Evlilik Peygamberlerin (A.S.) Sünnetidir:
Evlilik Peygamberimiz'in Sünnetidir:
İslâm Devleti Evliliği Belirler
Şeriat Evlilik İşlemlerini Kolaylaştırır
Görüşme Sırasında Bakmanın Şer'i Sınırları
Evlenme Teklifinden Önce Sevme / Aşık Olmanın Hükmü
Peygamberler Döneminde Mihir Örnekleri
Hz. Peygamber Döneminde Mihir Örnekleri
Evlilik Sözleşmesinde Gözetilmesi Gereken Meseleler
EŞLERİN KARŞILIKLI HAK VE SORUMLULUKLARI AİLEDE KADININ
KONUMU
Eşler Arasında Karşılıklı Haklar
Kapsayıcı Temel Hak: "Gözetme (Kavvam / Takvim)
Hakkı"
Kadının Birinci Sorumluluğu: Çocukların Terbiyesi:
A) Peygamber (A.S.) Zamanında:
Çocuk Terbiyesinde Eşlerarasi Yardımlaşma
Kadının İkinci Sorumluluğu: Ev İşleri
Ev İşlerinde Karşılıklı Dayanışma:
Eşler Arasında Karşılıklı Haklar
Şeriatın Kadına Emri: Kocana Müşfik Ol
Peygamber Eşlerinin Şefkat Örnekleri
Sahabi Kadınların Şefkat Örnekleri
Şeriat Eşleri Zaaf Noktalarına Karşı Sabretmeye Teşvik
Ediyor
Eşler Arasındaki Şefkate Kur'an ve Sünnette Örnekler:
Peygamber (S.A.V.)'İn Hanımlarının Zor Hayat Şartlarına
Sabretmeleri:
Dördüncü Hak: Güven ve Hüsnüzan
Beşinci Hak: Genel Ve Özel Durumlarda Yardımlaşma:
Süslenme Üzerine Kur'an'dan örnekler
Yedinci Hak: Cinsel Faydalanma
Cinsel İlişkide Bulunmanın Âdabı
Cinsel İlişkiyle İlgili Bir Konuyu Araştırma
AİLEDE ANLAŞMAZLIK VE ÇÖZÜM YOLLARI
Eşler Arasındaki İhtilafın Özellikleri
Aile İçi Anlaşmazlığa Çözüm Teklifleri
A-) Bir Akraba Ya Da Arkadaşın Aracı Olmasını İsteme
Eşler Arasındaki Ayrılma Hakkı
Boşanmanın Sıhhatinin Şartları:
Boşanmanın Tanzim Edilmesi İçin Öneri
Tek ve Çok Evlilik Arasında Nebevi Sünnet:
Çok Eviliğin Getirdiği Sıkıntılar
Bazı Kadınların Çok Evlilikten Zarar Görmesi:
Faziletli Hayata İslamı Yaklaşım
Evlilik Cinsel Kültüre Giriştir
Evlilik Cinsel Zevk İçin Sosyal Çerçevedir
Evlilik Dünya Hayatının Güzelliklerindendir
Haya Ve Edeb Konusunda Kur'an'dan Örnek:
Cinsel Uzuvlara İşaret Eden Nasslar:
Kadınların Bazı Özelliklerine İşaret Eden Nasslar:
Evlilikle İlgili Meselelerde Fetva Sorma
Cinsi Meselelerde Kadınların Erkeklerden Fetva İstemesi
Cinsel Meselelerde Erkeklerin Kadınlardan Fetva İstemesi:
Cinsel İlişkiyle İlgili İlginç Pozisyonlar
Cahiliye Dönemi Pozisyonlarıyla İlgili Nasslar:
Şehvetin Gücü Ve Büyük Fitne Oluşu
Şehvetin Gücü Ve Hadım Olmaya İznin Reddedilmesi
Şehvetin Gücü Ve Evlenmeyle Korunma
Şehvetin Gücü Ve Kadınları Arzulama
Şehvetin Gücü Ve Teskin Edilmesi
Şehvetin Gücü Ve Oruçla Şiddetini Kırma:
Şehvetin Gücü Ve Harama Düşme:
Şeriatın Cinsel Zevk Alanlarını Kolaylaştırması
Cinsel Zevkte Bulunmayı Kolaylaştırma Biçimleri
CİNSEL İLİŞKİ VE İSLÂMÎ SINIRLARI
Cinsel İlişkiyle İlgili Gerekli Kurallar
Oruçlu İtikatlı Ve İhramlıyken Cinsel İlişkiden Kaçınma
Kadının Güzelliğini Detaylıca Anlatmanın Hükmü
Karşı Cinse Gözleri Dikmenin Hükmü
Karşıt Cinslerarası Tokalaşmanın Hükmü
Karşıt Cinslerarası Eğlenme Ve Oynamanın Hükmü
Yol Ve Meclislerde Cinslerin Karışık Bulunmasının Hükmü
Karşı Cinsle Başbaşa Kalmanın Hükmü
Kadınların Erkekleri Şehvete Sürüklemekten Kaçınmaları:
Kendisinde Gizleyerek Başkalarına Duyurmama:
Açıktan Günah İşlemekten Kaçınma:
Dört Şahit Bulununcaya Kadar Zina İsnadından Kaçınma
Yaygarayı Dile Dolamaktan Kaçınma:
Şeriata Göre Faydalanma Çeşitleri
Mükemmel Bir Şekilde Faydalanmaya Yardımcı Olan Faktörler
Cinsel Yararlanmanın Çeşitlerinin Biçimleri:
RASULULLAH’IN SÜNNETİNDEN ÖRNEKLER
Peygamber'ın Cinsel Duyarlılığı
Rasulullah'ın İbadet Alanındaki Arzusuna Örnekler
Rasulullah (s.a.v.)'ın Zühd Arzusu
Peygamber (S.A.V.)'İn Yeme Ve İçme Konusundaki Zahidliği:
Peygamber'in Ev Geçiminin Zorluğu:
Peygamber Ocağında Geçim Sıkıntısı
Peygamberlerin Husususiyetleri Eski Bir Sünnet Ve Mucizedir.
Süleyman (a.s.) Bazı Özellikleri
Allah'ın Rasulünü Neye Teşvik Ettiğini Gösteren Örnekler
Peygamber'e Has Kılınan Şeylerde Sahabenin Yardımcı
Olması:
Rasulullah (s.a.v.) in Cinsel Zevkiyle İlgili Tablolar
CİNSEL YASAKLAR VE MASTÜRBASYON
Kadının Birleşme Ve Faydalanmadaki Hakları:
Kadına Arkadan Yaklaşmanın Hükmü:
ALLAH, ERKEĞİ kadına
destek, kadını da erkeğe sükûnet için yarat-' mıştır:
Onun âyetlerinden biri
de:
"Size
nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması; aranızda sevgi
ve merhamet peyda etmesidir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler
vardır." (Rum, 21)
Sükûnet ve dayanağın,
sevgi ve merhametle birleşmesi, kadın ve erkek için eşit olarak bütün
iyilikleri toplama anlamına gelir...
Saliha bir kadın
dünyanın en iyi nimetidir:
- İbni Ömer (r.a.)'dan: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Dünyada nimetler vardır. Dünyanın en iyi nimeti ise saliha eştir."[1]
Erkeğe göre saliha bir
kadın, dünyanın en iyi nimeti olduğu gibi kadına göre de salih bir erkek,
dünyanın en iyi nimetidir.
Evlilik dinin
yarısıdır:
Enes b. Malik'ten
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Köle olan birisi evlenirse, dininin
yarısın tamamlamıştır. Geri kalan yarısında da Allah'tan korksun."
(Taberani'nin rivayetinde ise: "Kim evlenirse dininin yarısını
tamamlamıştır. Geri kalan yarısında da Allah'tan korksun").[2]
Buradaki hitap, eşit
bir şekilde kadın ve erkeğe yöneltilmiştir.
Mümine bir hanım,
ahiretin durumunu belirler:
Sevban (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:" Sizden biriniz şükreden kalb,
zikredilen dil, ahiretin durumunu belirleyen mü'mine hanım edinsin."[3]
Saliha bir kadın
mutluluk kaynağıdır:
Sa'd (r.a.)'dan:
Rasulullah şöyle buyuruyor: "Dört şey mutluluktandır; saliha bir kadın,
geniş bir ev, salih bir komşu ve uysal bir binek."[4]
Yine salih bir erkek ve
saliha bir komşu da kadının mutluluğundandır. [5]
Genel olarak
peygamberler: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Andolsun senden
önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler zürriyetler
verdik."(Rad, 38).
Adem (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Biz: Ey Adem sen
ve eşin cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet
nimetlerinde yiyin, dedik". (Bakara, 35).
Nuh (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Allah, inkâr
edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımdan
iki salih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları
Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe gidenlerle
beraber siz de girin! denildi." (Tahrim, 10).
ibrahim (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Andolsun ki
elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve; "Selam (sana)"
dediler. O da; "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı
getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan
dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lut kavmine
gönderildik. O esnada hanımı ayakta İdi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da
İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik." (Hud, 69-71).
Ya'kub (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Bir zamanlar
Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) onbir yıldızla
güneşi ve ayı gördüm." (Yusuf, 4).
Musa (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Sonunda Musa,
süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tur tarafından bir ateş gördü.
Ailesine; siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir
haber yahut ısınmanız için bir kıvılcım getiririm, dedi." (Ka-sas, 29).
Davud(a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Andolsun ki biz,
Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mü'min kullarının bir çoğundan
Üstün kılan Allah'a hamd olsun, elediler. Süleyman Davud 'a varis oldu ve dedi
ki: 'Ey İnsanlar! Bize kuş dili Öğretildi ve bize herşeyden önce (nasip)
verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur". (Nemi, 15-16).
Zekeriya (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"(Bu) Rabbinin,
Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz
etmişti: Rabbim! dedi, benden (vücudumdan) kemiklerim zayıfladı, saçım başım
ağardı ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.
Doğrusu ben, arkamdan işbaşına geçecek olan yalanlarımdan endişe ediyorum,
karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver." (Meryem, 2-5)
ismail (a.s.):
İbni Abbas (r.a.)'dan:
"Kadınlardan ilk defa eteği İsmail'in annesi giyindi. Bunu Sare'ye karşı
izlerini kapatmak için yapmıştı. İbrahim, Hacer'le evlenip İsmail doğduktan
sonra emzirmekte olduğu bu oğluyla beraber (Sa-re'nin taarruzundan korunmak
için Şam'dan çıkıp Mekke'ye) geldi. Hacer ile İsmail'i, Mescid-i Haram'm
yukarısındaki zemzem kuyusunun yanına bıraktı. O tarihte Mekke'de hiç kimse
yoktu. ...Kabe'nin yeri, yerden hafifçe yüksek bir tepe gibiydi. Gelen seller
sağından ve solundan götürmüştü. Hacer böyle yaşarken bir gün kaftan
oğullarından bir grup uğradı... Bunlar zemzemin yanına gelmek istediler ve
Hacer de onlara izin verdi... Bunlarla beraber şairler de vardı. Hacer'in oğlu
İsmail artık büyümüş ve ergenlik çağına gelmişti. Onlardan arapça öğrendi.
Kaftan oğulları arasında çok sevilen bir genç olmuştu. İsmail hoşlarına gittiği
için kendilerinden bir kızla evlendirdiler.
İşte Kur'an-ı Kerim ve
hadisi şeriflerde varid olduğu üzere Yahya (a.s) hariç bütün peygamberler,
evlenme sünnetinden uzak kalmamışlardır.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Orada Zekeriyya,
Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz
sen duayı hakkıyla işitirsin, dedi. Zekeriyya ma-bedde durmuş namaz kılarken
melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
kelimeyi tasdik edici efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak
Yahya'yı müjdeler". (Al-i İmran, 38-39). [6]
Enes b. Malik'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Üç grup, Hz. Peygamber'in hanımlarının evine
gelerek Hz. Peygamberin ibadetini sordular. Hanımlar* da Hz. Peygamber'in
ibadetini haber verince, onların ibadetinin Hz. Pey-gamber'in ibadetinden daha
az olduğu görüldü. Bunun üzerine şöyle dediler: Rasullullah'a karşı biz
nerdeyiz? Allah, O'nun geçmiş ve gelecek günahlarını af etmiştir. Sonra
onlardan biri: 'Ben gece gündüz sürekli namaz kılacağım'; bir diğeri: 'Ben
kadınlardan uzaklaşıp asla onlarla evlenmeyeceğim', öbürü de: 'Ben ömür boyu
oruç tutacağım', dedi. Rasulluîlah (s.a.v.) onlara gelerek şöyle buyurdu:
'Şöyle şöyle diyenler sizlersiniz öyle mi?. Andolsun ki ben Allah'tan daha
fazla korkuyor ve daha fazla sakınıyorum. Fakat ben oruç da tutuyorum. İftar da
ediyorum ve kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimi terkederse benden
değildir."[7]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Kim benim sünnetimi terkederse benden değildir." Burada sünneten
maksat yoldur, hoşgörülü ve hanif olan Hz. Peygamber'in yolu. Hz. Peygamber
oruç tutarken güçlü olmak için iftar ediyordu, namaza kalkmak için uyuyordu,
şehvetini kesmek, nefsini korumak ve nesli çoğaltmak için evleniyordu.
"Benden değildir" sözü benim yolum üzere değildir, anlamını
taşımakta olup dinden çıkmayı gerektirmez. Bu söz açıklama ve söyleniş
itibariyle her ne kadar itikada götürse de ameli tercihlidir. Şu halde
"Benden değildir" sözünün anlamı "benim dinim üzere değildir"
anlamına gelmez. Çünkü buna inanma bir tür küfürdür.[8]
Rasulullah (s.a.v.)
evliliği teşvik ederdi:
Abdullah b. Mesud
(r.a.)'dan: "Biz, elinde hiçbir şey olmayan gençlerle Rasulullah'ın
yanındaydık. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Ey gençler topluluğu! Kim
evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü o gözü harama bakmaktan sakındırır,
namusu korur. Kimde buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti
keser."[9]
Ebi Umame'nin rivayet
ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şükreden kalb,
zikreden dil ve saliha bir kadın, dini ve dünyevi durumu belirler. Bunlar
insanların yığdıklarından daha hayırlıdır"[10]
Ebu Hureyre'nin
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Üç kişiye
yardım etmesi Allah üzerine haktır: Allah yolunda savaşan mücahide, ödemek
isteyen yazışmalı köleye ve korunmak niyetiyle nikahlanan kimseye"[11]
Rasulullah (s.a.v.)
evlilikten yüzçevirmeyi hınardı:
Sa'd b. Ebi Vakkas
şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah Osman b. Maz'u'-nun evlilikten uzak
durmasına karşı çıktı. Şayet ona izin verseydi biz de yapardık."[12]
Evlilik genç erkekler
için gözü harama bakmaktan çevirici ve namusu koruyucu olunca, bu durum genç
kızlar için de geçerlidir. Yine evlilikte korunma olduğu gibi huzur bulma ve
hoş beraberlik de vardır. Ve yine korunma ve beraberlikte, Allah'ın nimeti ve
lütfuyla dünyaya getirme de sözkonu-sudur.
Hafız îbn Hacer diyor
ki: "Alimler evlenme hususunda erkekleri kısımlara ayırmışlardır:
Birincisi: Evlenmeye gücü yeten ve nefsinden korkan. Cumhurun görüşüne göre bu
kimsenin evlenmesi menduptur. Hanbeliler biraz daha ileri giderek vacip
olduğunu söylemişlerdir. Şafîilerden Ebu Avane el-İsflrani de bu görüşte
olduğunu Sahih'inde açıklamıştır. Bu görüşü el-Ma-sisi Muhtasaru'l-Cüveyni'nin
Şerh'inde nakletmiştir. Aynı şekilde vacip oluşunu İbni Hazm da belirtmiştir.
Cimaya gücü yeten herkesin evlenecek imkâna sahip olursa- evlenmesi farzdır.
Buna gücü yetmezse orucu çoğaltması gerekir. Bu, seleften bir grubunda
görüşüdür... Kurtubi diyor ki: Bekarlığın kendisine dinine zarar vermesinden
korkan imkân sahibinden, bu evlenmediği sürece kalkmayıp evliliğin vücubiyeti
de onun üzerinden değişmez."[13]
Rasulullah (s.a.v.)
erkeklerin erken evlenmelerim tavsiye ederdi:
Abdulmuttalib b. Rabia
b. Haris'ten: "Hz. Peygamber Mahmiye'ye şöyle dedi: 'Bu çocuğu (Fadl b.
Abbas) kızınla evlendir.1 O da bunun üzerine hemen evlendirdi.. Hz. Peygamber
Nevfel İbni Haris'e: 'Bu çocuğu evlendir', dedi. O da evlendirdi."
Patıma binti Kays'ın
rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) Ona: 'Üsa-me'yle evlen1 buyurdu. Ben de
onunla evlendim. Allah, bu evlilikten bana hayırlar nasip etti ve güzel
geçindik."[14]
Rasulullah (s.a.v.)
Üsame'yi Fatıma binti Kays'la evlendirdiği zaman yaşı onaltının aşağısındaydı.
Sahabeler erkekleri
erken yasta evlenmeye teşvik ederlerdi:
Abdullah b. Amr'dan:
"Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Beni evlendirdiği kadınla
anlaşma yaparak ona ailesi ile ilgili sorular sordu."[15]
Rasulullah, kızların
erken evlendirilmesini teşvik ederdi:
Hz. Aişe'den
rivayetle, Rasulullah diyor ki: "Şayet Üsame cariye olsaydı,
evlendirinceye kadar onu giydirir ve süslerdim." Bir başka rivayette [16]:
"Andolsun ki Üsame cariye olsaydı, evlendirinceye kadar, onu süsler ve
zi-netlendirirdim."[17]
Sahabeler dulları
evlendirirler di:
Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan:
"Ömer b. Hattab, kızı Hafsa dul kalınca şöyle diyor: Hafsa'yı Osman b.
Afvan'a sundum.. Sonra benimle karşılaştığında:; 'Bana öyle geliyor ki bu
günlerde evlenmiyeceğim1, dedi... Bunun üzerine Ebu Bekir es-Sıddık'la
karşılaştığımda: "İstersen Hafsa'yı seninle evlendireyim1, dedim. O bu
konuda bana herhangi bir şey söylemedi... Sonra gece oldu. Hafsayı Rasulullah
istedi ve onunla evlendirdim..."[18]
Abdulmuttalib b.
Rabi'a b. Haris'in rivayetine göre Rasulullah: Mahmiye'ye -ganimetlerin beşte
birini dağıtmakla görevliydi-. O ikisine (Fadl b. Abbas ve Abdulmuttalib b.
Rabia'ya) beşte bir paydan şöyle şöyle verdiniz mi? diye sordu.[19]
Yani bu, devletin
Beytü'lmalden fakirlerin mihirlerini Ödediği anlamına geliyor...
Müstevrid b.
Şeddaddani, Rasullullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kim bizimli
çalışıyorsa eş edinsin. Hizmetçisi yoksa hizmetçi edinsin. Evi yoksa ev
edinsin."[20]
Uyeyne b.
Abdurrahman'dan o da babasından rivayetle şöyle diyor: Semra b. Cündeb'e bir
kadın gelerek kocasının kendisine yaklaşmadığını belirtti. Kocasına bu
sorulduğunda onu inkâr etti. Durum Muaviye (r.a.)'a bildirildiğinde, bu erkeği
dini ve cemali iyi olan biriyle Beytü'lmalden evlendirin, dedi.[21]
islâm Şeriatı, dul
kadına evlilik teklifini mubah sayıyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Böyle (iddetini
bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizde
veyahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur..." (Bakara,
235)
Fatıma binti Kays
şöyle rivayet ediyor: "Kocam beni bir talakla gön derdi. Rasulullah: 'Kaç
talağın var?' diye sordu. Bende: 'Üç1, dedim Rasulullah: 'İddetin bittiğinde
bana bildir' buyurdu."[22]
Şeriat, talak ve ölüm
iddetinin bitiminden sonra evliliği kolaylaştırıyor:
Fatıma binti Kays'dan
Dul kalınca Abdurrahman b. Avf Rasulullah'ın arkadaşlarından oluşan bir grubun
yanında beni istedi.[23]
Musavvir b. Muhrime'den
Subeya el Eslcmiyye kocasının ölümünden sonra bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine
Rasulullah'a gelerek nikâhlanması için izin istedi. Rasulullah'ta ona izin
verdi ve nikahlandı, (bir başka rivayet-te;[24]fası
sona erdikten sonra nikahlandı.)[25]
Nişanın
kolaylaştırılması:
Boşanma ve dul
kaldıktan sonra nişanı kolaylaştırmayı ifade eden bazı nassları daha önceden
aktarmıştık. Nişana ait ikinci bölümde evlenmek isteyen herkese kolaylık
sağlayan bir çok nişan yöntemini ifade eden nasslar aktarılacaktır.
Mihrin
kolaylaştırılması:
Ukbe b. Amir'in
rivayetine göre Rasulullah "mihrini en hayırlısı kolay olanıdır",
buyurmuşlardır.[26]
Mihirle ilgili üçüncü
bölümde Hz. Peygamber döneminde çeşitli mihir Örneklerini ifade eden nasslar
gelecektir. Bu da mü'min erkek ve mü'mine hanımların evlenme meselelerine bir
kolaylıktır.
Akdin
kolaylaştırılması:
Akit, kadının
velisinin hazır olmasıyla tamamlanır. Erkeğin yakınlarından bazılarının da
hazır bulunması müstehaptir. Zira akit, sadece erkekle kadın arasındaki bir
bağlılık değil, iki aile ya da iki kabile arasındaki bir bağlılık türüdür. Yine
akrabaların ve komşuların bilmesi için kolay olan duyurma yollarıyla evliliğin
ilan edilmesi gerekir. En azından bu akite iki tane adil şahid tanıklık
etmelidir.
Aişe (r.a.)'dan
Rasulullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nikâh veli adil
şahitlerdir."[27]
Düğünün türkü ve
müzikle ilan edilmesi güzeldir. Öyleki İslâm şeriatı evlilik işlemlerinin
törenle yapılmasına önem vermiştir. Böylelikle her iki çift temiz evlilik
hayatına kendilerini kuşatan sevinç ve sürurla başlamış olurlar... Evlilik
töreninden sonra velime yapılarak akrabalar, komşular ve arkadaşlar çağrılır.
Herkes evlenen çifti kutlayarak mutlu olmaları için hayır duada bulunurlar.
Muhammed b. Hatıb'dan:
"Rasulullah'ın kendisine (evlendiğin zaman) bir koyunla da olsa velime
ver" dediğini rivayet etmiştir.[28]
İşte İslâm şeriatı..
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah şöyle buyuruyor: Kim bir kadını isterse nişanda ve
mihirde kolaylık vardır."[29]
Ukbe b. Amir'den
rivayetle Rasulullah şöyle buyuruyor: "Nikâhın hayırlısı kolay
olanıdır." [30]
Hatta bütün hayat
işlerinin tamamında kolaylık ev kolaylaştırma esaslarıyla İslâm şeriatı....
Allahu Teala buyuruyor
ki:
Allah, sizin için
kolaylık ister, güçlük istemez." (Bakara, 185). Rasulullah (s.a.v.)
buyuruyor ki: "Dininizin hayırlısı, kolay olanıdır."[31]
Hz. Aişe diyor ki:
"Rasulullah, iki iş arasında günah olmadığı sürece kolay olanı tercih
etmiştir."[32]
Bu önsözü İslâm şeriatı'nın
erken evliliği teşvik ettiğini gösteren şu âyeti kerime ile tamamlamanın uygun
olacağını sanıyorum.
Allahu Teala buyuruyor
ki:
"İçinizden
bekarları, köle ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer yoksul
iseler Allah lütfuyla onları zengin eder. Allah'ın mülkü geniştir. O (her
şeyi) bilendir". (Nur, 32)
İşte İslâm şeriatı...
Müslüman bir genç
erkeğin ve müslüman bir genç kızın toplumsal ve cinsi olgunluk derecelerine
ulaşmalarından hemen sonra Allah'ın ve Rasu-lu'nün sünnetine uygun olarak
helalinden salih birer eş edinmeleri gerekir. Bu fıtratın mantığı olup, bunun
dışına çıkmak inhiraftır. Fıtrata uygun olarak İslâm toplumu, Allah'ın
fıtratına karşı çıkma günahından kurtulur. Yine İslâm taplumu büyük toplumsal
hastalıklardan kurtulduğu gibi Allah'ın şeriatına karşı çıkma günahından da
kurtulur. Bu sebeple İslâm toplumunun seri bir çaba ve bol bir gayret
göstererek müslüman erkek ve kadınların erken evlenmesinisağlamak için bütün
engelleri kaldırması gerekir. Böylece herkes iffet ve temizliğe götüren
güzelbir hayat yaşar...
Kadın ve erkeğin
evlilikleri
Erkek namuslu,
güvenilir, sevgi ve şefkatle dolu olup kadın onda huzur bulur.
Kadın sevgi ve
şefkatla dolu, kuşatıcı bir vadi olup erkek onda huzur bulur.
Erkek, hanımı olmadan
da mücadele içerisindedir. Ancak bu mücadeleyle beraber rahatsız eden bir
kaygı ve ihanet etme ihtimali olan bir göz taşımaktadır.
Kadın, salih kocasıyla
birlikte verimli bir bahçedir.
Kocası olmayan kadın,
su verilmeyen, kendi haline bıraküan bir çiçektir. Erkeğin büyüklüğü saliha
kadınm refakatıyla ortaya çıkar. Böylece mesleğinde başarılı olur, ülkesinin
ilerlemesi ve ümmetinin uyanışı için çaba sarf eder...
Yine kadının büyüklüğü
salih bir erkeğin refakatiyle ortaya çıkar. Böylece aydınlatan bir güneş,
kanatlarını çırpan bir güvercin, koku yayan bir çiçek ve huzur bulunan bir
yuva olur..
Şair şöyle diyor:
Ne desem de kabul etsen ey
gündüzün güneşi Evin annesi, çiçeği ve güvercini[33]
BABALARIMIZ BELİRLİ bir nişan biçimini biliyorlardı. Bu
du erkeğin kadının ailesine iletmesi şeklindeydi. Ancak bu sadece tek biçim
olmayıp meşru yollardan sadece bir tanesidir:
1- Kadının
ailesi yoluyla evlenme teklifi:
Urve (r.a.) rivayet
ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe'yi Ebu Bekir'den istedi. Bunun üzerine
Ebu Bekir: 'Ben senin kardeşinim' dedi. Rasulullah'da: 'Sen benim Allah'ın
dininde ve kitabında kardeşimsin. O bana helaldir."[34]
Ömer (r.a.) rivayet
ediyor: "Rasulullah, Hafsa'yı benden istedi. Ben de onunla
evlendirdim."[35]
2- Doğrudan
kadına yapılan evlenme teklifi:
Bu Fıkıh kitaplarının
ifadesiyle "İnsanın kendisine yapılan evlenme teklifi"
Ümmü Seleme diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) Hatıb b. Beltaa'yı, beni kendisine istemesi için bana
gönderdi. Ben de bir kızımızın olduğunu ve ona düşkünlüğümü söyledim.
Rasulullah: 'Kızına gelince, ona ihtiyaç duymamalı için; onunda düşükünlüğünü
gidermesi için Allah'a dua ederiz' buyurdu."[36]
Sebia binti Haris'den
rivayetle: Sebia, Sad b. Hule'nin nikâhı altındaydı.
Sa'd, Amir
oğullarından olup Bedir'e katılanlardandı. Veda Haccında vefat ettiğinde Sebia
hamileydi. Sebia kocasının ölümünden sonra çocuğun doğuruncaya kadar
süslenmedi. Nifası sona erince evlenmek için süslendi. Bunun üzerine Ebu
Senabil, onu istedi."[37]
Buhari'nin rivayetinde
ise: "Ebu Senabil onunla evlenmek istedi. Ancak o onunla evlenmeyi kabul
etmedi."[38]
Muvatta'nın
rivayetinde ise: "Onu biri genç, biri de orta yaşlı iki adam istedi. O da
gence meyletti."[39]
Enes (r.a.)'dan:
"Ensar'dan Ebu Talha, Ümmü seleme ile evlenmek isteyince, Ümmü Seleme
şöyle dedi: 'Ey Ebu Talha! Vallahi senin gibi biri geri çevrilmez. Fakat sen
kâfir bir erkek, ben ise müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helal değil.
Eğer müslüman olursan senden mihir istemiyorum, mihrim bu olsun. Ebu Talha da
bunu kabul edip müslüman oldu ve onunla evlendi."[40]
3- Genç
kızın babası ya da bazı yakınları,
ahlâkı ve dinini
sevdikleri kimselere onu teklif edebilirler
Buhari buna şu adı
veriyor: "İnsanın kızını ya da kız kardeşini iyi kimselere teklif
etmesi."
Abdullah b. Ömer'den :
Ömer b. Hattab, kızı
Hafsa, Hanis b. Huzafe es-Sehmi'den dul kaldığında şöyle diyor: Osman b.
Afvan'a gelerek Ona Hafsa'yı teklif ettim. O da bu meseleye bir bakayım, dedi.
Üzerinde bir gün geçip de benimle karşılaştığında: Bana öyle geliyor ki onunla
evlenemeyeceğim, dedi. Ebu Bekir'le karşılaştığında: İstersen Hafsa binti
Ömer'le seni evlendireyim, dedim. Bunun üzerine sustu ve bana hiçbir şey
söylemedi. Bir gün sonra Rasulullah, Hafsa'yı istedi. Bende onu Rasulullah'la
evlendirdim.[41]
Ümmü Habibe binti Ebi
süfyan'dan rivayetle: "Ümmü Habibe: 'Ey Allah'ın Rasulü! Kız kardeşim
Binti Ebu Süfyan'la evlen,'dedi. Rasulullah'ta: 'Bunu istiyor musun?' dedi. O
da:' Evet o senden uzak kalamaz. Kızkardeşi-min hayrında bana ortak olanı
severim', dedi Rasulullah da:'O bana helal olmaz .. Bana kızlarınızı ve kız
kardeşlerinizi teklif etmeyin', buyurdu."[42]
Buhari'nin
"insanın kızını iyi kimselere teklif etmesi" sözü bize Musa (a.s.)'a
kızını teklif eden Medyen'de ki yaşh adamı hatırlatıyor. Allahu Teala diyor ki:
"Kızların babası
Musa'ya dedi ki: Bana sekiz yıl hizmet etmen şartıyla şu iki kızımdan birini
sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi onyıla tamamlarsan, artık o senin
tarafındandır Ben sana zahmet vermek istemem İnşaallah beni iyilerden
bulacaksın. (Musa) dedi. Bu seninle benim aramızda (bir sözleşmedir. Demek
hangi süreyi yerine getirsem, bana düşmanlık yook. Allah dediğimize
vekildir." (Kasas; 27-28)
4- Adam
toplumun büyüğünden kadını isteyebilir
Sehl b. Sad
es-Sadi'nin rivayetine göre Rasulullah'a bir kadın geldi. As-habtan biri: 'Ey
Allah'ın Rasulü, senin ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir' dedi. Bunun
üzerine Rasulullah: 'Git, onu beraberindeki Kur'an'la sana nikahladım' buyurdu.[43]
5- Toplumun
büyüğü bazı arkadaşları için isteyebilir Fatıma binti Kays'dan:
"Dul kalınca
Rasulullah'ın arkadaşlarından bir grubun yanında Abdur-rahman b. Avf beni
istedi. Rasulullah da kölesi Üsame b. Zeyd'e istedi. Rasulullah'ın şöyle
buyurduğunu işittim: "Beni seven Üsame'yi de sevsin". Rasulullah
bana durumu anlatınca: Benim işim senin elindedir, istediğin gibi nikâhla,
dedim."[44]
Enes b. Malik
anlatıyor: "Rasulullah Ensar'dan bir kadına babasından, Cüleybib'e istedi.
Hatta kadının annesine de haber verilmesi istendi. Kadının babası karısına
giderek meseleyi haber verdi. Karısı da: 'Hayır! Vallahi olmaz. Onu falana,
falana vermedik'. Enes diyor ki: 'Bu sözleri perdenin arkasında bir cariye
dinliyordu'. Cariye söze katılarak: 'Rasulullah'ın isteğini geri mi
çeviriyorsunuz! Rasulullah ona razı olmuş ise onunla evlendirin', dedi. Bunun
üzerine kızın annesi ve babası: 'Sen doğru söylüyorsun', dediler. Sonra babası
Rasulullah'a giderek: 'Senin bizim için razı olduğuna biz de razı oluruz',
dedi. Rasulullah: 'Ben ona razı oluyorum1, dedi ve onunla evlendirdi... Medine
ehli de ona yardım etti. Enes b. Malik diyor ki: 'Medine'de-ondan daha fazla
nasipli bir dul kadın görmedim."[45]
Ufcbe b. Amir'den:
"Rasulullah (s.a.v.), bir adama: 'Seni falan kadınla evlendirmeme razı
olur musun?', dedi. O da: 'Evet razı olurum1, dedi. Rasulullah bu sefer
kadına: 'Seni falan erkekle evlendirmeme razı olur musun?', dedi. O da: 'Evet
razı olurum', dedi. Bunun üzerine bu ikisini birbiriyle evlendirdi."[46]
6- Kadının
kendisini salih bir kişiye teklif etmesi:
Sabit el Bunani'den:
"Enis'in yanındaydım. Onun yanında da kızı vardı. Enes dedi ki: 'Bir
kadın, Rasulullah'a gelerek kendisini teklif etti: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bana
ihtiyacın var mı?1 Bir başka rivayette:[47] 'Ey
Allah'ın Rasulü, kendimi sana hibe etmeye geldim', dedi. Bunun üzerine Enes'in
kızı: 'Ne utanmaz bir kadınmış, yazıklar olsun1, dedi. Enes de: 'O senden daha
hayırlı. Rasulullah'ı isteyerek kendisini teklif etti', dedi."[48]
Buhari bu hadisi
"Kadının kendisini salih erkeğe teklif etmesi» babında naklediyor. Hafız
İbn Hacer diyor ki: (Bu hadiste kadının kendisini salih bir erkeğe teklif
etmesinin caiz olduğu çıkarılmıştır.)[49]
İbn Dakik diyor ki:
"Hadiste, kadının hayır umduğu kimseye kendisini teklif edebileceğine dair
delil vardır."[50]
Hafız İbn Hacer bu
hadisin şerhinde evlenmeye teklifindeki bu tür yöntemle ilgili geniş
açıklamalarda bulunuyor....[51]
Bu meyanda Cezayirli
arkadaşlardan biri bir anı anlatmıştı: Moritanya'da arkadaşını ziyaret ederken
kendisine bir kadın gelerek ona evlilik teklif etmiş. Kadın, kendisinin
güzelliğini görünce hoşuna gitmiş ve şöyle demiş: 'Ben seni harama mı
çağırıyorum? Sadece Allah'ın ve Rasulü'nün sünneti üzere evliliğe
çağırıyorum', demiş. Bunun üzerine beraber kadıya giderek şahitlerin huzurunda
nikâh akdi yapmışlar...
7- Iddet
esnasında evlenme teklifi:
(Kocası ölen kimsenin
iddeti, bain talakıyla boşanan kimsenin iddeti) Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Böyle (iddetini
bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden,
yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur.(Çünkü) Allah, sizin
onları anacağınızı bilmektir. Sakın (kapalı evlenme teklifi sırasında), iyi
söz söylemeniz dışında, onlarla gizli (buluş-ma)ya sözleşmeyin ve farz olan
bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamaya kalkmayın ve bilin ki, Allah
içinizden geçeni bilir. Ondan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır,
ceza vermekte aceleci değildir." (Bakara, 235)
Celaleyn tefsîrinde
evlenme teklifinin anlamı hususunda şöyle deniliyor: İnsanın şöyle demesi
gibi: sen güzelsin, senin benzerin bulunur mu? Nice kimseler seni
istiyor".
Fatıma binti Kays'tan
rivayetle:
"Kocam beni
boşayarak gönderdi. Elbisemi sıkıca giyerek Rasulullaha geldim. Rasulullah:
'Kaç talağın var?' diye sordu. Bende: 'Üç', dedim. Rasulullah: 'İddetin
biterse bana haber ver', dedi."[52]
Nevevi diyor ki:
"Bain talakıyla boşanmış birine evlenme teklif edilebileceğine dair bu
hadiste delil var. Bu bize göre (yani Şafıilerde) de doğrudur."[53]
Üsame'ye olan
sevgisinden dolayı Hz. Peygamber'in Fatıma binti Kays'a evlenme teklif
etmesinde şaşılacak bir şey yoktur. (Çünkü o ilk muhacir kadınlarından olup
akıllı ve güzel biriydi).[54]
İbni Abbas:
"Kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizde bir
sakınca yoktur" âyetinin tefsîrinde şöyle diyor: Evlenmek isteyen şahıs
der ki: 'Ben evlenmek istiyorum. Eğer arzularsa saliha bir kadın beni mutlu
eder.[55]
Taberi, evlenme
teklifinin keyfiyeti konusunda tefsîrinde çeşitli rivayetler aktarır. İşte
bunlardan bazıları:
İbn Abbas diyor ki:
"Ben kendisine güzel sözle teklif edilen kadının durumunu hoş
görüyorum".
Kassım b. Muhammed
diyor ki: "Ben sana istekliyim. Ben sana hayranım. Ve buna benzer
sözler..."
Mücahid diyor ki:
"Sen çok güzelsin, seninle evlenmek isteyen çok kimse var, senin
güzelliklerin oldukça fazla..."
Sündi diyor ki:
"Yanına giderek selam vermesi, isterse hediye vermesi ve hiçbir şey
konuşmaması..."
Sekine binti Hanzala
anlatıyor:
"Ebu Cafer
Muhammed b. Ali yanıma geldi, bende iddetliydim. Bana dedi ki: 'Ey Hanzala'nın
kızı! Beni tanıdın mı? Ben Rasulullah'ın yakınlarından biriyim1, dedi. Ben de:
'Ey Ebu Cafer! Allah seni affetsin, beni iddetim içerisinde mi istiyorsun?1
dedim. O da : 'Çok istiyorum, ancak sana Rasulul-lah'a olan yakınlığımı ve
konumumu haber verdim1, dedi."
Ebu Bekir b. Arabi evlenme
tekliif etmenin tefsirinde şöyle diyor: "Bu konuda seleften birçok şey
rivayet olmuştur. Bunların tamamı bence iki kısma ayrılır: Birincisi; kadına
velisinin hatırlatması. 'Benden önce onu kimse istemedi1, demesi. İkincisi;
Aracı olmaksızın kadına işaret edilmesi. Burada kendisini doğrudan kadına
anlatması. Bununla ilgili yedi lafız vardır... Üçüncüsü: 'Kadına sen çok
güzelsin. Benim kadına ihtiyacım var. Allah sana hayırlı nasipler versin',
demesi."[56]
Sehl b. Sa'd'dan
rivayetle:
"Bir kadın
Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Kendimi sana hibe etmeye geldim',
dedi. Rasulullah ona aşağıdan yukarıya iyice baktıktan sonra başını önüne
eğdi."[57]
Buhari bu hadisi
"Evlenmeden önce kadına bakma" babında naklet-miştir. Hafız İbn Hacer
diyor ki: "Cumhura göre, evlenecek erkeğin evleneceği kıza bakmasında bir
sakınca yoktur."
Yine cumhura göre yüz
ve elin dışında kalan yerlere bakamaz. Evza-i diyor ki: 'Avret mahlli hariç
diğer kalan kısma bakabildiği kadar bakabilir1, îbn Hazm diyor ki: 'Her
tarafına bakabilir'. Bu konuda Ahmed'den üç rivayet
var. Birincisi:
Cumhurun görüşü gibi. İkincisi: Genel olarak görünene yerlere bakılabilir.
Üçüncü olarak: Soyut olarak bakılır. Yine cumhur diyor ki: İsterse kadına
izinsiz olarak da bakabilir. Malik'ten gelen rivayette ise izni şart koşuyor.[58]
Ebu Hureyre rivayet
ediyor: "Rasulullah'ın yanındaydık. Adamın biri Hz. Peygambere gelerek
Ensar'dan bir kadınla evleneceğini haber verdi. Hz. Peygamber de ona: 'O kadına
baktın mı?' dedi. O da: 'Hayır', dedi. Hz. Peygamber: 'Git ve ona bak.
Ensar'ın gözünde birşey vardır."[59]
Muğire b. Şu'be
rivayet ediyor: "Bir kadınla evlenme isteğimi Hz. Peygambere söyledim. O
da: 'Ona bak. Aranızda ülfetin devam etmesi için iyidir', buyurdu."[60]
Ebu Ahmed es-Sadi'nin
rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Sizden biri bir kadınla
evlenmek isterse ona bakmasında herhangi bir sakınca yoktur."[61]
Muhammed b. Seleme
diyor ki: "Bir kadınla evlenmek istiyordum. Bunu kendisinden gizledim. Ta
ki kendisine ait bir hurmanın altında ona bakın-caya kadar... Bana denildi ki:
'Sen Hz. Peygamber'in arkadaşlarından biri olarak böyle mi yapıyorsun?[62] Zira
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Allah bir kimsenin kalbine bir kadınla
evlenme isteğini atarsa ona bakmasında bir sakınca yoktur."[63]
İbn Cafer rivayet
ediyor: "Ömer b. Hattab, kızını Ali'ye teklif etti. Kızın küçük olduğu
hatırlatıldı. Ona dediler ki: 'Geri çevirebilirsin. Fakat seni ona gönderelim
de bir bakarsın', dediler. Ali de ona baktı ve beğendi."[64]
İbnu'l-Cevzi"
Seydu'l Hatır" adlı kitabında diyor ki: "Kim kadınla ko-nuşabilirse
ona dikkatlice baksın -şüphesiz güzellik ağız ve gözdedir-.[65]
Mülahaza:
Burada birşeye dikkat
çekmek istiyorum. Kadının evlenmeye ön hazır-lıklı olması için zahiri zinetle
süslenmesinde bir sakınca yoktur. Hatta şeriat zorluğun kaldırılmasıyla ilgili
daha fazla şeyler kaydediyor: Genel olarak kadının zahiri zineti güzeldir...
Daha önceki bölümde
Rasulullah (s.a.v.)'ın şu sözü geçmişti: "Andol-sun ki eğer Usame cariye
olasaydı evlendirinceye kadar onu süsler zinetler-dim."
Yine sebia
binti'I-Haris'in hadisi geçmişti.. Nifası son bulunca evlenmek için
süslendi.36b (Ahmed'in rivayetinde ise: Sürme çekip, boya sürüp hazırlık
yapmıştır.)
Zahiri zinet -dördüncü
kitabın sekizinci bölümündeki araştırmada geçmişti- elbise zinetine ek olarak
yüzük sürme ve boya gibi el ve yüz zinetidir. [66]
Teklif, evliliğin
başlangıcıdır. Söz dönemi ise güzel bir hazırlık dönemidir. Bu dönemde eşler
arasında uyum ve ahenkliliğin sağlanması temenni edilir. Her bir eş için kendi
arkadaşını seçme özgürlüğü ilkesi belirlenince, bu seçimin delile dayanması
gerekir. Bu delil sayesinde eşler arasında birbirleriyle olan münasebet
bilgisi oluşur. Şayet hayat şartları tekliften önce bu bilginin oluşmasına
olanak tanımazsa aşağıdaki merhaleleri izlemek mümkündür:
Birinci merhale: Kızın
haberi olmadan görme işini gerçekleştirmek uygundur.
Bu erkeğin söz yaparak
ondan vazgeçip kızın duygularını yaralamasından daha iyidir. Bu konuda Şafii
mezhebinin en tanınmış alimlerinden İmam Nevevi diyor ki: Mezheplerimiz;
Maliki, Hanbeli ve cumhur bu bakışı (evlenecek erkeğin bakışı kasdediliyor)
kadının izin vermesi şartına bağlamıyorlar. Hatta kadının haberi olmadan ve
duyurulmadan gerçekleşmesini söylüyorlar... Nitekim Hz. Peygamber bu hususta
mutlak anlamda izin vermiş olup kızdan izin isteme şartını koşmamıştır, çünkü
kız genellikle utanır. Zira bu hususta aklın çelinmesi sözkonusudur. Belkide
erkek kadını görüp hoşuna gitmeyerek onu bırakabilir. Böylece kız kırılır ve
eziyet duyabilir.. Bu nedenle ashabımız diyor ki: Evlenme teklifinden önce
bakması müs-tehaptır. Taki kızı beğenmeyip bıraksa söz sonrasının aksine eziyet
olmaz.[67]
Ailesine gelince,
görme işi onların bilgisi olmaksızın gerçekleşmiyorsa bilmelerinde bir sakınca
yoktur.
İkinci aşama: Adam
teklif yapmaya tam karar verdikten sonra kızın ailesine bildirir, ailede durumu
kıza açıklar. -Özellikle günümüzde fikri eğilimlerin çeşitlilik göstermesinden
dolayı- tanışmanın fiziki görüntüden ziyade genel olarak şahsi tanışmaya ulaşması
daha uygundur. Bu sebeple erkekle beraber bazı yakınları kızı görmek için
gelirler, kız da erkeği yakından görür, her ikisi de birbirinin genel
özelliklerini tanır ve bu görüşmenin neticesinde kabul ya da red ettiği tesbit
edilir... Bu konuda çabuk davranıp erkek ya da kız tarafındaki bağlantısı
bulunan insanlarla şahsi bilgiler hemen ulaştırılmalıdır.
Velilerin, kız ve
erkeğin birbirlerini görmelerini, beraberce konuşmaların, kişisel
tanışmalarını kolaşlaştırmaları gerekir. Çünkü -genel anlamda dünya işlerinde-
kolaylık vardır. Rasulullah şöyle buyuruyor: "Kadını isteyen kimseye
mihirde kolaylık vardır. "[68]
Sözden önce istihare:
Allah kadın ve erkeğe nişan için göğüslerini açtığı zaman her ikisinin de söz
yapılmadan önce tevfık ve kolaylık isteyerek Allah'tan istihare etmeleri güzel
olur...
Cabir (r.a.) rivayet
ediyor: "Rasulullah bize Kur'an'dan sûreler öğrettiği gibi işlerimizde
istihareyi öğreterek şöyle buyuruyordu: 'Sizden bir önemli bir iş yapmak
isterse farzın dışında iki rekat namaz kılsın ve şu duayı okusun:
"Allahumme inni estehiruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve
es'eluke min fadlike'l a'zim...[69]
Hadiste de görüldüğü
gibi istiharede maksat, kulun Allah'a tevekkül etmesi, en iyisini seçmesi için
işleri yüce Allah'a havale etmesidir..Fakat tevekkül ve havale etme ancak
insanın en iyiyi yakalamak için gerekli çabayı sarfetmesinden sonra doğru
olabilir. İnsan kendi gücü oranında bir işi elde etmeye karar verir sonra da
alim ve kadir olan Allah'a sığınarak verdiği kararın hayır ise gerçekleşmesini,
şer ise uzaklaşmasını ister. Kulun istihareden sonra rüyada görmeyi ya da
kalbin genişlemesini beklemeden işine devam etmesi gerekir. Çünkü bu hadiste
varid olmamıştır. İnsanın kalb hisleri ve duyguları anbe an değişmesi gözönünde
bulundurulursa bu kişiyi kuşkuya götürebilir. Bir de istihare yapılan
meselenin olumlu ya da olumsuz olma durumu düşünüldüğünde, biiraz daha önem
arzedebilir.. Evleneceği şahsıgörmeyle ilgili iki soruya şimdi cevap:
Birinci soru: Hadiste
varid olmaması hasebiyle kızın evleneceği erkeği görmesi hakkında... Buna
şöyle cevap veriyoruz: Muğire'nin hadiisine baktığımız zaman Rasulullah
(s.a.v.)'in şu hikmeti zikrettiğini görüyoruz: "Aranızda devamlılığın
olması için bu daha iyidir." İşte bu hikmetin aynısı kadının evleneceği
erkeğe baktığı ve hayat ortağına kalbi mutmain olduğu zaman en güzel bir
şekilde gerçekleşir.
Yine Rasulullah
(s.a.v.)in şu sözü: "Erkek nikahlamak arzusuyla kadına bakabiliyorsa bunu
yapsın". Erkek için durum böyle olunca kadının evleneceği erkeğe
bakmasıyla sının aşmış ya da hakkı olmayan bir şeyi istemiş olur mu hiç?
"el-Mühezzeb" adlı eserin sahibi Ebu İshak Şirazi şöyle diyor:
"Kadın bir erkekle evlenmek isterse ona bakması caizdir. Zira erkeğin kadında
hoşuna gittiği şeyler kadınında erkekte hoşuna gittiği şeyler olabilir.[70]
ikinci soru: Hadis-i şerifte
geçmemesi hasebiyle genel kişisel özellikleri taanımak ve karşılıklı görüş
alış-verişinde bulunmak için oturum düzenleme hakkında... Bir kez daha
okuyucuyu Rasulullah'ın şu sözüne götürmek istiyoruz: "Erkek nikahlanmak
arzusuyla kadına bakabiliyorsa bunu yapsın." Evlenmek isteyen kadın ve
erkeğin birbirlerinin genel özelliklerini tanımalarına engel olarak dış
görünüşe bakmalarıyla yetinebilir miyiz? İbn Cevzi'nin sözü önceden geçmişti:
"Erkek evleneceği kızla konuşabilirse buna dikkat etsin...."[71]
Bir kimse kardeşinin
teklifi üzerine teklif yapmasın:
Nafi İbn Ömer (r.a.)
dan: "Rasulullah (s.a.v.) birinin yaptığı satış üzerine satış yapmayı ve
birinin yaptığı teklif üzerine teklif yapmayı yasakladı. Ancak teklifi yapan
teklifinden vazgeçer ya da izin verirse durum farklı."[72]
Nişanlıya yabancı
biriymiş gibi davranma:
Nişan, akit olmayıp
evliliğe bir ön hazırlıktır. Bu sebeple nişanlı erkek için ancak yabancı erkeğe
helal olan şeyler helaldir. Yabancı erkekle görüşmenin adabı; yüz ve eller
hariç bütün bedeni kapatacak şekilde elbise giyme ve onunla halvet halinde
kalmama şeklindedir.
Görüşme ve
hediyeleşmenin mendup oluşu:
Nişanlıların kızın
mahremlerinin hazır olmasıyla birlikte görüşmesi daha fazla tanışmayı ve daha
fazla görüş açılarının yaklaşmasını kolaylaştırır. Meeşreplerin ve kültürlerin
birbirine karıştığı günümüzde bunun daha da bir önemi vardır. Hediyeleşmeye
gelince Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyor: "Hediyeleşin, sevişin."[73]
Erkeğin nişanlısına hediye vermesi, aralarında sevgi tohumunun atılmasına neden
olur.
Eşler arasında
denkliği gözetme teklifin tamamlanmasının şartıdır:
Hz. Aişe rivayet
ediyor: "Ebu Huzeyfe, Salimi çocuk edinerek kardeşi Hint binti velid b.
Utbe b. Rebia'nın kızıyla evlendirdi."[74]Nesai'nin
rivayetinde ise: "Hind binti Velid b. Utbe ilk muhacir kadınlarındandı.
O, gün Ku-reyşin en güzel dul kadınlarından biriydi..."[75]
Hz. Aişe rivayet
ediyor: "Rasulullah şöyle buyurmuştur:[76]
"Kadın dört şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini... Sen
dindar olanı seç1..."[77]
Sehl (r.a.)'dan:
"Rasulullah'a bir adam uğradı. Rasuîullah: 'Bunun hakkında ne
diyorsunz?" dedi. Orda bulunanlar: 'Münasip biri; teklif etse evlenilir,
aracı istese aracı olunur, söz söylese dinlenir1, dediler. Rasulullah bunun
üzerine sustu. Sonra Rasuîullah'a yoksul mülümanlardan biri uğradı. Rasulullah
'bunun hakkında ne diyorsunuz' dedi. Orada bulunanlar da 'münasip biridir
teklif etse evlenilmez, aracı istese aracı olunmaz, söz söylese dinlenmez1,
dediler. Bunun üzerine Rasulullah: 'Yeryüzünü dolduranlardan bu daha
hayırlıdır1 buyurdu."[78]
Buhari, bu dört hadisi
"din yönünden denklik" babında naklediyor. Hafız İbn Hacer diyor ki:
'Denklik meselesinin dine ait olduğu kesinleşmiştir. İbni Ömer, İbni Mes'ud,
tabiinden Muhammed b. Şirin ve Ömer b. Abdula-ziz'den böyle rivayet olunmuştur.
Cumhur denkliği nesep yönünde almiştır... Denkliğin nesep yönünde olduğuna dair
hiçbir hadis yoktur'. Bezzar'ın Muaz'dan merfu olarak naklettiği: 'Araplar,
bazıları bazılarıyla denktir. Köleler, bazıları bazılarıyla denktir' hadisine
gelince senedi zayıftır."[79]
Yine İbn Hacer diyor
ki: "(Mikdad b.Esved'in nikâhı altındaydı). Mik-dad Amr el Kendi'nin
oğluydu. Esved b. Abd Yağus Zühri onu çocuk edinmediğinden dolayı ona nisbet
edilmiştir. Eğer denklik, nesep yönüyle kabul edilseydi Mikdad'ın o kızla
evlenmesi doğru olmazdı. Çünkü o nesep yönünden üstündü. (Buna şunu ekliyorum:
Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim'in Ve-lid'in kızı Hintle evlenmesi caiz olunca)
denkliği nesep itibariyle alanlar, şöyle cevap veriyorlar: Çünkü buna kız ve
velisi razı olmuştur. Dolayısıyla onların denklikteki hakları sakıt olmuştur.
Denklik nesep itibariyle bir esas kabul edilirse bu doğru bir cevaptır."[80]
Malı ve Nesebi için sözüne
gelince... Buradan şu mana çıkarılır: Saygın bir nesebe ait olan kimsenin dini
neseple çelişmeyen bir soylu kimseyle evlenmesi müstehaptır... Ancak din, Ön
planda tutulmalıdır.(Güzelliği için sözüne gelince) Buradan güzel kadınla
evlenmenin mubah olduğu çıkarılır. Ancak güzel olan kadın din yönüyle çelişki
arzetmeyecektir. (Dindar olanı seç sözüne gelince) Din ve mürüvvet sahibi olan,
herşeyden önce dini ön planda tutanla evlen anlamına gelir. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyuruyor: "Kadınlarla güzelliği için evlenmeyiniz. Umulurki
güzellikleri kaybolabilir. Onlarla malları için evlenmeyiniz. Umulur ki
malları aşın davrranmala-rma sebep olabilir. Fakat onlardan dindar olanla
evlenin. Dindar bir cariye daha iyidir"...Kurtubi diyor ki: "Hadiste
geçen bu dört haslet için kadınla evlenme arzulanır. Bu, pratikte yaşanan ve
gerçekte var olan bir durumdur. Ha-* dişin zahirinde bütün bunların kasdettiği
açıktır. Ne var ki dinin kasdedilme-si önceliklidir. Burada hiç kimse bu
hadiste denklik için dört şeyin alınacağını, yani bu dört haslete
indirgeneceğini sanmasın. Bunu her ne kadar denkliğin ne olduğu hususunda
ihtilaf e tselerde, hiç kimse söylememiştir[81]
Urve (r.a.) Hz.
Aişe'ye: "Yetimlere adil davranma hususunda korkarsa-nız' âyeti
sorulduğunda, şöyle cevap verdi: 'Ey kız kardeşimin oğlu! Bu yetim velisinin
evinde olur. Güzelliği ve malından ötürü arzulanıp mihiri azaltmak istenir. Bu
durumda mihrinin tamamlanmasında adil davranıhncaya kadar nikâhlanmalan
engellenir."[82]
Buhari bu hadisi
"Malda denklik, fakir ve zenginlerin evliliği" babında nakîetmiştir.
Hafız İbn Hacer diyor ki: Evlilikte denkliği şart koşanların yanında maldaki
denklik meselesi ihtilaflıdır. Şafii mezhebinin meşhurlarına göre denklik
gerekmez. "İfsah" sahibinin Şafiiden rivayetine şöyle diyor: Denklik;
din, mal ve neseptedir. Ebu Tib Samiri ve bir grup cemaata göre malda denklik
kesinlikle gerekli...
Maverdi ise şehirde
oturanlarda gerekli olduğunu, şehir dışında oturanların ise mala değil de
nesebe önem verdiklerini belirtmiştir...[83]
Denklik konusunda
alimlerin görüşlerini açıkladıktan sonra, özet olarak diyoruz ki: İslâm,
birinci derecede denkliğin din ve ahlâki yönde olmasını kabul eder. Özellikle
Rasulullah şöyle diyor: "Meniniz için seçiniz. Denkleri e ilendiriniz ve
onlarla evleniniz."[84] Yine
diyor ki: Size ahlâkını ve dinini beğendiğiniz birisi dünürcü gelirse onu
evlendiriniz. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesadı yayarsınız"[85]
Din ve ahlâki yönden
denkliğe ek olarak çağımızda önemli olan diğer durumlar da vardır: Yaş, kültürel
ve sosyal seviye gibi... Bunları gözetmek eşler arasında anlayış ve uyumun
sağlanmasına yardımcı olur. Zira bunlar şer'an muteber sayılan maslahatlardır.
Fakat her halükârda dini ve ahlâki fazilet kendisini gösterir. Bunun yanında
yaş ya da kültürel, sosyal seviye büyük ölçüde zayıf kalır ve aralarındaki
büyük fark görülür.
Hz. Peygamber'in Hz.
Hatice'yle evlenmesine ve evliliğin onbeş sene yaş farklılığı olmasına rağmen,
başarılı olmasına gelince bunun sebebi bir yönden Rasulullah'ın üstün ahlâkı
diğer bir yönden ise Hz. Hatice 'nin sahip olduğu akıl, mürüvvet ve fazilet
olgunluğuydu. Aynı şekilde Hz. Peygamber'in aralarında kırk ya da daha fazla
yaş farkı olmasına rağmen Hz. Ai-şe'yle olan evliliğinin sebebi de Allah'ın
Rasulü'nün boyandığı yüce ahlâktı..
Bütün erkekler
Rasulullah değil, bütün kadınlar da Hatice ve Aişe değildir. Bu, bu gibi
durumları tesbit etmeden önce bizi daha fazla araştırma ve incelemeye
çağırıyor. Şunu bilmeliyiz ki; Büyük yada küçük yaşlılarla evlenmek bir kaide
değildir. Bu Rasulullah içinde aynıdır. Rasulullah'ın hanımlarının büyük bir
bölümü yirminin üzerinde, bazılarıda otuzun üzerindeydi. Düşünelim. Ebu Bekir
ve Ömer'in kabul etmediği Hatice'yi Rasulullah nasıl kabul etti.
Beride rivayet ediyor:
"Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) Fatıma'ya dünürcii gittiler. Rasulullah: 'Onun
yaşı küçük' dedi. Bunun üzerine Ali istedi ve onunla evlendi".[86]
Sundi hadisin şerhinde diyor
ki: Hadiste geçen "fe hatebe ha" "fe"den de anlaşıldığı
gibi "Hemen, akabinde, mühlet vermeden evlenmek istedi, demektir.
Bilindiği gibi Fatıma'nın küçüklüğü ona bakıldığında hemen hissediliyordu.
Şunun da bilinmesi gerekir ki:[87]
Ülfete yakın olması için yaş uygunluğu yada yakınlığını gözetmek gerekir.. Bu
durum Hz. Aişe'nin evliliğinde olduğu gibi terkedilebilir de." [88]
Allah'ın insanları
yarattığı fıtratta erkeğin kadına meyli, onunla sohbet etme arzusu ve huzur
bulması vardır. Aynı şekilde kadının erkeğe meyli, onunla beraber sohbet etme
arzusu ve onu kendisine dayanak edinme duygusu vardır. Allah bütün bunları
gerçekleştirmek için doğru bir yol koymuştur. Bu da evliliktir. Erkeğin kadına
teklif yapması ki bu genelde böyle olur, evliliğin başlangıcıdır. Her iki durum
da meşrudur. Bu istek kadının daha önce haberi olmaksızın temiz bir ailenin
evlendirme üzerine salt bir arzusu da olabilir beğenilen ve takdir edilen bir
netice de olabilir. Bazen -çok nadir-kalbi meyil nefsî bir heva olabilir.
Sadece Allah insanların akıllarında ne dolaştığını ve kalblerinde ne geçtiğini
bilir. Hertür seviyedeki bu meşru isteklerin dayandığı delili vardır.
a) Kur'an-ı
Kerim'de; Allahu Teala diyor ki:
"Böyle (iddetin
bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden yahut
içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. (Çünkü) Allah, sizin onları
anacağınızı bilmektedir. Sakın (kapalı teklifi sırasında), iyi söz söylemeniz
dışında, onlarla bir gizli (buluşmaya) sözleşmeyin ve farz bekleme süresi
dolmadan nikâh bağını bağlamaya kalkmayın ve bilin ki, Allah içlinizden geçeni
bilir. Ondan sakının ve yine bilinki, Allah bağışlayandır, halimdir,"
(Bakara, 235).
âyet-i kerime, her
düzeydeki isteği içerecek bir şekilde gelmiştir. Bu âyetin te'viliyle ilgili
Taberi tefsirinde şu görüşler yer almıştır;
Suddi diyor ki:
"Dilerse yanına gidip selam verebilir, hediye yapabilir ve hiçbir şey
konuşmaz."
Kasım b. Mukammed
diyor ki: "Ben sana istekliyim, ben senin üzerine düşkünüm, sen benim
hoşuma gidiyorsun."
İbn Abbas diyor ki:
"Ben kadını işinden dolayı seviyorum."
Malik diyor ki:
"Ben senden hoşlanıyorum, seni seviyorum, şeklinde olabilir."
b) Sünneti
Mutahharadan:
Evlilikte herhangi bir
saliha kadına rpğbet:
Enes b. Malik
anlatıyor: "Rasulullah Ensar'dan bir kadını babasından Cüleybib'e istedi.
Hatta kadının annesine de haber verilmesi istendi. Kadının babası karısına
giderek meseleyi haber verdi. Karısı da: Hayır! Vallahi olmaz. Onu falana
falana vermedik. Enes diyor ki: 'Bu sözleri perdenin arkasından bir cariye
dinliyordu1. Cariye söze katılarak: 'Rasulullah'ın isteğini geri mi
çeviriyorsunuz. Rasulullah ona razı olmuş ise onunla evlendirin', dedi. Bunun
üzerine kızın anne ve babası; 'Sen doğru söylüyorsun1, dediler. Sonra babası
Rasulullah'a giderek: 'Senin bizim için razı olduğuna biz de razı oluruz',
dedi. Rasulullah: 'Ben ona razı oluyorum', dedi ve onunla evlendirdi. Medine
ehli de ona yardım etti. Enes b. Malik diyor ki: 'Medine'de ondan daha fazla
nasipli bir dul görmedim."[89]
Kadının hoşa gitmesi:
Enes b. Malik
anlatıyor: "Rasulullah, Hayber savaşını yaptı... Bize zorluk isabet
etti.. Esir kadınlar bir araya toplatıldı. Bir adam Rasulullaha gelerek: Ey
Allah'ın Nebisi! Bana Kureyz ve Narin efendiisi olan Safiyye binti Hay verildi.
O ancak sana uygun olur, dedi. (Bir başka rivayette [90]:
Rasulullah'a Safiyye binti Hayy'ın güzelliği anlatıldı. Rasulullah'ta onu bana
çağırın, dedi. O da gelince Hz. Peygamber ona baktı ve kendisine teklif eden
adama dedi ki: 'Esir kadınlardan bir başka cariyeyi al'. Enes diyor ki:
'Rasulullah onu azad ederek, onunla evlendi."[91]
Görülüyor ki Safiyye
güzel görünümüyle birlikte asaletli birisiydi. Bundan dolayı sahabe "ancak
sana uygun olur" demişti.
Kalbin meyli ve kadına
olan sevgi:
İbn Abbas anlatıyor:
"Bir adam Rasulullah'a gelerek şöyle dedi: 'Yanımızda yetim bir kız var. Buna
birisi varlıklı, birisi de yoksul iki dünürcü geldi. Kız, yoksulu istiyor; biz
ise varlıklıyız. Bunun üzerine Rasulullah: 'Birbirini seven iki kimse için
nikâhtan başkası düşünülemez', buyurdu.[92]
Evlilikte salih bir
erkeği isteme:
Sad b. Halid naklediyor:
'Ümmü Hakim binti Kariz Abdurrahman b. Avf a dedi ki: 'Beni birkaç kişi istedi.
Sen hangisiini dilersen onunla evlendir.' Oda: 'Beni kabul eder misin?' Ümmü
Hakim'de: 'Evet', dedi. O da: 'Seninle evlendik', dedi.
Belirli bir adamdan
hoşlanma:
Daha önce Sebia
Eşleminin hadisinde evlenmek için nasıl süslendiğini biri genç ve biri orta
yaşlı olmak üzere iki aadamın onu istediğini ve onunla genci tercih ettiğini
görmüştük.
Kalbin meyli ve
belirli birini sevme:
Burada daha önce
aktardığımız "Birbirini sevenler için evlilikten başka bir şey
düşünülemez" hadisi aktarılır. Çünkü kadının yoksul bir adamı istediğini
ifade ediyordu.
Hafız İbn Hacer,
Vahibe hadisinin şerhinde (daha önce geçmişti) bu anlamda şöyle diiyor:
"...Kim kendisinden daha yüksek birisiyle evlenmek isterse utanılacak
hiçbir şey yoktur... Özellikle sahih bir gaye ve salih bir amaç olduğu
sürece...[93]
Tekliften önce
sevginin meşruluğu ile ilgili kaideler:
İbni Abbas'tan:
"Hz.Peygamber seriye gönderdi ve ganimetle döndüler. Aralarından bir adam
dedi ki: 'Ben onlardan değilim. Onlardan kadına aşıktım böylece onlara
katıldım. Bırakın beni ona bakayım Sonra da bana dilediğinizi yapın', dedi.
Hemen kafasını vurdular. Daha sonra aşık olduğu kadın geldi ve üzerine düşerek
birkaç nefes aldıktan sonra düşüp öldü. Rasulullah'a gelip olayı haber
verdiklerinde:' İçinizde hiç mi bir merhametli adam yoktu?1 dedi."[94]
Hadis, sevgi
duygusundan dolayı -fesada götürmediği sürece- bir sakınca olmadığını ifade
ediyor. İki aşığın haberini Rasulullah'a haber vermek için sahabelerin merakına
bakın. Yine Rasulullah'ın hikâyeyi tam bir şekilde dinlemesine, bu iki aşık
için acıma duygusunu ortaya koymasına ve sahabelerin yaptıklarını
"İçinizde merhametli bir adam yok muydu?" şeklinde kınamasına bakın.
Erkeğin kadını sevmesi,
kadının da erkeği sevmesi Allah'ın insanı yarattığı fıtrattan kaynaklanan
insanî bir duygudur. Bu aklî ve bedenî olgunluk derecesine ulaştıktan sonra
diğer cinse bir meyildir. Bu meyi ve bunu takip eden sevgi asıl itibariyle pis
bir durum değildir. Ancak pislik ve temizlik bu meyilin çıkış çerçevesiyle
ilgilidir. Helal olan temiz çerçeve vardır. Yani sevgi, gayesinin güzel
olmasıyla güzel bir duygudur. Sevginin gayesi evlilik ise yani birinin diğerini
yol arkadaşı, hayat ortağı edinmek ise bu gayelerin en güzelidir..
Sevgi, kadın ve erkek
arasında insanî bir duygu olunca ülfet, uyum, anlayış, muhabbet anlamlarının
tamamını taşır. Bu hayatın genel akışı içerisinde görülen üzüntüde, darlıkta
ve bollukta karşılıklı dayanışmaya hazır olma anlamını da taşır. Böyle bir
sevgi iki akıllı insan arasında ancak derin bir bağdan ve uzun bir deneyimden
sonra mümkündür. Yine her iki tarafın arkadaşını tanıması, sevgiyi oluşturan
ve geliştiren unsurları bilmesi ile mümkündür. Yoksa sadece bir anlık beğeni
aldıtıcı bir görüntü ya da arizi bir durumun neticesi olmaktan başka birşey
değildir. Kadınla erkek arasında gerçek sevgi olunca durumun böyle olmayacağı
kanaatindeyiz. Yapılan bir görüşme sevginin zirvesi olmayıp sadece sevgi
yolunun bir başlangıcı olabilir. Yani başlangıç adımı. Bu adımlar birbirini
takip ettikçe, ilerleyerek zirveye ulaşabilir ya da gerileyerek tamamen son
bulabilir.
Allah güzeldir, güzel
olanı sever.. Fakat güzelliklie beraber diğer faziletlerinde olması gerekir.
Şaahsın güzelliği ahlâkı ve faziletiyledir. Yani Allah güzellikle beraber
hakkı, hakla beraber hayrı sever. Bu sebeple din güzeli sevmeyi kötülemez.
Aksine onun için güzelliğin tamamını ister. Onu korumak, kuşatmak, gözetmek
ister. Ona karşı yapılan saldırılara ve aşırılıklara karşı onu korumak ister.
Böylece evlilik bağlarını iyice sağlamlaştırır. Dünya sıkıntılarının baskısı
altında yıpranmaması için onu kuşatır. Tohumlanıl filizlenmesi ve uzaması için
onu korur.
Din, sevgiyi övmüştür;
onu eleştirmemiştir. Güzellikle beraber olması için hak ve hayır yolunda onunla
devam etmiştir. Değerli olan insan hayatı sadece güzellik değildir. Aynı
zamanda güzellikle birlikte hak ve hayrı gerçekleştirmektir. Bu da dinin
insanî duygulan bastırmak için gelmediği aksine, o duygulan terbiye etmek ve
hayır yönüne yönlendirmek için geldiği anlamına gelir. Bu durumda o duygular
inşam ve etrafını mutlu eder, kendisini ve etrafını sıkıntıya sokmaz.
"Gafur ve
halim" olan rabbimizin insanî duyguların bir başka cinse olan eğilimini ve
onunla ilişkisini ne kadar gözettiğine bir bakınız. Gafur ve halim olan
rabbimiz, insanîi duyguların diğer cinse karşı harekete geçmesi için alanı
genişletiyor... Hatta zorluk döneminde, yani iddet döneminde.. Nitekim Allahu
Teala şöyle buyuruyor: "Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme
isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden yahut içinizde tutmanızdan dolayı
size bir günah yoktur." Gerçekte bu dönem eşin yakında Öölmesinden dolayı
zorluk dönemidir. Bu zorluğa rağmen kanun koyucu kadın ve erkeklerden yaşayanların
duygularını zorlamasa da ölünün hakkını gözetecek ve yaşayanın hakkını zayi
etmeyecek şekilde belirli kurallar koymuştur. Allahu Teala'mn şu âyetini
düşünün: "Allah, sizin onlan anacağınızı bilmektedir" Burada âyet
taraflar arasındaki gizli duyguları tesbit ediyor. Yine Allahu Teala'nm şu
âyetini düşünün: "Sakın onlarla gizli bir sözleşme yapmayın" Burada
da sapık davranışlar yasaklanıyor.
Evliliğin, tanışma,
teklif, akit ve zifaf olmak üzere aşamaları vardır. Evliliğin bu aşamalan
-uzayabilir, kısa süreli olabilir- sevgi duygulanm köreltebilir mi? Güzel
tatlı sözü bozabilir mi? Her ne kadar -nikâh akdinden önce- mükemmel sevgi
duygulan olsa da haram olan dokunmadan ve haram olan halvetten uuzak durulur.
Bu sevgi yanan bir duygu, coşkulu bir sevinç ve büyük bir umut olur.
Evlilik üzere kararlı
olununca seven ve sevilenin uygun bir ölçüde olgun olmamalan gerekir.
Adaylardan her biri hayat ortağını güzel seçmelidir. Yine gerçekleşecek bir
biçimde olmalıdır. Bu da genelde zamanın uzaması-lyla görülen aksaklıklardan
kaçınmak için... Mesela, taraflardan birinin duy-gulannda muhtemel bir
soğukluğun olması, olağanüstü şartların baskısı altında evlilik planını ilga
etme zorunluluğu, evlilikten önce mubah olmayan davranışlara girişme...
Birbirlerine helal olmayan yaklaşımlarda bulunma gibi....
Teklif ve zifaf
arasındaki zaman uzaması genel bir vakıa olmuştur.
Özellikle de mesken
sorununun zorlaştığı bazı çağdaş toplumlarda bu daha fazla görülmeye
başlamıştır. Birçok genç uzun yıllar mesleki çalışmalardan sonra müstakil bir
ev oluşturmada bir hayli zorlanıyor. Aynı zamanda kan ve kocaya ek olarak
ailelerinin şartlarıda yardıma müsade etmiyor. Durum böyle olunca biz her genç
erkeğin ve kızın hayat zaruretlerinden biri olan bu zorlu vakıanın çözümü için
bir Öneri sunuyoruz. İlim erbabınca tartışılmasını temenni ediiyoruz;
Öneri Özetle şöyle:
Müstakil bir ev sağlanamayıp ailesiyle birlikte kalma imkânı da yoksa her
ikiside kendi evlerinde kalarak zifaf yapılabilir. Me-sela,hafta sonunda
ikisinden birinin evinde yada yakınlarında veyahutta ekonomilerine uygun bir
otelde tatil yapabilirler.
Bu Öneriyle ilgili
bazı kuralları şöyle sıralamamız mümkün:
1- Kocanın
mesleki çalışmada bulunması, az da olsa gelir getirmesi... Yani işsiz olmaması
...Benzeri bir geliri kadındda getirebiliyorsa ne güzel...
2- Her iki
çiftin de çocuk yapmayı ertelemesi...Ancak erkeğin ya da kadının aileleri
çocuğaa bakabiliyorsa bu başka.
Son olarak evlenme
teklifinden önce sevmenin meşruluğunu ispatlamakla beraber deneyimlerin ortaya
koyduğu şeyleri tesbit etmemiş gerekir.
Fıtri cinsel eğitim
-ve onu takip eden bedeni güzellik, güzel görünümün hoşa gitmesi- büyük
kuşatıcı sevginin dinamiklerinden biridir. Ancak bunu başka dinamiklerinde
desteklemesi gerekir; güzel ahlâk, iyi bir aile, hoş bir meslekle birlikte
uygun sosyal ve kültürel seviye gibi... Fakat bunların evginin dinamiklerinden
biri olmasıyla, hoşa gitmenin, sevgi duygusunun temel unsuru oluşu ve ondan
başka bir şeyin olmaması arasında büyük fark vardır. Şöyle dediğimizde mutmain
oluruz; Bu büyük bir sevgi değildir. Aksine azgın cinsi bir özlem olup hızla
sona erer.
Evlilikten önce olan
her coşkulu sevgi evlilikten sonra devam etmez. Çünkü o coşkulu sevgiyi
koruyacak, geliştirecek gıdalar bulunmaz. Zorluklara karşıdayanışma ve
karşılıklı hoşgörü sağlayacak gıdalar. Neticede sevginin durgunluğunu
evliliğin başansızlığı ve ayrılma izler.
Her evlilik duygu
bağlarının tam gelişmesiyle oluşmayabilir. Çoğu zaman karşılıklı hoşgörü, iyi
ilişki, güzel ahlâk ve vefa sayesinde duygu bağla-n güçlenir. Bazen bu duygu
sakin bazen de coşkun olup hayatın sonuna kadar eşler arasında devam eder.
Evlilik bağının
sevgiyi azalttığını söyleyen kimseler iftira ediyorlar, sevgi boş bir oyalanma
olmayıp üstün bir duygudur. Bunu evlilik bağı daha da güçlendirir. İyi ilişki
daha da yüceltir. Değerli okuyucu, Peygamber döneminde eşler arasındaki büyük
sevgiyi görteren bir çok nass görecektir (Altıncı bölüme bakınız).[95]
Yine çocukların olması
sevgiyi azaltır diyenler iftira ediyorlar. Çocuklar sevgi ağacını besleyen su
gibidirler. Aynı zamanda onlar sevginin çiçeği ve meyvesidirler. Rasulullah'ın
Hz. Hatice'ye olan sevgisini açıklarken şöyle diyor: "O tek bir kadındı.
Benim ondan çocuklarım var." [96]
MİHİR, EVLİLİK sözleşmesi
esnasında erkeğin sunduğu bir tür hediye ya da hibedir... Bu hediye yeni
hayatın başlangıcında sevgi tohumu eken kimsenin gücüne bağlıdır. Güç ve kudret
sınırları içerisinde olduğu sürece az ya da çok olmasında bir sakınca yoktur.
Hediye sembolik bir durum olup değeri maddi olarak ölçülmez. Aksine veren
kimsenin duygusuna ve arkadaşına yapacağı ikramdaki arzusuna bakılır. Cömert
olan elinde bulunanla bol bol verendir. Fakir bir kimsenin sunduğu demir yüzük
zengin bir kimsenin sunduğu kantarlar dolusu altına denktir. Her halükârda
mihir kesin bir emir olup kadının ondan mahrum bırakılması doğru değildir.
Allahu Teala buyuruyor
ki:
"Kadınlaramihirlerini
bir hak darak (görül hoşluğıyla) verin..'.' (Nisa, 4).
İbn Ömer rivayet
ediyor: "Rasulullah sigarı nehyetti. Şiğar; adamın kızını, evlendirdiği
şahsın kızının kendisine vermesi şartıyla mihirsiz olarak
evlendermesidir."[97]
Bu tür nikâhın haram
kılınmasıyla kadının mihir hakkı korunmuştur. Mihir meselesi babaların kendi
aralarında karşılıklı yaptıkları ticarî sözleşme gibi olmaz.
Yetimlerin mihri
hususunda insaflı davranma ve mihrin misliyle verilmesi:
Allahu Teala
buyuruyor:
"Şayet yetim
(kızlarla evlenirseniz on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden
korkarsamz, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın..."
(Nisa, 3). Urve b. Zübeyr'den rivayetle: Urve, Hz. Aişe'ye "Yetim kızlar
hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız" âyetini
sorduğunda: "Ey kız kardeşimin oğlu! Bu yetim kız, velisinin evinde durur.
Malına velisini ortak eder. Güzelliği ve malı velisinin hoşuna gider. Bunun
üzerine mih-rinde adaleti gözetmeksizin başkaları ne veriyorsa mislini verrir
ve onunla evlenmek ister. Veliler bundan nehyedilerek yetimler hakkında
adaletli davranmaları ve geleneklerden daha fazla mihir vermeleri
istenmiştir."[98]
Mihrin en hayırlısı en
kolay olanıdır:
Ukbe b. Amir'den
rivayetle Rasulullah şöyle buyuruyor: "Mihrin hayırlısı kolay
olanıdır."[99]
Ebu Hureyre'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulüî Ensar'dan bir kadınla evlendim', dedi. Rasulullah: '...Kaça evlendin?1
dedi. O da: 'Dört evrak (kırkdirhem)' dedi. Rasulullah: 'Dört evrak ha! Sanki
gümüşü şu dağın eteğinden yontuyorsunuz. Yanımızda sana verecek bir şey
yoktur. Belki seriyye ile dönen ganimetten sana gönderebiliriz1, dedi."[100]
Ömer b. Hattab'ın
şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kadınların mihirle-rinde sakın aşırı
gitmeyin. Bu dünya da iyilik, Allah katında ise takvadır. İçinizden en hayırlı
olanınız Peygamber'di. O hanımlarına yüz yirmi dirhemden fazla mihir
vermedi..."[101]
Mihirde az ya da çoğun
sının yoktur:
Evet, mihir erkeğin
ödeme imkânına göre demir bir yüzük de olur; bir kantar altın da olur. İyad
diyor ki: "Çoğunluk kadın ve erkeğin razı olacağı şeyle mihrin caiz olduğunu
söylemiştir."[102]
Buna delil ise sunacağımız
mihir örnekleridir. [103]
Sekiz ya da on sene
çalışmak suretiyle Ödenen mihir:
Bu örnek Musa (a.s.)
dönemine aittir. Allahu Teala buyuruyor ki:
"Kızların babası: 'Bana
sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızdan birini sana nikahlamak istiyorum.
Eğer on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek
istemem. înşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın', dedi. Musa: 'Bu seninle
benim aramdadtr. Bu İki süreden hangisi doldurursam doldurayım bir kötülüğe
uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir'dedi." (Kasas, 27-28). [104]
Besyüz dirhem mihir:
Ebu Seleme b.
Abdurrahman rivayet ediyor: "Peygamber'in hanımı Aişe'ye, Rasulullah'ın
mihrinin ne kadar olduğunu sorduğumda: 'Rasulullah'ın hanımlarına olan mihri
beşyüz dirhem1, dedi."[105]
Dörtbin dirhem mihir:
Urve, Ümmü Habibe'den
rivayetle: "Rasulullah onunla evlendi. O da Habeş topraklarındaydı. Onu
Necaşi evlendirerek dörtbin dirhem mihir verdi."[106]
Mihir olarak erkeğin
İslâm'a girmesi:
Sabit, Enes (r.a.)'dan
şöyle rivayet ediyor: "Ebu Talha, Ümmü Sele-me'ye evlilik teklif etti o
da: 'Andolsun ki Ey Ebu Talha! Senin gibisi geri çevrilmez. Fakat sen kâfir bir
erkeksin, ben ise müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helal değildir. Eğer
müslüman olursan bu mihrim olur, bundan başka bir şey istemem'. Bunun üzerine
evlendi ve İslâm'ı da mihri oldu. Sabit (Enes'ten rivayet eden) diyor ki:
'Mihir yönündün Ümmü Seleme'den daha cömert birini kesinlikle işitmedim."[107]
Bir çekirdek ağırlığı
mihir:
Enes (r.a.) rivayet
ediyor: "Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf m üzerinde güzel bir koku
gördü ve: 'Bu nedir', dedi. O da: 'Ben bir çekirdek ağırlığı altınla evlendim',
dedi. Peygamber de: 'Allah onu sana mübarek etsin. Bir koyunla da olsa velime
ver', buyurdu."[108]
Mihir olarak demir bir
yüzük ya da bir izar veyahutta kadına Kur'an'dan âyetler öğretme:
Sehl b. Sa'd es-Sadi
rivayet ediyor: "Bir kadın Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sana
kendimi hibe etmeye geldim', dedi. Rasulullah ise ona iyice bakarak başını
aşağı eğdi. Kadın onun birşeye karar veremediğini görünce oturdu. Ashabtan biri
kalkarak: 'Senin ona ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir', dedi. Rasulullah
da: 'Mihir verecek bir şeyin var mı?', diye sordu.[109] O
da : 'Hayır, vallahi, Ey Allah'ın Rasulü!1 dedi.Rasulullah: 'Ehline git de bir
şey bulursun belki',dedi. Ehline gitti ve döndü: 'Hayır, vallahi birşey
bulamadım', dedi. Rasulullah: 'Bak velev ki demir bir yüzük olsun', dedi. Gitti
ve dönerek: 'Hayır, vallahi demir bir yüzük de bulamadım", dedi. 'Fakat
işte izanm', dedi. Rasulullah: 'İzannla ne yapacaksın? Sen onu giysen, ona
birşey kalmaz. O giyse sana birşey kalmaz1, dedi. Bunun üzerine adam oturdu.
Öyle ki oturuşu bir hayli uzadı. Sonra Rasulullah ona: 'Kur'an'dan hiç ezberin
var mı?' dedi. O da Talan falan sûreler' diye saydı. Rasulullah:'Git onu
ezberinde olan Kur'an'la sana nikahladım', buyurdu.[110]
Mihir olarak zırhın
verilmesi:
İbn Abbas rivayet
ediyor: "Ali (r.a.) Hz. Fatıma ile evlendiği zaman, Rasulullah
ona:'Fatıma'ya birşey ver',dedi. O: ' Hiçbir şeyim yoktur', dedi. Rasulullah:
'Zırhın nerede?' dedi. 'Yanımda' dedi. Rasulullah: 'Onu, ona ver',
buyurdu."[111]
Bahçenin mihir olarak
verilmesi:
İbn Abbas rivayet
ediyor: "Sabit b. Kays'ın hanımı, Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Ben, Sabit'i din ve ahlâk konusunda beğenmiyorum. Fakat ona güç
yetiremiyorum' dedi. Rasulullah: 'Bahçesini geri ver (mihir olarak bahçeyi
vermişti)'[112]buyurdu. O da: 'Olur',
dedi."[113]
Yüzbin dirhem mihir:
Ukbe b. Amir rivayet
ediyor: "Peygamber (s.a.v.) bir adama dedi ki: 'Seni falanca hanımla
evlendirmeme razı olur musun?' O da: 'Evet', dedi. Peygamber (s.a.v.) kadına:
'Seni falanca erkekle evlendirmeme razı olur musun?' dedi. O da: 'Evet', dedi.
Bunun üzerine onları evlendirdi. Adam hanımın yanına girdi ve kadına mihir
belirlemedi, hiçbir şey de vermedi. Bu adam Hudeybiye savaşına katılanların
Hayber'de payları vardı. Adama ö-Jüm geldiğinde: 'Beni Rasulullah falan kadınla
evlendirdi. Ben, ona ne mihir nede herhangi birşey vermedim. Ben, sizi şahit
kılıyorum ona Hayber'deki payımı verdim', dedi. Kadın kocasının payını aldı ve
yüzbin dirheme sattı."[114]
Mihrin tamamının ya da
bir kısmını zifaftan önce vermenin fazileti:
Mihir örneklerinde
nakletmiştik Rasulullah (s.a.v.) Ali (r.a.)'dan Fatı-ma'ya zifaftan önce mihir
vermesini istemişti, o da zırhını vermişti.
Yine kendisini
Rasulullah'a hibe etmeye gelen kadınla ilgili hadisi nakletmiştik, orada
Rasulullah kadınla evlenmek isteyen adama: 'Mihir için yanında bir şey var
mı?' diye sormuştu.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadis mihrin nikâh akdi esnasında verileceğini ifade ediyor. Zira bu
kadın için daha faydalı olup tartışmayı ortadan kaldırır. Eğer mihir
zikredilmeden akit yapılsa sahihdir. Fakat duhûl esnasında mihri misil
verilmesi gerekir. Bir rivayette ise akit esnasında verilmesi gerekir.[115] Bu
hadisten zifaftan önce mihrin verilmesi hususunda acele edilmesinin vacip
oluşuna delil getirmişlerdir.."[116]
Bu hadisi, Muhibbi
Taberi "Duhûldan önce bir şeyin mihir olarak sunulmasının mübahlığı"
şeklinde tercüme etmiştir.[117]
Ukbe b. Amir
Rasulullah'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şartların en müstehak olanı
fercleri helal kıldırdığınız şeyi Ödemenizdir."[118]
Buhari bu hadisi
"nikâh akdi esnasında mihirdeki şartlar", babında naklediyor.
'Şartlar' lafzı umumî bir ifade olup bunun içersine mihirle baağlantısı olan
şeyler erkeğin mihir konusundaki taahhüt ettiği şeyler girer.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Şafiilerin yanında nikâhtaki şartlar ikiye ayrılır: Bunlardan biri
mihire dönen şart. Bunun ödenmesi gerekir. Nesai'nin tahriç ettiği nıerfu bir
hadiste: Mihir üzere evlenen kadının mihri kendisinindir."[119]
Daha Önceki sayfalarda
geçmişti Rasulullah (s.a.v.) ashabından bir adamı evlendirdi, adam kadının
yanına mihir ve herhangi birşey vermeden girdi. Sonra da Hayber'deki payını ona
verdi.
Mihir
kararlaştırılmadığında kadına mut'a (mal) verilir kararlaştırıldığında yarısı
verilir
AUahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Henüz dokunmadan
yada mihir kesmeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. Ancak onları
faydalandırın (birmiktar bir şey verin). Eli geniş olan, kendi gücü nisbetinde
eli dar olanda kendi kaderince güzel bir şekilde faydalandırmalı (herkes gücü
ölçüsünde bir şey vermeli)dir Bu iyilik edenlerin üzerine bir borçtur. Bir
mihir kesdiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşarsanız kestiğinizin
yarısını (verin). Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan
(erkek) vazgeçerse başka. (Erkekler), sizin affetmeniz takvaya daha yakındır.
Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı
görür". (Bakara, 236-237).
Birleşmeden Önce erkek
Ölürse mihrin tamamı erkeğin zimmetinde kalır:
Abdullah b. Utbe b.
Mesud'dan rivayet olmuştur: "Abdullah Mesud'a bir kadınla evlenen ona
belirli bir mihir belirlemeyen ve onunla zifafa girmeden bu hal üzere ölen bir
adam hakkında sordular. Ki onlar bu hususta tam bir ay ihtilaf etmişlerdi. O
da: 'O kadının mihri diğer kadınların mihri gibidir. Değerini azaltma da yoktur
yükseltme de ona miras da vardır, iddet te. Eğer bu söylediklerim doğruysa
Allah'tandır hata ise bendendir. Allah ve Rasulü bundan beridir, dedi. Orda
bulunanlardan bir grup kalkarak: Ey İbn Mesud! Biz şahidlik ederiz ki, Allah
Rasulü aramızda senin hüküm verdiğin gibi hüküm verdi, dediler. Böylece İbn
Mesud hükmü Rasulullah'ın hükmüne uyduğu için çok sevindi."[120]
Erkek, karısını
boşadığı zaman mihri geri vermez: Allahu Teala diyor ki:
"Bir eşin yerine
başka bir eş olmak isteğiniz taktirde, onlardan birine (evvelki eşinize)
kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın.
İftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?..."
(Nisa, 20).
Erkek, kadına lanet
ettiği zaman mihri döndüremez:
Said b. Cübeyir şöyle
rivayet ediyor: "İbn Ömer'e iki lanetleşen hak-kında sordum. O da,
Rasulullah'ın onlar hakkında şöyle buyurduğunu söyledi: 'Sizden biri
yalancıdır, sizin hesabınız Allah'a aittir. Kadın üzerinde senin kadın hakkın
yoktur1. Adam: 'Malım ne olacak', deyince, Rasulullah: 'Eğer sen kadın üzerinde
doğru sözlü isen bu mal onun ferciini mubah kılmandan ötürü onundur', dedi.[121]
Kadın erkekten
ayrılmak isterse
mihrin tamamı ya da
bir kısmı erkeğin hakkı:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Boşanma iki
defadır. (Bundan sonra kadını) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek
(lazım)dir. Onlara verdiklerinizden bir şey geri almanız, size helal değildir.
Şayet erkek ve kadın, Allah'ın sınırlarda durmayacaklarından korkarlarsa
başka. Eğer durmayacaklarından korkarsanız o zaman kadının (ayrılmak için)
verdiği fidyeden (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir günah yoktur. İşte
bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarımı
aşarsa işte onlar zalimlerdir."(Bakara, 230).
Allahu Teala diyor ki:
"Verdiği fidyede
ikisine de bir sakınca yoktur. Yani kadın kocasından boşanma yada ayrılmayı
arzuladığı zaman kocasının kendisine mihir ya da başka amaçla verdiği,
harcadığı şeyleri verebilir. Kocanın da bunu almasında bir sakınca yoktur.
Yine kadınında bunu harcamasında bir sakınca yoktur."
İbn Abbas rivayet ediyor:
"Sabit b. Kays'ın kansı Rasulullah'a gelerek: [122]'Ey
Allah'ın Rasulü! Sabit, din ve ahlâk yönünden çok intikamcı. Beni küfre
götürmesinden korkuyorum', dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri
verir misin?' dedi. O da: 'Evet', dedi. Bahçesini geri vererek ondan ayrıldı."
[123]
ALLAHU TEALA şöyle
buyuruyor:
"Bir eşin yerine
başka bir eşi almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize)
kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın.
İftira ederek ve açıkgünaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Nasü alırsınız
ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı oîmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam söz
almışlardı." (Nisa, 20-21).
Taberi tefsirinde
naklediliyor: "Katade: 'Onlar, sizden sağlam söz almışlardı' âyeti
hakkında diyor ki: 'Allah'ın kadınlar için aldığı sağlam söz, güzel davranma ve
ihsanda bulunmadır. Bu, onlan nikâhlarken müslüman-lann sözleşmelerinde
vardır... "Onlar, sizden sağlam bir söz almışlardır' hakkında Mücahid
diyor ki: 'Onların ferclerini helal kılan nikâh sözüdür'. Yine Mücahid ve
İkrime: 'Onlar, sizden sağlam bir söz almışlardır1 hakkında diyorlar ki:
'Onları Allah'tan bir emanet olarak aldınız, ferclerini Allah'ın kelimesiyle
helal kıldınız'. Ebu Cafer Taberi diyor ki: 'En uygun görüş şu te'vildir:
Âyetle üzerinde durulan sözden maksat: Nikâh akdinde kadın için kocasından
alınan güzel davranacağına, ihsanda bulunacağına dair taahüt-tür. Çünkü yüce
Allah erkeklere kadınlarına karşı iyi davranmalarını emrediyor."
Menar tefsirinde
naklediliyor: Kadınların erkeklerden aldığı bu söz, her ikisinin deşelim
fıtratlanndaki yapı gözönünde bulundurulduğunda sükûn bulma anlamına uygun
olmalıdır. Buna şu âyeti kerime işaret ediyor: 'O'nun âyetlerinden biri de size
nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza
sevgi ve acıma koymasıdır.' Bu âyet ilahi fıtrat âyetlerinden biridir. Kadının
ebeveynini, kardeşlerini ve diğer aile efradını bırakmasında, bolluğu ve
darlığı paylaşmada kendisine yabancı olan bir erkekle bağ kurmaya razı
olmasnıda dayandığı en güçlü şey bu âyettir. Bu insanın kendisine düşkün olan
ailesinden ayrılarak yabancı bir kadınla ilişki kurması Allah'ın
âyetlerindendir. Kadın, adamı eş kabul ederek onda huzur buluyor, adam da
kadını eş kabul ederek onda huzur buluyor. Aralarında bütün akrabalar arasında
olandan daha güçlü sevgi ve acıma oluyor. Sanki âyet şöyle diyor: Kadın kocası
için bütün sevdiklerini ve yakınlarını bırakmaya razı olarak evliliğe yanaşmaz.
Ancak o, kocasıyla olan bağının bütün bağlardan daha güçlü olacağına onunla
olan yaşamının daha rahat olacağına güvendiği için yanaşır. Bu fıtri misak
misaklann en sağlam ve en güvenilir olmasıdır. Bu anlamı insan duygularını
hisseden kimse anlar. Kadın ve erkek arasında Allahu Teala'nın bu durumu
oluşturduğunu düşünen kimse, kadının erkekten daha zayıf olduğunu, kadının
erkeği kabul ettiğini ve ona kendisini teslim ettiğini görür. Kadın, bu kabul
etme ve teslim olmada hangi şeye dayanır? Erkekten aldığı garanti ve güvendiği
misak nedir? Kadına 'sen falancanın eşi olacaksın' denilse, kendisinde ne olur?
Bu tür sözleri duyduğunda ya da kendisine sorulmadan düşündüğünde ilk aklına
gelen şey onun yanındaki durumundan daha iyi olacağıdır. Bu, şehvetin ötesinde
fıtrata yerleşmiş bir şeyden başka bir şey değildir. Bu şey ise; Kadına
verilmiş ilahi bir düşünce, fıtri bir şuurdur. Kadın bu sebeple daha önceden
taahhüt edilmemiş özel bir bağa ve yakınlarının hiçbirinde bulamadığı özel bir
güvene meyleder. Bu özel bir meyil olup evliliğin dışında görülemez.
Özetleyecek olur sak, kadının erkekten aldığı sağlam söz fıtrat sistemi gereği
olup yemin ve anlaşmalar için verilen tasdikli sözlerde olmayan güven bunda
olur. Bu yüzden kadın evliliği bu hayatın mutluluğu ötesinde, başka bir
mutluluk olmayacağı düşüncesiyle kabul eder. Her ne kadar evlenmeye razı olduğu
erkeği görmese ve daha önce onun hakkında bir şey duymasa da... İşte evlilik
konusunda Allahu Teala'nın; 'kadınlar evlilik hususunda erkeklerden sağlam
evlilik hususunda erkeklerden sağlam bir söz almışlardır* sözüyle bize
öğrettikleri ve hatırlattıkları.. Bu sözü yerine getirmeyenin değeri nedir? Bu
sözün insanlık alemindeki konumu nedir?[124]
Evlilik toplumun
çekirdeği olan küçük bir kurumu oluşturur çekirdek ne kadar iyi olursa toplumda
o kadar güçlü ve istikrarlı olur. Bu küçük kurumu, Allahu Teala'nın:
"Sizden sağlam bir söz aldılar" ve Rasulullah'ın: "Ka dmlar
hakkında Allah'tan sakının. Onları Allah'tan bir emanet olarak aldınız"[125]
sözleriyle nitelendirdikleri bir akit tanzim eder. Bu akdi - şartlarını ve
terettüp ettiği şeyleri belirleyerek- muhkem şeriat destekler.
Sonra şeriat bu
sözleşmenin gerek başlangıcı, gerek ikrarı gerekse ilgası esnasındaki önem ve
tehlikesine dikkat çekiyor. Nikâh akdi ciddi bir konu olup bu hususta
kesinlikle şaka olmaz. Nitekim bunubize şu iki hadis açıldı yor:
Fadala b. Ubeyd,
Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Üç şeyle oynamak caiz
değildir: Talak, nikâh ve azad etme"[126]
Ebu Hureyre,
Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: "Üç şey vardır ki ciddisi ciddi,
şakası ciddidir: Nikâh, talak ve boşadığı karısına geri dönme"[127]
Sözü, Evlilik sözleşmesinin
önemine dikkat çeken İbn Kayyım el-Cev-zi'ye bırakıyoruz: "Ölü kocaya yas
tutmaktan maksat,... nikâh akdini yüceltme, onun önemini ve şerefini teyid
etmek içindir. Bu akdin Allah katında bir yeri var. İddet ona saygı içindir.
Yas tutma bu gayenini tamamen gerçekleşmesi, pekiştirilmesi ve buna önem
verildiğini belirtmek için konmuştur. Hatta kadının kocasına karşı yapacağı en
önemli görevidir. İşte bütün bunlar, akdin büyüklüğüden dolayıdır; nikâhla
zinanın farkını ortaya koymak içindir. Bu sebeple başlangıçta akdin şahitler
huzurunda yapılması ve def çalınarak ilan edilmesi istenmiştir. [128]
Birincisi: Eş seçmede
kadının özgürlüğü:
Ebu Hureyre,
Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: [129]"Dulu
istemediği sürece evlendirmeyin, bekârdan da izin almadan evlendirmeyin.
Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Onun izni nasıl olur?' Rasulullah: 'Susmasıyladır',
buyurdu."[130]
Hz. Aişe'den rivayet
edilir: "Ey Allah'ın Rasulü! Bekâr utanır'. Rasulullah: 'Onun rızası
susmasıyladır', buyurdular."[131]
İbni Abbas,
Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: "Dul kendisi üzerinde velisinden daha
fazla hak sahibidir. İzni de susmasıyladır."[132]
Ebu Hureyre,
Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet ediyor: "Yetimin kendisinden izin
istenir susması ise iznidir. Eğer kabul etmezse caiz değildir."[133]
Hansa binti Huddam
el-Ensari'den rivayetle: "Babası kendisini dul olduğu halde biriyle
evlendiriyor ve o da bunu istemiyor. Bunun üzerine Rasu-lullah'a geliyor ve
Rasulullah nikâhını geri çeviriyor."[134]
İbn Abbas naklediyor:
"Bir cariye, Rasulullah'a gelerek babasının kendisini evlendirdiğini
kendisinin de evlendiği kişiyi istemediğini söyledi. Rasulullah onu serbest
bıraktı."[135]
İbn Ömer'den:
"Osman b. Maz'un ölünce, kızını İbn Ömer'e bıraktı. İbn Ömer diyor ki:
'Kızın babası öldükten sonra dayım Kudame, onunla istişare etmeden onu benimle
evlendirdi. Onunla evlenmeyi iyi karşılamadım. Mu-ğire b. Şube'nin beni bir
cariye ile evlendirmesini istedim. O da evlendirdi."[136]
İkincisi: Vacip ve
mendup arasında velinin izni:
Ebu Musa,
Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Velisiz nikâh
olmaz."[137]
Peygamber'in hanımı
Aişe'den: "Çahiliyede nikâh dört şekilde yapılıyordu. Bunlardan biri;
bugün yapılan nikâh. Bir adamın bir adama velisi bulunduğu kızı ya da adamın
kendi kızına dünürcü gidilmesi, sonra mihir kesilerek nikâh yapılması.
İkincisi: Adam karısına hayızdan temizlendiği zaman, falancaya git ve onunla
cima et, diyordu. Bundan sonra adam karısına, hamile kaldığı iyice belli
oluncaya kadar yaklaşmıyordu. Kadının hamile olduğu belli olduktan sonra
isterse ona yaklaşıyordu. Bunu da çocuğunun selameti için yapıyordu. Bu nikâh
cima isteme nikâhıydı. Üçüncüsü: Bir grup erkek toplanarak bir kadının yanına
gidip ve hepsi onunla ayn ayrı bir-Ieşiyorlardı. Kadın hamile kalıp çocuğu
doğurduktan sonra onlara haber veriyordu. Onlar da hiçbiri çocuğa sahip
olamayınca tekrar kadının yanında toplanıyorlardı. Kadın da onlara: 'Bildiğiniz
gibi bu sizin ürününüzdür. Ey falan, bu senin çocuğundur. Onu istediğin gibi
isimlendir'. Böylece çocuk o adamın oluyordu ve buna kimse itiraz etmiyordu.
Dördüncüsü: İnsanlar toplanarak kadının yanına giriyorlardı; kadınlar da
onlara engel olmuyorlardı. Zaten o kadınlar fahişe olup kapılarının önüne bir
takım işaretler koyuyorlardı. Kadın, çocuğu doğurduğunda erkekler yanında
toplanıyor ve çocu-ğun babası kabul edilen çocuk veriliyordu. Buna kimse itiraz
etmiyordu.
Muhammed (s.a.v.)'e
hak gelince bugün insanların yaptıkları nikâh hariç cahiliye nikâhlarını
ortadan kaldırdı."[138]
Mukal b. Yusar'dan:
"Kızkardeşimi adamın birisiyle evlendirdim ve onu boşadı. İddeti
bittiğinde onu nişanlamak istedi. Ben de: 'Onu seninle evlendirdim onunla
beraber oldun sana ikramda bulundum ve sen de onu boşa-dın. Sonra da nişanlamak
için tekrar geldin. Hayır, vallahi onu sana asla döndürmem1. Adam fena biri
değildi. Kadın da ona dönmek istiyordu. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi.
"Onlara engel olmayın" şimdi izin veririm ey Allah'ın Rasulü dedi. Ve
o kadını o erkekle evlendirdi."[139]
Buhari bu hadisi
"velisiz nikâh olmaz diyenler" babında zikrediyor. Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi,
kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, (eski) kocalarıyla
evlenmelerine engel olmayın. Bu âyete bekâr da giriyor dul da. Allahu Teala
buyuruyor: "Müşrikler iman edinceye kadar onlarla evlendirmeyin."
Allahu Teala buyuruyor: "Sağ elinizin altında bulunanları
evlendirin."
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "(Velisiz nikâh olmaz diyenler, babı) Musannif bu hükmü varid olan
âyet ve hadislerden çıkarmıştır. Alimler nikâhtaki veli şartı hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Cumhura göre; kadın kesinlikle kendi kendisine evlenmez. Delil
olarak, zikredilen hadisleri ve "onlara engel olmayın," âyetin nüzul
sebebini getirmişlerdir. Bu âyet veli şartının olması hususunda en açık
delildir. Şayet veli şart olmasaydı engel olmanın bir anlamı olmazdı. Yine
eğer kadın kendi kendini evlendirebilseydi kardeşine gerek duymazdı. İbni
Münzir de 'sahabenin hiçbirinde bunun aksi birşey varid olmamıştır1 diyor.
İmam Malik'ten gelen bir rivayette: 'Kadın soylu biri değilse, kendi kendine
evlenebilir', deniliyor."
Ebu Hanefi'ye göre,
kesinlikle veli şart değildir. Kadının velisinin izni olmadan da kıyas
edilmiştir. Zira kadın kendi kendine satış yapabiliyor. Veliyi şart koşan
hadisler ise küçük çocuğa hamledilip bu kıyasla umum has kılınmıştır. Umumun
kıyasla tahsisi usulde caiz olan yaygın bir meseledir. Fakat mukal hadisi, bu
kıyası kaldırmıştır. Başka akitlerden değil de, nikâhta veli şartının
getirilmesine delil olarak, dengi seçmedeki eksikliği getirmişlerdir. Bazıları
velilik şartına bağlı kalmalarıyla birlikte bu rivayetten ayrılmışlardır. Fakat
bu, kadının kendisini evlendirmesine engel değildir.
Saüşta dedikleri gibi
bu velinin izin vermesine bağlıdır. Evzai ve Ebu Sevr bu görüştedirler. Ancak
Ebu Sevr kadının kendisini evlendirmede velisinin iznini şart koşuyor."[140]
Velinin izni kadın
için mendub ve vücup arasında olunca, erkeğin anne ve babasıyla istişare
etmesi iyilikte ve özellikle de onları ilgilendiren bir meselede onlara itaat
etmesi onlara olan iyiliğindendir. Velinin izin vermesinin vacip ya da mendup
oluşu küçük bir aile kurumunu oluşturacak genç kız ve erkeğin, deneyimli bir
insan tarafından biraz daha fazla gözetilmesi-dir. Gözetme, genç kız ve erkeğin
seçme iradelerini ortadan kaldırma olmayıp, yol gösterme ve yardımcı olma
anlamındadır. Bu hususta Şafii şöyle diyor: "Nikâhta velayetin şart
koşulması, kadının dengi olmayan birine kendisini teslim etmemesi
içindir."[141]
Maalesef birçok
toplumda velinin sözü ilk ve son kabul edilip genç kızın arzusunun hiçbir
değeri yoktur. Genç kız, din ve akıl yönünden eksik kabul edildiğinden ona
seçme hakkı verilmez. Uzun asırlar geçmiştir ki insanlar genç kızların
iradesine hiç değer vermemişlerdir... Hâlâ da babalar, kızlarını kendi
kıriterlerine göre evlendiriyorlar.
Burada sözü, velilik
konusuna biraz daha açıklık getirmesi için Dr. Mustafa Sibai'ye bırakıyoruz:
"Hâlâ
toplumumuzda -özellikle de kırsal kesimlerde- gelenekler ner-deyse genç kızın
eşini seçme özgürlüğünü elinden almaktadır. Genellikle kıza babanın ya da
annenin arzuladığı kimse dayatılmaktadır. O bulunduğu konum itibariyle bakire
bir kız olup yapacağı evliliğe velileri iki meseleyi iddia ederek itiraz etme
haklan vardır:
Birincisi: Kocasının
dengi olmaması. Ebu Hanife ve diğerlerine göre denklik, soy, meslek, babaların
ve dedelerin statüsü ve zenginlik ölçülerine göredir. Bunun dışında kalanlar,
cahil babaların kızlarını evlendirmede despotça davranacakları geniş
alanlardır.
misilden az olarak evlendirirse babası ya da
velileri akdi feshedebilirler. Çünkü bu onlara leke getirir.
Hiç kuşkusuz sosyal
hayatın gelişmesi bu meseleye bakışı, köklü bir biçimde değiştirmeyi
gerektirir. 'Bundan dolayı -Suriye'de- ahval-i şahsiye kanunumuz bu meseleyi
güzel bir şekilde çözüme kavuşturmuştur.' Şöyle ki kanun, denkliği eşler
arasında şart koşmuştur. Bu, her iki çiftin anlaşma ve mutluluklarının
güvencesi için zorunlu bir prensiptir. Ancak kanun denkliğin belirlemesini
akdin yapıldığı beldenin örfüne bırakmıştır. Bu sağlam ve esnek bir uygulama
olup ailenin esenliğini garanti ettiğinden dolayı her zaman tatbik edilebilir.
Kanun, evlilik çağma yasal olarak ulaşıp da babasının izni olmadan evlenen
kıza, babanın kadı huzurunda sadece denklik hususunda itiraz etme hakkının
olduğunu belirtmiştir. Kadı, denkliğin olmadığını söylerse; akd feshedilir
yoksa devam edilir. Bu kanuni durumda kızlarının evlenmesinde baba ya da
velilerin zorlaması sözkonusu değildir.
Mihri misile gelince,
kanun tamamen onu ilga etmiştir. Bu sebepten dolayı babaya, itiraz hakkı
tanımamıştır. Bu konuda kanun çok güzel yapmıştır. İslâm'da mihir kadına bir
ikram ve ona yakınlığı belirtmek için bir semboldür. Mihrin azlığından utanmak,
evliliğin gayeleri ve mihrin hikmetinden gafil olan cahili çevrelerin yaptığı
bir şeydir. Bu tür ölçülerin İslâm'da hiçbir değeri yoktur. Nitekim Ebu
Hanife'nin dışındaki müctehid imamlar da böyle demişlerdir.[142]
Üçüncüsü: Velinin
Evlilik sözleşmesinde hazır bulunması:
Hz. Aişe'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Velisiz nikâh olmaz."[143]
Ümran (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Nikâh, ancak veli ve iki adil
şahitle olur."[144]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Alimler nikâhta veli şartının olması hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Cumhura göre kadın, kendisini asla evlendiremez."[145]
Evlilik sözleşmesinde
velinin hazır olması bu evlilik ailenin onaylaması anlamına gelir. Yine
evlilik bağının erkekle kadın arasında iki sıcak ilişkiye indirgenemediğini,
aynı şekilde iki aile ya da iki kabile arasında da sıkı bir bağ bulunduğunu
gösterir. Kan ve kocanın akrabalannın yamsıra kadının velisi hazır olduğu gibi
erkeğin babasının da hazır olması menduptur. Böylece bu evlilik her iki aile
arasında kaynaşmanın başlangıcı olur. Bu anlamda İmam Muhammed Abduh şöyle
diyor:
(Mukaddes şeriat hükümleri musaharanın
(evlilik yoluyla meydana gelen akrabalık) akrabalık çeşitlerinden biri olduğunu
gösteriyor. Neseb yönünden birbirinden tamamen uzak aileler bununla
kaynaşırlar; ülfet ve birlik bağlan yenilenir. Allahu Teala, kişiye annesiyle
ya da üst ve alt soyundan olan kimselerle evlenmesini haram kılmıştır. Yine
Allahu Teala, kişiye kendi kızkardeşiyle ya da kendi alt ve üst soyundan olan
birisiyle evlenmeyi haram kılmıştır. Sanki Allah böylece her iki eşi de bir
diğerinin konumuna indirmiştir. Bu Şeriat'ın bize apaçık delil kıldığı üstün
bir hikmettir ki; evlilik yoluyla oluşan akrabalık, nesep yoluyla olan
akrabalığa hüküm, hukuk ve saygı yönünden eşittir. Bu insanlık toplumunun
tabiatına da uygundur... Birinin kız çocuğu olduğu zaman, ona babanın evladına
meylettiği gibi meyleder. Sonra Allah'ın kullan üzerindeki sünneti gereği onu
insanlardan biriyle evlendirir. Babanın kızına olan sevgisi gereği onun için
bütün güzellikleri ve sınırsız mutluluğu kocasının mutluluğundan ayrı
düşünülemez. Babanın kızma gösterdiği düşkünlüğü kocasına da göstererek kızının
mutluluğuna yardımcı olması gerekir. Keza kızın bütün yakınlarının kıza
gösterdikleri sevgiyi kocasına da göstermeleri gerekir.[146]
Aileler arasındaki bu
bağın geliştirilmesini konu alan şu hadis, ne anlamlıdır.
Ebu Hureyre'den:
Rasulullah şöyle buyurdular: "Nesep yoluyla akrabalığınızın nereye
ulaştığını öğreniniz."[147]
Dördüncüsü: Evlilik
sözleşmesindeki şartlar:
Ukbe (r.a.)'dan:
"Rasulullah şöyle buyurdular: 'Kendinize helal kıdığı-nız kimselerin
şartlarına riâyet etmeniz daha önceliklidir."[148]
Buhari bu hadisi
"Nikâhın şartları" babında nakletmiştir.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: (Nikâhın şartlan babı, sözü, yani: Kabul edilenler ve helal olanlar...
Hattabi şöyle diyor: Nikâhdaki şartlar çeşitlidir. Bunlardan birincisi:
İttifakla yerine getirilmesi gerekenler; Allah'ın emri üzere iyi söz söyleme
ihsanda bulunma... İkincisi; ittifakla yerine getirilmemesi gereken şeyler;
kızkardeşinin boşanmasını istemesi gibi. Bunun hükmü ileride gelecek.
Üçüncüsü: Kendi üzerine kocasının evlenmemesi gece yanından aynlmaması, kadım
babasının evinden kendi evine götürmemesi gibi üzerinde ihtilaf edilen şartlar.
Şafiilere göre nikâhtaki şartlar iki türlüdür; Birincisi: Mihirle ilgili
olanlar ki bunlar yerine getirilmelidir. İkincisi: Evlilik hakkıyla ilgilidir
ki bunun açıklaması gelecektir.[149]
b) Nikâhta
helal olmayan şartlar:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kardeşinin kabını kendi kabına
boşaltmak için kız kardeşinin boşanmasını istemesi, kadının üzerine helal
değildir. Çünkü ona takdir edilen kendisine de edilmiş-tir."[150]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Buhari hadisi bu lafızla nakletmiştir. Ebu Naim de mustahrecinde şu
lafızla tahric etmiştir: 'Bir kadının kız kardeşinin kabını kendi kabına
boşaltmak için boşanmasını şart koşması doğru değildir1. Beyhaki ve İsmail de
aynı lafızla tahric etmiştir."[151]
Beşincisi: Evliliğin
ilan edilmesi:
Hıbar b. Esved'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Nikâhı kutlayarak ilan
ediniz."[152]
Muhammed b. Hatıb
el-Cümehiy'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Haramla
helalin arasını def ve sesle ayırın."[153]
Ebu Musa'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Veli ve iki şahit olmadan nikâh
olmaz."[154]
Nikâhın ilan
edilmesinde, en az iki şahidin bulunması gerekir. Fakat mendup olan bu olmayıp
asıl mendup olan evlenen tarafların etrafında bulunan komşu, akraba ve
arkadaşlarının evliliği bilmesi ve genel bir törenin yapılmasıdır.
Burada okuyucuların
dikkatini yaygın olan bir duruma çekmek istiyoruz; birçokları Evlilik
sözleşmesi töreninin camilerde yapılmasının Rasulul-lah'ın sünneti olduğunu
sanıyorlar. Bunlann dayandıkları "Bu nikâhı ilan ediniz ve onu mescitlerde
yapınız" hadisi ise zayıf bir hadistir.[155]
Bu kavli sünnetle
ilgili olanıdır. Fiili sünnete gelince -sünnet kitaplarına baktığımız
kadarıyla- nikâhın mescitlerde ilan edileceğine uzaktan da olsa işaret eden tek
bir nass yoktur. Dikkatlice düşündüğünüz zaman açıkça görülür ki, nikâhın
ilanı, mescitlerden uzakta olamhdır. İlanla beraber müzik, def ve diğer helal
olan eğlencelerle birlikte kadınların, çocukların ve komşuların gelmesi
gözönünde bulundurulduğunda bu daha da iyi anlaşılır.
Bunlar Hz.
Peygamber'in -gerek kavli gerekse fiili- sünnetinde böyle bir emrin olmadığını
ifade etse de iki eş maslahat gördükleri takdirde Kur'an akdinin mescidde
yapılmasının caiz oluşuna engel teşkil etmez. Mescitler gerekli olan adap
kurallarını gözetmekle beraber bütün müslümanların maslahatı içindir.
b) İlanla
birlikte eğlence:
Hz. Aişe'den:
"Kadının biri Ensar'dan bir adama gelin götürüldü. Hz. Peygamber: 'Ey
Aişe! Beraberinizde eğlence yok muydu? Şüphesiz eğlence Ensar'ın hoşuna gider'
buyurdular."[156]
Hafız İbn Hacer şöyle
diyor: "Sizinle beraber eğlence yok muydu?" sözü bir başka rivayette:
"Onunla beraber def çalması ve türkü söylemesi için cariye gönderdiniz
mi?1 dedi. Ben de: 'O ne söyleyecek?1 dedim. Hz. Peygamber de: 'Şunu söyler1,
buyurdular:
"Size geldik,
size geldik Bize selam olsun, size selam olsun Kırmızı altın olmasaydı
Vadileriniz güzelleşmezdi. Siyah buğday olmasaydı Bekarlarınız
şişmanlamazdı."[157]
Hıbar b. Esved'den:
"Hıbar kızını evlendirdi. Onların yanında davul ve def vardı. Rasulullah
dışarı çıkıp sesi duyunca: 'Bu ne?1 dedi. Başka bir rivayette: "Hıbar
kızını evlendirdi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nikâhı seslendirin, nikâhı
seslendirin, bu nikâh sefihlerin nikâhı değildir,1 buyurdu."[158]
Saib b. Yezid'den:
"Rasulullah (s.a.v.)'i 'Bize selam verin size selam verelim1 şeklinde
şarkı söyleyen bir grup komşu kadınlarıyla karşılaştığında "öyle
söylemeyiniz, şöyle söyleyiniz', buyurdu: "Bize ve size selam olsun".
Bunun üzerine bir
adam: Ey Allah'ın Rasulü, insanları böyle izin veriyor musunuz? dedi.
Rasulullah: 'Evet, bu zina değil, nikâhtır. Nikâhı seslerinizle
duyurunuz."[159]
Amir b. Sa'd'dan:
"Kurza b. Ka'b'ın yanına gittim. Ebu Mes'ud el-Ensa-ri'nin düğünü vardı.
Onların yanında şarkı söylüyordu. Dedim ki: 'siz ikiniz Rasulullah'ın
arkadaşlarından ve Bedir'e katılanlardan olduğunuz halde bu yanınızda mı
yapılıyor?1 Dediler ki: 'İstersen otur ve bizimle beraber dinle, istersen de
git. Rasulullah bize düğünde eğlenmeye izin verdi."[160]
Hz. Aişe'den: "Rasulullah
(s.a.v.) düğünleri olan Ensarlı kadınların yanına uğradığında şöyle şarkı
söylüyorlarmış:
"Ona bir koç
hediye edildi. Ağılında koç öksürdü. Kocan soyluların yanında Yarın ne
olacağını bilir"
Rasulullah (s.a.v.):
"Yarın ne olacağını Allah'tan başka kimse bilmez, dedi."[161]
c)
Kadınların düğünlere katılmaları, gelini damada götürmeleri ve hayır duada
bulunmaları:
Hz. Aişe'den:
"Rasulullah'la evlendiğimde annem beni eve getirdi. O sırada Ensarlı
kadınlar evdeydi. Hayır dua ve iyi dileklerde bulundular."[162]
Buhari bu hadisi
"Damada gelini getirenlerin dua etmesi" babında naklediyor.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Arus" kelimesi kadın ve erkeğin ilk defa bir araya geldiklerinde
her ikisi için de kullanılır. Dolayısıyla kadınların yaptıkları dua her
ikisini de kapsar."[163]
Enes b. Malik'den:
"Rasulullah düğünde kadın ve çocuklara önem vererek onları karşıladı ve
şöyle buyurdu: 'Allah şahit ki, siz insanlar içerisinde bana en sevimli
olanlarsınız."[164]
Hz. Aişe'den: "O
bir kadını Ensar'dan bir erkeğe gelin olarak götürmüş-tür..."[165]
Buhari bu hadisi
"Gelini kocasına getiren kadınlar ve onlara hayır duada bulunmaları"
babında nakletmiştir.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Onların hayır duada bulunmaları" sözü ile belki de Buhari Hz.
Aişe hadisinin varid olduğu bazı kanallara işaret etmiştir. Şöyle ki, Ebu Şeyh
nikâh kitabında Behiye kanalıyla Hz. Aişe'den şöyle rivayet ediyor: "Hz.
Aişe yetim bir kızı Ensar'dan bir adamla evlendirdi. Hz. Aişe diyor ki: 'Kızı
kocasına götürenlerden biriydim. Eve döndüğümde Ra-sulullah: 'Ne dedin ey
Aişe?' diye sordu. Ben de: Teslim ettik, Allah'a hayır duada bulunduk sonra da
ayrıldık' dedim."[166]
Kadınların gelin ve
damada dua ettikleri gibi erkeklerde dua ederler:
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf in üzerinde güzel koku gördü ve:
'bu nedir?' diye sordu. O da: 'Çekirdek ağırlığındaki altınla bir kadınla
evlendim' dedi. Peygamber (s.a.v.): 'Allah sana mübarek etsin' buyurdu."[167]
Ebu Hureyre'den:
"Peygamber (s.a.v.) bir adam evlendiğinde dirlik ve düzen içinde yaşaması
için: 'Allah sana hayırlı mübarek etsin. Sizi hayırda birleştirsin' diye dua
ederdi."[168]
d) Evlilik
velimesi:
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) kadınlarından hiçbirine Zeyneb'e verdiği velimeyi
vermedi. Ona bir koyunla velime verdi"[169]
Safiyye binti
Şeybe'den: "Peygamber (s.a.v.) bazı kadınlarına iki müd (bir ölçek adı)
arpayla velime verdi."[170]
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) Hayber ile Medine arasında üç defa gerdeğe girdi.
Bunlar arasında Safiyye binti Hay da vardı. Müslümanları Peygamber'in
velimesine çağırdım. Velimede ekmek ve et yoktu. Bir deri sergi getirilmesini
emretti. Serginin üzerine hurma, kesilmiş süt ve yağ koydu. İşte velimesi
buydu."[171]
Burada Hz.
Peygamber'in seferde olmasına rağmen, düğün velimesine önemverdiğini düşünelim.
Ali b. Ebi Talib'den:
"Rasulullah'ın kızı Fatıma ile gerdeğe girmek istediğim zaman Kaynuka
oğullarından sarraf bir adamı benimle giderek izhar (Hicaz'da bulunan güzel
kokulu bir ot) getirmesi için hazırladım. Bu otu sarraflara satarak düğünümde
velime için kullanılmayı istemiştim."[172]
Sehl (r.a.)'dan:
"Ebu Esyed es-Sadi düğün yapınca Peygamber'i ve ashabını davet etti.
Onlara yemeği Ebu Esyed'in karısı hazırladı. (Bir başka rivayette[173]
ogün onlara hanımı gelin olduğu halde yemeği hazırladı).[174]
Buhari bu hadisi
"Düğünde kadının kendisinin erkeklere hizmet etmesi" babında
nakletmiştir. İkincisi olarak da "Düğünde sarhoş etmeyen şarap ve
içecekler" babında nakletmiştir.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste kadının kocasına ve kocasının çağırdıklarına hizmet
etmesinin caiz olduğu görülüyor. Tabi, burada fitneden emin olunulması ve
kadının gereken örtüyü Örtmesi şartıyla.[175]
İşte böylece velime
yemeğinin yanında güzel bir içecekte olur.
Abdurrahman b. Avf
dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: '(Evlendiğin zaman) bir koyunla
da olsa velime ver."[176]
Buhari bu hadisi
"Velime haktır" babında naklediyor.
Hafız İbn Hacer şöyle
diyor: Bu (velime haktır, sözü) Taberani'nin tahric ettiği hadisin lafzının
tercümesidir. (Velime haktır.ikincisi, iyiliktir, üçüncüsü, şereftir."
Müslim, Zühri kanalıyla o da AVaç, o da Said b. Mü-seyyeb o da Ebu Hureyre'den
rivayetle şöyle diyor: "Yemeklerin en kötüsü velime yemeğidir, zengin
çağrılır, miskin bırakılır. O haktır..." Ahmed, Bureyde hadisini şöyle
naklediyor: "Ali, Fatıma'yı nişanlayınca Rasulullah şöyle buyurdu: 'Gelin
için velime gerekir. Senedinde bir zayıflık yoktur1. İbn Battal diyor ki:
'Velime haktır. Yani batıl değildir. Aksine menduptur. Değerli bir sünnettir.
Haktan maksat vacip değildir'. Sonra şöyle diyor: Onu vacip kabul eden herhangi
bir kimse bilmiyorum... Velimenin ne zaman verileceği hususunda selef alimleri
ihtilaf etmişlerdir. Nevevi diyor ki:
Doğru olan
Malikiler'de zifaftan sonradır. Onlardan bir grup: Akit esnasın-dadır, diyor.
İbni Habip'ten gelen rivayete göre akit esnasında da olur, zifaftan sonra da.
Bir başka yerde ise, zifaftan önce de verilir sonra da deniliyor."[177]
e) Velimeye
yapılan davete icabet:
Abdullah b. Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Bu davete çağrıldığınız zaman
icabet ediniz1. Abdullah oruçlu olduğu halde düğünde ve düğün dışında davete
geliyordu."[178]
Abdullah b. Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biriniz velimeye çağrıldığı
zaman ona gelsin." (Ebu Hureyre'den gelen başka bir rivayette [179]:
Kim, o daveti terkederse Allah'a asi olmuş olur.)[180]
Buharı bu hadisi
"velimeye ve davete icabet" babında nakletmiştir. Sonra Buhari bu
babı tercümeden sonra şunu zikrediyor: "Kim yedi ve benzeri günlerde
velime verirse... Çünkü Rasulullah velimeyi bir ya da iki günle
vakitlendirmemiştir."
Hafız İbn Hacer şöyle
diyor: (Velimeye ve davete icabet babı sözü) Burada davet velimeye
atfedilmiştir. Bununla velimenin düğüne ait bir yemek olduğuna işaret
edilmiştir. Davetin velimeye atfedilmesi hastan sonra umum olur... Velime
adının düğünle tahsis edilmesine gelince, İbn Abdi'l-Berr'in naklettiğine gööre
dilcilerin görüşüdür... Musannifin "İcabet etme haktır" sözüne
gelince, burada icabet etmenin vacip oluşuna işaret ediliyor. İbn Abdi'1-Berr,
İyad ve Nevevi ittifakla düğün velimesine icabet etmenin vacip olduğu görüşünü
nakletmişlerdir. Meşhur olan alimlerin görüşüne göre vaciptir. Şafii ve
Hanbeli'nin çoğuna göre farzı ayındır. Malik bunu kaydetmiştir. Bazı Hanbeli ve
Şafıilere göre müstehaptır... Hidaye sahibinin sözü de vacip olduğunu
gösteriyor... Bazı Şafii ve Hanbelilere göre de farzı kifayedir...(Kim yedi ve
benzeri günlerde velime verirse sözü) Ebu Şey-be'nin Hafsa binti Şirin yoluyla
nakletiği şu rivayete işaret ediyor: "Babam beni evlendirdiğinde yedi gün
sahabeyi davet etti. Ensar'ın günü gelince Ubey b. Ka'b'ı Zeyd b. Sabit'i ve
diğerlerini çağırdı. Ubey o gün oruçluydu. Oruçlu olmadığı bir gün onu
çağırdı... (Hz. Peygamber bir ya da iki gün şek-linde vakitlendirmedi, sözü).
Yani velimenin vacip ve müstehap oluşuyla ilgili belirli bir gün tayin etmedi.
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuşlardır." Velime birinci gün haktır. İkinci gün iyiliktir.Üçüncü
gün şeref ve cömertliktir." Buhari senedinin sahih olmadığını söylemiştir.
îbn Ömer ve diğerlerinden rivayetle Hz. Peygamber: "Sizden biri velimeye
çağrılırsa ona icabet etsin." Hadiste üç ya da başkasıyla tahsisi etme
yoktur. Doğrusuda budur. İbn Şirin babasından rivayetle şöyle diyor: Ailesiyle
gerdeğe girince yedi gün velime verdi. Buna Ubey b. Ka'b'ı da çağırdı o da
icabet etti."[181]
Velime ister bir gün,
ister iki gün isterse yedi gün olsun, önemli olan İslâm toplumunda adalet
biçimlerinden biri gerçekleştirilerek bu davete, zenginlerle birlikte
yoksulların çağnlmasıdır. Bu konuda Hz. Peygamber'in şu uyarısına kulak
vermeliyiz: "Yemeklerin en kötüsü zenginlerin çağrılıp yoksulların
bırakıldığı velime yemeğidir."[182]
Altıncısı: Zifafa
girmenin adabı:
a) Namaz ve
dua ile başlama:
îbn Abbas'tan:
"Rasulullah şöyle buyurdular: 'Onlardan biri, ehline yaklaştığında şöyle
der: 'Allah'ın adıyla. Ey Allah'ım! Şeytanı benden uzaklaştır. Bizi
rızıklandırdığın şeyden şeytanı uzaklaştır... Bize vereceğin çocuğa şeytanı
asla yaklaştırma."[183]
Ebu Vaildeni Ceyle'den
bir adam Abdullah b. Mesud'a gelerek şöyle dedi: "Ben bekar bir cariye ile
evlendim. Beni kızdırmasından korktum'. Bunun üzerine Abdullah: 'Yakınlık
Allah'tandır. Kızgınlık ise şeytandandır. Onun yanına girdiğinde arkanda iki
rekat namaz kılmasını söyle'. Sonra Abdullah: 'Allah'ım, beni ehlime ve ehlimi
bana hayırlı kıl. Allah'ım, onları benden rızıklandır beni de onlardan
rızıklandır. Allah'ım, aramızı hayırda birleştir. Hayırdan ayrıldığımızda bizi
ayır."[184]
b) Zifaf
sabahı eğlence:
Halid b. Zekvan o da
Rubeyye'a binti Muavviz b. Afra'dan: Rasulullah (s.a.v.) zifafa gireceğimiz
zaman yanıma geldi. (İbn Mace'nin rivayetine göre[185]:
düğün sabahı) Yatağımın üzerine senin oturduğun gibi oturdu. Küçük cariyeler
bize def çaldılar ve Bedir'de ölen babalarımız için ağıt yaktılar. Onlardan
biri: 'Yarın ne olacağını bilen Peygamber yanımızda1 dediğinde, Peygamber:
'Bunu ve benimle ilgili sözleri bırakınız' buyurdu."[186]
c) Gelin ve
damada arkadaşlarının hediye vermesi:[187]
Enes b. Malik'ten:
"Peygamber (s.a.v.) Zeyneb'le evlenmişti. Ümmü Selim bana: 'Rasulullah'a
bir hediye versek', dedi. 'Veririz' dedim. Bunun üzerine, hurma, yağ ve
kesilmiş sütten yapılmış bir kap yemek hazırlayarak benimle onlara gönderdi.
Yemeği onlara götürdüğümde Rasulullah: 'Onu bırak' dedi. Sonra bana:
'Karşılaştığın herkesi buraya davet et' buyurdu." [188]
Birincisi: Temel hak;
gözetme hakkı.
AİLEDE KADININ konumu, eşler
arasındaki karşılıklı hakları sunduğumuz zaman ortaya çıkacaktır. Bu, Allahu
Teala'nın muhkem kitabında zikrettiği o misakla hükme bağlanan korunan yüce
bir konumdur: "Onlar sizden sağlam bir misak aldılar".[189]
Değerli okuyucu, eşler
arasındaki karşılıklı hakların, nasslardan bazen umumi (genel) bazen de tafsili
(detaylı) olarak varid olduğunu görecektir. Kadın ve erkeğin haklarını eşit
olarak koruyan umumi nasslardan önemli bir noktayı açıklamak istiyoruz; tafsili
nasslar, umumi nasslar kapsayıcıdır. Tafsili nasslar üzerinde durarak sadece
bunları şeriat kabul etmek ve umumi nasslardan gafil kalmak doğru değildir.
Biz, umumi nasslar üzerinde biraz durduğumuz ve içeriği hakkında biraz
yoğunlaştığımız zaman tafsili nass-larda belirtilmeyen birçok hakkın yer aldığı
görüyoruz.
Tafsili nasslar,
herhangi bir alanda çok olsa da bunları o alana bağlayan bir sebebin olması
gerekiyor. Kadının kocasına itaat etmesi alanında nassla-rın çoğunun Medine
toplumunda yaygın olan Ensar kadınlarının baskısı, sorununa döndüğünü
görüyoruz. Bu konuda Hz. Ömer şöyle diyor: "Kadınların kendilerine hakim
olduğu bir toplum..." Durum böyle devam ettiği sürece Hz. Peygamber'in o
kadınları kocalarına itaata teşvik etmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Eşit haklar:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Erkeklerin
kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları
vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır. Allah
azizdir, hakimdir." (Bakara, 228).
Bu âyet-i kerime,
kadınların görevlerinin olduğu gibi haklarının da olduğunu belirtiyor. Yani
her bir kadının hakkı olduğu gibi bunun karşılaştığında, her bir erkeğin de
hakkı vardır. Dolayısıyla haklar eşittir. Bu konuyla ilgili detaylı açıklamalar
inşallah ile ileride gelecektir.
Taberi âyetin
tefsîriylejlgili çeşitli rivayetler naklediyor:
Bazıları şöyle diyor:
(Kocalarına itaat emelerinin gerektiği gibi onlara iyi davranmaları, güzel
arkadaşlık etmeleri gerekir.)
Dahhak diyor ki:
"Allah'a itaat eder ve kocalarına itaat ederlerse kocalarının da onlara
iyi davranmaları, eziyet etmemeleri ve nafakalarını imkânları oranında sağlamaları
gerekir."
İbni Zeyd'den:
"Onların sizin hakkınızda Allah'tan sakındıkları gibi sizin de onlar
hakkında Allah'tan sakınmanız gerekir."
Diğerleri de şöyle
diyor: "Onların kocalarına karşı süslenmeleri ve iyi görünmeleri gerektiği
gibi kocalarının da onlaara karşı aynı davranışta bu-lunmsı gerekir."
İbn Abbas'tan
rivayetle diyor ki: "Kadınıma karşı süslenmeyi sevdiğim gibi onun da bana
karşı süslenmesini seviyorum. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor: 'Erkeklerin
kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları
vardır."
Taberi, o
rivayetlerden şunu seçiyor: "Her birinin diğer birine zarar vermeyi
bırakmaları gerekir."
İmam Muhammed Abduh,
bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: Bu, bir cildin dahi özetlemeyeceği çok güzel
bir ifadedir. Bu,'Erkeklerin, kadınlar üzerindeki haklan, bir derece fazladır'
âyetinin ifade ettiği tek durum hariç kadın ve erkeğin bütün haklarda eşit
olduğunu kaydeden genel bir kaidedir. Allahu Teala, kadın ve erkeğin, insanlar
arasında ve aileleri içerisindeki ilişkilerde, münasebetlerde uymaları gereken
hakları açıklamıştır. İnsanların örflerinde yaşanan şeyler ise onların
şeriatlerine, inançlarına ve adetlerine bağlıdır. Bu cümle, erkeğe, kadınıyla
olan her alandaki ilişkisinde başvuracağı bir kriter veriyor. Erkek, kadının
herhangi bir isteğiyle ilgilendiği zaman kendisinin de buna karşılık bir
hakkının olduğunu hatırlatıyor. Bundan dolayı İbn Abbas şöyle diyor:
"Kadınımın bana süslendiği gibi ben de ona süsleniyorum. Çünkü bu hususta
âyet vardır."
Ayette kasdedilen
"misil"den maksat, eşyanın ve şahısların kendisi olmayıp eşler
arasındaki karşılıklı haklardır. Çünkü onlar birbirine denktir. Kadının erkeğe
karşı yaptığı her bir iş için erkeğin de ona yapması gerekir. Bu iş şahsında
karşılığı olmasa da türünde karşılığıdır. Onlar, iş ve haklar yönünden
birbirine eşittirler. Yine onlar, kişilik, duygu, şuur ve akıl yönünden
birbirine eşittir. Yani onların her biri bir insandır; maslahatını düşünen aklı
vardır, kendisine iyi gelen ve mutlu eden şeyleri seven, iyi gelmeyen ve nefret
ettiren şeyleri kötüleyen kal,bi vardır. Cinslerden birinin diğerine tahakküm
etmesi, kendi çıkarları için kullanarak, zelil ederek köle yapması adalet
değildir. Özellikle evlilik akdive zifaftan sonra müşterek hayatta her iki eşin
de bir diğerine saygısı olmadan, görevlerini yerine getirmeden mutlu olmaları
sözkonusu değildir.[190]
Taberi,
"Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır"
âyetinin te'vili ile ilgili çeşitli rivayetler naklediyor:
"Bazıları
diyorlar ki: 'Derecenin anlamı; miraz ve cihad da Allah'ın erkekleri
kadınlardan üstün tutmasıdır...' Diğerleri diyorlar ki: 'Dereceden maksat;
otorite ve itaattir.' Bir diğerleri de diyorlar ki: 'Dereceden maksat; kadına
karşı sorumluluğu, üstünlüğü ona hakkını eda etmesi, görevini yerine
getirmesidir.1 İbn Abbas'da şöyle diyor: 'Onun üzerinden bütün haklarımı almam
ne güzeldir. Çünkü Aîlahu Teala şöyle buyuruyor: 'Erkeklerin, kadınlar
üzerindeki haklan, bir derece fazladır."
Sonra Taberi, bu
âyetlerin te'viliyle ilgili görüşlerden en uygun olanın İbn Abbas'ın görüşü
olduğunu söylüyor. İbn Abbas, burada Allahu Teala'nın zikrettiği
"derece"den maksadın; bazı görevlerinden dolayı erkeğin kadınını
sıkıştırmaması, hatalarını görmemezlikten gelmesi ve kendisinin kadınına karşı
olan görevini eksiksiz yapmasıdır. Çünkü Allahu Teala: "Erkeklerin,
kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır" âyetinin hemen
arkasından: "Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların
da erkekler üzerinde hakları vardır" buyuruyor. Sonra kadınlara karşı iyi
davranmaları için erkekler görevlendiriliyor... Özellikle de kadınların
erkeklerine karşı Allah'ın, yapmalarını istediği görevleri terkettikleri
zaman... Bu söz, Allah tarafından bir hatırlatmadır. Sözün zahiri haber
durumunda olsa da, anlamı, erkeklerin kadınlara karşı iyi davranmaları
isteğidir, işte böylece erkeklerin kadınlara karşı üstünlük dereceleri vardır.
Taberi tefsirinin
tahkikçisi Mahmud Muhammed Şakir diyor ki: "Ebu Cafer (Taberi)
yazdıklarını öğüt yoluyla yazmamıştır. Aksine, bağlayıcı debi ve burhanla
yazmış olup bunu peşpeşe gelen âyetlerin siyakından çıkarmıştır.
Eşit tavsiyeler:
Sonra sari, her iki
çifte eşit haklar konusunda eşit tavsiyelerde bulunuyor. Bütün bunlar
aralarında sevgi ve şefkati yerleştirmeleri ve birbirlerini en güzel biçimde
korumaları ve gözetmeleri için yapılıyor.
Erkeklere yönelik
tavsiyeler: Allahu Teala buyuruyor ki:
"Onlarla iyi
geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki hoşlanmadığınız bir şeye
Allah, çok hayır koymuş olabilir." (Nisa, 19).
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınıza iyi davranın."[191]
Abdullah b. Cabir'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınız hakkında Allah'tan
korkun. Çünkü onları Allah'ın sözüyle aldınız."[192]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Size iki zayıfın hakkını
zorlaştırıyorum; yetim ve kadın..."[193]
İbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Sizin en hayırlınız ehline
hayırlı olamnızdır. Ben ehline en hayırlı olanızım."[194]
Abdullah b. As'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizin en hayırlınız, kadınına
karşı iyi olamnızdır."[195]
Bu son hadis,
içlerinden Hz. Aişe, Muaviye ve Ebu Kebşe'nin de bulunduğu birçok değerli
sahabe tarafından rivayet edilmiştir.
Kadınlara yönelik
tavsiyeler:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kureyş kadınlarının hayırlısı,
deveye binen, küçüklüğünde çocuklara düşkün olan ve kocasını gözetendir."[196]
Ebu Uzeyne'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınızın hayırlısı, doğurgan,
sevimli, teselli edici ve itaatkâr olandır,"[197]
Abdullah b. Selam'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınların hayırlısı, baktığında
seni mutlu eden, emrettiğinde itaat eden ve olmadığın zaman namusunu ve malını
gözetendir."[198]
Haşin b. Muhsan'ın
rivayetine göre, halası Peygamber'e geldi ve Peygamber ona: 'Senin kocan var
mı?' dedi. Kadın: 'Evet', dedi. Peygamber: 'Ona karşı sen nasılsın?' dedi.
Kadın: 'Aciz olmam hariç, onu ihmal etmedim', dedi. Rasulullah: 'Sen ona nasıl
davranırsan, o senin cennetin ya da cehennemin olur', buyurdular.[199]
Abdullah b. Ebi
Evfa'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kadın kocasının
hakkını yerine getirmedikçe, Rabbinin hakkını yerine getirmiş olmaz."[200]
Enes b. Malik'den:
"Rasulullah şöyle buyurdular: "Kadın beş vakit namazım kılarsa,
Ramazanda orucunu tutarsa, namusunu korursa ve kocasına itaat ederse cennete
girer."[201]
İbn Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: İki kişi vardır ki namazı başından
ileri gitmez: Kocasına karşı çıkıp da bundan dönmeyen kadın."[202]
Muaz (r.a.) 'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kadın dünyada kocasına eziyet
etmez. Ancak, onu ceylan gözlü hurilerle evlendirdim, diyebilir."[203]
Hakları yerine
getirmeyle ilgili genel çerçeve: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onun âyetlerinden
biri de, size, nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması
ve aranıza sevgi ve acıma koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için
ibretler vardır." (Rum, 21).
Bu, eşler arasında
sevgi ve acıma çerçevesi içerisinde bütün hakların yerine getirilmesinin
gerektiği anlamına geliyor. Herhangi bir nedenle sevgi zayıflarsa, haklar
korunmuş olmaz. Fakat bu durumda acıma çerçevesi içerisinde haklar korunur.
Yani birbirine karşı duydukları acıma ve ilişkilerdeki bağlılıkla... Her ikisi
de Rasulullah'ın şu sözünü hatırlar: "Kendisi için sevdiğini kardeşi
içinde sevmedikçe, sizden biri iman etmiş sayılmaz."[204]
Genel anlamda İslâm'da kızkardeşin hakkı böyle olunca iki müslüman eşin hakları
daha da büyüktür. İslâm bağına evlilik bağı eklenmiştir. Ki bu sağlam olan bağ
hakkında Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Onlar, sizden sağlam bir misak
almışlardır." Haklan eda etme hususunda kan ve kocanın Allah'ı gözetme ve
arkadaşına, kendi nefsi için istediğini sunabildiğine bakması gerekir. Böyle
yapabilmiş ise ne güzel; eğer yapamamış ise niyetini doğrulamalı ve Allah'tan
yardım dileyerek yerine getirmelidir. Allah doğru söyleyenlerle beraberdir.
Kan ve Kocaya ait bir dizi
haklar vardır: Koruma iyi davranma, şefkatli olma, çocuk yapma, güven ve hüsnü
zan, genel ve özel durumlarda, görevlerde yardımlaşma, süslenme, cinsel
faydalanma, rahatlama kıskanma, iyilikle ayrılma... Şimdi bu hakları geniş bir
şekilde açıklayacağız: [205]
Şüphesiz ki kapsayıcı
temel hak gözetme hakkıdır. Bu hakkı, Peygamber (s.a.v.) şu hadisiyle
açıklamıştır:
İbn Ömer'den:
"Hepiriz gözeticisinizve gözetici oldığıtnuzdan sorumlusunuz. Adam
aileâni gözeticidirKadınkocasını eviri ve çocuklarını gözeticidir. Hepiniz gözeticisiniz
ve gözetmişolduğunuzdan sorumlusumz."[206]
Gözetme hakkı, bir çok
cüz'i haklan kapsamasının yanı sıra her iki çifte de arkadaşına karşı belirli
sorumluluklar yüklüyor. Şimdi bu sorumlulukları incelemeye başlayacağız. Sonra
da cüz'i haklan detaylıca açıklamaya devam edeceğiz.
Gözetme hakkı her iki
çifte önemli iki sorumluluk yüklüyor:
Evi idare etme ve
geçimi sağlama sorumluluğu, erkeğe aittir. Çocuklara bakma, onları terbiye etme
ve evin işlerini yürütme sorumluluğu, kadına aittir. Aile hayatının yürümesi,
işlerinin organize edilmesi ve görevin gerçekleşmesi için eşler arasında
sorumluluğun dağılımı gerekli bir durumdur. Böyle olunca, bir yönden bu
sorumlulukların en iyi şekilde yerine getirilmesi, diğer yönden ise sevgi ve
acıma duygularının korunması için eşler arasında dayanışma zorunludur. Burada
sözkonusu sorumluluklan biraz ayrıntılı şekilde açıklamaya çalışacağız.
Erkeğin birinci
sorumluluğu: Aileyi yönetme: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Erkekler,
kadınlar üzerinde yöneticidirler." (Nisa, 34).
Daha önce
"Eerkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır"
âyetinin tefsîriyle ilgili Taberi'nin naklettiği rivayetlerden birini aktarırken
"derece"nin itaat, yani, yönetme yönünden olduğunu söylemiştik.
Taberi tefsirinde
varid olduğu üzere: (İbn Abbas diyor ki: "Erkeklerin, kadınlar üzerindeki
haklan, bir derece fazladır" âyetindeki "derece" erkekleri
kadınlara karşı iyi davranmaya ahlâk ve mal yönünden onlan rahatlatmaya teşvik
edici bir işarettir .Yani erkeğin sorumluluklar yüklenmesi gerektiğine dair
bir vurgudur. İbni Atiyye: 'Bu çok güzel bir sözdür', diyor.)
Muhammed Abduh,
"Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır"
âyetinin tefsirinde şöyle diyor: Bu âyet, kadına bir şey yüklerken erkeğe
birçok şey yüklüyor. Bu sebeple âyetteki "derece" şu âyette geçen
yöneticilik ve maslahatı yerine getirmedir: "Allah, insanları birbirinden
üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini sağla)dıkları için
erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler." Evlilik hayatı sosyal hayat
için de bir başkan gerektirir. Çünkü bir araya gelenler, bazı konularda
görüşleri ve istekleri farklılık gösterebilir. İhtilaflarında, görüşüne
başvuracakları bir başkan olmadan işlerini yürütemezler herkes diğerinin aksini
yaparak birlik bağını koparır ve böylece düzen bozulur.
Erkek başkanlığa daha
layıktır. Çünkü o maslahatı daha iyi bilir, gücü ve malıyla iş yapması daha
fazladır. Bu yüzden erkek, şer'an, kadını koruma ve iı.ıl.Uabim sağlamakla
sorumludur. Kadın ise iyi şeylerde ona itaat etmekle sonunludur.)[207]
Kiıoik ya da büyük
olsun her müessesede işleri idare eden bir başkanın bulunması fıtri bir
durumdur. Bu fıtrî durumu bilimsel yönetim kuralları da destekliyor. Bu sebeple
ailenin bir müessese olması itibariyle ona bir başkan gerekir. Başkanlığın
kadına mı, erkeğe mi verilmesi gerekir? Kadın ve erkek şu hususta ihtilaaf
etmezler; çoğunlukla erkekte aklın duyguya üstün geldiği, kadında ise
duygunun, sevginin üstün geldiği görülür. Bunun yanısıra bedeni ve psikolojik
farklar vardır; kadın, bedenen son derece hareketlidir. Kadın bazı dönemlerde
bedeni ya da psikolojik zaaflar gösterebilir. Bu durumlar onu toplumsal
hayattan uzaklaştırır; her hamilelik, doğum ve emzirme dönemleri gibi. Ama
erkek genellikle hareket ettirici güce ve dışardaki olumlu mücadeleye teşvik
eden kaygıya sahiptir. Oysa kadında genellikle teşvik edici kaygı çocukları ve
ev işleri eksenlidir. Buna ek olarak erkekler için evin dışındaki yaşamda
erkeklerle haşır-neşir olma imkânları daha geniştir. Dolayısıyla dış dünyadaki
genel çalışmaları daha isabetli ve fazla kazanmasına imkân tanır. Evin
reisliğini üstlendiği zaman aile işlerinin istikrarı daha iyi olur.
Buna şunu da
ekleyelim: Ailedeki reislik, despotlukla değil, şurayladır. Zira şura,
müslümanın her işinde başvurduğu bir prensiptir. Sonra o şer'idir. Yani, birçok
şer'i kural onu hükme bağlıyor. Bu kurallardan bir tanesi: "Erkeklerin
kadınlar üzerinde bulunan haklan gibi, kadınlarında erkekler üzerinde haklan
vardır." Bunun yanında evlilik, boşanma ve muaşeret ada-bıyla ilgili bütün
hükümler. Yine, hayata hakim olan ve hayatı hayra doğru yönlendiren ahlâkî
değerlerin tamamı... Son olarak, aile reisliği, sevgi ve dostluktur.
Muhammed Abduh ,"
Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidir" âyetinin tefsirinde diyor ki: Bu,
başkan olan kimsenin kendi irade ve seçimiyle tasarrufta bulunduğu
başkanlıktır. Bunun anlamı, iradesi elinden alınmış, mecbur edilmiş başkan
olma demek değildir. Başkan başkanlığının yüz yüze olduğu işleri yapar. Bir
kimsenin başkasına yönetici olması, onu yönlendirmesi ve yönlendirdiği
şeylerin hayata geçirilmesini gözetmesidir. Yani, onun çalışmalarını ve
eğitimini gözetmesidir. İşte bunlardan biri de evin korunması ve oradan
ayrılmamadır. Yakın akrabaları ziyaret dahi olsa belirli vakitlerde erkeğin
kadınından izin alarak ve onu razı ederek gitmesi. Bazılarının bazılarına
üstün olmasından maksat; erkeklerin kadınlara üstün olmasıdır; şayet,
"onlar kadınlara üstün kıldığı" ya da: "Kadınlar üzerine üstün
oldukları" denilse idi, bizim söylediğimiz anlam için daha uygun ve daha
açık olurdu. Aslında bu âyetteki hikmetle şu âyetteki hikmet aynıdır
"Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin." Bu
âyet kadın ve erkeğin bir şahsın bedeni gibi; erkeğin baş, kadının ise gövde
mesabesinde olduğunu ifade ediyor. Üstünlük iki kısımdır: Fıtrî üstünlük kesbî
üstünlük. Fıtrî üstünlük, erkeğin mizacının daha güçlü, daha mükemmel, daha
sağlam ve daha güzel olmasıdır. Ben size, erkek kadından daha güzeldir, desem,
bunu garip karşılarsınız. Çünkü bunun aksine güzellik, yaratılışının tamamlanması
ve kemale ermesi için kadına verilmiştir. Mizacın güçlü oluşuna, aklın güçlü
oluşu meselelerin ilke ve gayelerine bakmada bakış açışının doğru oluşu takip
eder. Doktor ve bilginlerin deyişiyle; sağlam akıl, sağlam vücutta olur. Bunu
da kesbî işlerde basan takip eder; erkek kazanmaya , üretmeye ve işlerde
tasarrufta bulunmaya daha yeteneklidir.[208]
Bu açıklamayla,
yöneticiliğin müslüman erkeğe isnad edilmesinin hikmetini görüyoruz. Gerçi her
ne kadar sorun olsa da bu reisliğin erkeğe verilmesi ilkesinden
kaynaklanmıyor. Aksine reisin şahsi zayıflığından ve kötülüğünden ya da reis
olduğu kimsenin şahsından ve yahutta her ikisinden kaynaklanıyor. Her
müessesede başkan ve yönetimi altında bulunan fertler arasındaki ilişkiyi ve
her ferdin yetkilerini belirleyen bir sistem varsa , bu durumun aynısı aile
için de geçerlidir. Fakat her ne kadar ilişkileri ve yetkileri belirleyen
sistem olsa da fiili uygulama konulmuş sistemin tam tersi olabiliyor. Bu sisteme
karşı çıkmaya açık bir şekilde olur ki, bu durumda mahkemeye başvurulur yada
bazen yetkinin sadece kötü kullanılması şeklinde olur. Bunun da karşılıklı
sevgi anlayışla çözülmesi gerekir. Çünkü aile yapısının korunması, karşılıklı
anlayış ve sevgi temeline bağlıdır. Aile, özellikleri olan bir müessesedir.
Birinci olarak sevgi üzerine kurulmasıdır. Sonra aile içerisindeki ilişkilerin
bir benzeri diğer müesseselerde görülemez. Aile, ferdin hayatının tamamını
kuşatır; cinsi istifade, yeme-içme, mesken, çocukların gözetilmesi... İşte
böylece aile Kur'an'ın ifadesiyle "huzur bulma" dır: "Kendi
nefislerinizden sizlere huzur bulacağınız eşler yarattı."
O halde kadınla erkek
arasındaki ilişki diğer ilişkilere göre çok özel ve çok derindir. Bu ilişkinin
derinliği ve özelliğinin neticesi olarak yargı organının çok az müdahale
etmesi gerekir. Bu müdahale de gerek erkeğin yetkisini kötü kullanmasını
düzeltme gerekse kocasına itaat etmeyen kadını itaat ettirme olsun çok zorlu
durumlarda olur. Öyle ki bu aralarını bulmak için bir aracılık olup en dar
sınırlar içerisinde yapılması gerekir...
Yöneticilik
sorumluluğunu en iyi biçimde yerine getirmek için eşler arasında işbirliği:
Şu noktalarda
işbirliği yapılabilir:
a) Kadının
kocasına itaat etmesi: Burada itaatin adabı, kalbten kaynaklanması; rıza ve
sevgiyle olması, iyilik sınırları içerisinde olup bunu aş-mamasıdır. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah'a masiyette itaat yoktur. İtaat sadece
iyiliktedir."[209]
b) Aileyi
ilgilendiren meselelerde eslerin istişare etmesi: Biliyoruz ki şura,
Peygamber'in hayatın her alanında; aile içi-aile dışı, özel ve genel durumlarda
önem verdiği bir konuydu. Zira Peygamber, Allahu Teala'nın "onların
işleri aralarında şurayladır" buyruğuna boyun eğiyordu. Bazı aile işleri
hususunda erkeğin kadınıyla istişare etmesi gerekir. Yine istişare bazen eşlerden
birinin isteği üzerine olabileceği gibi bazen de başka bir teşebbüs üzere
olabilir. Böylesi bir kutsal istişare örneğini Ümmü Seleme, Hudeybi-ye günü
Rasulullah'a sunmuştur.
c) Erkeğin
seferde olması durumunda kadının ev işlerini yürütmesi: Kadının, kocasına
itaatıyla ilgili örnekler:
Ebu Hureyre'den:
"Adamın biri Peygamber(a.s.)'a geldi. Peygamber yemek için hanımlarına
gönderdiğinde hanımları:'Sudan başka bir şeyimiz yoktur', dediler. Rasulullah:
'Bunu kim misafir eder?' dedi. Ensar'dan bir adam: 'Ben', dedi. Adamı alıp
evine götürdü ve hanımına: 'Rasulullah'in misafirine ikram et', dedi. Bunun
üzerine kadın: 'Bir çocuğu doyuracak yemek var', dedi. Adam: 'Yemeğini hazırla,
lambanı yak ve çocuklar akşam yemeği isterlerse onları uyut1, dedi. Kadın
yemeğini hazırladı, lambasını yaktı ve çocuklarını uyuttu. Sonra kalkıp
lambayı düzeltme bahanesiyle onu söndürdü. Yemeği sadece misafire yedirerek,
öylece sabahladılar. Sabahleyin Rasulullah'a durumu anlattılar ve bunun
üzerine şu âyet nazil oldu: 'Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi
(kardeşlerini)nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa,
İşte onlar başarıya erenlerdir." (Haşr, 9).[210]
Abdullah b. Mes'ud'un
karısı Zeyneb kocasına: "Sana ve evimdeki yetimlere sadaka vememden
dolayı sevap alır mıyım, bunu Rasulullah'a sor, dedi. O da : 'Sen Rasulullah'a
sor, dedi. Bunun üzerine hemen Hz. Peygam-ber'e gitti.[211]
Ata'dan:
"Rasulullah döneminde Ensardan bir adam oruçlu iken kadınını öptü.
Kadınından bunu Rasulullah'a sormasını istedi, o da sorduğunda Rasulullah
şöyle buyurdu: Allah'ın Rasulü'de böyle yapıyor...[212]
İşte böylece erkeğin
hikmeti ve kadının yardımıyla yöneticilikte herhangi bir sorun çıkmadan aile
gemisi yürür....
Erkeğin kadınından
istişare talehetmesine örnekler:
Mü'minlerin annesi
Aişe (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah'a ilk görünene vahiy salih rüya
şeklindeydi. Hira mağarasında Cibril kendisine geldiğinde şöyle demişti:
'Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en
büyük Kerem sahibidir.' Rasulullah, bunlarla beraber döndüğünde göğsü
titriyordu. Hatice binti Hüveylid'in yanına girdi ve 'Beni örtün, beni örtün',
diyordu. Onu örtüler. Korku kendisinden gidince başından geçenleri Hatice'ye
anlattı ve kendisinden korktuğunu söyledi. Bunun üzerine Hatice: 'Hayır,
korkma! Allah'a yemin olsun, Allah seni asla utandırmayacak. Sen akrabalarla
ilişkiyi koparmıyorsun, kimsesizlere sahip çıkıyorsun, yoksulu doyuruyorsun,
misafire ikram ediyorsun ve hakkı sahiplerine döndürüyorsun', dedi. Sonra
Hatice Varaka b. Nevfel'i çağırdı. Varaka, Hatice'nin amcası oğlu olup
cahiliyede ona yardım ediyor ve İbrani-ce yazmayı biliyordu. Hatice Varaka'ya:
'Ey Amcamın oğlu! Kardeşinin oğlunu dinle'. Varaka, Rasulullah'a: 'Ey
kardeşimin oğlu! Ne gördün', dedi. Rasuîullah da, gördüklerini ona anlattı.
Varaka O'nu dinledikten sonra: 'Bu, Allah'ın Musa'ya indirdiği Cibril'dir',
dedi"[213]
Rasulullah (s.a.v.),
Hatice'ye: "Nefsimden korkuyorum" sözü ve şikayetiyle, sanki onun,
Hira mağarasında kendisine arzedilen şey hakkında görüşünü istiyordu. Onunla
istişare ediyordu. Nitekim Hatice'nin sözleriyle rahatlamıştı. Sonra Hatice
Varaka b. Nevfel ile durumu değerlendirmesine işaret ettiğinde, Rasulullah bu
istişareyi de kabul etmiştir.
Ebu Bekir b.
Abdurrahman rivayet ediyor: "Rasulullah, Ümmü Seleme evlendiğinde yanında
sabahlayarak ona: 'Sen ehlinin yanında değersiz değilsin. İstersen yedi gün
kalayım. İstersen üç gün kalayım' dedi. O da: 'Üç gün1, dedi."[214]
Cabir (r.a.)'dan
rivayetle şöyle diyor: "Hendek günü hendek kazıyorduk...[215]
Sonra Rasulullah kalktı karnında taş bağlıydı. Böylece hiçbir şey tatmadan tam
üç gün geçirdik. Rasulullah izin alarak eve gittim ve karıma: 'Ra-sulullah'tan
birşey gördüm ki buna asla sabredilmez. Evde birşey var mı?' dedim. Oda: 'Arpa
ve bir dişi oğlak var', dedi. Oğlağı kestim, karım da arpayı un yaptı. Bu
oğlakla bir kazan et yaptık. Sonra Rasulullah'a gelerek biraz yemek
hazırladığımızı, kendisine ve bir-iki kişiye yetebileceğini, söyledim.
Rasulullah: 'Ne kadar?1 diye sordu. Ben de ne kadar olduğunu söyledim. Rasulullah:
'Kadınına söyle gelinceye kadar eti kazandan ekmeği de fırından çıkarmasın',
buyurdu. Rasulullah, Ensar ve muhaciri ve onlarla beraber o-lanlan yanında
getirdi', dedi. Kadın: 'Sana sordu mu?', dedi. Ben de: 'Evet1, dedim. (Bunun
üzerine kadın: 'Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Biz, yanımızda ne olduğunu O'na
haber verdik', dedi.) Rasulullah: 'Buyurun girin, sıkışmayın', dedi. Sonra
ekmeği keserek üzerine et koyup misafirlere vermeye başladı. Herkes doyuncaya
kadar yedi ve hâlâ kazanda yemek vardı. Rasulullah: 'Kadına kalan yemekten
yemesini ve aç insanlara vermesini', söyledi."27
Enes b. Malik'ten:
"Ebu Talha, Ümmü Seleme'ye şöyle dedi: 'Rasulul-lah'ın sesini zayıf bir şekilde
işittim, belli ki karnı aç, yanında bir şey var mı?1 O da: 'Evet', dedi. Bunun
üzerine bir arpa ekmeği çıkardı ve beze sararak elimin altına sıkıştırıp beni
Rasulullah'a gönderdi. Onu götürdüğümde Ra-sulullah'ı mescidde insanlarla
otururken buldum. Yanlarına girdiğimde, Ra-sulullah: 'Seni Ebu Talha mı
gönderdi?' dedi. Ben de: 'Evet',dedim. Rasulullah, beraberinde olanlara:
'Haydi kalkınız1, dedi. Onlarla beraber ben de oradan ayrıldım ve Ebu Talha'ya
geldiğimde durumu haber verdim. Bunun üzerine Ebu Talha: 'Ya Ümmü Seleme!
Rasulullah, insanları beraberinde getirdi ama yanımızda onları doyuracak
yemeğimiz yoktur1, dedi. Ümmü Seleme de: '[216]Allah
ve Rasulü daha iyi bilir1, dedi. Ebu Talha, Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah:
'Ey Ümmü Seleme! Neyin varsa haydi getir', dedi. Ümmü Seleme de o ekmeği
getirdi. Rasulullah, bir kaba ekmeği bölmesini, istedi. O da böldü. Sonra
Rasulullah, yemeğe maşaallah, diyerek on kişi çağırmasını, istedi. On kişi
gelerek karınlarını doyurup çıktılar. Sonra on kişi daha çağırmasını istedi.
Onlar da gelerek karınlarını doyurup çıktılar. Oyleki bu sayı yetmiş ila seksen
kişiye ulaştı."[217]
Misvar b. Mahreme ve
Mervan b. Hakem'den rivayetle şöyle diyorlar:
"Hudeybiye
Sulhu'nün yazılması bittikten sonra Rasulullah (s.a.v.), ashabına: 'Kalkın
kurban kesin ve tıraş olun', buyurdu. Misvar diyor ki: 'Andolsun ki, onlardan
hiçbir buna kalkmadı. Ta ki bunu üçkez tekrarladı. Onlardan hiçbiri kalkmayınca
Rasulullah, Ümmü Seleme'nin yanma girerek ona, sözünü kimsenin dinlemediğini
söyledi. Ümmü Seleme: 'Ey Allah'ın Peygam-ber'i! Bunu istiyor musun? Dışarı çık
ve kurban kesinceye kafdar onlardan hiçbiriyle konuşma. Sonra berberini
çağırarak tıraş ol1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah dışarı çıkarak bunların
aynısını yaptı. İnsanlar bunu görünce kalkarak kurban kestiler ve birbirlerini
tıraş ettiler."[218]
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) Ensar'dan bir kadını babasından Cüleybib'e istedi.
Babası: 'O halde evet', dedi. Rasulullah, annesine de haber vermesini istedi.
Adam karısına durumu haber verdi."[219]
Rasulullah bu
hadisinde, kızını evlendirirken, adamın karısıyla istişare edebileceğini
belirtiyor. Velev ki kızı isteme teklifi ya da emri kendisinden gelse bile.
Buna göre "kızları hususunda kadınlarla istişare ediniz"[220]
hadisi senet yönüyle zayıf olsa da asıl itibariyle sahihtir.
Eşler arasındaki
istişare örneklerini
Hz. Ömer'in hanımının
bir girişimiyle noktalıyoruz.
Ömer b. Hattab şöyle
diyor: "Andolsun ki, biz cahiliyede kadınları hiçbir işe katmıyorduk. Ta
ki Allah onlarla ilgili indirdiğini indirdi, anlara ayırdığını ayırdı. (Bir
rivayette ise[221]': Biz cahiliyede
kadınları hiçbir şey saymıyorduk. İslâm gelince, onlar hakkında Allah'tan
dolayı üzerimizde haklan olduğunu gördük.). (Bir başka rivayette[222] Biz
Kureyş topluluğu, kadınlara karşı üstünlük taslıyorduk. Ensar'ın yanına
gittiğimizde, kadınların onlara üstün davrandığını gördük. Kadınlarımız böyle,
ensar kadınlarının edebini almaya başladılar.) Ömer diyor ki: 'Bir meseleyi
kendi kendime düşünüyor ve istişare ediyordum'. Kadınım: 'Şöyle şöyle yapsan',
dedi. Ben de ona; sana ne oluyor, niçin buradasın Benim yapmak istediğim işten
sana ne? dedim. 'Hayret, ya Hattab'in oğlu! Sen istişare yapmak istemiyor
musun?' Senin kızın dahi kızgın olduğu bir günden Rasulullah'la istişare
yaptı', dedi."[223]
Kadının kocasıyla
istişare etme istemesine dair örnekler:
İbn Abbas'ın kölesi
Kureyb'den: "Haris'in kızı Meymune, Peygamber'-den izin almadan bir cariye
azad etti. Kendisine Rasulullah'ın sırası gelince: 'Ey Allah'ın Rasulü!
Cariyemi azad ettiğimi hissetin mi?' dedi. Rasulullah: 'Böyle mi yaptın?' dedi.
'Evet', dedi. Rasulullah: 'Onu dayılarına verseydin daha fazla ecir alırdın',
buyurdu."[224]
Rasulullah'ın:
"Onu dayılarına verseydin daha fazla ecir alırdın" sözünden, eğer
Peygamber'le istişare etseydi daha fazla ecre ulaşırdı anlamı çıkıyor. Bundan
kadının kocasıyla istişare etmesinin güzel bir fazilet olduğunu sanıyoruz.
Abdullah b. Ka'b, o da
babası Ka'b'dan rivayetle şöyle diyor: "Bedir ve Zorluk seferi hariç,
Rasulullah'ın bütün seferlerine katılan ve tövbesi kabul edilen üç kişiden biri
olan babam Ka'b b. Malik'ten işittim, şöyle diyordu: 'Rasulullah iki
arkadaşımla konuşulmasını yasakladı. Savaşlardan geri kalan başka hiç kimseyle
konuşulmasını yasaklamadı. Bunun üzerine insanlar bizimle konuşmaktan kaçındılar.
Uzun süre bu şekilde yaşamaya devam ettim. Sonra Allah, Peygamber'ine
tevbemizi kabul ettiğini içeren âyetini indirdi. Peygamber bu sırada Ümmü
Seleme benim hakkımda iyi düşünüyor ve sorunumla ilgileniyordu. Rasulullah
(s.a.v.): 'Ey Ümmü Seleme! Ka'b'ın tevbesi kabul olundu1, dedi. Ümmü Seleme:
'Beni ona göndermiyorsun ki müjde vereyim', dedi. Rasulullah: 'O zaman insanlar
sizi rahatsız ederler, gece boyunca uykunuzu engellerler1, buyurdu."[225]
Aile islerini
yürütmede -kocası olmadığı zaman-kadının kocasına vekillik yapmayla ilgili
örnekler:
Abdullah b. Selam'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınızın hayırlısı;
baktığınızda sizi mutlu eden, emrettiğinizde size itaat eden ve olmadığınız
zaman malınızı ve namusunuzu koruyandır."[226]
Katade'den rivayetle
şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlardan erkeklere bakmamaları ve
onlarla konuşmamaları üzere biat aldı. Abdurrah-man b. Avf dedi ki: 'Biz
kadınlarımızın yanında olmuyoruz ve bu sırada misafirlerimiz geliyor.' Bunun
üzer ine,'onlara zorluk yoktur' dedi."[227]
Erkeğin ikinci
sorumluluğu: Ailenin geçimini sağlama:
Ailenin geçimini
sağlama erkeğin sorumluluğundadır. Bunun esası ise para kazanmaya gücü
yetmesidir. Diğer taraftan -hamilelik ve doğum me-şekkatinden sonra- çocuklara
bakma kadının sorumluluğundadır. Yine ev işlerinin idaresinden de kadın
sorumludur. Bunlarla uğraşması kadım para kazanmaktan ahkoyar. Hafız İbn
Hacer'in ifadesiyle 'Kadın erkeğinin hakkını kazanmasıyla mahpustur."[228]
AUahu Teala buyuruyor
ki:
"Allah, insanları
birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini
sağla)dikları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler." (Nisa,
34).
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Onların rızıklan ve giysileri
iyilikle sizin üzerinizdedir."[229]
Ömer (r.a.)'den:
"Peygamber (s.a.v.) Nadiroğulları'mn hurmasını satıyordu ve bu maldan
kendi ehlinin bir sene yiyeceği kadarını alıyordu."[230]
Daha birçok değerli
nass vardır ki bu sorumluluğu tesbit etmekle kalmayıp aksine, erkeği, kadın ve
çocuklarını her yönüyle rahatlatması için teşvik ediyor, bunu sevap şeklinde
kabul ediyor. Hatta bunu ne kadar büyük olursa olsun yapılan hayırların başı
görüyor.
Ebu Mes'ud
el-Ensari'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Müslüman bir erkek
ailesini koruma gayesiyle geçimini sağlarsa, o bir sadakadır."[231]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah sizden birinize hayır
verirse, kendisinden ve aile halkından başlasın."[232]
Sa'd b. Ebi Vakkas'dan
rivayetle şöyle diyor: "Ben Mekke'de hasta iken Rasulullah (s.a.v.) beni
ziyaret ediyordu ve diyordu ki: 'Ne infak edersen o senin için sadakadır.
Kadınına verdiğin bir lokma dahi..."[233]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah yolunda infak ettiğin bir
dinar, köle azad etmek için infak ettiğin bir dinar. Bunlar içerisinde ecir
yönünden en büyüğü ailene infak ettiğindir."[234]
Eşler arasında
dayanışma:
Sorumluluğun iyi bir
şekilde yerine getirilmesi için eşler arasında dayanışmanın güzel ve gerekli
olduğunu önceden söylemiştik. Velev ki bu sorumluluk onlardan birinin üzerinde
olsun... Erkeğin üzerinde olan bu geçim meselesinde dayanışma şu şekilde
olabilir:
a) Kadının
kocasının malından evine iyilikle harcaması: (Koca cimri biriyse haberi olmadan
harcama yapabilir).
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarını zın hayırlısı, deveye
binen saliha Kureyş kadınlarıdır. Onlar küçükken çocuklarına düşkün olurlar ve
kocalarının mallarını gözetirler."[235]
Aişe (r.a.)'dan:
"Utbe'nin kızı Hint: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır.
Onun haberi olmadan aldığım hariç bana ve çocuklarıma yetecek kadar vermiyor1,
dedi. Rasulullah: ' Sana ve çocuklarına yetecek kadar iyilikle al',
buyurdular."[236]
b) Kadının
kocasının malından iyilikle tasaddukta bulunması:
Aişe (r.a.)'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın kötü şeyler hariç evinin
yemeğinden infak ederse infak ettiği şeyin ecrinden kendisine ve kazanan
kocasına pay vardır."[237]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın kocasının kazandığından
onun emri olmadan infak ederse ecrin yansı onundur. (Başka bir rivayette[238]
ecrin yarısı kadınındır.)"[239]
Esma (r.a.)'dan:
"Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulu! Zübeyr'in bana getirdiğinden başka hiç
bir malım yoktur. Bundan tasadduk edebilir miyim?' Rasulullah: 'Tasaddukta
bulun, kabını tutma (cimri davranma) Allah'ta sana kabını tutar."[240]
c) Kadının
kocasının malından iyilikle hediye etmesi:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah evlendi ve ehlinin yanına girdi. Enes diyor ki: 'Annem Ümmü
Seleme yemek hazırladı ve bana: 'Ey Enes! Bunu Ra-sulullah'a götür ve benim
gönderdiğimi söyle, kendisine iyi dileklerde bulunduğumu ve bunun bizden
kendisine az bir şey olduğunu belirt', dedi. Enes diyor ki: 'Onu Rasulullah'a
götürdüm ve annemin söylediklerini ilettim. Rasulullah: 'Onu bırak', dedi.
Sonra: 'Git falanı, falanı ve karşılaştığın kimseleri çağır' dedi..."[241]
d) Kadının
fakir kocasına yardımcı olması:
Eğer kadının miras ya
da mesleki çalışmadan dolayı fazla malı varsa, kocasının gelirinin yetersiz
olduğu durumlarda yardım etmesi güzeldir. Böylece kadın bir taraftan ailedeki
yaşamı kolaylaştınrken, diğer taraftan kocasının para kazanmadığı durumlarda
kadının harcama yapma yönü gelişir. Kadın kocasına yardımcı olduğu zaman iki
fazilet gerçekleşir. Yakınlık bağı fazileti ve Allah yolunda sarfetme fazileti.
Abdullah'ın karısı
Zeyneb'ten: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Ey kadınlar topluluğu!
Takılarınızla da olsa sadaka verin. Zeyneb (r.a.) diyor ki: 'Abdullah'a geldim
ve: 'Sen fakir bir adamsın, Rasulullah, bize sadaka vermemizi emretti.
Rasulullah'a git ve sor; size verdiğim sadakadan dolayı ecir alır mıyım? Eğer
ecir almaz isem sizin dışıruzdakilere vereyim', dedim. Abdullah da 'sen git ve
sor', dedi. Rasulullah (s.a.v.)'e gittim. Kapıda En-sar'dan bir kadın bekliyordu.
Onun sorunu da benim sorunum gibi idi.. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
'Bunlardan her birinin sadakası için iki ecir vardır. Biri yakınlıktan dolayı
olan ecir, öbürü de sadakadan dolayı olan ecir."[242]
Ebu Said Hudri'den:
"Bir gün İbn Mes'ud'un karısı Zeyneb gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sen
bugün bize sadaka vermemizi emrettin. Yanımda kendime ait takılarım vardı.
Bunları sadaka olarak vermek istedim. Fakat İbn Mes'ud, kendisinin ve oğlunun
sadaka vereceğim kimselerden daha fazla sadakaya layık olduklarını iddia etti.
Ne buyuruyorsunuz?' dedi. Rasulullah (s.a.v.) buna cevap olarak: 'İbn Mes'ud
doğru söylenmiştir. Kocan ve oğlun, sadaka vereceğin kimselerden daha fazla
sadakaya layıktır', buyurdu."[243]
Fethu'l-Bari'den
nakledilmiştir: "İyad, Hz. Zeyneb'in kendi gelirinden tasadduk ettiğine
işaret etmiştir. Yine Tahavi'nin yaptığı rivayette Hz. Zey-neb'in el sanatı
olduğunu ifade etmiştir."[244]
Kadının aileye infakta
bulunması kocanın ölümünden sonra da sürebilir:
Zeyneb oda Ünımü
Seleme'den rivayetle şöyle diyor: "Ben: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ölen kocam
Ebu Seleme'nin çocuklarına infak ettiğim zaman bana ecir olur mu? Onlar benim
de çocuklarımdır' diye sordum. Rasulullah (s.a.v.): 'O çocuklara infakta bulun!
Onlara verdiğin sadakaların ecri vardır' buyurdu."[245]
İşte kocası fakir
düştükten ya da öldükten sonra geçimi zorlaşan yoksul bir kadının kendi
geçimini ve çocuklarının geçimini sağlamak için dilenciliğe başvurması:
Hz. Aişe'den rivayetle
diyor ki: "Bana bir kadın, beraberinde iki kız çocuğu olduğu halde gelip
dilendi. Benim yanımda bir hurmadan başka bir şey yoktu. Hurmayı kadına verdim
ve çocuklarına paylaştırdı. Sonra kalktı ve gitti. Rasulullah (s.a.v.) yanıma
gelip de durumu anlattığımda şöyle buyurdu: 'Bu yetim kızlara kim velilik
yaparsa bunlara iyi davransın. Bu onun için ateşe karşı bir perde olur."[246]
e) Kadının
kendi malından infakta bulunması için kocasıyla istişare etmesi:
Abdullah b. Amr'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince bir hutbe verdi. Hutbesinde
şöyle buyurdu: 'Kocasının izni olmadan bir kadının infakta bulunması caiz
değildir."[247]
Vasıla'dan rivayetle
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kocasının izni olmadan bir kadının
kendi malından aşın bir şekilde infak edemez."[248]
Bu hadisi Ubade b.
Samit'in de bulunduğu bir çok sahabe rivayet etmiştir."[249]
Bununla birlikte
kadının kendi malını tasarruf etmede ki bağımsızlığını ve özgürlüğünü ifade
eden hadisler de vardır:
İbn Abbas'tan
rivayetle şöyle diyor: "Ramazan ve Kurban bayramlarında Rasulullah'la
birlikteydim. Kadınlar geldi. Rasulullah kadınlara nasihat ederek sadaka
vermelerini emretti. Onların ellerini kulak ve boyunlanndaki takılan uzatarak
Bilal'e verdiklerini gördüm."[250]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Bu hadisle, kadınların kocalarının izni olmadan malından sadaka
verebileceğine ya da bazı Malikilerin hilafına üçte bir gibi belirli miktannı
sadaka verebileceğine delil getirmiştir."[251]
Esma (r.a.)'dan:
"Zübeyr yanıma girdi. Cariyenin parası da bendeydi. Zübeyr: 'Onu bana ver'
dedi. Ben de, 'infak ettim1 dedim."[252]
Haris'in kızı Meymune'den:
"Meymune (r.a.) bir cariye azad etmiş ve Peygamber'den de izin almamıştı.
Rasulullah'ın mutad sırası Meymune'ye gelince Meymune: 'Ey Allah'ın Rasulü!
Farkında mısın? Ben cariyemi azad ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Öyle mi
yaptın?' deyince, Meymune: 'Evet azad ettim' dedi. Bunun üzerine Rasulullah:
'Eğer cariyeyi dayılarına verseydin ecrin daha fazla olurdu' buyurdu."[253]
Buhari bu hadisi,
"Kocası olmadan kadının hibe yapması ve kocası olduğunda cariye azad
etmesi" babında naklediyor. Eğer kadının aklı eriyorsa bu caizdir. Ama
aklı ermiyorsa caiz değildir. Zira Allahu Teala: "Mallarınızı aklı
ermezlere vermeyin" buyuruyor.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Bu hükmü cumhur, söylüyor. (Yani, akıllan erdiği sürece kadınların
hibe yapması ve köle azad etmesinin caiz oluşu). Tavus, buna karşı çıkarak,
kesin bir şekilde menetmiştir. Malik'e göre ise: Kocasının izni olmadan kadın
aklı erer halde de olsa malın üçte birinden fazlasını vermesi caiz değildir...
Cumhurun, kitap ve sünnete bir çok delili vardır. Tavus da Amr b. Şuayb'ın
babasından o da dedesinden rivayet ettiği hadisi delil getirmiştir: "Bir
kadının kocasının izni olmadan malından infakta bulunması caiz değildir."
Bu hadisi Ebu Davud ve Nesai de rivayet etmiştir. İbni Battal diyor ki:
"Bu babın hadisleri sahihtir. Bu hadisleri İmam Malik de en az şeye
hamlederek malın üçte biri şeklinde sınırlamıştır. Ancak Malik'in hamlettiği
gibi bu babın hadislerinden öyle bir sınırlama varid olmamıştır."[254]
Kadının kocasından
izin almasını hoş karşılayarak delillerin arasını birleştirmek mümkündür. Bu
hoş karşılama da Rasulullah'ın Meymune'ye: "Onu dayılarına verseydin daha
fazla ecir alırdın", sözüne dayanıyor. Adeta Rasulullah (s.a.v.) lisanı
haliyle: "Şayet benimle istişare etseydin, onu dayılarına vermeni söylerdim"
diyor...
İstişare, müslümanun genel
olarak her işinde başvurduğu salih bir amel ve güzel bir ahlâktır. Bu, ailevi
dayanışmayı güçlendirmek ve ailenin birliğini pekiştirmek için daha da
önemlidir. [255]
Kur'an kadının bakım
konusundaki sorumluluğunu tesbit etmiştir. (Doğum ve hamilelikteki meşakkatin
büyüklüğü)
Kadının, çocuğunun
bakımı konusundaki sorumluluğu doğumla başlamaz; onu, bir süre karnında cenin
olarak taşır. Allahu Teala buyuruyor ki:
"Biz insana, ana
babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle
doğurdu. (Ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürdü"
(Ahkaf sûresi, 15).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Biz, insana,
ana-babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflk üstüne zayıflık çekerek
(kamında) taşmıştır. Onun süttenkesilmeside iki yıl içinde olmuştur. Bana ve
anana-babaıa şükret, dönüş banadır." (Lokmansûresi, 14)
"Anneler,
çocuklarını emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için-tam iki yıl emzirirler..."
(Bakara sûresi, 233).
Kadının çocuğuna bakma
sorumluluğuyla ilgili Kur'an'dan örnekler: (Kadında annelik duygusunun
derinliği)
İşte Musa'nın (a.s.)
annesi çocuğunu kaybettiğinde kalbi bomboş kalıyor. Sonra Allahu Teala onu
çocuğunun bakımını vermekle nimetlendiriyor:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Musa'nın
annesine: 'O (çocuğu)nu emzir, başına birşey gelmesinden korkuyorsan (bir
sandık içinde) onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme biz onu tekrar sana
geri vereceğiz ve onu elçilerden yapacağız' diye vahyettik." (Kasas
sûresi, 7).
"Musa'nın
annesinin gönlü bomboş sabahladı (meraktan çıldıracak oldu). Eğer biz
(va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık,
nerdeyse işi açığa vuracaktı." (Kasas sûresi, 10).
"Böylece biz onu,
annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin
gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler" (Kasas sûresi, 13).
Yine Firavun'un
karısı, kendi annelik duygularım tatmin etmek için, çocuğun bakımında insaflı
davranıyor:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Firavun'un
karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): 'Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok
sevimli bir çocuk). Onu öldürme, belki bize yaran dokunur, yada onu evlat
ediniriz', dedi. (Onu almakla hata ettiklerini) anlamıyorlardı. (Kasas sûresi,
9).
Yine Imran'ın karısı,
çocuğunu Allah'ın evine hizmete adıyor ve ona hayır duada bulunuyor:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"îmran'ın karısı
demişti ki: 'Rabbim, karnımda olanı hür olarak sana adadım, benden kabul buyur;
şüphesiz Sen işitensin, bilensin'. Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu
bildiği halde- şöyle dedi: 'Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir.
Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden sana
ısmarlıyorum.' Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki
gibi yetiştirdi." (Al-i İmran sûresi, 35-36-37)
Kıyamet gününün
korkusundan başka hiçbir şey annelik duygusuna galip gelemez:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey insanlar,
Rabb'inizden korkun, çünkü (kıyamet) saati dehşeti depremi cidden korkunç bir
şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emziren, emzirdiğinden geçer; her gebe, yükünü
bırakır..." (Hac sûresi, 1-2).
Rasulullah (s.a.v.),
kadının, çocuğun bakımı konusundaki sorumluluğunu tayin ediyor:
Abdullah b. Ömer
(r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah(s.a.v.) buyuruyor: 'Hepiniz
gözeticisiniz ve hepiniz gözettiğinizden sorumlusunuz. Kadın kocasının evi ve
çoccuklanmn gözeticisidir ve bunlardan sorumludur.[256]
Rasuiullah (s.a.v.)
çocuklarını iyi gözeten kadınları övüyor:
Ebu Hureyre (r.a.)'den
rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.) buyuruyor: 'Kadınların hayırlısı deveye
binendir, Kureyş kadınlarının en salih olanı da küçükken çocuğuna düşkün
olandır."[257]
Rasuiullah (s.a.v.)
anneyi çocuğunu iyi gözetmeğe teşvik ediyor:
Abdullah b. Amir (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.), bizim evde oturduğu bir gün annem beni
çağırarak, şöyle diyordu: 'Ey Abdullah! Gel, sana birşey vereceğim'. Rasuiullah
(s.a.v.): 'Ona ne vermemizi istedin?1 dedi. 'Ona, hurma vereceğim', dedi.[258]
Bunun üzerine Rasuiullah (s.a.v.): 'Eğer ona bir şey vermeseydin, yalancı
olarak kaydedilecektin', buyurdu. [259]
Hacer, oğlu ismail'i
gözetiyor ve onu kaybetmekten korkuyor:
İbn Abbas (r.a.)'dan:
"Sonra İbrahim, oğlu İsmail'i annesi emzirirken geldi. Onları, Kabe'nin
yanma, mescidin yukarısında, zemzemin üzerinde büyük bir ağacın yanına bıraktı.
O zaman Mekke'de ne bir kimse, ne de su vardı. Böyleyken o ikisini orada bir
kap hurma ve bir kırba suyla bıraktı. Sonra İbrahim geri dönmek için yürüdü.
İsmail'in annesi de onu takip ederek, diyordu ki: 'Ey İbrahim, bizi hiç birşey
ve insan bulunmayan bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun?' Bunu bir kaç kez
tekrarladı, fakat İbrahim cevap vermiyordu. Bunun üzerine o da: 'Bunu sana Allah
mı emretti?' diye sordu. İbrahim: 'Evet', deyince Hacer: 'Öyleyse bize zarar
gelmez', dedi ve döndü, ibrahim, Seniyye denilen, görünmeyeceği bir yere
gelinceye kadar yürüdü. Orada yüzünü Kabe'ye çevirdi, ellerini kaldırarak
onlara şöyle dua etti: 'Rabb'imiz, zürriyetimden bir kısmını, senin korunmuş
evinin yanında ekin-siz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar
diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir takım gönülleri, onları sever
yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki şükretsinler."
ismail'in annesi,
oğlunu emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Su bitince Hacer de oğlu da
susadı. Hacer oğlunun susuzluktan sızlanışına baktı, sonra dayanamayarak kalktı
ve yürümeye başladı. O civarda en yakın tepe olarak Safa'yı buldu. Üzerine çıkarak
bir kimse görebilir miyim diye vadiye doğru bakmaya başladı. Hiç kimseyi
göremeyince indi. Vadiye gelince eteğinin bir tarafını kaldırdı. Sonra zorda
kalmış bir insan gibi koştu, vadiyi geçti ve Merve'ye ulaştı. Üzerine çıkarak
bir kimseyi görebilir miyim diye bakmaya başladı. Fakat hiç kimseyi göremedi.
Bunu tam yedi defa tekrarladı. İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle:
"Rasuiullah (s.a.v.) buyuruyor ki: 'İşte bundan dolayı insanlar bu ikisi
arasında say ederler.' Son olarak Merve'ye çıktığında 'sus' diye bir ses
işitti. Sonra dikkatle dinledi; yine aynı sesi işitti. Bunun üzerine Hacer:
'Sesini duyurdun, bize yardım edebilirsen yardım et' dedi. O zaman bir melek,
zemzem mevkinde ayak topuğuyla veya kanadıyla toprağı kazıyordu. Nihayet su
göründü. Hacer su akmasın diye etrafını havuz gibi çevirdi. Bir taraftan
eliyle böyle yapıyor, bir taraftan da su kırbasını doldurmaya çalışıyordu. Su
ise alındıkça kaynıyordu. Hacer bu sudan içti, oğlunu emzirdi. Melek ona:'Helak
oluruz diye sakın korkmayın. Muhakkak ki şu Allah'ın evini bu çocuk ve babası
bina edecektir. Allah onun ehlini helak etmez,1 dedi."[260]
İsrailoğullanndan bir
kadın, oğlunu gözetiyor ve hayır zannederek ona dua ediyor:
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Beşikte iken üç kişiden
başkası konuşmamıştır. Meryem oğlu İsa, Cureyc ve (üçüncüsü de):
İsrailoğullanndan bir kadın çocuğunu emzirirken yanından, görünüşü güzel, güçlü
atlı bir adam geçti. Çocuğun annesi: 'Allah'ım! Oğlumu bunun gibi kıl', dedi.
Bunun üzerine oğlu, emmeyi bırakarak, o aüıya dönüp baktı ve: 'Allah'ım! beni
bunun gibi kılma' dedi. Sonra geri dönüp emmeyi başladı. Sanki ben şu anda
Rasulullah'ı baş parmağını ağzına alıp çocuğun emdiğini anlatırken görür
gibiyim. Daha sonra emzikli kadının yanından bir cariye geçti. Onu döverek
diyorlardı ki: 'Sen zina ettin, hırsızlık yaptın.' O cariye de: 'Allah bana
yeter, o ne güzel vekildir', diyordu. Çocuğun annesi: 'Allah'ım! Oğlumu bunun
gibi kılma', dedi. Bunun üzerine çocuk emmeyi bırakarak, o cariyeye baktı ve:
'Allah'ım! Beni bunun gibi kılma' dedim. Çünkü o adam zorba birisiydi. Sonra,
'Allah'ım! Beni bunun gibi kıl1 dedim. Çünkü, o cariyeye zina ettin, hırsızlık
yaptın diyorlardı. Fakat o zina etmemişti, hırsızlıkta yapmamıştı."[261]
Çocuğu için korkarak
hak üzere direnme hususunda tereddüt eden kadın:
Süheyb (r.a.)'dan:
"Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden önce bir kral vardı. Krala
denildi ki: 'Gördün mü? Allah, korktuğun şeyi başına getirdi. İnsanlar Allah'a
iman ediyorlar'. Bunun üzerine kral, yol ağızlarına kanallar kazılmasını
emretti. Kanallar kazıldı, içlerine ateşler dolduruldu. Kral: 'Dinlerinden
dönmeyenleri ateşe atın', dedi ve attılar. Sıra beraberinde bir çocuk olan
kadına gelince, kadın ateşe girmekte tereddüt etti. Bu durumu gören çocuk: 'Ey
anne! Sabret, şüphesiz ki sen hak üzeresin', dedi."[262]
Değerli sahabe
kadınları çocukları için hayır duada bulunmaya önem veriyorlar:
Esma (r.a.) Abdullah
bin Zübeyr'e hamile idi. Esma diyor ki: "Hamileliğimi tamamladığım zaman
yola çıktım. Medine'ye geldim. Küba'ya indim. Çocuğumu Küba'da doğurdum. Sonra
onu Rasulullah (s.a.v.)'e götürdüm. Rasulullah bir hurma istedi. Onu çiğneyip
çocuğun ağzına tükürdü. Böylece çocuğumun karnına ilk giren şey, Rasulullah'ın
tükrüğü oldu. Sonra Rasulullah o hurmayla çocuğun damağını ovdu, dua etti ve
mübarek olmasını temenni etti. Abdullah bin Zübeyr müslümanlardan Medine'de
doğan ilk çocuk oldu".[263]
Enes b. Malik'ten
rivayetle şöyle diyor: "Ümmü Selim'in annesi bir çocuk doğurdu ve Enes'e
şöyle dedi: 'Ey Enes: Onu kimse emzirmiyor, yarın onu Rasulullah'a götür.'
Sabah olunca kucağıma aldım ve Rasulullah'a götürerek, O'nun kucağına koydum.
Rasulullah Medine'de yapılan hurma ezmesinden istedi. Onu çiğneyerek eritti ve
çocuğun ağzına bıraktı. Çocuk dudaklarını yalamaya başladı. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.): 'Ensarla-rın hurmayı sevmesine bakınız,' buyurdu. Çocuğu
okşayarak adını Abdullah koydu."[264]
Muhsan'ın kızı Ümmü
Kays'dan: "Ümmü Kays yemek yemeyen küçük çocuğunu Rasulullah'a getirdi.
Rasulullah onu kucağına oturttu. Çocuk Ra-sulullah'm kucağına bevletti.
Rasulullah su isteyip yıkamadan sadece sildi."[265]
Ebu Hureyre'den
rivayetle: "Bir kadın çocuğunu Rasulullah'a getirerek: 'Ey Allah'ın
Peygamber'i! Buna dua et.' Bir başka rivayette: "Çocuğum, rahatsız, onun
için korkuyorum. Üç tanesini defnettim' dedi. Rasulullah: 'Üçünü mü defnettin?'
Kadın: 'Evet' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Onlar sana ateşe karşı güçlü bir
engel olurlar', buyurdu."[266]
Abdullah bin
Hişam'dan: "Hişam, Rasulullah'ı görenlerdendi. Annesi Zeyneb binti Hamid,
onu Rasulullah'a götürerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! bundan biat al,1 dedi.
Rasulullah: 'Bu küçük' diyerek başını okşadı ve ona dua etti.[267]
Bir sahabi kadın
bakmak için Peygamber'in teklifini geri çeviriyor:
Ümmü Seleme'den
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) beni kendisine istemesi için, Hatıb bin
Belta'yı bana gönderdi. Ben de yanımda kızımın olduğunu ve düşkünlüğümü
söyledim. Rasulullah: 'Kızına gelince, ona ihtiyaç duymaması için; onun da
düşkünlüğünü gidermesi için Allah'a dua ederiz1, buyurdu."[268]
Sahabi kadın, babası
ölen çocuğunu gözetiyor: Peygamber'in hizmetine sunması ve onun için dua
istemesi:
Enes b. Malik'ten
rivayetle: "Annem örtüsünün bir kismııyla kendisini bir kısmıyla da beni
örterek Rasulullah'a götürdü ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü, oğlum Enes'i
sana hizmet etmesi için getirdim. Onun için Allah'a dua et.' Bunun üzerine
Rasulullah şöyle dua etti: 'Ey Allah'ım! Onun malını ve çocuklarını çoğalt.'
Daha sonra Enes: 'Allah'a yemin olsun ki, malım çoğaldı, çocuklarımın ve
torunlarımın sayısı bugün yüzün üzerindedir,' dedi."[269]
Rasulullah'ın sırrını
korumaya önem vermesi:
Sabit Enes'ten
rivayetle: "Çocuklarla beraber oynarken Rasulullah yanıma geldi, selam
verdi ve beni bir ihtiyacı için gönderdi. Annemin yanına gitmeye geç kalınca:
'Niçin geç kaldın' diye sordu. Ben de: 'Rasulullah bir ihtiyacı için gönderdi'
dedim. Annem: 'İhtiyacı neydi' dedi. Onun sır olduğunu söyledim. Annem:
'Rasulullah'ın sırrını hiç kimseye anlatma' dedi. Enes diyor ki: 'Allah'a yemin
olsun ki, ey Sabit! O sırrı birine söyleyecek olsaydım, sana söylerdim."[270]
Değerli sahabi
kadınlar çocuklarını oruca ve sabıra alıştırıyorlar:
Rubeyyi binti
Muavviz'den: "Rasulullah(s.a.v.) aşura günü sabahı En-sar köylerine haber
göndererek şöyle dedi: 'Kim oruçsuz olarak sabahladıy-sa, günün kalan kısmını
oruçlu geçirsin. Kim de oruçlu sabahlamışsa, orucunu tamamlasın.' Rubeyyi:
'Biz aşura günü oruç tutuyor ve çocuklarımıza da oruç tutturuyorduk.
Çocuklarımız yemek için ağladıkları zaman, iftara kadar beklemeleri için yünden
yaptığımız oyuncakları onlara veriyorduk,' dedi. (Müslim'in rivayetinde ise:
'Orucu tamamlayıncaya kadar, onları oyalayacak oyuncaklar veriyorduk)."[271]
Sahabi kadın
çocuklarını az yemeğe alıştırıyor:
Ebu Hureyre'den:
"Bir adam, Peygamber'in yanına geldi. Rasulullah da onu hanımlarının
yanına gönderdi. Hanımları yanlarında sudan başka bir şey olmadığını
söyleyince, Rasulullah: 'Bu adamı kim misafir eder?' dedi. Ensar'dan bir adam:
'Ben' dedi. Adamı alıp evine götürerek: 'Rasulullah'ın misafirine ikramda bulun',
dedi. Hanımı da: 'Evimizde çocuğun yiyeceğinden başka bir şey yok' dedi."[272]
Sahabi kadın kızlarını
kendi nefsine tercih ediyor:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Yanıma beraberinde iki kız çocuğuyla yoksul bir kadın geldi.
Kadına üç hurma verdim. Her birine bir hurma verdi. Diğer hurmayı yemek için
ağzına götürdüğünde, kızları onu da yemek istediler. Kadın yemek istediği bu
hurmayı da kızlarına paylaştırdı. Kadının bu tavrı hoşuma gitti ve Rasulullah'a
anlattığımda şöyle buyurdu: 'Şüphesiz ki Allah, bununla o kadına cenneti vacip
kılmıştır ya da ateşten azad etmiştir."[273]
Sahabi kadın, küçük
çocuğun Hac etmesi için uğraşıyor:
İbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) bir toplulukla karşılaştı ve kim olduklarını sordu.
Onlar da: "Sen kimsin?" dediler. 'Allah'ın Rasulü' dedi. Bir kadın
küçük çocuğunu kaldırarak: 'Bunun için hac var mı?' dedi. Rasulullah: 'Evet,
senin için de ecir vardır' buyurdu."[274]
Sahabi kadın,
çocuğunun şehit olmasından sonra onun mükafat durumuyla ilgileniyor:
Enes bin Malik'ten:
"Bedir günü çocuk olan Harise şehit düştü. Annesi Rasulullah (s.a.v.)'e
gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, Haris'in yerini bana bildirir misin?' Eğer
cennette ise sabredip Allah'tan ecir isteyeyim. Başka yerde ise acaba ne yapayım?"
(Başka bir rivayette:[275]
'Eğer onun dışındaysa daha fazla ağlayayım.') dedi. Rasulullah: 'Yazıklar olsun
sana, aklını mı kaybettin? Bir tek cennet mi?[276] Bir
çok cennet vardır. O şimdi Firdevs cennetindedir' buyurdu." [277]
Rasulullah (s.a.v.)
erkeğin sorumluluğunu belirliyor:
Abdullah bin Amr bin
As'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Şüphesiz çocuğunun senin
üzerincje hakkı vardır."[278]
Rasulullah (s.a.v.)
çocukları ve torunlarını jpüyor ve onlarla oynuyordu:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte Ebi Seyfi'l-Kayni'nin yanına girdik. Ebi
Seyf, Rasulullah'ın oğlu İbrahim'in süt annesinin kocasıy-dı. Rasulullah,
İbrahim'i öptü ve kokladı."[279]
Ebu Katade
el-Ensari'den Rasulullah (s.a.v.) kucağında kızı Zeyneb'in kızı Emame olduğu
halde namaz kılıyordu. Secdeye gittiği zaman onu bırakıyor, kalktığı zaman da
geri alıyordu."[280]
Ebu Hureyre'den
Rasulullah (s.a.v.) gündüzün bir kısmında Taife çıktı. Ne ben onunla, ne de o
benimle Beni Kaynuka'dan bir pazara varıncaya kadar konuşmadık. Fatıma'nın
evinde oturarak 'burada küçük çocuk var mı?' diye sordu. (Bununla torunu
Hasan'ı kastediyordu.) Fatıma onu bir süre geciktirdi. Ben ona elbise
giydirdiğini veya yıkadığını sandım. Getirdiğinde Rasulullah onu kucağına alıp
öperek: 'Ey Allah'ım! Bunu seviyorum ve onu sevenleri de seviyorum,'
buyurdu."[281]
Rasulullah (s.a.v.)
Ummü Seleme'nin kızıyla oynuyor:
Enes bin Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'nin kızı Zey-neb'le oynayarak: 'Bir kaç
defa Ey Zeynebcik, Ey Zeynebcik' diyordu."[282]
Değerli sahabi Hamala,
çocuklarını güldürüyor ve onlarla oynuyordu:
Hanzala (r.a.)'dan:
"Rasulullah'ın yanında idik. Bize öğüt verdi ve cehennemi hatırlattı.
Sonra eve geldim ve çocukları güldürdüm."[283]
Öpmeyi, kucaklamayı ve
oynamayı zikreden bu nasslar, küçük çocukları severek gözetmeyi ifade ediyor.
Açıktır ki bu gözetme -özellikle de gelecek merhalelerde- bu önemli alanda
anneyle dayanışma içerisine girerek birçok terbiye ve yönlendirme biçimlerine
uzanmalıdır.
RasuluUah (s.a.v.)
karısı ümmü Seleme'nin çocuğunun eğitimine yardımcı oluyor:[284]
Ömer bin Ebi Seleme'den:
"RasuluUah (s.a.v.)'in gözetimi altında bir çocuktum. Yemek yerken, elim
yemek kabının her tarafında dolaşırdı. Ra-sulullah bana: 'Ey çocuk, Allah'ın
adını an, sağ elinle, sana yakın olan taraftan ye1 buyurdu. Bundan sonra ben
her zaman besmele ile, sağ elimle, önümden yemek yedim." [285]
Kur'an'dan örnekler:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İbrahim'in
ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar. İbrahim'in yanına
girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, (bunlar
yabancılar) demişti. Hemen ailesinin yanma giderek semiz bir dana
getirmişti." (Zariyat sûresi, 24- 26).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"O esnada hanımı
ayakta idi ve (bu sözleri duyunca güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardımdan da
Yakub'u müjdeledik." (Hud sûresi, 71).
Birinci âyette semiz
dananın hazırlanmasında İbrahim (a.s.) hanımının rolü dolduğuna işaret vardır.
İkinci âyete gelince Taberi ve Kurtubi tefsirinde varid olduğu üzere İbrahim
(a.s.)'ın karısı, ayakta misafirlere hizmet ediyordu.
Sünnetten örnekler:
RasuluUah (s.a.v.)
kadının ev işlerini yürüteceğini belirtiyor:
Abdullah bin Ömer'den:
"RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Biliniz ki hepiniz gözeticisiniz ve
gözetmekte olduğunuzdan sorumlusunuz. Kadın kocasının evini ve çocuklarını
gözeticidir ve onlardan sorumludur."[286]
Fatıma (r.a.)
kocasının evinde çalışıyor ve Rasulullah'tan hizmetçi istiyor:
Ali bin Ebi Talib
(r.a.)'dan rivayetle: "Fatıma (r.a.) Rasulullah'a gelerek değirmen
çevirmekten şikâyet etti. (Ahmed'in rivayetinde: 'Değirmende un yapıp hamur
yoğurmaktan ellerinin yaralandığını' söyledi?) O sırada Rasulullah'a getirilen
esirlerden istemek üzere gelmişti. Evde Rasulullah'ı bulamadı, yalnız Aişe'yi
buldu ve ona durumunu anlattı. Rasulullah'ın geldiğinde-Aişe Fatıma'nm
gelidiğini haber verdi. Hz. Ali diyor ki: 'Bunun üzerine RasuluUah bize
geldiğinde bizi yatarken buldu. Biz kalkmağa davranırken RasuluUah bize:[287]
'Yerinizde durunuz!1 buyurdu ve ikimizin arasına oturdu. Hatta ben karnımın
üzerinde ayaklarının serinliğini hissettim. Sonra RasuluUah: 'Benden
istediğinizin daha hayırlısını size haber vereyim mi? Siz yatağınıza
geldiğinizde otuz dört defa Allahu Ekber; otuz üçdefa Sübhanallah ve otuzüç
defa Elhamdülillah dersiniz. Bu sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır1
buyurdu."[288]
Buhari bu hadisi
ikinci kez Humus kitabı'nın "Humus'un Rasulullah'ın vekillerine ve
yoksullara verileceğine dair delil" babında naklediyor. Hz. Fatıma
kendisine hizmetçi isteyince Rasulullah (s.a.v.) hizmetçiyi ona vermeyip,
Suffa ehline ve dullara vermeyi tercih ederek, Fatıma'nın Allah'a tevekkül
etmesini istemiştir.[289]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Buhari'nin hadisinde Suffe ehline ve dullar zikredilmiyor. Sanki o
bununla sözkonusu hadisin varid olduğu diğer kanallara işaret etmiştir.
Nitekim Ahmed bu uzun kıssayı başka bir şekilde şöyle rivayet ediyor: Allah'a
yemin olsun ki! o köleleri, Suffa ehli açlıktan karınlarını tutarken, onları
bırakıpta size veremem. Ben Suffa ehline infak edecek bir şey bulamıyorum. Fakat
bu köleleri satarak onlara parasını infak edebilirim."[290]
Sonra Buhari aynı
hadisi peş peşe gelen: "Kadının kocasının evinde çalışması" ve
"Kadının hizmetçisi" bablannda naklediyor.
Hafız İbn Hacer
"Kadının hizmetçisi" babında geçen hadisin şerhinde diyor ki:
"Yani kocanın hanımına hizmetçi tutması gerekir mi?" Taberi diyor ki:
"Bu hadisten, gücü yeten her kadının un eleme ekmek yapma gibi ev işlerini
yapması gerektiği sonucu çıkarılır. Bu kadın gibi diğer kadınlar da bu işleri
yapıyorlarsa, kocasının ona hizmetçi tutması gerekmiez." İmam Malik'e
göre: "Kadın soylu biri olsa bile, kocası fakir ise ev hizmetini yapması
gerekir." İbn Battal anlatıyor: "Bazı alimler şöyle diyorlar: Biz
Peygamber (s.a.v.)'in Hz. Fatıma'ya gizli hizmetle ilgili hüküm vermesi
hususunda, herhangi bir rivayet bilmiyoruz. Aksine bu mesele aralarında
bilinen, güzel ahlâk ve iyi muamele ile cereyan etmiştir. Kadının bir hizmete
zorlanmasına gelince, bunun hiç bir dayanağı yoktur. Bilakis kocanın, kadının
geçiminin tamamını sağlaması konusunda icma edilmiştir. Tahavi: "Kocanın,
kadının hizmetçisini evinden çıkaramayacağı hususundaki içmayı nakletmiştir. Bu
da gösteriyor ki ihtiyacı ölçüsünde hizmetçinin geçimini sağlamak da kocaya
aittir." Malik, Leys ve Muhammed bin Hasan diyorlar ki: "Kadın soylu
birisi ise kendisinin ve hizmetçisinin nafakası karşılanmalıdır." Zahiriler
buna karşı çıkarak, "halifenin kızı dahi olsa kocanın karısına hizmetçi
bulması gerekmediğini" söylüyorlar. Cumhurun delili, "Onlarla
iyilikle geçinin" âyetidir; yani kadın hizmetçiye ihtiyaç duyarken
engellenirse iyilikle geçinme olmamış olur."[291]
Kadınınkocasının
evinde çalışması konusunda başka örnekler de vardır.
Esma binti Ebu Bekir
(r.a.)'dan rivayetle : "Zübeyr bin Avvam benimle evlendiğinde, yeryüzünde
mal namına, köle olsun veya başka bir şey olsun, şu, su çekilen deve ile
atından başka bir şeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup verirdim, ben
sulardım. Su kırbasını dikerdim, hamur yoğurur-dum, yalnız ekmek yapmayı
beceremezdim. Onu da Ensar'dan komşularım kadınlar yaparlardı. Bunlar iyi
kadınlardı. Sonra Rasulullah Zübeyr'e bir miktar hurmalık vermişti. Zübeyr'in
bu hurmalığından başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık,
evimden bir fersahın üçte ikisi mesafeydi. Yine bir gün başımda hurma
çekirdeği ile eve gelirken Rasulullah'la karşılaştım. Yanında Ensar'dan bir kaç
kişi vardı. Rasulullah beni çağırarak, devesinin terkisine binmem için deveyi
çökertmek istedi. Fakat ben erkek-lerle yolculuk etmekten utandığım için ve
Zübeyr ve onun kıskançlığım hatırladığım için gitmedim. -Zübeyr insanların en
kıskancı idi- Bunun üzerine Rasulullah benim utandığımı anladı ve devesini
sürüp gitti. Zübeyr'in yanına geldiğimde ona: 'Bugün Rasulullah'la başımda
hurma yükü ile karşılaştım. Yanında ashabtan bir kaç kişi vardı. Beni
bindirmek için devesini çökertmek istedi. Fakat ben utandım, senin
kıskançlığını da hatırladım,' dedim. Bunun üzerine Zübeyr: 'Allah'a yemin
olsun ki, senin hurma çekirdeği yükün bana Rasulullah ile beraber deveye
binmenden daha güç oldu' dedi. Esma: 'Ben bu yükü taşımaya, babam Ebu Bekr at
seyisliği yapacak bir hizmetçi verinceye kadar devam ettim. Sanki babam beni
azad etmişti,1 de-di."[292]
Hafız İbn Hacer,
Zübeyr'in: "Allah'a yemin olsun ki, senin hurma çekirdeği yükün bana Rasulullah
ile deveye binmenden daha güç oldu" sözünün şerhinde diyor ki: "Bütün
bunlar yani (Rasulullah'ın terkisine binmesi ve kasıtsız olarak sıkışıklığın
olması) uzak bir yerden başının üzerinde çekirdeği taşımak için harcayacağı
çabadan daha hafiftir. Ebu Sevr, kadının, kocasının ihtiyaç duyduğu bütün
hizmetleri yerine getirmesine, bu kıssayla delil getirmiştir. Diğerleri ise
kıssada geçen vakıanın zorunlu değil, gönüllü olduğunu söylemişlerdir.
Mühellib ve diğerleri bu görüştedir. Görülüyor ki, önceden de geçtiği gibi bu
ve buna benzer vakıalar, zaruri hallerden olmuştur. Benzeri hallerde bulunmayan
diğer kimselere, hüküm taşınamaz.
Daha önceden geçtiği
gibi Hz. Fatıma'nın elleri un öğütmekten yara olmuş ve babasından bir hizmetçi
istemişti. Babası, ona, bundan daha hayırlı olan Allahu Teala'nın zikrini
göstermişti. Uygun olan, bu gibi meseleleri ülkelerin adetlerine bırakmaktır.
Çünkü bu hususta gelenekler farklıdır.[293]
İmam Nevevi diyor ki:
"Bütün bunlar insanların uyguladıkları iyilik ve güzelliklerdendir. Kadın
zikredilen bu ve benzeri durumlarda kocasına hizmet eder. Ekmek pişirme, yemek
hazırlama, elbise yıkama gibi işler, kadının kocasına yaptığı iyiliklerden,
gönüllü yaptığı işlerden ve iyi geçinmenin gereklerinden olup bunları
terkettiği zaman günahkâr olmaz ve kendisine de bir şey gerekmez."[294]
Değerli şahabı kadın
kocasının evinde çalışıyordu ve onun küçük kız kardeşlerini gözetiyordu:
Cabir bin Abdullah'tan
rivayetle: "Babam öldüğünde yedi ya da dokuz
kız bıraktı. Bunun
üzerine dul bir kadınla evlendim. Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ey Cabir evlendin
mi?' diye sordu. Ben de: 'Dul' dedim. Bunun üzerine Rasulullah: 'Keşke bakire
bir kızla evlenseydin. Onunla oynadığında, o da seninle oynardı; onunla
güldüğünde, o da seninle gülerdi,' buyurdu. Ben de dedim ki: 'Babam öldüğünde
kızlar bıraktı, onlar gibi birisini getirmeyi uygun bulmadım. Onlara bakacak ve
gözetecek bir kadınla evlendim.' Rasulullah bunun üzerine: 'Allah sana mübarek
etsin1 buyurdu."[295]
Buhari bu hadisi
"Kadının kocasına çocuğu hususunda yardımcı olması" babında
naklediyor. Fethu'l-Bari'de İbn Battal'ın şöyle dediği rivayet edi-iiyor:[296]
"Kadının kocasına çocuğu hususunda yardımcı olması üzerine vacip değildir.
Aksine iyi geçinme ve salih kadınların tabiatındadir." [297]
Rasulullah (s.a.v.)
ailesine hizmet ederdi:
Esved (r.a.)'dan
rivayetle: "Hz. Aişe'ye: 'Rasulullah evde ne iş yapıyordu diye sordum'.
'Ailesinin işleriyle (hizmetiyle) uğraşıyordu. Namaz vakti gelince de namaza
çıkıyordu1 dedi.[298]
Ahmed'in rivayetinde:m
"Hz. Aişe'ye: 'Rasulullah'ın evde ne yaptığı sorulduğunda Aişe (r.a.):[299] 'O
insanlardan biri gibiydi. Elbisesini yıkıyordu. Keçiyi sağıyordu ve kendi
hizmetini yapıyordu' dedi." (Bir başka rivayette ise[300]:
'Elbisesini dikiyor, ayakkabısını tamir ediyor ve erkeklerin evlerinde
çalıştıkları gibi çalışıyordu."
Buhari bu hadisi
çeşitli yerlerde naklediyor. "Kitabıı's-Salat" "Kitabu'n-Nafakaf
ve "Kitabu'1-Edeb" de.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste geçen "mihnetu" kelimesini Ebu İyaz tefsirinde hizmet
olarak açıklamıştır... Sahhah da "mihne" hizmet demektir. Muhkem
sahibi "mihne"nin meslek, hizmet ve çalışma olduğunu söylemiştir...
Hadiste kibirlenmeyi terketmeye, tevazuya ve erkeğin ailesine hizmet etmesine
teşvik vardır.'[301]
Ali bin Ebi Talih ailesine
yardım ederdi;
Ali (r.a.)
Rasulullah'ın sünnetine uyarak ev işlerinin yürütülmesinde ailesine yardımcı
oluyordu. Bu konuda Fethu'l-Bari'de Ahmed'ten şu rivayeti naklediyor:
"Bir gün Ali (r.a.) Fatıma'ya: 'Allah'a yemin olsun kî, göğsüm
ağrıyıncaya kadar kustum' dedi. Fatıma da : 'Benim de Allah'a yemin olsun ki,
un öğütmekten ellerim yara oldu' dedi."[302]
Cabir bin Abdullah
ailesine yardımcı olurdu:
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan rivayetle: "Hendek kazdığımız zaman, Rasulullah'ı çok acıkmış
olarak gördüm. Bunun üzerine, hanımıma gidip: 'Rasulullah'ı şiddetli acıkmış
olarak gördüm. Evinde yiyecek bir şey varmı?' diye sordum. Karım: 'Biraz arpa
ile bir oğlak var' dedi. Bir kap içinde bir sa' arpa çıkardı... Oğlağı da
kestim ve kazana koydum..."[303]
Allah, İmam Buhari'ye
rahmet etsin, ev işlerinin yürütülmesi sorumluluğunu peşpeşe gelen üç ayrı
babta nakletmiştir. Birincisi: "Kadının kocasının evinde çalışması"
babı. İkincisi: "Kadının hizmetçisi" babı. Üçüncüsü: "Erkeğin
ailesine hizmet etmesi" babı. Bu üç bab, bu sorumluluğun bütün yönleriyle
ilgili güzel bir özet sunuyor. Kadının, ev işlerinin yürütülmesindeki
sorumluluğu ya da hadisi şer'ifteki "kadın kocasının evini
gözetleyici" ifadesi, yemeğin hazırlanmasından, elbisenin yıkanıp
ütülenmesine, evin temizlenmesine, teıtibine ve güzelleştirilmesine kadar bütün
ev işlerinin tamamını kadının yapması anlamında değildir. Aksine, bütün
bunlara kadının müsriflik yapması anlamındadır. Bunları, kendisi, kocası, -bir
kısmını- hizmetçisi, çocukları ve yakınları yapabilir. Bu mesele bir çok
faktöre bağlıdır; ekonomik durum, gerek kadın ve erkek, gerekse çocukların ev
işleri için harcayacakları vakit gibi. Yine bu mesele, kadının hiç aksatmadan
bu işleri başarma, çocuklarını gözetme ve eğitme; kendi kişiliğini koruyacak ve
geliştirecek kültürel, sosyal faaliyetlere katılma gibi diğer görevlerini
yürütme gücüne bağlıdır. Kısacası, ev işlerini kadının yürütmesiyle ilgili
bağlayıcı bir hüküm yoktur. Doğru olan, yöntemi ailenin koşullan belirler.
Bununla birlikte bilinmelidir ki, aile bireyleri arasındaki dayanışma ve
organize her koşul ve durumda temel iki faktör olmuştur. Bu iki faktör, bir
yönden, ev işlerinin kolaylıkla başarılmasının garantisidir; diğer bir yönden
fertler dinlenmeye zaman bulmalarının yanı sıra, sosyal, kültürel ve siyasî
faaliyetlerini, görevlerini yapabilmeleri için gerekli olan zamanı bulurlar.
Değerli okuyucunun
dikkatini iki önemli noktaya çekmek istiyorum: Birincisi, ev işlerine erkeğin
ya da çocukların yardımcı olması. Şöyle ki, bir çok insan tarafından bu garip
karşılanıyor. Erkeklerin ev işlerine katılmalarının ayıp olduğu -maalesef-
bize tevarüs etmiştir. Bu, erkeğin değerini düşüren bir ar kabul ediliyor. Bu
yanlış düşünceyi ve saplantıyı İslâm'ın öncülüğüyle tashih etmemiz yeterlidir.
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber, ev işlerini yapıyordu. Bundan
dolayı Hafız İbn Hacer, sözkonu-su hadisi hakkında şöyle demişti: "Bu
hadiste, kibirlenmeyi terketmeye, te-vazuya ve erkeğin ailesine hizmet etmesine
teşvik vardır."'[304]
İkinci nokta, yine
bize tevarüs eden, kadının zamanının tamamını olsa da ev işlerinin hepsi onun
yapmasıyle ilgili. Bunun için de, kadının bundan başka uğraşacak bir işinin
olmadığını ve olmasının da gerekmediğini ileri sürüyorlar. Şu bir gerçek ki,
zaman değişti, yaşadığı dünyayı anlaması ve kişiliğini geliştirmesi için
müslüman kadının, imkânları ölçüsünde sosyal, kü-türel ve siyasi faaliyetlere
katılması görevi oldu. Bu meselenin bir yönü, diğer bir yönü ise, kadının
toplumuna hizmet etmesi. Biz, erkeğin karısına yardımcı olmasının esasen burada
olması gerektiği kanısındayız. Böylelikle kadın, sözkonusu o güzel faliyetlere
katılmak için bazı vakitler fırsat bulur. Aksi takdirde, kadın tamamen hapsolur
ve evdeki sorumluluğunu yerine getirme gerekçesiyle bütün güzel faaliyetlerden
mahrum kalır. -Toplum da ondan mahrum kalır.-
Her halükârda, -bütün ömrü
boyunca- gününü geçiren, çocuklarını terbiye eden, meçhul kahraman
suskunluğuyla onları gözeten ve yüce Allah'ın rızasını dileyen kadını Allah
mübarek kılsın!.. Hayatını ailesinin ve çocuklarının ihtiyacını karşılamak
için çaba sarfederek geçiren, onların rahatı için uykusunu feda eden ve
karısına ev işlerinde yardımcı olmaktan bir an bile geri kalmayan erkeği de
Allah mübarek kılsın! [305]
ŞÜPHESİZ Kİ gözetme
hakkı, bütün cüz'i haklan içerir. Bu haklar üzerinde yoğunlaştığımız zaman,
şefkatli gözetme ile ilgili pratik uygulamalar görürüz. Sonra, cüz'i haklar
birbiriyle iç içe ve birbirini tamamlayıcı olup bunların iki ya da daha
fazlasını bir başlık altında toplamak mümkündür. Bu hakları, bölüm ve
ayrıntılara girerek bu şekilde sunmaya yönelmemiz sözkonusu hakları daha fazla
ölçüde açıklamaya önem vermemizden kaynaklanmaktadır. Bu açıklamalardan sonra
mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların kendi nefislerini gözden geçirmelerini,
Allah'ın kelamını ve Ra-sulü'nün sünnetini düşünmelerini, sonra da birbirlerine
karşı olan bu haklan Allah'a itaat ederek, ona yakınlaşarak ve özellikle uzun
zaman gafil kalınıp heder edildikten sonra yerine getirmelerini temenni
ediyoruz. Bu hakların en önemlileri şunlardır:
Birinci hak: İyi
muamele,
İkinci hak: Şefkat,
Üçüncü hak: Çocuk
yapma,
Dördüncü hak: Güven ve
hüsnüzan,
Beşinci hak: Genel ve
özel durumlarda ve görevlerde yardımlaşma,
Altıncı hak: Süslenme,
Yedinci hak: Cinsel
faydalanma,
Sekizinci hak:
Rahatlama,
Dokuzuncu hak:
Kıskanma,
Onuncu hak: iyilikle
ayrılma. [306]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Onun
âyetlerinden biri de, size nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız
eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır..." (Rum sûresi,
21).
Eşler arasındaki cüz'i
haklar araştırmasına girmeden önce, eşler arasında hakim olmasını arzu
ettiğimiz, önemli bir duyguyu açıklamak istiyoruz. Zira bu duygu, sözkonusu
haklan en iyi şekilde yerine getirmeyi sağlar. İşte bu duygu Allah'ın
kullarından dilediğinin kalbine attığı sevgidir.
Bizim burada
kasdettiğimiz sevgi gelip geçici olan bir anlık bir duygu değildir. Aksine uzun
ömürlü, köklü ve kalıcıdır. Bu, Allah'ın bir lütfü ve nimetidir.
Nitekim Rasulullah
(s.a.v.) Hz. Hatice hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Şüphesiz ki ben onun
sevgisiyle rızıklandım."[307]
Evlilik duygusallıktan
uzak olarak başlayabilir. Ancak eşler arasındaki güzel muamele, ahlâk, vefa ve
ihsan neticesinde sevgi duygulan çabukça gelişir. Bu durumda eşler huzurlu ve
mutlu yaşarlar.
Rasulullah (s.a.v.)'in
Hz. Hatice'ye olan sevgisiyle ilgili örnekler:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah'in hanımlarından hiçbirini Hatice'yi kıskandığım
kadar kıskanmadım. Çünkü Rasulullah onu çok anıyordu. (Başka bir rivayette[308]:
"Rasulullah'in onu çok anması ve övmesinden dolayı"). Bazen bir
koyun keser, onun bir parçasını Hatice'nin arkadaşlarına gönderirdi'. Bazen
ben: 'Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok" derdim. Rasulullah: 'O bir
tanedir, bir tane, benim ondan çocuğum var" buyurdu."[309]
Hz. Aişe (r.a.)'dan:
"Hatice'nin kız kardeşi Hale binti Huveylid, Rasu-lullah'ın yanına girmek
için izin istedi. Rasulullah, Hz. Hatice'nin izin istemesini hatırladı ve durumu
değişti. 'Allah'ım, izin isteyeni Hale kıl' diye dua etti. Aişe der ki: 'Artık
kıskandım da (Hatice'yi kastederek) 'Ey Allah'ın Ra-sulü, yaşlandığında,
ağzında diş etlerinden başka birşey görünmeyen Ku-reyş kadınlarından olan bir
kadmm nesini anıyorsun?. Allah sana ondan daha hayırlısını vermiştir."
(Ahmed'in rivayetinde ise:[310]
"Rasulullah: 'Allah ondan daha hayırlısını bana vermemiştir'
buyurdu.)"[311]
Hz. Aişe'den
rivayetle: "Yaşlı bir kadm Rasulullah'a geldi. Rasulullah da benim
yanımdaydı. Rasulullah ona: 'Sen kimsin?'dedi. Kadm: 'Mezniye kabilesinden kötü
bir kadınım', dedi. Rasulullah: 'Hayır, sen çok iyi bir kadınsın. Nasılsınız,
bizden sonraki durumunuz nasıl?' Kadın: 'Çok iyiyiz. Annem babam sana feda
olsun ya Rasulullah'. Kadın dışarı çıkınca Hz. Aişe: 'Ey AHahın Rasulu, bu
kadını böyle mi karşılıyorsun?' dedi. Rasulullah: 'O kadın Hatice'nin zamanında
bize geliyordu. İmana bağlılığı güzel olan biridir' buyurdu."
Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdular: "Rüyamda seni gördüm. Bir melek ipeğe sarılı halde seni
bana getirerek: 'Bu senin kadınındır', dedi. Yüzündeki elbiseyi açınca, bir de
baktım ki sensin. Bunun üzerine dedim ki[312]:
Eğer bu Allah katından ise, devam ettirsin."[313]
Enes b. Malik'ten
rivayetle: "Rasulullah'ın Farisi bir komşusu vardı, güzel et yemeği
yapardı. Rasulullah (s.a.v.) için yemek hazırladı, sonra davet etmeye geldi.
Rasulullah (Aişe'yi göstererek): 'Şunun için?' diye sordu. Adam: 'Hayır'
deyince Rasulullah: 'Hayır, (davetinizi kabul etmiyorum)1 dedi. Adam dönüp
davetini tekrarladı. Rasulullah: 'Ya şu?' diye (yine Aişe (r.a.)'ı gösterdi.)
Adam: 'Hayır', dedi. Rasulullah da: 'Hayır' diye cevap verdi. Sonra adam tekrar
davet etmeye geldi. Rasulullah: 'Ya şu ?' diye ısrar etti. Adam üçüncü sefer:
'Evet (o da davetli)' dedi. Bunun üzerine kalktılar, adamın evine
gittiler."[314][315]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ey Aişe benden memnun olduğun
zamanı ve bana karşı gazaplı olduğun zamanı iyi bilirim', buyurdu. Ben: 'Ya
Rasulullah bunu nasıl anlarsın?' diye sordum. Rasulullah: 'Benden razı olduğun
zaman Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle değildir' dersin. Bana kızgın olduğun
zaman da: 'İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle değildir dersin', buyurdu."[316]
Kasım b. Muhammed'den:
"Hz. Aişe bir gün vay başım, (ölüyorum) demişti. Rasulullah (s.a.v.):
"Eğer sen ölür de ben hayatta kalırsam, senin için istiğfar eder ve dua
ederim', buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe: "Vah başıma
gelen musibete!
Vallahi öyle sanıyorum ki, sen benim ölümümü istiyorsun. Eğer ben ölürsem sen o
son günün gecesinde kadınların birisiyle gerdeğe girip yaşayacaksın', dedi.
(Ahmed'in rivayetinde ise:[317]Rasulullah
(s.a.v.) tebessüm etti). Hz. Aişe'nin bu sözü üzerine Rasulullah (s.a.v.):
(endişelenme) Belki ben vay başım! demeliyim. (Çünkü senden önce öleceğim)
buyur-du."[318]
Hafız İbn Hacer
diyorki: "Hadiste kadınların tabiatlarından olan kıskançlık ve erkeklerin
aileleriyle eğlenmeleri ifade ediliyor."'[319]
Urve (r.a.)'dan:
"Müslümanlar Rasulullah'ın Hz. Aişe'ye olan sevgisini biliyorlardı.
Onlardan biri Rasulullah'a hediye vermek istediği zaman Rasulullah'ın Hz.
Aişe'nin evinde olduğu güne kadar erteliyordu. Rasulullah, Hz. Aişe'nini
evindeyken hediye sahibi hediyesini gönderiyordu. (Bir rivayette ise:[320]
İnsanlar, yapacakları hediyeleriyle Rasulullah'ın rızasını arzulayarak Hz.
Aişe'nin gününü tercih ediyorlardı.)"[321]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) ölüm hastalığında: 'Yarın ben neredeyim? Yarın ben
neredeyim?' diyordu. Bununla Aişe'nin gününü istiyordu. (Başka bir rivayette[322]:
'Aişe'nin gününde ağırlaştı). Kadınları ona istediği gibi izin verdi. Ve o
ölünceye kadar Aişe'nin yanında kaldı."[323]Rasulullah
(s.a.v.)'in Hz. Aişe'ye olan sevgisi üzerine bir yorum:
Bazıları Hz. Aişe'nin
bu büyük sevgiye layık olmasının sırrını sorabilirler. Şu bir gerçek ki, Hz.
Hatice'nin büyük bir kişiliğe sahip olduğu gibi, Hz. Aişe de değerli bir
kişiliğe sahipti. Bu sadece güzel bir genç kız olmasından değil, aksine,
küçüklüğü ve güzelliğiyle birlikte olgun bir akıl ve büyük bir kalbe sahib
olmasından dolayı idi. O, çocukluğundan beri sahabelerin evlerinin en iyisi ve
en eskisi olan Ebu Bekir (r.a.)'in evinde yetişti. Allah onu Rasulü'ne zevce
olarak seçti ve Rasulü'ne onu iki kez uykusunda ipeğe sarılı halde gösterdi.
Bunun yanı sıra, daha önce Hz. Aişe'nin kişiliği ile ilgili araştırmada onun çeşitli
meziyetlerini aktarmıştık. (Bkz. Birinci cild). Önemli meziyetlerinden
bazıları:
İlim talebine önem
vermesi... Onun ilmi konusunda birçok örnek vardır. Evinde ilim meclisleri
oluşturması... Sahabeleri ve hatta onların büyüklerini görmesi... Üstün olma
arzusu... Hicabtan önce ve sonra cihada katılma isteği... Hac ile beraber Umre
yapma isteği... Ailesini iyilikle anması. Gerek zorlu günlerinde gerekse ifk
hadisesinde ileri gidenler hakkında ... Takvası ve yoksula karşı cömert
oluşu... Soğukkanlı oluşu... Kendi aleyhine de olsa doğru rivayette bulunması;
büyük sıkıntısından Allahu Teala'nm onu temize çıkarması ve Allahu Teala'nm
ona ikramda bulunması.
Adamın karısına olan
sevgisiyle ilgili bu örneklerle birlikte kadının da kocasına olan sevgisiyle
ilgili örnekler vardır. Bunlardan bazıları:
Hz. Hatice'nin
Rasulullah'a olan sevgisi:
Mü'minlerin annesi
Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.)'ta va-hiyin başlangıcı
rüya-yı saliha şeklinde olmuştur. Ona yalnızlık sevdirildi. Hira'daki mağarada
halvete çekiliyor, orada ibadetle meşgul oluyordu. Nihayet Rasulullah
(s.a.v.)'e bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada Hak geldi. Ona bir melek
gelip: "Oku" dedi. O: 'Ben okuma bilmem' diye cevap verdi. Bunun
üzerine Hatice binti Huveylid (r.a.)'in yanına gelerek: 'Beni örtün, beni
örtün' buyurdu. Korkusu geçinceye kadar onu örttüler. Daha sonra Hz. Hatice'ye
durumu anlattı ve: 'Kendimden korktum' buyurdu. Hatice (r.a.): 'Öyle deme;
Allah'a yemin olsun ki, Allah hiç bir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı
gözetirsin, aciz olanlara yardım edersin, fakire verirsin, misafiri
ağırlarsın, hak yolunda halka yardım edersin'. Bundan sonra Hz. Hatice,
Rasulullah (s.a.v.)'i amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Bu adam,
cahiliyyede nasraniyye dinine mensup idi. İbranice yazı bilir, İncil'den
Allah'ın dilediği kadarını yazardı. Varaka'ya: 'Amcam oğlu, dinle bak,
kardeşinin oğlu ne söylüyor' dedi. Varaka: 'Ne var kardeşimin oğlu?' diye
sorunca, Rasulullah (s.a.v.) gördüğü şeyleri anlattı. Bunun üzerine Varaka:
'Bu gördüğün, Allah'ın Musa'ya indirdiği Namusu Ekber'dir. Keşke senin davet
günlerinde genç olsaydım. Kavmin seni çıkardığında hayatta olsaydım' dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Onlar beni çıkaracaklar mı?' diye sordu. O
da: 'Evet, senin gibi yeni bir şey getirmiş yoktur ki düşmanlığa uğramasın.
Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana çok yardım ederim' cevabını
verdi."[324]
Rasulullah(s.a.v.)'in
şu sözü de Hz. Hatice'nin O'na olan sevgisini te'kid ediyor: "İnsanlar
beni inkâr ederken o bana iman etti, insanlar beni yalanlarken bana arkadaşlık
etti, beni malıyla destekledi" buyurdu.[325]
Hz. Aişe (r.a.)'ın
Rasulullah'a olan sevgisi:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Benden razı olduğun zaman
'Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle değildir1 dersin. Bana kızgın olduğun zaman
da: 'İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle değildir' dersin, buyurdu. Ben de: 'Evet,
Ey Allah'ın Rasulü, yalnızca ismini bırakırım1 dedim."[326]
Fethu'l-Bari'de
kaydedildiğine göre: Aişe (r.a.): "Evet, Ey Allah'ın Rasulü yalnızca
ismini bırakırım "sözü hakkında Tayyibi diyor ki: "Bu ayrıntı,
gerçekten incedir. Çünkü o, aklın seçme yeteneğini gaspeden öfke halinden
bahsediyor, yoksa kalbe yerleşen sevgiyi değiştirmiyor... İbn Münir de diyor
ki: Şüphesiz o, isim lafzını terkettiğini, kalbindeki Rasulullah'ın değerli
zatına olan sevgi ve muhabbet bağını terketmediğini kastediyor."[327]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlarını seçmekle em-rolunduğu zaman,
önce benden başladı ve şöyle dedi: 'Ben sana bir mesele hatırlatacağım, anne ve
babandan izin alıncaya kadar acele etmemen gerekir.1 Ben: 'Anne ve babadan
hangi izin? Ben Allah'ı, Rasulü'nü ve Ahireti istiyorum' dedim."[328]
Urve (r.a.)'dan Aişe
(r.a.) haber veriyor: "Rasulullah(s.a.v.) hastalandığında, muavezeteyn
sûrelerini okuyup ellerine üfleyerek vücudunu sıvaz-lardı. Vefat ettiği
hastalığına tutulduğunda Rasulullah'ın muavezeteyn sûrelerini okuyup ellerine
üflediği zaman, ben de ellerine üfleyip kendi eliyle vücudunu sıvazlamaya
başladım."[329]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerden biri de Rasulullah'ın
benim odamda, benim nöbetimde, benim göğsümün üstü ile çenemin arasında olarak
vefat etmesidir. Bir de Allah'ın, onun vefatı sırasında onun tükürüğü ile
benim tükürüğümün birleşmesidir. Abdurrahman (Ebu Bekir'in oğlu) elinde bir
misvakla odaya girdi. Ben Rasulullah'ı (göğsüme) dayamıştım. Onun misvaka
dikkatle baktığını gördüm. Misvakı çok sevdi-ğini bildiğim için: 'Misvakı size
alayım mı?' diye sordum. Başıyla: 'Evet al', diye işaret etti. Ben de misvakı
yumuşatıp verince ağzında gezdirdi. Rasulul-lah'ın yanında içinde su bulunan
küçük bir kab vardı. Bazen elini bu suya ba-tınp, yüzünü sıvazlıyordu ve
'Lailahe illallah! Ölümün de şiddetleri var1, diyordu. Sonra elini kaldırdı, ta
ki ruhu alınıncaya kadar: 'Allah'ım beni Re-fık-i Ala'dan kıl, diye dua etti ve
eli düştü. (İkinci bir rivayette[330]:
Misvağı çiğnedim, silkeledim, olgunlaşınca Rasulullah'a verdim, bununla
dişlerini fırçaladı, Rasulullah'ı bundan daha güzel dişlerini fırçalarken görmedim.1)
(Üçüncü bir rivayette:[331]
'Allah dünyada son, anketten bir önceki gününde Rasulullah'ın tükürüğü ile
benim tükürüğümü birleştirdi.)"[332]
Diğer hanımlarının
Rasulullah (s.a.v.) olan sevgileri:
Diğer hanımlarına
gelince, "Ey Peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve
onun süsünü istiyorsanız... Eğer siz, Allah'ı, Rasulü'nü ve ahiret yurdunu
istiyorsanız" âyeti nazil olduğunda, hanımlarının Rasulullah'ı istemeleri
ve Hz. Aişe'nin yaptığı gibi yapmaları, onların Rasulullah'a olan sevgilerinin
delilidir.[333]
Rasulullah'ın kızı
Zeyneb'in kocasına olan sevgisi:
Misvar b. Mahreme'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ben onu Ebu As İbn Rebia ile
evlendirdim. Ebu As, benimle konuştu ve sadık kaldı. (Başka bir rivayette:
Bana söz verdi ve sözüne vefa gösterdi.")[334]
Şu gelen rivayette,
Hz. Zeyneb'in kocasına olan sevgisinin ne ölçüde olduğu görülüyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Mekke ehli esirlerinin serbest bırakılması için fidye gönderdiklerinde
Hz. Hatice'den kendisine kalan kolyesini gönderdi. Rasulullah bunu görünce
onun için çok acıdı ve şöyle dedi: İstiyorsanız onun esirini serbest bırakın ve
gönderdiği kolyeyi de geri döndürün. Onlar: 'Peki', dediler. Rasulullah
(s.a.v.) ondan Zeyneb'in kendisine gelmesi için serbest bırakması sözünü aldı.
Rasulullah Zeyd b. Haris'i ve Ensar'dan bir adamı göndererek, Yecve denilen
yerde Zeyneb'i beklemelerini ve geldiğinde ona arkadaşlık ederek getirmelerini
söyledi."[335]
Fethu'l-Bari'den
naklediyor: "Ebu'l As b. Rebia bisetten Önce Hz. Pey-gamber'in en büyük
kızı Zeyneb'le evlendi. (Zeyneb müslüman olmayı kabul etmesine rağmen Ebul-As
kabul etmedi). Ebu'l-As, Bedir savaşında müşriklerle birlikte esir düştü.
Zeyneb ona serbest bırakılması için fidye gönderdi. Rasulullah (s.a.v.)
Zeyneb'i kendisine göndermesi şartıyla onu serbest bıraktı, o da buna bağlı
kaldı. İşte yukarıda geçen hadisteki 'Bana söz verdi ve buna bağlı kaldı'
ifadesinin anlamı budur."[336]
Tabakatu'l-Kübra'dan
naklediliyor:
"Ebu'l-As b.
Rebia Kureyş kervanıyla beraber Şam'a çıktı. Rasulullah (s.a.v.) 'a bu kervanın
haberi ulaştı ve onları Şam'dan karşılattı. Zeyd b. Ha-ris'i yüz yetmiş binekli
ile gönderdi. Hicretin altıncı yılının Cemaziye'levvel ayında İys yönünde
kervanı karşıladılar. Kervanda bulunan mallara el koyup insanları esir aldılar.
Bunlar arasında Ebu'l-As'da vardı. Ebu'l-As da vardı. Ebu'l-As, medineye
geldiğinde, seher vakti Peygamber'in kızı Zeyneb'in -Zeyneb onun karısıydı-
yanına giderek sığınma talep etti, Zeyneb bunu kabul etti. Rasulullah
(s.a.v.), sabah namazını kıldıkan sonra, Zeyneb, kapısının Önüne çıkarak
yüksek sesle: 'Ben Ebu'l-As b. Rebia'yı himayeme aldım', diye çağırdı. Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Ey insanlar! İşittiğimi işittiniz mi?' buyurdu.
Onlar: 'Evet', dediler. Rasulullah (s.a.v.): 'Allah'a yemin olsun ki, sizin
duyduğunuzu duyuncaya kadar hiçbir şeyden haberim yoktur. Mü'minler, kendi
dışındakilere karşı tek bir eldir, Onları, mü'minlerin en zayıfı bile himaye
ediyoruz', buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) evine gidince, Zeyneb onun yanına
giderek Ebu'l-As'dan aldıklarını geri vermesini istedi. Rasulullah, aldığı
şeyleri geri vererek Zeyneb'e ona yaklaşmamasını emretti. Çünkü Ebu'l-As,
müşrik olduğu sürece ona helal değildi. Ebu'l-As, Mekke'ye dönerek herkese
hakkını iade etti. Sonra müslüman oldu ve Peygam-ber'e müslüman bir muhacir
olarak hicretin yedinci yılının Muharrem ayında geri döndü. Rasulullah
(s.a.v.) Zeyneb'i Önceki nikahıyla ona geri verdi.
Ümmü Seîeme'nin Ebu
Seleme'ye olan sevgisi:
Ümmü Seleme'den:
"Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: 'Bir müslümana musibet
dokunur da 'bu Allah'tandır, ondan geldik ona döneceğiz, Allah'ım! Bana bu
musibetten dolayı mükâfat ver, onun yerine bana hayır ihsan et', derse, Allah
ona bu musibetten dolayı hayır ihsan eder. Ebu Seleme öldüğünde: 'Hangi
müslüman Ebu Seleme'dan daha hayırlı olabilir ki o ilk hicret edenlerdendi',
dedim. Bunu söyledikten sonra Allah bana Rasulullah'ı ihsan etti."[337]
Ümmü Seleme'den:
"Ebu Seleme öldüğünde: 'Garipti ve garip yerde öldü. Ona öyle bir ağıt
yakacağım ki dillerde dolaşsın', dedim. Ona ağladıı-ğımda Medine'li bir kadın
geldi. Rasulullah (s.a.v.) o kadını gördüğünde: 'Allah'ın iki kez çıkardığı
şeytanı eve tekrar girdirmek mi istiyorsunuz?'bu-yurdu. Böylece ağlamaktan
vazgeçip hiç ağlamadım."[338]
Seven kimsenin, sevdiğinin
iyiliğini istemesi ve ona önem vermesi özeliiğindendir. İyiliklerin en büyüğü
ahiret iyiliğidir. Nitekim bunu bize Hz. Peygamber öğretiyor:
Sevban (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biri, şükreden kalb,
zikreden dil ve mü'mine bir kadın edinsin."[339]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah, gecenin bir kısmında
kalkıp namaz kılan sonra, namaz kılması için hanımını da uyandıran, uyanmazsa
yüzüne su serpen erkeğe rahmet etsin! Allah gecenin bir kısmında kalkıp namaz
kılan sonra, namaz kılması için kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su
serpen kadına rahmet etsin!"[340]
Ebu Said'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Adam gece uyanır ve ehlini de
uyandırır iki rekat namaz kılarlarsa, zikreden erkek ve kadınlardan
yazılırlar."[341]
Sonra Rasulullah
(s.a.v.), eşlerin iyilik üzere yardımlaşmaları konusunda örnek veriyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah(s.a.v.) Ramazan'ın son on günü girdiğinde izannı çekiyor,
gecelerini ihya ediyor ve ailesini uyandırıyordu."[342]
Hz. Peygamber'in
hanımı Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece uykudan ürpertili
bir halde uyanıp şöyle dedi: 'Sübhanellah! Allah, hazineler hakkında ne
indirdi? Fitneler hakkında ne indirdi? Oda sahiplerini kim uyandırır? -Bununla
namaz kılmaları için hanımlarını kasdediyordu-Dünyada nice giysililer vardır ki
ahirette çıplaktırlar."[343]
Şeriat, erkekleri
hanımlarına karşı iyi davranmaya teşvik ediyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlara iyilikle davranın."
Bu âyet hakkında Menar
tefsirinde şunlar naklediliyor: "(Ey mü'min-ler! Kadınlarla onlarla
beraber olduğunuzda veya karşılaştığınızda tabiatlarına uygun şekilde iyilikle
davranın; şeriatın, örfün ve insanlığın hoş görmediği bir şekilde davranmayın.
Geçimi daraltma, sözle ya da fiille eza etme, karşılaşma esnassında yüz çevirme
ya da surat asma gibi şeylerin tamamı iyilikle davranma prensibini bozar.
İyilikle davranmanın anlamı içerinsinde karşılıklı ve eşit muamelede bulunma
vardır. Bazı Selef alimlerinden rivayet edildiğine göre şöyle diyorlar: 'Bu
âyet içerisine, erkeğin kadınına karşı uygun bir şekilde süslenmesi de girer.
Çünkü kadın da onu için süsleniyor. Burada gaye birbirlerine sürür kaynağı
olmalarıdır."[344]
Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuşlardır: "Sizin hayırlı olanınız ailesine hayırlı olandır.
Ben ailesine en hayırlı olanınızım."[345]
Rasulullah (s.a.v.)
erkeği kadının ağzına lokmayı götürmeyi teşvik ediyor:
Sa'd b. Ebi
Vakkas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:' Sen ne infak
edersen o bir sadakadır. Hatta kadınının ağzına götürdüğün lokma bile."[346]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste mubah olan bir şeyle Allah nzası kasdedilirse, bunun itaat
olduğu ifade ediliyor. Buna sıradan küçük dünyevi ikramlarla dikkat çekiliyor
ki bu kadının ağzına lokma götürmektir. Bu da çoğunlukla oynama ve şakalaşma
esnasında olur. Böyle olmasına karşın sahih bir niyei olduğu takdirde mükâfat
olur. Bunun üzerinde olan ise nasıldır?"[347]
Rasulullah (s.a.v.)
şehire girerken kadınlarının kendilerini karşılamaya hazırlanmaları için erkeklere,
dinlenmelerini emrediyor:
Cabir b. Abdullah'tan:
"Rasulullah (s.a.v.)'le beraber savaştan döndük. Şehre girmeye
yaklaştığımızda Rasulullah: 'Akşam ya da yatsı vakti girmemiz için dinlenin. Ta
ki hanımlarınız size hazırlansın."[348]
Rasulullah (s.a.v.)
hacılarla ailelerine dönmeleri hususunda acele etmelerini emrediyor...Çünkü bu
onlar için ecirlerin en büyüğüdür:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biri haccı-nı bitirirse
ailesine dönmek için acele etsin. Çünkü bu onun için ecirlerin en büyüğüdür."[349]
Rasulullah (s.a.v.)
karısıyla beraber hacca gitmesi için cihada çıkmayı bırakmasını emrediyor:
İbn Abbas'tan:
"Bir adam dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben şöyle şöyle bir orduyla savaşa
gitmek istiyorum. Kadınım da hacca gitmek istiyor. Rasulullah (s.a.v.):1
Onunla beraber git', buyurdu."[350]
Rasulullah (s.a.v.)
Hz. Osman'ı, hasta olan hanımını gözetmesi için Bedir savaşına çıkmamasına
gelince , o Rasulullah'n kızıyla evli idi ve karısı da hastaydı. Rasulullah
(s.a.v.) ona dedi ki: "Senin için Bedir'e katılanın ecri vardır."[351]
Her sabah onları
selamlıyor veriyor ve onlara dua ediyordu:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah'ın dokuz kadını vardı. Günleri kadınların arasında
paylaştırdığında ilk kadına gelinceye kadar dokuz gün geçiyordu. Kadınlar her
gece Rasulullah'ın geleceği eve toplanıyorlardı."[352]
Hafız İbn Hacer diyor
ki:"İbn Merdevi İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor: 'Rasulullah (s.a.v.)
sabah namazını kıldığında mescidde oturuyor ve insanlar, güneş doğuncaya kadar
etrafında oturuyordu. Sonra tek tek kadınlarının yanına girip selam veriyor,
onlara dua ediyordu. Onlardan birinin gününde yanında kalıyordu.[353]
Zifafa girdiği sabah
kadınlarının odasına uğruyor, onlara selam veriyor ve dua ediyordu:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) Cahş'ın kızı Zeyneb ile evlendiği zaman velime verdi.
İnsanlar et ve ekmeğe doydular. Sonra Rasulullah, zifafa girdiği sabah yaptığı
gibi mü'minlerin annelerinin odalarına girip onlara selam verdi ve dua
etti."[354]
Hanımlarının
isteklerini onlar için en güzel olana yönlendiriyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Ey Allah'ın Rasulü! Amellerin en üstününü cihad olarak görüyoruz. Biz de
cihad etmeyecek miyiz? Sizin için en üstün cihad, Allah katında makbul olan
haçtır. (Başka bir rivayette[355]: Rasulullah'a
kadınları cihad hakkında sorduklarında: 'En güzel cihad haçtır',
buyurdu.)"[356]
Hanımlarını seferlere
beraber götürüyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediğinde, kadınlarının arasında
kur'a çekiyordu. Kur'a kime çıkarsa onu beraberinde götürüyordu."[357]
Kadınlara nezaketen
def çalan köleye hafif çalmasını tavsiye ediyor:
Enes b. Malikten:
"Rasulullah (s.a.v.) seferde iken beraberinde kadınlar vardı.
Rasulullah'ın kölesi (güzel sesli) Enceşe de ilahiler okuyarak kadınları ve
sefere katılanların bindikleri develeri yoluna devam ettiriyor ve
hızlandırıyordu Rasulullah: 'Ey Enceşe! Ağır ol! Cam (gibi ince kalbli
kadın)ları hızlı yürütme!', buyurdu."[358][359]
Savaştan döndüğünde
geceleyin sürpriz yapmıyordu:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) kadınlarının yanma ansızın girmiyordu. Günün
başlangıcında ya da yatsı namazından sonra giriyordu."[360]
Itikafta iken
kadınlarını karşılıyor ve onları mescidin kapısına kadar uğurluyordu:
Peygamber'in hanımı
Safiyye'den: "Ramazanın son on gününde Rasu-lullah'ı itikafında ziyaret
etti. Rasulullah'ın yanında bir saat konuştu. Sonra gitmek için ayağa kalktı.
Rasulullah da onunla beraber ayağa kalkarak onu uğurladı. (Bir rivayette
ise166: Rasulullah mescidde idi. Yanına kadınları da gitmişti. Rasulullah,
Safıyye binti Hayy'a: 'Acele etme, seninle beraber çıktı.)167
Kadınlarının
seslerinin kendi sesinin üstüne çıkmasına tahammül ediyordu:
Sa'd b. Ebi
Vakkas'tan: "Bir kere Ömer b. Hattab, Rasulullah'ın huzuruna girmek için
izin istemişti. Rasulullah'ın yanında da Kureyş'ten bir takım kadınlar vardı;
sesleri Rasulullah'm sesinin oldukça üstüne çıkıyordu. Ömer b. Hattab izin
isteyince bu kadınlar hemen kalktılar ve perdenin arkasına gizlendiler.
Rasulullah Ömer'in girmesini izin verdi ve Ömer huzura girdiği sırada
Rasulullah (kadınların bu haline) gülüyordu. Bunun üzerine Ömer: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Allah seni ömrün boyunca güldürsün', dedi. Rasulullah: 'Yanımda
bulunan şu kadınlara taaccüb ettim; senin sesini duyunca acele perdeye
koştular, buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Siz onların saygısına daha layıksınız',
dedi. Ve kadınlara hitaben de: 'Ey nefislerinin düşmanları olan kadınlar!
Rasulullah'a saygı göstermeyip de benden mi çekiyorsunuz?1 dedi. Kadınlar da:
'Evet, senden çekiniyoruz. Çünkü sen Rasulullah'tan daha sert ve daha ağır
sözlüsün', dediler."168
Kadınların kızmasına
sabrediyor:
Ömer (r.a.)'dan:
"Allah'a yemin olsun ki, biz cahiliyede kadınlara hiç değer vermiyorduk.
Ta ki Allah onlar hakkında indirdiğini indirdi. Ayıracağını ayırdı. Ömer
(r.a.): 'Bir gün bir iş hakkında kendi kendime düşünüyordum. O zaman hanımım:
'Şöyle şöyle yapsan' dedi. Ben de ona: 'Sana ne oluyor, bundan sana ne?' Bu
kasdettiğim işte senin teklifin de ne oluyor?' dedim. Hanımım: 'Hayret sana Ey
Hattab'ın oğlu. Sana karşılık verilmesini mi istemiyorsun? Senin kızın
Rasulullah (s.a.v.)'a karşılık veriyor. Hatta öfkeli gününde bile buna devam
ediyor. (Başka bir rivayette:169 'Sana karşılık vermemi mi uygun görmüyorsun?
dedi. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın hanımları da ona karşılık
veriyorlar. Hatla onlardan birisi, onu bir gün geceye kadar terkediyor
(küsüyor). Bunun üzerine Ömer (r.a.) kalktı, ridasını yerinden aldı ve
Hafsa'nın yanına gitti. Ona: Ey kızım! sen Rasulullah'a karşılık veriyor, bana
bana öfkeli gününde de devam ediyor musun?' diye sordu.
Hafsa: 'Allah'a yemin
olsun ki biz Rasulullah'a karşılık veriyoruz' dedi. Ömer (r.a.) anlatıyor:
'Bunun üzerine dedim ki: Bil ki! Rasulü'nün öfkesiyle Allah'ın akibetinden
senin için endişe ediyorum... Sonra çıkıp Ümmü Sele-me'nin yanına girdim,
akrabam olduğu için onunla konuştum1. Ümmü Sele me: 'Hayret sana, Ey Hattab'ın
oğlu her şeye karışıyorsun, hatta Rasulul-lah'la hanımları arasına da karışmak
istiyorsun'. (İbn Sa'd 'dan başka bir rivayette: [361]Ümmü
Seleme: 'Allah'a yemin olsun ki! Biz onunla konuşuyoruz. O buna tahammül
ediyor. Eğer bizi bundan nehyederse, bizim yanımızda itaat etmeğe senden daha
layıktır.)"[362]
Hanımı bir şey
istediği zaman ona uyardı:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "(Veda Haccında) hayız olmuş ve beyti tavaf edememiştim. Teşrik
günlerinden sonra Mina gecesinde: 'Ya Rasulullah! Herkes bir hac bir umre ile
dönüyor, ben bir hac ile dönüyorum', diye şikâyet ettim. Rasulullah: 'Mekke'ye
geldiğimiz gecelerde sen tavaf etmedin mi?1 diye sordu. Ben: 'Hayır', diye
cevap verdim. Rasulullah: 'Öyle ise kardeşinle Ten'im'e git, orada umre
ihramına gir' buyurdu. (Müslim'in rivayetinde bir fazlalıkla Cabir şöyle diyor:
'Rasulullah (s.a.v.) yumuşak bir insandı; bir şey istediği zaman ona
uyardı.)"[363]
Karısının binmesi için
yumuşak bir yer hazırlıyor ve çıkması için dizini koyuyor:
Enes bin Malik
(r.a.)'dan rivayetle: "Hayber'den Medine'ye gelirken Rasulullah (s.a.v.)
Safiye'nin rahat etmesi için arkasına yer hazırladı. Sonra devesinin yanına
ayağını koydu, Safiye dizine basarak deveye bindi."[364]
Karısı hastalandığında
son derece müşfik davranması:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Medine'ye geldiğimizde tam bir ay geçmişti-ki hastalandım.
İnsanlar arasında ifk hadisesi konuşuluyordu. Fakat beni bundan haberim yoktu.
Rasulullah'm hastalandığımda gösterdiği şefkati daha Önce görmedim.[365]
Zubeyr bin Avvam,
hanımının başının üzerinde hurma çekirdeği taşımasına üzüldüğünü açıklıyor:
Esma binti Ebi Bekr
(r.a.)'dan rivayetle: "Zubeyr bin Avvam benimle evlendiğinde, yeryüzünde
mal olarak köle veya cariye olsun, deve ile atından başka bir şeyi yoktu.
Rasulullah'm Zubeyr'e verdiği yerden hurma çekirdeği taşırdım. Orası evime üç
fersah uzaklıkta idi. Bir gün başımda hurma çekirdeği ile gelirken Rasulullah
ve yanında bir kaç ensarlıyla karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı sonra
arkasına binmem için devesine: 'Ih, Ih!' diyordu. Ben adamlarla yolculuk
etmeye utandım, hem de Zubeyr'in kıskançlığını hatırladım, O insanların en
kıskancı idi. Rasulullah (s.a.v.) benim utandığımı anladı ve bunun üzerine
devam etti. Zubeyr'in yanına geldiğim zaman: Başımda hurma çekirdeği ile
Rasulullah (s.a.v.)'le karşılaştım. Yanında as-habtan bir kaç kişi vardı.
Rasulullah binmem için devesini çökertmek istedi. Fakat ben bundan utandım ve
'senin başında hurma çekirdeği taşıman bana onunla beraber deveye binmenden
daha güç oldu' dedi."[366]
Cabir ve Abdullah bin
Ömer hoşlarına gitmeyen bir meselede hanımlarına katılıyorlar:
Cabir (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Cabir, etrafı saçaklı oda döşemeleriniz
var mı?' diye sordu. Cabir: 'Bizde öyle döşemeler nereden olacak'! diye cevap
verdi. Rasulullah: 'Fakat, yakında sizin öyle süslü döşemeleriniz olacaktır',
buyurdular. 'Ben ona (yani hanımıma şu süslü döşemelerini kaldır!' derdim. O
da: 'Rasulullah (s.a.v.) 'Sizin yakında süslü ev döşemeleriniz olacak'
buyurmadı mı? Bunun üzerine ben de onları bırakırdım."[367]
Aşağıda gelen haberi
Buhari muallak olarak nakletmiştir. "İbn Ömer, Ebu Eyyub ıu çağırdı ve
evde duvara çekili bir perde gördü. Bunun üzerine İbn Ömer: Bize kadınlar perde
hususunda üstün geldi. Bu konuda korktuğum kadar senden kormadım."[368]
Ebu Uzeyne (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Allah'tan sakınırlarsa
kadınlarınızın en hayırlıları doğurgan, sevimli, teselli veren ve nazik
davrananlardır."[369]
Rasulullah sahabe
kadınlarından birine kocasına karşı şefkatli davranmasını tavsiye ediyor:
Ebu Said (r.a.)'dan
rivayetle: "Biz Rasulullah (s.a.v.) 'in yanında iken bir kadın geldi ve:
'Ya Rasulullah, kocam Safvan bin Mu'tal namaz kıldığım zaman beni dövüyor, oruç
tuttuğum zaman iftar ettiriyor, sabah namazını güneş çıkmadan kılamıyorum',
Safvan da Rasulullah'ın yanındaydı, ona kadının söylediklerini sordu. Safvan:
'Ya Rasulullah, namaz kıldığım zaman beni dövüyor sözüne gelince. O iki sûre
okuyor, ben onu nehyettim." Bunun üzerine Rasulullah: İnsana bir sûre
yeterlidir,' buyurdu. Safvan; 'Oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor sözüne
gelince. O sürekli oruç tutuyor. Ben genç bir adamım, sabredemiyorum.' Bunun
üzerine Rasulullah: 'Kadın kocasının izni olmadan oruç tutamaz' buyurdu.
Safvan: 'Güneş doğmadan sabah namazını kılamıyorum sözüne gelince.. Biz ehli
beytten böyle biliriz. Uyanır uyanmaz kılarız; hatta güneş doğsa da. Bunun üzerine
Rasulullah: 'Uyandığın zaman, hemen kıl,' buyurdu."[370]
Zifaf sabahı O'na dua
etmeleri:
Enes bin Malik
(r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Zeyneb binti Cahş'la zifafa
girdi. Sonra ekmek ve etle velime verdi. Yemeğe çağırmaya ben gönderildim. Bir
grup geliyor ve çıkıyorlardı, sonra yine bir grup geliyor yiyorlar ve
çıkıyorlardı... Rasulullah {s.a.v.) odasından çıkıp Aişe'nin odasına girdi:
'Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun ey ehli beyt' diye selam verdi. O
da: 'Allah'ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun, ehlini nasıl buldun?
Allah mübarek etsin' diye cevap verdi. Sonra Rasulullah hanımlarının odalarına
sırayla girmeye devam etti. Hepsine de Aişe'ye dediği gibi diyor, hepsi de Aişe
gibi mukabelede bulunuyorlardı?" (Başka bir rivayette:i79a "Onların
hepsine selam verip, dua ediyor; onlar da ona selam verip, dua ediyorlardı.)"[371]
Rasulullah'ın acısını
hafifletmeye çalışmaları:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) İbn Harise'nin, Cafer'in ve Abdullah bin Revaha'nin
şehadetleri geldiğinde hüzünlü bilinecek bir halde oturuyor du. Ben (kapının
arahğıda) Rasulullah'ı görebilecek şekilde kendisine bakıyordum. Bu sırada
Rasulullah'a bir adam geldi: Cafer'in kadınlarının ağlaş-tıklarım söyledi.
Rasulullah o kadınları bundan nehyetmesini söyledi. Adam £İtıi. Sonra ikinci
kez geldi ve kadınların kendisine itaat etmediklerini söyledi. Rasulullah yine:
'Kadınları nehyedin' diye tekrarladı. Adam üçüncü U'z_geldi ve: 'Ya Rasulullah,
Allah'a yemin olsun ki kadınlar bize üstün geldi', dedi. Hz. Aişe,
Rasulullah'ın o adama: 'Bu kadınların ağızlarına toprak saç', buyurduğunu
zannetti. Hz. Aişe o adama: 'Allah seni zelil etsin, ne Ra-sulullah'ın sana
verdiği emri yerine getirdin nede Rasuluilah'ı acısıyla bıraktın1, dedi."[372]
Hastalığında Hz.
Aişe'nin evinde yatmasına izin vermeleri:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiği hastalığında: 'Yarın
kimdeyim?1 diye sordu. Aişe'nin gününü istiyordu. Rasulullah'ın hanımları
dilediğini yapmasına izin verdiler. Bunun üzerine Aişe'nin evinde kaldı; hatta
onun yanında vefat etti."'[373]
Esma binti Ebi Bekr,
kocasının kıskançlığını gözetiyor:
Esma binti Ebi Bekr
(r.a.)'dan rivayetle: "Zubeyr bin Avvam benimle evlendiğinde yeryüzünde
mal olarak ne kölesi ne de başka bir şeyi yoktu. Bir gün başımda hurma
çekirdeği ile gelirken Rasulullah (s.a.v.) ve beraberinde bir kaç sahabeyle
karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı, arkasına bindirmek için, ben de
erkeklerle birlikte yolculuk etmekten utandım ve Zubeyr'in kıskançlığını
hatırladım. O İnsanların en kıskancı idi."[374]
Ümmii Selim çocuğun
ölümünü kocasına haber vermek için ona son derece şefkatli davranıyor:
Enes bin Malik
(r.a.)'dan rivayetle: "Ebu Talha'nın oğlu öldüğünde karısı Ümmü Selim
ailesine: 'Ebu Talha'ya oğlunun haberini ben söyleyinceye kadar söylemeyin'
dedi. Enes devamla: 'Ebu Talha geldi. Ümmü Selim akşam yemeğini ona getirdi.
Yedi içti sonra Ümmü Selim daha önceki süslenmelerinden daha güzel süslendi.
Böylece Ebu Talha onunla beraber oldu. Ümmü Selim, Ebu Talha'nın doyduğunu ve
kendisinin hamile kaldığını görünce dedi ki: 'Ey Ebu Talha, Eğer bir kavim bir
aileye Ödünç bir şey verseler sonra verdikleri bu ödünç şeylerini isteseler,
onlar engellenir mi?' Ebu Talha:'Hayır1 dedi."[375]-[376]
Esma bin Ebi Hazım'dan
rivayetle: "Ebu Bekir (r.a.)'in hastalığında yanına girdik. Yanında elleri
nakışlı beyaz bir kadın olan Esma binti Amis'i onun sineklerini kovarken
gördüm."[377]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"O'nun
âyetlerinden biride, size, nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız
eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat koymasıdır." (Rum sûresi, 21).
Asıl olan ailenin
sevgi üzere kurulmasıdır. Sevgiyle beraber tercih etme olur. Tercih etmeyle
beraber eşler birbirlerine haklarından daha fazlasını verirler. Böylece haklar
konusunda araştırma yapma ortadan kalkar. Ama sevgi azalırsa, ailenin üzerine
kurulduğu ikinci asıl olmalıdır ki, bu şefkattir. Burada haklar konusundaki
araştırma, hakların zayi olmaması için şunu vurguluyor: Bazen sevgide azalma
veya tamamen yok olma olabilir. Bu durumda tek başına şeefkat, eşler arasında
birbirine karşı iyi davranmayı sağlar. Çoğunlukla sevgi ile şefkat bir araya
geldiğinde, sevgi daha fazla şefkate, acımaya götürür. Hatta karşılıklı şeekat
duygusu eşleri birbirine karşı son derece duyarlı olmaya ve birbirlerine karşı
cömert davranmaya götürür. Sevgiyle dolu bir halde karşılıklı şefkat ve
acımaya, zor hayat şartlarına rağmen mü'minlerin annelerinin Rasulullah'la
beraber olmayı seçmeleri cömert davranmaya örnek verilebilir. Yine sevgiyle
dolu Eyyub (a.s.)'ın hastalığına rağmen onunla beraber olmaya sabreden ve
fedakârlıkta bulunan hanımı örnek verilebilir. [378]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Onlarla iyi
geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki, sizin hodşlanmadığınız bir
şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir (Nisa sûresi, 19).
Menar tefsirinde,
"Eğer onlardan hoşlanmazsanız" âyeti hakkında deniliyor ki:
Yaratılışta ya da karakterdeki bir ayıp onlar için günah sayılmaz. Çünkü bu
durum onların elinde değildir. Ya da ev işlerinde yerine getirmekle sorumlu
oldukları hizmetlerdeki eksiklikler, onlardan ayrılmanızı veya onlara zarar
vermenizi gerektirmez. Buna sabretmelisiniz. Çünkü Allahu Teala: 'Sizin
hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir1 buyuruyor... Çok
olan hayrın en önemlisi ve en büyüğü doğan çocuklardır.
Nice kadın vardır ki
kocası ona meylediyor sonra da hoşlanmıyor. Daha son ra kadın, kocasının göz
bebeği olan bir çocuk doğurduğunda kocasının yanında değeri yükseliyor. Yine
kadınına sabretmesi ve ona iyi davranması nedeniyle halinin iyi olması
sözkonusu 'hayır'dandır."[379]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Mü'min bir erkek mü'mine bir
kadına, hoşuna gitmediği ahlâkından dolayı kızmasın. Onda başka bir şey hoşuuna
gidebilir."[380]
Âyet ve hadisteki
hitap erkeğe yönelik olup bu kadına da yöneltilebilir; kadın kocasına karşı iyi
davransın. Eğer ondan hoşuna bir şey gitmezse, umulurki Allah hoşuna gitmediği
bir şeye bir çok hayır koymuştur. Mü'mine bir kadın, mü'min bir erkeğe, hoşuna
gitmediği bir ahlâkından dolayı kızmasın. Onda başka bir şey hoşuna gidebilir.
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınlara güzel davranın.
Çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğrisi üst
tarafıdır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsanız kırılır, bırakırsanız eğri kalır.
Kadınlara güzel davranın.' (Müslim'de yer alan başka bir rivayette187: 'Kadın
kaburga keniğinden yaratılmıştır. O, senin gibi düzelemez. Ondan faydalanmak
istersen eğri olarak faydalan.)"[381]
Bu hadiste, kadınlara
güzel davranma tavsiyesi, onların y ar atılı şiarıyla ilgili bir durumla
irtibatlandınlıyor. Öncelikle kadınlar, erkeklerin yaratılı-şıyla aynıdırlar.
Sonra onlarda bazı eğrilikler vardır. Rasulullah (s.a.v.), sözkonusu eğriliğin
alanını ve boyutunu açıklamamıştır. Sadece erkeği sıkan, kadının bazı
davranışlarındaki yaratılışta var olan eğriliğin etkisine işaret etmiştir...
Bu hadiste, kadının
sözkonusu eğrilikten kaynaklanarak yaptığı davranışlara erkeğin sabretmesi
telkin ediliyor. Kadının, bu can sıkıcı ve zor durumda bırakıcı davranışları
bile bile yapmadığını sadece Allah'ın, kadın için takdir ettiği özel bir
tabiatın neticesi olarak bunu yaptığını hatırlatıyor. [382]
Eyyub (a.s.)'ın
tehlikeli hastalığına hanımının sabrı: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Kutumuz Eyyub'u
da an: (O) Rabbi'ne 'Şeytan, bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu' diye
seslenmişti. 'Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su)',
(dedik). Ona birden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini
ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik. (Dedik ki): 'Eline bir demet
sap al, onunla vur da yeminini bozma.' Gerçekten biz onu sabreden (bir kul)
bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o daima (bize) başvururdu."
(Sad sûresi, 41-44).
Ebu Hureyre'den:
"Rasululllah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Eyyub çıplak bir halde suda yıkanırken
önüne altından dizilmiş bir sürü çekirge düşmüştü. Eyyub bunları hemen
elbisesine doldurmaya başladı. Bunun üzerine Rabbi şöyle nida etti: 'Ey Eyyub!
Seni zengin yaptığımı görmedin mi?' Eyyub: 'Evet, ya Rabbi! Fakat senin
bereketinden uzak kalamam', dedi.'[383]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Buhari'de Eyyub kıssasıyla ilgili herhangi bir şey tesbit edilmeyip
sadece kendi şartı üzere bu hadisle yetinmiştir. Eyyub kıssasıyla ilgili
nakledilenlerin en sahihi, Ebu Hatim ve İbn Cüreyc'in rivayet ettiği, İbn Hıbban
ve Hakim'in doğruladığı rivayettir..."
Enes b. Malik'ten:
"Eyyub (a.s.), hastalıkla imtihan edildi. İmtihanı onüç sene sürdü. İki
kardeşi hariç herkes onu terketti. İki kardeşi sabah-akşam ona uğruyorlardı.
İki kardeşten biri diğerine: 'Eyyub, büyük bir günah işlememiş olsaydı bu
hastalık ondan giderdi, dedi. Diğeri de bu sözü, Ey-yub'a söyledi... Bunun
üzerine Eyyub çok üzüldü ve Allah'a dua etti. İhtiyacını gidermek için
çıktığında hanımı elinden tutmuştu. İhtiyacını giderdikten sonra hanımı biraz
gecikti. Bunun üzerine Allah ona ayağını yere vurması için vahyetti. O da
ayağını yere vurdu ve bir su çıktı. Bununla yıkandı ve sağlam bir halde döndü.
Hanımı geldiğinde onu tanımadı ve 'Eyyub'um' dedi. Abdullah b. Übeyd b. Amir
kanalıyla Ebu Hatim, Enes hadisinin aynısını rivayet ediyor. Ancak Ebu Hatim'in
rivayetinin sonunda şöyle deniliyor: 'Eyyub, bunun üzerine secde ederek:
İzzetine yemin olsun ki, bana şifa vermeyinceye kadar başıma kaldırmayacağım',
dedi. Ve şifa verildi". Dahhak, o da İbn Abbas'tan rivayetle: "Allah,
onun karısına gençliğini geri döndürdü. Karısı ona yirmi altı erkek çocuk
doğurdu" denmiştir. Yine Vehb b. Münebbih ve Muhammed b. İshak da bu konu
ile ilgili uzun kıssalar rivayet etmişlerdir." [384]
Değerli okuyucuya
burada şunu açıklamak istiyoruz: Daha önce Pey-gamber'in hanımlarının,
Peygamber'e olan sevgilerine örnek olarak Peygamber'i tercih etmeleri olayını
nakletmiştik. Burada ikinci kez şefkate örnek olarak aktarıyoruz. Daha önceden
de belirttiğimiz gibi sevgiyle şefkatin birleşmesi, son derece sevgi dolu
merhamet ve sabır meyvesi verir.
Abdullah b. Cabir'den:
"Ebu Bekir (r.a.) Rasulullah'ın yanına girmek için izin istedi. İnsanları
kapının önünde beklerken buldu. Onların hiçbirine girmeleri için izin
verilmemişti. Ebu Bekir(r.a.)'a izin verildi. Sonra Ömer izin istedi. Ona da
izin verildi. Rasulullah'ın hanımlarını etrafında oturmuşlar, suskun ve
üzüntülü bir şekilde buldu. Ömer: 'Allah'a yemin olsun ki, bir şey söyleyerek
Rasulullah'ı güldüreceğim' diyerek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın rasulü! Hatice'nin
kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalktım onun boğazını
sıktım1. Bunun üzerine Rasulullah güldü ve: Gördüğün gibi etrafımda bulunanlar
benden naafaka istiyorlar, dedi. Ebu Bekir kalkarak Aişe'nin, Ömer de
Hafsa'nın boğazını sıkmağa kalkışmışlar. İkiside: Rasulullah'ın yanında
bulunmayan bir şeyi mi istiyorsunuz?,' diyorlardı. Kadınlar: 'Allah'a yemin
olsun ki, kesinlikle Rasulullah'ın yanında olmayan bir şeyi istemiyoruz',
dediler. Sonra Rasulullah onlardan bir ay ya da yirmi dokuz gün uzak durdu.
Daha sonra da şu âyet nazil oldu: 'Ey Peygamber, eşlerine söyle: Eğer siz,
dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut'a vereyim sizi güzellikle
salayım'. Bunun üzerine Rasulullah Ai-şe'den başlayarak: 'Ey Aişe, ben sana bir
mesele açıklamak istiyorum, ancak bu mesele hususunda ailenle istişare edinceye
kadar acele etmemeni istiyorum1. Aişe: 'Nedir, Ey Allah'ın Rasulü1, dedi.
Rasulullah: Yukardaki âyeti okudu. Aişe: 'Ey Allah'ın Rasulü, senin hakkında
ailemle mi istişare edeceğim1. 'Hayır ben Allah ile Rasulü'nü ve ahiret gününü
seçtim'. (Bir rivayette:[385]
Sonra Rasulullah 'in hanımları onun yaptığı gibi yaptı.)"[386]
Hilal b. Ümeye'nin
karısının sabrı ve ona sıkıntısında arkadaşlık etmesi:
Hilal b. Ümeyye, Tebük
seferinden geri kalan üç kişiden biridir. Kendisiyle bütün ilişkiler
kesilince, sıkıntılı anlarında onu karısı gözetmiştir. Ancak Tebük seferine
katılmayan bu üç kişi, yalan yere yemin ederek mazeret sunmamışlar ve doğruyu
olduğu gibi söylemişlerdi...
Ka'b b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) müslümanları seferden geri kalan bizim üçümüzle
konuşmaktan nehyetti. İnsanlar da bizden çekindiler ve bize yüzleri ekşittiler.
Hatta bana yeryüzü yabancılaştı, bu benim bildiğim toprak değildi. Bu hal üzre
elli gün kaldık. Nihayet bu elli günden kırk günü geçtiğinde, Rasulullah'm
gönderdiği bir elçi bana gelip: 'Rasulullah sana hanımından ayrılmanı
emrediyor' dedi. 'Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?" dedim. O da:
"Hayır boşama, yalnız ondan ayrı bulun, kadınına yaklaşma!' dedi.
Rasulullah diğer iki arkadaşıma da aynı emri göndermişti. Bu emir üzerine
kadınıma: "Haydi ehline git, Allah bu iş hakkında hükme-dinceye kadar
onların yanında kal!' dedim. Kab der ki: 'Hilal İbni Ümey-ye'nin karısı,
Rasulullah'a gelerek: Ya Rasulullah! Hilal İbni Ümeyye ihtiyardır, gücü
kuvveti gitmiştir. Hizmetçisi de yok. Ona hizmet etmemi çirkin görür müsün?'
diye sormuş. Rasulullah: 'Hayır, fakat sana yaklaşmasın!' buyurmuş. Kadın: 'Ya
Rasulullah! Onda hiçbir hareket yok. Vallahi bu iş olalı beri hiç durmadan
ağlıyor1 demiştir."[387]
Kocanın fakir olması
durumunda sabretme: İbn Kayyım diyor ki:
Allahu Teala hak
sahibine, fakire karşı sabretmesi gerektiğini belirterek hakkını sadaka olarak
ona terketmesini teşvik etmiştir. Bu ikisinin dışında kalanlar haksızlık olup
yapması mubah değildir... Biz kocası fakir olan kadın için Allahu Teala'nın
dediği gibi birbirleriyle eşit olduğunu söylüyoruz. Kadın ya kocası sıkıntıdan
kurtuluncaya kadar ona bakmalı ya da sadaka vermelidir. Bu iki durumun dışında
başka yapılacak bir şey yoktur. Bu meselede Şeriatın usulleri ve kuralları şunu
gerektirir: Eğer adam zengin olduğunu söyleyerek kadını kandırıpta evlenir ve
daha sonra yoksul olduğu ortaya çıkarsa adama birşey gerekmez.
Ya da zengin oîupta
harcamayı kadınının üzerine bıraksa kadımda kendisine yetecek miktarda takdir
edemese ne hakim ne de kendisi nikâhn feshedemez. Kadın kocasının fakir
olduğunu bilerek onunla evlense veya zengin olduğu halde malı gasbedilse, kadın
akdi feshedemez. İnsanlara zenginliklerinden sonra fakirlik dokunabilir. Ama
kadın, erkeğinin fakir olması halinde hakime kendisini ayırması için
başvuramaz. Basan Allah'tandır.1938
Hanımın hastalığında
ona sabretme:
İbn Kayyım diyor ki:
"Diyorlar ki: Uzun süre devam eden bir hastalık nedeniyle erkek kadından
faydalanamasa ya da cima edemese, nikâhı feshedemez. Aksine, kadınıyla cima
edemese bile onunu nafakasını güzel bir şekilde karşılaması gerekir.193b Bu,
cinsel faydalanma ve nafaka hakkı gibi karşılıklı hakların elde edilmesinde
hoşgörü şefkati anlamına gelir." [388]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Allah size kendi
nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar
yarattı. (Nahl sûresi, 72).
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ey Cabir ! Çocuk iste, çocuk
iste."[389]
ı^ethu'l-Bari'den
naklediliyor: "İyad diyor ki: 'Buhari ve diğerleri hadiste geçen
'el-keyse' kelimesini, çocuk ve nesil isteme şeklinde açıklamışlar-dır..[390]
Rasulullah (s.a.v.)
bizi çocuk istemeye teşvik etmiştir: "Sevimli ve çocuk doğuranlarla
evleniniz. Şüphesiz ki, sizin çokluğunuzla övünürüm."[391]
Çocuk isteme hakkı,
eşit olarak kadın ve erkeğin yanında fıtri bir durumdur. Çocuk isteme hakkı
herhangi bir zaman, herhangi bir nedenle istenmeyebilir. Fakat çocuk istemeyen
şahsın arkadaşının hakkını gözetmesi ve onun isteğine cevap vermesi gerekir.
Özellikle de çocuk istememeye iten şey zaruret ya da ihtiyaçtan dolayı değil de
sadece daha iyi olur düşüncesi ise...
Her bir eşin çocuk
istemede bir diğerinin hakkım gözetmesi gerektiği gibi yine her bir eşin çocuk
yapmayı düzenlemede ya da zamanımızda yaygın olduğu biçimiyle nüfus
planlamasında bir diğerinin hakkını gözetmesi gerekir. Çocuk yapmayı düzenleme,
eşlerin ya da eşler den birinin veyahutta toplumun maslahatım gerçekleştirdiği
sürece güzel bir iştir. Kadının maslahatı -misal olarak- çocuğunu emzirmesi,
yetiştirmesi için her hamilelik arasında yeterli zamanın olması. Bunun
yanısıra hamilelik ve doğum sıkıntısından rahatlığa kavuşabileceği belli bir
sürede vardır. Bu sıkıntının ne kadar büyük olduğu şu âyeti kerimelerde ifade
ediliyor:
"Annesi onu
zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay
sürdü." (Ahkaf, 15).
"Annesi onu
zayıflık üstüne zayıflık çekerek (karnında) taşımıştır." (Lokman, 14).
Çocuk yapmada en büyük
yükü kadın çekiyorsa da şüphesiz ki erkek kadının hayatına ortak oluyor ve
hamilelik süresi içerisinde o da zorluğu yükleniyor. Bu zorluk annenin
şartlarına ve sağlık durumuna, ailenin şartlarına ve genel olarak yaşama göre
bazen hafif bazen de ağır olur.
Toplumun maslahatına
gelince, bu bazen çocuğun çok olmasıyla bazen de sınirlanmasıyladir. Bu durum,
toplum gerçeğini bilen, toplumun ilerlemesi ve kalkınmasını belirleyen şeyleri
idrak eden, neslin çokluğu ya da azlığını gerektiren şartlardan habersiz
olmayan ve boş etkilere boyun eğmeyen ilim, fazilet ve ihtisas sahiplerinin
içtihadıyla belirlenir.
Nevar ki bazıları
nüfus planlamasına izin vermeyen nasslann olduğunu söylüyorlar. Bu nasslar
şunlar:
Ebu Said'den
rivayetle: "Beni Mustalık gazasında Rasulullah(s.a.v.) ile beraber sefer
çıkmıştık, Arap esirlerinden kadın esirler edindik. Bekarlık bize çok güç geliyordu.
Azl yapmayı seviyor ve azl yapmak istiyorduk. "Ra-sulullah (s.a.v.) bizim
aramızdayken ona sormadan nasıl azlederiz?1 diyorduk. Bunun üzerine bu
meseleyi Rasulullah'a sorduk. Rasulullah: 'Bunu yapmamanızda size bir şey
yoktur. Kıyamet gününe kadar hayat verilen her canlı hayat bulacaktır."[392]
Ebu Saidi'l-Hudri'den
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) yanında azl hazırlatıldı. Rasulullah:
Sizden biri bunu niçin yapar? Şüphesiz Allah'ın yarattığı her mahlukat hayat
bulacaktır."[393]
Bunda bir sakıncanın
olmadığını ifade eden nasslar da vardır. îşte bunlardan bazıları:
Cabir (r.a.)'dan:
"Bir adam, Rasulullah'a gelerek: 'Benim bir cariyem var. Bize hizmet
ediyor ve su taşıyor. Ben onun etrafında geziyorum ve hamile kalmasını da
istemiyorum1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: İstiyorsan azl yap'buyurdu."[394]
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) döneminde azl yapıyorduk, Kur'an'da nazil oluyordu.
(Müslim'in rivayetinde: Bu Rasulullah'a ulaştı ve bizi nehyetmedi.")[395]
Buhari bu hadisi 'azl
babında' nakletmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki: "Azl sözü: Fercin dışına
boşalmak için geri çekilme, demektir."[396]
Ebu îsa Tirmizi diyor
ki: "Azl meselesine Peygamber'in ashabı ve bir grup ilim erbabı ruhsat
vermiştir." [397]
Şeriat, eşler arasında
güvene ve kötü zandan kaçınmaya teşvik etmiştir:
Cabir b. Abdullah'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden birisi ailesinden
ayrılığını uzatırsa evine gece vakti ansızın gelmesin. »[398]
Cabir b. Atik'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyordu: 'Bazı kıskanmada vardır ki Allah
ona kızar. Sevdiği kıskanmaya gelince şüpheli olanıdır. Kızdığı kıskanmaya
gelince, şüphesiz olanıdır."[399]
Rasulullah (s.a.v.)
doğru söylemiştir. Güven ve hüsnü zanın alameti, kıskanmayı sadece şüpheli
yerlere indirgemektir. Şüphesiz olan kıskanmaya gelince; bu, güvenini
kaybolması su-i zannın galip olması, demektir. Eşlerin birinde olan güven
diğer eşi daha fazla ahdi korumaya ve sadakate çağırır hüsnü zannın gerekli
olduğunu vurgulayan uygulamayı örnekler:
Birinci olarak: Erkek
tarafından:
Ebu Hureyre'den:
"Bir arabi, Rasulullah'a gelerek şöyle dedi: 'Karım siyah bir çocuk
doğurdu. Ben de onu kötü gördüm'. Rasulullah ona: 'Senin deven var mı?' diye
sordu. 'Evet', dedi. Rasulullah: 'Rengi nedir?' O da: 'Kırmızıdır', dedi.
Rasulullah: 'Esmerlik var mı?' diye sordu. Adam: 'Evet var' dedi. Rasulullah:
'Onun doğurduğu nasıl olur?' diye sordu. O adam: 'O soyunu takip eder', dedi.
Rasulullah da: 'O da soyunu takip etmiştir' buyurarak adamın çocuğu kötü
görmesine ruhsat vermemiştir."[400]
Ebu Saidi'l-Hudri'den
rivayetle: "(Bu evde) bizden yeni evli bir genç vardı. Rasulullah'la
birlikte Hendeğe gittik. O genç öğleyin ailesine gitmek için Rasulullah'tan
izin istiyordu. Rasulullah bir gün ona izin vererek şöyle dedi: 'Silahını
yanına al. Sana Kureyza tarafından bir zarar gelmesinden korkuyorum.' Adam
silahını alarak gitti. Hanımı iki kapı arasında ayakta bekliyordu. Adam
karısını kıskanarak onu yaralamak için okunu attı. Kadın: 'O- kunu çek ve beni
neyin dışarı çıkarttığını görmem için eve gir1, dedi. Adam eve girdiğinde
yatağa uzanmış büyük bir yılan gördü ve okunu ona attı..."[401]
İkinci olarak; Kadın
tarafından;
Aişe (r.a.)'dan benim
gecemde Rasulullah (s.a.v.) yanımdaydı. Yatağına giderek elbisesini çıkardı.
Ayakkabılarını çıkararak ayak tarafına koydu. İzannı yatağa sererek uzandı.
Elbiselerinin benim uyuduğumu sanınca-ya kadar giymedi. Beni uyandırmamak için
elbisesini ve ayakkabısını yavaşça alarak kapıyı açıp çıktı. Kapıyı yavaşça
kapattı. Ben de gömleğimi başıma alarak örtü yaptım ve üzerimi izanmla
kapatarak onu takip etmeye başladım. Baki mezarlığına geldi. Uzun bir süre
ayakta durdu. Sonra ellerini üç defa yukarıya kaldırdı. Sonra döndü ben de
döndüm. Hızlı hızlı yürümeye başladı bende hızlı hızlı yürüdüm, koştu ben de
koştum. Böylece ondan önce eve gelerek girdim ve yatağıma uzandım. Rasulullah
da eve girdi ve: 'Ey Aişe! Bu soluma da ne?1 diye sordu. 'Bir şey yok' dedim.
Rasulullah: 'Ya sen bana haber verirsin ya da her şeyi bilen ve latif olan
haber verir', dedi. Ben de: 'Ey Allah'ın Rasulü, annem babam sana feda olsun
diyerek olayı haber verdim...[402]
Son olarak eşler
arasındaki karşılıklı hüsnü zannın biri de daha önceden varolan hata ve günahı
ortaya çıkarmaktan kaçınmadır. Çünkü Allah gizlemeyi emretmiştir. Kul birinci
olarak kendi günahını ikinci olarak da« başkalannnın günahım gizlemelidir.
Eşlerden biri şöyle
sorulan sormamalıdır: Bu sevgimiz ilk sevgi midir? Daha önce başka biriyle
ilişkin oldu mu? Hakikatte bu tür sorular ahmakça sorulardır. Biri doğruca
cevap vererek "hayır bu ilk sevgi değildir" ya da "daha önce
başkasıyla ilişkim oldu" dese, bu da yıkıcı bir cevaptır. Ahmakça bir
soruya verilmesi gereken cevap doğru bir cevap değil, ferasetli bir cevap olmalıdır.
Bu hakim olan kanun koyucunun bize cevaz verdiği üç durumdan biridir.[403]
Ümmü Gülsüm binti Ukbe
bin Ebi Miyad'dan: "Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: 'İnsanların
arasım düzeltmek için söylenen yalan yalan değildir.' îbni Şihab diyor ki:
'İnsanların söyledikleri yalanlara şu üç şey hariç ruhsat verildiğini işitmedim:
Savaş, insanların arasını düzeltmek, erkeğin kadınına olan, kadının da
erkeğine olan konuşmaları. [404]
Rasulullah(s.a.v.)'e
hanımları önemli işlerinde yardımcı oluyorlar:
Mü'minlerin annesi
Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) ilk vahiy uykuda salih
rüyalar şeklinde başladı. Nihayet ona Hira mağarasında hak geldi. Melek
gelerek: 'Oku. Seni yaratan Rabbinin adıyla oku, O inşam bir kan pıhtısından
yaratmıştır. Oku, Rabbin kerem sahibidir1 dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun
üzerine kalbi titreyerek döndü ve Huveylid kızı Hatice'nin yanına girdi. 'Beni
örtün, beni Örtün1 diyordu. Korkusu gidinceye kadar onu örttüler. Hatice
(r.a.)'a haberi anlattı ve: 'kendimden korktum1 buyurdu."[405]
Mesûre bin Muharrame
ve Mervan'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye zamanında çıktı.
Yazışma tamamlandığı (yani Kureyşle sulh anlaşması yapıldığı) zaman,
Rasulullah (s.a.v.) ashabına: 'Kalkın kurbanlarınızı kesin ve tıraş olun',
buyurduğu halde onlardan hiç biri kalkmadı. Rasulullah (s.a.v,) Ümmü
Seleme'nin yanına girerek insanlarla karşılaştığı durumu anlattı. Ümmü Seleme:
'Ey Allah'ın Rasulü, bunun istiyor musun? Onlardan biriyle bir kelime
konuşmadan çık ve kurbanını kes sonra berberini çağırıp tıraş ol', dedi. Bunun
üzerine Rasulullah çıktı ve bunları yapıncaya kadar onlardan biriyle konuşmadı.
Kurbanını kesti, berberini çağndı ve tıraş oldu. Bunu gören sahabeler kalkıp
kurbanlarını kestiler ve onlardan bazısı bazısını tıraş etti.[406]
Aişe (r.a.)'dan rivayetle:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'İnsanların söz söylemelerinden ve
arzu etmelerinden endişe ettiğimden, Ebu Bekir ve oğluna benden sonra işi idare
etmesi için haber göndermekten korktum. Sonra dedim ki: 'Allah'ın kabul
etmediğini mü'minler kabul etmez." (Müslim'in rivayetinde: 'Bana Ebu
Bekir'i, babanı ve kardeşini çağır ki, yazı yazdırayım. Şüphesiz ki ben arzu
edenin arzusundan ve ben daha evlayım diyenin sözünden korkuyorum. Allah ve
mü'minler, Ebu Bekir'den başkasını kabul etmezler.")[407]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste erkeğin ailesine başkalarına karşı gizlediği şeyi açıklaması
sözkonusudur."[408]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe'ye şöyle dedi: 'Görmedin mi? Kavmin
Kabe'yi bina ederken İbrahim'in temelini daralttılar. Ben de: 'Ey Allah'ın
Rasulü, onu İbrahim'in temeline döndürmüyor musun? dedim. Rasulullah:
'Kavminin küfürle kısmetsizliği olmasa yapardım buyurdu."[409]
Müslim'in rivayetinde:
"Ona doğu ve batı taraflarına yerden konulmuş iki kapı yapardım. 'Kavminin
onun kapılarını niye yükselttiğini biliyor musun?' diye sordu. Ben de:
'Hayır', dedim. Rasulullah: İstediklerinden başkasını girdirmeyerek övünmek
için böyle yaptılar.' Bir adam girmek istediği zaman onu çağırıyorlardı. Adam
yukarı çıkıp tam gireceği sırada onu iteleyip düşürüyorlardı."[410]
İkinci bir rivayette:
"Kavmin onu benden sonra yapmak isterse, gel sana ondan ne kadar
daralttıklarını göstereyim. Ona, Kabe'nin yakınında yedi kulaç gösterdi."[411]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste Kabe'nin yapımıyla ilgili faydalar sözkonusu... Adam ailesine
genel meseleleri anlatıyor."[412]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir gün Peygamber (s.a.v.) yanıma geldi ve: 'Ey Aişe, ben falan falan
kimselerin tâbi olduğumuz dinimizi bildiklerini sanmıyorum1 dedi."[413]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir gece Rasulullah'ı uyku tutmadı. (Başka bir rivayette[414]:
'Aişe yanındaydı. 'Ey Allah'ın Rasulü neyin var?' dedi. Rasulullah: 'Keşke
sahabelerimden salih bir adam bu gece beni korusa', dedi. O anda bir silah sesi
işittik. Rasulullah: 'Bu kim?' dedi. Sa'd: 'Ey Allah'ın Rasulü, seni korumak
için geldim", dedi. Böylece Rasulullah uyudu. Öyle ki onun horlamasını
işittik."[415]
Rasulullah önemli
islerde hanımlarına yardım ediyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir gün bana yanında iki çocuğu olan yoksul bir kadın geldi. Kadına üç
tane hurma verdim, o da çocuklarına birer hurma verdi. Diğer hurmayı da yemek
için ağzına kaldırdığında çocukları onu da yemek istedi. Kadın hurmayı
çocukları arasında paylaştırdı. Onun bu tavrı hoşuma giderek yaptığını
Rasulullah'a anlattım. Rasulullah da: 'Allah o kadına bununla cenneti vacip
kılmıştır', buyurdu."[416]
Haris'in kızı
Meymune'den: "Meymune, cariyesini Rasulullah'tan izin almadan azad etti.
Rasulullah'ın sırası ona gelince: 'Ey Allah'ın Rasulü cariyemi azat ettiğimi
farkettin mi?1 dedi. Rasulullah: 'Öyle mi yaptın?' buyurdu. O da: 'Evet' dedi.
Rasulullah: 'Onu dayılarına verseydin ecrin daha büyük olurdu', buyurdu."[417]
Süslenme, insanda
fıtri bir Özelliktir. Kadın olsun erkek olsun, küçük olsun büyük olsun zengin
olsun insanın süslenmesi gerektiğine, kanun koyucunun ne ölçüde teşvik
ettiğini gösteren birçok nass vardır. Erkeğin, kadının kendisine karşı
süslenmesini sevecek halde yaratılması Allah'ın lütfun-dandır. Yine kadının da
erkeğe karşı süslenmeyi sevecek bir şekilde yaratılması Allah'ın lütfundandır.
Bu, eşlerin mutluluğunu sağlayacak fıtri bir durumdur. Bu da kadının kocasını
kendisine karşı süslenmiş bir halde görmesi isteğini ortadan kaldırmaz. Kadının
bu isteği, erkeğin kadınını süslü görme isteğinden az olsa da eşler bu isteğe
uygun bir ölçüde birbirlerinin hakkını gözetmesi gerekir. Süslenme olayı
bırakılsa, Özellikle de kadın tarafından bırakılsa bu, kadın yada erkek
tarafında bir kırgınlığın varlığını gösterir. Bu durum da, ailenin istikrarını
kaybetmemesi için kırgınlığı gidermeye önem vermek gerekir.
Mü'mine bir kadın
kocasına karşı süslenerek Allah'a yaklaşır. Yine Mü'mine bir kadın, para
harcamadan ve vaktini heder etmeden nasıl süslenileceğim öğrenir. [418]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Ey Adem oğullan, her mesci(de gidişiniz)de süs(Iü, güzel
giysiler)inizİ alın; yeyin için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri
sevmez." (Araf, 31). Elbise zinetini haram kılanları yalanlama: Allahu
Teala şöyle buyuruyor:
"De ki, Allah'ın
kullan için çıkardığı süsü ve güzel nızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya
hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. İşte biz, bilen
bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz." (Araf, 32) Kadının lineti
sevmesini onaylama: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Süs içinde
yetiştirilip mücadelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi
(Allah'ın çocuğu yaptılar)?" (Zuhruf, 18).
Kendiliğindengörülen
linetlerin yabancılara gösterilmesine ruhsat: (Giıli linetlerin yalnıı mahrem
olanlara gösterilmesi)
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İnanan kadınlara
da söyle bakışlarını kıssınlar, liralarını korusunlar. Süslerini
göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs)
yırtmaçlarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut
oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut
kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan (kolejlerine, yahut kadına ihtiyacı
bulunmayan erkeklerden tabilerine (yani hizmetçilere, yardıma muhtaçlara,
bunaklara, dilencilere) yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan
çocuklara gösterebilirler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını
vurmasınlar. Ey mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz."
(Nur, 31). [419]
Genel olarak
süslenmeye teşvik: (kadın ve erkeklere)
Abdullah b. Mes'ud
'dan: "Bir adam, Rasulullah'a: 'Erkek elbisesinin ve ayakkabısının temiz
olmasını seviyor', dedi. Rasulullah: 'Allah güzeldir, güzel olanları sever',
buyurdu."[420]
Abdullah b.
Serces'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
eüiırairmiilöfai|»ı[421]ainda5(iârni'iâ'd
Ümran b. Hasyn'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah bir
kuluna bir nimet verirse o nimetin eserini kulu üzerinde görmek ister." Zubeyir
Alkama'dan rivayetle:[422]"Rasulullah'ın
şöyle buyurduğunu söylemiştir: 'Allah, sana bir mal verirse onu senin üzerinde
görür. Şüphesiz ki Allah, o nimetin eserini kulu üzerinde güzel olarak görmek
ister."[423]
Burada okuyucuya İbn
Rüşd'ün şu sözünü tesbit edilmediği sürece, asıl olan kadın ve erkeğin hükmünün
aynı olmasıdır.[424]
Yine İbn Kayyım'ın sözünü hatırlatırız: "Kanun koyucunun örfünde şu sabit
kılınmıştır: Müzekker kipiyle belirtilen hükümler müennes kipiyle gelmediği sürece
kadın ve erkeği kapsar"[425]
İşte süslenmede durum da aynen böyle olup süslenme prensibi kadın ve erkek için
geçerlidir.
Burada ikinci şartla
ilgili araştırmamızda geçen kadının elbisesi ve zi-neti şartlarından bazı
noktalara işaret etmek istiyoruz. Bu yüz, el, ayaklar ve elbisede görünen
zinetlerde itidali yakalamadır. Bundan dolayı diyoruz ki; erkeğin kadınını her
zaman belli bir ölçüde zinetli görmesi hakkıdır. Bu zi-net, üç günü aşmayan
yakınlara yapılan yas hariç bıraklımamalıdır. Yani, kadın, yabancı erkeklerin
huzurunda olma hali dahil en düşük zinetli halini korumalıdır.
İtidal, İslâm'ın
özelliklerinden biridir. Bu zinet ve diğerlerinde aşırılığın zıddıdır.
Süslenmede bütün toplumlardaki mü'mine kadınların örfü de gözönünde
bulundurulmalıdır.
Müslüman kadın,
risalet döneminde hemen hemen hayatı boyunca gerek evinde otururken, gerekse
sosyal hayata katılmak için dışarı çıktığında, belli bir ölçüde zinete bağlı
kalmıştır. Yani sadece erkeklerle karşılaşmalarında zinete önem vermemiştir.
Zahiri zinetlerden bazıları şunlardır: Ellere boya çalma, gözlere sürme çekme,
yanaklara koku sürme. Bilinmelidir ki, kadının sürdüğü koku, rengi belli olan
ve kokusu gizli olan kokudur.
Müslüman kadının belli
bir ölçüde zahiri zinetle süslenmesi, kadının fıtratındandır. Kadın,
küçüklüğünden itibaren Allah'ın yarattığı fıtrat gereği zinet sever. Nitekim
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Süs içinde
yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar." (Zuhruf, 18).
"Süs içinde
yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar." (Zuhruf, 18).
Bu fıtri aslı,
sahabelerden birinin, arkadaşının hanımının zinetten kaçınmasını köötülemesi
de te'kid ediyor. Hatta bu zinet, şer'an istenmektedir. Delili ise Peygamber
(s.a.v.)'in mü'mine kadınlardan birinin boyadan kaçınmasını kötülemesidir.
Kadının kocasını
süslenmeye teşvik etmesi:
Abdullah b. Selam'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınlarınızın
hayırlısı baktığınız zaman sizi mutlu edendir."[426]
Evli kadının zahiri
zineti bırakmasından dolayı kınanması:
Avn b. Ebi Ciiheyfe
babasından şöyle rivayet ediyor: "Peygamber (s.a.v.) Selman ile Ebu
Derda'yı kardeş yaptı. Selman, Ebu Derda'yı ziyarete gittiğinde Ümmü Derda'yı
zinet elbisesini çıkartmış halde gördü ve ona: 'Bu hal nedir?' diye sordu.
Kardeşinin dünyada bir ihtiyacı yoktur1, dedi."[427]
Aişe (r.a.)'dan:
"Hakim'in kızı Huveyle yanıma girdi. O, Osman b. Me-zun'un nikâhı
altındaydı. Rasulullah onu pejmürde bir halde gördü ve bana şöyle dedi: 'Ey
Aişe! Huveyle niye pejmürde?' Ben de: 'Ey Allah'ın Rasulü, kocası olmayan bir
kadın. Kocası gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyor, onun kocası
yoktur. Kendisini bıraktı ve o bu hale geldi." İkinci bir rivayette:
"Osman b. Mezun'un hanımıydı. Boya ve korku sürünüyordu. Onu bıraktı ve
yanıma geldi. Ben de ona: 'Kocan var mı yok mu?' dedim. 'Var ama yok gibi'
dedi. Ben de: 'Sana ne oldu?' dedim. 'Osman dünyayı ve kadınları istemiyor',
dedi.[428]
Ebu Musa Eş 'ari'den:
"Osman b. Mez'un'un kadın Peygamber'in kadınlarının yanına girdi. Onu
pejmürde bir halde görerek: 'Bu hal nedir?' Ku-reyş'ten senin kocandan daha
zengin biri yoktur, dedik. O da: 'Ondan bize bir şey yoktur. Gündüzleri oruç
tutuyor geceleri namaz kılıyor', dedi. Bunun üzerine içeriye Peygamber (s.a.v.)
girdi ve bunu ona anlattık. Peygamber (s.a.v.) onunla karşılaştığında: 'Ey
Osman! Ben senin için en iyi örneğim. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır.
Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Namaz kıl ve uyu. Oruç tut ve iftar .
Bu ve diğer hadislerde
görülüyor ki -genel olarak- kadının el ve yüzündeki normal zinetle
zinetlenmesi meşru bir durumdur. [429]
Müzminlerin hanımları
küpe, kolye, yüzük ve bilezik ile süsleniyorlardı:
İbn Abbas (r.a.)'dan
rivayetle:[430] "Peygamber (s.a.v.)
bayram günü iki rekat namaz kıldı. Ne öncesinde ne de sonrasında başka
kılmadı. Sonra kadınların yanına geldi; yanında Bilal de vardı, onlara sadaka
vermelerini emretti. Bir kadın küpesini attı. (Bir başka rivayette de[431]:
Bir kadın bileziğini ve kolyesini sadaka etti). (Bir başka rivayette de[432]
kadınlar bileziklerini ve yüzüklerini Bilal'ın elbisesine atıyorlardı.)[433]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Aişe, kardeşi Esma'dan kolyesini ödünç istedi..."[434]
Esma binti Yezid'den
rivayetle: "Ben ve halam, Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girdik. Onun
(halam) üzerinde altından bir bilezik vardı. Rasulullah bize: 'Onun zekâtını mı
vereceksiniz?' diye sordu. Ben: 'Hayır1, dedim. Rasulullah: 'Ancak size
Allah'ın ateşten bir bilezik takmasından korkturum1, buyurdu. Biz de onun
zekâtını verdik."[435]
Mü'min kadınlar sürme,
boya ve renkli elbiseyle süsleniyorlar:
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan rivayetle: "Ali (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'in kurbamyla
Yemen'den geldi. Fatıma (r,a.)'ı ihramdan çıkmış renkli elbise giyinmiş ve
sürmelenmiş olarak buldu. Bunu uygun görmeyince Fatıma (r.a.): 'Bunu babam
enretti', dedi."[436]
Enes bin Malik (r.a.),
Rasulullah'ın kızı Ümmü Gülsüm'ün üzerinde ipekten bir elbise gördü.[437]
Sebia (r.a.)'dan
rivayetle: "O nifasından çıkınca konuşmak için süslendi."[438]
Sebia (r.a.)'dan
rivayetle: "O nifasından çıkınca kokuşmak için süslendi."[439]
Ahmed'den bir
rivayetle: "Sürme ve boyayla süslendiğine göre, bu kocası için olursa daha
faziletli ve çok olması gerekir.
Mümine kadınlar,
kocaları seferden ve gazveden geldikleri zaman süsleniyorlar:
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) ile beraber gazveden döndük.
Eve gidiyorduk ki Rasulullah: Eve gece (akşam) girmeğe acele etmeyin. Kadınınız
dağınıklığımı düzenlesin, yokluğunuzda kalan kadın temizlensin.[440]
Mü'minlerin hanımları,
hac ihramına girmeden önce koku ve boya sürüyorlardı:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah'la birlikte Mekke'ye çıkıyorduk. İhrama girerken alınlarımıza
güzel koku sürüyorduk. Bizden biri terlediği zaman yüzüne aşağı akıyordu.
Peygamber (s.a.v.) bunu görüyor ve yasaklamıyordu."[441]
Ümeyye binti
Rakika'dan: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları ihrama girmeden önce saç
örtülerine ve saçlannnın altına koku sürüyorlar ve böylece ihrama giriyorlardı.[442]
Allah, İmam Şafii'ye
rahmet etsin, kadının ihram için kına ile boyanmasının müstehab olduğunu
söyleyerek şöyle diyordu: "Kadının ihramdan önce ihram için kınaile
boyanması ne güzeldir. Abdullah b. Ubeyd ve Abdullah b. Dinar'dan şöyle
rivayet olmuştur:[443]
Kadının eline kına çalması sünnetten olup bildiği halde onsuz ihrama
girmemelidir. Kına ve koku ihramdan önce kadına müstehap olunca buunlar kadirim
zinetiyle kocasını memmun etmesi için daha fazla müstehaptır .
Mü'minlerin hanımları
yüzlerini süslüyorlardı:
Zeyneb binti Ebi
Seleme'den: "Şam'dan Ebu Süfyan'ın ölüm nan bir kadının bir Ölüye üç
günden fazla yas tutması helal değildir. Ancak^ kocasına dört ay on gün yas
tutar', buyurdu dedi."[444]
Enes bin Malik (r.a.)
'dan rivayetle: "Abdurrahman binti Avf, üzerinde bir çeşit kokuyla
Rasulullah'ın yanına geldi. Rasulullah (s.a.v.) bunu sordu . O da Ensarh bir
kadmla evlendiğini haber verdi."[445]
Ümran b. Hasyn'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Biliniz ki, erkeklerin kokusu
renkli olmayan, kokudur. Biliniz ki, kadınların kokusu, kokusu olmayan
boyadır."[446]
Fethu'l-Bari'den varid
olmuştur: "Erkeklerin kokusu, kadınların hilafına yüze sürülmez. Çünkü
kadınlar, yüzlerine koku sürüyorlar ve böylece süsleniyorlar."[447]
Fahri Razinin
Tefsîru'l Kebiri'nde, "Görünenle hariç zinetlerini göster-mesinler"
(Nur, 31) âyetinin şerhinde deniliyor ki: Zinet bileziğin dışında olan şeyler,
diyenler bunu üç şeye hasretmişlerdir. Birincisi: Sürme ve boya ile boyanma
kaşlar için, zaferan sürme ise yanaklar içindir..."
Ümmü Selim, sıkıntılı
gününde kocası için süsleniyordu:
Enes b. Malik
(r.a.)'dan rivayetle: "Ebu Talha'nın oğlu öldüğünde karısı Ümmü Selim
ailesine: 'Ebu Talha'ya oğlunun haberini ben söyleyinceye kadar söylemeyin'
dedi."
Enes devamla: 'Ebu
Talha geldi. Ümmü Selim akşam yemeğini ona getirdi. Yedi içti sonra Ümmü Selim
daha Önceki süslenmelerinden daha güzel süslendi. Böylece Ebu Talha onunla
beraber oldu. Ümmü Selim Ebu Talha'nın doyduğunu ve kendisinin hamile kaldığını
görünce dedi ki: Ey Ebu Talha, eğer bir kavim bir aileye ödünç bir şey
verseler, sonra verdikleri bu ödünç şeylerini isteseler, onlar engellenir mi?'
Ebu Talha: 'Hayır', dedi. Ümmü Selim: 'Farzet ki bu senin oğlun olsun..1 Bunun
üzerine Ebu Talha yürüdü ve Rasulullah (s.a.v.)'e geldi. Ona olanları anlattı.
Rasulullah (s.a.v.): [448]'Bu
geçen gecenizi Allah size mübarek kılsın,' buyurdu. Enes diyor ki: 'Ümmü Selim
bunun üzerine hamile kaldı...." [449]
Bera b. Azib'den:
"Nebi (s.a.v.) uzunla kısa boy arası normal bir endamda yaratılmıştı. İki
omuzunun arası genişti. Kulak yumuşağına kadar inen gür saçı vardı.
Rasululiah(s.a.v.)'ı kırmızı bir elbise içinde görmüştüm. Ben, kesinlikle ondan
daha güzel bir şey görmedim."[450]
Katade'den:
"Enes'e dedim ki: 'Hangi elbise Rasulullah'a daha sevimliydi. O da
hibere, dedi."[451]
Fethu'l-Bari'den
naklediliyor: "Hibere" bir tür Yemen giysisi. Herevi: Dokunmuş kumaş.
Davudi: Yeşil renkli ber elbise. İbn Battal: Yemenlilerin yanında çok değerli
olan pamuktan yapılmış bir giysidir. Kurtubi: "Hibere" diye
isimlendirilmiş. Çünkü o süslenme, güzelleşme anlamına gelir, diyor."[452]
Sahi b. Sa'd dan:
"Kadının biri bir elbise getirerek: 'Ey allah'ın Rasulü! Bunu elimle
ördüm; sana giydirmek istiyorum1, dedi. Rasulullah(s.a.v.) onu ihtiyacı varmış
gibi aldı. Rasulullah yanımıza çıktığında izarını giyinmiş-ti."[453]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.)'m saç taramasında ve abdest almasında gücü
yetebildiği kadar sağdan başlama hoşuna gidiyordu.' (Başka bir rivayette[454]
'Ben hayızlı olduğum halde Rasulullah'ın saçını tarıyordum.)[455]
Fethu'l-Bari'den
naklediliyor: "İbn Battal diyor ki: Hadiste geçen 'ter-cil' kelimesi saçı
ve sakalı tarama ve yağlama anlamına gelir. Bu da temizlik demektir. Kanun
koyucu buna teşvik ederek şöyle buyurmuştur: 'Mescitlere giderken zinetlerinizi
alınız."[456]
Ebu Hureyre'den
rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Kimin saçı varsa ona
baksın."[457]
rikler ise saçlarını
ayırıyorlardı. Peygamber (s.a.v.) önce saçını alnı üzerine bıraktı sonra da
ayırdı.[458]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Sanki Rasulullah'ın böyle yapmasındaki sır, putperestlerin imana
kitap ehlinden daha fazla uzak olmalarıdır. Çünkü kitap ehli genel olarak
şeriatlarına sarılıyorlar. Bu nedenle Rasulullah putpers-tlerle aralarında
yakınlık olması için onlara uymuştur. Rasulullah'ın etrafında bulunan
putperestler müslüman olduklarında kitap ehli hâlâ küfürleri üzere devam ediyor
ve muhalefetleri ortalığı çalkalıyordu."[459]
Enes b. Malik'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Dünyada bana kadınlar ve güzel
koku sevimli geldi ve namaz göz bebeğim oldu."[460]
Aişe (r.a.)'dan:
"İhramdan önce bulduğum kokuyla Rasulullah'a koku sürüyordum. (Başka
rivayette:[461] Mina'dan ayrılmadan önce
Ona koku sürdüm. Müslim'in rivayetinde ise:[462]
İçinde misk bulunan kokuyla)."[463]
Buhari bu hadisi
"Mubah olan koku" babında naklediyor.[464]
Nafi'den rivayetle:
"İbn Ömer, kokulanmak istediği zaman ud ağacından kokulanıyor ve sonra:
Rasulullah da böyle kokulanıyordu1, diyordu.[465]
Ebu Zer'den: "Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Saç beyazlığını değiştiren en güzel şey kına
ve ketem (kırmızı ve siyah arasındma bir renk çıkaran ot)dir.[466]
İbn Ömer'den:
"Sonra Rasulullah gümüş bir yüzük taktı. İnsanlar da gümüş yüzük taktılar.[467]
Enes b. Malik'ten:
"Peygamber (s.a.v.)'in yüzüğü gümüşten ve yüzük taşıda ondandı. (Bir
rivayette[468]: Sanki ben yüzüğünün
parıltısına bakıyordum)."[469]
Temizlik alanındaki
çeşitli kapsayıcı sıfatlar -güzel görünüme ek olarak- bunun delilidir.
Temizlik gerçek anlamda güzelliğin temeli ve özüdür.
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'On şey fıtrattandır;
bıyıkları kısaltma, sakalı düzeltme, dişleri fırçalama, suyu buruna çekme,
tırnakları kısaltma, parmak aralarını yıkama, koltuk altlarını koparma, etek
tıraşı yapma ave istinca yapma..." Hadisi rivayet eden ravilerden biri
olan Mus'ab diyor ki, onuncuyu unuttum. Ancak bu da suyu ağıza alma olacaktı.[470]
Hafız İbn Hacer
diyorki: "Bu hasletler birbirini takip eden dini ve dünyevi maslahatlarla
ilgilidir. Görüntüyü güzelleştirme, genel ve detaylı olarak vücudu temizleme,
taharetle ihtiyatlı olma, rahatsız eden kötü kokudan uzak durma, kâfirlerin
şiarına karşı çıkma ve şu âyetin işaret ettiğini koruma bunlar arasındadır:
'Sizlere biçim verdik ve biçimlerinizi en güzel bir şekilde yaptık.1 Sözkonusu
hasletleri koruma buna uygundur. Sanki âyet şöyle diyor: Sizin suretlerinizi
güzel yaptık, onu bozmayın, çirkinleştirmeyin veya güzelliğini korumaya devam
edin. Sureti koruma arasında mürüvveti ve istenilen ülfeti koruma da vardır.
Çünkü insan güzel bir biçimde görünürse nefsin isteği daha fazla çekici olur ve
böylece sözü kabul edilir, görüşü karşılıklı olarak güzel karşılanır."[471]
Çağdaş süslenme
araçları karsısında müslüman kadının konumu nedir?
Her çağın kendine özgü
süslenme yöntemi ve aracı vardır. Bu yöntem ve araçlar hususunda Rasulullah
döneminde her hangi bir vahiy gelmemiştir. Sadece insanların örfleri var olup,
şeriat bu örfleri onaylamıştır. Şeriat, Allah'ın yasaklarından uzak kaldığı
sürece süslenmeyi gerçekleştiren her türlü yöntemi onaylamıştır. Buna göre
çağdaş bir çok süslenme araç ve biçimleri vardır ki, müslüman kadının bunları
kullanmasında herhangi bir sakınca yoktur. Özellikle de gözleri, yanakları,
dudakları, elleri ve ayakları süsleyen makyaj boyası abdest alırken suyun cilde
ulaşmasını engelleyen bir maddeden olmadığı sürece bir sakınca yoktur. Nitekim
şer'i kaide şöyle diyor: "Eşyada asıl olan mubah oluştur" Böyle
olunce Allah'ın haram kıldıklarının dışında kalan şeylerin helal olduğunu bilmemiz
yeterlidir.
Haram olan süslenme şu
hadislerle açıklanıyor:
Abdullah bin
Mes'ud'dan rivayetle: "Allah'ın yarattığı güzelliği değiştirmek için
dövme yapana ve yaptırana, yüzünün ve alnının kıllarını aldıranlara,
dişlerinin arasını açana Allah'ın lanetini etmeyeyim."[472]
Ebu Hureyre
(r.a.)'dan: "Rasulullah şöyle buyurdular: 'Saçma ilave saç takana ve
taktırana, dövme yapana ve yaptırana Allah lanet etsin."[473]
Said bin Museyyeb'ten
rivayetle: "Muaviye, Medine'ye gelerek bize hutbe verdi. Bir tutam saç çıkararak:
'Bunu Yahudilerden başkasının yaptığını görmedim. Rasulullah'a bu ulaştığında
onu günah diye isimlendirdi."[474]
Bazı fakihîer, bu
süslenme biçimlerinden bazılarını eğer kocasının izniyle onu memnun etmek ya da
maddi ve manevi ezaya sebep olan bedenindeki ayıpları tedavi etmek içinse
yasak sınırının dışında tutmaya yönelmişlerdir.
Hafız İbn Hacer saç
ekleme hadisinin şerhinde diyor ki: "Ebu Ley s ve Ebu Ubeyd'in çeşitli
fakihlerin rivayetine göre yasak olan saçı saça eklemedir. Saça eklenen diğer
şeyler yasağa dahil değildir. Ebu Davud Said bin Cu-beyr'den sahihi bir senetle
şöyle naklediyor: Kadının saçına bağladığı ipekte bir sakınca yoktur. Ahmed de
bu görüştedir. Bazıları belli olmayacak şekilde saçı saça eklemekle belli
olana arasını ayırarak birinciyi yasaklamıştır. Çünkü bu durumda aldatma
sözkonusudur. Bazıları da gerek saçla gerekse başka bir şeyle saça yapılan ek
kocanın izni ve bilgisi olduğu sürece mutlak olarak cevaz vermişlerdir. Konuyla
ilgili hadisler bu görüşe delildir."[475]
Hafız İbn Hacer:
"Yüzünün ve alnının kıllarını koparana ve dişlerinin ansını açana Allah
lanet etsin." Hadisinin şerhinde diyorki: Taberi diyor ki: Bundan zarar ve
eza veren şeyler istisnadır: Yemek yemeğe engel olan fazla dişin olması ya da
acı ve elem veren fazla parmağının bulunması gibi. Erkek bu son durumda kadın
gibidir. Bu tür ziyadeleri gidermek caizdir."
Nevevi diyor ki:
"Bu tüyleri koparmada kadında çıkan sakal bıyık istisna olup bunları
gidermek haram değil, aksine müstehaptır."
Yukarıda demiştim ki:
Bu kocanın izni ve bilgisine bağlıdır, böyle olmadığı zaman karıştırma olacağı
kaygısıyla yasaklanmıştır.
Bazı Hanbeliler diyor
ki: Bu tüyleri yolma günah işlemek içinse yasaktır, yoksa güzeldir. Başka bir
rivayette: Kocanın izniyle caizdir. İzni olmadığı takdir de karıştırma
olacağından haramdır. Diyorlar ki: Yüzün kıllarını giderme kırmızıya boyanma ,
renkelefle süslenme, elleri süslenme kocanın izniyle yapılıyorsa caizdir. Çünkü
bu zinettir. Taberi Ebi İshak'tan o da hanımından şöyle rivayet ediyor: Hz. Aişe
'nin yanma girdiğinde, o genç bir kızdı ve güzellik hoşuna gidiyordu. 'Kadın
kocası için yüzünün kıllarını gidebilir mi?1 diye sordu. 'Yapabildiğin kadar
kendinden ezayı uzaklaştır1, diye cevap verdi. Nevevi diyor ki: Belirtildiği
gibi süslenme caizdir."[476]
Kocanın bilmesi ve
iznini istisna kılan fakihlerin iki durumu gözettiklerini sanıyoruz.
Birincisi, kocanın bilmesini ortadan kaldıran karıştırma ve günah ikincisi,
kocayı memmun etme. Bu durum bazen mendup bazen de vacip olur. Her iki durum da
kadının kocasını memmun etmesini gerektiriyor. Yoksa başkalarını aldatmayı
değil.
Ebu Said el-Hudri'den
rivayetle "Rasulullah şöyle buyurmuştur: İsrail oğullarından bir kadın
küçük boylu olup iki uzun kadınla beraber yürüyordu. Sonra ayaklarına yüksek
topuk giymiş, elinede incili bir altın yüzük takmış, güzel koku sürünmüş. O iki
kadının yanından geçerken kadınlar onu tanımadı. Yüzüğündeki kokunun onlara
bulaşması için elini silkti."[477]
Nevevi bu hadisin
şerhinde diyor ki: "Bizim şeriatımıda onun hükmü, eğer doğru ve şer'i bir
amaçla yapmışsa yani kendisini başkalarını tanımaması ve böylece kendisine eza
etmemeleri için yapmışsa bir sakınca yoktur. Fakat bunu büyüklenmek ve kusursuz
olanlara benzemek amacıyla yapmışsa günahtır. Bu erkeklere ve başkalarına da
haramdır."[478]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kadınlarınız
sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann. Kendiniz için
önceden hazırlık yapın. Allah'lan korkun, bilinniz ki siz O'na kavuşacaksınız.
Müminleri müjdele!" (Bakara, 223).
Cabir (r.a.)'dan:
"Yahudiler, kadına arkasından yaklaşıldığı zaman çocuğun daha güçlü
olacağını söylüyorlardı. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız sizin için bir tarldır.
Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann' âyeti nazil oldu."[479]
İbn Abbas'tan:
"Bu kabile Ensardandı. Putlara tapıyorlardı. Bunlarla birlikte ehli kitap
olan Yahudiler de vardı. Bunlar, Yahudileri kendilerinden ilim olarak üstün
görüp birçok fiillerini örnek alıyorlardı. Ehli kitap kadınlara sadece bir
taraftan yaklaşmakla emrolunmuşlardı. Ensar'dan olan bu kabile böylece onların
bu fiilini aldılar. Kureyş'ten olan bu kabile ise kadınlara kötü açılıyorlar,
arka ve önden lezzet alıyorlardı. Muhacirler, Medine'ye gelince, onlardan bir
erkek ensarddan bir kadınla evlendi. Erkek onların yaptığı gibi kadına
davranmaya başladı. Kadın bunu kötü görerek şöyle dedi: 'Biz de kadına tek
tarafından yaklaşılır, sende öyle yap ya da benden uzak-laş', dedi. Öyle ki bu
ikisinin haberi yayılarak Rasulullah'a ulaştı. Bunun üzerine Allahu Teala şu
âyeti indirdi: 'Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl
dilerseniz öyle varın." Yani ön taraftan çocuğun doğuduğu yerden."[480]
Bu iki hadis, bazı
cinsel faydalanma biçimlerine işaret ediyor. Allahu Teala'nın haram kıldığı;
arkadan ve hayızlı iken yaklaşmanın dışında eşlerin hoş karşıladığı cinsel
faydalanma, hangi biçimde olursa olsun sakınca yoktur. Çünkü, kanun koyucunun
haram kıldığı şeyler hariç, işlerde asıl olan mübahlıhktır... Hoş karşılama
alanı oldukça geniştir. İnsanların örflerine, mizaçlarına göre farklılık
gösterebilir.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza, yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de
onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de
tevbenizi kabul edip sizi affetti artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin
için yaz(ıp takdir etmiş ol)duğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah iplikten
ayırdedilinceye kadar yeyin için; sonra ta akşam oluncaya dek orucu tamamlayın;
mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın
(yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah insanlara âyetlerini böyle
açıklar ki korunup sakınsınlar." (Bakara, 187).
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.), oruçlu iken öper ve dokunurdu. O, nefsine on fazla
sahib olanınızdı."[481]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Oruçlu iken dokunma babı, yani, hükmünü beyan etme. Abdurrezzak sahih
senediyle Mesruk'tan rivayet ediyor: Hz. Aişe'ye, adam oruçlu iken karısına
neyin helal olacağını sordum. O da: 'CimaJıariç herşey," dedi.[482]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Sana adet
görmeden soruyorlar. De ki: 'O eziyettir.' Adet halinde kadınlardan çekilin,
temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın
emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri
sever. (Bakara, 222)
Enes (r.a.)'dan:
"Yahudiler, kendilerinden bir kadın hayız olduğu zaman onunla beraber
yemek yemiyorlar ve cima etmiyorlardı. Peygamber'in ashabı bunu Peygamber'e
sordular. Bunun üzerine Allahu Teala, şu âyeti indirdi: 'O bir rahatsızlıktır.
Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun...' Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdular: 'Cima hariç her şeyi yapabilirsiniz. Bu, Yahudilere
ulaşınca: 'Bu adam karşı çıktığımızdan başka yaptıklarımızdan başka
yaptıklarımızı bırakmak istemiyor', dediler. Bunun üzerine Esyed b. Hudeyr ve
Ubbad ibni Beşir gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, Yahudiler, şöyle şöyle
diyorlar. Kadınlarla cima etmeyelim mi?' dediler. Rasulul-lah'ın yüzü değişti.
Öyle ki onlar kendilerine kızdığını sandılar..."[483]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bizden biri hayızlı olup da Rasulullah onunla beraber olmak istediği
zaman, hayızlı olan yerlerine izar çekmesini emrediyor ve sonra beraber
oluyordu."[484]
Bu konu, dördüncü
ciltte detaylıca ele alınacaktır. Burada eşler arasındaki haklara kısa da olsa
değinmekle yetineceğiz.
Şeriat, kadını,
kocasının hakkını eda etmeye teşvik ediyor:
Ebu Hureyre 'den:
"Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın kocası yanındayken onun
izin olmadan oruç tutamaz."[485]
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Kadını kocası yatağına çağırdığında
reddederse, melekler sabaha kadar ona lanet ederler' buyurdular."[486]
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Hiç bir adam yoktur ki
kansım yatağına çağırdığı halde onu reddederse, ta razı oluncaya kadar gökte
olanlar ona öfkelenirler."[487]
Tuleka bin Ali'den
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Adam ihtiyacı için
kansım çağırdığı zaman, kansı fırında ekmek pişiriyor olsa bile gitsin."[488]
Zeyd bin Erkam:
"Adam karısını yatağına çağırdığı zaman, deve sırtında olsa bile icabet
etsin."[489]
Ebu Said (r.a.)'dan
rivayetle: Biz Rasulullah(s.a.v.)'in yanındayken bir kadın geldi ve: 'Ya
Rasulullah, kocam Safvan bin Muğtal namaz kıldığım zaman beni dövüyor, oruç
tuttuğum zaman, iftar ettiriyor' Rasulullah, Saf-van'a kadının söylediklerini
sordu. O da: 'Ya Rasulullah, o sürekli oruç tutuyor. Ben genç bir adamım
sabredemiyorum1, dedi. Rasulullah (s.a.v.) o zaman: 'Kadın kocasının izni
olmadan oruç tutamaz' buyurdu.[490]
Şeriat, kocayı kadının
hakkını eda etmeye teşvik ediyor:
Avn b. Ebi Cüheyfe,
babasından şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) Selman ile Ebu
Derda'yı eski bir elbise içinde perişan gördü ve: Bu ne haldir? diye sordu.O
da: 'Kardeşin Ebu Derda 'nın dünyada bir işi yoktur, dedi. Bu sırada Ebu Derda
geldi. Selman ona:' Senin üzerinde Rabbinin bir hakkı vardır. Her hak sahibine
hakkını vermelisin', dedi. Bunun üzerine Ebu Derda, Rasulullah'a gelerek bunu
ona anlattı. Rasulullah(s.a.v.): 'Selman doğru söylemiştir', buyurdu.[491]
Abdullah bin Amr
(r.a.)'dan rivayetle: "Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Geçimimizi
gözetir, gelinine kocası hakkında sorardı, 'Abdullah iyi bir erkek. Ben ona
geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, örtümü açmadı, dedi. Bu uzayınca Rasulullah
(s.a.v.)'e haber verdi. Rasulullah: 'Onu bana getir', dedi. Bunun üzerine
Rasulullah'la karşılaştığım zaman bana : "Nasıl oruç tutarsın ?' diye
sordu. Ben: 'Her gün' dedim. Sonra: 'Nasıl hatim edersin?' diye sordu. Ben de:
'Her gece' dedim." (Başka bir rivayette[492]: Rasulullah
(s.a.v.) bana: 'Ey Abdullah! Sana haber vereyim mi? Sen her gün oruç tutuyor,
her gece ibadet ediyorsun1, buyurdu. Ben de: Evet: 'Ya Rasulullah', dedim.
Rasulullah: 'Böyle yapma: bazen oruç tut, bazen ye, bazen ibadet et, bazen
uyu. Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Karının senin üzerinde hakkı
vardır.' buyurdu.)"[493]
Cabir (r.a.)'dan
rivayetle: "Biz Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında azl yapardık.
Rasulullah, bizi bundan nehyetmedi."[494]
Hafız îbn Hacer
diyorki: "Azl meselesi, kadına zarar verdiği gibi kadın da lezzet
alamıyor. Selef alimleri azlin hükmü hususunda ihtilaf etmişlerdir. İbn Abdil
Berr diyor ki: 'Alimler arasında özgür bir kadından izin almaksızın azl
yapılamayacağı konusunda ihtilaf yoktur. Çünkü cima, hakkı olup onu
isteyebilir. Azl olmadan yapılan cima bilinen cima değildir. Bu icmanın nakline
İbn Hubayr'de katılarak bu meselede Şafiilerce meşhur ihtilafın olduğunu
eklemiştir. Cumhur bu görüşüne Ahmed ve İbn Mace'nin şu lafızlarla
naklettikleri hadisi delil getirmişlerdir: 'Özgür bir kadına izni olmadan azl
yapılmasını nehyeUi.'Hadisin senedine İbn Hey'a vardır. Üç mezhepte özgür bir
kadının izni olmadan azl yapılamayacağı hususunda nakledildiğine göre, cima
terkedildiği takdirde kadına zarar dokunacaksa kadının cima isteme hakkı
vardır. İbn Hazım ise cimanın vacip olduğunu belirtmiştir."[495]
Erkeğin hakkım tekid
eden ve kadını da buna hemen cevap vermeye teşvik eden bir çok nass vardır.
Bunun anlamı şudur: Erkek, fıtratı gereği isteyen, kadın ise istenilendir. Erkek,
kadına karşı daha fazla istekli ve daha az sabırlıdır. Erkek hayatı,
faaliyetleri gereği çeşitli etkenlerle karşı karşıyadır. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor: 'Sizden birinin gözüne bir kadın ilişirse hemen ailesine
gelsin"[496] Başka bir rivayette:
"Sizden birinin hoşuna bir kadın giderek kalbine düşerse, kadınına gelsin
ve cima etsin."[497]
Erkek, isteğinde nazik olmalıdır. Kadın da buna refakat edip isteğine cevap
vermelidir.[498]
Fethu'l-Bari'de:
"Erkek, kadını yatağına çağırdığı zaman" hadisinin şerhinde şunlar
aktarılıyor: (Erkeğin cimayı terketmeye olan sabrı, kadının sabrından daha
azdır. Erkeği nikâha çağıran rahatsızlıklar daha güçlüdür. Bu sebeple kanun
koyucu bu konuda kadının erkeğe yardımcı olmasını teşvik etmiştir.) [499]
a) Salih bir
niyet
Eşlerin kötü harama
düşmeleri yerine, helalle yetinme ve korunma niyetinde bulunmaları ne güzel bir
şeydir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden birinin fercinde de
sadaka vardır,' Biz: 'Ya Rasulullah! Bizden biri şehvetle gelirse bunda ecir
olur mu? diye sorduk. Rasulullah: Şehvetini haramla giderseydi, ona sorumluluk
olur muydu?' diye sordu. Biz: 'Evet, günah olurdu', dedik. Bunun üzerine
Rasulullah: 'Nitekim şehvetini helalle giderirse, on da ecir vardır', buyurdu."[500]
Hadis, her halükârda
niyet etmeseler de eşlerin ecir aldıklarına işaret ediyor. Çünkü onlar güzel
olan helali yapıyorlar. Helal olan bir fiil, niyetsiz de olsa sevabı oluyor,
niyetli de olsa . Yine eşlerin Allahm kendilerine helali kolaylaştırmasından
dolayı onun nimetlerine şükretmesine güzeldir.
b) Cinsel
ilişkiden önce dua:
Eşlerin cimadan önce
Allah'a yönelerek dua etmeleri gerekir. Nitekim Rasulullah bunu bize
öğretmiştir:
İbn Abbas 'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Sizden biri ehline geldiği
zaman: 'Allah'ın adıyla, Allah'ım, şeytanı benden ve bizi rı-zıklandıracağın
şeyden uzaklaştır' desin. Sonra o ikisine takdir olunursa yani çocukları
olursa, şeyten ona asla zarar veremez."[501]
Uykudan önce gusletmek
veya abdest almak veya teyyemmüm etmek:
Abdullah bin Ebi
Kays'dan rivayetle: "Aişe (r.a.)'a 'Rasulullah (s.a.v.) cünüp olunca ne
yapardı? Uyumadan önce gusleder miydi? gusletmeden önce uyur muydu?' diye
sordum. Aişe (r.a.): 'Bunların hepsini yapardı. Bazen gusleder uyur, bazen de
abdest alıp uyurdu', dedi. Ben: 'Allah'a hamdol-sun ki, bu işte genişlik
kıldı', dedim."[502]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) cünüp iken uyumak istediği zaman fercini
yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı."[503]
İbni Ömer (r.a.)'dan:
"Ömer (r.a.): 'Ya Rasulullah! Bizden biri cünüp iken uyuya bilir mi?'
Rasulullah: 'Evet, o zaman abdest alsın. (Başka bir rivayette[504]
'Abdest al ve fercini yıka sonra uyu)."[505]İbni
Huzeyme ve İbni Hıbban'ın rivayetinde: 'Evet, istersen abdest al'
buyurdu."[506]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah cünüp olduğu zaman uyumak isterse ab-dest alır veya teyemmüm
ederdi."[507]
c) Cinsel
ilişki ile ilgili sırları gizleme:
Cinsel ilişki, insanın
özel hallerinden biridir. Bu sebeple Müslüman erkek ve kadın, cinsel ilişki
esnassmda geçer söz ya da fiilleri insanlara anlatmamalıdırlar. Yine ortaya
çıkan bir ayıbı yaymamalıdırlar. 'Şer'an ve örfen gizlenmesi gereken
güzelllikleri de zikretmemelidirler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
Ebu Said el-Hudri'den:
"Kıyamet gününde Allah katında insanların en kötüsü; erkeğin hanımryla,
hanımın da erkeğiyle içli-dışlı olmasından sonra bu sırrı yayandır."[508]
Esma binti Yezid'den:
"Esma Rasulullah'ın yanındaydı. Kadınlar ve erkeklerde oturuyorlardı.
Rasululllah (s.a.v.): 'Belki de adam ailesine ne yaptığını kadın da kocasına ne
yaptığını haber veriyor', buyurdu. Bunun üzerine topluluk sustu. Ben de:
'Doğru, ey Allah'ın Rasulü! Erkekler kadınlarına, kadınlar da erkeklerine ne
yaptıklarını haber veriyorlar', dedim. Rasulullah (s.a.v.): Böyle yapmayın. [509]Ancak
bu yolda dişi şeytanıyla karşılaşan ve insanlar kendilerine baktığı halde cima
eden şeytanın misali gibidir. [510]
Mesela: Eşlerin
birbirlerinin avretlerini görmeleri helal midir?
Doğrusu bu herhangi
bir sakıncası olmayan güzel bir helaldir. Allah'ın mü'min kullarına meşru
kıldığı güzel faydalanmanın daha fazla gerçekleşmesine yardımcı olur. Bunun
delili şunlardır:
Meymune (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'e yıkanma suyu koydum, iki ya da üç kez elini yıkadı;
sonra sol eliyle avret mahallini yıkadı. (Bir başka rivayette:[511]
Fercini ve oralarına isabet eden yıkanacak şeyleri de yıkadı.) Sonra elini yere
sürdü. Ağzına burnuna su aldı. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra vücuduna su
aktardı. Sonra da bulunduğu yeri değiştirerek ayaklarını yıkadı."[512]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) yıkanmaya sağından başlar, su dökerek sağ
tarafında yıkanması gereken yerleri yıkardı. Sonra sol tarafını yıkardı. Sol
tarafını bitirince başına su dökerdi... Cünüp olduğumuz zaman ben ve Rasulullah
aynı kaptan yıkanıyorduk. (Başka bir rivayette [513]
Onunla benim aramda bir kap vardı. Rasulullah 'bana da dök, bana da dök' demem
için beni bekliyordu.)"[514]
Ümmü Seleme ve Meymune
(r.a.)'dan rivayetle: "İkisi de cünüp olduklarında Rasulullah'la aynı
kaptan yıkanıyorlardı."[515]
Hakim babasından
rivayetle: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulü avret yerlerimizi kimden
sakınalım, kimden sakınmayalım. Rasulullah: 'avretini kadının ve sağ elinin
altında bulunan hariç herkesten koru' buyurdu.[516]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "(Davudi, Hz. Aişe'nin 'Ben ve Rasulullah bir kaptan yıkanıyorduk'
hadisiyle erkeğin hanımının avretine, kadının da erkeğin avretine bakmasının
caiz olduğuna delil getirmiştir. Bunu İbn Hıb-ban'ın Süleyman bin Musa yoluyla
rivayet ettiği şu rivayet de destekliyor: 'Kadının fercine bakan bir adam
hakkında sorulduğunda Hz. Aişe bu hadisi zikretmiştir.' Bu konuda, bu hadis
delildir, Allah daha iyisini bilir."[517]
Şeyh Nasuriddin Elbani
diyor ki: "Bu, Hz. Aişe'den: 'Rasulullah'ın avretini kesinlikle görmedim'
diye rivayet edilen sözün asılsız olduğunu gösteriyor."[518]
İbni Urve el- Hanbeli:
"El- Kevakib"de diyor ki: "Eşlerin birbirlerinin bedenlerine
bakması, ferçleri de dahil birbirlerinin bedenlerine dokunması mubahtır. Çünkü
ferçten faydalanma, helaldir. Bedenin diğer kısımları gibi ona bakmak ve
dokunmak caizdir." Bu, Maliki ve diğer mezheplerin görüşüdür. İbni Sad
Vakidi'den rivayetle şöyle diyor: "Malik bin Enes ve ibn Ebi Zi'b'in bu
konuda bir sakınca görmediklerini gördüm. Kadını ona, o da kadınına
bakıyordu.)[519]
Şeriat rahatlatmaya
teşvik ediyor:
Abdullah bin Cabir
(r.a.)'dan: "Babam öldü, geride yedi veya dokuz kız bıraktı. Bunun üzerine
dul bir kadınla evlendim. Rasulullah bana: 'Ey Cabir, evlendin mi?' diye sordu.
Ben de: 'Dul', deyince Rasulullah: 'Bakire değil mi? Sen onunla oynaşırdın, o
da seninle oynaşırdı; sen onunla gülerdin o da seninle gülerdi' dedi. Ben de
ona dedim ki: 'Abdullah öldü, geride kızları kaldı. Onların yanına onlar
gibisini getirmeyi uygun görmedim. Onları gözetecek ve ıslah edecek bir
kadınla evlendim'. Bunun üzerine Rasulullah: 'Allah sana mübarek kılsın1
buyurdu."[520]
Kadın tarafından
rahatlatma örnekleri:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah'ın yanında küçük kızlarla oynuyordum. (Bu evliliğimin
ilk günleriydi.) Benim arkadaşlarım olup benimle-oynuyorlardı. Rasulullah içeri
girdiğinde onlar kayboluyorlardı. Rasulullah benimle oynamaları için onları
gönderiyordu."[521]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Bir bayram günü siyahiler kalkan mızrak oynuyorlardı. Ya ben,
Rasulullah'tan izin istedim, yahut o: 'Bakmak ister misin?1 diye sordu.
"Evet' dedim. Bunun üzerine beni arkasına yanağım yanağına değecek
şekilde durdurdu. Rasulullah onlara: 'Haydi! Erfıde oğullan' diyordu. Nihayet
usandığımda: 'Artık yeter mi?' dîye sordu. 'Evet' dedim. O da: 'Öyle ise
git" buyurdu."[522]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediği zaman hanımları
arasında kur'a çekerdi. Bir seferde kur'a Aişe ile Hafsa'ya çıktı. Rasulullah
gece olunca, Aişe'nin yanma biner, onunla konuşarak yolculuk ederdi. Bir gün
Hafsa Aişe'ye: ıBu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem,
sen görmediğim şeyleri görürsün, ben de görmediğim şeyleri görürüm' dedi.
Aişe: 'Peki olur', dedi.[523]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Sanki Hz. Aişe, böylesi bir teklife görmediği şeyleri görme
isteğinden dolayı cevap vermiştir. Bu mesele, her ikisinin yolculuk esnasında
birbirlerine yakın olarak yürümediklerini gösteriyor. Nitekim deve yolculuğunda
adet olduğu üzere herkes farklı yerlerde yola devam eder."[524]
Aişe(r.a.)'dan:
"(Bir defasında) Hz.Aişe Rasulullah'la beraber sefere çıkmıştı. Rasulullah
ashabına: 'İleri doğru gidiniz' buyurdu. Sonra Hz. Aişe'ye: 'Gel yarışalım',
dedi. (Hz. Aişe diyor ki: 'O zaman kilolu değildim'). Hz. Aişe Rasulullah'la
yarış yaptı ve onu geçti. Bir süre geçtikten sonra onunla beraber yine sefere
çıktım. Ashabına: İleri doğru gidiniz' buyurdu^ 'Bana gel yarışalım', dedi. Ben
önceki yarışmayı unutmuştum ve kilo almıştım. Rasulullah'a: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Ben bu halimle seninle nasıl yarışabilirim', dedim. O:
'Yarışabilirsin', dedi. 'Onunla yarıştım ve beni yarışta geçti ve gülmeye
başlayarak: Bu o yarışmadandı', buyurdu."[525]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi ve yanımda da buas türküsü söyleyen iki
cariye vardı. (Bir rivayette: Türkü söylemiyorlardı.[526]
Başka bir rivayette: Def çalıyorlardı.[527]
Rasulullah yatağa uzanarak yüzünü çevirdi. Ebu Bekir gelip beni azarlayarak:
'Şeytanın çalgısı Peygamber'in yanında mı?' dedi. Bunun üzerine Rasulullah dönerek:
'Onları bırak' buyurdu. Uykuları gelince kalkıp gittiler."[528]
Hafız îbn Hacer diyor
ki: "Bu hadiste bayram günlerinde aileyi rahatlatacak meşru faydalar
vardır. Bunlarla ibadetten dolayı yorulan beden rahatlar ve nefis dinlenir...
Yine bu hadiste, dinin şiarından olan bayram günlerinde sevinci belirtmenin
gerekli olduğu vurgulanıyor. Bu hadisle, cariyeye sahip olunmasa bile onun
yaptığı müziği dinlemenin caiz olduğuna delil getirilmiştir. Burada
unutulmamalı ki caiz oluşu, fitneden emin olunduğu sürecedir. Allah daha
iyisini bilir..."[529]
Erkek tarafından
rahatlatma örnekleri:
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir zamanlar on bir kadın bir yerde oturmuş ve kocalarının haberlerinden
hiçbir şeyi gizlemeyeceklerine dair söz vermişlerdi. Bunlardan birinci kadın
demişti ki: 'Benim kocam bir dağ başındaki devenin etidir. Kolay değilki
çıkıla, semiz değil ki arzulana'. İkinci kadın demiştir ki: 'Kocamın haberini
yayamam. Onunu gizli ve açık günahlarının tamamını açıklayamamaktan
korkarım...' Onbirinci kadın elemiştir ki: 'Kocam Ebu Zer'dir. Ebu Zer'in ne
çok hoş görüHi bir kişi olduğunu bilir misiniz? O iki kulağımı takılarla
doldurdu. Pazularımı şişmanlattı...' Ebu Zer'in hanımı anlatmaya devam ederek
der ki: 'Her tarafta süt tulumları yağı çıkarılmak için çalkalanmakta idi.
Yolda bir kadınla karşılaştı. Yanında pars gibi iki çocuk vardı. Koltuğunun
altında memeleriyle oynuyorlardı. Kocam beni boşadı ve o kadınla evlendi. Ondan
sonra soylu bir adamla evlendim. O kusursuz yürür ve güzel ata binerdi. Bana
güttüğü hayvanlardan birer çift verirdi'. Bana: 'Ey Ümmü Zer! İstediğin gibi
ye, iç ve akrabana ihsan et', derdi. Ümmü Zer der ki: 'Bununla beraber ben bu
ikinci kocamın bana verdiği şeylerin hepsini bir araya toplasam Ebu Zer'in en
küçük kabını doldurmaz'. Hadisin ravisi Hz. Aişe der ki: Rasulullah bana: 'Ey
Aişe ! Ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim', dedi."[530]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim" sözüne Heysem b.
Adi rivayetinde: Ayrılıkta ve terketmede değil vefa ve bağlılıkta, ifadesini de
eklemiştir. Zübeyr sonunda şunu eklemiştir: Ebu Zer onu boşadı. Ancak ben seni
boşamayacağım. "Taberani de aynı eki rivayet etmiştir, Nesai ve Taberani
rivayetlerinde şunu da eklemişlerdir: Aişe (r.a.) dedi ki: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Sen, annem ve babamdan bana daha hayırlısın.' Zübeyr'in rivayetinin
başında ise: 'Annem babam sana feda olsun. Sen bana Ebu Zer'in, Ümmü Zer'e
nisbetinden daha hayırlısın."[531]
Bu hadiste daha önce
geçmeyen bir çok fayda var; kişinin ailesine karşı iyi davranması, haram olan
şeylere götürmediği sürece mubah olan meseleleri karşılıklı konuşması, bazen
şaka yapması bununla nefsini rahatlatması, erkeğin kadınıyla ilgilenmesi,
bozulmaya götürmediği sürece karısına onu sevdiğini bildirmesi... Yine hadiste
çıkarılması gereken faydalardan bazıları; önceki ümmetler ve onlarla ilgili
misallerin ibret olarak verilmesi. Yine duyulmamış haberleri anlatarak
nefisleri rahatlatmanın caiz oluşu..." [532]
Şeriat eşit Kıskanma
hakkını onaylıyor!
Cabir b. Atik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu: 'Allah'ın sevdiği kıskanma vardır,
kızdığı kıskanma vardır. Sevdiği kıskanma şüpheli olanıdır, kızdığı kıskanma
ise şüphesiz olanıdır."[533]
İyad diyor ki:
"Kıskanma, birine ait olan bir şeye başkasının ortak olması nedeniyle
kalbin değişmesi ve kızgınlığın galeyana gelmesidir. Kıskanma en eşler
arasında olur..."[534]
Bu tarife göre erkek
tarafından yapılan meşru ve övülmüş kıskanma, kendisine ait olan bir kadına
yabancı erkeklerin ortak olması sabebiyle görülen kıskanmadır. Ancak yabancı
erkeklerin kadının yüzünü, elini görmesi veya iyilikle onunla konuşması erkeğe
ait olan şeylerden değildir. [535]
Övülen kıskanma :
Bu şüpheli olan
kıskanma olup misali şudur:
Sad b. Ubade'den
rivayetle şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Rasulü! Eğer ailemle beraber bir
erkek görsem dortşahid getirinceye kadar ona dokunmayacak mıyım? Rasulullah
(s.a.v.) 'evet' dedi. Sad da: Seni hak ile gönderene yemin olsun ki hayır!
ondan önce kılıca davranırım, dedi. Rasulullah (s.a.v.): Efendinizin ne
söylediğini dinleyin. Şüphesiz ki o kıskançtır. Ben ondan daha kıskancım.
Allah'da benden daha kıskanç. (Buhari'nin rivayetinde[536]:
Allah kıskançlığından dolayı açık ve gizli olan fuhşiyatı haram kılmıştır.
Bunun için müjdecileri ve korkutucuları göndermiştir.)[537]
Buradaki kıskanma,
şüpheli kıskanma olduğu için övülen kıskanmadır. Fakat bu ileri boyuta giderek
söylenmemesi gereken bir sözü söylemeye itmiştir. Belki de başka bir adamı,
zina edeni öldürme gibi söylenmemesi gereken bir sözü söylemeye itebilir. Oysa
şeriat zina eden kimsenin kanının mubah olması için dört şahid olmasına dair
kurallar koymuştur.
Yine eşler arasındaki
kıskanma, başka bir taraftan olan şüpheden dolayı ise bu da övülmüş
kıskanmadandır.
Yerilmiş kıskanma:
Bu şüphesiz olan
kıskanma olup misali şudur:
Muhammed b. Kays b.
Muhrime b. Muttalib'den rivayetle bir gün şöyle demiştir: "Size kendim ve
annem hakkında konuşayım mı?' dedi. Biz de kendisini doğuran annesini
kasdettiğini sandık. Aişe (r.a.) dedi ki: 'size kendim ve Rasulullah hakkında
konuşayım mı?" Biz de: 'evet' dedik. Aişe (r.a.) şöyle devam etti: Benim
gecemde Rasulullah (s.a.v.) yanımdaydı. Yatağına giderek elbisesini çıkardı.
Ayakkabılarını çıkararak ayak tarafına koydu. İzannı yatağa sererek uzandı. Elbiselerini
benim uyuduğumu sanmcaya kadar giyinmedi. Beni uyandırmamak için elbisesini ve
ayakkabısını yavaşça alarak kapıyı açıp çıktı. Kapıyı yavaşça kapattı. Ben de
gömleğimi başıma alarak örtü yaptım ve üzerimi izarımla kapatarak onu takip
etmeye başladım. Ta ki baki mezarlığına geldi. Uzun bir süre ayakta durdu.
Sonra ellerini üç defa yukarı kaldırdı. Sonra döndü ben de döndüm. Hızlı hızlı
yürümeye başladı ben de hızlı hızlı yürüdüm, koştu ben de koştum. Böylece ondan
önce eve gelerek yatağıma girdim uzandım. Rasulullah da eve girdi ve: 'Ey Aişe!
Bu soluma da niye ?' diye sordu. 'Bir şey yok', dedim. Rasulullah: 'Ya sen bana
haber verirsin ya da herşeyi bilen latif olan haber verir, dedi. Ben de:'Ey
Allah'ın Rasulü! Annem babam sana feda olsun', diyerek olayı haber
verdim..."[538]
Ebu Said el-Hudri'den:
"Bizden yeni evli bir genç vardı. Rasulullah'la birlikte Hendeğe gittik. O
genç Öğleğin ailesine gitmek için Rasu llu İlah'tan izin istiyordu. Rasulullah
bir gün ona izin vererek şöyle dedi: 'Silahını yanına al. Sana Kureyza
tarafından bir zarar gelmesinden korkuyorum. Adam silahını alarak gitti.
Hanımı iki kapı arasında ayakta bekliyordu. Adam karısını kıskanarak onu
yaralamak için okunu attı. Kadın: 'okunu çek ve beni neyin dışarı çıkarttığını
görmen için eve gir', dedi. Adam eve girdiğinde yatağa uzanmış büyük bir yılan
gördü ve okunu ona attı..."[539]
Bu iki olay güven ve
hüsnü zan hakkını sunarken daha önceden geçmişti. Burada ise kanun koyucunun
bu düzeyde kıskanmayı hoşgörmediğini açıklamak için nakledilmiştir. Ki bu
düzeyde kıskanma arkadaşına karşı su-i zan anlamına gelir.
Aşırı kıskançlık:
İtidal sınırını aşan
kıskanmadır. Bunun etkillerini tedavi etmede nazik davranılmalıdır. Yine bunun
sürüklemesinden uzak durmak gerekir. Bu affedici arakadaş tarafından yapılacak
olanlar. Ama buna mübtela olan tarafa gelince, imkânlar ölçüsünde duygularını
kontrol altına almak için çaba sar-fetmesi gerekir, Yine şeriata ters düşen
birşeyin sadır olmaması için davranışlarını kontrol etmelidir. İşte fazla
kıskananlarla ilgili bazı örnekler:
Abdullah b. Ömer'den:
"Ömer'in bir hanımı vardı ki o sabah ve akşam mesçcitte cemaatle namaz
kılıyordu. Ona denildi ki: 'Niçin çıkıyorsun?' Biliyorsun ki Ömer bunu hoş
karşılamıyor ve kıskanıyor'. 'Ömer'in engellemesi beni alıkoyamaz', dedi. Ömer:
Rasulullah'm şu sözü engelliyor: 'Kadınların Allah'ın mescidlerine gitmelerine
engel olmayın."[540]
Burada Hz. Ömer'in
fazla olan kıskanmasını kontrol altına alarak hanımını Rasulullah'm şu sözüne
uyarak mescide gitmekten alıkoymadığını görüyoruz: Kadınların Allah'ın
mescidlerine gitmelerine engel olmayın."
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir kere rüyamda kendimi
cennette gördüm. Cennette bir de köşk gördüm. Avlusunda bir de cariye vardı.
(Başka bir rivayette[541]:
Köşkün yanında bir kadın abdest alıyordu.) 'Bu köşk kimindir?' diye sordum.
'Ömer'indir1, diye cevap verdiler. Onun içine girmek ve bakmak istedim. Fakat
ey Ömer! Senin kıskançlığını hatırladım. Bunun üzerine Ömer: Babam, anam sana
feda olsun ya Rasulullah!.. Sana karşı mı kıskan cim? diye cevap verdi."[542]
Buradaki kıskançlığın
Ömer'in kadınıyla hiçbir ilgisi yoktur. Fakat ha-disde İbn Battal'ın işaret
ettiği anlam vardır: Hadisten şu çıkarılır: Arkadaşının huyunu bilen bir
kimsenin onun nefret ettiği şeyi yapmaması gerekir.[543]
Hadis, Rasulullah'm
Ömer'deki kıskançlığı nasıl gözettiğini ve köşke-girmekten nasıl vazgeçtiğini
gösteriyor. İşte böylece eşler Rasulullah'tan ders alarak bir diğerinde bulunan
fazla kıskaçlığa imkân dahilinde karşı çıkmalıdır.
Ebu Bekir'in kızı
Esma'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'in Zübeyr'e verdiği yerden başımda hurma
çekirdeği taşıyordum. Bu yer evime üç fersah uzak-Iığındaydı. Bir gün başımda
hurma çekirdeğiyle gelirken Rasulullah (s.a.v.) ve yanında ashabtan bir grupla
karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı sonra arkasına binmem için devesine 'Ih,
Ih' dedi. Ben erkeklerle beraber yolculuk etmekten utandım, ve Zübeyr'in
kıskançlığını hatırladım. Zübeyr insanların en kıskancı idi. Rasulullah
(s.a.v.) utandığımı anladı ve yoluna devam etti. Bunun üzerine Zübeyr'in yanına
gelince dedim ki:'Bu gün Rasulullah ve yanında ashabtan bir grupla karşılaştım.
Arkasına binmem için devesini çöktürdü, fakat ben utandım ve senin
kıskançlığını hatırladım. Bunun üzerine Zübeyr: 'Allah'a yemin olsun ki, senin
başında hurma çekirdeği taşıman, Onunla beraber deveye binmenden daha ağır
oldu."[544]
Burada Esma'nın,
kocasının fazla olan kıskançlığını gözeterek nasıl tahammiil ettiğini
görüyoruz.
Yine Zübeyr'in
nerdeyse fazla olan kıskançlığı aşan faziletli davranışını görüyoruz:
"Allah'a yemin olsun ki, senin başında hurma çekirdeği taşıman, Onunla
beraber deveye binmenden bana daha ağır oldu." Bu anlamı Hafız İbn Hacer
de açıklıyor.[545]
Yine Esma'nın
kocasının kıskançlığını gözeterek meşakkatine nasıl tahammül ettiğini
görüyoruz.
Esma(r.a.)'dan:
"Bana bir adam gelerek: 'Ey Abdullah'ın annesi! Ben fakir bir adamı.
Evinin gölgesinde satış yapmak istiyorum', dedi. Ben de: 'Eğer ben izin versem,
sen benden iste, Zübeyr de buna şahit olsun1, dedim. Bunun üzerine adam
gelerek: 'Ey Abdullah'ın annesi! Ben fakir bir adamım. Evinin gölgesinde satış
yapmak istiyorum', dedi. Ben de: 'Medine'de benim evimden başka ev yok mu?1
dedim. Zübeyr bana: 'Sana ne oluyor da satış yapacak fakir bir adamı
engelliyorsun?. Adam geçimini sağlamak için satış yapıyor', dedi."[546]
Burada kocasının
kıskançlığını gidermek için Esma'nın hile yaptığım, Zübeyr'in de iyilik yapma
sevgisinin kıskançlık duygusunun Önüne geçtiğini görüyoruz .
Ümmü Selem'den:
"Rasulullah (s.a.v.) Hatıb b. Belta'yı beni istemesi için bana gönderdi.
Ona dedim ki: 'Benim bir kızım var. Onu kıskanıyorum'. Rasulullah (s.a.v.):
'Kızına gelince, Allah'a dua ederiz, kızı, ondan müstağni kılsın ve Allah'a dua
ederim kıskançlığın gidersin', buyurdu.[547]
Burada Ümmü Seleme
fazla olan kıskançlığını belirtiyor ve bu sebeple Rasululiah'la evlenmeyi kabul
etmeye mazeret sürüyor. Rasulullah'la beraber olmada şeref ve ikram olsa da...
Mazur olan kıskanma:
Bu tür kıskanma sahibi
haram yapmadığı sürece mazurdur. Yani ondan sadır olan küçük günahlar
mesabesinde kabuledilir. Bunun örnekleri:
Kadının önceki hanımı
kıskanması:
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber'in hanımlarından Hatice'yi kıskandığım gibi hiçbirini
kıskanmadım. Fakat Peygamber onu çok çok zikrediyordu. Belki de Peygamber bir
koyun kesip ve parçalarını Hatice'nin arkadaşlarına gönderdiği için. Ne zaman:
'Dünyada ondan başka kadın yok mu?', desem Peygamber: 'O benim için bir
taneydi. Benim ondan çocuğum vardı', derdi."[548]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir keresinde Hz. Hatice'nin kız kardeşi Hale binti Hü-veylid,
Peygamber'in huzuruna girmek için izin istedi. Kadının sesi de Hatice'nin
sesine pek benziyordu. Rasulullah, kadının sesini işitince Hatice'yi
hatırlayarak sarsıldı. Hz. Aişe der ki: 'Artık tahammül edemeyerek: 'Ey
Allah'ın Rasulü! Allah sana Kureyş'in dişleri dökülmüş ihtiyar kadını yerine
gencini verdi', dedim. Rasulullah: 'Ey Aişe! Öyle söyleme! Hatice benimle
müslümanlık uğruna bütün servetini feda etti', buyurdu."[549]
İşte Hz. Peygamber'in
Aişe'ye mazereti. Ve Hatice hakkında onun söylediklerine yüz çevirmesi.
İkinci hanımla
evlenmeye kadının kıskançlığı:
£nes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Rasulullah'ın bulunduğu
eve mü'minlerin annelerinden biri bir tabak yemek gönderdi. Evinde bulunduğu
kadın hizmetçinin elinde bulunan tabağa vurdu ve tabak kırıldı. Rasulullah
tabak kırıklarını topladı sonra da tabağın içinden yere dökülen yemeği
toplayarak: Anneniz kıskandı, buyurdu. Sonra Rasulullah, tabağı kıran kadın
kendi yanından bir tabak getirinceye kadar hizmetçiyi bekletti. Sağlam tabağı,
tabağı kırılana, kırılan tabağı da tabağı kırana verdi."[550]
Burada kıskançlık
yapana telef etlisi şey ödetildi ve Rasuîullah: Anneniz kıskandı, sözünden
başka bir şey demedi.
-Aişe (r.a.Vttan:
"Rasulullah (s.a.v.) Zeyneh binti Cahş'ın yanında kalıyor ve bal içiyordu.
(Bir rivayette: [551]'Orada
her zamankinden çok kaldı ben de bunu kıskandım). Bunun üzerine Hafsa ile ben
inil ak ederek ikimizden hangimizin yanına Rasulullah gelirse ona: 'Ey
Allah'ın Rasulü! Meğafîr mi yedini/? Sizde meğafir kokusu duyuyorum1, desin,
diye sözleşlik. Rasulullah. Iljlsa'mn yanına geldiğinde Hafsa öyle sö}Ldi.
Rasulullah: 'Hayır ben nıc^afir yemedim. Yalnız Zeyncb binti Cahş'ın yanında
bal şerbeti iç-mı^tıuı. Aıtık bir daha onu içmem. (Başka bir rivayette:[552] 'Artık
onu bir daha içmemek üzere yemin ettim. Bunu kimseye haber verme').[553]
Bunun üzerine şu âyeti kerime nazil oldu:
"Ey Peygamber,
niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram kılıyorsun?
Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Aüah size, yeminlerinizi (keffaretle)
çözmeği meşru kılmıştır. Allah, sizin sahibinizdir. O, bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir. Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat
eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da Peygam-ber'i, eşinin bu davranışına
muttali kılınca (Peygamber eşine) o (söylediğinin bir kısmını bildirmiş
(şunları, şunları filana söyledin demiş), bir kısmından da vazgeçmişti.
(Peygamber) bunu eşine haber verince eşi: 'Bunu sana kim söyledi', dedi.
(Peygamber): 'Her şeyi bilen, haber olan (Allah) bana söyledi",
dedi."
Eğer ikiniz
kalblerinizin sapmış olmasından dolayı Allah'a tevbe ederseniz (ne ala). Ve
eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun koruyucusu ve
yardımcısı Allah, Cibril ve mü'minİerin iyileridir. Ayrıca melekler de ona
arkadır. (Tahrim, 1-4)
Kocasının başka
birisiyle evlenme teklifini kadının kıskanması:
Misvar b. Mahreme'den:
"Ali, Ebu Cehil'in kızına evlenme teklifinde bulundu. Bunu Fatıma duydu ve
Rasulullah'a gelerek: 'Kavmin senin kızların için kızmadığını sanıyor. İşte
Ali, Ebu Cehil'in kızını nikahlıyor, dedi. Bunun üzerine Rasulullah ayağa
kalkarak şöyle konuştu: Şüphesiz ki Fatıma benden bir parçadır. Ona kötülüğün
dokunmasını hoş karşılamam. (İkinci bir rivayette[554]':
Ben onun dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorum. 'Ben helali haram,
haramı helal kılacak değilim'). (Üçüncü bir rivayette [555]:
'Ona eziyet veren bana da eziyet verir, onu sıkan beni de sıkar').[556]
Üçüncü rivayeti Buhari
"Adamın kızını kıskanma ve adalete karşı koruması" babında
naklediyor... Kızının kıskançlığı sebebiyle dini konusunda fitneye düşmesinden
korkuyorsa velisinin bunu gidermesi gerekir...[557]"Ben
onun dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorum" sözü, yani, kıskançlığına
sabretmeyerek kocasına kızgınlığı halinde dinine uygun olmayan bir hareket
yapabilir, demektir."[558]
Burada Rasulullah,
Fatıma'yı mazur görerek kıskançlığını onaylamış ve Ali b. Ebi Talib'ten, ya
Fatıma'yı boşamasını ya da Fatıma hakkında adaletli olmasını istemiştir. [559]
AİLEYİ DİĞER
kurumlardan tamamen ayıran Özellikler bulunduğu gibi, eşler arasındaki
ihtilafın da özelliklerinin olması mantıkidir. Bu özellikleri ihtilafın tabiatı
hususunda da olabilir, çözüm yollan hususunda
da olabilir.
Allahu Teala, hikmeti
gereği Havva'yı Adem'in huzur bulması için yaratarak onu, "huzur verme
rolünü" yerine getirecek şekilde farklı özelliklerle ayırmıştır. Bu
Özellikler gerek biyolojik, gereksi türün bekası ve neslin varlığı için gerekli
olan hamilelik, doğurma ve emzirme gibi şeylerden, ani tepkiselliğiyle
kendisini gösteren içsel yöne kadar uzanıyor. Bütün bunlar kadının temel rolünü
istenilen bir şekilde eda etmesi içindir. Fakat bu içsel özellikler kadın için
bazen en güzel ve olumlu neticeleri olmaklı birlikte bazen de olumsuz etkileri
olabiliyor. İşte olumsuz etkileie şu nass işaret ediyor:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlara iyi davranın. Çünkü
onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Kaburganın en eğri yeri üst
kısmıdır; doğrultmaya kalksan kırarsın, bıraksan eğri kalmakta devam eder.
Kadınlar hakkında hayır tavsiye edin."[560]
Hadis, mahiyeti
hakkında kesin ve açık bir şey dememekle birlikte kadının tabiatının farklı
olduğuna işaret ediyor. Fakat bazı olumsuz etkilere, erkeğin karısına yönelik
yapacağı davranışlarda ışık tutması amacıyla dikkat çekiyor. Görülüyor ki
farklılık daha önceden de dediğimiz gibi hemen tepki gösterme, şiddet ve
değişimle ilişkilidir. Kadının tepkiselliği bazen galip gelerek karar alımında
hikmetin kayıp olmasına sebep olabilir. Ya da kadından sevilmeyen söz ve fiilin
çıkmasına neden olabilir. Bunun örneği aşağıdaki nasstır:
İbni Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ekseriyetle cehennemliklerin
kadınlar olduğunu gördüm. Sebebi ise küfretmelerinden dolayı'. 'Kadınlar
Allah'a küfrederler mi?" diyenler oldu; "evet, onlar kocalarına
karşı nankörlük ederler, onlardan birine ilelebet iyilik etsen, sonra senden
bir şey görse hemen: 'Senden hiç bir hayır görmedim; der', buyurdu."[561]
Kadının bu
davranışından dolayı erkek sıkılabilir, anlaşmazlık ve ihtilaf sebebi de
olabilir. Bunun için Rasulullah (s.a.v.) bu tür tutumlara karşı hikmetli ve
sabırlı olmayı tavsiye etmiştir...
Müslümanlar arasında
düşmanlığın ve bozuşmanın olması hadisi şerifte de belirtildiği gibi dinin
azlığındandır:
Ebu Derda'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Size oruç, namaz ve sadakının
derecesinden daha faziletlesini haber vereyim mi?' Orada bulunanlar: 'Evet',
dediler. Rasulullah: 'İki topluluğu barıştırma. Onların bozuşmuş olmaları dinin
azlığındandır.''[562]
Bu husumet, eşler
arasında olursa artık siz düşünün. Kuşkusuz ki tehlike daha fazla artacaktır.
Bunu şu hadis te'kid ediyor:
Cabir'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 'Gerçekten İblis tahtını suyun
üzerine koyar. Sonra çetelerini gönderir. Bunların ona derece itibariyle en
yakın olanı, en büyük çıkaranıdır'. Bunlardan biri gelerek: 'Şöyle şöyle
yaptım1, der. O da; 'Hiç bir şey yapmamışsın', der. Sonra biri gelerek 'onu
karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım1, der. Bunu kendisine yaklaştırır
ve 'sen ne iyisin1, der."[563]
Eşler arasındaki
ayrılık, müslümanlar arasındaki iki kişinin ayrılması gibi değildir. Bu son
derece bir şer olup böylece şeytan sevinir. Nitekim bunu Cabir hadisi de
açıklıyor. Sonra Rasulullah (s.a.v.) kişi ile karısı arasını bozan her türlü
söze karşı son derece dikkat edilmesi için uyarıyor. Ebu Hu-reyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Kadını kocasına karşı ifsad
eden bizden değildir."[564] Bu
sebeple müslüman eşler aralarındaki ihtilafın arkasındaki büyük tehlikeden
korkmaları ve şeytanın vesvesesinden Allah'a sığınmaları gerekir. Şeytana,
yollarında yürürken en büyük kötülüğü işlemesine fırsat vermemelidirler. Koca
da, daha önce eşler arasındaki şefkat hakkı konusunda geçen Rasulullah'ın şu
vasiyetini hatırlamalıdır: "Mü'min bir erkek mü'min bir kadın da hoşuna
gidebilir"[565]
Kadın da onun gibi hatırlamalıdır. Çünkü hadisdeki hitap erkeğe olsa da kadının
hitabı kıyas yoluyla kendisine yöneltmesi mümkündür.
İşte böylece vasiyet
eşleri olumsuz yönlere karşı mücadele etmek için birbirlerinin olumlu güzel
yönlerini takdir etmeye çağırıyor. Ta ki olumsuz yönler kalblere hakim olarak
orayı kin ve nefretle doldurmasın, şeytanın sevineceği ve kendi
yardımcılarından olan bu işi yapanlara ikramda bulunacağı ayrılık olmasın.
Onun vesvesesinden Allah'a sığınıyoruz. Eşler arasındaki ihtilaf genelikle
cinsinin tek örneği olur. Bu ileri derecelere ulaşarak ki eşler artık
uyuşmalarının mümkün olmayacağını ve ayrılmaktan başka yol bulunmadığını
sanırlar. Bu varsayıma eşleri kuşatan yakınlar ve arkadaşlar da katılabilirler.
Sonra herkes az bir süre sonra ihtilafın yok olduğunu ve düşmanlıkların çözüme
kavuştuğunu birden görür. Bu, mübarek bir müesseseye Allah'ın bir lütfudur.
Aile, erkeğin huzuru, kadının dayanağı ve toplumun nüvesidir. Allah lütfuyla
eşler arasına, husumetlerini giderecek gözet-leyici sevgi ve şefkat koymuştur.
Bu anlamı teyid eden Hz. Osman zamanında güzel bir olay vardır:
Akil bin Ebi Talib,
Fatıma binti Utbe bin Rebia ile evlendi. Akil, Fatı-ma'nın yanına girdiğinde
şöyle diyordu: "Ey Haşim Oğullan vallahi kesinlikle kalbim sizi sevmiyor.
Bunları gümüş testi gibi olanlar nerede? Dudaklarından önce burunları döner.
Nerde Utbe bin Rebia? Nerde Şeybe bin Rebia?' Akil onun bu sözlerine susuyordu.
Sıkıntılı bir gün yine onun yanına girdiğinde, karısı ona: 'Utbe bin Rebia
nerde?' diye sordu. 'Girdiğin zaman cehennemin solunda', dedi. Kadın bunun
üzerine elbiselerini çekerek Osman'a gelip bunu haber verdi.(Bir rivayette:
Osman güldü) bunun üzerine Osman (r.a.) İbn Abbas ve Muaviye'yi gönderdi. İbn
Abbas: 'Kesinlikle onları ayıracağım', dedi. Muaviye: 'Abdul Menaf
oğullarından iki yaşlının arasını ayıracak değilim", dedi. Sonra evlerine
gelerek, kapılarını kapatıp aralarını buldular."[566]
Rasulullah (s.a.v.)
-kadının tepkiselliği sonucu- ortaya çıkan sıkıntılı konumu sabır ve hikmetle
düzeltmesini erkeğe tavsiye etmiştir. Yine eşlere, kalblerinin kinle dolmasına
ve böylece şeytanın arzusu olan ayrılmaya sürüklenmemeleri için müsamaha
göstermemelerini tavsiye etmiştir. Üçüncü bir tavsiye daha vardır ki bunu bir
yönden bütün eşlere diğer bir yönden ise bütün arkadaşlara iletmek gerekir. Bu
da çoğu zaman yüzeysel, aldatıcı ve bir tepkinin ifadesi olarak olan ihtilaf
fırtınası karşısında acele etmemeleri ve sabırlı olmalarıdır. Eşler hızlı bir
şekilde önceki günlerine dönebilir ve aile yuvasını tekrar kurabilirler.
İhtilaf bazen boşanmaya -boşanma biçimle-rinen hepisi olabilir- götürebilir.
Bununla birlikte eşler tekrar bir araya gelmeyi arzulayabilirler. Yüce Allah
kalbleri çevirendir. Buna delil olarak ilahi tevcihle birlikte gelen pratik
örnekleri sunuyoruz: [567]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Eğer kocaları barışmak
isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak
sahibidirler." (Bakara, 228).
Ömer (r.a.)'ın
rivayetine göre "Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'yı boşadı sonra geri
döndürdü."[568]
İbni Abbas'tan:
"Rukane b. Abdu Yezid karısını bir mecliste üç talakla boşadı- Sonra buna
çok üzüldü. Rasulullah: 'Nasıl boşadın?1 diye sordu. O da: 'Bir mecliste üç
talakla', dedi. Rasulullah[569]:
'Bu sadece bir talaktır. İstiyorsan onu döndür1, buyurdu. Bunun üzerine onu
döndürdü." [570]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kadınları
boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce
anlaştıkları takdirde, (eski) kocasıyla evlenmelerine engel olmayın. Bu,
içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin
için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara,
232)
Hasan'dan: "Bana
Ma'kul bin Yesar anlattı: 'Kız kardeşimi bir adamla evlendirmiş ti m. Bu adam
kardeşimi boşadı. İddeti tamam olduktan sonra gelip yine istedi. Ben de: 'Kız
kardeşimi seninle evlendirmiştim, onu sana aile yapmış ve sana ikram etmiştir.
Fakat sen kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu istiyorsun. Hayır, Allah'a
yemin olsun ki kardeşim sana ebedi dönmeyecek'. (Bir rivayette de:[571]
Ma'kul bundan burnunu sakındı ve: 'Bu ona takdir olunmuş onu boşadın sonra da
onu yine istiyorsun'). Fakat bu adam iyi biri kişi idi. Kadın, ona dönmek
istiyordu. Bunun üzerine: "(eski) kocalarıyla evlenmelerine engel
olmayın" âyeti nazil oldu. Ben de:' Şimdi oldu ya Rasulullah', dedim.
Rasulullah (s.a.v.): 'onu kocasıyla evlendir1, buyurdu."[572]
Ayeti kerime ve hadisi
şerif, eşlerin aile gölgesine olan dönme isteğine işaret ediyor. Velev ki bu,
bain talakıyla boşanmaya götüren husumetten sonra da olsa. Aynı zamanda bu
dönüşte hayır olmadığını sanan akrabaların muhalefeti de görülür. Ayeti kerime
-onların niyetleri iyi olsa da eşler arasındaki Allah'ın yarattığı sevgi ve
şefkat duygularının tekrar başlaması için sessiz kalmamaya çağırıyor. [573]
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"Erkek yine
boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadan kendisine helal
olmaz. O (vardığı adam) da bunu boşarsa, Allah'ın sınırlan içinde duracaklarına
inandıkları takdirde (eski kan-kocanın) tekrar birbirlerine dönmelerinde
kendilerine bir günah yoktur." (Bakara, 230).
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Kureyzeli Rifa'a'nın karısı, Rasulullah'a gelerek şöyle dedi:
'Ey Allah'ın Rasulü! Ben Rifa'a'nın nikâhı altındaydım beni tam talakla boşadı.
Ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyir'le evlendim. Vallahi, ey Allah'ın Rasulü!
Onun ki çaputtan başka bir şey değil'. Rasulullah ona: 'Belki de sen Rifa'a'ya
dönmek istiyorsun, hayır, o senin sen de onun balçığından tat' buyurdu."[574]
Bu örnek kadının
kocasına dönme isteğini anlatıyorsa, erkeğin kadınına dönme isteğini anlatan
başka Örnekte vardır:
İbn Ömer'in kölesi
Nafi'den: "Adamın biri, İbn Ömer'e şöyle sordu: 'Dayım karısını boşadı. Bu
kendisine ağır geldi ve üzüntüye kapıldı..."[575]
Evlilik hayatı,
ihtilaflarla karşı karşıya gelebilir. Evlilik kesinlikle hatasızlık değildir.
Fakat -Allah'ın izniyle- ihtilaflar çözümsüz değildir. Çoğu zaman ihtilafların
çözümü mümkündür. İhtilafların çözümü olduğuna göre ihtilafa düşmeden önce
korunma, ihtilafın en iyi çözümüdür. Nitekim şu ata sözü bunu güzel ifade
ediyor: "Korunma en iyi çözümdür". İşte korunmanın gerçekleşmesini
sağlayan bazı temel vesileler:
Birinci vesile: Eşlik
hukukunu koruma. Bu hukuka önceki bölümlerde işaret etmiştik. Eşler bu hukuka
riâyet ettikçe ihtilaf alanları daralır.
İkinci vesile:
Hoşgörülü olma, küçük ayıplan ve basit hataları görme-mezlikten gelme. Bu tür
ayıp ve hatalardan insan uzak kalamaz. Asıl hata, bunları işleyen kimsenin
bunlardan kolay kolay kurtalamayacağı anlaşıldıktan sonra daha bunlar üzerinde
ayıplayarak durmaktır...
Üçüncü vesile:
İhtilafın ilk görünmeye başladığı andan itibaren uyanık ve duyarlı olma.
Nitekim hangi rahatsızlık olursa olsun böyle yapmak gerekir. Eşler arasındaki
ihtilaf bir rahatsızlık olup son derece önem verilmelidir kuşkusuz. Kitab'ın
bazı âyetlerini düşündüğümüz zaman, anlaşmazlık vuku bulduktan sonra değil,
sadece anlaşmazlığın vuku bulması korkusu durumunda çözüm için acele
davranmanın gerekli olduğunu gösteren apaçık işaret ve tekrarlar görürüz, şu
âyeti kerimeler gibi:
"Baş
kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin". (Nisa, 34)
"Eğer bir kadın,
kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse,
aralarında bir sulh yapmalarında bir sakınca yoktur." (Nisa, 28).
"Eğer kan-kocanın
aralarının açılmasından korkarsanız..." (Nisa, 35)
İşte bu âyetler,
ihtilafın ortaya çıktığı İlk andan itibaren çözüme yönelmemizi istiyor.
Böylece anlaşmazlık ileri boyutlara varmadan ve çözüm zorlaşmadan korunma
gerçekleşebilir.
Korumayla ilgili bu
temel vesilelerden sonra bir de ek vesile vardır. Bu da kocadan sadır olan bir
yeminin neticesinde kocayı koruma. Zira bu kadınla arasında husumete sebep
olabilir. Bu yemin konusunda keffaret verme ve iyisini yapma ile ilgili Rasulullah'ın
genel bir çağnsıdır:
Abdullah b.
Semere'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir şey üzere
yemin ederde ondan daha hayırlısını görürsen, yeminine keffaret verip iyi
olanı yap."[576]
Yeminden dönme ve daha
iyi olanı yapmayla ilgili bu hadisin yanısıra İslam toplumunun oluşumunda temel
tuğla olan ailenin gözetilmesi için kocalara özel bir davet var:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah'a yemin olsun ki, sizin
birinizin ailesi aleyhinde yemininde inad ve ısrar etmesi ve (yeminini bozup)
Allah'ın farz kıldığı keffareti vermemesinden kendisine günah vardır."[577]
Birinci derecede
ihtilaf
Meleklerden değil de
beşerden oluşan aile fertlerinin yaşamında bu ihtilaf uzak olamaz. Beşeri
zafiyetlerden dolayı bazı tekrarlanan küçük hatalar ya da arizi büyük hatalar
elbette olacaktır. Sonra Allah, beşer tabiatını farklı yarattığı için eşler
düşüncede, mizaçta ve zevkte kesinlikle farklılık göstereceklerdir. Bu da
ihtilaf ve anlaşmazlık doğuracaktır. Bazılarının dediği gibi biz de şöyle desek
mübalağa yapmış olacağımızı sanmıyoruz: Zaman zaman tekrarlanan böylesi küçük
hatalar aile için yemekte ki tuz gibidir. Fakat bazen tuz fazla olabilir. Bu
durumda fazlalığı gidermek için akıllı ve hikmetli davranmak gerekir. Bu tür
basit ihtilaf örneklerine aşağıdaki hadisler işaret ediyor:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah(s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Rasulullah'ın bulunduğu
eve mü'minlerin annelerinden biri bir tabak yemek gönderdi. Evinde bulunduğu
kadın hizmetçinin elinde bulunan tabağa vurdu ve tabak kırıldı. Rasulullah
tabak kırıklarını topladı sonra da tabağın içinden yere dökülen yemeği
toplayarak: Anneniz kıskandı, buyurdu. Sonra Rasulullah, tabağı kıran kadın
kendi yanından bir tabak getirinceye kadar hizmetçiyi bekletti. Sağlam tabağı,
tabağı kırılana, kınlan tabağı da tabağı kırana verdi.[578]
İbn Abbas (r.a.) 'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) hanımları hakkında Allahu Teala'nın: 'Eğer
tevbe ederseniz kalbleriniz söz dinledi demektir' buyurduğu iki kadının kimler
olduğunu Ömer bin Hattab'a sormak isterdim. Nihayet Ömer (r.a.) hac etti. Ben
de onunla beraber haccettim. (Ömer:) Biz, Kureyş topluluğu kadınlara hükmeden
bir kavim idik. Ensar'ın yanına geldiğimizde onları, kadınları onlara hükmeden
bir kavim bulduk. Bundan sonra bizim kadınlarımız da Ensar kadınlarının huyunu
almaya başladılar. Bir gün karıma kızdığımda bana karşılık verdi. Bana karşı
söz söylemesini men1-ettim. Karım: 'Benim sana karşılık vermemi neden
men'ediyorsun? Vallahi Rasulullah (s.a.v.)'in zevceleri bile ona karşılık
veriyorlar. Onlardan biri bütün gün akşama kadar kendisini terkediyor,' dedi.
Bundan korktum ve ona:
'Onlardan bunu yapan
hüsrana uğramıştır' dedim. Sonra elbisemi toparladım, inerek Hafsa'nın yanına
girdim. Ona: 'ya Hafsa! Sizden biri Rasulul-lah'a bir gün geceye kadar kızıyor
mu?' diye sordum. Hafsa: 'Evet', dedi. Ben de: 'Hüsrana uğradın', dedim."[579]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ben senin benden razı olduğunu veya
bana kızgın olduğunu bilirim1, buyurdu. Ben de: 'Bunu nereden bilirsin?' dedim.
Rasulullah: 'Benden razı olduğun zaman 'Muham-med'in Rabbi hakkı için böyle
değildir' dersin; bana kızgın olduğun zaman da: İbrahim'in Rabbi hakkı için
böyle değildir' dersin1, buyurdu. Ben: 'Vallahi doğru ya Rasulullah, fakat
yalnızca ismini terkederim' dedim."[580]
Burada müsamaha ve
yüzü çevirme ile öğüt arasında, kızma ile güzel bir şekilde uzaklaşma
arasındaki çözüm farklılığının nasıl olduğunu görüyoruz. Öğüde gelince bazen
yumuşak bazen de sert olabilir. Ama en güzeli dolaylı bir şekilde yumuşak
olanıdır. Sert Öğüte gelince, biz bununla ciddi bir şekilde üzerinde durarak
gözden geçirmeyi kasdediyoruz...
Güzel bir şekilde
uzaklaşmaya gelince, bu herhangi bir kötülük sebebiyle olan kızma türüdür. Bu
aynı zamanda arkadaşının kendi nefsini kontrol etmesi için sessiz bir uyarı ve
çağrıdır. Rasulullah (s.a.v.) bir müslümanın müslüman kardeşinden üç günden
fazla uzaklaşmamasını emrediyor: "Bir kimsenin üç geceden fazla
kardeşinden uzak kalması helal değildir..."[581]
Genel olarak müslümanlar
arasında en fazla uzak kalma olayı bu olunca eşler arasındaki uzaklaşma .olayı
bundan daha kısa süreli olmalıdır. Daha önce Rasulullah (s.a.v.)'in Hz.
Aişe'nin hatalarına karşı uyguladığı çözüm örneklerini görmüştük. Rasulullah,
hatasından dolayı Hz. Aişe'ye en fazla "anneniz kıskandı" demişti.
Belki de Rasulullah, arkadaşları gittikten sonra ona yumuşak bir şekilde Öğüt
vermiştir. Karı ve koca birbirlerine kızabilirler, ama bu kızgınlık bir gün ve
geceyi aşmamalıdır. Kızgınlık güzel bir şekilde bir tür uzaklaşmaya
sürükleyebilir. Nitekim bunun örneğini Rasulullah'la Aişe arasında ihtilaf
olup da Aişe'nin buna kızmasından görmüştük. Aişe'nin kızması Rasulullah'ın
ismini söylememekten ileri gitmemiştir.
İkinci derecede
ihtilaf:
İhtilafın müsamaha gösterilmesi
zor olan öz bir mesele etrafında olması. Bu durumda çözüme kavuşturmak için en
etkili yollara başvurulur. Bunlardan bazıları: [582]
Aracı isteme üzerine
bazı uygulamalı örnekler:
Cabir b. Abdullah'tan:
"Ebu Bekir, Rasulullah'ın yanına girmek için izin istedi. İnsanları
kapının önünde beklerken buldu. Onların hiç birine girmeleri için izin
verilmemişti. Ebu Bekir (r.a.)'a izin verildi. Sonra Ömer izin istedi, ona da
izin verildi. Rasulullah'ın hanımlarını etrafında oturmuşlar, suskun ve
üzüntülü bir şekilde buldu. Ömer 'Allah'a yemin olsun ki, bir şey söyleyerek
Rasulullah'ı güldüreceğim', diyerek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Ra-sulü,
Harice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalktım onun
boğazını sıktım1. Bunun üzerine Rasulullah güldü ve: 'Gördüğün gibi etrafımda
bulunanlar benden nafaka istiyorlar', dedi. Ebu Bekir kalkarak Aişe'nin, Ömer
de Hafsa'nın boğazım sıkmaya kalkışmışlar. İkisi de: 'Rasulul-lah'ın yanında
bulunmayan bir şey mi istiyorunuz?' dediler. Kadınları 'Allah'a yemin olsun
ki, kesinlikle bir şeyi istemiyoruz1, dediler..."[583]
Abdullah b. Amr'dan:
"Babam beni soylu bir aile kadınıyla evlendirdi ve her zaman geçimimiz
hakkında göz kulak olup gelininden kocası hakkında sorguda bulunuyordu. Karım
da: 'Abdullah erkekler arasında güzel bir kocadır; ben ona geldiğimden beri
aile döşeğimizi araştırıp yoklamadı', demiştir. Babam Amr'm bu konudaki
araştırması uzayınca nihayet Peygamber (a.s.)'a oğlunun bu durumunu bildirdi.
Peygamber (s.a.v.): 'Abdullah'ı bana getir1, buyurdu. Abdullah der ki:
'Rasulullah'ın yanına gittiğimde: 'Ey Abdullah! Sana gündüz orucunu ve gece
namazını haber vermedim mi?' diye sordu. Abdullah: 'Evet, ey Allah'ın Rasulü!'
Rasulullah: 'Böyle yapma! Oruç tut ve iftar et, gece kalk ve uyu. Vücudunun
senin üzerinde hakkı vardır, gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin
senin üzerinde hakkı vardır, ziyaretçinin senin üzerinde hakkı vardır',
buyurdu."[584]
Avn b. Ebi Cuhafe
babasından rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı kardeş
yapmıştı. Selman Ebu Derda'yı bir gün ziyaret etti. Üm-mü Derda'yı eski bir
elbise içinde perişan gördü ve: 'Bu ne haldir?' diye sordu. O da: 'Kardeşin
Ebu Derda'nın dünyada bir işi yoktur', dedi. Bu sırada Ebu Derda geldi...
Selman ona: 'Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, kendinin de hakkı vardır,
ailenin de hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını vermelisin', dedi. Bunun
üzerine Ebu Derda Rasulullah'a gelerek bunu ona anlattı. Rasulullah(s.a.v.):
'Selman doğru söylemiştir', buyurdu."[585]
Misvar b. Mahreme'den:
"Ali, Ebu Cehil'in kızına evlenme teklifinde bulundu. Bunu Fatıma duydu ve
Rasulullah'a giderek: 'Kavmin seni kızların için kızmadığını sanıyor. İşte Ali,
Ebu Cehil'in kızım nikahlıyor1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah, ayağa kalkarak
şöyle konuştu: 'Şüphesiz ki Fatıma benden bir parçadır. Ona kötülüğün
dokunmasını hoş karşılamam. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah'm kızıyla
Allah'ın düşmanının kızı bir erkekte toplanamaz'. Bunun üzerine Ali, onu istemekten
vazgeçti."[586]
Yine aracılık
genellikle bir tarafın isteği üzere olur. Ancak bazı durumlarda tarafların
yakınlarından birine ihtilaf meselesi ulaşınca kendisi aracı olmayı tercih
eder. İşte gelen olay bunun örneğidir.
İbn Abbas'tan:
"Berire'nin kocası, Muğiy denilen bir köleydi. (Berire'yi çılgınca
severdi). Hâlâ gözümün önünde görür gibiyim. Muğiy ağlayarak ve göz yaşları
sakalına dökülerek Berire'nin arkasında ağlar dururdu. Rasulullah (s.a.v.)
onun hanımına: 'Ona dönsen keşke', dedi. Kadın: 'Bana emrediyor musun ey
Allah'ın Rasulü?' dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'ben sadece aracıyım', dedi.
Kadın: 'Benim ona ihtiyacım yoktur', dedi."[587]
Eşler arasındaki
şeylerin korunan bir sır olması ve aralarındaki ihtilafları taraflardan
birinin yakınının müdahalesine yer bırakmadan kendi aralarında çözüme
kavuşturulması gerektiği kanaatindeyiz. Eşler arasındaki var olan ihtilafları
evin duvarları arasında giderme en iyi, en kolay ve en gizli yoldur... [588]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ve eğer bir
kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa,
anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Barış daima
iyidir. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir. Eğer güzel
geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allah yaptıklarınızı haber alır."
(Nisa, 128).
Ayet-i kerimede varid
olan anlaşma Hz. Aişe'nin rivayet ettiği şu anlaşmadır:
"Eğer bir kadın,
kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa".
Kadın kocasının yanında olur ve kocası ona fazla rağbet etmezse, onu boşamak ve
başkasıyla evlenmek ister. Kadın ona: Beni yanında tut ve boşama sonra
başkasıyla evlen. Benim geçimimi sağlamakta ve nafakam hususunda özgürsün. Zira
Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde
ikisine de bir sakınca yoktur. Barış daima iyidir."[589]
Bu dediğimiz gibi
sadece bir örnektir. Ama âyet evlilik akdini koruyacak ve arasındaki barış ya
da anlaşma akdinin mümkün olacağına işaret ediyor. Fakat bu erkek ya da kadın
tarafından bazı haklardan ödün verilebilecek özel şartlarladır. Erkek kadın
bazı haklarından ödün verebilir. Kadın erkeği istemeyip ondan ayrılmak isterse
erkekte bazı ödünler verebilir. Mesela, cinsel faydalanmadan ödün verebilir. Ya
da toplumsal ve siyasi işlere kadının katılması veyahut mesleki çalışmada
bulunması için ev işlerinin yürütülmesindeki bazı sorumluluklardan onu muaf
tutabilir... [590]
Rasulullah'la
hanımları arasındaki nafaka hususundaki ihtilaf buna örnektir. Rasulullah, tam
bir ay hanımlarından uzak kalmaya başvurmuştur. Bu da Ömer ve Ebu Bekir'in
aracılığına başvurmadan sonra olmuştur. Bu uzak kalma Rasulullah 'a ve
hanımlarına zor gelmiştir.
Ömer b. Hattab'dan:
"Ensar'dan bir komşum ile beraber Beni Ümeyye b. Zeyd semtinde
oturuyordum. Burası Medine'nin yakınlarında bir yerdir. Bir şeyler öğrenmek
ümidiyle Rasulullah'a nöbetleşe giderdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim.
Yeni nazil olmuş vahiyleri birbirimize aktarırdık. Arkadaşım nöbeti sırasında
indi. Dönüşünde kapımı sert bir şekilde çalarak: Burada mı? diye sordu. Fena
halde ürktüm. Yanma çıktım. 'Büyük bir olay oldu. Rasulullah, kadınlarından
ayrıldı1, dedi. Ömer (r.a.) der ki: 'Ben zaten böyle bir şey bekliyordum. Sabah
namazını kılınca giyinip kuşandım. Sonra Medine'ye inip Hafsa'nın yanına
girdim. Baktım ki ağlıyor. Rasulullah sizleri boşadı mı?' diye sordum.
'Bilmiyorum' dedi. Ondan sonra Rasulullah'ın yanına girdim. Ayaküstü durur bir
halde: 'Kadınlarını boşadın mı?1 diye sordum. 'Hayır' diye buyurdu. Bunun
üzerine ben de 'Allahu Ekber' demişim." Müslim'in rivayetine göre,
Rasulullah, kadınlarından bir ay ya da yirmi dokuz gün uzak kaldı."[591]
Bu olayda muhtelif
durumların ortaya çıktığını görüyoruz: Rasulullah'ın kendisinden ısrarla daha
fazla nafaka isteyen kadınlarının konumuna karşı sabretmesi ve meseleyi iyilik
ve yumuşaklıkla çözmeye başlaması. Ri-salet sahibinin üzerinde bulundurması
gereken yüce davranış ile bağlantılı olan önemli bir mesele
karşısındajcadınlannın tutumlannı hoş karşılamamasına rağmen onlarla beraber
olmayı arzulaması... [592]
İhtilaf şiddetlenir ve
önceki yöntemler yetersiz kalırsa, eşler ya da velileri hakem tutmaya
başvururlar. Hakem olayına şu âyette işaret ediliyor:
"Eğer
karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem
gönderin. Barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi
bilen, her şeyden haberdar olandır." (Nisa, 35).
Hafız İbn Hacer,
tefsirinde özetle şöyle diyor:
"Karı ile kocanın
işleri zorlaşır ve husumet uzarsa, hakim kadının ve erkeğin ailesinden birer
güvenilir kişi gönderir. Bunlar bir araya gelerek o ikisinin durumu üzerinde
düşünür ve maslahatlarına uygun bir şekilde ya ayırırlar, ya da
birleştirirler. Fakat kanun koyucu, burada birleşmeyi daha uygun görerek:
'Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur' buyurur. Ali b. Ebi
Talha, İbn Abbas'tan rivayetle şöyle demiştir: Şanı Yüce Allah, erkeğin
akrabasından salih bir erkeği, hanımın akrabasından da onun gibi bir erkeği
göndermelerini ve bu iki kişinin hangisinin kötülük yaptığını araştırmalarını
emretmektedir. Eğer kötü davranan erkek ise, hanımını ondan uzak tutarlar. Ona
nafaka vermeyi emrederler. Kötülük yapan kadın ise, onu kocasının dediğini
yapmaya mecbur tutar ve nafakadan da mahrum ederler. Şayet her iki hakem,
onları ayırmayı ya da bir arada tutmayı kararlaştınrlarsa bu da caizdir.
Hakemler onları bir araya getirmek istedikleri halde karı kocadan herhangi
birisi buna razı iken öteki istemeyecek olur, sonra da bunların birisi ölecek
olursa buna razı olan, razı olmayan mirasçı olur, ancak bunu istemeyen razı
olandan miras alamaz... Hz. Ali'ye bir kadının kocasıyla birlikte geldiğini
gördüm. Bunlardan her birisi ile birlikte bir grup insan vardı. Bu taraf bir
hakem, öbür tarafta bir hakem tutardı. Hz. Ali her iki hakeme: Görevinizin ne
olduğunu biliyor musunuz? Eğer onları bir araya getirmeyi uygun görürseniz
getiriniz', dedi. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: 'Allah'ın kitabındaki hükmü
lehimde veya aleyhimde olsun, kabul ediyorum'. Erkek ise 'Yalan söyledin.
Allah'a yemin ederim, Allah'ın kitabındaki hükme lehinde veya aleyhinde olsun
razı olmadığın sürece buradan ayrılamazsın1 dedi."
Kurtubî tefsirinde
şöyle diyor:
"Alimlerin hepsi,
'eğer korkarsanız' âyetindeki hitabın hakemlere ve emirlere olduğunu
belirtmişlerdir. 'Bunlar barışmak isterlerse Allah aralarını bulur' Yani iki
hakem. Bu, İbn Abbas, Mucahid ve diğerlerinin görüşüdür. Yani iki hakem
aralarını düzeltmek isterlerse Allah eşlerin arasını bulur. 'Eğer korkarsanız' âyetindeki
hitabın, velilere olduğunu söyleyen olmuştur. 'Eğer korkarsanız' yani eşler
arasındaki ihtilafı bilirseniz 'erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının
ailesinden bir hakem gönderin1 hakemler kadının ve erkeğin ailesinden başka
olamazlar. Zira eşlerin durumunu en iyi bilenler onlar oldukğu için hallerini
iyi görüp gözetir ve adaletli davranırlar. Ailelerinden iki hakem bulunmazsa,
adil ve alim olan başka iki hakem aralarını bulmak için gönderilir."
Yüce Mevla'nın
emrettiği bu metoda talak ve ayrılma olmadan önce müslümanlann sarılması ne
güzeldir. Böylece umulur ki hakemler hayırlı olan barışa muvaffak olurlar. [593]
(Kadının baş
kaldırmasını düzeltmek için meşruluk düzeyi) Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Başkaldırmasından
endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve
(bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların
aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür." (Nisa,
34).
Buharı, Nikâh
Kitabı'nın "Kadınlara vurmada hoşa gitmeyen şeyler" babında
"onları dövün" âyetini zikretmiştir.
Bir çokları bu konuyu
dillerine dolamışlardır. Bu mesele, eşler arasındaki ihtilafı çözmedeki
vesilelerden biridir. Dövme vesilesini aşağıdaki yaklaşımlar kapsamına koymak
gerekir:
Bu konuyla ilgili âyet
mücmel olarak gelmiş olsa da, sünnet nasslar bu tür terbiye etmeye uygun olan
durumları açıklayacak biçimde gelmiştir. Bu durumlar yüksek derecede günaha
ulaşan durumlar olup bunu fahişelik diye isimlendirmek de mümkündür. Erkeğe son
derece eziyet veren çirkin söz ve çirkin fiil bunlardandır. Kocası hoş
karşılamadığı halde erkeklerin eve girmesine müsamaha ederek onlarlar beraber
oturması gibi.
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.), (arefe günü) şöyle buyurdu: 'Kadınlar hakkında
Allah'tan sakının. Çünkü siz onları Allah'ın emaniyla aldınız ve onları
Allah'ın kelimesiyle kendinize helal kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir
kimseye ayak bastırmamaları sizin, onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu
yaparlarsa onlara zarar vermemek şartıyla dövün..."[594]
Süleyman b. Amr b.
Ahvas'dan: "Rasulullah'la beraber veda haccına katılan babam bana şöyle
anlattı: 'Rasulullah (s.a.v.) Allah'ı hamd ve sena ettikten sonra şöyle
buyurdu: 'Kadınlara iyi davranın. Çünkü onlar, sizin yanınızda esirdirler,
apaçık fahişelik getirmeleri dışında onlara bundan başka bir şey yapmaya malik
değilsiniz. Eğer apaçık fahişelik yaparlarsa onları yataklarında yalnız
bırakın, itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Biliniz ki sizin,
kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır, kadınlarınızın da üzerinizde hakları
vardır. Sizin, kadınlarınız üzerindeki hakkınız; döşeklerinize, sevmediğiniz
bir kimseyi ayak bastırmaması ve hoşlanmadığınız bir kimseye eve girmesi için
izin vermemesidir. Kadınlarınızın sizin üzerindeki hakkı ise, yiyecekleri ve
giyecek konusunda onlara iyi davranmanızdır."[595]
Şeriat, kanunlarını
farklı zaman ve çevreleri, çeşitli şahıslan kapsayacak bir şekilde koyuyor. Bu
farklılık gerek kültür düzeyinde gerekse uygarlık düzeyinde büyük farklılık
gösteriyor. Araçların uygun oluşu bir yönden çevreyle, diğer bir yönden ferdin
ahlâk ve düşünce düzeyiyle bağlantılıdır. Bir çevreye ve ferde uygun olan ve
faydalı sonuçlar veren araçlar başka bir çevreye ve ferde uygun olmayarak
zararlı sonuçlar verebilir.
- Bazı çevrelerde
eşler arasında bazen yaş farklılığı olur ve bu farklılık kocayı, kadını kendi
kızını ve öğrencisi düzeyine indirebilir. Burada dövme olayı babanm ya da
eğitici öğretmenin terbiye etme gayesiyle dövmesine benzeyebilir. Ama kadın
akli olgunlukta yüksek bir dereceye ulaşmışsa, bu durumda dövme itaatsizliği
giderme aracı olamaz.
Dövmenin mubah
olduğunu ifade eden şer'i nasslann yanında, dövmeden kaçınmayı teşvik eden
diğer nasslarda vardır:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.), hiç kimseyi dövmedi; ne bir kadını ne de bir
hizmetçiyi. Ancak Allah yolunda yaptığı cihad başka..."[596]
İyas b. Abdullah'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah'tan emanet olarak
aldığınız kadınlara vurmayın'. Bunun üzerine Ömer, Rasulullah'a gelerek:
'Kadınlar kocalarına itaat etmemeye başladı", dedi. Rasulullah
dövülmelerine izin verdi..."[597]
Bütün bunlardan şu
sonuç çıkıyor: Dayak, başvurulması gereken bir ihtiyaç anında ve faydalı
sonuçlar elde edilecekse olmalıdır. Faydalı sonuçlan, daha önceden de
belirttiğimiz gibi çevre şartlan, dövenin ve dövülenin akli ve ahlâki
düzeyleri, dövmeye iten hatanın türü belirler... Yani bir arap atasözünün
dediği gibi "dayak en son çözümdür."
Kanun koyucu, imkân
Ölçüsü dahilinde dövme unsurundan uzak durmayı teşvik etmekle birlikte ihtiyaç
duyulduğu zaman yapılacak dövmenin şiddetini hafifletmek için kurallar
koymuştur:
Birinci kural: Dövme
nazik olmalı:
Abdullah b. Zem'a
Rasulullah'ın şöyle konuştuğunu işitmiştir: '(Kadınları zikretti (onlar
hakkında öğüt verdi [598]ve
şöyle buyurdu:) "Sizden biri kadınına köle celdesi gibi celde vuruyor ve
belki de gününün sonunda onun yatağına yatıyor..." Bir rivayette ise[599]
"Sizden biri kadınına hayvana vurar gibi niçin vuruyor? Sonra belki de
onunla kucaklaşıyor."[600]
Hadis, bu aracın eşler
arasındaki ilişkinin tabiatıyla bağdaşmadığını, çünkü onların son derece
birbirleriyle sevgi ve yakınlık bağlannın bulunduğunu ve dövmenin de ancak
özel hallerde olacağını gösteriyor. Burada köle teşbihin de maksadın cahiliye
döneminde cereyan edenler olduğuna dikkat çekmek isteriz. îslamdaki köleliğe
gelince, onun saygınlığı ve bir çok hakla-n vardır; işte bunun Örnekleri:
Ebu Zer el-Gıfari'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kardeşleriniz
hizmetçilerinizdir. Allah onları sizin elinizin altına vermiştir. Kimin elinin
altında kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, güç
yetiremediklerini onlara yüklemeyin."[601]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri kölem, cariyem,
demesin. Kız çocuğum, oğlum, desin. (Müslim'in rivayetinde: "Hepiniz
Allah'ın kulusunuz ve bütün kadınlarınız Allah'ın emanetidir)."[602]
Hilal b. Yesaf dan:
"Bir ihtiyar acele ederek kölesine tokat vurdu. Bunun üzerine ona Suveyd
b. Mukarrin şunları söyledi: Yüzünün yanından başka yer bulamadın mı? Vallahi
ben kendimi Mukarrin oğlunun yedincisi gördüm. Yalnız bir hizmetçimiz vardı.
Küçüğümüz onu tokatladı da Rasu-lullah bize onu azad etmemizi emretti.[603]
Köle ve cariyelerin
durumu böyle olunca kadınları artık siz düşünün. ikinci kural: Yüze vurmaktan
kaçınma:
Muaviye b. Hayda'dan:
"Rasulullah'a 'bizden birinin üzerine kadının hakkı nedir?" diye
sordum. Şöyle cevap verdi: 'Yediğinden yedirmen, giydiğinden giydirmen, yüzüne
vurmaman, kötü davranmaman ve evden uzak-laştırmaman1, buyurdu."[604]
Bu hadis iki edebi
içeriyor. Birincisi: Yüze vurmaktan kaçınma. Çünkü yüze vurma insanın onurunu
en fazla kinci bir şeydir. İkincisi: Her durumda küfür ve hakaretten kaçınma.
Tabii bu dövme durumunu kapsıyor. Şu hadis de bunu te'kid ediyor:
"Müslümana küfretmek fısktır.[605]
Küfretme, çoğunlukla
tepkinin aşırı olduğu hallerde çıkar. Aynı zamanda tepki küfürü besliyerek
şiddetli dövmeye götürür. Küfür etmenin yasaklanması, tepkiyi kontrol etme
anlamına gelir. Tepki kontrol altına alınırsa dövmede naziklik sağlanır.
Üçüncü kural: Erkek
karısını döverken araya girmek menduptur:
Hayırlı İşlerde aracı
olma, şeriatta menduptur. Buradaki hayrın tepkisini kontrol altına almak için
müslümana yardımcı olma olduğunu sanıyoruz. Böylece müslüman kanun koyucunun
yasakladığı sövme ve şiddetli dövme gibi yasaklardan kaçınır. Ama "Erkek
karısını dövmesinden dolayı sorumlu değildir" hadisine gelince bu zayıf
bir hadistir.[606]
Dövme konusunda
alimlerin bazı görüşlerini aktaralım:
Cassas diyor ki:
"İbni Cüreyc'in Ata'dan rivayetine göre: Kırbaç ve benzeri şeylerle
şiddetli vurulmayan dayakların dışındakiler şer'an yasaktır.[607]
İbn Hazım diyor ki:
"Kadının dövülmesi, acı vermeyecek, kırmayacak, yaralamayacak, eti
zedelemeyecek şekilde olmalıdır... Kanun koyucu dövmeyi mubah kılmış; ancak yaralamayı,
kemikleri kırmayı, eti ezmeyi mubah kılmamıştır. Allahu Teala şöyle diyor:
"Hürmetler (dokunulmazlıklar) kı-saslıdır. Haksız yere kadına saldırmışsa
ona kısas vardır.[608]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Terbiye edilmesi için illa da dövme gerekiyorsa bu aşırı nefrete
sebep olmayacak şekilde hafif olmamalıdır. Tehdit ve benzeri şeylerle yetinmek
daha iyidir...[609]
Şeyh Dureydi diyor ki:
"Dövme olmaksızın kadının itaatsizliğini bırakmayacağı bilinse dahi
incitici bir şekilde dövme caiz değildir. Eğer dövme olayı vukubulursa, kadın
serbest olup kısas isteyebilir. Bu, Allahu Teala'nın şu sözünde varid olmuştur:
"Göze göz, dişe diş vardır"[610]
Şevkani diyor ki:
"Bu babtaki hadisin zahirine göre, kadınları dövme ve yataklarından
ayrılma caiz değildir. Ancak apaçık fahişelik yapmaları bunun dışındadır.
Bunun dışında başka bir sebep yoktur. Kadınları dövme konusunda kesin yasak
varid olmuştur."[611]
Üçüncü derecede
ihtilaf:
Bu, derecelerin en
şiddetlisi olup örnekleri şunlardır:
a)
Taraflardan birindeki aşırı hoşgörüsüzlük. Şiddet ve nefret sebebiyle beraber
olmanın imkânsız hale gelmesi. Bunu Sabit b. Kays'ın karısı, şu sözleriyle
açıklıyor: "Ona güç yetiremiyorum", "Ben küfürden
korkuyorum".
İbn Abbas'tan:
"Sabit b. Kays'ın karısı Rasuluîlah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben
küfürden korkuyorum (başka bir rivayette: 'Ona güç yetiremiyorum'), dedi.
Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri verir misin?1 diye sorduğunda
'evet', dedi. Ona bahçeyi verdi Rasulullah ayrılmasını
emretti."[612]
b)
Taraflardan birinin diğer taraf üzerinde kökleri derin olan fıtri zaafı-yetîn
varlığını keşfetmesi. Kendisinin noksanlığını itiraf etmesine gerek kalmadan
bütün tasarrufları zehirleyen zaaf:
İbn Abbas'tan:
"Bir adam gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Nikâhım altında bir kadın var; dokunan
ele cevap vermiyor', dedi. Rasulullah: 'Onu boşa, buyurdu."[613]
c)
Taraflardan birinin zina yaparak eşine ihanet etmesi:
Sehl b. Sa'd es
Saidi'den: "Ensar'dan bir adam Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Bir adam karısının yanında birini bulursa, öldürür mü; ne yapar?'
dedi. Allah onun hakkında lanetleşenlerin durumunu Ki-tab'ında indirmiştir.
Rasulullah şöyle buyurdu: 'Allah, senin ve kadının hakkında hüküm verdi.
Mescidde lanetlesin ben de buna şahitlik edeyim. (Lianı bitirdiklerinde adam:
'Ey Allah'ın Rasulü! Ben yalan söyledim, kanmı nikâhım altında tutsam', dedi.
Rasuîullah kendisine emretmeden karısını üç defa boşadı. Lanetleşme bittiğinde
Rasulullah'ın huzurunda karısından ay-nldı."[614]
Eşler arasındaki
ihtilaf bu dereceye ulaşırsa ayrılmaktan başka çözüm yoktur. [615]
Giriş: Sürekli kanun
koyucunun hedeflediği maslahatı gerçekleştirme:
SATİBİ DİYOR Kİ:
"Şeriatın emirlerinin maslahatı celbetmek için geldiğine dair şer-i delil
sabit olmuştur. O halde şeriat için maslahatın bulunmadığı meşru bir sebep
yoktur."[616]
Kasani diyor ki:
"Asıl itibariyle talak, maslahat için meşru kılınmıştır. Eşlerin ahlâkı
farklılık gösterebilir. Farklılık etme durumunda ise evlilikten bir maslahat
kalmaz. Çünkü evliliğin gayeye ulaştıran araç olma özelliği kaybolur. Böylece
talak, her ikisinin de razı olduğu şeye ulaşmak için maslahata dönüşür.[617]
İslam kanunları ve
tevcihleri ile Allah'a ve Rasulüne itaat eden, işlerin zahiri ve batiniyle
ilgili olan şer'i emirleri uygulamaya önem veren mü'min-lerin durumunu gözetir.
Talak ve hal (fidye karşılığında kadının boşanması) eşler arasındaki düzelmesi
zor olan ameli sorunları çözmek için bir teşridir. Sözkonusu sorunlar ortaya
çıktığı zaman, bu, zaruri çözümdür. Fakat -bazılarında bulunan ahlâki zaafiyet
sonucu- bu teşri yeri dışında kullanılabilir. Yani zaruri gerekçeler
bulunmadan, hakim ve rahim olan kanun koyucunun direktifleri gözönünde bulundurulmadan
kullanılabilir. Bu da telafisi zor olan zararlarla neticelenebilir. Bu zararlar
daha fazla eğitim ve yönlendirmeyle mümkündür. Ta ki eşler daima Allah'ın
kendilerine yüklediği sorumluluk bilincinde olsunlar. Bu da İslam toplumunda
teşrinin eğitimle beraber desteklenmesinin zorunlu olduğunu gösteriyor. Bu
alandaki yönlendirme ve eğitim Rasulullah (s.a.v.)'in ciddi ve zaruri bir
gerekçe olmadan erkek ve kadının birbirinden ayrılmak için başvurmayacağına
dair uyarıcısıdır:
İbni Ömer'den:
"Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah katında günahların en
büyüğü bir kadınla evlenen ve ihtiyacını giderdikten sonra onu boşay
andır."[618]
Sevban (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Gerekçesi olmadan kocasından
boşanma isteyen kadına cennet kokusu haram olur."[619]
Ukbe b. Amir'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Boşanma isteyen kadınlar
münafık kadınlardır." [620]
Boşama sebepleri:
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Boşanma, haram, mekruh, vacip, mendup ve caiz olabilir. Birincisi,
(yani haram olan) bidat olan talak olup bunun biçimleri vardır, İkincisi,
(yani mekruh olan) durumun düzgün olmasıyla birlikte sebepsiz olan talaktır.
Üçüncüsü, (yani vacip olan) bunun biçimleri olup hakemler uygun görürse
ayrılma, bunlardan biridir. Dördüncüsü, (yani mendup olan) iffetli değil ise.
Beşincisi, (yani caiz olan) bunu Nevevi kabul etmemiştir. Başkaları
biçimlerini belirtmişlerdir. Bazıları da bu şekilde talakın mekruh olmadığını
açıklamışlardır."[621]
Ric-i talak
Erkeğin sırf evlenme
arzusuyla yeni akd ve yeni mihir vermeden ve id-det bitmeden önce ailesini geri
döndürmesi. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Boşanmış
kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini
gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar.) Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine
helal olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almaya daha
çok sahipdirler." (Bakara, 228).
Bain talak:
Koca, hanımına
dönmeksizin iddetin bitmesi. Bu tür talak, bazen bey-nunetü's-suğra diye de
isimlendirilir. Eşler bundan sonra Önceki hayatlarına dönmek isterlerse, yeni
bir akd ve yeni bir mihir gerekir.
Bat talakı:
Bu, mücerred üç
talakın olmasıyla vukubulur. Bu tür talak, bazen bey-nunetü'l-kübra diye de
isimlendirilir. Boşanan kadın başka bir erkekle evle-ninceye kadar, erkeğin bu
durumda ona dönmesi helal olmaz. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Boşanma iki
defadır. [622](Bundan sonra kadını) ya
iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dır. Onlara verdiklerinizden
bir şey geri almanız, size helal değildir. Şayet erkek ve kadın, Allah'ın
sınırlarında duramayacaklarından korkarlarsa başka. İşte bunlar Allah'ın
sınırlardır. (Allah) bunları, bilen bir toplum için açıklamaktadır."
(Bakara, 229-230). [623]
Birinci şart:
Hayız müddeti
içerisinde ve temizken dokunduğu zamanda olmamalı.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey Peygamber,
kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde (adetten temiz
oldukları sırada) boşaym ve iddeti sayın, (üç defa adet görüp temizlenmelerini
hesabedin)." (Talak, 1).
Buhari bu âyeti
naklettikten sonra şöyle diyor: "Sünnet olan talak temizken cima etmeden
iki şahidin huzurunda yapılandır.[624]
Abdullah b. Ömer,
Rasullullah döneminde hanımı hayızlı iken boşadı. Ömer b. Hattab bunu
Rasulullah'a sordu. Rasulullah "ona uğra kadınını geri döndürsün. Sonra
temizleninceye kadar tutsun. Sonra hayız olsun. Sonra temizlensin. Bundan
sonra da ister tutsun isterse dokunmadan boşasin", buyurdu.[625]
İkinci şart:
Üç talak bir arada
olmamalı.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Boşanmış
kadınlar üç, kur kendilerini gözetirler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine
helal olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onlar geri almağa daha
çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde buİunan haklan gibi
kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki
hakları bir derece fazladır. Allah azizdir, hakimdir. Boşama iki defadır. Ya
iyilikle tutmak ya da güzelce salıvermektir" (Bakara, 228-229).
İbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer'in iki senelik hilafeti döneminde
üç talak bir talaktı."[626]
Üçüncü şart:
Açık bir niyetle
olmalı.
Ömer b. Hattab'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Ameller niyete göredir. Kişiye
niyet ettiği vardır."[627]
Dördüncü şart:
Talak yapılması ya da
terkedilmesi istenilen bir meseleye bağlı olmamalı. [628]
Birinci olarak:
Güzelce salıvermek Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Boşanma iki
defadır. Ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermektir" (Bakara, 229).
"Kadınlan
boşadığınız zaman, bekleme sürelerini bitirdiler mi, ya onları iyilikle tutun,
ya da İyilikle bırakın." (Bakara, 231).
"Ey Peygamber,
eşlerine söyle: 'Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin
size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım" (Ahzab,
28).
ikinci olarak: Talaka
ve döndürmeye şahit tutma Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Sürelerinin
sonuna vardıklarında ya onları güzelce tutun; yahut, güzellikle onlardan
ayrılın. İçinizden adaletli iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için
yapın. İşte içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye öğütlenen budur.
Kim Allah'tan sakınırsa (Allah) ona, işinde bir kolaylık yaratır."
(Talak, 2).
Ümran b. Hasyn'dan:
"Karısını boşayan sonra onunla birleşen, talakına ve döndürmesine şahit
tutmayan bir adam hakkında soruldu. Rasulullah (s.a.v.): Sünnet,dışı boşanma
yaptı ve sünnet dışı döndürsün. Boşanmasına ve döndürülmesine şahit tut ve
iddet bekleme, buyurdu."[629]
Üçüncü olarak: Mut'a
(faydalandırma)nın gerekliliği Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Henüz dokunmadan
ya da mehir kesmeden kadmian boşarsanız size bir günah yoktur. Ancak onları
faydalandırın. Eli geniş olan, kendi gücü nis-betinde, eli dar olan da kendi
kaderince güzel bir şekilde faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine
bir borçtur." (Bakara, 236).
"Boşanmış
kadınların uygun olan geçimlerini sağlamak, korunanlar üzerine bir
borçtur." (Bakara, 241).
"Ey Peygamber,
eşlerine söyle: 'Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin
size mut'a vereyim ve sizi güzellikle salayım." (Ahzab, 28).[630]
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.), kadınını boşayan bir adama şöyle dedi: 'Onu
faydalandır. Şüphesiz ki meta gereklidir. (Başka bir rivayette12: 'Bir sap ile
de olsa onu metalandır."[631]
Dördüncü olarak:
Zifafa girmeden önce talak olursa tarafların bağışı tercih etmelerinin
güzelliği
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Eğer mihir
kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onlan boşamış-sanız, kestiğinizin yansını
(verin). Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek)
vazgeçerse başka. (Erkekler) sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızda
birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı
görür." (Bakara, 237).
Beşinci olarak:
Emzirme ve koruma hususundaki boşanmış kadının hakkını gözetme Allahu Teala
şöyle buyuruyor:
"Anneler,
çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için-tam iki yıl emzirirler.
Onların uygun biçimde yiyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir. Herkes
ancak gücü ölçüsünde bir şeyle yükümlü tutulur. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de
çocuğun ait olduğu baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçının da aynı
şeyi yapması gerekir. Eğer (anne-ba-ba), anlaşıp danışarak sütten kesmek
islerlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt annesi tutup)
emzirtmek isterseniz, verdiğiniz (ücret)i güzelce verdikten sonra yine
üzerinize bir günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptığınız
herşeyi görmektedir." (Bakara, 233).
Altıncı olarak:
Iddetin gerekliliği ve adabı
a) İddetin
süresi Hayızh kadının iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Boşanmış
kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini
gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar)." (Bakara, 228).
Hayızdan kesilen ya da
henüz olmayan kadının iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"(Yaşlılıktan
ötürü) adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresinden) şüphe ederseniz,
(bilin ki) onları bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenlerde
böyledir." (Talak, 4).
Hamile olan kadının
iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Hamib oladan
itekleme üresi,yüklerinbırakmalairakadırdr."(Talak,4)
b) Zifafa
girmeden önce boşanan kadınların iddet beklemekten istisna olmaları:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey inanlar,
inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onları
üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Hemen mut'alannı verin ve
onları güzellikle serbest bırakm." (Ahzab, 49).
c) İddetin
başlangıcını korumanın gerekliliği: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Ey Peygamber,
kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetferi içinde (adette temiz
oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın." (Talak, 1).
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "İddeti sayın"; yani iddetin başlangıç tarihini koruyun. İddet
süresini uzatarak kadına böylece eziyet vermeyin.[632]
d) Boşanan
kadının -iddet günlerinde- evinden çıkartılmamasi: Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey Peygamber,
kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti
sayın. Rabbinİz Allah'tan korkun, onlan evlerinden çıkarmayın. Kendileri de
çıkmasınlar. Ancak apaçık edepsizlik yapmaları, bu hükmün dışındadır. Bunlar
Allah'ın sınırlandır. Kim Allah'ın sınırlandır. Kim Allah'ın sınırlarını
geçerse, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah, bundan sonra yeni bir
iş çıkarır. (Gönülleri uzlaştınp birleşme ortamı yaratır). (Talak, 1).
e) İddet
bekleyen kadının evde durması ve ihtiyaç durumu hariç dışarı çıkmaması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Onları çıkarmayın."
f) Kocanın
iddet nafakasına bağlı kalması:
Allahu Teala'nın
emrettiği gibi güzel davranma, kadının talaktan Önceki nafaka miktarın
korumayı gerektiriyor. Tabii bu erkeğin mali gücü ölçüsünde devam ettiği
sürece.
g) Kadının
rahminde olanı doğrulaması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Boşanmış
kadınlar, üç kur kendilerini gözetlerler. (Hamile olup olmadıklarına bakarlar).
Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde
yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz." (Bakara, 228).
h) İddet
bekleyen bir kadına açık bir şekilde evlenme teklifinden kaçınma:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme İsteğinizi üstü
kapalı biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir
günah yoktur. Allah, sizin onlan anacağınızı bilmektedir. Sakın (kapalı
evlenme teklifi sırasında), iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli
(buluşma)ya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını
bağlamağa kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. O'ndan sakının
ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir." (Bakara, 235).
Yedinci olarak:
Boşanan kadınlara hüsnü zanla evlenme teklifinde bulunmak:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Zeyd, o kadından
ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki (bundan böyle) evlatlıları,
kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda
müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın buyruğu yerine getirilmiştir." (Ahzab,
37).
Enes b. Malik'ten:
"Zeyneb'in iddeti bitince, Rasulullah (s.a.v.) Zeyd'e: 'Onu bana iste',
dedi. Zeyd gitti. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken buldu. Zeyd
diyor ki: 'onu görünce kalbim büyüdü. Hatta Rasulullah kendisini istedi diye
yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı döndüm. 'Ya Zeyneb! (Beni) Rasulullah seni
istemeye gönderdi', dedim. Zeyneb: 'Rab-bimden emir almadıkça ben bir şey
yapamam1 diyerek kalkıp namazgahına gitti. Bunun üzerine âyet indi: 'Zeyd, o
kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık' Rasuluîlah gelerek Zeyneb'e
yanına izinsiz girdi."[633]
Fatıma binti Kays'tan:
"Kocamdan boş kalınca Abdurrahman b. Avf, Rasulullah'in bir grup ashabıyla
bana dünürcü geldi. (Başka bir rivayette:[634]Ona
Muaviye ve Ebu Cehm dünürcü geldi). Beni Rasulullah, kölesi Üsame b. Zeyd'e
istedi."[635]
Sekizinci olarak:
Talaktan sonra anlaşmalarını velilerin hoş karşılamasının gerekliliği:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kadınları
boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce
anlaştıkları takdirde, (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. Bu,
içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin
için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara, 232).[636]
Hasan'dan:
"Ma'kıl b. Yesar'dan şöyle rivayet olunmuştur: 'Onlara engel olmayın1
âyeti şu hususta nazil oldu. Kızkardeşimi bir adama vermiştim. Bu adam onu
boşadı. İddeti tamam olunca da gelip yine istedi. Ben de dedim ki: Seni onunla
evlendirmiş ve ikramda bulunmuştum. Fakat sen bunlara karşı kardeşimi boşadın.
Sonra da gelip onu istiyorsun. Hayır, kardeşim sana dönüp varmaz. Fakat bu adam
iyi bir kişi idi. Kardeşim de kocasına varmak istiyordu. Bunun üzerine 'onlara
engel olmayın' âyeti nazil oldu. Ra-sulullah'a 'ben şimdi ne yapayım?' dedim.
Rasulullah: 'Kardeşini eski kocasıyla evlendir1, buyurudu." [637]
Tanzime kavramı
çağımızda hayatın birçok alanına girmiştir. Hepimiz çt^iui tanzim biçimlerini
biliyor ve takdir ediyoruz: Şehrin, binanın, ziraatın, aîın, eğitimin tanzimi
gibi... Bütün bunları insan, kendi arzusuyla be-lirleı
Tarzim derken, gayemiz
şer-i ahkâmı değiştirmek değildir. Aksine şeriatın gayelerinin dışına
çıkmaması için ferdin tasarruflarına sınırlayıcı düzenleme; apmaktır.
Önerilen düzenlemenin
aşamalarını açıklamadan önce düzenlemeden iki meseleyi .gerçekleştirmenin
amaçlandığını açıklamak istiyoruz. Birincisi: Eşler ansu* aki anlaştırma
girişimi. İkincisi: Talakın şartlarının bulunduğunu te'kıd etme. Sonra burada
önerdiğimiz bu tanzimin ietihad sahipleri tarafından * uışılmaya ve gerekli
düzeltmelerin yapılmaya ihtiyacı olduğunu IvHrtmek isteriz. Ta ki böylece
istenilen maslahat gerçekleşsin. [638]
Talakın tescilinin
kadı önünde olmasının gerekliliği hususunda kanuni zorunluluk.
Talakın tescil istemi
durumunda kadının durumu eşlerin ailelerinde oluşan iki hakeme havale etmesi.
Böylece şu âyeti kerimenin emri gerçekleşmiş olur:
"Eğer
(karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden
bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak
isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah bilendir, haber
alandır." (Nisa, 35).
Eğer koca, talakın
tescili istemini talak açık bir lafızla vukubulmadan takdim eder; sonra
hakemler uzlaştırmada başarılı olurlarsa koca tescil istemini geri çeker.
Eğer koca tescil
isteminden önce açık bir lafızla talak yapar, sonra hakemler uzlaştırmada
başarılı olurlarsa, her halükârda müslüman bir ailenin uzlaşma ve istikrarını
geri kazanmış oluruz. Bu durumda kadı, vukubulan talakın sıhhat şartlarının ne
ölçüde bulunduğuna bakar. Eğer şartl; bulunduruyorsa talakın tescilini onaylar,
buIundurmuyorsa tescili reddeder.
Yine kadı, hakemlerin
uzlaşmayı sağlayamamaları durumunda talakın sıhhatinin şartlarının bulunup
bulunmadığına bakar; şartların bulunr durumunda tescili onaylar.
Kadıya gitmeden önce
açık bir lafızla talakın vukubulmasmdar n-malan için eşlerin nazarını
basın-yayın araçlarına yönlendirmek ge -,Kir. Umulur ki kadı uzlaşmada başarılı
olabilir. Yani talakın tescilir ^eu önce uzlaşma girişimi için zorunlu bir
aşama var olduğu sürece bu giriminden önce talakın vukubulmasında aceleye gerek
yoktur.
İkinci olarak: Kadının
hal (fidye karşılığında boşanma; r: -Vkı Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlara
verdiklerinizden bir şey geri almanız, s>e helal değildir. Şayet erkek ve
kadın, Allah'ın sınırlarında durmuyacaklarınd' . korkarlarsa başka. Eğer erkek
ve kadının, Allah'ın sınırlarında durmuyacaklarındar kor karsaniz, o zaman
kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de
bir günah yoktur, işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim
Allah'ın sınıralannı aşarsa işte onlar zalimlerdir" (Bakara, 229).
İbn Abbas'tan:
"Sabit b. Kays b. Şemas'ın kadını Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Sabit'in dini ve ahlâkından nefret etmiyorum. Ancak, onun kötülüğünün
beni küfre götürmesinden korkuyorum', dedi. (Başka bir rivayette[639]
'Sabit'i din ve ahlâk yönünden azarlamıyorum. Ancak buna güç yetiremiyorum',
dedi). Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri döndürür müsün?1 buyurdu.
Kadın da: 'Evet', dedi. Bahçesini geri verdi ve ondan ayrıldı."[640]
Kadı İbn Rüşd diyor
ki; "Kadın kızdığı zaman, talak erkeğe, erkek kızdığı zaman hal ise kadına
verilmiştir.[641]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: [642]"Lugatta
'hal' mal karşılığında kadının ayrılmasıdır..." [643]
Halda asıl olan kadın
ve erkeğin rızasıyla olmasıdır. Kadının isteğinin gerçekleşmesi için verilen
fidyeyi koca kabul etmezse, mesele kadıya götürülür. Talak, evlilik ilişkisine
son verme itibariyle aile reisinin yetkisindedir.
Bu sebeple erkek,
sadece kendi iradesiyle onaylayabilir. Ama kadının evliliğe son vermesi
isteğine idarecinin izin vermesi gerekir. Vermediği takdirde bu, beraberlik
için kötü olup kadıya başvurulur. Kadının görevi, kadının hoşlanmamasının ve
ayrılma arzusunun bir anlık duygusallıktan doğma-yıp köklü nedenlerden dolayı
olduğunu tesbit etmesidir. Bunun gerçekleşmesi halinde kadı iki tarafı da
hakeme başvurmaya çağırır. (Bir kadının ailesinden olan hakem bir de kocanın
ailesinden olan hakem. Hakemler anlaşmaya varamazlarsa bu kadının son derece
erkeğinde hoşlanmadığım ve böyle devam etmesi durumunda kadının çok zarar
göreceğini gösterir. Bu durumda kadı hal'a karar verir. Nitekim Sabit b.
Kays'm karısı kendisine başvurduğunda Rasulullah da böyle yapmıştır.
Hal iki biçimde olur:
Gerçek biçim: Burada erkek tarafından zarar olmaz. Sadece hoşlanmayan kadın
ayrılmayı arzulamaktadır. Zahiri biçim: Burada kadın için erkek zararlı olur.
Fakat kadın, talak için mubah olan zararı isbatlayamaz. Böylece kadın hal
ister ve kendisi için fidye verir. Kocayı zarardan kurtarmak için takdim ettiği
şeyleri geri verir. Bu durumda koca hakkından fazla alırsa fidye günahını yüklenir. [644]
Fethu'l-Bari'den
naklediliyor: "İbn Battal diyor ki: 'Cumhur'a göre, hal'da erkeğin
verdiğinden fazlasını alması caizdir. Malik'e göre: Buna uyan ve yasaklayan hiç
kimseyi görmedim. Fakat bu mekarim-i ahlâktan değildir."[645]
Fidyenin alınan şeyin aynısı ya da ancak miktarıyla olacağına şu hadisle delil
getirmiştir: "Ona bahçesini geri verir misin? Said'in Katade'den rivayetinde
ise: "Kadından almasını ve fazla almamasını emretti"...
Abdurrezzak'ın Ali'den gelen rivayetinde ise: "Ona verdiğinden fazlasını
almasın". İbni İshak'm Meymune b. Mihran'dan gelen rivayetinde ise:
"Kim verdiğinden fazlasını alırsa güzelce bırakmamış olur"[646]
Âyet ve hadislerden
çıkan sonuç şu: Kadın kocasından hoşlanmayıp da ayrılırsa kocasının kendisine
verdiği şeylerin aynısını geri verir. Kendi bağışlaması hariç bundan fazla
vermez. [647]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hal, lafız ve niyet olarak talaktan mücerred vukubulursa alimlerin üç
görüşü vardır: İkincisi, Şafi'nin kadim görüşü olup "Ahkâmu'l-Kur'an
mine'l-cedid" adlı eserde bunun talak değil de fesh olduğu
zikredilmiştir. Bunu İbn Abbas'tan gelen rivayette doğrulamıştır."[648]
Yine Hafız diyor ki:
"Bunun fesh olduğunu söyleyenler aynı şekilde konuyla ilgili hadisin bazı
kanallardaki gelen ziyadelerle de delil getirmişlerdir.[649]
Talak'ın tanzimi için
olduğu gibi, hal'm tanzimi için de öneride bulunuyoruz. Özet olarak şöyle
diyebiliriz: Eşler hal üzere ittifak ederlerse, hal üzere düzenlenen akdin fesh
kayıdını kadının önünde yapmaları gerekir. Kadı kayıt talebini eşlerin
ailelerinde oluşan iki hakeme havale eder. Kadı hakemler anlaştırmada başarısız
kalıncaya kadar akdin feshini kaydetmez. [650]
ALLAHU TEALA şöyle
buyuruyor:
"Size helal olan
(başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O (kadınlar arasında da adalet
yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın." (Nisa, 3).
Şeriat şunu
belirtiyor: "Size helal olan kadınlardan alın." Yani, sizin hayrınıza
ve durumunuzun düzelmesini uygun ise alın. Erkeğin, kadınların ve çocukların
durumuna uygunsa... Kuşkusuz erkeğin durumu iyi ve düzgün olursa, etrafında
bulunan kadın ve çocukların durumu da iyi ve düzgün olur. Hakeza kadın ve
çocukların durumu kötü olursa erkeğin durumunun, iyi ve düzgün olacağım sanmıyoruz.
O halde çok evliliğin
gayesi sadece erkeğin faydalanması değil, ailenin durumunun düzelmesini
sağlamaktır. Erkeğin durumunun düzelmesi için çok evliliğe ihtiyacı varsa
evlenmesine müsaade edilir. Doğal olarak bu evlilikten dolayı erkeğin gücü zayıflayabilir
ve rahatı azalabilir. Yine bu durumda ailenin tamamı zarar görebilir.
Eğer erkeğin durumunun
düzgün olması bir kadınla evlenmek olup da şartları oluşturmadan hevasına
uyarak başkalarıyla evlenirse zorluğa düşmesi kaçınılmazdır. Ailenin maddi ve
manevi gözetimini oluşturmaktan aciz kalabilir ve böylece son derece büyük
zarara uğrayabilir... [651]
a) Adil
olmaya güç yetirme: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"O kadınlar
arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın." (Nisa,
3).
Yani kim adaletli
davranamamaktan korkarsa bir kadınla yetinmelidir. Kim de nefsine güvenir ve
adaletli davranmaya güç yetirebilirse onun için çok evlilik caizdir.
b)
Kadınların, çocukların ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını sağlama
gücü; (Her toplum ve örfe göre)
Abdullah b. Amr'dan
rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Kişiye bakmakla
yükümlü olduklarının haklarını zayi etmesi günah olarak yeter."[652]
c) Kadın ve
çocukları güzel şekilde gözetme gücü: (Her toplum ve Örfe göre)
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey inananlar,
kendinizi ve aileninizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve
taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendilerine buyurduğuna
karşı gelmeyen ve emredilmedikleri şeyi yapan melekler vardır." (Tahrim,
6).
Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuşlardır: [653]"Hepiniz
gözeticisiniz, gözetmekte olduğunuzdan sorumlusunuz... Erkek, ailesi üzerinde
gözeticidir ve ondan sorumludur. "[654]
1- Ailedeki
sorunu çözme:
a) Kadının
çocuğunun olmaması: Çocuk talebi meşru ve arzulanan bir durumdur. Hatta şeriat
buna teşvik etmiştir. Ma'kıl b. Yesar'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuşlardır: 'Sevecen ve doğurgan kadınlarla evlenin. Şüphesiz ben sizin
çokluğunuzla övünürüm."[655]
b) Kadının
şahsındaki noksanlıklar ve yaratılışındaki kusurlar:
c) Kadının
uzun süreli hasta olması (gerek fiziksel gerekse psikolojik-man) Görülüyor ki
bu üç durumda boşanma yerine çok evlilik en uygun alternatiftir.
2- Erkeğin
önemli ihtiyacını sağlaması:
Erkeğin uzun süreli
çok seferinin olması ve hanımının da çocuklarını gözetmekle uğraşması sebebiyle
kendisine arkadaşlık edememesi ya da başka herhangi bir sebep gibi. Bu durumda
erkeği gözetecek bir hanım arkadaşının olması gerekir.
3- Kendisini
gözeteceke salih bir kadına iyilikte bulunma:
Bu ya kadının yaşlı
olmasından ya kadının evinde yetimlerin bulunmasından ya da başka sebeplerden
dolayı olabilir. Bu gibi iyilikte birinci kadın daha çok kabültü ya da daha az
kirazlı olabilir.
Genel iyilik olması
için iyilik bireysel alanı aşabilir. Bu da erkeklerin azlığı ve kadınların
çokluğu alanında olabilir. Bu, tehlike fitne günlerinde daha fazla görülür.
Nitekim buna şu iki hadis buna işaret ediyor: "Ebu Musa'dan: Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Erkeklerin azlığından ve kadınların
çokluğundan bir erkeğe kırk kadının lezzet almak için takip ettiği
görülür."[656]
Enes b. Malik'den:
"Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: 'Kıyametin
şartlarındandır... Erkekler azalır, kadınlar çoğalır. Öyle ki elli kadına bir
erkek düşer."[657]
Bu gibi durumlarda çok
evlilik iyilik sayılır. Çünkü bu, evlilikte mahrum kalan mü'mine hanımların
iffetini korumasını sağlar. Bu üç sebebi fa-kihlerin belirlediği ihtiyaçlar
olarak kabul etmek mümkün. Ki fakihler ihtiyaç durumu hariç tek bir kadınla
yetinmenin mendup olacağı görüşündedirler. "Nihâyetü'l-Muhtac ila
Şerhi'l-Minhac" adlı eserin sahibi el-Ensari diyor ki: "Kadının
sevimli olması, mihrinin hafif olması ve zahir oian ihtiyaç hariç bir kadından
fazla olmaması menduptur.
4- Sıhhat ve
malın iyi olmasıyla birlikte daha fazla faydalanma arzusu:
Bu sebep örfün
isteklerine boyun eğer. Nitekim örf erkeğin isteğine cevap vermeye yadıma olur.
Kadının üzerindeki ağırlığı hafifletir.
İslam'dan önce ve
sonra Arap yarım adasındaki örf, çok evliliği onaylı yordu. Fakat İslam'da çok
evliliği kontrol eden birçok kural konmuştur. Bunlardan bazıları:
Dörtten fazla
olmaması: Allahu Teaia şöyle buyuruyor:
"Size helal olan
kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın." (Nisa, 3).
İbni Ömer'den:
"Gaylan b. Seleme es-Segafi müslüman oldu. On tane kadını vardı. Onlar da
onunla beraber müslüman oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)'i dördünü tut,
diğerlerini ayır, buyurdu."[658]
Kadınlar arasında
adalet şartı: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlar arasında
adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, bir tane alın." (Nisa, 3).
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir adamın yanında iki tane
kadın olup da aralarında adil davranmazsa kıyamet günü bir tarafı düşmüş olarak
gelir."[659]
Kadınla kızkardeşini,
halasını ve teyzesini bir nikâhta toplamaması: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Geçmişte olanlar
hariç iki kız kardeşi bir arada almanız size haram kılındı." (Nisa, 23).
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınla halası ve teyzesi bir
nikâhta toplanamaz.[660]
Bir başka akrabalık
türü vardır ki haram kılınmamıştır. Fakat bazı fa-kihler akrabalığı korumak
için kerih görmüşlerdir.
Buhari muallak olarak
şu rivayeti nakletmiştir:
Abdullah b. Cafer,
Ali'nin kızıyla Ali'nin diğer karısını aynı nikâh altında topladı. İbni Şirin:
'bunda bir sakınca yoktur', dedi. Hasan ise: 'bir defasında kerih görmüş sonra
da bir sakıncası yoktur1, demiştir."
Hasan b. Hasan b. Ali,
iki amca kızım bir gecede nikâhı altında bulundurdu. Cabir b. Zeyd alakayı
kesmeden dolayı kerih görmüştür. Bu hususta şu âyeti kerimede bir haramlık
yoktur: "Bunlardan başkası size helal kılındı.[661]
Hsfız İbn Hacer diyor
ki: "(Cabir b. Zeyd alakayı kesmeden dolayı kerih görmüştür", sözünü)
Ebu Ubeyd kendi kanalıyla ulaştırmış olup Ab-durrezzak Katade yoluyla tahriç
ederek "haram değildir" ifadesini eklemiştir. (Bu hususta şu âyeti
kerimede bir haramlık yoktur: 'Bunlardan başkası size helal kılındı" [662]sözü
musannifin çıkarımıdır. Cabir b. Zeyd: Alakayı kesmeden dolayı, sözü ile
illete işaret etmiştir." [663]
İşte sahabe ve tabiin
döneminden bazı örnekler. Bazen evlilik yoluyla değerli kimselerle evlenmeye
teşvik oluyordu.
Ömer b. Hattab kızı
Hafsa'yı Hz. Ebu Bekir'e teklif ediyor. Sonra Rasulullah istiyor ve onunla
evleniyor:
Abdullah b.
Ömer(r.a.)'dan: "Ömer b. Hattab kızı Hafsa binti Ömer kocası Huneys b.
Huzafe'den dul kaldığı zaman. Ömer b. Hattab şöyle diyor: 'Osman İbni Affan'a
gidip Hafsa'yı almaşım teklif ettim. Osman: 'Bu işi bir düşüneyim', dedi. Bir
müddet sonra benimle karşılaştığında: 'Düşündüm, bu günlerde evlenmek benim
için daha hayırlı', dedi. Sonra Ebu Bekir'le karşılaştım. Ona: İstersen
Hafsa'yı seninle evlendireyim', dedim. Ebu Bekir sustu, bir cevap vermedi. Ebu
Bekir'in sükûtundan dolayı Osman'a çok kızdım. Bir müddet sonra Hafsa'yı,
Rasulullah (s.a.v.) istedi. Ben de onu Rasulul-lah'la nikahladım. Bunun.üzerine
Ebu Bekir'le karşılaştığımda Ebu Bekir: 'Ey Ömer öyle sanırım ki Hafsa'yı bana
teklif ettiğinde benim bir vermediğime kızmışsın1, dedi. Ben de: 'Evet',
dedim. Ebu Bekir: 'O teklifin sırasında sana cevap vermeme bir engel yoktu.
Ancak Hafsa'yı Rasulullah'ın isteyeceğini biliyordum, bana bunu haber
vermişti. Ben de Rasulullah'ın sırrını ifşa etmedim. Rasulullah Hafsa'yı
bıraksaydı ben teklifini kabul ederdim', dedi."[664]
Ebu Bekir, Esma binti
Amis'i, Cafer b. Ebi Taîib öldüktensonra alıyor:
Abdullah b. Amr b.
el-As'dan: ... Haşim oğullarından bir grup Esma binti Amis'in yanına girdi.
Bunun üzerine Ebu Bekir de girdi. O gün Esma Ebu Bekir'in nikâhı altındaydı.[665]
Ali b. Ebi Talib'in
çok evliliğe girişmesi, şayet Fatıma'nın aşırı kıskançlığı olmasa çok evlilik
olacaktı:
Musavvir b.
Muhrime'den: "Ali, Ebu Cehil'in kızını istedi. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Patıma benden bir parçadır. Ona kötülük dokunmasını
hoş karşılamıyorum. Allah'a yemin olsun ki Allah'ın Rasulü'nün kızıyla Allah'ın
düşmanlarının kızı aynı erkeğin nikâhı altında olamaz'. Böylece Ali, onu
istemekten vazgeçti."[666]
Ömer b. Hattab, Ali b.
Ebi Talib'in kızı Ümmü Gülsüm'ü almaya önem veriyor:
Ebu Cafer'den:
"Ömer b. Hattab Ali'nin kızını istedi."[667]
Buhari muallak olarak şu rivayeti naklediyor:
Abdurrahman b. Avf,
Fariz'in kızı Ümmü Hakime: Emrini bana bırakır mısın? dedi. O da: Evet, dedi.
Bunun üzerine seninle evlendim, dedi.[668]
Muğıre b. Şu'be bir
kadını istedi. O kadın için Muğıre insanların en uygunuydu. Bir adama emretti
ve onu evlendirdi.[669]
Abdullah b. Cafer
Ali'nin kızıyla diğer kadınını aynı nikâh altında topladı.[670]
Hasan b. Hasan b. Ali,
amcasının iki kızını bir gecede aynı nikâh altında topladı.[671]...
Muhammedb. Ali diyor ki: O, ikisindende bana daha sevimli dr.[672]
İkrime b. Halid'den:
"Abdullah b. Safvan bir kadını ve kızını Sakif den bir adamla
evlendirdi."[673]
Nebevi sünnet, tek ve
çok evliliği içine almıştır. Rasulullah (s.a.v.) yaklaşık yirmibeş sene tek
evli ve yaklaşık on sene de çok evli olmuştur.
Aişe (r.a.)'dan:
"Nebi (s.a.v.) Hatice ölünceye kadar onun üzerine evlenmemiştir."[674]
Çünkü Hz. Hatice'nin
mürüveti ve üstün aklı Rasulullah'ın başka kadınla evlenmesini engellemişti.
Rasulullah, ölümünden sonra onu anıyor ve methederdi. Bu çeşitli hadislerle
varid olmuştur:
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber'in hanımlarından Hatice'ye duyduğum kıskançlığı hiç birine
duymadım. Fakat Rasulullah (s.a.v.) onu çok anıyordu... Ona şöyle dedim:
"Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yoktur'. Bunun üzerine O: 'Hatice
tek bir kadındı, benim ondan çocuklarım vardı', buyurdu."[675]
Yine Aişe (r.a.) bir
gün Rasulullah'a şöyle demiştir: "Zamanın kendisini helak ettiği dişleri
dökülmüş yaşlı bir Kureyş'li kadını ne anıp duruyorsun? Allah sana ondan daha
iyisini verdi."[676]
Ahmed'in rivayetinde
ise şöyle buyurmuştur: "Allah ondan hayırlısını bana vermedi; insanlar ben
inkâr ederken o bana iman etti, insanlar beni yalanlarken o beni doğruladı,
insanlar bana yasaklar koyunca o beni malıyla destekledi, kadınların
çocuklarından mahrum iken Allah beni onun çocuğuyla rızıklandırdı."[677]
Fethu'l-Bari'de şöyle
naklediliyor: "Peygamber (s.a.v.)'in Hz. Hatice'yi mükâfatlandırması
arasında biri de o hayatta iken ondan başkasıyla evlenmemesi...[678]
Ehli ilim arasında bu haber hususunda hiçbir ihtilaf yoktur..." [679]
Zifafda bekarın
yanında yedi, dulun yanında üç gün kalma:
Enes b. Malik'ten:
"Erkek, dul üzerine bakire alırsa bakirenin yanında yedi gün kalması ve
sonra taksim yapması, bakire üzerine dul alırsa, dulun yanında üç gün kalması
ve sonra taksim yapması sünnettendir."[680]
Ümmü Seleme'den:
"Rasulullah (s.a.v.) Ümmü Seleme ile evlendiğinde yanında üç gün kaldı.
Sonra şöyle buyurdu: 'Senin yanında üç gün kalmam ailede şanının küçük
olmasından değildir. İstiyorsan yanında yedi gün kalayım. Fakat eğer senin
yanında yedi gün kalırsam, hanımlarımın yanında da yedi gün kalmam
gerekir."[681]
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.), Hayber ile Medine arasında üç gün kaldı. Safıyye
binti Hay ile zifafa girdi."[682]
Uzun süre uzak
kalmamaları için kocanın, sırası olmayan kadınlarına uğraması güzeldir:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazından sonra kadınlarına uğruyordu."[683]
Bu rivayeti
Beyhaki'nin Hz. Aişe'den naklettiği şu rivayette açıklıyor: "Rasulullah,
çoğu zaman kadınlarının hepsini dolaşıyor, cima etmeksizin onlara dokunuyordu.
Sırası gelen kadına geldiğinde ise onun yanında kalıyordu."[684]
Kadın birinci kadının
boşanmasını şart koşmaz:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) kadının kardeşinin talakını şart koşmasını
yasakladı."[685]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir kadın kendi kabını
boşaltmak için kardeşinin talakını istemesi helal değildir. Onun için takdir
edilen ona da takdir edilmiştir."[686]
Kadın kumasının
yanında kocasının verdiği şeyin dışında görünmez:
Esma'dan: 'Bir kadın
şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü! Benim bir kumam var. Ona, kocamın bana
vermediği şeyi verdi, diye söylemem günah olur mu?' Bunun üzerine Rasulullah:
'Elbisem gibi vermediği şeyi verdi demek günahtır', buyurdu."[687]
Kumanın komşu diye
isimlendirilmesi
Ömer b. Hattab (kızı
Hafsa'ya) şöyle dedi: "Sana verdiği şeylerden daha fazlasını Peygamber'den
isteme. O'na bir şeyi döndürme ve onu terketme. Bir şeyin olursa bana sor.
Komşun (kuman) senden daha güzel ve Peygam-ber'e daha sevimli ise
kıskanma."[688]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Araplar kumayı manevi olarak komşu olduğu için komşu diye
isimlendiriyorlar. İbni Şirin kuma diye isimlendirilmesini hoş karşılamayarak
şöyle diyordu: O zararda vermez fayda da. Başkasının rızkından birşey gidermez.
[689]O
sadece komşudur. Kurtubi diyor ki: "Ömer, ona adabında bu ismi seçmiştir.. [690].
1- Kocanın
üzerine daha fazla sorumluluk yüklemesi: Bu, bir ev yerine iki ya da daha fazla
evi, daha fazla erkek ve kız çocuğu gözetme sorumluluğudur. Şu da bilinmelidir
ki, bu sorumluluk asırdan aşıra, toplumdan topluma farklılık gösterir. Mesela,
ufak ve basit taşra, kırsal toplum vardır, büyük ve önemli şehirsel toplum
vardır. Görülüyor ki bu sorumluluk genel olarak sahabe, tabiin ve selef
toplumunda kolaydı.
2- Koca
üzerine daha fazla zorlukların yüklenmesi:
Koca, kadınların
fıtratlarında var olan kıskançlıklarından dolayı ortaya çıkan davranışlarının
zorluğuyla karşılaşır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah,
kadınlara kıskançlık vermiştir. Kim onlara sabrederse şehit sevabı
vardır."[691]
Rasulullah (s.a.v.)
kadınlarının kıskançlığıyla karşı karşıya kalmıştır. İşte bunun bazı örnekleri:
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Mü'minlerin
annelerinden birisi, içinde yemek bulunan bir kap gönderdi. Rasululllah'm
evinde bulunduğu hanımı yemeği getiren hizmetçinin eline vurdu. Böylece kap
yere düştü ve kırıldı. Rasulullah (s.a.v.) kap kırıklarını ve sonra yemeği
toplayarak şöyle buyurdu: Anneniz kıskandı. Sonra yemeği getiren hizmetçiyi,
tabağı kıran hanımı evinden bir tabak getirinceye kadar bekletti. Getirilen
sağlam tabağı yemeği gönderene ve kanlan tabağı da tabağı kıran hanımına
verdi.[692]
Aişe (r.a.)'dan:
"Nebi (a.s.) Zeyneb binti Cahş'ın yanında kalıyor ve bal içiyordu. Ben ve
Hafsa Nebi (a.s.) yanımıza girdiğinde şöyle demek üzere anlaştık: 'Ben senden
miğfer kokusu görüyorum. Sen miğfer mi yedin?' Bunun üzerine Nebi (a.s.)
onlardan birinin yanına girdi ve o da Nebi'ye bunu söyledi. Nebi (a.s.):
'Önemli değil, Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal içtim. Bir daha onu
içmeyeceğim1, buyurdu."[693]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir gece Nebi (a.s.)'ı kontrol ettim. Sandım ki o hanımlarından birinin
yanına gitti. Sonra bir de baktım ki o rükû ya da secde halinde şöyle diyordu:
Senin şanın yücedir. Sana hamdederim. Senden başka ilah yoktur..."[694]
Muhanımed b. Kays b.
Mahreme b. Muttalib'den rivayetle bir gün şöyle demiştir: "Size kendimden
ve annemden söz edeyim mi?1 Ravi diyor ki: 'Biz de sandık ki doğduğu annesini
kasdediyor. Ravi diyor ki: Aişe (r.a.) şöyle dedi: 'Size kendimden ve Allah'ın
Rasulü'nden sözedeyim mi?' Biz: 'Hay hay!' dedik. Rasulullah'ın yanımda
bulunduğu nöbet gecem gelince, Rasu-lullah değişti. Cübbesini yere koydu,
ayakkabılarını çıkardı. Kaftanının bir tarafını döşeğinin üzerine yayarak
uzandı. Çok geçmeden benim uyuduğumu zannederek yavaşça cübbesini alıp,
ayakkabılarını giyerek kapıyı açtı ve çıktı. Sonra yavaşça kapıyı kapadı. Ben,
hemen gömleğimi başıma geçirdim, baş bezimi sardım, çarşafıma hüründüm. Sonra
onun peşinden yola düştüm. Baki mezarlığına varınca durdu, hem de epeyi durdu.
Sonra üç defa ellerini kaldırdı, sonra geri döndü. Ben de döndüm. O hızlıca
yürüdü, ben de hızlıca yürüdüm. O yavaş yürüdü ben de yavaş yürüdüm. O koştu
ben de koştum. Neticede onu eve girdim. Ben yatar yatmaz o da girdi ve: 'Sana
ne oluyor ya Aişe? Heyecanlanmışsın' buyurdu. 'Bir şey yok' dedim. Rasulul-lah:
'Ya söylersin ya da herşeyi bilen Allah bana haber verir', dedi. Ben: 'Anam
babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü', dedim ve olayı kendisine haber
verdim..."[695]
İbrahim (a.s.)'da
Hacer hamile kaldığında hanımı Sara'nın kıskançlı-ğıyla yüz yüze kalıp Hacer'i
ve çocuğunu uzak bir yerde ekinsiz vadiye götürmüştür.
Allahu Teala İbrahim
(a.s.)'ın diliyle şöyle buyuruyor:[696]
"Rabbimiz, ben
çocuklarımdan bazısını, senin Evi'nin yanında, ekinsiz bir vadiye
yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye. Artık sen de insanlardan bir
takım gönüllüleri, onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki
şükretsinler".(İbrahim, 37).
İbn Abbas'tan:
"Kadınlardan ilk defa uzun etek giyen İsmail'in annesi-dir. Onu Sara'ya
karşı izlerini gizlemek için yapmıştı."[697]
İbn Abbas'tan:
"İbrahim (a.s.)la ailesi arasında olanlar olunca İbrahim (a.s.), İsmail'in
annesiyle çıktı... Ta ki Mekke'ye vardı. Böylece onları büyük bir ağacın yanma
bıraktı ve ailesine geri döndü. İsmail'in annesi, İbrahim'i Mekke'nin yüksek
bir yerine kadar takip etti ve arkasından şöyle seslendi: 'Ey İbrahim, bizi
kime bırakıyorsun?' İbrahim: 'Allah'a', dedi. İsmail'in annesi: 'Allah'a razı
oldum', dedi.'[698]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Bunun sebebi şu idi: Sara, Hacer'i İbrahim'e hibe etmişti. Hacer
İsmail'e hamile kaldı. Hacer İsmail'i doğurunca Sara kıskandı. Onun üç uzvunu
kesinlikle keseceğine and içti. Sara'nın kıskançlığı iyice artınca İbrahim,
İsmail ve annesiyle birlikte Mekke'ye gitti."[699]
Koca, kadınlarının
kıskançlığıyla karşı karşıya geleceği gibi çocuklarının kıskançlığıyla da
karşı kargıya gelebilir. Nitekim Allah, bize Yusuf un kardeşlerinin
kıskançlığını anlatıyor.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"(Kardeşleri)
demişlerdi ki: Yusut \c kaideci, bakmiizn bizden daha sevgilidir. Oysa biz
cemaatiz. Babamız açık yanlışlık ıcmJc^n i \ uiuTu öldürün ya da onu bir yere
bırakın da babanızın )İİ7İi vaiııı,' *v/.v k.ı'^ın Ondan sonra da iyi bir
topluluk olursunuz!" (Yusul, S-01
3- Koca
tarafından sürekli uyanık olmanın gerekliliği:
Koca adaleti
gerçekleştirmek için sürekli uyanık olmalı ve zulme düşmemek için sürekli
dikkat etmelidir. Bu gerek hanımları gerekse çocuklarıyla ilgili bütün
tasarrufları için geçerlidir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Ne kadar
isterseniz de kadınlarj arasında (tam) adalet yapamazsınız. Öyle ise
(birine)tamamen yönelip ötekini askıda (kocasizmış) gibi bırakmayın."
(Nisa, 129).
Hafız îbn Hacer diyor
ki: "Âyette menfi olan adalet, kadınlar arasında bütün boyutlarıyla olan adalettir.
(Vacip olan) adaletten maksat kadınlar arasında hepisine layıkı veçhile eşit
davranmadır. Hepsi arasında giysi, nafaka ve mesken yönünden adil davranırsa
kalbi meyilin fazla olması zarar vermez. Aişe (r.a.) 'dan: "Nebi (a.s.)
kadınları arasında adil bir şekilde taksimat yaparak şöyle diyordu: 'Ey
Allah'ım! İşte yapabildiğim kadarıyla benim taksimim. Senin gücünün yettiği ve
benim gücümün yetmediğiyle beni kınama." Tirmizi diyor ki: "Yani bu
sevgi ve meveddettir. İlim erbabı da böyle tefsîr etmiştir."[700]
Hanımları arasında paylaştırma yaptığı zaman herhangi birinden başlamayıp kur'a
çekerdi.[701] Ravi diyor ki:
"Sahabeler demiştir ki: 'Kadınlar arasında eşit davranıyordu."[702]
Allah'ın lütfuyla
Rasulullah (s.a.v.) sürekli uyanık ve adil davranmaya düşkündü. Gerek seferde
gerekse hastalığında belli bir kadınına kalbi meyli olsa da adaleti
gerçekleştirmek için kalbine galib geliyordu.
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediğinde kadınları arasından kur'a
çekiyordu..."[703]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "İbni Sad Kasım'dan o da Aişe'den rivayetle başka yönü eklemiştir:
'Benim selimimden başkası çıkarsa bu husustaki kerahiyeti bilirdi."[704]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) ölüm hastalığında iken: 'Ben yarın nerdeyim? Ben
yarın nerdeyim?' diyordu. Bununla Aişe'nin gününü kasde-diyordu. Bunun üzerine
kadınları dilediği yerde kalması için ona izin verdiler. Böylece ölünceye
kadar Aişe'nin evindeydi."[705]
Erkek, çeşitli
etkilerden dolayı adaletten gafil kalabilir. Onu kadınlardan birinin gençliği
ya da aşın güzelliği yenebilir. Ya da kadınlardan birinin aşırı iyiliği
yenebilir; daha güzel ahlaklı olması, daha fazla akıllı olması ve daha fazla
tedbirli olması gibi.
Numan b. Beşir'den:
"Annem, babama malından oğluna hibe edilen bazı şeyleri sordu. Sonra aklına
pişmanlık geldi ve bana hibe etti. Kadın dedi ki: 'Oğluma hibe ettiğin şeye
Rasulullah'ı şahid tutmadıkça ben razı olmam1. (Numan diyor ki:) 'Bunun üzerine
babam elimde tuttu. O gün ben çocuktum. Beni Rasulullah'a götürerek: 'Ya
Rasulullah, bunun annesi binti Revaha, oğluna yaptığım hibeye seni şahid
tutmamı diledi1, dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Ya Beşir, bundan başka çocuğun var
mı?' diye sordu. 'Evet 'cevabını alınca: 'O halde beni şahid tutma! Zira ben
adaletsizliğe şahid olamam1, buyurdu."[706]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah'ın kadınları iki gruba ayrılmışlardı: Bunun bir grubunda Aişe,
Hafsa, Safîyye, Şevde; öbür grubunda ise Ümmü Seleme ile Rasulullah'ın diğer
kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Rasulullah'ın Aişe'ye olan sevgisini iyi
bildikleri için bunlardan biri Rasulullah'a vermek istediği bir hediyesi
bulunursa o hediyesini, Rasulullah'ın Aişe'nin evinde bulunduğu zamana kadar
erteleyi orada iken götürüyordu. Bu sebeple Ümmü Seleme grubu dedikoduya
başladı ve Ümmü Seleme'ye şöyle dediler: 'Rasulullah'a git ve şöyle söyle:
Halka ilan etsin! Her kim Rasulullah'a hediye vermek isterse, Rasulullah hangi
kadınının yanında bulunursa bulunsun hediyesini versin. Ümmü Seleme, kadınların
kendisine söyledikleri bu sözü Rasulullah'a söyledi. Fakat Rasulullah ona cevap
vermedi. Ümmü Seleme grubuna dahil olan kadınlar, Ümmü Seleme'den durumu
sorduklarında, o da: Rasulullah bana bir şey söylemedi, diye cevap verdi. Onlar
Ümmü Seleme'ye: Rasulullah'a dediğimizi bir daha söylesen, dediler. O da
Rasulul-lah'ın nöbeti kendisine geldiğinde önceki gibi arzetti. Fakat
Rasulullah (yine) ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar
vaziyeti sorduklarında o da: Rasulullah bana bir şey söylemedi, diye cevap
verdi. Onlar da Ümmü Seleme'ye: 'Artık Rasulullah sana cevap verinceye kadar bu
dileğimizi arz eyle!1 dediler. Hakikaten Ümmü Seleme de Rasulullah'a kendi
nöbetinde dönüp geldiğinde söyledi. Bu defa Rasulullah cevaben: 'Sakın Aişe
hakkında söylenip de bana eza verme, bana hiçbir kadının nöbetinde iken vahiy
gelmez de yalnız Aişe'nin odasında iken gelir', buyurdu. Ümmü Seleme: 'Ben de
ya Rasulullah sana eza vermekten tövbe ederek Allah'a rücü ederim, diye Özür
diledim', dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Rasulullah'ın kızı
Fatıma'ya müracaat ederek Rasulullah'a gönderdiler: 'Ya Rasulullah! Kadınların
Ebu Bekir'in kızı hakkında Allah'dan senin için adalet istiyorlar1, demesini
rica ettiler. Fauna da Rasulullah'a bu şekilde söyledi. Rasulullah: 'Ey
kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?' buyurdu. Fatıma da: 'Evet
severim' dedi. Rasulullah: 'Öyle ise Aişe'yi sende sev!' buyurdu. Fatıma dönüp
kadınlara gelerek olup biteni haber verdi. Kadınlar, Rasulullah'a tekrar
müracaat etmesini Fatma'dan istediler. Fakat Fatıma bunu kabul etmedi. Bu defa
Ümmü Seleme grubu Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb huzura geldiğinde
sert bir şekilde söze başlayıp: 'Ya Rasulullah! Kadınların İbn Ebi Kuhafe'nin
kızı hakkında Allah'tan senin için adalet istiyorlar', dedi. Ve sesini
yükselterek, o sırada oturmakta olan Aişe'ye saldırarak sövdü. Nihayet
'Rasulullah karşılık verir mi?' diye Aişe'ye bakmağa başladı. Ravi diyor ki:
Bu sırada Aişe de söze başlayıp Zey-neb'e cevap verdi ve Zeyneb'i susturdu.
Bunun üzerine Rasulullah'ın Aişe'ye baktığı ve: 'Aişe, Ebu Bekir'in kızıdır'
buyurduğu Aişe tarafından bildirilmiştir.[707]
Fethu'l-Bari'de varid
olmuştur: Îbnü'l-Münir diyor ki: "Peygamber bunu yapmamıştır. (Yani
hediyenin Aişe'nin yanında iken tercih edilmesini). Aksine bunu kendisine
hediye verenler kendi istekleriyle yapmışlardır. Ra-sulullah bunu
engellememiştir. [708]Çünkü
bu tür şeylerle insanlara karşı çıkmak kemal-i ahlâktan değildir. Bu tür karşı
çıkma hediye isteğine karşı çıkmadır..."
[709]
Çok evliliğin bazı
kadınlar için büyük zararı olduğunu Rasulullah ifade etmiştir. Bu da kadınların
son derece kıskanç olmaları sebebiyledir. İşte bunun bazı örnekleri:
Birinci örnek:
Ümmü Seleme'den:
"Rasulullah (s.a.v.) bana Hatıb b. Ebi Belta'yı dünür yolladı. Kendisine:
'Benim bir kızım var hem ben kıskancım1, dedi. Bu sözüme karşılık Rasulullah:
'Kızına gelince, onu annesinden müstağni kılması için Allah'a dua ederiz.
Kıskançlığı gidermesi için de ben Allah'a dua ederim', buyurdu."[710]
Aşırı olan
kıskançlığın çözümü için Rasulullah'm duası kesin çözümdür. Bu Rasulullah'm
özelliği olup başkası buna güç yetiremez. Ebu Sele-me'nin Ümmü Seleme'ni, aşın
olan kıskançlığını gözeterek çok evlenmediğini sanıyoruz.
ikinci örnek:
Misver b. Mahreme'den:
"Ali (r.a.), Ebu Cehl'in kızına dünürcü gitti. Bunu da Fatıma işitti.
Bunun üzerine Rasulullah'a gelerek: 'Kavmin senin kızların için kızmadığını
sanıyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızını nikahlıyor', dedi. Rasulullah ayağa
kalkarak şahadette bulundu ve sonra şöyle buyurdu: 'Fatıma benden bir parçadır.
Ona bir kötülük dokunmasını hoş karşılamam, buyurdu. İkinci bir rivayette[711]:
'Rasulullah'm minber üzerinde şöyle söylediğini işittim: 'Beni Haşim b.
Muğire, kızlarını Ali b. Ebi Talib'le evlendirmek için izin istediler. İzin
yoktur. Sonra izin yoktur. Sonra izin yoktur. Ancak Ali b. Ebi Talib'in kızımı
boşama istemesi ve kızlarıyla evlenme hariç'[712].
Üçüncü bir rivayette ise: 'Ben onunu dini konusunda fitneye düşmesinden
korkuyorum... Ben helali haram, haramı helal kılacak değilim. Fakat an-dolsun
ki Allah'ın Rasülü'nün kızıyla Allah'ın düşmanının kızı aynı nikâh altında
asla toplanamaz. Bunun üzerine Ali onu istemeyi bıraktı."[713]
Buhari ikinci rivayeti
"Kıskançlık ve adalet hususunda erkeğin kızını savunması babında"
naklediyor.[714]
Hafız İbn Hacer diyor ki:
"Babın tercümesinde Buhari fıkhından şu çıkarılır: Eğer kadın çok kıskanç
olup da ve bundan da büyük zarar görecek-se müslüman kadının ve ailesinin çok
evliliğe itiraz etme ve boşanma isteme hakkı vardır. Bu, sadece Rasulullah'a
has bir durum değildir. Bu hadisten şu da çıkarılır: Şayet Fatıma buna razı
olsaydı Ali'nin onunla ya da başkasıyla evlenmesi engelleneyecekti... Hadiste
şeddi zera-i diyenler için de delil vardır...[715]
'Ben onun dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorum' sözüyle, şu kasdediliyor:
Kıskançlığına sabredemez. Böylece kocası hakkında kızgınlık halinde dinine
uygun olmayan bir davranışta bulunur."[716]
Allah, çok evliliği
insanların maslahatı için meşru kılmıştır. Belli bir zamanda ve belli bir
çevrede bozukluklar yaşanır ve baş gösterirse bu, ya kanun koyucunun çizdiği
adab ve şartların hayata geçirilmeyişinden ya da insanların durumlarının ve
hayat şartlanmn değişmesinden dolayıdır. Bu durumda bir yönden insanların
durumunu gözeten düzenlemeyi tesbit etmek, bir yönden de adab ve şartların
hayata geçirilmesini belirlemek gerekir. Aynı zamanda hakim olan kanun
koyucunun çok evliliği mubah kıhşındaki hedeflediği maslahatlarda gerçekleşir.
Düzenleme İslam toplumunun ve görüş sahiplerinin çeşitli medya yoluyla adab ve
şer'i kuralların yaygınlaşması için dayanışmalanyla başlar. Böylece bu toplumun
örterinden olan güzel bir örf olur. Sonra da kanun tabiatı itibariyle bütün
durum ve şartlan içermesi mümkün değildir. Önemli ihtiyaç anında konması,
esnek olması ve Allahu Tea-la'nın şeriat kıldığı şart ve adabları hayata
geçirmek için dayanışmayı hedeflemesi gerekir. Böylece -ikinci ya da üçüncü
evlilik akdini kaydetmeden önce- kadının rolü, erkeğin mali gücünü, iki ya da
daha fazla eve bakabileceğine dair yeterliliğini kontrol etmesi olmalıdır.
Zarar nedeniyle birinci kadın boşanma isterse kadı, Allahu Teala'nın şu sözünü
hayata geçirmek için eşleri hakeme başvurur:
"Eğer
(kan-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir
hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse,
Allah onlarını arasını bulur." (Nisa, 35).
Eğer anlaşırlarsa ne
güzel, yoksa boşanmaya karar kılarlar. [717]
(Ruh yüceliği hayatın
zevklerinden yararlanmak arasında bir çelişki yoktur; bilakis aralarında
etkileşim, tekâmül ve denge vardır).
İSLAM'A GÖRE
ruh yüceliği ve ruh düşkünlüğü insanın ruhi ve maddi amelleriyle sıkı sıkıya
irtibatlıdır. Bu ameller namaz, oruç, zekât gibi şeairden; ister hasta ziyareti
nasihati bezi etmek, sıkıntıları halletmek gibi insanlara yapılan iyilikler
cümlesinden olabileceği gibi; yemek, içmek, cinsel ilişkide bulunmak gibi
dünya hayatının zevklerinden yararlanmak da olabilir. O halde İslam, şeairden
olan ibadetlerde Allah'a itaat; iyilik ve hayır işlerinde Allah'a itaat ve
hayatın zevklerinde helali aramak da Allah'a itaat arasında etkileşim,
tekâmülün (biribirini tamamlamanın) ve dengenin sağlanmasını emreder. Bütün bu
işlerde yücelik, şu iki hususun bulunmasıyla elde edilebilir.
Birincisi: O işe
yönelirken salın bir niyet.
İkincisi: O işi yerine
getirirken Allah'ın meşru kıldığını arama.
Bu iki hususun
bulunmaması düşkünlüğe yol açar; velev ki yapılan amel ruhi olsun... Şunu da
belirtmemiz gerekir ki, bu iki husus, herhangi bir ibadetin veya herhangi bir
şehvetin meşru olabilmesi için gerekli olan iki şart mesabesindedir. Alîahu
Teala, bu iki şart yerine gelmeksizin ne mü'min-lerin yaptıkları ibadetleri
kabul eder, ne de sevap verir. Bu iki şart olmaksızın Allahu Teala, mü'minlerin
şehvetlerini teskin etmelerinden razı olmadığı gibi onlan mükâfatlandımaz da...
Yani İslam nazarında ameller, dış görünüşlerinin ruhi ya da maddi olması
sebebiyle birbirine karşı üstünlük kazanmazlar; ancak salih niyet ve edasında
meşru olan biçimi araştırmakla üstünlük kazanabilirler. Böylece, bu açıdan
ruhi ve maddi ameller Sari1 nazarında birbirine eşit olmuş olurlar. Ruhi Ve
maddi ameller birbirlerini tamamlarlar ve faziletli hayat her ikisiyle imar
olunabilir. Mü'min erkek ve kadınlar tüm -kurbetlere karşılık sevap aldıkları
gibi bunlardan da sevap alırlar. Rasulullah (s.a.v.) doğru söylemiştir:
"Sizden birinizin hanımıyla birleşmesi dahi sadakadır."[718]
İslam, hayatın maddi
ve ruhi işleri arasındaki tekamül ve dengeyi sağlamak hususundaki hırsın
yanında; hayatın ruhi olsun, maddi olsun her işinde ruhi ve maddi unsurları bir
arada bulundurmayı hedeflemektedir. Bu unsurların bir arada bulunmasının bir
sonucu olarak ruhi işlerin güzel maddi sonuçları da olmakta; maddi işlerinse
güzel ruhi sonuçlan da olmaktadır. Buna bir iki örnek verelim:
"Namaz" ruhi
amellerdendir. Mekanın, bedenin ve elbisenin temizliği, kıbleyi araştırmak;
ayrıca bedenin düzenli hareketleri eşliğinde Allah'ı anmak ve O'na dua
etmektir. Cemaatle namaz kılma durumunda bunlara ilaveten mescide gitmek,
Müslümanların bir araya gelerek saf tutmak vardır. Önde erkeklerin safı,
arkada kadınların safi yer alır. Herkes hareketinde ve durmasında imamı takip
eder. İmamın Önüne geçmez ve ona muhalefette bulunmazlar.
Böylece, namazın ruhi
semerelerinin yanında; bedenin temizliği ve dinçliği gibi maddi semereleri de
olmuş olur. Cemaatle namaz kılma durumunda bu semereler daha da artar. Sosyal
dayanışma kuvvetlenir, sosyal ilişkiler artar, itaat ve düzene girmeye alıştırma
yapılmış olur.
Ruhi amellerden biri
de "oruç"tur. Oruç, Allahu Teala 'nın emrine imti-salen yemeyi-içmeyi
ve cinsi münasebeti tamamen terk etmektir. İftarda acele edip, sahuru
geciktirmek ve teravih namazını eda etmek bu ibadeti tamamlar. Şehvetin kırılması
ve bedenin sıhhate kavuşması orucun maddi semerelerinden sadece ikisidir.
Sonra "hac"
gelir. Hac, bedeni ve maddi amellerle en çok içli-dışlı olan ibadettir. Azık ve
binek için mal temin etmekle başlar. Sonra Beytullah'a yolculuk başlar.
Ardından menasiki eda etmek için biteviye bir hareket başlar: Tavaf, Safa ile
Merve arasında sa'y, Arafat'ta vakfe, Müzdelife'de geceleme, şeytan taşlama,
kurban kesme, ifada tavafı, Mina'da geceleme ve niha-yat veda tavafı. Haccın
maddi semereleri arasında şunlar sayılabilir: Seyahat, Allah'ın ülkelerini ve
yeryüzünün halklarını tanıma; ayrıca alışveriş ve Allah'ın fazlını arama.
"Yemek ve
içmek" maddi işlerdendir. Yenilip içilen şeyin helal olmasına ve yiyip
içerken dengeli davranmaya dikkat edilir. Başta besmele çekilir, sonunda hamd
edilir. Burada da Allah'ın taatine ve zikrine yardımcı olma, çalışma ve cihad
gibi emirlerini kolaylaştırma gibi ruhi semereler vardır. Ayrıca, Allah'ın
nimetlerini hissederek onlara şükretmek gibi bir faydası daha vardır.
Maddi işlerden biri de
"cinsel ilişki"dir. Eş seçme hususunda helal araştırılır. Sonra
ilişkinin edeplerine riâyet edilir. Ayrıca, erkeğin arzusunu tatmin etmesine
dikkat edildiği gibi kadının da arzusunu tatmin etmesine dikkat edilir. Cinsel
zevkin tatmin edilmesinden de, gözleri haramdan sakınmayı kolaylaştırma, nefsi
koruma ve bir çeşit sükunete erme gibi ruhi semereler husule gelir.
Sonra, "mal
kazanmak için çalışma" gelir. Bu, ruhani işlerle en fazla içli dışlı olan
iştir. Çünkü bunda helali araştırma, işi iyi yapmak için olanca gücünü sarf
etme, doğruluk, emanet ve Müslümanlara nasihat vardır. Sonra, çalışmak birçok
ruhi semere verir: İzzet-i nefis sahibi olma ve insanı istemekten müstağni
kılma, küçük çocuklara bakma ve Allah'ın verdiği rızkı Allah yolunda bezletme
bunlardandır.
Böylece, maddi ve ruhi
yönlerin karşılıklı veya paralel iki çizgi değil; birbirine girmiş ve bir
örgünün iki dalı gibi birbirine sarılmış iki çizgi olduğu ortaya çıkar. Veya
bunlar bir zincirin halkaları gibidir. Her halka diğerini kuvvetlendirir ve ona
destek verir. Zincir de bütün bu halkalar sayesinde güçlenir. Veya bunlar aynı
gerdanlıktaki farklı renklerdeki taşlar gibidir. Hepsi birden, renkleri
birbirleriyle uyumlu bir gerdanlığı oluştururlar. Hayat bir tek hayattır.
İbadet saatleri iş, hareket ve helal zevk saatlerini desteklerken; iş hareket
ve helal zevk saatleri de ibadet saatlerini destekler. Buradan da anlaşılır
ki, İslam'a göre ruhi yücelik, sadece ibadete dayanmaz. Ruhi yüceliğin güçlü
veya zayıf.olması da hayatın lezzetlerinden mahrum kalmak veya kendi kendine
eziyet etmekle alakalı değildir. Bilakis, Allah'ın rızasını ummak ve maddi
olsun, ruhi olsun her işte ona itaati gözetmekle alakalıdır. Rasulullah
(s.a.v.) doğru söylemiştir: "Ameller niyetlere göre değer kazanır."
Yani sevapta ölçü, Allah'ın rızasını kazanmada sadık niyettir. Bazen maddi
amel, işlenmesi esnasındaki salih niyetten ve Allah'ın rızası u hedeflemekten
dolayı, ibadet mizanında ruhi amellerden daha ağır gelebilir. Diğer bir
deyişle, sadece Allah rızası için olan maddi amel, Müslümanı ruhi yücelik
mertebelerine yükseltir ve Allah'a derecelerce yaklaştırır. Öyle ki bazen,
ibadetlerin edasıyla elde edilen dereceler, yanında küçük kalır. Bu, her işte
Allah'ın razısını gözetmek ve halis niyetin bir neticesidir.
Durum bu olduğuna
göre, Müslümanın saadeti be helal yoldan cinsel zevki yaşaması, mizanda hasenat
kefesinin ağır basmasına katkı sağlayabilir. Yani bu da, salih ameller de
ibadetlerle aynı kefeye konur. Belki ağırlıkları farklı olabilir. Müslüman,
din sahibi bir hanım seçmekle başlayıp, hanımına iltifat etmesine, onunla
oynaşmasına ve cinsel ilişkide bulunmasına varıncaya kadar, helalini ve her
adımında sünnete uygunluğu gözetir. Müslümanın Allah rızası için yaptığı
işlerin sevabını takdir eden Allahu Teala'dır ve amellerin ağırlıklarını da
yalnızca O bilebilir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ne güzel buyurmuşlardır:
Sa'd bin Ebi Vakkas
(r.a.)'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Senin harcadığın her
nafaka sadakadır. Hanımının ağzına uzattığın bir lokma bile..."[719]
Hafız İbn Hacer şöyle
demiştir: "Çünkü mubahta Allah nzası kasdolu-nursa, o da taat olmuş olur.
En basit bir dünyevi işle buna dikkat çekmiştir. Bu da, hanımın ağzına bir
lokma uzatmaktır. Bu durum genellikle oynaşma ve şakalaşma esnasında olabilir.
Bununla birlikte, eğer bu işte sahih bir kasıt varsa kul bundan dolayı ecir
alır. Öyleyse bundan daha üstün işlerin mükafatını düşünmek gerekir."[720]
Ebu Zerr (r.a.)'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden birinizin evlenmesi de
sadakadır'. Dediler ki: 'Ya Rasulullah (s.a.v.), birimiz şehvetini tatmin
ettiğinde bundan da ecir alıyor; nasıl olur?' Buyurdular ki: 'Görmez misiniz,
eğer şehvetini haramdan giderseydi günahı olmayacak mıydı? Aynı şekilde,
helalden giderince de ecir alır."[721]
Sonra, bir Müslüman
cinsel zevkini helal yoldan tatmin eder ve bu nimetlerden dolayı Allah'a
şükrederse; Allahu Teala, nimete şükründen dolayı onu mükâfatlandırır. Bir
Müslüman da cinsel zevkten mahrum kalırsa, mesela evlenmekten aciz kalırsa ve
Allah'ın kazasına ve kaderine sabrederse; Allah onu da kaza ve kaderine rıza
gösterildiğinden dolayı mükâfatlandırır.
Suheyb (r.a.)'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Mü'mi-nin işi ne lıoştur!
Bütün işi hayırdır. Mü'minlerden başkasının durumu böyle
değildir. Bolluk
içerisinde bulunursa şükreden; bu kendisi için hayırlıdır. Darlık isabet ederse
sabreder; bu da kendisi için hayırlıdır."[722]
Evlilik -gayeleri,
hükümleri ve adablanyla- İslami cinsel kültüre giriştir. Bu sebeple değerli
okuyucuyu evlilik meselelerini gözden geçirmek için bu kitabın beşinci bölümüne
havale ediyoruz. Sözkonusu bölümde bu meseleler detaylıca anlatılıyor. Biz
burada cinsel kültür konusuna bir giriş olarak evliliğin fazileti ile ilgili
değerli alimin sözlerini aktarmakla yetiniyoruz:
İmam Ebu Hamid Gazâlî
diyor ki:
"Nikâh, dini
korur, şeytanı yener. Allah'ın düşmanı şeytana karşı en sağlam siperdir. Neslin
çokluğu, Rasulullah'ın diğer peygamberlere karşı iftihar vesilesidir. Bunun
için onun sebeplerini araştırmaya, sünnet ve adabını korumaya, maksat ve
gayelerini açıklamaya uygun daha ne olabilir?"
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İçinizden
bekarları evlendirin." (Nur, 32). Bu, bir emirdir. Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kocalarına geri
dönerlereevlenmeferineengel olmayın." (Bâara, 233.
Bu da, evlenmeye engel
olmamak için bir nehiydir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle nehyediyor: Sünnetimden
yüz çeviren benden değildir.[723]
"Evlenmek benim sünnetimdir. Beni sevenler sünnetimi yerine getirsinler."[724]
Ömer(r.a.)'dan:
"İnsanı nikâhtan ancak, acizlik ve facirlik alıkoyar."
İbn Abbas'tan:
"Kişinin ibadeti, ancak evlilikle tamamlanır." Sahabeden biri,
kendisini Rasulullah'ın hizmetine adamıştı. Daima onun yanında bulunurdu.
Rasulullah (s.a.v.) bir gün: 'Niçin evlenmiyorsun?' diye sordu. Sahabe: 'Hem
hizmetinizden ayrılmak istemem, hem de fakirim; hiç bir şeyim yok, nasıl
evleneyim?' dedi. Rasulullah sustu. Bir süre sonra aynı soruyu tekrarladı;
sahabe aynı şekilde cevap verdi. Fakat sonra kendi kendine: Rasulullah'ın bunu
tekrarlamasında bir hikmet var. O dünya ve ahiretim için [725]hayırlı
olanı bilir, eğer üçüncü kez bana aynı teklifte bulunursa artık evleneceğim'
diye düşündü. Yine üçüncü kez Rasulullah: 'Niçin evlenmiyorsun, evlensene?'
deyince adam diyor ki: 'Evlendir beni, ya Rasulullah', dedi. Rasulullah: 'Falan
kişilere git ve onlara Rasulullah kızlarınızdan biriyle beni evlendirmenizi
emrediyor de1, buyurdu. Bunun üzerine 'Bende bir şey yok nasıl evlenebilirim,
ya Rasulullah?1 dedim. Rasulullah (s.a.v.) ashaba: 'Bu kardeşinize bir kaç
çekirdek ağırlığında altın toplayın' dedi. Sahabe hemen bir miktar altın
topladı ve o aileye götürerek onu evlendirdiler. Rasulullah (s.a.v.): 'Haydi
bir velime ver bakalım' buyurdu. Yine ashab aralarında bir koyun temin edip
kendisine verdiler. Adam da bir velime verdi."
Nikâh, peygamberlerin
sünnetlerinden olan eski bir sünnettir, nikâhta beş fayda vardır: 1- Evlat
yetiştirmek, 2- Şehveti gidermek. 3- Ev idare etmek. 4- Nesli çoğaltmak. 5-
Nefis mücahedesi yapmak.
Birinci Faide: Evlat
yetiştirmek. Asıl fayda budur. Evlenmek bunun içindir. Çünkü gaye, nesli
yaşatmak ve alemi insanoğlundan boş bırakmamaktır. Şehvet, bunun için
yaratılmıştır...
Evlat yetiştirmekte
dört yönden Allah'a yakınlık vardır.
Birinci vecih: Bu en
hassas yöndür. Allahu Teala'nın hikmetlerini ve sanatının inceliklerini
düşünebilen akıl sahipleri için en önemli fayda da budur. Allahu Teala erkek
ve dişiyi yarattı. Erkeğin beline meniyi yerleştirdi, bu meninin huselere inip
oradan dışarı çıkması içinde yol yarattı. Kadında da meninin yerleşeceği rahmi
yarattı; her birine de bir icraat için şehvet ve hevesi verdi. İşte bu alet ve
işleri, lisan-ı halleri ile bunları yaratan yaratıcılarının muradını açıkça
ifade etmekte ve akıl sahiplerine bunların hikmet ve sebebini
haykırmaktadırlar.
İkinci vecih:
Evlenmek, Rasulullah'ın sevdiği yolda yürümektir. Bu da Rasulullah'ın açıkça
ifade ettikleri: 'Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin, şüphesiz ben sizin
çokluğunuzla öğünürün[726]"b
sözlerinden anlaşılır.
Üçüncü vecih:
Ölümünden sonra kendisi için dua edecek hayırlı bir evlat bırakmaktır. Nitekim
hadiste: "Ademoğlu Öldüğü zaman amel defteri dü-rülür. Ancak üç şeyden
dolayı ona sevap yazılır. Onlardan birisi de salih evlattır."[727]...
İyi olsun, kötü olsun müslüman bir çocuğun, mü'min olan anne ve babasına duası
makbuldür. Anne-baba, evladının duasından ve diğer iyiliklerinden faydalanır.
Çünkü evlat, kendi kazancıdır. Fakat isyanından sorulmaz. Çünkü "kimse
kimsenin günahını yüklenemez" buyurulmuştur.
Dördüncü vecih:
Çocuğun ondan önce ölüp ona şefaatçi olması. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor: "Müslümanlardan birinin üç çocuğu ölsün de cehenneme girsin
olamaz. Yalnız yemini bozmayacak kadarı müstesna."[728]
Cabir'den Mahmud bin
Esed yoluyla Ahmed'in rivayetinde "Biz: Ya Rasulullah iki çocuğu ölürse?
dedik. O da: 'İki çocuğu da ölse' buyurdu. Mahmud diyor ki: Cabir'e: 'Şayet
biri ölürse deseydiniz Rasulullah da 'biri de ölse' buyurdu. O da: 'Allah'a
yemin olsun ki ben de öyle zannediyorum' dedi."[729]
"Onların (ölen)
küçükleri cennetin kurtlandır. Birisi babasına -yahut anne babasına rastlar da,
benim şu senin elbisenin kenarından tuttuğum gibi elbisesinden tutar- yahut
elinden bir daha kendisini Allah babasıyla birlikte cennete koyuncaya kadar
bırakmaz, buyurdu."[730]
İkinci faide: Şehveti
kırarak şeytandan korunmak, gözünü ve kendini haramdan sakınmadır. Rasulullah
(s.a.v.)'in şu hadisi buna işaret ediyor: "Evlenen dininin yarısını
muhafaza altına almıştır. Diğer yarısı için de Allah'tan korksun."[731]Yine
"Evlenin! Evlenmeyenler oruç tutsun. Çünkü oruçta şehveti kıran bir his
vardır" hadisi de buna işarettir.[732]
Ömrüme yemin ederim
ki, şehvette başka hikmet de vardır... O hikmet, Cennetin zevkini
hatırlatmaktır. Çünkü bilinmeyen ve zevkine varılmayan bir lezzeti teşvikte bir
fayda yoktur. Dünya zevklerinin faydalarından biri de bu zevklerin daha
üstününün cennette devamlı şekilde verileceğini bildirmekle insanı, Cennete
girmek istemesi için gerekli taat ve ibadete teşviktir. Erkeklerin şehvet
sıkıntılarını gidermesi bakımından evlenmenin dindeki yeri önemlidir. Çünkü,
takva kuvvetiyle gemlenemiyen galeyana gelmiş bir şehvet, insanı fuhşa
sürükler... Kendini tamamen takvaya bağlayan kimseler ise, takva sayesinde
gözünü haramdan çekip, edep yerini fuhuştan korur. Kalbini vesvese ve bu
husustaki düşüncelerden korumak ise, kendi iradesinde değildir... Bu, umumi
bir ibtila ve imtihandır. Bundan az kimseler kurtulabilir... Hakikate kadınlar
hem nafaka ve hem de kalp temizliğine vesiledir. Bunun için Rasulullah
(s.a.v.): " Kadın görmekle şehveti uyanan bir kimse, hemen ailesiyle
münasebette bulunsun" buyurdu. Çünkü böyle yapmak nefsin vesvesesini
giderir.
Üçüncü faide: Bakmak,
oturmak, oynamak ve şakalaşmak eğlenmek, kalb huzurunu sağlamak ve ibadeti
onunla kuvvetlendirmektir. İnsanın pek çok sıkıntıları olduğu için, daima huzur
ve zevkle ibadete devam edemez. Yaradılış itibariyle böyledir. Eğer arzularının
zıddına olarak ibadete devama zorlanırsa da yapmamakta ısrar eder. Ancak
arasıra zevkini okşayan şeylerle dinlendiği zaman yeniden kuvvetlenir ve
hevesle ibadete yönelir.
İşte kadınla
ilgilenmek, sıkıntıyı giderir kalbi rahatlatır. Müttakilerin de bazı mubah olan
şeylerle rahatlamaları gerekir. Bunun için Allahu Teala:
"Onunla sükûn
bulması için" buyuruyor. (Araf, 189).
Ali (r.a.) da:
"Zaman zaman gönlünüzü dinlendirin. Çünkü, yorulduğu zaman körleşir"
buyurmuştur.
Dördüncü faide: Kalbi
ev düzenleme işlerinden boşaltmaktır... Saliha bir kadın bu bakımdan ev
işlerinde dine yardımcıdır. Bu işlerin bozulup, muntazam bir şekilde yürümemesi
insanın huzurunu kaçırır ve geçimi zorlaştırır. Bunun için Ebu Süleyman Daranı:
"İyi bir kadın, dünya metaı değil, ahiret saadetidir. Çünkü erkeğin,
şehevi hissini tatmin etmek ve ev işlerini düzenlemekle, onun huzur içinde hem
diğer işlerini, hem de Allah'a karşı kulluk ve ibadetini yapabilmesini te'min
eder" demiştir.
Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor: "Sizler şükreden kalbe, zikreden lisana ve ahiret
hususunda sizlere yardımcı olacak saliha mü'min bir kadına sahip olmağa
çalışın."[733]'[734]
Saliha kadın ile zikri ve şükrü nasıl birleştirdiğine dikkat et.
Beşinci faide: Nefis
mücahedesi yapmak. Velilik vazifesini yerine getirmek, aile hakkına riayet
etmek... Dini konularda onları eğitmek, helalinden geçimlerini temin için
çalışmak ve evlat terbiyesine dikkat etmek suretiyle nefis mücahedesi ve
terbiyesidir. Bütün bunlar büyük fazileti olan işlerdir. Aile ve evlad kişinin
haklarına riâyet edeceği kimselerdir. Hakka riayetin fazileti büyüktür. Hem
kendisini düzeltmekle uğraşandan daha hayırlıdır. Aile ve çocukları uğruna
zahmet çeken, Allah rızası için cihad eden gibidir... Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor: "Kişinin aile fertlerine infak ettiği, sadakadır. Kişi
ailesinin ağzına koyduğu lokmadan ecir alır."[735] İbn
Mübarek bir savaşta arkadaşlarına: 'Bundan daha faziletli bir amel bilir
misiniz?' diye sordu. Onlar: 'Bilmeyiz', dediler. Mübarek: 'Ben bilirim', dedi.
Onlar: 'Nedir?' dediler. O: 'Ailesi kalabalık olan fakir bir kimse gece uyanır
ve açılmış olan çocuklarını örter. Onun bu hareketi bizim bu gazamızdan daha
faziletlidir[736]
Evlilik fıtrat
sünnetidir: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Allah, size
kendi nefislerinizden eşler yaram ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar
yarattı..." {\ahl. 72).
Evlilik, Nebiler ve
Rasıdlerin sünnetidir: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"'Andnlsun. biz
senden tince de elciler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik...' (Rad.
38).
Kitab'm âyetlerini
aktardığımızda. Ne'ni ve Rasullerin birçok kıssasında bu sünneti görürüz.
Fakat Nebi ve Rasulîerin hayatındaki bu mazi sünnete rağmen -ki onlar
insanların en tahir olanlarıdır- yahudılcr evlilik meseleleri ve cinsel zevk
konusunda aşın gitmeye jönelmişlerdir. Ruhbanlığı ortaya atarak bunu Allah'ın
rızasına erişmek için en yüce yolda şu âyeti indirmiştir:
Si'un; bunluım
peşinden arû ardd elçilerimi/, grnderdik. Meryem Oî.riü hâ\\ da onların ardına
kattık; ona" İııeil t \eruik \e una uyaniann kalble-rinc jerkjî \e
nıeihuiîieî kouLik. İcadı.ilikleri runbatilığs. bi/ onlara yazma-iTü^iık,
yalnız Allııh'm ;ı;:aM,ıt k.t/ıınma/ için kendiliklerinden uyguladılar ama.ma
gereği gibi de onlarda?, ijran edenleıe nıüküfaîlanni verdik. Fakat onlardan
birçoğu yoldan çıkmıştır.' (Hadid, 27).
Lvlılik, Peygamberimiz
Muhammed {s.a.v.)'in sünnetidir:
Muhammed (s.a.v.)
bülün nebi ve rasullerin şeriatlarını sona erdirmek, güzel ahlâkı tamamlamak,
fıtrat sünnetini ve rasullerin sünnetini sağlam bir bağla kuşatmak için
gelmiştir. Böylece bu mesele, evliliğe çağrı \c teşvikle başlamıştır:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Şayet öksüz
(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine
getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helal olan (başka) kadınlardan, ikişer,
üçer, dörder alın. O kadınlar arasında da adalet yapamayacağınızdan
korkarsanız bir tane alın." ( Nisa, 3).
Abdullah b.
Mes'ud'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu: 'Ey gençler
topluluğu! Evliliğe kim güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü evlilik gözü
çevirici, ferci koruyucudur. Kim de buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü
oruç şehveti gidericidir."[737]
Rasulullah (s.a.v.)
ashabından bazılarının aşırı gittiklerini görünce onları uyardı ve korkuttu.
Enes b. Malik
(r.a.)'dan rivayetle: "Üç kişi Rasulullah (s.a.v.)'m ibadetini sormak
üzere Peygamber'in kadınlarının evlerine gelmişlerdi. Bunlara Peygamber'in
ibadeti haber verilince güya azımsayarak: 'Biz nerede, Rasulullah nerede?
Muhakkak ki Allah, Peygamber'inin geçmiş ve gelecek günahlarını atfetmiştir,11
dediler. Bunun üzerine onlardan birisi: 'Ben geceleri daima namaz kılacağım' dedi.
Bir diğeri: 'Ben her zaman oruç tutacağım1, dedi. Diğeri de: 'Ben de
kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim', dedi. Nihayet Rasulullah
(s.a.v.) onların yanına gelerek: 'Siz, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil
mi?' Şunu biliniz ki: 'Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve korun anın
izim. Bununla beraber bazen oruç tutarım bazen iftar ederim, (gecenin bir
kısmında) namaz kılarım uyurum da. Kadınlarla da evlenirim. Her kim benim bu
yolumdan yüz çevirirse, benden değildir', buyurdu."[738]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste geçen sünnetten maksat yoldur. Yani kim benim yolumu bırakır
da başka yol edinirse benden değildir. Bununla yol edinirse benden değildir.
Bununla ruhbanlık yoluna işaret etmiştir. 'Benden değildir1 sözünden maksat,
benim yolum üzere değildir."[739]
Sa'd b. Ebi
Vakkas'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Osman b. Mez'un kadınlardan uzletini
(evlenmekten çekinmesini) nehyetti. Eğer Peygamber, onun uzletine izin
verseydi biz hadımlaşırdık."[740]
Hadiste geçen
"tebettül" evlilikten koparak ibadete kendisini verme anlamına
gelir. Rasulullah (s.a.v.) gençleri evlilik sünnetini yerine getirmeleri için
çaba sarfetmeye teşvik etmek istemiştir. Ve bu çabalarının boşa gitmeyeceğini
müjdelemiştir.
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Üç kimseye yardım etmek Allah
üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad edene, serbest bırakılması için
efendisiyle yazışman bulunan köleye ve korunmak için evlenene."[741]
Hadisi şerif üzerinde
durup düşündüğümüz zaman zikredilen üç kişi-ninde eşit mertebede olduğunu
görürüz. Hepsine de yardım etmesi Allah üzerine bir haktır. Birincisi, Allah'ın
dininin yücelmesi yolunda çalışıyor. İkincisi, özgürlüğüne kavuşmak için
üçüncüsü de, helal yoldan zevk almak yolunda çalışıyor. Birincisi nass gereği
Allah yolunda olduğu gibi ikinci ve üçüncü de şeriatın gayesi gereğince Allah
yolundadır. Birincisi şahsiyetinin kemâlini, diğerleri de ahlâkının kemalini
düşünüyor.
Bu metod üzere İslam,
evlilik dayanaklarını tesbit edegelmiştir. Evlilik sayesinde kadınla erkek arasındaki
fıtri meyil, sağlam toplumsal bağla kuşatılır. Evliliğin insanlar arasında
saygı ve değeri vardır. Hatta insanlar onunla mesrur ve hoşnut olurlar. Onu
ender törenlerle kutlarlar, onunla eşler, eşlerle beraber yakınlar ve
arkadaşlar mutlu olurlar. Bu da evlilik akdine çeşitli kutlama ve ikramda
bulunma adı altında önem veren Allah'ın şeriatına boyun eğmekledir. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Nikâhı şenlendirin ve duyurun."[742]
Başka bir hadiste: "Helal ile haram arasım def ve sesle de olsa ayırın.
"[743] Evlilik akdi namusların
kutsallığını lüzumsuzluk ve aşırılıklara karşı koruma ve gözetme sorumluluğunu
getirir. Sonra evlilik akdini, kadın ve erkek tarafından uyulması zorunlu olan
şeyleri takib eder. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlar sizden sağlam
söz almışlardır." (Nisa, 21).
Sonra bu toplumsal bağ
eşler arasında hayat boyunca devam edecek bağı gerçekleştirir. Bu sadece bir
saat ya da birkaç saatlik zevk değildir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"ChlarsiziniçBibirelbisedir,
siz de cnlar için bir ebiseniz." (Bıkara, \%}.
"Huzur bulsun
diye ondan eşini var etti." (Araf, 189). "Aranızda sevgi ve şefkat
kıldı." (Rum, 21).
İşte böylece evlilik
fıtrat sünneti. Rasullerin sünneti, Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'ın sünneti
ve toplumsal çerçevedir... [744]
(Bu kıyamet gününde de
mü'minlere hastır)
Cinsel zevki meşru
kılan ve onu dünya hayatının zineti ve güzelliğinden biri yapan îslam, salih
mü'minlere bu güzelliklerin hepisinin kıyamet gününde kendilerine ait olacağını
vadetmişttr. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"De ki: Allah'ın,
kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıklan kim haram etti?" De ki:
"O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız
onlarındır." İşte biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
(Araf, 32)
"Canlarının
çektiği (nimetler) içinde sürekli kalırlar." (Enbiya, 102).
"Orada size
canlarınızın çektiği her şey var. Orada size istediğiniz her şey var."
"Oradacanların
çektği, gözlerin hoşlandığı herşeyvar!..."(Zuhruf,71) Allahu Teala şöyle
buyuruyor;
"Ey kullarım,
bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Onlar, âyetlerimize inanmış ve
müslüman olmuş (kullarım) idiler. Haydi siz cennete girin. Siz ve eşleriniz
ağırlanıp sevindirileceksiniz." (Zuhruf, 68-69-70).
"O gün cennet
halkı, bir iş İçinde eğlenirler. Kendileri ve eşleri, gölgelerde koltuklara
yaslanmışlardır."(Yasin, 55-56).
"İnanıp yararlı
iş yapanlarla, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu
müjdele! Onlardaki herhangi bir bir meyveden rıziklandınldıkça: 'Bu, daha
öncede rızıklandırıldığımız şeydir, derler. Onlara, o (dedikleri)ne benzer
verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır ve onlar orada ebedi
kalacaklardır." (Bakara, 25).
"De ki:
'Bunlardan daha iyisini size söyleyeyim mi? Korunanlar için Rableri katında
altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz
eşler ve Allah'ın nzası vardır.' Allah, kullan görür." (Aİ-u İmran, 15).
"İnanıp iyi
şeyler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada
sürekli kalacaklardır. Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları
eşsiz bir gölgeye sokacağız." (Nisa, 57).
"Korunanlar (ise)
güvenli bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme başlarında. İnce ipekten ve parlak
atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar. Aynca onları, iri gözlü
hurilerle de evlendirmişizdir." (Duhan, 51-54).
"Korunanlar da
cennetlerde, nimet içindedirler. Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa
sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur. Yaptıklarınıza
karşılık afiyetle yiyen, için; sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak.
Onları, İri gözlü hurilerle evlendirmişizdir." (Tur, 17-20).
"Onlar için
bilinen bir nzık vardır: (Türlü türlü) meyveler. Ve onlar ağırlanırlar. Nimet
cennetlerinde. Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar, önlerinde akan
kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Berrak, içenlere lezzet veren
bir içki. Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar. Yanlarında da,
yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır. Saklı yumurta gibi
bembeyaz eşler." (Saffat, 41-49).
"Bu bir
hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır: Kapıları kendilerine
açılmış Adn cennetleri. Orada (koltuklara) yaslanarak birçok meyva ve içki
isterler. Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle)
yaşıt dilberler vardır." (Sad, 49-52)
"(Orada) astarlan
kalın atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetinde devşirmesi yakındır. Şimdi
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Onlarda bakışları kısa (yalnız
kocalarına bakan) öyle dilberler de var ki, bunlardan önce onları ne insan, ne
de cin kanatmamıştır. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Sanki
onlara, yakut ve mercandırlar!" (Rahman, 54-58)
"Onlarda da iyi
huylu, güzel kadınlar var. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
Çadırlara kapanmış (gün yüzü görmemiş) huriler. Şimdi Rabbinizin hangi
nimetlerini yalanlıyorsunuz? Bunlardan önce onları ne İnsan, ne de cin
kanatlamamıştır." (Rahman, 70-74)
"İri gözlü
huriler, saklı inciler gibi; yaptıklarına karşılık olarak (o mü'minlere
bahşedilmiştir.)" (Vakıa, 22-23-24)
"Biz (oradaki)
kadınları da yeniden bir güzel inşa etmişiz. Onları bakireler yapmışızdır. Hep
yaştsevgililer. Sağın adamları için."(Vakıa, 35- 38)
"Takva sahipleri
için de mükâfat vardır. Bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt
kızlar." (Nebe, 31-32-33)
Aralarında cinsel zevk
nimetininde bulunduğu üstün cennet nimetleri ni mü'minlere müjdeleyen nice
hadisi şerifler vardır. Biz bunlardan bir kaçını zikretmekle yetineceğiz:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Cennete girecek ilk zümrenin
suretleri Bedir gecesindeki ay gibi olacaktır. Orada tü-kürmeyecekler, burun
atmayacaklar ve abdest bozmayacaklardır. Kapları ve tarakları altınla gümüşten,
buhurdanlıkları öd ağacından olacaktır. Terleri misktir. Her birine iki zevce
verilecektir ki, güzellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir.
Aralarında anlaşmamazlık ve küsüşme olmayacaktır. Kalbleri bir kalb olacak,
sabah-akşam Allah'a tesbihde bulunacaklardır.[745]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allahu Teala: Ben salih
kullanma -size Allah'ın bildirdikleri bir tarafa- zahru ahiret olmak üzere
hiçbir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler
hazırladım', buyuruyor. Sonra 'Hiçbir nefis onlar için saklanan sürür veren
şeyleri bilmez' âyetini okudu."[746]
Abdullah b. Kass'dan,
o da babaandan rivayetle Rasulullah şöyle buyurmuşlardır: Çadır bir incidir.
Uzunluğu semaya doğru atılmış mildir. Onun her köşesinde mü'minler için bir
aile vardır. Onları başkaları göremezler"[747]
Enes b. Malik'ten:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Hakikaten cennete bir çarşı
vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgarı eserek yüzlerine ve
elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin
yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine:
'Vallahi bizden artmış', derler. Onlar da: 'Vallahi sizin dahi bizim arkamıdan
güzellik ve cemaliniz artmış', derler."[748]
Enes (r.a.)'dan:
"Harise'nin annesi Rasulullah'a geldi. Harise Bedir günü kemden geldiği
belli olmayan bir okla ölmüştür. Harise'nin annesi: 'Ey Allah'ın Rasulü,
Harise'nin kalbimdeki yerini biliyorsun. Eğer o cenneteyse ağlamayayım. Yoksa
ne yapacağımı göreceksin, dedi. Bunun üzerine Rasulullah ona: 'Çok iyi
söyledin. O sadece bir cennette midir? Onun için birçok cennet vardır. O,
Firdevsu'l-a'la'dadır', dedi. Sonra Rasulullah şöyle buyurdu: 'Allah yolunda
her gidiş-geliş dünya ve dünya içinde bulunanlardan daha hayırlıdır. Eğer
cennet kadınlarından biri dünyaya çıksaydı dünya ve onun arasında bulunanlar
parlatır ve kokuyla doldururdu. O kadının örtüsü dünya ve onun içinde
bulunanlardan daha hayırlıdır."[749]
(Çocuklarını cinsel
işlerde yönlendirmek)
Doğru kültürle
kültürlenmelerine yardımca olması için cinsel terbiye alanında bazı ilmi
kitapları gözden geçirmeye Önem vermenin gerekliliği. Tıp, psikoloji ve toplum
bilimle ilgili verileri toplayan bazı sempozyumlara katınılması iyi olur.
Kapalı bırakma ve ağzı
kapama doğruyu bulmayı sağlamaz. Aksine bu kapıyı güvenilmeyen kaynaklardan
yanlış ve maksatlı bilgilere sonuna kadar açmaktır.
Cinsellikle ilgisi
olan zaruri bilgileri sunma. Fakat bu uygun miktarda ve uygun zamanda sunulmalı.
Çocuğun avret
mahallini açması ya da çocuğun cinsel uzuvlarına dokunması ve oynaması
durumunda anne-babanın tutumu. -Gerek erkek gerekse kız olsun- birbirlerine
karşılıklı dokunabilirler:
Çocuk bunu ya gelişi
güzel yapar ya da bedeninin tamamını veya bir kısmını açarak yapar. Burada
yemek adabı ya da konuşma adabının tevcih edildiği gibi yumuşak bir şekilde
aşın gidilmeksizin uyarılır. Bu durumda çocuk, kötü bir iş yaptığını hisseder.
En iyi olan ise çocuğu güzel bir biçimde başka bir işe yöneltme (daha hafif bir
iş ya da güzel bir oyun).
Buluğ merhalesinde
bazı zaruri bilgilerin verilmesi gerekir. Bu bilgileri açıklamak için uygun
fırsatları yakalamak güzel olur...
Buluğdan sonraki
merhalede (ki bunun bazılan murahaka dönemi diye isimlendiriyor) olan ve güzel
bir biçimde yetişmeleri ve buluğdan sonraki merhalede rahatlıkla kendilerini
ifade etmeleri için anne-babanm uygun ortamı hazırlamalan gerekir.
Edepli aile ortamı
içerisinde, karşı cinsle ciddi ve sınırlı karşılaşma fırsatı tanıma. Böylece
gerek genç kız, gerekse genç erkek bir ihtiyaç durumunda birbirleriyle
karşılaşmalannda herhangi bir etkileşim olmadan bu alışılan bir durum olur.
Spor, sanat, kültür ve
sosyal faaliyetler fırsatı tanıma. Bu çoğu zaman cinsel etkinin baskısını
giderir.
Anne-babanın -ya da
birinin- nafile oruç tutmalarıyla birlikte ergenlik çağına giren çocuğun oruca
teşvik edilmesi. Şüphesiz ki bu cinsel etkinin baskısını hafifletir.
Çocuğun kendi yaşında
ya da kendisinden ne çok büyük, ne de çok küçük olmayan kız arkadaşıyla oynama
fırsatını kolaylaştırma. Burada cinselliğin kendisini göstermemesi için
oldukça dikkat etmek gerekir.
İhtilam olma çağına
geldiğinde "yataklarını ayırın" hadisi şerifini tatbik etme:
Kızlara bir yatak
odası, oğlanlara bir yatak odası. Bu olmazsa her birine ayrı ayrı bir yatak
verme.
Oğlan çocuğuyla kız
çocuğunun arasını bir örtüyle ayırma. (Tabii, ikisinin de bir yatakta yatmaları
halinde.)
Çocukların
hizmetçilerle gizli konuşmamaları ve onlarla başbaşa kalmamaları için güveni
sağlama. Yine çocukların gerek kendilerinden çok büyük gerekse çok küçük olan
akraba ve komşularla başbaşa kalmamaları için güveni sağlama.
Erkek çocukların
babayla, kız çocuklarının anneyle aralarında güvenilir bağın olması... Bu bağ
sürekli karşılıklı anlayışa, görüş alış-verişinde bulunmaya, karşılaştıkları
toplumsal ve cinsel sorunlara, sorularına yardımcı olan fikri ve piskolojik
bağdır.
Baba, çocuğuna okuduğu
ya da dinlettiği hikâyeler esnasında zati lezzet (yani elle istimna yapma ya
da gizli sırlar diye isimlendirilen şeyler) konusuna değinmeli. Şeriat ve tıp
bilginleri itidalli olmak şartıyla bunun ancak zaruri durumlarda
yapılabileceği görüşündedirler. Aksi takdirde zihinsel, piskolojik ve fiziki
hastalıklara neden olacağını belirtmişlerdir. [750]
Birinci olarak:
Günümüzdeki haya anlayış bakış HAYA
AHLÂKIN müslümanı cinsel meselelerle ilgili herhangi bir söze dalmayı
engellediği konusunda yanlış bir düşünceyi miras aldık. Gerek ihtiyaç
duyduğumuzda soru sorma, gerek bizden istenildiğinde cevap verme, gerekse
önemli ve ciddi tartışmalara katılım olsun bu alandaki herhangi bir meseleyle
karşılaştığımızda kaçınmamız gerektiğine dair terbiye gördük. Cinsellik ve
onunla yakından-uzaktan alakalı olan herşey -bu yanlış düşünce çerjçevesinde-
kapalı bir perde olup bunu yüzsüzler ya da soytarılar veyahutta ahlâktan mahrum
olan sıradan insanlardan başkası yırtamaz. Düzgün ve ahlâklılara gelince,
onların durumu oldukça gariptir. Ciddi ve münasip bir şekilde içinde cinsellik
kokusu bulunan bir konuşma geçse, utançtan yüzlerinin kızardığını, dilinin
tutulduğunu ve sanki bir çıkmaza girdiklerini görürsün. Belki de uzağa kaçmaya
yellenirler. Büyüklerden biri (baba ya da öğretmen) cinsel meseleler konusunda
nasihat etmek gayesiyle bir söz açma cesaretinde bulunsa, dinleyicilerin bunu
canı sıkılarak karşıladıklarını ve kendi kendilerine: Keşke sussa, dediklerini
görürsün. Belki de uzaklaşırlar ya da sözü başka yöne çevirmeye yellenirler.
Dinlemek zorunda kalırlarsa da yüzleri ekşimeye başlar ve sanki kulakları ve
nefisleri bu tür ağır sözü dinlemeye tahammül edemez. Zaruretten ötürü
konuşulması gereken bir mesele olduğunda kapalı yerlerde konuşulur. Sanki onlar
insanların göz ve kulaklarından gizlenmesi gereken kötü ve çirkin bir durum
görüşüyorlar. Sonra bu tür konuşmalar için uzun bir hazırlık yapılır sonra da
son derece sıkıntı ve utanma içerisinde konuya girilir. Cinsellikle ilgili bir
mesele olduğunda genç kız ve genç erkek bunu babası ve annesiyle ya da müderris
ve müderri-sesiyle görüşmez. Aksine arkadaşları ve hizmetçilerle görüşürler.
Bunun
sebebi ise o
büyüklerin kendileriyle çocukların, öğrencilerin arasına koydukları
engellerdir. Bu engelleri dolaylı bir şekilde cinsellikle ilgili her türlü
meseleye uzun yıllar boyunca sessiz kalarak koymuşlardır...
. Konuyu özetlersek
aşın olan hayayı nefisten başka bir şey koymamıştır. Bizden böyle bir haya
gelişmiş ve yerleşmiştir. Öyle ki bunu çözmeye kalktığımızda çözümüne karşı
direnilmiştir. Böylesi bir haya Allah'ın indirdiğinden hiçbir dayanağı
bulunmayan asılsız gelenek ve evhamın bir neticesidir. Fakat biz bunu nesilden
nesile miras aldık. Biz buna Allah'tan gelen din çibi sarılıyoruz. Nefsimizi
üzerine aşırı gittiğimizi, nevamıza uyduğumuzu ve hakim olan Allah'ın şeriatına
Peygamberin sünnetine ve temiz olan sahabelerin siyretine muhalefet ettiğimizi
düşünmedir.
ikinci olarak: Kitap
ve Sünnete göre düzgün olan haya Hayanın anlamım kuşatan büyük bir hatanın
varlığına inanıyoruz. -Allah'tan yardım dileyerek- gerek erkek gerekse kadın
olsun her birinin hayatında önemli bir yönü olan dini öğretilerinin bilgisiyle
müslümanın araşma korkunç engel koyan bu hatanın giderilmesine çalışıyoruz. Bu
yön, tenasül uzuvları ya da cinsel faydalanma ile ilgili olan herşeyi içeriyor.
Gerçekten Rasulullah (s.a.v.)'den haya konusunu yücelten bir çok hadis varid
olmuştur:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: İman atmış küsur şubedir. Haya
da imandan bir şubedir."[751]
Abdullah bin Amr
(r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) bir adama uğradığında, adam kardeşine
haya hakkında nasihat ediyordu. Bunun üzerine: 'Bırak onu! Zira haya
imandandır1, buyurdu."[752]
Abdullah bin Mes'ud
(r.a.)'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu-> urdular:
"İnsanlara, ilk Peygamberlerden ulaşan söz: 'Utanmadıktan sonra dilediğini
yap' sözüdür."[753]
Inıran bin Husayn
(r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'i îa\ .t hayırdan başka
bir şey getirmez' dedi. Bunun üzerine Buşeyr bin Ka'b: 'Hakikaten, atanmanın
bazısının vakardan, bazısının da sakinlikten olduğu İmcilerde yazılıdır', dedi.
İmran O'na: 'Ben sana Rasulullah (s.a.v.)'in ha*:Ls:ni söylüyorum, sen de kendi
sahifelerinden bahsediyorsun', dedi."[754]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Haya imandan bir şubedir" sözü lugatta, değişme, kırılma,
insanın ayıp saydığı şeylerden utanması... Şeriatta: Kötü (kabih)'den
kaçınmayı, hak sahibinin hakkını yemeyi yasaklayan bir ahlâktır. Bu sebeple
başka bir hadiste: "Hayada hayrın hepsi vardır" buyrulmuş-tur...
Fakat hayanın şeriata uygun olarak kullanılması çalışmaya, ilme ve niyete
bağlıdır. İtaati emrettiği ve masiyete engel olduğu için imandandır. Dolayısıyla,
hak sözü ya da hayır işi engelleyen haya imandan değildir. Çünkü bu ser'i
değildir."[755]
Yine Hafız diyor ki:
"İyad ve diğerleri diyor ki: İçgüdüsel de olsa haya imandan kılınmıştır.
Çünkü şer'i kanunda onun kullanılması kasda, kesbe ve ilme bağlıdır. Hayrın
tamamı, olmasına gelince, o hayırdan başka bir şey getirmez. Bu sebeple umuma
hanıledilmesi müşkile olmuştur. Çünkü bunu yapan kimse münkeri işleyene karşı
kasdederek bazı hakların ihlal olmasına hamledebilir. Cevap olarak şöyle
denilebilir: Bu hadislerde kasdedilen haya şer'i olandır. Hakların ihlal
olmasını doğuran haya şer'ı haya değildir. Aksine acizlik ve
düşüklüktür."[756]
Hafız İbn Hacer ve
Kadı îyad'ın bu açıklamalarını ve düzgün haya ile-sağlıksız haya arasındaki
ayırımlarını iyice düşünmemiz gerekir.
Bu sağlam sözleri
şöyle özetleyebiliriz: Düzgün olan haya, İslam'ın yücelttiği, müslüman erkek
ve kadına emrettiği hayadır. Bu eğri olmayan haya olup kötü fiillerden uzak
durmaya götüren bir ahlâktır. Şer'i anlamına harici evhamlar kesinlikle
bulaşmayan hayadır... Şimdi Enes (r.a.) 'm kızının şer'i haya anlayışı nasıl
düzeltiği bir bakalım.
Sabit el-Bunani'den:
"Enes'in yanında kızı vardı. Enes dedi ki: 'Rasu-lullah'a bir kadın gelip
kendisini teklif ederek: Ey Allah'ın Rasulü, senin bana ihtiyacın var mı?'
dedi. Bunun üzerine Enes'in kızı: 'Ne az hayalı birisiy-miş, ne kötü
davranmış', dedi. Enes: 'O senden daha hayırlı, Peygamberi arzulayarak
kendisini ona teklif etti1, dedi."[757]
Elimizde, hak söz ya
da iyi fiil karşısında, hak söz ve iyi fiil cinsel meselelerle ya da başka
cinsin meseleleriyle ilgili olsa da hayanın bunu nasıl engellemediğini çizen
Kur'an va sünnet birlikte nefiste bir tür gerginliğin oluşması doğrudur. Bu,
övülen bir durum olup çoğu zaman düzgün haya ile beraber olur. [758]
Aişe (r.a.)'dan:
"Esma binti Şakel Peygamber (s.a.v.)'dan nasıl yıkanılacağım sordu.
Rasulullah (s.a.v): 'Sizden biriniz suyunu ve sidresini alır da temizlenir.
Temizliğini de güzel yapar. Sonra suyu başına dökerek başını şiddetle ovalar.
Ta ki saç diplerine kadar ulaşsın. Sonra vücuduna su dökü-nür, sonra üzerine
misk sürülmüş bir bez parçası alarak onunla temizlenir', buyurdular. Esma:
'Onunla nasıl temizlenecek?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Subhanallah!
Onunla temizlenirsin işte', buyurdu. Bunun üzerine Aişe galiba sözünü gizlemek
isteyerek: 'Kanın yerine sürersin', dedi. Esma Peygamber (s.a.v.)'e cünüplükten
nasıl yıkanılacağım da sordu. Peygamber (s.a.v.): 'Su alarak temizlenir ve
güzelce paklanır. Yahut mübalağalı şekilde paklanır. Son onu başına dökerek
başını ovalar, ta ki su saçlarının dibine varsın, sonra üzerine suyu dökünür',
buyurdu. Bunun üzerine Aişe: 'Şu ensar kadınları ne iye kadınlar. Dinlerini
öğrenmek hususunda kendilerine haya mani olmuyor', dedi."[759]
Mü'minlerin annesi
Aişe, ensar kadınlarım haya ile nitelerken doğru söylemiştir. O düzgün haya ki,
onları hak sözden ve iyi fiilden alıkoymamış-tır. O burada ilim taleb etme ve
dini anlama azmindedir.
Fakat müslümanm
kendisinde var olan düzgün hayasına cevap vermesinde bir sakınca yoktur.
Böylece konumla kendisi karşı karşıya gelmez ve maslahatını gerçekleştirecek
başka bir vesileye başvurabilir. İşte değerli sahabelerden biri böyle
yapmıştır:
Ali b. Ebi Talib'den:
"Çok mezili olan bir adamdım. Rasulullah'a sormaktan utandım. (Başka bir
rivayette[760] 'kızının yerine').
Böylece Mikdad b. Esved'e emrettim, o sordu. Rasulullah: 'Abdest gerekir',
buyurdu."[761]
Ebu Davud'un Ali'den
rivayetine göre şöyle demiştir: "Çok olan bir adamdım. Banyo yapa yapa
sırtım yarılmıştı."[762]
'İbni Hıbban'ın Mikdad b. Esved'den ise: "Ali b. Ebi Talib ona
Rasulullah'a, bir adam karısına yaklaşır da meni çıkarsa ne yapar?' diye
sormasını emretti. Benim yanımda onun kızı vardı, ben de sormaya utanıyordum.
Mikdad diyor ki: 'Rasulullah'a sordum1. Bunun üzerine Rasulullah: 'Sizden biri
bunu görürse fercini yıkasın ve namaz için abdest alsın1, buyurdu."
Fethu'l-Bari'den varid
olmuştur; İbni Dakik diyor ki: "Burada meninin çokluğu vücudun sağlıklı
olmasıyla birlikte şehvetin galip gelmesinin bir sonucudur."[763]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste örfen utanılan şeyle karşı karşıya gelmeyi bırakma hususunda
adabı kullanma, evlilik yoluyla olan akrabalara iyi davranma ve kadınla cima ve
benzeri şeylerle ilgili hususları akrabaların huzurunda terketme
sözkonusudur..."[764]
Bazen düzgün haya
sahibi insan, hissettiği gerginliği (hayayı) hafifletmeye başvurabilir. Şöyle
ki yanında cinsel meselelerle ilgili bir söz geçer, o da utanarak haya ettiği
meseleyle ilgili açıkça konuşabilir. İşte bu düzgün davranışla ilgili örnek:
Ümmü Seleme'den:
"Ümmü Seleme Peygamber'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Allah hakdan haya
etmez. İhtilam olduğu zaman kadına da güsul gerekir mi?' diye sordu.
Rasulullah: 'Evet suyu (meniyi) görürse gerekir', buyurdu. Bunun üzerine Ümmü
Seleme: 'Ya Rasulullah, kadın ihtilam olur mu?' dedi. Rasulıilah 'AllaHıayrırn
versin.Ya çocuğu ona necfen benziyor? buyurdu"[765]
Buharı bu hadisi
"İlimde haya babında nakletmiştir. Mucahid diyor ki: Utanan ve kibirlenen
ilim öğrenemez."
Ebu Musa'dan: "Bu
hususta muhacirlerle ensardan bir grup ihtilaf ettiler. Ensar: 'Gusül ancak
defkden yahut meniden dolayı gerekir1, dediler. Muhacirler ise: 'Hayır, cima
olursa gusül gerekir', dediler. Ravi diyor ki: "Ebu Musa şöyle dedi: 'Ben
sizi bu tartışmadan kurtarayım dedim ve kalkarak, Aişe'nin yanına girmek için
izin istedim. Bana izin verildi. Aişe'ye: 'Ey anneciğim, yahut ey mü'minlerin
annesi! Ben sana bir şey sormak istiyorum, ama senden de utanıyorum1, dedim.
Aişe: 'Seni doğuran annene sorabileceğin bir şeyi bana sormaktan utarna; çünkü
ben de senin annenim1, dedi. Ben: 'Gusül neden gerekir?' dedim. Aişe: 'Bilene
rastladın; Rasulullah: 'Erkek kadının dört şubesi arasına oturur da sünnet
mahalli sünnet mahalline dokunursa güsul gerekir, buyurdular', dedi."[766]
Burada kadının cinsel
meseleler konusunda ilim taleb etmesinin haya sahibi erkeğin uzak durması
gereken müstehcenlik kabul edilmesine, erkeğin nasıl önyargılı davrandığına
bir bakalım. Aişe'nin çekinmeden açık ve net olarak ona cevap vermesi, onu
yanlış ön yargıya itmiştir.
Cinsel meselelerle
ilişkili olan iki alan vardır ki düzgün hayanın tamamen sessiz kalmasını
zorunlu kılar:
Birinci alan: Eşlerle
direkt ilgili sırlar. Cinsel meselelerle ilgili adab konusunu işlerken, bu
sırları açığa çıkarmanın yasak olduğunun delilleri nakledilecektir. (Beşinci
bölüme bkz.)
İkinci alan: Cinsel
zevkle ilgili meselelerle vakit geçirme, eğlenme, fıkralar, hikâyeler anlatma.
Bu alan, özellikle evli olmayanların yanında şehveti körüklemesinin yamsıra,
korunma ve iffet elbisesini çıkararak kişiyi küçültür.
Üçüncü olarak: Meşru
cinsel kültürü vermede ya da taleb etmede utanma olmaz:
Allahu Teala'nın
Kur'an-ı Kerim'de cinsel meseleler konusunda birçok hüküm indirdiğini
hatırımızda tutmamız gerekir. Bunların bazılarını biraz sonra aktaracağız. Bu
deliller içerisinde cinsel meseleleri yerinde zikretmenin hiçbir biçimde haya
ile çelişmeyeceğine dair uygulamalı deliller vardır. Allah kitabını kullarına
aydınlatıcı olarak indirmiş ve onu erkek, kadın, genç ve yaşlıların okumaları,
üzerinde düşünmeleri için kolaylaştırmıştır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Andolsun biz
Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdı. Öğüt alan yok mudur?" (Kamer, 40).
Yine Ebu Said el
Hudri'den gelen şu rivayetide hatırımızda tutmamız gerekir: "Rasulullah
(s.a.v.) perdesi içindeki bakireden daha utangaçtı."[767]
Bu çok olan haya hatta
kemal derecesinin zirvesine ulaşan bu haya Rasulullah'ı, insanlara cinsel
meseleleri öğretmenden ve onların cinsel meselelerle ilgili sorularını ve
şikayetlerini hoşgörü içerisinde dinlemekten alıkoymamıştır. Hatta bu bölümde
varid olan nassların tamamında da görüleceği gibi o soru ve şikayetlerin
bazıları bağırma şeklindeydi. Aziz olan Allah'ın kitabının âyetlerinin ve emin
olan Rasulü'nun sünnetinin bizim için en güzel örnek olduğunu vurguluyoruz.
Kur'an ve sünnette cinsel meseleleri konuşma konusunda düzgün metodu haya ile
bağdaşmakla birlikte ifadede üstünlük özelliğini taşıyor. Hakikate gerek bırakmayan
kinaye ve mecazın kullanılması, ibareye gerek bırakmayan işaretin kullanılması,
açıkça ifadeye gerek bırakmayan telmihin kullanılması, detaya gerek bırakmayan
mücmelin kullanılması gibi.
Bununla birlikte
düzgün haya, bazen açık ifade türü ya da detay ile çelişmez. Böylece açıklama
mükemmel bir şekilde olmuş olur.
Burada Kur'an-ı
Kerim'in tenasül uzuvlanyla ya da cinsel zevkle alakası olan birçok delü
sunacağız. Bu deliller mü'min erkek ve kadınlara sağlam cinsel kültür olarak
efendimizin yüce Kur'an'ı nasıl örnek aldığını gösteren diğer delileri
sunacağız. Yine Rasulullah'tan sonra değerli sahabeler bu sorunların hepisini
açık bir biçimde çözmüşlerdir. Onlar aynı zamanda en iyi ve en mükemmel hayaya
sahip olan kimselerdi. Haya sebebiyle ihtiyaç miktarı hadis üzerinde duruyor
ve ihtiyaçtan fazla ileri girmiyorlardı. Ciddiyeti tercih ediyor şakadan uzak
duruyorlardı. Mefsedeti değil, maslahatı gaye ediniyorlardı. Öncüleri daima
fücur ve şaka değil, temizlik ve iffeti.
Gerek nefes alma
organı, gerek hazmetme organı, gerekse tenasül organı içerisinde bulunsun
insan bedeninin tamamı temizlik ve saygınlık içerir. Yine insanın işlerinin
tamamı şeriata uygun olduğu sürece temizlik ve saygınlık içerir. Bu işler,
gerek ticaret, gerek savaş, gerekse doğrudan cinsel işler olsun farketmez. Bu
sebeple her uzvu yeri geldiğinde zikretmek doğal olanıdır. Yer meşru olduğu,
üslup ince olduğu ve hedef mü'min erkek ve kadınların din ve dünya konularında
maslahat olduğu sürece kadınlara yaklaşmayı, dokunmayı, hayızı, temizliği,
açlığı, susuzluğu, ferci, zekeri, nülfeyİ, meniyi, eli, ağzı zikretmekten
hiçbir sakınca yoktur.
Dördüncü olarak: Belli
bir ölçüde cinsel kültürü içeren Kur'an nasslan (hayayı zedelemeksizin)
a) Ayetler,
insanın yaratılışına işaret ediyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Andolsun biz
İnsanı çamurdan bir süzmeden yarattık. Sonra onu nutfe olarak sağlam bir karar
yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka çevirdik ala-kı bir çiğnem ete çevirdik,
kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanlarının
güzeli Allah, ne yüceir!"(Mü'ninın, 12-13-14).
"Odur ki (önce)
sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alaktan yarattı. Sonra sizi çocuk olarak
(annelerinizin karnından) çıkarıyor. Sonra güçlü çağınıza eresinİz, sonra da
ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor."
"Kahrolası insan,
ne kadar da nankördür! (Allah) onu hangi şeyden yarattı? Nutfe'den onu yarattı,
ona biçim verdi. Sonra ona yolu (ana karnından çıkmasını)
kolaylaştırdı."(Abese, 17-20).
"O'dur ki,
yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun
neslini bir özden, hakir bir sudan yaptı." (Secde, 7-8)
"Sizi adi bir
sudan yaratmadık mı? Onu sağlam bir karar yerine koyduk." (Mürselat,
20-21)
"O yaratı iki
çifti: erkeğ,dişiyi. Atıldığı zamannutfedbn"(Necm,45- 46)
"İnsan, başı boş
bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen meniden bir nutfe değil miydi? Sonra
alaka oldu da (Rabbİ onu) yarattı, düzenledi. O (me-ni)den iki çifti, erkeği ve
dişiyi var etti." (Kıyamet, 36-39)
"Akıttığınız
meniyi gördünüz mü? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz
miyiz?" (Vakıa, 58-59)
"İnsan neden
yaratıldığına bir baksın: Atılan bîr sudan yaratıldı. Bel ile kaburga kemikleri
arasında çıkan, (bir sudan) "(Tank, 5-7)
b) Ayetler,
kadınla erkek arasındaki fıtri meyile işaret ediyor: Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kadınlardan,
oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten salma atlardan, davarlardan
ve ekinlerden gelen zevklere aşın düşkünlük, insanlara süslü (cazip)
gösterildi. Bunlar, sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer,
Allah'ın yanındadır." (Al-i İmran, 14).
"Böylece
(İddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde
bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur.
(Çünkü) Allah sizin onları anacağınızı bilmektedir. Sakın (kapalı evlenme
teklifi sırasında) iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli buluşmaya
sözieşmeyin." (Bakara, 235).
"Yusuf un evinde
kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapılan kilitleyip: Haydi
gelsene, dedi. Yusuf: Allah'a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı.
Zalimler iflah olmazlar! Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbinin
doğruyu gösteren delilini gormeseydi oda onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü
ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlasa erdirilmiş (temiz)
kullanmızdandır." (Yusuf, 23-24).
"Şehirde bir
takım kadınlar: 'Vezirin karısı, uşağının nefsinden murad almak istemiş. Sevda
onun bağnnı yakmış. Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz', dediler.
(Kadın) onlann düzenlerini işitince, onlara (adam) gönderdi (yemeğe davet
etti.) Onlar için yaslanacaklar yastıklar hazırladı ve her birine de birer
bıçak verdi. (Yusuf a) "Çık, karşılarına!" dedi. (Kadınlar, önlerine
konan meyvalan soyup yemekle meşgul İken) Yusuf u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler
(ona hayranlıklarından) ellerini kestiler ve: 'Allah için, haşa bu insan
değildir; bu ancak güzel bir melektir' dediler. Kadın dedi ki: İşte siz beni
bunun için kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murad almak istedim de o,
iffetinden ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana
atılacak ve alçalanlardan olacaktır!" (Yusuf, 30- 32).
c) Âyetler,
cinsel uzuvlarla ve onlardan görünenlere işaret ediyor: Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"(Sonra Allah,
Adem'e hitap etti): Ey Adem sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden
yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz* derken şeytan
onlann kendilerinden gizlenmiş olan çirkin yerlerini kendilerine göstermek
için onlara fısıldadı: 'Rabbİniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf
ikinizde birer melek ya da ebedi kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan
men etti', dedi. Ve onlara: 'Elbette ben size öğüt verenlerdenim', diye de
yemin etti. Böylece onlan aldatarak aşağı sarkıttı. (Önceki mev-kilerinden
indirdi). Ağacın meyvasmı tadınca çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet
yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerine Örtmeye başladılar. Rableri onlara
seslendi: 'Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır,
demedim mi?" (Araf, 19-20).
"Ey inananlar,
ellerinizin altında bulunan köleler, hizmetçiler ve henüz erginliğe ermemiş
çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah
namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkarıp yatacağınız zaman ve yatsı
namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların
dışında ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda
dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsanız. Allah âyetleri size böyle
açıklar. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Çocuklannız erginlik çağma
erdikleri zaman» kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler.
İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir."
(Nur, 58-59).
"(Yaşlılıktan
Ötürü) adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresinden) şüphe ederseniz,
bilin ki onlann bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenler de böyledir.
Gebe olanların bekleme süresi yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan
korkarsa (Allah) ona, işinde bir kolaylık yaratır." (Talak, 4).
"Sana adet
görmeden soruyorlar. De ki: O eziyettir. Adet halinde kadullardan çekilin,
temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın
emrettiği yerden onlara varın Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri
sever." (Bakara, 222).
"Ey Peygamber,
kadınları boşamak İstediğiniz zaman onları iddetleri içinde (âdetten temiz
oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun (bekleme
süresi içinde) onları evlerinden çıkarmayın. Ancak apaçık bir edepsizlik
yapmaları durumu, bu hükmün dışındadır. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Kim
Allah'ın sınırlarını geçerse, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah,
bundan sonra (iddet süresi içinde) yeni bir iş ortaya çıkarır, (gönülleri
uzlaştınp birleşme ortamı yaratır.)" (Talak, 1).
"Ey inananlar,
inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların
üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur..." (Ahzab, 49).
"Boşanmış
kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendileri
gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar) (Bakara, 228).
"Rahimlerde sizi
dilediği gibi şekillendiren O'dur. Ondan başka ilah yoktur. O azizdir, hüküm ve
hikmet sahibidir." (Al-i İmran, 6).
"Allah, her
dişinin neyi yüklendiğini ve rahimlerin neyi eksiltip artırdığını bilir. Onun
yanında her şey bir miktar iledir." (Rad, 8).
"Eğer Allah'a ve
ahi ret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını
gizlemeleri (karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları) kendilerine helal
olmaz..." (Bakara, 228).
"İnanan erkeklere
söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarım korusunlar. Bu onlar için daha
temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını haber almaktadır. İnanan
kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar..."
(Nur, 30-31).
"Ve onlar
ırzlarını korurlar; ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç
(bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar. Ama bunun ötesine
gitmek isteyenolursa, işte onlarhadd aşanlardır." (Mi'minun, 5-6-7).
"Irzlannıkoruyan
erkekerve (ırzlannı)koruyan kadınlar..."(Ahzab,35).
"(Allah) İmran'ın
kızı Meryem'i de (misal verdi) O ırzım korumuştu, biz de (onun rahminde)
ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulamış ve
gönülden itaat edenlerden olmuştu." (Tahrim, 12).
"Ey inananlar,
sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz. Yoldan geçici olmanız
dışımda, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın)." (Nisa,
43).
"Ey inananlar,
namaza durmak istediğiniz zaman yüzünüzü, ellerinizi ve dirseklere kadar
kollarınızı yıkayın ve (ıslak) ellerinizi başınızın üzerine hafifçe sürün ve
bileklere kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer boy abdestini gerektiren bir halde
iseniz kendinizi temizleyin..." (Maide, 6).
d) Ayetler
cinsel zevkte bulunmaya işaret ediyor: Birinci olarak: Helal yollardan bulunma
Allahu Teala buyuruyor:
"Kadınlarınız
sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz biçimde vann. Kendiniz için ileriye
hazırlık yapın ve mutlaka Allah'a kavuşacağınızı bilin. İnananlan
müjdele." (Bakara, 223).
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de
onların elbisesiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve
tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın
sizin için yazıp takdir etmiş olduğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah
iplikten ayirdedilinceye kadar yeyin, için; sonra ta gece oluncaya dek orucu
tamamlayın; mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar,
Allah'ın sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini böyle açıklar ki,
korunup sakmasımz." (Bakara, 187).
"Hac, bilinen
aylardadır. Kim o aylarda (ihrama girerek) haccı kendisine gerekli kılarsa
bilsin ki, hacda kadına yaklaşmak, günah sağlamak ve kavga etmek
yoktur..." (Bakara, 197).
"Bir eşin yerine
başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize)
kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın,
iftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Nasıl
alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden
sağlam söz almışlardı. " (Nisa, 20-21).
"Size (şunlarla
evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren
analarınız, süt bacılarınız, kanlarınızın anaları, birleştiğiniz kadınlarınızdan
olup evlerinede bulunan üvey kızlımız -eğer onhrlanenle birleş-memişseniz,
(kızlarını almaktan Ötürü) üzerinize bir günah yokur..." (Nisa, 23).
"O ha İde
onlardan ne kadar yararlandınıza, ona karşılık, kesilen ücreieri-ni bir hak
olarak veri. Halkın kesiminden sonra karıldı ariaşmaktaüzerinizebir günah
ydctur. Allah bilendir, hüküm ve hfcmet sahilidir." (Nisa, 24).
"Eğer hasta,
yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara
dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm
edin..." (Nisa, 43).
"De ki: Rabbim,
bana bir beşer dokunmamı şken benim nasıl çocuğum olur? Allah, böylece
dilediğini yaratır, dedî, bir şeyin olmasını istedimi ona 'ol' der, o da
oluverir." (Al-i İmran, 47).
"Henüz
dokunmadan, ya da mehir kesmeden kadınları boşarsanız, size bir günah yoktur.
Ancak onları faydalandırın (bir miktar birşey verin). Eli geniş olan, kendi
gücü nisbetinde eli dar olan da kendi kaderince güzel bir şekilde
faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine bir borçtur. Bir mehir
kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onlan boşamışsanız, kestiğinizin yansını
verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek)
vazgeçerse başka. Erkekler, sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızda
birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı
görür." (Bakara, 236-237).
"Kadınlarına
zıhar edip sonra söylediklerine dönenler, kanlarıyla te-maslanndan önce bir
köleyi hürriyete kavuşturmalıdırlar. Size Öğütlenen budur. Allah yaptıklannızı
haber almaktadır. Buna imkân bulamayan, temasla-nndan önce aralıksız olarak iki
ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurmalıdır. Allah'a
ve Elçisine inanmanız için bu hükümler konmuştur. Bunlar, Allah'ın sınırlandır.
(Bu sınırlan tanımayan) kâfirler için acı bir bir azab vardır. "
(Mücadele, 3-4).
ikinci olarak: Haram
yollardan bulunma Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Zina eden kadın
ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve aniret gününe
inananlar iseniz Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu
tutup engellemesin. Müminlerden bir grup da onlara yapılan azaba şahit olsun.
Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez; zina
eden kadın da evlenmek mü'minlere haram kılınmıştır." (Nur, 2-3).
"Ve onlar Allah
ile beraber başka ilaha yalvarmazlar. Allah'ın haram ettiği canı haksız yere
öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunlan yaparsa cezasını bulur." (Furkan,
68).
"Kadınlarınızdan
fuhuş yapanlara karşı içinizden dörte şahit getirin; eğer onlar şahitlik
ederlerse, o kadınlan ölüm alıncaya ya da Allah onlann yararına bir yol
gösterinceye kadar evlerde tutun." (Nisa, 15).
"Evlendikten
sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan işkencenin yansı
uygulanır. Bu (cariye ile evlenme) içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar
içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allah bağışlayan,
esirgeyendir." (Nisa, 25).
"Bugün size iyi
ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği, size
helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İnanan namuslu, hür kadınlar ve
sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar -zina
etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir biçimde (evlenmek üzere)
mehirlcrini verdiğiniz takdirde- size helaldir. Kim inanmayı kabul etmezse,
onun eylemi boşa çıkmıştır. Ve o, ahirette kaybedenlerdendir." (Maide,
5).
"Benim nasıl
oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe de değilim."
(Meryem, 207.
"(Meryem) onu
taşıyarak kavmine getirdi: 'Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş yaptın.' Ey
Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fahişe değildi (sen
ne yaptın böyle?)." (Meryem* 27-28).
"Dünya hayatının
geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın. Kim onlan (fuhşa) zorlarsa şüphesiz Allah, zorlanmalanndan sonra (o
kadınlara karşı) bağışlayıcı, esirgeyicidir." (Nur, 33).
"Namuslu
kadınları zina ile suçlayıp da sonra dört şahit getirmeyenlere seksen değnek
vurun ve artık onlann şahitliğini asla kabul etmeyin- Onlar "Eşlerini zina
ile suçlayıp kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimselere gelince:
onlardan her birinin şahitliği, kendisinin mutlaka doğru söyleyenlerden
olduğuna, dört defa Allah'ı şahit tutmasıdır. Besinci defa da, eğer yalan
söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da
dört defa sözüne Allah'ı şahit tutup kocasının, mutlaka yalan söyleyenlerden
olduğuna şahitlik etmesi, kendisinden azabı kaldım. Beşinci defa da: Eğer
kocası doğrulardan ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler."
(Nur, 5-9).
Değerli okuyucuya
mü'min erkek ve kadına ahiret hayatında cinsel zevk nimetinden bulunulacağına
işaret eden birinci bölümdeki âyetleri hatırlatıyoruz.
Besinci olarak: Belli
bir ölçüde cinsel kültürü içeren sünnet nasslan (Hayayı zedelemeksizin) [768]
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Kadınlan hakkında Allah'tan
sakının. Siz onlan Allah'tan bir emanet olarak aldınız ve ferçlerini Allah'ın
kelimesiyle helal kıldınız."[769]
İbni Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) Han yapanlara: 'Hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz
yalancıdır. Senin Han yapmak için bir delilin yoktur', buyurdu. Erkek: 'Ya
Rasulullah! Malım ne olacak?' dedi. Sana mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru
söyledin ise mal, fercinin sana helal olmasına karşılıktır. Yalan söyledin ise
bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır', buyurdu."[770]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurumuşlardır: 'Kim bir köle azad ederse
Allah kölenin her uzvuna karşılık azad edenin her bir uzvunu ateşten azad eder.
Hatta fercine karşılık fercini.[771]
Abdullah b. Ömer'den:
"Ömer b. Hattab, Rasulullah'a gece cünüp olduğunu söyledi. Bunun üzerine
Rasulullah: 'Abdest al, zekerini yıka ve sonra uyu', buyurdu."[772]
Cabir (r.a.)'dan:
"Peygamber Zi'l Hicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı bize
emretti... Arafe ile aramızda ancak beş gece kalmışken Rasulullah, kadınlarımızla
cima etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damladığı halde Arafat'a gelmemizi
bize emretti."[773]
Cabir (r.a.)'dan:
"Yahudiler: Bir adam karısının fercine arkasından cima ederse çocuk şaşı
gözlü olur, derlerdi. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız sizin tarlamzdır. Tarlanıza
istediğiniz yerde gidebilirsiniz."[774]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Zü'l Ha-lasa'mn etrafında Devs
kadınlarının kıçları titremedikçe kıyamet kopmaz. Zü'l Halasa cahiliye
döneminde Devs kabilesinin taptıkları bir puttu."[775]
Amr b. Seleme'den:
"Benden daha fazla Kur'an ezberinde olan kimse yoktu... Beni önlerine
geçirdiler. Ben altı ya da yedi yaşında bir çocuktum. Üzerimde bir elbise
vardı; secde ettiğim zaman bana kısa geliyordu. Kadınlarından biri dedi ki:
Karınızın arkasını bize karşı örtmüyor musunuz? "[776]
Aişe (r.a.Vdan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kıyamet günü yalın ayak,
çıplak, sünnetsiz olarak hasredileceksiniz1, buyurdu. 'Yi Rasulullah! Kadın ve
erkeklerle beraber olup birbirlerine bakacaklar mı? dedim. Rasulullah: 'Ya
Aişe! Mesele birbirine bakmaktan da kötü', buyurdu."[777]
Ebu Said el Hudri'den:
"Onların alametleri, siyah bir adam olup pazula-nndan biri kadının memesi
gibi...[778]
Abdullah b. Amr'dan:
"Kadının biri:' Ey Allah'ın Rasulü! Bu oğlum için karnım kaptı, memelerim
kırbaydı, kucağım onu kuşatıyordu. Babası beni boşayarak onu benden koparmak
istedi..."[779]
Peygamber'in hanımı
Aişe (r.a.)'dan: "Ebu Bekir geldiğinde Rasulullah (s.a.v.) başını dizime
koymuş, uyuyordu. Ebu Bekir bana: 'Sen hem Rasulul-lah'ı, hem de yanındaki
insanları yollarından alıkoydun. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da
yok', dedi... Eüyle böğrüme vurmaya başladı. Kıpırdamama ancak Rasulullah'ın
dizimde bulunması mani oluyordu."[780]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah: 'Hiçbir Peygamber kendisine cennetteki yeri gösterilip, sonra
muhayyer bırakılmadıkça ruhu alınmamıştır1, buyurdu. Aişe demiştir ki:
'Rasulullah'ın vefatı yaklaşınca başı benim dizimin üzerinde olduğu halde bir
müddet bayıldı. Sonra ayıldı. Ve gözünü tavana dikti. Sonra: Allah'ım! Refık-i
A'laya!' dedi.[781]
Aişe (r.a.)'dan:
"Abdurrahman b. Ebi Bekir, Rasulullah'ın yanına girdi. Rasulullah da benim
göğsüme yaslanmıştı... Sonra vefat etti. (Başka bir rivayette[782]
'Rasulullah, benim odamda, benim nöbetimde, benim göğsümün üstü ile gerdanımın
arasında olarak vefat etti', demiştir.)"[783]
Ebu Berde b. Ebi
Musa'dan: "Ebu Musa kötü bir şekilde hastalandı. Başı ailesinden bir
kadının kucağında olduğu halde bayıldı."[784]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bayram günü Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Ya ben
Rasulullah (s.a.v.)'den bakmak için izin istedim, yahut da o kendiliğinden
'bakmak ister misin?' dedi. Ben 'evet' dedim. Bunun üzerine yanağım yanağına
değecek şekilde durdurdu. Sudanlılara da 'hadi bakalım Erfide oğullan
(oynayın)' dedi."[785]
Cüdame binti Vehb'den:
"Rasulullah bazı insanların arasındayken şöyle buyuruyordu: 'Vallahi
gîleyi yasak etmek içimden geçti. Derken Romalılarla İranlılara baktım, onlar
çocuklanna gîle yapıyor. Fakat bu onların çocuklarına hiçbir zarar
vermiyormuş,1 buyurdu."[786]
Kab bin Malik
(r.a-)'dan: (Savaşa katılmayan üç kişi hakkında) "Nihayet elli gecenin
kırkı geçip vahy kesilince aniden Rasulullah (s.a.v.)'in elçisi bana geldi. Ve:
'Rasulullah sana karından uzaklaşmanı emrediyor1, dedi. 'Onu boşayayım mı,
yoksa ne yapayım?1 dedim. O da: 'Hayır! Sadece ondan uzaklaş ona asla
yaklaşma!' dedi. İki arkadaşıma da aym şekilde haber göndermiş... Bundan sonra
Hilal bin Ümmeyye'nin karısı Rasulullah (s.a.v.)'a geldi. Ona: 'Ya Rasulullah,
gerçekten Hilal b. Ümeyye zayi olmuş bir ihtiyardır; hizmetçisi yoktur. Ona
hizmet etmemi kerih görür müsün?' dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır, lakin
sana asla yaklaşmasın!' buyurdu. Kadın: 'Vallahi onun hiçbir şeye davranmaya
vakti yok! Ve vallahi bu iş başına geleliden bugüne kadar ağlamakta devam
ediyor1, dedi."[787]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Biz, Muhammed'in ashabı yalnız hacca niyet ettik. Beraberinde umre
yoktu... Peygamber, Zil Hicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı
emir buyurdu. Cabir: 'Rasulullah'ın: ihramdan çıkın da kadınlarınızla cima
edin, buyurdular', dedi. Biz arafe ile aramızda ancak beş gece kalmışken
Rasulullah kadınlarımızla cima etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damladığı
halde Arafat'a gelmemizi bize emir buyurdu, dedik. Bunun üzerine Rasulullah
ayağa kalkarak şöyle buyurmuştur; Bilirsiniz ki ben, sizin Allah'dan en fazla
korkanınız, en doğruyu söyleyeniniz ve en hayırlınızım. Yanımda kurbanım
olsaydı şüphesiz ben de sizin çıktığınız gibi ihramdan çıkardım. Arkamda
bırkatığım şu iş bir daha önüme çıksaydı yanımda kurban getirmezdim. Öyle ise
ihramdan çıkın. Bunun üzerine hemen ihramdan çıkarak Rasulullah'ın emrini
dinleyip itaat ettik. (Başka bir rivayette[788]:
Kadınlarla cima ettik, kokusünındük, elbisemizi giyindik.?[789]
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah'a birisiyle yeni evlendim', dedim. Rasulullah: 'Bakire ile mi
evlendin dul ile mi?1 diye sordu. Ben: 'Dul ile1, dedim. Rasulullah: 'Bakire
ile evlenseydin de sen onunla o da seninle oynardı'. (Bir rivayette[790]
'Onunla güler o da seninle gülerdi'.) Başka bir rivayette [791]Bakire
ve oyunları hakkında ne diyorsun?"[792]
Alkame (r.a.)'dan:
"Abdullah'la birlikte idim. Mina'da Osman'la karşılaştı. Osman ona:[793] 'Ey
Abdurrahman'm oğlu! Seni genç bir kızla evlendirsek. Olur ki sana geçmiş
zamanından bir kısımını hatırlatır', dedi. Abdullah şu cevabı verdi: 'Sen böyle
dedinse Rasulullah'da bize: 'Ey gençler topluluğu! Sizden kimi evlenmeye gücü
yeterse hemen evlensin. [794]
Ubey b. Ka'b'dan:
"Rasulullah'a kadınla cima ederken menisini getirmeyen erkeğin hükmünü
sordum. Rasulullah: 'Kadına dokunan yeri yıkar, sonra abdest alır...[795]
Zeyd b. Halid'den:
"Osman b. Afvan'a: Kişi cima eder de meni getirmezse ne olur'? diye
sorduğunda Osman: 'Namaz abdesti gibi abdest alır ve zekerini yıkar1,
dedi."[796]
Said el Hudri'den: "Ey
Allah'ın Rasulü! Bir adam karısı ile cima halindeyken acele ettirilirde meni
indirmezse ona ne gerekir?' Rasulullah: 'Su ancak sudan dolayı gerekir',
buyurdu."[797]
Esma'dan:
"Peygamber'e bir kadın gelerek: 'Bizden birimizin elbisesine hayız kanı
bulaşıyor, onu ne yapacak?' dedi. Rasulullah: 'Onu ovalar, son ra su ile yıkar,
sonra üzerine su dökerek yıkar ve onunla namaz kılar1, buyu-rudu."[798]
Aişe (r.a.)'dan:
"Fatıma binti Hubeyş Peygamber'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Ben (daima)
hayızlı bir kadınım, hiç temizlenemiyorum, acaba namazı bıraksam mı?' diye sordu.
Rasulullah: 'Hayır o bir damar kanı olup hayız değildir. Hayız geldi mi namazı
bırakıver, gittiği zamanda kanı yıka ve namazını kıl1, buyurdu."[799]
Peygamberin hanımı
Aişe'den: "Rasulullah'ın baldızı ve Abdurrah-man b. Avf in hanımı Ümmü
Habibe binti Cahş yedi sene hayız olmuş ve bu konuda Rasuluîlah'a fetva sormuş
Rasulullah: 'Bu hayız değildir, aksine bir damar kanıdır. Sen yıkan ve namazını
kıl', buyurmuşlardır. Aişe diyor ki: 'Artık Ümmü Habibe kızkardeşi Zeyneb binti
Cahş'ın odasında bir leğen içinde yıkanıyor, hatta kanının kızıllığı suyun
üstüne çıkıyordu."[800]
Enes b. Malik'ten:
"Ümmü Süleym -ki bu İshak'ın annesidir- Rasuluîlah'a gelerek Aişe de onun
yanında olduğu halde: 'Ya Rasulullah: Erkeğin uyku esnasında gördüğünü kadın da
görür. Aynı şekilde erkeğin kendinde gördüğünü kadın da görür', demiş. Bunun
üzerine Aişe: 'Ya Ümmü Süleym! Kadınları rezil ettin. Allah hayrım versin'
demiş. Rasulullah Aişe'ye: 'Allah senin hayrını versin. Evet, ya Ümmü Süleym
bunu gördüğün zaman yıkan1, buyurdu."[801]
Sübey'a
binti Haris'den:"Sübey'aJ Sa'd b. Havle ile evliydi. Bu zat Bedir savaşına
iştirak edenlerdendi. Bilahare karısı hamile iken Veda haccında vefat etti.
Onun vefatından sonra çok geçmeden karısı doğurdu. Nifasından temizlendiği
vakit kendisine dünürcü gelecekler için giyinip kuşanmıştı. Derken yanına Beni
Abdiddar kabilesinden Ebu Senabil b. Ba'kek isminde bir adam gelerek: 'Acaba
seni neden giyinmiş kuşanmış görüyorum? Galiba evlenmek istiyorsun. Vallahi
üzerinden dört ay on gün geçmedikçe sen evle-nemezsin, dedi. Sübey'a diyor ki:
"O zat bana bunu söyleyince geceleyin üzerimdeki elbiseyi çıkardım. Sonra
Rasuluîlah'a gelerek bu meseleyi ona sordum.[802]
Bana doğurduğum anda helal olduğum fetvasını verdi ve istersem evlenebileceğimi
emretti." [803]
Ebu Bekir b.
Abdurrahman b. Haris'den: "Ebu Hureyre (r.a.)'ı kıssa ederken dinledim,
kıssasında şunları söylüyordu: 'Bir kimse cünüp iken sabahlarsa oruç
tutmasın.' Ben, bunu (babam) Abdurrahman b. Haris'e anlattım, babam bunu kabul
etmedi. Bunun üzerine (babam) Abdurrahman kalktı gitti. Onunla beraber ben de
gittim. Nihayet Aişe ile Ümmü Seleme'nin yanına vardık. (Babam) Abdurrahman bu
meseleyi onlara sodu. İkisi birden: Peygamber (s.a.v.) bazen ihtilamdan başka
bir sebeple cünüp olarak sabahlar, sonra oruç tutardı', dediler."[804]
Süleyman b. Yesar'dan:
"Ümmü Seleme'ye cünüp olarak sabahlayan kimse oruç tutar mı?' diye sordum.
Ümmü Seleme: 'Rasulullah (s.a.v.) ihtilamsız cünüp olarak sabahlıyor, sonra
oruç tutuyordu1, dedi."[805]
Sahabi kadınların
başlangıçta soru sormak için Peygamber'in hanımlarına yönelmediklerini
görüyoruz. Yine Rasulullah (s.a.v.) kadınların bakışını hanımları yönüne
çevirmemiştir. Keza tabiun soru sormaları için kadınlarını Aişe'ye göndermemiştir.
Bütün bunlar gösteriyor ki cinsel meseleleri öğrenme hususunda en yüce kaynağa
başvurmadan bir sakınca yoktur. Bu kaynak başka olsa da.
Adam, Rasuluîlah'a
soru sorması için hanımını iki kez gönderiyor; (Cinsel konulardan biri
hakkında) Ata b. Yesar'dan: "Ensardan bir adam oruçlu iken karısına öptü.
Hanımının bunu Rasulullah'a sormasını. Kadın bunu sorunca, Rasulullah: 'Ben de
yapıyorum1, buyurdu. Kadının kocası dedi ki: 'Allah, Peygamberine izin verir'.
Bunun üzerine kadın tekrar döndü. Rasulullah: 'Ben sizin içinizden Allah'ın
sınırlarını en iyi bilen ve O'ndan en fazla sakınanınızım' buyurdu."[806]
Kadın, kocasının
babasına kocasının hususiyetlerinden birini şikayet ediyor:
Abdullah b. Amr'dan:
"Babam beni asaletli bir aile kadınıyla evlendirdi ve her zaman geçimimiz
hakkında göz kulak olup gelininden kocası (Abdullah) hakkında sorardı. Karım
da: 'Abdullah erkekler arasında güzel bir kocadır; ben ona geldikten bu yana
döşeğimize ayak basmadı, örtülü eteğimizi araştırıp yoklamadı', demiştir."[807]
Kadın, kocasının
arkadaşına kocasının hususiyetlerinden birini hatırlatıyor:
Ebu Cuhafe'den:
"Peygamber (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı kardeş yaptı. Selman, Ebu
Derda'yı ziyaret etti. Derda'nın annesini ziynet elbisesini bırakmış olarak
görünce: 'Neyin var?' diye sordu. Derda'nın annesi: 'Kardeşin Ebu Derda'nın
dünyaya ihtiyacı yoktur', dedi."[808]
Evlilik ilişkilerinin
bazı izleriyle birlikte insanlarla karşılaşma: Ebu Hureyre'den: "(Bir
defa) namaz ikame edildi, ayakta iken saflar düzeldi. Ondan sonra Rasulullah
(s.a.v.) yanımıza geldi. Namazgahında durunca cünüp olduğunu hatırladı. Bize
'yerinizde durun1 buyurdu. Sonra dönüp yıkandı. Başı damlaya damlaya yanımıza
geldi. Tekbir aldı, biz de oirlikte namazı kıldık."[809]
Süleyman b. Yesar'dan:
"Aişe (r.a.) elbiseye bulaşan meni hakkında sordum. Aişe şöyle dedi:
'Rasulullah'm elbisesinde meniyi yıkardım da Rasulullah bu ıslaklığın iziyle
birlikte namaza giderdi."[810]
Düğünün bazı izleriyle
birlikte insanlarla karşılaşma:
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avfın üzerinde zafaran izi gördü ve bu
ne?' diye sordu. Abdurrahman: 'Ben bir nuvat altın ağırlığıyla bir kadınla
evlendim', dedi. Peygamber: 'Allah sana mübaret etsin. Bir koyunla da olsa
velime ver', buyurdu."[811]
Kocanın teyzesi,
kocayı kadınını öpmeye ve huzurunda onunla oynamaya teşvik ediyor:
Ebu Nadr'dan:
"Talha'nın kızı Aişe, kendisinin Aişe'nin yanında olduğunu haber verdi.
Bunun üzerine kocası olan Abdullah b. Abdurrahman onun yanına geldi. Aişe
(r.a.) ona dedi ki: 'Ailene yaklaşmanı, onunla oynamanı ve onu öpmeni ne
engelliyor?' Abdullah: 'Oruçlu iken onu mu öpeceğim?1 Aişe: 'Evet',dedi."[812]
Allah'ın şeriatını en
güzel şekilde açıklamaya önem verme: (Hayanın ağır basmasından dolayı daha
fazla meşakkate tahammül ederek) Cinsel meseleleri açık bir şekilde çözüme
kavuşturma hususunda herhangi bir sakınca görmeyen sünneti şerifi bir grup
nass halinde aktarmıştık. Bu nasslar, bize sağlam cinsel kültürü sunmuştu.
Şimdi bu nasslan, Allah'ın şeriatını en güzel bir şekilde açıklamaya ne Ölçüde
önem verdiği hususunda aktarcağız... SÖzkonusu nasslar üzerinde düşündüğümüzde
görürüz ki, meseleleri açıklamada ya da sorulara cevap vermede veyahutta şer'i
hükmü beyan etmede bir ya da birkaç kelimelik söz yeterlidir. Fakat
Rasulullah, O'nunla beraber mü'minlerin anneleri ve değerli sahabeleri bunlarla
yetinmemişler, aşın haya meşakkatine katlanarakta daha fazla açıklama yönünü
tercih etmişlerdir. Hatta sorulan o şeyi kendilerinin dahi yaptığını
söyleyebilmişlerdir. Buna bazen etrafında bulunanları da şahit göstermişlerdir.
Bütün bunlar genel olarak haya edilen şeyler olmasına rağmen, onlar dinleyicilerin
vicdanında açıklamalarının etkili olması için böyle yapmışlardır. Dolayısıyla
bu şekilde adı geçen meşru meseleler karşısında kimilerde olabilecek
sıkıntıların tamamını gidermişlerdir. Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah
(s.a.v.) oruçlu iken kadınlarından bazılarını öperdi, dedi, sonra güldü".
Hafız İbn Hacer bu hadisi açıklarken diyor ki: "Aişe'nin gülmesi buna
karşı çıkanlara şaşkınlığından dolayı olabilir." Bir rivayette: "Bu
tür konuları konuştuğu için kendi kendine şaşkınlığını ifade etmiştir",
demliyor. Bu tür konulan zikretmek haya edilen şeylerdendir; ama, Aişe ilmi
tebliği etmenin zaruretinden dolayı buna başvurmuştur. Aişe'nin gülmesi bunun
kendisiyle ilgili bir haber olduğu için utanmasından dolayı olabilir. Ya da
daha fazla güven vermek için olayın kendi üzerinde ceryan ettiğine dikkat
çekmek içindir."[813]
Rasulullah'm güzel bir
şekilde açıklamaya önem vermesi:
Ömer b. Ebi
Seleme'den: "Ömer, Rasulullah: Ona Ümmü Seleme'yi işaret ederek: 'Buna
sor', cevabını verdi. Ümmü Seleme de Rasulullah'm bunu yaptığını ona haber
verdi. Bunun üzerine Ömer: 'Ya Rasulullah, Allah senin gelmiş geçmiş bütün
günahlarını affetmiştir1, dedi. Rasulullah ona: 'Dikkat et, Andolsun ki sizin
Allah'a karşı en takvalı ve en korkanınız benim', buyurdu."[814]
Peygamber (s.a.v.)'in
hanımı Aişe (r.a.)'dan: "Bir adam, hanımıyla cima yaparak menisini
indirmeyen kimsenin hükmünü Rasulullah'a sordu. Aişe de orada oturuyordu.
Rasulullah: 'Bununla ben bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz1, buyurdu."[815]
Müminlerin annelerinin
güzel bir şekilde açıklamaya önem vermesi:
Ebu Bekir b.
Abdunahman'dan: "Aişe (r.a.), Rasulullah'm ihtilamdan başka bir sebeple
cünüp olarak sabahladığını ve sonra oruç tuttuğunu, söylemiştir."[816]
Zeynep binti Ümmü
Seleme'den: "Bir defa ben Rasulullah'la beraber kadife bir çarşaf altında
yatarken hayzımı gördüm. Hemen hayız elbisemi giyindim. Rasulullah bana:
'Hayzını mı gördün?' dedi. 'Evet', dedim. Bunun üzerine beni çağırdı ve aynı
çarşaf altında beraber yattık. Ben ve Rasulullah cünüp olduğumuz zaman aynı
kapta yıkanırdık."[817]
Urve b. Zübeyr'den:
"Aişe (r.a.): Rasulullah (s.a.v.) oruçlu iken kadınlarından bazılarını
Öperdi1, dedi sonra güldü..."[818]
Abdullah b. Şihab el
Havlani'den: "Aişe'ye misafirliğe gitmiştim. İki elbiseme birden ihtilam
olmuşum. Bunun üzerine onları suya batırdım. Bunu Aişe'nin cariyesi görerek
ona haber verdi. O da beni çağırtarak şöyle dedi: 'Elbiselerini niye böyle
yıkadın?' 'Uyuyan kimsenin gördüğünü gördüm1, dedim. 'Elbiselerde birşey gördün
mü?1 dedi. 'Hayır1, cevabını verdim. 'Eğer birşey görmüş olsaydın onu yıkar
miydin?1 'Andolsun ki ben onu Rasulul-lah'ın elbisesinde kuru olarak tırnağıyla
kazıdığını bilirim1, dedi."[819]
Sahabe-i Kiram'ın,
güzel bir şekilde açıklamaya önem vermesi:
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bir kadın gördü. Bunun üzerine hemen Zeyneb'in yanına
geldi. Zeyneb kendisine bir deri tabaklıyordu. Rasulullah ihtiyacını
giderdikten sonra ashabının yanına çıkarak: 'Şüphesiz kadın şeytan suretinde
gelir, şeytan suretinde gider. Biriniz bir kadın gördü mü hemen ailesine
gitsin. Çünkü bu onun nefsinde olan şeyi giderir", buyurdu."[820]
Burada değerli sahabe
için de yol gösterici kavli, sünneti nakletmekle yetinmiyor. Aksine açıklamanın
en güzel bir şekilde olması ve mü'minlerin gönlünde daha fazla etkileyici
olması için kavli sünnete fiili sünneti de ekliyor.
Muaviye b. Ebi
Süfyan'dan: "Muaviye'nin kız kardeşi Ümmü Habibe Peygamberin hanımına:
'Rasulullah cima yaptığı elbisesiyle namaz kılıyor muydu?' diye sordu. O da:
'Evet, eğer rahatsız edici bir şey görmezse de' diye cevap verdi."[821]
Burada değerli sahabe
daha fazla açıklama istiyor. Meselenin meşruiyeti hakkında soru sormakla
yetinmiyor.[822]
Zefıfe (r.a.)'dan:
"İbn Abbas'tan azil hakkında sordu. İbn Abbas cariyesini çağırarak
bunlara haber ver, dedi. Sanki o utandı. İbn Abbas bu da öyle yapıyor. Bana
gelince ben de öyle yapıyorum. Yani azlil yapıyor." [823]
Enes (r.a.)'dan
rivayetle: "Ebu Talha'nın Ümmü Süleym'den bir oğlu vefat etti. Ümmü Süleym
ailesine: 'Ebu Talha'ya ben söylemedikçe oğlundan bahsetmeyin!1 dedi. Daha
sonra Ebu Talha gekü\ Ümmü Süleym her zamanki gibi güzelce süslendi. O da
kendisine yakınlık gösterdi. Ümmü Süleym onun doyduğunu görünce şunu söyledi:
'Ya Eba Talha! Bir kavm, bir aileye emanet verse de, sonra emanet istese onları
vermeyebilir mi?' Ebu Talha: 'Hayır', dedi. Ümmü Süleym: 'Farzet ki bu senin
oğlun olsun', dedi. Bunun üzerine Ebu Talha kızdı. Ve: 'Beni pisleninceye kadar
bıraktın, sonra bana oğlumu haber verdin!' dedi. Hemen kalkıp Rasulullah
(s.a.v.)'e gitti. Olar ı ona haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): Geçen geceniz
hakkında Allah size bereket ihsan etsin, buyurdu. Enes diyor ki: 'Bunun üzerine
Ümmü Süleym hamile kaldı... Ve bir oğlan doğurdu."[824]
İkrime (r.a.)'dan
rivayetle: "Kureyzeli Rifai karısını boşadı. Bunun üzerine kadın
Abdurrahman b. Zübeyir ile evlendi... Bilahare kadın Peygamber (s.a.v.)'e
gelerek: 'Ya Rasulullah! Ben Rifai'nin nikâhı altındaydım. Sonra beni üç
talakla boşadı, ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyir ile evlendim. Ama
andolsun ki ondakini elbisenin parçası gibi buldum' dedi."[825]
Rasulullah (s.a.v.)
tebessüm ederek: "Galiba sen Rifai'ye dönmek istiyorsun. Hayır, o senin
balçığını sen de onun balçığını tatmadıkça dönemezsin', buyurdu..."[826]
Burada kadın kaybolan
haklarından birinde şikayetçi oluyor. Hak sahibinin söz hakkı vardır. Velev ki
bu söz genel olarak konuşulması utanılan bir şey olsa da.
Seleme b. Sahar el
Ensari'den: "Kadınlarla cima hususunda başkasına verilmeyen bana
verilmişti. Ramazan ayı girince kadınıma karşı zıhar yaptım ki böylece Ramazan
çıksın... Bir gece kadınım bana hizmet ederken ondan bana birşey gözüktü ve
ona saldırdım. Sabah olunca kavmime gidip bunu haber vererek dedim ki: 'Benimle
beraber gelin de bu meselemi Rasu-lullah'a haber verelim. Onlar: 'Hayır,
vallahi yapmayız. Hakkımızda âyet inmesinden korkuyoruz ya da Rasulullah'm
hakkımızda bir söz söylemesi ve bununda üzerimizde bir ar olarak kalmasında
korkuyoruz1. Fakat sen git ve durumunu haber ver', dediler. Bunun üzerine çıkıp
Rasulullah'a giderek durumunu haber verdim. Rasulullah (s.a.v.): 'Sen böyle mi
yaptın?1 dedi. 'Evet böyle yaptım', dedim. Rasulullah (bunu üç defa sorduktan
ve aynı cevabı aldıktan sonra), 'git ve Allah'ın bu husustaki hükmünü uygula.
Ben buna sabrediyorum', dedi..."[827]
Burada adam durumunu
tafsilatlı şekilde açıklıyor. Velev ki bu konuşulması genel olarak utanılan
şeylerden olsa bile. Bunu yaparken de yaptığı aksi davranışa mazeret bulmayı
arzu ederek içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmak için çıkış yolu araştırıyor.
İbn Abbas'tan:
"Adamın biri Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben hanımıma zıhar
yaptım ve keffaret vermeden önce onunla beraber oldum', dedi. Rasulullah:
'Allah sana merhamet etsin! Seni buna götüren neydi?' diye sordu. Adam: 'Ay
ışığında halhalini gördüm', dedi. Rasulullah: 'Allah'ın sana emrettiğini
yapıncaya kadar ona yaklaşma', buyurdu."[828]
Ebu Said el Hudri'den:
"Rasulullah (s.a.v.) ensardan bir adamı yanına çağırttı. Adam yanına
geldiğinde başından su damlıyordu. Bunun üzerine Rasulullah: 'Galiba sana acele
ettirdik', buyurdu. Adam: 'Evet, ya Rasulullah', dedi. Rasulullah: 'Eğer acele
ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz kalırsan, sana gusül değil, sadece
abdest gerekir', buyurdu."[829]
İkrime'den rivayetle:
"Abdullah b. Revaha hanımının yanında yatıyordu. Kalkıp cariyesine
giderek cima yaptı. Hanımı, Abdullah'ı cariyesiyle cima halindeyken gördü ve
bunu Abdullah'a söylediğinde onu inkâr etti. Hanımı ondan Kur'an okumasını
istedi. Çünkü cünüp olan Kur'an okuyamaz. Bunun üzerine şu şiiri söyledi:
"Rasulullah
aramızda Allah'ın kitabını okuyor; fecirden iyilik doğarsa parıldar; körlükten
sonra bize hidayeti gösterdi; söylediklerinin doğru olduğuna kalbimiz ikna
oldu."
Kadın: "Allah'a
inandım, gözümü yalanladım, dedi. Bu, Peygamber'e haber verildi, peygamber
güldü. Öyle ki dişleri görüldü."[830]
Esma bintî Ebi Bekir
(r.a.)'dan rivayetle: "İhrama girerek yola çıktık. Bundan sonra Rasulullah
(s.a.v.): 'Kimin yanında hedy (kurban) varsa ihrama üzere kalsın! Yanında hedy
olmayan hille çıksın' buyurdular. Benim yanımda hedy yoktu. Onun için ihramdan
çıktım. Zubeyr'in beraberinde hedy vardı. O sebeple o, hille çıkmadı. Ben,
elbisemi giydim, sonra dışarı çıkarak Zubeyr'in yanına oturdum. Zubeyir:
'Yanımdan kalk', dedi. Ben: 'Üzerine çullanacağım diye mi korkuyorsun?1
cevabını verdim." [831]
Rebia b.
Abdurrahman'dan: "Muhammed b. Kasım'a adamın biri gelerek şöyle dedi:
'Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra ailemle birlikte Mina'ya yöneldim. Sonra iki
doğu arasına meylederek aileme yaklaşmak istedim. Ailem: Ben henüz saçımı
kesmedim', dedi. Bunun üzerine ben onun saçında dişlerimle aldım ve onunla
beraber oldum. Kasım gülerek: 'Git ve onun saçından makasla al', dedi."[832]
Gelen konumların
tamamı cahiliye günlerine aittir. Fakat bunun müslü-manın cinsel kültürünü
açıklarken sunulması bu konumlan -müslüman olduktan sonra- çekinmeksizin
değerli sahabelerin anlatmalarıdır. Aynı şekilde sahabelerden sonra da raviler
bunu izlemeye devam etmişlerdir. Öyle ki Buhari ve Müslim sahihlerinde
nakletmişlerdir:
Ebu Zer (r.a.)'dan
rivayetle: "Bir ara Mekke'liler ay aydınlığı bir gecede ansızın uyudular.
Ka'be'yi kimse tavaf etmiyordu. Onlardan iki kadın Saf ve Naile'ye dua
ediyorlardı. Tavafları esnasında yanıma geldiler. Ben: 'Bunların birini
diğerine nikâh edin', dedim. Fakat onlar sözlerinden vazgeçmediler. Ve yanıma
geldiler. 'Odun gibi şey, yalnız ben kinaye söylemiyorum", dedim. Bunun
üzerine kadınlar velvele kopararak gittiler. "Bizim neferlerimizden biri
burada olsaydı ya!' diyorlardı. Az sonra karşılarına Rasulullah ile Ebu Bekir
çıktı. Yukardan iniyorlardı. Onlara 'Size ne oldu?' diye sordu. Onlar: 'Dinsiz
Ka'be ile Örtülerinin arasındadır,' dediler. Rasulullah: 'Size ne sordu?' diye
sordu. 'O bize ağzı dolduran sözler söyledi1, dediler."[833]
Urve'den rivayetle:
"Humus hariç bütün insanlar cahiliyede Ka'be'yi çıplak tavaf ediyorlardı.
Humus Kureyş kabilesiyle onların çocuklarıdır. Humus, insanları gözetiyordu.
Erkekler, erkeklere; kadınlar kadınlara elbise verir ve bununla tavaf
ederlerdi. Humusun elbise vermediği Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederdi."[834]
Müslim'in rivayetinde[835] İbn
Abbas diyor ki: "Kadın Ka'be'yi çıplak olarak tavaf eder ve bana kim ödünç
bir tavaf elbisesi verecek?1 derdi. Onu fercinin üzerine koyar: 'Bugün bir
kısmı yahut hepsi görünür ama, onun görünen kısmı helal etmem', derdi. Bunun
üzerine: 'Her mescide giderken zinetlerinizi alınız1 âyeti nazil oldu."
Urve b. Zübeyir,
Peygamber'in hanımı Aişe'den rivayetle: Cahüiyede nikâh dört şekilde yapılırdı.
Bunlardan biri: Bugün insanların yaptığı nikâh; bir adamın bir adama velisi
bulunduğu kızı ya da adamın kendi kızma dünür-cü gidilmesi, sonra mihir
kesilerek nikâh yapılması... İkincisi: Adam karısına hayız kanından
temizlendiği zaman falancaya git ve onunla cima et, derdi. Bundan sonra adam
karısına hamile kaldığı iyice belli oluncaya kadar yaklaşmıyordu. Kadının
hamile olduğu belli olduktan sonra isterse ona yaklaşıyordu. Bunu da çocuğunun
emniyeti için yapıyordu. Bu nikâh, cima isteme nikâhıydı. Üçüncüsü: Bir grup
erkek toplanarak bir kadının yanına gider ve hepsi de onunla ayrı ayrı
birleşirlerdi. Kadın hamile kalıp çocuğu doğurduktan sonra onlara haber
verirdi. Onlardan hiçbiri bu çocuğa sahip olamayınca tekrar kadının yanında
toplanırlardı. Kadın da onlara: 'Bildiğiniz gibi bu sizin ürününüzdür. Ey falan
bu senin çocuğundur. Onu istediğin gibi isimlendir', derdi. Böylece o çocuk o
adamın olurdu. Dördüncüsü: İnsanlar toplanarak kadının yanına girerlerdi. Zaten
o kadınlar fahişe olup kapılarının önünde dileyenin yanlarına girebileceğini
gösteren işaret koyarlardı. Kadın onların birinden hamile kalırsa, çocuğu
doğurduğunda erkekler yanına toplanır ve çocuğun babası sanılan kimseye çocuk
veriliyordu. Buna kimse de engel olamıyordu. Muhammed (a.s.)'a hak gelince
bugün insanların yaptıkları nikâh hariç cahiliye nikâhlarını ortadan kaldırdı.[836]
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Onbir kadın oturup, kocaları hakkında hiçbir şey
gizlemeyeceklerine dair anlaşmışlar:
Birinci kadın demiş
ki: 'Benim kocam taşlık bir dağın başındaki bir devenin etidir. Kolay değil ki
çıkılsın, semiz değil ki nakledilsin.'
Altıncı kadın demiş
ki: 'Kocam oburdur, yemek yerken siler süpürür, içerken de su kabını kurutur.
Yatarken yorganına bürünüp uyur. Ve benim hüznümü anlamak ve gidermek için
elbiseme elini sokmaz.'
Yedinci kadın demiş
ki: 'Kocam erkeklik vazifesini yerine getirmekten aciz ve işini bilmez ahmağın
biridir. Her dert onun derdidir, başımı yarar, vücudumu yaralar. Herşey onun
vurup yarmak aletidir.[837]
Onbirinci kadın da:
'Kocam Ebu Zer'dir, bilseniz Ebu Zer ne anlayışlı ve ahlâklıdır. O iki kulağımı
mücevherlerle doldurdu, pazulanm tombullaş-tı... Ebu Zer'in kızı, o terbiyeli
kızdır. Babasına itaatlidir, anasına da itaatlidir. Onun vücudu elbisesini
doldurur, güzelliği hayretleri celbeden.. Ebu Zer evden çıktı. Her taraf süt
tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadına rastladı.
Kadının yanında pars gibi çevik iki çocuğu vardı. Koltuğunun altından kadının
göğüsleriyle oynuyorlardı. Kocam beni boşadı ve onu nikahladı." [838]
İNSANI YARATAN Allahu
Teala, onun fıtratında olan şehveti daha iyi bilir.
"Yaratan bilmez
mi? O latiftir, haberdardır." (Mülk, 14).
Bu şehvetlerden en
kuvvetlisi bir cinsin karşı cinsi sevmesidir; yani cinsel etkendir. İşte bu
etkenin gücünü te'yid eden Kur'an ve sünnetten delililer.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Kadınlardan,
oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan
ve ekinlerden gelen zevklere düşkünlük, insanlara süslü gösterildi. Bunlar
sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer Allah'ın
yanındadır." (Al-i İmran, 14).
"Allah sizden
(ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan, zayıf yaratılmıştır."
(Nisa, 28).
Âyet, cinsel etkenin
gücüne karşı insanın zaafını ve karşı koyma zorluğunu belirliyor. Taberi
tefsirinde İkrime ve Mücahid'in "İnsan zayıf yaratılmıştır" âyetinin
anlamı hakkında, (insan kadınlara karşı sabredemez) dedikleri nakledilmiştir.
Bu zaaf nedeniyle
şeriat mü'min erkek ve kadınların hepsine helal cinsel faydalanmayı
kolaylaştırmay önem vererek, özgür kadınlarla evlenemeyen yoksullara
-cariyelerin olduğu dönemde- cariyelerle evlenmelerine izin vermiştir. Allahu
Teala şöyle buyuruyor:
"İçinizden
inanmış hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan
inanmış genç kızlarınız (olan cariyelerinizden alsın." (Nisa, 25).
Fakat bu izin aynı
âyet içerisinde yer alan şu şarta bağlanmıştır: "Bu (cariye ile evlenme)
içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir."
Usame bin Zeyd
(r.a.)'den: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Benden sonra erkeklere
kadınlardan daha tehlikeli bir fitne bırakmıyorum."[839]
Ebu Said Hudri (r.a.)
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kadınlardan sakının, İsrail
oğullarının ilk fitnesi kadın oldu."[840]
Said bin Ebi
Vakkas'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Osman bin Maz'un'un nikâhı terketmesini
kabul etmedi. Şayet ona izin verseydi biz de hadım olurduk."
Taberi'nin rivayetinde
Osman bin Maz'un diyor ki: "Ya Rasulullah, ben bekarlığa dayanamayan bir
adamım. Hadım olmama izin ver1. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır! Fakat senin için
oruç vardır." Başka bir rivayette: "Şüphesiz Allah bizim için
ruhbanlığı müsamahakâr hak din ile değiştirdi, buyurdu."[841]
Abdullah bin Mes'ud
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ile beraber savaştaydık; bizimle
birlikte kadınlar yoktu. Biz: 'Ya Rasulullah! Hadım olalım mı?' diye sorduk.
Rasulullah bizi bundan nehyetti."[842]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Burada 'tebettül'den maksat, evliliği terket-mek ve ondaki zevke
ibadeti tercih etmektir... Tebettül'ün hoş karşılanmaması, aşırılığa ve
Allah'ın helal kıldığını haram kılmaya götürmesinden dolayıdır..." Taberi
diyor ki: "Osman bin Maz'un'un istediği tebettül kadını güzeli ve lezzet
alınan her şeyi haram kılmadır. Bunun için hakkında şu âyet nazil olmuştur: 'Ey
iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı güzellikleri haram kılmayınız'...
Hadımlık tabiri tebettül tabirinden daha beliğdir. Çünkü aletin varlığı
şehvetin varlığının devamını gerektirir. Şehvetin varlığı tebettül'den kast
edilen demektir. Böylece hadımlık istenileni elde etme yolunu belirler..."[843]
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
rivayetle: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasulü, ben genç bir adamım;
nefsimin günaha düşmesinden korkuyorum ve kadınlarla evlenecek imkânım yok'.
Bunun üzerine Rasulullah sustu. Sonra aynısını söyledim. Yine sustu. Sonra yine
aynısını söyledim, sustu. Sonra yine aynı şeyleri söyledim; bunun üzerine
Rasulullah: 'Ey Ebu Hureyre, senin karşılaşacağını yazan kalem kurumuştur. Şu
hal üzerine sen ister hadımlaş, ister bırak', buyurdu."[844]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste geçen 'el-anete' kelimesi, zina demektir. Günah, fücur, zor
ve kötü olan şeylerede bu ad verilir. İbnü'l-Enbari anet'in şiddet olduğunu
söylemiştir. 'Kadınlarla evlenecek birşey bulamıyorum. Bunun üzerine bana
karşı sustu' sözü Harmele'nin rivayetinde: 'Kadınlarla evlenmek için birşey
bulamıyorum izin verde hadım olayım' denmiştir. 'İster hadımlaş, ister bırak1
sözü yani 'belirttiğimi yap ya da terk ederek sana emrettiğime uy' demektir...[845]
Buradaki emir fiilin yapılması için değil aksine tehdit içindir. Buna göre
adeta 'Eğer her şeyin Allah'ın hükmünde olduğunu bilirsen hadım olmakta hiç bir
fayda yoktur' demiştir." [846]
Abdullah (r.a.)'dan:
"Biz Rasulullah (s.a.v.)'in yanında hiç bir şeyi olmayan gençlerdik.
Rasulullah bize: 'Ey gençler topluluğu, kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin.
Şüphesiz o gözü haramdan korur, ferci de fuhuştan korur."[847]
Müstevrid bin Şeddat
Rasulullah1 tan şöyle işittiğini rivayet etmiştir: [848] Kim
bizim işçimizse, kadın edinsin. [849]
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Peygamberlerden bir peygamber
gazveye çıkarak kavmine şöyle dedi: 'Duhul yapmak için bir kadına sahip olan ve
hala duhul yapmayan kimse bana tâbi olmasın."[850]
Cabir (r.a.)'dan
"Rasulullah (s.a.v.) ile bir gazada beraber idik. Döndüğümüz vakit ben
yavaş giden deveme binerek acele davrandım. Arkamdan bir binekli bana yetişerek
elindeki sopa ile dürttü. Bunun üzerine bineğim iyi develer gibi koşmağa
başladı. Bir de baktım Rasulullah (s.a.v.)'in huzurunda değil miyim? Bana:
'Neye acele ediyorsun?1 diye sordu. Ben de: 'Ya Rasulul-lan, ben yeni evliyim',
dedim. (Başka bir rivayette:'[851] 'Ya
Rasulullah, ben yeni evliyim' dedim ve izin istedim, bana izin verdi. Bunun
üzerine insanlardan önce Medine'ye geldim.)"[852]
Ebu Said (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.)'e bir kadın geldi. Biz de yanın-daydık. Kadın: 'Ya
Rasulullah! Kocam Safvan bin Muğtal, Oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor.
Safvan: 'Ya Rasulullah! Oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor sözüne gelince: 'O
çok oruç tutuyor. Ben genç bir adamım sabredemiyorum. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.): 'Kadın ancak kocasının izniyle oruç tutabilir', buyurdu."[853]
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.): 'Sizden birinin bir kadın hoşuna giderse
gönlüne girerse, hemen kendi karısına giderek onunla cima etsin.[854]
Çünkü bu nefsindeki şeyi giderir', buyurdular." [855]
Abdullah (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.): [856]' Ey
gençler topluluğu, kim evlenmeye güç yetiremezse, ona oruç vardır. Şüphesiz
oruç kalkandır." [857]
Burada haram çeşitli
biçimlerde ortaya çıkar. Bunun her biçimi için şeriat belli bir ceza
koymuştur. Haram biçimlerinden her birini detaylıca sunacağız.
Haramın birinci
biçimi: Yasak zamanda hammıyla birleşme
a) Ramazan
gecelerinde cinsel yakınlık; Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de
onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve
tevbenizi kabul edip sizi affetti..." (Bakara, 187).
Bera' (r.a.)'dan
rivayetle: "Ramazan orucu geldiği zaman biz bütün Ramazan boyunca
kadınlara yaklaşmıyorduk. Erkekler kendilerine ihanet eder oldular. Bunun
üzerine Allahu Teala: 'Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve
tevbenizi kabul etti...1 âyetini indirdi."[858]
b) Oruçlu
iken cinsel yakınlık:
Ebu Hureyre
(r.a.)'dan: "Bir zaman biz Rasulullah (s.a.v.) yanında otururken bir adam
gelerek: 'Helak oldum ya Rasulullah', dedi. (Bir rivayette[859]:
'Şüphesiz o yanıyordu.') Rasulullah (s.a.v.): 'Seni helak eden nedir?' diye
sordu. Adam: 'Ramazan gününde karımla cima ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.):
'Bir köle azad edecek bir şey bulabilecek misin?' buyurdu. Adam: 'Hayır', dedi.
Rasulullah: İki ay birbiri arkasına oruç tutabilecek misin'? diye sordu. Adam:
'Hayır', dedi. 'Öyle ise altmış fakiri doyuracak bir şey bulabilecek misin?'
dedi. Adam yine: 'Hayır', dedi. Sonra oturdu. Rasulullah (s.a.v.)'e içinde
hurma dolu bir zembil getirdiler. Rasulullah soru soran nerede? diye sordu.
(Bir başka rivayette[860]
'Yanan nerede?' diye sordu) Adam: 'Benim1, dedi. Rasulullah: 'Bunu al tasadduk
et1, buyurdu. O da: 'Bende daha fakirine mi ya Rasulullah! Medine'nin iki
taşlığı arasında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur', dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) güldü hatta yan dişleri göründü. Sonra: 'Ailene yedir1,
buyurdu. "[861]
c) Zihardan
sonra cinsel yakınlık:
Ebu Seleme ve Muhammed
bin Abdurrahman'dan: "Selman bin Sahhar el-Ensari Ramazan geçinceye kadar
hanımına: 'Senin sırtın annemin sırtı gi bi1 dedi. Ramazanın yarısı geçince bir
gece hammıyla beraber oldu. Bunun üzerine Rasulullah gelip haber verdi. 'Bir
köle azad et', buyurdu. Selman: 'Ona gücüm yetmez', dedi. Rasulullah: "İki
ay peşpeşe oruç tut1, dedi. Selman: 'Buna güç yetiremem\ dedi. Rasulullah:
'Altmış tane miskini doyur', dedi. Selman: 'Bunu yapamam', dedi. Bunun üzerine
Rasulullah Urve bin Amr'a: 'Hurma dolu bir zembil ver de o altmış miskini
doyursun', buyurdu."[862]
d) İhramlı
iken cinsel yakınlık:
Enes bin Malik'e Ömer
bin Hattab, Ali bin Ebi Talip ve Ebu Hureyre (r.a.)'a hacda ihramlı iken
ehliyle cima eden adam hakkında sorulduğunda.
Onlar: 'Haclarını
bitirinceye kadar devam ederler. Sonra onlara gelecek hac ve kurban vardır'
dediler. Ali bin Ebi Talip: 'Gelecek sene hac için ihrama girerlerse hacları
bitinceye kadar ayrı dururlar' dedi."[863]
İbn Abbas (r.a.)'a
ihramlı iken Mina'dan ayrılmadan önce hanımıyla beraber olan bir adam hakkında
soruldu. O, büyük baş hayvan kurban etmesini emretti."[864]
Haramın ikinci biçimi:
Küçük günahları işleme
İbn Ömer (r.a.)
Rasulullah (s.a.v.)'den şöyle rivayet etti: "Bir zamanlar üç kişi yolda
giderlerken kendilerini yağmur tutmuş ve dağda bir mağaraya sığınmışlar. Daha
sonra mağaranın ağzına dağdan bir kaya düşmüş ve onları kapamış. Bunun üzerine
yolcular birbirlerine: 'Allah için salih amel işledi-nizse, o ameller
vasıtasıyla Allah'a dua edin. Belki Allah bu kayayı size açar', demişler...
Diğeri: 'Allah'ım! Benim amca kızı vardı. Onu erkeklerin kadınları sevmesinin
en son derecesiyle sevmiştim'. (Başka bir rivayette:[865] 'Ondan
kendisiyle evlenmek istedim. Kız bana gelmekten kaçındı. Hatta kıtlığa duçar
oldu. Bunun üzerine bana geldi.') Fakat o, kendisine yüz altın getirmedikçe
bunu kabul etmedi. Çalışıp nihayet yüz altını topladım ve ona götürdüm.
Ayaklarının önüne oturduğumda: 'Allah'tan kork ve bu mührü haksız yere açma!'
dedi. Ben yanından kalktım ve onu bıraktım. Eğer bunu senin rızanı dileyerek
yapmışsam, bu kayanın bir kısmını bize aç', demiş. Allah da onlara bir miktar
açmış..."[866]
İbn Mes'ud (r.a.)'dan:
"Bir adam bir kadını öpmüş (Bir rivayette: Öpmüş ya da elle dokunmuş)
(Başka bir rivayette:[867]
"Adam: 'Ben Medine'nin kenarında bir kadına cima etmeksizin dokundum.
Benim hakkımda dilediğini hüküm buyur1, dedi.") Rasulullah (s.a.v.)'e
gelerek bunu haber verdi. Bu nun üzerine: 'Namazı gündüzün iki tarafında ve
gecenin bazı saatlerinde dosdoğru kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri
giderir' âyeti nazil oldu. Bunun üzerine adam: 'Ya Rasulullah! Bu yalnız bana
mı mahsus?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Ümmetimin hepsine!'
buyurdular."[868]
Enes bin Malik
(r.a.)'dan: "Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Bana
hadd isabet etti. Onu bana tatbik et1, dedi. Namaz vakti gelmişti. Adam
Rasulullah ile birlikte namaz kıldı. Namazı eda ettikten son-,ra: 'Ya
Rasulullah! Ben hadde isabet ettim. Hakkımda Allah'ın kitabını tatbik et1
dedi. Rasulullah: 'Sen bizimle beraber namazda bulundun mu?1 diye sordu. Adam:
'Evet', dedi. Rasullullah (s.a.v.) de: 'Sen affolundun!1 buyurdu."[869]
Haramın üçüncü biçimi:
Zina etme
Bureyde (r.a.)'dan:
"Maiz bin Malik Eşlemi Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Ben
nefsime zulmettim; zina ettim. Beni temizlemeni dilerim', demiş. Rasulullah onu
geri çevirmiş. Ertesi gün olunca tekrar gelerek: 'Ya Rasulullah, ben gerçekten
zina ettim1, demiş. O da kendisini ikinci defa geri çevirmiş. Rasulullah onun
kavmine haber göndererek: 'Bunun aklında yadırgadığınız bir kusur biliyor
musunuz?' diye sormuş. Kavmi: 'Biz onu ancak aklı başında, kendi görüşümüze
göre salihlerden biliriz', cevabını vermişler. Maiz üçüncü defa gelmiş.
Rasulullah yine kavmine haber göndererek onu soruşturmuş. Onlar da: 'Ne
kendinde kusur vardır, ne aklında!1 diye haber vermişler. Dördüncü gün gelince
onun için bir çukur kazdırmış. Sonra emir buyurarak recmedilmiş. Başka bir
zaman Gamid'li kadın gelmiş ve: 'Ya Rasulullah! Ben zina ettim, şimdi beni
temizle', demiş. Rasulullah onu da geri çevirmiş. Ertesi gün gelince kadın: 'Ya
Rasulullah! Beni neye geri çeviriyorsun? Galiba beni Maiz'i geri çevirdiğin
gibi geri çevireceksin! Vallahi ben hamileyim1, demiş. Rasulullah: 'Haydi
doğuruncaya kadar git1, buyurmuşlar. Kadın doğurduğu zaman çocuğu bir bez
parçası içinde getirmiş, ve: 'İşte, onu doğurdum', demiş. Rasulullah: 'Git bu
çocuğu sütten kesi-linceye kadar emzir', buyurmuş. Kadın onu memeden ayırdıktan
sonra çocuğu, elinde bir parça ekmek olduğu halde getirmiş ve: 'İşte ya
Rasulullah! Onu memeden ayırdım. Yemek yemeğe de başladı1 demiş. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) çocuğu müslümanlardan birine vermiş. Sonra emir buyurarak
kadın için göğsüne kadar bir çukur kazılmış. İnsanlara da emir vermiş ve kadını
recmetmişler. Halid bin Velid bir taşı başına atmış da kan Halid'in yüzüne
sıçramış. Halid de ona söğmüş. Rasulullah ona söğdüğünü işiterek: 'Yavaş ol ya
Halid! Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki! Bu kadın öyle bir
tevbe etti ki, onu bir zorba yapsaydı mutlaka mağfiret olunurdu', buyurmuşlar.
Sonra emredip cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiş."[870]
Imran bin Husaym'dan:
"Cuheyne kabilesinden bir kadın zinadan gebe olarak Peygamber (s.a.v.)'e
gelmiş ve: 'Ya Rasulullah! Ben haddi hat ettim. Onu bana tatbik et1, demiş.
Rasulullah (s.a.v.) de velisini çağırarak: 'Buna iyi bak, doğurduğu zaman onu
bana getir1, buyurmuş. Velisi de öyle yapmış. Bunun üzerine Rasulullah kadın
hakkında emir vererek elbisesi üzerine bağlanmış. Sonra recmedilmiş; cenazesini
kılmış."[871]
Ebu Hureyre ve Zeyd
bin Halid (r.a.)'dan: "Bedevilerde bir zat Rasulul-lah'a gelerek: 'Ya
Rasulullah! Senden Allah aşkına benim için ancak Allah'ın kitabı ile hüküm
vermeni dilerim', dedi. Öteki hasım -ondan daha anlayışlı olduğu halde-: 'Evet,
aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet! Bana da müsade buyur1, dedi. Rasulullah:
'Buyur', dedi. Adam: 'Benim oğlum bu adamda çıraktı. Derken karısı ile zina
etti. Ben haber aldım ki oğluma recm lazımmış; hemen onun namına yüz koyunla
bir cariye fidye verdim. Bir de ulemaya sordum. Bana, oğluma ancak yüz dayakla
bir yıl sürgün cezası lazım geldiğini; bunun karısına da recm icabettiğini haber
verdiler', dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a
yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim! Cariye ile
koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir sürgün gerek. Haydi ya Uneys!
Bunun karısına git! Şayet itiraf ederse onu recm et!' buyurdular. Uneys kadına
gitti. Suçunu itiraf etmiş. Rasulullah (s.a.v.) da emir buyurdular ve kadın
recmedildi."[872]
Cabir bin Semura'den
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.)'e kısa, dağınık saçlı, adaleli bir adam
getirdiler. Üzerinde bir gömlek vardı; zina etmişti. Peygamber (s.a.v.) onu
iki defa reddetti. Sonra emir verdi recm olundu. Müteakiben Rasulullah şöyle
buyurdular: 'Biz Allah yolunda her gazaya gittiğimizde biriniz kalır; teke
meleyişi gibi meler; o karılardan birine bir şeyler verir! Allah bunlardan
biri hakkında bana imkân vermez ki! Yoksa onu ibret yapardım."[873]
Vail Kendi'den:
"Sabahın karanlığında mescide giden bir kadına adamın biri zina etti.
Bunun üzerine kadın oradan geçen bir adamdan yardım istedi. Zina yapan adam
kaçtı. Sonra kadına bir topluluk uğradı. Kadın onlardan da yardım istedi.
Onlar kadının yardım istediği adamı gördüler. Zina yapan onlardan önce
gitmişti. Onlar bu adamı getirerek kadın için kısas yaptılar. Adam: 'Ben
sadece sana yardım ettim, diğeri gitti, onu Rasulullah'a getirin..."[874]
Ibn Abbas (r.a.)'dan:
"Hilal bin Umeyye, karısına zina isnadında bulundu. Bunun üzerine
gelerek, (Doğru söylediğine dair dört defa şehadette bulundu. Beşincide şayet
yalancılardan ise Allah'ın lanetinin üzerine olmasını söyleyerek) şehadet
etti. Rasulullah (s.a.v.): 'Sizden birinin yalancılardan olduğunu Allah
biliyor. Biriniz tevbe etmez mi?1 buyurdu. Sonra kadın kalkarak, (Kocasının
yalancılardan olduğuna dair şehadette bulundu. Beşincide şayet doğrulardansa,
Allah'ın gazabının üzerine olmasını söyleyerek) şehadet etti."[875]
Ebu Hureyre ve Zeyd
bin Halid (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah'a zina eden cariyenin hükmü
soruldu. Rasulullah (s.a.v.): 'Zina ederse ona dayak vurun! Sonra tekrar zina
ederse dayak vurun! Sonra yine zina ederse dayar vurun! Sonra onu velev bir ip
karşılığı da olsa satın!' buyurdu."[876]
İşte gördüğünüz gibi
insanın cinsel şehvet gücü karşısındaki karşılaştığı zorluk fıtri bir
zorluktur. Hatta faziletli nebevi toplumda da bu zorluk mevcuttur. Yani Allah
bu zorluğu Adem'in bütün oğul ve kızlarının üzerine yazmıştır. Yine görüyoruz
ki, Allahu Teala insanı başka cinsi sever bir halde yaratmıştır. Bu sevgi onu
evlilik ilişkisinde bulunmaya iter. Bu sevgi onu yasak zamanlarda bile
-zayıflık anında- evlilik ilişkisinde bulunmaya itebilir. Sonra bazen ona bir
grup şeytan dokunarak onu küçük günaha düşürebilir. Bazen de nefsini şeytanın
vesvesine ve şehvetin galeyanına teslim ederek Allah korusun zina yapabilir.
Fakat Allahu Teala -ki insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır- kullarına şefkatli
ve merhametli olduğu için onlara helal alanları geniş kılmıştır. Bir an
zayıflık gösterip meşru olanı aşanlara gelince, bunlar Allah'ın rahmetinin ne
düzeyde olduğunu bilen ve Allah'tan aldığını tebliğ eden Rasulullah'ın yanında
genişlik ve bereketi buldular. Rasulullah onlara günahlarının bağışlanması için
yardımcı oldu. Onlar, bir anlık zayıflık göstermeleriyle birlikte uzun süre
Allah'tan korkan inançlı ve sadık kimselerdi. Bir grup şeytanın kendilerine
dokunması ve bunun üzerine küçük günah işleyenlere gelince, bunlar Allah'ın
rahmetini ve genişliğini buldular. Bunlar hakkında "İyilikler kötülükleri
giderir" buyruğu inmiştir. Nefislerine yazık eden, şeytana yenilerek zina
eden ve sonra hemen pişman olup zikreden kimselere gelince, bunlardan kimi
nefsinde bağışlanma dilemişlerdir. Bunlardan kimileri de, dünyada iken
temizlenmek için Rasulullah'a gelmişlerdir. Rasulullah umulur ki ikrarında
geri dönmüştür. Israr edince de onlara had uygulamış, dua etmiş ve hayırla anmıştır.
Bunlardan bazıları da vardır ki zinaya düşmüşler ve bundan da geri adım
atmamışlardır. Bunlar şeytana kendilerini kaptırmışlar ve masiyet üzere ısrar
etmişlerdir. Fakat bütün bunlarla birlikte kalblerinde bir hayır bakiyesi
kalmış olup Allah'ın mahlukatın-dan birine zayıf ve zor bir anında iyilik
yapmışlar ve Allah bu iyiliği kabul ederek yaptıkları günahları affetmiştir.
İşte önceki Peygamber'in döneminde bu duruma bir örnek:[877]
Ebu Hureyre'den:
"Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir defa bir su kuyusu
etrafında dolaşıyordu. Nerdeyse susuzluktan ölüyordu. Onu İsrail oğullan
fahişelerinden biri gördü. Hemen mestini çıkararak onunla köpeğe su çekti ve
hayvanı suladı. Bu sebeple mağfiret olundu." [878]
HAKİM OLAN şeriat
cinsel şehvetin gücünü ve cinsel zevkte bulunmaya insanın fıtri olan
ihtiyacını takdir ettiği için İslam -daha önceden de belirttiğimiz gibi- bütün
kolaylık biçimlerini sunarak müslüman üzerinde zorluğu kaldırmış ve hayatta
ruhi ve bedeni olarak sağlam ve aktif olmasını sağlamıştır. İslam -bununla-
Allah'ın kulları üzerindeki rahmetine ve Mu-hammed (a.s.)'la gönderilen
şeriatın hoşgörüsüne bir delil sunmuştur: "Biz, seni ancak alemlere rahmet
olarak gönderdik" İlk bakışta kolaylığın hepsinin erkeklere olduğu
görülse de bu aynı zamanda kadınlar için de kolaylıktır. Çünkü cinsel zevk
ancak kadın ve erkek arasında olabilir. Erkeğin cinsel zevkinin fazla olması
durumunda çok kadınla evlenmesi sözkonusudur. Şeriatta eşler arasında
birbirlerinin cinsel zevkini yerine getirmeye teşvik eden oldukça fazla nass
vardır.
Kocanın hakkını
kadının yerine getirmesini teşvik eden bazı nasslar:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Erkek kadınını yatağına
çağırır da kadın gelmeyi reddederse, sabaha kadar melekler ona lanet
eder."[879]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir adam karısını yatağına
davet eder de kadın razı olmazsa, kocası ondan razı oluncaya kadar Yüce Allah
ona gazab eder."[880]
Talka b. Ali'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Erkek kadınını ihtiyacı için
çağırdığında ekmek pişiriyor olsa da ona gelsin."[881]
Zeyd bin Erkam'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Erkek kadınını yatağına ağırdığında
kadın deve üzerinde dahi olsa ona cevap versin."[882]
Bu nasslar erkeği
kadının haklarım yerine getirmeye teşvik ediyor:
Avn bin Cuheyfe oda
babasından rivayetle: "Peygamber (s.a.v.) Sel-man ile Ebu Derda'ya kardeş
yaptı. Selman Ebu Derda'ya ziyarete gittiğinde Ümmü Derda'yı zinet elbiselerin
bırakmış halde gördü ve ona: 'Neyin var?' dedi. Ümmü Derda: 'Kardeşim Ebu
Derda'nın dünyaya ihtiyacı yoktur', diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu derda
geldi... Selman ona: 'Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır, nefsinin senin
üzerinde hakkı vardır, ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibine
hakkını ver', dedi. Bilahare Selman Peygamber'e gelerek bunu haber verdi. Bunun
üzerine Peygamber: 'Selman doğru söylemiştir', buyurdu."[883]
Abdullah bin Amr'dan:
"Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Babam gelinine uğruyor ve
kocası hakkında soruyordu. Bir defasında hanımım: 'Onun gibi güzel bir erkek
yoktur. Ona geldim geleli yatağımıza girmedi, eteğimizi kaldırmadı'. Bu durum
uzayınca bunu Rasulullah'a haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): 'Onu benimle
görüştür', buyurdu. Rasulullah'la görüştüğümde: 'Nasıl oruç tutuyorsun?' diye
sordu. Ben de: 'Her gün1, dedim. Rasulullah: 'Nasıl kalkıyorsun?' diye sordu.
Ben: 'Her gece', dedim... (Başka bir rivayette:6 "Rasulullah bana şöyle
dedi: 'Ey Abdullah, senin gündüz oruç tuttuğun gece kalktığın haber verilmedi
mi?1 Ben de: 'Evet ey Allah'ın Rasulü1, dedim. Rasulullah: "Böyle yapma.
Oruç tut, iftar et, kalk ve uyu. Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır...
Hanımının senin üzerine hakkı vardır."[884]
Erkeğin hakkını te'yid
eden ve kadını da hemen ona cevap vermeye teşvik eden nasslar oldukça fazla.
Bunun sebebine gelince, erkek fıtrat gereği isteyen, kadın ise istenilendir.
Erkek etkilenmeye daha yakındır, heycanı daha hızlıdır. Erkek yaşamı ve
çalışmaları esnasında çoğu zaman etkilenmelerle karşı karşıyadır. Rasulullah
(s.a.v.) doğru söylemiştir: "Sizden birinin gözüne bir kadın iliştiği
zaman ailesine gelsin." Başka bir rivayette: "Sizden birinin hoşuna
bir kadın gidip kalbine düşerse kadınına gelerek cima etsin."[885]
Erkeğin -Allah ona yardım etsin- isteğinde nazik olması, kadının da -Allah onu
başarılı kılsın- ona refakat edip isteğini yerine getirmesi gererir.
Kadın velev ki bu
istek esnasında önemli bir işle uğraşıyor olsa bile... Fet-hu'1-Bari'de "Adam,
karısını yatağına çağırdığı zaman..." hadisinin şerhinde naklediliyor:
(Hadiste, erkeğin
cimayı terk etmeye olan sabrının kadının sabrından kadının sabrından daha zayıf
olduğu ifade ediliyor... Erkeği evlenmeye iten rahatsızlığın daha güçlü olduğu
belirtiliyor. Bunun için şan bu hususta kadınları erkeklere yardımcı obuaya
teşvik etmiştir.)[886]
Her halükârda Aziz
kitabın belirlediği üstün kaide bu ve diğer konularda asıl olarak kalıyor:
"Erkeklerin
kadınlar üzerinde bulunan haklan gibi, kadınların da erkekler üzerinde haklan
vardır." (Bakara, 228). [887]
1- Hamile
olma korkusu olsa bile faydalanmanın mubah oluşu:
Cabir'den:
"Adam'ın biri Rasulullah'a gelerek: 'Benim, bize hizmet eden ve su taşıyan
bir cariyem var. Ben onun etrafında dolaşıyorum ve hamile kalmasını hoş
karşılamıyorum1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'istiyorsan azl yap şüphesiz
ki ona takdir edilen gelecektir."[888]
Cabir'den:
"Rasulullah (s.a.v.) döneminde azl yapıyorduk. Kur'an da nazil oluyordu."
(Müslim'in rivayetinde: "Bu Allah'ın Peygamberine ulaştı, fakat bizi
nehyetmedi.")[889]
Buhari bu hadisi azl
babında naklediyor.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Azl babı sözü" yani fercin dışına boşalmak için duhulden sonra
çekilmedir.
Ebu İsa Tirmizi diyor
ki: "Azl konusuna ilim ehlinden bir grup Peygam-ber'in ashabı ve diğerleri
ruhsat vermiştir."[890]
İbn Teymiyye diyor ki:
"Azle gelince, bir grup ulema haram saymıştır. Ancak dört imamın görüşüne
göre kadının izniyle caizdir."[891]
2- Özürlü
kadından faydalanmanın mubah oluşu:
İkrime'den: Ümmü
Habibe özürlü ikenkocası onunla cima ediyordu"[892]
Hamne binti Cahş: "Hamne Özürlüikenkocası onunla cima ediyordu."[893]
3- Hayızlı
kadmdan faydalanmanın mubah oluşu: (cima etmeksizin)
Enes (r.a.)'dan:
"Yahudiler kendi içlerinden bir kadın, hayız olduğu zaman onunla yemek
yemiyorlar ve evlerde onunla beraber olmuyorlardı. Peygamber'in ashabı bunu
Peygamber'e sorduklarında AUahu Teala şu âyeti indirdi:
"Sana adet
görmeden soruyorlar. De ki: rO eziyettir. Adet halinde kadınlardan çekilin,
temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın
emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri
sever." (Bakara, 222).
Rasulullah da şöyle
buyurdu: "Cima hariç her şeyi yapın" bu söz yahudilere ulaşınca: 'Bu
adam bizim işlerimizde bize muhalefet etmedik hiç bir şey bırakmak istemiyor1,
dediler. Sonra Useyd bin Hudayr ile Abbad bin Bişr gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Yahudiler şöyle şöyle diyor şu halde biz hayızlı kadınlarla düşüp,
kalkmayalım mı?' dediler. Rasulullah'ın çehresi hemen değişti. (Ashab) biz
onlara darıldığını zannettik demişlerdir. Bunun arkasından Useyd ile Abbad
dışarı çıktılar. Derken karşılarına Peygamber'e süt götüren biri çıktı.
Rasulullah'ın kendilerine darılmadığını anladılar."[894]
Zeyd bin Eslem'den:
"Adamın biri hayızlı olup da Rasulullah (s.a.v.) onun üzerine izarını çek,
sonra senin için üst tarafı vardır', buyurdu."[895]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bizden biri hayızlı olup da Rasulullah (s.a.v.) onunla beraber olmak
isterse, hayızlı olan yerine izar çekmesini emreder sonra onunla beraber
olurdu. Aişe diyor ki: "Peygamber'in uzvuna sahip çıktığı gibi sizden kim
uzvuna sahip çıkar."[896]
Hafız îbn Hacer diyor
ki: "Seleften bir çoğu, sevri, Ahmed ve İshak hayızlı iken sadece fercten
faydalanmanın yasak olduğu görüşündedirler. Ahmed b. Hasan da bu görüştedir.
Tahavi de bunu tercih etmiştir. Maliki fakihlerinden Esbağ da bunu seçmiştir.
Şafülerin iki görüşünden biri de böyle olup İbni Munzir de bunu seçmiştir.
Nevevi diyor ki: "Buna en iyi delil Müslim'deki Enes'in hadisidir. 'Cima
hariç herşeyi yapınız.' Buna Ebu Davud'un İkrime'den onun da Peygamber'in bazı
hamınlanndan yaptıkları rivayette delildir: 'Peygamber (s.a.v.) Hayızlı olan
kadınında bir şey istediği zaman onun fercinin üzerine elbise koyuyordu...'
Şafıiler bunu ayırarak şöyle diyorlar: 'Karşılaşma anında ferce karşı nefsine
sahip oluyor ve uzak duracağından eminse caizdir. Aksine takdirde caiz
değildir. Bunu Nevevi de iyi görmüştür."[897]
İbn Hazım diyor ki:
"Erkeğe hayızlı kadınının ferci hariç her şeyi helaldir... Bir grup da
bizim görüşlerdir". Nitekim Abdullah b. Rebia Hakim b. Akkal'dan şöyle
rivayet ediyor: "Mü'minlerin annesi Aişe'ye: 'Erkek oruçlu ise kadınına
karşı kendisine ne haram olur?' diye sordum. Cevaben: 'Ferci', dedi. 'Kadın
hayızlı ise ona karşı ne haram olur?' diye sordum. Cevaben: 'Ferci', dedi. Bu
mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'nin de görüşüdür... Sabi diyor ki: 'Eza olmazsa
erkek hayızlı kadınıyla birleşir'. İbni Ata b. Ebi Ribah diyor ki: 'Kanın
dışında erkeğin hayızlı kadınına gelmesinde bir sakınca yoktur1. Hakim b. Atibe
hayızlı kadın hususunda şöyle diyor: 'Erkek kadının fercine girmediği sürece,
fercini onun ferci üzerine koymasında bir sakınca yoktur'. Hasan Basri hayızlı
kadının bacakları arasıyla oynamaktan bir sakınca görmüyordu. Bu Musruk,
İbrahim Neha-i, Süfyan-ı Sevri, Ebu Hani-fe'nin arkadaşı Muhammed b. Hasan, Ebu
Süleyman ve Şafii'de meşhur olan ashabımızın çoğunun görüşüdür."[898]
Hayızlı kadından
faydalanmaya ek olarak onunla gerek yatakta, gerek yeme-içmede gerekse saç
tarama gibi günlük münasebette bulunmaktan herhangi bir sakınca yoktur.
Ümmü Seleme'den:
"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) ile beraber kadife bir çarşaf altında
yatarken hayzımı gördüm ve hemen hayız elbisemi alarak giydim. Rasulullah:
'Hayızın mı gördün', dedi. Ben de: 'Evet', dedim. Bunun üzerine beni çağırdı ve
kadife çarşafın altında onunla beraber yattım."[899]
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben hayızlı iken bir şey içer sonra onu Peygamber'e verirdim. O da ağzını
benim ağzımın değdiği yere koyarak içerdi. Ben hayızlı iken kemiğin etini
ısırır sonra onu Peygamber'e verirdim. O da ağzını benim ağzımın değidiği yere
koyardı."
Ebu Hureyre'den:
"Bir defa Rasulullah mesciddeyken, ey Aişe! Bana elbiseyi uzat' dedi.
Aişe: 'Ben hayızlıyım', dedi. Bunun üzirene: 'Şüphesiz ki senin elinde hayız
yoktur', buyurdu. Aişe de elbiseyi kendilerine verdi.[900]
Aişe (r.a.)'dan: [901]"Ben
hayızh iken Rasulullah'ın başını tarıyordum."[902]
4-
İbadetleri yaparken belli bir ölçüde faydalanmanın mubah oluşu: Kur'an okurken:
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben hayızlı iken Rasulullah kucağıma yaslanıyor sonra Kur'an
okuyordu."[903]
Vahiy karşılarken:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah Ümmü Seleme'ye şöyle demiştir: 'Aişe hariç hiç bir kadının
kucağındayken (Başka bir rivayette[904]:
"Yatağındayken) vahiy gelmedi."[905]
Abdest alırken:
Öpme abdesti bozmuyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) kadınlarından bazılarını Öpüyor, namaz kılıyordu
abdest almıyordu."[906]
Oruç tutarken:
Öpmek ve dokunmak
orucu bozmaz:
Ömer b, Hattab'dan
rivayetle şöyle demiştir: "Kanım kaynadı ve oruçlu iken hanımımı öptüm.
Bunun üzerine: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben bugün büyük bir iş yaptım; oruçlu iken
hanımımı öptüm', dedim. Rasulullah: 'Oruçlu iken ağzına su alıp çalkalasan ne
gerekir?' diye sordu. Ben de: Bir şey gerek-mez\ dedim.[907]
Fethul-Bari'de varid
olmuştur: "Bazı ilim ehli, oruçlu orucunun selameti için öpmemeye güç
yetirebilirse öpmez, öperse de bir şey gerekmez, görüşündedir. Bu Süfyan ve
Şafii'nin de görüşüdür. Buna Müslim'de Ömer b. Ebi Seleme yoluyla rivayet
ohınan şu rivayette delildir: "Ömer b. Ebi Seleme Rasulullah'a: 'Oruçlu
kadınını öpebilir mi?1 diye sordu. Rasulullah: 'Bunu Ümmü Seleme'ye sor1, dedi.
Ümmü Seleme de Rasulullah'ın da böyle yaptığını haber verdi. Ömer b. Ebi
Seleme: 'Ey Allah'ın Rasulü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir',
deyince Rasulullah: 'Allah'a yemin ederim ki ben sizin Allah'tan en fazla
sakınanınızım ve'korkanınızınV buyurdu. Bu da gösteriyor ki bu hususta gençler
ve ihtiyarlar eşittir. Çünkü Ömer o zaman gençti. Belki de buluğ çağına girdiği
ilk sıraydı. Yine hadis bunu özel bir durum olmadığını belirtiyor."[908]
Ramazan gecelerinde
tam ilişki:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbİsenizdîr, siz de
onlann elbisesisiniz." (Bakara, 187).
İtikattayken:
Kadın itikattaki
kocasnı ziyaret ediyor:
Ali b. Hüseyin'den:
"Rasulullah (s.a.v.) mescidde (itikafta) idi. Kadınları kendisini
ziyarete gelmişti. Safiyye binti Hay eve gitmek isteyince Peygamber (s.a.v.):
'Acele etme seninle beraber gideyim', buyurdu. Safiyye'nin evi Üsame'nin evinde
idi. Peygamber onunla beraber gitmek için çıktı ve yolda Ensardan iki adamla
karşılaştı..[909]
Kadın itikaftaki
kocasının başını yıkıyor ve saçını tarıyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) itikattayken başını mescidden çıkarıyor, ben de onu
yıkıyordum." (Bir rivayette:[910]
"Rasulullah mescidde başını bana uzatıyor, ben de onu tarıyordum.")[911]
Hacdayken:
Öpme ve dokunma haccı
bozmaz:
İbni Rüşd,
"Bidâyetü'l Müctehid"de diyor ki: "Terkedilen üçüncü şey kadınla
cima yapma. Hacda kadınla cimanın haram olduğu hususunda müs-lümanlar icma
etmişlerdir. Şu âyeti kerime ile haram kılınmıştır.
"Hacda kadına
yaklaşmak, günaha sapmak, kavga etmek yoktur"[912]
(Bakara, 197)
Cumhura göre iki
kıtanın birleşmesi haccı bozar.[913]
İbn Hazım, Muhalla'da
diyor ki: "İhramlı kimsenin girmediği sürece kadınını öpmesi, dokunması
mubahtır. Çünkü AUahu Teala öpmeyi değil, cimayı yasaklamıştır."[914]
Hac faydalanmasına
teşvik hatta emir: (Kadınlarla beraber olarak güzel faydalanma)
Ümran b. Husayn'dan:
"Allah'ın kitabında faydalanma âyeti nazil oldu: 'Hacca kadar Umre ile
faydalanmka isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser'. Biz Rasulullah'la
beraber bunu yaptık, Kur'an'da bunu yasaklayan bir şey gelmedi. Rasulullah da
ölünceye kadar bunu yasaklamadı..."[915]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Biz Muhammed'in ashabı yalnız hacca niyet ettik, onunla beraber umre
yoktu. Peygamber Zilhicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı bize
emretti. Rasulullah: 'İhramdan çıkın da kadınlarınızla cima edin!' buyurdu....
(Cabir diyor ki): "Bunun üzerine hemen ihramdan çıkarak Rasulullah'ın
emrini dinledik ve itaat ettik." (Başka bir rivayette[916]
"Kadınlarımızla cima ettik, güzel koku süründük ve elbiselerimizi
giyidik.")[917]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Arkamda bıraktığım iş tekrar
karşıma çıksaydı kurbanı getirmez bu haccı, umre yapardım. Şimdi sizden
hanginizin yanında kurban yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccını umreye
çevirsin', buyurdu. Bunun üzerine Süraka İbni Malik b. Cu'şum ayağa kalkarak:
'Ey Allah'ın Rasulü! Bu iş, bizim bu yılımıza mı mahsus, yoksa sonsuza kadar
devam mı edecek?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) parmaklarım birbirine
kenetleyerek iki defa: 'Umre hacca dahil olmuştur, hayır sonsuza kadar devam
edecektir', buyurdu."[918]
Esma binti Ebu
Bekir'den: "İhrama girerek yola çıktık. Rasulullah: 'Kimin yanında
kurbanı varsa ihramlı olarak kalsın. Yanında kurbanı olmayan ihramdan çıksın1,
buyurdu. Benim yanımda kurban yoktu. Onun için ihram-dam çıktım. Zübeyir'in
yanında kurban vardı. Onun için ihramdan çıkmadı. Ben elbisemi giydim, sonra
dışarı çıkarak Zübeyir'in yanına oturdum. Zübe-yir 'yanımda kalk', dedi. Ben:
'Üzerime çullanacağım diye mi korkuyorsun',
diye karşılık
verdim."[919]
Veda tavafından hemen
sonra cima yapmanın mubah oluşu:
Veda tavafından hemen
sonra cima yapmanın mubah olması hususunda fakihler icma etmişlerdir. Yine
Arafat'ta vakfeden önce cima yapmanın haccı kesinlikle bozduğu hususunda da
ittifak etmişlerdir. Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra, Cemretü'l Akabe'yi
attıktan önce ve attıktan sonra ve veda tavafında önce cima yapmanın orucu
bozması hususunda ihtilaf etmişlerdir.[920]
Gece namazına
kalkarken:
Gece namazını
bitirdikten hemen sonra cinsel ilişkide bulunma:
Esved (r.a.)'dan:
"Hz. Aişe'ye Rasulullah'ın namazının nasıl olduğunu sordum şöyle cevap
verdi: 'Peygamber gecenin evvelinde uyur, sonunda kalkar namaz kılar sonra
uyurdu." (Müslim'in rivayetinde: "Sonra ailesine bir ihtiyacı olursa,
ihtiyacını görür ve uyurdu.") Müezzin ezanı okuduğu zaman yatağında
sıçrar, yıkanmaya ihtiyacı varsa yıkanır, yoksa abdest alır ve çıkardı."[921]
5-
Faydalanmanın sonunda vacip olan taharetin hafifletilmesi:
Cünüp olan kimsenin
uykudan önce yıkanma, abdest ve teyemmüm arasında seçim yapmalı:
Abdullah b. Ebu
Kays'tan: "Aişe'ye Rasulullah cünüplük hususunda ne yapıyordu? Uyumadan
Önce yıkanıyor muydu? Yoksa yıkanmadan Önce mi uyuyordu?' diye sordum. Aişe:
'Bunların ikisini de yapıyordu; bazen yıkanır da Öyle uyur, bazen de abdest
alır uyurdu1, dedi. Ben: 'Bu meseleyi geniş tutan Allah'a hamdolsun1,
dedim."[922]
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) cünüplü iken uyumak isterse, ferci-ni yıkar ve namaz
abdesti alırdı."[923]
Ömer (r.a.)'dan:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bizden biri cünüp olduğu halde uyuyabilir mi?' diye
sordum. Rasuiullah: 'Evet, abdest alırsan1, buyurdu. (Bir rivayette[924]:
"Zekerini yıka, abdest al sonra uyu, buyurdu.")[925]
İbn Huzeyme ve İbni
Hıbban'ın rivayethde: "Evet, istersen abdest al."[926]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu halde uyumak istediği zaman abdest ya
da teyemmüm yapıyordu."[927]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu halde uyuyor ve suya
dokunmuyordu."448
Suyu kaybedene cima
izni sonra teyemmüm:
Suyu kaybeden kimseye
şeriatımızın ne kadar kolaylık tanıdığını gösteren Kur'an ve sünnet nasslanna
bakalım. Şeriat ona suyu buluncaya kadar cimayı yasak etmemiştir. Aksine uzun
süreli de olsa teyemmüm izni vermiştir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Eğer hasta,
yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara
dokunmuşsantz (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm
edin. (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürü. Şüphesiz Allah, çok affededn,
çok bağışlayandır." (Nisa, 43).
Ebu Zer (r.a.)'dan:
"Medine'den oturmakta hoşlanmıyordum. Rasuiullah (s.a.v.) bana bir dişi
deve ve koyun vererek bunlarırf sütünden içmemi emretti... Sudan uzaktım ve
ailemde benimle beraberdi. Cünüp oldum, temizlenmeden namaz kılıyordum. Bunun
üzerine gündüzün ortasında Rasu-lullah'a geldim Rasuiullah bir grup sahabesiyle
mescidin gölgesinde oturuyordu. 'Bu Ebu Zer mi?' dedi. Ben: 'Evet, ey Allah'ın
Rasulü! helak oldum', dedim. Rasuiullah: 'Seni helak eden nedir?' dedi. Ben:
"Sudan uzaktım. Ailemde benimle beraberdi. Cünüp oldum ve temizlenmeden
namaz kıldım1. Rasuiullah benim için su getirilmesini emretti. Siyah bir cariye
büyük bir kabla su getirdi... Bineğimi kendime siper yaparak yıkandım sonra
geldim. Bunun üzerine Rasuiullah: 'Ebu Zer! Temiz toprak temizleyicidir. On
sene su bulamazsan bile. Suyu bulursan onunla kendini yıka', buyurdu."[928]
Faydalanma sonunda
mezi gelirse sadece abdest alma:
Mikdad b. Esved'den:
"Rasulullah'a, ailesine yaklaşıp da kendisinden mezi gelen kimseye ne
gerektiğini sordum. Rasuiullah: 'Sizden biri bunu görürse fercini suyla yıkasın
ve namaz abdesti alsın', buyurdu."[929]
Abdest ve gusülde az
suyla yetinme:
Enes b. Malik'ten:
"Rasuiullah (s.a.v.) dört-beş avuç suyla yıkanıyordu. Bir avuç suyla da
abdest alıyordu."[930]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu zaman yıkanmak istediğinde içine süt
sağılan bir kap miktarı su istiyor ve avcuyla suyu alıyordu. Önce başının sağ
tarafından sonra da sol tarafından başlıyordu."[931]
Ebu Seleme'den:
"Ben ve Aişe'nin kardeşi Aişe'nin yanına girdik. Ai-şe'nin kardeşi
Peygamber'in yıkanmasını sordu. Bunun üzerine Aişe yaklaşık bir sa' alacak
miktarda su kabı istedi. Yıkanmaya başında başladı. Bizimle onun arasında bir
perde vardı."[932]
Abdest ve gusül maddi
temizliktir. Bu sebeple suyun kullanılması temizlik için olup bu manevi
temizliktir. Dolayısıyla Allah'ın emrine uyarak başında besmele, sonunda
şehadet gerekir.
Gusül yaparken kadının
beliklerini çözmesine gerek yoktur:
Ubeyde b. Umeyr'den:
"Aişe Abdullah b. Amr'ın kadınlara yıkanacakları zaman beliklerini
çözmelerini emrettiğini duymuş. Bunun üzerine: 'Şu İbni Amr'a şaşarım, kadınlara,
yıkanacakları zaman beliklerini çözmeyi emrediyor, başlarını tıraş etmelerini
emretmiyor. Vallahi, ben ve Rasuiullah bir kaptan yıkanırdık. Başıma üç kez su
dökmekten başka bir şey yapmazdım', dedi."[933]
Alkarna ve Esved'den
rivayetle: "Adamın biri Aişe'ye misafir olmuş ve sabahleyin elbisesini
yıkamaya başlamış. Aişe: 'Eğer onu (meniyi) gördünse yerini yıkaman sana
yeterdi. Görmedinse etrafını yıkardın. Vallahi ben onu Rasulullah'ın
elbisesinden ovalayarak çıkardığımı bilirim', dedi."[934]
Erkeğin elbisesine
bulaşan hayız kanının yerini yıkamasıyla yetinme:
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben hayızlı olduğum halde Rasulullah'la aynı yatakta yatıyorduk. Benden
ona bir şey bulaşırsa sadece orasını yıkıyor ve namaz kılıyordu..."[935]
6- Bazı
cinsel münasebet izleriyle beraber ibadetlerin edasının sıhhati: Cinsel
münasebette bulunulan elbiseyle namazın sahihliği:
Süleyman b. Yesar'dan:
"Aişe'ye elbiseye bulaşan meni hakkında sorduğumda şöyle dedi: "Onu
Rasulullah'ın elbisesinden yıkıyordum. Rasulul-lah yıkanma izi belli olduğu halde
namaz çıkıyordu."[936]
Muaviye b. Ebi Süfyan,
"Peygamber'in hanımı olan kızkardeşi Ümmü Habibe'ye: 'Rasulullah, cima
yaptığı elbiseyle birlikte namaz kılıyor muydu?' diye sordu. Kız kardeşi:
'Evet, herhangi bir rahatsızlık duymuyordu1, diye cevap verdi."[937]
Cünüp olarak
sabahlayan kimsenin orucunun sahihliği:
Ebu Bekir b.
Abdurrahman b. Haris b. Haşim'den: "Abdurrahman'ın babası Mervan'a, Aişe
ve Ümmü Seleme'nin kendisine şöyle söylediklerini haber vermiştir: 'Rasulullah
(s.a.v.) ailesiyle birlikte cünüp olduğu halde fecri idrak ediyor, sonra
yıkanıyor ve oruç tutuyordu. [938]
7- Kocanın
dışında yas tutma süresini kısaltma:
Ümmü Atiyye'den:
"Ölüye üçgünden fazla yas tutmaktan nehyolun-duk; yalnız koca için dört ay
on gün müstesna idi."[939]
Kocasının dışında yas
tutma süresini kısaltma süslenmesi hususunda kadının hakkını ve faydalanma
hususunda her ikisinin hakkını korumak içindir.
8- Uzak
kalma süresini kısa tutma:
Malik b. Huveyrs'den:
"Kavmimden bir toplulukla Rasullullah'a geldik ve yanında yirmi gece
kaldık. Rasulullah çok merhametli ve şefkatli idi. Ailemize olan özlemimizi
görünce şöyle buyurdu: "Ailenize dönünüz, onlarla beraber olunuz, namazı
emrediniz. Namaz vakti geldiğinde sizden biri ezan okusun ve en büyüğünüz de
imam olsun."[940]
9- Erkeğin
boşaması ve kadının da boşanma istemesinin mubah oluşu: Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Boşanma İki
defadır. (Bunlardan sonra kadın) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek
(lazım)dır." (Bakara, 229).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Eğer erkek ve
kadının, Allah'ın sınırlarında durmayacaklarından korkarsanız, o zaman kadının
(ayrılmak için izin verdiği fidye (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir
sakınca yoktur." (Bakara, 229).
İbn Abbas'tan:
"Sabit b. Kays'ın hanımı Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: 'Ey Allah'ın
Rasulü! Ben kocam Sabit1! din ve ahlâk yönünden kötülemiyo-rum. Ancak onu kerih
görmemin beni küfre götürmesinden korkuyorum'. Bunun üzerine Rasulullah: 'Sana
mehir olarak verdiği bahçeyi kendisine döndürmek ister misin?' diye sordu. O
da: 'Evet', dedi. Rasulullah: Sabit b. Kays'a ondan ayrılmasını
emretti."-"'[941]
10- Boşanan
kadınları evlendirmede acele etme: (İddetin hemen bitiminde)
Buradaki İddet en kısa
süre olup hamilenin dışında üç hayız dönemidir. Hamilenin ise çocuğunu
doğurması. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
''Boşanmış kadınlar üç
kur (üç adet ve>a üç icmi/lik küresi bekleyip) kendilerini gözetlerler
(hamile olup olmadıklarına bakarlar). (Bakara. 228).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Hamile olanların
bekleme süresi, yüklerini bırakmalarına kadardır."(Talak, 4).
Falıma binti Kays'tan:
"Ebu Amr b. Hafs Fatıma'yı bain talakıyla boşadı... Fatıma diyor ki:
'Helal olduğum vakit (iddetim bittiğide) Peygamber (s.a.v.)'e. Muaviye b. Ebi
Süfyan ve Ebu Cehm'in beni istediklerini söyledim." (Başka bir rivayette[942]:
"Rasulullah'ın ashabından bir grupla Abdurrahman b. Avf beni
istedi.")[943]
Fatıma b. Kays'tan:
"Ebu Amr b. Hafsa Fatıma'yı bain talakıyla boşadı. Fatıma Rasulullah'a
gelerek bunu haber verdi. Rasulullah, 'helal olduğun vakit bana bildir', dedi.
Fatima diyor ki: 'Helal olunca (iddetim bitince) Rasulullah: 'Sen Üsame b.
Zeyd'le evlen', buyurdu. Bunun üzerine onunla evlendim. Allah onda hayır kıldı;
ben de gıbta ettim."[944]
11- Dul
kadınları evlendirmede acele atme: (İddetin hemen bitiminde)
Burada süre kısa olup
hamile olmayanlara dört ay on gün, hamile olanlara ise çocuklarını doğurana
kadardır.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İçinizden
ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün (bekleyip) kendilerini
gözetlerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında
size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızı haber alır." (Bakara, 234).
Sübey'a binti
Haris'ten: "Sübey'a Sa'd b. Havle ile evliydi... Sa'd Bedir savaşına
katılanlardandı. Karısı hamile iken Veda haccında vefat etti. Onun vefatından sonra
çok geçmeden karısı doğurdu. Nifasında temizlenince kendisini isteyeceler için
giyinip kuşandı... Sübey'a diyor ki: 'Rasulullah'a gelerek bu meseleyi ona
sordum. Bana doğurduğum andan itibaren helal olduğum fetvasını verdi ve
'istersen evlenebilirsin', emrini verdi. (Başka bir rivayette[945]:
"Rasulullah'tan izin istedi. Rasulullah'da ona izin verdi ve evlendi.")[946]
CİNSEL İLİŞKİDE
bulunmakyı, Allah meşru kılmıştır; her müslüma-na bu meseleyi tamamıyla
kolaylaştırmıştır. Bu zevkte bulunmak için şeriatın belirlediği adablar,
uygulanması zor olan kayıtlar olmayıp, sadece hayattaki bütün işlerin bir tür
gerekli olan tanzimidir. İslam, herşeye kural ve adab koymuştur. Hatta gerek farz
gerekse nafile ibadetler düzensiz bırakılmamış, müslümanın uyması gereken
kurallara bağlanmıştır. Farz namazın vakti ve sayısı vardır. Güneş doğarken ya
da batarken namaz kılmak mekruhtur. Yemek hazırken ya da hayızlı iken namaz
kılınmaz. Yine oruç fariza-sıda böyledir; iftar etmeksizin iki gün oruç tutma,
sürekli oruç tutma, bayram gününde, şek gününde oruç tutma caiz değildir. Aynı
şekilde sadece cuma günü oruç tutma, şaban ayma ait günün orucuyla Ramazanı
birleştirme sünnet değildir. İftarın erken yapılması, sahurun geç bırakılması
müstehaptır. İşte kanun koyucunun cinsel münasebette bulunmak için koyduğu
kurallar, sağlam bir düzenlemeden başka bir şey değildir. Allah'ın kullarına
kolaylaştırdığı doğru yol takip edilir ve Allah'ın istediği hedef gerçekleşir.
Birinci olarak: Helal
ilişkide bulunmanın adabları[947]
Oruçlu iken çımadan
kaçınma: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı..." (Bakara, 187).
Ayet, gündüz değil,
gece cimanın helal olduğunu ifade ediyor.
İtikafta iken çımadan
kaçınma: Alllahu Teala şöyle buyuruyor:
"Mescidlerde
ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın (yasak)
sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın, Allah insanlara âyetlerini böyle açıklar ki
korunup sakınsınlar." (Bakara, 187).
İhramlı iken çımadan
kaçınma:
"Hac bilinen
aylardadır. Kim o aylarda (ihrama girerek) haccı (kendisine) gerekli kılarsa
bilsin ki, hacda kadına yaklaşmak günaha sapmak, kavga etmek yoktur."
(Bakara, 197).
Hayız döneminde tam
beraber olmaktan kaçınma:
"Sana adet
görmeden soruyarlar. De ki: O eziyettir. Adet halinde kadınlardan çekilin,
temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın
emrelliği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri
sever." (Bakara, 222).
Âyette nehyedilen
yaklaşmadan maksat tam beraberlik, yani çımadır. Cima olmaksızın yapılan cüz'i
beraberlik, daha önceden delilin zikrettiğimiz gibi helalin en güzelidir.
Dübürdeki tam beraberlikten
kaçınma:
Ömer b. Hattab'dan;
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Dübür (arka) ve hayızdan
korunun."[948]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınına dübüründen
(arkasından) yaklaşan melundur."[949]
Huzeyme b. Sabit'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah haktan utanmaz.
Kadınlara arkalarından yaklaşmayın."[950]
Sa'd b. Yesar'dan:
"İbn Ömer'e dedim ki: 'Biz cariyeler satın alıyoruz ve onlarla tahmis
yapıyoruz. İbn Ömer: Tamhis nedir?' diye sordu. Ben de: 'Onlara arkalarından
yaklaşıyoruz', dedim. [951]İbn
Ömer: 'Yazıklar olsun! Müslüman bunu yapar mı?' dedi." [952]
Ebu Said el Hudri'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kıyamet günü Allah katında
insanların en şerlisi, adamın karısıyla, karınında adamla beraber olmasından
sonra bu sırrı yayandır."[953]
Esma binti Yezid'den:
"Esma, Rasulullah'ın yanındaydı. Kadınlar ve erkekler oturuyorlardı.
Rasulullah: 'Belki de adam ailesine ne yaptığını haber veriyor1, dedi. Bunun
üzerine topluluk sustu. Ben: 'Doğru, ya Rasulullah! Şüphesiz onlar öyle
yapıyorlar', dedim. Rasulullah: 'Böyle yapmayınız. Bu, yolda dişi şeytanıyla
karşılaşan ve insanlar kendisine bakarlarken cima eden şeytanın
misalidir."[954]
İbn Kayyım, bu tür
edebsizliği götüren bazı kötü etkileri belirterek diyor ki: "Cima ile
övünmeyi yayma haram kılınmıştır. Çünkü bu nefisleri harekete geçirmeye ve
onun benzerini yapmaya bir vesiledir. Adam helal yoldan ihtiyacını gideren
biri olmayabilir. Böylece harama düşebilir."[955] [956]
Helal yoldan ilişkide
bulunma, eşlerin hususiyetlerindendir. Eşlerden birinin hangi dereceden olursa
olsun evlilik alanı dışındaki herhangi bir girişim doğal olarak, hatta zorunlu
olarak diğer tarafın kıskanmasına sebep olacaktır. Allah beşeri bu fıtrat üzere
yaratmıştır.
Kıskanma iki türlüdür:
Şüphede kıskanma: Bu, düzgün ve mutedil olan bir kıskanmadır. Aşırılığa ve
saldırıya karşı namusun korunmasını, himaye edilmesini sağlar. Müslümanın
yaşaması gereken bir ahlâk kabul edilir.
Yasak olan kıskanma:
Bu, şüpheli olmayan bir kıskanmadır. Nefse işkence veren aşırılık ve
hastalıktır. Mü'minlere kötü zanda bulunmaya ve onları batıl ile suçlamaya
götürür. Aklı giderir. Bunun da ötesinde hayatta hareket noktasını durdurur.
Cabir b. Atik'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu: Allah'ın sevdiği ve buğzettiği
kıskanma vardır. Allah'ın sevdiği kıskanma şüpheli olanıdır. Buğzettiği ise
şüpheli olmayanıdır.[957]
Makul olan kıskanma,
namusa karşı bir saldırı olması durumunda onu savunma gücü ve cesareti verir.
Allahu Teala bu kıskanmayı müslümana sevdirmiştir. Namusunu savunma uğrunda
ölürse onu şehadetle mükafatlandırmıştır;
Said b. Zeyd'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Malı uğruna ölen şehittir.
Ailesi uğruna Ölen şehittir. Kanı uğruna ölen şehittir." [958]
İbn Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Üç kişi vardır ki Allah,
kıyamet günü onlara bakmaz: 'Anne-babasına engel olana, er-kekleşen kadına ve
ailesini kıskanmayana (deyusa)."[959]
İkinci olarak: Haram
zevkten kaçınmayı belirleyen adablar [960]
Abdullah b.
Mes'ud'dan: "Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın, kadınla
birleşmesin. Meğer ki kadını kocasına vasfeder, kocası da sanki ona bakıyormuş
gibi olur."[961]
İbn Kayyım diyor ki:
"Bunun şeddi zera-i olduğu gizli değildir. Kalbine fesat düşmesini,
kadının suretini nefsinde canlandırarak kalbinin meyletmesini engellemek
içindir. Görmediği kimseyi övüldüğü için seven nice kimse vardır."[962]
Avret mahalli koruma:
Görünülmesine ve dokunulmasına müsamaha edilmez .(Ancak eşler arasında)
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Derken şeytan
onların, kendilerinden gizlenmiş olan çirkin yerlerini kendilerine göstermek
için onlara fısıldadı..." (Âyet, 20).
"O ağaçtan
yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağıyfa
örtmeye başladılar..." (Taha, 121).
"Ey Adem oğullan,
size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Korunma
giysisi en iyisidir..." (Araf, 26).
"Ey inananlar,
ellerinizin altında bulunan (köleler, hizmetçiler ve henüz erginliğe ermemiş
çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah
namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkarıp yatacağınız zaman ve yatsı
namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların
dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı)
ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar,
birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah
bilendir, hikmet sahibidir. Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman,
kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah
size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (Nur,
58-59).
Cabir b. Abdullah
(r.a.): "Rasulullah (s.a.v.) Kureyş'le birlikte Kabe'ye taş taşıyordu.
(Kabe'nin yeniden inşasında) üzerinde de elbisesi vardı. Amcası Abbas ona: 'Ey
kardeşimin oğlu, elbiseni çözsen de onu omuzuna taşların altına koysan', dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onu çözerek omu-zunun üzerine koydu. Fakat
hemen bayılarak düştü. Artık o günden sonra bir daha çıplak olarak görülmedi.
"[963]
Miser b. Mahreme'den:
"Taşımakta olduğum ağır bir taşı getiriyordum. Üzerimde hafif bir elbise
vardı. Taş üzerinde iken elbisem çözülüverdi. Taşı bırakamadım ve o vaziyette
yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Dön ve elbiseni al.
Çıplak gezmeyin!1 buyurdu."[964]
Ebu Said el-Hudri
(r.a.)'dan "Rasulullah (s.a.v.): 'Erkek erkeğin, kadın da kadının avret
yerine bakamaz ve bir elbisenin içinde erkek erkeğe yanaşa-maz. Kadın dahi bir
elbisenin içinde kadına yanaşamaz, buyurdular."[965]
Nevevi diyor ki:
"Hadiste, erkeğin, erkeğin avretine, kadının, kadının avretine bakmasının
haram oluşu sözkonusu olup bu hususta ihtilaf yoktur. Yine erkeğin, kadının
avretine, kadının da erkeğin avretine bakması icma ile haramdır... [966]Bu
haram, evlilerin dışında olan kimseler hakkındadır." [967]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"İnanan erkeklere
söyle: 'Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha
temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıkların] haber almaktadır. İnanan
kadınlara da söyle: 'Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar."
(Nur, 30-31).
İyad diyor ki:
"Gözü çevirme, avret ve avrete benzeyen her durumda yapılmalıdır. Bazen
avret olmayan durumlarda da gerekir."[968]
İbn Abdi'1-Ber diyor
ki: "Şüphe ve kötü niyet olmaksızın kadının yüz ve ellerine bakmak
caizdir. Şehvet ile bakmaya gelince, elbisesi üzerinden bile olsa bu şekilde düşünmek
haramdır. Yüze açık bir halde bakmanın nasıl olacağı artık düşünün."[969]
Önceki adabada şu âyet
geçmişti: "İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarım kıssınlar."
"İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar." Erkek ve
kadın olarak şehvete götüren bakışlarımızı kısmakla emrolunmuşsak çoğu zaman
ellerimizle yaptığımız tokalaşma bundan daha da önemlidir. Çünkü dokunma,
bakmaktan daha fazla şehvet sebepolur. Rasulullah (s.a.v.)'in biat alırken
kadınlarla tokalaşmaktan uzak durması bunun kesin haram olduğu anlamına gelmez.
Sonra Rasulullah'ın bazen, kimi kadınların eline dokunmalarına izin verdiğini
ifade eden hadisler vardır. Bu da bizi genel durumlarda tokalaşmaktan uzak
durmaya çağınyor. Ancak fitneden emin olun duğu özel durumlarda tokalaşma
olursa bunda bir sakınca yoktur. [970]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Mağruf (güzel)
bir söz söyleyin." (Ahzab, 32).
Ayet, konuşma
konusunun maruf sınırların içerisinde olmasına, mün-keri içermesine işaret
ediyor. Bunun için eğlenme ve oyun alanlarından kaçınma dedik. Yani ciddi
alanlara indirgeme. Çünkü kadınla erkek arasındaki ciddiyet maruftur. Eğlenme
ve oyun ise münkerdir. Ciddi olmayla rahat davranma birbirini ortadan
kaldırmaz. İşte Ebu Musa'dan gelen rivayet bunun örneğidir: "Ebu Mjsa'dan:
'Esmabİnti Umejs zikret için Rasulullah (s.a.v.)'in hanımı Hafsa'nın yanına
girdi. Esma, Habeşistan'a hicret edenler arasında hicret etmişti. Az sonra
Ömer, Hafsa'nın yanına girdi. Esma da Hafsa'nın yanında idi. Ömer, Esma'yı
görünce: 'Bu kim?' diye sordu. O: 'Esma binti Umeys' dedi. Ömer: 'Şu
Habeşistan'lı mı? Şu denizli mi?' diye sordu. Esma: "Evet', cevabını
verdi. Bunun üzerine Ömer: 'Hicrette biz sizi geçtir'. [971]Binaenaleyh
Rasulullah (s.a.v.) nezdinde biz sizden daha haklıyız', dedi. "[972]
Ümmü Seleme'den:
"Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirmek için selam verdiğinde kadınlar
kalkıyorlardı. Rasullullah da kalkmadan Önce biraz oturuyordu. İbn Şihab diyor
ki: "Allah daha iyi bilir ama, ben Rasulullah'ın namazdan sonra biraz
oturmasını, topluluğun kadınları görmeden önce kadınların oradan ayrılması
için yaptığını sanıyorum".[973]
Bu anlamı Rasulullah'm
şu sözü de te'yid ediyor: "Bu kapıyı keşke kadınlara bıraksak...[974].
Yine Rasulullah'tan gelen şu rivayette bu anlamı te'yid ediyor: Rasulullah
mescidde çıktığında kadınlar ve erkekler birbirine karışınca kadınlara:
"Gecikseniz, yolun ortası değil, kenan sizin hakkınızdır, buyurdu."[975]
Yoldaki karışıklıktan
kaçınılması gerektiği gibi yine umumi yerlerde de kaçınmak gerekir. Bu da
toplumsal yerlerde kadınlara özel bir yer ayırarak ya da karışıklığı önleyecek
başka bir düzenleme yaparak mümkündür. [976]
İbn Abbas (r.a.)'dan
rivayetle "Rasulullah (s.a.v.): 'Bir adam yanında mahremi bulunmayan bir
kadınla halvette (yalnız) kalmasın."[977]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste yabancı kimseyle halvet etmek yani, bir araya gelmek
yasaklanıyor. Fakat güvenilir kadınlar gibi mahrem olmayanlar bunun yerine
geçer mi? konusunda ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu, töhmetin zayıflığından
dolayı caiz oluşudur.[978]
Yasak olan halvet
mefhumunda şunlar çıkar: İhtiyaç durumunda insanların huzurunda halvet
yapılması. İhtiyaç durumunda bir kadınla iki ya da üç erkeğin halvet etmesi.
Bir grup kadınla bir erkeğin halvet etmesi.[979]
Nevevi diyor ki:
"Erkeğin yabancı kadınlara imam olmasına ve onlarla halvet etmesine cumhur
cevaz vermiştir... Delil ise şu hadistir: "Bu günden sonra kocası olmayan
kadının yanına bir adam kesinlikle girmesin. Ancak beraberinde bir ya da iki
adamın olması hariç." Çünkü toplu olan kadınların yanında bir erkeğin
-genellikle- onlardan bazılarıyla utanç verici bir şey yapması mümkün
değildir." [980]
a) Açık ve
dar elbiseyle: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"İlk cahiliyye
(çağı kadmlan)nın açılıp kırıtması gibi açılıp kırıtmayın." (Ahzab, 33).
"SiBİerini^istenTCsînler.AncakkendiIgindsngörLherierhaiiç."(Nır,31).
b) Cilveli
yürüyüşüyle:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Gizledikleri
süslerin biinmesi için ayaklarını vurmasınlar." (Nur, 31).
c) Nameli
sesle:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Sözü yumuşak
kıvrak bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse tamah etmesin."
(Ahzab, 32).
Üçüncü olarak: Haram
zevkte bulunmadan sonra gözetilen adablar: [981]
Bu adab, kerim olan
şeriatımızın ne ölçüde yüce ve hoşgörülü olduğuna dikkatimizi çekiyor.
Şeriatımız Allah'ın kullarını Allah'a masiyetleri durumunda bile onları
gözetiyor, doğru yolda sapmaları durumunda bile onlar için gizlilik ve güven
sağlıyor. Müslüman erkek ve kadının Allah'tan sakınmasının, nefsine karşı
mücahede etmesinin ve sürekli haramdan uzak durarak helal sınırları içerisinde
kalmasının gerektiği doğrudur. Fakat masiyete düşerek bakma, öpme, dokunma ya
da zina gibi haram yollardan kendini tatmin ederse tövbe etmek ve günahına
kefaret vermek için acele etmesi gerekir. Bu da hayır amel ve iyilikleri
artırmakladır. Zira iyilikler kötülükleri giderir.
Abdullah b.
Mes'ud'dan: "Adamın biri bir kadını öpmüştü. Peygam-ber'e gelerek bunu
anlattı. Bunun üzerine:
"Namazı gündüzün
iki tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru kıl! Şüphesiz ki iyilikler,
kötülükleri giderir. Bu düşünenlere bir hatırlatmadır." (Hud, 314).
âyeti nazil oldu.
Adam: 'Bu bana mı mahsus ya Rasulullah!' diye sordu. Ra-sulullah: 'Ümmetimden
onunla amel edenlere1, buyurdu."[982]
Aynı zaman müslümanın
masiyetini nefsinde gizlemesi gerekir. Bu tür gizlemeyi kerim olan şeriatımız
teşvik etmiştir. Yine şeriatımız, masiyeti görenin de onu gizlemişini ve açığa
vurmamasını teşvik etmiştir.
Abdullah'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'e bir adam gelerek: 'Ben Medine'nin kenarında bir
kadını elledim. Ama ona cima etmeksizin dokundum. İşte ben buyum. Benim
hakkımda dilediğini hüküm buyur!' dedi. Bunun üzerine Ömer ona: 'Sen kendini
örtbas etmiş olsan, Allah muhakkak seni örtbas ederdi.' Peygamber (s.a.v.) bir
şey söylemedi. Ve adam kalkıp gitti. Derken Peygamber (s.a.v.) arkasından bir
adam göndererek onu çağırdı ve kendisine şu âyeti okudu: 'Namazı gündüzün iki
tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru kıl! Şüphesiz ki iyilikler
kötülükleri giderir. Bu hatırlayanlara bir hatırlatmadır.1 Bunun üzerine
cemaatten bir adam: 'Ya Rasulullah! Bu ona mı mahsus?' diye sordu. Rasulullah
(s.a.v.): 'Bilakis bütün insanlara' cevabını verdi."[983]
Ebu Hureyre
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) mescidde iken müslüman-lardan bir adam
geldi ve kendilerine seslenerek: 'Ya Rasulullah! Ben zina ettim', dedi.
Rasulullah (s.a.v.) ondan yüzünü çevirdi. Ta ki bunu dört defa tekrarladı. Adam
kendi aleyhine dört defa şehadette bulundu..."[984]
Said b. Müseyyeb'den:
"Eslem'den bir adam Ebu Bekir'e gelerek: 'Başkası zina etti', dedi. Ebu
Bekir: 'Bunu benden başka kimseye söyledin mi?1 dedi. Adam: 'Hayır', dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir: 'Allah'a tövbe et, Allah'ın örtmesiyle ört. Zira
Allah, kullarının tövbesini kabul eder', dedi."[985]
Said b. Müseyyeb'den:
"Rasulullah'ın Eslem'den Hüzal diye bilinen bir adama şöyle dediği bana
ulaştı: 'Ey Hüzal! kötülüğünü gizleseydin bunu senin için daha iyi
olurdu."[986]
Hafız İbn Hacer diyor:
"Malik ve Nesai'deki Said b. Müseyyeb'in mür-selinde yer almıştır:
'Eslem'den bir adam Ebu Bekir'e gelerek: 'Başkası zina etti1, dedi. Ebu Bekir:
'Allah'a tövbe et, Allah'ın Örtmesiyle ört', dedi. Sonra Ömer'e geldi, o da
aynı şeyi söyledi. Sonra Rasulullah'a geldi ve Rasulullah onu üç kez geri
çevirdi. Bu olaydan şu çıkıyor; Böyle bir sorunu yaşayan kimsenin Allah'a tövbe
etmesi, bunu kendi nefsinde gizlemesi ve hiç kimseye söylememesi müstehaptır.
Nitekim Ebu Bekir ve Ömer de Maiz meselesinde buna işaret etmişlerdir. Kim
böyle bir şeye vakıf olursa belirttiğimiz gibi onu gizlemelidir."[987]
Tefsiri Taberi'den
naklediliyor: "Adamın biri Ömer'e gelerek şöyle dedi: 'Benim bir kızım
vardı, cahiliyede onu diri diri toprağa gömmüştü. Daha ölmeden önce onu
çıkarttım. Böylece Asr-ı Saadete ulaştı. Müslüman olunca Allah'ın hadlerinden
bir had kendisinin başına geldi. Bunun üzerine kendisini kesmek için bıçağa
sarıldı. Boğazının bir kısmını kesmiş halde ona yetiştim. Sonra iyi oluncaya
kadar tedavi ettim. Daha sonra o güzel bir şekilde tövbe etti. Ey mü'minlerin
emiri! Şimdi onunla evlenmek için benden istiyorlar. Önceki durumunu haber
vereyim mi? Ömer: Onun durumunu mu haber veriyorsun? Andolsun ki onun durumunu
birine haber verirsen seni şehir halkına ibret yaparım. Sen iffetli müslüman
kadın nikahıyla onu evlendir, dedi."[988]
İbn Cevzi'nin
"Kitabu'l-Ahkâmi'n-Nisa"sında varid olmuştur: "Kadın zina
yaparsa yaptığına tövbe etmesi, kocasına mazeret göstermesi ve kendisini
temizleyinceye kadar kocasının yaklaşmasına engel olmalıdır. İmam Ahmed b.
Hanbel şöyle diyor: Kocası olan bir kadın zina ederde kocası da bunun farkına
varmazsa, kadın bunu kocasına bildirmez. Aksine kendisinde gizli tutar, tövbe
ve istiğfar eder ve mihri kocasına hibe eder..." [989]
Masiyetin olduğunu
gören ya da bilen, günahı işleyenlere nasihat etmeli, iyiliği emredip
kötülükten alıkoymah ve bunu gizli tutmalıdır. Yine, yeni bir masiyetin
olmasından kaçınılması için yardım etmesi ve gücü yetiyorsa helal yolu ona
kolaylaştırması gerekir.
Kendisini ve başkasını
gizleme babından biri de erkeğin kadınla zina yapmasından sonra onunla
evlenmesidir. Bu hususta imam Malik'in "Mü-devvenetü'l-Kübra"sında
nefis sözler varid olmuştur:
"Dedim ki: 'Adam
ziıa yaptığı kadınla evlenebilir mi?' Malik: 'Evet, evlenebilir... Kadının
ralımi fasit sudan temizleninceye kadar evlenemez' İbn Abbas'ın mevlası Şu'be,
adamın birinin İbn Abbas'a şöyle sorduğunu işit-miştir: 'Bir kadının peşinden
gidiyordum, Allah'ın bana haram kıldığını yaptım. Sonra Allah bana tövbeyi
nasip etti. Bunun üzerine o kadınla evlenmek istedim. İnsanlar dediler ki:
'Zina eden erkek ancak zina eden kadınla evlenir.' İbn Abbas: 'Burası bu âyetin
yeri değildir. Onunla evlen, bir günahı olursa benim üzerime1, dedi. İbn Vehb
diyor ki: 'Bana ilim erbabı, Muaz b. Cebel, Cabir b. Abdullah, İbni Müseyyeb,
Nafi, Abdullah b. Mes'ud, Ömer b. Abdulaziz, Hasan b. Muhammed b. Ali Ebi
Talib'in: 'Evlenmelerinden bir sakınca yoktur' dediklerini, haber verdi. İbn
Abbas diyor ki: 'Başı zina, sonu nikâhtır. Kim tövbe ederse Allah tövbesini
kabul eder.' Cabir ve İbni Müseyyeb diyor ki: 'İlk durumları haram, son
durumları helaldir.' İbni Müseyyeb diyor ki: 'Tövbe ederler, durumlarını
düzeltirler ve önceki hallerini kerih görürlerse bir sakınca yoktur.' İbni
Mes'ud şu âyetleri okudu:[990]
'O, kullarından
tövbeyi kabul eder, kötülükleri bağışlar ve yaptıklarınızı bilir.' 'Allah'a
göre şu kimselerin tövbeleri makbuldür ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen
ardından dönerler. İşte Allah onların tövbesini kabul eder. Allah bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa, 17). [991]
Ebu Hureyre'den:
"Ben Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle söylerken işittim: 'Ümmetimin hepsi
affedilmiştir. Yalnız açıkta günah işleyenler müstesna! Açık günahlardan biri
de kulun geceleyin bir amel işlemesi, sonra Allah onu örtbas ettiği halde
sabahlamasıdır. Fakat kul: 'Ey filan! Ben dün şöyle şöyle yaptım, der. Halbuki
Allah onu örtbas ettiği halde gecelemişti. İşte Rabbi örtbas ettiği halde
sabahladığı vakit Allah'ın örtbas ettiğini meydana çıkarır."[992]
Fethu'l-Bari'de
nakledilmiştir: "Hadiste geçen 'Mucahir' masiyetini ortaya koyan,
Allah'ın gizlediği şeyleri açıklayan ve onu konuşan kimse demektir...
Masiyetini ortaya koyan arsızlar cümlesinden olup örfen ve şer'an erilmiştir.
Masiyetini ortaya koyan kimse iki yasak işlemiş olur: Günahı ortaya koyma ve
arsızlık fiiline teşebbüs. İbn Battal diyor ki:
"Masiyeti açığa
vurma, Allah'ın Rasulü'nün ve salih kulların hakkını hafife alma
demektir." Nevevi diyor ki: "Fışkını ya da bidatim açığa vuran
kimseyi, açığa vurduğu şeyle zikretmek caizdir...[993].
İbn kayyım diyor ki: "Günahı açığa vuranlar Allah'ın iffetinin dışındadırlar.
Onlar yaptıkları ma-siyetleri anlar. Onlar yaptıkları masiyetleri anlatırlar.
Böylece dinleyici onu dinleyerek ona benzemeye çahşır. Bu da Allah'tan başka
kimsenin bilmediği yayılan fesattır. [994]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Namuslu
kadınları zina ile suçlayıp da sonra (bu suçlamalarını ispat için) dört şahit
getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul
etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir." (Nur, 4).[995]
Bu âyet, Hz. Aişe'ye
atılan ifk hadisesi münasebetiyle nazil olmuştur. Fakat âyette varid olan
kazfın hükmü umumidir. Müslüman başkasının günahını açıklamanın ya da
başkasında gördüğü fışkı ortaya koymanın bir maslahat olduğunu sanabilir. Fakat
bu durumda hükmeden adab vardır. Bu fiili çıplak gözle gören dört şahit
olmadığı sürece duyurulması caiz değildir. Aksi takdirde kendisine kazf haddi
yani seksen değnek vurulur. [996]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Çünkü siz onu
dillerinizle alıveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi,
ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş sanıyor sunuz. Oysa o, Allah
yanında büyük (bir günah)tir. Onu işittiğiniz zaman, "Bunu konuşmamız bize
yakışmaz, haşa bu, büyük bir iftiradır' demeniz gerekmez miydi?" (Nur,
15-16). [997]
FAYDALANMA (İstimta)
çeşitlen konusuna başlamadan önce bu alanda yaygın olan bazı asılsız
varsayımların açığa kavuşturulması gerekiyor. Yine kişinin sevap aldığı salih
bir amel olması itibariyle helal olan cinsel münasebette bulunulduğunda
müslüman erkek ve kadının alacağı sevabı açıklamak gerekiyor. Ve yine sevgi
duygusuyla faydalanma türleri arasındaki tekamül yönlerini de açıklamak
gerekiyor.
Birinci olarak: Temiz
faydalanmayı ku§atan ve peşine düşen asılsız varsayımlar:
Çeşitli faktörlerin
etkisiyle uzun süren gerileme devirlerinde Allah'ın şeriatının yerine tahrifi
yerleştiren sapıklık perdesini gidermek gerekir. Bu faktörlerden birisi, bir taraftan
bidat ruhbanlığın etkisiyle sızan bazı sapık tasavvuf okulları, diğer taraftan
kadim şark felsefesidir. Bu tahrif, zühd ve iffet elbisesine bürünen şüpheler
ve tasavvurlar ortaya çıkarttı. Fakat bu aldatıcı bir zühd, asılsız bir iffet
idi. Bu düşünceler cinsel faydalanma konusunu küçümsüyor ve ondan uzak
kalıyordu. Adeta bu düşünceye göre erkek ve kadınların mükerrem oluşuna bu
yakışmazdı. Cinsel ilişki neslin gereği yapılması gerektiğinde ise yıkanmak
için suyun bulunması kaydıyla utanma ve tereddüt içerisinde olmalıydı. Şimdi bu
varsayımların dayandığı şüpheleri izale etmeye çalışalım:
Birinci varsayım:
Cinsel ilişki sadece çocuk istemiyle yapılır:
İlahi şeriatlarda
cinsel ilişkinin evlilikle ve çocuk yaparak ailenin oluşumuyla bağlantı
kurulmasının cinsel ilişkinin sadece nesil isteme ve neslim türünü koruma için
meşru kılındığ varsayımına yardımcı olmuştur. Bu varsayıma göre cinsel ilişki
sadece bu hedefi gerçekleştirmeye teşvik için konulmuştur. Ne var ki, bu
düşüncede olan kimseler, hayvanlarda muayyen mevsimlerde türlerini korumaları
için cinsel dürtünün harekete geçmesini gözardı etmişlerdir. Hayvanlar bu
mevsimlerin dışında cinselliği hissetmezler ve cinsel ilişkide bulunmaya
kalkışmazlar. Bu dürtünün insanlarda da böyle olması gerekseydi Allah Teala
hayvanda olduğu gibi bu dürtüyü insanda da böyle yaratırdı. Şöyle
diyebilirler: Allah, bu fazlalıkla -yani üreme döneminin dışındaki cinsel
arzuyla- insanı imtihan ederek, itaat mı isyan mı edeceğine bakmıştır. Eğer
dinin emirleri insanı bu imtihana karşı sabretmeye teşvik etse ve hamilelik
gerçekleştikten sonra doğum oluncaya kadar cinsel ilişki isteğinden uzak
durmayı emretse bu sözü makbul kabul etmek mümkündür. Fakat, vakıa bunun tam
tersine olup şeriatımızda yakından ya da uzaktan buna işaret eden tek bir nass
bile yoktur. Aksine her şartta faydalanma gayesiyle cinsel ilişkide bulunmaya
müsamaha gösteren birçok Kur'an ve sünnet nasslan vardır. Hatta Ramazan ayı
gecelerinde bile... Alla-hu Teala şöyle buyuruyor:
"Oruç gecesi,
kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de
onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve
tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık onlara şimdi yaklaşın ve Allah'ın
sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)du- ğunu arayın." (Bakara, 187).
Önceleri Ramazan
ayında cinsel ilişkide bulunma yasaktı. Bu yasağa karşı çeşitli ihlaller oldu.
Bunun üzerine bu âyetle izin verildi.
Sahabelerin ilk
Ramazan gecelerinde cinsel ilişkide bulunmaları çocuk yapmak olmaksızın sayılı
günlerin dışına ertelenemez miydi? Biz değerli sahabelerde sadır olan bu
hatanın cinsel zevkte bulunma gayesiyle olduğunu sanıyoruz. Yine Allahu
Tealanın cinsel ilişkide bulunmaya çok düşkün olan kullarına şefkatinden dolayı
haram olan bu yasağı helal kıldığını sanıyoruz. Bazı nasslar var ki cinsel
ilişkide bulunmaya müsamaha gösterme sınırından kalmayıp daha da ileri giderek
teşvik ediyor. Bazı nasslar da var ki bu sınırı da aşarak cinsel ilişkiyi
artırmaya ve cazibeli yapmaya çağırıyor. Biz burada cinsel zevki yerine doğru
koyan bir nassı düşünmekle yetineceğiz. Bu hadis daha önceden de birkaç kez
geçmişti:
Ebu Zer'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Sizden birinin karısıyla cima
etmesi sadakadır'. Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bizden biri şehvetini
giderse ona ecir olur mu?[998]
Rasulullah: 'Haramda giderseydi günah olmaz mıydı? Aynı şekilde helalde
giderirse ona ecir vardır', buyurdu.
Nebevi tevcihi
düşünelim. Bu, kişinin fiilinden dolayı sevap aldığı sa-lih amellerden olması
itibariyle helal cinsel ilişkide bulunmaya bir ikramdır. Sonra sahabelerin
sadakatlerini ve güzel anlayışlarını düşünelim. Sahabeler cinsel ilişkide
bulunmayı -çoğu zaman- faydalanma olan hedefinden saptırmışlardır; nebevi
tevcihi fıtrata uzak bir şekilde yorumlayarak şöyle demediler: 'Rasulullah
kıyamet günü diğer ümmetlere karşı öğünmeyi gerçekleştirmek için burada çocuk
istemeyi ve zürriyetin çokluğunu kasdetmiştir." Nitekim şu hadisde bu
varid olmuştur:
Ma'kal b. Yesar'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sevimli ve doğurgan olanlarla
evleniniz. Şüphesiz ki ben sizin çokluğunuzla övünürüm."[999]
Aksine şöyle
demişlerdir: "Bizden biri şehvetini giderirse.. Üçüncü olarak
Rasulullah'm, cinsel ilişkide bulunmanın insanın fıtri durumlardan olduğunu
nasıl vurguladığını düşünelim. Dinin görevi, bu fıtrata karşı direnme
değildir. Aksine bunun helal çerçeve içerisinde doymasını tanzim etmektir.
Müslüman erkek ve kadın sınırları içerisinde durarak bu tanzime uyarsa, salih
amelle Allah'a yaklaşır ve aynı zamanda faydalanmanın en güzel biçimiyle
faydalanır.
Özetleyecek olursak
İslam, evlilik ilişkilerinin daima faydalanma, bazen de çocuk isteme şeklinde
olduğunu tesbit ediyor. Bu sebeple yedinci bölümde de açıklayacağımız gibi
cinsel zevki yerine getiren Rasulullah'ı örnek ve insanların en iyi muallimi
olarak görmekten bir gariplik hissetmiyoruz.
İkinci varsayım:
Hayızlı kadınla ilişkide bulunmaktan çekinme:
Bu varsayım birinci
varsayımla bağlantılıdır. Hatta görüşümüze göre onun kesin bir sonucudur.
İlişkide bulunmakla çocuk istemekten başka bir şey kasdedilmiyorsa, hayız
süresince cima yapmanın yasak olmasına ek olarak hayızlı kadın erkeğin tohumunu
almaya hazır değildir. Böyle olunca hafif ilişkiye gerek yoktur. Çünkü bu
durumda sadece faydalanma olacaktır. Bundan mü'min erkek ve mü'min kadının uzak
durması gerekir. Bu varsayımın tesbit edilmesine şu zayıf hadis yardımcı
olmuştur:
Muaz b. Cebel'den:
"Rasulullah'a, adamın karısı hayızlı iken ondan kendisine neyin helal
olacağını sordum. Rasulullah: İzann üst tarafı. Bundan da uzak durmak daha
iyidir', buyurdu."[1000]
Bu hadis birçok sahih
hadisle çelişiyor. Biz burada bu hadislerden birine işaret etmekle yetineceğiz.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "cima hariç her şeyi
yapın."[1001]
Üçüncü varsayım:
Cinsel ilişkide bulunmayı hayayla yapma: Bu önceki gibi birinci varsayımla
bağlantılıdır.
Gaye çocuk istemeden
başka bir şey olmayınca bu da erkeğin tohumu-•nun kadının rahmine atılmasıyla
gerçekleşir. İlişkide bulunma edepli şekilde olmalıdır. Yani avret yerlerini
asgari açmakla ve en az miktar da görmekle. Bu sebeple cinsel ilişkinin vacip
olmasa da efdal olanı gece karanlığından tamamlanması. Eşlerin hayasının
zedelenmemesi için bu en iyi olanıdır. Bu iş gündüz vuku bulursa eşlerin
tamamen soyunmamaları ve birbirlerinin avret yerlerini görmemeleri için
örtünmeleri ya da gözlerini çevirmeleri gerekir. Her halükârda bu işin
sessizce ya da en az konuşma ile yapılması gerekir. Bu düşünceyi içeren birçok
yaygın zayıf hadis vardır. Bunlardan bazıları:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri ailesine yaklaştığı zaman
örtünsün. Eğer örtünmezse melekler haya eder, çıkar ve şeytan gelir. Aralarında
çocuk varsa şeytanın onda payı vardır."[1002]
İbn Mes'ud'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri ailesine
geldiğinde örtünsün, iki eşeğin soyunduğu gibi soyunmasın."[1003]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah'ın avret yerine kesinlikle bakmadım ve görmedim."[1004]
Yine bir grup mevzu
hadis de yaygındır. Bunlardan bazıları:
İbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sizden biri ailesi ya da cariyesiyle
cima ederse fercine bakmasın. Çünkü bu körlüğe sebep olur."[1005]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sizden biri cima ederse ferce
bakmasın. Çünkü bu körlüğe sebep olur. Sözü çoğaltmasın çünkü bu dilsizliğe
sebep olur."[1006]
Bu zayıf ve mevzu
hadisler, sahih hadislerler çelişiyor. Biz burada bir hadisi zikretmekle
yetiniyoruz:
Hakim babasından
rivayetle diyor ki: "Dedim ki: ey Allah'ın Rasulü! Avret yerlerimizi
kimden sakınacağız kimden sakınmayacağız?' Rasulullah: 'Hanımın ve elinin
altında bulunandah hariç, herkesten koru', buyurdu."[1007]
İbn Hazım diyor ki:
"Bazı cahil kimselerin ferce-cima yapmayı mubah görmelerine rağmen ona
bakmayı yasaklamaları garip bir şeydir. Bu hususta şu âyeti kerime yeterlidir:
'Onlar namuslarını korurlar. Ancak eşleri, yahut ellerinin sahip olduğu
(cariyeler) hariç (bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar
kınanmazlar..."[1008]
Dördüncü varsayım:
Kızların sünnet edilmesinin gerekliliği:
Uzun yıllardan beri
bazı İslam ülkelerinde kızların sünnet edilmesinin gerekli olduğu görüşü yaygın
hale gelmiştir. Adeta kızların sünnet edilmesi İslam'ın farzlarından biri
sayılmıştır. Gözardı edilmesi durumunda kız için eksiklik ve ar kabul edilmiş,
olması durumunda ise onun için bir şeref kabul edilmiştir. Bunların hepsi
varsayımdır. Bu varsayımı destekleyen şu zayıf hadis de yaygındır:
Şeddad b. Evs'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sünnet olma erkek için sünnet, kadın
için şereftir.[1009]
Kızların sünnet olması
meselesinin hakikatine gelince, bu, cahiliyede arapların geleneklerinden
biriydi. İslam gelince kadın ve erkeğin üzerindeki etkisini hafifletecek ve
cinsel faydalanma haklarını koruyacak şartlar koydu.
Ümmü Atıyye
el-Ensari'den: "Kadının biri Medine'de sünnet oluyordu. Rasulullah ona:
'Aşırı gitme. Çünkü bu, kadın için daha değerli, koca için daha sevimlidir',
buyurdu." (Taberani'nin rivayetinde[1010]
Azaltma, aşırı gitme. Çünkü bu, yüz için daha parlak, koca için daha
sevimlidir.)"[1011]
İbn Hacer diyor ki:
(... Alimlerin çoğunun görüşüne göre kızın sünnet olması vacip
değildir..." Sünnet erkekler için sünnet, kadınlar için şereftir"
hadisine gelince bu
sabit olmamıştır. Çünkü ravilerinden biri Haccac b. Ertaî olup bununla delil
getirilmez.[1012]
Şeyh Seyyid Sabık,
Fıkh-ı Sünne'sinde diyor ki: Kadının sünnet olması konusundaki hadisler zayıf
olup amel etmek doğru olmaz.[1013]
İkinci olarak: Helal
olan faydalanma çeşidi salih bir amel olup müslüman erkek ve kadın sevap alır:
Evlilik, sadece çocuk
edinmek için değildir. Aksine bu -daha önceden de sonradan da- helal faydalanma
için meşru kılınmıştır. Bu faydalanma çocuk edinmeksizin de yapılabilir ve
meşru bir durumdur. Hatta bu Peygamberimiz (s.a.v.)'in sünnetidir. Yine bu
failine ecir getiren mendup bir iştir. Nitekim bölümün başında "Sizden
birinin cima yapması sadakadır" sahih hadisi geçmişti. Sonra evlilik
ilişkisi çeşitli dereceleriyle birlikte dünya hayatının metaıdır. Yüce Allah
şöyle buyuruyor:
"Kadınlardan,
oğullardan, kantarlarca yığılmış altınlardan ve ekinlerden gelen zevklere
aşırı düşkünlük, insanlara süslü (cazibeli) gösterildi. Bunlar sadece dünya
hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın yanıdır." (Al-i
İmran, 14).
Belki de âyeti kerime,
dünya hayatının en iyi metaı olan cinsel metaya (zevke) belki de dünya metaının
tamamına işaret ediyor. Rasulümüz (s.a.v.) buna dikkatlerimizi çekiyor:
Abdullah b. Amr'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Dünya metaıdır. Dünya
metaının hayırlısı da saliha kadındır."[1014]
Allah Rasulullah'a,
dünya metaından olan kadını sevimli kıldı.
Enes (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bana dünyadan kadınlar ve
güzel sevdirildi..."[1015]
Şeddad b. Evs'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah her şeyde güzelliği
yazmıştır."[1016]
Burada İslam'ın bir
sünnetine ve insanın bir zaruretine dikkat çekmek istiyorum. Bununla da bütün
mubahları ele almada itidalli olmayı kasdediyorum. Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Allah israf edenleri
sevmez." Hatta ibadetleri eda etmede itidalli olma. Rasulullah, Abdullah
b. Amr'a şöyle demişti: "Senin gündüz oruç tuttuğun, gece namaz kıldığın
haber verilmedi mi? Böyle yapma... Oruç tut, iftar et, gece namaz kıl,
uyu..."[1017]
Üçüncü olarak: 'Sevgi'
duygusuyla
cinsel zevk çeşitleri
arasındaki tekamül ve etkileşim:
Evlilikte sevgi
bütünden bir parçadır. Evliliğin anlamı karşılıklı sevgi ise "Aranıza
sevgi ve şefkat koydu", sevgiyi vefa, iyi dostluk, tam hayati beraberlik
ve hayat çiçeğinin oluşumunda canlı uzantı takip eder. Bütün bu değerli
anlamların hepsini üstün Kur'ani bir ifade olan "huzur bulma"
içeriyor. Cinsel zevk -evliliğin semerelerinden biri olup- bu anlamların hepsini
kapsıyor... Ama evliliğin dışında olan bir anlık ya da birkaç anlık cinsel zevk
sevgiden ve hayattan kopuktur. Tamamen şehvet olup din ve ahlâkların farklı
olmasının yanı sıra, dil ve çehreleri farklı da olsa, aralarından herhangi bir
tanışma olmasa da herhangi bir dişi ve erkek arasında yapılabilir.[1018]
Hakikaten evlilik
ilişkisi mutluluktur. Ancak mutluluğuyla birlikte şerefli, güçlü ve yiğit
insanlara yakışan bir sorumluluktur. Evet, bazen cinsel ilişki çeşitlerine az
önem vermekle birlikte sevgi parlayabilir, bazen de durgun bir sevgiyle
birlikte cinsel ilişki çeşitlerine önem verme artabilir. Fakat bu, asıl olanın
dışında bir şeydir. Genelikle, bilinçli, olgun cinsel ilişkiyle sevgi bağları
güçlenir. Eşlerin cinsel ilişkiye teşvik aralarındaki sevgi kulpları arttırır.
İmam İbn Kayyım diyor ki: "Sevilen kadının ciması, fazla meni
boşalmasından dolayı bedeni zayıflatır, sevilmeyen kadının ciması az meni
boşalmasından dolayı bedeni güçlendirir."
[1019]
Birinci faktör: Dua ve
Allah'ın adıyla başlama:
îbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Onlardan biri ailesine
yaklaşmak istediği zaman: 'Bismillah, ya Rabbi! Bizi şeytandan uzak eyle! Bize
lütfedeceğin zürriyetten de şeytanı uzak eyle!' desin. Eğer aralarındaki o
cimadan çocuk takdir edilmişse o çocuğa şeytan ebediyyen zarar veremez.[1020]
İkinci faktör: Eşlerin
birbirlerine karşı süslenmesi:
Biz burada süslenme
derken şer'an yasak olan süslenmeyi kasdetmiyo-ruz. Nitekim bunlar şu iki
hadiste varid olmuştur:
Abdullah b. Mes'ud'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah, döğme yapan ve yaptıran
kadınlara, yüz yolan ve yolduranlara, güzellik için diş törpületenlere,
Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere, lanet etmiştir."[1021]
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah, saç ekleyene ve
ekletene lanet etsin."[1022]
Bu yasaklar daha önce
aile konusunda detaylıca geçmişti. Bu yasaklardan kaçındığımız sürece çeşitli
biçimlerde süslenmemizde bir sakınca yoktur. Şimdi burada bazı örnekleri
tekrar zikredelim. [1023]
Abdullah b. Selam,
Peygamberi (s.a.v.)'den rivayet ediyor: 'Kadının hayırlısı baktığında sana
sürür verendir."[1024]
Ebu Cuheyfe babasından
rivayetle: "Selman, Ebu Derda'yı ziyaret etti ve Ümmü Derda'yı zinet
elbiselerini bırakmış bir halde görünce: 'Neyin var?1 diye sordu. O da:
'Kardeşin Ebu Derda'nın dünyaya ihtiyacı yoktur1, cevabını verdi..."[1025]
Aişe (r.a.)'dan:
"Osman b. Mez'un'un karısı, boyanıyor, koku kullanıyordu. Bunu
terketmişti. Böylece yanıma girdi. Ben: 'Sana ne oluyor?' diye sorunca: 'Osman
dünyayı da istemiyor, kadınları da', dedi. Taberi'nin Ebu Musa Eş'ari'den
yaptığı rivayette de[1026]
"Peygamber (s.a.v.), Osman'la karşılaştığında: 'Ey Osman! ... Ailenin
senin üzerinde hakkı vardır1, buyurdu. Bunun üzerine kadın onların yanına
geldiğinde sanki gelin gibiydi. Kadınları ona şaşkınlıklarını ifade edince:
İnsanlara dokunan bize de dokundu', dedi."[1027]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Ali (r.a.) Yemen'den döndü... Fatıma (r.a.)'yı ihramdan çıkmış buldu.
Falıma, renkli elbise giymiş ve sürme çekinmişti.
Ali, bu yaptığını
beğenmediyse de Fatıma: 'Bunu, bana babam emretti', dedi. (Esma binti Ebu Bekir
(r.a.)'nın bir başka rivayetinde:[1028]
"Benim yanımda hedy yoktu. Onun için ihramdan çıktım. Zubeyr'in yanında
hedy yoktu. Zıı-beyr: 'Yanımdan kalk!' dedi. Ben: 'Üzerine çullanacağımdan mı
korkuyorsun?'dedim)."[1029]
Enes bin Malik
(r.a.)'dan: "Enes, Rasulullah (s.a.v.)'ın kızı Ümmü Gül-sünVün üzerinde
ipekten bir elbise gördü."[1030]
Sebia (r.a.)'dan:
"Nifası tamamladığı zaman evlenmek için süslendi." [1031]
Ahmed'in bir rivayetinde: "Sürme çekip, boyandı ve hazırlandı."[1032]
Sebia evlenmek için,
sürme ve boyayla süslenmişse, kadının kocası için daha fazla ve üstün
süslenmesi gerektiği kanısındayız.
Cabir bir Abdullah
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir gazveden dönüyorduk.
Medine'ye geldiğimizde hemen şehre girmeğe kalkıştık. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.): 'Ağır olun da geceleyin (yani yatsı zamanı) girelim. Ta ki dağınık
saçlı kadın taransın..."[1033]
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'le Mekke'ye çıkardık ve alnımıza güzel koku sürerdik.[1034]
Emime binti
Rakika'dan: "Peygamber'in hanımları vers ve zaferan sürdükleri baş
örtülerini alınlarından saçlarının altına bağlıyorlardı."[1035]
Ümran b. Hasyn'den
rivayetle "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınların kokusu,
kokusu olmayan renktir."[1036]
Enes b. Malik'ten:
"Ebu Talha geldi. Ümmü Süleym, ona akşam yemeğini getirdi; yedi, içti.
Sonra Ümmü Süleym, önceki süslenmelerinden daha güzel bir şekilde süslendi. Ebu
Talha da onunla cima etti."[1037]
Ailahu Teala şöyle
buyuruyor: "Kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır."
Taberi, tefsirinde İbn
Abbas'tan şu rivayeti naklediyor: "Onun benim için süslenmesini sevdiğim
gibi ben de kadın için süslenmeyi severim. Zira Allahu Teala: 'Kadınların da
erkekler üzerinde haklan vardır1 buyuruyor."
İbn Abbas bu âyete
uyarak kadım için süsleniyorsa, aynı şekilde Rasu-lullah'ın: "Ailenin
senin üzerinde hakkı vardır" sözü için de süslenilmesinin gerektiği
kanaatindeyiz. Burada ailenin hakkının bir çok yönlü olduğu, süslenmenin de bu
haklardan biri olduğu görülüyor. Erkeklerin süslenmesi saygın erkeklerin
özelliğinden olup bunların efendisi ise Rasulullah (s.a.v.)'dir. İşte
süslenmeye dair Rasulullah'ın sünnetinden örnekler:
Bera' b. Azib'den: "Peygamber
(s.a.v.)'i kırmızı bir elbise içerisinde gördüm ki ondan daha güzelini asla
görmedim."[1038]
Enes (r.a.)'dan:
"Yemen elbisesi Rasulullah'a en sevimli elbiseydi."[1039]
Fethu'l-Bari'den
naklediliyor: "Hadiste sözü geçen elbise pamuktan yapılmış elbise olup bu
onların yanında en değerli elbiseydi.1 Kurtubi diyor ki: "Bu elbisenin
'el-Hıbere' diye isimlendirilmesi süsleyici olmasından dolaydır.[1040]
Aişe~(r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) yapabildiği kadar sağdan başlayarak, saçını ve
sakalını taramaktan hoşlanıyordu. (Başka bir rivayette [1041]:
'RasuluHan'ın saçını tarıyordum.')"[1042]
İbn Abbas'tan:
"Peygamber (s.a.v.) saçını alnından aşağı sarkıtır, sonra ayırdı."[1043]
Aişe (r.a.)'dan:
"Hz. Aişe bulduğu zaman Rasulullah'a en güzel kokuyu sürerdi. (Müslim'in
rivayetinde[1044]:
Mist kokusu sürerdi)."[1045]
İbn Ömer'den:
"Rasulullah (s.a.v.), ud ağacından yapılan bir koku ve kafur ile
kokulanırdi."[1046]
Üçüncü esas: Vücuttaki
kılları giderme
Ebu Hureyre:
"Rasulullah'ın: 'Beş şey fıtrattandır: Sünnet olma, etek tıraşı, bıyıkları
kısaltma, tırnakları kısaltma, koltuk altındaki kılları koparma' buyurduğunu
işittim."[1047]
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah'la beraber bir gazveden dönüyorduk.... Şehire girmek için
vardığımızda: Ailenizin yanına gece girmemek için bekleyiniz. Ta ki kocasından
uzak olan kadın tıraş olsun, dağınık saçlarını tarasın, buyurdu.[1048]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Her türlü giderilecek şeylerin izale edilmesiyle sünnetin aslı ifa
edilir."[1049]
Her halükârda -hangi
alette olursa olsun- etek tıraşı, kadın ve erkeğin süslenmesi, eşlerin zevk
alacağı temiz bir biçimde cinsel uzuvların hazırlanmasıdır.
Dördüncü esas: Kadın
ve erkeğin hassas noktaları gözetmesi: Erkeğe göre:
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Beş şey fıtrattandır: Sünnet
olma..."[1050]
Görülüyor ki, erkeğin
sünnet olması, zekerin ön kısmı olan haşefenin ortaya çıkmasıdır. Tabii olarak
haşefe, son derece hassas olup dokunma anında daha fazla zevk alınmasını
sağlar.
Kadına göre:
Kadının sünneti,
erkeğin sünnetinin tersidir. Erkeğin sünnet olması daha fazla zevk almayı
sağlarken, kadının sünnet olması zevk almayı azaltır. Kadın için sünnetin
makbul bir şey olduğuna işaret eden hadisin zayıf olduğu tesbit edilmiştir.
Nitekim kızlarını sünnet ettirmeye istekli olanlar, bitkin düşürmeye karşı
uyarılmışlardır. Bu konu, güzel zevk almayı kuşatan vehimler, bahsinde
geçmişti.
Beşinci esas: Tekrar
yapmak isteyen kimsenin abdest alması ya da gusl etmesi:
Said el Hudri'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri ailesiyle beraber
olduktan sonra tekrar yapmak isterse abdest alsın. (İbn Huzeyme rivayetinde
şunu eklemiştir[1051]:
Bu tekrar yapma için daha fazla canlılık kazandırır.)"[1052]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "İbn Huzeyme, abdest alma emrinin vacip değil, mendup olduğuna 'Bu
tekrar yapma için daha fazla canlılık kazandırır' rivayetiyle delil
getirmiştir. Bunun vacip olmadığına, Rasulullah'ın cima yaptığını sonra abdest
almadan tekrar yaptığını, gösteren Tahavi'nin rivayeti de delildir."[1053]
İbni Kayyım diyor ki:[1054]
"Cimadan sonra abdest alma ve gusül yapma canlılık ve nefsin rahatlaması
içindir.. [1055].
Faydalanma
çeşitlerinin biçimlerine sünnette varid olduğu şekilde daha önce değinmiştik.
Bunlar çeşitli münasebetlerde varid olan mücerred örneklerdir. Az olmalarıyla
birlikte bize nebevi sünnetin genel metodunu açıklıyor. Bu metoda uymamız
gerekir. Faydalanma çeşitlerini üç seviyeye ayırmamız mümkündür.
Birinci seviye:
Evlilikte samimiyet Oynaşma ve Gülüşme:
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.), bana: 'Evlendin mi ya Cabir?', dedi. Ben: 'Evet1,
dedim. Rasulullah: 'Bakire mi, dul mu?' dedi. Ben: 'Dul', dedim. Rasulullah:
'Bakire birisiyle evlenseydin de sen onunla oynar o da seninle oynardı, sen
onunla güler, o da seninle gülerdi', dedi..."[1056]
Gülüşmenin alanı geniş
olup çeşitli biçimleri vardır; sadece eşler arasında ya da bazı çocuklarıyla
beraber olabilir. Bazen kadının erkeklerden olan kimi mahremleriyle ya da
koçanını kadınlardan olan kimi mahremle-riyle veyahutta fitnesinden emin olunan
diğer kimselerle yapılan sohbet ortamında olabilir. Bu sohbet ortamında
yapılan oynamalar, zihinsel veya fiilen olabilir. Önemli olan bu biçimlerin
hepisinde gülmenin, sevinmenin, sevincin ve samimiyetin oluşmasıdır. Bu oynama
ve gülme örnekleri ilerde açıklanacak. Bunlardan biri: Hareketli olan
karşılıklı oynaşma, ikincisi: Edebli şekilde karşılıklı gülüşme, üçüncüsü:
Başkalarının yaptığı oyunu seyretmeye katılmadır.
Aişe (r.a.)'dan:
"Aişe genç kızlığında Rasulullah'la beraber bir seferde bulunmuştu. (Aişe
diyor ki: 'Fazla kilolu ve şişman değildim) Rasulullah ashabına: 'Siz
ilerleyin!' dedi. Sonra bana: 'Gel seninle yarışalım', dedi. Bunun üzerine
onunla yarıştık ve yarası kazandım. Bir zaman sonra yine bir sefere
çıktığımızda Rasulullah ashabına: 'İlerleyin', bana da: 'Gel seninle yarışalım',
dedi. Ben önceki yarışı unutmuştum ve kilo da almıştım. 'Ey Allah'ın Rasulü,
ben bu halde seninle nasıl yarışayım?1 dedim. Rasulullah: 'Yarışabilirsin',
dedi. Bunun üzerine onunla yarıştım. Yarışmayı Rasulullah kazandı ve gülmeye
başladı: 'Bu önceki yarışmanın karşılığıdır', buyurdu."[1057]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir zaman onbir kadın bir yerde oturmuşlar ve kocalarının hallerinden
bir şey saklamayıp birbirlerine anlatacaklarına dair anlaş mışlar. Birinci
kadın demiş ki: 'Benim kocam taşlık bir dağ başındaki arık bir devenin etidir.
Kolay değil ki çıkıla, semiz değil ki nakloluna1. İkinci kadın da demiş ki:
'Kocamın halini açıkça anlatamam. Korkarım ki bir şey bırakmadan sayabileyim.
Çünkü onun fenalıklarını sayacak olursam gizli- açık her halini sayıp dörmek
zorunda kalacağım. Bu ise imkânsız'. Üçüncü kadın: 'Benim kocam upuzun bir
sefihtir. Ayıplarını söylersem beni boşar, susarsam kendisinden uzak bırakır.'
Sekizinci kadın: 'Onun vücudu tavşan gibi yumuşaktır. O güzel kokulu bir nebat
gibi hoş kokar...1 On birinci kadın: "Kocam Ebu Zer'dir, bilseniz Ebu Zer
ne hoşgörülü ve ahlâklı bir kişidir. O iki kulağımı mücevherlerle donattı.
Pazularım tombullaştı ve beni sevindirdi, övündürdü ve yüceltti. O beni, şık
denilen bir dağ kenarında küçük koyun güden bir kabile içinde buldu. Sonra beni
atları kişner, develeri böğürür, ekinleri sürülüp daneler ayrılır müreffeh ve
mesud bir cemiyet içine getirdi. Şimdi ben onun yanında ne söylersem red
olunmam. Sabaha kadar uyurum. Bal süt içerim. Artık içecek halim kalmaz. Ebu
Zer'in anası var. Ah bilseniz, ne kadındır. Onun zahire ambarları, eşyasını
koyduğu haradan gayet büyüktür. Evi de geniştir. Ebu Zer'in oğlu, bilseniz o
ne zariftir. Onun yattığı yer kılıcı çekilmiş kın gibidir. Düzgün ve boylu
poslo olup karnı çıkık değildir. O, dört aylık bir kuzunun buduyla doyar. Ebu
Zer'in kızı, terbiyeli bir kızdır. Babasına anasına itaatlidir. O dilber kızın
vücudu, elbisesini doldurur. Güzelliği, edep ve iffeti akran ve emsalini
imrendirir. Ebu Zer'in cariyesi, ne sadakatli cariyedir. Aile sırlarımızı
kimseye söylemez, evimizin azığını asla ifsat ve israf etmez. Evimizi temiz
tutar. Namusludur, evimize leke getirmez. Bir gün Ebu Zer evden çıktı. Her
tarafta süt tulumları, yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadına
rastgeldi. Kadının yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Koltuğunun altında
kadının göğüsleriyle oynuyorlardı. Kocam beni bırakıp, onu nikahladı. Ondan
sonra ben şerefli bir adamla evlendim. O da kusursuz yürür, güzel ata binerdi.
Mızrağını alır akşam üzeri bir çok hayvan getirir getirdiği her şeyden birer
çift verirdi.' Bu da bana: 'Ey Ümmü Zer ye, içi ve akrabana ihsat et', derdi.
Bununla beraber ben bu kocamın bana verdiği şeylerin bir araya toplasam Ebu
Zer'in en küçük kabını dol-duramaz. Aişe (r.a.) der ki: "Rasulullah
(s.a.v.): pEy Aişe, ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim',
buyurdu."[1058]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Ebu Zer'in 'Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim' sözüne İbn Heysem b. Adiy'in
rivayetinde 'ayrılma yönünde değil, bağlılık ve ülfet yönünde' ifadesi
eklenmiştir. İbni Zübeyir b. Bekar'in rivayetinde: 'Ancak Ebu Zer onu boşadı.
Ben ise seni asla boşamayacağım' ifadesi eklenmiştir. Aişe dedi ki: 'Ey
Allah'ın Rasulü! Bilakis, sen Ebu Zer'den hayırlısın.' Zübeyir'in rivayetinin
başında ise: 'Annem babam sana feda olsun, sen Ebu Zer'in Ümmü Zer'e hayırlı
olmasından daha hayırlısın' ifadesi yer almıştır. "[1059]
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben, oynayan Habeşlilere bakarken, Rasulullah'ın, elbisesiyle beni
örttüğünü gördüm. O zaman henüz küçük bir kızdım. Siz oyunu seven genç yaştaki
bir kızın buna ne derece can attığını takdir buyurun', dedi."[1060]
Latifeleşme:
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben hayızlı iken bir şey içiyordum. Sonra kabı Rasulullah alıyor ve
ağzını benim ağzımın değdiği yere koyarak o da içiyordu. Yine ben hayızlı iken
kemikli et yiyordum; Rasulullah eti alıp ve ağzını benim ağzımrn değdiği yere
koyarak yiyordu."[1061]
Sıcak yakınlaşma:
Peygamber'in hanımı
Aişe (r.a.)'dan: "Bazı seferlerinde Rasulullah (s.a.v.) ile beraber biz de
sefere çıkıyorduk. Rasulullah (s.a.v.) başını dizime koymuş uyuyorken, Ebu
Bekir geldi ve şöyle dedi: 'İnsanlar suyun başında değiller ki sen Rasulullah'ı
hapsettin...' Rasulullah'ın huzurunda beni kınamaya başladı. Fakat
Rasulullah'ın dizimde olması beni hareket etmekten engelledi..."[1062]
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben hayızlı iken, Rasulullah (s.a.v.) göğsüme yaslanarak, Kur'an
okuyordu."[1063]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bayram günü siyahiler kalkan mızrak oynuyorlardı. Ya ben Rasulullah
(s.a.v.)'dan izin istedim, yahut o 'bakmak istiyor musun?' diye sordu. Ben de:
'Evet', dedim. Bunun üzerine beni arkasında yanağım yanağına değecek şekilde
ayak üstü durdurup (Habeşlilere): 'Haydin Erfide oğullan', buyurdu. Nihayet
usandığımda: 'Artık yeter mi?1 diye sordu. 'Evet1, dedim. Rasulullah (s.a.v.):
'Öyle ise git1, buyurdu."[1064]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah'ın saçını düzeltiyordum... O zaman Rasulullah mescidde
itikafta idi. Odasında bulunan Aişe'ye başını yaklaştırıyordu."[1065]
Nafi'den:
"Abdullah b. Amr, yakınında ayaklarını yıkıyordu."[1066]
İkinci seviye: Hafif
cinsel zevk
Öpme, kucaklama ve
elle dokunma gibi:
Ümmü Seleme'den:
"Rasulullah, oruçlu iken onu öpüyordu."[1067]
Ömer b. Hattab'dan:
"Oruçlu iken kanım oynadı ve hanımımı öptüm. Bunun üzerine Rasulullah'a
gelerek: 'Bugün ben büyük bir iş yaptım1, dedim. Rasulullah: 'Nedir o?' dedi.
'Oruçlu iken hanımımı öptüm', dedim. Rasulullah: 'Ağzına su alıp, çalkalaman
gerekir1 dedi. Ben: 'O halde zaran yoktur', dedim. Rasulullah: 'Evet',
dedi."[1068]
Ebu Nadr, Aişe binti
Talha'nın şöyle haber verdiğini söylüyor: "Aişe binti Talha, Peygamber'in
hanımının yanındaydı. Kocası -Abdullah b. Ab-durrahman b. Ebi Bekir- oruçlu
olduğu halde oraya geldi. Aişe ona dedi ki: Ailene yaklaşman, onunla oynaman ve
öpmenden seni alıkoyan nedir?"[1069]
Üçüncü seviye: Cima
etmeksizin yakınlaşma
Dili emme, dudakları
öpme:
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah bana: 'Nasıl birisiyle evlendin', diye sordu. Ben: 'Dul
birisiyle', eledim. Rasulullah: 'Niye bakireyle evlenmedin? Onunla oynaşırdın1,
buyurdu."[1070]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste dili emme ve dudakları öpmeye işaret vardır. Bu da oynaşma ve
öpme esnasında mümkündür. Kurtubi'nin dediği gibi, bu, uzak birşey değil."[1071]
Utbe b. Avim'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bakirelerle evlenin. Ağızlan
daha tatlı, rahimleri daha doğurgan ve razı etme daha kolaydır."[1072]
Göğüse sarılma:
Zeyd b. Eslem'den:
"Adamın biri Rasulullah'a şöyle sordu: 'Kadınım hayızlı iken ondan bana ne
helal olur?' Rasulullah: 'Onun izarını üzerine çekersin senin için yukarısı
vardır', buyurdu."[1073]
Haram b. Hakim'in
amcası Rasulullah'a: "Kadınım hayızlı iken bana ne helal olur' diye sordu.
Rasulullah: 'Senin için izarın üstü vardır', buyurdu. "[1074]
Memeyi emme:
Yahya b. Said'den:
"Adamın biri Ebu Musa el Eş'ari'ye: 'Ben kadınımın memesinden süt emdim ve
süt karıma gitti', şeklinde sordu. Ebu Musa: 'Onun sana haram olmasından başka
bir şey görmüyorum', dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ud: 'Bak, ona nasıl
fetva veriyor adam', dedi. Ebu Musa, 'sen ne diyorsun?' dedi. Abdullah b.
Mes'ud: İki senenin dışında süt yoktur1, dedi. Ebu Musa: 'Bu alim aranızda
olduğu sürece bana birşey sormayın', dedi."[1075]
Dördüncü seviye: Cima
Geçen iki düzeyin
münasip ve müstakil vakti ve fırsatı olabilir. O ikisi, bu dördüncü seviye için
mukaddime olabilir. Yani cima için güzel bir mukaddime. Rasulullah (s.a.v.), evlilik
ilişkisinde bulunmak için nasıl nazik davranmamız, iyi hazırlık yapmamız, genel
anlamda güzel eda etmemiz gerektiğini bize öğretiyor.
Cabir b. Abdullah'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Evlendin mi?' dedi. Ben: 'Evet', dedim.
Rasulullah: 'Yaklaştığın zaman "el Keyse-el Keyse" de' buyurdu."[1076]
Hafız îbn Hacer diyor
ki: "el Keyse" sözü teşvik içindir. Bir rivayette ise cimayı
terkedene uyan içindir, deniliyor. Hattabi diyor ki: Burada "el Keyse"
uyarı için olup nazik ve yumuşak davranma anlamına da gelir. İbn Hıbban da bu
hadisi rivayet ettikten sonra "el Keyse"nin cima olduğunu
söylemiştir.[1077]
Böylece Rasulullah'ın
genç olan Cabir'i evliliğinin başında oynaşma ve benzeri şeylerle nazik
davranmaya, güzel yaklaşmaya ve ani davranıştan uzak durmaya çağırıyor.
Hangi yönden olursa
olsun cima:
Cabir (r.a.)'dan:
"Yahudiler, kadına arkasından yaklaşıldığı zaman çocuğun şaşı olacağını
söylüyorlardı. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız sizin tarla-nızdır. Tarlanıza nasıl
isterseniz öyle gelin' âyeti nazil oldu."[1078]
İbn Abbas'dan:
"Ensar'dan olan bu kabile -ki bunlar putperesttiler- Yahudi olan bu
kabileyle -ki onlar Ehl-i kitaptılar- beraberdi. Yahudileri ılım yönünden
kendilerinden üslün görüyorlardı ve gogıı fiilinim nrnrl aiıvor-lardı.
Yahudilere göre kadına ancak ön înrafLuı >aklasılaMn-.->! JL.. huvar'dait
olan bu kabile de onların bu fiilini almışlardı. Knrc)?Lcıı o t an şu kabile de
kadınlardan ön ve arka tarafîanndan (ferclerine) yaklaşarak zevk alıyorlardı.
Muhacirler Medine'ye gelince, onlardan bir adam Ensar'cjan bir kadınla evlendi.
Adam bunu yapmaya başlayınca kadın kabul etmeyerek: 'Biz sadece ön taraftan
yaklaşırız. Ya ön taraftan yaklaş, ya da benden uzaklaş', dedi. Onların bu
durumları Peygamber'e kadar ulaştı. Bunun üzerine 'Kadınlan-nız sizin
tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz yerden gelirsiniz' âyeti nazil oldu."[1079]
Ümmü Seleme'den:
"Muhacirler Medine'ye gelince Ensar kadınları ağız üstü yatar halde
yaklaşmaktan hoşlanıyorlardı. Ensar kadınlan ise bunu sevmiyorlardı. Muhacirden
bir adam hanımından böyle yapmasını istedi. Hanımı da bunu Rasulullah'a
soruncaya kadar kabul etmeyeceğini söyledi. Kadın diyor ki: 'Rasulullah'a
gittim ve sormakya utandım. Bunun üzerine Ümmü Seleme'ye sordum. Şu âyet nazil
oldu: 'Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz yerde
gelirsiniz."[1080]
İbn Abbas'tan:
"Ömer, Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, helak oldum', dedi.
Rasulullah: 'Seni helak eden nedir?' diye sordu. 'Ömer: Geceleyin yolumu
değiştirdim', dedi. Rasulullah: 'Bu hususta Allah'ın Rasulü'ne hiçbir şey gelmemiştir',
dedi. Bunun üzerine âyet nazil oldu: 'Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza
istediğiniz yerde gelirsiniz."[1081]
Bedenin çırılçıplak
olması ve dokunulması:
Meymune'den:
"Rasulullah (s.a.v.)'e cünüplükten yıkanmak için suyunu getirdim. Evvela
ellerini iki, yahut üç defa yıkadı. Sonra elini kaba daldırdı. Ondan aldığı
suyu avret mahalline dökerek onu sol eliyle yıkadı. (Başka bir rivayette:[1082]
Fercini ve ona eza verenleri yıkadı). Sonra sol eline yere sürerek onu
şiddetle ovdu. Sonra namaz abdest aldığı gibi abdest aldı. Sonra başına avuç
dolusu üç avuç su döktü, sonra bedenini sair yerlerini yıkadı, sonra bulunduğu
yerden çekilerek ayaklarını yıkadı."[1083]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) yıkanmak istediği zaman, sağından başlar sağ eline su
dökerek onu yıkardı. Sonra vücudundaki pisliğin üzerine sağ eliyle su döker;
onu sol eliyle yıkadı. Bunları yapınca başına su dökünür-dü. Rasulullah
(s.a.v.) ile ben cünüp iken bir kaptan: yıkanırdır."[1084]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Davudi, Hz. Aişe'nin 'Ben ve Rasulullah aynı kaptan yıkanıyorduk*
hadisiyle erkeğin kadının avret yerine bakmasının caiz olduğuna delil
getirmiştir. Bu anlamı İbn Hıbban'ın Selman b. Musa yoluyla naklettiği hadisde
destekliyor..."[1085]
Hakim babasından
rivayetle: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulü, avret yerimizi kime karşı
sakınacağız, kime karşı sakınmayacağız? Rasulullah: 'Kadının ve sağ elinin
altında bulunanlar hariç diğerlerine karşı koru', buyurdu."[1086]
Hanbeli olan İbn Urve
"Kevakib"inde diyor ki: "Karı kocanın, ferç dahil birbirinin bedeninin
tamamına bakmaları ve dokunmaları mubahtır.
Nitekim hadiste: 'Eşin
hariç avret yerini koru' buyuruluyor. Fercten fayda-lanmakhelal olduğuna göre
bedenin diğer kalan yerlerine bakmak ve dokunmak da caizdir."[1087]
Beraber yıkanma:
Meymune'nin rivayetine
göre "Rasulullah'la beraber aynı kapta yıkanı-
yorlarmış."[1088]
Ümmü Seleme'den:
"Ümmü Seleme ile Rasulullah aym kaptan yıkanıyorlardı. (Nesai'nin
rivayetinde: Ümmü Seleme'ye:[1089]
'Kadın kocasıyla beraber yıkanabilir mi?' diye soruldu. O da: 'Evet, eğer
kadın zarif ise. Ben ve Rasulullah aynı kaptan yıkanıyorduk', dedi.)[1090]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah'la beraber aynı kaptan yıkanırdık. O benden evvel davranırdı.
Ben kendisine 'bana bırak, bana bırak' derdim."[1091]
İşte böylece eşler
cinsel zevki beraber yıkanma zevkiyle kapatıyorlar. Allah'ın kullarına verdiği
cinsel zevk sanatını tamamlamak için bu ne güzel bir kapanıştır. [1092]
GENEL ANLAMDA cinsel
zevke karşı gevşek davranma duygusu taşıyoruz. Bu durum Rasulullah'la alakalı
olduğunda ise daha fazla ve daha aşırıdır. Bütün bunlar üzücü durum olup
dinlerini anlama, sağlam ve üstün adabına sarılma hususunda müslümanlann geri
kalmışlığının bir göstergesidir. Sağlama adab diyoruz. Çünkü, müslüman erkek
ve kadının hayatı bununla düzelir. Yani, eğrilik, aşırılık bulunmayan, ifrat,
tefrit olmayan düzgün hayat bunun üzerine ikame edilir. Sonra bu yüce adabtır,
diyoruz, çünkü, kendisine tâbi olanları en yüce mertebeye ulaştırmaya
kefildir. Şayet biz dinimizi Allah'ın, sabit nasslarından öğrenirsek gevşek
davranma duygusuna imkân kalmaz. Şayet biz İslam'ın haya ve cinsel kültür
konusundaki üstün düşüncesini anlarsak, Rasulullah'ın hayatındaki ibadet ve
cihad konusunu çözdüğümüz gibi aynı şekilde Rasulullah'ın hayatındaki cinsel
zevk konusunu kolay çözeriz. Allah önceki seleflerimize rahmet etsin, onlar
Rasulul-lah'rn cinsel meselelerdeki sünnetini, ibadet ve bütün muamelattaki
sünneti gibi korudular ve kimi erkek, kimi kadın olan sağlam, güvenilir raviler
cinsel meseleleri bize uzun silsileler halinde rivayet ettiler. Bu rivayetlerin
hepsi de tebliğ edilmesi vacip olan ilimdir. Nebevi sünnet bize -açık ve net
bir şekilde- hayır ve şer yolunu beyan etmişse, hayır ve şerrin alış-veriş,
hibe, hadler alanında olmasıyla cinsel zevk alanında olmasından ne fark var?
Bildiğimiz gibi sünnet, Rasulullah'tan varid olan kavi, fiil ve takriri içerir.
Bu sebepler Rasulullah'ın cinsel zevk alanındaki fiilleri sünnetinden bir
parçadır. Rasu-lullah, hayatlarında kendilerine fayda veren herşeyi
müslümanlara öğretmeye önem vermiştir. Bu önem vermeyi müşrikler farkederek
açıklamışlardır:
Selman'dan rivayetle:
"Müşrikler, Selman'a 'Peygamberiniz size her şeyi hatta kaza-i haceti bile
öğretti1, dediler. Selman: 'Evet', gerçekten Rasu-lullah kıbleye karşı ihtiyaç
gidermeyi, sağ el ile temizlenmeyi, üçtün az taşla taharet yapmayı, hayvan
dışkısı ve kemikle temizlik yapmayı bize nehyetti1, dedi."[1093]
Rasulullah ve cinsel
zevk konusunun, çağdaş müsteşriklerin yoğun eleştirisi haline gelmesi bu
konunun hassasiyetini daha da artırmıştır. Müsteşrikler tahrif edilmiş
hıristiyani düşüncelerinden hareketle -ki onların düşüncesine göre insanın
ruhi olarak kemale ermesi, ruhbanlığa yönelmesiyle mümkündür. Yani dünya
zevklerinden ve tabii cinsel zevkten uzak kalma ile- şöyle demişlerdir: Kerim
olan bir Peygamber, nasıl cinsel zevkte bulunabilir? Onlar bununla Peygamber
(s.a.v.)'in dokuz hanımına işaret ediyorlar. Nübüvvet dönemindeki Yahudiler,
bu tür saldırılar hususunda çağdaş müsteşriklerden daha önce davranmışlardır.
Bu konuda İbn Cerir: 'Yoksa Allah'ın, lütfundan insanlara verdiği (vahiyler)
yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrahim soyuna da Kitab'ı ve
hikmeti ve büyük bir mülk: vermiştik." (Nisa, 54) âyetinin tefsirinde şu
rivayetleri naklediyor:
İbn Abbas'tan
rivayetle: "Ehl-i Kitap dedi ki: 'Muhammed sanıyor ki kendisine verilen
tevazidan dolayı verildi. Dokuz tane kadını var. Evlenmekten başka bir derdi
yok. Hangi kral bundan daha üstün?' Bunun üzerine 'Yoksa Allah'ın, lütfundan
insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı?1 âyeti nazil
oldu.
Dahhak'tan rivayetle:
"Yahudiler dediler ki: 'Muhammed'e ne oluyor ki sandığı gibi nübüvvet
verilsin?! O aç ve çıplağın biri. Kadınlarla evlenmekten başka bir derdi yok.'
Peygamber'in kadınlarla evlenmesini çekemediler. Alîah onlardan istediğiyle
evlenmesini Muhammed'e helal kıldı."[1094]
Taberi'nin kitabını
tahkik eden Ahmed Muhammed Şakır, bu âyetin tefsiri üzerine yaptığı bir
yorumunda diyor ki: "Yahudilerin bu sözü daha önceden geçti. Kendilerinden
sonra gelen kin ehli bunu dillerine dolayarak halen kitaplarında Muhammed
(a.s.)'a saldırmaya devam ediyorlar."[1095]
İbn Sa'd'ın
Tabakatü'l-Kübra'sından naklediliyor:
"Gufra'nın
mevlası Ömer'den: Yahudiler, Rasulullah'ın kadınlarla evlendiğini görünce: 'Şu
yemekten karnı doymayana bakınız. Vallahi onun kadınlardan başka bir derdi
yoktur', dediler. Yahudiler, onu kadınlarının çokluğundan dolayı haset ettiler
ve bununla onu ayıplayarak: 'Eğer Peygamber olsaydı, kadınlara rağbet etmezdi',
dediler. Bu hususta onların en ileri gideni Huyey b. Ahtap'dı. Böylece Allah
onları yalanladı ve onlara Allah'ın Peygamberine olan lütfunu ve genişliğini
haber verdi: "Yoksa Allah'ın, lütfun-dan insanlara verdiği (vahiyler)
yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrahim soyuna da kitabı ve hikmeti
vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştir. "[1096]
Bu konu etrafında
müsteşriklerin gündeme getirdikleri gerçekleri açıklamak istiyorum.
Müsteşriklerin bazılarının gündeme getirdikleri batıl şeylere gelince, onlara
müslümanlann kitaplarında verdiği cevaplar yeterli olup bunlara başka bir şeyin
eklenmesine gerek olmadığını sanıyorum.
Gerçekten biz
müslümanların, müsteşriklerin sözlerine karşı, böylesi yanlış ve bitkin bir
tavır takınması üzücüdür. Birinci olarak, "cinsel zevkle beraber ruhi
yücelme olmaz", şeklindeki sapık düşünelerine tashih etme yerine teslim
ederek en büyük hatayı yaptık. İkinci olarak, bu sapık düşünceyi savunan zayıf
ve mevzu nasslar sunarak hata yaptık. Üçüncü olarak, Peygamberimizin kadınları
sevdiğini yalanlayıp O'nun çok evlilikte bulunmasını siyasi ve toplumsal
nedenlere bağlayarak hata yaptık. Sanki helal ve güzel cinsel zevkte bulunması
isteği Rasulullah'ın makamına yakışmazmış gibi. Dördüncü olarak, cinsel zevkle
ilgili sahih nasslan örtbas etmeye çalıştık. Sanki parmaklarımızla güneşin
ışığını örtmeye çalışıyorduk. Eğer biz kendimize, Peygamberimize, dinimizin
nasslanna, dil ve dinleri farklı olan bütün insanlara karşı doğru sözlü isek,
birinci olarak güneşi bu sağlam dinin ilkelerine ışınlarını göndermesi için
bırakalım. Böylece biz ve insanlar ruhi yüceliğin anlamını öğrensin. Ruhi
yücelik, ihsan ve takvadır. Takvalı ve muhsin olan insan bütün emirlerinde
Allah'a itaat eden ve yasaklarından uzak duran kimsedir. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:
Ebu Hureyre'den:
"Size bir şeyi yasakladıysam ondan kaçının, bir şeyi emrettiysem de onu
gücünüz yettiği kadar yapmaya çalışın."[1097]
Mü'min, geçimini
sağlamaya çalışırken itaat ettiği gibi, yeme-içme, mesken, giysi ve cinsel
zevkte bulunmaya karşı ihtiyaçlarını gidermek için çaba sarfederken Allah'a
itaat ettiği gibi, ibadetlerini eda ederken de Allah'a itaat eder. Böylece
mü'min yaptığı her işinde, attığı her adımında ve söylediği her sözünde Allah'a
itaat eder. Müslüman her işinde Rabbine itaat eder ve itaatinde iyi olursa
muttaki ve iyilerden olur. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz ki
Allah, muttakilerle ve iyilik edenlerle beraberdir. " (Nahl, 128).
Bundan sonra güneşi
genel anlamda cinsel zevkle ilgili, özel anlamda ise Rasulullah'la alakalı
güvenilir sahih nasslara ışığını vermesi için bırakalım. Böylece önce biz
müslümanlar sonra da diğer insanların tamamı hakikati görürler. Allahu Teala
şöyle buyuruyor:
"Helak olan, açık
delille helak olsun, yaşayan da açık delille yaşasın. Allah, işitendir,
bilendir." (Enfal, 42).
Evlilik ve
faydalanmayla onurlu işlere olan arzu arasındaki denge (Rasulullah'ın
hayatında)
Onurlu işlere olan
sürekli arzu:
Allahu Teala,
Peygamberini evlilik ve faydalanma hususunda yani, cinsel zevk alanında bazı
husususiyetlerle genişletmiştir. Nitekim bu biraz sonra bize açıklanacaktır.
Allahu Teala -bu sıfatlarla birlikte- Rasulüne Ulu'1-azm Peygamberi hariç,
başka kimseye vermediği üstün ve mucizevi sıfatlar vermiştir. Bu sıfatların
tamamının ana ekseni kemal ve onurla işlere olan arzudur.
Bu arzuyu değerli
peygamberlerle birlikte Allah'ın bir grup salih kulu da katılabilir. Fakat
burada Peygamber, arzunun yüce makamındadır. Öyle ki o, kimseye boyun eğmez,
aksine herkes onu örnek alır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ki
yüce bir ahlâk üzeresin". Hz. Aişe'ye ahlâkından sorulduğunda: "Onun
ahlâkı Kur'an'dı, diye cevap vermişti."[1098]
Rasulün makamında olan kimsenin arzusu hayatın her alanında yücelmez, bir
alanında aşağı iner. Oysa Rasuîün arzusu hayatın bütün alanlarını ve ömrünün
tamamını kapsar. Bu sebeple bu arzuyla Rasulullah'ın bütün evliliği ve hatta
ha-nımlarıyla olan bütün ilişkilerini irtibat! andırmam iz doğaldır. Kitab'm
âyetleri ve nebevi hadisler, Peygamber (s.a.v.)'in evliliğinin normal insani
evlilik olduğunu açık olarak belirtiyor. Yani meşru insani evliliğin
hedeflerini gerçekleştirme. Bu da hoş sohbetle birlikte cinsel ilişkide bulunma
arzusu ve genel anlamda hayatı paylaşma isteğidir. Ama normak evlilikle
birlikte diğer üstün hedeflerin de olması onurlu insanlara yakışan mendup bir
durumdur. Durum böyle olunca insanların en onurlusunu siz düşünün. Ancak bütün
bunlar, Rasulullah'ın evliliğini güzel ve meşru olan hedefinin dışına
çıkarmamıza yetmez.
Şöyle sorabiliriz:
İnsanın kadınları sevmesi kesinlikle şehvetinin esiri olduğu azminin düştüğü ve
mürüvvetinin zayıfladığı anlamına mı gelir? Biz, durumun böyle olmadığı
kanaatindeyiz. İnsanlar bu hususta birkaç kısımdır: Bir kısmının akıl ve
kalbine bu sevgi galip gelir, öyle ki, hangi yol ve biçimde olursa olsun
şehvetini gerçekleştirmekten başka onu bir şey ilgilendirmez. Bir kısn ı da
nefsine sahip çıkar ve şehvetini güzel helal yolda gerçekleştirir. Üçüncü bir
kısım ise helalle yetinmeyip buna üstün derecedeki helali ve yüceliği de ekler.
Bu da kerim olan Peygamberimizin durumudur. O kadınları seviyorsa şerefli olan
kadınlara sevgisi daha fazladır.
İnsan şehvetini
gidermek için teşebbüste bulunur veya bulunmaz. Eğer teşebbüste bulunursa
öncelikle helal yola sarılmaktan başka çaresi yoktur. Sonra insanlar arasındaki
faziletler helale izafe ettikleri şeref ve yücelik an-lamlanyladır. Burada
cinsel zevkten uzak durmaya şeref ve yücelik denilmez. Çünkü uzak durma,
şeriata karşı üstün gelme ve kanun koyucuya karşı düzeltmedir. Şevkani şöyle diyor:
"Helal olan bir şeyi yapmaktan uzak durmak için kanun vazedilmez. Helalin
terkinden takva yoktur."[1099] Bu
bazı ruhbanların rahipliği ortaya çıkarmalarıyla baş göstermiştir. Rasulullah
karşı çıkmasaydı bazı sahabelerden de bu görülecekti. Fitneyi beşiğinde yok
eden, meyve vermesinden ziyade yeşermeden önce önce aşırılığın kökünü kazımak
için yapılan karşı çıkış ne güzel! Aşırılık, keyfilikten, zorbalıktan ve
sindirmekten başka bir sonuç vermez. Hatta bu zıdda karşı bir inkılabtır.
Rasulullah'm gerek hanımlarını
seçerken, gerekse onlarlar beraber olurken onurlu işleri arzullamasıyla ilgili
örnekleri sunmadan önce Rasulul lah'ın ashabına yönelik tevcihiyle ilgili iki
misal sunmak istiyoruz:
Birinci misal:
Rasulullah (s.a.v.) ashabını evlilik yaparken onurlu işlere teşvik etmiştir.
Ebu Hureyre'den:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın dört şey için
nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını tercih et,
ellerin topraklansın."[1100]
İkinci örnek:
"RasuluIIah (s.a.v.) sahabesinden birinin, onuruna olan arzusunu görünce
mübarek olması için ona dua etmiştir:
Cabir b. Abdullah'tan:
"RasuluIIah (s.a.v.) bana: 'Evlendin mi?' diye sordu. Ben: 'Evet1,
cevabını verdim. 'Bakire mi, dul mu?' dedi. 'Hayır, dul aldım ya RasuluIIah',
dedim. RasuluIIah (s.a.v.): 'Bakire alsaydım ya! Sen onunla, o seninle oynaşır,
birbirinizi güldürürdünüz' buyurdu. Ben: 'Gerçekten Abdullah (babasını
kasdediyor) vefat etti ve geriye kızlar bıraktı. Ben de onlara kendileri gibi
bir kız getirmeyi yahut bir kızla gelmeyi doğru bulmadım. Onlara bakıp
gözetecek bir kadın getirmek istedim'. RasuluIIah (s.a.v.): 'Öyle ise Allah
sana mübarek eylesin', buyurdu."[1101]
RasuluIIah (s.a.v.)
hanımlarını seçmedeki onurlu işlere olan arzusuna örnekler:
Rasulullah'm Hz. Aişe
ile olan evliliğini onun Hz. Ebu Bekir'in kızı olması teşvik etmiştir. Nitekim
RasuluIIah, Ebu Bekir hakkında: "Eğer dost edinseydim Ebu Bekir'i
edinirdim. Fakat o kardeşim ve arkadaşımdır" buyurmuşlardır. Ebu Bekir'in
kızıyla evlenmesi ona ikramdı. Arkadaşın ikramı da ikramların en iyisidir.
Rasulullah'ın Ümmü
Seleme ile olan evliliği, Habeşistan'a hicret eden ve bu uğurda birçok zorluğa
göğüs geren daha sonra kocasını o kadar sevmesine ve takdir etmesine rağmen
öldüğünde Allah'ın şeriatına boyun eğerek ağlamayan salih bir kadına iyilikti:[1102]
Ümmü Seleme'den:
"Ebu Seleme vefat edince, hem garip, hem de gurbet elde ölen bir garib!
Ona öyle bir ağlayayım ki, dillere destan olsun, dedim. Tam ona ağlamak için
hazırlanmıştım ki, birden bire Beni Said'den bir kadın geldi. Bana yardım etmek
istiyordu. Hemen kendisini RasuluIIah (s.a.v.) karşıladı ve: 'Sen şeytanı,
Allah'ın çıkardığı eve tekrar sokmak mı istiyorsun?1 buyurdu. Bunu iki defa
tekrarladı. Artık ben de ağlamaktan vazgeçtim ve ağlamadım."[1103]
Ümmü Seleme, kocasına
kocası öldükten sonra da vefalıydı. Ümmü Seleme'den: "Rasulullah'ın şöyle
dediğini işittim: Hiç bir müslüman yoktur ki, başına bir musibet geldiğinde:
'Biz Allah'ınız ve ancak ona dönücüleriz. Allah'ım musibetim hakkında bana ecir
ver. Ve onun ardından bana daha hayırlısını ihsan eyle1, derse musibeti
hakkında Allah ona mükâfat vermesin ve arkasından daha hayırlısını kendisine
ihsan buyurmasın. Ümmü Seleme dedi ki: 'Ebu Seleme vefat edince RasuluIIah
(s.a.v.)'ın sahabesi Ebu Seleme'den daha hayırlı kim olabilir?' dedim. Sonra o
duayı okudum. Allah bana 'İhsan1 buyurdu."[1104]
Rasulullah'ın, kocası
öldükten sonra Ömer'in kızı Hafsa ile evlenmesi Allah'ın kelimesinin yücelmesi
ve İslam'ın zaferi için yardımcı olan ve Rasulullah'ın yanında Ebu Bekir'den
sonra ikinci mertebeden olan Ömer'e ikramdı.
Rasulullah'ın Ümmü
Habibe ile evlenmesi, bu kadının ilk muhacirlerle birlikte Habeşistan'a hicret
etmesi ve kocasının onu hıristiyanlaştirmaya çalışmasına rağmen dini ve
hicreti üzre sebat etmesinden dolayı idi.
Rasulullah'm Hay b.
Ahtab'ın kızı Safiyye ile evlenmesine gelince üzerinde biraz düşünülmesi
gerekir. Gerçekten bu kadın çok güzeldi. Fakat güzelliği ile birlikte Kureyza
oğullarının efendisinin kızıydı. Kocası Hayber gazvesinde ölmüştü. O
sahabelerden birinin payına düşmüştü. Rasulullah'ın -müslümanların imamı
olarak- onu seçmesi acılarım hafifletmek ve kaybettiğini tazmin etmesi için
bir tür ikramdı. Değerli sahabelerden biri Rasulul-lah'a şöyle diyordu:
"Safiyye binti Hay, Kureyza ve Nadir'in efendisinin kızıdır. Ancak o sana
uygun olur."[1105]
Aynı şekilde
Cüveyriye'ye ile olan durum da böyledir. Cüveyriye güzeldi, ancak güzelliğiyle
beraber babası Haris, Beni Mustalık topluluğunun efendisiydi.[1106] O,
sahabelerden birinin payına düşmüştü. Kendini açıkça Ra-sulullah'a teklif etti.[1107]
Rasulullah'ın
-müslümanların imamı olarak- onu seçmesi bir tür ikramdı, düştüğü esirlik
sebebiyle kendisine dokunan zilleti kaldırmaktı. Allah'ın dilemesiyle
RasuluIIah tarafından yapılan bu ikram bu evlilik için iyi bir sonuca götürdü.
Aişe (r.a.) diyor ki: "İnsanlar Rasulullah'ın Cüveyriye ile evlendiğini
duyunca, elleri altındaki sabileri göndererek serbest bıraktılar. Dediler ki:
Bunlar Rasulullah'ın akrabaları. Kavmine karşı bundan daha fazla bereketli olan
bir kadın görmedik. Bunun sebebiyle Beni Mustalık'tan yüz aile serbest
bırakıldı."[1108]
Rasulullah'ın
kadınlarıyla beraberken onurlu şeylere olan arzusuna örnekler:
Aişe (r.a.)'dan:
"Hatice'nin kızkardeşi Hale binti Huveylid, Rasulullah'ın yanına girmek
için izin istedi de, Hatice'nin izin istemesini hatırladı. Ve bundan memnuniyet
duyarak: 'Allah'ım! Huveylid'in kızı Hale!' dedi. Ben hemen kıskandım. Ve:
'Allah sana yerine daha hayırlısını vermişken, önceden ölmüş Kureyş'in
kocakarılarından çenelerinin içi kırmızı bir koca karıyı ne anıp duruyorsun?'
dedim. (Ahmed'in rivayetinde[1109]:
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Allah ondan daha hayırlısını bana vermedi.
O, insanlar beni inkâr ederken bana iman etti, insanlar beni yalanlarken beni
doğruladı, insanlar beni mallarından mahrum bıraktıklarında o beni malıyla
destekledi', buyurdu.")[1110]
Hz. Aişe'den:
"Ben, Rasulullah'ın hanımlarından Hatice'yi kıskandığım gibi hiçbirini
kıskanmadım. Fakat Rasulullah onu çok anardı. Bir koyun, kestiği zaman
Hatice'nin arkadaşlarına gönderirdi. Birgün Rasulullah: O benim için tek
kadındı, benim ondan çocuğum vardı', buyurdu. (Bir rivayette:[1111]
'Ben onun sevgisiyle rızıklandım')."[1112]
Aişe (r.a.)'dan:
"Kadının biri Rasulullah'a geldi. Rasulullah'a et getirildiğinde
Rasulullah o etten kadına ikram etti. Aişe: 'Ey Allah'ın Rasulü! Elini
bulaştırma', dedi. Rasulullah: 'Ey Aişe! Bu kadın imandan önce Hatice'nin
gününde bize gelirdi', buyurdu."[1113]
Bu nassları ve daha
önce naklettiğimiz Rasulullah'ın Hz. Aişe'ye olan sevgisini gösteren nassları
düşünelim. Bu nasslardan biri şudur: Sahabelerden biri: "Sana insanların
hangisi daha fazla sevgilidir?" diye sorduğunda, Rasulullah (s.a.v.):
"Aişe", buyurdu. Biz bu nassları düşündüğümüzde Rasulullah'ın
Hatice'ye olan sevgisinin Aişe'ye olan sevgisini unutturduğunu sananların nasıl
büyük bir hata yaptıklarını görürüz. Hz. Aişe o gün küçük, güzel ve bakire
olmasına karşın, yaşlı ve dul olan Hz. Hatice'nin sevgisini unutturarnamıştır.
Bu da Rasulullah'ın onurlu işlere olan arzusunu en güzel bir şekilde
göstermektedir. [1114]
Geceleri kalkması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey örtüsüne
bürünen. Geceleyin kalk (namaz kıl); yalnız gecenin birazında (uyu). Gecenin
yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur'an
oku. Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. Gerçekten gece
kalk(ıp ibadet et)mek daha oturaklı ve (geceleyin) söz daha etkilidir. Çünkü
gündüz, senin uzun süre uğraşacağın şeyler vardır. Rabbinin adını an ve bütün
gönlünle O'na yönel." (Müzzemmil, 1-8)
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) onbir rekat namaz kılıyordu -yani gece- (başka bir
rivayette:[1115] 'Güzelliği ve uzunluğu
hakkında sorma') secdede başını kaldırmadan sizden birinin elli âyet okuyacağı
kadar bir süre secde ediyordu. Sabah namazından önce iki rekat kılıyor sonra
namaz için çağrıcı gelinceye kadar sağ yanı üzerinde uyuyordu."[1116]
Aişe (r.a.)'dan:
"Bir gece Rasulullah (s.a.v.)'i yatakta bulamadım ve kendisini araştırdım.
Elim, namaz kıldığı yerde onun ayaklarının altına do-kunuverdi. Ayaklan dik
olarak: 'Allah'ım! senin gazabından senin rızana; azabından da atfına
sığınırım! Hem senden sana sığınırım! Sana karşı senayı bitirenıcm! Sen kendini
nasıl sena ettinse öylesin' diyerek dua ediyordu."[1117]
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) gece kalkıyor; ayaklan şişinceye kadar kıyam ediyordu.
Aişe (r.a.ı: 'Ya Rasulullah! Böyle yapmasan. şüphesiz Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını bağışladı', Jcdi. Rasulullalı (s.a.v.): 'Şükreden bir kul
olmayayım mı?' buyurdu."[1118]
Huzeyfe (r.a.)'dan:
"Bir gece Peygamber (s.a.vj ile birlikle nama/ kıldım. Bakara sûresine
başladı. Ben (içimden) yüz âyeti tamamlayınca rüku eder', dedim. Sonra devam
etti. Ben (içimden) bütün sûreyi bir rek'atta okuyacak, dedim. O yine devam
etti. Ben bu sûre ile rükua varır, dedim. Sonra Nisa sûresine başladı; onu da
okudu. Ağır ağır okuyor, içinde teşbih bulunan bir âyete gelince Allah'a
sığınıyordu. Sonra rükua gitti ve 'Büyük Allah'ımı tenzih ederim' demeye
başladı. Rasulullah'ın rükuu da kıyamı kadardı. Sonra 'Allah kendisine hamd
edenin hamdini işitir1 dedi. Sonra rükuuna yakın uzun bir müddet ayakta durdu.
Sonra secde etti ve: 'Ulu Allah'ımı teşbih ederim1 dedi. Sücudu da kıyamına
yakındı."[1119]
Gecenin sonunda
kabristan ziyareti:
Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)'ın nöbetinde olduğu her gece,
gecenin sonunda Bakı'a çıkar ve: 'Selam size ey mü'minler diyarı! Size yarın
verileceği vaad olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmektesiniz. İnşaallah
biz de size katılacağız. Allah'ım! Baki kabristanında yatanlara mağfiret
buyur' derdi."[1120]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) yanımda bulunduğu nöbet gecesi gelince Rasulullah
değişti. Cübbesini yere koydu, ayakkabılarını çıkarıp, ayak ucuna koydu.
Kaftanının bir tarafını döşeğinin üzerine yayarak, uzandı. Çok geçmeden benim
uyuduğumu zannederek yavaşça cübbesini al-dı;sessizce ayakkabılarını giydi ve
kapıyı açarak çıktı. Sonra yavaşça kapıyı kapadı. Ben, hemen elbisemi başıma
geçirdim, baş örtümü sarındım, çarşafıma burundum. Sonra onun peşinden yola
düştüm. Bakı'a varınca durdu, hem de epey durdu. Sonra üç defa ellerini
kaldırdı, sonra geri döndü. Ben de döndüm. O hızlı hızlı yürüdü, ben de hızlı
hızlı yürüdüm. O hızlandı, ben de hızlandım. O koştu ben de koştum. Nihayet onu
geçerek eve girdim. Ben ya tar yatmaz o da girdi ve: 'Sana ne oluyor ya Aişe?
Heyecanlanmışsın1, buyurdu. Ben: 'Bir şey yok', dedim. Rasulullah (s.a.v.):
'Ya söylersin yahut latif ve habir olan Allah bana haber verir', dedi. Ben: 'Ya
Rasulullah! Annem babam sana feda olsun', dedim ve olanları haber verdim. O da:
'Yaa, önümde gördüğüm karaltı sen miydin?' dedi. 'Evet' cevabını verdim. Bunun
üzerine beni göğsümden Öyle bir itti ki, canımı yaktı. Sonra şunları söyledi:
'Allah ve Ra-sulü sana zulm edecekler mi sandın? İnsanlar neyi gizlerse
gizlesin, Allah onu bilir. Senin gördüğün zaman bana Cibril geldi de, nida
etti. Ama nidasını senden gizledi. Ben, kendisine cevap verdim; fakat ben de
cevabımı senden gizledim. Sen soyunmuş bir vaziyette iken yanına girecek
değildi ya. Ben, senin uyuduğunu zannettim de, uyandırmak istemedim.
Korkacağından da şüphe ettim.' Cibril bana: 'Rabbin, Baki'de yatanların yanma
giderek onlar için istiğfarda bulunmanı sana emrediyor,' dedi. Ben: 'Onlara ne
diyeyim Ya Rasulullah?' dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Selam Mü'min ve
Müslümanlardan bu diyarda yatanlara!.. Allah, bizim geçmişlerimize de,
geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız,
de", buyurdular."[1121]
Nafile oruç tutma:
Enes(r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bir ay sürekli iftar ediyordu öyleki hiç oruç
tutmayacak zannediyorduk. Bazen de sürekli oruç tutuyor öyle ki iftar etmeyecek
zannediyorduk..."[1122]
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'in ayın sonunda visal yaptığını görenler de visal
yaptılar. Peygamber (s.a.v.) bunu duyunca: 'Bu ay uzamış olsa öyle yapardım ki
ben sizin gibi değilim. Ben Rabbim beni doyurduğu halde yaşarım', buyurdu.
(Başka bir rivayette: [1123]Peygamber
(s.a.v.): 'Visalden sakının', buyurdu. 'Ama sen de visal yapıyorsun', denildi.
Rasulullah (s.a.v.): 'Ben, Rabbim beni doyurup sulayarak geceliyorum. Siz
gücünüzün yeteceği amelleri üzerinize alın', buyurdular.")[1124]
Küsuf namazı:
Esma binti Ebi Bekir
(r.a.)'dan: "Aişe'nin yanına girdim. İnsanlar namaz kılıyorlardı.
Aişe'ye: 'Bu insanlara ne oluyor ki, namaz kılıyorlar1, dedim. Başı ile
gökyüzüne işaret etti. (Yani güneşin tutulduğuna). Ben: 'Bu bir âyet midir?1
dedim. Aişe: 'Evet', diye işaret etti. Esma diyor ki: 'Ben de Rasu-Iullah'a
uyarak namaza durdum1. Rasulullah (s.a.v.) kıyamı o kadar uzattı ki, üzerime
baygınlık geldi. (Müslim'in Cabir (r.a.)'dan rivayetinde:[1125]Pek
sıcak bir günde güneş tutuldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ashabına namaz
kıldırdı. Fakat kıyamı uzattı. O derece ki ashab düşmeye başladılar...) Bunun
üzerine yanıma bir tulum su alarak, ondan başıma veya yüzüme serpmeye başladım.
(Müslim'in bir başka rivayetinde: Kıyamı o kadar uzattı ki, kendimde oturmak
ihtiyacını hissettim. Sonra zayıf bir kadına bakarak; bu benden daha zayıf
diyor ve ayakta duruyordum. Nihayet Rasulullah rüku'a vardı. Fakat rüku'uda
uzattı. Sonra rükudan başını kaldırdı, kıyamı da uzattı. O derece ki: Bir adam
gelse: rüku etmediğini düşünürdü.) [1126]Nihayet
Rasulullah (s.a.v.) namazdan çıktı, güneş de açılmıştı. Cemaate bir hutbe
okudu: Allah'a hamdü senada bulundu.. [1127]
Allah Teaîa'nın
Peygamberi'ni dünya metamdan uzak durmayı uyarması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Onlardan bazı
zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini
dikme. Rabb'inin rızkı hayırlı ve daha süreklidir." (Taha, 131). [1128]
Aişe (r.a.)'dan:
"Al-i Muhammed (s.a.v.) kendisi Medine'ye geleliden vefatına kadar, üç
gece arka arkaya buğday yemeğinden doya doya yememişlerdir."[1129]
Ebi Hazım (r.a.)'dan:
"Sehl bin Sa'd'a Rasulullah'ın elenmiş un yedi mi?' diye sordum. Sehl:
'Allah nefsini alıncaya kadar elemiş un görmedi. Ben: 'Rasulullah döneminde
onların eleği var mıydı?' dedim. Sehl: 'Allah onu gönderip nefsini alıncaya
kadar eleği görmedi'. Ben: 'Elenmemiş arpayı nasıl yiyordunuz?' dedim. Sehl de:
'Onu öğütüyor ve üflüyorduk, uçan uçuyordu kalanını da suyla ıslatıp
yiyorduk', dedi."[1130]
Mü'minlerin annesi
Aişe (r.a.)'dan: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi ve: 'Yanınızda
yiyecek bir şey var mı?' diye sordu. Biz: 'Hayır', cevabını verdik. Rasulullah
(s.a.v.): 'Öyle ise ben oruçluyum', buyurdu. Sonra başka bir gün yine yanımıza
geldi: 'Ya Rasulullah, bize has yemeği hediye geldi', dedik. Rasulullah: 'Onu
bana göster, vallahi oruçlu olarak sabahladım1, dedi ve yedi."[1131]
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'e et getirildi. Bunu Berire'ye sadaka verdi ve: Bu
onun için sadaka, bizim için ise hediyedir."[1132]
Ebu Bürde (r.a.):
"Aişe'nin yanına girdim de bize Yemen'de yapılan kalın bir çarşafla
mülebbede dedikleri cinsten bir kilim çıkardı. Ve Rasulullah (s.a.v.) şu iki
elbisenin içinde vefat etti diye Allah'a yemin verdi."[1133]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.)'in üzerinde yattığı döşeği deriden olup dolgusu lif
idi."[1134]
Abdullah (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) hasır üzerinde uyumuştu. Kalktığında yan tarafında iz
bırakmıştı. Bunun üzerine biz: 'Ey Allah'ın Ra-sulü, yumuşak bir yatak
getirsek', dedik. Rasulullah: 'Dünya benim için ne ki, ben dünyada bir ağacın
gölgesinde gölgelenen sonra ayrılan binekli gibiyim1, buyurdu."[1135]
Aişe (r.a.)'dan
"Rasulullah (s.a.v.) vefat etti. Halbuki benim rafımda yiyecek bir şey
yok. Yalnız bir rafımda bir parçacık arpa vardı. Ondan uzun zaman yedim."[1136]
Amr bin Haris (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) silahı, beyaz dişi bir katın ve sadaka olan araziden
başka bir şey bırakmadı."[1137]
Enes (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.)'e arpa ekmeği ve kokusu bozulmuş yağ götürdü...
Rasulullah'ın: 'Muhammed'in ailesinin yanında bir sa' buğday ve bir sa' tane
olduğu halde gecelemedi', buyurduğunu işitti. Yanında ise dokuz kadını
vardı."[1138]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde zırhı üç sa' arpa karşılığı bir [1139]yahudi
de rehindi." [1140]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey Peygamber,
eşlerine söyle, 'eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin
size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım.' 'Eğer siz,
Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanz (biliniz ki) Allah, sizden
güzel hareket edenlere büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab, 28-29).
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan: "Ebu Bekir, Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girmek için izin
istemeye gitti; fakat birçok kimseleri kapıda otururlarken buldu. Bunların
hiçbirine izin verilmemişti. Müteakiben Ebu Bekir'e izin verilerek içeri girdi.
Sonra Ömer gelerek izin istedi. Ona da izin verildi. Ömer Peygamber (s.a.v.)'i
etrafında kadınları olduğu halde kederli otururken buldu. Bunun üzerine:
Mutlaka bir şey söyleyip Peygamber (s>a.v.) 'i güldürmeliyim; diyerek şunu
söylemiş: 'Ya Rasulullah! Harice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka
istedi. Ben de kalktım onun boğazını sıktım'. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
güldü ve: 'Erafımdakiler de gördüğün gibi, benden nafaka istiyorlar', buyurdu.
Derken Ebu Bekir Aişe'nin boğazını, Ömer'de Hafsa'nın boğazını sıkmağa
kalktılar. İkisi de: 'Siz Rasulullah (s.a.v.)'den onda olmayan bir şeyi
istiyorsunuz ha?' diyorlardı. Aişe ve Hafsa: 'Vallahi Rasulullah (s.a.v.)'de
olmayan bir şeyi ebediyyen istemeyeceğiz', dediler. Sonra Rasulullah (s.a.v.)
onlardan bir ay, yahut yirmi dokuz gün uzaklaştı."[1141]
Ömer bin Hattab
(r.a.)'dan: "Sabah namazını Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte kıldım.
Hanımlarından boş bir odaya girdi... Rasulullah (s.a.v.)'in yanına gittim. Bir
hasırın üzerine yaslanmıştı. Vücudu ile hasır arasında hiç bir şey yoktu.
Başının altında içi lif dolu deriden bir yastık vardı. Selam verdim. Sonra
başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka
göze dokunur bir şey göremedim. Ve: 'Ya Rasulullaha, Allah'a dua et de ümmetine
bol rızık ihsan eylesin. İranlılarla Romalılar, Allah'a tapmadıkları halde
onlara bol azıklar ihsan eylemiştir1, dedim. Bunun üzerine doğrularak oturdu
ve: 'Sen şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı
kendilerine dünya hayatında peşin verilen bir kavimdirler1, buyurdu. 'Benim
için mağfiret dile ya Rasulullah', dedim. (Bir başka rivayette:[1142]'Kadınlarını
boşadın mı ya Rasulullah?' diye sordum. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır, fakat
onlardan bir ay ayrıldım1, buyurdu.) Yirmi dokuz gece geçince Rasulullah, 'sen
bizim yanımıza bir ay girmemeğe yemin ettin; fakat yirmi dokuzuncu gecede
girdin. Biz sayıyoruz', dedi. Rasulullah (s.a.v.) 'Gerçekten ay yirmi dokuz
çeker1, buyurdu. [1143]Aişe
diyor ki: 'Rasulullah (s.a.v.) benden başlayarak: 'Ya Aişe! Ben sana bir şey
söyleyeceğim, fakat annenle babana danışmadan bu hususta cevap vemeğe acele
etmeyebilirsin', dedi. 'Ey Peygamber, eşlerine söyle:'Eğer siz, dünya hayatını
ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi
güzellikle salayım. Eğer siz, Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız
Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükâfat hazırlamıştır* âyetini
okudu. Ben de: 'Ebeveynime bu hususta mı danışacakmışım? Ben Allah ile Rasulünü
ve ahiret yurdunu arzu ediyorum', dedim. Sonra diğer hanımlarına da seçim
yaptırdı. Onlar da Aişe'nin söylediği gibi söylediler. [1144]
Muhammed (a.s.)'in
cinsel zevk alanındaki hususiyetleriyle ilgili nass-ları sunmadan önce iki
durumu belirtmek istiyoruz. Birincisi: Rasulullah'ın -evlilik ve cinsel zevk
alanındaki- bir takım Özelliklerindeki genişlik, aslında şeriatın genel
çizgisindeki bir kolaylık olup, bütün insanlar için genişliktir.
Bunu cinsel zevkin
kolaylaştırılması bölümünde daha önce açıklamıştık. Bütün insanlar için meşru
olan bu özellikler peygamberlerin makamına da ziyadesiyle uygundur.
İkincisi: Bu tür
özellikler, peygamber ve rasullerin tarihinde eşine az rastlanır Özellikler
değildir. Allahu Teala, peygamberlerinden bazılarına diğerlerinden farklı
özellikler vermiştir. Musa (a.s.)'ya heybet, Süleyman (a.s.)'a hükümdarlık ve
cinleri, kuşları ve rüzgarı hükmü altında bulunduracak güç ve bunun yanısıra
da cinsel güç vermiştir.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor: "Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyler hususunda Peygambere
bir zorluk yoktur. Bu daha önce geçenler üzerindeki Allah'ın bir sünnetidir.
Allah'ın emri takdir edilmiştir." [1145]
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
"Peygamber (s.a.v.): 'Davud 'un oğlu Süleyman dedi ki: 'Allah'a yemin
olsun ki, bir gece yetmiş kadını dolaşacağım ve her bir kadın Allah yolunda
savaşacak bir savaşçıya hamile kalacak.1 Ona arkadaşı 'inşaallah' dedi. O da
söylemedi. (Bir başka rivayette:[1146]
İnşaallah demeyi unuttu ve kadınların dolaştı. Bir kadın hariç, hiçbiri hamile
kalmadı.)-'[1147]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste hayır fiilinin fazileti ve sebeplere sarılma sözkonusudur.
Çoğu zaman mubah ve korunma niyet ve maksatla müstehab olur. Hadiste
peygamberlerin, güçlü olmaya teşvik etmeleri söz-konusu ediliyor."[1148]
Çoğunlukla
peygamberlerin üstün özelliklerini, nübüvvetlerini te'yid eden mucize takip
eder. Bazı insanlarda olduğu gibi sadece dünya zevkinde-ki genişlik olmayıp
mucizeyle farklılık gösterirler. İşte hükümdar Süleyman (a.s.):
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Süleyman'a da
rüzgar (boyun eğdirmiştik). Onun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere
akıp giderdi. Biz, her şeyi biliriz. Kendisi için denize dalan ve bundan başka
işler yapan bazı şeytanları da emrine vermiştik. Biz onlan onun emrinde
tutuyorduk." (Enbiya, 81-82).
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Süleyman'a
cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı, hepsi bir arada düzenli
olarak sevk ediliyordu." (Nemi, 17).
Peygamberimiz Muhammed
(s.a.v.)'in durumu da böyle olup, cinsel zevkle ilgili hususiyetini nübüvvetini
te'kid eden mucizelik takip ediyordu.
Enes bin Malik
(r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) bir gecede bütün kadınlarını dolaşırmış.
(Müslim'in rivayetinde: Bir gusülle) O gün onun dokuz kadını vardı. (Bir başka
rivayette:[1149] Enes'e deniliyor ki:
Rasulullah (s.a.v.) buna dayanabiliyor muydu? Enes: Biz aramızda ona otuz erkek
kuvveti verildiğini konuşuyorduk, cevabını verdi.)"[1150]
Bu konuda İbn Hacer
diyor ki: "Rasulullah insanların Allah'tan en fazla korkanı ve en fazla
amel edeni olmasıyla birlikte çok evleniyordu.... Bu son derece harika bir
mucize göstermek içindi. Çoğu zaman yiyecek bir şey bulamıyordu, bulsa da
başkalarını kendisine tercih ediyordu. Çoğu zaman oruç tutuyor ve bunu devam
ettiriyordu. (Rasulullah evliliğe güç yetireme-yenlere oruç emrederek orucun
şehveti kırdığına işaret ediyordu. Bu adet Rasulullah hakkında geçerli
değildi.)[1151]Rasulullah bir gecede
kadınlarını dolaşıyordu! Buna ancak beden gücüyle güç yetirebilir. Beden gücü
ise yeme ve içmedeki gıdalara bağlıydı. Rasulullah'ın yanında ise yok denilecek
kadar azdı. Kadınlarının çokluğu onu ibadet etmekten alıkoymamıştır."[1152]
(Evlilik ve cinsel
zevk alanında)
Bu örnekleri sunmadan
önce Rasulullah (s.a.v.)'in sakınca görmeden açık ve net bir şekilde kadınlara
olan sevgisini bizzat ifade ettiğini açıklamak istiyoruz:
Enes bin Malik
(r.a.)'dan:" Rasulullah (s.a.v.): 'Bana dünyanızdan kadın ve güzel koku
sevdirildi. Namaz ise gözümüzün nuru kılındı, buyuruyor."[1153]
Birinci örnek: Allahu
Teala'nın bazı kadınları Rasulü için seçmesi: Aişe (r.a.)'ı seçmesi:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)'a: 'Bana iki defa rüyamda gösterildin.
Seni beyaz bir ipek parçası içinde gördüm', dedi ve: 'Bu senin kadının,
dediler. Bir de açtım ki, senmişsin. Bunun üzerine: 'Eğer bu Al-lah'tansa, onu
gerçekleştirsin, dedim', buyurdu."[1154]
Zeyneb (r.a.)'ı
seçmesi: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Allah'ın nimet
verdiği; senin de kendisine nimeı verip hürriyete kavuşturduğun kimseye:
'Eşini yanında tut, Allah'tan kork diyorsun, fakat Allah'ın açığa vuracağı
şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekmiyordun; oysa asıl çekinmene layık
olan, Allah idi. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki
(bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o
kadınlarla evlenmek husufunda mü'minlere bir güçlük olmasın. Allah'ın buyruğu
(her zaman) yerine getirilmiştir." (Ahzab, 37).
Enes (r.a.)'dan:
"Zeyd bin Haris Rasulullah'a gelerek şikâyet etti. Rasulullah (s.a.v.):
'Eşini yanında tut', buyurdu. Aişe (r.a.) diyor ki: 'Rasulullah (s.a.v.)
(vahiyden) eğer bir şey gizleseydi, şüphesiz bunu gizlerdi."[1155]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "İbn Ebi Hatim bu kıssayı Süddi kanalıyla açık ve güzel bir şekilde
rivayet etmiş olup bunun lafzı şöyledir. 'Bu âyetin Zeyneb binti Cahş hakkında
nazil olduğu bize ulaştı. Onun annesi Rasulullah'ın halası olan
Abdulmuttalib'in kızı Ümeyye idi. Rasulullah onu kölesi Zeyd bin Haris'le
evlendirmek istedi. O, bunu iyi karşılamadı. Sonra Rasu lullah'ın yaptığına
razı oldu ve Zeyd'le evlendi. Sonra Allahu Teala, Peygamberine onun kendi
kadınlarından biri olduğunu haber verdi. Peygamber, Zeyd'e onu boşamasını
emretmeye utanıyordu. Zeyde ile Zeyneb arasında olanlar insanlar arasında halen
devam ediyor. Bunun üzerine Rasulullah, Zeyd'e Allah'tan korkmasını ve hanımını
yanında tutmasını emrediyordu. İnsanların kendisini: 'Oğul edindiği Zeyd'in hanımıyla
evlendi' diyerek ayıplamalarından korkuyordu... Özet olarak Peygamber
(s,a.v.)'in gizlediği Allah'ın kendisine haber verdiği şeydi-, bu da onun
hanımı olmasaydı...[1156]
İbn Arabi diyor ki: Peygamber (s.a.v.), Zeyd'e 'Hanımına yanında tut' diyerek
Zeyd'in onun hakkında ne düşündüğünü ölçmek istiyordu. Rasulullah'ın Zeyneb
hakkındaki düşüncesinin farkına varınca, onun kendisine karşı olan
büyük-lenmesinden nefret etti. Sonra onu boşamasına izin verildi. Enes
(r.a.)'dan: 'Zeyneb'in iddeti bitince Rasulullah (s.a.v.) Zeyd'e bana iste!1
buyurdu. Zeyd gitti. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken buldu. Zeyd
şöyle dedi: 'Zeyneb'i görünce kalbimde büyüdü1. Hatta Rasulullah (s.a.v.)
kendisini istedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı çevirdim. Ve ters
döndüm sonra: 'YaZeyneb! Rasulullah (s.a.v.) beni seni istemeye gönderdi', dedim.
Zeyneb: 'Rabbimden emir almadıkça ben bir şey yapamam1, diyerek kalktı
namazgahına gitti ve Kur'an indi. Rasulullah (s.a.v.) gelerek Zey-neb'in yanına
izinsiz girdi."[1157]
Enes (r.a.) da:
"Zeyneb, Rasulullah'ın kadınlarına karşı övünürdü ve: 'Onları aileleri
nikahladı, beni ise Allahu Teala yedi kat göğün üzerinde nikahladı', diyordu.[1158]
İşte böylece Allah
Peygamberine iki kadın seçti.[1159] Bu
iki kadın üstün ahlâkı ve yüce gönlü taşıyordu. Güzelliğe gelince Ömer (r.a.)
-kızı Hafsa'yla olan konuşmasında- Hz. Aişe'yi vasfederek bunu doğrulamıştır:[1160]
"Kendisine güzellik verilen bir kadındı."[1161]
Üstün ahlâk ve yüce gönüllü olmalarına gelince: Aişe'nin şahsiyetinin
özellikleri daha önce geçmişti... Aynı şekilde Zeyneb binti Cahş'ın
şahsiyetinin özelliklerini de daha önceden zikretmiştik. Burada Hz. Aişe'nin
Hz. Zeyneb hakkındaki şu sözü sunmakla yetineceğiz: "Din hususunda
Zeyneb'den daha hayırlı bir kadın görmedim..."[1162] Allah'ın
dilemesiyle Peygamber hanımları içerisinde Peygambere en sevimli Hz. Aişe
olmuştur. Bu da daha önce geçen Rasulullah (s.a.v.)'in sözünde açıkça ifade
edilmiştir. Zeyneb'e gelince o ikinci sırada yer almıştır. Nitekim Hz. Aişe:
"Zeyneb Peygamber (s.a.v.)'in hanımları içinde bana yakındı" şeklinde
bunu ifade etmiştir.[1163]
ikinci örnek: Bazı
şartlan yerine getirmekle beraber hanımlarının sayısındaki genişlik:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey Peygamber,
biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği savaş
esirlerinden elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halalarının, dayının
ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de
kendsini (mehirsiz olarak) Peygamber'e hibe eden ve Peygamber1.!n de kendisini
almak dilediği inanmış kadın, diğer mü'minlere değil, sırf sana mahsus olmak
üzere (helal kıldık). Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri
hakkında mü'minlere yapmahnn gerekli kıldığımız şeyi bildirdik. (Onların bu
hususta ne yapması lazım geldiğini daha önce açıklamıştık) ki, sana bir zorluk
olmasın, Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir." (Ahzab, 50).
Hanımlarının
sayısındaki fazlalığa gelince, Peygamber (s.a.v.) öldüğünde dokuz kadın
bırakmıştır. Bunlar: Şevde, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Zeyneb, Ümmü Habibe,
Cüveyriye, Safıyye ve Meymune'dir.Aynca evlilik için çeşitli teklifler vardı.
İşte bunlardan bazıları:
Ümmü Habibe binti Ebi
Süfyan'dan: Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi de kendisine: 'Kız kardeşimi, Ebu
Süfyan'ın kızını ister misin?' dedim. 'Ne yapacağım?' diye sordu.
'Nikâhlarsın', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Sen bunu ister misin?' dedi. Ben:
'Ben senin bir tanen değilim. Şu halde bana hayırda kız kardeşimin ortak
olmasını dilerim' dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'O bana olmaz' buyurdu. 'Ama ben
senin Dürre binti Ebi Seleme'yi istemekte olduğunu haber aldım1, dedim. 'Ümmü
Seleme'nin kızını mı?1 diye sordu. 'Evet1 dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'O benim
terbiyem altında bulunan üvey kızım bile olmasa bana yine helal değildir.
Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası ile beni Süveybe
emzirmiştir. Artık bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi arzetmeyin!
buyurdular."[1164]
Ali (r.a.)'dan:
"Ali (r.a.): 'Ya Rasulullah! Neden bizi bırakıpta daima Kureyş'i tercih
ediyorsun?' dedim. Rasulullah: 'Sizde bir şey var mı ya?' buyurdu. Ben: Evet,
Hamza'nm kızı var', dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'O bana helal
olmaz; çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır,' buyurdular."[1165]
Enes bin Malik
(r.a.)'dan: "Denildi ki: 'Ya Rasulullah! Ensar'dan evlenmiyor musun?'
Rasulullah (s.a.v.): 'Onların gözlerinde bir şey var', buyurdu."[1166]
Enes (r.a.)'dan:
"Bir kadın Peygamber'e gelerek: 'Benim bir kızım var -güzelliğini
zikretti- onu senin için tercih ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Onu kabul
ettim', buyurdu. Kadın hala kızını anlatmaya devam ediyordu ki: 'Kesinlikle
başı ağrımadı1, dedi. Bunun üzerine Peygamber: 'Kızına ihtiyacım yok',
buyurdu."[1167]
Ebu Hureyre
(r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Ebu Talib'in kızı Ümmihani'yi istedi. O
da: 'Ya Rasulullah, ben yaşlandım, çocuklarım da var' dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.): 'Kureyş kadınları deveye binen kadınların en hayırlısı,
küçüklüğünde çocuğa karşı en şefkatlisi, kocasına elindeki iş hususunda en
riayetkar olanıdır', buyurdu."[1168]
İbn Abbas (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) kavminden Şevde denilen bir kadını istedi. Onun ölen
kocasından bey ya da altı çocuğu vardır...[1169]
Cabir (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) Ümmü Mübeşşir binti Bera' bin Ma'rur'u istedi. Ümmü
Mübeşşir: 'Ben kocama ondan sonra evlenmeyeceğim şart koydum', dedi.
Rasulullah (s.a.v.): 'Bu doğru değil', buyurdu."[1170]
Ayette mehirsiz olarak
kendisini hibe eden kadını Rasulullah'ın kabul etmesinin mubah olduğuna dair
daha fazla genişlik vardır. Bu konuya açıklık getiren bir çok nass sünnette
varid olmuştur.
Aişe (r.a.)'dan:
"Kendisini Rasulullah'a hibe eden kadınları kıskanarak: 'Kadın kendisini
hiber eder mi?' diyordum. (Bir rivayette[1171]
'Havle binti Hakim kendisini Peygamber (s.a.v.)'e hibe eden kadınlardan
biriydi)."[1172]
Sehl bin Sa'd es1
Saidi'den: "Kadının biri Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü,
kendimi sana hibe etmeye geldim', dedi. Bunun üzerine Rasulullah kadına iyice
baktı, sonra başını eğdi. Kadın kendi hakkında bir hüküm vermediğini görünce
oturdu."[1173]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Kendisini hibe edenlerdenr biri" sözü birden daha fazla kadının
kendisini hibe ettiğini gösteriyor... Aişe'nin hadisindeki kendisini
Rasulullah'a hibe eden kadın Havle binti Hakim'dir... Kendisini hibe edenlerden
Ümmü Şerik Fatıma binti Şüreyh de vardır. Bir rivayette Leyla binti Hatimin'de
kendisini hibe edenlerden olduğu söylenmiştir... İbni Abbas'tan gelen bir
rivayete göre Rasulullah'ın yanında kendisini hibe eden bir kadın yoktu. Bu
rivayeti Taberi Hasan senediyle rivayet etmiştir. Burada maksat Rasulullah mubah
olsa da kendisini hibe eden kadınlardan birine yaklaşmamıştır. Çünkü
Rasulullah'ın iradesi şu âyete bağlıydı: "Eğer Peygamber onunla evlenmek
isterse.[1174]
Üçüncü örnek: Eşler
arasındaki taksimde özgür genişlik: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlardan dilediğini
geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. (Geçici olarak) ayrıldıklarından
(tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin üzerine bir günah yoktur.
Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmalarına ve hepsinin, senin verdiklerine
razı olmalarına en elverişli olan budur. Allah sizin kalblerinizde olanı bilir,
Allah bilendir, hakimdir." (Ahzab, 51).
Aişe (r.a.)'dan:
"Ne zaman ki Allahu Teala: 'Onlardan dilediğini bırakır, dilediğini
yanına alırsın. Ayrıldıklarından arzu ettiğine dönmekte senin üzerine bir günah
yoktur... âyetini indirdi ben: 'Rabb'inin senin arzun konusunda çabuk
davrandığını görüyorum', dedim.[1175]
Fethu'l-Bari'de şöyle
nakledildi: "Kurtubi diyor ki: 'Aişe'nin bu sözü kıskançlık ve cilveyi
ortaya koyuyor."[1176]
Ben diyorum ki: Bu
doğrudur, fakat aynı zamanda Allah'ın Peygamberine has kıldığı doğrudur; zira
aynı zamanda Allah'ın Peygamberine has kıldığı hususiyeti de belirtiyor.
Muaz, Aişe (r.a.)'dan
rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Onlardan dilediğini bırakır, dilediğini
yanına alırsın. Ayrıldıklarından arzu ettiğine dönmekte senin üzerine bir günah
yoktur...1 âyeti nazil olduktan sonra biz kadınlarından nöbetinde bulunduğu
kadının gününde izin istiyordu. Benden izin isteyince ben de ona: 'Ya
Rasulullah, eğer izin vermek bana aid bir hak ise, ben senin üzerine hiç
kimseyi seçmek istemem', dedim."[1177]
Bu hadis iki meseleyi
açıklıyor. Allahu Teala, Rasulüne seçme hakkı verdiğinde, bütün kadınları
arasında muayyen bir güne bağlı kalmama hususunda eşit davrandı. Bu eşitlik
Rasulullah 'a en sevimli olan Aişe'ye karşı dahi gerçekleşti. İkincisi:
Rasulullah'ın seçme hürriyeti konusunda hakkı olmasıyla birlikte, sırası gelen
kadından izin istiyordu.
Dördüncü örnek: Allahu
Teala'nın, kadınlarına örtüyü farz kılmakla Rasulüne ikramda bulunması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"...Onlardan
(yani Peygamber'in hanımlarından) birşey istediğiniz zaman perde arkasından
isteyin. Bu hem sizin kalbleriniz, hem de onların kalbleri için daha
temizdir..." (Ahzab, 53.)
Allahu Teala,
Peygamberin hanımlarına bütün mü'minlerin anneleri olma sıfatını vererek
Rasulüne ikramda bulunmuştur.
Allahu Teala:
"Peygamber,
mü'minlere canlarından ileridir, O'nun eşleri de onların anneleridir..."
(Ahzab, 6).
Buradaki ayrıcalık,
manevi bir ayrıcalıktır. Sonra Allah, ikinci kez ikramda bulunarak kadınlarını
toplumsal ayrıcalıkla ayırmıştır. Bu da onlara hicabın farz kılınmasıyla
olmuştur. Böylece onlar erkekleri, erkerlerde onları görmemiştir. Hicabın farz
kılınması mü'minlerin annelerinin toplumsal olan ilişkilerini ve erkeklerle
olan konuşmalarını engellemiştir. Sadece perde arkasından konuşmalarını farz
kılmıştır.
Beşinci örnek: Allahu
Teala'nın, Rasulullah'ın hanımlarını sadece kendisine has kılması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Sizin, Allah'ın
elçisini incitmeniz ve kendisinden sonra onun eşlerini nikahlamanız asla
olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır." (Ahzab, 53).
Altıncı örnek: Allahu
Teala'nın, Rasulü'nü genişliğin devam etmesi hususunda gözetmesi:
a) Allah'ın
kendisine has kıldığı şeylerle Peygamberinden zorluğu kaldırması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
Allah'ın kendisine
takdir ettiği bir şeyi yerine getirmekte, Peygam-ber'e herhangi bir güçlük
yoktur..." {Ahzab, 53).
b)
Peygamberi ve bazı hanımlarını Allah'ın kendilerine geniş tuttuğu şeyleri
daraltmalarından ötürü kınaması:
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey Peygamber
niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram
kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Allah size, yeminlerinizi
(keffaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir. Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz
söylemişti. Fakat eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da Peygamberi,
eşinin bu davranışına muttali kılınca Peygamber, eşine o söylediğinin bir kısmını
bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu eşine haber verine eşi:
'Bunu sana kim söyledi?' dedi. Peygamber: 'Her şeyi bilen, haber alan Allah
bana söyledi', dedi. Eğer ikiniz kalblerinizin sapmış olmasından dolayı Allah'a
tevbe ederseniz (ne ala). Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız
(bilin ki) onun koruyucusu ve yardımcısı Allah, Cibril ve mü'minlerin
iyileridir. Ayrıca melerler de ona arkadır." (Tahrim, 1-4).
Enes (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.)'in cariyesi vardı. Onu kendisine haram kıldı. Bunun
üzerine 'Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını niçin haram kılıyorsun'
âyeti nazil oldu."[1178]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Nesai geçen hadisi sahih bir senedle rivayet etmiştir.[1179]
Said bin Mansur sahih isnadıyla Mesruk'tan rivayet ediyor. Rasulullah (s.a.v.)
Hafsa'ya cariyesine yaklaşmayacağına dair yemin ederek: 'O bana haramdır',
dedi. Bunun üzerine yemini için keffaret nazil olup Allah'ın helal kıldığını
haram kılmaması emrolundu... Ömer (r.a.)'dan: "Rasulullah Hafsa'ya
'kimseye haber verme! İbrahim'in annesi bana haram,' dedi. Ona yaklaşmadı ta ki
Aişe haber verinceye kadar. Bunun üzerine: 'Allah size, yeminlerinizi
(keffaretle) çözmeyi meşru kılmıştır' âyeti nazil oldu."[1180]
İşte böylece Allahu
Teala Rasulü'ne genişliğin devam etmesini diliyor ve Allah'ın kendisine helal
kıldığını haram kılmasını kınıyor. Yine Allahu Teala Peygamber'in bazı
hanımlarını Peygamber'i daraltmalarından ötürü kınıyor. Bu kınamadan sonra
Allah'ın onu nasıl şu âyette nasıl genişlettiğini düşünelim.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"O sizi boşarsa
belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisim Allah'a teslim eden, inanan,
gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, seyahat eden dul ve bakire eşler
verir." (Tahrim, 5). [1181]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Bundan sonra
artık sana (başka) kadmlar(la evlenmek), güzellikleri hoşuna giden kadınlar
olsa da bunları başka eşlerle değiştirmek helal değildir. Yalnız elinin
altında bulunan (cariye)ler bunun dışmdadırlar. Allah, her şeyi gözetleyicidir."
(Ahzab, 52).
İşte böylece Allah,
kadınların sayısının genişliğini dokuzda kalmasını diledi. Aynı şekilde
Peygamber'e bazı kadınlarını başka kadınlarla hoşuna gitse bile
değiştirmemesini emretti. Belki de bu daha önce belirttiğimiz gibi dünya
hayatının metaını istemeyerek Rasulullah'ı tercih eden dokuz kadına bir
mükâfattı.
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Ayetteki 'Bundan sonra1 nefyi hususunda ihtilaf edilmiştir. Tercih
yapılırken bulunan kadınlardan sonra mı?[1182]
İbn Abbas ve ona uyanlar bu görüşte. Çünkü bu onlar için bir mükâfat olmuştur.
Evet, bu kıssadan sonra Rasulullah yeni bir kadınla evlenmemiştir..." [1183]
Allahu Teala
Peygamber'ine evlilik ve faydalanma alanını geniş tutarak bunu ona has
kılmışsa, değerli sahabeler de bu özel durumlarda ona yardımcı oluyorlardı.
İşte bu duyarlılığı destekleyen örnekler:
Sehl bin Sa'd
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'e Araplardan bir kadının lafını ettiler.
O da: 'Ebu Useyd'e kadına haber göndermesini emretti. Ebu Useyd kadına haber
gönderdi. Ve kadın gelerek: 'Beni Saide'nin kalesine misafir indi..."[1184]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "İbn Sa'd'ın rivayetinde Nunıan b. Cun el-Kindi, Peygamber'e müslüman
olarak gelip: 'Seni Araplardaki en güzel dul kadınla evlendireyim mi?' dedi.
Bunun üzerine Rasulullah onunla evlendi ve onunla beraber Ebu Esyed es-Saidi'yi
gönderdi. Ebu Esyed diyor ki: 'Onu Beni Saide'ye indirdim. Hay kadınları onun
yanına girip hoşgeldin dediler sonra çıktıklarında onun güzelliğinden sözettiler."[1185]
Enes bin Malik
(r.a.)'dan: "Allah fethi ihsan edince Hayber kalesini teslim aldık.
Rasulullah (s.a.v.)'e Safıyye binti Huyeyy bin Ehtab'ın güzelliği anlatıldı.
Peygamber (s.a.v.) onu kendisine seçti. (Müslim'in rivayetinde[1186]
"Safiyye taksimde Dıhye'ye düştü. Cemaat onu Rasulullah (s.a.v.)'in yanında
medh etmeye ve: 'Esirler içinde onun gibisini görmedik' demeye başladılar.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Dıhye'ye haber gönderdi. Ve Safiyye'ye bedel
ne isterse verdi.)"[1187]
Ümmü Seleme
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bana Hatıb bin Ebi Bel-ta'yı kendisine
istemeye gönderdi. Ben: 'Benim bir kızım var. Hem ben kıskancım1 dedim.
Rasulullah (s.a.v.): 'Kızına gelince, onu annesinden müstağni kılması için
Allah'a dua ederiz. Kıskançlığı gidermesi için de ben Allah'a dua ederim',
buyurdular."[1188]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Ahmed'in rivayetinde... Ümmü Seleme: 'Zeyneb'i doğurduğumda
Rasulullah gelerek bana evlenme teklifinde bulundu... Bana gelerek 'Zeyneb
nerede?' derdi..."[1189]
Abdullah bin Ömer
(r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Beni Mustalık üzerine saldırı
düzenledi... Onların savaşanları öldürüldü. Geri kalanları da esir alındı. O
gün Cüveyriye de esir düştü."[1190]
Aişe (r.a.)'dan:
"Cüveyriye binti Haris bin Mustalık Sabit bin Kays'ın payına düşmüştü.
Kendisinin azad olması için anlaştı. Göz alıcı güzel bir kadındı. Aişe diyor
ki: 'Kadın gelerek anlaşması hususunda Rasulullah'ı soruyordu. Kapıya kalkınca
onu gördüm ve yeri hoşuma gitmedi. Rasulullah'ın da benim ondan gördüğümü
göreceğini bildim...' Rasulullah (s.a.v.): 'Senin ondan daha hayırlı bir yerin
var mı?' diye sordu. O da: 'Yok, ya Rasulullah', dedi. Rasulullah (s.a.v.):
'Fidyeni ödeyeyip seni nikahlayayım mı?' buyurdu. Kadın da: 'Evet', dedi."[1191]
Ömer bin Hattab
(r.a.)'dan: "Benim Ensar'dan bir komşum vardı. Mecliste bulunamazsam bana
haber getirir, o bulunamazsa ben ona haber getirirdim. O tarihte biz Gassan
hükümdarlarından bir kraldan korkuyorduk. Üzerimize hücum etmek istediğini
haber almıştık. Ondan da gözümüz korkmuştu. Ensarlı komşu kapıyı çaldı ve:
'aç, aç!' dedi. Ben: 'Gassanh mı geldi?' diye sordum. O da: 'Ondan daha kötü'.
Rasulullah (s.a.v.) 'hanımlarından ayrılmış', dedi..."[1192]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Hadiste Rasulullah'ı ilgilendiren durumların sahabeleri de bir o
kadar ilgilendirdiğine dair işaretler var..."[1193]
İkinci Örneği sunarken
Allah'ın, Peygamberine has kıldığı durumlar konusunda sahabelerin duyarlılığına
işaret eden bir çok nass geçmişti. Bu nasslardan bazıları:
Ümmü Habibe hadisi:
"Ey Allah'ın Rasulü, kız kardeşimle evlen..."
Ali (r.a.) hadisi:
"Neden bizi bırakıp da daima Kureyş'i tercih ediyorsun?"
Enes (r.a.) hadisi:
"Ey Allah'ın Rasulü, Ensardan evlenmiyor musun?" Enes hadisi:
"Bir kadın Peygamber'e gelerek: Benim bir kızım var -onun güzelliğini
anlattı- ben onu sana tercih ettim..."
Sehl hadisi:
"Kadının biri Peygamber'e gelerek: 'Sana kendimi hibe etmeye geldim',
dedi." [1194]
Sabah namazından sonra
kadınlarını dolaşıyordu:
İbn Abbas'tan:
"Rasulullah (s.a.v.) sabah namazını kıldığı zaman namazgahında güneş
doğuncaya kadar oturuyor insanlar da onunla oturuyorlardı. Sonra kadınlarından
her birinin yanına girip onlara selam veriyor ve dua ediyordu. O gün onlardan
birinin yanında oluyordu."[1195]
İkindi namazından
sonra kadınlarını dolaşırdı:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazından sonra kadınlarının yanına girer ve
onlardan birine yaklaşırdı."[1196]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bizim yanımızda kaldığında bazımızı bazımızdan üstün
tutmazdı. O hepimizi az az dolaşırdı. Bütün kadınlarına dokunmadan yaklaşırdı.
(Beyhaki'nin rivayetinde:[1197]
Cima etmeden dokunuyor ve öpüyordu.) Ta ki kadınlarından birinin günü gelince
onun yanında geceliyordu."[1198]
Hanımlarıyla nöbeti
gelen evde her gece karşılaşırdı:
Enes (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.)'in dokuz hanımı vardır. Bunlar arasında taksim yaptığı
zaman ilk kadına ancak dokuzuncudan sonra vanrdı. Hanımları her gece onun
geleceği evde toplanırlardı. Bir defa Aişe (r.a.)'ın evinde bulunuyormuş.
Derken Zeyneb gelmiş. Rasulullah (s.a.v.) ona elini uzatmış. Aişe (r.a.): 'O
Zeyneb'tir', demiş. Rasulullah (s.a.v.) de elini çekmiş."[1199]
Sefere çıkarken
beraberinde götüreceği hanımı için kur'a çekerdi:
Aişe (r.a.)'dan:
"İftiracılar kendisine söyleyeceklerini söylediler... Rasulullah (s.a.v.) bir
sefere çıkmak istediği zaman kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime
çıkarsa, Rasulullah (s.a.v.) onunla birlikte sefere çıkardı. Yapacağı bir gaza
için aramızda kur'a çekti de, o gazada kur'a bana isabet etti. Ben de
Rasulullah (s.a.v.)'le birlikte çıktım. Bu iş tesettür âyeti indirildikten
sonra oldu. Ben hevdecimin içinde deveye bindiriliyor, gideceğimiz yere onun
içinde indiriliyordum."[1200]
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) sefere çıktığı vakit, hanımları arasında kur'a
çekerdi. Bir defa kur'a Aişe ile Hafsa'ya çıktı, onunla beraber ikisi birden
çıktılar. Rasulullah gece oldu mu Aişe ile birlikte yürür; onunla konuşurdu.
Hafsa, Aişe'ye: 'Bu gece benim deveme binmez misin? Ben de senin devene
bineyim. Sen de gör, ben de göreyim', dedi. Aişe: 'Peki', cevabını verdi ve
Hafsa'nın devesine bindi. Hafsa da Aişe'nin devesine bindi. Az sonra Rasulullah
(s.a.v.) Aişe'nin devesine geldi, üzerinde Hafsa vardı. Selam verdi; sonra
onunla birlikte yürüdü. Nihayet indiler. Aişe, Rasulullah (s.a.v.)'ı aradı ve
kıskandı, indikleri zaman ayaklarını ızhır otlarının içine koydu ve: 'Ya Rabbi,
bana bir akrep veya yılan musallet et de beni soksun. Ona bir şey söyleyemiyorum',
diyordu."[1201]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: ("Gece olunca Rasulullah (s.a.v.) Aişe ile birlikte yürür, onunla
konuşurdu sözüyle) Mühelleb Peygamber'in üzerine taksimin vacip olmadığına
delil getirmiştir. Burada taksime delil yoktur. Çünkü taksime riâyet etmenin
aslı mukim iken gecedir. Yolculukta ise taksime riâyet istirahat etme
zamanındadır. Seyir halinde ise ne gece ne gündüz taksime riâyet etme sözkonusu
değildir... (Bu gece benim deveme binmez misin?) sözü sanki Aişe buna,
görmediği şeylere bakmaya istekli olduğundan cevap veriyor. Bu da gösteriyor
ki, o ikisi yolculuk durumunda birbirine yakın değillerdi. Aksine deve
yolculuğunda adet olduğu üzere farklı yerlerden gidiyorlardı."[1202]
Öpüyor sonra da namaza
çıkıyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) hanımlarından bazısını öper, sonra da abdest almadan
namaza çıkardı."[1203]
Oruçlu iken öpüyor ve
dokunuyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) oruçlu olduğu halde öper ve dokunurdu. O içinizde
nefsine en fazla hakim olanmızdı."[1204]
Hafız İbn Hacer diyor
ki: "Nesai Talha bin Abdullah et-Teymi kanalıyla Aişe'den rivayet
etmiştir. Rasulullah beni öpmek istedi. Ben oruçluyum, dedim. Rasulullah da ben
de oruçluyum dedi ve beni öptü."[1205]
Hayızh iken
dokunuyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Bizden biri hayızlı olduğunda, Rasulullah (s.a.v.) dokunmak isterse,
ona, hayızlı olan kısma izarını çekmesini emrediyordu. Sonra ona
dokunuyordu."[1206]
Kadın gördüğünde
hanımına yaklaşıyordu:
Cabir (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) bir kadın görmüş, sonra hanımı Zeyneb'e gelmiş.
Zeyneb kendine ait bir deri ovuyormuş. Rasulullah (s.a.v.) hemen hacetini
bitirmiş. Sonra ashabının yanına çıktı."[1207]
ihramdan Önce
hanımlarını dolaşıyor ve onlara yaklaşıyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben Rasulullah (s.a.v.)'e güzel koku sürdüm sonra Rasulullah (s.a.v.)
hanımlarını dolaştı sonra da ihramh olarak sabahladı."[1208]
ihramdan çıktıktan
sonra hanımlarına yaklaşıyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte haccettik. Bayram gününü geçirdikten
sonra Safıyye hayız oldu. Peygamber ondan erkeğin kadınından istediğini
istedi. Ben: 'Ya Rasulullah, o hayızhdır', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Bizi
engelleyen bu mu?' dedi. Dediler ki: 'Ya Rasulullah, Kurban günü geçti'.
Rasulullah (s.a.v.): 'Çıkınız1, buyurdu."[1209]
Hanımlarından birine
yaklaşıyor sonra yine dönüyordu:
Aişe (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) cima ediyor sonra yine dönüyordu, abdest almıyordu.[1210]
Bir gecede bütün
hanımlarına yaklaşıyordu:
Ebi Rafı1 (r.a.)'dan:
"Peygamber (s.a.v.) bir günde hanımlarını dolaşıyor. Şunun ve şunun
yanında guslediyordu..."[1211]
Yakınlıktan sonra
hanımlarıyla beraber guslediyordu:
Ümmü Seleme
(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ve o (Ümmü Seleme) bir kaptan
yıkanıyorlardı."[1212]
Müminlerin anneleri,
Ramazan orucunu Şaban ayında kaza ediyorlardı:
Yahya Ebi Seleme
(r.a.)'dan: "Ben Aişe (r.a.)'ı şunları söylerken işittim: 'Bazen üzerimde
Ramazandan kalma oruç borcu olurdu da onu Şa-ban'dan başka zamanlarda kaza
edemezdim'. Yahya diyor ki: "(Ona engel olan) Rasulullah (s.a.v.) ile
meşgul olmasıydı."[1213]
Aişe (r.a.)'dan:
"Gerçekten bizden birimiz Rasulullah (s.a.v.) zamanında bazen oruç tutamaz
da Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bulunmak dolayısıyla (Bir rivayette:[1214]
'Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bulunmak için onu ta Şaban gelinceye kadar
kaza edemezdi."[1215]
Sahihi Müslim'in
şerhinde Nevevi şöyle diyor: "Peygamber'in hanımları Peygamber istediği
an cinsel ilişkide bulunmaya hazır olurlardı... Bu adabdan dolayıydı. Ancak
Peygamber'in hanımları Şaban'da oruç tutuyorlardı. Çünkü Rasulullah da
Şaban'ın büyük bir bölümünde oruç tuttuğu için onlara gündüz ihtiyacı yoktu.[1216]
Şevde, gününü Aişe'ye
veriyor:
Aişe (r.a.)'dan:
"Rasulullah (s.a.v.) hanımlarının herbirine bir gece ve bir gün taksim
etmişti. Şevde binti Zem'a'dan hariç, o gününü ve gecesini Aişe'ye vermişti.
Bununla Rasulullah (s.a.v.)'ın rızasını istiyordu."[1217]
Aişe (r.a.)'dan:
"Ben, Şevde binti Zem'a'dan daha ziyade kendi teninde olmak istediğim bir
kadın görmedim. Üstün bir ahlâk sahibi kadın: Yaşlanınca Rasulullah'dan olan
nöbet gününü Aişe'ye verdi: 'Ya Rasulullah, senden olan günümü Aişe'ye
verdim1, dedi. [1218]Bundan
sonra Rasulullah Aişe'ye biri kendinin biri de Sevde'nin günü olmak üzere iki
gün ayırıyordu." [1219]
I"BNU'L-KAYYIM
Zadu'l-Mead'da şöyle diyor: "Cima ve evlilik Pey-gamber'in güzel
sünnetlerindendir. Cima sağlığı korur, nefsin istek ve arzularını giderir ve
bununla kendisi için konulduğu gayelere ulaşılır. Cima asli gayelerinden olan
üç durum için konmuştur.
1- Nesli
koruma.
2- Bedende
toplanan zararlı suyu dışarı çıkarma.
3- Amaca
ulaşma, lezzet alma ve nimetten faydalanma.
Değerli doktorlar,
cimayı sağlığı korumanın sebeplerinden biri olarak görmüşlerdir. Meni dışarıya
atılmadığı sürece kalb daralması, delilik başağ-nsı vb. kötü hastalıklara sebep
olur. Cima yapıldığı takdirde birçok hastalıktan emin olunur.
Bazı selef alimleri
inasanın şu üç şeyi yapmak için kendi nefsine taahhütte bulunması gerektiğini
söylemişlerdir:
1- Yürümeyi
terketmeme.
2- Yemekten
uzak durmama.
3- Cima
yapmayı terketmeme.
İnsanın cimayı
terketmemesi gerekir. Zira kuyunun suyu çekilmezse bir süre sonra su kaybolur.
Bunun gibi kişi de uzun bir süre hanımından uzaklaşıp cima yapmazsa, zamanla
onun suyu kurur ve bir daha cima yapması imkânsız olur. Hayatı donuklaşır,
bitkin düşer, hayata bakış açısı değişir, karamsarlığa kapılır ve nerde ne
yapacağını bilmeyen aciz bir insan pozisyonuna düşer.
Bunun için İmam Ahmed
"Zühd" kitabında şöyle bir latifede bulunuyor: "Yemeğe ve
içmeğe sabredebilirim, ama kadınlara sabredemem". Cima yapmadan önce
kadınla oynayarak, onu Öperek, dilini emerek ön hazırlıkta bulunmak gerekir.
Zira Rasulullah (s.a.v.) ailesiyle oynuyor ve Öpüyordu. Ebu Davud
"Sünen"inde şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.), Ai-şe'yi
öpüyor, dilini emiyordu..."[1220]
İbn Hazm, Muhalla'da
şöyle diyor: "Erkeğin, hammıyla cima yapması farzdır. Her hayız döneminden
sonra en az bir kere cima yapması gerekir. Yoksa Allah'a asi olmuş olur. Allahu
Teala bu hususta şöyle buyuruyor: Temizlendikten sonra onlara Allah'ın
emrettiği gibi yaklaşın..."
Ebu Muhammed (İbn
Hazm) diyor ki: "Kim bundan yüz çevirirse, edeple buna zorlanır. Çünkü
kötü bir iş yapmıştır."[1221]
İbn Teymiyye,
"Kişi karısına sabrederek bir ya da iki ay cima yapmazsa, herhangi bir
günahı var mı? diye sorulduğunda şöyle cevap verir: Kişi İslam'ın emretmiş
olduğu bir şekilde cima etmesi gerekir. Bu kadının en doğal hakkıdır. Bu
kadına yemek yedirmekten daha Önemlidir. Cima etme vaciptir. Bir rivayette;
Dört ayda bir cima etmesi gerekir. Bir rivayette ise: Gücü yettiği kadarıyla
isterse her gün yapabilir. Nasıl ki onu hergün doyuruyor, gücü yettiği kadar giydiriyorsa,
gücü yettiği kadarıyla da cima etme hakkına sahiptir. Bu en doğru görüş olup en
iyisini Allah bilir."[1222]
Burada sonuç olarak
alimler şu noktada ittifak etmişlerdir: En az ayda bir defa cima yapması
vaciptir. Kitap ve sünnetin beyan ettiği de budur. Peygamber (s.a.v.) îbn
Ömer'in orucu çoğalttığını görünce ona: 'Ailenin senin üzerinde hakkı var',
buyurmuştur.[1223]
Ebu Hamid el-Gazâİî
(İhya-u Ulumi'd-Din'de) şöyle der: "Kişi fıtri ihtiyacını giderdikten
sonra bir süre beklesin ve boşalma sırasında hemen kalksın. Çünkü kadının
tatmin olması gecikebilir. [1224]Kadın
lezzet duymadan kalkmak caiz değildir. Bu durumlarda kadının hakkını gözetmek
gerekir. Bilinmelidir ki erkeğin suyu kadından önce gelir." [1225]
Ebu Bekir İbni Arabi
(Ahkamu'l-Kur'an'da) şöyle diyor: "Erkeğin kadının fercine bakması
hususunda alimler kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir. Bazırian: 'Caizdir.
Çünkü kadının lezzet alması için tüm yollar caiz ise, kadının fercine bakmakta
caizdir' demişlerdir. Bazıları ise caiz olmadığını, söyleyerek Hz. Aişe'den
gelen şu rivayeti delil getirmişlerdi: 'Ne ben ve ne de Peygamber (s.a.v.)
birbirimizin fercini gördük."
Tercih yapmak istersek
tabii ki birinci görüşü tercih ederiz, ikinci görüşün edepten kaynaklandığını
söyleyebiliriz.
Bu konuda (Esbağ)
şöyle diyor: "Erkeğin kadının fercine bakması, diliyle yalaması bile
caizdir."[1226]
Kurtubi ise (Camiu'l
Ahkâm'da) şöyle diyor:
"Huvizmendad
şöyle diyor: 'Kişi kadının her yerine bakabilir ve hatta fercine bile. Aynı
durum kadın içinde geçerlidir."[1227]
Gazâlî de şöyle diyor:
"Erkek karısının eliyle istimne yapabilir."[1228]
İmam Şafii'den varid
olmuştur: İbn Cerir Taberi'nin "Fakihlerin İhtilafları" kitabında:
"Öndeki yaklaşma
düzeyine ulaşacak bir şekilde dübürde yaklaşma, Kitap ve Sünnetin delaletiyle
haramdır. Ama ferce ulaşmaksızın uzuvlar arasında ve bütün vücutta lezzet
almaktan bir sakınca yoktur."[1229]
Alimlerin bu
ihtilaflarından yola çıkarak şunu söylememiz mümkün Alimler had belirlemede
kesinlikle hududu aşmamış, haram olan yerlerde durmuş, kesinlikle yorum
yapmamış ve ihtilaflı konularda görüşlerini hadis ve âyetlere dayanarak
belirtmişlerdir. Kesinlikle diğer görüşlere şiddetli bir şekilde saldırı
yapmamış ve adilane bir biçimde davranmıştır.
Tıpkı bu konuda olduğu
gibi. Caizdir diyenler, erkeğin görmesi gereken tüm yerlere hem bakma hem öpme
hem emme ve hem de yalama hakkına sahiptirler. Aynı durumun kadın için de
gerekli olduğunu savunmuşlardır.
Şunu iyi bilmemiz
gerekir ki insanların zevkleri, mizaçları farklı olabilir. İyi görünen veya
zevk duyulan bir hareket, bir başkası için değişebilir.
Hiç kimse zevkini ve
tadını bir başkasına zorla kabul ettirme hakkına sahip değildir.
Zevkler ve tatlar,
tartışılmadığı için böyle bir hakka sahip değildir. Bunun için kişi zevkini en
üstün, diğerlerinkini de en düşük sayması adabtan değildir.[1230]
Bu zevk ve tadlar aynı
şekilde Ensar ve Muhacir için de geçerlidir. Cinsel ilişkide Ensar, kadınlarına
Muhacirler tam zıddını yapmışlardır. Onlar doyasıya kadar kadının her
tarafıyla oynadıktan sonra birleşmeyi tercih etmişlerdir. Bu tür takdirleri
kişilerin zevk ve isteklerine bırakmamız gerekmektedir.
Burada kesinlikle
kaçırmamamız gereken bir husus var ki bu da kadın hayızlı iken ona yaklaşmanın
şer'an caiz olmayışı. Ve aynı şekilde kadınla cinsel ilişkide bulunurken
arkadan yanaşmamamız. Bu iki durumu çok iyi bir şekilde riayet etmek şarttır.
Kadın hayızlı iken
oynamak, öpmek, dilini emmek ve vücudun her yerleriyle oynamak haram olmayıp
caizdir.
Yukarıdaki
açıklamaları geçen hususlar için şunu hatırlatıyorum: İtidalli olma, İslam'ın
sünnetlerinden bir sünnet ve sağlam insanlık yaşamının zaruretlerinde bir
zarurettir. [1231]
Gazâlî şöyle
naklediyor:
"İbn Abbas'ın
meclisinden insanlar ayrılıp gittiler. Fakat gencin biri bekleyip durdu. İbn
Abbas: Bir ihtiyacın mı var?' diye sordu. Genç: 'Evet, bir sorum var, ama
insanlar arasında sormaya utandım, başbaşa kalmayı tercih ettim1, dedi. İbn
Abbas: 'Buyur sor', dedi. Genç: 'Ben delikanlı bir gencim. Nefsimin kötü
şeylere bulaşmasından korktuğum zaman elimle istimna yapabilir miyim?' diye
sorunca İbn Abbas, gençten yüzünü çevirip 'yazıklar olsun. Bu ümmeti
nikâhlamaktan daha kötü, zinadan daha tehlikeli', dedi.
İbn Abbas bu
sözleriyle bu işin ne kadar tehlikeli olduğunu zihinlere yerleştirmiştir.
Anlaşılan İbn Abbas bu
konuda hiç taviz vermemiştir.[1232]
İbn Teymiyye
"Fetva"smda şöyle der: "El ile istimna yapma alimlerin çoğunun
yanında haramdır. Bu Ahmed'in iki rivayetinden birisidir de. Bir görüşe göre
ise mekruhtur."
Eğer kişi ciddi
sayılacak bir tehlikeyle yüz yüze olup zina korkusu yaşıyorsa bu durumda iki
meşhur görüş vardır:
1- Selef ve
halef bu durumda ruhsat vererek istimna yapılmasında bir sakınca olmadığını
belirtmişlerdir.
2- Bazıları ise kişi böyle bir tehlike ile
yüzyüze gelse bile istimna yapmanın haram olduğunu söylemişlerdir.[1233]
Hafız îbn Hacer şöyle
diyor:
"Hanbeli ve
Hanefilerin bazı grupları şehvetin kırılması, teskin edilmesi için bunun mubah
olduğunu söylemişlerdir.[1234]
Bu konuda Şeyh Ali
Tantavi "Suvar ve'1-Havatır" kitabında bir gencin sorusuna şöyle
cevap verir: "İstimna yapmak çok zararlıdır. Kişi böyle yaparsa,
tembelleşir, uyuşuklaşır, insanlardan nefret eder, hayata bakış açısı değişir,
korkak olur" der ve vazgeçilmesini tavsiye eder.[1235]
Burada genç müslüman
kardeşlerime şu tavsiyede bulunmak isterim. Eğer kişi zina ile karşı karşıya
olur da istimna yapma yolunu tercih ederse adil olmalıdır, kesinlikle israfa
kaçmamalıdır ve bu konudaki Şeyh Ali'nin sözünü hatırlamalıdır. Bilinmelidir ki
bu durumlarda çok az sayıda alim ruhsat vermiştir. Zina tehlikesinin dışında
zevk için bu yolu seçerse kesinlikle haram işlemiş olur. [1236]
İbni Kayyım
Zadu'l-Mead'da şöyle der:
Şafii diyor ki:
"Adamın biri Peygamberimize gelerek kadınlara arkadan cinsel ilişkide
bulunma hususunda sordu. Efendimiz cevaben 'helal', dedi. Adam gitti. Efendimiz
adamı çağırdı ve nasıl anladığını sordu. Ve şunu ekledi: 'Eğer ön tarafa
arkadan cinsel ilişkide bulunmayı anladıysan evet, ama eğer kazuret mahallinde
cinsel münasebette bulunmayı anladıysan hayır, Allah hakkı söylemede utanmaz.
Kadınlarınıza arkadan yaklaşmaya alkışmayınız."
Kur'an-ı Kerim'de
Allah: "Allah'ın emri istediği şekilde kadınlarınıza yaklaşın" âyeti
hakkında mücahid İbn Abbas'a sorar. Abbas "bu âyet kadın hayızlı iken yaklaşmayın",
der.
Ali İbn Talha da şöyle
der: Bu âyet Allah'ın kadınlara ön taraftan yaklaşmayı emretmiş ve bunun
dışına çıkmama mesajını vermiştir.
"Kadınlarınıza
istediğiniz şekilde yaklaşın" âyeti kerimesi, kadına arkadan fercine
yaklaşmanın caiz olduğunu ifade eder.
Ayetler şu hükümleri
ihtiva ediyor:
1-
Kadınların dübürlerine cima yapma onlara eziyet ve haklarına tecavüzdür.
2- Kadınların zevk duyduğu yerin dışına çıkarak
ilişkide bulunma zararlıdır.
3- Çocuk
doğurma yerinin kadının ferci olduğu ve meyve veren yerin sadece helal olduğu.
4- Vahyin
karşı olduğu şeylerin mantıken de uygun oluşu. Zira kadının asıl cima yerinin
ferci olduğu, dübürün ise insanların nefret ve tiksindiği, bilinmektedir. Ferci
bırakıp da dübüre dönenler, Allah'ın şeriatına ve hikmetine karşı
çıkmışlardır. Aynı zamanda bu, erkek için zararlıdır. Nitekim doktorlar bunu
yasaklamışlardır..[1237]
[1] Müslim, c. 4 s. 178
[2] Taberani:Evsat Bkz:Sahihu'l-Camiu's Sağır, Hadis no:
6024.
Beyhakî:
Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağır Hadis no:443.
[3] Bkz: sahihul Camiu's-Sağır Hadis no: 5231.
[4] Hakim: Müstedrek Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağır Hadis no:
900.
[5]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/11-12.
[6]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/12-14.
[7] Buhari, c, 7 s. 208.
Buhari, c.ll, s. 4.
Müslim, c. 4 s. 129.
[8] Fethu'l-Bari:c.ll,s. 5.
[9] Buhari, cll, s. 13. Müslim, c. 4 s. 128.
[10] Beyhaki'nin rivayeti Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir,
Hadis no:4285
[11] Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:3045
[12] Buhari, c. 11, s. 19 Müslim, c. 4, s. 129
[13] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 10-11.
[14] Müslim, c. 3, s. 195.
[15] Buhari, c. 10, s. 472.
[16] Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:İ350.
[17] Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no: 5155.
[18] Buhari, c. 11, s. 80.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/14-17.
[19] Müslİm, c. 3, s. 119.
[20] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2552.
[21] Eeyhaki: c. 5, s. 228.
[22] Müslim, c. 4, s. 196.
[23] Müslim, c. 8, s. 203.
[24] Buhari, c. 8 , s. 313. Müslim, c. 4, s. 201.
[25] Buhari, c. 11 , s.397. Müslim, c. 4, s. 201.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/17-18.
[26] Hakim: Müstedrek. Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis
no: 3274.
[27] Beyhaki: Sünen. Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no:
7433.
[28] Sahihu Süneni İbn Mace, Hadis no: 1538.
[29] Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no: 2231.
[30] Sahihu Sünemi Ebi Davud: Hadis no: 1859
[31] Taberani: Evsat. Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no:
3304
[32] Buhari, c.7, s. 385. Müslim, c.7 s. 80
[33]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/18-20.
[34] Buhari,c.ll,s.25
[35] Buhari)c.ll, s.95
[36] Müslim, c.3, s.37
[37] Euhari, c.8, s.313. Müslim, c.4, s.201
[38] Buhari, c.ll, s.395
[39] Fethu'l-Bari, cll, s.398
[40] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3133
[41] Buhari, e. 11, s. 80
[42] Buhari, c. 11, s. 44. Müslim, c. 4, s. 165
[43] Buhari, c.10, s. 454. Müslim, c. 4, s. 143.
[44] Müslim, c. 8, s. 203.
[45] Sahihu İbn Hıbban: Takrib: c. 9 s. 365.
[46] Sahihu Süneni Ebi Davud Hadis no:1859.
[47] Buhari, c.ll, s.86.
[48] Buhari, c.ll, s.79.
[49] Fethu'l-Bari: cll, s.79
[50] ümdetu'l Ahkâm, c.2 , s.201
[51] Fethul-Bari: c.ll s. 122
[52] Müslim, c. 4 s. 196-199
[53] Bkz. Müslim'in Nevevi Şerhi: c. 10, s. 97
[54] Fethul-Bari: c. 11 s. 402
[55] Buhari, c. 11 s. 83
[56] Ibnu'l Arabi: Ahkâmu'l Kur'an: c. 1 s. 212-213
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/23-28.
[57] Buhari, c.ll , s.86. Müslim, c. 4 , s. 143.
[58] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 86-87.
[59] Müslim, c. 4 s. 142.
[60] SahihuSüneni't-Tirmizi: Hadis no:868
[61] Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağır: Hadis no:521.
[62] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no:1832.
[63] Sahihu Süneni İbn Mace: Hadis no:1510.
[64] İbn Kudame: Muğni, c. 7 s. 18.
[65] -Sefareyni: Gizau'l-Elbab c. 2 s. 342.
[66]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/28-30.
[67] Bkz. Müslim'in Nevevi Şerhi: c. 9 s. 210
[68] Bkz. Sahihu'1-Camius-Sağir: Hadis no: 2231
[69] Buhari, c. 3 s. 290
[70] Mecmu-u Şerhi'l-Muhezzeb: c. 15 s. 295
[71] Sefareyni; Gızau'l-Elbab: c. 2 s. 341
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/30-32.
[72] Buhari, c. 11, s.104. Müslim, c. 4, s. 138
[73] Ebu Yu'la rivayet etmiştir. Bkz. Sahih
u'1-Camiu's-Sağir Hadis no: 3001
[74] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3023
[75] Buhari, c.ll.s. 34
[76] Buhari, c.11, s. 35. Müslim, c. 4, s. 26
[77] Buhari, c.ll s. 6. Müslim, c. 4, s. 175.
[78] Buhari,c.lls. 38
[79] Fethul-Bari: c. 11, s. 33
[80] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 36
[81] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 36-37.
[82] Buhari, c. 11 s. 39. Müslim, c. 8 s. 239
[83] Fethu'l-Bari: c.ll s. 38.39.
[84] Sahihu Süneni İbn Mace: Hadis no: 1602
[85] Sahihu Süneni 't-Tirmizi: Hadis no: 865
[86] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3020.
[87] Bkz, Süneni Nesai'nin haşiyesi: c. 6, s. 62.
[88]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/32-36.
[89] Sahihu İbn Hıbban; Takrib, c. 9, s. 365
[90] Buhari, c. 9 s. 19
[91] Buhari, c. 2 s. 25. Müslim, c. 4 s. 147
[92] İbn Mace sadece Rasulullah (s.a.v.)'in sözünü
nakletmiştir. Hadis no:1497 Bkz. Silsiletü'l-Elhadisi's-Sahiha, Hadis no: 624.
[93] Fethu'l-Bari: e.ll s.122
[94] Mecmuu'z-Zevaid: c. 6 s. 209.
Hafızu'l-Haysemi:
Taberani Kebir ve Evsafında Hasen isnadla rivayet etmiştir, diyor.
[95] Buhari, c. 8 s. 136.
[96]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/36-42.
[97] Buhari, c.ll,s.66. Müslim, c. 4, s. 139.
[98] Buhari, c. 9, s. 307. Müslim, c. 8, s. 239.
[99] Hakim, Müstedrek. Bkz. Sahİhul-Camiu's-Sağir, Hadis
no- 3274
[100] Müslim, c. 4, s. 142.
[101] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no- 3142
[102] FethuI-Bari, c. 11, s. 115.
[103]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/45-46.
[104]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/46-47.
[105] Müslim, c. 4 , s. 144.
[106] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3142.
[107] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3132.
[108] Buhari, c. 11, s. 129. Müslim, c. 4, s. 144.
[109] Parantez arası rivayet Malik'e aittir. Fethu'1-Bari,
c. 11 s. 112.
[110] Buhari, c. 11, s. 86. Müslim, c. 4, s. 143.
[111] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3160- 3161.
[112] Parantez arası rivayet Bezzar'ın
rivayeti.Fethu'I-Bari: c. 11 s. 319.
[113] Buhari,c. 11, s. 319.
[114] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1859.
[115] Fethul-Bari, c. 11, s. 117.
[116] Fethul-Bari, c. 11,8.118.
[117] Fethu'l-Bari, c.ll s.126
[118] Buhari, c. 6, s. 251. Müslim, c. 4 s. 140.
[119] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 124.
[120] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1857-1858
[121] Buhari, c. 11, s. 381. Müslim, c. 4, s. 207.
[122] Buhari, c. 11, s. 319
[123]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/47-51.
[124] Tefsirul Menar: c. 4 s.377
[125] Müslim, c.4 s.41
[126] Sahihul-Camiu's-Sağir, Hadis no: 3024
[127] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no:1920
[128]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/55-57.
[129] Zadu'l-Mead
[130] Buhari, c. 11 s. 97. Müslim, c. 4 s. 140.
[131] Buhari, c. 11 s .97
[132] Müslim, c. 4 s. 141
[133] Sahihu Süneni't Tirmizi: HadisNo:886
[134] Buhari, c.lls.100
[135] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1845
[136] Sahihu Süneni İbni Mace: Hadis no: 1523
[137] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1836
[138] Buhari,c. lls.88
[139] Buhari, c.ll s.91
[140] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 87-90-92-93.
[141] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 33
[142] Kitabu'l-Mer'atu Beyne'l-Fıkhi ve'1-Kanun, s.
65-65-67.
[143] Sahihu"l-Camiu's-Sağir, Hadis no: 7432
[144] Beyhaki: Sünen, Bkz. Sahihu'l Camii's Sağir Hadis no:
7433
[145] Fethul-Bari.clls.92
[146] İmam Muhammed Abduh: İslam ve Kadın: s.49, 50.
[147] Sahihu'l Camii's Sağir: Hadis no:2962
[148] Buhari, el 1 s. 124. Müslim, c.4s.14O
[149] Fethu'l Bari: c.ll s.124,125.
[150] Buhari,c.lls.l26.
[151] Fethu'l Bari: c.ll, s.126
[152] Sahihul Camii's Sağir: Hadis no:1022
[153] Sahİhu Süneni't Tirmizi: Hadis no:869
[154] Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:7434
[155] Bkz. Silsiletu 1-Ehadİsi'd Daife, Hadis no: 982.
Camiu's Sağir Hadis no: 1065-1066. îrvai'l Ğalü, Hadis no: 1993
[156] Buhari,c. 11 s. 133
[157] Fethul Bari: c.ll s.133
[158] İbnu Munde: Mağrife. Bkz. Sahih Hadisler Silsilesi
Hadis no:1463 c.3 s.447
[159] Şeyh Nasırı'd Dini'l-Elbani: Hadis no:I463
[160] Sahihu Süneni Ncsai, Hadis no: 3168
[161] Mecmuuz-Zevaid: c. 4, s. 289. Bkz.Fethu'l Bari: c. 11,
s. 109
[162] Buhari, c.ll, s.130. Müslim, c. 4, s. 141
[163] Fethu'l-Bari, c.ll, s.130
[164] Buhari, cll, s. 157. Müslim, c. 7, s. 174.
[165] Buhari, c.ll s.133
[166] Fethu'l-Bari: c.ll s.132-133
[167] Buhari, c. 11 s. 129. Müslim, c. 4 s. 144
[168] Sahihu Süneni't -Tirmİzi, Hadis no: 871
[169] Buhari, c.ll s.142. Müslim, c. 4 s. 149
[170] Buhari, c. 11 s. 148
[171] Buhari, c.ll s.131
[172] Buhari, c. 5, s. 220
[173] Buhari,c. 11, s.121
[174] Buhari, c. 11, s. 120
[175] Fethul-Bari, c. 11, s.120
[176] Buhari, c. 11, s. 137. Müslim, c. 4 s.144
[177] Fethul-Bari, c. 11, s. 137-138
[178] Buhari, cll s. 155. Müslim, c. 4 s. 153.
[179] Buhari, c. 11 s. 154. Müslim, c. 4 s. 153.
[180] Buhari,c. 11 s.150. Müslim, c. 4 s. 152.
[181] Fethu'l-Bari, c. 11 s. 150-151.
[182] Buhari, c. 11, s.154. Müslim, c. 4 s. 153.
[183] Buhari,c. 11, s. 136.
[184] Mecmuu'z-Zevaid, c: 4, s. 292
[185] Fethu'l-Bari, c. 4, s. 108
[186] Buhari,c. 11 s. 108.
[187] Buhari, c. 11 s.134. Müslim, c. 4, s. 151.
[188]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/57-70.
[189]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/73.
[190] Tefsiru'l-Menar: 2/297, 298
[191] Buhari, 11/161. Müslim, 4/178
[192] Müslim, 4/41
[193] Camiu's Sağir, Hadis no: 2443
[194] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1608
[195] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1609
[196] Buhari:ll/26. Müslim,7/182
[197] Camiu's Sağir : Hadis no: 3325
[198] Camiu's Sağir : Hadis no: 3294
[199] Mecmuu"z Zevaid: 4/306
[200] Sünenü İbni Mace : Hadis no: 4/306.
[201] Mevmuu'z Zevaid: 4/ 306. Camiu's Sağir Hadis no: 1505.
[202] Camiu's Sağir: Hadis no :135.
[203] Camiu's Sağir: Hadis no:7069
[204] Buhari, 1/63.
Müslim,l/49
[205]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/73-78.
[206] Buhari, 11/211. Müslim:6/8.
[207] 'Tei-shn'J Uı-n&r: ^'301, 302
[208] Tefsiru'l Menar: 5/56, 57.
[209] Müslim,6/15
[210] Buhari, 8/120, Müslim:6/127
[211] Buhari, 4/71. Müslim, 1/97.
[212] Silsiletü'l Ehadisu's Sahiha, Hadis no: 329.
[213] Buhari, 1/25. Müslim,l/ 97.
[214] Müslim, 4/173
[215] Fethu'l-Bari, 8/401
[216] Buhari, 8/398. Müslim, 6/117
[217] Buhari, 7/399. Müslim, 6/ 118
[218] Buhari, 6/274
[219] İbn Hıbban, El'ihsanu fi tegrib: 9/365
[220] Ebu Davud: 2/575
[221] Buhari, 12/418
[222] Buhari,ll/190
[223] Buhari, 10/190. Müslim: 4/192
[224] Buhari, 6/146. Müslim: 4/79
[225] Buhari, 9/412. Müslim: 8/106
[226] Taberani: Hadis no:3294
[227] Taberi: Fethul-Bari.10/ 264
[228] Fethu'l-Bari,U/437
[229] Müslim:4/41
[230] Buhari,H/430
[231] Buhari,ll/425, Müslim,3/81
[232] Müslim: 6/4 Buhari,ll/426. Müslim: 5/71
[233] Taberani: Hadis no: 1441
[234] Müslim:3/78
[235] Buhari,ll/26. Müslim: 7/182
[236] Buhari,ll/435. Müslim, 5/129
[237] Buhari, 4/36. Müslim:3/90
[238] Buhari, 5/204.
[239] Buhari, 11/431. Müslim 3/91
[240] Buhari, 6/145-146. Müslim: 3/92
[241] Buhari,ll/134. Müslim: 4/15
[242] Buhari, 4/71. Müslim: 3/80
[243] Buhari,4/68
[244] Fethu"l-Bari,4/72
[245] Buhari,4/73, Müslim:3/8O
[246] Buhari,13/33. Müslim:8/38
[247] Sünenü'n Nesai, Hadis no:3518
[248] Camiu's Sağir, Hadis no: 5300
[249] Camiu's Sağir, Hadis no: 5300, 7115
[250] Buhari, 11/258, Müslim: 3/18
[251] Fethu'l-Bari, 3/121
[252] Müslim: 7/12
[253] Buhari, 6/146. Müslim: 3/79.
[254] Fethu'l-Bari, 6/145,146.
[255]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/78-92.
[256] Buhari. 16/229
[257] Buhari, 11/26. Müslim,7/182.
[258] Sünenü İbiDavud, Hadis no:4176
[259]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/92-94.
[260] Buhari,7/208.
[261] Buhari, 7/321. Müslim, 8/5.
[262] Müslim, 8/229.
[263] Buhari, 8/249. Müslim, 6/175
[264] Müslim, 7/145.
[265] Buhari,l/339. Müslim, 1/164
[266] Müslim, 8/40
[267] Buhari, 16/326
[268] Müslim, 3/37
[269] Müslim, 7/159.
[270] Müslim,7/160.
[271] Buhari, 5/104. Müslim, 3/152.
[272] Buhari, 8/120. Müslim, 6/127
[273] Buhari, 13/33. Müslim, 8/38.
[274] Müslim, 4/101.
[275] Buhari, 6/366.
[276] Buhari, 8/306.
[277]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/94-99.
[278] Müslim:3/163.
[279] Buhari, 3/146. Müslim, 7/76.
[280] Buhari, 2/137. Müslim: 2/73.
[281] Buhari, 5/244. Müslim: 7/130.
[282] Camiu's Sağir, Hadis no: 4901.
[283] Müslim, 8/95.
[284] Buhari,l 1/450.
[285]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/99-100.
[286] Buhari, 6/106. Müslim, 6/8.
[287] Mecmuu'z Zevaid: 10/108
[288] Buhari,l 1/433, Müslim:8/84
[289] Buhari,7/23
[290] Fethu'l-Bari, 7/23
[291] Fethu'l-Bari,ll/434,435
[292] Buhari,l 1/234, Müslim:7/ll
[293] Fethu'l-Bari, 11/236,237
[294] Müslira Şerhi Nevevi:14/164
[295] Buhari.il/441, Müslim:4/176
[296] Fethu'l-Bari: 11/442
[297]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/100-104.
[298] Buhari, 2/303
[299] Silsiletü11-Ehadisis Sahiha, Hadis no: 671
[300] eamiu's Sağir, Hadis no: 4813
[301] Fethu'l-Bari, 2/303-304
[302] Fethu'l-Bari, 11/366
[303] Buhari, 8/401. Müslim, 6/118
[304] Fethu'l-Bari, 2/304
[305]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/104-106.
[306]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/109.
[307] Müslim,7/134.
[308] Buhari, 11/240.
[309] Buhari, 8/136.
[310] Fethu'1-Bari, 8/141
[311] Buhari, 8/140. Müslim.7/14J.
[312] Silsiletü'l Ehadisiı's Sahiha: Hadis no: 216
[313] Buhari, 11 /85. Müslim.7/134
[314] Müslim,6/116
[315] Müslim,6/116
[316] Buhari, 11/238. M aslim,7/135
[317] Fethu'l-Bari, 12/329.
[318] Buhari, 12/228.
[319] Fethul-Bari, 12/330
[320] Buhari, 6/130.
[321] Buhari, 6/133, Müslim, 7/13 7
[322] Buhari, 3/499.
[323] Buhari, 9/210. Müslim, 7/137.
[324] Buhari, 1/25, Müslim,iy97
[325] Mecmu'uz Zevaid: 9/224
[326] Buhari, 11/239. Müslim,7/135
[327] Fethu'l-Bari, 11/239
[328] Buhari, 10/139. Müslim,4/185
[329] Buhari, 9/204
[330] Buhari, 9/204.
[331] Buhari, 9/210.
[332] Buhari, 9/209.
[333] Buharı, 10/139. Müslim, 4/185.
[334] Buhari, 8/87. Müslim, 7/141
[335] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2341.
[336] Fethu'l-Bari, 8/86-87.
[337] Müslim, 3/37.
[338] Müslim, 3/39
[339] Camiu's Sağir, Hadis no: 5231
[340] Camiu's Sağir, Hadis no: 3488
[341] Camiu's Sağir: Hadis no:330
[342] Buhari, 5/174, Müslim, 3/176
[343] Buhari, 16/129
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/110-119.
[344] TefsiruT Menar: 4/373- 374
[345] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1608
[346] Buhari, G/293. Müslim, 5/71
[347] Fethul-Bari, 6/298
[348] Buharı, 11/22, Müslim,6/55
[349] Camiu's Sağir: Hadis no: 745
[350] Buhari, 7/44
[351] Buhari, 7/44
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/118-119.
[352] MüBİİm, 4/173
[353] a-Fethu1-Bari, 11/296
[354] b-Buhari, 10/149
[355] Buhari, 6/416
[356] Buhari, 6/344
[357] Buhari, 8/436. Müslim,8/112 Buhari, 8/436.
Müslim,8/112
[358] Fethu'İ-Bari, 13/161
[359] Buhari, 13/216
[360] Buhari, 4/369. Müslim, 6/55
[361] Fethul-Bari, 11/193
[362] Buhari, 10/283. Müslim, 4/190
[363] Buharı, 4/166. Müslim, 4/36
[364] Buhari, 9/20.
[365] Buhari, 8/437. Müslim, 8/114.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/119-122.
[366] Buhari, 11/235. Müslim, 7/11.
[367] Buhari, 7/441. Müslim, 6/146.
[368] Buhari, 11/158.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/122-123.
[369] Camiu's Sağir: Hadis no: 3325
[370] S..neni EM Davud: Hadis no: 2147
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/123-124.
[371] ı-B ;haıi, 10,149 '9
A.k
[372] Buhari, 3/410. Müslim, 3/45.
[373] Buhari, 11/229.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/124-125.
[374] Buhari, 11/235. Müslim, 7/11
[375] Müslim,7/12
[376] Buhari, 3/412, 12/6, Müslim,7/145
[377] Mecmuuz Zevaid: 5/170
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/125-126.
[378]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/126.
[379] Tefsiru'l Menar: 4/374
[380] Müslim,4/178
[381] Buhari, 7/177, Müslim,4/178
[382]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/126-127.
[384]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/127-128.
[385] Müslim, 4/186. 192-Müslim, 4/187
[386] Fethul-Bari, 7/232.
[387] Buhari, 9/182 193a,b-Zadu'l Mead: 4/250
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/128-130.
[388]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/130-131.
[389] a-Buhari, 11/256, Müslim,ll/176
[390] b-Fethu1-Bari, 11/256
[391] c-Süneni'n Nesai: Hadis no: 3026
[392] d-Buhari, 8/435, Müslim,4/157
[393] Müslim,4/159
[394] Mü3İim,4/180
[395] Buhari, 11/217, Müslim, 4/160
[396] Süneni't-Tirmİzi: Hadis no: 909
[397]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/131-133.
[398] Buhari, 11/217, Müslim, 6/56
[399] Süneni Ebi Davud: Hadis no: 2316
[400] Buhari: 17/59, Müslim, 4/212
[401] Müslim,7/40
[402] Müslim, 3/64
[403] Müslim, 8/28
[404]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/133-135.
[405] Buhari, l/24-Müslim,l/97
[406] Buhari, 6/274
[407] Buhari, 16/331. Müslim,7/110
[408] Fethu'I-Bari, 12/230
[409] Buhari, 4/186. MüsIim,4/99
[410] Müslim,4/99
[411] A.g.e.
[412] Fethu'l-Bari, 4/193
[413] Buhari, 13/97
[414] Pethul-Bari, 6/421
[415] Buhari. 16/349
[416] Buhari, 13/33. Müslim,8/38
[417] Buhari, 6/146. Müslim,3/79.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/135-137.
[418]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/137.
[419]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/137-138.
[420] Müslim,l/65.
[421] Camiu's Sağir, Hadis no: 3007
[422] Camiu's Sağir, Hadis no: 253
[423] Camiu's Sağir, Hadis no: 1708
[424] Bidayetul Müctehid: 1/172
[425] î'lamu'l Mevkin: 1/92
[426] Camiu's Sağır: Hadis no: 3294
[427] Buhari, 5/112
[428] Mecmu'uz Zevaid: 4/301
[429]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/138-141.
[430] Mecmu'uz Zevaid: 4/301
[431] Buhari, 12/450
[432] Buhari, 12/449.
[433] Buhan, 12/451. Mü«Hm,3/18.
[434] Buhari, 1/456. Mtlılim, 1/192
[435] 'Mecmu'uz Zevaid: 3/67.
[436] Mttslim, 4/40.
[437] Buhari, 12/416.
[438] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201.
[439] Şeyh Nasır ed'Din el'Bani: Müslüman Kadının Örtürü
Kitabı.
[440] Buhari, H/22. Müslim, 6/55.
[441] Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1615.
[442] Mecmu'uz Zevaid: 3/220.
[443] Muhtasaru Muzni: 65.
[444] Buhari, 3/388. Müslim, 4/203.
[445] Buhari, 11/128. Müslim, 4/144.
[446] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3415.
[447] Fethu'l-Bari, 12/489
[448] Buhari, 3/412. Müslim,7/I45
[449]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/141-143.
[450] Buhari, 7/281. Müslim,7/183.
[451] Buhari, 12/391. Müslim,6/144
[452] Fethu'l-Bari, 12/391
[453] Buhari, 12/390
[454] Buhari, 12/490. Müslim,l/167
[455] Buhari, 12/490. Müslim,l/155
[456] Fethu'l-Bari, 12/490
[457] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3509
[458] Buhari, 12/483. Müslim,7/83
[459] Fethul-Bari, 12/483
[460] Süneni'n Nesai, Hadis no: 3680
[461] Buhari, 12/488
[462] Müslim, 4/12
[463] Buhari, 12/492. Müslim,4/ll.
[464] Fethu'l-Bari, 12/492.
[465] Müslim,7/48.
[466] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3572
[467] Buhari, 12/436
[468] Buhari, 12/440
[469] Buhari, 12/440
[470] Müslim, 1/153
[471] Fethu'l-Bari, 12/458
[472] Buhari, 12/494. Müslim,6/166
[473] Buhari, 12/497.
[474] Buhari, 7/335. Müslim, 6/168.
[475] Fethu'l-Bari, 12/497
[476] Fethu'l-Bari, 12/500
[477] Müslim,7/47
[478] Müslim Şerhi Nevevi: 15/9
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/143-148.
[479] Buhari, 9/257. Müslim,4/156
[480] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1896
[481] Buhari, 5/51. Müslim, 3/135
[482] Fethu'l-Bari, 5/51
[483] Müslim, 1/169
[484] Buhari, 1/419. Müslim, 1/166
[485] Buhari, 11/204. Müslim, 3/91
[486] Buhari, 11/205. Müslim, 4/157
[487] MüsIim,4/157
[488] Süneni't-Tinnizi, Hadis no: 927
[489] Camiu's Sağir, Hadis no: 547
[490] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2147
[491] Buhari, 5/112
[492] Buhari, 6/121.
[493] Buhari, 10/472.
[494] Buhari, 11/217. Müslim, 4/160.
[495] Fethu'l-Bari, 11/220.
[496] Müslîm. 4/129,130.
[497] A.g.e.
[498] Fethu'l-Bari, 11/206.
[499]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/148-152.
[500] Müslim, 3/86.
[501] Buhari, 11/136. Müslim, 4/155.
[502] Müslim, 1/171.
[503] Buhari, 1/408. Müslim, 1/170.
[504] Buhari, 1/409.
[505] Buhari, 1/408. Müslim,1/170
[506] Şeyh Nasuri'd Din ElBani: Zifaf Adabı: 39.
[507] Şeyh Nasuri'd Din El Bani: Zifaf Adabı: 40.
[508] Müslim, 4/157.
[509] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 63.
[510]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/152-154.
[511] Buhari, 1/376.
[512] Buhari, 1/383. MüsUm,l/175.
[513] MÜslim,l/176.
[514] Buhari, 1/389. Müslim, 1/176.
[515] Buhari, 1/380. Müslim,l/176,177.
[516] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3391.
[517] Fethu'l-Bari, 1/378.
[518] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 34, 35.
[519] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 35, 36.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/154-155.
[520] Buhari, 11/441.
[521] Buhari, 13/143. MüsHm,7/135.
[522] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.
[523] Buhari, U/222. Müslim,7/138.
[524] Fethul-Bari, U/223.
[525] Silsiletü'l Ehadisi's Sahiha, Hadis no: 131.
[526] Buhari, 3/98.
[527] Buhari, 3/128.
[528] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.
[529] Fethu'l-Bari, 3/94, 95.
[530] Buhari, 11/164, Müslim, 7/139.
[531] Fethu'l-Bari, 11/185,186.
[532]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/155-158.
[533] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2316.
[534] Fethu'l-Bari, 11/231, 232.
[535]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/158-159.
[536] Buhari, 17/171
[537] Buhari, 11/232. Müslim, 4/211.
[538] Müslim, 3/64.
[539] Müsliın,7/40.
[540] Buhari, 3/34.
[541] Buhari, 8/42.
[542] Buhari, 8/41. Müslim,7/114.
[543] Pethu'I-Bari, 11/238
[544] Buhari, 11/234. Müslim,7/ll.
[545] Pethul-Baıi, 11/236.
[546] Müslim, 7/12.
[547] Müslim, 3/37.
[548] Buhari, fi/13ö.
[549] Buhari, 8/140. Müslim,7/134.
[550] Buhari, 11/237.
[551] Buhari, 11/296.
[552] Buharı, 10/282.
[553] Buhari, 11/293. Müslim, 4/184.
[554] Buhari, 7/22.
[555] Buhari, 11/240
[556] Buhari, 8/87. Müslim,7/142.
[557] Fethu'l-Bari, 11/243.
[558] Fethu'l-Bari, 11/242.
[559]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/159-164.
[560] Buhari, 11/162. Müslim, 4/178.
[561] Buhari, 1/90. Müslim, 3/34.
[562] Tirmizi: Hadis no: 2037.
[563] Müslim, 8/138.
[564] Ebu Davud, Hadis no: 1906.
[565] Müslîm, 4/178.
[566] Bkz: Kurtubi Tefsiri, Nisa suresi 35. ayet.
[567]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/167-170.
[568] Ebu Davud, Hadis no: 1998.
[569] Fethu'l-Bari, 11/277.
[570]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi,
Denge Yayınları: 4/170.
[571] Buhari, 11/408.
[572] Buhari, 11/91.
[573]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/170-171.
[574] Buhari, 12/378.
[575] Mecmu'uz Zevaid: 4/267.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/171.
[576] Buhari, 14/361. Müslim, 5/87.
[577] Buhari, 14/322. Müslim, 5/88.
[578] Buhari, 11/237.
[579] Buhari, 11/188. Müslim, 4/190.
[580] Buhari, 11/239. Müslim, 7/135.
[581] Buhari, 13/108. Müslim, 8/9.
[582]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/171-174.
[583] Müslim, 4/187.
[584] Kitabu Fedailil Kur'an: 11/472, 5/112.
[585] Buhari, 5/112.
[586] Buhari, 8/85.
[587] Buhari, 11/328.
[588]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/175-176.
[589] Buhari, 11/216. Müslim, 8/241.
[590]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/176-177.
[591] Buhari, 11/189. Müslim, 4/193.
[592]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/177-178.
[593]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/178-179.
[594] Buhari, 11/319. MüsIim, 4/41.
[595] Tirmizi: Hadis no: 929.
[596] Müslim, 7/80
[597] Ebu Davud, Hadis no; 1879, Fethu'I-Bari,ll/215.
[598] Parantez içerisindeki Müslim'in rivayeti.
[599] Buhari, 13/73.
[600] Buhari, 10/333. Müslim, 8/154.
[601] Buharı, 6/100. Müslim, S/93.
[602] Buhari, 6/104. Müslim, 7/74.
[603] MüBİim, 5/91.
[604] Ebu Davud, Hadis no: 1875.
[605] Buhari, 13/74.
[606] Bkz: Camiu's-Sağir, No: 6365.
[607] Cassas, Ahkâmu'l Kur'an'i: 2.
[608] Muhalla, İbni Hazm:10/41.
[609] Fethu'l-Bari, 11/215.
[610] Serhu Durdeyri: 2/401. Hevahibil Celil 4/195.
[611] MeyluT Evtar: 7/412.
[612] Buhari, 11/320.
[613] Nesai, Hadis no: 3242.
[614] Buhari,l 1/376. Müslim, 4/205.
[615]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/179-184.
[616] Muvafakat, 1/138.
[617] Beda-i'u's Senai:, 3/5.
[618] Bkz: Camiu's Sağır, Hadis no: 1563.
[619] Ebu Davud, Hadis no: 1947.
[620]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/187-188.
[621] Tirmizi, Hadis no: 947.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/188.
[622] Fethu'l-Bari.l 1/260.
[623]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/188-189.
[624] Fethu'l-Bari,l 1/261.
[625] Buhari, 11/261.
[626] Müslim, 4/183.
[627] Buhari, 1/10. Müslim, 6/48.
[628]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/189-190.
[629] İbni Mace, Hadis no: 1665.
[630] Bkz. Camiu's Sağir, Hadis no: 5699.
[631] Bkz. Camiu's Sağir, Hadis no: 5700.
[632] Fethu'l'Bari,ll/226.
[633] Müslim, 4/148.
[634] Müslim, 4/199.
[635] -Müslim, 8/202.
[636] Buhari, 11/91.
[637]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/190-195.
[638]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/195.
[639] Buhari, 11/319.
[640] Buhari, 11/320.
[641] Bidayetü'l Müçtehid: 2/50.
[642] Fethu'l-Bari, 11/313.
[643]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/195-197.
[644]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/197.
[645] Pethuıl-Bari,ll/315.
[646] Fethu'l-Bari,ll/312.
[647]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/197-198.
[648] Fethul-Bari,ll/313-314.
[649] Fethu'l-Bari,ll/320-321.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/198.
[650]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/198.
[651]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/201.
[652] Bkz. Camiu's Sağir.
[653] Buhari, 6/106. Müslim, 6/8.
[654]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/201-202.
[655] Süneni'n Nesai, Hadis No: 3026.
[656] Buhari, 4/24. Müslim, 3/84.
[657] Buhari, 11/243.
[658] Nihayetü'l Muhtaç ila Şerhi 1 Munhac, 6/185. Sünenü
Ebi Davud, Hadis No: 901.
[659] Sünenü't Tirmizi, Hadis No: 912.
[660] Buhari, 11/64. Müslim, 4/135.
[661] Buhari, 11/58.
[662] Fethu'l-Bari: 11/58, 59.
[663]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/202-205.
[664] Buhari, 11/80.
[665] Müslim, 7/8.
[666] Buhari, 8/87.
[667] İbni Kudame, Muğni: 7/18.
[668] Buhari, 11/93.
[669] Buhari, 11/93.
[670] Buhari, 11/58.
[671] Buhari, 11/58.
[672] Fethu'l-Bari: 11/56.
[673] Fethu'l-Bari: 11/56.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/205-206.
[674] Müslim, 7/134.
[675] Buhari, 8/136. Müslim, 7/133.
[676] Fethu'l-Bari: 8/137.
[677] Buhari, 8/140. Müslim, 7/134.
[678] Fethu'l-Bari: 8/137.
[679]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/206-207.
[680] Buhari, 11/226. Müslim, 4/173.
[681] Müslim, 4/173.
[682] Buhari, 11/131.
[683] Buhari, 11/229.
[684] Fethu'I-Bari: 11/223.
[685] Buhari, 6/253.
[686] Buhari, 11/126.
[687] Buhari, 11/231. Müslim, 6/169,
[688] Buhari, 11/191. Müslim, 4/193;
[689] Fethu'l-Bari: 11/192.
[690]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/207-209.
[691] Fethu'l-Bari: 11/237.
[692] Kitabu'n Nikah, 11/237.
[693] Buhari, 11/293. Müslim, 4/184.
[694] Müslim, 2/51.
[695] Müslim, 3/64.
[696] Müslim, 4/173.
[697] Buhari, 7/208.
[698] A.g.e.
[699] Fethu'l-Bari: 7/208.
[700] Fethu'l-Bari: 11/225, 226.
[701] Fethu"l-Bari: 11/223.
[702] Fethu'l-Bari: 11/228.
[703] Buhari, 11/223. Müslim, 7/138.
[704] Pethu'l-Bari: 11/223.
[705] Buhari, 11/229. Müslim, 7/137.
[706] Buhari, 6/187. Müslim, 5/66.
[707] Buhari, 6/133. Müslim, 7/135.
[708] Fethu'l-Bari: 6/135.
[709]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/209-214.
[710] Müslim, 3/37.
[711] Buhari, 11/204. Müslim, 7/141.
[712] Buhari, 7/22. Müslim, 7/141.
[713] Buhari, 8/87. Müslim, 7/142.
[714] Fethu'l-Bari: 11/240.
[715] Fethul-Bari: 11/242, 243.
[716] Fethul-Bari: 11/242.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/214-215.
[717]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/215-216.
[718] Müslim, 3/82.
[719] Buhari, 6/296. Müslim, 5/71.
[720] Müslim, 3/82.
[721] Fethu'l-Bari: 6/29.
[722] Müslim, 8/227.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/219-223.
[723] İmam Gazali, İhya-ı Ulumi'd Din, 2/290,
[724] Ebu Ya'la Müsned, 2/289.
[725] Müsned-i Ahmed, 2/291.
[726] a,b-Sünenü"n Nesai, Hadis No: 3026, 2/39.
[727] c-Müslim, 5/73.
[728] Buhari, 3/364. Müslim, 8/39.
[729] Fethu'l-Bari: 14/18.
[730] Müslim, 8/40.
[731] Beyhaki, Bkz. Camiu's Sağir, Hadis No: 443.
[732] Buhari, 11/12.
[733] Müsned-i Ahmed: 2/702.
[734] Bkz. Sünenü İbni Mace, Hadis No: 1505.
[735] Buhaıi, 2/707.
[736] a-İmam Gazâîî, îhya-ı Uhımi'd Din, 2/68S, 709.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/223-227.
[737] Buhari, 11/13. Müslim, 4/12.
[738] Buhari, 11/4. Müslim, 4/129.
[739] Fethu'l-Bari: 11/5.
[740] Buhari, 11/19. Müslim, 4/129.
[741] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No:1352.
[742] a-Bkz. Camiu's Sağir, Hadis No: 1022.
[743] b-Bkz. Sünenü1 t-Tirmizi, Hadis No: 869.
[744]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/227-230.
[745] Buhari, 7/131. Müslim, 8/143.
[746] Buhari, 7/132. Müslim, 8/146.
[747] Buhari, 7/131. Müslim, 8/149.
[748] Müslim, 8/145.
[749] Buhari, 14/236.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/230-233.
[750]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/233-234.
[751] Mü-lım, 1/46.
[752] Müslim, 1/46.
[753] Buhari,13/139
[754] Buhari,13/137.
Müslim, 1/46.
[755] Fethu'l-Bari: 1/58.
[756] Fethu'l-Bari: 13/138.
[757] Buhari, 11/79.
[758]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/237-239.
[759] Buhari, 1/430. Müslim, 1/179.
[760] Buhari, 1/394.
[761] Buhari, 1/294. Müslim, 1/169.
[762] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 190.
[763] Fethu'l-Bari: 1/396.
[764] Fethu'l-Bari: 1/396.
[765] Buhari, 1/239. Müslim, 1/172
[766] Müslim, 1/187.
[767] Buhari, 7/387. Müslim, 7/78.
[768]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/240-249.
[769] Müslim, 4/41.
[770] Buhari, 11/381. Müslim, 4/207
[771] Müslim, 4/217.
[772] Buhari, 1/409.
[773] Buhari, 17/109. Müslim, 4/37.
[774] Buhari, 9/257. Müslim, 4/156.
[775] Buhari, 16/188. Müslim, 8/182.
[776] Buhari, 9/83.
[777] Buhari, 14/176. Müslim, 8/156.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/249-251.
[778] Buhari, 7/430.
[779] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 1991.
[780] Buhari, 1/488. Müslim, 1/191.
[781] Buhari, 9/216. Müslim, 7/137.
[782] Buhari, 9/209.
[783] Buhari, 9/203.
[784] Buhari, 3/408.
[785] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.
[786] Müslim, 4/161.
[787] Buhari, 9/183. Müslim, 8/109.
[788] Müslim, 4/35.
[789] Buhari, 17/108. Müslim, 4/36.
[790] Buhari, 11/441.
[791] Buhari, 11/25.
[792] Buhari, 11/225. Müslim, 4/176.
[793] Buhari, 11/7. Müslim, 4/128.
[794]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/251-253.
[795] Buhari, 1/413. Müslim, 1/185.
[796] Buhari, 1/291. Müslim, 1/186.
[797] Müslim, 1/185.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/253.
[798] Buhari, 1/343. Müslim, 1/166.
[799] Buhari, 1/344. Müslim, 1/180.
[800] Müslim, 1/181.
[801] MüsIim, 1/171.
[802] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201.
[803]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/253-254.
[804] Buhari, 5/45. Müslim. 3/137.
[805] MUslim, 3/138.
[806] Fethul-Bari: 5/53.
[807] Buhari, 10/472.
[808] Buhari, 5/113.
[809] Buhari, 1/399. Müslim, 2/101.
[810] Buhari, 1/347. Müslim, 1/165.
[811] Buhari, 11/129. Müslim, 4/144.
[812] Fethu'l-Bari: 5/52.
[813] Fethu'l-Bari: 5/54.
[814] Müslim, 3/137.
[815] Müslim, 1/187.
[816] Buhari, 5/57. Müslim, 3/137.
[817] BuhariO 1/438. Müslim, 1/167.
[818] Buhari, 5/54. Müslim, 3/135.
[819] Müslim, 1/165.
[820] Müslim, 4/129.
[821] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 352.
[822] El-Muvn',t.V: 2/595.
[823]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/254-258.
[824] Buhari, 3/412. Müsîim, 7/145.
[825] Buhari, 11/290. Buhari, 12/378.
[826] Buhari, 396. Müslim, 4/154.
[827] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 2628.
[828] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 958.
[829] Buhari, 1/295, Müslim, 1/185.
[830] Fethu'l-Bari: 3/283.
[831] Müslim, 4/55.
[832] El-Muvatta': 7/153.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/259-261.
[833] Müslim, 7/153.
[834] Buhari, 4/264. Müslim, 4/43.
[835] Müslim, 8/243.
[836] Buhari, 11/88.
[837] Buhari, 11/164. Müslim, 7/139.
[838]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/261-263.
[839] Buhari, 11/40. Müslim, 8/89.
[840] Müslim, 8/89.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/267-268.
[841] Buhari, 11/19. Müslim, 4/129.
[842] Buhari, 11/17. Müslim, 4/130.
[843] Fethul-Bari: 11/18-19.
[844] Buhari, 11/20.
[845] Fethul-Bari: 11/20-21.
[846]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/268-269.
[847] Buhari, 11/13, Müslim, 4/128.
[848] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 2552.
[849]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/269.
[850] Buhari, 11/131.
[851] Buhari, 6/466.
[852] Buhari, 11/255. Müslim, 4/176.
[853] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 2147.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/269-270.
[854] Müslim, 4/129.
[855]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270.
[856] Buhari, 11/13. Müslim, 4/128.
[857]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270.
[858] Buhari, 9/248
[859] Buhari, 5/64.
[860] Buhari, 5/64.
[861] Buhari, 5/65. Müslim, 3/138.
[862] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 959.
[863] El-Muvatta': 1/381.
[864] EI-Muvatta': 1/384.
[865] MüsIim, 8/89.
[866] Buhari, 5/313. Müslim, 8/89.
[867] Müslim, 8/102.
[868] Buhari, 2/148. Müslim, 8/101.
[869] Müslim, 8/102.
[870] Müslim, 5/120.
[871] Müslim, 5/120.
[872] Buhari, 15/149. Müslim, 5/121.
[873] Müslim, 5/117.
[874] Silsiletü'l Bhadis's Sahiha, Hadis No: 900.
[875] Buhari, 11/386. Müslim, 4/209.
[876] Buhari, 7/176. Müslim, 5/124.
[877] Buhari, 7/169. Buhari, 7/322. Müslim, 7/44.
[878]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270-276.
[879] Buhari, 11/205. Müslim, 4/157
[880] Müslim, 4/157
[881] Sünenü't Timizi, Hadis No: 927
[882] Camiu's Sağir, Hadis No: 547
[883] Buhari, 5/112
[884] Buhari, 5/121
[885] Müslim, 4/129,130
[886] Fethul-Bari 11/206
[887]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/279-281.
[888] Müslim, 4/160
[889] Buhari, 11/217. Müslim, 4/160
[890] Siinenü't Tirmizi, Hadis No: 909
[891] Ibni Teymiyye, Mecmua Fetava: 32/108
[892] Sünenu Ebi Davud, Hadis No: 302
[893] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 303
[894] Müslimm: 1/169
[895] Muvatta: 1/75-1/167
[896] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167
[897] Fethu'l-Bari 1/420
[898] îbnu Hazm:
[899] Buhari, 1/418. Müslim, 1/167
[900] Müslim, 1/168
[901] Buhari, 1/419. Müslim, 1/168
[902] Buhari, 1/417. Müslim, 1/168
[903] Bahari, 1/417. Müslim, 1/169
[904] Buhari, 8/110
[905] Buhari, 6/123
[906] Süneno'n Nesai, Hadis No: 164
[907] Sünenu Ebi Davud, Hadis No: 2086
[908] Fethu'l-Bari 5/53
[909] Buhari, 5/186
[910] Buhari, 5/178
[911] Buhari, 5/178. Müslim, 1/168
[912] Bidayetü'l Müctehid: 1/240
[913] Bidayetül Müctehid: 1/271
[914] Muhalla: 7/254
[915] Buhari, 9/252. Müslim, 4/48
[916] Müslim, 4/35
[917] Buhari, 17/108. Müslim, 4/36
[918] Müslim, 4/40
[919] Müslim, 4/55
[920] Bidayetü'l Müctehid: 1/270
[921] Buhari, 3/274. Müslim, 2/167
[922] MüsIim, 1/171
[923] Buhari, 1/40. Müslim, 1/170
[924] Buhari, 1/409
[925] Buhari, 1/408. Müslim, 1/170
[926] Nasrud Din el-Banı; Zifaf Adabı, s. 48
[927] A.g.e, s. 40
[928] Tirmizi, Hadis No: 103
[929] Ebu Davud, Hadis No: 322
[930] Buhari, 1/316. Müslim, 1/177
[931] Buhari, 1/383. Müslim, 1/175
[932] Buhari, 1/379
[933] Müslim, 1/179
[934] Müslim, 1/164
[935] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 241
[936] Buhari, 1/347. Müslim, 1/165
[937] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 352
[938] Buhari, 5/45. Müslim, 3/138
[939] Buhari, 1/429. Müslim, 4/205
[940] Buhari, 2/250. Müslim, 2/134
[941] Buhari, 11/319
[942] Müslim, 8/203
[943] Müslim, 4/195
[944] Müslimi: 4/195
[945] Buhari, 11/397
[946] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/281-292.
[947]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/295.
[948] Sünenü't Tirmizi: Hadis No: 2381
[949] Sünenu Ebu Davud: Hadis No: 1894
[950] Sünen'i İbni Mace: Hadis No: 1561
[951] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z Zifaf: 27
[952]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/295-296.
[953] Müslim, 4/157
[954] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z zifaf: 63
[955] I'lamu'l Meklayn: 3/153
[956]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/297.
[957] Sünenu Ebi Davud: Hadis No: 2316
[958] Sünen'un Nesai: Hadis No: 3817
[959] Sünen'un Nesai: Hadis No: 2402
[960]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/297-298.
[961] Buhari, 11/247. Müslim, 7/11 Buhari, 11/252
[962] İlamu'l Mevkıayn: 3/149
[963] Buhari, 4/184. Müslim, 1/184
[964] Müslim, 1/184
[965] Müslimm: 1/183
[966] Müslim Şerhi Nevevi: 4/30
[967]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/298-299.
[968] Eftac ve'l İklil: 1/499
[969] Et'temhid: İbnu Abdu'l Ber: 6/364-365
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/299-300.
[970]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/300.
[971] Buhari, 9/26. Müslim, 7/172
[972]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/300.
[973] Buhari, 2/467
[974] Camiu's Sağir: Hadis No: 5134
[975] Silsiletu Ehadisi's Sahiha: Elbani: Hadis No: 856
[976]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/301.
[977] Buhari, 11/246
[978] Fethu'l-Bari 4/488
[979] Mecmu-u Şerhu'l Muhzeb: 4/176
[980]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/301-302.
[981]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/302.
[982] Müslim, 8/101
[983] Müslim, 8/102
[984] Buhari, 15/132. Müslim, 5/119
[985] Muvatta: 2/821
[986] Muvatta: 2/820
[987] Fethu'l-Bari 15/133, 135
[988] Bkz. Tefsiru Süretu'l Maide: 5
[989] İbni Cevzi: Ahkamu'n Nisa: 67
[990] İmamu Malik: Müdevvenetü'l Kübra: 2/249-250
[991]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/302-305.
[992] Buhari, 13/97. Müslim, 8/224
[993] Fethul-Bari 13/98-99
[994]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/305-306.
[995] İ'lamu'l Mevkıayn: 3/153
[996]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/306.
[997]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/306.
[998] Müslim, 3/82.
[999] Sünenu Nesai, Hadis no: 3026.
[1000] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 213.
[1001] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167.
[1002] Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 278.
[1003] Sünenu İbni Mace: Hadis no: 1922.
[1004] Daifu'l Camiu's Sağir: Hacis no: 279.
[1005] Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 551.
[1006] Daifu'l Camiu's Sağir; Hadis no: 552.
[1007] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 3391.
[1008] îbn Hazm, El'MuhaHi, 1/33.
[1009] Bkz. Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 2937.
[1010] Bkz. Daifu'l Camiu's Sağır: Hadis no: 234.
[1011] Sahihu Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 4391.
[1012] Fethu'i-Bari: 12/460, 461.
[1013] Fıkhu's Sünne: 1/33.
[1014] Müslim, 4/178.
[1015] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 3680. Bkz. Camiu's Sağir:
3319.
[1016] SünenuEbi Davud: Hadis no: 2441.
[1017] Buhari, 10/472.
[1018] Zadu'l-Mead: 3/239.
[1019]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/309-315.
[1020] Buhari, 11/136. Müslim, 4/155.
[1021] Buhari, 12/494. Müslim, 6/166.
[1022] Buhari, 1/497.
[1023]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/315-316.
[1024] Sahihu Camii's Sağir; Hadis no: 3294.
[1025] Buhari, 5/112.
[1026] Mecmuu'z Zevaid: 4/301.
[1027] Mecmuu'z Zevaid: 4/301.
[1028] Müslim, 4/55.
[1029] Müslim, 4/40.
[1030] Buhari, 12/416
[1031] Buhariii: 8/313. Müslim, 4/201.
[1032] Şeyh Nasruddin Elbani
[1033] Buhari, 11/22. Müslim, 6/55.
[1034] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 1615.
[1035] Mecmuu'z Zevaid: 3/220.
[1036] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 3415.
[1037] Buhari, 3/412. Müslim, 7/145.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/316-317.
[1038] Buhari, 7/381. Müslim, 7/83.
[1039] Buhari, 12/391. Müslim, 6/144.
[1040] Fethu'l-Bari: 12/391.
[1041] Buhari, 12/490.
[1042] Buhari, 12/490. Müslim, 1/155.
[1043] Buhari, 12/483. Müslim, 7/83.
[1044] Müslim, 4/12.
[1045] Buhari, 12/492. Müslim, 4/11.
[1046] Müslim, 7/48.
[1047] Buhari, 12/470.
[1048] Buhari, 11/22. Müsliml: 6/56.
[1049] Fethu'l-Bari: 12/464.
[1050] Buhari, 12/470.
[1051] Fethu'l-Bari 1/391.
[1052] Müslim, 1/171.
[1053] Fethu'l-Bari: 1/391.
[1054] Zadu'I Mead: 3/238.
[1055]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/317-320.
[1056] Buhari, 11/442, Müslim, 4/176.
[1057] Bkz. Silsiletü'l Ehadi's Sahiha, Elbani: 131.
[1058] Buhari, 11/164, Müslim, 7/139.
[1059] Fethu'l-Bari: 11/185.
[1060] Buhari, 11/250. Müslim, 3/22.
[1061] Müslim, 1/168.
[1062] Buhari, 1/448. Müslim, 1/191.
[1063] Buhari, 1/417. Müslim, 1/169.
[1064] Buhari, 3/95. Müslim, 3/22.
[1065] Buhari, 1/417. Müslim, 1/168.
[1066] Muvatta: 1/52.
[1067] Buhari, 5/54.
[1068] İbni Hıbban, Mevaridu'z Zam'an, Hadis no: 905.
[1069] Muvatta: 17292.
[1070] Buhari, 11/24.
[1071] Fethu'l-Bari: 11/23.
[1072] Sünenu İbni Mace, Hadis no: 1508.
[1073] Muvatta, 1/57.
[1074] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 197.
[1075] Muvatta: 20/607.
[1076] Buhari, 5/224. Müslim, 4/177.
[1077] Fethu'l-Bari: 11/256.
[1078] Buhari, 9/255. Müslim, 4/156.
[1079] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 1896.
[1080] Şeyh Nasruddin Elbani Adabu'z Zifaf.
[1081] Sünenu't-Tirmizi: Hadis no: 2381.
[1082] Buhari, L/376.
[1083] Buhari, 1/383. Müslim, 1/175.
[1084] Buhari, 1/389. Müslim, 1/176.
[1085] Fethu'l-Bari: 1/378.
[1086] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 3391.
[1087] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z zifaf: 35.
[1088] Müslim, 1/176.
[1089] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 231.
[1090] Buhari, 5/54. Müslim, 1/177.
[1091] Müslim, 1/176.
[1092]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/320-327.
[1093] Müslim, 1/154.
[1094] Bkz. Tefsiru'l Taberi: Nisa Suresi: Ayet: 54.
[1095] Bkz. Tfifsirul Taberi: 8/479.
[1096] Tabakatu'l-Kübra: 8/202.
[1097] Buhari, 17/19. Müslim, 4/102.
[1098] Müsîim, 2/168.
[1099] Irşadu'l Fuhul: 236.
[1100] Buhari, 11/36. Müslim, 4/175.
[1101] Buhari, 11/441. Müslim, 4/175.
[1102] Buhari, 8/18.
[1103] Müslim, 3/39.
[1104] Müslim, 3/37.
[1105] Müslim, 4/146.
[1106] Fethu'l-Bari: 6/97.
[1107] Sünen'i Ebu Davud: Hadis no: 3327.
[1108] Sünen'i Ebu davud: Hadis no: 3327.
[1109] Fethu'l-Bari: 8/137-141.
[1110] Buhari, 8/140. Müslim, 7/134.
[1111] Müslim,7/134.
[1112] Buhari, 8/136. Müslim, 7/133.
[1113] Bkz. Elbani: Silsiletü'l Ehadisi's Sahiha: Hadis no:
216.
[1114]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/331-338.
[1115] Buhari, 3/275.
[1116] Buhari, 3/249.
[1117] Müslim, 2/51.
[1118] Buhari, 10/206.
[1119] Müslim, 2/186.
[1120] Müslim, 3/63.
[1121] Müslim, 3/64.
[1122] Buhari, 5/119.
[1123] Buhari, 5/109. Müslim, 3/133.
[1124] Buhari, 16/357. Müslim, 3/134.
[1125] Müslim, 3/30.
[1126] Buhari, 3/54. Müslim. 3/33.
[1127]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/338-341.
[1128]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/341.
[1129] Buhari, 11/482. Müslim, 8/218.
[1130] Buhari, 11/481.
[1131] Müslim, 3/159.
[1132] Buhari, 4/99. Müslim, 3/120.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/342.
[1133] Buhari, 12/392. Müslim, 6/145.
[1134] Buhari, 14/72. Müslim, 6/145.
[1135] Sünenü't Tirmizi: Hadis no: 1936.
[1136] Buhari, 14/58. Müslim, 8/218.
[1137] Buhari, 7/17.
[1138] Buhari, 5/206..
[1139] Buhan, 6/440.
[1140]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/342-343.
[1141] Müslim, 4/187.
[1142] Buhari, 6/42.
[1143] Buhari, 6/41. Müslim, 4/188.
[1144]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/343-344.
[1145]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/344-345.
[1146] Buhari, 14/420.
[1147] Buhari, 7/270. Müslim, 5/87.
[1148] Fethu'l-Bari: 7/272.
[1149] Buhari, 1/392.
[1150] Buhari, 1/406. Müslim, 1/171.
[1151] Fethu'l-Bari: 11/16.
[1152] Fethu'l-Bari: 11/15.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/345-346.
[1153] Camiu"s Sağir, Hadis no: 3119.
[1154] Buhari, 8/225. Müslim, 7/134.
[1155] Buhari, 17/183
[1156] Fethu'l-Bari: 10/142,143.
[1157] Müslim, 4/148.
[1158] Bııhari, 17/183.
[1159] Buhari, 11/191. Müslim, 4/193.
[1160] Müslim, 4/193.
[1161] Fethu'l-Bari: 10/147.
[1162] Müslim, 7/136.
[1163] Bubari, 8/440. Müslim, 8/112.
[1164] Buhari, 11/63. Müslim, 1/165.
[1165] Müslim, 4/164.
[1166] Mevaridu'z Zam'an, Hadis no: 1236/303.
[1167] Fethu'l-Bari:10/144.
[1168] Müslim, 7/182.
[1169] Fethu'l-Bari: 11/440.
[1170] Fethul-Bari: 11/126
[1171] Buhari, 11/68.
[1172] Buhari, 10/144. Müslim, 4/174.
[1173] Buhari, 10/454. Müslim, 4/143.
[1174] Fethu'l-Bari: 10/144.
[1175] Buhari, 10/144. Müslim, 4/174.
[1176] Fethu'l-Bari: 11/68.
[1177] Buhari, 10/145.
[1178] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 3695,
[1179] Fethu'l-Bari: 11/292.
[1180] Fethu'l-Bari: 10/282.
[1181]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/346-353.
[1182] Fethu'l-Bari: 10/145.
[1183]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/353-354.
[1184] Buhari, 12/201. Müslim, 6/103.
[1185] Fethu'l-Bari: 11/273.
[1186] Müslim, 4/148.
[1187] Buhari, 9/19. Müslim, 4/145.
[1188] Müslim, 3/73.
[1189] Fethu'l-Bari: 11/62.
[1190] Buhari, 6/96. Müslim, 5/139.
[1191] Sünenü Ebi Davud, Hadis no: 3327.
[1192] Buhari, 10/284. Müslim, 4/191.
[1193] Fethul-Bari: 11/204.
[1194]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/354-356.
[1195] Fethu'l-Bari: 11/295-296.
[1196] Buhari, 11/229. Müslim, 4/185.
[1197] Fethu'l-Bari: 11/223.
[1198] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 1868.
[1199] Müslim, 4/173.
[1200] Buhari, 8/436. Müslim, 8/113.
[1201] Buhari, 11/223. Müslim, 7/138.
[1202] Fethu'l-Bari: 11/223.
[1203] Sünenu't-Tirmizi, Hadis no: 75
[1204] Buhari, 5/51. Müslim, 3/135.
[1205] Fethul-Bari: 5/55.
[1206] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167.
[1207] Müslim, 4/129.
[1208] Buhari, 1/396. Müslim, 4/13.
[1209] Buhari, 4/316. Müslim, 4/94.
[1210] Fethul-Bari: 1/391, 392.
[1211] Sünenü Ebi Davud: 203.
[1212] Buhari, 5/54. Müslim, 1/177.
[1213] Buhari, 5/93. Müslim, 3/154.
[1214] MüsIim, 3/155.
[1215] Müslim, 3/155.
[1216] Müslim Şerhi Nevevi: 8/22.
[1217] Buhari, 6/147.
[1218] Müslim, 4/174.
[1219]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/356-360.
[1220] Zadu'I Mead, 3/236-237-239.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/363-364.
[1221] İbn Hazm, Muhalla, 10/40.
[1222] Mecmu'u Peta'va, İbn Teymiye, 32/271.
[1223] Mecmu"u Feta'va, İbn Teymiye, 28/383-384.
[1224] İhya-u Ulumi'd-Din, 2/740.
[1225]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/364,
[1226] Ahkâmul Kur'an, Ibni Arabi, 3/1370.
[1227] Tefsîru'l Kurtubi, Sûretu'n Nur, Âyet: 31.
[1228] İhya-u Ulumid-Din, 2/741.
[1229] îhtiîaful Fukaha' îbni Cerir Taberi, 124.
[1230] Fethul-Bari: 11/23.
[1231]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/365-366.
[1232] İhya-uUlumid-Din, 2/702.
[1233] Mecmuu'l Fetava, 34/230.
[1234] Fethu'l-Bari, 11/12.
[1235] Suver ve'l Havatir, Üataz Ali Tantavi, 167.
[1236]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın
Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/366-367.
[1237] Zadul-Mead: 3/241-242-243.
Abdülhalim Ebu Şakka,
Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/367-368.