah onun işlenmesi muhtemel kılınan bütün
günahlannı mağfiret etmiştir1 dediler. (Sonra ona şöyle ahdettiler) içlerinden
birisi: 'Ben geceleri daima namaz kılacağım, dedi. Öbürüsü de: Ben her zaman
(her gün) oruç tutacağım' dedi. (Üçüncü) birisi: 'Ben de kadınlardan ayrı
yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim1 dedi. Onlar bu söz üzerine iken Rasulullah
(s.a.v.) bunların yanlarına gelerek:
- Siz şöyle şöyle
söyleyen kimselersiniz, değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ve iyi düşününüz ki
ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve korunanınızım. Bununla beraber, bazen
oruç tutarım, bazı günlerde tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılarım, bir
kısmında da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim budur) her
kim benim yaptıklarım hoşuna gitmez de ondan yüz çevirirse, benden değildir,
buyurdu."[973]
Hafız İbni Hacer bu
hadis konusunda:
"... Büyük
şahsiyetlerin hareketleri taklid edilmek için takip edilir. Eğer bu hareketleri
erkeklerden öğrenmek mümkün olmazsa bunun kadınlar tarafından açıklanması caiz
olur, dedi."[974]
Alkame (r.a.)'den bir
rivayete göre şöyle dedi: "Mü'minlerin annesi Aişe'ye sordum; dedim ki:
'Ey müminlerin annesi Rasulullah (s.a.v.)'in ibadet işi nasıldı? Günlerden
birine tahsis ettiği bir şey olur muydu?' Aişe, şu cevabı verdi: 'Hayır! Onun
ameli devamlıydı. Rasulullah (s.a.v.)'in kadir olduğu şeye sizin hanginiz takat
getirebilir ki?"[975]
Şureyh b. Hani'nin Ebu
Hureyre'den naklen haber verdiğine göre (şöyle demiş): "Rasulullah
(s.a.v.): 'Her kim Allah'a kavuşmayı dilerse, Allah da ona kavuşmayı ister. Ve
her kim Allah'a kavuşmayı hoş görmezse, Allah'da ona kavuşmayı hoş görmez'
buyurdu. Bunun üzerine ben Aişe'ye elerek:
-Ey Mü'minlerin
annesi! Ben Ebu Hureyre'yi Rasulullah (s.a.v.)'den bir hadis rivayet ederken
dinledim. Eğer (mesele) öyleyse biz helak olduk mektir, dedim. Aişe:
- Helak olan
Rasulullah (s.a.v.)'in sözüyle helak olmuştur. Ne o? dedi.
Rasulullah (s.a.v.):
- Her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse, Allah da ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez' buyurmuş. Halbuki bizde
ölümden hoşlanan hiçbir kimse yoktur, dedim. Aişe:
- Bunu Rasulullah (s.a.v.) söyledi. Ama o senin
anladığın manada değildir. Lakin göz yukarıya dikildiği, göğüs hızlı nefes alıp
vermeğe başladığı, tüyler dikenlendiği ve parmaklar yumulduğu zaman o anda her
kim Allah'a kavuşmayı dilerse AUah'da ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a
kavuşmayı hoş görmezse; Allah da ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a
kavuşmayı hoş görmezse; Allah da ona kavuşmayı hoş görmez manasınadır, dedi."[976]
Ubeydullah b. Kıptiyye
bir rivayetinde şöyle dedi: "Ben de beraberlerinde olduğum halde Haris b.
Ebu Rebia ile Abdullah b. Safvan Ümmü'l-Mü'minin Ümmü Seleme'nin yanına
girdiler de ona batırılacak olan orduyu sordular. Bu mesele İbnü Zübeyr'in
hilafeti günlerindeydi. Ümmü Seleme şöyle söyledi: Rasulullah (s.a.v.):
- Kabe'ye biri
sığınacak ve kendisine bir ordu gönderilecek. Bunlar yerin bir çölünde iken
yere batırılacakardır' buyurdu. Ben:
- Ya Rasulullah! O
halde zorla götürülenin hali ne olacak? dedim.
- Onlarla berebar o da
batırılacak. Lakin o kıyamet gününde niyetine göre diriltileceklerdir."
buyurdular.
Ebu Cafer: "Bu
çöl, Medine'nin çölüdür" demiş.[977]
Ümeyye b. Safvan'ın
bir rivayetine göre;
O dedesi Abdullah b.
Safvan, şöyle derken işitmiş. Bana Hafsa haber verdi ki: Kendisi Peygamber
(s.a.v.)'i: "Bu beyte bir ordu gaza etmek için mutlaka kastedecektir.
Fakatyerin bir çölüne vardıkları zaman ortada ulunanları batırılacak öndekileri
arkadakilerine haykıracaklar, sonra onlar batırılacaklar. Ve onların haberini
anlatan kovulmuş adamdan başka kimse kalmayacaktır" buyururken işitmiş:
Bunun üzerine bir adam:
- Sana şahid olurum ki, Hafsa adına yalan
söylemedin. Hafsa da Peygamber (s.a.v.)'in üzerinden yalan söylememiştir, dedi.
Sümame (Yani İbn-i
Hazen el-Kuşeyri) rivayet etti (dedi ki): Aişeye rastladım da kendisine nebizin
hükmünü sordum. Aişe hemen Habeşli bir cariye çağırdı.
- Buna sor! Çünkü
Rasulullah (s.a.v.)'e nebizi o yapıyordu, dedi. Bunun üzerine Habeş'li cariye:
- Ben ona geceden bir
tulum içinde nebiz yapar ve ağzını bağlayıp, asardım. Sabahladığı vakit ondan
içerdi, dedi.[978]
Hemen ona git de sor:
Sonra gel de sana verdiği cevabı bana haber ver! demiş (Sad diyor ki):
- Bunun üzerine ben,
Aişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hakim b. Eflah'a vararak Aişe'ye beraber
gitmek üzere, onu yanıma almak isterdim. Hakim:
- Ben ona yaklaşmam. Çünkü ben onu şu iki fırka
hakkında birşey söylemekten nehyettim de o buna razı olmayarak bildiğini
işledi... dedi. Ben Hakim'e, yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine (benimle)
geldi. Beraberce Aişe'ye gittik. Ve yanına girmek için izin istedik. Aişe, bize
izin verdi; yanına girdik. Hakim'i (görünce) onu tanıyarak:
- Sen, Hakim misin?
dedi. Hakim:
- Evet cevabını verdi.
Aişe:
- Yanındaki kimdir?
dedi. Hakim:
- Sa'd b. Hişam'dır,
cevabını verdi. Aişe:
- Hangi Hişam? dedi.
Hakim:
- Amir'in oğlu! dedi.
Bunun üzerine Aişe, ona rahmet okudu ve:
- Hayırdır inşaallah! dedi. (Ravi Katade:
'Hişam Uhud harbinde
vurulmuştu' demiştir)
Sad diyor ki:
- Ey mü'minlerin
annesi! Bana Rasulullah (s.a.v.)'in ahlâkını anlat! edim. Aişe:
- Sen Kur'an okuyorsun
deği mi? dedi.
- Evet okuyorum,
dedim.
- İşte Nebiyullah
(s.a.v.)'in ahlâkı Kur'an idi, dedi. Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım. Ve
(bundan sonra) ölünceye kadar kimseye birşey sormamaya niyet ettim. Sonra
aklıma geldi de:
- Bana, Rasulullah
(s.a.v.)'in gece namazını anlat! dedim; Aişe:
- Sen Müzemmil
sûresini okuyorsun değil mi? dedi.
- Evet okurum!
cevabını verdim; Aişe:
- İşte Allah Azze ve
Celle bu surenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Nebiyullah
(s.a.v.) ile ashabı bir sene gece namazına kalktılar. Allah bu surenin sonunu
on iki ay semada tuttu. Nihayet bu surenin sonunda tahfifi indirdi ve artık
gece namazı farzdan iken nafile oldu.
dedi. Ben:
- Ey mü'minlerin annesi!
Bana, Rasulullah (s.a.v.)'in vitrinden haber ver, dedim. Aişe:
- Biz onun misvakini
ve abdest suyunu hazırlardık. Allah da onu geceleyin ne zaman uyandırmak
dilerse uyandırırdı. Bunu müteakib misvak kullanır; abdest alır ve dokuz
rek'at namaz kılardı. Bu rekatların yalnızca sekizincisinde oturur, Allah'ı
zikreder, ona hamd eyler ve duada bulunurdu. Sonra selam vermeden ayağa kalkar
dokuzuncu rekatı da kılardı. Sonra oturarak Allah'ı zikreder, ona hamdeyler ve
duaederdi. Sonra bize işittirecek derecede selam verirdi. Selam verdikten
sonra oturduğu yerden iki rekat namaz kılardı. İşte yavrum bu namaz onbir
rekattır. Nebiyullah (s.a.v.) yaşlanıp et tutunca vitri yedi kılmaya başladı.
Bu iki rekatı yine eskiden kıldığı gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rekat oldu.
Yavrucuğum! Nebiyullah (s.a.v.) bir namazı kıldı mı artık ona devam etmeyi
severdi. Şayet kendisine uyku veya bir sızı galebe çalar da gece namazını
kılamazsa (onun yerine) gündüzün on iki rekat namaz kılardı. Nebiyullah
(s.a.v.)'in bütün Kur'an'ı bir gecede okuduğunu bütün bir gece sabaha kadar
namaz kıldığını ve Ramazandan aşka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum, dedi.
Bunun üzerine İbni Abbas'a giderek Aişe'nin söylediklerini ona anlattım. İbni
Abbas:
- Aişe doğru söylemiş!
Onun yanına girip çıkar olsam mutlaka onun yanına gider, bunları onun ağzından
dinlerdim, dedi. Ben:
- Senin onun yanına
girmediğini bileydim, onun hadisini sana söylemezdim, dedi.[979]
Kureyb'in rivayetine
göre:
Abdullah İbni Abbas
ile Abdurrahman b. Ezher ve Misver b. Mahrame kendisini Peygamber (s.a.v.)'in
zevcesi Aişe'ye göndererek şöyle demişler:
- Aişe'ye bizim
hepimizden selam söyle ve ikindiden sonra iki rekat namazın ne olduğunu ona
sor. Dedi ki:
- Biz senin bu iki
rekatı kıldığını haber aldık. Halbuki Nebi (s.a.v.)'in bunu nehiy buyurduğunu
duymuştuk. İbni Abbas: "Ben, Ömer bin Hattab ile birlikte bu namazdan
dolayı insanları döverdim" demiş.
Kureyb demiş ki:
"Bunun üzerine ben Aişe'nin yanına girdim. Benimle gönderdikleri haberi
kendisine tebliğ ettim." Aişe:
-Ümmü Seleme'ye sor!
dedi. Ben hemen beni gönderen zevatın yanlarına çıkarak Aişe'nin söylediklerini
onlara haber verdim. Onlar, beni Ümmü Seleme'ye de, Aişe'ye gönderdikleri aynı
suali sormaya gönderdiler. Ümmü Seleme (r.a.):
- Ben Rasulullah
(s.a.v.)'i o iki rekatı kılmaktan nehyederken işittim, ama sonra kendisini
bunları kılarken gördüm. Onları kıldığında, vakit, ikindi idi. Sonra benim
yanıma girdi, yanımda Ensar'ın Beni Haram kabilesinden bazı kadınlar vardı. Ben
kendisine cariyeyi göndererek:
- Rasulullah (s.a.v.)'in
yanıbaşına dur da ona de ki: Ümmü Seleme, Ya Rasuluallah ben, senin bu iki
rekatı kılmaktan nehiy buyurduğunu işitiyorum. Halbuki şimdi onları kendinin
kıldığını görüyorum! diyor. Şayet eliyle işaret ederse geri çekil! Kız dediğimi
yaptı. Rasulullah (s.a.v.) eliyle işaret etti. O da geri çekildi. Namazdan
çıkınca: "Ey Ebu Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rekatı
sormuşsun. (Sebebi şudur ki) Bana Abdulkays (kabilesin)den bir takım kimseler
geldiler de, öğle namazından onra kılmakta olduğum iki rekat nafileden beni
alıkoydular. İşte bu iki rekat, o rekatdır" buyurdular.[980]
Ebu Seleme bir
rivayetinde: "İbni Abbas'ın, yanına Ebu Hureyre ile beraber otururlarken
bir adam geldi, ona: 'Bana kocasının ölümünden kırk gün sonra doğuran kadın
hakkında fetva verin' dedi. İbni Abbas: 'Bu kadının iddeti iki müddetin uzun
olanıdır' dedi. Bunun üzerine Ebu Seleme ben de: Hamilelerin iddeti de,
doğurmalarıdır' dedim. Arkasından Ebu Hureyre Ebu Seleme'yi kastederek: 'Ben
kadeşimin oğlu ile bareberim' dedi. Hemen İbni Abbas azadlısı Kubeys'i Ümmü
Seleme'ye meseleyi sormak için gönderdi. Ümmü Seleme:
'Sübey'atü'l-Eslemiyye'nin kocası o hamile iken öldürüldü. Onun ölümünden kırk
gece sonra doğum yaptı. Hemen nişanlandı ve Ebu Senabil ile nikâhlarını
Rasulullah kıydı."[981]
Nebi (s.a.v.)'nin
hanımlarının çevrelerindeki toplumla olan beraberliklerini sürdürdüklerine
dair iki sahih hadis kitabı olarak kabul edilen Buhari ve Müslim'in dışından
vereceğimiz ve bu konudaki en kuvvetli delil olan hadisi sunarak bitiriyoruz.
Bu aynı zamanda müslüman kadının sosyal, hayata katılımına ve erkeklerle
beraber olmasına da delil olarak kabul edilir.
Aişe binti Talha'dan
bir rivayete göre şöyle dedi: "Ben Aişe'nin himayesi altında iken her
beldeden insanlar onun yanına gelirken şöyle dedim. Özellikle yaşlılar benim
onun yanındaki konumumdan dolayı bana geliyorlar. Gençler ise beni kardeş kabul
ediyorlar ve bana hediye veriyorlardı. Aynı zamanda çeşitli beldelerden bana
mektup yazıyorlar. Ben de Aişe'ye şöyle diyorum: "Ey teyze, bu falancanın
mektubu ve hediyesidir1. Bunun üzerine Aişe bana: 'Ey kızım, o mektuplara cevap
ver ve hediyesinin karşılığını gönder. Eğer sen gönderecek bir şey bulamazsan
ben sana vereyim, dedi. O da sen bana ver, dedi."[982]
Not:
Yukarıdaki bu deliller -özellikle Peygamber (s.a.v.)'in hanımla-nylaulgili
olanları- hayatın çeşitli kademelerinde erkeklerle mü'min kadınlarının
genelinin buluşmasına ait deliller arasında bazıları tekrar zikredilecektir.Bizi
bu tekrarı yapmaya iten şey Peygamber'in hanımlarının (r.a.) diğer bazı Özel
durumların dışında müslüman hanımlarla aynı hükümlere tabi olmalarıdır. Her ne
kadar hicab konusunda özel bir durumları olmasa da, çevrelerindeki hayattan
kopuk olarak yaşamaları farz kılınmamıştı. Onun i-çin, bütün hanımların
genelinin toplumla ve insanlarla olan ilişkilerini sürdürdükleri gibi onlar da
perde arkasındanda olsa onların hayatına katılmışlardır. [983]
[1] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/9-10.
[2] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/11-26.
[3] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/27.
[4] Yazar burada başta yaşadığı Kuveyt olmak üzere, islâm
şeriatının istismar edildiği Arap monarşilerini kastetmektedir.
Not: Buharı,
Feth'ül-Bari ve Şerh'üs-Sahihul-Buhari'de Mustafa el-Halebi Kahire baskısı,
Müslim'de ise İstanbul baskısı esas alınmıştır.
[5] Bkz: Sahih el-Cami'us-Sağir, Hadis No: 2329.
[6] Buhari, Kitabu'l-Mezalim, bab, Ein ehake zalimen, ev
mezlumen, c. 6, s. 23.
[7] Buhari, Kitabu'l-ikrah, bab, yeminu'r-raculi Isahibihi
in hafe aleyhil-katle ev nahvehu c. 15, s. 358. Müslim, Kitabu'1-Birr
ve's-Sılatı ve'1-Adab, bab, nasru'1-ehi zalimen ev mazlumen, c. 8, s. 19.
[8] Abdullah b. Zeyd el-Muhammed, el-Ahlaku'1-Hamideti
Lilmereti'l-Müslimeti'r-Reşide.
[9] Yusuf Kardavi, Fetava Muasıra, önsöz.
[10] Sahih-i Buhari, Kitabu'l-Cihad, bab: Fadlu'l-Cihad, c.
6, *,. 344.
[11] Sahih-i Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, bab: Fadlu
Aişe (r.anha), c. 7, s. 136.
[12] Buhari, Kitabu'1-İlm, bab: Hel Yec'alu Lin-Nisai
Yevmen ala Hiddeti fî'1-ilmi... c. 1, s. 206; Müslim, Kitabu'1-Birr ve's-Sıla,
bab: Fadl-u men yemutu lehu veledun ve Yahtesibuhu ... c. 8, s. 39.
[13] Müslim, Kitabıfl-İdeyn... c. 3, s. 20.
[14] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, bab: HicretÜ'n-Nebi ve
Ashabihi ile'l-Medine, c. 8, s. 233.
[15] Fethu'I Bari, c. 7, s. 233
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/29-34.
[16] Buhari, Kitabu't-Tefsir, Suretu'l-Ahzab, bab: "İn
tubdu şey'en ev tuhfühu fe innellahe kane şehiden." ci. 10, s. 151;
Müslim, Kitabur'r-Rada, bab: Yahrumu miner radaati ma Yahrumu mine'l-Viladeti
c. 4, s. 163.
[17] Feth'ul-Bari, c. 10, s. 151.
[18] Feth'ul-Bari, c. 11, s. 258.
[19] Feth'ul Kadir, c. 4, s. 298.
[20] Serahsi, Mebsut, c. 1, s. 145-146.
[21] Müslim, Kitabu'1-Hacc, bab: Haccetu'n-Nebi c. 4, s.
42.
[22] Buhari, Kitabul-İsti'zan, bab: "Ya eyyuhellezine
amenü la tedhulu büyüten gayra buyutikum" c. 13, s. 245; Müslim,
Kitabu'1-Hacc, bab: "El-Hacc-ü ani'1-Aciz li'zamanihi ve Hermihi ve
Nahvehuma c. 4, s. 101.
[23] Bkz: Üçüncü bölümün beşinci kısmı (Kadının Sosyal
Hayata Katılımı ve Erkeklerle Buluşması).
[24] Bkz: Mecmeu'z-Zevaid, Kitabu'n-Nikâh, bab: Kadınlar
için en hayırlı olan şey c. 4, s. 255.
[25] Bkz: İhya-u Ulumid'din, Kitabu'n-Nikâh, Üçüncü bab.
[26] Bkz: Üçüncü bölümün beşinci kısmı (Kadının Sosyal
Hayata Katılımı ve Erkeklerle Buluşması", Kadının Camiye gidebilmesi
babı.)
[27] Bkz: Dördüncü kısmın birinci bölümünde hadisle ilgili
malumat.
[28] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/35-41.
[29] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/41-42.
[30] Bkz: Döndüncü bolümün üçüncü kısmı.
[31] riamu'I-Muvakkiin, c. 3, s. 284.
[32] Bkz: Şevkani, Kitabu EdebiVTalib.
[33] Buhari, Kitabul-Menakıb, bab: Peygamberliğin
alametleri c. 7, s. 445.
[34] Bu hadis Mişkatu 1-Mesabih'te bulunmaktadır, c. 1, s.
82, Hadis No: 248 Muhakkik Nasıruddin el-Elbani, Hafız el-Alai'nin hadisin bazı
varyantlarını sahih gördüğünü söylemektedir.
[35] Bkz: Sahihül-Camus-sağir, Hadis No: 1870.
[36] Fethu'l -Bari, c. 3, s. 123.
[37] Buhari, Kitabul-Iydeyn, bab: Hayızlı kadınların
namazgahdan ayrılmaları c. 3, s. 122. Müslim, Kitabul-lydeyn, kadınların
bayramlarda namazgaha gitmesinin mübanlığı babı. 3, s. 20.
[38] Ibn Maçe, Sünen, Mukaddime, Kimde bir ilim varsa...
babı, hadis no: 187.
[39] Bu hadisi Buharı, Kitabul-Ilmm ilim öğrenmek babında
muallak olarak rivayet etmiştir c.l s. 183 (Hafız b. Hacer der ki: "Bu
hadisi Buhari el-Edeb'ul-Müfred'de, Anmed ve Ebu Ya ta da aynı senetle rivayet
etmişlerdir.)
[40] Buhari, Kıtab'uMlm, Kişinin kölesine ve ailesine ilim
öğretmesi babı. c.l, s. 200.
[41] Bu hadis Fethul Bari'dedir. İbn Hacer der ki
"Hadisi Darimi sahih bir senetle rivayet etmiştir, c. l,s. 202.
[42] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/43-48.
[43] Bkz: Sahihül-Camiüs-Sağir, hadis no: 2329.
[44] Müslim, Kitabu'1-İlm, "Kim iyi veya kötü bir
çığır açarsa kim hidayete yahut sapıklığa çağırırsa" babı, c. 8, s. 62.
[45] Muvatta; Kitabu'l-Kader, kaderden konuşmanın yasakhğı
babı, c. 2, s. 899 Bkz: Sabih'ul-Camiü's-Sağır, hadis no: 2934.
[46] Buhari, Kitabu'I-Hac, "Kesecek kurbanı olmayan
kişinin temettü, kiran ve ifrad hac yapabilmesi" babı, c. 4, s. 175.
[47] Mecmeu'z-Zevaid,Kitabu'1-tlm, "Haramı helal veya
helali haram sayanınyahut da sünneti terk edenin durumu" babı. Hafız
Heysemi der ki, Taberani bu hadisi el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Kavileri
sahihtir, c. 1, s. 176.
[48] Buhari, Kitabu'l-Eşribe, "Ayakta su içmek"
babı, c. 12, s. 183.
[49] Fethu'1-Bari, c. 12, s. 187.
[50] Buhari, Kitabul-rtısam bi'1-Kitab ve's-Sünne,
"Rasulullah'ın sizden öncekilerin yoluna uyacaksınız" babı, c. 17, b.
63. Müslim, Kitabül-îlm, "Yahudi ve hristiyanlann yollarından gitmek"
babı, c.8, s. 57.
[51] Bkz: Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, hadis no: 168.
[52] Bkz: Elbani, Kitabu Hicabi'l-Mer'eti'l-Müslime.
[53] Buhari, Kitabu İstitabetil-Mürteddine, zimmi yahut bir
başkası Rasulullah'a söverse... babı, c. 15, s. 308. Müslim, Kitabu's-Selam,
Yahudilere önce selam vermek ve onların selamının nasıl alınacağı, bab, c.7, s.
4.
[54] Müslim, Kitabu'1-Birr ves-Sıla ve'1-Adab, yumuşaklığın
fazileti, babı, c.8, s. 22.
[55] Buhari, Kitabu'l-Itısam bil-Kitab ve's-sünne, c. 17,
s. 55.
[56] Fethu'1-Bari, c.17, s. 55
[57] Buhari, Kitabul-Gusl, "kim koku sürünür sonra
gusleder, yine de üzerinde koku kalırsa" babı, c. 1, s. 396. Müslim,
Kitabu'1-Hacc, "ihramlı kişinin haremi şerifte koku sürünmesi" babı,
c. 4, s. 12.
[58] Fethu'1-Bari, c.4, s. 140-141.
[59] Fethu'1-Bari, c. 4, s. 140-141.
[60] Buhari, Kitabu's-Savm, "Cünüp olarak sabahlayan
oruçlu" babı, c. 5, s. 45. Müslim, Kitabu's-Siyam, "Cünüplü
sabahlayan kişinin orucunun sahihliği" babı, c. 3, s. 137.
[61] Müslim, Kitabu'1-Hayz, "Baştan aşağı sarkan
saçların yıkanmasının hükmü" babı, c. 1, s. 179.
[62] Buhari, Kitabu'i-Hacc, "Eiiyle düğümleri
çözme" babı c. 4, s. 293.
[63] Müslim, Kitabu'1-Hacc, "Hac esnasında ihramlınm
yapması gereken şeyler ve tavaf ve say için Mekke'ye gelmesi" babı, c.4,
s. 53.
[64] Buhari, Kitabul-Hacc, "Mekke'ye girdikten sonra
hayız olan kadın" babı, c. 4, s. 336. Müslim Kitabu'1-Hacc, "Veda
tavafının vacipliği ve hayıziı kadından düşmesi" babı, c.4, s. 93.
Buradaki hadis Müslim'in Safiyye'den naklettiği hadistir.
[65] Buhari, Kitabu'I-Hacc, "Rasulullah zamamda hacc-ı
temettü" babı, c.4 s. 177. Müslim, Kitabu'1-Hacc, "Hacc-ı temettunun
caizliği" babı, c.4, s. 48.
[66] Buhari, Kitabul-Hacc, "temettü, kıran ve ifrad
haccı" babı, c.4, s.176. Müslim, Kitabul-Hacc, "haccı temettunun
cazliği", c. 4, s. 46.
[67] Müslim, Kitabu'1-Hacc, temettü haccı babı, c.4, s. 55.
[68] İbni Abdülberr, Camiü Beyanil İlm ve fadluh, s. 324.
[69] Müslim, Kitabu Salati'l-Müsafirin, "Gece
namazında dua" babı, c.2, s. 185.
[70] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/49-63.
[71] Buharı, Kutabu'n-Nikah, "Kadın Teyzesinin
Kocasına Aynı Anda Nikahlanamaz" babı, c. 11, s. 63. Müslim,
Kitabu'n-Nikâh, "Kadının halasıyla veya teyzesiyle birlikte bir nikâh
altında bulundurulmasının haram olduğu" babı, c.4, s.135.
[72] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/67-74.
[73] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/74-76.
[74] Buhari; Kitabu'l-Cenpiz, "Çocuk Müslüman Olur ve
Ölürse" babı, c. 3, s. 464.
[75] Bkz: Pethu'1-Bari; c. 3, s. 425.
[76] Bkz: Fethu'1-Bari; c. 10, s. 262.
[77] Buhari; Kitabu'I-Menakıb, c. 8, s. 222.
[78] Bkz.: İbni Kesir; Âl-i îmran Suresi, 61. âyet.
[79] Bkz.: İbni Kesir; Âl-İ İmran Suresi, 61. âyet.
[80] Bkz.: Ulemanın, kadının şahitliği konusundaki sözleri,
(bu kitabın beşinci bölümünde).
[81] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/76-81.
[82] Buharı;Kitabu Ehadisil-Enbiya, c. 7, s . 208.
[83] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/81-82.
[84] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/82-83.
[85] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/87-88.
[86] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/88-90.
[87] Buhari; Kitabu Ehadisil-Enbiya, c. 7, s. 208.
[88] Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/90-92.
[89] Bkz: Sahihu Camiu's-Sağir, Hadis No: 2329.
[90] Buhari, Kitabu't-Tefsîr, Tahrîm sûresi, I, 283.
Müslim, Kitabut-Talak,,IV, 190
[91] Buhari, Libas, c. 12, s. 418.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/97.
[92] Buhari, Tefsir, Şuara sûresi, bab, "Yakın
Akrabalarını Uyar, Onlara Rahmet Kanadını Ger." X, 120, Müslim, İman bab,
"Yakın Akrabalarını Uyar." âyeti, I, 133.
[93] Buhari, Cenaiz, bab: "Çocuk Müslüman Olduktan
Sonra Ölürse ..." III, 462.
[94] Fethu'1-Bari, III, 464.
[95] Buhari, Ehadis'I-Enbiya, bab: İslam'da Peygamberlik
Alametleri, VII, 92. Müslim, Kitabu'l-Mesacîd ve Namaz Kılınan Yerler, bab:
"Geçmiş Namazların Kazası," II, 140.
[96] Buhari, Kitabu't-Teyemmüm, bab: "Temiz
toprak", c. 1, s. 47.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/97-99.
[97] Buhari; Kitabul- Edeb, c.13, s. 33. Müslim;
Kitabu'1-Birr ve's-Sıla ve'l-Âdâb, c. 8, s. 38.
[98] Buharı, Kitabu'n-Nikâh, bab: "Cariye Edinmek ve
Ona Hürriyetini Verip Evlendirmek." c.ll, s. 28.
[99] Buharı, Kitabu'1-ilm, bab: "İmam'ın Kadınlara
Öğüt Vermesi ve Onların Eğitimi" c. 1, s. 203. Müslim,
"Kitabu'l-İdeyn", c. 3, s. 18.
[100] Buhari, Kitabu'l-İdeyn, bab: "İmam'ın Bayram Günü
Kadınlara Öğüt Vermesi", c. 3, s. 119. Müslim, "Kitabu Salatu'l-
İdeyn", c. 3, s. 18.
[101] Bkz: Zehebî, Mukaddimetü'1-Mizan, tahkik, Ebu'1-Fadf
İbrahim.
[102] Buhari, Kitabus-Sulh, bab: "Zülm İle Yapılan Sulh
Geçerli Değildir." c. 6, s. 230. Müslim, Kitabu'l-Akiye, bab: "Batıl
Hükümlerin İptali", c. 5, s. 132.
[103] Buhari, Kitabu'I-Vudu, bab: "Teyemmümle Abdest
almak ve Gusletmek," c. 1, s. 280. Müslim, Kitabu't-Tahare,
"Teyemmümle Temizlik", c. 1, s. 156.
[104] Buhari, Kitabus-Sulh, bab: "İman Sulha İşaret
Eder mi?", c. 6, s. 236.
[105] Müslim, Kitabu Salati'l-Musafırin, bab: "Nafile
Namazın Ayakta ya da Oturarak Edasının Caiz Olması", c. 2, s. 194.
[106] Buhari, Kitabu'l-Mezalim, bab: "Batıl Olduğunu
Bildiği Halde Münakaşa Etmenin Günah Olduğuna Dair", c. 6 s. 31. Müslim,
Kitabu'l-Akziye, bab: "Zahirle ve Akli Delil ile Hükmetmek", c. 5, s.
129.
[107] Buharı, Kitabu Ehadisil-Enbiya, bab: "Senden
Zülkarneyn'i Soruyorlar" âyeti c. 7, s. 195. Müslim, Kitabu'l-Fiten ve
Eşrati's-Saa, bab: "Fitnelerin Yaklaşması", c. 8, s. 166.
[108] Müslim, Kitabu'l-Kader, bab: "Ecellerin,
Rizıklarm Artıp Eksilmeyeceği ve Kaderdeki Şekliyle Olacağı", c. 8, s. 55.
[109] Müslim, Kitabu'z-Zikir ve'd-Dua, bab: "Seherde ve
Gündüzün Teşbih", c. 8, s. 83.
[110] Buharı, Kitabu'l-İtikaf, bab: "İtikaf Eden
İhtiyaç İçin Mescidin Kapısına Çıkabilir mi?" c. 5, s. 182. Müslim,
Kitabu's-Selam, bab: "Kim Bir Kadınla Yalnız Olarak Görülürse, o Kadın,
Hanımı veya Nikâhı Haram Olan Biriyse bu kadın falancadır Demesinin Müstahab
Olduğuna Dair", c. 7, s. 8.
[111] Müslim, Kitabu's-Salat, bab: "Namazın
Özellikleri, Namaza Başlanan ve Onunla Son Verilen Kelimeler", c. 2, s.
54.
[112] Buhari, Kitabu'r-Rikak, bab: Havz ve "biz sana
kevseri verdik" âyeti, c. 14, s. 275. Müslim, Kitabu'İ-Fedail, bab:
Rasuluîlah'm Havzının
isbatı, c. 7, s. 66.
[113] Buhari, Kitabu'1-îtk ve Padluhu, bab: Güneş
Tutulduğunda Köle Azad Etmek, c. 6, s. 76.
[114] Müslim, Kitabu'l-Fedail, bab: Rasulullah'ın teri ve
bundan hayır ummak, c. 7, s. 82.
[115] Müslim, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, bab: Gazi hanımlar
ve onlara verilecek ganimet, c. 5, s. 199.
[116] Müslim, Kitabu's-Salat, bab: Kadınların mescide
çıkmaları, c. 2, s. 32.
[117] Buhari, Bedu'1-Halk, bab: Müslümanın en iyi malı;
Müslim, Kitabu's-Selam, bab: Zehirli kelerin öldürülmesinin müstahab olması, c.
7, s. 42.
[118] Müslim, Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua ve't-Tevbe
ve'1-İstiğfar, bab: Kötü hüküm vermekten, sıkıntıdan, cehennemden korunma, c.
8, s. 76.
[119] Müslim, Kitabu'l-îmare, bab; dine muhalif olmayan
konularda devlet başkanına itaat, c. 6,
[120] Buhari, Kitabu's-Sulh, bab: İnsanların arasını
düzeltmek için yalan söylemek c. 6, s. 228. Müslim, Kitabu'1-Birr ve's-Sıla
ve'1-Adab, bab: Yalanın yasak olması ve yalan söylemenin mubah olduğu şeylerin
açıklanması, c. 8, s. 28.
[121] Buhari, Kitabu Fardı'1-Hums, bab: Kadınlara izin
vermek, c. 7, s. 83. Müslim, Kitabu Salati'l-müsafirin ve kasruha, bab: Kuşluk
namazını kılmak ve en az iki rekat olduğuna dair, c. 2, s. 158.
[122] Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saa', bab:
Deccal'in çıkması ve yeryüzünde kalması, c. 8, s. 203.
[123] Müslim, Kitabu'l-Cum'a, bab: Namazın ve hutbenin
uzatılmaması, c. 3, s. 13.
[124] Buhari, Kitabu's-Savm, bab: Çocukların oruç tutması,
c. 5, s. 104. Müslim, Kitabu's-Savm, bab: Kim Muharrem'in onuncu günü yerse
günün kalan kısmında orucunu tutsun, c. 3, s. 152.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/99-105.
[125] Buhari, Kitabu's-Salat, Sabah namazı vakti, c. 2, s.
195. Müslim, Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi's-Salat, bab: Sabah namazında tekbir
almanın müstehabı, c. 2, s. 118.
[126] Buhari, Kitabu'1-Vudu', c.l, .300. Müslim, Kitabu
Salat'il-Küsûf, c. 3, s. 32-33.
[127] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, bab: Mescitte cenaze namazı
kılmak, c. 3, s. 63.
[128] Bkz: Nevevi, Müslim Şerhi c.7, s. 36.
[129] Buhari, Kitabu's-Savm, bab: Ramazan'ın son on gününde
i'tikaf. c. 5, s. 177.
[130] Baharı, Kitabu's-Salat, Bir sebepten dolayı devenin
mescidin içerisine alınması, c. 2, s. 103. Müslim, Kitabu'1-Hacc, deve ve başka
hayvanla tavafın caiz olması, c. 4, .68.
[131] Buhari, Kitabu'1-Hac, bab: Bir binit üzerinde
Arafat'ta vakfe yapmak, c. 4, s. 259. Müslim, Kitabu's-Sıyam, bab: Arafat'ta
arefe günü hac yapan kişinin iftar etmesini müstehablığı, c.3, s. 145.
[132] Müslim, Kitabu'1-Hac, bab: Kurban günü
Cemretu'l-Akabe'ye taş atmanın müstehablığı. c.4, s. 79.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/105-106.
[133] Buhari, Menakıbü'l-Ensar, bab: Rasulullah'ın Ensara:
"Ençok sevdiğim insanlar sizlersiniz" sözü. c. 8, s. 114. Müslim,
Kitabul-Fedailı's-Sahabe, bab: Ensann faziletleri, c. 7, s. 174.
[134] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, bab: Kadının, dükünde
erkeklere hürmeten ayağa kalkması ve bizzat hizmet etmesi, c. 11, s. 160.
Müslim, Kitabu Eşribe, c. 6, s. 103.
[135] Buhari, Kitabu'1-Hayz, bab: Hayızlı kadınların
bayramlara çıkmaları, c. 1, s. 439.
[136] Buhari, Kitabu'l-İdeyn, bab: Mina günlerinde tekbir
almak. c. 3, s. 115. Müslim Kitabu Salatı'l-İdeyn, bab: Bayramlarda kadınların
dışarı çıkmasının mübahlığı, c. 3, s. 20.
[137] Buhari, Kitabu'l-İdeyn, bab, Bayram günü harbetmek. c.
3, s. 95. Müslim, Kitabu'l-İdeyn, bab, Masiyet olmayan oyunların oynanmasının
caiz olması, c. 3, s. 22.
[138] Müslim, Katabu'z-Zühd veY-Rekaik, bab: Hücre hadisi,
c. 8, s. 237.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/106-107.
[139] Buhari, Kitabu'1-Hibe ve Fadluha ve't-tahridu aleyha,
c. 6, s. 169.
[140] Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşratu's-Sa'a', c. 8, s.
266.
[141] Buharı, Kitabu Fedaili Ashabın Nebi (as), c. 8, s. 266
[142]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/107-108.
[143] Buharİ, Kitabu'ş-Şurut, c. 6, s. 241.
[144] Müslim, Kitabu'l-Imare, c. 6, s. 5.
[145] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, c. 7, s. 190.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/108.
[146] Buhari, Kitabu'l-Cihad, c. 6, s. 420.
[147] Müslim, Kitabu'l-Cihad, c. 5, s. 199.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/108-109.
[148] Müslim, K. et-Talak, bain talakla boşanmış kadının
iddetten çıkması babı. c. 4, s. 200.
[149] Buhari, K. ez-Zebaih ve's-Sayd, kadın ve cariyenin
kestiği hayvanlar babı. c. 12, s. 51.
[150] Buhari, K. eİ-Megazi, Rasulullah'ın azhabdan dönüşü
babı. c. 8, s. 416. Müslim K. el-Cihad ve'Siyer, anlaşmayı bozanlarla
savaşmanın caizliği babı. c. 5, s. 160.
[151] Fethu'1-Bari, c. 8, s. 415.
[152] Müslim. K. en-Nikâh, dünya metaının en hayırlısı
saliha kadındır babı. c. 4, s. 178.
[153] Buhari, K. en-Nikâh, "dulların ikrarı konuşmaya,
bekârlarınki ise susmaya bağlıdır" babı. c. 4, s. 140.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/109.
[154] Buhari, K. en-Nikâh, "Nefislerinizi ve ehlinizi
ateşten koruyun âyeti babı. c. 11, s. 163. Müslim, K. el-İmare, adil imamın
fazileti babı, c. 6, s. 41.
[155] Müslim, K. el-Hac, Rasulullah'm haccı babı, c. 4, s.
41
[156] Buhari, K. el-Ahkam, "Allah'a itaat edin.
Rasulüne ve sizden olan emirlere itaat edin."âyeti babı, c. 16, s. 229.
Müslim, K. el-İmare, adil imamın fazileti babı, c. 6, s. 8.
[157] Buhari, K. en-Nikâh, "Kendinizi ve ailenizi
ateşken koruyun" âyeti babı. c. 11, s. 163. Müslim. K. el-İmare, adil
imamın fazileti babı, c. 6, s. 8.
[158]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/110.
[159] Buhari, Kitabu't-Tefsir, c. 10, s. 383. Müslim,
Kitabu't-Talak, c. 4, s. 190.
[160] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s. 190. Müslim,
Kitabu't-Talak, c. 4, s. 192.
[161] Pethu'1-Bari, c. 11, s. 202.
[162] Buhari, Kitabu'z-Zekat, c. 4, s. 68.
[163] Müslim, Kitabu's-Sıyam, c. 3, s. 163.
[164] Buhari, K. Ebvabil-Ezan, c. 2, s. 303.
[165] Fethu'1-Bari, c. 13, s. 70.
[166] Buhari, K. et-Talak, c. 11, s. 319.
[167] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 320.
[168] Bkz: Bidayetül Müctehid ve Nihayetül Muktesid.
[169] Hulü: Erkeğin hanımına, şartlı veya şartsız boşanma
izni vermesi.
[170]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/110-112.
[171] Buhari, K. Ehadisi'l-Enbiya, "kitap'ta Meryem'i
an" âyeti babı c. 7, s. 283. Müslim, K. el-Birr ves-Sıla ve'1-Adab, anne
babaya iyiliği nafile namaza tercih etmek babı, c. 8, s. 3.
[172] Buhari, Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, c. 7, s. 291. Müslim,
Kitabu'1-Birr, c. 8, s. 5.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/112-113.
[173] Buhari, Kitabu Menakıb-ı Ensar, c. 8, s. 138. Müslim
Kitabu Fedaili "s-Sahabe, c. 7, s. 144.
[174] Buhari, Kitabu Fedail-i Ashabi'n-Nebiy, c. 8, s. 107.
Müslim Kitabu Fedaili's-Sahabe, c. 7, s. 139.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/113.
[175] Buhari, Kitabu Ehadisu'l-Enbiya, c. 7, s. 440.
[176]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/113.
[177] Müslim, Kitabul-Cenaiz, c. 3, s. 65.
[178] Buharı, Kitabu Menakıb-i Ensar, c 8, s. 136. Müslim.
Kitabu Fedaili's-Sahabe, c. 7,s. 134.
[179] Buharı, KitabıTI-Itizan, c. 13, s. 322. Müslim, Kitabu
Fezailis-Sahabe, c. 7, s. 142.
[180] Buharı, KitabıTI-Itizan, c. 13, s. 322. Müslim, Kitabu
Fezailis-Sahabe, c. 7, s. 142.
[181] Buharı, KLitabu's-Salat, c. 2, s. 137. Müslim,
Kitabul-Mesacid ve Mevazius-Salat, c. 2, s. 73.
[182] Fethul Bari, c. 2, s. 139.
[183] Buhari, Kitabul-Megazi, c. 8, s. 414. MüslimK.
ei-Cihad,c. 5, s. 163.
[184] Süneni-i Ebi Davud, Kitabul-Edeb, Hadis no: 5144, c.
5, s. 353.
[185] Buhari, Kitabul-Menakıb, c. 8, s. 114. Müslim, K.
Fezailü's-Sahabe, c. 7, s. 174.
[186] Buhari, K. el-Menakıb, c. 8, s. 114. Müslim, Kitabu
Fezailü's-Sahabe, c. 7, s. 174.
[187] tbni Hacer, hadisteki şüphenin senedinde bulunan
tabiin yahud tebei tabiinden bir raviden kaynaklandığını söyler. Kesin olan
ravinin kadın olmasıdır. Şöyle ki: Ibni Huzeyme, Ali b. Abdurrahman yoluyla
babasından onun da Ebu Hureyreden rivayet ettiği hadiste ki ravilerden birinin
siyahi bir kadın olduğu belirtilir. İmam Beyhaki ise hasen bir senedle Ibni
Bureyde'nin babasından aldığı -Ibni Bureyde'nin ismi Ümmü Muhaccen'dir- hadisi
nakleder. Bkz. Fethul-Bari, c. 2, s. 99.
[188] Buhari,Kitabu's-Salat,c. 2,s. 99. Müslim,
Kitabul-Cenaiz, c. 3, s. 54.
[189]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/113-115.
[190] Buhari, Kitabul-Edeb, c. 13, s. 4. Müslim,
Kitabul-Birr ve's-Sda vel-Adab, c. 8, s. 2.
[191] Beyhaki, Şuabil-İman. Bkz.: Sahihul-Camiü's-Sağir, No:
5248.
[192] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s. 162. Müslim.
Kitabü'r-Rada, c. 4, s. 178.
[193] Sünen-i İbn Mace, Kitabü'n-Nikâh, Hadis No: 1977.
Ayrıca bkz.: Sahih-i İbn Mace, Hadis No: 1608; Sahihu'l-Camiis-Sağir, Hadis No:
3309.
[194] Buhari, Kitabu'1-Edeb, c. 13, s. 33.
[195] Müslim, Kitabu'1-Birr ve's-Sıla vel-Adab, c. 8, s. 38.
[196] Buhari, Kitabu'n-Nİkâh, c. 11, s. 38.
[197] Buhari, Kitabu'l-İtikaf, c. 5, s. 82. Müslim,
Kitabu's-Selam, c. 7, s. 8.
[198] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, c. 8, s. 40. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe, c. 7, s. 134.
[199] Bahan, Kitabu's-Salat, c. 2, s. 35. Müslim,
Kitabu'l-Mesacid, c. 2, s. 127.
[200] Müslim, Kitabu'z-Zekât, c. 3, s. 120.
[201] Buhari, Kitabu'z-Zekât, c .4, s. 70. Müslim, K.
ez-Zekat, c. 3, s. 80.
[202] Buhari, KitabuVTalak, c. 6, s. 24. Müsim,
Kitabu't-Talak, c. 4, s. 101.
[203] Müslim, Kitabul-İmare, c. 6, s. 46.
[204] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, c. 8, s. 48,
[205] Buhari, Kitabu Bed'il-Halk, c. 7, s. 104. Müslim,
Kitabu'l-Musakat, c. 5, s. 58.
[206] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, c. 3, s. 62.
[207] Buhari, Kitabu'l-Megazi, c. 8, s. 110.
[208] Müslim, Kitabu's-Salatil-Müsafirin, c. 2, s. 205.
[209] Müslim, Kitabu't-Talak, c. 4, s. 197.
[210] Buhari, Kitabu's-Salat, c. 2, s. 423. Müslim,
Kes-Salat, c. 2, s . 53.
[211] Bkz: İhkamul-Ahkam şerhu Umdetil Ahkam, c. 1, s. 208
[212] BkzrA.g.e. c. 1, s. 66.
[213] Buhari, Kitabu'1-Büyu', c. 5, s. 316. Müslim,
Kitabu'l-Fedail, c. 7, s. 98.
[214] Buhari, Kitabu'1-Edeb, c. 13, s. 162. Müslim, Kitabu'l-Fedail,
c. 7, s. 79.
[215] Buhari, Kitabu'1-Edeb; c. 13, s. 216; Müslim,
Kitabu'l-Fedail; c. 7, s. 78.
[216] Bkz: tbn Badis, Hayatı ve Eserleri adlı kitabı, c. 2,
s. 149-150.
[217] . Müslim, Kitabu't-Talak, c. 4, s. 195.
[218] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s.191. Müslim,
Kitabu't-Talak, c. 4, s. 193.
[219] Buhari, Kitabu't-Tefsir, c. 10, s. 150. Müslim,
Kitabu's-Selam, c. 7, s. 7.
[220] Müslim, Kitabu's-Selam, c. 7, s. 6.
[221] Buhari, Kitabu'1-Vüdu, c.l, s. 259. Müslim,
Kitabu's-Selam, c. 7, s. 7.
[222] Müslim, Kitabu Fedail-is Sahabe, c. 7, s. 171.
[223] Müslim, Kitabu Salati'I İdeyn, c. 3, s. 19.
[224] Buharı, Kitabu's-Salat, c. 2, s. 99. Müslim, K.
el-Cenaiz, Kab c. 3, s. 56.
[225] Buhari, Kitabu'l-Cihad, c. 6, s. 418. Müslim, K.
el-Cihad, c. 5, s. 196.
[226] Buhari, Kitabu'l-Meğazi, e. 8, s. 253.
[227] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, c. 4, s. 147.
[228] Müslim, Kitabu'l Cihad ve's-Siyer, c. 5, s. 150.
[229] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, c. 3, s. 63.
[230] Buhari, Kitabu'l-Merda, c. 12, s. 218.
[231] Müslim, Kitabu'1-Hac, c. 4, s. 55.
[232] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s. 176. Müslim Kitabu
Fedail-is Sahabe, c. 7, s. 139.
[233] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 186.
[234] Müslim, Kitabu't-Talak, c. 4, s. 187.
[235] Buharı, Kitabu Bed'i'1-Halk c. 7, s. 152. Müslim,
Kitabu Fedail-is Sahabe, c. 7, s. 115.
[236] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s. 223. Müslim, Kitabu
Fedail-is Sahabe, c. 7, s. 138.
[237] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, c. 11, s. 237.
[238] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, c. 4, s. 173.
[239] Buhari, Kitabu'1-Hibe, c. 6, s. 133. Müslim Kitabu
Fedaili's-Sahabe, c. 7, s. 135.
[240] Ze-ra-ayn harfleriyle. Bu, meşhur sahabi Ebu Zerr değildir.
[241] Buhari, K. en-Nikâh, aileyle güzel geçinme babı, c.
11, s. 164. Müslim, K. Fedailü's-Sahabe, Ümmü Zerr hadisi babı, c.7, s. 139.
[242]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/115-125.
[243] Müslim, Kitabu'z-Zühd ve'r-Rekaik, c. 8, s. 229.
[244] Buharı, Kitabul-Merda, c.12, s.218. Müslim,
Kitabu'1-Birr ve's-Sıla vel-Adab, c. 8, s. 16.
[245] Buhari, Kitabu't-Teheccüd, c. 3, s. 278. Müslim,
Kitabu Salati'l-Müsafîrin ve Kasriha, c. 2 s. 89.
[246] Buharı, Kitabu'1-İman, c. 1, s. 109. Müslim, Kitabu
Salati'l-Müsafirin ve Kasriha, n c. 2, s. 189.
[247] Buhari, Kitabu'1-İman ve'n-Nuzur, babı, c. 14, s. 395.
[248] Buhari, Kitabu'1-Hac, c. 4t s. 451. Müslim,
Kitabu'n-Nezr, c. 5, s. 79.
[249] Müslim Kitabul-İydeyn, c. 3, s. 20.
[250] Buhari, Kitabu'I-İydeyn, b c. 3, s. 120. Müslim,
Kitaba Salati'l-İydeyn, c. 3, s. 18
[251] Fethu'1-Bari, c. 3, s. 121.
[252] Müslim, Kitabu's-Sıyam, c, s. 156.
[253] Buhari, Kitabu's-Savm, c. 5, s. 98. Müslim,
Kitabu's-Sıyam, c. 3, s. 156.
[254] Buhari, Kitabu'1-Hac, c .4, s. 436.
[255] Buhari, Kitabu'l-Megazi, c. 8, s. 398. Müslim,
Kitabu'l-Eşribe, c. 6, s. 117.
[256] Pethu'1-Bari, c. 8, s. 401.
[257] Buhari, Kitabu'l-Cihad, c. 6, s. 366.
[258] Buhari, Kitabu'l-Megazi, c. 8, s. 306.
[259] Müslim, Kitabu'z-Zikr ve't-Tevbe ve'1-İstiğfar, c. 8,
s. 89.
[260] Buhari, Kitabu'1-Büyu, c. 5, s. 313. Müslim,
Kitabü'z-Zikr, ve't-Tevbe ve'1-îstiğfar, c. 8, s. 89.
[261] Buhari, Kitabu'l-Hudud, c. 15, s. 203. Müslim,
Kitabu'l-Hudud, c. 5, s. 121.
[262] Buhari, Kitabu't- Tefsir, c. 9, s. 280.
[263] Müslim, Kitabu'l-Hudüd, c. 5, s. 120.
[264] Müslim, Kitabu'l-Hudud, c. 5, s. 120.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/129-137.
[265] Müslim, Kitabu'l-Fedail, Rasulullah'ın Havzi'nın
İsbatı babı, c. 7, s. 67.
[266] Bubari, Kitabu'1-İlm, Kadınlara ilim öğretmek için gün
ayrılabilir mi? c. 1, s. 206.
[267] Buhari, Kitabu'l-İ'tısam, Rasulullah'ın ümmetinden
erkek ve kadınlara Allah'tan aldığı şeyleri öğretmesi... babı, c. 17, s. 55.
Müslim, Kitabu'1-Birr, kız çocuklarına ihsan... babı, c. 8, s. 39.
[268] Fethıı'1-Bari, c. 1, s. 207.
[269] Müslim, Kitabu'l:Hayz, Gusul abdesti alan kadının
kokulu bez kullanması babı, c. 1, s. 179.
[270] Buhari, Kitabu'1-İlel, Abdullah b. Muhammed
el-Cafi" babı, c. 8, s. 313. Müslim, Kitabu't- Talak, Hamileyken kocası
ölen kadının İddeti, bab, c. 4, s. 201.
[271] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 400-401.
[272] Bu özellik, İmam Ahmed'in rivayetinde
zikredilmektedir. (Fethu'l -Bari, c. 4, s. 438)
[273] Buhari, Kitabul-Hac, kadının erkek yerine haccetmesi
babı, c. 4, .440.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/141-143.
[274] Kitabu'l-Hiyel, nikâh babı, c. 15, s. 373.
[275] Buhari, Kitabu't-Talak, cariyenin satışı talak
sayılmaz babı, c. 11, s. 323. Müslim, Kitabu'1-İtk, Velayet yalnızca azad
edenedir, babı, c. 4, s. 215.
[276] Buhari, Kitabu't-Talak, Rasulullah'ın Berire'nin
kocasına şefaat etmesi babı, c. 11, s. 328.
[277] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 34-335.
[278] Buhari, Kitabu'n-Nikah, evlilikten önce kadına bakmak,
babı, c. 11, s. 86. Müslim Kitabu'n-Nikâh, Mehir ve Kur'an öğretmenin mehir
olabileceği babı, c. 4, s. İ43.
[279] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, kadının kendisini salih erkeğe
teklif etmesi, babı. c.l 1, s. 79.
[280] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 79.ni
[281] Fethu'1-Bari, c. 11, .122.
[282] Ummedetul-Ahkam şerhi, c. 2, s. 201.
[283] Buhari, Kitabu't-Talak, Hulu babı, c. 11, s. 319.
[284] Buhari, Kitabu'l-Cum'a, Cuma namazına giden kadın ve
çocukların gusul abdesti alması gerekir mi babı, c. 3, s. 34.
[285] Fethu'1-Bari, c. 3, s. 34.
[286] Müslim, Kitabu Fedaili's- Sahabe, Hz. Zeyneb'in
fazileti babı, c. 7, s. 144.
[287] Müslim, Kitabu'n-Nikah, bir kimse bir kadını görür,
aklına ilişki kurmak için hanımı yahut cariyesi gelirse babı, c. 4, s. 129.
[288] Fethul-Bari, c. 4, s. 29-30.
[289] Buhari, Kitabu'z-Zekât, kocaya ve namede bulunan
yetimlere zekât vermek babı, c. 4, s. 71. MüBİim, Kitabu'z-Zekât, yakınlara
sadaka ve infakta bulunmanın fazileti babı, c. 3, s. 80.
[290] Müslim, Kitabul-Fiten, Deccalin çıkması babı, c. 8, s.
205.
[291] Buhari, Kitabu'ş-Şurut, İslamda caiz olan şartlar
babı, c. 6, s. 241.
[292] Buhari, Kitabu'l-Cihad, Bizans savaşı için söylenenler
babı, c. 6, s. 443.
[293] Buhari, Kitabul İstizan, bir kimse herhangi bir kavmi
ziyaret eder ve onlara şöyle derse babı, c. 13, s. 313. Müslim, Kitabul-İmare,
Deniz savaşının fazileti babı, c. 6, s. 552.
[294] Buhari, K. Farzil-Hums, kadın ve cariyelerin eman vermesi
babı, c. 7, s. 83. Müslim, Kitabu Salati'l-Müsafîrin, kuşluk namazının
müstehaplıgına dair bab, c. 2, s. 158.
[295] Buhari, Kitabul-Menakıb, Hind binti Utbe anlatıyor
babı, c. 8, s. 141. Müslim, Kitabul -Akziye, Hind'in davası babı, c. 5, s. 130.
[296] Pethu'1-Bari, c. 8, s. 142.
[297] Müslim, Kitabu'l-Fedaili's-Sahabe, Ümmü Eymen'in
faziletlerine dair bab, c. 7, s. 144.
[298] Buharı, Kitabu'l-Menakıb, Cahiliyye dönemi babı, c. 8,
s. 148.
[299] Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saat, îbn Sayyad
hadisi babı, c. 8, s. 194.
[300] Bu cümleyi müslim rivayet etmiştir.
[301] Buhari, Kitabu't-Tefsir, Sûretu'l Hasr, "Allah
Rasulü size ne getirdi ise onu alın babı, c. 10, s. 245. Müslim Kitabu'l-Libas
ve'z-Zine, Peruk takmak ve taktırmanın haramlığına dair bab, c. 6, s. 166.
[302] Fethu'1-Bari, c. 10, s. 255.
[303] Fethu'1-Bari, c. 11, s. 496.
[304] Müslim, Kitabu'İ-Birr, hayvanlara ve diğer şeylere
lanet etmenin yasaklığı babı, c. 8, s. 124.
[305]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/143-150.
[306]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/153.
[307] Burada Rasulullah Sâre'nin güzelliğini anlatırken;
"Yusuf ve (annesi) güzelliğin yansını Sare'ye verdi" şeklindedir.
Bkz: Sahihu'l-Camiüs-Sağir, No: 1074.
[308] Buhari, Kitabu'1-Buyu', 'kölelerin satın alınıp hibe
edilmesi, azad edilmesi babı, c. 5, s. 316. Müslim, Kitabu'I-Fedail, Hz.
İbrahim'in faziletleri babı, c. 7, s. 98.
[309] Buhari, Kitabu] Buyu', "kölelerin harbrden satın
alınıp hibe edilmesi, azad edilmesi babı, c. 5, s. 316. Müslim, Kitabul Fedail,
Hz. İbrahim'in faziletleri babı, c. 7, s. 98.
[310]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/153-154.
[311] Buhari, Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, Allah İbrahimi
kendisine dost edindi, babı, c. 7, s. 216.
[312] Buhari, Kitabu Ehadisil-Enbiya, "Allah, İbrahim'i
kendisine dost edindi" âyeti babı, c. 7, s. 208-212
[313] Buhari, Kitabu Ehadisil-Enbiya, "Allah İbrahim'i
kendisine dost edindi" âyeti babı, c. 7, s. 208-212.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/155-156.
[314] Buhari, Kitabu Ehadisil-Enbiya, "Hani melekler:
Ey Meryem! Allah seni seçti" âyeti babı, c. 7, s. 281-282. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe, müminlerin annesi Hatice'nin faziletleri babı, c. 7,s. 132
[315] Buhari, Kitabu Bedü'1-Vahy, "bize Yahya b. Bekir
bildirdi" hadisi babı, c. 1, s. 24. Müslim,itabu'1-Iman, Rasulullah'a
vahyin başlaması, babı, c. 1, s..
[316] Buhari, Kitabu Bed'ül-Vahy, bize Yahya b. Bekir
bildirdi hadisi babı, c. 1, s. 24. Müslim, Kitabul- İman, Rasulullah'a vahyin
başlaması, babı, c. 1, s..
[317] Fethu'l-Bari'den nakledilmiştir, c. 8, s. 137.
[318] Buhari, Kitabu Menakıbi'l-Ensar, Rasulullah'in Hatice
ile evlemesi ve Hatice'nin fazileti babı, c. 8, s. 137.
[319] Fethu'l-Bari'den nakledilmiştir, c. 8, s. 137.
[320] Müslim, Kitabu Fedailüs-Sanabe, Müminlerin annesi
Hatice'nin faziletleri babı, c. 7, s. 134.
[321] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe müminlerin annesi
Hatice'nin faziletleri babı, c. 7, s. 134.
[322] Buhari, Kitabu Menakibi(I-Ensar, Kasulullah'ın Hatice
ile evlenmesi ye Hatice'nin faziletleri babı, c. 8, s. 136. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe, Müminleri annesi Hatice'nin faziletleri babı, c. 7, s. 134.
[323] Buhari, Kitabu Menakıbi'l-Ensar, Rasulullah'ın Hatice
ile evlenmesi ve Hatice'nin faziletleri, c. 8, s. 140. Müslim Kitabu
Fedaili's-Sahabe, müminlerin annesi Hatice'nin faziletleri babı c. 7, s. 133.
[324] Fethu'l-Bari'den nakledilmiştir c. 8, s. 141.
[325] Buharif Kitabu Menakıbi'l-Ensar, Rasulullah'ın Hatice
ile evlenmesi ve Hatice'nin faziletleri babı, c. 8, s. 138. Müslim, Kitabu
Fedailis-Sahabe, müminlerin annesi Hatic'nin faziletleri babı. c. 7, s. 133.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/156-159.
[326] Buhari, Kitabu's-Salat, Kadın seccadesinden eziyet
veren şeyi atabilir babı, c. 2,sz. 141. Müslim Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer,
Rasulullah'ın müşrik ve münafıkların eziyetlerine maruz kalması babı, c. 5, s.
179.
[327] Buhari, Kitabul-Cihad, Beyaz Elbise... Babı, c. 6, s.
437. Müslim, Kitabu'I-Cihad, Uhud Gazvesi babı, c. 5, s. 178.
[328] Buhari, Kitabu Farzı'1-Hums (I. Bab) c. 7, s. 3.
Müslim, Kitabu'l-Eşribe,içkinin haramhğı babı, c. 6, s. 85.
[329] Buhari, Kitabu'n-Nefekat ve fazlın Nefekatİ alel ehli,
Kadının kocasının evinde çalışması babı, c. 11, s. 433. Müslim, Kitabu'z-Zikr,
Ved-Dua, ve't-Tevbe vel-İstiğfar, gün başında ve uykuya yatarken teşbih babı,
c. 8, s. 84.
[330] Fethu'l-Bari'den alınmıştır, c. 13, s. 366.
[331] Buhari, Kitabu'l Farzil Hums, Rasulullah'ın zırhı,
asası, kılıcı babı, c. 7, s. 22.
[332] Buhari, Kitabu Fedai!i's-Sahabe, Rasulullah'm Ebul-As
b. Er-Rebi gibi evlilikten doğan akrabaları babı, c. 8, s. 87. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe, sahabenin faziletleri babı ile Rasulullah'ın kızı Fatıma'nın
faziletleri babı, c. 7, s. 142.
[333] Müslim, Kitabu Fedalİ's-Sahabe, Rasulullah'ın ehli beytinin
faziletleri babı, c. 7, s. 130.
[334] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, İslam'da nübüvvetin
alametleri babı, c. 7, s. 440.
[335] Buhari, Kitabü'l-Isti'zan, İnsanların Elinden Kurtuluş
ve Arkadaşının Sırrını Vermeyen Kişi Babı..., c. 13, s. 322. Müslim, Kitabu
Fedâilü's-Sahabe, Peygamber'in kızı Fatıma'nın faziletleri babı, c. 7, s. 142.
[336] Fethu'1-Bari, c. 9, s. 200.
[337] Buhari, Kitabul Büyü, çarşılarla ilgili bab, c. 5, s.
244. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, Hasan ve Hüseyin'in faziletleri babı c.
7, s. 130.
[338] Buhari, Kitabul-Edeb, çocuğa acımak, onu öperek kucağa
almak babı, c. 13, s. 32.
[339] Buhari, kitabul Menakıb, nübüvvetin alametleri babı,
c. 7, s. 440, Müslim, Kitabu Fedaili's-sahabe, Rasulullah'ın kızı Fatıma'nın
faziletleri babı, c. 7, s. 142.
[340] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, Hasan ve Hüseyin'in
menkıbeleri babı, c. 8, s..
[341] Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai, K. Fedaili's-Sahabe,
Fatıma'nın Faziletleri babı.
[342] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, alamatün nübüvve, c. 7, s.
440.
[343]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi,
Denge Yayınları: 1/159-163.
[344] Buhari, Kitabu Fedails Ashabin-Nebi, Rasulullah'ın
"eğer kendime bir dost edinecek olsaydım" hadisi babı, c. 8, s. 22.
Müslim, Kitabu'l-Fedailu s-Sahabe, Ebu Bekir'in faziletleri babı, c. 7, s. 109
[345] Fethul-Bari, c. 8, s. 235.
[346] Buhari, Kitabu Fedâili Ashabi'n-Nebi (s.a.v.),
Rasulullah ve ashabının Medine'ye hicreti Babı, c. 8, s. 231, 236.
[347] Fethu'1-Bari c.8, s.106-107.
[348] Buhari, Kitabu Benakibul-Ensar, Rasulullah'ın Aişe ile
evlenmesi babı, c. 8, s. 225.
[349] Müslim, Kitabu'l-Fedaili's-Sahabe, Aişe'nin fazileti
babı, c. 7, s. 134.
[350] Buhari, Kitabu'n-Nikah, evlilik öncesi kadına bakmak
babı, c. 11, s. 85. Müslim, Kitabu Fedailis-Sahabe, Aişe'nin fazileti babı c.
7, s. 134.
[351] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, Rasulullah'in Aişe ile
evlenmesi, Medine'ye Aişe'nin gelmesi ve zifafa girmesi, c. 8, s, 224. Müslim,
Kitabu'n-Nikah, babanın küçük bekar çocuğunu evlendirmesi babı, c. 4, s. 141.
[352] Buhari, Kitabu'1-tlm, kim birşey duyup öğreninceye
kadar tekrar ederse babı, c. 1, s. 207.
[353] Buhari, Kitabu Bedil-Halk, meleklerle ilgili bab, c.
7, s. 123. Müslim, Kitabu'l-Cihad, Rasulullah'ın müşrik ve münafıkların
cefalarına maruz kalması babı, c. 5, s. 181.
[354] Buhari, Kitabu'1-Hacc, Mekke'nin fazileti ve
Mekke'deki yapılar babı, c. 4, s. 187. Müslim, Kitabu'1-Hacc, Kabe'nin yıkılışı
ve yapılışı babı, c. 4, s. 99.
[355] Buhari, Kitabu't-Tefsir, en-Necm Suresi baı, c. 10, s.
229.
[356] Buhari, Kitabul-Rikak, "kim Allah'a kavuşmak
isterse Allah da ona kavuşmak ister" babı, c. 14 s 144. Müslim,
Kitabu'z-Zikr ved-dua vet-Tevbe vel-İstiğfar, "Allah'a kavuşmayı isteyen
kişiye Allah da ona kavuşmak ister" babı, c. 8, s. 65.
[357] Buhari, Kitabul Rikak, "Haşr nasıl
olacaktır" babı, c. 14, s. 179. Müslim, Kitabu'l-Cennet "dünyanın
sonu, kıyamet günü hasrın nasıl olacağının açıklanması" babı, c. 8, s.
156.
[358] Müslim, Kİtabu Sıfati'l-Kıyameti vel-Cenneti ba's,
"nuşur ve kıyamet günü yeryezünün durumu" babı, c. 8, s. 127.
[359] Buhari, Kitabul-İtisam bil-Kitabi ves-Sünneti görüş
hakkında zikredilenler babı, c. 17, s. 44. Müslim, Kitabu'1-İlm, "ilmin
kaldırılması" babı, c. 8, s. 60.
[360] Buhari, Kitabul-Feraiz 'Tereke olarak bıraktıklarımız
miras değil sadakadır" hadisi babı, c. 5, s. 153.
[361] Buhari, Kitabu Ehadisil-Enbiye, "Şüphesiz Yusuf
ve kardeşlerinde soranlar için birçok âyetler vardır." âyeti babı, c. 7,
s. 230.
[362] Kitabu'i-Hacc, "Safa ile Merve arasında koşmanın
vacipHği" babı, c. 4, s. 244. Müslim, Kitabul-Hacc, "Safa ile Merve
arasında say bir kükndür." c. 4, s. 68.
[363] Müslim, Kitabu'z-Zikr, Veddua, vel-İstiğfar, Kim
Allah'a kovuşmak isterse Allah'da ona kavuşmak ister babı, c. 8, s. 66.
[364] Müslim, Kitabu'z-Zikr, Veddua, vel-İstiğfar, Kim
Allah'a kovuşmak isterse Allah'da ona kavuşmak ister babı, c. 8, s. 66.
[365] Buharı, Kitabu'l-Cenaiz, Cenaze merasimine katılmanın
fazileti babı, c. 3, s. 426. Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, Cenaze namazı kılmanın
fazileti babı, c. 3, s. 52.
[366] Buhari, Kitabu't-Tefsir, Sonra insanların akın akın
döndüğü yerden siz de akın akın dönün" âyeti babı, c. 9, s. 253. Müslim,
Kitabu'l Hacc, aynı âyet c. 4, s. 43.
[367] Buhari, Kitabu'l-Fedailü'l-Kur'an, Kur'an'm yazılması
babı, c. 10, s. 414.
[368] Müslim, Kitabu Salati'l-Musatir, gece namazını
birleştirme, uyku yahut hastalıktan gece namazını kaçıran kimse babı, c. 2, s.
168.
[369] Müslim, Kitabu'l-İmaret, adaletli imamın fazileti
babı, c. 6, s. 7.
[370] Buhari, Kitabul-Megazi Ifk hadisi babı, c. 8, s. 444.
Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, Hasan b. Sabit'in fazileti babı, c. 7, s. 163.
[371] Buharı. KiUıbiı'ss-S;ıint, imamı yalnız namaz
kıldırması için tayin etti babı.c. 2, s. 314.. Müslim, Kıtabus-Srilat.
N;un;ızchı cizı-ü beliren imanını istihfafı babı, c.2, s.20.
[372] Muslini, Ki[;ıbıı 1-1 i uy/ kadının ğusul
esnasında uzun saçlarını yıkamasıyla
ilgili hüküm babı,c.1, s.179.
[373] Buhari, Kitabu'l-Umreti, Rasulullah kaç tane umre
yaptı babı, c. 4, s. 349. Müslim, Kitabu'l-Hacc, Rasulullah'ın kaç tane umre
yaptığı babı, c. 4, s. 61.
[374] Buhari, Kitabul-Cenaiz, "Ölü, ehlinin arkasından
ağlamasından dolayı azap görür" babı, c. 3, s. 40. Müslim,
Kitabu'l-Cenaiz, ölü ailesinin kendisine ağlamasından azap görür, babı, c. 3,
s. 43.
[375] Buhari, Kltabu'l-Menakıb, Rasulullah'ın özellikleri
abı, c. 7, s. 389.
[376] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, Rasulullah'ın özellikleri
babı, c. 7, s. 389. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe EbuHureyrenin faziletleri
babı, c. 7, s. 167.
[377] Bkz. Kitabu'l İcabe li İradi ma İsted rakethü Aişetü
ales-Sahabeti s. 31-32.
[378] Bkz. Kitabu'l-îcabe li İradi ma istedrakethü Aişetü
ale's-Sahabeti s. 3.
[379] Müslim, Kitabu't-Tahare, Mesh müddeti babı, c. 1, s.
160.
[380] Buhari, Kitabu Ebvabi'1-Amel fı's-Salati, "kişi
namaz kılarken konuşur, eliyle işaret ederse" babı, c. 3, s. 347. Müslim,
Kitabu Salati'l-Müsafirin ve kasriha, Rasulullah'ın ikindi namazından sonra
kıldığı iki rekat namaz babı, c 2, s. 210.
[381] Buhari, Kitabu'I-Eşribe, Rasulullah'ın yasakladıktan
sonra bir kısım kap ve taslara ruhsat vermesi babı, c. 12, s. 161.
[382] Buhari, Kitabu'l-Cihad, "Kadınların erkeklerle
beraber savaşlara katılması babı, c. 6, s. 418. Müslim, Kitabu'l-Cihad"
"Kadınların erkeklerle savaşa katılsa" babı, c. 5, s. 196.
[383] Buhari, Kitabu'1-Hac, "kadınların
haccetmesi" babı, c. 4, s. 445.
[384] Buhari, Kitabu'l-Cihad, "Cihadın ve seyahatin
faziletleri" babı, c. 6, s. 344.
[385] Müslim, Kitabu'1-Hacc, "İhram'ın şekilleri"
babı, c. 4, s. 34.
[386] Buhari, Kitabu'1-Hac, "Nisab ölçüsünde umrenin
faziletleri" babı, c. 4, a. 360. Müslim, Kitabu'l-Hac, "İhram'ın
şekilleri" babı, c. 4, s 32.
[387] Buhari, Kitabu İ-Hac, "Umreye giden umre tavfını
yapınca" babı, c. 4, s. 361. Müslim, Kitabu'l-Hac, "İhram'ın
şekilleri" babı, c. 4, s. 31.
[388] Buhari, Kitabu Fedaili Ashabı'n-Nebi,
"Rasulullah'ın Hatice ile evlenmesi ve hatdcenın faziletleri" babı,
c. 8, s. 136. Müslim, Kitabu Fedali's-Sahabe, "Müminlerin annesi Hz.
Hatice'nin faziletleri" babı, c. 7, s. 134.
[389] Müslim, Kitabu Fedailfs-Sahabe, "Hz. Aişe'nin
faziletleri" babı, c.7, s.135.
[390] Buhari, Kitabu Ehadis-i Enbiya, "Kim nesebine
sövülmemesini isterse "babı, c.7. s.364. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Hasan b. Sabitin faziletleri" babı, c.7, s.163.
[391] Buhari, Kitabu'l-Megazi," Ifk hadisesi"
babı, c.8, s.437. Müslim, Kitabu't-Tevbe, 'İfk hadisesi v« iftiraya uğrayan
tevbesinin kabulü" babı, c.8, s.18.
[392] Buhari, Kitabu'I-Hibe ve Fadluha vet-Tahridu aleyha,
zifaf anında damada ödünç verme babı, c. 6, s. 169.
[393] Buhari, Kitabu Ehadisi'I-Enbiya, "Kureyş'in
menkıbeleri" babı, c. 7, s. 347.
[394] Buhari, Kitabu'1-Edeb, Dargınlık ve Rasulullah'ın
'kişinin kardeşiyle üç günden fazla dargın durması helal olmaz.' sözü babı, c.
13, s. 104.
[395] Buhari, Kitabu'l-Ce"aiz, "Rasulullah'ın Ebu
Bekir'in ve Ömer'in kabirleri hakkında varid olanlar" babı, c. 3, s.'501.
[396] Buhari, Kitabu't-Tefsir "Şayet onu işitmiş
olsaydınız bize ne oluyor da böyle konuşuyoruz" âyeti babı c. 10, s .69.
[397] Buhari, Kitabul-İ'tisam bi'1-Kİtabi ve's-Stinne, c.
17, s .69.
[398] Buhari, Kitabu'l-Cihad, Kadınların erkeklerle beraber
savaşa katılması babı, c. 6, s. 418. Müslim, Kitabu'l-Cihad, kadınların
erkeklerle beraber savaşması babı, c. 5, s. 196.
[399] Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı kitapta 67. rakam
altında zikredilmiştir.
[400] Müslim, Kitabu't-Talak, "İla ve kadınlardan uzak
durulması" habı, c. 4, s. 188.
[401] Buhari, Kitabu'l-Fiten, "Osman b. Haysem bize
haber verdi" babı, c. 1 fS. s. 167.
[402] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, "Kabre gidince ne
denilir ve kabir ehline dua" babı, c. 3, s. 64.
[403] Buhari, Kitabu't-Talak, "Allah'ın sana helal
kıldığı şeyi kendine niçin haram kılıyorsun" âyeti babı, c. 11, s. 295.
Müslim, Kitabu't-Taİak, 'Talaka niyet etmeden karısını haram kılan kimseye
keffaret gerekir" babı, c. 4, s. 185.
[404] Buhari, Kitabu'l-Megazi, Rasulullah'ın hastalanması
babı, c. 9, s. 207. Müslim, Kitabu's- Salat, "Kendisinde bir özür hası]
olunca imamın, yerine birini bırakması""babı, c. 3, s. 22.
[405] Buhari, Kitabu Ebvabı'1-Ezan, İmam namazda ağlarsa
babı, c. 2, s. 348. Müslim, Kitabus Salat, İmam kendisine bir özür hasıl olunca
yerine birini geçirmesi babı, c. 2, s. 22.
[406] Buhari, Kitabu ]-Megazi "İfk hadisi" babı,
c. 8, s. 436. Müslim Kitabu't-Tevbe, "İfk hadisi ve namuslu kadına iftira
edenin tevbesi" babı, c .8, s. 112.
[407] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Rasulullah'ın Aişe ile
evlenmesi" babı, c. 8, s. 225. Müslim, Kitabu Pedaili's-Sahabe,
"Aişe'nin faziletleri" babı, c. 7, s. 137.
[408] Buhari, Kitabu Bedi'1-Halk, "melekler
konusu" babı, c. 7, s. 118. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Aişe'nin
fazileti" babı, c. 7, s. 139.
[409] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Aişe'nin
faziletleri" babı, c. 8, s. 110.
[410] Buhari, Kitabu'l-Fitan, "bize Osman b. el-Heysem
bildirdi" babı, c. 16, s. 169.
[411] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Aişe'nin
faziletleri" babı, c. 8, s. 108. Müslim, Kitabu Fedaili's-
Sahabe, "Aişe'nin
fazileti" babı, c. 7, s. 138.
[412] Buhari, Kitabu'1-Hibe "kim arkadaşına birşey
bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse" babı, c^'S.-134.
Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, Aişe'nin faziletleri babı, c. l,.s. 135.
[413] Buhari, Kitâbu'l-Megazi, "Rasulullah'in
hastalanması ve ölmesi" babı, c. 9, s. 210. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe, "Aişe'nin faziletleri" babı, c. T, s.. 137.
[414] Buhari, Kitabu Fedailis Ashabi'n-Nebi, "Aişe'nin
faziletleri" babı, c. 8, s . 108. Müslim Kitabu'I-Hayz, teyemmüm etmek babı,
c. 1, s. 192
[415] Buharı, Kitabu'I-Hibe, "kim arkadaşına birşey
bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse..." babı, c. 6, s.
133.
[416] Buhari, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Aişe'nin
fazileti" babı, c. 8, s. 108.
[417] Buhari, Kitabu't-Tefsir "Onu işittiğiniz
zaman" bunu konuşmamız bize yakışmaz demeniz gerekmez miydi?" âyeti
babı, c. 10, s. 100.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/163-194.
[418] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Habeşisan
hicreti" babı, c. 8, s. 189.
[419] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, "cenazenin örtülmesi ve
dua edilmesi" babı, c. 3, s. 38.
[420] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, "cenaze üzerine
ağlamak" babı, c. 3, s. 39.
[421] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, "musibet anında
söylenecekler" babı, c. 3, s. 37.
[422] Müslim, Kitabu'l-Cenaiz, "musibet anında
söylenecekler" babı, c. 3, s. 37.
[423] Müslim, Kitabu'r-Reda, "Bekar ya da boşanmış
erkeğin zifaf sonrası yapacakları şeyler" babı c. 4, s. 173.
[424] Buhari, Kitabu'1-Hibe, "kim arkadaşına birşey
bağışlar, hediyesini hanımlarından birkaçına verirse3 babı, c. 6, s. 132.
[425] Müslim, Kitabu'l-Fedail, "Rasulullah'ın havzı ve
özellikleri" babı, c. 7, s. 67.
[426] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "İslam'da nübüvvetin
alametleri3 babı, c. 7, s. 442. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"müminlerin annesi Ümmü Seleme'nin" faziletleri babı, c. 7, s. 144.
[427] Buharı, Kitabu'l-Meğaıl.
[428] Müslim, Kitabu'l-İmare, "Şeriata aykırı
muamelelerinde liderlere karşı koymanın vacipüği" babı, c. 6, s. 123.
[429] Buhari, Kitabu'l-Eşribe, "gümüş kaplar"
babı, c. 12, s. 199. Müslim, Kitabul-Libas ve'z-Zinet, "altın ve gümüşten
su kaplan edinmenin haramlığı" babı, c. 6, s. 134.
[430] Buhari, Kitabu'l-Megazi, "Şevvalin sekizinde
yapılan Taif Gazvesi" babı, c. 9, s. 105. Müslim, Kitabul Selam,
"hünsaların ecnebi kadınların yanma giremeyecekleri" babı, c. 7, s.
110.
[431] Buhari, Kitabu't-Tıb, "nazar değmesinden ötürü
rukiyye yapmak" babı, c. 13, s. 311. Müslim, Kitabu's-Selam, "göz
değmesinden Ötürü rukiyye yapmanın müstehabhğı" babı, c. 7, s. 18.
[432] Müslim, Kitabu'l-Fiten ve Eşrati's-Saat, "Kabe'yi
yok etmek isteyen ordunun yerle bir edilmesi" babı, c. 8, s. 166.
[433] Müslim, Ki tabu!-Fiden ve Eşrati's-Saat, "bir
kimse kabre varıp mezarda yatanın kendisi olmasını ummadıkça kıyamet
kopmaz" babı, c .8, s. 186.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/194-200.
[434] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Rasulullah'ın Zeyneb
binti Cahş'la evlenmesi, hicap âyetinin inmesi " babj, c. 4, s. 148.
[435] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "tek bir koyunla da olsa
düğün yemeği vermek" babı, c. 11, s. 142. Müslim, Kitabu'n-Nikâh,
"Rasulullah'ın Zeyneb binti Cahş'fa evlenmesi ve hicab âyetinin
inmesi" babı, c. 4, s. 149.
[436] Buharı, Kitabu't-Tefsir, "İzin verilmedikçe
Rasulullah'ın evlerine girmeyin" âyeti babı, c. 10, s. 148. Müslim,
Kitabu'n-Nikâh, "Rasulullah'ın Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" babı,
c. 4, s. 149.
[437] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "düğünde hediye
vermek" babı, c. 11, s. 134. Müslim Kİtabu'n-Nİkâh, "Rasulullah'ın
Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" babı, c. 4, s. 150
[438] Bkz. Fethu'1-Bari, c. 11, s. 135.
[439] Buhari, Kitabu't-Tefsir, Ahzab suresi "Size izin
verilmedikçe Nebi'nin evine girmeyin" âyeti babı, c. 10, s. 149. Müslim,
Kitabun Nikâh, "Rasulullah'ın Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" babı,
c. 4, s. 149.
[440] Buharı, Kİtabu'l Meğazi, "ifk hadisi" babı,
c. 8, s. 440. Müslim Kitabu't-tevbe, "ifk hadisi" babı, c. 8,a. 112.
[441] Müslim Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Aişe'nin
fazileti" babı, c. 7, s. 136.
[442] Buhari, Kitabu'l-Meğazi, "ifk hadisi" babı,
c. 8, s. 440. Müslim, Kitabu't-Tevbe "ifk hadisi" babı.c. 8, s. 112.
[443] Buhari, Kitabu't-Tevhid, "Allah'ın arşı su
üzerinde idi"babı, c. 17, s. 184.
[444] Buhari, Kitabu'z-Zekât, "hangi sadaka daha
eftaldir" babı, c. 4, s. 28. Müslim Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"mü'minlerin
annesi Zeyneb'in faziletleri" babı, c. 7, s. 144.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/200-202.
[445] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Enes'in annesi
Ümmü Süleymi'nin faziletleri" babı, c. 7, s. 145.
[446] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Enes'in annesi
Ümmü Süleymi'nin faziletleri" babı, c. 7, s.
[447] 145. Parantez içindeki ifade 148 nolu dipnottaki
hadisten alınmıştır.
[448] Bkz. Sahihu Sunenİ'n-Nesai, Kitabun Nikah, İslamda
evlilik babı, hadis no: 3133. c.2, s.708.
[449] Buhari, Kitabu Menakıbi'l-Ensar, Ebu Talha'mn
menkıbeleri babı, c.8, s. 128. Müslim, Kitabu'l-Cihad, kadınların erkeklerle
beraber savaşa katılmaları babı, c.5, 3.196.
[450] Buharı, Kitabu'l-Eşribe, Tatlı su aramak babı, c.12,
s.175. Müslim, Kitabu'z-Zekat, akraba ve kocaya sadaka vermenin fazileti babı,
c.2, s.79.
[451] Buhari, Kitabu'l-Cenaiz,"kim musibet anında
kederini belli etmezse" babı, c. 3, s. 413. Kitabu'l-Akika, "çocuğa
doğduğu günün ertesi gün isim verilmesi" babı, c. 12, s. 6. Müslim, Kıtamı
Fedaili's-Sahabe, "Ensar'dan Ebu Talha'nın faziletleri"babı, c. 7, s.
145.
[452] Buhari, Kİtabu'l-Cihad, ve's-Siyer, savaşa hazırlanan
kimsenin fazileti babı, c.6, s.390. Müslim, Kitabu'l Fedailis-Sahabe, Enes'in
annesi Ümmü Süleym'in faziletleri babı, c.7, s.149.
[453] Buhari, Kitabu'n-Nikah, düğünde hediye vermek babı,
o.ll,,s.l34.
[454] Buhari, Kitabu's-Savm, kim bir kavmi ziyaret ederse
orucunu bozmazsa babı, c.5, s.131.
[455] Müslim, Kitabu'l-Fedail, "Rasulullah"m
terinin güzel kokması" babı. c. 7, s. 81.
[456] Buhari, Kitabu'1-Edep, "çocuğa künye vermek"
babı, c. 13, s. 204.
[457] Buhari, Kitabu'1-Hibe, "Hediye vermenin
fazileti" babı, c. 6, s. 171. Müslim, Kitabu'l-Cihad, muhacirlerin Ensar'a
"hediyelerini geri vermeleri" babı, c. 5, s. 162.
[458] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Enes b.
Malik'in faziletleri" babı, c. 7, s. 159.
[459] Buhari, Ki tabu 'n -Nikâh, "düğün yemeği
haktır" babı, c. 11, s. 138.
[460] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Enes b.
Malik'in faziletleri" babı, c. 7, s. 160.
[461] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "düğündü hediye
vermek" babı, c. 11, s. 134. Müslim, Kitabu'n-Nikah, "rasuluHah'ın
Zeyneb binti Cahş'la evlenmesi" babı, c. 4, s. 150.
[462] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "kişinin cariyesini azad
ettikten sonra onunla evlenmesinin fazileti" babı, c. 4, s. 147.
[463] Buhari, Kitabu's-Salat, "namazda dizlerin
durumu" babı, c. 2, s. 25. Müslim, Kitabu'n- Nikâh, "Rasulullah'ın
Cariyesini azad ettikten sonra onunla evlenmesi" babı, c. 4, s. 145.
[464] Müslim, Kitabu'1-.Eşribe, "razı olacağına
inandığı kimsenin evine kişinin peşinden girme" babı, c. 6, s: 120.
[465] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "İslam'da nübüvvetin
alametleri" c. 7, s. 399. Müslim, Kitabu'l-Eşribe, "razı olacağına
inandığı kimseninevine kişinin peşinden girme" babı, c. 6, s. 118.
[466] Buhari, Kitabu'l-Cenaiz, "bağırıp çağırmak,
ağlamak vs." babı, c. 3, s^420. Müslim, Kitabu'l-Cenaiz,: "Bağırıp
çağırmada daha aşırı olmak" babı, c. 3, s. 46.
[467] Buhari, Kitabu'1-İlm, "tlim öğrenmede
utanma" babı, c. 1, s. 239. Müslim, Kitabu'1-Hayz, "kadının gusut
abdesti almasının yacipliği" babı, c. 1, s. 172.
[468] Müslim, Kitabu'1-Hayz, "yıkanan kimsenin kokulu
bir bez kullanmasının müstehablığı" babı, c. 1, s. 180.
[469] Buhari, Kitabu Menakibi'l-Ensar," Ebu Talha'mn
menkıbeleri" babı, c. 8, s. 128. Müslim, Kitabu'l-Cihad, "kadınların
erkeklerle beraber savaşlara katılmaları" babı, c. 5, s. 196.
[470] Ümmü Süleym'in Hayber savaşına katılmasıyla ilgili
hadis yukarıda geçti. Bkz. 160. nolu hadis.
[471] Müslim, Kitabu'l-Cihad Ve's-Siyer, "kadınların
erkeklerle savaşlara katılmaları" babı, c. 5, s. 196.
[472] Müslim, Kitabu'l-Cihad, "kadınların erkeklerle
birlikte savaşlara katılmaları" babı, c. 5, s. 196.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/202-209.
[473] Buharı, Kitabul-Menakıb, "Zeyd b. Amr b. Nüfeyl
hadisi" babı, c. 8, s. 145.
[474] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Rasulullah ve ashabın
Medine'ye hicreti" babı, c. 8, s. 231.
[475] Bkz. Felhul-Bari c. 8, s. 235.
[476] Fethu'l-Bari'den nakille, c. 8, s. 235.
[477] Buhari, Kitabul-Menakıb, "Rasulullah ve ashabının
Medine'ye hicreti" babı, c. 8, s. 235
[478] Buhari, Kitabun Nikâh, "Kıskançlık" babı, c.
11, s. 234. Müslim, Kitabu's-Selam,
"Yolda
karşılaşılan yabancı kadınların hayvanlarının terkilerine binmelerinin
caizliği" babı, c. 7,s. 11.
[479] Buhari, Kitabul-Menakıb, "Zübeyr b.Awam'ın
Menkıbeleri" babı, c. 8, s. 82. Müslim, Kitabu
Fedaili's-Sahabe,
"Talha ve Zübeyr'in faziletleri" babı, c. 7, s. 128.
[480] Buhari, Kitabul-Cihad, 'Talha'nın fazileti'' babı,
c.6, s.399. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Talha ve
Zübeyr'in faziletleri" babı, c. 7, s. 127.
[481] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Rasulullah ve
ashabının Medine'ye hicreti" babı, c. 8, s 249. Müslim, Kitabu'1-Edeb
'yeni doğan çocuğun damağına tatlı birşey koymak' babı, c. 6, s. 175.
[482] Buhari, Kitabu n-Nikâh, kıskançlık babı, c. 11, s.
234. Müslim, Kitabu's-Selam, yolda karşılaşılan yabancı kadınların hayvanların
terkine alınmalarının caizliği babı, c. 7, s. 11.
[483] Müslim, Kitabu's-Selam, "yolda karşılaşılan
yabancı kadınların hayvanların terkilerine alınmalarının caizliği" babı,
c. 7, s. 12.
[484] Buhari, Kitabul-Hibe, "kadının kocasından
başkasına bağışta bulunması" babı, c. 6, s. 145. Müslim, Kitabu'z-Zekât,
"infak yapmaya teşvik" babı, c. 3, s. 92.
[485] Buhari, Kitabul-Hibe, "müşriklere hediye
vermek" babı, c. 6, s. 161. Müslim, Kitabu'z-zekât, 'yakınlara sadaka
verip infakta bulunmanın fazileti" babı, c. 3, s. 81.
[486] Müslim, Kitabu's-Selam, "yolda karşılaşılan
yabancı kadınların hayvanların terkilerine alınmalarının caizliği" babı,
c. 7, s. 12.
[487] Müslim, Kitabu Salattt-Kusuf, "Rasulullah'ın
kusuf namazında cennet ve cehennemle ilgili bazı şeyler görmesi" babı, c.
3, s. 30.
[488] Müslim, Kitabu'l-Kusuf, "Rasulullah'ın kusuf
namazında cennet ve cehennemle ilgili bazı şeyler görmesi", babı, c. 3, s.
32.
[489] Buhari, Kitabu'1-tlm, "kim namazda başıyla yahut
eliyle işaret ederse" babı, c. 1, s. 192.
Müslim, Kitabu Salati'l-Kusuf,
"Rasulullah'a kusuf namazı esnasında cennet ve cehennemle ilgili bazı
şeylerin gösterilmesi" babı, c. 3, s. 32.
[490] Müslim, Kitabu'1-Hac, "Haccı temettü" babı,
c. 4, s. 55.
[491] Müslim, Kitabu'l-Libas, "kadın ve erkeklere altın
ve gümüş kap kullanmanın haramliğı" babı, c. 6, s. 139-140.
[492] Müslim, Ktabu Fedaili's-Sahabe, "Sakif yalancısı
ve çok kan dökücüsü" babı, c. 7, s. 190.
[493]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/210-215.
[494] Buharı, Kitabul-Meğazi "Hayber Gazvesi"
babı, c. 9, s. 24. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Cafer b. Ebi
Talib ve Esma binti Umeys 'in faziletleri" babı, c. 7, s. 172.
[495] Buhari, Kitabu'l-Meğazi, "Hayber Gazvesi"
babı, c. 9, s. 24. Müslim Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Cafer b. Ei Talib
ı fazileti" babı, c. 7, s. 172.
[496] Müslim, Kitabu'1-Hac, "Lohusa kadınların ihramı,
ihrama girmeden önce yıkanmalarının müstehablığı" babı, c. 4, s. 27.
[497] Müslim, Kitabu's-Selam, "göz değmesine karşı
rukye yapmanın müstehablığı" babı, c. 7, s. 18.
[498] Mecmeu'z-Zevaid'den alınmıştır c.5, s.170. Hafız
el-Heysemi senetle bulunan kişilerin sahih olduğunu söyler.
[499] Müslim, Kitabu's-Selam, "yabancı kadınla başbaşa
kalmanın haramhğı babı" c. 7, s. 8.
[500] Sahihu Camii's-Sağir, no: 2760.
[501]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/215-217.
[502] Buhari, Kitabu't-Tefsir, "Sana mümin kadınlar
biat etmeye gelince" âyeti babı, c. 10 s
262
[503] Fethul-Bari, c. 10, s. 263.
[504] Buharı, Kitabu'J-Hibe, "Hediye kabul etmek"
babı, c. 6, s. 131. Müslim, Kitabu'z-Zekât,
"RasuluHah'a
hediye vermenin mübahhğı" babı, c. 3, s. 120.
[505] Buhari Kitabul-Cenaiz, "bir defa yıkamanın
müstehabhğı" babı, c. 3, s. 372. Müslim, Kitabu'l- Cenaiz, "ölü
yıkamak" babı, c. 3, s. 47.
[506] Buhari, Kitabu'l-İdeyn "kadının bayramda
giyinecek gömleği yoksa" babı, c. 3, s. 122.
[507] Müslim, Kitabu'l-Cihad, "gazi kadınlara
ganimetten azca verilmesi" babı, c. 5, s. 199.
[508] Buhari'nin rivayetine göre Half oğullarının köşküne
giren kadının kız kardeşi ile ilgili hadisin devamı: "Rasulullah'a
üzerinde cilbabı olmayan kadını sordum, şeklindedir. Müslim'e göre ise (c. 3,
s. 21) suali soranın bizzat Ümmü Atiyye olduğu anlaşılmaktadır.
[509] Buharı, Kitabu'1-Hayz, 'Hayızh kadının bayram
namazlarına katılması" babı, c. 1, s. 439.
[510] Bubari, KitabıVl-Cenaİz, "kadınların cenazeye
katılmaları" babı, c. 3, s. 387. Müslim, Kitabul-Cenaiz, "kadınların
cenaze namazlarından nehyedilmeleri" babı, c. 3, s. 47.
[511] Buhari, Kitabu'l-Cenaiz, "kadının kocasından
başkası için yas utması (iddet)" babı, c. 3, s. 388.
[512] Buhari, "bir kimsenin öldüğü nasıl
bildirilir"babı, c. 3, s. 375.
[513] Fethu'1-Bari, c. 3, s. 370.
[514] Buhari, Kitabu'1-Hayz, "Hayızh kadının bayram
namazlarına katılması" babı, c. 1, s. 439.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/217-219.
[515] Fethul-Bari, c. 11, s. 402.
[516] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 406.
[517] Müslim, Kitabu't-Talak, "üç talakla boşanan
kadına nafaka yoktur "babı, c. 4, s. 198.
[518] Müslim, Kitabu'l-Fitan ve Eşrati's-Saat,
"deccalin gelmesi" babı, c. 8, a. 203.
[519] Müslim, Kitabu't-Talak, "üç talakla boşanan
kadına nafaka yoktur" babı, c. 4, s. 1.
[520] Fethul-Bari, c. 11, s. 406.
[521] Müslim, Kitabu't-Talak, "üç talakla boşanan
kadına nafaka yoktur "babı, c. 4, s. 198.
[522] Müslim, Kitabul-Fitan ve EşratiVSaat, "deccalin
gelmesi" babı, c. S, s. 203.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/219-222.
[523] Buhari, Kitabul-Kusuf "cemaatle kusuf namazı
kılmak" babı, c. 3, s. 194. Müslim, Kitabu Saiati'l-İstiska, "kusuf
namazındayken Rasullah'a sunulan şeyler" babı, c. 3, s. 33.
[524] Fethu'I-Bari, c. 3, s. 196.
[525] Buhari, Kitabu'r-Rikak, fakirliğin faziletleri"
babı, c. 14, s. 57. Müslim, Kİtabu'r-Rikak, "Cennet ehlinin çoğunun
fakirlerden olduğuna dair" babı, c .8, s. 88.
[526] Buhari, Kitabu'1-Hayz, "hayızlı kadının oruç
tutmaması" babı, c. 1, s. 421. Müslim, Kitabul-İman, "İbadetlerin
eksikliğinde imanın azalmasına dair" babı, c. 1, s. 81.
[527] Fethu'1-Bari, c. 1, s. 422.
[528] Buhari, Kitabu'l-Ahkam "Allah'a, Rasulullah'a ye
sizden olan emir sahiplerine itaat edin" âyetine dair bab, c. 16, s. 229.
Müslim, Kitabu'l-îmare, "adil bir devlet reisinin faziletleri" babı,
c. 6, s. 8.
[529] Buhari, Kitabul-Hayz, "hayızh kadının oruç
tutmaması" babı, c. 1, s. 421. Müslim, Kitabul- Iman, "ibadetlerin
eksikliğinden imanın azalmasına dair " babı, c. 1. s. 61.
[530] Buhari; Kitabu'n-Nikâh, "Hayızlınm Orucu
Bırakması" babı, c. 11, s. 190.
[531] İktidaus-Sırati'l-Müstekim, MuhalefetuAshabi'l-Cehim,
s. 147, 164-165.
[532] Fethu'l-Bari, c. 6, s. 194.
[533] Bedayetu 1-Müctehid, c. 2, s. 348.
[534] el -Muhalla, c. 9, s. 395-396.
[535] el Muhalla, c. 9, s. 502. Bkz: Buhari, Kitabu'l-Hayz,
"hayızlı kadının oruç tutmaması" babı, c 1. s. 461.
[536] Kitabu't-Turuki'l-Hikemiyye, s. 161. (Takdim, tetkik,
Muhammed Cemil Gazi, Dar'ulMedeni baskısı, Suudi Arabistan),
[537] Aynı eser s. 162. İle. Aynı eser s. 171.
[538] Şeyh Muhammed el-Gazali, İslam'a Dair Yüz Soru, c. 2,
s. 261-263. Dr. Yusuf Kardavi, Muasır Fetvalar.
[539] Meyadinu İlm'in Nefs, c. 2, Müellifi C. B. Gliford,
Tercüme ve Takdim: Yusuf Murad, Fraklın basım yayım müessesesi, Kahire, 1977,
s. 602-610.
[540] İmam Ibn Teymiye şöyle diyor: Hayızlı kadının Kur'an
okumasının caiz olması Maliki mezhebine göredir. Ahmed'ten gelen rivayetlerin
birinde ve İmam Şafî'den rivayet edilmiştir.
Rasulullah hayızlı
kadının Kur'an okumasını yasaklamamıştır. "Hayızlı ve cünüp olanlar
Kur'anda, birşey okumasın" hadisi sahih değildir. Çünkü hadis alimleri bu
hadiste bir illet olduğu hususuhda ittifak etmişlerdir. Bkz. İlam'ul Muvakkin,
c. 3, s. 23.
[541] Buhari, Kitabul-Hac," makbul haccın
faziletleri" babı, c. 4, s. 125.
[542] Buhari, Kitabu'1-Hac," kadınların
haccetmesi" babı, es 4, s. 445.
[543] Müslim, Kitabul Hac," ihram'ın şekillerini
açıklayan" babı, c. 4, s. 34.
[544] Buhari, Kitabu'1-Hac, "Umreye giden umre tavafını
yapınca" babı, c. 4, s. 361. Müslim, Kitabu'1-Hac. "İhramın
şekillerini açıklayan" bab, c. 4, s. 31.
[545] Fethu'I-Bari, c. 1, s. 422.
[546] Şatıbi, Kitabu'l-Itısam, c. 2, s. 233.
[547] Bkz. Silsiletü'KEhadisi's Sahiha, 178 nolu hadisin
taliki.
[548] Silsiletul Ehadisi's-Zaife, no: 435.
[549] Silsiletü'] Ehadisi's-Zaife, no: 56.
[550] Bkz. Silsiletü'l-Ehadisi's-Zaife, no: 430.
[551] Silsiletü'l-Ehadiai's-Zaife, no: 436.
[552] Zaiful Camı ıs-S ağır no: 1033.
[553] Silsiletü'l-Ehadi's-Zaife, No: 430.
[554] Buhari, Kitabul-Ehadisi'l-Enbiya, "Hz. Adem ve
zürriyetinin yaratılması" babı, c.7, s. 177. Müslim, Kitabu'r-Rada'a,
"kadınlara tavsiyede bulunmaya dair" bab, c. 4, s. 178.
[555] Müslim, Kitabu'r-Reda'a, "kadınlara tavsiyede
bulunmaya dair" bab, c. 4, s. 178.
[556] Fethu'1-Bari, c. 7, s. 177.
[557] Bkz. Muhammad Sekime Cebr, Hasaisul-Unuse, s. 53.
(Neşreden: Darul-Buhusul-İlmiyye, Kuveyt, 1980.)
[558] Müslim, Eütabu'r-Rada'a, "kadınlara tavsiyede
bulunmaya dair" bab, c. 4, s. 178.
[559] Tayyibi ve İbn Hacer'in bu konudaki görüşleri için
bkz. Fethul-Bari, c. 7, s. 177.
[560]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/225-243.
[561] Buharı, Kitabu'1-Hibe, "kadının kocasından
başkasına hibe etmesi" babı, c. 6, s. 146,
[562] Müslim, Kitabu'n-Nikâh, "Rasulullah'ın Zeyneb
binti Cahş'la evlenmesi" babı, c. 4, s. 150.
[563] Buhari, Kitabu'l-Meğazi, Hayber Gazvesi, babı, c. 9,
s. 24. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Cafer b. Ebi Talib'in
fazileti" babı, c. 7, s. 172.
[564] Müslim, "yabancı kadını hayvanın terekesine
alma" babı, c. 7, s. 172.
[565] Buhari, Kitabu'l-Cum'a, "Cuma namazına giden
kadın ve çocukların yıkanması gerekir mi?" babı, c. 3, s. 34.
[566] Fethu'1-Bari, c. 3, s. 34.
[567] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Hind binti Utbe"
babı, c. 8, s. 141. Müslim Kitabu'l-Ekdiye, "Hind'in hükmü" babı, c.
5, s. 130.
[568] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "velisiz nikâh olmaz
diyenin görüşü" babı, c. 11, s. 92.
[569] Buhari, Kitabu't-Talak, "Kocaları barışmak
istedikleri hanımlarını almaya daha layıktırlar" âyeti bir veya "iki
talakla boşadığı hanımına kocanın nasıl döneceği, kocalarıyla evlenmelerine
engel olmayın" âyeti babı, c. 11, s. 408.
[570] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "kişi kızını istemediği
biriyle evlendirirse" babı, c. 11, s. 100.
[571] Müslim, Kitabu't-Talak, "bain talakla boşanıp da
iddet bekleyen kadının evinden ayrılmasının caizliği" babı, c. 4, s. 200.
[572] Buhari, Kitabu'l-îdeyn, "Mina günlerinde
tekbir" babı, c. 3, s. 115. Müslim, Kitabu'l-İdeyn, "kadınların
bayramlarda musallaya gitmelerinin caizliği" babı, c. 3, s. 21.
[573] Buhari, Kitabu'1-Hayz, "Hayızlı kadının bayram
namazlarına gitmesi" babı, c. 1, s. 439
[574] Buhari, Kitabu'n-Nafakat, "erkek hanımına infakta
bulunmazsa kadının kocasından habersiz olarak iyilikte kendine ve çocuklarına
yetecek kadar kocasını malından alır" babı, c .5, s. 129.
[575] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "babanın evlenecek kızına
öğüt vermesi" babı, c. 11, s. 191. Müslim, Kitabu't-Talak, "ila,
kadınların ayrılması" babı, c. 4, s. 194.
[576] Buhari, Kitabu't-Tefsir "eşlerinin rızasını
arayarak" babı, c. 10, s. 289. Müslim Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Rasulullah'ın kızı Fatıma'nın faziletleri" babı, c. 7, s. 141.
[577] Buhari, Kitabu Farzi'1-Hums, "Rasulullah'm
zırh" babı, c. 7, s. 22. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Rasulullah'ın kızı Fatıma'nın faziletleri" babı, c. 7, s. 141.
[578] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Rasulullah'ın kızı
Fatıma'nın faziletleri" babı, c. 7, s. 142.
[579] Buhari, Kitabu'1-Cuma, "Cuma namazına gitmeyen
kimseye yıkanmak gerekir mi?" babı, c. 3, s. 34. Müslim, Kitabu's-salat,
"kadınların mescidlere gitmeleri" babı, c. 2, s. 32.
[580] Müslim, Kitabu's-Salat, "Fitne korkusu
olmadığında kadınların mescidlere gitmeleri" babı, c. 2, s. 32.
[581]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/247-252.
[582] Buharı, Kitabu'l-Libas, "Kadınlardan erkeklere,
erkeklerden de kadınlara benzeyenler" babı, c. 12, s. 452.
[583] Buhari, Kutabu'l-Mukarribin, isyancı ve ahmak
insanların sürgüne gönderilmesi' babı, c. 15, s. 173.
[584] Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid'de böyle rivayet etmiştir, c.
8, s. 102. Heysem'i der ki: "Bu hadisi, İmam Ahmed rivayet etti. Ravi
Huzeli'yi tanımıyorum. Huzeli'nin dışındaki raviler sıkadır. İmam Taberani ise
muhtasar olarak rivayet etmiştir. Hüzeli Taberani'nin senedinde yoktur. Bu
açıdan Taberani'nin aldığı hadisin bütün ravileri sıkadır."
[585] Sünen-i Davud, Kitabu'l-Libas, "kadınların
elbiseleri" babı, c. 4, s. 355. İmam Şevkani Neylü'l-Evtar'da hadisle
ilgili olarak "hadisin bütün ravileri sahihtir" demiştir. Bakınız
Sünen-i Ebi Davud hasi no: 3454.
[586] Ebu Davud rivayet etmiştir. Bkz.
Sahihu'l-Camii's-Sağir, hadis no: 2329.
[587]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/252-253.
[588] Bkz. Bu beşinci bölüm.
[589] Buhari, Kitabu't-Tefsir "sana yakın olan
aşiretini inzar et, âyeti" babı, c. 10, s. 120. Müslim, Kitabu'İ-İman,
"sana yakın olan aşiretini inzar et, âyeti" babı, c. 1, s. 133.
[590] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "dul kadının evliliğe
rızası konuşma, bekarınki ise sukut iledir." babı, c. 4, s. 140.
[591] Buhari, Kitabut-Talak, "hulu", babı, c. 11,
s. 319.
[592] Buhari, Kitabul-Ahkam, "Allah'a itaat edin, Rasulüne
ve sizden olan emirlere itaat edin âyeti babı, c.16, s.229. Müslim,
Kİtabu'l-İmaret, adil imamın fazileti babı, c.6, s.8.
[593]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/254-257.
[594]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/257.
[595] Buhari, Kitabu Ebvabi'1-Ezan, "kim ailesinin
ihtiyacı için namaz kılınırken çıkarsa..." babı, c. 2 s. 303.
[596] Buhari, Kitabu'l-Meğazi, "İfk hadisi" babı,
c. 8, s. 436. Müslim Kitabu't-Tevbe "İfk hadisi" babı, c. 8, s. 112.
[597] Buharı, Kitabu Ebuvabi'l-İtikaf, "kadının itikaf
halindeki kocasını ziyaret etmesi" babı, c. 5, s. 18b.
[598] Buhari, Kitabu Ebvabi't-ltikaf, "itikaf eden
ihtiyacı için mescidin kapısına çıkabilir mi?" babı, c. 5, s. 186. Müslim,
Kitabu's-Selam, "bir kimse hanıtmyla tek başına görüldüğünde yahut
mahreminden biriyle bulunduğunda bu fulanca kadındır, demenin
müstehabhğı"babı, c. 7, s. 8.
[599] Müslim, Kitabu'l-Eşribe, "müsafıre ev sahibinin
davet etmediği kimse takahrsa ne yapmalıdır", babı, c. 6, s. 116.
[600] Buhari, Kitabul-Meğazi, "Hayber Gazvesi", c.
9, s. 20.
[601] Buhari, Kitabu'l-tdeyn, "Bayram günü mızrak ve
kesici aletlerle gezmek" babı, c. 3, s. 95. Müslim, Kitabu Salati'l-îdeyn,
"bayram günlerinde günah olmayan oyunları oynamaya ruhsat" babı, c.
3, s. 22.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/257-259.
[602] Buhari, Kitabul-Menakib, "îslamda nübüvvetin
alametleri" c. 7, s. 440. Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe,
"Rasulullah'in kızı Fatıma'nın faziletleri" babı, c. 7, s. 143.
[603] Bkz. Fethu'l-Bari.c. 9, s. 200.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/259.
[604] Buhari, Kitabu Ebuabil-Ezan, "çocuk ağlarken kim
namazını hızlandırma" babı, c. 2, s. 344. Müslim, Kitabu's-Salat,
"imamların namazı hızlandırması" babı, c. 2, s. 44.
[605] Buhari, KitabuEbvabiSıfatis Sarat, "selam
vermek" babı, c.2, 8.467.
[606] Buhari, Kitabu'1-Hayz "hayızlı kadının bayram
namazlarına katılması" babı, c. 1, s. 440. Müslim, Kltabu Salati'i-İdeyn,
"bayram namazlarını kılmak için kadınların musallaya gitmeleri" babı,
c. 3, s. 20.
[607] Parantez içindeki kısım İbn Abbas'ın rivayetidir.
Buhari, Kitabu'1-İlm, "imanın kadınlara öğüt vermesi onlara ilim
öğretmesi" babı, c.l, s.203. Müslim, Kiabu Salatil-İdeyn, c.3, s. 18.
[608] Buhari, Kitabu'l-İdeyn, "Bayram günü imamın
kadınlara vaz etmesi" babı, c. 3, s. 119. Müslim, Kitabu Salati'l-İdeyn,
c. 3, s. 18.
[609] Buhari, Kitabul-Menakıb, Rasulullah'ın ensar'a
"Bana insanların en sevimlisi sizsizin" sözü babı, c. 8, s. 114.
Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahahe, "Ensar'ın faziletleri" babı, c. 7,
s. 174.
[610] Fethul-Bari, c. 13, s. 174.
[611] Buhari, Kitabul-Edeb, "cariyelerin kendilerini
arzetmeleri" babı, c. 13, s. 216. Müslim, Kitabu'l-Fedai),
"Rasulullah'ın kadınlara rahmeti", babı, c. 7, s. 74.
[612] Buhari, Kitabu'n-Nikâh, "kıskançlık" babı,
c. 11, s. 234. Müslim, Kitabu's-Selam, "yolda karşılaşılan yabancı kadının
hayvanın terkisine alınması" babı, c. 7, s. 11.
[613] Buhari, Kitabu'l-Menakıb, "Osman b. Affan'ın
menkıbeleri", babı, c. 8, s. 60.
[614] Buhari, Kitabu'1-Hacc, "kadınların hacci" c.
4, s. 448. Müslim, Kitabu'1-Hacc, "kadının mahremiyle hacca gitmesi"
babı, c. 4, s. 102.
[615] Buhari, Kitabu's-Salat, "mescide hizmet"
babı, c. 2, s. 100.
[616] Buhari, Kitabu's-Salat, "mescidin
süpürülmesi", babı, c. 2, s. 99. Müslim, Kitabu'1-Cenais "kabristanda
namaz kılmak", babı, c. 3, s. 56.
[617] Tirmizi rivayet etmiştir. Tirmizi der ki "Hadis
harem-sahih hadistir. Bureyde'nin rivayeti ise garibtir. Kitabu'I-Menakıb,
"Ey Ömer, şeytan senden korkmaktadır" babj, hadis no: 3691. Bkz.
Sahihü Sunenit-Tirmizi no: 2913.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/259-262.
[618] Buhari, Kitabu't-Tefsir "Rabbin seni bıramkadı
sana darılmadı" âyeti babı, c. 10, s. 339. Müslim, Kitabu'l-Cihad,
"müşrik ve münafıkların Rasulullah'a eziyet etmeleri" babı, c. 5, s.
182.
[619] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Ebu Zerrin
faziletleri" babı, c. 7, s. 153.
[620] Buhari, Kitabu't-Teyemmüm, "temiz toprak
müslümanın abdestinde su yerine geçer" babı, c. 1 s. 464. Müslim
Kitabu's-Salar, "kaçırılan namazın kazası " babı, c. 2, s. 140.
[621] Buhari, Kitabu'1-Hibe, "müşriklerden hediyye
kabul etmek" babı, c. 6, s. 159. Müslim, Kitabus selam, c. 7, s. 14.
[622] Buhari, Kitabu-Cihad, "savaşta kadınları
öldürmek" babı, c. 6, s. 489. Müslim, Kitabu'l-Cihad, "savaşta kadın
ve çocuk öldürmenin haramlığı" babı c, 5, s. 144.
[623] Müslim, Kitabu Fedaili's-Sahabe, "Ebu Hureyre
ed-Dusi'nîn faziletleri" babı, c. 7, s. 165.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/262-264.
[624] Buhari, Kitabu Ehadisi'l-Enbiya "Allah iman
edenlere Firavun'un karısını misal olarak verdi" âyeti babı, c.7, s. 258.
Müslim, Kitabul Fedaili's-Sahabe, mü'minlerin annesi Hatice'nin fazileti babı,
c. 7, s. 133.
[625] Parantez içindeki kısım Fethu'l-Bari'den alınmıştır c.
7, s. 281.
[626] Fethu'1-Bari, c. 7, s. 258-259.
[627]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/264-268.
[628] Sahihu'l-Camii's-Sağir. Hadis no: 1979.
Uyarı: Sahih-i Buhari
için verdiğimiz cilt ve sayfa numaralan: Sahih-i Buhari'nin Şerhu
Fethi'l-Bari'nin Mustafa Halebi/Kahire baskısının cilt ve sayfalarını
göstermektedir. Müslim için verdiğimiz cilt sayfa numaralan ise;
"el-Camiu's-Sahih li'1-îmam Müslim" adıyla düzenlenen eserin İstanbul
baskısının cilt ve sayfa numaralarını göstermektedir.
[629] Mecmau'z-Zavaid: Bilim/Haramı helal, helali haram
kılan kimsenin durumu. Hafız el-Heysemi: bu hadisi Tabarani el-Avsat'ta
veriyor, hadisin ravileri Sahih'in ravilerinin aynı, demiş. c. 1, s. 176.
[630] Buhari: İçecekler/Ayakta su içme c. 12, s. 183.
[631] Peth eİ-Bari, c.12, s.187.
[632]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/271-281.
[633] Buharı, Menkıbeler/ Peygamberin niteliği, c. 7, s.
385. Müslim, Faziletler/Peygamberin kötülüklerden uzak durması ve mubahlardan
kolay olanı seçmesi, c. 7, s . 80.
[634] Müslim, Oruç/Ölenin yerine kaza orucu tutmak, c. 3, s,
156.
[635] Buhari, Hac/Ölenin yerine hac ve nezirini yerine
getirme ve kadının erkeğin yerine hac etmesi, c. 4, s. 436.
[636] Müslim, Boşanma/Üçüncü kez boşananın nafaka alma hakkı
yoktur, c. 4, s. 196.
[637] Buhari, Zekât^Koca ve kendi evinde yaşayan yetimlere
zekât verme. c. 4, s. 70. Müslim Zekât/Yakınlara nafaka ve sadaka vermenin
güzelliği, c. 3, s. 80
[638] Silsiletu'l-Ehadisi's-Sahiha, hadis no: 329.
[639] Müslim, Emzirme/ Büyüklerin emzirilmesi, c. 4, s. 168.
[640] Aynı yer.
[641] Buhari, Nikâh/Düğünde üzüm hoşafı türü sarhoş etmeyen
içecekler içme c. 11, s. 161.
[642] Buhari, Nikâh/Kadının kendi düğününde erkeklere hizmet
etmesi, c. 11, s. 160. Müslim
İçecekler/Etkinliği
yüksek olmayan üzüm şırası içmenin şerbet kılınması, c. 6, s. 103.
[643] Hadis "Silsiletu'l-Ehadisi's-Sahiha"da yer
alıyor. 652 kodunda Nasruddin el-Elbani tahkik etmiş bulunuyor.
[644] Buharı, Bayramlar/Bayram günü devlet başkanının
kadınlara vazetmesi c.3, s. 119.
[645] Peth el-Bari, c.ll, s.400.
[646]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/285-291.
[647] Buhari, Nikâh/Geline hediye verme c.ll, s. 134.
[648] Müslim, Nikâh, Zeyneb binti Cahş'm evlenmesi c. 4, s.
150.
[649] Buhaıi, Menkıbeler, İslam'da peygamberliğin alametleri
c. 7, s. 399. Müslim, İçecekler/Ev sahibinin razı olacağına güvenen birinin
başkasını da yanında davet edebileceği, c. 6, s. 118.
[650] Müslim, Cihad ve yolculuk, Kadınların erkeklerle savaşa
çıkmaları c. 5, s. 196.
[651] Müslim, Sahabenin Üstünlükleri/Ensardan Ebu Talha'nm
üstünlükleri c. 7, s. 145.
[652] Şerhi Müslim'e bakınız, c. 16, s. 11.
[653] Buhari, Menkıbeler, İslam'da peygamberliğin alametleri
c. 7, s. 399.
[654] Buhari, Menkıbeler, Ömer İbn el-Hattabın menkıbeleri
c. 8, s. 41. Müslim, Sahabenin üstünlükleri-Ummu Süleym'in üstünlükleri c. 7,
s. 145.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/291-292.
[655] Buhari, Savaşlar/Bedir savaşı c. 9, s. 24. Müslim, Sahabenin
üstünlükleri/Cafer b. Ebu Talib, Esma binti Umeys ve onunla birlikte gemiyle
hicret edenlerin üstünlükleri c. 7, s. 172.
[656] Aynı yer.
[657] Müslim, Selam/Nazar ve hastalılara karşı dua okuma c.
7, s. 18.
[658] Müslim, Selam/Yabancı kadınla başbaşa kalma ve onun
yanma girmenin haram kılınması c. 7, s. 8.
[659] Hadisi el-Heysemi 'Mecmau'z-Zevaid'de vermiş ve
hadisin taşıyıcılarının Sahih'in taşıyıcılanyla aynı olduğunu söylemiş (hadis
Sahih'de giyisilir/Dövraenin temizlenmesi bölümünde c. 5, s. 170'de yer
alıyor.)
[660] Buhari, Savaşlar/Bedir savaşı c. 9, s. 24. Müslim,
Sahabenin Üstünlükleri/Cafer b. Ebu Talib, Esma binti Umeys ve Onunla birlikte
gemiyle hicret edenlerin üstünlükleri c. 7, s. 172.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/293-294.
[661] Buhari, Menkıbeler/Peygamberin ve arkadaşlarının
Medine'ye hicretleri c. 7, s. 231.
[662] Buhari, Nikâh/Kıskanma c. 11, s .234. Müslim,
Selam/Yabancı kadının hayvanın terkisine alınabileceği, c. 7, s.11.
[663] Buhari, Bağış yapma, Bağış yapmanın önemi ve bağış
yapmaya özendirme/kocasından başkasına kadının bağış yapması c. 6, s. 145.
Müslim, Zekât/Yardıma özendirme ve yaptığı yardımları sayıp dökmenin kötülüğü
c. 3, s. 93.
[664] Buhari, Bağış yapmanın, önemi ve bağış yapmaya
özendirme/Müşrike hediye verme, c. 6, s. 161. Müslim, Zekât/Yakınlara nafaka ve
sadaka vermenin değerliliği c. 3, s. 81.
[665] Hadisin 'dacca' kelmesine kadar olan birinci bölümünü
Buhari vermiş; Cenazeler/kabh azabına ilişkin hadiseler c. 3, s. 479. Hadisin
ikinci böiümü için el-Hafız Feth el-Bari'de (c. 3, s. 479.): "en-Nesai ve
el-İsmaili Buhari'nin seçip ilk bölümünü aldığı hadisin tümünü vererek bu
hadisi ortaya koymuşlardır."
[666] Müslim, Giysiler ve Takılar/Altın ve gümüş kap
kullanmanın kadın ve erkek herkese yasaklanması c. 6, s. 139.
[667] Müslim, Hac/Ardarda gerçekleştirilmeleri durumunda
umre ile hac arasında ihramdan çıkma. c. 4, s. 55.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/294-296.
[668] Sahihu'l-Camii's-Sağir'de 3808 numarada yer alıyor,
[669] Sahihu'l-Camii's-Sağir'de 6173 numarada yer alıyor.
[670] Buharı İ'tisam/Peygamber'İn Allah'ın kendisine
Öğrettiğini görüşünü katmadan ve örnekleme yapmadan ümmetinin kadın ve
erkeklerine öğretmesi c. 17, s. 55. Müslim, iyilik etme, akrabalarla İlişkiyi
koruma ve toplumsal yaşama kuralları/Çocuğu ölenin onu ödünç alınmış gibi
görmesinin değerliliği c. 8, s. 39.
[671] Buharı, Oruç/Hacda Arafata çıkma günü oruç tutma c. 5,
s. 141. Müslim Oruç/Hacılar için Arafata çıkma günü oruç tutmamanın serbestliği
c. 3, s. 145.
[672] Feth el-Bari c. 5, s. 142. 44. Buhari, Tefsir (Haşr
Suresi) "Elçi size neyi verirse onu alın", c. 10, s. 254. Müslim,
Giysiler ve Takılar/Peruk takma ve yapmanın yasaklanması c. 6, s. 166.
[673] Buhari, Tefsir (Haşr Suresi) "Elçi size neyi
verirse onu alın", c. 10, s. 254. Müslim, Giysiler ve Takılar/Peruk takma
ve yapmanın yasaklanması c. 6, s. 166.
[674] Buhari, Nikâh/Evlenmeye özendirme c. 11, s. 4. Müslim,
Nikâh c. 4, s. 129.
[675] Müslim, İçecekler/etkili olmayan üzüm şırası içmenin
serbest bırakılması, c. 6, s. 102.
[676] Müslim, Fitneler, kıyamet alametleri/Kabeye yürüyen
ordunun yere batırılması, c. 8, s. 167.
[677] Müslim, Hac/Ayrılış tavafının gerekliliği ve bu
görevin ay hali yaşayan kadından düşmesi c. 4, s. 93.
[678] Buhari, Tefsir (Talak Suresi) c. 10, s. 279. Müslim.
Boşanma/Hamilenin doğum yapmasıyla bekleme süresinin sona ermesi c. 4, s. 201.
[679] Buhari, Edep/Kibir (büyüklenme) c. 13, s. 102.
[680] Feth el-Bari c. 13, s. 102.
[681] Müslim, Üstünlükler/Peygamberin insanlara yakın olması
ve onların bundan hayır elde etmeleri c. 7, s. 79.
[682] Müslim, Boşanma/Üç kez boşananın nafaka alma hakkı
olmadığı c. 4, s. 196.
[683] Müslim, Fitneler ve Kıyamet alametleri/Deccalin çıkıp
yeryüzünde yaşaması, c. 8, s. 203.
[684] Müslim, Selam/Yolda rastlarsa yabancı kadının hayvanın
terkisine alınmasının olabilirliği c. 7, s. 12.
[685] Müslim, Cenazeler/Hasta ve ölü yanında nelerin
konuşulmasının uygun olduğu, c. 3, s. 38.
[686] Buhari, ensarın üstünlükleri/Peygamber'in Hatice ile
evlenmesi ve Hatice'nin üstünlükleri c. 8, s. 140. Müslim, Sahabenin Üstünlük]eri/Mü'minl
erin Annesi Hz. Hatice'nin üstünlükleri c. 7, s. 134.
[687] Buhari, Menkıbeler/Peygamberin ensar'a 'Bana
insanların en sevimlileri sizlersiniz' demesi c. 8, s. 114. Müslim, sahabenin
üstünlükleri/en sar'in üstünlükleri c.7, s.174.
[688] Buhari, Menkıbeler/Hind binti Utbe c. 8, s. 141.
Müslim, Yargılar/Hind'in yargısı c. 5, s. 130.
[689] Müslim, İyilik etme, Akrabalarla bağlan koruma ve
toplumsal davranış kuralları/Ayağına batan dikene kadar mü'minin karşılaştığı
hastalık ve üzüntü gibi olumsuzluklara karşı sevap kazanacağı c. 8, s. 16.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/296-301.
[690] Buhari, Cenazeler/Kabir ziyareti c.3, s.391. Müslim,
Cenazeler/Olumsuzluğa İlk anda direnç gösterme c .3, s. 40.
[691] Buhari, Menkıbeler/Cahil iye günleri c. 8, s. 148.
[692] Buhari, Savaşlar/Leys'in sözleri c. 9, s. 83.
[693] Müslim, İyilik etme, akrabalarla bağlantıyı kesmeme ve
toplumsal yaşam kuralları/Hayvanları ve diğer şeyleri lanetlemenin yasak
edilmesi c. 8, s. 24.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/302-303.
[694] Buhari, Menkıbeler/İslamda peygamberliğin alametleri
c. 7, s. 395. Müslim, Mescidler ve diğer namaz kılma yerleri, geçen namazın
kaza edilmesi ve kaza etmede acele edilmesi c. 2. s. 141.
[695] Buhari, Teyemmum/Temiz toprak ve müslümanın abdesti c.
1, s. 468. Müslim, Mescidler ve diğer namaz kılma yerleri/Geçen namazın kaza
edilmesi c. 2, s. 141.
[696] Buhari, Savaşlar/Raci savaşı c. 8, s. 384.
[697]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/303-304.
[698] Buhari, Cihad/Savaşta kadınların tulumla erkeklere su
taşımaları c. 6, s. 419.
[699] Buhari, Cihad/Kadınların sefere çıkmaları ve
erkeklerle birlikte savaşmaları c. 6, s. 418. Müslim, Cihad/Kadınların
erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.
[700] Müslim, Cihad/Savaşa katılan kadınlara birşeyler
verilir fakat ganimetten pay almazlardı, c. 5, s. 199.
[701] Müslim, Cihad/Kadınlarm erkeklerle birlikte
savaşmaları, c. 5, s. 196
[702] Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122
[703] Buhari, Cihad/Kadınların ölü ve yaralıları cephe
gerisine nakletmeleri c. 6, s. 420.
[704] Müslim, Cihad/kadınların erkeklerle birlikte
savaşmaları c. 5, s. 196,
[705] Tabakat el-Kubra c. 8, s. 415.
[706] Müslim, Cihad/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır
fakat ganimetten pay ayrılmaz c. 5, s. 197.
[707] Buhari Cihad/AHah yolundayken hayvan tarafından yere
düşürülüp bu nedenle ölen Allah yolunda savaşırken Ölenlerle beraberdir, c. 6,
s. 358. Müslim, Valilik/Denizde savaşmanın fazileti c. 6, s. 50.
[708] Taberi vermiş taşıma zinciri 'hasen' (biz Feth el-Bari
c. 6, s. 358'den naklediyoruz)
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/304-306.
[709] Müslim, Arazi sulaması/Ağaç dikme ve ziraat yapmanın
fazileti c. 5, s. 27.
[710] Buhari, Hayvan kesme ve av/Kadın ve kadın kölenin
hayvan kesmesi c. 12, s. 51.
[711] Buhari, Alışveriş/Örme c. 5, s. 222.
[712] Buhari, Savaşlar/Peygamber(in Ahzap savaşından dönüşü
c. 8, s. 416
[713] Feth el-Barı c. 8, s. 419.
[714] Buhari, Savaşlar/Bedir savaşı c .9, s. 24. Müslim,
Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebi Talib ve Esma binti Umeys'in üstünlükleri
c. 7, s. 172.
[715] Buhari, Sözleşmeyi şarta ba&lama/Islamda yargı ve
alım satım sözleşmelerinde şart koşmanın geçerli oldu&u yerler c. 6, s. 240.
[716] Buhari, Menkıbeler/Cahiliye günleri c. 8, s. 148.
[717] Müslim, Sahabenin Ustünlükleri/Sakif in yalancısı ve
Katili c. 7, s. 190.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/307-309.
[718] Buhari, Köle Özgürleştirme ve değerliliği/Arap köle
edinen c. 6, s. 96. Müslim, Cihad/düşmana baskın düzenlemenin geçerliliği c. 5,
s. 139.
[719] Ebu Davud, Köle Özgürleştirme/Çalışıp değerini ödeyip
özgürleşmek üzere sahibi ile sözleşme yapan kölenin satılması c. 2, s. 754.
H.no. 3327.
[720] Buhari, Savaşlar/Bedir Savaşı c. 9, s. 19.
[721] Müslim, Nikân/Peygamberin köle kadını özgürleştirip
sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 148.
[722] Buhari, Namaz/Otururken ne okunacağı, c . 2, s. 27.
Müslim, Nikâh/Peygamber'in köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 146.
[723] Buhari, NikâhflEvlenmeden önce kadına bakma c. 11, s.
86. Müslim, Nikâh/Mihir, geçerli olduğunun belirtilmiş oluşu ve bir demir yüzük
bile olabileceği c. 4, s. 143.
[724] Buhari, Boşanma/'Gebe olanların bekleme süresi
doğurmalarına kadardır." c. 11, s. 395.
[725] Buhari, Savaşlar/Bana Abdullah b.Muhammed el-Cafa
söyledi c. 8, s. 313. Müslim,Boşanma/Kocası ölen doğurursa bekleme süresi
biter, c.4, s.201.
[726] Feth el-Bari c. 11, s. 3
[727] el-Muğni (İbn Kudame'ninki) c. 7, s. 27. 98. Bidaye
el-Muctehid c. 1, s. 166.
[728]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/309-311.
[729] Buhari, Bayramlar/ay hali yaşayanlar dahil kadınların
bayram namazı kılınan meydana gitmeleri (bayram günü) c. 3, s. 116. Müslim,
Bayram namazı/ Bayramlarda kadınların bayram namazı kılınan meydana gitmeleri
ve hutbe dinlemelerinin serbestliği c. 3, s. 20.
[730] Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122.
[731] Feth el-Bari, c. f, s. 439.
[732] Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122. Müslim, Bayram namazı/kadınların bayram namazı
kılınan yere gitmeleri c.3, s.21.
[733] Feth el-Bari c. 1, s. 439.
[734] Feth el-Bari c. 3, s. 122.
[735] Buhari, Kadınlarda ay hali durumu/Ay hali yaşayan kadının
bayram törenine katılması c. 1, s. 440. Müslim, Bayram namazı/Kadınların bayram
namazına gitmelerinin serbestliği c. 3, s .20.
[736] Feth el-Bari, c. 3, s. 123.
[737] Buhari, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir
getirme c. 3, s. 114.
[738] Buhari, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir
getirme c. 3, s. 115. Müslim, Bayram namazı/ Kadınların bayram namazı kılınan
yere gitmelerinin serbestliği c. 3, s. 20.
[739] Buhari, Bayramlar/Çocukların bayram namazı kılınan
meydana gitmeleri c. 3, s. 117.
[740] Feth el-Bari, c. 3, s. 117.
[741] Feth el-Bari, c. 3, s. 118.
[742] Buhari, Bayramlar/Devlet başkanının bayram günü
kadınlara vazzetmesi c. 3, s. 119. Müslim Bayram namazı c. 3, s. 18.
[743] Buhari, Cihad/Mızrak ve benzeri eylerle oyun oynama c.
6, s. 433. Müslim, Bayram namazı/Kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s.
23.
[744] Buhari, Nikâh/Aile bireyleri ile güzel geçinme c. 11,
s. 187. Müslim, Bayram Namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 22.
[745] Buhari, Bayramlar/Bayram günü mızrak ve deri
kalkanlarla oyun oynama c. 3, s. 92. Müslim, Bayram namazı/kötülük içermeyen
oyun oynamaya izin. c. 3, s. 22.
[746] Feth el-Bari c. 3, s.
[747] Feth el-Bari, c. 2, s. 96.
[748] Feth ej-Bari', c. 3', s. 97.
[749] Buhari, Bayramlar/Bayram namazı kılınan meydanda ay
hali yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları, c. 3, s. 122.
[750] Umdetul-Ahkam'ın şerhi îhkam el-Ahkam c. 1, s. 303.
[751] Şerhu Sahih-i Müslim"e bkz. c. 6, s. 180.
[752] Buharı, Cihad/Okçuluk yarışma özendirme c, 6, s. 431.
[753] Buharı, Cihad/Eğitilmiş atlarla yarış yapmanın amacı
c. 6, s. 412. Müslim, Valilik/At yarışı ve atların yarış için eğitilmesi c. 6,
s. 31.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/311-317.
[754] İrşad el-Fuhul s. 37-38
[755] Buhari, Cihad/Savaşta kadınların tulumla erkeklere su
taşımaları c. 6, s. 419.
[756] Buhari, Cihad/Kadınların sefere çıkmaları ve
erkeklerle birlikte savaşmaları c. 6, s. 418. Müslim, Cihad/Kadınların
erkeklerle birlikte savaşmaları c. 5, s. 196.
[757] Müslim, Cihad/Savaşa katılan kadınlara birşeyler
verilir fakat ganimetten pay almazlardı, c. 5, s. 199.
[758] Müslim, Cihad/Kadınların erkeklerle birlikte
savaşmaları, c. 5, s. 196.
[759] .Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122.
[760] Buhari, Cihad/Kadınların ölü ve yaralıları cephe
gerisine nakletmeleri c. 6, s. 420.
[761] Müslim, Cihad/kadınların erkeklerle birlikte
savaşmaları c. 5, s. 196.
[762] Tabakat el-Kubra c. 8, s. 415.
[763] Müslim. Cihad/savaşan kadınlara birşeyler bağışlanır
fakat ganimetten pay ayrılmaz c. 5, s. 197. Müslim. Cihad/savaşan kadınlara birşeyler
bağışlanır fakat ganimetten pay ayrılmaz c. 5, s. 197.
[764] Buhari Cihad/Allah yolundayken hayvan tarafından yere
düşürülüp bu nedenle ölen Allah yolunda savaşırken ölenlerle beraberdir, c. 6,
s. 358. Müslim, Valilik/Denizde savaşmanın fazileti c. 6, s. 50.
[765] Taberi vermiş taşıma zinciri 'hasen' (biz Feth el-Bari
c. 6, s. 358'den naklediyoruz)
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/317-306.
[766] Müslim, Arazi sulaması/Ağaç dikme ve ziraat yapmanın
fazileti c. 5, s. 27.
[767] Buhari, Hayvan kesme ve av/Kadın ve kadın kölenin
hayvan kesmesi c. 12, s. 51.
[768] Buhari, Alışveriş/Örme c. 5, s. 222.
[769] Buhari, Savaşlar/Peygamberin Ahzap savaşından dönüşü
c. 8, s. 416.
[770] Feth el-Bari c. 8, s. 419.
[771]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/306-307.
[772] Buhari, Savaşlar/Bedir savaşı c .9, s. 24. Müslim,
Sahabenin üstünlükleri/Cafer b. Ebi Talib ve Esma binti Umeys'in üstünlükleri
c. 7, s. 172.
[773] Buhari, Sözleşmeyi şarta bağlama/İslamda yargı ve alım
satım sözleşmelerinde şart koşmanın geçerli olduğu yerler c. 6, s. 240.
[774] Buhari, Menkıbeler/Cahiliye günleri c. 8, s, 148.
[775] Müslim, Sahabenin Üstünlükleri/Sakif in yalancısı ve
Katili c. 7, s. 190.
[776]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/307-309.
[777] Buhari, Köle özgürleştirme ve değerliliği/Arap köle
edinen c. 6, s. 96. Müslim, Cihad/düşmana baskın düzenlemenin geçerliliği c. 5,
s. 139.
[778] Ebu Davud, Köle özgürleştirme/Çalışıp değerini ödeyip
özgürleşmek üzere sahibi ile sözleşme yapan kölenin satılması c. 2. s. 754.
H.no. 3327.
[779] Buhari, Savaşlar/Bedir Savaşı c. 9, s. 19.
[780] Müslim, Nikâh/Peygamberin köle kadını özgürleştirip
sonra onunla evlenmesi c. 4, s. 148.
[781] Buhari, Namaz/Otururken ne okunacağı, c . 2, s. 27.
Müslim, Nikâh/Peygamber'in köle kadını özgürleştirip sonra onunla evlenmesi c.
4, s. 146.
[782] Buhari, Nikâh/Evlenmeden önce kadına bakma c. 11, s.
86. Müslim, Nikâh/Mihir, geçerli olduğunun belirtilmiş oluşu ve bir demir yüzük
bile olabileceği c. 4, s. 143.
[783] Buhari, Boşanma/'Gebe olanların bekleme süresi
doğurmalarına kadardır." c. 11, s. 395.
[784] Buhari, Savaşlar/Bana Abdullah b.Muhammed el-Cafa
söyledi c. 8, s. 313. Müslim,Boşanma/Kocası ölen doğurursa bekleme süresi
biter, c.4, s.201.
[785] Feth el-Ban c. 11, s. 3 ,
[786] el-Muğni (îbn Kudame'ninki) c. 7, s. 27.
[787]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/309-311.
[788] Bidaye el-Muctehid c. 1, s. 166.
[789] Buhari, Bayramlar/ay hali yaşayanlar dahil kadınların
bayram namazı kılınan meydana gitmeleri (bayram günü) c. 3, s. 116. Müslim,
Bayram namazı/ Bayramlarda kadınların bayram namazı kılman meydana gitmeleri ve
hutbe dinlemelerinin serbestliği c. 3, s. 20.
[790] Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122.
[791] Peth el-Bari, c. f, s. 439.
[792] Buhari, Bayramlar/Bayramda giyecek giysisi bulunmayan
kadının durumu c. 3, s. 122. Müslim, Bayram namazı/kadınların bayram namazı
kılınan yere gitmeleri c.3, s.21.
[793] Feth el-Bari c. 1, s. 439.
[794] Feth el-Bari c. 3, s. 122.
[795] Buharı, Kadınlarda ay hali durumu/Ay hali yaşayan
kadının bayram törenine katılması c. 1, s. 440. Müslim, Bayram
namazı/Kadınların bayram namazına gitmelerinin serbestliği c. 3, s .20.
[796] Feth el-Bari, c. 3, s. 123.
[797] Buhari, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir
getirme c. 3, s. 114.
[798] Buhari, Bayramlar/Mine'de geçen günlerde tekbir
getirme c. 3, s. 115. Müslim, Bayram namazı/ Kadınların bayram namazı kılınan
yere gitmelerinin serbestliği c. 3, s. 20.
[799] Buhari, Bayramlar/Çocukların bayram namazı kılınan
meydana gitmeleri c. 3, s. 117.
[800] Feth el-Bari, c. 3, s. 117.
[801] Peth el-Bari, c. 3, s. 118.
[802] Buhari, Bayramlar/Devlet başkanının bayram günü
kadınlara vazzetmesi c. 3, s. 119. Müslim Bayram namazı c- 3, s. 18.
[803] Buhari, Cihad/Mızrak ve benzeri eylerle oyun oynama c.
6, s. 433. Müslim, Bayram namazı/Kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s.
23.
[804] Buharı, Nikâh/Aile bireyleri ile güzel geçinme c. 11,
s. 187. Müslim, Bayram Namazı/kötülük içermeyen oyun oynamaya izin c. 3, s. 22.
[805] Buhari, Bayramlar/Bayram günü mızrak ve deri
kalkanlarla oyun oynama c, 3, s. 92. Müslim, Bayram namazı/kötülük içermeyen
oyun oynamaya izin. c. 3, s. 22.
[806] Feth el-Bari c. 3, s. 95-96.
[807] Feth el-Bari, c. 2, 8. 96.
[808] Feth el-Bari', c. 3, s. 97.
[809] Buhari, Bayramlar/Bayram namazı kılınan meydanda ay
hali yaşayan kadınların diğerlerinden ayrılmaları, c. 3, s. 122.
[810] Umdetu'l-Ahkamın şerhi İhkam el-Ahkam c. 1, s. 303.
[811] Şerhu Sahih-i Müslim'e bkz. c. 6, s. 180.
[812] Buharı, Cihad/Okçuluk yansına özendirme c. 6, s. 431.
[813] Buharı, Cihad/Eğitümiş atlarla yarış yapmanın amacı c.
6, s. 412. Müslim, Valilik/At yarışı ve atların yarış için eğitilmesi c. 6, s.
31.
[814]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/311-317.
[815] İrşad el-Fuhul s. 37-38
[816]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/317-323.
[817]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/327.
[818] Buhari: 13/33, Müslim: 8/38.
[819] Buhari: 11/28.
[820] Buharı: 5/104, Müslim3/152
[821] Buhari: 11/13, Müslim:4/128
[822] Mahmiye, Humus tahsildarı olan bir adamın adı.
[823] Müslim: 3/119
[824] Müslim: 4/195
[825] Sahihu'l-Camiî's Sağir: Hadis No: 1350
[826] Fethu'1-Bâri: 15/127
[827] Müslim: 4/130
[828] Buhari: 4/121, Müslim: 4/101
[829] Fethu'1-Bâri: 4/439
[830] Buhari: 3/116
[831] Buhari: 3/115
[832] Müslim: 4/64
[833] Mebsût: 5/208
[834] Mebsût: 5/213
[835]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/327-331.
[836] Buhari: 9/26, Müslim: 7/172
[837] Buhari: 8/444, Müslim: 7/163
[838] et-Tâc ve'l İklîl HMuhtasari Halil: 1/499
[839] Fethu'1-Bâri: 13/24521- et-Temhîd: 6/364-365
[840] et-Temhid: 6/364-365
[841] İhkamu'l-Ahkami Şerhi Umdeti'l-Ahkam: 2/209
[842] Pethu'1-Bâri: 13/244
[843] Buhari: 13/246, Müslim: 7/3
[844] Müslim: 6/182
[845] Buhari: 14/305, Müslim: 8/52
[846] Buharı: 13/245, Müslim: 4/101
[847] Fethu'l Bari: 13/245
[848] Buhari: 2/95
[849] Buhari: 3/95, Müslim: 3/22
[850] Fethu'1-Bâri: 2/96
[851] Müslim: 8/102
[852] Buhari: 14/305, Müslim: 8/52
[853] Sahihu'l-Camii's Sağir: Hadis No: 4921
[854] Buharİ: 10/261, Müslim: 6/29
[855] Silsiletü'l-Ehâdisi's Sahiha: 2/529
[856] Buhari: 13/312, Müslim: 7/82
[857] Buhari: 6/350, Müslim: 6/49
[858] Buhari: 4/161, Müslim: 4/44
[859] Fethul-Bâri: 4/161
[860] Buhari: 13/102
[861] Fethu'1-bâri: 13/102
[862] Buhari: 6/420
[863] Mecme-u'z-Zevâid: 5/95
[864] Mecme-u'z-Zevâid: 5/26
[865] Mecme-u'z-Zevâid: 8/266
[866] Buhari: 2/467
[867] Sahihu'I-Camiis-Sağir: Hadis No: 5134
[868] Silsiletül-Ehadisi's-Sahiha: Hadis No: 856
[869] Mebsût: 4/34
[870] Buhari: 11/246
[871] Pethu'1-Bâri: 4/448
[872] Buhari: ll/246k, Müslim: 7/174
[873] Pethu'1-Bâri: 11/246-247
[874] Müslim: 7/8
[875] Şerhi'n-Nuvâ alâ Sahihi Müslim: 14/153-155
[876] Şerhul-Muhezzeb: 4/17
[877] Buhari: 11/206, Müslim: 3/91
[878] Pethu'l-Bâri: 11/207
[879] Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha: Hadis No: 652
[880] Müslim: 7/8
[881] Buhari: 9/235
[882] Buhari: 10/264
[883] Fethu'1-Bâri: 10/264
[884] Sahihu'l-Camii's-Sağir: Hadis No: 3372
[885] Mecme-u'z-Zevâid, 9/401
[886]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/331-343.
[887] Müslim: 8/155
[888] Buhari: 1/439, Müslim: 3/20
[889] Müslim: 4/196
[890] Müslim: 2/33-34
[891] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis No: 351
[892] Müslim: 8/155.
[893] Sahihu'I-Camii's-Sağir, Hadis no: 4358.
[894]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/343-346.
[895]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/349.
[896]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/349.
[897] Buharı: 7/201, Müslim: 7/98.
[898] Buhari: 7/208
[899] Buhari:7/117, 112.
[900] Fethul-Bâri: 13/271.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/349-353.
[901]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/353-354.
[902]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/354-355.
[903] Buhari: 155/58, Müslim: 5/133.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/355-356.
[904]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/356.
[905] Buhari: 7/287k, Müslim: 8/4.
[906] Müslim: 8/229.
[907] Buhari: 7/291, Müslim: 8/5
[908] Buhari: 2/100.
[909] Fethu'l -Bari
[910]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/356-359.
[911] Buhari, 16/5 ; Müslim, 1/97
[912] Buhari, 8/224; Müslim, 4/141
[913] Buhari, 10/148; Müslim, 4/149
[914] Fethu'1-Bari, 10/147
[915] Buhari, 13/271; Müslim, 7/139
[916] Fethu'1-Bari, 13/271
[917] Müslim, 7/117
[918] Buhari, 7/442; Müslim, 7/144
[919] Buhari, 3/36; Müslim, 3/3
[920] Buhari, 13/279; Müslim, 7/4
[921] Buhari, 8/264
[922] Müslim, 1/187
[923] Müslim, 6/116
[924] Buharı, 1/259; Müslim, 7/7
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/363-368.
[925] Buhari, 6/418; Müslim, 5/197
[926] Buhari, 8/365
[927] Buhari, 8/416
[928] Elbani, 67 nolu hadîste ricalin sika olduğunu
belirtmiştir (6/136).
[929] Hicabın peygamber hanımlarına has oluşu konusunda bkz.
4. kısmın 2. bölümü
[930] Müslim, 3/137
[931] Buhari, 9/108 ; Müslim, 7/169
[932] Buhari, 3/410; Müslim, 3/45
[933] Buhari, 16/374; Müslim, 6/67
[934] Buhari, 6/31; Müslim, 5/29
[935] Buhari, 6/236; Müslim. 5/30
[936] Buhari, 14/144
[937] Müslim, 8/24
[938] Buhari, 13/81; Müslim, 8/21
[939] Buhari, 15/144; Müslim, 3/140
[940] Buhari, 14/149; Müslim 8/209
[941] Müslim 6/126
[942] Buhari, 11/237
[943] Buhari, 7/152; Müslim 7/115 * Yemen'de bir şehir.
[944] Buhari 8/436;MüsHm 8/112
[945] Buhari 11/222: Müslim 7/138
[946] Buhari, 6/274
[947] Buhari, 1/448; Müslim 1/192
[948] Buhari, 11/250
[949] Buhari, 3/95 ; Müslim, 3/22
[950] Müslim, 7/67
[951] Buhari, 4/28; Müslim, 7/144
[952] Müslim, 7/136
[953] Fethu'1-Bari, 4/29
[954] Buharı, 6/274
[955] Buhari, 9/412; Müslim, 8/106
[956] Müslim, 6/7
[957] Müslim, 6/5
[958] Müslim, 3/62
[959] Bu hadisle ilgili açıklamalarımız için 8. bölüme
bakınız.
[960] Buharı, 16/167
[961] Fethu'l-Bari 8/108
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/368-385.
[962] Buhari, 11/250; Müslim, 3/22
[963] Buhari, 1/456; Müslim, 1/192
[964] Buhari, 1/451. Müslim, 1/191-192
[965] Buharı, 1/283. Müslim, 4/188
[966] Buhari, 10/150; Müslim, 7/7
[967] Müslim, 2/169
[968] Buhari, 8/444; Müslim 7/163
[969] Müslim 8/14
[970] Buhari, 13/104
[971] Buhari, 8/108
[972] Buhari, 10/100
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/385-389.
[973] Buhari, 11/4; Müslim , 4/129
[974] Fethul-Bari, 11/5
[975] Müslim, 2/189
[976] Müslim, 8/66
[977] Müslim, 8/167
[978] Müslim, 6/102
[979] Müslim, 2/169-170
[980] Buhari, 3/347;Mtislim, 2/210
[981] Buhari, 10/279; Müslim, 4/201
[982] Buhari'nin Ebu Musa'dan sahih bir senetle rivayet
ettiği bu hadis Elbani'nin Silsile'sinde 178 numarada kayıtlıdır
[983]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 1/389-396.