İSLAM'DA EVLİLİK.. 4

Evlilik Peygamberlerin (A.S.) Sünnetidir: 4

Evlilik Peygamberimiz'in Sünnetidir: 5

İslâm Devleti Evliliği Belirler 6

Şeriat Evlilik İşlemlerini Kolaylaştırır 7

Evlenme Teklifi 8

Çeşitli Teklif Biçimleri: 8

Görüşme Sırasında Bakmanın Şer'i Sınırları 10

Teklif  Döneminin Önemi: 11

Teklif Süresinin Âdabı: 12

Evlenme Teklifinden Önce Sevme / Aşık Olmanın Hükmü. 14

MİHİR BEDELİ 16

Mihirsiz Nikah, Caiz Midir?. 16

Peygamberler Döneminde Mihir Örnekleri 17

Hz. Peygamber Döneminde Mihir Örnekleri 17

Evlilik Sözleşmesi: Nikah. 19

Evlilik Sözleşmesinde Gözetilmesi Gereken Meseleler 20

EŞLERİN KARŞILIKLI HAK VE SORUMLULUKLARI AİLEDE KADININ KONUMU   26

Eşler Arasında Karşılıklı Haklar 26

Giriş: 26

Kapsayıcı Temel Hak: "Gözetme (Kavvam / Takvim) Hakkı". 28

Kadının Birinci Sorumluluğu: Çocukların Terbiyesi: 34

Sünnette Çocuk Terbiyesi 35

A) Peygamber (A.S.) Zamanında: 35

Çocuk Terbiyesinde Eşlerarasi Yardımlaşma. 37

Kadının İkinci Sorumluluğu: Ev İşleri 38

Ev İşlerinde Karşılıklı Dayanışma: 39

KARI-KOCA HAKKI 40

Eşler Arasında Karşılıklı Haklar 40

Sevgi Bir Haktır 41

Birinci Hak: İyi Davranma. 44

Peygamber Ailesinden Örnekler 45

Sahabeden Örnekler 47

Şeriatın Kadına Emri: Kocana Müşfik Ol 47

Peygamber Eşlerinin Şefkat Örnekleri 47

Sahabi Kadınların Şefkat Örnekleri 48

İkinci Hak: Şefkat-Tahammül. 48

Şeriat Eşleri Zaaf Noktalarına Karşı Sabretmeye Teşvik Ediyor 48

Eşler Arasındaki Şefkate Kur'an ve Sünnette Örnekler: 49

Peygamber (S.A.V.)'İn Hanımlarının Zor Hayat Şartlarına Sabretmeleri: 49

Fakihlerin Görüşleri: 50

Üçüncü Hak: Çocuk Yapma. 50

Dördüncü Hak: Güven ve Hüsnüzan. 51

Beşinci Hak: Genel Ve Özel Durumlarda Yardımlaşma: 52

Altıncı Hak: Süslenme. 53

Süslenme Üzerine Kur'an'dan örnekler 53

Sünnetten Örnekler: 54

Kadınların Süslenmesi 55

Erkeklerin Süslenmesi 56

Yedinci Hak: Cinsel Faydalanma. 58

Cinsel İlişkide Bulunmanın Âdabı 60

Cinsel İlişkiyle İlgili Bir Konuyu Araştırma. 61

Sekizinci Hak: Rahatlatma. 62

Dokuzuncu Hak: Kıskanma. 63

Kıskanma Çeşitleri: 63

AİLEDE ANLAŞMAZLIK VE ÇÖZÜM YOLLARI 66

Eşler Arasındaki İhtilafın Özellikleri 66

Ric'î Boşanmadan Sonra Dönüş. 67

Bain Boşanmadan Sonra Dönüş. 67

Kesin Boşanmadan Sonra Dönüş. 68

Aile İçi Anlaşmazlığa Çözüm Teklifleri 68

A-) Bir Akraba Ya Da Arkadaşın Aracı Olmasını İsteme. 69

b-) Bazı Haklardan Ödün Verme. 70

c-) Uzun  Süre Uzak Durma: 70

d-) Hakem Tutma: 71

Dövme Hakkı 71

BOŞANMA HUKUKU.. 74

Eşler Arasındaki Ayrılma Hakkı 74

Erkeğin Boşama Hakkı 74

Boşanmanın Çeşitleri: 74

Boşanmanın Sıhhatinin Şartları: 75

Boşanmayla İlgili Edeb. 75

Boşanmanın Tanzim Edilmesi İçin Öneri 77

Önerilen Tanzimin Aşamaları: 77

"Hal" Nasıl Olur?. 78

Fidye Miktarı: 78

"Hal" Talak Mı, Fesh Mi?. 79

Hafin Tanzimi: 79

İslam'da Çok Eşlilik. 79

Çok Eşliliğin Şartları 79

Çok Eşliliğin Sebepleri: 79

Çok Eşlilik Örnekleri: 81

Tek ve Çok Evlilik Arasında Nebevi Sünnet: 81

Çok Eşlilikle İlgili Adablar: 82

Çok Eviliğin Getirdiği Sıkıntılar 82

Bazı Kadınların Çok Evlilikten Zarar Görmesi: 85

Çok Evliliğin Düzenlenmesi 85

EVLİLİK VE CİNSELLİK.. 85

Faziletli Hayata İslamı Yaklaşım.. 86

Evlilik Cinsel Kültüre Giriştir 87

Evlilik Cinsel Zevk İçin Sosyal Çerçevedir 89

Evlilik Dünya Hayatının Güzelliklerindendir 90

Anne Babalara Bazı Tavsiyeler 92

CİNSEL İLİŞKİ HAKKINDA.. 92

Cinsel Kültür Ve Haya. 92

Haya Ve Edeb Konusunda Kur'an'dan Örnek: 94

Cinsel Uzuvlara İşaret Eden Nasslar: 98

Kadınların Bazı Özelliklerine İşaret Eden Nasslar: 98

Evlilikle İlgili Meselelerde Fetva Sorma. 99

Cinsi Meselelerde Kadınların Erkeklerden Fetva İstemesi 100

Cinsel Meselelerde Erkeklerin Kadınlardan Fetva İstemesi: 100

Cinsel İlişkiyle İlgili İlginç Pozisyonlar 102

Cahiliye Dönemi Pozisyonlarıyla İlgili Nasslar: 103

ŞEHVET. 104

Şehvetin Gücü Ve Büyük Fitne Oluşu. 104

Şehvetin Gücü Ve Hadım Olmaya İznin Reddedilmesi 104

Şehvetin Gücü Ve Evlenmeyle Korunma. 105

Şehvetin Gücü Ve Kadınları Arzulama. 105

Şehvetin Gücü Ve Teskin Edilmesi 106

Şehvetin Gücü Ve Oruçla Şiddetini Kırma: 106

Şehvetin Gücü Ve Harama Düşme: 106

CİNSEL HAZZI ARTİRMAK.. 108

Şeriatın Cinsel Zevk Alanlarını Kolaylaştırması 108

Cinsel Zevkte Bulunmayı Kolaylaştırma Biçimleri 109

CİNSEL İLİŞKİ VE İSLÂMÎ SINIRLARI 114

Cinsel İlişkiyle İlgili Gerekli Kurallar 114

Oruçlu İtikatlı Ve İhramlıyken Cinsel İlişkiden Kaçınma. 115

Evlilik Sırlarını Gizleme: 115

Namusu Kıskanma: 115

Kadının Güzelliğini Detaylıca Anlatmanın Hükmü. 116

Karşı Cinse Gözleri Dikmenin Hükmü. 116

Karşıt Cinslerarası Tokalaşmanın Hükmü. 117

Karşıt Cinslerarası Eğlenme Ve Oynamanın Hükmü. 117

Yol Ve Meclislerde Cinslerin Karışık Bulunmasının Hükmü. 117

Karşı Cinsle Başbaşa Kalmanın Hükmü. 117

Kadınların Erkekleri Şehvete Sürüklemekten Kaçınmaları: 118

Kendisinde Gizleyerek Başkalarına Duyurmama: 118

Açıktan Günah İşlemekten Kaçınma: 119

Dört Şahit Bulununcaya Kadar Zina İsnadından Kaçınma. 120

Yaygarayı Dile Dolamaktan Kaçınma: 120

EŞLER ARASI CİNSEL YARARLANMA.. 120

Şeriata Göre Faydalanma Çeşitleri 120

Giriş. 120

Mükemmel Bir Şekilde Faydalanmaya Yardımcı Olan Faktörler 123

Kadınların Süslenmesi: 123

Erkeklerin Süslenmesi: 124

Cinsel Yararlanmanın Çeşitlerinin Biçimleri: 125

RASULULLAH’IN SÜNNETİNDEN ÖRNEKLER.. 128

Peygamber'ın Cinsel Duyarlılığı 128

Rasulullah'ın İbadet Alanındaki Arzusuna Örnekler 131

Rasulullah (s.a.v.)'ın Zühd Arzusu. 133

Peygamber (S.A.V.)'İn Yeme Ve İçme Konusundaki Zahidliği: 133

Peygamber'in Ev Geçiminin Zorluğu: 133

Peygamber Ocağında Geçim Sıkıntısı 134

Peygamberlerin Husususiyetleri Eski Bir Sünnet Ve Mucizedir. 134

Süleyman (a.s.) Bazı Özellikleri 134

Allah'ın Rasulünü Neye Teşvik Ettiğini Gösteren Örnekler 135

Evlenmede Genişliği Sınırları 138

Peygamber'e Has Kılınan Şeylerde Sahabenin Yardımcı Olması: 139

Rasulullah (s.a.v.) in Cinsel Zevkiyle İlgili Tablolar 139

CİNSEL YASAKLAR VE MASTÜRBASYON.. 141

Çımanın Faydaları 141

Kadının Birleşme Ve Faydalanmadaki Hakları: 142

Faydalanma Biçimleri: 142

Mastürbasyonun Hükmü. 143

Kadına Arkadan Yaklaşmanın Hükmü: 143

 

 

İSLAM'DA EVLİLİK

 

ALLAH, ERKEĞİ kadına destek, kadını da erkeğe sükûnet için yarat-' mıştır:

Onun âyetlerinden biri de:

"Size nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması; aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesidir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır." (Rum, 21)

Sükûnet ve dayanağın, sevgi ve merhametle birleşmesi, kadın ve erkek için eşit olarak bütün iyilikleri toplama anlamına gelir...

Saliha bir kadın dünyanın en iyi nimetidir:

- İbni Ömer (r.a.)'dan: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Dünyada nimetler vardır. Dünyanın en iyi nimeti ise saliha eştir."[1]

Erkeğe göre saliha bir kadın, dünyanın en iyi nimeti olduğu gibi kadına göre de salih bir erkek, dünyanın en iyi nimetidir.

Evlilik dinin yarısıdır:

Enes b. Malik'ten Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Köle olan birisi evlenirse, dininin yarısın tamamlamıştır. Geri kalan yarısında da Allah'tan korksun." (Taberani'nin rivayetinde ise: "Kim evlenirse dininin yarısını tamamlamıştır. Geri kalan yarısında da Allah'tan korksun").[2]

Buradaki hitap, eşit bir şekilde kadın ve erkeğe yöneltilmiştir.

Mümine bir hanım, ahiretin durumunu belirler:

Sevban (r.a.)'dan: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:" Sizden biriniz şükreden kalb, zikredilen dil, ahiretin durumunu belirleyen mü'mine hanım edinsin."[3]

Saliha bir kadın mutluluk kaynağıdır:

Sa'd (r.a.)'dan: Rasulullah şöyle buyuruyor: "Dört şey mutluluktandır; saliha bir kadın, geniş bir ev, salih bir komşu ve uysal bir binek."[4]

Yine salih bir erkek ve saliha bir komşu da kadının mutluluğundandır. [5]

 

Evlilik Peygamberlerin (A.S.) Sünnetidir:

 

Genel olarak peygamberler: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler zürriyetler verdik."(Rad, 38).

Adem (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Biz: Ey Adem sen ve eşin cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediği­niz zaman her yerde cennet nimetlerinde yiyin, dedik". (Bakara, 35).

Nuh (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımdan iki salih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik et­tiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe gidenlerle beraber siz de girin! denildi." (Tahrim, 10).

ibrahim (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve; "Selam (sana)" dediler. O da; "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lut kavmine gönderildik. O esnada hanımı ayakta İdi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik." (Hud, 69-71).

Ya'kub (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm." (Yusuf, 4).

Musa (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Sonunda Musa, süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tur tarafın­dan bir ateş gördü. Ailesine; siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir kıvılcım getiririm, dedi." (Ka-sas, 29).

Davud(a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mü'min kullarının bir çoğundan Üstün kılan Allah'a hamd olsun, elediler. Süleyman Davud 'a varis oldu ve dedi ki: 'Ey İnsanlar! Bize kuş dili Öğretildi ve bize herşeyden önce (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur". (Nemi, 15-16).

Zekeriya (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"(Bu) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır. Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti: Rabbim! dedi, benden (vücudumdan) kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım. Doğrusu ben, arkamdan işbaşına geçecek olan yalanlarımdan endişe ediyorum, karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver." (Meryem, 2-5)

ismail (a.s.):

İbni Abbas (r.a.)'dan: "Kadınlardan ilk defa eteği İsmail'in annesi gi­yindi. Bunu Sare'ye karşı izlerini kapatmak için yapmıştı. İbrahim, Hacer'le evlenip İsmail doğduktan sonra emzirmekte olduğu bu oğluyla beraber (Sa-re'nin taarruzundan korunmak için Şam'dan çıkıp Mekke'ye) geldi. Hacer ile İsmail'i, Mescid-i Haram'm yukarısındaki zemzem kuyusunun yanına bı­raktı. O tarihte Mekke'de hiç kimse yoktu. ...Kabe'nin yeri, yerden hafifçe yüksek bir tepe gibiydi. Gelen seller sağından ve solundan götürmüştü. Ha­cer böyle yaşarken bir gün kaftan oğullarından bir grup uğradı... Bunlar zemzemin yanına gelmek istediler ve Hacer de onlara izin verdi... Bunlarla beraber şairler de vardı. Hacer'in oğlu İsmail artık büyümüş ve ergenlik çağı­na gelmişti. Onlardan arapça öğrendi. Kaftan oğulları arasında çok sevilen bir genç olmuştu. İsmail hoşlarına gittiği için kendilerinden bir kızla evlen­dirdiler.

İşte Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde varid olduğu üzere Yahya (a.s) hariç bütün peygamberler, evlenme sünnetinden uzak kalmamışlardır.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitirsin, dedi. Zekeriyya ma-bedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler". (Al-i İmran, 38-39). [6]

 

Evlilik Peygamberimiz'in Sünnetidir:

 

Enes b. Malik'ten şöyle rivayet edilmiştir: "Üç grup, Hz. Peygamber'in hanımlarının evine gelerek Hz. Peygamberin ibadetini sordular. Hanımlar* da Hz. Peygamber'in ibadetini haber verince, onların ibadetinin Hz. Pey-gamber'in ibadetinden daha az olduğu görüldü. Bunun üzerine şöyle dediler: Rasullullah'a karşı biz nerdeyiz? Allah, O'nun geçmiş ve gelecek günahları­nı af etmiştir. Sonra onlardan biri: 'Ben gece gündüz sürekli namaz kılaca­ğım'; bir diğeri: 'Ben kadınlardan uzaklaşıp asla onlarla evlenmeyeceğim', öbürü de: 'Ben ömür boyu oruç tutacağım', dedi. Rasulluîlah (s.a.v.) onlara gelerek şöyle buyurdu: 'Şöyle şöyle diyenler sizlersiniz öyle mi?. Andolsun ki ben Allah'tan daha fazla korkuyor ve daha fazla sakınıyorum. Fakat ben oruç da tutuyorum. İftar da ediyorum ve kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimi terkederse benden değildir."[7]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Kim benim sünnetimi terkederse benden değildir." Burada sünneten maksat yoldur, hoşgörülü ve hanif olan Hz. Pey­gamber'in yolu. Hz. Peygamber oruç tutarken güçlü olmak için iftar ediyor­du, namaza kalkmak için uyuyordu, şehvetini kesmek, nefsini korumak ve nesli çoğaltmak için evleniyordu. "Benden değildir" sözü benim yolum üze­re değildir, anlamını taşımakta olup dinden çıkmayı gerektirmez. Bu söz açıklama ve söyleniş itibariyle her ne kadar itikada götürse de ameli tercihli­dir. Şu halde "Benden değildir" sözünün anlamı "benim dinim üzere değil­dir" anlamına gelmez. Çünkü buna inanma bir tür küfürdür.[8]

Rasulullah (s.a.v.) evliliği teşvik ederdi:

Abdullah b. Mesud (r.a.)'dan: "Biz, elinde hiçbir şey olmayan gençler­le Rasulullah'ın yanındaydık. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Ey gençler topluluğu! Kim evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü o gözü hara­ma bakmaktan sakındırır, namusu korur. Kimde buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti keser."[9]

Ebi Umame'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Şükreden kalb, zikreden dil ve saliha bir kadın, dini ve dünyevi du­rumu belirler. Bunlar insanların yığdıklarından daha hayırlıdır"[10]

Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Üç kişiye yardım etmesi Allah üzerine haktır: Allah yolunda sava­şan mücahide, ödemek isteyen yazışmalı köleye ve korunmak niyetiyle nikahlanan kimseye"[11]

Rasulullah (s.a.v.) evlilikten yüzçevirmeyi hınardı:

Sa'd b. Ebi Vakkas şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah Osman b. Maz'u'-nun evlilikten uzak durmasına karşı çıktı. Şayet ona izin verseydi biz de ya­pardık."[12]

Evlilik genç erkekler için gözü harama bakmaktan çevirici ve namusu koruyucu olunca, bu durum genç kızlar için de geçerlidir. Yine evlilikte ko­runma olduğu gibi huzur bulma ve hoş beraberlik de vardır. Ve yine korun­ma ve beraberlikte, Allah'ın nimeti ve lütfuyla dünyaya getirme de sözkonu-sudur.

Hafız îbn Hacer diyor ki: "Alimler evlenme hususunda erkekleri kısım­lara ayırmışlardır: Birincisi: Evlenmeye gücü yeten ve nefsinden korkan. Cumhurun görüşüne göre bu kimsenin evlenmesi menduptur. Hanbeliler bi­raz daha ileri giderek vacip olduğunu söylemişlerdir. Şafîilerden Ebu Avane el-İsflrani de bu görüşte olduğunu Sahih'inde açıklamıştır. Bu görüşü el-Ma-sisi Muhtasaru'l-Cüveyni'nin Şerh'inde nakletmiştir. Aynı şekilde vacip olu­şunu İbni Hazm da belirtmiştir. Cimaya gücü yeten herkesin evlenecek im­kâna sahip olursa- evlenmesi farzdır. Buna gücü yetmezse orucu çoğaltması gerekir. Bu, seleften bir grubunda görüşüdür... Kurtubi diyor ki: Bekarlığın kendisine dinine zarar vermesinden korkan imkân sahibinden, bu evlenme­diği sürece kalkmayıp evliliğin vücubiyeti de onun üzerinden değişmez."[13]

Rasulullah (s.a.v.) erkeklerin erken evlenmelerim tavsiye ederdi:

Abdulmuttalib b. Rabia b. Haris'ten: "Hz. Peygamber Mahmiye'ye şöy­le dedi: 'Bu çocuğu (Fadl b. Abbas) kızınla evlendir.1 O da bunun üzerine hemen evlendirdi.. Hz. Peygamber Nevfel İbni Haris'e: 'Bu çocuğu evlen­dir', dedi. O da evlendirdi."

Patıma binti Kays'ın rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) Ona: 'Üsa-me'yle evlen1 buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah, bu evlilikten bana hayırlar nasip etti ve güzel geçindik."[14]

Rasulullah (s.a.v.) Üsame'yi Fatıma binti Kays'la evlendirdiği zaman yaşı onaltının aşağısındaydı.

Sahabeler erkekleri erken yasta evlenmeye teşvik ederlerdi:

Abdullah b. Amr'dan: "Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Beni evlendirdiği kadınla anlaşma yaparak ona ailesi ile ilgili sorular sordu."[15]

Rasulullah, kızların erken evlendirilmesini teşvik ederdi:

Hz. Aişe'den rivayetle, Rasulullah diyor ki: "Şayet Üsame cariye olsay­dı, evlendirinceye kadar onu giydirir ve süslerdim." Bir başka rivayette [16]: "Andolsun ki Üsame cariye olsaydı, evlendirinceye kadar, onu süsler ve zi-netlendirirdim."[17]

Sahabeler dulları evlendirirler di:

Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan: "Ömer b. Hattab, kızı Hafsa dul kalınca şöyle diyor: Hafsa'yı Osman b. Afvan'a sundum.. Sonra benimle karşılaştı­ğında:; 'Bana öyle geliyor ki bu günlerde evlenmiyeceğim1, dedi... Bunun üzerine Ebu Bekir es-Sıddık'la karşılaştığımda: "İstersen Hafsa'yı seninle evlendireyim1, dedim. O bu konuda bana herhangi bir şey söylemedi... Sonra gece oldu. Hafsayı Rasulullah istedi ve onunla evlendirdim..."[18]

 

İslâm Devleti Evliliği Belirler

 

Abdulmuttalib b. Rabi'a b. Haris'in rivayetine göre Rasulullah: Mah­miye'ye -ganimetlerin beşte birini dağıtmakla görevliydi-. O ikisine (Fadl b. Abbas ve Abdulmuttalib b. Rabia'ya) beşte bir paydan şöyle şöyle verdiniz mi? diye sordu.[19]

Yani bu, devletin Beytü'lmalden fakirlerin mihirlerini Ödediği anlamı­na geliyor...

Müstevrid b. Şeddaddani, Rasullullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kim bizimli çalışıyorsa eş edinsin. Hizmetçisi yoksa hizmetçi edinsin. Evi yoksa ev edinsin."[20]

Uyeyne b. Abdurrahman'dan o da babasından rivayetle şöyle diyor: Semra b. Cündeb'e bir kadın gelerek kocasının kendisine yaklaşmadığını belirtti. Kocasına bu sorulduğunda onu inkâr etti. Durum Muaviye (r.a.)'a bildirildiğinde, bu erkeği dini ve cemali iyi olan biriyle Beytü'lmalden ev­lendirin, dedi.[21]

islâm Şeriatı, dul kadına evlilik teklifini mubah sayıyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizde veyahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir gü­nah yoktur..." (Bakara, 235)

Fatıma binti Kays şöyle rivayet ediyor: "Kocam beni bir talakla gön derdi. Rasulullah: 'Kaç talağın var?' diye sordu. Bende: 'Üç1, dedim Rasulul­lah: 'İddetin bittiğinde bana bildir' buyurdu."[22]

Şeriat, talak ve ölüm iddetinin bitiminden sonra evliliği kolaylaştırıyor:

Fatıma binti Kays'dan Dul kalınca Abdurrahman b. Avf Rasulullah'ın arkadaşlarından oluşan bir grubun yanında beni istedi.[23]

Musavvir b. Muhrime'den Subeya el Eslcmiyye kocasının ölümünden sonra bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine Rasulullah'a gelerek nikâhlanması için izin istedi. Rasulullah'ta ona izin verdi ve nikahlandı, (bir başka rivayet-te;[24]fası sona erdikten sonra nikahlandı.)[25]

 

Şeriat Evlilik İşlemlerini Kolaylaştırır

 

Nişanın kolaylaştırılması:

Boşanma ve dul kaldıktan sonra nişanı kolaylaştırmayı ifade eden bazı nassları daha önceden aktarmıştık. Nişana ait ikinci bölümde evlenmek isteyen herkese kolaylık sağlayan bir çok nişan yöntemini ifade eden nasslar aktarılacaktır.

Mihrin kolaylaştırılması:

Ukbe b. Amir'in rivayetine göre Rasulullah "mihrini en hayırlısı kolay olanıdır", buyurmuşlardır.[26]

Mihirle ilgili üçüncü bölümde Hz. Peygamber döneminde çeşitli mihir Örneklerini ifade eden nasslar gelecektir. Bu da mü'min erkek ve mü'mine hanımların evlenme meselelerine bir kolaylıktır.

Akdin kolaylaştırılması:

Akit, kadının velisinin hazır olmasıyla tamamlanır. Erkeğin yakınla­rından bazılarının da hazır bulunması müstehaptir. Zira akit, sadece erkekle kadın arasındaki bir bağlılık değil, iki aile ya da iki kabile arasındaki bir bağlılık türüdür. Yine akrabaların ve komşuların bilmesi için kolay olan du­yurma yollarıyla evliliğin ilan edilmesi gerekir. En azından bu akite iki tane adil şahid tanıklık etmelidir.

Aişe (r.a.)'dan Rasulullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nikâh ve­li adil şahitlerdir."[27]

Düğünün türkü ve müzikle ilan edilmesi güzeldir. Öyleki İslâm şeriatı evlilik işlemlerinin törenle yapılmasına önem vermiştir. Böylelikle her iki çift temiz evlilik hayatına kendilerini kuşatan sevinç ve sürurla başlamış olurlar... Evlilik töreninden sonra velime yapılarak akrabalar, komşular ve arkadaşlar çağrılır. Herkes evlenen çifti kutlayarak mutlu olmaları için hayır duada bulunurlar.

Muhammed b. Hatıb'dan: "Rasulullah'ın kendisine (evlendiğin zaman) bir koyunla da olsa velime ver" dediğini rivayet etmiştir.[28]

İşte İslâm şeriatı..

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah şöyle buyuruyor: Kim bir kadını isterse nişanda ve mihirde kolaylık vardır."[29]

Ukbe b. Amir'den rivayetle Rasulullah şöyle buyuruyor: "Nikâhın ha­yırlısı kolay olanıdır." [30]

Hatta bütün hayat işlerinin tamamında kolaylık ev kolaylaştırma esas­larıyla İslâm şeriatı....

Allahu Teala buyuruyor ki:

Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez." (Bakara, 185). Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki: "Dininizin hayırlısı, kolay olanıdır."[31]

Hz. Aişe diyor ki: "Rasulullah, iki iş arasında günah olmadığı sürece kolay olanı tercih etmiştir."[32]

Bu önsözü İslâm şeriatı'nın erken evliliği teşvik ettiğini gösteren şu âyeti kerime ile tamamlamanın uygun olacağını sanıyorum.

Allahu Teala buyuruyor ki:

"İçinizden bekarları, köle ve cariyelerinizden salih olanları evlendi­rin. Eğer yoksul iseler Allah lütfuyla onları zengin eder. Allah'ın mülkü ge­niştir. O (her şeyi) bilendir". (Nur, 32)

İşte İslâm şeriatı...

Müslüman bir genç erkeğin ve müslüman bir genç kızın toplumsal ve cinsi olgunluk derecelerine ulaşmalarından hemen sonra Allah'ın ve Rasu-lu'nün sünnetine uygun olarak helalinden salih birer eş edinmeleri gerekir. Bu fıtratın mantığı olup, bunun dışına çıkmak inhiraftır. Fıtrata uygun olarak İslâm toplumu, Allah'ın fıtratına karşı çıkma günahından kurtulur. Yine İslâm taplumu büyük toplumsal hastalıklardan kurtulduğu gibi Allah'ın şe­riatına karşı çıkma günahından da kurtulur. Bu sebeple İslâm toplumunun seri bir çaba ve bol bir gayret göstererek müslüman erkek ve kadınların erken evlenmesinisağlamak için bütün engelleri kaldırması gerekir. Böylece her­kes iffet ve temizliğe götüren güzelbir hayat yaşar...

Kadın ve erkeğin evlilikleri

Erkek namuslu, güvenilir, sevgi ve şefkatle dolu olup kadın onda huzur bulur.

Kadın sevgi ve şefkatla dolu, kuşatıcı bir vadi olup erkek onda huzur bulur.

Erkek, hanımı olmadan da mücadele içerisindedir. Ancak bu mücade­leyle beraber rahatsız eden bir kaygı ve ihanet etme ihtimali olan bir göz taşı­maktadır.

Kadın, salih kocasıyla birlikte verimli bir bahçedir.

Kocası olmayan kadın, su verilmeyen, kendi haline bıraküan bir çiçek­tir. Erkeğin büyüklüğü saliha kadınm refakatıyla ortaya çıkar. Böylece mes­leğinde başarılı olur, ülkesinin ilerlemesi ve ümmetinin uyanışı için çaba sarf eder...

Yine kadının büyüklüğü salih bir erkeğin refakatiyle ortaya çıkar. Böy­lece aydınlatan bir güneş, kanatlarını çırpan bir güvercin, koku yayan bir çi­çek ve huzur bulunan bir yuva olur..

Şair şöyle diyor:

Ne desem de kabul etsen ey gündüzün güneşi Evin annesi, çiçeği ve güvercini[33]

 

Evlenme Teklifi

 

Çeşitli Teklif Biçimleri:

 

BABALARIMIZ    BELİRLİ bir nişan biçimini biliyorlardı. Bu du erke­ğin kadının ailesine iletmesi şeklindeydi. Ancak bu sadece tek biçim olmayıp meşru yollardan sadece bir tanesidir:

1- Kadının ailesi yoluyla evlenme teklifi:

Urve (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe'yi Ebu Bekir'den istedi. Bunun üzerine Ebu Bekir: 'Ben senin kardeşinim' dedi. Rasulullah'da: 'Sen benim Allah'ın dininde ve kitabında kardeşimsin. O bana helaldir."[34]

Ömer (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah, Hafsa'yı benden istedi. Ben de onunla evlendirdim."[35]

2- Doğrudan kadına yapılan evlenme teklifi:

Bu Fıkıh kitaplarının ifadesiyle "İnsanın kendisine yapılan evlenme teklifi"

Ümmü Seleme diyor ki: "Rasulullah (s.a.v.) Hatıb b. Beltaa'yı, beni kendisine istemesi için bana gönderdi. Ben de bir kızımızın olduğunu ve ona düşkünlüğümü söyledim. Rasulullah: 'Kızına gelince, ona ihtiyaç duyma­malı için; onunda düşükünlüğünü gidermesi için Allah'a dua ederiz' buyur­du."[36]

Sebia binti Haris'den rivayetle: Sebia, Sad b. Hule'nin nikâhı altınday­dı.

Sa'd, Amir oğullarından olup Bedir'e katılanlardandı. Veda Haccında vefat ettiğinde Sebia hamileydi. Sebia kocasının ölümünden sonra çocuğun doğuruncaya kadar süslenmedi. Nifası sona erince evlenmek için süslendi. Bunun üzerine Ebu Senabil, onu istedi."[37]

Buhari'nin rivayetinde ise: "Ebu Senabil onunla evlenmek istedi. An­cak o onunla evlenmeyi kabul etmedi."[38]

Muvatta'nın rivayetinde ise: "Onu biri genç, biri de orta yaşlı iki adam istedi. O da gence meyletti."[39]

Enes (r.a.)'dan: "Ensar'dan Ebu Talha, Ümmü seleme ile evlenmek is­teyince, Ümmü Seleme şöyle dedi: 'Ey Ebu Talha! Vallahi senin gibi biri geri çevrilmez. Fakat sen kâfir bir erkek, ben ise müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helal değil. Eğer müslüman olursan senden mihir istemiyorum, mihrim bu olsun. Ebu Talha da bunu kabul edip müslüman oldu ve onunla evlendi."[40]

3- Genç kızın babası ya da bazı yakınları,

ahlâkı ve dinini sevdikleri kimselere onu teklif edebilirler

Buhari buna şu adı veriyor: "İnsanın kızını ya da kız kardeşini iyi kim­selere teklif etmesi."

Abdullah b. Ömer'den :

Ömer b. Hattab, kızı Hafsa, Hanis b. Huzafe es-Sehmi'den dul kaldı­ğında şöyle diyor: Osman b. Afvan'a gelerek Ona Hafsa'yı teklif ettim. O da bu meseleye bir bakayım, dedi. Üzerinde bir gün geçip de benimle karşılaş­tığında: Bana öyle geliyor ki onunla evlenemeyeceğim, dedi. Ebu Bekir'le karşılaştığında: İstersen Hafsa binti Ömer'le seni evlendireyim, dedim. Bu­nun üzerine sustu ve bana hiçbir şey söylemedi. Bir gün sonra Rasulullah, Hafsa'yı istedi. Bende onu Rasulullah'la evlendirdim.[41]

Ümmü Habibe binti Ebi süfyan'dan rivayetle: "Ümmü Habibe: 'Ey Al­lah'ın Rasulü! Kız kardeşim Binti Ebu Süfyan'la evlen,'dedi. Rasulullah'ta: 'Bunu istiyor musun?' dedi. O da:' Evet o senden uzak kalamaz. Kızkardeşi-min hayrında bana ortak olanı severim', dedi Rasulullah da:'O bana helal olmaz .. Bana kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi teklif etmeyin', buyurdu."[42]

Buhari'nin "insanın kızını iyi kimselere teklif etmesi" sözü bize Musa (a.s.)'a kızını teklif eden Medyen'de ki yaşh adamı hatırlatıyor. Allahu Teala diyor ki:

"Kızların babası Musa'ya dedi ki: Bana sekiz yıl hizmet etmen şartıy­la şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi onyıla ta­mamlarsan, artık o senin tarafındandır Ben sana zahmet vermek istemem İnşaallah beni iyilerden bulacaksın. (Musa) dedi. Bu seninle benim aramız­da (bir sözleşmedir. Demek hangi süreyi yerine getirsem, bana düşmanlık yook. Allah dediğimize vekildir." (Kasas; 27-28)

4- Adam toplumun büyüğünden kadını isteyebilir

Sehl b. Sad es-Sadi'nin rivayetine göre Rasulullah'a bir kadın geldi. As-habtan biri: 'Ey Allah'ın Rasulü, senin ihtiyacın yoksa onu benimle evlen­dir' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Git, onu beraberindeki Kur'an'la sana nikahladım' buyurdu.[43]

5- Toplumun büyüğü bazı arkadaşları için isteyebilir Fatıma binti Kays'dan:

"Dul kalınca Rasulullah'ın arkadaşlarından bir grubun yanında Abdur-rahman b. Avf beni istedi. Rasulullah da kölesi Üsame b. Zeyd'e istedi. Rasu­lullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Beni seven Üsame'yi de sevsin". Rasu­lullah bana durumu anlatınca: Benim işim senin elindedir, istediğin gibi nikâhla, dedim."[44]

Enes b. Malik anlatıyor: "Rasulullah Ensar'dan bir kadına babasından, Cüleybib'e istedi. Hatta kadının annesine de haber verilmesi istendi. Kadı­nın babası karısına giderek meseleyi haber verdi. Karısı da: 'Hayır! Vallahi olmaz. Onu falana, falana vermedik'. Enes diyor ki: 'Bu sözleri perdenin ar­kasında bir cariye dinliyordu'. Cariye söze katılarak: 'Rasulullah'ın isteğini geri mi çeviriyorsunuz! Rasulullah ona razı olmuş ise onunla evlendirin', dedi. Bunun üzerine kızın annesi ve babası: 'Sen doğru söylüyorsun', dediler. Sonra babası Rasulullah'a giderek: 'Senin bizim için razı olduğuna biz de razı oluruz', dedi. Rasulullah: 'Ben ona razı oluyorum1, dedi ve onunla evlendirdi... Medine ehli de ona yardım etti. Enes b. Malik diyor ki: 'Medine'de-ondan daha fazla nasipli bir dul kadın görmedim."[45]

Ufcbe b. Amir'den: "Rasulullah (s.a.v.), bir adama: 'Seni falan kadınla evlendirmeme razı olur musun?', dedi. O da: 'Evet razı olurum1, dedi. Rasu­lullah bu sefer kadına: 'Seni falan erkekle evlendirmeme razı olur musun?', dedi. O da: 'Evet razı olurum', dedi. Bunun üzerine bu ikisini birbiriyle evlendirdi."[46]

6- Kadının kendisini salih bir kişiye teklif etmesi:

Sabit el Bunani'den: "Enis'in yanındaydım. Onun yanında da kızı vardı. Enes dedi ki: 'Bir kadın, Rasulullah'a gelerek kendisini teklif etti: 'Ey Al­lah'ın Rasulü! Bana ihtiyacın var mı?1 Bir başka rivayette:[47] 'Ey Allah'ın Rasulü, kendimi sana hibe etmeye geldim', dedi. Bunun üzerine Enes'in kızı: 'Ne utanmaz bir kadınmış, yazıklar olsun1, dedi. Enes de: 'O senden daha ha­yırlı. Rasulullah'ı isteyerek kendisini teklif etti', dedi."[48]

Buhari bu hadisi "Kadının kendisini salih erkeğe teklif etmesi» babın­da naklediyor. Hafız İbn Hacer diyor ki: (Bu hadiste kadının kendisini salih bir erkeğe teklif etmesinin caiz olduğu çıkarılmıştır.)[49]

İbn Dakik diyor ki: "Hadiste, kadının hayır umduğu kimseye kendisini teklif edebileceğine dair delil vardır."[50]

Hafız İbn Hacer bu hadisin şerhinde evlenmeye teklifindeki bu tür yön­temle ilgili geniş açıklamalarda bulunuyor....[51]

Bu meyanda Cezayirli arkadaşlardan biri bir anı anlatmıştı: Moritan­ya'da arkadaşını ziyaret ederken kendisine bir kadın gelerek ona evlilik tek­lif etmiş. Kadın, kendisinin güzelliğini görünce hoşuna gitmiş ve şöyle de­miş: 'Ben seni harama mı çağırıyorum? Sadece Allah'ın ve Rasulü'nün sün­neti üzere evliliğe çağırıyorum', demiş. Bunun üzerine beraber kadıya gide­rek şahitlerin huzurunda nikâh akdi yapmışlar...

7- Iddet esnasında evlenme teklifi:

(Kocası ölen kimsenin iddeti, bain talakıyla boşanan kimsenin iddeti) Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur.(Çünkü) Allah, sizin onları anacağınızı bilmektir. Sakın (kapalı ev­lenme teklifi sırasında), iyi söz söylemeniz dışında, onlarla gizli (buluş-ma)ya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağ­lamaya kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. Ondan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, ceza vermekte aceleci değildir." (Bakara, 235)

Celaleyn tefsîrinde evlenme teklifinin anlamı hususunda şöyle deni­liyor: İnsanın şöyle demesi gibi: sen güzelsin, senin benzerin bulunur mu? Nice kimseler seni istiyor".

Fatıma binti Kays'tan rivayetle:

"Kocam beni boşayarak gönderdi. Elbisemi sıkıca giyerek Rasulullaha geldim. Rasulullah: 'Kaç talağın var?' diye sordu. Bende: 'Üç', dedim. Rasu­lullah: 'İddetin biterse bana haber ver', dedi."[52]

Nevevi diyor ki: "Bain talakıyla boşanmış birine evlenme teklif edilebi­leceğine dair bu hadiste delil var. Bu bize göre (yani Şafıilerde) de doğru­dur."[53]

Üsame'ye olan sevgisinden dolayı Hz. Peygamber'in Fatıma binti Kays'a evlenme teklif etmesinde şaşılacak bir şey yoktur. (Çünkü o ilk mu­hacir kadınlarından olup akıllı ve güzel biriydi).[54]

İbni Abbas: "Kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizde bir sakınca yoktur" âyetinin tefsîrinde şöyle diyor: Evlenmek isteyen şahıs der ki: 'Ben evlenmek istiyorum. Eğer arzularsa saliha bir kadın beni mutlu eder.[55]

Taberi, evlenme teklifinin keyfiyeti konusunda tefsîrinde çeşitli riva­yetler aktarır. İşte bunlardan bazıları:

İbn Abbas diyor ki: "Ben kendisine güzel sözle teklif edilen kadının durumunu hoş görüyorum".

Kassım b. Muhammed diyor ki: "Ben sana istekliyim. Ben sana hayra­nım. Ve buna benzer sözler..."

Mücahid diyor ki: "Sen çok güzelsin, seninle evlenmek isteyen çok kimse var, senin güzelliklerin oldukça fazla..."

Sündi diyor ki: "Yanına giderek selam vermesi, isterse hediye vermesi ve hiçbir şey konuşmaması..."

Sekine binti Hanzala anlatıyor:

"Ebu Cafer Muhammed b. Ali yanıma geldi, bende iddetliydim. Bana dedi ki: 'Ey Hanzala'nın kızı! Beni tanıdın mı? Ben Rasulullah'ın yakınların­dan biriyim1, dedi. Ben de: 'Ey Ebu Cafer! Allah seni affetsin, beni iddetim içerisinde mi istiyorsun?1 dedim. O da : 'Çok istiyorum, ancak sana Rasulul-lah'a olan yakınlığımı ve konumumu haber verdim1, dedi."

Ebu Bekir b. Arabi evlenme tekliif etmenin tefsirinde şöyle diyor: "Bu konuda seleften birçok şey rivayet olmuştur. Bunların tamamı bence iki kıs­ma ayrılır: Birincisi; kadına velisinin hatırlatması. 'Benden önce onu kimse istemedi1, demesi. İkincisi; Aracı olmaksızın kadına işaret edilmesi. Burada kendisini doğrudan kadına anlatması. Bununla ilgili yedi lafız vardır... Üçüncüsü: 'Kadına sen çok güzelsin. Benim kadına ihtiyacım var. Allah sana hayırlı nasipler versin', demesi."[56]

 

Görüşme Sırasında Bakmanın Şer'i Sınırları

 

Sehl b. Sa'd'dan rivayetle:

"Bir kadın Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Kendimi sana hi­be etmeye geldim', dedi. Rasulullah ona aşağıdan yukarıya iyice baktıktan sonra başını önüne eğdi."[57]

Buhari bu hadisi "Evlenmeden önce kadına bakma" babında naklet-miştir. Hafız İbn Hacer diyor ki: "Cumhura göre, evlenecek erkeğin evlene­ceği kıza bakmasında bir sakınca yoktur."

Yine cumhura göre yüz ve elin dışında kalan yerlere bakamaz. Evza-i diyor ki: 'Avret mahlli hariç diğer kalan kısma bakabildiği kadar bakabilir1, îbn Hazm diyor ki: 'Her tarafına bakabilir'. Bu konuda Ahmed'den üç rivayet

var. Birincisi: Cumhurun görüşü gibi. İkincisi: Genel olarak görünene yerle­re bakılabilir. Üçüncü olarak: Soyut olarak bakılır. Yine cumhur diyor ki: İsterse kadına izinsiz olarak da bakabilir. Malik'ten gelen rivayette ise izni şart koşuyor.[58]

Ebu Hureyre rivayet ediyor: "Rasulullah'ın yanındaydık. Adamın biri Hz. Peygambere gelerek Ensar'dan bir kadınla evleneceğini haber verdi. Hz. Peygamber de ona: 'O kadına baktın mı?' dedi. O da: 'Hayır', dedi. Hz. Pey­gamber: 'Git ve ona bak. Ensar'ın gözünde birşey vardır."[59]

Muğire b. Şu'be rivayet ediyor: "Bir kadınla evlenme isteğimi Hz. Pey­gambere söyledim. O da: 'Ona bak. Aranızda ülfetin devam etmesi için iyi­dir', buyurdu."[60]

Ebu Ahmed es-Sadi'nin rivayetine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Sizden biri bir kadınla evlenmek isterse ona bakmasında herhangi bir sakın­ca yoktur."[61]

Muhammed b. Seleme diyor ki: "Bir kadınla evlenmek istiyordum. Bu­nu kendisinden gizledim. Ta ki kendisine ait bir hurmanın altında ona bakın-caya kadar... Bana denildi ki: 'Sen Hz. Peygamber'in arkadaşlarından biri olarak böyle mi yapıyorsun?[62] Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Al­lah bir kimsenin kalbine bir kadınla evlenme isteğini atarsa ona bakmasında bir sakınca yoktur."[63]

İbn Cafer rivayet ediyor: "Ömer b. Hattab, kızını Ali'ye teklif etti. Kızın küçük olduğu hatırlatıldı. Ona dediler ki: 'Geri çevirebilirsin. Fakat seni ona gönderelim de bir bakarsın', dediler. Ali de ona baktı ve beğendi."[64]

İbnu'l-Cevzi" Seydu'l Hatır" adlı kitabında diyor ki: "Kim kadınla ko-nuşabilirse ona dikkatlice baksın -şüphesiz güzellik ağız ve gözdedir-.[65]

Mülahaza:

Burada birşeye dikkat çekmek istiyorum. Kadının evlenmeye ön hazır-lıklı olması için zahiri zinetle süslenmesinde bir sakınca yoktur. Hatta şeriat zorluğun kaldırılmasıyla ilgili daha fazla şeyler kaydediyor: Genel olarak kadının zahiri zineti güzeldir...

Daha önceki bölümde Rasulullah (s.a.v.)'ın şu sözü geçmişti: "Andol-sun ki eğer Usame cariye olasaydı evlendirinceye kadar onu süsler zinetler-dim."

Yine sebia binti'I-Haris'in hadisi geçmişti.. Nifası son bulunca evlen­mek için süslendi.36b (Ahmed'in rivayetinde ise: Sürme çekip, boya sürüp hazırlık yapmıştır.)

Zahiri zinet -dördüncü kitabın sekizinci bölümündeki araştırmada geçmişti- elbise zinetine ek olarak yüzük sürme ve boya gibi el ve yüz zinetidir. [66]

 

Teklif  Döneminin Önemi:

 

Teklif, evliliğin başlangıcıdır. Söz dönemi ise güzel bir hazırlık döne­midir. Bu dönemde eşler arasında uyum ve ahenkliliğin sağlanması temenni edilir. Her bir eş için kendi arkadaşını seçme özgürlüğü ilkesi belirlenince, bu seçimin delile dayanması gerekir. Bu delil sayesinde eşler arasında bir­birleriyle olan münasebet bilgisi oluşur. Şayet hayat şartları tekliften önce bu bilginin oluşmasına olanak tanımazsa aşağıdaki merhaleleri izlemek mümkündür:

Birinci merhale: Kızın haberi olmadan görme işini gerçekleştirmek uygundur.

Bu erkeğin söz yaparak ondan vazgeçip kızın duygularını yaralamasın­dan daha iyidir. Bu konuda Şafii mezhebinin en tanınmış alimlerinden İmam Nevevi diyor ki: Mezheplerimiz; Maliki, Hanbeli ve cumhur bu bakışı (evlenecek erkeğin bakışı kasdediliyor) kadının izin vermesi şartına bağla­mıyorlar. Hatta kadının haberi olmadan ve duyurulmadan gerçekleşmesini söylüyorlar... Nitekim Hz. Peygamber bu hususta mutlak anlamda izin ver­miş olup kızdan izin isteme şartını koşmamıştır, çünkü kız genellikle uta­nır. Zira bu hususta aklın çelinmesi sözkonusudur. Belkide erkek kadını gö­rüp hoşuna gitmeyerek onu bırakabilir. Böylece kız kırılır ve eziyet duyabi­lir.. Bu nedenle ashabımız diyor ki: Evlenme teklifinden önce bakması müs-tehaptır. Taki kızı beğenmeyip bıraksa söz sonrasının aksine eziyet olmaz.[67]

Ailesine gelince, görme işi onların bilgisi olmaksızın gerçekleşmiyorsa bilmelerinde bir sakınca yoktur.

İkinci aşama: Adam teklif yapmaya tam karar verdikten sonra kızın ailesine bildirir, ailede durumu kıza açıklar. -Özellikle günümüzde fikri eğilimlerin çeşitlilik göstermesinden dolayı- tanışmanın fiziki görüntüden ziyade genel olarak şahsi tanışmaya ulaşması daha uygundur. Bu sebeple er­kekle beraber bazı yakınları kızı görmek için gelirler, kız da erkeği yakından görür, her ikisi de birbirinin genel özelliklerini tanır ve bu görüşmenin neticesinde kabul ya da red ettiği tesbit edilir... Bu konuda çabuk davranıp erkek ya da kız tarafındaki bağlantısı bulunan insanlarla şahsi bilgiler hemen ulaştırılmalıdır.

Velilerin, kız ve erkeğin birbirlerini görmelerini, beraberce konuşma­ların, kişisel tanışmalarını kolaşlaştırmaları gerekir. Çünkü -genel anlamda dünya işlerinde- kolaylık vardır. Rasulullah şöyle buyuruyor: "Kadını iste­yen kimseye mihirde kolaylık vardır. "[68]

Sözden önce istihare: Allah kadın ve erkeğe nişan için göğüslerini açtığı zaman her ikisinin de söz yapılmadan önce tevfık ve kolaylık isteyerek Allah'tan istihare etmeleri güzel olur...

Cabir (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah bize Kur'an'dan sûreler öğrettiği gibi işlerimizde istihareyi öğreterek şöyle buyuruyordu: 'Sizden bir önemli bir iş yapmak isterse farzın dışında iki rekat namaz kılsın ve şu duayı okusun: "Allahumme inni estehiruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve es'eluke min fadlike'l a'zim...[69]

Hadiste de görüldüğü gibi istiharede maksat, kulun Allah'a tevekkül etmesi, en iyisini seçmesi için işleri yüce Allah'a havale etmesidir..Fakat tevekkül ve havale etme ancak insanın en iyiyi yakalamak için gerekli çaba­yı sarfetmesinden sonra doğru olabilir. İnsan kendi gücü oranında bir işi elde etmeye karar verir sonra da alim ve kadir olan Allah'a sığınarak verdiği kararın hayır ise gerçekleşmesini, şer ise uzaklaşmasını ister. Kulun istihare­den sonra rüyada görmeyi ya da kalbin genişlemesini beklemeden işine de­vam etmesi gerekir. Çünkü bu hadiste varid olmamıştır. İnsanın kalb hisleri ve duyguları anbe an değişmesi gözönünde bulundurulursa bu kişiyi kuşku­ya götürebilir. Bir de istihare yapılan meselenin olumlu ya da olumsuz olma durumu düşünüldüğünde, biiraz daha önem arzedebilir.. Evleneceği şahsıgörmeyle ilgili iki soruya şimdi cevap:

Birinci soru: Hadiste varid olmaması hasebiyle kızın evleneceği erke­ği görmesi hakkında... Buna şöyle cevap veriyoruz: Muğire'nin hadiisine baktığımız zaman Rasulullah (s.a.v.)'in şu hikmeti zikrettiğini görüyoruz: "Aranızda devamlılığın olması için bu daha iyidir." İşte bu hikmetin aynısı kadının evleneceği erkeğe baktığı ve hayat ortağına kalbi mutmain olduğu zaman en güzel bir şekilde gerçekleşir.

Yine Rasulullah (s.a.v.)in şu sözü: "Erkek nikahlamak arzusuyla kadı­na bakabiliyorsa bunu yapsın". Erkek için durum böyle olunca kadının evle­neceği erkeğe bakmasıyla sının aşmış ya da hakkı olmayan bir şeyi istemiş olur mu hiç? "el-Mühezzeb" adlı eserin sahibi Ebu İshak Şirazi şöyle diyor: "Kadın bir erkekle evlenmek isterse ona bakması caizdir. Zira erkeğin ka­dında hoşuna gittiği şeyler kadınında erkekte hoşuna gittiği şeyler olabi­lir.[70]

ikinci soru: Hadis-i şerifte geçmemesi hasebiyle genel kişisel özellik­leri taanımak ve karşılıklı görüş alış-verişinde bulunmak için oturum düzen­leme hakkında... Bir kez daha okuyucuyu Rasulullah'ın şu sözüne götürmek istiyoruz: "Erkek nikahlanmak arzusuyla kadına bakabiliyorsa bunu yap­sın." Evlenmek isteyen kadın ve erkeğin birbirlerinin genel özelliklerini ta­nımalarına engel olarak dış görünüşe bakmalarıyla yetinebilir miyiz? İbn Cevzi'nin sözü önceden geçmişti: "Erkek evleneceği kızla konuşabilirse buna dikkat etsin...."[71]

 

Teklif Süresinin Âdabı:

 

Bir kimse kardeşinin teklifi üzerine teklif yapmasın:

Nafi İbn Ömer (r.a.) dan: "Rasulullah (s.a.v.) birinin yaptığı satış üzeri­ne satış yapmayı ve birinin yaptığı teklif üzerine teklif yapmayı yasakladı. Ancak teklifi yapan teklifinden vazgeçer ya da izin verirse durum farklı."[72]

Nişanlıya yabancı biriymiş gibi davranma:

Nişan, akit olmayıp evliliğe bir ön hazırlıktır. Bu sebeple nişanlı erkek için ancak yabancı erkeğe helal olan şeyler helaldir. Yabancı erkekle görüş­menin adabı; yüz ve eller hariç bütün bedeni kapatacak şekilde elbise giyme ve onunla halvet halinde kalmama şeklindedir.

Görüşme ve hediyeleşmenin mendup oluşu:

Nişanlıların kızın mahremlerinin hazır olmasıyla birlikte görüşmesi daha fazla tanışmayı ve daha fazla görüş açılarının yaklaşmasını kolaylaştı­rır. Meeşreplerin ve kültürlerin birbirine karıştığı günümüzde bunun daha da bir önemi vardır. Hediyeleşmeye gelince Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyor: "Hediyeleşin, sevişin."[73] Erkeğin nişanlısına hediye vermesi, aralarında sevgi tohumunun atılmasına neden olur.

Eşler arasında denkliği gözetme teklifin tamamlanmasının şartıdır:

Hz. Aişe rivayet ediyor: "Ebu Huzeyfe, Salimi çocuk edinerek kardeşi Hint binti velid b. Utbe b. Rebia'nın kızıyla evlendirdi."[74]Nesai'nin rivaye­tinde ise: "Hind binti Velid b. Utbe ilk muhacir kadınlarındandı. O, gün Ku-reyşin en güzel dul kadınlarından biriydi..."[75]

Hz. Aişe rivayet ediyor: "Rasulullah şöyle buyurmuştur:[76] "Kadın dört şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini... Sen dindar olanı seç1..."[77]

Sehl (r.a.)'dan: "Rasulullah'a bir adam uğradı. Rasuîullah: 'Bunun hak­kında ne diyorsunz?" dedi. Orda bulunanlar: 'Münasip biri; teklif etse evleni­lir, aracı istese aracı olunur, söz söylese dinlenir1, dediler. Rasulullah bunun üzerine sustu. Sonra Rasuîullah'a yoksul mülümanlardan biri uğradı. Rasu­lullah 'bunun hakkında ne diyorsunuz' dedi. Orada bulunanlar da 'münasip biridir teklif etse evlenilmez, aracı istese aracı olunmaz, söz söylese dinlen­mez1, dediler. Bunun üzerine Rasulullah: 'Yeryüzünü dolduranlardan bu da­ha hayırlıdır1 buyurdu."[78]

Buhari, bu dört hadisi "din yönünden denklik" babında naklediyor. Ha­fız İbn Hacer diyor ki: 'Denklik meselesinin dine ait olduğu kesinleşmiştir. İbni Ömer, İbni Mes'ud, tabiinden Muhammed b. Şirin ve Ömer b. Abdula-ziz'den böyle rivayet olunmuştur. Cumhur denkliği nesep yönünde almiştır... Denkliğin nesep yönünde olduğuna dair hiçbir hadis yoktur'. Bezzar'ın Muaz'dan merfu olarak naklettiği: 'Araplar, bazıları bazılarıyla denktir. Kö­leler, bazıları bazılarıyla denktir' hadisine gelince senedi zayıftır."[79]

Yine İbn Hacer diyor ki: "(Mikdad b.Esved'in nikâhı altındaydı). Mik-dad Amr el Kendi'nin oğluydu. Esved b. Abd Yağus Zühri onu çocuk edin­mediğinden dolayı ona nisbet edilmiştir. Eğer denklik, nesep yönüyle kabul edilseydi Mikdad'ın o kızla evlenmesi doğru olmazdı. Çünkü o nesep yönün­den üstündü. (Buna şunu ekliyorum: Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim'in Ve-lid'in kızı Hintle evlenmesi caiz olunca) denkliği nesep itibariyle alanlar, şöyle cevap veriyorlar: Çünkü buna kız ve velisi razı olmuştur. Dolayısıyla onların denklikteki hakları sakıt olmuştur. Denklik nesep itibariyle bir esas kabul edilirse bu doğru bir cevaptır."[80]

Malı ve Nesebi için sözüne gelince... Buradan şu mana çıkarılır: Saygın bir nesebe ait olan kimsenin dini neseple çelişmeyen bir soylu kimseyle ev­lenmesi müstehaptır... Ancak din, Ön planda tutulmalıdır.(Güzelliği için sö­züne gelince) Buradan güzel kadınla evlenmenin mubah olduğu çıkarılır. Ancak güzel olan kadın din yönüyle çelişki arzetmeyecektir. (Dindar olanı seç sözüne gelince) Din ve mürüvvet sahibi olan, herşeyden önce dini ön planda tutanla evlen anlamına gelir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Kadınlarla güzelliği için evlenmeyiniz. Umulurki güzellikleri kaybolabi­lir. Onlarla malları için evlenmeyiniz. Umulur ki malları aşın davrranmala-rma sebep olabilir. Fakat onlardan dindar olanla evlenin. Dindar bir cariye daha iyidir"...Kurtubi diyor ki: "Hadiste geçen bu dört haslet için kadınla ev­lenme arzulanır. Bu, pratikte yaşanan ve gerçekte var olan bir durumdur. Ha-* dişin zahirinde bütün bunların kasdettiği açıktır. Ne var ki dinin kasdedilme-si önceliklidir. Burada hiç kimse bu hadiste denklik için dört şeyin alınacağı­nı, yani bu dört haslete indirgeneceğini sanmasın. Bunu her ne kadar denkli­ğin ne olduğu hususunda ihtilaf e tselerde, hiç kimse söylememiştir[81]

Urve (r.a.) Hz. Aişe'ye: "Yetimlere adil davranma hususunda korkarsa-nız' âyeti sorulduğunda, şöyle cevap verdi: 'Ey kız kardeşimin oğlu! Bu ye­tim velisinin evinde olur. Güzelliği ve malından ötürü arzulanıp mihiri azalt­mak istenir. Bu durumda mihrinin tamamlanmasında adil davranıhncaya kadar nikâhlanmalan engellenir."[82]

Buhari bu hadisi "Malda denklik, fakir ve zenginlerin evliliği" babında nakîetmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki: Evlilikte denkliği şart koşanların ya­nında maldaki denklik meselesi ihtilaflıdır. Şafii mezhebinin meşhurlarına göre denklik gerekmez. "İfsah" sahibinin Şafiiden rivayetine şöyle diyor: Denklik; din, mal ve neseptedir. Ebu Tib Samiri ve bir grup cemaata göre malda denklik kesinlikle gerekli...

Maverdi ise şehirde oturanlarda gerekli olduğunu, şehir dışında oturan­ların ise mala değil de nesebe önem verdiklerini belirtmiştir...[83]

Denklik konusunda alimlerin görüşlerini açıkladıktan sonra, özet ola­rak diyoruz ki: İslâm, birinci derecede denkliğin din ve ahlâki yönde olması­nı kabul eder. Özellikle Rasulullah şöyle diyor: "Meniniz için seçiniz. Denk­leri e ilendiriniz ve onlarla evleniniz."[84] Yine diyor ki: Size ahlâkını ve dini­ni beğendiğiniz birisi dünürcü gelirse onu evlendiriniz. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesadı yayarsınız"[85]

Din ve ahlâki yönden denkliğe ek olarak çağımızda önemli olan diğer durumlar da vardır: Yaş, kültürel ve sosyal seviye gibi... Bunları gözetmek eşler arasında anlayış ve uyumun sağlanmasına yardımcı olur. Zira bunlar şer'an muteber sayılan maslahatlardır. Fakat her halükârda dini ve ahlâki fazilet kendisini gösterir. Bunun yanında yaş ya da kültürel, sosyal seviye büyük ölçüde zayıf kalır ve aralarındaki büyük fark görülür.

Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'yle evlenmesine ve evliliğin onbeş sene yaş farklılığı olmasına rağmen, başarılı olmasına gelince bunun sebebi bir yönden Rasulullah'ın üstün ahlâkı diğer bir yönden ise Hz. Hatice 'nin sahip olduğu akıl, mürüvvet ve fazilet olgunluğuydu. Aynı şekilde Hz. Peygam­ber'in aralarında kırk ya da daha fazla yaş farkı olmasına rağmen Hz. Ai-şe'yle olan evliliğinin sebebi de Allah'ın Rasulü'nün boyandığı yüce ahlâktı..

Bütün erkekler Rasulullah değil, bütün kadınlar da Hatice ve Aişe de­ğildir. Bu, bu gibi durumları tesbit etmeden önce bizi daha fazla araştırma ve incelemeye çağırıyor. Şunu bilmeliyiz ki; Büyük yada küçük yaşlılarla ev­lenmek bir kaide değildir. Bu Rasulullah içinde aynıdır. Rasulullah'ın ha­nımlarının büyük bir bölümü yirminin üzerinde, bazılarıda otuzun üzerin­deydi. Düşünelim. Ebu Bekir ve Ömer'in kabul etmediği Hatice'yi Rasulul­lah nasıl kabul etti.

Beride rivayet ediyor: "Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) Fatıma'ya dünürcii gittiler. Rasulullah: 'Onun yaşı küçük' dedi. Bunun üzerine Ali istedi ve onunla evlendi".[86]

Sundi hadisin şerhinde diyor ki: Hadiste geçen "fe hatebe ha" "fe"den de anlaşıldığı gibi "Hemen, akabinde, mühlet vermeden evlenmek istedi, demektir. Bilindiği gibi Fatıma'nın küçüklüğü ona bakıldığında hemen his­sediliyordu. Şunun da bilinmesi gerekir ki:[87] Ülfete yakın olması için yaş uy­gunluğu yada yakınlığını gözetmek gerekir.. Bu durum Hz. Aişe'nin evlili­ğinde olduğu gibi terkedilebilir de." [88]

 

Evlenme Teklifinden Önce Sevme / Aşık Olmanın Hükmü

 

Allah'ın insanları yarattığı fıtratta erkeğin kadına meyli, onunla sohbet etme arzusu ve huzur bulması vardır. Aynı şekilde kadının erkeğe meyli, onunla beraber sohbet etme arzusu ve onu kendisine dayanak edinme duy­gusu vardır. Allah bütün bunları gerçekleştirmek için doğru bir yol koymuş­tur. Bu da evliliktir. Erkeğin kadına teklif yapması ki bu genelde böyle olur, evliliğin başlangıcıdır. Her iki durum da meşrudur. Bu istek kadının daha önce haberi olmaksızın temiz bir ailenin evlendirme üzerine salt bir arzusu da olabilir beğenilen ve takdir edilen bir netice de olabilir. Bazen -çok nadir-kalbi meyil nefsî bir heva olabilir. Sadece Allah insanların akıllarında ne dolaştığını ve kalblerinde ne geçtiğini bilir. Hertür seviyedeki bu meşru isteklerin dayandığı delili vardır.

a) Kur'an-ı Kerim'de; Allahu Teala diyor ki:

"Böyle (iddetin bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. (Çünkü) Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Sakın (kapalı teklifi sırasında), iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli (buluşmaya) sözleşmeyin ve farz bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamaya kalk­mayın ve bilin ki, Allah içlinizden geçeni bilir. Ondan sakının ve yine bilinki, Allah bağışlayandır, halimdir," (Bakara, 235).

âyet-i kerime, her düzeydeki isteği içerecek bir şekilde gelmiştir. Bu âyetin te'viliyle ilgili Taberi tefsirinde şu görüşler yer almıştır;

Suddi diyor ki: "Dilerse yanına gidip selam verebilir, hediye yapabilir ve hiçbir şey konuşmaz."

Kasım b. Mukammed diyor ki: "Ben sana istekliyim, ben senin üzeri­ne düşkünüm, sen benim hoşuma gidiyorsun."

İbn Abbas diyor ki: "Ben kadını işinden dolayı seviyorum."

Malik diyor ki: "Ben senden hoşlanıyorum, seni seviyorum, şeklinde olabilir."

b) Sünneti Mutahharadan:

Evlilikte herhangi bir saliha kadına rpğbet:

Enes b. Malik anlatıyor: "Rasulullah Ensar'dan bir kadını babasından Cüleybib'e istedi. Hatta kadının annesine de haber verilmesi istendi. Kadı­nın babası karısına giderek meseleyi haber verdi. Karısı da: Hayır! Vallahi olmaz. Onu falana falana vermedik. Enes diyor ki: 'Bu sözleri perdenin arka­sından bir cariye dinliyordu1. Cariye söze katılarak: 'Rasulullah'ın isteğini geri mi çeviriyorsunuz. Rasulullah ona razı olmuş ise onunla evlendirin', de­di. Bunun üzerine kızın anne ve babası; 'Sen doğru söylüyorsun1, dediler. Sonra babası Rasulullah'a giderek: 'Senin bizim için razı olduğuna biz de ra­zı oluruz', dedi. Rasulullah: 'Ben ona razı oluyorum', dedi ve onunla evlen­dirdi. Medine ehli de ona yardım etti. Enes b. Malik diyor ki: 'Medine'de on­dan daha fazla nasipli bir dul görmedim."[89]

Kadının hoşa gitmesi:

Enes b. Malik anlatıyor: "Rasulullah, Hayber savaşını yaptı... Bize zor­luk isabet etti.. Esir kadınlar bir araya toplatıldı. Bir adam Rasulullaha gele­rek: Ey Allah'ın Nebisi! Bana Kureyz ve Narin efendiisi olan Safiyye binti Hay verildi. O ancak sana uygun olur, dedi. (Bir başka rivayette [90]: Rasulul­lah'a Safiyye binti Hayy'ın güzelliği anlatıldı. Rasulullah'ta onu bana çağı­rın, dedi. O da gelince Hz. Peygamber ona baktı ve kendisine teklif eden ada­ma dedi ki: 'Esir kadınlardan bir başka cariyeyi al'. Enes diyor ki: 'Rasulullah onu azad ederek, onunla evlendi."[91]

Görülüyor ki Safiyye güzel görünümüyle birlikte asaletli birisiydi. Bundan dolayı sahabe "ancak sana uygun olur" demişti.

Kalbin meyli ve kadına olan sevgi:

İbn Abbas anlatıyor: "Bir adam Rasulullah'a gelerek şöyle dedi: 'Yanı­mızda yetim bir kız var. Buna birisi varlıklı, birisi de yoksul iki dünürcü gel­di. Kız, yoksulu istiyor; biz ise varlıklıyız. Bunun üzerine Rasulullah: 'Bir­birini seven iki kimse için nikâhtan başkası düşünülemez', buyurdu.[92]

Evlilikte salih bir erkeği isteme:

Sad b. Halid naklediyor: 'Ümmü Hakim binti Kariz Abdurrahman b. Avf a dedi ki: 'Beni birkaç kişi istedi. Sen hangisiini dilersen onunla evlen­dir.' Oda: 'Beni kabul eder misin?' Ümmü Hakim'de: 'Evet', dedi. O da: 'Se­ninle evlendik', dedi.

Belirli bir adamdan hoşlanma:

Daha önce Sebia Eşleminin hadisinde evlenmek için nasıl süslendiğini biri genç ve biri orta yaşlı olmak üzere iki aadamın onu istediğini ve onunla genci tercih ettiğini görmüştük.

Kalbin meyli ve belirli birini sevme:

Burada daha önce aktardığımız "Birbirini sevenler için evlilikten başka bir şey düşünülemez" hadisi aktarılır. Çünkü kadının yoksul bir adamı iste­diğini ifade ediyordu.

Hafız İbn Hacer, Vahibe hadisinin şerhinde (daha önce geçmişti) bu anlamda şöyle diiyor: "...Kim kendisinden daha yüksek birisiyle evlenmek isterse utanılacak hiçbir şey yoktur... Özellikle sahih bir gaye ve salih bir amaç olduğu sürece...[93]

Tekliften önce sevginin meşruluğu ile ilgili kaideler:

İbni Abbas'tan: "Hz.Peygamber seriye gönderdi ve ganimetle döndü­ler. Aralarından bir adam dedi ki: 'Ben onlardan değilim. Onlardan kadına aşıktım böylece onlara katıldım. Bırakın beni ona bakayım Sonra da bana dilediğinizi yapın', dedi. Hemen kafasını vurdular. Daha sonra aşık olduğu kadın geldi ve üzerine düşerek birkaç nefes aldıktan sonra düşüp öldü. Rasu­lullah'a gelip olayı haber verdiklerinde:' İçinizde hiç mi bir merhametli adam yoktu?1 dedi."[94]

Hadis, sevgi duygusundan dolayı -fesada götürmediği sürece- bir sa­kınca olmadığını ifade ediyor. İki aşığın haberini Rasulullah'a haber vermek için sahabelerin merakına bakın. Yine Rasulullah'ın hikâyeyi tam bir şekil­de dinlemesine, bu iki aşık için acıma duygusunu ortaya koymasına ve saha­belerin yaptıklarını "İçinizde merhametli bir adam yok muydu?" şeklinde kınamasına bakın.

Erkeğin kadını sevmesi, kadının da erkeği sevmesi Allah'ın insanı ya­rattığı fıtrattan kaynaklanan insanî bir duygudur. Bu aklî ve bedenî olgunluk derecesine ulaştıktan sonra diğer cinse bir meyildir. Bu meyi ve bunu takip eden sevgi asıl itibariyle pis bir durum değildir. Ancak pislik ve temizlik bu meyilin çıkış çerçevesiyle ilgilidir. Helal olan temiz çerçeve vardır. Yani sevgi, gayesinin güzel olmasıyla güzel bir duygudur. Sevginin gayesi evlilik ise yani birinin diğerini yol arkadaşı, hayat ortağı edinmek ise bu gayelerin en güzelidir..

Sevgi, kadın ve erkek arasında insanî bir duygu olunca ülfet, uyum, an­layış, muhabbet anlamlarının tamamını taşır. Bu hayatın genel akışı içerisin­de görülen üzüntüde, darlıkta ve bollukta karşılıklı dayanışmaya hazır olma anlamını da taşır. Böyle bir sevgi iki akıllı insan arasında ancak derin bir bağdan ve uzun bir deneyimden sonra mümkündür. Yine her iki tarafın arka­daşını tanıması, sevgiyi oluşturan ve geliştiren unsurları bilmesi ile müm­kündür. Yoksa sadece bir anlık beğeni aldıtıcı bir görüntü ya da arizi bir du­rumun neticesi olmaktan başka birşey değildir. Kadınla erkek arasında ger­çek sevgi olunca durumun böyle olmayacağı kanaatindeyiz. Yapılan bir gö­rüşme sevginin zirvesi olmayıp sadece sevgi yolunun bir başlangıcı olabilir. Yani başlangıç adımı. Bu adımlar birbirini takip ettikçe, ilerleyerek zirveye ulaşabilir ya da gerileyerek tamamen son bulabilir.

Allah güzeldir, güzel olanı sever.. Fakat güzelliklie beraber diğer fazi­letlerinde olması gerekir. Şaahsın güzelliği ahlâkı ve faziletiyledir. Yani Al­lah güzellikle beraber hakkı, hakla beraber hayrı sever. Bu sebeple din güzeli sevmeyi kötülemez. Aksine onun için güzelliğin tamamını ister. Onu koru­mak, kuşatmak, gözetmek ister. Ona karşı yapılan saldırılara ve aşırılıklara karşı onu korumak ister. Böylece evlilik bağlarını iyice sağlamlaştırır. Dün­ya sıkıntılarının baskısı altında yıpranmaması için onu kuşatır. Tohumlanıl filizlenmesi ve uzaması için onu korur.

Din, sevgiyi övmüştür; onu eleştirmemiştir. Güzellikle beraber olması için hak ve hayır yolunda onunla devam etmiştir. Değerli olan insan hayatı sadece güzellik değildir. Aynı zamanda güzellikle birlikte hak ve hayrı ger­çekleştirmektir. Bu da dinin insanî duygulan bastırmak için gelmediği aksi­ne, o duygulan terbiye etmek ve hayır yönüne yönlendirmek için geldiği anlamına gelir. Bu durumda o duygular inşam ve etrafını mutlu eder, kendi­sini ve etrafını sıkıntıya sokmaz.

"Gafur ve halim" olan rabbimizin insanî duyguların bir başka cinse olan eğilimini ve onunla ilişkisini ne kadar gözettiğine bir bakınız. Gafur ve halim olan rabbimiz, insanîi duyguların diğer cinse karşı harekete geçmesi için alanı genişletiyor... Hatta zorluk döneminde, yani iddet döneminde.. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Böyle (iddetini bekleyen) kadınla­ra evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur." Gerçekte bu dönem eşin yakında Öölmesinden dolayı zorluk dönemidir. Bu zorluğa rağmen kanun koyucu kadın ve erkeklerden yaşayanların duygularını zorlamasa da ölünün hakkı­nı gözetecek ve yaşayanın hakkını zayi etmeyecek şekilde belirli kurallar koymuştur. Allahu Teala'mn şu âyetini düşünün: "Allah, sizin onlan anaca­ğınızı bilmektedir" Burada âyet taraflar arasındaki gizli duyguları tesbit ediyor. Yine Allahu Teala'nm şu âyetini düşünün: "Sakın onlarla gizli bir sözleşme yapmayın" Burada da sapık davranışlar yasaklanıyor.

Evliliğin, tanışma, teklif, akit ve zifaf olmak üzere aşamaları vardır. Ev­liliğin bu aşamalan -uzayabilir, kısa süreli olabilir- sevgi duygulanm körel­tebilir mi? Güzel tatlı sözü bozabilir mi? Her ne kadar -nikâh akdinden ön­ce- mükemmel sevgi duygulan olsa da haram olan dokunmadan ve haram olan halvetten uuzak durulur. Bu sevgi yanan bir duygu, coşkulu bir sevinç ve büyük bir umut olur.

Evlilik üzere kararlı olununca seven ve sevilenin uygun bir ölçüde ol­gun olmamalan gerekir. Adaylardan her biri hayat ortağını güzel seçmelidir. Yine gerçekleşecek bir biçimde olmalıdır. Bu da genelde zamanın uzaması-lyla görülen aksaklıklardan kaçınmak için... Mesela, taraflardan birinin duy-gulannda muhtemel bir soğukluğun olması, olağanüstü şartların baskısı al­tında evlilik planını ilga etme zorunluluğu, evlilikten önce mubah olmayan davranışlara girişme... Birbirlerine helal olmayan yaklaşımlarda bulunma gibi....

Teklif ve zifaf arasındaki zaman uzaması genel bir vakıa olmuştur.

Özellikle de mesken sorununun zorlaştığı bazı çağdaş toplumlarda bu daha fazla görülmeye başlamıştır. Birçok genç uzun yıllar mesleki çalışmalardan sonra müstakil bir ev oluşturmada bir hayli zorlanıyor. Aynı zamanda kan ve kocaya ek olarak ailelerinin şartlarıda yardıma müsade etmiyor. Durum böyle olunca biz her genç erkeğin ve kızın hayat zaruretlerinden biri olan bu zorlu vakıanın çözümü için bir Öneri sunuyoruz. İlim erbabınca tartışılması­nı temenni ediiyoruz;

Öneri Özetle şöyle: Müstakil bir ev sağlanamayıp ailesiyle birlikte kal­ma imkânı da yoksa her ikiside kendi evlerinde kalarak zifaf yapılabilir. Me-sela,hafta sonunda ikisinden birinin evinde yada yakınlarında veyahutta ekonomilerine uygun bir otelde tatil yapabilirler.

Bu Öneriyle ilgili bazı kuralları şöyle sıralamamız mümkün:

1- Kocanın mesleki çalışmada bulunması, az da olsa gelir getirmesi... Yani işsiz olmaması ...Benzeri bir geliri kadındda getirebiliyorsa ne güzel...

2- Her iki çiftin de çocuk yapmayı ertelemesi...Ancak erkeğin ya da kadının aileleri çocuğaa bakabiliyorsa bu başka.

Son olarak evlenme teklifinden önce sevmenin meşruluğunu ispatla­makla beraber deneyimlerin ortaya koyduğu şeyleri tesbit etmemiş gerekir.

Fıtri cinsel eğitim -ve onu takip eden bedeni güzellik, güzel görünümün hoşa gitmesi- büyük kuşatıcı sevginin dinamiklerinden biridir. Ancak bunu başka dinamiklerinde desteklemesi gerekir; güzel ahlâk, iyi bir aile, hoş bir meslekle birlikte uygun sosyal ve kültürel seviye gibi... Fakat bunların evginin dinamiklerinden biri olmasıyla, hoşa gitmenin, sevgi duygusunun temel unsuru oluşu ve ondan başka bir şeyin olmaması arasında büyük fark vardır. Şöyle dediğimizde mutmain oluruz; Bu büyük bir sevgi değildir. Aksine azgın cinsi bir özlem olup hızla sona erer.

Evlilikten önce olan her coşkulu sevgi evlilikten sonra devam etmez. Çünkü o coşkulu sevgiyi koruyacak, geliştirecek gıdalar bulunmaz. Zorluk­lara karşıdayanışma ve karşılıklı hoşgörü sağlayacak gıdalar. Neticede sev­ginin durgunluğunu evliliğin başansızlığı ve ayrılma izler.

Her evlilik duygu bağlarının tam gelişmesiyle oluşmayabilir. Çoğu za­man karşılıklı hoşgörü, iyi ilişki, güzel ahlâk ve vefa sayesinde duygu bağla-n güçlenir. Bazen bu duygu sakin bazen de coşkun olup hayatın sonuna ka­dar eşler arasında devam eder.

Evlilik bağının sevgiyi azalttığını söyleyen kimseler iftira ediyorlar, sevgi boş bir oyalanma olmayıp üstün bir duygudur. Bunu evlilik bağı daha da güçlendirir. İyi ilişki daha da yüceltir. Değerli okuyucu, Peygamber dö­neminde eşler arasındaki büyük sevgiyi görteren bir çok nass görecektir (Altıncı bölüme bakınız).[95]

Yine çocukların olması sevgiyi azaltır diyenler iftira ediyorlar. Çocuk­lar sevgi ağacını besleyen su gibidirler. Aynı zamanda onlar sevginin çiçeği ve meyvesidirler. Rasulullah'ın Hz. Hatice'ye olan sevgisini açıklarken şöy­le diyor: "O tek bir kadındı. Benim ondan çocuklarım var." [96]

 

MİHİR BEDELİ

 

Mihirsiz Nikah, Caiz Midir?

 

MİHİR, EVLİLİK sözleşmesi esnasında erkeğin sunduğu bir tür hedi­ye ya da hibedir... Bu hediye yeni hayatın başlangıcında sevgi tohumu eken kimsenin gücüne bağlıdır. Güç ve kudret sınırları içerisinde olduğu sürece az ya da çok olmasında bir sakınca yoktur. Hediye sembolik bir du­rum olup değeri maddi olarak ölçülmez. Aksine veren kimsenin duygusuna ve arkadaşına yapacağı ikramdaki arzusuna bakılır. Cömert olan elinde bu­lunanla bol bol verendir. Fakir bir kimsenin sunduğu demir yüzük zengin bir kimsenin sunduğu kantarlar dolusu altına denktir. Her halükârda mihir kesin bir emir olup kadının ondan mahrum bırakılması doğru değildir.

Allahu Teala buyuruyor ki:

"Kadınlaramihirlerini bir hak darak (görül hoşluğıyla) verin..'.' (Nisa, 4).

İbn Ömer rivayet ediyor: "Rasulullah sigarı nehyetti. Şiğar; adamın kı­zını, evlendirdiği şahsın kızının kendisine vermesi şartıyla mihirsiz olarak evlendermesidir."[97]

Bu tür nikâhın haram kılınmasıyla kadının mihir hakkı korunmuştur. Mihir meselesi babaların kendi aralarında karşılıklı yaptıkları ticarî sözleş­me gibi olmaz.

Yetimlerin mihri hususunda insaflı davranma ve mihrin misliyle verilmesi:

Allahu Teala buyuruyor:

"Şayet yetim (kızlarla evlenirseniz on)lar hakkında adaleti yerine ge­tiremeyeceğinizden korkarsamz, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın..." (Nisa, 3). Urve b. Zübeyr'den rivayetle: Urve, Hz. Aişe'ye "Yetim kızlar hakkın­da adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız" âyetini sorduğunda: "Ey kız kardeşimin oğlu! Bu yetim kız, velisinin evinde durur. Malına veli­sini ortak eder. Güzelliği ve malı velisinin hoşuna gider. Bunun üzerine mih-rinde adaleti gözetmeksizin başkaları ne veriyorsa mislini verrir ve onunla evlenmek ister. Veliler bundan nehyedilerek yetimler hakkında adaletli dav­ranmaları ve geleneklerden daha fazla mihir vermeleri istenmiştir."[98]

Mihrin en hayırlısı en kolay olanıdır:

Ukbe b. Amir'den rivayetle Rasulullah şöyle buyuruyor: "Mihrin hayır­lısı kolay olanıdır."[99]

Ebu Hureyre'den şöyle rivayet edilmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulüî Ensar'dan bir kadınla evlendim', dedi. Rasulul­lah: '...Kaça evlendin?1 dedi. O da: 'Dört evrak (kırkdirhem)' dedi. Rasulul­lah: 'Dört evrak ha! Sanki gümüşü şu dağın eteğinden yontuyorsunuz. Yanı­mızda sana verecek bir şey yoktur. Belki seriyye ile dönen ganimetten sana gönderebiliriz1, dedi."[100]

Ömer b. Hattab'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kadınların mihirle-rinde sakın aşırı gitmeyin. Bu dünya da iyilik, Allah katında ise takvadır. İçinizden en hayırlı olanınız Peygamber'di. O hanımlarına yüz yirmi dir­hemden fazla mihir vermedi..."[101]

Mihirde az ya da çoğun sının yoktur:

Evet, mihir erkeğin ödeme imkânına göre demir bir yüzük de olur; bir kantar altın da olur. İyad diyor ki: "Çoğunluk kadın ve erkeğin razı olacağı şeyle mihrin caiz olduğunu söylemiştir."[102]

Buna delil ise sunacağımız mihir örnekleridir. [103]

 

Peygamberler Döneminde Mihir Örnekleri

 

Sekiz ya da on sene çalışmak suretiyle Ödenen mihir:

Bu örnek Musa (a.s.) dönemine aittir. Allahu Teala buyuruyor ki:

"Kızların babası: 'Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem. înşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın', dedi. Musa: 'Bu seninle benim aramdadtr. Bu İki süreden hangisi doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir'dedi." (Kasas, 27-28). [104]

 

Hz. Peygamber Döneminde Mihir Örnekleri

 

Besyüz dirhem mihir:

Ebu Seleme b. Abdurrahman rivayet ediyor: "Peygamber'in hanımı Ai­şe'ye, Rasulullah'ın mihrinin ne kadar olduğunu sorduğumda: 'Rasulullah'ın hanımlarına olan mihri beşyüz dirhem1, dedi."[105]

Dörtbin dirhem mihir:

Urve, Ümmü Habibe'den rivayetle: "Rasulullah onunla evlendi. O da Habeş topraklarındaydı. Onu Necaşi evlendirerek dörtbin dirhem mihir ver­di."[106]

Mihir olarak erkeğin İslâm'a girmesi:

Sabit, Enes (r.a.)'dan şöyle rivayet ediyor: "Ebu Talha, Ümmü Sele-me'ye evlilik teklif etti o da: 'Andolsun ki Ey Ebu Talha! Senin gibisi geri çevrilmez. Fakat sen kâfir bir erkeksin, ben ise müslüman bir kadınım. Se­ninle evlenmem helal değildir. Eğer müslüman olursan bu mihrim olur, bun­dan başka bir şey istemem'. Bunun üzerine evlendi ve İslâm'ı da mihri oldu. Sabit (Enes'ten rivayet eden) diyor ki: 'Mihir yönündün Ümmü Seleme'den daha cömert birini kesinlikle işitmedim."[107]

Bir çekirdek ağırlığı mihir:

Enes (r.a.) rivayet ediyor: "Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf m üzerinde güzel bir koku gördü ve: 'Bu nedir', dedi. O da: 'Ben bir çekirdek ağırlığı altınla evlendim', dedi. Peygamber de: 'Allah onu sana mübarek et­sin. Bir koyunla da olsa velime ver', buyurdu."[108]

Mihir olarak demir bir yüzük ya da bir izar veyahutta kadına Kur'an'dan âyetler öğretme:

Sehl b. Sa'd es-Sadi rivayet ediyor: "Bir kadın Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sana kendimi hibe etmeye geldim', dedi. Rasulullah ise ona iyice bakarak başını aşağı eğdi. Kadın onun birşeye karar veremediğini görünce oturdu. Ashabtan biri kalkarak: 'Senin ona ihtiyacın yoksa onu be­nimle evlendir', dedi. Rasulullah da: 'Mihir verecek bir şeyin var mı?', diye sordu.[109] O da : 'Hayır, vallahi, Ey Allah'ın Rasulü!1 dedi.Rasulullah: 'Ehline git de bir şey bulursun belki',dedi. Ehline gitti ve döndü: 'Hayır, vallahi birşey bulamadım', dedi. Rasulullah: 'Bak velev ki demir bir yüzük olsun', dedi. Gitti ve dönerek: 'Hayır, vallahi demir bir yüzük de bulamadım", dedi. 'Fakat işte izanm', dedi. Rasulullah: 'İzannla ne yapacaksın? Sen onu giysen, ona birşey kalmaz. O giyse sana birşey kalmaz1, dedi. Bunun üzerine adam oturdu. Öyle ki oturuşu bir hayli uzadı. Sonra Rasulullah ona: 'Kur'an'dan hiç ezberin var mı?' dedi. O da Talan falan sûreler' diye saydı. Rasulullah:'Git onu ezberinde olan Kur'an'la sana nikahladım', buyurdu.[110]

Mihir olarak zırhın verilmesi:

İbn Abbas rivayet ediyor: "Ali (r.a.) Hz. Fatıma ile evlendiği zaman, Rasulullah ona:'Fatıma'ya birşey ver',dedi. O: ' Hiçbir şeyim yoktur', dedi. Rasulullah: 'Zırhın nerede?' dedi. 'Yanımda' dedi. Rasulullah: 'Onu, ona ver', buyurdu."[111]

Bahçenin mihir olarak verilmesi:

İbn Abbas rivayet ediyor: "Sabit b. Kays'ın hanımı, Rasulullah'a gele­rek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben, Sabit'i din ve ahlâk konusunda beğenmiyo­rum. Fakat ona güç yetiremiyorum' dedi. Rasulullah: 'Bahçesini geri ver (mihir olarak bahçeyi vermişti)'[112]buyurdu. O da: 'Olur', dedi."[113]

Yüzbin dirhem mihir:

Ukbe b. Amir rivayet ediyor: "Peygamber (s.a.v.) bir adama dedi ki: 'Seni falanca hanımla evlendirmeme razı olur musun?' O da: 'Evet', dedi. Peygamber (s.a.v.) kadına: 'Seni falanca erkekle evlendirmeme razı olur musun?' dedi. O da: 'Evet', dedi. Bunun üzerine onları evlendirdi. Adam hanımın yanına girdi ve kadına mihir belirlemedi, hiçbir şey de vermedi. Bu adam Hudeybiye savaşına katılanların Hayber'de payları vardı. Adama ö-Jüm geldiğinde: 'Beni Rasulullah falan kadınla evlendirdi. Ben, ona ne mihir nede herhangi birşey vermedim. Ben, sizi şahit kılıyorum ona Hayber'deki payımı verdim', dedi. Kadın kocasının payını aldı ve yüzbin dirheme sat­tı."[114]

Mihrin tamamının ya da bir kısmını zifaftan önce vermenin fazileti:

Mihir örneklerinde nakletmiştik Rasulullah (s.a.v.) Ali (r.a.)'dan Fatı-ma'ya zifaftan önce mihir vermesini istemişti, o da zırhını vermişti.

Yine kendisini Rasulullah'a hibe etmeye gelen kadınla ilgili hadisi nak­letmiştik, orada Rasulullah kadınla evlenmek isteyen adama: 'Mihir için ya­nında bir şey var mı?' diye sormuştu.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadis mihrin nikâh akdi esnasında verilece­ğini ifade ediyor. Zira bu kadın için daha faydalı olup tartışmayı ortadan kal­dırır. Eğer mihir zikredilmeden akit yapılsa sahihdir. Fakat duhûl esnasında mihri misil verilmesi gerekir. Bir rivayette ise akit esnasında verilmesi gere­kir.[115] Bu hadisten zifaftan önce mihrin verilmesi hususunda acele edilmesi­nin vacip oluşuna delil getirmişlerdir.."[116]

Bu hadisi, Muhibbi Taberi "Duhûldan önce bir şeyin mihir olarak sunulmasının mübahlığı" şeklinde tercüme etmiştir.[117]

Ukbe b. Amir Rasulullah'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Şartların en müstehak olanı fercleri helal kıldırdığınız şeyi Ödemenizdir."[118]

Buhari bu hadisi "nikâh akdi esnasında mihirdeki şartlar", babında naklediyor. 'Şartlar' lafzı umumî bir ifade olup bunun içersine mihirle baağlantısı olan şeyler erkeğin mihir konusundaki taahhüt ettiği şeyler girer.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Şafiilerin yanında nikâhtaki şartlar ikiye ayrılır: Bunlardan biri mihire dönen şart. Bunun ödenmesi gerekir. Nesai'nin tahriç ettiği nıerfu bir hadiste: Mihir üzere evlenen kadının mihri kendisinin­dir."[119]

Daha Önceki sayfalarda geçmişti Rasulullah (s.a.v.) ashabından bir adamı evlendirdi, adam kadının yanına mihir ve herhangi birşey vermeden girdi. Sonra da Hayber'deki payını ona verdi.

Mihir kararlaştırılmadığında kadına mut'a (mal) verilir kararlaştırıldığında yarısı verilir

AUahu Teala şöyle buyuruyor:

"Henüz dokunmadan yada mihir kesmeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. Ancak onları faydalandırın (birmiktar bir şey verin). Eli geniş olan, kendi gücü nisbetinde eli dar olanda kendi kaderince güzel bir şekilde faydalandırmalı (herkes gücü ölçüsünde bir şey vermeli)dir Bu iyilik edenlerin üzerine bir borçtur. Bir mihir kesdiğiniz takdirde, henüz dokunma­dan onları boşarsanız kestiğinizin yarısını (verin). Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek) vazgeçerse başka. (Erkekler), sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unut­mayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür". (Bakara, 236-237).

Birleşmeden Önce erkek Ölürse mihrin tamamı erkeğin zimmetinde kalır:

Abdullah b. Utbe b. Mesud'dan rivayet olmuştur: "Abdullah Mesud'a bir kadınla evlenen ona belirli bir mihir belirlemeyen ve onunla zifafa girmeden bu hal üzere ölen bir adam hakkında sordular. Ki onlar bu hususta tam bir ay ihtilaf etmişlerdi. O da: 'O kadının mihri diğer kadınların mihri gibidir. Değerini azaltma da yoktur yükseltme de ona miras da vardır, iddet te. Eğer bu söylediklerim doğruysa Allah'tandır hata ise bendendir. Allah ve Rasulü bundan beridir, dedi. Orda bulunanlardan bir grup kalkarak: Ey İbn Mesud! Biz şahidlik ederiz ki, Allah Rasulü aramızda senin hüküm verdiğin gibi hüküm verdi, dediler. Böylece İbn Mesud hükmü Rasulullah'ın hükmü­ne uyduğu için çok sevindi."[120]

Erkek, karısını boşadığı zaman mihri geri vermez: Allahu Teala diyor ki:

"Bir eşin yerine başka bir eş olmak isteğiniz taktirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?..." (Nisa, 20).

Erkek, kadına lanet ettiği zaman mihri döndüremez:

Said b. Cübeyir şöyle rivayet ediyor: "İbn Ömer'e iki lanetleşen hak-kında sordum. O da, Rasulullah'ın onlar hakkında şöyle buyurduğunu söyledi: 'Sizden biri yalancıdır, sizin hesabınız Allah'a aittir. Kadın üzerinde se­nin kadın hakkın yoktur1. Adam: 'Malım ne olacak', deyince, Rasulullah: 'Eğer sen kadın üzerinde doğru sözlü isen bu mal onun ferciini mubah kıl­mandan ötürü onundur', dedi.[121]

Kadın erkekten ayrılmak isterse

mihrin tamamı ya da bir kısmı erkeğin hakkı:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanma iki defadır. (Bundan sonra kadını) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dir. Onlara verdiklerinizden bir şey geri almanız, size helal değildir. Şayet erkek ve kadın, Allah'ın sınırlarda durmayacakla­rından korkarlarsa başka. Eğer durmayacaklarından korkarsanız o zaman ka­dının (ayrılmak için) verdiği fidyeden (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarımı aşarsa işte onlar zalimlerdir."(Bakara, 230).

Allahu Teala diyor ki:

"Verdiği fidyede ikisine de bir sakınca yoktur. Yani kadın kocasın­dan boşanma yada ayrılmayı arzuladığı zaman kocasının kendisine mihir ya da başka amaçla verdiği, harcadığı şeyleri verebilir. Kocanın da bunu alma­sında bir sakınca yoktur. Yine kadınında bunu harcamasında bir sakınca yok­tur."

İbn Abbas rivayet ediyor: "Sabit b. Kays'ın kansı Rasulullah'a gelerek: [122]'Ey Allah'ın Rasulü! Sabit, din ve ahlâk yönünden çok intikamcı. Beni küfre götürmesinden korkuyorum', dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçe­sini geri verir misin?' dedi. O da: 'Evet', dedi. Bahçesini geri vererek ondan ayrıldı." [123]

 

Evlilik Sözleşmesi: Nikah

 

ALLAHU TEALA şöyle buyuruyor:

"Bir eşin yerine başka bir eşi almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açıkgünaha girerek verdiğinizi ala­cak mısınız? Nasü alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı oîmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam söz almışlardı." (Nisa, 20-21).

Taberi tefsirinde naklediliyor: "Katade: 'Onlar, sizden sağlam söz al­mışlardı' âyeti hakkında diyor ki: 'Allah'ın kadınlar için aldığı sağlam söz, güzel davranma ve ihsanda bulunmadır. Bu, onlan nikâhlarken müslüman-lann sözleşmelerinde vardır... "Onlar, sizden sağlam bir söz almışlardır' hak­kında Mücahid diyor ki: 'Onların ferclerini helal kılan nikâh sözüdür'. Yine Mücahid ve İkrime: 'Onlar, sizden sağlam bir söz almışlardır1 hakkında di­yorlar ki: 'Onları Allah'tan bir emanet olarak aldınız, ferclerini Allah'ın keli­mesiyle helal kıldınız'. Ebu Cafer Taberi diyor ki: 'En uygun görüş şu te'vildir: Âyetle üzerinde durulan sözden maksat: Nikâh akdinde kadın için kocasından alınan güzel davranacağına, ihsanda bulunacağına dair taahüt-tür. Çünkü yüce Allah erkeklere kadınlarına karşı iyi davranmalarını emre­diyor."

Menar tefsirinde naklediliyor: Kadınların erkeklerden aldığı bu söz, her ikisinin deşelim fıtratlanndaki yapı gözönünde bulundurulduğunda sü­kûn bulma anlamına uygun olmalıdır. Buna şu âyeti kerime işaret ediyor: 'O'nun âyetlerinden biri de size nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağı­nız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve acıma koymasıdır.' Bu âyet ilahi fıtrat âyetlerinden biridir. Kadının ebeveynini, kardeşlerini ve diğer aile efradını bırakmasında, bolluğu ve darlığı paylaşmada kendisine yabancı olan bir erkekle bağ kurmaya razı olmasnıda dayandığı en güçlü şey bu âyettir. Bu in­sanın kendisine düşkün olan ailesinden ayrılarak yabancı bir kadınla ilişki kurması Allah'ın âyetlerindendir. Kadın, adamı eş kabul ederek onda huzur buluyor, adam da kadını eş kabul ederek onda huzur buluyor. Aralarında bü­tün akrabalar arasında olandan daha güçlü sevgi ve acıma oluyor. Sanki âyet şöyle diyor: Kadın kocası için bütün sevdiklerini ve yakınlarını bırakmaya razı olarak evliliğe yanaşmaz. Ancak o, kocasıyla olan bağının bütün bağlar­dan daha güçlü olacağına onunla olan yaşamının daha rahat olacağına gü­vendiği için yanaşır. Bu fıtri misak misaklann en sağlam ve en güvenilir ol­masıdır. Bu anlamı insan duygularını hisseden kimse anlar. Kadın ve erkek arasında Allahu Teala'nın bu durumu oluşturduğunu düşünen kimse, kadı­nın erkekten daha zayıf olduğunu, kadının erkeği kabul ettiğini ve ona ken­disini teslim ettiğini görür. Kadın, bu kabul etme ve teslim olmada hangi şe­ye dayanır? Erkekten aldığı garanti ve güvendiği misak nedir? Kadına 'sen falancanın eşi olacaksın' denilse, kendisinde ne olur? Bu tür sözleri duydu­ğunda ya da kendisine sorulmadan düşündüğünde ilk aklına gelen şey onun yanındaki durumundan daha iyi olacağıdır. Bu, şehvetin ötesinde fıtrata yer­leşmiş bir şeyden başka bir şey değildir. Bu şey ise; Kadına verilmiş ilahi bir düşünce, fıtri bir şuurdur. Kadın bu sebeple daha önceden taahhüt edilmemiş özel bir bağa ve yakınlarının hiçbirinde bulamadığı özel bir güvene meyle­der. Bu özel bir meyil olup evliliğin dışında görülemez. Özetleyecek olur sak, kadının erkekten aldığı sağlam söz fıtrat sistemi gereği olup yemin ve anlaşmalar için verilen tasdikli sözlerde olmayan güven bunda olur. Bu yüzden kadın evliliği bu hayatın mutluluğu ötesinde, başka bir mutluluk olmayacağı düşüncesiyle kabul eder. Her ne kadar evlenmeye razı olduğu erkeği görmese ve daha önce onun hakkında bir şey duymasa da... İşte evli­lik konusunda Allahu Teala'nın; 'kadınlar evlilik hususunda erkeklerden sağlam evlilik hususunda erkeklerden sağlam bir söz almışlardır* sözüyle bize öğrettikleri ve hatırlattıkları.. Bu sözü yerine getirmeyenin değeri ne­dir? Bu sözün insanlık alemindeki konumu nedir?[124]

Evlilik toplumun çekirdeği olan küçük bir kurumu oluşturur çekirdek ne kadar iyi olursa toplumda o kadar güçlü ve istikrarlı olur. Bu küçük kuru­mu, Allahu Teala'nın: "Sizden sağlam bir söz aldılar" ve Rasulullah'ın: "Ka dmlar hakkında Allah'tan sakının. Onları Allah'tan bir emanet olarak aldı­nız"[125] sözleriyle nitelendirdikleri bir akit tanzim eder. Bu akdi - şartlarını ve terettüp ettiği şeyleri belirleyerek- muhkem şeriat destekler.

Sonra şeriat bu sözleşmenin gerek başlangıcı, gerek ikrarı gerekse ilga­sı esnasındaki önem ve tehlikesine dikkat çekiyor. Nikâh akdi ciddi bir konu olup bu hususta kesinlikle şaka olmaz. Nitekim bunubize şu iki hadis açıldı yor:

Fadala b. Ubeyd, Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Üç şeyle oynamak caiz değildir: Talak, nikâh ve azad etme"[126]

Ebu Hureyre, Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: "Üç şey vardır ki cid­disi ciddi, şakası ciddidir: Nikâh, talak ve boşadığı karısına geri dönme"[127]

Sözü, Evlilik sözleşmesinin önemine dikkat çeken İbn Kayyım el-Cev-zi'ye bırakıyoruz: "Ölü kocaya yas tutmaktan maksat,... nikâh akdini yücelt­me, onun önemini ve şerefini teyid etmek içindir. Bu akdin Allah katında bir yeri var. İddet ona saygı içindir. Yas tutma bu gayenini tamamen gerçekleş­mesi, pekiştirilmesi ve buna önem verildiğini belirtmek için konmuştur. Hatta kadının kocasına karşı yapacağı en önemli görevidir. İşte bütün bun­lar, akdin büyüklüğüden dolayıdır; nikâhla zinanın farkını ortaya koymak içindir. Bu sebeple başlangıçta akdin şahitler huzurunda yapılması ve def çalınarak ilan edilmesi istenmiştir. [128]

 

Evlilik Sözleşmesinde Gözetilmesi Gereken Meseleler

 

Birincisi: Eş seçmede kadının özgürlüğü:

Ebu Hureyre, Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: [129]"Dulu istemediği sürece evlendirmeyin, bekârdan da izin almadan evlendirmeyin. Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Onun izni nasıl olur?' Rasulullah: 'Susmasıyladır', bu­yurdu."[130]

Hz. Aişe'den rivayet edilir: "Ey Allah'ın Rasulü! Bekâr utanır'. Rasulul­lah: 'Onun rızası susmasıyladır', buyurdular."[131]

İbni Abbas, Rasulullah'tan şöyle rivayet ediyor: "Dul kendisi üzerinde velisinden daha fazla hak sahibidir. İzni de susmasıyladır."[132]

Ebu Hureyre, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet ediyor: "Yetimin kendisinden izin istenir susması ise iznidir. Eğer kabul etmezse caiz değil­dir."[133]

Hansa binti Huddam el-Ensari'den rivayetle: "Babası kendisini dul ol­duğu halde biriyle evlendiriyor ve o da bunu istemiyor. Bunun üzerine Rasu-lullah'a geliyor ve Rasulullah nikâhını geri çeviriyor."[134]

İbn Abbas naklediyor: "Bir cariye, Rasulullah'a gelerek babasının ken­disini evlendirdiğini kendisinin de evlendiği kişiyi istemediğini söyledi. Ra­sulullah onu serbest bıraktı."[135]

İbn Ömer'den: "Osman b. Maz'un ölünce, kızını İbn Ömer'e bıraktı. İbn Ömer diyor ki: 'Kızın babası öldükten sonra dayım Kudame, onunla istişare etmeden onu benimle evlendirdi. Onunla evlenmeyi iyi karşılamadım. Mu-ğire b. Şube'nin beni bir cariye ile evlendirmesini istedim. O da evlendirdi."[136]

İkincisi: Vacip ve mendup arasında velinin izni:

Ebu Musa, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Velisiz nikâh olmaz."[137]

Peygamber'in hanımı Aişe'den: "Çahiliyede nikâh dört şekilde yapılı­yordu. Bunlardan biri; bugün yapılan nikâh. Bir adamın bir adama velisi bu­lunduğu kızı ya da adamın kendi kızına dünürcü gidilmesi, sonra mihir kesi­lerek nikâh yapılması. İkincisi: Adam karısına hayızdan temizlendiği za­man, falancaya git ve onunla cima et, diyordu. Bundan sonra adam karısına, hamile kaldığı iyice belli oluncaya kadar yaklaşmıyordu. Kadının hamile olduğu belli olduktan sonra isterse ona yaklaşıyordu. Bunu da çocuğunun selameti için yapıyordu. Bu nikâh cima isteme nikâhıydı. Üçüncüsü: Bir grup erkek toplanarak bir kadının yanına gidip ve hepsi onunla ayn ayrı bir-Ieşiyorlardı. Kadın hamile kalıp çocuğu doğurduktan sonra onlara haber ve­riyordu. Onlar da hiçbiri çocuğa sahip olamayınca tekrar kadının yanında toplanıyorlardı. Kadın da onlara: 'Bildiğiniz gibi bu sizin ürününüzdür. Ey falan, bu senin çocuğundur. Onu istediğin gibi isimlendir'. Böylece çocuk o adamın oluyordu ve buna kimse itiraz etmiyordu. Dördüncüsü: İnsanlar top­lanarak kadının yanına giriyorlardı; kadınlar da onlara engel olmuyorlardı. Zaten o kadınlar fahişe olup kapılarının önüne bir takım işaretler koyuyor­lardı. Kadın, çocuğu doğurduğunda erkekler yanında toplanıyor ve çocu-ğun babası kabul edilen çocuk veriliyordu. Buna kimse itiraz etmiyordu.

Muhammed (s.a.v.)'e hak gelince bugün insanların yaptıkları nikâh hariç cahiliye nikâhlarını ortadan kaldırdı."[138]

Mukal b. Yusar'dan: "Kızkardeşimi adamın birisiyle evlendirdim ve onu boşadı. İddeti bittiğinde onu nişanlamak istedi. Ben de: 'Onu seninle ev­lendirdim onunla beraber oldun sana ikramda bulundum ve sen de onu boşa-dın. Sonra da nişanlamak için tekrar geldin. Hayır, vallahi onu sana asla dön­dürmem1. Adam fena biri değildi. Kadın da ona dönmek istiyordu. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi. "Onlara engel olmayın" şimdi izin veririm ey Allah'ın Rasulü dedi. Ve o kadını o erkekle evlendirdi."[139]

Buhari bu hadisi "velisiz nikâh olmaz diyenler" babında zikrediyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Kadınları boşadığınız zaman bekleme süre­lerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, (eski) ko­calarıyla evlenmelerine engel olmayın. Bu âyete bekâr da giriyor dul da. Al­lahu Teala buyuruyor: "Müşrikler iman edinceye kadar onlarla evlendirme­yin." Allahu Teala buyuruyor: "Sağ elinizin altında bulunanları evlendirin."

Hafız İbn Hacer diyor ki: "(Velisiz nikâh olmaz diyenler, babı) Musan­nif bu hükmü varid olan âyet ve hadislerden çıkarmıştır. Alimler nikâhtaki veli şartı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cumhura göre; kadın kesinlikle kendi kendisine evlenmez. Delil olarak, zikredilen hadisleri ve "onlara engel olmayın," âyetin nüzul sebebini getirmişlerdir. Bu âyet veli şartının olması hususunda en açık delildir. Şayet veli şart olmasaydı engel olmanın bir anla­mı olmazdı. Yine eğer kadın kendi kendini evlendirebilseydi kardeşine gerek duymazdı. İbni Münzir de 'sahabenin hiçbirinde bunun aksi birşey va­rid olmamıştır1 diyor. İmam Malik'ten gelen bir rivayette: 'Kadın soylu biri değilse, kendi kendine evlenebilir', deniliyor."

Ebu Hanefi'ye göre, kesinlikle veli şart değildir. Kadının velisinin izni olmadan da kıyas edilmiştir. Zira kadın kendi kendine satış yapabiliyor. Veliyi şart koşan hadisler ise küçük çocuğa hamledilip bu kıyasla umum has kılınmıştır. Umumun kıyasla tahsisi usulde caiz olan yaygın bir meseledir. Fakat mukal hadisi, bu kıyası kaldırmıştır. Başka akitlerden değil de, nikâhta veli şartının getirilmesine delil olarak, dengi seçmedeki eksikliği getirmiş­lerdir. Bazıları velilik şartına bağlı kalmalarıyla birlikte bu rivayetten ayrılmışlardır. Fakat bu, kadının kendisini evlendirmesine engel değildir.

Saüşta dedikleri gibi bu velinin izin vermesine bağlıdır. Evzai ve Ebu Sevr bu görüştedirler. Ancak Ebu Sevr kadının kendisini evlendirmede velisinin iznini şart koşuyor."[140]

Velinin izni kadın için mendub ve vücup arasında olunca, erkeğin an­ne ve babasıyla istişare etmesi iyilikte ve özellikle de onları ilgilendiren bir meselede onlara itaat etmesi onlara olan iyiliğindendir. Velinin izin verme­sinin vacip ya da mendup oluşu küçük bir aile kurumunu oluşturacak genç kız ve erkeğin, deneyimli bir insan tarafından biraz daha fazla gözetilmesi-dir. Gözetme, genç kız ve erkeğin seçme iradelerini ortadan kaldırma olma­yıp, yol gösterme ve yardımcı olma anlamındadır. Bu hususta Şafii şöyle diyor: "Nikâhta velayetin şart koşulması, kadının dengi olmayan birine ken­disini teslim etmemesi içindir."[141]

Maalesef birçok toplumda velinin sözü ilk ve son kabul edilip genç kızın arzusunun hiçbir değeri yoktur. Genç kız, din ve akıl yönünden eksik kabul edildiğinden ona seçme hakkı verilmez. Uzun asırlar geçmiştir ki insanlar genç kızların iradesine hiç değer vermemişlerdir... Hâlâ da babalar, kızlarını kendi kıriterlerine göre evlendiriyorlar.

Burada sözü, velilik konusuna biraz daha açıklık getirmesi için Dr. Mustafa Sibai'ye bırakıyoruz:

"Hâlâ toplumumuzda -özellikle de kırsal kesimlerde- gelenekler ner-deyse genç kızın eşini seçme özgürlüğünü elinden almaktadır. Genellikle kıza babanın ya da annenin arzuladığı kimse dayatılmaktadır. O bulunduğu konum itibariyle bakire bir kız olup yapacağı evliliğe velileri iki meseleyi iddia ederek itiraz etme haklan vardır:

Birincisi: Kocasının dengi olmaması. Ebu Hanife ve diğerlerine göre denklik, soy, meslek, babaların ve dedelerin statüsü ve zenginlik ölçülerine göredir. Bunun dışında kalanlar, cahil babaların kızlarını evlendirmede des­potça davranacakları geniş alanlardır.

 misilden az olarak evlendirirse babası ya da velileri akdi feshedebilirler. Çünkü bu onlara leke getirir.

Hiç kuşkusuz sosyal hayatın gelişmesi bu meseleye bakışı, köklü bir biçimde değiştirmeyi gerektirir. 'Bundan dolayı -Suriye'de- ahval-i şahsiye kanunumuz bu meseleyi güzel bir şekilde çözüme kavuşturmuştur.' Şöyle ki kanun, denkliği eşler arasında şart koşmuştur. Bu, her iki çiftin anlaşma ve mutluluklarının güvencesi için zorunlu bir prensiptir. Ancak kanun denkli­ğin belirlemesini akdin yapıldığı beldenin örfüne bırakmıştır. Bu sağlam ve esnek bir uygulama olup ailenin esenliğini garanti ettiğinden dolayı her za­man tatbik edilebilir. Kanun, evlilik çağma yasal olarak ulaşıp da babasının izni olmadan evlenen kıza, babanın kadı huzurunda sadece denklik hususun­da itiraz etme hakkının olduğunu belirtmiştir. Kadı, denkliğin olmadığını söylerse; akd feshedilir yoksa devam edilir. Bu kanuni durumda kızlarının evlenmesinde baba ya da velilerin zorlaması sözkonusu değildir.

Mihri misile gelince, kanun tamamen onu ilga etmiştir. Bu sebepten dolayı babaya, itiraz hakkı tanımamıştır. Bu konuda kanun çok güzel yap­mıştır. İslâm'da mihir kadına bir ikram ve ona yakınlığı belirtmek için bir semboldür. Mihrin azlığından utanmak, evliliğin gayeleri ve mihrin hikme­tinden gafil olan cahili çevrelerin yaptığı bir şeydir. Bu tür ölçülerin İslâm'da hiçbir değeri yoktur. Nitekim Ebu Hanife'nin dışındaki müctehid imamlar da böyle demişlerdir.[142]

Üçüncüsü: Velinin Evlilik sözleşmesinde hazır bulunması:

Hz. Aişe'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Velisiz nikâh ol­maz."[143]

Ümran (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Nikâh, ancak veli ve iki adil şahitle olur."[144]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Alimler nikâhta veli şartının olması hususun­da ihtilaf etmişlerdir. Cumhura göre kadın, kendisini asla evlendiremez."[145]

Evlilik sözleşmesinde velinin hazır olması bu evlilik ailenin onaylama­sı anlamına gelir. Yine evlilik bağının erkekle kadın arasında iki sıcak iliş­kiye indirgenemediğini, aynı şekilde iki aile ya da iki kabile arasında da sı­kı bir bağ bulunduğunu gösterir. Kan ve kocanın akrabalannın yamsıra ka­dının velisi hazır olduğu gibi erkeğin babasının da hazır olması menduptur. Böylece bu evlilik her iki aile arasında kaynaşmanın başlangıcı olur. Bu an­lamda İmam Muhammed Abduh şöyle diyor:

 (Mukaddes şeriat hükümleri musaharanın (evlilik yoluyla meydana gelen akrabalık) akrabalık çeşitlerinden biri olduğunu gösteriyor. Neseb yö­nünden birbirinden tamamen uzak aileler bununla kaynaşırlar; ülfet ve birlik bağlan yenilenir. Allahu Teala, kişiye annesiyle ya da üst ve alt soyundan olan kimselerle evlenmesini haram kılmıştır. Yine Allahu Teala, kişiye ken­di kızkardeşiyle ya da kendi alt ve üst soyundan olan birisiyle evlenmeyi ha­ram kılmıştır. Sanki Allah böylece her iki eşi de bir diğerinin konumuna in­dirmiştir. Bu Şeriat'ın bize apaçık delil kıldığı üstün bir hikmettir ki; evlilik yoluyla oluşan akrabalık, nesep yoluyla olan akrabalığa hüküm, hukuk ve saygı yönünden eşittir. Bu insanlık toplumunun tabiatına da uygundur... Bi­rinin kız çocuğu olduğu zaman, ona babanın evladına meylettiği gibi meyle­der. Sonra Allah'ın kullan üzerindeki sünneti gereği onu insanlardan biriyle evlendirir. Babanın kızına olan sevgisi gereği onun için bütün güzellikleri ve sınırsız mutluluğu kocasının mutluluğundan ayrı düşünülemez. Babanın kızma gösterdiği düşkünlüğü kocasına da göstererek kızının mutluluğuna yardımcı olması gerekir. Keza kızın bütün yakınlarının kıza gösterdikleri sevgiyi kocasına da göstermeleri gerekir.[146]

Aileler arasındaki bu bağın geliştirilmesini konu alan şu hadis, ne an­lamlıdır.

Ebu Hureyre'den: Rasulullah şöyle buyurdular: "Nesep yoluyla akra­balığınızın nereye ulaştığını öğreniniz."[147]

Dördüncüsü: Evlilik sözleşmesindeki şartlar:

Ukbe (r.a.)'dan: "Rasulullah şöyle buyurdular: 'Kendinize helal kıdığı-nız kimselerin şartlarına riâyet etmeniz daha önceliklidir."[148]

Buhari bu hadisi "Nikâhın şartları" babında nakletmiştir.

Hafız İbn Hacer diyor ki: (Nikâhın şartlan babı, sözü, yani: Kabul edi­lenler ve helal olanlar... Hattabi şöyle diyor: Nikâhdaki şartlar çeşitlidir. Bunlardan birincisi: İttifakla yerine getirilmesi gerekenler; Allah'ın emri üzere iyi söz söyleme ihsanda bulunma... İkincisi; ittifakla yerine getirilme­mesi gereken şeyler; kızkardeşinin boşanmasını istemesi gibi. Bunun hük­mü ileride gelecek. Üçüncüsü: Kendi üzerine kocasının evlenmemesi gece yanından aynlmaması, kadım babasının evinden kendi evine götürmemesi gibi üzerinde ihtilaf edilen şartlar. Şafiilere göre nikâhtaki şartlar iki türlü­dür; Birincisi: Mihirle ilgili olanlar ki bunlar yerine getirilmelidir. İkincisi: Evlilik hakkıyla ilgilidir ki bunun açıklaması gelecektir.[149]

b) Nikâhta helal olmayan şartlar:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kardeşinin kabını kendi kabına boşaltmak için kız kardeşinin boşanmasını istemesi, ka­dının üzerine helal değildir. Çünkü ona takdir edilen kendisine de edilmiş-tir."[150]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Buhari hadisi bu lafızla nakletmiştir. Ebu Naim de mustahrecinde şu lafızla tahric etmiştir: 'Bir kadının kız kardeşinin kabını kendi kabına boşaltmak için boşanmasını şart koşması doğru değil­dir1. Beyhaki ve İsmail de aynı lafızla tahric etmiştir."[151]

Beşincisi: Evliliğin ilan edilmesi:

Hıbar b. Esved'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Nikâhı kut­layarak ilan ediniz."[152]

Muhammed b. Hatıb el-Cümehiy'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muşlardır: 'Haramla helalin arasını def ve sesle ayırın."[153]

Ebu Musa'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Veli ve iki şahit olmadan nikâh olmaz."[154]

Nikâhın ilan edilmesinde, en az iki şahidin bulunması gerekir. Fakat mendup olan bu olmayıp asıl mendup olan evlenen tarafların etrafında bulu­nan komşu, akraba ve arkadaşlarının evliliği bilmesi ve genel bir törenin yapılmasıdır.

Burada okuyucuların dikkatini yaygın olan bir duruma çekmek istiyo­ruz; birçokları Evlilik sözleşmesi töreninin camilerde yapılmasının Rasulul-lah'ın sünneti olduğunu sanıyorlar. Bunlann dayandıkları "Bu nikâhı ilan ediniz ve onu mescitlerde yapınız" hadisi ise zayıf bir hadistir.[155]

Bu kavli sünnetle ilgili olanıdır. Fiili sünnete gelince -sünnet kitapları­na baktığımız kadarıyla- nikâhın mescitlerde ilan edileceğine uzaktan da olsa işaret eden tek bir nass yoktur. Dikkatlice düşündüğünüz zaman açıkça görülür ki, nikâhın ilanı, mescitlerden uzakta olamhdır. İlanla beraber mü­zik, def ve diğer helal olan eğlencelerle birlikte kadınların, çocukların ve komşuların gelmesi gözönünde bulundurulduğunda bu daha da iyi anlaşılır.

Bunlar Hz. Peygamber'in -gerek kavli gerekse fiili- sünnetinde böyle bir emrin olmadığını ifade etse de iki eş maslahat gördükleri takdirde Kur'an akdinin mescidde yapılmasının caiz oluşuna engel teşkil etmez. Mescitler gerekli olan adap kurallarını gözetmekle beraber bütün müslümanların maslahatı içindir.

b) İlanla birlikte eğlence:

Hz. Aişe'den: "Kadının biri Ensar'dan bir adama gelin götürüldü. Hz. Peygamber: 'Ey Aişe! Beraberinizde eğlence yok muydu? Şüphesiz eğlence Ensar'ın hoşuna gider' buyurdular."[156]

Hafız İbn Hacer şöyle diyor: "Sizinle beraber eğlence yok muydu?" sözü bir başka rivayette: "Onunla beraber def çalması ve türkü söylemesi için cariye gönderdiniz mi?1 dedi. Ben de: 'O ne söyleyecek?1 dedim. Hz. Peygamber de: 'Şunu söyler1, buyurdular:

"Size geldik, size geldik Bize selam olsun, size selam olsun Kırmızı altın olmasaydı Vadileriniz güzelleşmezdi. Siyah buğday olmasaydı Bekarlarınız şişmanlamazdı."[157]

Hıbar b. Esved'den: "Hıbar kızını evlendirdi. Onların yanında davul ve def vardı. Rasulullah dışarı çıkıp sesi duyunca: 'Bu ne?1 dedi. Başka bir riva­yette: "Hıbar kızını evlendirdi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nikâhı seslendi­rin, nikâhı seslendirin, bu nikâh sefihlerin nikâhı değildir,1 buyurdu."[158]

Saib b. Yezid'den: "Rasulullah (s.a.v.)'i 'Bize selam verin size selam ve­relim1 şeklinde şarkı söyleyen bir grup komşu kadınlarıyla karşılaştığında "öyle söylemeyiniz, şöyle söyleyiniz', buyurdu: "Bize ve size selam olsun".

Bunun üzerine bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, insanları böyle izin veriyor musunuz? dedi. Rasulullah: 'Evet, bu zina değil, nikâhtır. Nikâhı sesleriniz­le duyurunuz."[159]

Amir b. Sa'd'dan: "Kurza b. Ka'b'ın yanına gittim. Ebu Mes'ud el-Ensa-ri'nin düğünü vardı. Onların yanında şarkı söylüyordu. Dedim ki: 'siz ikiniz Rasulullah'ın arkadaşlarından ve Bedir'e katılanlardan olduğunuz halde bu yanınızda mı yapılıyor?1 Dediler ki: 'İstersen otur ve bizimle beraber dinle, istersen de git. Rasulullah bize düğünde eğlenmeye izin verdi."[160]

Hz. Aişe'den: "Rasulullah (s.a.v.) düğünleri olan Ensarlı kadınların ya­nına uğradığında şöyle şarkı söylüyorlarmış:

"Ona bir koç hediye edildi. Ağılında koç öksürdü. Kocan soyluların yanında Yarın ne olacağını bilir"

Rasulullah (s.a.v.): "Yarın ne olacağını Allah'tan başka kimse bilmez, dedi."[161]

c) Kadınların düğünlere katılmaları, gelini damada götürmeleri ve hayır duada bulunmaları:

Hz. Aişe'den: "Rasulullah'la evlendiğimde annem beni eve getirdi. O sırada Ensarlı kadınlar evdeydi. Hayır dua ve iyi dileklerde bulundular."[162]

Buhari bu hadisi "Damada gelini getirenlerin dua etmesi" babında naklediyor.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Arus" kelimesi kadın ve erkeğin ilk defa bir araya geldiklerinde her ikisi için de kullanılır. Dolayısıyla kadınların yaptık­ları dua her ikisini de kapsar."[163]

Enes b. Malik'den: "Rasulullah düğünde kadın ve çocuklara önem vere­rek onları karşıladı ve şöyle buyurdu: 'Allah şahit ki, siz insanlar içerisinde bana en sevimli olanlarsınız."[164]

Hz. Aişe'den: "O bir kadını Ensar'dan bir erkeğe gelin olarak götürmüş-tür..."[165]

Buhari bu hadisi "Gelini kocasına getiren kadınlar ve onlara hayır dua­da bulunmaları" babında nakletmiştir.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Onların hayır duada bulunmaları" sözü ile belki de Buhari Hz. Aişe hadisinin varid olduğu bazı kanallara işaret etmiş­tir. Şöyle ki, Ebu Şeyh nikâh kitabında Behiye kanalıyla Hz. Aişe'den şöyle rivayet ediyor: "Hz. Aişe yetim bir kızı Ensar'dan bir adamla evlendirdi. Hz. Aişe diyor ki: 'Kızı kocasına götürenlerden biriydim. Eve döndüğümde Ra-sulullah: 'Ne dedin ey Aişe?' diye sordu. Ben de: Teslim ettik, Allah'a hayır duada bulunduk sonra da ayrıldık' dedim."[166]

Kadınların gelin ve damada dua ettikleri gibi erkeklerde dua ederler:

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avf in üzerinde güzel koku gördü ve: 'bu nedir?' diye sordu. O da: 'Çekirdek ağırlığındaki altınla bir kadınla evlendim' dedi. Peygamber (s.a.v.): 'Allah sana mübarek etsin' buyurdu."[167]

Ebu Hureyre'den: "Peygamber (s.a.v.) bir adam evlendiğinde dirlik ve düzen içinde yaşaması için: 'Allah sana hayırlı mübarek etsin. Sizi hayırda birleştirsin' diye dua ederdi."[168]

d) Evlilik velimesi:

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) kadınlarından hiçbirine Zeyneb'e verdiği velimeyi vermedi. Ona bir koyunla velime verdi"[169]

Safiyye binti Şeybe'den: "Peygamber (s.a.v.) bazı kadınlarına iki müd (bir ölçek adı) arpayla velime verdi."[170]

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Hayber ile Medine arasında üç defa gerdeğe girdi. Bunlar arasında Safiyye binti Hay da vardı. Müslümanları Peygamber'in velimesine çağırdım. Velimede ekmek ve et yoktu. Bir deri sergi getirilmesini emretti. Serginin üzerine hurma, kesilmiş süt ve yağ koy­du. İşte velimesi buydu."[171]

Burada Hz. Peygamber'in seferde olmasına rağmen, düğün velimesine önemverdiğini düşünelim.

Ali b. Ebi Talib'den: "Rasulullah'ın kızı Fatıma ile gerdeğe girmek iste­diğim zaman Kaynuka oğullarından sarraf bir adamı benimle giderek izhar (Hicaz'da bulunan güzel kokulu bir ot) getirmesi için hazırladım. Bu otu sar­raflara satarak düğünümde velime için kullanılmayı istemiştim."[172]

Sehl (r.a.)'dan: "Ebu Esyed es-Sadi düğün yapınca Peygamber'i ve as­habını davet etti. Onlara yemeği Ebu Esyed'in karısı hazırladı. (Bir başka rivayette[173] ogün onlara hanımı gelin olduğu halde yemeği hazırladı).[174]

Buhari bu hadisi "Düğünde kadının kendisinin erkeklere hizmet etme­si" babında nakletmiştir. İkincisi olarak da "Düğünde sarhoş etmeyen şarap ve içecekler" babında nakletmiştir.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste kadının kocasına ve kocasının çağır­dıklarına hizmet etmesinin caiz olduğu görülüyor. Tabi, burada fitneden emin olunulması ve kadının gereken örtüyü Örtmesi şartıyla.[175]

İşte böylece velime yemeğinin yanında güzel bir içecekte olur.

Abdurrahman b. Avf dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: '(Evlen­diğin zaman) bir koyunla da olsa velime ver."[176]

Buhari bu hadisi "Velime haktır" babında naklediyor.

Hafız İbn Hacer şöyle diyor: Bu (velime haktır, sözü) Taberani'nin tahric ettiği hadisin lafzının tercümesidir. (Velime haktır.ikincisi, iyiliktir, üçüncüsü, şereftir." Müslim, Zühri kanalıyla o da AVaç, o da Said b. Mü-seyyeb o da Ebu Hureyre'den rivayetle şöyle diyor: "Yemeklerin en kötüsü velime yemeğidir, zengin çağrılır, miskin bırakılır. O haktır..." Ahmed, Bureyde hadisini şöyle naklediyor: "Ali, Fatıma'yı nişanlayınca Rasulullah şöyle buyurdu: 'Gelin için velime gerekir. Senedinde bir zayıflık yoktur1. İbn Battal diyor ki: 'Velime haktır. Yani batıl değildir. Aksine menduptur. De­ğerli bir sünnettir. Haktan maksat vacip değildir'. Sonra şöyle diyor: Onu vacip kabul eden herhangi bir kimse bilmiyorum... Velimenin ne zaman verileceği hususunda selef alimleri ihtilaf etmişlerdir. Nevevi diyor ki:

Doğru olan Malikiler'de zifaftan sonradır. Onlardan bir grup: Akit esnasın-dadır, diyor. İbni Habip'ten gelen rivayete göre akit esnasında da olur, zifaf­tan sonra da. Bir başka yerde ise, zifaftan önce de verilir sonra da denili­yor."[177]

e) Velimeye yapılan davete icabet:

Abdullah b. Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Bu dave­te çağrıldığınız zaman icabet ediniz1. Abdullah oruçlu olduğu halde düğünde ve düğün dışında davete geliyordu."[178]

Abdullah b. Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biriniz velimeye çağrıldığı zaman ona gelsin." (Ebu Hureyre'den gelen baş­ka bir rivayette [179]: Kim, o daveti terkederse Allah'a asi olmuş olur.)[180]

Buharı bu hadisi "velimeye ve davete icabet" babında nakletmiştir. Sonra Buhari bu babı tercümeden sonra şunu zikrediyor: "Kim yedi ve ben­zeri günlerde velime verirse... Çünkü Rasulullah velimeyi bir ya da iki günle vakitlendirmemiştir."

Hafız İbn Hacer şöyle diyor: (Velimeye ve davete icabet babı sözü) Burada davet velimeye atfedilmiştir. Bununla velimenin düğüne ait bir ye­mek olduğuna işaret edilmiştir. Davetin velimeye atfedilmesi hastan sonra umum olur... Velime adının düğünle tahsis edilmesine gelince, İbn Abdi'l-Berr'in naklettiğine gööre dilcilerin görüşüdür... Musannifin "İcabet etme haktır" sözüne gelince, burada icabet etmenin vacip oluşuna işaret ediliyor. İbn Abdi'1-Berr, İyad ve Nevevi ittifakla düğün velimesine icabet etmenin vacip olduğu görüşünü nakletmişlerdir. Meşhur olan alimlerin görüşüne gö­re vaciptir. Şafii ve Hanbeli'nin çoğuna göre farzı ayındır. Malik bunu kaydetmiştir. Bazı Hanbeli ve Şafıilere göre müstehaptır... Hidaye sahibinin sözü de vacip olduğunu gösteriyor... Bazı Şafii ve Hanbelilere göre de farzı kifayedir...(Kim yedi ve benzeri günlerde velime verirse sözü) Ebu Şey-be'nin Hafsa binti Şirin yoluyla nakletiği şu rivayete işaret ediyor: "Babam beni evlendirdiğinde yedi gün sahabeyi davet etti. Ensar'ın günü gelince Ubey b. Ka'b'ı Zeyd b. Sabit'i ve diğerlerini çağırdı. Ubey o gün oruçluydu. Oruçlu olmadığı bir gün onu çağırdı... (Hz. Peygamber bir ya da iki gün şek-linde vakitlendirmedi, sözü). Yani velimenin vacip ve müstehap oluşuyla ilgili belirli bir gün tayin etmedi. Ebu Davud ve Nesai'nin rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır." Velime birinci gün hak­tır. İkinci gün iyiliktir.Üçüncü gün şeref ve cömertliktir." Buhari senedinin sahih olmadığını söylemiştir. îbn Ömer ve diğerlerinden rivayetle Hz. Pey­gamber: "Sizden biri velimeye çağrılırsa ona icabet etsin." Hadiste üç ya da başkasıyla tahsisi etme yoktur. Doğrusuda budur. İbn Şirin babasından riva­yetle şöyle diyor: Ailesiyle gerdeğe girince yedi gün velime verdi. Buna Ubey b. Ka'b'ı da çağırdı o da icabet etti."[181]

Velime ister bir gün, ister iki gün isterse yedi gün olsun, önemli olan İslâm toplumunda adalet biçimlerinden biri gerçekleştirilerek bu davete, zenginlerle birlikte yoksulların çağnlmasıdır. Bu konuda Hz. Peygamber'in şu uyarısına kulak vermeliyiz: "Yemeklerin en kötüsü zenginlerin çağrılıp yoksulların bırakıldığı velime yemeğidir."[182]

Altıncısı: Zifafa girmenin adabı:

a) Namaz ve dua ile başlama:

îbn Abbas'tan: "Rasulullah şöyle buyurdular: 'Onlardan biri, ehline yaklaştığında şöyle der: 'Allah'ın adıyla. Ey Allah'ım! Şeytanı benden uzak­laştır. Bizi rızıklandırdığın şeyden şeytanı uzaklaştır... Bize vereceğin çocu­ğa şeytanı asla yaklaştırma."[183]

Ebu Vaildeni Ceyle'den bir adam Abdullah b. Mesud'a gelerek şöyle dedi: "Ben bekar bir cariye ile evlendim. Beni kızdırmasından korktum'. Bunun üzerine Abdullah: 'Yakınlık Allah'tandır. Kızgınlık ise şeytandandır. Onun yanına girdiğinde arkanda iki rekat namaz kılmasını söyle'. Sonra Ab­dullah: 'Allah'ım, beni ehlime ve ehlimi bana hayırlı kıl. Allah'ım, onları benden rızıklandır beni de onlardan rızıklandır. Allah'ım, aramızı hayırda birleştir. Hayırdan ayrıldığımızda bizi ayır."[184]

b) Zifaf sabahı eğlence:

Halid b. Zekvan o da Rubeyye'a binti Muavviz b. Afra'dan: Rasulullah (s.a.v.) zifafa gireceğimiz zaman yanıma geldi. (İbn Mace'nin rivayetine gö­re[185]: düğün sabahı) Yatağımın üzerine senin oturduğun gibi oturdu. Küçük cariyeler bize def çaldılar ve Bedir'de ölen babalarımız için ağıt yaktılar. Onlardan biri: 'Yarın ne olacağını bilen Peygamber yanımızda1 dediğinde, Peygamber: 'Bunu ve benimle ilgili sözleri bırakınız' buyurdu."[186]

c) Gelin ve damada arkadaşlarının hediye vermesi:[187]

Enes b. Malik'ten: "Peygamber (s.a.v.) Zeyneb'le evlenmişti. Ümmü Selim bana: 'Rasulullah'a bir hediye versek', dedi. 'Veririz' dedim. Bunun üzerine, hurma, yağ ve kesilmiş sütten yapılmış bir kap yemek hazırlayarak benimle onlara gönderdi. Yemeği onlara götürdüğümde Rasulullah: 'Onu bırak' dedi. Sonra bana: 'Karşılaştığın herkesi buraya davet et' buyurdu." [188]

 

EŞLERİN KARŞILIKLI HAK VE SORUMLULUKLARI AİLEDE KADININ KONUMU

 

Eşler Arasında Karşılıklı Haklar

 

Birincisi: Temel hak; gözetme hakkı.

AİLEDE KADININ konumu, eşler arasındaki karşılıklı hakları sundu­ğumuz zaman ortaya çıkacaktır. Bu, Allahu Teala'nın muhkem kitabın­da zikrettiği o misakla hükme bağlanan korunan yüce bir konumdur: "Onlar sizden sağlam bir misak aldılar".[189]

 

Giriş:

 

Değerli okuyucu, eşler arasındaki karşılıklı hakların, nasslardan bazen umumi (genel) bazen de tafsili (detaylı) olarak varid olduğunu görecektir. Kadın ve erkeğin haklarını eşit olarak koruyan umumi nasslardan önemli bir noktayı açıklamak istiyoruz; tafsili nasslar, umumi nasslar kapsayıcıdır. Tafsili nasslar üzerinde durarak sadece bunları şeriat kabul etmek ve umumi nasslardan gafil kalmak doğru değildir. Biz, umumi nasslar üzerinde biraz durduğumuz ve içeriği hakkında biraz yoğunlaştığımız zaman tafsili nass-larda belirtilmeyen birçok hakkın yer aldığı görüyoruz.

Tafsili nasslar, herhangi bir alanda çok olsa da bunları o alana bağlayan bir sebebin olması gerekiyor. Kadının kocasına itaat etmesi alanında nassla-rın çoğunun Medine toplumunda yaygın olan Ensar kadınlarının baskısı, sorununa döndüğünü görüyoruz. Bu konuda Hz. Ömer şöyle diyor: "Kadınların kendilerine hakim olduğu bir toplum..." Durum böyle devam ettiği sürece Hz. Peygamber'in o kadınları kocalarına itaata teşvik etmesin­de şaşılacak bir şey yoktur.

Eşit haklar:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır. Allah azizdir, hakimdir." (Bakara, 228).

Bu âyet-i kerime, kadınların görevlerinin olduğu gibi haklarının da ol­duğunu belirtiyor. Yani her bir kadının hakkı olduğu gibi bunun karşılaştı­ğında, her bir erkeğin de hakkı vardır. Dolayısıyla haklar eşittir. Bu konuyla ilgili detaylı açıklamalar inşallah ile ileride gelecektir.

Taberi âyetin tefsîriylejlgili çeşitli rivayetler naklediyor:

Bazıları şöyle diyor: (Kocalarına itaat emelerinin gerektiği gibi onlara iyi davranmaları, güzel arkadaşlık etmeleri gerekir.)

Dahhak diyor ki: "Allah'a itaat eder ve kocalarına itaat ederlerse kocala­rının da onlara iyi davranmaları, eziyet etmemeleri ve nafakalarını imkân­ları oranında sağlamaları gerekir."

İbni Zeyd'den: "Onların sizin hakkınızda Allah'tan sakındıkları gibi sizin de onlar hakkında Allah'tan sakınmanız gerekir."

Diğerleri de şöyle diyor: "Onların kocalarına karşı süslenmeleri ve iyi görünmeleri gerektiği gibi kocalarının da onlaara karşı aynı davranışta bu-lunmsı gerekir."

İbn Abbas'tan rivayetle diyor ki: "Kadınıma karşı süslenmeyi sevdiğim gibi onun da bana karşı süslenmesini seviyorum. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor: 'Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi kadınla­rın da erkekler üzerinde hakları vardır."

Taberi, o rivayetlerden şunu seçiyor: "Her birinin diğer birine zarar ver­meyi bırakmaları gerekir."

İmam Muhammed Abduh, bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: Bu, bir cildin dahi özetlemeyeceği çok güzel bir ifadedir. Bu,'Erkeklerin, kadınlar üzerindeki haklan, bir derece fazladır' âyetinin ifade ettiği tek durum hariç kadın ve erkeğin bütün haklarda eşit olduğunu kaydeden genel bir kaidedir. Allahu Teala, kadın ve erkeğin, insanlar arasında ve aileleri içerisindeki iliş­kilerde, münasebetlerde uymaları gereken hakları açıklamıştır. İnsanların örflerinde yaşanan şeyler ise onların şeriatlerine, inançlarına ve adetlerine bağlıdır. Bu cümle, erkeğe, kadınıyla olan her alandaki ilişkisinde başvura­cağı bir kriter veriyor. Erkek, kadının herhangi bir isteğiyle ilgilendiği zaman kendisinin de buna karşılık bir hakkının olduğunu hatırlatıyor. Bun­dan dolayı İbn Abbas şöyle diyor: "Kadınımın bana süslendiği gibi ben de ona süsleniyorum. Çünkü bu hususta âyet vardır."

Ayette kasdedilen "misil"den maksat, eşyanın ve şahısların kendisi ol­mayıp eşler arasındaki karşılıklı haklardır. Çünkü onlar birbirine denktir. Kadının erkeğe karşı yaptığı her bir iş için erkeğin de ona yapması gerekir. Bu iş şahsında karşılığı olmasa da türünde karşılığıdır. Onlar, iş ve haklar yönünden birbirine eşittirler. Yine onlar, kişilik, duygu, şuur ve akıl yönün­den birbirine eşittir. Yani onların her biri bir insandır; maslahatını düşünen aklı vardır, kendisine iyi gelen ve mutlu eden şeyleri seven, iyi gelmeyen ve nefret ettiren şeyleri kötüleyen kal,bi vardır. Cinslerden birinin diğerine ta­hakküm etmesi, kendi çıkarları için kullanarak, zelil ederek köle yapması adalet değildir. Özellikle evlilik akdive zifaftan sonra müşterek hayatta her iki eşin de bir diğerine saygısı olmadan, görevlerini yerine getirmeden mutlu olmaları sözkonusu değildir.[190]

Taberi, "Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır" âyetinin te'vili ile ilgili çeşitli rivayetler naklediyor:

"Bazıları diyorlar ki: 'Derecenin anlamı; miraz ve cihad da Allah'ın erkekleri kadınlardan üstün tutmasıdır...' Diğerleri diyorlar ki: 'Dereceden maksat; otorite ve itaattir.' Bir diğerleri de diyorlar ki: 'Dereceden maksat; kadına karşı sorumluluğu, üstünlüğü ona hakkını eda etmesi, görevini yeri­ne getirmesidir.1 İbn Abbas'da şöyle diyor: 'Onun üzerinden bütün haklarımı almam ne güzeldir. Çünkü Aîlahu Teala şöyle buyuruyor: 'Erkeklerin, ka­dınlar üzerindeki haklan, bir derece fazladır."

Sonra Taberi, bu âyetlerin te'viliyle ilgili görüşlerden en uygun olanın İbn Abbas'ın görüşü olduğunu söylüyor. İbn Abbas, burada Allahu Teala'nın zikrettiği "derece"den maksadın; bazı görevlerinden dolayı erkeğin kadınını sıkıştırmaması, hatalarını görmemezlikten gelmesi ve kendisinin kadınına karşı olan görevini eksiksiz yapmasıdır. Çünkü Allahu Teala: "Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır" âyetinin hemen arkasından: "Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır" buyuruyor. Sonra kadınlara karşı iyi davranmaları için erkekler görevlendiriliyor... Özellikle de kadınların erkeklerine karşı Allah'ın, yapmalarını istediği görevleri terkettikleri zaman... Bu söz, Allah tarafından bir hatırlatmadır. Sözün zahiri haber durumunda olsa da, anlamı, erkeklerin kadınlara karşı iyi davranmaları isteğidir, işte böylece erkeklerin kadınlara karşı üstünlük dereceleri vardır.

Taberi tefsirinin tahkikçisi Mahmud Muhammed Şakir diyor ki: "Ebu Cafer (Taberi) yazdıklarını öğüt yoluyla yazmamıştır. Aksine, bağlayıcı debi ve burhanla yazmış olup bunu peşpeşe gelen âyetlerin siyakından çıkar­mıştır.

Eşit tavsiyeler:

Sonra sari, her iki çifte eşit haklar konusunda eşit tavsiyelerde bulunu­yor. Bütün bunlar aralarında sevgi ve şefkati yerleştirmeleri ve birbirlerini en güzel biçimde korumaları ve gözetmeleri için yapılıyor.

Erkeklere yönelik tavsiyeler: Allahu Teala buyuruyor ki:

"Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki hoşlan­madığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir." (Nisa, 19).

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınıza iyi davranın."[191]

Abdullah b. Cabir'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınla­rınız hakkında Allah'tan korkun. Çünkü onları Allah'ın sözüyle aldınız."[192]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Size iki zayı­fın hakkını zorlaştırıyorum; yetim ve kadın..."[193]

İbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Sizin en hayırlı­nız ehline hayırlı olamnızdır. Ben ehline en hayırlı olanızım."[194]

Abdullah b. As'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizin en ha­yırlınız, kadınına karşı iyi olamnızdır."[195]

Bu son hadis, içlerinden Hz. Aişe, Muaviye ve Ebu Kebşe'nin de bulun­duğu birçok değerli sahabe tarafından rivayet edilmiştir.

Kadınlara yönelik tavsiyeler:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kureyş kadın­larının hayırlısı, deveye binen, küçüklüğünde çocuklara düşkün olan ve kocasını gözetendir."[196]

Ebu Uzeyne'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarınızın hayırlısı, doğurgan, sevimli, teselli edici ve itaatkâr olandır,"[197]

Abdullah b. Selam'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın­ların hayırlısı, baktığında seni mutlu eden, emrettiğinde itaat eden ve olma­dığın zaman namusunu ve malını gözetendir."[198]

Haşin b. Muhsan'ın rivayetine göre, halası Peygamber'e geldi ve Pey­gamber ona: 'Senin kocan var mı?' dedi. Kadın: 'Evet', dedi. Peygamber: 'Ona karşı sen nasılsın?' dedi. Kadın: 'Aciz olmam hariç, onu ihmal etme­dim', dedi. Rasulullah: 'Sen ona nasıl davranırsan, o senin cennetin ya da ce­hennemin olur', buyurdular.[199]

Abdullah b. Ebi Evfa'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kadın kocasının hakkını yerine getirmedikçe, Rabbinin hakkını yerine getirmiş ol­maz."[200]

Enes b. Malik'den: "Rasulullah şöyle buyurdular: "Kadın beş vakit na­mazım kılarsa, Ramazanda orucunu tutarsa, namusunu korursa ve kocasına itaat ederse cennete girer."[201]

İbn Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: İki kişi vardır ki namazı başından ileri gitmez: Kocasına karşı çıkıp da bundan dönmeyen ka­dın."[202]

Muaz (r.a.) 'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kadın dünyada kocasına eziyet etmez. Ancak, onu ceylan gözlü hurilerle evlendirdim, diye­bilir."[203]

Hakları yerine getirmeyle ilgili genel çerçeve: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onun âyetlerinden biri de, size, nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve acıma koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır." (Rum, 21).

Bu, eşler arasında sevgi ve acıma çerçevesi içerisinde bütün hakların yerine getirilmesinin gerektiği anlamına geliyor. Herhangi bir nedenle sev­gi zayıflarsa, haklar korunmuş olmaz. Fakat bu durumda acıma çerçevesi içerisinde haklar korunur. Yani birbirine karşı duydukları acıma ve ilişkiler­deki bağlılıkla... Her ikisi de Rasulullah'ın şu sözünü hatırlar: "Kendisi için sevdiğini kardeşi içinde sevmedikçe, sizden biri iman etmiş sayılmaz."[204] Genel anlamda İslâm'da kızkardeşin hakkı böyle olunca iki müslüman eşin hakları daha da büyüktür. İslâm bağına evlilik bağı eklenmiştir. Ki bu sağ­lam olan bağ hakkında Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Onlar, sizden sağ­lam bir misak almışlardır." Haklan eda etme hususunda kan ve kocanın Al­lah'ı gözetme ve arkadaşına, kendi nefsi için istediğini sunabildiğine bak­ması gerekir. Böyle yapabilmiş ise ne güzel; eğer yapamamış ise niyetini doğrulamalı ve Allah'tan yardım dileyerek yerine getirmelidir. Allah doğru söyleyenlerle beraberdir.

Kan ve Kocaya ait bir dizi haklar vardır: Koruma iyi davranma, şefkatli olma, çocuk yapma, güven ve hüsnü zan, genel ve özel durumlarda, görev­lerde yardımlaşma, süslenme, cinsel faydalanma, rahatlama kıskanma, iyi­likle ayrılma... Şimdi bu hakları geniş bir şekilde açıklayacağız: [205]

 

Kapsayıcı Temel Hak: "Gözetme (Kavvam / Takvim) Hakkı"

 

Şüphesiz ki kapsayıcı temel hak gözetme hakkıdır. Bu hakkı, Peygam­ber (s.a.v.) şu hadisiyle açıklamıştır:

İbn Ömer'den: "Hepiriz gözeticisinizve gözetici oldığıtnuzdan sorumlu­sunuz. Adam aileâni gözeticidirKadınkocasını eviri ve çocuklarını gözetici­dir. Hepiniz gözeticisiniz ve gözetmişolduğunuzdan sorumlusumz."[206]

Gözetme hakkı, bir çok cüz'i haklan kapsamasının yanı sıra her iki çifte de arkadaşına karşı belirli sorumluluklar yüklüyor. Şimdi bu sorumlulukları incelemeye başlayacağız. Sonra da cüz'i haklan detaylıca açıklamaya de­vam edeceğiz.

Gözetme hakkı her iki çifte önemli iki sorumluluk yüklüyor:

Evi idare etme ve geçimi sağlama sorumluluğu, erkeğe aittir. Çocuklara bakma, onları terbiye etme ve evin işlerini yürütme sorumluluğu, kadına aittir. Aile hayatının yürümesi, işlerinin organize edilmesi ve görevin ger­çekleşmesi için eşler arasında sorumluluğun dağılımı gerekli bir durumdur. Böyle olunca, bir yönden bu sorumlulukların en iyi şekilde yerine getirilme­si, diğer yönden ise sevgi ve acıma duygularının korunması için eşler arasın­da dayanışma zorunludur. Burada sözkonusu sorumluluklan biraz ayrıntılı şekilde açıklamaya çalışacağız.

Erkeğin birinci sorumluluğu: Aileyi yönetme: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler." (Nisa, 34).

Daha önce "Eerkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazla­dır" âyetinin tefsîriyle ilgili Taberi'nin naklettiği rivayetlerden birini aktarır­ken "derece"nin itaat, yani, yönetme yönünden olduğunu söylemiştik.

Taberi tefsirinde varid olduğu üzere: (İbn Abbas diyor ki: "Erkeklerin, kadınlar üzerindeki haklan, bir derece fazladır" âyetindeki "derece" erkek­leri kadınlara karşı iyi davranmaya ahlâk ve mal yönünden onlan rahatlat­maya teşvik edici bir işarettir .Yani erkeğin sorumluluklar yüklenmesi ge­rektiğine dair bir vurgudur. İbni Atiyye: 'Bu çok güzel bir sözdür', diyor.)

Muhammed Abduh, "Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir dere­ce fazladır" âyetinin tefsirinde şöyle diyor: Bu âyet, kadına bir şey yüklerken erkeğe birçok şey yüklüyor. Bu sebeple âyetteki "derece" şu âyette geçen yöneticilik ve maslahatı yerine getirmedir: "Allah, insanları birbirinden üs­tün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler." Evlilik hayatı sosyal hayat için de bir başkan gerektirir. Çünkü bir araya gelenler, bazı konularda görüşleri ve istekleri farklılık gösterebilir. İhtilaflarında, görüşüne başvuracakları bir başkan olmadan işlerini yürütemezler herkes diğerinin aksini yaparak birlik bağını koparır ve böylece düzen bozulur.

Erkek başkanlığa daha layıktır. Çünkü o maslahatı daha iyi bilir, gücü ve malıyla iş yapması daha fazladır. Bu yüzden erkek, şer'an, kadını koruma ve iı.ıl.Uabim sağlamakla sorumludur. Kadın ise iyi şeylerde ona itaat et­mekle sonunludur.)[207]

Kiıoik ya da büyük olsun her müessesede işleri idare eden bir başkanın bulunması fıtri bir durumdur. Bu fıtrî durumu bilimsel yönetim kuralları da destekliyor. Bu sebeple ailenin bir müessese olması itibariyle ona bir başkan gerekir. Başkanlığın kadına mı, erkeğe mi verilmesi gerekir? Kadın ve erkek şu hususta ihtilaaf etmezler; çoğunlukla erkekte aklın duyguya üstün geldi­ği, kadında ise duygunun, sevginin üstün geldiği görülür. Bunun yanısıra bedeni ve psikolojik farklar vardır; kadın, bedenen son derece hareketlidir. Kadın bazı dönemlerde bedeni ya da psikolojik zaaflar gösterebilir. Bu du­rumlar onu toplumsal hayattan uzaklaştırır; her hamilelik, doğum ve emzir­me dönemleri gibi. Ama erkek genellikle hareket ettirici güce ve dışardaki olumlu mücadeleye teşvik eden kaygıya sahiptir. Oysa kadında genellikle teşvik edici kaygı çocukları ve ev işleri eksenlidir. Buna ek olarak erkekler için evin dışındaki yaşamda erkeklerle haşır-neşir olma imkânları daha ge­niştir. Dolayısıyla dış dünyadaki genel çalışmaları daha isabetli ve fazla ka­zanmasına imkân tanır. Evin reisliğini üstlendiği zaman aile işlerinin istikra­rı daha iyi olur.

Buna şunu da ekleyelim: Ailedeki reislik, despotlukla değil, şurayla­dır. Zira şura, müslümanın her işinde başvurduğu bir prensiptir. Sonra o şer'idir. Yani, birçok şer'i kural onu hükme bağlıyor. Bu kurallardan bir tane­si: "Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan haklan gibi, kadınlarında erkekler üzerinde haklan vardır." Bunun yanında evlilik, boşanma ve muaşeret ada-bıyla ilgili bütün hükümler. Yine, hayata hakim olan ve hayatı hayra doğru yönlendiren ahlâkî değerlerin tamamı... Son olarak, aile reisliği, sevgi ve dostluktur.

Muhammed Abduh ," Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidir" âyetinin tefsirinde diyor ki: Bu, başkan olan kimsenin kendi irade ve seçimiyle tasar­rufta bulunduğu başkanlıktır. Bunun anlamı, iradesi elinden alınmış, mec­bur edilmiş başkan olma demek değildir. Başkan başkanlığının yüz yüze olduğu işleri yapar. Bir kimsenin başkasına yönetici olması, onu yönlendir­mesi ve yönlendirdiği şeylerin hayata geçirilmesini gözetmesidir. Yani, onun çalışmalarını ve eğitimini gözetmesidir. İşte bunlardan biri de evin ko­runması ve oradan ayrılmamadır. Yakın akrabaları ziyaret dahi olsa belirli vakitlerde erkeğin kadınından izin alarak ve onu razı ederek gitmesi. Bazı­larının bazılarına üstün olmasından maksat; erkeklerin kadınlara üstün ol­masıdır; şayet, "onlar kadınlara üstün kıldığı" ya da: "Kadınlar üzerine üs­tün oldukları" denilse idi, bizim söylediğimiz anlam için daha uygun ve daha açık olurdu. Aslında bu âyetteki hikmetle şu âyetteki hikmet aynıdır "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin." Bu âyet kadın ve erkeğin bir şahsın bedeni gibi; erkeğin baş, kadının ise gövde mesabesin­de olduğunu ifade ediyor. Üstünlük iki kısımdır: Fıtrî üstünlük kesbî üstün­lük. Fıtrî üstünlük, erkeğin mizacının daha güçlü, daha mükemmel, daha sağlam ve daha güzel olmasıdır. Ben size, erkek kadından daha güzeldir, de­sem, bunu garip karşılarsınız. Çünkü bunun aksine güzellik, yaratılışının ta­mamlanması ve kemale ermesi için kadına verilmiştir. Mizacın güçlü olu­şuna, aklın güçlü oluşu meselelerin ilke ve gayelerine bakmada bakış açışı­nın doğru oluşu takip eder. Doktor ve bilginlerin deyişiyle; sağlam akıl, sağlam vücutta olur. Bunu da kesbî işlerde basan takip eder; erkek kazan­maya , üretmeye ve işlerde tasarrufta bulunmaya daha yeteneklidir.[208]

Bu açıklamayla, yöneticiliğin müslüman erkeğe isnad edilmesinin hik­metini görüyoruz. Gerçi her ne kadar sorun olsa da bu reisliğin erkeğe veril­mesi ilkesinden kaynaklanmıyor. Aksine reisin şahsi zayıflığından ve kö­tülüğünden ya da reis olduğu kimsenin şahsından ve yahutta her ikisinden kaynaklanıyor. Her müessesede başkan ve yönetimi altında bulunan fertler arasındaki ilişkiyi ve her ferdin yetkilerini belirleyen bir sistem varsa , bu durumun aynısı aile için de geçerlidir. Fakat her ne kadar ilişkileri ve yetki­leri belirleyen sistem olsa da fiili uygulama konulmuş sistemin tam tersi olabiliyor. Bu sisteme karşı çıkmaya açık bir şekilde olur ki, bu durumda mahkemeye başvurulur yada bazen yetkinin sadece kötü kullanılması şek­linde olur. Bunun da karşılıklı sevgi anlayışla çözülmesi gerekir. Çünkü aile yapısının korunması, karşılıklı anlayış ve sevgi temeline bağlıdır. Aile, özel­likleri olan bir müessesedir. Birinci olarak sevgi üzerine kurulmasıdır. Son­ra aile içerisindeki ilişkilerin bir benzeri diğer müesseselerde görülemez. Aile, ferdin hayatının tamamını kuşatır; cinsi istifade, yeme-içme, mesken, çocukların gözetilmesi... İşte böylece aile Kur'an'ın ifadesiyle "huzur bul­ma" dır: "Kendi nefislerinizden sizlere huzur bulacağınız eşler yarattı."

O halde kadınla erkek arasındaki ilişki diğer ilişkilere göre çok özel ve çok derindir. Bu ilişkinin derinliği ve özelliğinin neticesi olarak yargı orga­nının çok az müdahale etmesi gerekir. Bu müdahale de gerek erkeğin yetki­sini kötü kullanmasını düzeltme gerekse kocasına itaat etmeyen kadını itaat ettirme olsun çok zorlu durumlarda olur. Öyle ki bu aralarını bulmak için bir aracılık olup en dar sınırlar içerisinde yapılması gerekir...

Yöneticilik sorumluluğunu en iyi biçimde yerine getirmek için eşler arasında işbirliği:

Şu noktalarda işbirliği yapılabilir:

a) Kadının kocasına itaat etmesi: Burada itaatin adabı, kalbten kay­naklanması; rıza ve sevgiyle olması, iyilik sınırları içerisinde olup bunu aş-mamasıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah'a masiyette itaat yoktur. İtaat sadece iyiliktedir."[209]

b) Aileyi ilgilendiren meselelerde eslerin istişare etmesi: Biliyoruz ki şura, Peygamber'in hayatın her alanında; aile içi-aile dışı, özel ve genel du­rumlarda önem verdiği bir konuydu. Zira Peygamber, Allahu Teala'nın "on­ların işleri aralarında şurayladır" buyruğuna boyun eğiyordu. Bazı aile işleri hususunda erkeğin kadınıyla istişare etmesi gerekir. Yine istişare bazen eş­lerden birinin isteği üzerine olabileceği gibi bazen de başka bir teşebbüs üzere olabilir. Böylesi bir kutsal istişare örneğini Ümmü Seleme, Hudeybi-ye günü Rasulullah'a sunmuştur.

c) Erkeğin seferde olması durumunda kadının ev işlerini yürütmesi: Kadının, kocasına itaatıyla ilgili örnekler:

Ebu Hureyre'den: "Adamın biri Peygamber(a.s.)'a geldi. Peygamber yemek için hanımlarına gönderdiğinde hanımları:'Sudan başka bir şeyimiz yoktur', dediler. Rasulullah: 'Bunu kim misafir eder?' dedi. Ensar'dan bir adam: 'Ben', dedi. Adamı alıp evine götürdü ve hanımına: 'Rasulullah'in mi­safirine ikram et', dedi. Bunun üzerine kadın: 'Bir çocuğu doyuracak yemek var', dedi. Adam: 'Yemeğini hazırla, lambanı yak ve çocuklar akşam yemeği isterlerse onları uyut1, dedi. Kadın yemeğini hazırladı, lambasını yaktı ve ço­cuklarını uyuttu. Sonra kalkıp lambayı düzeltme bahanesiyle onu söndürdü. Yemeği sadece misafire yedirerek, öylece sabahladılar. Sabahleyin Rasu­lullah'a durumu anlattılar ve bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi (kardeşlerini)nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, İşte onlar başarıya erenlerdir." (Haşr, 9).[210]

Abdullah b. Mes'ud'un karısı Zeyneb kocasına: "Sana ve evimdeki ye­timlere sadaka vememden dolayı sevap alır mıyım, bunu Rasulullah'a sor, dedi. O da : 'Sen Rasulullah'a sor, dedi. Bunun üzerine hemen Hz. Peygam-ber'e gitti.[211]

Ata'dan: "Rasulullah döneminde Ensardan bir adam oruçlu iken kadını­nı öptü. Kadınından bunu Rasulullah'a sormasını istedi, o da sorduğunda Ra­sulullah şöyle buyurdu: Allah'ın Rasulü'de böyle yapıyor...[212]

İşte böylece erkeğin hikmeti ve kadının yardımıyla yöneticilikte her­hangi bir sorun çıkmadan aile gemisi yürür....

Erkeğin kadınından istişare talehetmesine örnekler:

Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.) rivayet ediyor: "Rasulullah'a ilk görüne­ne vahiy salih rüya şeklindeydi. Hira mağarasında Cibril kendisine geldi­ğinde şöyle demişti: 'Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük Kerem sahibidir.' Rasulullah, bunlarla beraber döndüğünde göğsü titriyordu. Hatice binti Hüveylid'in yanına girdi ve 'Beni örtün, beni örtün', diyordu. Onu örtüler. Korku kendisinden gidince başından geçenleri Hatice'ye anlattı ve kendisinden korktuğunu söyledi. Bunun üzerine Hatice: 'Hayır, korkma! Allah'a yemin olsun, Allah seni asla utandırmayacak. Sen akrabalarla ilişkiyi koparmıyorsun, kimsesizlere sa­hip çıkıyorsun, yoksulu doyuruyorsun, misafire ikram ediyorsun ve hakkı sahiplerine döndürüyorsun', dedi. Sonra Hatice Varaka b. Nevfel'i çağırdı. Varaka, Hatice'nin amcası oğlu olup cahiliyede ona yardım ediyor ve İbrani-ce yazmayı biliyordu. Hatice Varaka'ya: 'Ey Amcamın oğlu! Kardeşinin oğlunu dinle'. Varaka, Rasulullah'a: 'Ey kardeşimin oğlu! Ne gördün', dedi. Rasuîullah da, gördüklerini ona anlattı. Varaka O'nu dinledikten sonra: 'Bu, Allah'ın Musa'ya indirdiği Cibril'dir', dedi"[213]

Rasulullah (s.a.v.), Hatice'ye: "Nefsimden korkuyorum" sözü ve şikayetiyle, sanki onun, Hira mağarasında kendisine arzedilen şey hakkında görüşünü istiyordu. Onunla istişare ediyordu. Nitekim Hatice'nin sözleriyle rahatlamıştı. Sonra Hatice Varaka b. Nevfel ile durumu değerlendirmesine işaret ettiğinde, Rasulullah bu istişareyi de kabul etmiştir.

Ebu Bekir b. Abdurrahman rivayet ediyor: "Rasulullah, Ümmü Seleme evlendiğinde yanında sabahlayarak ona: 'Sen ehlinin yanında değersiz de­ğilsin. İstersen yedi gün kalayım. İstersen üç gün kalayım' dedi. O da: 'Üç gün1, dedi."[214]

Cabir (r.a.)'dan rivayetle şöyle diyor: "Hendek günü hendek kazıyorduk...[215] Sonra Rasulullah kalktı karnında taş bağlıydı. Böylece hiçbir şey tat­madan tam üç gün geçirdik. Rasulullah izin alarak eve gittim ve karıma: 'Ra-sulullah'tan birşey gördüm ki buna asla sabredilmez. Evde birşey var mı?' dedim. Oda: 'Arpa ve bir dişi oğlak var', dedi. Oğlağı kestim, karım da arpayı un yaptı. Bu oğlakla bir kazan et yaptık. Sonra Rasulullah'a gelerek biraz yemek hazırladığımızı, kendisine ve bir-iki kişiye yetebileceğini, söyledim. Rasulullah: 'Ne kadar?1 diye sordu. Ben de ne kadar olduğunu söyledim. Ra­sulullah: 'Kadınına söyle gelinceye kadar eti kazandan ekmeği de fırından çıkarmasın', buyurdu. Rasulullah, Ensar ve muhaciri ve onlarla beraber o-lanlan yanında getirdi', dedi. Kadın: 'Sana sordu mu?', dedi. Ben de: 'Evet1, dedim. (Bunun üzerine kadın: 'Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Biz, yanımızda ne olduğunu O'na haber verdik', dedi.) Rasulullah: 'Buyurun girin, sıkışma­yın', dedi. Sonra ekmeği keserek üzerine et koyup misafirlere vermeye başladı. Herkes doyuncaya kadar yedi ve hâlâ kazanda yemek vardı. Rasu­lullah: 'Kadına kalan yemekten yemesini ve aç insanlara vermesini', söyle­di."27

Enes b. Malik'ten: "Ebu Talha, Ümmü Seleme'ye şöyle dedi: 'Rasulul-lah'ın sesini zayıf bir şekilde işittim, belli ki karnı aç, yanında bir şey var mı?1 O da: 'Evet', dedi. Bunun üzerine bir arpa ekmeği çıkardı ve beze sararak elimin altına sıkıştırıp beni Rasulullah'a gönderdi. Onu götürdüğümde Ra-sulullah'ı mescidde insanlarla otururken buldum. Yanlarına girdiğimde, Ra-sulullah: 'Seni Ebu Talha mı gönderdi?' dedi. Ben de: 'Evet',dedim. Rasulul­lah, beraberinde olanlara: 'Haydi kalkınız1, dedi. Onlarla beraber ben de ora­dan ayrıldım ve Ebu Talha'ya geldiğimde durumu haber verdim. Bunun üzerine Ebu Talha: 'Ya Ümmü Seleme! Rasulullah, insanları beraberinde getirdi ama yanımızda onları doyuracak yemeğimiz yoktur1, dedi. Ümmü Seleme de: '[216]Allah ve Rasulü daha iyi bilir1, dedi. Ebu Talha, Rasulullah'ı karşıladı. Rasulullah: 'Ey Ümmü Seleme! Neyin varsa haydi getir', dedi. Ümmü Seleme de o ekmeği getirdi. Rasulullah, bir kaba ekmeği bölmesini, istedi. O da böldü. Sonra Rasulullah, yemeğe maşaallah, diyerek on kişi çağırmasını, istedi. On kişi gelerek karınlarını doyurup çıktılar. Sonra on kişi daha çağırmasını istedi. Onlar da gelerek karınlarını doyurup çıktılar. Oyleki bu sayı yetmiş ila seksen kişiye ulaştı."[217]

Misvar b. Mahreme ve Mervan b. Hakem'den rivayetle şöyle diyorlar:

"Hudeybiye Sulhu'nün yazılması bittikten sonra Rasulullah (s.a.v.), ashabı­na: 'Kalkın kurban kesin ve tıraş olun', buyurdu. Misvar diyor ki: 'Andolsun ki, onlardan hiçbir buna kalkmadı. Ta ki bunu üçkez tekrarladı. Onlardan hiçbiri kalkmayınca Rasulullah, Ümmü Seleme'nin yanma girerek ona, sö­zünü kimsenin dinlemediğini söyledi. Ümmü Seleme: 'Ey Allah'ın Peygam-ber'i! Bunu istiyor musun? Dışarı çık ve kurban kesinceye kafdar onlardan hiçbiriyle konuşma. Sonra berberini çağırarak tıraş ol1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah dışarı çıkarak bunların aynısını yaptı. İnsanlar bunu görünce kal­karak kurban kestiler ve birbirlerini tıraş ettiler."[218]

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) Ensar'dan bir kadını babasından Cüleybib'e istedi. Babası: 'O halde evet', dedi. Rasulullah, annesine de haber vermesini istedi. Adam karısına durumu haber verdi."[219]

Rasulullah bu hadisinde, kızını evlendirirken, adamın karısıyla istişare edebileceğini belirtiyor. Velev ki kızı isteme teklifi ya da emri kendisinden gelse bile. Buna göre "kızları hususunda kadınlarla istişare ediniz"[220] hadisi senet yönüyle zayıf olsa da asıl itibariyle sahihtir.

Eşler arasındaki istişare örneklerini

Hz. Ömer'in hanımının bir girişimiyle noktalıyoruz.

Ömer b. Hattab şöyle diyor: "Andolsun ki, biz cahiliyede kadınları hiç­bir işe katmıyorduk. Ta ki Allah onlarla ilgili indirdiğini indirdi, anlara ayır­dığını ayırdı. (Bir rivayette ise[221]': Biz cahiliyede kadınları hiçbir şey saymı­yorduk. İslâm gelince, onlar hakkında Allah'tan dolayı üzerimizde haklan olduğunu gördük.). (Bir başka rivayette[222] Biz Kureyş topluluğu, kadınlara karşı üstünlük taslıyorduk. Ensar'ın yanına gittiğimizde, kadınların onlara üstün davrandığını gördük. Kadınlarımız böyle, ensar kadınlarının edebini almaya başladılar.) Ömer diyor ki: 'Bir meseleyi kendi kendime düşünüyor ve istişare ediyordum'. Kadınım: 'Şöyle şöyle yapsan', dedi. Ben de ona; sana ne oluyor, niçin buradasın Benim yapmak istediğim işten sana ne? dedim. 'Hayret, ya Hattab'in oğlu! Sen istişare yapmak istemiyor musun?' Senin kızın dahi kızgın olduğu bir günden Rasulullah'la istişare yaptı', dedi."[223]

Kadının kocasıyla istişare etme istemesine dair örnekler:

İbn Abbas'ın kölesi Kureyb'den: "Haris'in kızı Meymune, Peygamber'-den izin almadan bir cariye azad etti. Kendisine Rasulullah'ın sırası gelince: 'Ey Allah'ın Rasulü! Cariyemi azad ettiğimi hissetin mi?' dedi. Rasulullah: 'Böyle mi yaptın?' dedi. 'Evet', dedi. Rasulullah: 'Onu dayılarına verseydin daha fazla ecir alırdın', buyurdu."[224]

Rasulullah'ın: "Onu dayılarına verseydin daha fazla ecir alırdın" sözün­den, eğer Peygamber'le istişare etseydi daha fazla ecre ulaşırdı anlamı çıkı­yor. Bundan kadının kocasıyla istişare etmesinin güzel bir fazilet olduğunu sanıyoruz.

Abdullah b. Ka'b, o da babası Ka'b'dan rivayetle şöyle diyor: "Bedir ve Zorluk seferi hariç, Rasulullah'ın bütün seferlerine katılan ve tövbesi kabul edilen üç kişiden biri olan babam Ka'b b. Malik'ten işittim, şöyle diyordu: 'Rasulullah iki arkadaşımla konuşulmasını yasakladı. Savaşlardan geri ka­lan başka hiç kimseyle konuşulmasını yasaklamadı. Bunun üzerine insanlar bizimle konuşmaktan kaçındılar. Uzun süre bu şekilde yaşamaya devam et­tim. Sonra Allah, Peygamber'ine tevbemizi kabul ettiğini içeren âyetini in­dirdi. Peygamber bu sırada Ümmü Seleme benim hakkımda iyi düşünüyor ve sorunumla ilgileniyordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Ey Ümmü Seleme! Ka'b'ın tevbesi kabul olundu1, dedi. Ümmü Seleme: 'Beni ona göndermiyorsun ki müjde vereyim', dedi. Rasulullah: 'O zaman insanlar sizi rahatsız ederler, gece boyunca uykunuzu engellerler1, buyurdu."[225]

Aile islerini yürütmede -kocası olmadığı zaman-kadının kocasına vekillik yapmayla ilgili örnekler:

Abdullah b. Selam'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın­larınızın hayırlısı; baktığınızda sizi mutlu eden, emrettiğinizde size itaat eden ve olmadığınız zaman malınızı ve namusunuzu koruyandır."[226]

Katade'den rivayetle şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlardan er­keklere bakmamaları ve onlarla konuşmamaları üzere biat aldı. Abdurrah-man b. Avf dedi ki: 'Biz kadınlarımızın yanında olmuyoruz ve bu sırada mi­safirlerimiz geliyor.' Bunun üzer ine,'onlara zorluk yoktur' dedi."[227]

Erkeğin ikinci sorumluluğu: Ailenin geçimini sağlama:

Ailenin geçimini sağlama erkeğin sorumluluğundadır. Bunun esası ise para kazanmaya gücü yetmesidir. Diğer taraftan -hamilelik ve doğum me-şekkatinden sonra- çocuklara bakma kadının sorumluluğundadır. Yine ev işlerinin idaresinden de kadın sorumludur. Bunlarla uğraşması kadım para kazanmaktan ahkoyar. Hafız İbn Hacer'in ifadesiyle 'Kadın erkeğinin hakkı­nı kazanmasıyla mahpustur."[228]

AUahu Teala buyuruyor ki:

"Allah, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini sağla)dikları için erkekler, kadınlar üzerinde yönetici­dirler." (Nisa, 34).

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Onların rızıklan ve giysileri iyilikle sizin üzerinizdedir."[229]

Ömer (r.a.)'den: "Peygamber (s.a.v.) Nadiroğulları'mn hurmasını satı­yordu ve bu maldan kendi ehlinin bir sene yiyeceği kadarını alıyordu."[230]

Daha birçok değerli nass vardır ki bu sorumluluğu tesbit etmekle kal­mayıp aksine, erkeği, kadın ve çocuklarını her yönüyle rahatlatması için teşvik ediyor, bunu sevap şeklinde kabul ediyor. Hatta bunu ne kadar büyük olursa olsun yapılan hayırların başı görüyor.

Ebu Mes'ud el-Ensari'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Müs­lüman bir erkek ailesini koruma gayesiyle geçimini sağlarsa, o bir sadaka­dır."[231]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah sizden birinize hayır verirse, kendisinden ve aile halkından başlasın."[232]

Sa'd b. Ebi Vakkas'dan rivayetle şöyle diyor: "Ben Mekke'de hasta iken Rasulullah (s.a.v.) beni ziyaret ediyordu ve diyordu ki: 'Ne infak edersen o senin için sadakadır. Kadınına verdiğin bir lokma dahi..."[233]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah yolunda infak ettiğin bir dinar, köle azad etmek için infak ettiğin bir dinar. Bunlar içerisinde ecir yönünden en büyüğü ailene infak ettiğindir."[234]

Eşler arasında dayanışma:

Sorumluluğun iyi bir şekilde yerine getirilmesi için eşler arasında daya­nışmanın güzel ve gerekli olduğunu önceden söylemiştik. Velev ki bu so­rumluluk onlardan birinin üzerinde olsun... Erkeğin üzerinde olan bu geçim meselesinde dayanışma şu şekilde olabilir:

a) Kadının kocasının malından evine iyilikle harcaması: (Koca cimri biriyse haberi olmadan harcama yapabilir).

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlarını zın hayırlısı, deveye binen saliha Kureyş kadınlarıdır. Onlar küçükken ço­cuklarına düşkün olurlar ve kocalarının mallarını gözetirler."[235]

Aişe (r.a.)'dan: "Utbe'nin kızı Hint: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Onun haberi olmadan aldığım hariç bana ve çocuklarıma yetecek kadar vermiyor1, dedi. Rasulullah: ' Sana ve çocuklarına yetecek ka­dar iyilikle al', buyurdular."[236]

b) Kadının kocasının malından iyilikle tasaddukta bulunması:

Aişe (r.a.)'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın kötü şey­ler hariç evinin yemeğinden infak ederse infak ettiği şeyin ecrinden kendisi­ne ve kazanan kocasına pay vardır."[237]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadın kocası­nın kazandığından onun emri olmadan infak ederse ecrin yansı onundur. (Başka bir rivayette[238] ecrin yarısı kadınındır.)"[239]

Esma (r.a.)'dan: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulu! Zübeyr'in bana getir­diğinden başka hiç bir malım yoktur. Bundan tasadduk edebilir miyim?' Ra­sulullah: 'Tasaddukta bulun, kabını tutma (cimri davranma) Allah'ta sana kabını tutar."[240]

c) Kadının kocasının malından iyilikle hediye etmesi:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah evlendi ve ehlinin yanına girdi. Enes di­yor ki: 'Annem Ümmü Seleme yemek hazırladı ve bana: 'Ey Enes! Bunu Ra-sulullah'a götür ve benim gönderdiğimi söyle, kendisine iyi dileklerde bu­lunduğumu ve bunun bizden kendisine az bir şey olduğunu belirt', dedi. Enes diyor ki: 'Onu Rasulullah'a götürdüm ve annemin söylediklerini ilettim. Ra­sulullah: 'Onu bırak', dedi. Sonra: 'Git falanı, falanı ve karşılaştığın kimseleri çağır' dedi..."[241]

d) Kadının fakir kocasına yardımcı olması:

Eğer kadının miras ya da mesleki çalışmadan dolayı fazla malı varsa, kocasının gelirinin yetersiz olduğu durumlarda yardım etmesi güzeldir. Böylece kadın bir taraftan ailedeki yaşamı kolaylaştınrken, diğer taraftan kocasının para kazanmadığı durumlarda kadının harcama yapma yönü geli­şir. Kadın kocasına yardımcı olduğu zaman iki fazilet gerçekleşir. Yakınlık bağı fazileti ve Allah yolunda sarfetme fazileti.

Abdullah'ın karısı Zeyneb'ten: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Ey kadınlar topluluğu! Takılarınızla da olsa sadaka verin. Zeyneb (r.a.) di­yor ki: 'Abdullah'a geldim ve: 'Sen fakir bir adamsın, Rasulullah, bize sadaka vermemizi emretti. Rasulullah'a git ve sor; size verdiğim sadakadan dolayı ecir alır mıyım? Eğer ecir almaz isem sizin dışıruzdakilere vereyim', dedim. Abdullah da 'sen git ve sor', dedi. Rasulullah (s.a.v.)'e gittim. Kapıda En-sar'dan bir kadın bekliyordu. Onun sorunu da benim sorunum gibi idi.. Rasu­lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Bunlardan her birinin sadakası için iki ecir var­dır. Biri yakınlıktan dolayı olan ecir, öbürü de sadakadan dolayı olan ecir."[242]

Ebu Said Hudri'den: "Bir gün İbn Mes'ud'un karısı Zeyneb gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sen bugün bize sadaka vermemizi emrettin. Yanımda ken­dime ait takılarım vardı. Bunları sadaka olarak vermek istedim. Fakat İbn Mes'ud, kendisinin ve oğlunun sadaka vereceğim kimselerden daha fazla sa­dakaya layık olduklarını iddia etti. Ne buyuruyorsunuz?' dedi. Rasulullah (s.a.v.) buna cevap olarak: 'İbn Mes'ud doğru söylenmiştir. Kocan ve oğlun, sadaka vereceğin kimselerden daha fazla sadakaya layıktır', buyurdu."[243]

Fethu'l-Bari'den nakledilmiştir: "İyad, Hz. Zeyneb'in kendi gelirinden tasadduk ettiğine işaret etmiştir. Yine Tahavi'nin yaptığı rivayette Hz. Zey-neb'in el sanatı olduğunu ifade etmiştir."[244]

Kadının aileye infakta bulunması kocanın ölümünden sonra da sürebilir:

Zeyneb oda Ünımü Seleme'den rivayetle şöyle diyor: "Ben: 'Ey Al­lah'ın Rasulü! Ölen kocam Ebu Seleme'nin çocuklarına infak ettiğim zaman bana ecir olur mu? Onlar benim de çocuklarımdır' diye sordum. Rasulullah (s.a.v.): 'O çocuklara infakta bulun! Onlara verdiğin sadakaların ecri vardır' buyurdu."[245]

İşte kocası fakir düştükten ya da öldükten sonra geçimi zorlaşan yoksul bir kadının kendi geçimini ve çocuklarının geçimini sağlamak için dilencili­ğe başvurması:

Hz. Aişe'den rivayetle diyor ki: "Bana bir kadın, beraberinde iki kız ço­cuğu olduğu halde gelip dilendi. Benim yanımda bir hurmadan başka bir şey yoktu. Hurmayı kadına verdim ve çocuklarına paylaştırdı. Sonra kalktı ve gitti. Rasulullah (s.a.v.) yanıma gelip de durumu anlattığımda şöyle buyur­du: 'Bu yetim kızlara kim velilik yaparsa bunlara iyi davransın. Bu onun için ateşe karşı bir perde olur."[246]

e) Kadının kendi malından infakta bulunması için kocasıyla istişare etmesi:

Abdullah b. Amr'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince bir hut­be verdi. Hutbesinde şöyle buyurdu: 'Kocasının izni olmadan bir kadının infakta bulunması caiz değildir."[247]

Vasıla'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kocasının izni olmadan bir kadının kendi malından aşın bir şekilde infak edemez."[248]

Bu hadisi Ubade b. Samit'in de bulunduğu bir çok sahabe rivayet etmiş­tir."[249]

Bununla birlikte kadının kendi malını tasarruf etmede ki bağımsızlığını ve özgürlüğünü ifade eden hadisler de vardır:

İbn Abbas'tan rivayetle şöyle diyor: "Ramazan ve Kurban bayramların­da Rasulullah'la birlikteydim. Kadınlar geldi. Rasulullah kadınlara nasihat ederek sadaka vermelerini emretti. Onların ellerini kulak ve boyunlanndaki takılan uzatarak Bilal'e verdiklerini gördüm."[250]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Bu hadisle, kadınların kocalarının izni olma­dan malından sadaka verebileceğine ya da bazı Malikilerin hilafına üçte bir gibi belirli miktannı sadaka verebileceğine delil getirmiştir."[251]

Esma (r.a.)'dan: "Zübeyr yanıma girdi. Cariyenin parası da bendeydi. Zübeyr: 'Onu bana ver' dedi. Ben de, 'infak ettim1 dedim."[252]

Haris'in kızı Meymune'den: "Meymune (r.a.) bir cariye azad etmiş ve Peygamber'den de izin almamıştı. Rasulullah'ın mutad sırası Meymune'ye gelince Meymune: 'Ey Allah'ın Rasulü! Farkında mısın? Ben cariyemi azad ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Öyle mi yaptın?' deyince, Meymune: 'Evet azad ettim' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Eğer cariyeyi dayılarına ver­seydin ecrin daha fazla olurdu' buyurdu."[253]

Buhari bu hadisi, "Kocası olmadan kadının hibe yapması ve kocası ol­duğunda cariye azad etmesi" babında naklediyor. Eğer kadının aklı eriyorsa bu caizdir. Ama aklı ermiyorsa caiz değildir. Zira Allahu Teala: "Mallarınızı aklı ermezlere vermeyin" buyuruyor.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Bu hükmü cumhur, söylüyor. (Yani, akıllan erdiği sürece kadınların hibe yapması ve köle azad etmesinin caiz oluşu). Tavus, buna karşı çıkarak, kesin bir şekilde menetmiştir. Malik'e göre ise: Kocasının izni olmadan kadın aklı erer halde de olsa malın üçte birinden faz­lasını vermesi caiz değildir... Cumhurun, kitap ve sünnete bir çok delili var­dır. Tavus da Amr b. Şuayb'ın babasından o da dedesinden rivayet ettiği ha­disi delil getirmiştir: "Bir kadının kocasının izni olmadan malından infakta bulunması caiz değildir." Bu hadisi Ebu Davud ve Nesai de rivayet etmiştir. İbni Battal diyor ki: "Bu babın hadisleri sahihtir. Bu hadisleri İmam Malik de en az şeye hamlederek malın üçte biri şeklinde sınırlamıştır. Ancak Malik'in hamlettiği gibi bu babın hadislerinden öyle bir sınırlama varid olmamış­tır."[254]

Kadının kocasından izin almasını hoş karşılayarak delillerin arasını birleştirmek mümkündür. Bu hoş karşılama da Rasulullah'ın Meymune'ye: "Onu dayılarına verseydin daha fazla ecir alırdın", sözüne dayanıyor. Adeta Rasulullah (s.a.v.) lisanı haliyle: "Şayet benimle istişare etseydin, onu dayı­larına vermeni söylerdim" diyor...

İstişare, müslümanun genel olarak her işinde başvurduğu salih bir amel ve güzel bir ahlâktır. Bu, ailevi dayanışmayı güçlendirmek ve ailenin birliği­ni pekiştirmek için daha da önemlidir. [255]

 

Kadının Birinci Sorumluluğu: Çocukların Terbiyesi:

 

Kur'an kadının bakım konusundaki sorumluluğunu tesbit etmiştir. (Doğum ve hamilelikteki meşakkatin büyüklüğü)

Kadının, çocuğunun bakımı konusundaki sorumluluğu doğumla başla­maz; onu, bir süre karnında cenin olarak taşır. Allahu Teala buyuruyor ki:

"Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zah­metle taşıdı ve zahmetle doğurdu. (Ana karnında) taşınması ile sütten kesil­mesi otuz ay sürdü" (Ahkaf sûresi, 15).

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Biz, insana, ana-babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflk üstüne zayıf­lık çekerek (kamında) taşmıştır. Onun süttenkesilmeside iki yıl içinde olmuş­tur. Bana ve anana-babaıa şükret, dönüş banadır." (Lokmansûresi, 14)

"Anneler, çocuklarını emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için-tam iki yıl emzirirler..." (Bakara sûresi, 233).

Kadının çocuğuna bakma sorumluluğuyla ilgili Kur'an'dan örnekler: (Kadında annelik duygusunun derinliği)

İşte Musa'nın (a.s.) annesi çocuğunu kaybettiğinde kalbi bomboş kalı­yor. Sonra Allahu Teala onu çocuğunun bakımını vermekle nimetlendiriyor:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Musa'nın annesine: 'O (çocuğu)nu emzir, başına birşey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu elçilerden yapacağız' diye vahyettik." (Kasas sûresi, 7).

"Musa'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı (meraktan çıldıracak oldu). Eğer biz (va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, nerdeyse işi açığa vuracaktı." (Kasas sûresi, 10).

"Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülme­sin ve Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler" (Kasas sûresi, 13).

Yine Firavun'un karısı, kendi annelik duygularım tatmin etmek için, çocuğun bakımında insaflı davranıyor:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Firavun'un karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): 'Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu öldürme, belki bize yaran dokunur, yada onu evlat ediniriz', dedi. (Onu almakla hata ettiklerini) anla­mıyorlardı. (Kasas sûresi, 9).

Yine Imran'ın karısı, çocuğunu Allah'ın evine hizmete adıyor ve ona hayır duada bulunuyor:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"îmran'ın karısı demişti ki: 'Rabbim, karnımda olanı hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz Sen işitensin, bilensin'. Onu doğurun­ca -Allah onun ne doğurduğunu bildiği halde- şöyle dedi: 'Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyu­nu kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.' Rabbi onu güzel bir şe­kilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi." (Al-i İmran sûresi, 35-36-37)

Kıyamet gününün korkusundan başka hiçbir şey annelik duygusuna galip gelemez:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar, Rabb'inizden korkun, çünkü (kıyamet) saati dehşeti depremi cidden korkunç bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emziren, em­zirdiğinden geçer; her gebe, yükünü bırakır..." (Hac sûresi, 1-2).

Rasulullah (s.a.v.), kadının, çocuğun bakımı konusundaki sorumluluğunu tayin ediyor:

Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah(s.a.v.) buyuruyor: 'Hepiniz gözeticisiniz ve hepiniz gözettiğinizden sorumlusunuz. Kadın ko­casının evi ve çoccuklanmn gözeticisidir ve bunlardan sorumludur.[256]

Rasuiullah (s.a.v.) çocuklarını iyi gözeten kadınları övüyor:

Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.) buyuruyor: 'Ka­dınların hayırlısı deveye binendir, Kureyş kadınlarının en salih olanı da küçükken çocuğuna düşkün olandır."[257]

Rasuiullah (s.a.v.) anneyi çocuğunu iyi gözetmeğe teşvik ediyor:

Abdullah b. Amir (r.a.)'dan rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.), bizim evde oturduğu bir gün annem beni çağırarak, şöyle diyordu: 'Ey Abdullah! Gel, sana birşey vereceğim'. Rasuiullah (s.a.v.): 'Ona ne vermemizi istedin?1 dedi. 'Ona, hurma vereceğim', dedi.[258] Bunun üzerine Rasuiullah (s.a.v.): 'Eğer ona bir şey vermeseydin, yalancı olarak kaydedilecektin', buyurdu. [259]

 

Sünnette Çocuk Terbiyesi

A) Peygamber (A.S.) Zamanında:

 

Hacer, oğlu ismail'i gözetiyor ve onu kaybetmekten korkuyor:

İbn Abbas (r.a.)'dan: "Sonra İbrahim, oğlu İsmail'i annesi emzirirken geldi. Onları, Kabe'nin yanma, mescidin yukarısında, zemzemin üzerinde büyük bir ağacın yanına bıraktı. O zaman Mekke'de ne bir kimse, ne de su vardı. Böyleyken o ikisini orada bir kap hurma ve bir kırba suyla bıraktı. Sonra İbrahim geri dönmek için yürüdü. İsmail'in annesi de onu takip ede­rek, diyordu ki: 'Ey İbrahim, bizi hiç birşey ve insan bulunmayan bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun?' Bunu bir kaç kez tekrarladı, fakat İbrahim cevap vermiyordu. Bunun üzerine o da: 'Bunu sana Allah mı emretti?' diye sordu. İbrahim: 'Evet', deyince Hacer: 'Öyleyse bize zarar gelmez', dedi ve döndü, ibrahim, Seniyye denilen, görünmeyeceği bir yere gelinceye kadar yürüdü. Orada yüzünü Kabe'ye çevirdi, ellerini kaldırarak onlara şöyle dua etti: 'Rabb'imiz, zürriyetimden bir kısmını, senin korunmuş evinin yanında ekin-siz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan bir takım gönülleri, onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki şükretsinler."

ismail'in annesi, oğlunu emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Su bi­tince Hacer de oğlu da susadı. Hacer oğlunun susuzluktan sızlanışına baktı, sonra dayanamayarak kalktı ve yürümeye başladı. O civarda en yakın tepe olarak Safa'yı buldu. Üzerine çıkarak bir kimse görebilir miyim diye vadiye doğru bakmaya başladı. Hiç kimseyi göremeyince indi. Vadiye gelince ete­ğinin bir tarafını kaldırdı. Sonra zorda kalmış bir insan gibi koştu, vadiyi geçti ve Merve'ye ulaştı. Üzerine çıkarak bir kimseyi görebilir miyim diye bakmaya başladı. Fakat hiç kimseyi göremedi. Bunu tam yedi defa tekrarla­dı. İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.) buyuruyor ki: 'İşte bundan dolayı insanlar bu ikisi arasında say ederler.' Son olarak Merve'ye çıktığında 'sus' diye bir ses işitti. Sonra dikkatle dinledi; yine aynı sesi işitti. Bunun üzerine Hacer: 'Sesini duyurdun, bize yardım edebilirsen yardım et' dedi. O zaman bir melek, zemzem mevkinde ayak topuğuyla veya kanadıyla toprağı kazıyordu. Nihayet su göründü. Hacer su akmasın diye etrafını ha­vuz gibi çevirdi. Bir taraftan eliyle böyle yapıyor, bir taraftan da su kırbasını doldurmaya çalışıyordu. Su ise alındıkça kaynıyordu. Hacer bu sudan içti, oğlunu emzirdi. Melek ona:'Helak oluruz diye sakın korkmayın. Muhakkak ki şu Allah'ın evini bu çocuk ve babası bina edecektir. Allah onun ehlini helak etmez,1 dedi."[260]

İsrailoğullanndan bir kadın, oğlunu gözetiyor ve hayır zannederek ona dua ediyor:

Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle: "Rasuiullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Beşikte iken üç kişiden başkası konuşmamıştır. Meryem oğlu İsa, Cureyc ve (üçüncüsü de): İsrailoğullanndan bir kadın çocuğunu emzirirken yanından, görünüşü güzel, güçlü atlı bir adam geçti. Çocuğun annesi: 'Allah'ım! Oğlu­mu bunun gibi kıl', dedi. Bunun üzerine oğlu, emmeyi bırakarak, o aüıya dö­nüp baktı ve: 'Allah'ım! beni bunun gibi kılma' dedi. Sonra geri dönüp em­meyi başladı. Sanki ben şu anda Rasulullah'ı baş parmağını ağzına alıp ço­cuğun emdiğini anlatırken görür gibiyim. Daha sonra emzikli kadının yanın­dan bir cariye geçti. Onu döverek diyorlardı ki: 'Sen zina ettin, hırsızlık yaptın.' O cariye de: 'Allah bana yeter, o ne güzel vekildir', diyordu. Çocuğun annesi: 'Allah'ım! Oğlumu bunun gibi kılma', dedi. Bunun üzerine çocuk emmeyi bırakarak, o cariyeye baktı ve: 'Allah'ım! Beni bunun gibi kılma' de­dim. Çünkü o adam zorba birisiydi. Sonra, 'Allah'ım! Beni bunun gibi kıl1 dedim. Çünkü, o cariyeye zina ettin, hırsızlık yaptın diyorlardı. Fakat o zina etmemişti, hırsızlıkta yapmamıştı."[261]

Çocuğu için korkarak hak üzere direnme hususunda tereddüt eden kadın:

Süheyb (r.a.)'dan: "Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden önce bir kral vardı. Krala denildi ki: 'Gördün mü? Allah, korktuğun şeyi başına getirdi. İnsanlar Allah'a iman ediyorlar'. Bunun üzerine kral, yol ağızlarına kanallar kazılmasını emretti. Kanallar kazıldı, içlerine ateşler dolduruldu. Kral: 'Dinlerinden dönmeyenleri ateşe atın', dedi ve attılar. Sıra beraberinde bir çocuk olan kadına gelince, kadın ateşe girmekte tereddüt etti. Bu durumu gören çocuk: 'Ey anne! Sabret, şüphesiz ki sen hak üzeresin', dedi."[262]

Değerli sahabe kadınları çocukları için hayır duada bulunmaya önem veriyorlar:

Esma (r.a.) Abdullah bin Zübeyr'e hamile idi. Esma diyor ki: "Hamileli­ğimi tamamladığım zaman yola çıktım. Medine'ye geldim. Küba'ya indim. Çocuğumu Küba'da doğurdum. Sonra onu Rasulullah (s.a.v.)'e götürdüm. Rasulullah bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına tükürdü. Böylece çocuğumun karnına ilk giren şey, Rasulullah'ın tükrüğü oldu. Sonra Rasu­lullah o hurmayla çocuğun damağını ovdu, dua etti ve mübarek olmasını te­menni etti. Abdullah bin Zübeyr müslümanlardan Medine'de doğan ilk çocuk oldu".[263]

Enes b. Malik'ten rivayetle şöyle diyor: "Ümmü Selim'in annesi bir çocuk doğurdu ve Enes'e şöyle dedi: 'Ey Enes: Onu kimse emzirmiyor, yarın onu Rasulullah'a götür.' Sabah olunca kucağıma aldım ve Rasulullah'a götürerek, O'nun kucağına koydum. Rasulullah Medine'de yapılan hurma ezmesinden istedi. Onu çiğneyerek eritti ve çocuğun ağzına bıraktı. Çocuk dudaklarını yalamaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Ensarla-rın hurmayı sevmesine bakınız,' buyurdu. Çocuğu okşayarak adını Abdullah koydu."[264]

Muhsan'ın kızı Ümmü Kays'dan: "Ümmü Kays yemek yemeyen küçük çocuğunu Rasulullah'a getirdi. Rasulullah onu kucağına oturttu. Çocuk Ra-sulullah'm kucağına bevletti. Rasulullah su isteyip yıkamadan sadece sil­di."[265]

Ebu Hureyre'den rivayetle: "Bir kadın çocuğunu Rasulullah'a getire­rek: 'Ey Allah'ın Peygamber'i! Buna dua et.' Bir başka rivayette: "Çocuğum, rahatsız, onun için korkuyorum. Üç tanesini defnettim' dedi. Rasulullah: 'Üçünü mü defnettin?' Kadın: 'Evet' dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Onlar sana ateşe karşı güçlü bir engel olurlar', buyurdu."[266]

Abdullah bin Hişam'dan: "Hişam, Rasulullah'ı görenlerdendi. Annesi Zeyneb binti Hamid, onu Rasulullah'a götürerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! bun­dan biat al,1 dedi. Rasulullah: 'Bu küçük' diyerek başını okşadı ve ona dua etti.[267]

Bir sahabi kadın bakmak için Peygamber'in teklifini geri çeviriyor:

Ümmü Seleme'den rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) beni kendisine iste­mesi için, Hatıb bin Belta'yı bana gönderdi. Ben de yanımda kızımın olduğu­nu ve düşkünlüğümü söyledim. Rasulullah: 'Kızına gelince, ona ihtiyaç duymaması için; onun da düşkünlüğünü gidermesi için Allah'a dua ederiz1, buyurdu."[268]

Sahabi kadın, babası ölen çocuğunu gözetiyor: Peygamber'in hizmetine sunması ve onun için dua istemesi:

Enes b. Malik'ten rivayetle: "Annem örtüsünün bir kismııyla kendisini bir kısmıyla da beni örterek Rasulullah'a götürdü ve şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü, oğlum Enes'i sana hizmet etmesi için getirdim. Onun için Allah'a dua et.' Bunun üzerine Rasulullah şöyle dua etti: 'Ey Allah'ım! Onun malını ve çocuklarını çoğalt.' Daha sonra Enes: 'Allah'a yemin olsun ki, malım ço­ğaldı, çocuklarımın ve torunlarımın sayısı bugün yüzün üzerindedir,' de­di."[269]

Rasulullah'ın sırrını korumaya önem vermesi:

Sabit Enes'ten rivayetle: "Çocuklarla beraber oynarken Rasulullah ya­nıma geldi, selam verdi ve beni bir ihtiyacı için gönderdi. Annemin yanına gitmeye geç kalınca: 'Niçin geç kaldın' diye sordu. Ben de: 'Rasulullah bir ihtiyacı için gönderdi' dedim. Annem: 'İhtiyacı neydi' dedi. Onun sır olduğu­nu söyledim. Annem: 'Rasulullah'ın sırrını hiç kimseye anlatma' dedi. Enes diyor ki: 'Allah'a yemin olsun ki, ey Sabit! O sırrı birine söyleyecek olsay­dım, sana söylerdim."[270]

Değerli sahabi kadınlar çocuklarını oruca ve sabıra alıştırıyorlar:

Rubeyyi binti Muavviz'den: "Rasulullah(s.a.v.) aşura günü sabahı En-sar köylerine haber göndererek şöyle dedi: 'Kim oruçsuz olarak sabahladıy-sa, günün kalan kısmını oruçlu geçirsin. Kim de oruçlu sabahlamışsa, oru­cunu tamamlasın.' Rubeyyi: 'Biz aşura günü oruç tutuyor ve çocuklarımıza da oruç tutturuyorduk. Çocuklarımız yemek için ağladıkları zaman, iftara kadar beklemeleri için yünden yaptığımız oyuncakları onlara veriyorduk,' dedi. (Müslim'in rivayetinde ise: 'Orucu tamamlayıncaya kadar, onları oya­layacak oyuncaklar veriyorduk)."[271]

Sahabi kadın çocuklarını az yemeğe alıştırıyor:

Ebu Hureyre'den: "Bir adam, Peygamber'in yanına geldi. Rasulullah da onu hanımlarının yanına gönderdi. Hanımları yanlarında sudan başka bir şey olmadığını söyleyince, Rasulullah: 'Bu adamı kim misafir eder?' dedi. Ensar'dan bir adam: 'Ben' dedi. Adamı alıp evine götürerek: 'Rasulullah'ın misafirine ikramda bulun', dedi. Hanımı da: 'Evimizde çocuğun yiyeceğin­den başka bir şey yok' dedi."[272]

Sahabi kadın kızlarını kendi nefsine tercih ediyor:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Yanıma beraberinde iki kız çocuğuyla yoksul bir kadın geldi. Kadına üç hurma verdim. Her birine bir hurma verdi. Diğer hurmayı yemek için ağzına götürdüğünde, kızları onu da yemek istediler. Kadın yemek istediği bu hurmayı da kızlarına paylaştırdı. Kadının bu tavrı hoşuma gitti ve Rasulullah'a anlattığımda şöyle buyurdu: 'Şüphesiz ki Allah, bununla o kadına cenneti vacip kılmıştır ya da ateşten azad etmiştir."[273]

Sahabi kadın, küçük çocuğun Hac etmesi için uğraşıyor:

İbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) bir toplulukla karşılaştı ve kim ol­duklarını sordu. Onlar da: "Sen kimsin?" dediler. 'Allah'ın Rasulü' dedi. Bir kadın küçük çocuğunu kaldırarak: 'Bunun için hac var mı?' dedi. Rasulullah: 'Evet, senin için de ecir vardır' buyurdu."[274]

Sahabi kadın, çocuğunun şehit olmasından sonra onun mükafat durumuyla ilgileniyor:

Enes bin Malik'ten: "Bedir günü çocuk olan Harise şehit düştü. Annesi Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, Haris'in yerini bana bildirir misin?' Eğer cennette ise sabredip Allah'tan ecir isteyeyim. Başka yerde ise acaba ne yapayım?" (Başka bir rivayette:[275] 'Eğer onun dışındaysa daha fazla ağlayayım.') dedi. Rasulullah: 'Yazıklar olsun sana, aklını mı kaybet­tin? Bir tek cennet mi?[276] Bir çok cennet vardır. O şimdi Firdevs cennetindedir' buyurdu." [277]

 

Çocuk Terbiyesinde Eşlerarasi Yardımlaşma

 

Rasulullah (s.a.v.) erkeğin sorumluluğunu belirliyor:

Abdullah bin Amr bin As'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Şüphesiz çocuğunun senin üzerincje hakkı vardır."[278]

Rasulullah (s.a.v.) çocukları ve torunlarını jpüyor ve onlarla oynuyordu:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte Ebi Seyfi'l-Kayni'nin yanına girdik. Ebi Seyf, Rasulullah'ın oğlu İbrahim'in süt annesinin kocasıy-dı. Rasulullah, İbrahim'i öptü ve kokladı."[279]

Ebu Katade el-Ensari'den Rasulullah (s.a.v.) kucağında kızı Zeyneb'in kızı Emame olduğu halde namaz kılıyordu. Secdeye gittiği zaman onu bırakıyor, kalktığı zaman da geri alıyordu."[280]

Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) gündüzün bir kısmında Taife çıktı. Ne ben onunla, ne de o benimle Beni Kaynuka'dan bir pazara varıncaya kadar konuşmadık. Fatıma'nın evinde oturarak 'burada küçük çocuk var mı?' diye sordu. (Bununla torunu Hasan'ı kastediyordu.) Fatıma onu bir süre geciktirdi. Ben ona elbise giydirdiğini veya yıkadığını sandım. Getirdiğinde Rasulullah onu kucağına alıp öperek: 'Ey Allah'ım! Bunu seviyorum ve onu sevenleri de seviyorum,' buyurdu."[281]

Rasulullah (s.a.v.) Ummü Seleme'nin kızıyla oynuyor:

Enes bin Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'nin kızı Zey-neb'le oynayarak: 'Bir kaç defa Ey Zeynebcik, Ey Zeynebcik' diyordu."[282]

Değerli sahabi Hamala, çocuklarını güldürüyor ve onlarla oynuyordu:

Hanzala (r.a.)'dan: "Rasulullah'ın yanında idik. Bize öğüt verdi ve ce­hennemi hatırlattı. Sonra eve geldim ve çocukları güldürdüm."[283]

Öpmeyi, kucaklamayı ve oynamayı zikreden bu nasslar, küçük çocuk­ları severek gözetmeyi ifade ediyor. Açıktır ki bu gözetme -özellikle de gele­cek merhalelerde- bu önemli alanda anneyle dayanışma içerisine girerek birçok terbiye ve yönlendirme biçimlerine uzanmalıdır.

RasuluUah (s.a.v.) karısı ümmü Seleme'nin çocuğunun eğitimine yardımcı oluyor:[284]

Ömer bin Ebi Seleme'den: "RasuluUah (s.a.v.)'in gözetimi altında bir çocuktum. Yemek yerken, elim yemek kabının her tarafında dolaşırdı. Ra-sulullah bana: 'Ey çocuk, Allah'ın adını an, sağ elinle, sana yakın olan taraf­tan ye1 buyurdu. Bundan sonra ben her zaman besmele ile, sağ elimle, önüm­den yemek yedim." [285]

 

Kadının İkinci Sorumluluğu: Ev İşleri

 

Kur'an'dan örnekler:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar. İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, (bunlar yabancılar) demişti. Hemen ailesinin yanma giderek semiz bir dana getirmişti." (Zariyat sûresi, 24- 26).

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardımdan da Yakub'u müjdeledik." (Hud sûresi, 71).

Birinci âyette semiz dananın hazırlanmasında İbrahim (a.s.) hanımının rolü dolduğuna işaret vardır. İkinci âyete gelince Taberi ve Kurtubi tefsi­rinde varid olduğu üzere İbrahim (a.s.)'ın karısı, ayakta misafirlere hizmet ediyordu.

Sünnetten örnekler:

RasuluUah (s.a.v.) kadının ev işlerini yürüteceğini belirtiyor:

Abdullah bin Ömer'den: "RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Biliniz ki hepiniz gözeticisiniz ve gözetmekte olduğunuzdan sorumlusunuz. Kadın kocasının evini ve çocuklarını gözeticidir ve onlardan sorumludur."[286]

Fatıma (r.a.) kocasının evinde çalışıyor ve Rasulullah'tan hizmetçi istiyor:

Ali bin Ebi Talib (r.a.)'dan rivayetle: "Fatıma (r.a.) Rasulullah'a gelerek değirmen çevirmekten şikâyet etti. (Ahmed'in rivayetinde: 'Değirmende un yapıp hamur yoğurmaktan ellerinin yaralandığını' söyledi?) O sırada Rasu­lullah'a getirilen esirlerden istemek üzere gelmişti. Evde Rasulullah'ı bula­madı, yalnız Aişe'yi buldu ve ona durumunu anlattı. Rasulullah'ın geldiğin­de-Aişe Fatıma'nm gelidiğini haber verdi. Hz. Ali diyor ki: 'Bunun üzerine RasuluUah bize geldiğinde bizi yatarken buldu. Biz kalkmağa davranırken RasuluUah bize:[287] 'Yerinizde durunuz!1 buyurdu ve ikimizin arasına oturdu. Hatta ben karnımın üzerinde ayaklarının serinliğini hissettim. Sonra Rasu­luUah: 'Benden istediğinizin daha hayırlısını size haber vereyim mi? Siz ya­tağınıza geldiğinizde otuz dört defa Allahu Ekber; otuz üçdefa Sübhanallah ve otuzüç defa Elhamdülillah dersiniz. Bu sizin için hizmetçiden daha ha­yırlıdır1 buyurdu."[288]

Buhari bu hadisi ikinci kez Humus kitabı'nın "Humus'un Rasulullah'ın vekillerine ve yoksullara verileceğine dair delil" babında naklediyor. Hz. Fatıma kendisine hizmetçi isteyince Rasulullah (s.a.v.) hizmetçiyi ona ver­meyip, Suffa ehline ve dullara vermeyi tercih ederek, Fatıma'nın Allah'a tevekkül etmesini istemiştir.[289]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Buhari'nin hadisinde Suffe ehline ve dullar zikredilmiyor. Sanki o bununla sözkonusu hadisin varid olduğu diğer kanal­lara işaret etmiştir. Nitekim Ahmed bu uzun kıssayı başka bir şekilde şöyle rivayet ediyor: Allah'a yemin olsun ki! o köleleri, Suffa ehli açlıktan karın­larını tutarken, onları bırakıpta size veremem. Ben Suffa ehline infak edecek bir şey bulamıyorum. Fakat bu köleleri satarak onlara parasını infak edebili­rim."[290]

Sonra Buhari aynı hadisi peş peşe gelen: "Kadının kocasının evinde çalışması" ve "Kadının hizmetçisi" bablannda naklediyor.

Hafız İbn Hacer "Kadının hizmetçisi" babında geçen hadisin şerhinde diyor ki: "Yani kocanın hanımına hizmetçi tutması gerekir mi?" Taberi diyor ki: "Bu hadisten, gücü yeten her kadının un eleme ekmek yapma gibi ev işle­rini yapması gerektiği sonucu çıkarılır. Bu kadın gibi diğer kadınlar da bu iş­leri yapıyorlarsa, kocasının ona hizmetçi tutması gerekmiez." İmam Malik'e göre: "Kadın soylu biri olsa bile, kocası fakir ise ev hizmetini yapması gere­kir." İbn Battal anlatıyor: "Bazı alimler şöyle diyorlar: Biz Peygamber (s.a.v.)'in Hz. Fatıma'ya gizli hizmetle ilgili hüküm vermesi hususunda, her­hangi bir rivayet bilmiyoruz. Aksine bu mesele aralarında bilinen, güzel ahlâk ve iyi muamele ile cereyan etmiştir. Kadının bir hizmete zorlanmasına gelince, bunun hiç bir dayanağı yoktur. Bilakis kocanın, kadının geçiminin tamamını sağlaması konusunda icma edilmiştir. Tahavi: "Kocanın, kadının hizmetçisini evinden çıkaramayacağı hususundaki içmayı nakletmiştir. Bu da gösteriyor ki ihtiyacı ölçüsünde hizmetçinin geçimini sağlamak da kocaya aittir." Malik, Leys ve Muhammed bin Hasan diyorlar ki: "Kadın soylu birisi ise kendisinin ve hizmetçisinin nafakası karşılanmalıdır." Zahi­riler buna karşı çıkarak, "halifenin kızı dahi olsa kocanın karısına hizmetçi bulması gerekmediğini" söylüyorlar. Cumhurun delili, "Onlarla iyilikle ge­çinin" âyetidir; yani kadın hizmetçiye ihtiyaç duyarken engellenirse iyilikle geçinme olmamış olur."[291]

Kadınınkocasının evinde çalışması konusunda başka örnekler de vardır.

Esma binti Ebu Bekir (r.a.)'dan rivayetle : "Zübeyr bin Avvam benimle evlendiğinde, yeryüzünde mal namına, köle olsun veya başka bir şey olsun, şu, su çekilen deve ile atından başka bir şeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup verirdim, ben sulardım. Su kırbasını dikerdim, hamur yoğurur-dum, yalnız ekmek yapmayı beceremezdim. Onu da Ensar'dan komşularım kadınlar yaparlardı. Bunlar iyi kadınlardı. Sonra Rasulullah Zübeyr'e bir miktar hurmalık vermişti. Zübeyr'in bu hurmalığından başımın üstünde hur­ma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık, evimden bir fersahın üçte ikisi mesa­feydi. Yine bir gün başımda hurma çekirdeği ile eve gelirken Rasulullah'la karşılaştım. Yanında Ensar'dan bir kaç kişi vardı. Rasulullah beni çağırarak, devesinin terkisine binmem için deveyi çökertmek istedi. Fakat ben erkek-lerle yolculuk etmekten utandığım için ve Zübeyr ve onun kıskançlığım hatırladığım için gitmedim. -Zübeyr insanların en kıskancı idi- Bunun üzerine Rasulullah benim utandığımı anladı ve devesini sürüp gitti. Zübeyr'in yanı­na geldiğimde ona: 'Bugün Rasulullah'la başımda hurma yükü ile karşılaş­tım. Yanında ashabtan bir kaç kişi vardı. Beni bindirmek için devesini çö­kertmek istedi. Fakat ben utandım, senin kıskançlığını da hatırladım,' de­dim. Bunun üzerine Zübeyr: 'Allah'a yemin olsun ki, senin hurma çekirdeği yükün bana Rasulullah ile beraber deveye binmenden daha güç oldu' dedi. Esma: 'Ben bu yükü taşımaya, babam Ebu Bekr at seyisliği yapacak bir hiz­metçi verinceye kadar devam ettim. Sanki babam beni azad etmişti,1 de-di."[292]

Hafız İbn Hacer, Zübeyr'in: "Allah'a yemin olsun ki, senin hurma çekir­deği yükün bana Rasulullah ile deveye binmenden daha güç oldu" sözünün şerhinde diyor ki: "Bütün bunlar yani (Rasulullah'ın terkisine binmesi ve kasıtsız olarak sıkışıklığın olması) uzak bir yerden başının üzerinde çekirde­ği taşımak için harcayacağı çabadan daha hafiftir. Ebu Sevr, kadının, kocası­nın ihtiyaç duyduğu bütün hizmetleri yerine getirmesine, bu kıssayla delil getirmiştir. Diğerleri ise kıssada geçen vakıanın zorunlu değil, gönüllü oldu­ğunu söylemişlerdir. Mühellib ve diğerleri bu görüştedir. Görülüyor ki, ön­ceden de geçtiği gibi bu ve buna benzer vakıalar, zaruri hallerden olmuştur. Benzeri hallerde bulunmayan diğer kimselere, hüküm taşınamaz.

Daha önceden geçtiği gibi Hz. Fatıma'nın elleri un öğütmekten yara olmuş ve babasından bir hizmetçi istemişti. Babası, ona, bundan daha hayırlı olan Allahu Teala'nın zikrini göstermişti. Uygun olan, bu gibi meseleleri ül­kelerin adetlerine bırakmaktır. Çünkü bu hususta gelenekler farklıdır.[293]

İmam Nevevi diyor ki: "Bütün bunlar insanların uyguladıkları iyilik ve güzelliklerdendir. Kadın zikredilen bu ve benzeri durumlarda kocasına hiz­met eder. Ekmek pişirme, yemek hazırlama, elbise yıkama gibi işler, kadı­nın kocasına yaptığı iyiliklerden, gönüllü yaptığı işlerden ve iyi geçinmenin gereklerinden olup bunları terkettiği zaman günahkâr olmaz ve kendisine de bir şey gerekmez."[294]

Değerli şahabı kadın kocasının evinde çalışıyordu ve onun küçük kız kardeşlerini gözetiyordu:

Cabir bin Abdullah'tan rivayetle: "Babam öldüğünde yedi ya da dokuz

kız bıraktı. Bunun üzerine dul bir kadınla evlendim. Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ey Cabir evlendin mi?' diye sordu. Ben de: 'Dul' dedim. Bunun üzerine Ra­sulullah: 'Keşke bakire bir kızla evlenseydin. Onunla oynadığında, o da se­ninle oynardı; onunla güldüğünde, o da seninle gülerdi,' buyurdu. Ben de de­dim ki: 'Babam öldüğünde kızlar bıraktı, onlar gibi birisini getirmeyi uygun bulmadım. Onlara bakacak ve gözetecek bir kadınla evlendim.' Rasulullah bunun üzerine: 'Allah sana mübarek etsin1 buyurdu."[295]

Buhari bu hadisi "Kadının kocasına çocuğu hususunda yardımcı olma­sı" babında naklediyor. Fethu'l-Bari'de İbn Battal'ın şöyle dediği rivayet edi-iiyor:[296] "Kadının kocasına çocuğu hususunda yardımcı olması üzerine vacip değildir. Aksine iyi geçinme ve salih kadınların tabiatındadir." [297]

 

Ev İşlerinde Karşılıklı Dayanışma:

 

Rasulullah (s.a.v.) ailesine hizmet ederdi:

Esved (r.a.)'dan rivayetle: "Hz. Aişe'ye: 'Rasulullah evde ne iş yapıyor­du diye sordum'. 'Ailesinin işleriyle (hizmetiyle) uğraşıyordu. Namaz vakti gelince de namaza çıkıyordu1 dedi.[298]

Ahmed'in rivayetinde:m "Hz. Aişe'ye: 'Rasulullah'ın evde ne yaptığı sorulduğunda Aişe (r.a.):[299] 'O insanlardan biri gibiydi. Elbisesini yıkıyordu. Keçiyi sağıyordu ve kendi hizmetini yapıyordu' dedi." (Bir başka rivayette ise[300]: 'Elbisesini dikiyor, ayakkabısını tamir ediyor ve erkeklerin evlerinde çalıştıkları gibi çalışıyordu."

Buhari bu hadisi çeşitli yerlerde naklediyor. "Kitabıı's-Salat" "Kita­bu'n-Nafakaf ve "Kitabu'1-Edeb" de.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste geçen "mihnetu" kelimesini Ebu İyaz tefsirinde hizmet olarak açıklamıştır... Sahhah da "mihne" hizmet de­mektir. Muhkem sahibi "mihne"nin meslek, hizmet ve çalışma olduğunu söylemiştir... Hadiste kibirlenmeyi terketmeye, tevazuya ve erkeğin ailesine hizmet etmesine teşvik vardır.'[301]

Ali bin Ebi Talih ailesine yardım ederdi;

Ali (r.a.) Rasulullah'ın sünnetine uyarak ev işlerinin yürütülmesinde ailesine yardımcı oluyordu. Bu konuda Fethu'l-Bari'de Ahmed'ten şu riva­yeti naklediyor: "Bir gün Ali (r.a.) Fatıma'ya: 'Allah'a yemin olsun kî, göğ­süm ağrıyıncaya kadar kustum' dedi. Fatıma da : 'Benim de Allah'a yemin ol­sun ki, un öğütmekten ellerim yara oldu' dedi."[302]

Cabir bin Abdullah ailesine yardımcı olurdu:

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayetle: "Hendek kazdığımız zaman, Rasulullah'ı çok acıkmış olarak gördüm. Bunun üzerine, hanımıma gidip: 'Rasulullah'ı şiddetli acıkmış olarak gördüm. Evinde yiyecek bir şey varmı?' diye sordum. Karım: 'Biraz arpa ile bir oğlak var' dedi. Bir kap içinde bir sa' arpa çıkardı... Oğlağı da kestim ve kazana koydum..."[303]

Allah, İmam Buhari'ye rahmet etsin, ev işlerinin yürütülmesi sorumlu­luğunu peşpeşe gelen üç ayrı babta nakletmiştir. Birincisi: "Kadının kocası­nın evinde çalışması" babı. İkincisi: "Kadının hizmetçisi" babı. Üçüncüsü: "Erkeğin ailesine hizmet etmesi" babı. Bu üç bab, bu sorumluluğun bütün yönleriyle ilgili güzel bir özet sunuyor. Kadının, ev işlerinin yürütülmesin­deki sorumluluğu ya da hadisi şer'ifteki "kadın kocasının evini gözetleyici" ifadesi, yemeğin hazırlanmasından, elbisenin yıkanıp ütülenmesine, evin temizlenmesine, teıtibine ve güzelleştirilmesine kadar bütün ev işlerinin ta­mamını kadının yapması anlamında değildir. Aksine, bütün bunlara kadının müsriflik yapması anlamındadır. Bunları, kendisi, kocası, -bir kısmını- hiz­metçisi, çocukları ve yakınları yapabilir. Bu mesele bir çok faktöre bağlıdır; ekonomik durum, gerek kadın ve erkek, gerekse çocukların ev işleri için har­cayacakları vakit gibi. Yine bu mesele, kadının hiç aksatmadan bu işleri başarma, çocuklarını gözetme ve eğitme; kendi kişiliğini koruyacak ve ge­liştirecek kültürel, sosyal faaliyetlere katılma gibi diğer görevlerini yürütme gücüne bağlıdır. Kısacası, ev işlerini kadının yürütmesiyle ilgili bağlayıcı bir hüküm yoktur. Doğru olan, yöntemi ailenin koşullan belirler. Bununla birlikte bilinmelidir ki, aile bireyleri arasındaki dayanışma ve organize her koşul ve durumda temel iki faktör olmuştur. Bu iki faktör, bir yönden, ev işlerinin kolaylıkla başarılmasının garantisidir; diğer bir yönden fertler din­lenmeye zaman bulmalarının yanı sıra, sosyal, kültürel ve siyasî faaliyetleri­ni, görevlerini yapabilmeleri için gerekli olan zamanı bulurlar.

Değerli okuyucunun dikkatini iki önemli noktaya çekmek istiyorum: Birincisi, ev işlerine erkeğin ya da çocukların yardımcı olması. Şöyle ki, bir çok insan tarafından bu garip karşılanıyor. Erkeklerin ev işlerine katılmala­rının ayıp olduğu -maalesef- bize tevarüs etmiştir. Bu, erkeğin değerini dü­şüren bir ar kabul ediliyor. Bu yanlış düşünceyi ve saplantıyı İslâm'ın öncü­lüğüyle tashih etmemiz yeterlidir. Daha önceden de belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber, ev işlerini yapıyordu. Bundan dolayı Hafız İbn Hacer, sözkonu-su hadisi hakkında şöyle demişti: "Bu hadiste, kibirlenmeyi terketmeye, te-vazuya ve erkeğin ailesine hizmet etmesine teşvik vardır."'[304]

İkinci nokta, yine bize tevarüs eden, kadının zamanının tamamını olsa da ev işlerinin hepsi onun yapmasıyle ilgili. Bunun için de, kadının bundan başka uğraşacak bir işinin olmadığını ve olmasının da gerekmediğini ileri sürüyorlar. Şu bir gerçek ki, zaman değişti, yaşadığı dünyayı anlaması ve ki­şiliğini geliştirmesi için müslüman kadının, imkânları ölçüsünde sosyal, kü-türel ve siyasi faaliyetlere katılması görevi oldu. Bu meselenin bir yönü, diğer bir yönü ise, kadının toplumuna hizmet etmesi. Biz, erkeğin karısına yardımcı olmasının esasen burada olması gerektiği kanısındayız. Böylelikle kadın, sözkonusu o güzel faliyetlere katılmak için bazı vakitler fırsat bulur. Aksi takdirde, kadın tamamen hapsolur ve evdeki sorumluluğunu yerine ge­tirme gerekçesiyle bütün güzel faaliyetlerden mahrum kalır. -Toplum da ondan mahrum kalır.-

Her halükârda, -bütün ömrü boyunca- gününü geçiren, çocuklarını ter­biye eden, meçhul kahraman suskunluğuyla onları gözeten ve yüce Allah'ın rızasını dileyen kadını Allah mübarek kılsın!.. Hayatını ailesinin ve çocuk­larının ihtiyacını karşılamak için çaba sarfederek geçiren, onların rahatı için uykusunu feda eden ve karısına ev işlerinde yardımcı olmaktan bir an bile geri kalmayan erkeği de Allah mübarek kılsın! [305]

 

 

KARI-KOCA HAKKI

 

Eşler Arasında Karşılıklı Haklar

 

ŞÜPHESİZ Kİ gözetme hakkı, bütün cüz'i haklan içerir. Bu haklar üze­rinde yoğunlaştığımız zaman, şefkatli gözetme ile ilgili pratik uygula­malar görürüz. Sonra, cüz'i haklar birbiriyle iç içe ve birbirini tamamlayıcı olup bunların iki ya da daha fazlasını bir başlık altında toplamak mümkün­dür. Bu hakları, bölüm ve ayrıntılara girerek bu şekilde sunmaya yönelme­miz sözkonusu hakları daha fazla ölçüde açıklamaya önem vermemizden kaynaklanmaktadır. Bu açıklamalardan sonra mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların kendi nefislerini gözden geçirmelerini, Allah'ın kelamını ve Ra-sulü'nün sünnetini düşünmelerini, sonra da birbirlerine karşı olan bu haklan Allah'a itaat ederek, ona yakınlaşarak ve özellikle uzun zaman gafil kalınıp heder edildikten sonra yerine getirmelerini temenni ediyoruz. Bu hakların en önemlileri şunlardır:

Birinci hak: İyi muamele,

İkinci hak: Şefkat,

Üçüncü hak: Çocuk yapma,

Dördüncü hak: Güven ve hüsnüzan,

Beşinci hak: Genel ve özel durumlarda ve görevlerde yardımlaşma,

Altıncı hak: Süslenme,

Yedinci hak: Cinsel faydalanma,

Sekizinci hak: Rahatlama,

Dokuzuncu hak: Kıskanma,

Onuncu hak: iyilikle ayrılma. [306]

 

Sevgi Bir Haktır

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onun âyetlerinden biri de, size nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır..." (Rum sûresi, 21).

Eşler arasındaki cüz'i haklar araştırmasına girmeden önce, eşler arasın­da hakim olmasını arzu ettiğimiz, önemli bir duyguyu açıklamak istiyoruz. Zira bu duygu, sözkonusu haklan en iyi şekilde yerine getirmeyi sağlar. İşte bu duygu Allah'ın kullarından dilediğinin kalbine attığı sevgidir.

Bizim burada kasdettiğimiz sevgi gelip geçici olan bir anlık bir duygu değildir. Aksine uzun ömürlü, köklü ve kalıcıdır. Bu, Allah'ın bir lütfü ve nimetidir.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Hz. Hatice hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Şüphesiz ki ben onun sevgisiyle rızıklandım."[307]

Evlilik duygusallıktan uzak olarak başlayabilir. Ancak eşler arasındaki güzel muamele, ahlâk, vefa ve ihsan neticesinde sevgi duygulan çabukça gelişir. Bu durumda eşler huzurlu ve mutlu yaşarlar.

Rasulullah (s.a.v.)'in Hz. Hatice'ye olan sevgisiyle ilgili örnekler:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah'in hanımlarından hiçbirini Hati­ce'yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Çünkü Rasulullah onu çok anıyordu. (Başka bir rivayette[308]: "Rasulullah'in onu çok anması ve övmesinden dola­yı"). Bazen bir koyun keser, onun bir parçasını Hatice'nin arkadaşlarına gönderirdi'. Bazen ben: 'Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok" derdim. Rasulullah: 'O bir tanedir, bir tane, benim ondan çocuğum var" buyurdu."[309]

Hz. Aişe (r.a.)'dan: "Hatice'nin kız kardeşi Hale binti Huveylid, Rasu-lullah'ın yanına girmek için izin istedi. Rasulullah, Hz. Hatice'nin izin iste­mesini hatırladı ve durumu değişti. 'Allah'ım, izin isteyeni Hale kıl' diye dua etti. Aişe der ki: 'Artık kıskandım da (Hatice'yi kastederek) 'Ey Allah'ın Ra-sulü, yaşlandığında, ağzında diş etlerinden başka birşey görünmeyen Ku-reyş kadınlarından olan bir kadmm nesini anıyorsun?. Allah sana ondan da­ha hayırlısını vermiştir." (Ahmed'in rivayetinde ise:[310] "Rasulullah: 'Allah ondan daha hayırlısını bana vermemiştir' buyurdu.)"[311]

Hz. Aişe'den rivayetle: "Yaşlı bir kadm Rasulullah'a geldi. Rasulullah da benim yanımdaydı. Rasulullah ona: 'Sen kimsin?'dedi. Kadm: 'Mezniye kabilesinden kötü bir kadınım', dedi. Rasulullah: 'Hayır, sen çok iyi bir ka­dınsın. Nasılsınız, bizden sonraki durumunuz nasıl?' Kadın: 'Çok iyiyiz. Annem babam sana feda olsun ya Rasulullah'. Kadın dışarı çıkınca Hz. Aişe: 'Ey AHahın Rasulu, bu kadını böyle mi karşılıyorsun?' dedi. Rasulullah: 'O kadın Hatice'nin zamanında bize geliyordu. İmana bağlılığı güzel olan biri­dir' buyurdu."

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Rüyamda seni gördüm. Bir me­lek ipeğe sarılı halde seni bana getirerek: 'Bu senin kadınındır', dedi. Yüzün­deki elbiseyi açınca, bir de baktım ki sensin. Bunun üzerine dedim ki[312]: Eğer bu Allah katından ise, devam ettirsin."[313]

Enes b. Malik'ten rivayetle: "Rasulullah'ın Farisi bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. Rasulullah (s.a.v.) için yemek hazırladı, sonra davet etmeye geldi. Rasulullah (Aişe'yi göstererek): 'Şunun için?' diye sor­du. Adam: 'Hayır' deyince Rasulullah: 'Hayır, (davetinizi kabul etmiyo­rum)1 dedi. Adam dönüp davetini tekrarladı. Rasulullah: 'Ya şu?' diye (yine Aişe (r.a.)'ı gösterdi.) Adam: 'Hayır', dedi. Rasulullah da: 'Hayır' diye cevap verdi. Sonra adam tekrar davet etmeye geldi. Rasulullah: 'Ya şu ?' diye ısrar etti. Adam üçüncü sefer: 'Evet (o da davetli)' dedi. Bunun üzerine kalktılar, adamın evine gittiler."[314][315]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ey Aişe benden memnun olduğun zamanı ve bana karşı gazaplı olduğun zamanı iyi bilirim', buyurdu. Ben: 'Ya Rasulullah bunu nasıl anlarsın?' diye sordum. Rasulullah: 'Benden razı olduğun zaman Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle değildir' dersin. Bana kızgın olduğun zaman da: 'İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle de­ğildir dersin', buyurdu."[316]

Kasım b. Muhammed'den: "Hz. Aişe bir gün vay başım, (ölüyorum) de­mişti. Rasulullah (s.a.v.): "Eğer sen ölür de ben hayatta kalırsam, senin için istiğfar eder ve dua ederim', buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe: "Vah başıma

gelen musibete! Vallahi öyle sanıyorum ki, sen benim ölümümü istiyorsun. Eğer ben ölürsem sen o son günün gecesinde kadınların birisiyle gerdeğe girip yaşayacaksın', dedi. (Ahmed'in rivayetinde ise:[317]Rasulullah (s.a.v.) tebessüm etti). Hz. Aişe'nin bu sözü üzerine Rasulullah (s.a.v.): (endişelen­me) Belki ben vay başım! demeliyim. (Çünkü senden önce öleceğim) buyur-du."[318]

Hafız İbn Hacer diyorki: "Hadiste kadınların tabiatlarından olan kıs­kançlık ve erkeklerin aileleriyle eğlenmeleri ifade ediliyor."'[319]

Urve (r.a.)'dan: "Müslümanlar Rasulullah'ın Hz. Aişe'ye olan sevgisini biliyorlardı. Onlardan biri Rasulullah'a hediye vermek istediği zaman Rasu­lullah'ın Hz. Aişe'nin evinde olduğu güne kadar erteliyordu. Rasulullah, Hz. Aişe'nini evindeyken hediye sahibi hediyesini gönderiyordu. (Bir rivayette ise:[320] İnsanlar, yapacakları hediyeleriyle Rasulullah'ın rızasını arzulaya­rak Hz. Aişe'nin gününü tercih ediyorlardı.)"[321]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ölüm hastalığında: 'Yarın ben nere­deyim? Yarın ben neredeyim?' diyordu. Bununla Aişe'nin gününü istiyordu. (Başka bir rivayette[322]: 'Aişe'nin gününde ağırlaştı). Kadınları ona istediği gibi izin verdi. Ve o ölünceye kadar Aişe'nin yanında kaldı."[323]Rasulullah (s.a.v.)'in Hz. Aişe'ye olan sevgisi üzerine bir yorum:

Bazıları Hz. Aişe'nin bu büyük sevgiye layık olmasının sırrını sorabilir­ler. Şu bir gerçek ki, Hz. Hatice'nin büyük bir kişiliğe sahip olduğu gibi, Hz. Aişe de değerli bir kişiliğe sahipti. Bu sadece güzel bir genç kız olmasından değil, aksine, küçüklüğü ve güzelliğiyle birlikte olgun bir akıl ve büyük bir kalbe sahib olmasından dolayı idi. O, çocukluğundan beri sahabelerin evlerinin en iyisi ve en eskisi olan Ebu Bekir (r.a.)'in evinde yetişti. Allah onu Rasulü'ne zevce olarak seçti ve Rasulü'ne onu iki kez uykusunda ipeğe sarılı halde gösterdi. Bunun yanı sıra, daha önce Hz. Aişe'nin kişiliği ile ilgili araştırmada onun çeşitli meziyetlerini aktarmıştık. (Bkz. Birinci cild). Önemli meziyetlerinden bazıları:

İlim talebine önem vermesi... Onun ilmi konusunda birçok örnek var­dır. Evinde ilim meclisleri oluşturması... Sahabeleri ve hatta onların büyük­lerini görmesi... Üstün olma arzusu... Hicabtan önce ve sonra cihada katılma isteği... Hac ile beraber Umre yapma isteği... Ailesini iyilikle anması. Gerek zorlu günlerinde gerekse ifk hadisesinde ileri gidenler hakkında ... Takvası ve yoksula karşı cömert oluşu... Soğukkanlı oluşu... Kendi aleyhine de olsa doğru rivayette bulunması; büyük sıkıntısından Allahu Teala'nm onu temi­ze çıkarması ve Allahu Teala'nm ona ikramda bulunması.

Adamın karısına olan sevgisiyle ilgili bu örneklerle birlikte kadının da kocasına olan sevgisiyle ilgili örnekler vardır. Bunlardan bazıları:

Hz. Hatice'nin Rasulullah'a olan sevgisi:

Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.)'ta va-hiyin başlangıcı rüya-yı saliha şeklinde olmuştur. Ona yalnızlık sevdirildi. Hira'daki mağarada halvete çekiliyor, orada ibadetle meşgul oluyordu. Ni­hayet Rasulullah (s.a.v.)'e bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada Hak geldi. Ona bir melek gelip: "Oku" dedi. O: 'Ben okuma bilmem' diye cevap verdi. Bunun üzerine Hatice binti Huveylid (r.a.)'in yanına gelerek: 'Beni ör­tün, beni örtün' buyurdu. Korkusu geçinceye kadar onu örttüler. Daha sonra Hz. Hatice'ye durumu anlattı ve: 'Kendimden korktum' buyurdu. Hatice (r.a.): 'Öyle deme; Allah'a yemin olsun ki, Allah hiç bir zaman seni utandır­maz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, aciz olanlara yardım edersin, fakire ve­rirsin, misafiri ağırlarsın, hak yolunda halka yardım edersin'. Bundan sonra Hz. Hatice, Rasulullah (s.a.v.)'i amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Bu adam, cahiliyyede nasraniyye dinine mensup idi. İbranice yazı bilir, İn­cil'den Allah'ın dilediği kadarını yazardı. Varaka'ya: 'Amcam oğlu, dinle bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor' dedi. Varaka: 'Ne var kardeşimin oğlu?' di­ye sorunca, Rasulullah (s.a.v.) gördüğü şeyleri anlattı. Bunun üzerine Vara­ka: 'Bu gördüğün, Allah'ın Musa'ya indirdiği Namusu Ekber'dir. Keşke senin davet günlerinde genç olsaydım. Kavmin seni çıkardığında hayatta ol­saydım' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Onlar beni çıkaracaklar mı?' diye sordu. O da: 'Evet, senin gibi yeni bir şey getirmiş yoktur ki düş­manlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana çok yardım ederim' cevabını verdi."[324]

Rasulullah(s.a.v.)'in şu sözü de Hz. Hatice'nin O'na olan sevgisini te'kid ediyor: "İnsanlar beni inkâr ederken o bana iman etti, insanlar beni yalanlar­ken bana arkadaşlık etti, beni malıyla destekledi" buyurdu.[325]

Hz. Aişe (r.a.)'ın Rasulullah'a olan sevgisi:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Benden razı oldu­ğun zaman 'Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle değildir1 dersin. Bana kız­gın olduğun zaman da: 'İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle değildir' dersin, buyurdu. Ben de: 'Evet, Ey Allah'ın Rasulü, yalnızca ismini bırakırım1 de­dim."[326]

Fethu'l-Bari'de kaydedildiğine göre: Aişe (r.a.): "Evet, Ey Allah'ın Ra­sulü yalnızca ismini bırakırım "sözü hakkında Tayyibi diyor ki: "Bu ayrıntı, gerçekten incedir. Çünkü o, aklın seçme yeteneğini gaspeden öfke halinden bahsediyor, yoksa kalbe yerleşen sevgiyi değiştirmiyor... İbn Münir de di­yor ki: Şüphesiz o, isim lafzını terkettiğini, kalbindeki Rasulullah'ın değerli zatına olan sevgi ve muhabbet bağını terketmediğini kastediyor."[327]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlarını seçmekle em-rolunduğu zaman, önce benden başladı ve şöyle dedi: 'Ben sana bir mesele hatırlatacağım, anne ve babandan izin alıncaya kadar acele etmemen gere­kir.1 Ben: 'Anne ve babadan hangi izin? Ben Allah'ı, Rasulü'nü ve Ahireti is­tiyorum' dedim."[328]

Urve (r.a.)'dan Aişe (r.a.) haber veriyor: "Rasulullah(s.a.v.) hastalandı­ğında, muavezeteyn sûrelerini okuyup ellerine üfleyerek vücudunu sıvaz-lardı. Vefat ettiği hastalığına tutulduğunda Rasulullah'ın muavezeteyn sûrelerini okuyup ellerine üflediği zaman, ben de ellerine üfleyip kendi eliy­le vücudunu sıvazlamaya başladım."[329]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerden biri de Rasulullah'ın benim odamda, benim nöbetimde, benim göğsümün üstü ile çenemin arasında olarak vefat etmesidir. Bir de Allah'ın, onun vefatı sırasın­da onun tükürüğü ile benim tükürüğümün birleşmesidir. Abdurrahman (Ebu Bekir'in oğlu) elinde bir misvakla odaya girdi. Ben Rasulullah'ı (göğsüme) dayamıştım. Onun misvaka dikkatle baktığını gördüm. Misvakı çok sevdi-ğini bildiğim için: 'Misvakı size alayım mı?' diye sordum. Başıyla: 'Evet al', diye işaret etti. Ben de misvakı yumuşatıp verince ağzında gezdirdi. Rasulul-lah'ın yanında içinde su bulunan küçük bir kab vardı. Bazen elini bu suya ba-tınp, yüzünü sıvazlıyordu ve 'Lailahe illallah! Ölümün de şiddetleri var1, diyordu. Sonra elini kaldırdı, ta ki ruhu alınıncaya kadar: 'Allah'ım beni Re-fık-i Ala'dan kıl, diye dua etti ve eli düştü. (İkinci bir rivayette[330]: Misvağı çiğnedim, silkeledim, olgunlaşınca Rasulullah'a verdim, bununla dişlerini fırçaladı, Rasulullah'ı bundan daha güzel dişlerini fırçalarken görmedim.1) (Üçüncü bir rivayette:[331] 'Allah dünyada son, anketten bir önceki gününde Rasulullah'ın tükürüğü ile benim tükürüğümü birleştirdi.)"[332]

Diğer hanımlarının Rasulullah (s.a.v.) olan sevgileri:

Diğer hanımlarına gelince, "Ey Peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız... Eğer siz, Allah'ı, Rasulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız" âyeti nazil olduğunda, hanımlarının Rasulul­lah'ı istemeleri ve Hz. Aişe'nin yaptığı gibi yapmaları, onların Rasulullah'a olan sevgilerinin delilidir.[333]

Rasulullah'ın kızı Zeyneb'in kocasına olan sevgisi:

Misvar b. Mahreme'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ben onu Ebu As İbn Rebia ile evlendirdim. Ebu As, benimle konuştu ve sa­dık kaldı. (Başka bir rivayette: Bana söz verdi ve sözüne vefa gösterdi.")[334]

Şu gelen rivayette, Hz. Zeyneb'in kocasına olan sevgisinin ne ölçüde olduğu görülüyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Mekke ehli esirlerinin serbest bırakılması için fidye gönderdiklerinde Hz. Hatice'den kendisine kalan kolyesini gönderdi. Rasu­lullah bunu görünce onun için çok acıdı ve şöyle dedi: İstiyorsanız onun esirini serbest bırakın ve gönderdiği kolyeyi de geri döndürün. Onlar: 'Peki', dediler. Rasulullah (s.a.v.) ondan Zeyneb'in kendisine gelmesi için serbest bırakması sözünü aldı. Rasulullah Zeyd b. Haris'i ve Ensar'dan bir adamı göndererek, Yecve denilen yerde Zeyneb'i beklemelerini ve geldiğinde ona arkadaşlık ederek getirmelerini söyledi."[335]

Fethu'l-Bari'den naklediyor: "Ebu'l As b. Rebia bisetten Önce Hz. Pey-gamber'in en büyük kızı Zeyneb'le evlendi. (Zeyneb müslüman olmayı kabul etmesine rağmen Ebul-As kabul etmedi). Ebu'l-As, Bedir savaşında müşriklerle birlikte esir düştü. Zeyneb ona serbest bırakılması için fidye gönderdi. Rasulullah (s.a.v.) Zeyneb'i kendisine göndermesi şartıyla onu serbest bıraktı, o da buna bağlı kaldı. İşte yukarıda geçen hadisteki 'Bana söz verdi ve buna bağlı kaldı' ifadesinin anlamı budur."[336]

Tabakatu'l-Kübra'dan naklediliyor:

"Ebu'l-As b. Rebia Kureyş kervanıyla beraber Şam'a çıktı. Rasulullah (s.a.v.) 'a bu kervanın haberi ulaştı ve onları Şam'dan karşılattı. Zeyd b. Ha-ris'i yüz yetmiş binekli ile gönderdi. Hicretin altıncı yılının Cemaziye'levvel ayında İys yönünde kervanı karşıladılar. Kervanda bulunan mallara el ko­yup insanları esir aldılar. Bunlar arasında Ebu'l-As'da vardı. Ebu'l-As da var­dı. Ebu'l-As, medineye geldiğinde, seher vakti Peygamber'in kızı Zeyneb'in -Zeyneb onun karısıydı- yanına giderek sığınma talep etti, Zeyneb bunu ka­bul etti. Rasulullah (s.a.v.), sabah namazını kıldıkan sonra, Zeyneb, kapısı­nın Önüne çıkarak yüksek sesle: 'Ben Ebu'l-As b. Rebia'yı himayeme aldım', diye çağırdı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Ey insanlar! İşittiğimi işitti­niz mi?' buyurdu. Onlar: 'Evet', dediler. Rasulullah (s.a.v.): 'Allah'a yemin olsun ki, sizin duyduğunuzu duyuncaya kadar hiçbir şeyden haberim yoktur. Mü'minler, kendi dışındakilere karşı tek bir eldir, Onları, mü'minlerin en zayıfı bile himaye ediyoruz', buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) evine gidince, Zeyneb onun yanına giderek Ebu'l-As'dan aldıklarını geri vermesini istedi. Rasulullah, aldığı şeyleri geri vererek Zeyneb'e ona yaklaşmamasını emret­ti. Çünkü Ebu'l-As, müşrik olduğu sürece ona helal değildi. Ebu'l-As, Mek­ke'ye dönerek herkese hakkını iade etti. Sonra müslüman oldu ve Peygam-ber'e müslüman bir muhacir olarak hicretin yedinci yılının Muharrem ayın­da geri döndü. Rasulullah (s.a.v.) Zeyneb'i Önceki nikahıyla ona geri verdi.

Ümmü Seîeme'nin Ebu Seleme'ye olan sevgisi:

Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: 'Bir müslümana musibet dokunur da 'bu Allah'tandır, ondan geldik ona döneceğiz, Allah'ım! Bana bu musibetten dolayı mükâfat ver, onun yerine bana hayır ihsan et', derse, Allah ona bu musibetten dolayı hayır ihsan eder. Ebu Seleme öldüğünde: 'Hangi müslüman Ebu Seleme'dan daha hayırlı olabilir ki o ilk hicret edenlerdendi', dedim. Bunu söyledikten sonra Allah bana Rasulullah'ı ihsan etti."[337]

Ümmü Seleme'den: "Ebu Seleme öldüğünde: 'Garipti ve garip yerde öldü. Ona öyle bir ağıt yakacağım ki dillerde dolaşsın', dedim. Ona ağladıı-ğımda Medine'li bir kadın geldi. Rasulullah (s.a.v.) o kadını gördüğünde: 'Allah'ın iki kez çıkardığı şeytanı eve tekrar girdirmek mi istiyorsunuz?'bu-yurdu. Böylece ağlamaktan vazgeçip hiç ağlamadım."[338]

Seven kimsenin, sevdiğinin iyiliğini istemesi ve ona önem vermesi özeliiğindendir. İyiliklerin en büyüğü ahiret iyiliğidir. Nitekim bunu bize Hz. Peygamber öğretiyor:

Sevban (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biri, şükreden kalb, zikreden dil ve mü'mine bir kadın edinsin."[339]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Allah, gece­nin bir kısmında kalkıp namaz kılan sonra, namaz kılması için hanımını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serpen erkeğe rahmet etsin! Allah gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan sonra, namaz kılması için kocasını da uyan­dıran, uyanmazsa yüzüne su serpen kadına rahmet etsin!"[340]

Ebu Said'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Adam gece uyanır ve ehlini de uyandırır iki rekat namaz kılarlarsa, zikreden erkek ve kadınlar­dan yazılırlar."[341]

Sonra Rasulullah (s.a.v.), eşlerin iyilik üzere yardımlaşmaları konusunda örnek veriyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah(s.a.v.) Ramazan'ın son on günü girdiğinde izannı çekiyor, gecelerini ihya ediyor ve ailesini uyandırıyordu."[342]

Hz. Peygamber'in hanımı Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece uykudan ürpertili bir halde uyanıp şöyle dedi: 'Sübhanellah! Allah, hazineler hakkında ne indirdi? Fitneler hakkında ne indirdi? Oda sahiplerini kim uyandırır? -Bununla namaz kılmaları için hanımlarını kasdediyordu-Dünyada nice giysililer vardır ki ahirette çıplaktırlar."[343]

 

Birinci Hak: İyi Davranma

 

Şeriat, erkekleri hanımlarına karşı iyi davranmaya teşvik ediyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Onlara iyilikle davranın."

Bu âyet hakkında Menar tefsirinde şunlar naklediliyor: "(Ey mü'min-ler! Kadınlarla onlarla beraber olduğunuzda veya karşılaştığınızda tabiatla­rına uygun şekilde iyilikle davranın; şeriatın, örfün ve insanlığın hoş görme­diği bir şekilde davranmayın. Geçimi daraltma, sözle ya da fiille eza etme, karşılaşma esnassında yüz çevirme ya da surat asma gibi şeylerin tamamı iyilikle davranma prensibini bozar. İyilikle davranmanın anlamı içerinsinde karşılıklı ve eşit muamelede bulunma vardır. Bazı Selef alimlerinden riva­yet edildiğine göre şöyle diyorlar: 'Bu âyet içerisine, erkeğin kadınına karşı uygun bir şekilde süslenmesi de girer. Çünkü kadın da onu için süsleniyor. Burada gaye birbirlerine sürür kaynağı olmalarıdır."[344]

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Sizin hayırlı olanınız ailesi­ne hayırlı olandır. Ben ailesine en hayırlı olanınızım."[345]

Rasulullah (s.a.v.) erkeği kadının ağzına lokmayı götürmeyi teşvik ediyor:

Sa'd b. Ebi Vakkas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:' Sen ne infak edersen o bir sadakadır. Hatta kadınının ağzına götürdüğün lokma bile."[346]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste mubah olan bir şeyle Allah nzası kasdedilirse, bunun itaat olduğu ifade ediliyor. Buna sıradan küçük dünyevi ikramlarla dikkat çekiliyor ki bu kadının ağzına lokma götürmektir. Bu da çoğunlukla oynama ve şakalaşma esnasında olur. Böyle olmasına karşın sa­hih bir niyei olduğu takdirde mükâfat olur. Bunun üzerinde olan ise nasıl­dır?"[347]

Rasulullah (s.a.v.) şehire girerken kadınlarının kendilerini karşılamaya hazırlanmaları için erkeklere, dinlenmelerini emrediyor:

Cabir b. Abdullah'tan: "Rasulullah (s.a.v.)'le beraber savaştan döndük. Şehre girmeye yaklaştığımızda Rasulullah: 'Akşam ya da yatsı vakti girmemiz için dinlenin. Ta ki hanımlarınız size hazırlansın."[348]

Rasulullah (s.a.v.) hacılarla ailelerine dönmeleri hususunda acele etmelerini emrediyor...Çünkü bu onlar için ecirlerin en büyüğüdür:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Sizden biri haccı-nı bitirirse ailesine dönmek için acele etsin. Çünkü bu onun için ecirlerin en büyüğüdür."[349]

Rasulullah (s.a.v.) karısıyla beraber hacca gitmesi için cihada çıkmayı bırakmasını emrediyor:

İbn Abbas'tan: "Bir adam dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben şöyle şöyle bir orduyla savaşa gitmek istiyorum. Kadınım da hacca gitmek istiyor. Rasu­lullah (s.a.v.):1 Onunla beraber git', buyurdu."[350]

Rasulullah (s.a.v.) Hz. Osman'ı, hasta olan hanımını gözetmesi için Bedir savaşına çıkmamasına gelince , o Rasulullah'n kızıyla evli idi ve karısı da hastaydı. Rasulullah (s.a.v.) ona dedi ki: "Senin için Bedir'e katılanın ecri vardır."[351]

 

Peygamber Ailesinden Örnekler

 

Her sabah onları selamlıyor veriyor ve onlara dua ediyordu:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah'ın dokuz kadını vardı. Günleri kadınla­rın arasında paylaştırdığında ilk kadına gelinceye kadar dokuz gün geçiyor­du. Kadınlar her gece Rasulullah'ın geleceği eve toplanıyorlardı."[352]

Hafız İbn Hacer diyor ki:"İbn Merdevi İbn Abbas'tan şöyle rivayet edi­yor: 'Rasulullah (s.a.v.) sabah namazını kıldığında mescidde oturuyor ve in­sanlar, güneş doğuncaya kadar etrafında oturuyordu. Sonra tek tek kadınla­rının yanına girip selam veriyor, onlara dua ediyordu. Onlardan birinin gü­nünde yanında kalıyordu.[353]

Zifafa girdiği sabah kadınlarının odasına uğruyor, onlara selam veriyor ve dua ediyordu:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) Cahş'ın kızı Zeyneb ile evlendiği zaman velime verdi. İnsanlar et ve ekmeğe doydular. Sonra Rasulullah, zi­fafa girdiği sabah yaptığı gibi mü'minlerin annelerinin odalarına girip onlara selam verdi ve dua etti."[354]

Hanımlarının isteklerini onlar için en güzel olana yönlendiriyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Ey Allah'ın Rasulü! Amellerin en üstününü cihad ola­rak görüyoruz. Biz de cihad etmeyecek miyiz? Sizin için en üstün cihad, Al­lah katında makbul olan haçtır. (Başka bir rivayette[355]: Rasulullah'a kadın­ları cihad hakkında sorduklarında: 'En güzel cihad haçtır', buyurdu.)"[356]

Hanımlarını seferlere beraber götürüyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediğinde, kadınla­rının arasında kur'a çekiyordu. Kur'a kime çıkarsa onu beraberinde götürü­yordu."[357]

Kadınlara nezaketen def çalan köleye hafif çalmasını tavsiye ediyor:

Enes b. Malikten: "Rasulullah (s.a.v.) seferde iken beraberinde kadın­lar vardı. Rasulullah'ın kölesi (güzel sesli) Enceşe de ilahiler okuyarak ka­dınları ve sefere katılanların bindikleri develeri yoluna devam ettiriyor ve hızlandırıyordu Rasulullah: 'Ey Enceşe! Ağır ol! Cam (gibi ince kalbli kadın)ları hızlı yürütme!', buyurdu."[358][359]

Savaştan döndüğünde geceleyin sürpriz yapmıyordu:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlarının yanma ansızın gir­miyordu. Günün başlangıcında ya da yatsı namazından sonra giriyordu."[360]

Itikafta iken kadınlarını karşılıyor ve onları mescidin kapısına kadar uğurluyordu:

Peygamber'in hanımı Safiyye'den: "Ramazanın son on gününde Rasu-lullah'ı itikafında ziyaret etti. Rasulullah'ın yanında bir saat konuştu. Sonra gitmek için ayağa kalktı. Rasulullah da onunla beraber ayağa kalkarak onu uğurladı. (Bir rivayette ise166: Rasulullah mescidde idi. Yanına kadınları da gitmişti. Rasulullah, Safıyye binti Hayy'a: 'Acele etme, seninle beraber çık­tı.)167

Kadınlarının seslerinin kendi sesinin üstüne çıkmasına tahammül ediyordu:

Sa'd b. Ebi Vakkas'tan: "Bir kere Ömer b. Hattab, Rasulullah'ın huzuru­na girmek için izin istemişti. Rasulullah'ın yanında da Kureyş'ten bir takım kadınlar vardı; sesleri Rasulullah'm sesinin oldukça üstüne çıkıyordu. Ömer b. Hattab izin isteyince bu kadınlar hemen kalktılar ve perdenin arkasına gizlendiler. Rasulullah Ömer'in girmesini izin verdi ve Ömer huzura girdiği sırada Rasulullah (kadınların bu haline) gülüyordu. Bunun üzerine Ömer: 'Ey Allah'ın Rasulü! Allah seni ömrün boyunca güldürsün', dedi. Rasulul­lah: 'Yanımda bulunan şu kadınlara taaccüb ettim; senin sesini duyunca ace­le perdeye koştular, buyurdu. Bunun üzerine Ömer: 'Siz onların saygısına daha layıksınız', dedi. Ve kadınlara hitaben de: 'Ey nefislerinin düşmanları olan kadınlar! Rasulullah'a saygı göstermeyip de benden mi çekiyorsunuz?1 dedi. Kadınlar da: 'Evet, senden çekiniyoruz. Çünkü sen Rasulullah'tan daha sert ve daha ağır sözlüsün', dediler."168

Kadınların kızmasına sabrediyor:

Ömer (r.a.)'dan: "Allah'a yemin olsun ki, biz cahiliyede kadınlara hiç değer vermiyorduk. Ta ki Allah onlar hakkında indirdiğini indirdi. Ayıraca­ğını ayırdı. Ömer (r.a.): 'Bir gün bir iş hakkında kendi kendime düşünüyor­dum. O zaman hanımım: 'Şöyle şöyle yapsan' dedi. Ben de ona: 'Sana ne olu­yor, bundan sana ne?' Bu kasdettiğim işte senin teklifin de ne oluyor?' dedim. Hanımım: 'Hayret sana Ey Hattab'ın oğlu. Sana karşılık verilmesini mi iste­miyorsun? Senin kızın Rasulullah (s.a.v.)'a karşılık veriyor. Hatta öfkeli gü­nünde bile buna devam ediyor. (Başka bir rivayette:169 'Sana karşılık verme­mi mi uygun görmüyorsun? dedi. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın ha­nımları da ona karşılık veriyorlar. Hatla onlardan birisi, onu bir gün geceye kadar terkediyor (küsüyor). Bunun üzerine Ömer (r.a.) kalktı, ridasını yerin­den aldı ve Hafsa'nın yanına gitti. Ona: Ey kızım! sen Rasulullah'a karşılık veriyor, bana bana öfkeli gününde de devam ediyor musun?' diye sordu.

Hafsa: 'Allah'a yemin olsun ki biz Rasulullah'a karşılık veriyoruz' dedi. Ömer (r.a.) anlatıyor: 'Bunun üzerine dedim ki: Bil ki! Rasulü'nün öfkesiyle Allah'ın akibetinden senin için endişe ediyorum... Sonra çıkıp Ümmü Sele-me'nin yanına girdim, akrabam olduğu için onunla konuştum1. Ümmü Sele me: 'Hayret sana, Ey Hattab'ın oğlu her şeye karışıyorsun, hatta Rasulul-lah'la hanımları arasına da karışmak istiyorsun'. (İbn Sa'd 'dan başka bir riva­yette: [361]Ümmü Seleme: 'Allah'a yemin olsun ki! Biz onunla konuşuyoruz. O buna tahammül ediyor. Eğer bizi bundan nehyederse, bizim yanımızda itaat etmeğe senden daha layıktır.)"[362]

Hanımı bir şey istediği zaman ona uyardı:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "(Veda Haccında) hayız olmuş ve beyti tavaf edememiştim. Teşrik günlerinden sonra Mina gecesinde: 'Ya Rasulullah! Herkes bir hac bir umre ile dönüyor, ben bir hac ile dönüyorum', diye şikâyet ettim. Rasulullah: 'Mekke'ye geldiğimiz gecelerde sen tavaf etmedin mi?1 diye sordu. Ben: 'Hayır', diye cevap verdim. Rasulullah: 'Öyle ise kardeşinle Ten'im'e git, orada umre ihramına gir' buyurdu. (Müslim'in rivayetinde bir fazlalıkla Cabir şöyle diyor: 'Rasulullah (s.a.v.) yumuşak bir insandı; bir şey istediği zaman ona uyardı.)"[363]

Karısının binmesi için yumuşak bir yer hazırlıyor ve çıkması için dizini koyuyor:

Enes bin Malik (r.a.)'dan rivayetle: "Hayber'den Medine'ye gelirken Rasulullah (s.a.v.) Safiye'nin rahat etmesi için arkasına yer hazırladı. Sonra devesinin yanına ayağını koydu, Safiye dizine basarak deveye bindi."[364]

Karısı hastalandığında son derece müşfik davranması:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Medine'ye geldiğimizde tam bir ay geçmişti-ki hastalandım. İnsanlar arasında ifk hadisesi konuşuluyordu. Fakat beni bundan haberim yoktu. Rasulullah'm hastalandığımda gösterdiği şefkati da­ha Önce görmedim.[365]

 

Sahabeden Örnekler

 

Zubeyr bin Avvam, hanımının başının üzerinde hurma çekirdeği taşımasına üzüldüğünü açıklıyor:

Esma binti Ebi Bekr (r.a.)'dan rivayetle: "Zubeyr bin Avvam benimle evlendiğinde, yeryüzünde mal olarak köle veya cariye olsun, deve ile atın­dan başka bir şeyi yoktu. Rasulullah'm Zubeyr'e verdiği yerden hurma çe­kirdeği taşırdım. Orası evime üç fersah uzaklıkta idi. Bir gün başımda hurma çekirdeği ile gelirken Rasulullah ve yanında bir kaç ensarlıyla karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı sonra arkasına binmem için devesine: 'Ih, Ih!' diyor­du. Ben adamlarla yolculuk etmeye utandım, hem de Zubeyr'in kıskançlığı­nı hatırladım, O insanların en kıskancı idi. Rasulullah (s.a.v.) benim utandı­ğımı anladı ve bunun üzerine devam etti. Zubeyr'in yanına geldiğim zaman: Başımda hurma çekirdeği ile Rasulullah (s.a.v.)'le karşılaştım. Yanında as-habtan bir kaç kişi vardı. Rasulullah binmem için devesini çökertmek istedi. Fakat ben bundan utandım ve 'senin başında hurma çekirdeği taşıman bana onunla beraber deveye binmenden daha güç oldu' dedi."[366]

Cabir ve Abdullah bin Ömer hoşlarına gitmeyen bir meselede hanımlarına katılıyorlar:

Cabir (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Cabir, etrafı saçaklı oda döşemeleriniz var mı?' diye sordu. Cabir: 'Bizde öyle döşemeler nereden olacak'! diye cevap verdi. Rasulullah: 'Fakat, yakında sizin öyle süslü döşe­meleriniz olacaktır', buyurdular. 'Ben ona (yani hanımıma şu süslü döşeme­lerini kaldır!' derdim. O da: 'Rasulullah (s.a.v.) 'Sizin yakında süslü ev döşe­meleriniz olacak' buyurmadı mı? Bunun üzerine ben de onları bırakır­dım."[367]

Aşağıda gelen haberi Buhari muallak olarak nakletmiştir. "İbn Ömer, Ebu Eyyub ıu çağırdı ve evde duvara çekili bir perde gördü. Bunun üzerine İbn Ömer: Bize kadınlar perde hususunda üstün geldi. Bu konuda korktu­ğum kadar senden kormadım."[368]

 

Şeriatın Kadına Emri: Kocana Müşfik Ol

 

Ebu Uzeyne (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Allah'tan sakınırlarsa kadınlarınızın en hayırlıları doğurgan, sevimli, teselli veren ve nazik davrananlardır."[369]

Rasulullah sahabe kadınlarından birine kocasına karşı şefkatli davranmasını tavsiye ediyor:

Ebu Said (r.a.)'dan rivayetle: "Biz Rasulullah (s.a.v.) 'in yanında iken bir kadın geldi ve: 'Ya Rasulullah, kocam Safvan bin Mu'tal namaz kıldığım zaman beni dövüyor, oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor, sabah namazını güneş çıkmadan kılamıyorum', Safvan da Rasulullah'ın yanındaydı, ona kadının söylediklerini sordu. Safvan: 'Ya Rasulullah, namaz kıldığım zaman beni dövüyor sözüne gelince. O iki sûre okuyor, ben onu nehyettim." Bunun üzerine Rasulullah: İnsana bir sûre yeterlidir,' buyurdu. Safvan; 'Oruç tuttu­ğum zaman iftar ettiriyor sözüne gelince. O sürekli oruç tutuyor. Ben genç bir adamım, sabredemiyorum.' Bunun üzerine Rasulullah: 'Kadın kocasının izni olmadan oruç tutamaz' buyurdu. Safvan: 'Güneş doğmadan sabah namazını kılamıyorum sözüne gelince.. Biz ehli beytten böyle biliriz. Uyanır uyanmaz kılarız; hatta güneş doğsa da. Bunun üzerine Rasulullah: 'Uyandı­ğın zaman, hemen kıl,' buyurdu."[370]

 

Peygamber Eşlerinin Şefkat Örnekleri

 

Zifaf sabahı O'na dua etmeleri:

Enes bin Malik (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Zeyneb binti Cahş'la zifafa girdi. Sonra ekmek ve etle velime verdi. Yemeğe çağırmaya ben gönderildim. Bir grup geliyor ve çıkıyorlardı, sonra yine bir grup geliyor yiyorlar ve çıkıyorlardı... Rasulullah {s.a.v.) odasından çıkıp Aişe'nin odası­na girdi: 'Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun ey ehli beyt' diye selam verdi. O da: 'Allah'ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun, ehlini nasıl bul­dun? Allah mübarek etsin' diye cevap verdi. Sonra Rasulullah hanımlarının odalarına sırayla girmeye devam etti. Hepsine de Aişe'ye dediği gibi diyor, hepsi de Aişe gibi mukabelede bulunuyorlardı?" (Başka bir rivayette:i79a "Onların hepsine selam verip, dua ediyor; onlar da ona selam verip, dua edi­yorlardı.)"[371]

Rasulullah'ın acısını hafifletmeye çalışmaları:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) İbn Harise'nin, Cafer'in ve Abdullah bin Revaha'nin şehadetleri geldiğinde hüzünlü bilinecek bir halde oturuyor du. Ben (kapının arahğıda) Rasulullah'ı görebilecek şekilde kendisine bakı­yordum. Bu sırada Rasulullah'a bir adam geldi: Cafer'in kadınlarının ağlaş-tıklarım söyledi. Rasulullah o kadınları bundan nehyetmesini söyledi. Adam £İtıi. Sonra ikinci kez geldi ve kadınların kendisine itaat etmediklerini söyledi. Rasulullah yine: 'Kadınları nehyedin' diye tekrarladı. Adam üçüncü U'z_geldi ve: 'Ya Rasulullah, Allah'a yemin olsun ki kadınlar bize üstün geldi', dedi. Hz. Aişe, Rasulullah'ın o adama: 'Bu kadınların ağızlarına toprak saç', buyurduğunu zannetti. Hz. Aişe o adama: 'Allah seni zelil etsin, ne Ra-sulullah'ın sana verdiği emri yerine getirdin nede Rasuluilah'ı acısıyla bırak­tın1, dedi."[372]

Hastalığında Hz. Aişe'nin evinde yatmasına izin vermeleri:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiği hastalığında: 'Yarın kimdeyim?1 diye sordu. Aişe'nin gününü istiyordu. Rasulullah'ın ha­nımları dilediğini yapmasına izin verdiler. Bunun üzerine Aişe'nin evinde kaldı; hatta onun yanında vefat etti."'[373]

 

Sahabi Kadınların Şefkat Örnekleri

 

Esma binti Ebi Bekr, kocasının kıskançlığını gözetiyor:

Esma binti Ebi Bekr (r.a.)'dan rivayetle: "Zubeyr bin Avvam benimle evlendiğinde yeryüzünde mal olarak ne kölesi ne de başka bir şeyi yoktu. Bir gün başımda hurma çekirdeği ile gelirken Rasulullah (s.a.v.) ve beraberinde bir kaç sahabeyle karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı, arkasına bindirmek için, ben de erkeklerle birlikte yolculuk etmekten utandım ve Zubeyr'in kıskançlığını hatırladım. O İnsanların en kıskancı idi."[374]

Ümmii Selim çocuğun ölümünü kocasına haber vermek için ona son derece şefkatli davranıyor:

Enes bin Malik (r.a.)'dan rivayetle: "Ebu Talha'nın oğlu öldüğünde ka­rısı Ümmü Selim ailesine: 'Ebu Talha'ya oğlunun haberini ben söyleyinceye kadar söylemeyin' dedi. Enes devamla: 'Ebu Talha geldi. Ümmü Selim ak­şam yemeğini ona getirdi. Yedi içti sonra Ümmü Selim daha önceki süslen­melerinden daha güzel süslendi. Böylece Ebu Talha onunla beraber oldu. Ümmü Selim, Ebu Talha'nın doyduğunu ve kendisinin hamile kaldığını gö­rünce dedi ki: 'Ey Ebu Talha, Eğer bir kavim bir aileye Ödünç bir şey verseler sonra verdikleri bu ödünç şeylerini isteseler, onlar engellenir mi?' Ebu Tal­ha:'Hayır1 dedi."[375]-[376]

Esma bin Ebi Hazım'dan rivayetle: "Ebu Bekir (r.a.)'in hastalığında yanına girdik. Yanında elleri nakışlı beyaz bir kadın olan Esma binti Amis'i onun sineklerini kovarken gördüm."[377]

 

İkinci Hak: Şefkat-Tahammül.

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"O'nun âyetlerinden biride, size, nefislerinizden, kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat koymasıdır." (Rum sûresi, 21).

Asıl olan ailenin sevgi üzere kurulmasıdır. Sevgiyle beraber tercih et­me olur. Tercih etmeyle beraber eşler birbirlerine haklarından daha fazlasını verirler. Böylece haklar konusunda araştırma yapma ortadan kalkar. Ama sevgi azalırsa, ailenin üzerine kurulduğu ikinci asıl olmalıdır ki, bu şefkattir. Burada haklar konusundaki araştırma, hakların zayi olmaması için şunu vur­guluyor: Bazen sevgide azalma veya tamamen yok olma olabilir. Bu durum­da tek başına şeefkat, eşler arasında birbirine karşı iyi davranmayı sağlar. Çoğunlukla sevgi ile şefkat bir araya geldiğinde, sevgi daha fazla şefkate, acımaya götürür. Hatta karşılıklı şeekat duygusu eşleri birbirine karşı son derece duyarlı olmaya ve birbirlerine karşı cömert davranmaya götürür. Sevgiyle dolu bir halde karşılıklı şefkat ve acımaya, zor hayat şartlarına rağmen mü'minlerin annelerinin Rasulullah'la beraber olmayı seçmeleri cö­mert davranmaya örnek verilebilir. Yine sevgiyle dolu Eyyub (a.s.)'ın hasta­lığına rağmen onunla beraber olmaya sabreden ve fedakârlıkta bulunan ha­nımı örnek verilebilir. [378]

 

Şeriat Eşleri Zaaf Noktalarına Karşı Sabretmeye Teşvik Ediyor

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki, sizin hodşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir (Nisa sûresi, 19).

Menar tefsirinde, "Eğer onlardan hoşlanmazsanız" âyeti hakkında de­niliyor ki: Yaratılışta ya da karakterdeki bir ayıp onlar için günah sayılmaz. Çünkü bu durum onların elinde değildir. Ya da ev işlerinde yerine getirmek­le sorumlu oldukları hizmetlerdeki eksiklikler, onlardan ayrılmanızı veya onlara zarar vermenizi gerektirmez. Buna sabretmelisiniz. Çünkü Allahu Teala: 'Sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir1 buyuruyor... Çok olan hayrın en önemlisi ve en büyüğü doğan çocuklardır.

Nice kadın vardır ki kocası ona meylediyor sonra da hoşlanmıyor. Daha son ra kadın, kocasının göz bebeği olan bir çocuk doğurduğunda kocasının ya­nında değeri yükseliyor. Yine kadınına sabretmesi ve ona iyi davranması nedeniyle halinin iyi olması sözkonusu 'hayır'dandır."[379]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Mü'min bir erkek mü'mine bir kadına, hoşuna gitmediği ahlâkından dolayı kızmasın. Onda başka bir şey hoşuuna gidebilir."[380]

Âyet ve hadisteki hitap erkeğe yönelik olup bu kadına da yöneltilebilir; kadın kocasına karşı iyi davransın. Eğer ondan hoşuna bir şey gitmezse, umulurki Allah hoşuna gitmediği bir şeye bir çok hayır koymuştur. Mü'mine bir kadın, mü'min bir erkeğe, hoşuna gitmediği bir ahlâkından dolayı kızmasın. Onda başka bir şey hoşuna gidebilir.

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınla­ra güzel davranın. Çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğrisi üst tarafıdır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsanız kırılır, bırakırsanız eğri kalır. Kadınlara güzel davranın.' (Müslim'de yer alan başka bir rivayette187: 'Kadın kaburga keniğinden yaratılmıştır. O, senin gibi düzelemez. Ondan faydalanmak istersen eğri olarak faydalan.)"[381]

Bu hadiste, kadınlara güzel davranma tavsiyesi, onların y ar atılı şiarıyla ilgili bir durumla irtibatlandınlıyor. Öncelikle kadınlar, erkeklerin yaratılı-şıyla aynıdırlar. Sonra onlarda bazı eğrilikler vardır. Rasulullah (s.a.v.), söz­konusu eğriliğin alanını ve boyutunu açıklamamıştır. Sadece erkeği sıkan, kadının bazı davranışlarındaki yaratılışta var olan eğriliğin etkisine işaret etmiştir...

Bu hadiste, kadının sözkonusu eğrilikten kaynaklanarak yaptığı davra­nışlara erkeğin sabretmesi telkin ediliyor. Kadının, bu can sıkıcı ve zor du­rumda bırakıcı davranışları bile bile yapmadığını sadece Allah'ın, kadın için takdir ettiği özel bir tabiatın neticesi olarak bunu yaptığını hatırlatıyor. [382]

 

Eşler Arasındaki Şefkate Kur'an ve Sünnette Örnekler:

 

Eyyub (a.s.)'ın tehlikeli hastalığına hanımının sabrı: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kutumuz Eyyub'u da an: (O) Rabbi'ne 'Şeytan, bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu' diye seslenmişti. 'Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su)', (dedik). Ona birden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik. (Dedik ki): 'Eline bir demet sap al, onunla vur da yeminini bozma.' Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o daima (bize) başvururdu."

(Sad sûresi, 41-44).

Ebu Hureyre'den: "Rasululllah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Eyyub çıplak bir halde suda yıkanırken önüne altından dizilmiş bir sürü çekirge düşmüştü. Eyyub bunları hemen elbisesine doldurmaya başladı. Bunun üzerine Rabbi şöyle nida etti: 'Ey Eyyub! Seni zengin yaptığımı görmedin mi?' Eyyub: 'Evet, ya Rabbi! Fakat senin bereketinden uzak kalamam', dedi.'[383]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Buhari'de Eyyub kıssasıyla ilgili herhangi bir şey tesbit edilmeyip sadece kendi şartı üzere bu hadisle yetinmiştir. Eyyub kıssasıyla ilgili nakledilenlerin en sahihi, Ebu Hatim ve İbn Cüreyc'in riva­yet ettiği, İbn Hıbban ve Hakim'in doğruladığı rivayettir..."

Enes b. Malik'ten: "Eyyub (a.s.), hastalıkla imtihan edildi. İmtihanı onüç sene sürdü. İki kardeşi hariç herkes onu terketti. İki kardeşi sabah-akşam ona uğruyorlardı. İki kardeşten biri diğerine: 'Eyyub, büyük bir günah işlememiş olsaydı bu hastalık ondan giderdi, dedi. Diğeri de bu sözü, Ey-yub'a söyledi... Bunun üzerine Eyyub çok üzüldü ve Allah'a dua etti. İhtiya­cını gidermek için çıktığında hanımı elinden tutmuştu. İhtiyacını giderdik­ten sonra hanımı biraz gecikti. Bunun üzerine Allah ona ayağını yere vur­ması için vahyetti. O da ayağını yere vurdu ve bir su çıktı. Bununla yıkandı ve sağlam bir halde döndü. Hanımı geldiğinde onu tanımadı ve 'Eyyub'um' dedi. Abdullah b. Übeyd b. Amir kanalıyla Ebu Hatim, Enes hadisinin aynısını rivayet ediyor. Ancak Ebu Hatim'in rivayetinin sonunda şöyle deniliyor: 'Eyyub, bunun üzerine secde ederek: İzzetine yemin olsun ki, bana şifa vermeyinceye kadar başıma kaldırmayacağım', dedi. Ve şifa verildi". Dahhak, o da İbn Abbas'tan rivayetle: "Allah, onun karısına gençliğini geri döndürdü. Karısı ona yirmi altı erkek çocuk doğurdu" denmiştir. Yine Vehb b. Münebbih ve Muhammed b. İshak da bu konu ile ilgili uzun kıssalar riva­yet etmişlerdir." [384]

 

Peygamber (S.A.V.)'İn Hanımlarının Zor Hayat Şartlarına Sabretmeleri:

 

Değerli okuyucuya burada şunu açıklamak istiyoruz: Daha önce Pey-gamber'in hanımlarının, Peygamber'e olan sevgilerine örnek olarak Peygamber'i tercih etmeleri olayını nakletmiştik. Burada ikinci kez şefkate ör­nek olarak aktarıyoruz. Daha önceden de belirttiğimiz gibi sevgiyle şefkatin birleşmesi, son derece sevgi dolu merhamet ve sabır meyvesi verir.

Abdullah b. Cabir'den: "Ebu Bekir (r.a.) Rasulullah'ın yanına girmek için izin istedi. İnsanları kapının önünde beklerken buldu. Onların hiçbirine girmeleri için izin verilmemişti. Ebu Bekir(r.a.)'a izin verildi. Sonra Ömer izin istedi. Ona da izin verildi. Rasulullah'ın hanımlarını etrafında oturmuş­lar, suskun ve üzüntülü bir şekilde buldu. Ömer: 'Allah'a yemin olsun ki, bir şey söyleyerek Rasulullah'ı güldüreceğim' diyerek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın rasulü! Hatice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalk­tım onun boğazını sıktım1. Bunun üzerine Rasulullah güldü ve: Gördüğün gibi etrafımda bulunanlar benden naafaka istiyorlar, dedi. Ebu Bekir kalka­rak Aişe'nin, Ömer de Hafsa'nın boğazını sıkmağa kalkışmışlar. İkiside: Ra­sulullah'ın yanında bulunmayan bir şeyi mi istiyorsunuz?,' diyorlardı. Ka­dınlar: 'Allah'a yemin olsun ki, kesinlikle Rasulullah'ın yanında olmayan bir şeyi istemiyoruz', dediler. Sonra Rasulullah onlardan bir ay ya da yirmi dokuz gün uzak durdu. Daha sonra da şu âyet nazil oldu: 'Ey Peygamber, eşlerine söyle: Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut'a vereyim sizi güzellikle salayım'. Bunun üzerine Rasulullah Ai-şe'den başlayarak: 'Ey Aişe, ben sana bir mesele açıklamak istiyorum, ancak bu mesele hususunda ailenle istişare edinceye kadar acele etmemeni istiyo­rum1. Aişe: 'Nedir, Ey Allah'ın Rasulü1, dedi. Rasulullah: Yukardaki âyeti okudu. Aişe: 'Ey Allah'ın Rasulü, senin hakkında ailemle mi istişare edece­ğim1. 'Hayır ben Allah ile Rasulü'nü ve ahiret gününü seçtim'. (Bir rivayet­te:[385] Sonra Rasulullah 'in hanımları onun yaptığı gibi yaptı.)"[386]

Hilal b. Ümeye'nin karısının sabrı ve ona sıkıntısında arkadaşlık etmesi:

Hilal b. Ümeyye, Tebük seferinden geri kalan üç kişiden biridir. Kendi­siyle bütün ilişkiler kesilince, sıkıntılı anlarında onu karısı gözetmiştir. An­cak Tebük seferine katılmayan bu üç kişi, yalan yere yemin ederek mazeret sunmamışlar ve doğruyu olduğu gibi söylemişlerdi...

Ka'b b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) müslümanları seferden geri ka­lan bizim üçümüzle konuşmaktan nehyetti. İnsanlar da bizden çekindiler ve bize yüzleri ekşittiler. Hatta bana yeryüzü yabancılaştı, bu benim bildiğim toprak değildi. Bu hal üzre elli gün kaldık. Nihayet bu elli günden kırk günü geçtiğinde, Rasulullah'm gönderdiği bir elçi bana gelip: 'Rasulullah sana hanımından ayrılmanı emrediyor' dedi. 'Onu boşayacak mıyım, yoksa ne ya­pacağım?" dedim. O da: "Hayır boşama, yalnız ondan ayrı bulun, kadınına yaklaşma!' dedi. Rasulullah diğer iki arkadaşıma da aynı emri göndermişti. Bu emir üzerine kadınıma: "Haydi ehline git, Allah bu iş hakkında hükme-dinceye kadar onların yanında kal!' dedim. Kab der ki: 'Hilal İbni Ümey-ye'nin karısı, Rasulullah'a gelerek: Ya Rasulullah! Hilal İbni Ümeyye ihti­yardır, gücü kuvveti gitmiştir. Hizmetçisi de yok. Ona hizmet etmemi çirkin görür müsün?' diye sormuş. Rasulullah: 'Hayır, fakat sana yaklaşmasın!' buyurmuş. Kadın: 'Ya Rasulullah! Onda hiçbir hareket yok. Vallahi bu iş olalı beri hiç durmadan ağlıyor1 demiştir."[387]

 

Fakihlerin Görüşleri:

 

Kocanın fakir olması durumunda sabretme: İbn Kayyım diyor ki:

Allahu Teala hak sahibine, fakire karşı sabretmesi gerektiğini belirte­rek hakkını sadaka olarak ona terketmesini teşvik etmiştir. Bu ikisinin dışın­da kalanlar haksızlık olup yapması mubah değildir... Biz kocası fakir olan kadın için Allahu Teala'nın dediği gibi birbirleriyle eşit olduğunu söylüyo­ruz. Kadın ya kocası sıkıntıdan kurtuluncaya kadar ona bakmalı ya da sada­ka vermelidir. Bu iki durumun dışında başka yapılacak bir şey yoktur. Bu meselede Şeriatın usulleri ve kuralları şunu gerektirir: Eğer adam zengin ol­duğunu söyleyerek kadını kandırıpta evlenir ve daha sonra yoksul olduğu ortaya çıkarsa adama birşey gerekmez.

Ya da zengin oîupta harcamayı kadınının üzerine bıraksa kadımda kendisine yetecek miktarda takdir edemese ne hakim ne de kendisi nikâhn feshedemez. Kadın kocasının fakir olduğunu bilerek onunla evlense veya zengin olduğu halde malı gasbedilse, kadın akdi feshedemez. İnsanlara zen­ginliklerinden sonra fakirlik dokunabilir. Ama kadın, erkeğinin fakir olması halinde hakime kendisini ayırması için başvuramaz. Basan Allah'tandır.1938

Hanımın hastalığında ona sabretme:

İbn Kayyım diyor ki: "Diyorlar ki: Uzun süre devam eden bir hastalık nedeniyle erkek kadından faydalanamasa ya da cima edemese, nikâhı feshedemez. Aksine, kadınıyla cima edemese bile onunu nafakasını güzel bir şe­kilde karşılaması gerekir.193b Bu, cinsel faydalanma ve nafaka hakkı gibi karşılıklı hakların elde edilmesinde hoşgörü şefkati anlamına gelir." [388]

 

Üçüncü Hak: Çocuk Yapma

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı. (Nahl sûresi, 72).

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ey Cabir ! Çocuk iste, çocuk iste."[389]

ı^ethu'l-Bari'den naklediliyor: "İyad diyor ki: 'Buhari ve diğerleri hadis­te geçen 'el-keyse' kelimesini, çocuk ve nesil isteme şeklinde açıklamışlar-dır..[390]

Rasulullah (s.a.v.) bizi çocuk istemeye teşvik etmiştir: "Sevimli ve ço­cuk doğuranlarla evleniniz. Şüphesiz ki, sizin çokluğunuzla övünürüm."[391]

Çocuk isteme hakkı, eşit olarak kadın ve erkeğin yanında fıtri bir du­rumdur. Çocuk isteme hakkı herhangi bir zaman, herhangi bir nedenle isten­meyebilir. Fakat çocuk istemeyen şahsın arkadaşının hakkını gözetmesi ve onun isteğine cevap vermesi gerekir. Özellikle de çocuk istememeye iten şey zaruret ya da ihtiyaçtan dolayı değil de sadece daha iyi olur düşüncesi ise...

Her bir eşin çocuk istemede bir diğerinin hakkım gözetmesi gerektiği gibi yine her bir eşin çocuk yapmayı düzenlemede ya da zamanımızda yay­gın olduğu biçimiyle nüfus planlamasında bir diğerinin hakkını gözetmesi gerekir. Çocuk yapmayı düzenleme, eşlerin ya da eşler den birinin veyahutta toplumun maslahatım gerçekleştirdiği sürece güzel bir iştir. Kadının masla­hatı -misal olarak- çocuğunu emzirmesi, yetiştirmesi için her hamilelik ara­sında yeterli zamanın olması. Bunun yanısıra hamilelik ve doğum sıkıntısın­dan rahatlığa kavuşabileceği belli bir sürede vardır. Bu sıkıntının ne kadar büyük olduğu şu âyeti kerimelerde ifade ediliyor:

"Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürdü." (Ahkaf, 15).

"Annesi onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek (karnında) taşımıştır." (Lokman, 14).

Çocuk yapmada en büyük yükü kadın çekiyorsa da şüphesiz ki erkek kadının hayatına ortak oluyor ve hamilelik süresi içerisinde o da zorluğu yükleniyor. Bu zorluk annenin şartlarına ve sağlık durumuna, ailenin şartla­rına ve genel olarak yaşama göre bazen hafif bazen de ağır olur.

Toplumun maslahatına gelince, bu bazen çocuğun çok olmasıyla bazen de sınirlanmasıyladir. Bu durum, toplum gerçeğini bilen, toplumun ilerle­mesi ve kalkınmasını belirleyen şeyleri idrak eden, neslin çokluğu ya da az­lığını gerektiren şartlardan habersiz olmayan ve boş etkilere boyun eğmeyen ilim, fazilet ve ihtisas sahiplerinin içtihadıyla belirlenir.

Nevar ki bazıları nüfus planlamasına izin vermeyen nasslann olduğunu söylüyorlar. Bu nasslar şunlar:

Ebu Said'den rivayetle: "Beni Mustalık gazasında Rasulullah(s.a.v.) ile beraber sefer çıkmıştık, Arap esirlerinden kadın esirler edindik. Bekarlık bize çok güç geliyordu. Azl yapmayı seviyor ve azl yapmak istiyorduk. "Ra-sulullah (s.a.v.) bizim aramızdayken ona sormadan nasıl azlederiz?1 diyor­duk. Bunun üzerine bu meseleyi Rasulullah'a sorduk. Rasulullah: 'Bunu yapmamanızda size bir şey yoktur. Kıyamet gününe kadar hayat verilen her canlı hayat bulacaktır."[392]

Ebu Saidi'l-Hudri'den rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) yanında azl hazır­latıldı. Rasulullah: Sizden biri bunu niçin yapar? Şüphesiz Allah'ın yarattığı her mahlukat hayat bulacaktır."[393]

Bunda bir sakıncanın olmadığını ifade eden nasslar da vardır. îşte bunlardan bazıları:

Cabir (r.a.)'dan: "Bir adam, Rasulullah'a gelerek: 'Benim bir cariyem var. Bize hizmet ediyor ve su taşıyor. Ben onun etrafında geziyorum ve ha­mile kalmasını da istemiyorum1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: İstiyorsan azl yap'buyurdu."[394]

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) döneminde azl yapıyorduk, Kur'an'da nazil oluyordu. (Müslim'in rivayetinde: Bu Rasulullah'a ulaştı ve bizi nehyetmedi.")[395]

Buhari bu hadisi 'azl babında' nakletmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki: "Azl sözü: Fercin dışına boşalmak için geri çekilme, demektir."[396]

Ebu îsa Tirmizi diyor ki: "Azl meselesine Peygamber'in ashabı ve bir grup ilim erbabı ruhsat vermiştir." [397]

 

Dördüncü Hak: Güven ve Hüsnüzan

 

Şeriat, eşler arasında güvene ve kötü zandan kaçınmaya teşvik etmiştir:

Cabir b. Abdullah'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Siz­den birisi ailesinden ayrılığını uzatırsa evine gece vakti ansızın gelmesin. »[398]

Cabir b. Atik'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyordu: 'Bazı kıskan­mada vardır ki Allah ona kızar. Sevdiği kıskanmaya gelince şüpheli olanıdır. Kızdığı kıskanmaya gelince, şüphesiz olanıdır."[399]

Rasulullah (s.a.v.) doğru söylemiştir. Güven ve hüsnü zanın alameti, kıskanmayı sadece şüpheli yerlere indirgemektir. Şüphesiz olan kıskanma­ya gelince; bu, güvenini kaybolması su-i zannın galip olması, demektir. Eş­lerin birinde olan güven diğer eşi daha fazla ahdi korumaya ve sadakate ça­ğırır hüsnü zannın gerekli olduğunu vurgulayan uygulamayı örnekler:

Birinci olarak: Erkek tarafından:

Ebu Hureyre'den: "Bir arabi, Rasulullah'a gelerek şöyle dedi: 'Karım siyah bir çocuk doğurdu. Ben de onu kötü gördüm'. Rasulullah ona: 'Senin deven var mı?' diye sordu. 'Evet', dedi. Rasulullah: 'Rengi nedir?' O da: 'Kır­mızıdır', dedi. Rasulullah: 'Esmerlik var mı?' diye sordu. Adam: 'Evet var' dedi. Rasulullah: 'Onun doğurduğu nasıl olur?' diye sordu. O adam: 'O soyu­nu takip eder', dedi. Rasulullah da: 'O da soyunu takip etmiştir' buyurarak adamın çocuğu kötü görmesine ruhsat vermemiştir."[400]

Ebu Saidi'l-Hudri'den rivayetle: "(Bu evde) bizden yeni evli bir genç vardı. Rasulullah'la birlikte Hendeğe gittik. O genç öğleyin ailesine gitmek için Rasulullah'tan izin istiyordu. Rasulullah bir gün ona izin vererek şöyle dedi: 'Silahını yanına al. Sana Kureyza tarafından bir zarar gelmesinden korkuyo­rum.' Adam silahını alarak gitti. Hanımı iki kapı arasında ayakta bekliyordu. Adam karısını kıskanarak onu yaralamak için okunu attı. Kadın: 'O- kunu çek ve beni neyin dışarı çıkarttığını görmem için eve gir1, dedi. Adam eve girdiğinde yatağa uzanmış büyük bir yılan gördü ve okunu ona attı..."[401]

İkinci olarak; Kadın tarafından;

Aişe (r.a.)'dan benim gecemde Rasulullah (s.a.v.) yanımdaydı. Yatağı­na giderek elbisesini çıkardı. Ayakkabılarını çıkararak ayak tarafına koy­du. İzannı yatağa sererek uzandı. Elbiselerinin benim uyuduğumu sanınca-ya kadar giymedi. Beni uyandırmamak için elbisesini ve ayakkabısını ya­vaşça alarak kapıyı açıp çıktı. Kapıyı yavaşça kapattı. Ben de gömleğimi başıma alarak örtü yaptım ve üzerimi izanmla kapatarak onu takip etmeye başladım. Baki mezarlığına geldi. Uzun bir süre ayakta durdu. Sonra ellerini üç defa yukarıya kaldırdı. Sonra döndü ben de döndüm. Hızlı hızlı yürümeye başladı bende hızlı hızlı yürüdüm, koştu ben de koştum. Böylece ondan önce eve gelerek girdim ve yatağıma uzandım. Rasulullah da eve girdi ve: 'Ey Ai­şe! Bu soluma da ne?1 diye sordu. 'Bir şey yok' dedim. Rasulullah: 'Ya sen bana haber verirsin ya da her şeyi bilen ve latif olan haber verir', dedi. Ben de: 'Ey Allah'ın Rasulü, annem babam sana feda olsun diyerek olayı haber verdim...[402]

Son olarak eşler arasındaki karşılıklı hüsnü zannın biri de daha önce­den varolan hata ve günahı ortaya çıkarmaktan kaçınmadır. Çünkü Allah gizlemeyi emretmiştir. Kul birinci olarak kendi günahını ikinci olarak da« başkalannnın günahım gizlemelidir.

Eşlerden biri şöyle sorulan sormamalıdır: Bu sevgimiz ilk sevgi midir? Daha önce başka biriyle ilişkin oldu mu? Hakikatte bu tür sorular ahmakça sorulardır. Biri doğruca cevap vererek "hayır bu ilk sevgi değildir" ya da "da­ha önce başkasıyla ilişkim oldu" dese, bu da yıkıcı bir cevaptır. Ahmakça bir soruya verilmesi gereken cevap doğru bir cevap değil, ferasetli bir cevap ol­malıdır. Bu hakim olan kanun koyucunun bize cevaz verdiği üç durumdan biridir.[403]

Ümmü Gülsüm binti Ukbe bin Ebi Miyad'dan: "Rasulullah'ın şöyle de­diğini işittim: 'İnsanların arasım düzeltmek için söylenen yalan yalan değil­dir.' îbni Şihab diyor ki: 'İnsanların söyledikleri yalanlara şu üç şey hariç ruh­sat verildiğini işitmedim: Savaş, insanların arasını düzeltmek, erkeğin kadı­nına olan, kadının da erkeğine olan konuşmaları. [404]

 

Beşinci Hak: Genel Ve Özel Durumlarda Yardımlaşma:

 

Rasulullah(s.a.v.)'e hanımları önemli işlerinde yardımcı oluyorlar:

Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) ilk vahiy uykuda salih rüyalar şeklinde başladı. Nihayet ona Hira mağarasında hak geldi. Melek gelerek: 'Oku. Seni yaratan Rabbinin adıyla oku, O inşam bir kan pıhtısından yaratmıştır. Oku, Rabbin kerem sahibidir1 dedi. Rasulul­lah (s.a.v.) bunun üzerine kalbi titreyerek döndü ve Huveylid kızı Hatice'nin yanına girdi. 'Beni örtün, beni Örtün1 diyordu. Korkusu gidinceye kadar onu örttüler. Hatice (r.a.)'a haberi anlattı ve: 'kendimden korktum1 buyurdu."[405]

Mesûre bin Muharrame ve Mervan'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye zamanında çıktı. Yazışma tamamlandığı (yani Kureyşle sulh an­laşması yapıldığı) zaman, Rasulullah (s.a.v.) ashabına: 'Kalkın kurbanları­nızı kesin ve tıraş olun', buyurduğu halde onlardan hiç biri kalkmadı. Rasu­lullah (s.a.v,) Ümmü Seleme'nin yanına girerek insanlarla karşılaştığı duru­mu anlattı. Ümmü Seleme: 'Ey Allah'ın Rasulü, bunun istiyor musun? On­lardan biriyle bir kelime konuşmadan çık ve kurbanını kes sonra berberini çağırıp tıraş ol', dedi. Bunun üzerine Rasulullah çıktı ve bunları yapıncaya kadar onlardan biriyle konuşmadı. Kurbanını kesti, berberini çağndı ve tıraş oldu. Bunu gören sahabeler kalkıp kurbanlarını kestiler ve onlardan bazısı bazısını tıraş etti.[406]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'İnsanların söz söylemelerinden ve arzu etmelerinden endişe ettiğimden, Ebu Bekir ve oğluna benden sonra işi idare etmesi için haber göndermekten korktum. Sonra dedim ki: 'Allah'ın kabul etmediğini mü'minler kabul etmez." (Müs­lim'in rivayetinde: 'Bana Ebu Bekir'i, babanı ve kardeşini çağır ki, yazı yaz­dırayım. Şüphesiz ki ben arzu edenin arzusundan ve ben daha evlayım diye­nin sözünden korkuyorum. Allah ve mü'minler, Ebu Bekir'den başkasını kabul etmezler.")[407]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste erkeğin ailesine başkalarına karşı gizlediği şeyi açıklaması sözkonusudur."[408]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe'ye şöyle dedi: 'Gör­medin mi? Kavmin Kabe'yi bina ederken İbrahim'in temelini daralttılar. Ben de: 'Ey Allah'ın Rasulü, onu İbrahim'in temeline döndürmüyor musun? de­dim. Rasulullah: 'Kavminin küfürle kısmetsizliği olmasa yapardım buyur­du."[409]

Müslim'in rivayetinde: "Ona doğu ve batı taraflarına yerden konulmuş iki kapı yapardım. 'Kavminin onun kapılarını niye yükselttiğini biliyor mu­sun?' diye sordu. Ben de: 'Hayır', dedim. Rasulullah: İstediklerinden başka­sını girdirmeyerek övünmek için böyle yaptılar.' Bir adam girmek istediği zaman onu çağırıyorlardı. Adam yukarı çıkıp tam gireceği sırada onu itele­yip düşürüyorlardı."[410]

İkinci bir rivayette: "Kavmin onu benden sonra yapmak isterse, gel sana ondan ne kadar daralttıklarını göstereyim. Ona, Kabe'nin yakınında yedi ku­laç gösterdi."[411]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste Kabe'nin yapımıyla ilgili faydalar sözkonusu... Adam ailesine genel meseleleri anlatıyor."[412]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir gün Peygamber (s.a.v.) yanıma geldi ve: 'Ey Aişe, ben falan falan kimselerin tâbi olduğumuz dinimizi bildiklerini sanmıyo­rum1 dedi."[413]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir gece Rasulullah'ı uyku tutmadı. (Başka bir riva­yette[414]: 'Aişe yanındaydı. 'Ey Allah'ın Rasulü neyin var?' dedi. Rasulullah: 'Keşke sahabelerimden salih bir adam bu gece beni korusa', dedi. O anda bir silah sesi işittik. Rasulullah: 'Bu kim?' dedi. Sa'd: 'Ey Allah'ın Rasulü, seni korumak için geldim", dedi. Böylece Rasulullah uyudu. Öyle ki onun horla­masını işittik."[415]

Rasulullah önemli islerde hanımlarına yardım ediyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Bir gün bana yanında iki çocuğu olan yoksul bir kadın geldi. Kadına üç tane hurma verdim, o da çocuklarına birer hurma verdi. Di­ğer hurmayı da yemek için ağzına kaldırdığında çocukları onu da yemek is­tedi. Kadın hurmayı çocukları arasında paylaştırdı. Onun bu tavrı hoşuma giderek yaptığını Rasulullah'a anlattım. Rasulullah da: 'Allah o kadına bu­nunla cenneti vacip kılmıştır', buyurdu."[416]

Haris'in kızı Meymune'den: "Meymune, cariyesini Rasulullah'tan izin almadan azad etti. Rasulullah'ın sırası ona gelince: 'Ey Allah'ın Rasulü cari­yemi azat ettiğimi farkettin mi?1 dedi. Rasulullah: 'Öyle mi yaptın?' buyurdu. O da: 'Evet' dedi. Rasulullah: 'Onu dayılarına verseydin ecrin daha büyük olurdu', buyurdu."[417]

 

Altıncı Hak: Süslenme

 

Süslenme, insanda fıtri bir Özelliktir. Kadın olsun erkek olsun, küçük olsun büyük olsun zengin olsun insanın süslenmesi gerektiğine, kanun ko­yucunun ne ölçüde teşvik ettiğini gösteren birçok nass vardır. Erkeğin, kadı­nın kendisine karşı süslenmesini sevecek halde yaratılması Allah'ın lütfun-dandır. Yine kadının da erkeğe karşı süslenmeyi sevecek bir şekilde yaratıl­ması Allah'ın lütfundandır. Bu, eşlerin mutluluğunu sağlayacak fıtri bir du­rumdur. Bu da kadının kocasını kendisine karşı süslenmiş bir halde görmesi isteğini ortadan kaldırmaz. Kadının bu isteği, erkeğin kadınını süslü görme isteğinden az olsa da eşler bu isteğe uygun bir ölçüde birbirlerinin hakkını gözetmesi gerekir. Süslenme olayı bırakılsa, Özellikle de kadın tarafından bırakılsa bu, kadın yada erkek tarafında bir kırgınlığın varlığını gösterir. Bu durum da, ailenin istikrarını kaybetmemesi için kırgınlığı gidermeye önem vermek gerekir.

Mü'mine bir kadın kocasına karşı süslenerek Allah'a yaklaşır. Yine Mü'mine bir kadın, para harcamadan ve vaktini heder etmeden nasıl süsleni­leceğim öğrenir. [418]

 

Süslenme Üzerine Kur'an'dan örnekler

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Ey Adem oğullan, her mesci(de gidişiniz)de süs(Iü, güzel giysiler)inizİ alın; yeyin için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez." (Araf, 31). Elbise zinetini haram kılanları yalanlama: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"De ki, Allah'ın kullan için çıkardığı süsü ve güzel nızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. İşte biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz." (Araf, 32) Kadının lineti sevmesini onaylama: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Süs içinde yetiştirilip mücadelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allah'ın çocuğu yaptılar)?" (Zuhruf, 18).

Kendiliğindengörülen linetlerin yabancılara gösterilmesine ruhsat: (Giıli linetlerin yalnıı mahrem olanlara gösterilmesi)

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İnanan kadınlara da söyle bakışlarını kıssınlar, liralarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtüle­rini (göğüs) yırtmaçlarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan (kolejlerine, yahut kadına ihtiya­cı bulunmayan erkeklerden tabilerine (yani hizmetçilere, yardıma muhtaçla­ra, bunaklara, dilencilere) yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlama­yan çocuklara gösterebilirler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz." (Nur, 31). [419]

 

Sünnetten Örnekler:

 

Genel olarak süslenmeye teşvik: (kadın ve erkeklere)

Abdullah b. Mes'ud 'dan: "Bir adam, Rasulullah'a: 'Erkek elbisesinin ve ayakkabısının temiz olmasını seviyor', dedi. Rasulullah: 'Allah güzeldir, güzel olanları sever', buyurdu."[420]

Abdullah b. Serces'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

 eüiırairmiilöfai|»ı[421]ainda5(iârni'iâ'd Ümran b. Hasyn'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah bir kuluna bir nimet verirse o nimetin eserini kulu üzerinde görmek ister." Zubeyir Alkama'dan rivayetle:[422]"Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu söyle­miştir: 'Allah, sana bir mal verirse onu senin üzerinde görür. Şüphesiz ki Al­lah, o nimetin eserini kulu üzerinde güzel olarak görmek ister."[423]

Burada okuyucuya İbn Rüşd'ün şu sözünü tesbit edilmediği sürece, asıl olan kadın ve erkeğin hükmünün aynı olmasıdır.[424] Yine İbn Kayyım'ın sö­zünü hatırlatırız: "Kanun koyucunun örfünde şu sabit kılınmıştır: Müzekker kipiyle belirtilen hükümler müennes kipiyle gelmediği sürece kadın ve erke­ği kapsar"[425] İşte süslenmede durum da aynen böyle olup süslenme prensibi kadın ve erkek için geçerlidir.

Burada ikinci şartla ilgili araştırmamızda geçen kadının elbisesi ve zi-neti şartlarından bazı noktalara işaret etmek istiyoruz. Bu yüz, el, ayaklar ve elbisede görünen zinetlerde itidali yakalamadır. Bundan dolayı diyoruz ki; erkeğin kadınını her zaman belli bir ölçüde zinetli görmesi hakkıdır. Bu zi-net, üç günü aşmayan yakınlara yapılan yas hariç bıraklımamalıdır. Yani, kadın, yabancı erkeklerin huzurunda olma hali dahil en düşük zinetli halini korumalıdır.

İtidal, İslâm'ın özelliklerinden biridir. Bu zinet ve diğerlerinde aşırılı­ğın zıddıdır. Süslenmede bütün toplumlardaki mü'mine kadınların örfü de gözönünde bulundurulmalıdır.

Müslüman kadın, risalet döneminde hemen hemen hayatı boyunca ge­rek evinde otururken, gerekse sosyal hayata katılmak için dışarı çıktığında, belli bir ölçüde zinete bağlı kalmıştır. Yani sadece erkeklerle karşılaşmala­rında zinete önem vermemiştir. Zahiri zinetlerden bazıları şunlardır: Ellere boya çalma, gözlere sürme çekme, yanaklara koku sürme. Bilinmelidir ki, kadının sürdüğü koku, rengi belli olan ve kokusu gizli olan kokudur.

Müslüman kadının belli bir ölçüde zahiri zinetle süslenmesi, kadının fıtratındandır. Kadın, küçüklüğünden itibaren Allah'ın yarattığı fıtrat gereği zinet sever. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar." (Zuhruf, 18).

"Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar." (Zuhruf, 18).

Bu fıtri aslı, sahabelerden birinin, arkadaşının hanımının zinetten ka­çınmasını köötülemesi de te'kid ediyor. Hatta bu zinet, şer'an istenmektedir. Delili ise Peygamber (s.a.v.)'in mü'mine kadınlardan birinin boyadan kaçın­masını kötülemesidir.

Kadının kocasını süslenmeye teşvik etmesi:

Abdullah b. Selam'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­lardır: 'Kadınlarınızın hayırlısı baktığınız zaman sizi mutlu edendir."[426]

Evli kadının zahiri zineti bırakmasından dolayı kınanması:

Avn b. Ebi Ciiheyfe babasından şöyle rivayet ediyor: "Peygamber (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı kardeş yaptı. Selman, Ebu Derda'yı ziyarete gittiğinde Ümmü Derda'yı zinet elbisesini çıkartmış halde gördü ve ona: 'Bu hal nedir?' diye sordu. Kardeşinin dünyada bir ihtiyacı yoktur1, dedi."[427]

Aişe (r.a.)'dan: "Hakim'in kızı Huveyle yanıma girdi. O, Osman b. Me-zun'un nikâhı altındaydı. Rasulullah onu pejmürde bir halde gördü ve bana şöyle dedi: 'Ey Aişe! Huveyle niye pejmürde?' Ben de: 'Ey Allah'ın Rasulü, kocası olmayan bir kadın. Kocası gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyor, onun kocası yoktur. Kendisini bıraktı ve o bu hale geldi." İkinci bir rivayette: "Osman b. Mezun'un hanımıydı. Boya ve korku sürünüyordu. Onu bıraktı ve yanıma geldi. Ben de ona: 'Kocan var mı yok mu?' dedim. 'Var ama yok gibi' dedi. Ben de: 'Sana ne oldu?' dedim. 'Osman dünyayı ve kadın­ları istemiyor', dedi.[428]

Ebu Musa Eş 'ari'den: "Osman b. Mez'un'un kadın Peygamber'in kadın­larının yanına girdi. Onu pejmürde bir halde görerek: 'Bu hal nedir?' Ku-reyş'ten senin kocandan daha zengin biri yoktur, dedik. O da: 'Ondan bize bir şey yoktur. Gündüzleri oruç tutuyor geceleri namaz kılıyor', dedi. Bunun üzerine içeriye Peygamber (s.a.v.) girdi ve bunu ona anlattık. Peygamber (s.a.v.) onunla karşılaştığında: 'Ey Osman! Ben senin için en iyi örneğim. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Namaz kıl ve uyu. Oruç tut ve iftar .

Bu ve diğer hadislerde görülüyor ki -genel olarak- kadının el ve yüzün­deki normal zinetle zinetlenmesi meşru bir durumdur. [429]

 

Kadınların Süslenmesi

 

Müzminlerin hanımları küpe, kolye, yüzük ve bilezik ile süsleniyorlardı:

İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle:[430] "Peygamber (s.a.v.) bayram günü iki re­kat namaz kıldı. Ne öncesinde ne de sonrasında başka kılmadı. Sonra kadın­ların yanına geldi; yanında Bilal de vardı, onlara sadaka vermelerini emretti. Bir kadın küpesini attı. (Bir başka rivayette de[431]: Bir kadın bileziğini ve kol­yesini sadaka etti). (Bir başka rivayette de[432] kadınlar bileziklerini ve yüzük­lerini Bilal'ın elbisesine atıyorlardı.)[433]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Aişe, kardeşi Esma'dan kolyesini ödünç iste­di..."[434]

Esma binti Yezid'den rivayetle: "Ben ve halam, Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girdik. Onun (halam) üzerinde altından bir bilezik vardı. Rasulullah bize: 'Onun zekâtını mı vereceksiniz?' diye sordu. Ben: 'Hayır1, dedim. Rasu­lullah: 'Ancak size Allah'ın ateşten bir bilezik takmasından korkturum1, bu­yurdu. Biz de onun zekâtını verdik."[435]

Mü'min kadınlar sürme, boya ve renkli elbiseyle süsleniyorlar:

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayetle: "Ali (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'in kurbamyla Yemen'den geldi. Fatıma (r,a.)'ı ihramdan çıkmış renkli elbise giyinmiş ve sürmelenmiş olarak buldu. Bunu uygun görmeyince Fatıma (r.a.): 'Bunu babam enretti', dedi."[436]

Enes bin Malik (r.a.), Rasulullah'ın kızı Ümmü Gülsüm'ün üzerinde ipekten bir elbise gördü.[437]

Sebia (r.a.)'dan rivayetle: "O nifasından çıkınca konuşmak için süslen­di."[438]

Sebia (r.a.)'dan rivayetle: "O nifasından çıkınca kokuşmak için süslendi."[439]

Ahmed'den bir rivayetle: "Sürme ve boyayla süslendiğine göre, bu kocası için olursa daha faziletli ve çok olması gerekir.

Mümine kadınlar, kocaları seferden ve gazveden geldikleri zaman süsleniyorlar:

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) ile beraber gazveden döndük. Eve gidiyorduk ki Rasulullah: Eve gece (akşam) girmeğe acele etmeyin. Kadınınız dağınıklığımı düzenlesin, yokluğunuzda kalan kadın temizlensin.[440]

Mü'minlerin hanımları, hac ihramına girmeden önce koku ve boya sürüyorlardı:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah'la birlikte Mekke'ye çıkıyorduk. İhrama girerken alınlarımıza güzel koku sürüyorduk. Bizden biri terlediği zaman yüzüne aşağı akıyordu. Peygamber (s.a.v.) bunu görüyor ve yasaklamıyor­du."[441]

Ümeyye binti Rakika'dan: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları ihrama gir­meden önce saç örtülerine ve saçlannnın altına koku sürüyorlar ve böylece ihrama giriyorlardı.[442]

Allah, İmam Şafii'ye rahmet etsin, kadının ihram için kına ile boyan­masının müstehab olduğunu söyleyerek şöyle diyordu: "Kadının ihramdan önce ihram için kınaile boyanması ne güzeldir. Abdullah b. Ubeyd ve Ab­dullah b. Dinar'dan şöyle rivayet olmuştur:[443] Kadının eline kına çalması sün­netten olup bildiği halde onsuz ihrama girmemelidir. Kına ve koku ihramdan önce kadına müstehap olunca buunlar kadirim zinetiyle kocasını memmun etmesi için daha fazla müstehaptır .

Mü'minlerin hanımları yüzlerini süslüyorlardı:

Zeyneb binti Ebi Seleme'den: "Şam'dan Ebu Süfyan'ın ölüm nan bir kadının bir Ölüye üç günden fazla yas tutması helal değildir. Ancak^ kocasına dört ay on gün yas tutar', buyurdu dedi."[444]

Enes bin Malik (r.a.) 'dan rivayetle: "Abdurrahman binti Avf, üzerinde bir çeşit kokuyla Rasulullah'ın yanına geldi. Rasulullah (s.a.v.) bunu sordu . O da Ensarh bir kadmla evlendiğini haber verdi."[445]

Ümran b. Hasyn'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bili­niz ki, erkeklerin kokusu renkli olmayan, kokudur. Biliniz ki, kadınların ko­kusu, kokusu olmayan boyadır."[446]

Fethu'l-Bari'den varid olmuştur: "Erkeklerin kokusu, kadınların hilafı­na yüze sürülmez. Çünkü kadınlar, yüzlerine koku sürüyorlar ve böylece süsleniyorlar."[447]

Fahri Razinin Tefsîru'l Kebiri'nde, "Görünenle hariç zinetlerini göster-mesinler" (Nur, 31) âyetinin şerhinde deniliyor ki: Zinet bileziğin dışında olan şeyler, diyenler bunu üç şeye hasretmişlerdir. Birincisi: Sürme ve boya ile boyanma kaşlar için, zaferan sürme ise yanaklar içindir..."

Ümmü Selim, sıkıntılı gününde kocası için süsleniyordu:

Enes b. Malik (r.a.)'dan rivayetle: "Ebu Talha'nın oğlu öldüğünde karı­sı Ümmü Selim ailesine: 'Ebu Talha'ya oğlunun haberini ben söyleyinceye kadar söylemeyin' dedi."

Enes devamla: 'Ebu Talha geldi. Ümmü Selim akşam yemeğini ona getirdi. Yedi içti sonra Ümmü Selim daha Önceki süslenmelerinden daha güzel süslendi. Böylece Ebu Talha onunla beraber oldu. Ümmü Selim Ebu Talha'nın doyduğunu ve kendisinin hamile kaldığını görünce dedi ki: Ey Ebu Talha, eğer bir kavim bir aileye ödünç bir şey verseler, sonra verdikleri bu ödünç şeylerini isteseler, onlar engellenir mi?' Ebu Talha: 'Hayır', dedi. Ümmü Selim: 'Farzet ki bu senin oğlun olsun..1 Bunun üzerine Ebu Talha yü­rüdü ve Rasulullah (s.a.v.)'e geldi. Ona olanları anlattı. Rasulullah (s.a.v.): [448]'Bu geçen gecenizi Allah size mübarek kılsın,' buyurdu. Enes diyor ki: 'Ümmü Selim bunun üzerine hamile kaldı...." [449]

 

Erkeklerin Süslenmesi

 

Bera b. Azib'den: "Nebi (s.a.v.) uzunla kısa boy arası normal bir endam­da yaratılmıştı. İki omuzunun arası genişti. Kulak yumuşağına kadar inen gür saçı vardı. Rasululiah(s.a.v.)'ı kırmızı bir elbise içinde görmüştüm. Ben, kesinlikle ondan daha güzel bir şey görmedim."[450]

Katade'den: "Enes'e dedim ki: 'Hangi elbise Rasulullah'a daha sevim­liydi. O da hibere, dedi."[451]

Fethu'l-Bari'den naklediliyor: "Hibere" bir tür Yemen giysisi. Herevi: Dokunmuş kumaş. Davudi: Yeşil renkli ber elbise. İbn Battal: Yemenlilerin yanında çok değerli olan pamuktan yapılmış bir giysidir. Kurtubi: "Hibere" diye isimlendirilmiş. Çünkü o süslenme, güzelleşme anlamına gelir, di­yor."[452]

Sahi b. Sa'd dan: "Kadının biri bir elbise getirerek: 'Ey allah'ın Rasulü! Bunu elimle ördüm; sana giydirmek istiyorum1, dedi. Rasulullah(s.a.v.) onu ihtiyacı varmış gibi aldı. Rasulullah yanımıza çıktığında izarını giyinmiş-ti."[453]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'m saç taramasında ve abdest alma­sında gücü yetebildiği kadar sağdan başlama hoşuna gidiyordu.' (Başka bir rivayette[454] 'Ben hayızlı olduğum halde Rasulullah'ın saçını tarıyor­dum.)[455]

Fethu'l-Bari'den naklediliyor: "İbn Battal diyor ki: Hadiste geçen 'ter-cil' kelimesi saçı ve sakalı tarama ve yağlama anlamına gelir. Bu da temizlik demektir. Kanun koyucu buna teşvik ederek şöyle buyurmuştur: 'Mescitlere giderken zinetlerinizi alınız."[456]

Ebu Hureyre'den rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Kimin saçı varsa ona baksın."[457]

rikler ise saçlarını ayırıyorlardı. Peygamber (s.a.v.) önce saçını alnı üzerine bıraktı sonra da ayırdı.[458]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Sanki Rasulullah'ın böyle yapmasındaki sır, putperestlerin imana kitap ehlinden daha fazla uzak olmalarıdır. Çünkü ki­tap ehli genel olarak şeriatlarına sarılıyorlar. Bu nedenle Rasulullah putpers-tlerle aralarında yakınlık olması için onlara uymuştur. Rasulullah'ın etrafın­da bulunan putperestler müslüman olduklarında kitap ehli hâlâ küfürleri üzere devam ediyor ve muhalefetleri ortalığı çalkalıyordu."[459]

Enes b. Malik'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Dünyada ba­na kadınlar ve güzel koku sevimli geldi ve namaz göz bebeğim oldu."[460]

Aişe (r.a.)'dan: "İhramdan önce bulduğum kokuyla Rasulullah'a koku sürüyordum. (Başka rivayette:[461] Mina'dan ayrılmadan önce Ona koku sür­düm. Müslim'in rivayetinde ise:[462] İçinde misk bulunan kokuyla)."[463]

Buhari bu hadisi "Mubah olan koku" babında naklediyor.[464]

Nafi'den rivayetle: "İbn Ömer, kokulanmak istediği zaman ud ağacın­dan kokulanıyor ve sonra: Rasulullah da böyle kokulanıyordu1, diyordu.[465]

Ebu Zer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Saç beyazlığı­nı değiştiren en güzel şey kına ve ketem (kırmızı ve siyah arasındma bir renk çıkaran ot)dir.[466]

İbn Ömer'den: "Sonra Rasulullah gümüş bir yüzük taktı. İnsanlar da gümüş yüzük taktılar.[467]

Enes b. Malik'ten: "Peygamber (s.a.v.)'in yüzüğü gümüşten ve yüzük taşıda ondandı. (Bir rivayette[468]: Sanki ben yüzüğünün parıltısına bakıyor­dum)."[469]

Temizlik alanındaki çeşitli kapsayıcı sıfatlar -güzel görünüme ek ola­rak- bunun delilidir. Temizlik gerçek anlamda güzelliğin temeli ve özüdür.

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'On şey fıt­rattandır; bıyıkları kısaltma, sakalı düzeltme, dişleri fırçalama, suyu buruna çekme, tırnakları kısaltma, parmak aralarını yıkama, koltuk altlarını kopar­ma, etek tıraşı yapma ave istinca yapma..." Hadisi rivayet eden ravilerden biri olan Mus'ab diyor ki, onuncuyu unuttum. Ancak bu da suyu ağıza alma olacaktı.[470]

Hafız İbn Hacer diyorki: "Bu hasletler birbirini takip eden dini ve dün­yevi maslahatlarla ilgilidir. Görüntüyü güzelleştirme, genel ve detaylı ola­rak vücudu temizleme, taharetle ihtiyatlı olma, rahatsız eden kötü kokudan uzak durma, kâfirlerin şiarına karşı çıkma ve şu âyetin işaret ettiğini koruma bunlar arasındadır: 'Sizlere biçim verdik ve biçimlerinizi en güzel bir şekilde yaptık.1 Sözkonusu hasletleri koruma buna uygundur. Sanki âyet şöyle di­yor: Sizin suretlerinizi güzel yaptık, onu bozmayın, çirkinleştirmeyin veya güzelliğini korumaya devam edin. Sureti koruma arasında mürüvveti ve is­tenilen ülfeti koruma da vardır. Çünkü insan güzel bir biçimde görünürse nefsin isteği daha fazla çekici olur ve böylece sözü kabul edilir, görüşü kar­şılıklı olarak güzel karşılanır."[471]

Çağdaş süslenme araçları karsısında müslüman kadının konumu nedir?

Her çağın kendine özgü süslenme yöntemi ve aracı vardır. Bu yöntem ve araçlar hususunda Rasulullah döneminde her hangi bir vahiy gelmemiş­tir. Sadece insanların örfleri var olup, şeriat bu örfleri onaylamıştır. Şeriat, Allah'ın yasaklarından uzak kaldığı sürece süslenmeyi gerçekleştiren her türlü yöntemi onaylamıştır. Buna göre çağdaş bir çok süslenme araç ve bi­çimleri vardır ki, müslüman kadının bunları kullanmasında herhangi bir sakınca yoktur. Özellikle de gözleri, yanakları, dudakları, elleri ve ayakları süsleyen makyaj boyası abdest alırken suyun cilde ulaşmasını engelleyen bir maddeden olmadığı sürece bir sakınca yoktur. Nitekim şer'i kaide şöyle diyor: "Eşyada asıl olan mubah oluştur" Böyle olunce Allah'ın haram kıldık­larının dışında kalan şeylerin helal olduğunu bilmemiz yeterlidir.

Haram olan süslenme şu hadislerle açıklanıyor:

Abdullah bin Mes'ud'dan rivayetle: "Allah'ın yarattığı güzelliği değiş­tirmek için dövme yapana ve yaptırana, yüzünün ve alnının kıllarını aldıran­lara, dişlerinin arasını açana Allah'ın lanetini etmeyeyim."[472]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan: "Rasulullah şöyle buyurdular: 'Saçma ilave saç takana ve taktırana, dövme yapana ve yaptırana Allah lanet etsin."[473]

Said bin Museyyeb'ten rivayetle: "Muaviye, Medine'ye gelerek bize hutbe verdi. Bir tutam saç çıkararak: 'Bunu Yahudilerden başkasının yaptı­ğını görmedim. Rasulullah'a bu ulaştığında onu günah diye isimlendirdi."[474]

Bazı fakihîer, bu süslenme biçimlerinden bazılarını eğer kocasının izniyle onu memnun etmek ya da maddi ve manevi ezaya sebep olan bede­nindeki ayıpları tedavi etmek içinse yasak sınırının dışında tutmaya yönel­mişlerdir.

Hafız İbn Hacer saç ekleme hadisinin şerhinde diyor ki: "Ebu Ley s ve Ebu Ubeyd'in çeşitli fakihlerin rivayetine göre yasak olan saçı saça ekleme­dir. Saça eklenen diğer şeyler yasağa dahil değildir. Ebu Davud Said bin Cu-beyr'den sahihi bir senetle şöyle naklediyor: Kadının saçına bağladığı ipekte bir sakınca yoktur. Ahmed de bu görüştedir. Bazıları belli olmayacak şekil­de saçı saça eklemekle belli olana arasını ayırarak birinciyi yasaklamıştır. Çünkü bu durumda aldatma sözkonusudur. Bazıları da gerek saçla gerekse başka bir şeyle saça yapılan ek kocanın izni ve bilgisi olduğu sürece mutlak olarak cevaz vermişlerdir. Konuyla ilgili hadisler bu görüşe delildir."[475]

Hafız İbn Hacer: "Yüzünün ve alnının kıllarını koparana ve dişlerinin ansını açana Allah lanet etsin." Hadisinin şerhinde diyorki: Taberi diyor ki: Bundan zarar ve eza veren şeyler istisnadır: Yemek yemeğe engel olan fazla dişin olması ya da acı ve elem veren fazla parmağının bulunması gibi. Erkek bu son durumda kadın gibidir. Bu tür ziyadeleri gidermek caizdir."

Nevevi diyor ki: "Bu tüyleri koparmada kadında çıkan sakal bıyık istis­na olup bunları gidermek haram değil, aksine müstehaptır."

Yukarıda demiştim ki: Bu kocanın izni ve bilgisine bağlıdır, böyle olmadığı zaman karıştırma olacağı kaygısıyla yasaklanmıştır.

Bazı Hanbeliler diyor ki: Bu tüyleri yolma günah işlemek içinse yasak­tır, yoksa güzeldir. Başka bir rivayette: Kocanın izniyle caizdir. İzni olmadı­ğı takdir de karıştırma olacağından haramdır. Diyorlar ki: Yüzün kıllarını giderme kırmızıya boyanma , renkelefle süslenme, elleri süslenme kocanın izniyle yapılıyorsa caizdir. Çünkü bu zinettir. Taberi Ebi İshak'tan o da hanı­mından şöyle rivayet ediyor: Hz. Aişe 'nin yanma girdiğinde, o genç bir kız­dı ve güzellik hoşuna gidiyordu. 'Kadın kocası için yüzünün kıllarını gidebi­lir mi?1 diye sordu. 'Yapabildiğin kadar kendinden ezayı uzaklaştır1, diye cevap verdi. Nevevi diyor ki: Belirtildiği gibi süslenme caizdir."[476]

Kocanın bilmesi ve iznini istisna kılan fakihlerin iki durumu gözettikle­rini sanıyoruz. Birincisi, kocanın bilmesini ortadan kaldıran karıştırma ve günah ikincisi, kocayı memmun etme. Bu durum bazen mendup bazen de vacip olur. Her iki durum da kadının kocasını memmun etmesini gerektiri­yor. Yoksa başkalarını aldatmayı değil.

Ebu Said el-Hudri'den rivayetle "Rasulullah şöyle buyurmuştur: İsrail oğullarından bir kadın küçük boylu olup iki uzun kadınla beraber yürüyordu. Sonra ayaklarına yüksek topuk giymiş, elinede incili bir altın yüzük takmış, güzel koku sürünmüş. O iki kadının yanından geçerken kadınlar onu tanıma­dı. Yüzüğündeki kokunun onlara bulaşması için elini silkti."[477]

Nevevi bu hadisin şerhinde diyor ki: "Bizim şeriatımıda onun hükmü, eğer doğru ve şer'i bir amaçla yapmışsa yani kendisini başkalarını tanıma­ması ve böylece kendisine eza etmemeleri için yapmışsa bir sakınca yoktur. Fakat bunu büyüklenmek ve kusursuz olanlara benzemek amacıyla yapmış­sa günahtır. Bu erkeklere ve başkalarına da haramdır."[478]

 

Yedinci Hak: Cinsel Faydalanma

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann. Kendiniz için önceden hazırlık yapın. Allah'lan korkun, bilinniz ki siz O'na kavuşacaksınız. Müminleri müjdele!" (Bakara, 223).

Cabir (r.a.)'dan: "Yahudiler, kadına arkasından yaklaşıldığı zaman ço­cuğun daha güçlü olacağını söylüyorlardı. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız si­zin için bir tarldır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann' âyeti nazil oldu."[479]

İbn Abbas'tan: "Bu kabile Ensardandı. Putlara tapıyorlardı. Bunlarla birlikte ehli kitap olan Yahudiler de vardı. Bunlar, Yahudileri kendilerinden ilim olarak üstün görüp birçok fiillerini örnek alıyorlardı. Ehli kitap kadınla­ra sadece bir taraftan yaklaşmakla emrolunmuşlardı. Ensar'dan olan bu ka­bile böylece onların bu fiilini aldılar. Kureyş'ten olan bu kabile ise kadınlara kötü açılıyorlar, arka ve önden lezzet alıyorlardı. Muhacirler, Medine'ye gelince, onlardan bir erkek ensarddan bir kadınla evlendi. Erkek onların yap­tığı gibi kadına davranmaya başladı. Kadın bunu kötü görerek şöyle dedi: 'Biz de kadına tek tarafından yaklaşılır, sende öyle yap ya da benden uzak-laş', dedi. Öyle ki bu ikisinin haberi yayılarak Rasulullah'a ulaştı. Bunun üzerine Allahu Teala şu âyeti indirdi: 'Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın." Yani ön taraftan çocuğun doğuduğu yerden."[480]

Bu iki hadis, bazı cinsel faydalanma biçimlerine işaret ediyor. Allahu Teala'nın haram kıldığı; arkadan ve hayızlı iken yaklaşmanın dışında eşle­rin hoş karşıladığı cinsel faydalanma, hangi biçimde olursa olsun sakınca yoktur. Çünkü, kanun koyucunun haram kıldığı şeyler hariç, işlerde asıl olan mübahlıhktır... Hoş karşılama alanı oldukça geniştir. İnsanların örflerine, mizaçlarına göre farklılık gösterebilir.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Oruç gecesi, kadınlarınıza, yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)duğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin için; sonra ta akşam oluncaya dek orucu tamamlayın; mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınla­ra yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın (yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah insanlara âyetlerini böyle açıklar ki korunup sakınsınlar." (Bakara, 187).

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.), oruçlu iken öper ve dokunurdu. O, nefsine on fazla sahib olanınızdı."[481]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Oruçlu iken dokunma babı, yani, hükmünü beyan etme. Abdurrezzak sahih senediyle Mesruk'tan rivayet ediyor: Hz. Aişe'ye, adam oruçlu iken karısına neyin helal olacağını sordum. O da: 'CimaJıariç herşey," dedi.[482]

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Sana adet görmeden soruyorlar. De ki: 'O eziyettir.' Adet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlen­dikleri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever. (Bakara, 222)

Enes (r.a.)'dan: "Yahudiler, kendilerinden bir kadın hayız olduğu za­man onunla beraber yemek yemiyorlar ve cima etmiyorlardı. Peygamber'in ashabı bunu Peygamber'e sordular. Bunun üzerine Allahu Teala, şu âyeti in­dirdi: 'O bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak du­run...' Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Cima hariç her şeyi yapabilirsi­niz. Bu, Yahudilere ulaşınca: 'Bu adam karşı çıktığımızdan başka yaptıkları­mızdan başka yaptıklarımızı bırakmak istemiyor', dediler. Bunun üzerine Esyed b. Hudeyr ve Ubbad ibni Beşir gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, Yahudi­ler, şöyle şöyle diyorlar. Kadınlarla cima etmeyelim mi?' dediler. Rasulul-lah'ın yüzü değişti. Öyle ki onlar kendilerine kızdığını sandılar..."[483]

Aişe (r.a.)'dan: "Bizden biri hayızlı olup da Rasulullah onunla beraber olmak istediği zaman, hayızlı olan yerlerine izar çekmesini emrediyor ve sonra beraber oluyordu."[484]

Bu konu, dördüncü ciltte detaylıca ele alınacaktır. Burada eşler arasın­daki haklara kısa da olsa değinmekle yetineceğiz.

Şeriat, kadını, kocasının hakkını eda etmeye teşvik ediyor:

Ebu Hureyre 'den: "Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın kocası yanındayken onun izin olmadan oruç tutamaz."[485]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Kadını kocası yatağına çağırdığında reddederse, melekler sabaha kadar ona lanet ederler' buyurdular."[486]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Hiç bir adam yoktur ki kansım yatağına çağırdığı halde onu reddederse, ta razı oluncaya kadar gökte olanlar ona öfkelenirler."[487]

Tuleka bin Ali'den rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Adam ihtiyacı için kansım çağırdığı zaman, kansı fırında ekmek pişiriyor olsa bile gitsin."[488]

Zeyd bin Erkam: "Adam karısını yatağına çağırdığı zaman, deve sırtın­da olsa bile icabet etsin."[489]

Ebu Said (r.a.)'dan rivayetle: Biz Rasulullah(s.a.v.)'in yanındayken bir kadın geldi ve: 'Ya Rasulullah, kocam Safvan bin Muğtal namaz kıldığım zaman beni dövüyor, oruç tuttuğum zaman, iftar ettiriyor' Rasulullah, Saf-van'a kadının söylediklerini sordu. O da: 'Ya Rasulullah, o sürekli oruç tutu­yor. Ben genç bir adamım sabredemiyorum1, dedi. Rasulullah (s.a.v.) o za­man: 'Kadın kocasının izni olmadan oruç tutamaz' buyurdu.[490]

Şeriat, kocayı kadının hakkını eda etmeye teşvik ediyor:

Avn b. Ebi Cüheyfe, babasından şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı eski bir elbise içinde perişan gördü ve: Bu ne haldir? diye sordu.O da: 'Kardeşin Ebu Derda 'nın dünyada bir işi yoktur, dedi. Bu sırada Ebu Derda geldi. Selman ona:' Senin üzerinde Rabbinin bir hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını vermelisin', dedi. Bunun üzerine Ebu Derda, Rasulullah'a gelerek bunu ona anlattı. Rasulullah(s.a.v.): 'Selman doğru söylemiştir', buyurdu.[491]

Abdullah bin Amr (r.a.)'dan rivayetle: "Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Geçimimizi gözetir, gelinine kocası hakkında sorardı, 'Abdullah iyi bir erkek. Ben ona geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, örtümü aç­madı, dedi. Bu uzayınca Rasulullah (s.a.v.)'e haber verdi. Rasulullah: 'Onu bana getir', dedi. Bunun üzerine Rasulullah'la karşılaştığım zaman bana : "Nasıl oruç tutarsın ?' diye sordu. Ben: 'Her gün' dedim. Sonra: 'Nasıl hatim edersin?' diye sordu. Ben de: 'Her gece' dedim." (Başka bir rivayette[492]: Ra­sulullah (s.a.v.) bana: 'Ey Abdullah! Sana haber vereyim mi? Sen her gün oruç tutuyor, her gece ibadet ediyorsun1, buyurdu. Ben de: Evet: 'Ya Rasulul­lah', dedim. Rasulullah: 'Böyle yapma: bazen oruç tut, bazen ye, bazen iba­det et, bazen uyu. Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Karının senin üze­rinde hakkı vardır.' buyurdu.)"[493]

Cabir (r.a.)'dan rivayetle: "Biz Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında azl ya­pardık. Rasulullah, bizi bundan nehyetmedi."[494]

Hafız îbn Hacer diyorki: "Azl meselesi, kadına zarar verdiği gibi kadın da lezzet alamıyor. Selef alimleri azlin hükmü hususunda ihtilaf etmişler­dir. İbn Abdil Berr diyor ki: 'Alimler arasında özgür bir kadından izin almak­sızın azl yapılamayacağı konusunda ihtilaf yoktur. Çünkü cima, hakkı olup onu isteyebilir. Azl olmadan yapılan cima bilinen cima değildir. Bu icmanın nakline İbn Hubayr'de katılarak bu meselede Şafiilerce meşhur ihtilafın olduğunu eklemiştir. Cumhur bu görüşüne Ahmed ve İbn Mace'nin şu lafız­larla naklettikleri hadisi delil getirmişlerdir: 'Özgür bir kadına izni olmadan azl yapılmasını nehyeUi.'Hadisin senedine İbn Hey'a vardır. Üç mezhepte özgür bir kadının izni olmadan azl yapılamayacağı hususunda nakledildiği­ne göre, cima terkedildiği takdirde kadına zarar dokunacaksa kadının cima isteme hakkı vardır. İbn Hazım ise cimanın vacip olduğunu belirtmiştir."[495]

Erkeğin hakkım tekid eden ve kadını da buna hemen cevap vermeye teşvik eden bir çok nass vardır. Bunun anlamı şudur: Erkek, fıtratı gereği is­teyen, kadın ise istenilendir. Erkek, kadına karşı daha fazla istekli ve daha az sabırlıdır. Erkek hayatı, faaliyetleri gereği çeşitli etkenlerle karşı karşıyadır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Sizden birinin gözüne bir kadın ilişirse hemen ailesine gelsin"[496] Başka bir rivayette: "Sizden birinin hoşuna bir ka­dın giderek kalbine düşerse, kadınına gelsin ve cima etsin."[497] Erkek, iste­ğinde nazik olmalıdır. Kadın da buna refakat edip isteğine cevap vermelidir.[498]

Fethu'l-Bari'de: "Erkek, kadını yatağına çağırdığı zaman" hadisinin şerhinde şunlar aktarılıyor: (Erkeğin cimayı terketmeye olan sabrı, kadının sabrından daha azdır. Erkeği nikâha çağıran rahatsızlıklar daha güçlüdür. Bu sebeple kanun koyucu bu konuda kadının erkeğe yardımcı olmasını teş­vik etmiştir.) [499]

 

Cinsel İlişkide Bulunmanın Âdabı

 

a) Salih bir niyet

Eşlerin kötü harama düşmeleri yerine, helalle yetinme ve korunma niyetinde bulunmaları ne güzel bir şeydir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden birinin fercinde de sadaka vardır,' Biz: 'Ya Rasulullah! Bizden biri şehvetle gelirse bunda ecir olur mu? diye sorduk. Rasulullah: Şehvetini haramla giderseydi, ona sorumluluk olur muydu?' diye sordu. Biz: 'Evet, günah olurdu', dedik. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nitekim şehvetini helalle giderirse, on da ecir vardır', buyurdu."[500]

Hadis, her halükârda niyet etmeseler de eşlerin ecir aldıklarına işaret ediyor. Çünkü onlar güzel olan helali yapıyorlar. Helal olan bir fiil, niyetsiz de olsa sevabı oluyor, niyetli de olsa . Yine eşlerin Allahm kendilerine helali kolaylaştırmasından dolayı onun nimetlerine şükretmesine güzeldir.

b) Cinsel ilişkiden önce dua:

Eşlerin cimadan önce Allah'a yönelerek dua etmeleri gerekir. Nitekim Rasulullah bunu bize öğretmiştir:

İbn Abbas 'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Sizden biri ehline geldiği zaman: 'Allah'ın adıyla, Allah'ım, şeytanı benden ve bizi rı-zıklandıracağın şeyden uzaklaştır' desin. Sonra o ikisine takdir olunursa ya­ni çocukları olursa, şeyten ona asla zarar veremez."[501]

Uykudan önce gusletmek veya abdest almak veya teyyemmüm etmek:

Abdullah bin Ebi Kays'dan rivayetle: "Aişe (r.a.)'a 'Rasulullah (s.a.v.) cünüp olunca ne yapardı? Uyumadan önce gusleder miydi? gusletmeden önce uyur muydu?' diye sordum. Aişe (r.a.): 'Bunların hepsini yapardı. Ba­zen gusleder uyur, bazen de abdest alıp uyurdu', dedi. Ben: 'Allah'a hamdol-sun ki, bu işte genişlik kıldı', dedim."[502]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) cünüp iken uyumak istedi­ği zaman fercini yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı."[503]

İbni Ömer (r.a.)'dan: "Ömer (r.a.): 'Ya Rasulullah! Bizden biri cünüp iken uyuya bilir mi?' Rasulullah: 'Evet, o zaman abdest alsın. (Başka bir rivayette[504] 'Abdest al ve fercini yıka sonra uyu)."[505]İbni Huzeyme ve İbni Hıbban'ın rivayetinde: 'Evet, istersen abdest al' buyurdu."[506]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah cünüp olduğu zaman uyumak isterse ab-dest alır veya teyemmüm ederdi."[507]

c) Cinsel ilişki ile ilgili sırları gizleme:

Cinsel ilişki, insanın özel hallerinden biridir. Bu sebeple Müslüman erkek ve kadın, cinsel ilişki esnassmda geçer söz ya da fiilleri insanlara anlatmamalıdırlar. Yine ortaya çıkan bir ayıbı yaymamalıdırlar. 'Şer'an ve örfen gizlenmesi gereken güzelllikleri de zikretmemelidirler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

Ebu Said el-Hudri'den: "Kıyamet gününde Allah katında insanların en kötüsü; erkeğin hanımryla, hanımın da erkeğiyle içli-dışlı olmasından sonra bu sırrı yayandır."[508]

Esma binti Yezid'den: "Esma Rasulullah'ın yanındaydı. Kadınlar ve erkeklerde oturuyorlardı. Rasululllah (s.a.v.): 'Belki de adam ailesine ne yaptığını kadın da kocasına ne yaptığını haber veriyor', buyurdu. Bunun üze­rine topluluk sustu. Ben de: 'Doğru, ey Allah'ın Rasulü! Erkekler kadınları­na, kadınlar da erkeklerine ne yaptıklarını haber veriyorlar', dedim. Rasulul­lah (s.a.v.): Böyle yapmayın. [509]Ancak bu yolda dişi şeytanıyla karşılaşan ve insanlar kendilerine baktığı halde cima eden şeytanın misali gibidir. [510]

 

Cinsel İlişkiyle İlgili Bir Konuyu Araştırma

 

Mesela: Eşlerin birbirlerinin avretlerini görmeleri helal midir?

Doğrusu bu herhangi bir sakıncası olmayan güzel bir helaldir. Allah'ın mü'min kullarına meşru kıldığı güzel faydalanmanın daha fazla gerçekleş­mesine yardımcı olur. Bunun delili şunlardır:

Meymune (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.)'e yıkanma suyu koydum, iki ya da üç kez elini yıkadı; sonra sol eliyle avret mahallini yıkadı. (Bir başka rivayette:[511] Fercini ve oralarına isabet eden yıkanacak şeyleri de yıkadı.) Sonra elini yere sürdü. Ağzına burnuna su aldı. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra vücuduna su aktardı. Sonra da bulunduğu yeri değiştirerek ayaklarını yıkadı."[512]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) yıkanmaya sağından baş­lar, su dökerek sağ tarafında yıkanması gereken yerleri yıkardı. Sonra sol ta­rafını yıkardı. Sol tarafını bitirince başına su dökerdi... Cünüp olduğumuz zaman ben ve Rasulullah aynı kaptan yıkanıyorduk. (Başka bir rivayette [513] Onunla benim aramda bir kap vardı. Rasulullah 'bana da dök, bana da dök' demem için beni bekliyordu.)"[514]

Ümmü Seleme ve Meymune (r.a.)'dan rivayetle: "İkisi de cünüp ol­duklarında Rasulullah'la aynı kaptan yıkanıyorlardı."[515]

Hakim babasından rivayetle: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulü avret yerlerimizi kimden sakınalım, kimden sakınmayalım. Rasulullah: 'avretini kadının ve sağ elinin altında bulunan hariç herkesten koru' buyurdu.[516]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "(Davudi, Hz. Aişe'nin 'Ben ve Rasulullah bir kaptan yıkanıyorduk' hadisiyle erkeğin hanımının avretine, kadının da er­keğin avretine bakmasının caiz olduğuna delil getirmiştir. Bunu İbn Hıb-ban'ın Süleyman bin Musa yoluyla rivayet ettiği şu rivayet de destekliyor: 'Kadının fercine bakan bir adam hakkında sorulduğunda Hz. Aişe bu hadisi zikretmiştir.' Bu konuda, bu hadis delildir, Allah daha iyisini bilir."[517]

Şeyh Nasuriddin Elbani diyor ki: "Bu, Hz. Aişe'den: 'Rasulullah'ın av­retini kesinlikle görmedim' diye rivayet edilen sözün asılsız olduğunu gös­teriyor."[518]

İbni Urve el- Hanbeli: "El- Kevakib"de diyor ki: "Eşlerin birbirlerinin bedenlerine bakması, ferçleri de dahil birbirlerinin bedenlerine dokunması mubahtır. Çünkü ferçten faydalanma, helaldir. Bedenin diğer kısımları gibi ona bakmak ve dokunmak caizdir." Bu, Maliki ve diğer mezheplerin görü­şüdür. İbni Sad Vakidi'den rivayetle şöyle diyor: "Malik bin Enes ve ibn Ebi Zi'b'in bu konuda bir sakınca görmediklerini gördüm. Kadını ona, o da kadı­nına bakıyordu.)[519]

 

Sekizinci Hak: Rahatlatma

 

Şeriat rahatlatmaya teşvik ediyor:

Abdullah bin Cabir (r.a.)'dan: "Babam öldü, geride yedi veya dokuz kız bıraktı. Bunun üzerine dul bir kadınla evlendim. Rasulullah bana: 'Ey Cabir, evlendin mi?' diye sordu. Ben de: 'Dul', deyince Rasulullah: 'Bakire değil mi? Sen onunla oynaşırdın, o da seninle oynaşırdı; sen onunla gülerdin o da seninle gülerdi' dedi. Ben de ona dedim ki: 'Abdullah öldü, geride kızları kaldı. Onların yanına onlar gibisini getirmeyi uygun görmedim. Onları gö­zetecek ve ıslah edecek bir kadınla evlendim'. Bunun üzerine Rasulullah: 'Allah sana mübarek kılsın1 buyurdu."[520]

Kadın tarafından rahatlatma örnekleri:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah'ın yanında küçük kızlarla oynu­yordum. (Bu evliliğimin ilk günleriydi.) Benim arkadaşlarım olup benimle-oynuyorlardı. Rasulullah içeri girdiğinde onlar kayboluyorlardı. Rasulullah benimle oynamaları için onları gönderiyordu."[521]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Bir bayram günü siyahiler kalkan mızrak oy­nuyorlardı. Ya ben, Rasulullah'tan izin istedim, yahut o: 'Bakmak ister mi­sin?1 diye sordu. "Evet' dedim. Bunun üzerine beni arkasına yanağım yanağı­na değecek şekilde durdurdu. Rasulullah onlara: 'Haydi! Erfıde oğullan' di­yordu. Nihayet usandığımda: 'Artık yeter mi?' dîye sordu. 'Evet' dedim. O da: 'Öyle ise git" buyurdu."[522]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çekerdi. Bir seferde kur'a Aişe ile Hafsa'ya çıktı. Rasulullah gece olunca, Aişe'nin yanma biner, onunla konuşarak yol­culuk ederdi. Bir gün Hafsa Aişe'ye: ıBu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem, sen görmediğim şeyleri görürsün, ben de görmedi­ğim şeyleri görürüm' dedi. Aişe: 'Peki olur', dedi.[523]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Sanki Hz. Aişe, böylesi bir teklife görmedi­ği şeyleri görme isteğinden dolayı cevap vermiştir. Bu mesele, her ikisinin yolculuk esnasında birbirlerine yakın olarak yürümediklerini gösteriyor. Nitekim deve yolculuğunda adet olduğu üzere herkes farklı yerlerde yola devam eder."[524]

Aişe(r.a.)'dan: "(Bir defasında) Hz.Aişe Rasulullah'la beraber sefere çıkmıştı. Rasulullah ashabına: 'İleri doğru gidiniz' buyurdu. Sonra Hz. Aişe'ye: 'Gel yarışalım', dedi. (Hz. Aişe diyor ki: 'O zaman kilolu değildim'). Hz. Aişe Rasulullah'la yarış yaptı ve onu geçti. Bir süre geçtikten sonra onunla beraber yine sefere çıktım. Ashabına: İleri doğru gidiniz' buyurdu^ 'Bana gel yarışalım', dedi. Ben önceki yarışmayı unutmuştum ve kilo almış­tım. Rasulullah'a: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben bu halimle seninle nasıl yarışabi­lirim', dedim. O: 'Yarışabilirsin', dedi. 'Onunla yarıştım ve beni yarışta geçti ve gülmeye başlayarak: Bu o yarışmadandı', buyurdu."[525]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi ve yanımda da buas türküsü söyleyen iki cariye vardı. (Bir rivayette: Türkü söylemiyorlardı.[526] Başka bir rivayette: Def çalıyorlardı.[527] Rasulullah yatağa uzanarak yüzünü çevirdi. Ebu Bekir gelip beni azarlayarak: 'Şeytanın çalgısı Peygamber'in yanında mı?' dedi. Bunun üzerine Rasulullah dönerek: 'Onları bırak' buyur­du. Uykuları gelince kalkıp gittiler."[528]

Hafız îbn Hacer diyor ki: "Bu hadiste bayram günlerinde aileyi rahatla­tacak meşru faydalar vardır. Bunlarla ibadetten dolayı yorulan beden rahat­lar ve nefis dinlenir... Yine bu hadiste, dinin şiarından olan bayram günlerin­de sevinci belirtmenin gerekli olduğu vurgulanıyor. Bu hadisle, cariyeye sa­hip olunmasa bile onun yaptığı müziği dinlemenin caiz olduğuna delil geti­rilmiştir. Burada unutulmamalı ki caiz oluşu, fitneden emin olunduğu süre­cedir. Allah daha iyisini bilir..."[529]

Erkek tarafından rahatlatma örnekleri:

Aişe (r.a.)'dan: "Bir zamanlar on bir kadın bir yerde oturmuş ve kocala­rının haberlerinden hiçbir şeyi gizlemeyeceklerine dair söz vermişlerdi. Bunlardan birinci kadın demişti ki: 'Benim kocam bir dağ başındaki devenin etidir. Kolay değilki çıkıla, semiz değil ki arzulana'. İkinci kadın demiştir ki: 'Kocamın haberini yayamam. Onunu gizli ve açık günahlarının tamamını açıklayamamaktan korkarım...' Onbirinci kadın elemiştir ki: 'Kocam Ebu Zer'dir. Ebu Zer'in ne çok hoş görüHi bir kişi olduğunu bilir misiniz? O iki kulağımı takılarla doldurdu. Pazularımı şişmanlattı...' Ebu Zer'in hanımı anlatmaya devam ederek der ki: 'Her tarafta süt tulumları yağı çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadınla karşılaştı. Yanında pars gibi iki çocuk vardı. Koltuğunun altında memeleriyle oynuyorlardı. Kocam beni boşadı ve o kadınla evlendi. Ondan sonra soylu bir adamla evlendim. O ku­sursuz yürür ve güzel ata binerdi. Bana güttüğü hayvanlardan birer çift verir­di'. Bana: 'Ey Ümmü Zer! İstediğin gibi ye, iç ve akrabana ihsan et', derdi. Ümmü Zer der ki: 'Bununla beraber ben bu ikinci kocamın bana verdiği şey­lerin hepsini bir araya toplasam Ebu Zer'in en küçük kabını doldurmaz'. Ha­disin ravisi Hz. Aişe der ki: Rasulullah bana: 'Ey Aişe ! Ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim', dedi."[530]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim" sözüne Heysem b. Adi rivayetinde: Ayrılıkta ve terketmede değil vefa ve bağlılıkta, ifadesini de eklemiştir. Zübeyr sonunda şunu eklemiştir: Ebu Zer onu boşadı. Ancak ben seni boşamayacağım. "Taberani de aynı eki rivayet etmiştir, Nesai ve Taberani rivayetlerinde şunu da eklemişlerdir: Ai­şe (r.a.) dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sen, annem ve babamdan bana daha ha­yırlısın.' Zübeyr'in rivayetinin başında ise: 'Annem babam sana feda olsun. Sen bana Ebu Zer'in, Ümmü Zer'e nisbetinden daha hayırlısın."[531]

Bu hadiste daha önce geçmeyen bir çok fayda var; kişinin ailesine karşı iyi davranması, haram olan şeylere götürmediği sürece mubah olan mesele­leri karşılıklı konuşması, bazen şaka yapması bununla nefsini rahatlatması, erkeğin kadınıyla ilgilenmesi, bozulmaya götürmediği sürece karısına onu sevdiğini bildirmesi... Yine hadiste çıkarılması gereken faydalardan bazıla­rı; önceki ümmetler ve onlarla ilgili misallerin ibret olarak verilmesi. Yine duyulmamış haberleri anlatarak nefisleri rahatlatmanın caiz oluşu..." [532]

 

Dokuzuncu Hak: Kıskanma

 

Şeriat eşit Kıskanma hakkını onaylıyor!

Cabir b. Atik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu: 'Allah'ın sevdiği kıskanma vardır, kızdığı kıskanma vardır. Sevdiği kıskanma şüpheli olanı­dır, kızdığı kıskanma ise şüphesiz olanıdır."[533]

İyad diyor ki: "Kıskanma, birine ait olan bir şeye başkasının ortak olma­sı nedeniyle kalbin değişmesi ve kızgınlığın galeyana gelmesidir. Kıskan­ma en eşler arasında olur..."[534]

Bu tarife göre erkek tarafından yapılan meşru ve övülmüş kıskanma, kendisine ait olan bir kadına yabancı erkeklerin ortak olması sabebiyle gö­rülen kıskanmadır. Ancak yabancı erkeklerin kadının yüzünü, elini görmesi veya iyilikle onunla konuşması erkeğe ait olan şeylerden değildir. [535]

 

Kıskanma Çeşitleri:

 

Övülen kıskanma :

Bu şüpheli olan kıskanma olup misali şudur:

Sad b. Ubade'den rivayetle şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Rasulü! Eğer ailemle beraber bir erkek görsem dortşahid getirinceye kadar ona dokun­mayacak mıyım? Rasulullah (s.a.v.) 'evet' dedi. Sad da: Seni hak ile gönde­rene yemin olsun ki hayır! ondan önce kılıca davranırım, dedi. Rasulullah (s.a.v.): Efendinizin ne söylediğini dinleyin. Şüphesiz ki o kıskançtır. Ben ondan daha kıskancım. Allah'da benden daha kıskanç. (Buhari'nin rivaye­tinde[536]: Allah kıskançlığından dolayı açık ve gizli olan fuhşiyatı haram kıl­mıştır. Bunun için müjdecileri ve korkutucuları göndermiştir.)[537]

Buradaki kıskanma, şüpheli kıskanma olduğu için övülen kıskanmadır. Fakat bu ileri boyuta giderek söylenmemesi gereken bir sözü söylemeye it­miştir. Belki de başka bir adamı, zina edeni öldürme gibi söylenmemesi ge­reken bir sözü söylemeye itebilir. Oysa şeriat zina eden kimsenin kanının mubah olması için dört şahid olmasına dair kurallar koymuştur.

Yine eşler arasındaki kıskanma, başka bir taraftan olan şüpheden dola­yı ise bu da övülmüş kıskanmadandır.

Yerilmiş kıskanma:

Bu şüphesiz olan kıskanma olup misali şudur:

Muhammed b. Kays b. Muhrime b. Muttalib'den rivayetle bir gün şöyle demiştir: "Size kendim ve annem hakkında konuşayım mı?' dedi. Biz de kendisini doğuran annesini kasdettiğini sandık. Aişe (r.a.) dedi ki: 'size ken­dim ve Rasulullah hakkında konuşayım mı?" Biz de: 'evet' dedik. Aişe (r.a.) şöyle devam etti: Benim gecemde Rasulullah (s.a.v.) yanımdaydı. Yatağına giderek elbisesini çıkardı. Ayakkabılarını çıkararak ayak tarafına koydu. İzannı yatağa sererek uzandı. Elbiselerini benim uyuduğumu sanmcaya kadar giyinmedi. Beni uyandırmamak için elbisesini ve ayakkabısını yavaş­ça alarak kapıyı açıp çıktı. Kapıyı yavaşça kapattı. Ben de gömleğimi başı­ma alarak örtü yaptım ve üzerimi izarımla kapatarak onu takip etmeye baş­ladım. Ta ki baki mezarlığına geldi. Uzun bir süre ayakta durdu. Sonra elle­rini üç defa yukarı kaldırdı. Sonra döndü ben de döndüm. Hızlı hızlı yürü­meye başladı ben de hızlı hızlı yürüdüm, koştu ben de koştum. Böylece on­dan önce eve gelerek yatağıma girdim uzandım. Rasulullah da eve girdi ve: 'Ey Aişe! Bu soluma da niye ?' diye sordu. 'Bir şey yok', dedim. Rasulullah: 'Ya sen bana haber verirsin ya da herşeyi bilen latif olan haber verir, dedi. Ben de:'Ey Allah'ın Rasulü! Annem babam sana feda olsun', diyerek olayı haber verdim..."[538]

Ebu Said el-Hudri'den: "Bizden yeni evli bir genç vardı. Rasulullah'la birlikte Hendeğe gittik. O genç Öğleğin ailesine gitmek için Rasu llu İlah'tan izin istiyordu. Rasulullah bir gün ona izin vererek şöyle dedi: 'Silahını yanı­na al. Sana Kureyza tarafından bir zarar gelmesinden korkuyorum. Adam si­lahını alarak gitti. Hanımı iki kapı arasında ayakta bekliyordu. Adam karısı­nı kıskanarak onu yaralamak için okunu attı. Kadın: 'okunu çek ve beni ne­yin dışarı çıkarttığını görmen için eve gir', dedi. Adam eve girdiğinde yatağa uzanmış büyük bir yılan gördü ve okunu ona attı..."[539]

Bu iki olay güven ve hüsnü zan hakkını sunarken daha önceden geç­mişti. Burada ise kanun koyucunun bu düzeyde kıskanmayı hoşgörmediğini açıklamak için nakledilmiştir. Ki bu düzeyde kıskanma arkadaşına karşı su-i zan anlamına gelir.

Aşırı kıskançlık:

İtidal sınırını aşan kıskanmadır. Bunun etkillerini tedavi etmede nazik davranılmalıdır. Yine bunun sürüklemesinden uzak durmak gerekir. Bu af­fedici arakadaş tarafından yapılacak olanlar. Ama buna mübtela olan tarafa gelince, imkânlar ölçüsünde duygularını kontrol altına almak için çaba sar-fetmesi gerekir, Yine şeriata ters düşen birşeyin sadır olmaması için davra­nışlarını kontrol etmelidir. İşte fazla kıskananlarla ilgili bazı örnekler:

Abdullah b. Ömer'den: "Ömer'in bir hanımı vardı ki o sabah ve akşam mesçcitte cemaatle namaz kılıyordu. Ona denildi ki: 'Niçin çıkıyorsun?' Bi­liyorsun ki Ömer bunu hoş karşılamıyor ve kıskanıyor'. 'Ömer'in engellemesi beni alıkoyamaz', dedi. Ömer: Rasulullah'm şu sözü engelliyor: 'Kadınla­rın Allah'ın mescidlerine gitmelerine engel olmayın."[540]

Burada Hz. Ömer'in fazla olan kıskanmasını kontrol altına alarak hanı­mını Rasulullah'm şu sözüne uyarak mescide gitmekten alıkoymadığını görüyoruz: Kadınların Allah'ın mescidlerine gitmelerine engel olmayın."

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir kere rüyamda kendimi cennette gördüm. Cennette bir de köşk gördüm. Av­lusunda bir de cariye vardı. (Başka bir rivayette[541]: Köşkün yanında bir ka­dın abdest alıyordu.) 'Bu köşk kimindir?' diye sordum. 'Ömer'indir1, diye ce­vap verdiler. Onun içine girmek ve bakmak istedim. Fakat ey Ömer! Senin kıskançlığını hatırladım. Bunun üzerine Ömer: Babam, anam sana feda ol­sun ya Rasulullah!.. Sana karşı mı kıskan cim? diye cevap verdi."[542]

Buradaki kıskançlığın Ömer'in kadınıyla hiçbir ilgisi yoktur. Fakat ha-disde İbn Battal'ın işaret ettiği anlam vardır: Hadisten şu çıkarılır: Arkadaşı­nın huyunu bilen bir kimsenin onun nefret ettiği şeyi yapmaması gerekir.[543]

Hadis, Rasulullah'm Ömer'deki kıskançlığı nasıl gözettiğini ve köşke-girmekten nasıl vazgeçtiğini gösteriyor. İşte böylece eşler Rasulullah'tan ders alarak bir diğerinde bulunan fazla kıskaçlığa imkân dahilinde karşı çıkmalıdır.

Ebu Bekir'in kızı Esma'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'in Zübeyr'e verdiği yerden başımda hurma çekirdeği taşıyordum. Bu yer evime üç fersah uzak-Iığındaydı. Bir gün başımda hurma çekirdeğiyle gelirken Rasulullah (s.a.v.) ve yanında ashabtan bir grupla karşılaştım. Rasulullah beni çağırdı sonra arkasına binmem için devesine 'Ih, Ih' dedi. Ben erkeklerle beraber yolculuk etmekten utandım, ve Zübeyr'in kıskançlığını hatırladım. Zübeyr insanların en kıskancı idi. Rasulullah (s.a.v.) utandığımı anladı ve yoluna devam etti. Bunun üzerine Zübeyr'in yanına gelince dedim ki:'Bu gün Rasulullah ve yanında ashabtan bir grupla karşılaştım. Arkasına binmem için devesini çöktürdü, fakat ben utandım ve senin kıskançlığını hatırladım. Bunun üze­rine Zübeyr: 'Allah'a yemin olsun ki, senin başında hurma çekirdeği taşı­man, Onunla beraber deveye binmenden daha ağır oldu."[544]

Burada Esma'nın, kocasının fazla olan kıskançlığını gözeterek nasıl tahammiil ettiğini görüyoruz.

Yine Zübeyr'in nerdeyse fazla olan kıskançlığı aşan faziletli davranışı­nı görüyoruz: "Allah'a yemin olsun ki, senin başında hurma çekirdeği taşı­man, Onunla beraber deveye binmenden bana daha ağır oldu." Bu anlamı Hafız İbn Hacer de açıklıyor.[545]

Yine Esma'nın kocasının kıskançlığını gözeterek meşakkatine nasıl tahammül ettiğini görüyoruz.

Esma(r.a.)'dan: "Bana bir adam gelerek: 'Ey Abdullah'ın annesi! Ben fakir bir adamı. Evinin gölgesinde satış yapmak istiyorum', dedi. Ben de: 'Eğer ben izin versem, sen benden iste, Zübeyr de buna şahit olsun1, dedim. Bunun üzerine adam gelerek: 'Ey Abdullah'ın annesi! Ben fakir bir adamım. Evinin gölgesinde satış yapmak istiyorum', dedi. Ben de: 'Medine'de benim evimden başka ev yok mu?1 dedim. Zübeyr bana: 'Sana ne oluyor da satış yapacak fakir bir adamı engelliyorsun?. Adam geçimini sağlamak için satış yapıyor', dedi."[546]

Burada kocasının kıskançlığını gidermek için Esma'nın hile yaptığım, Zübeyr'in de iyilik yapma sevgisinin kıskançlık duygusunun Önüne geçtiği­ni görüyoruz .

Ümmü Selem'den: "Rasulullah (s.a.v.) Hatıb b. Belta'yı beni istemesi için bana gönderdi. Ona dedim ki: 'Benim bir kızım var. Onu kıskanıyorum'. Rasulullah (s.a.v.): 'Kızına gelince, Allah'a dua ederiz, kızı, ondan müstağni kılsın ve Allah'a dua ederim kıskançlığın gidersin', buyurdu.[547]

Burada Ümmü Seleme fazla olan kıskançlığını belirtiyor ve bu sebeple Rasululiah'la evlenmeyi kabul etmeye mazeret sürüyor. Rasulullah'la bera­ber olmada şeref ve ikram olsa da...

Mazur olan kıskanma:

Bu tür kıskanma sahibi haram yapmadığı sürece mazurdur. Yani ondan sadır olan küçük günahlar mesabesinde kabuledilir. Bunun örnekleri:

Kadının önceki hanımı kıskanması:

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber'in hanımlarından Hatice'yi kıskandığım gibi hiçbirini kıskanmadım. Fakat Peygamber onu çok çok zikrediyordu. Belki de Peygamber bir koyun kesip ve parçalarını Hatice'nin arkadaşlarına gönderdiği için. Ne zaman: 'Dünyada ondan başka kadın yok mu?', desem Peygamber: 'O benim için bir taneydi. Benim ondan çocuğum vardı', der­di."[548]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir keresinde Hz. Hatice'nin kız kardeşi Hale binti Hü-veylid, Peygamber'in huzuruna girmek için izin istedi. Kadının sesi de Hatice'nin sesine pek benziyordu. Rasulullah, kadının sesini işitince Hati­ce'yi hatırlayarak sarsıldı. Hz. Aişe der ki: 'Artık tahammül edemeyerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Allah sana Kureyş'in dişleri dökülmüş ihtiyar kadını yerine gencini verdi', dedim. Rasulullah: 'Ey Aişe! Öyle söyleme! Hatice benimle müslümanlık uğruna bütün servetini feda etti', buyurdu."[549]

İşte Hz. Peygamber'in Aişe'ye mazereti. Ve Hatice hakkında onun söy­lediklerine yüz çevirmesi.

İkinci hanımla evlenmeye kadının kıskançlığı:

£nes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Rasulullah'ın bulunduğu eve mü'minlerin annelerinden biri bir tabak yemek gönderdi. Evinde bulunduğu kadın hizmetçinin elinde bulunan tabağa vurdu ve tabak kırıldı. Rasulullah tabak kırıklarını topladı sonra da tabağın içinden yere dökülen yemeği toplayarak: Anneniz kıskandı, buyurdu. Sonra Rasu­lullah, tabağı kıran kadın kendi yanından bir tabak getirinceye kadar hizmet­çiyi bekletti. Sağlam tabağı, tabağı kırılana, kırılan tabağı da tabağı kırana verdi."[550]

Burada kıskançlık yapana telef etlisi şey ödetildi ve Rasuîullah: Anne­niz kıskandı, sözünden başka bir şey demedi.

-Aişe (r.a.Vttan: "Rasulullah (s.a.v.) Zeyneh binti Cahş'ın yanında kalıyor ve bal içiyordu. (Bir rivayette: [551]'Orada her zamankinden çok kaldı ben de bunu kıskandım). Bunun üzerine Hafsa ile ben inil ak ederek ikimiz­den hangimizin yanına Rasulullah gelirse ona: 'Ey Allah'ın Rasulü! Meğafîr mi yedini/? Sizde meğafir kokusu duyuyorum1, desin, diye sözleşlik. Rasu­lullah. Iljlsa'mn yanına geldiğinde Hafsa öyle sö}Ldi. Rasulullah: 'Hayır ben nıc^afir yemedim. Yalnız Zeyncb binti Cahş'ın yanında bal şerbeti iç-mı^tıuı. Aıtık bir daha onu içmem. (Başka bir rivayette:[552] 'Artık onu bir daha içmemek üzere yemin ettim. Bunu kimseye haber verme').[553] Bunun üzerine şu âyeti kerime nazil oldu:

"Ey Peygamber, niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Aüah size, yeminleri­nizi (keffaretle) çözmeği meşru kılmıştır. Allah, sizin sahibinizdir. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da Peygam-ber'i, eşinin bu davranışına muttali kılınca (Peygamber eşine) o (söyledi­ğinin bir kısmını bildirmiş (şunları, şunları filana söyledin demiş), bir kıs­mından da vazgeçmişti. (Peygamber) bunu eşine haber verince eşi: 'Bunu sana kim söyledi', dedi. (Peygamber): 'Her şeyi bilen, haber olan (Allah) bana söyledi", dedi."

Eğer ikiniz kalblerinizin sapmış olmasından dolayı Allah'a tevbe ederseniz (ne ala). Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun koruyucusu ve yardımcısı Allah, Cibril ve mü'minİerin iyileri­dir. Ayrıca melekler de ona arkadır. (Tahrim, 1-4)

Kocasının başka birisiyle evlenme teklifini kadının kıskanması:

Misvar b. Mahreme'den: "Ali, Ebu Cehil'in kızına evlenme teklifinde bulundu. Bunu Fatıma duydu ve Rasulullah'a gelerek: 'Kavmin senin kızla­rın için kızmadığını sanıyor. İşte Ali, Ebu Cehil'in kızını nikahlıyor, dedi. Bunun üzerine Rasulullah ayağa kalkarak şöyle konuştu: Şüphesiz ki Fatı­ma benden bir parçadır. Ona kötülüğün dokunmasını hoş karşılamam. (İkinci bir rivayette[554]': Ben onun dini konusunda fitneye düşmesinden kor­kuyorum. 'Ben helali haram, haramı helal kılacak değilim'). (Üçüncü bir ri­vayette [555]: 'Ona eziyet veren bana da eziyet verir, onu sıkan beni de sı­kar').[556]

Üçüncü rivayeti Buhari "Adamın kızını kıskanma ve adalete karşı ko­ruması" babında naklediyor... Kızının kıskançlığı sebebiyle dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorsa velisinin bunu gidermesi gerekir...[557]"Ben onun dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorum" sözü, yani, kıs­kançlığına sabretmeyerek kocasına kızgınlığı halinde dinine uygun olma­yan bir hareket yapabilir, demektir."[558]

Burada Rasulullah, Fatıma'yı mazur görerek kıskançlığını onaylamış ve Ali b. Ebi Talib'ten, ya Fatıma'yı boşamasını ya da Fatıma hakkında ada­letli olmasını istemiştir. [559]

 

AİLEDE ANLAŞMAZLIK VE ÇÖZÜM YOLLARI

 

Eşler Arasındaki İhtilafın Özellikleri

 

AİLEYİ DİĞER kurumlardan tamamen ayıran Özellikler bulunduğu gibi, eşler arasındaki ihtilafın da özelliklerinin olması mantıkidir. Bu özellikleri ihtilafın tabiatı hususunda da olabilir, çözüm yollan hususunda

da olabilir.

Allahu Teala, hikmeti gereği Havva'yı Adem'in huzur bulması için yaratarak onu, "huzur verme rolünü" yerine getirecek şekilde farklı özellik­lerle ayırmıştır. Bu Özellikler gerek biyolojik, gereksi türün bekası ve neslin varlığı için gerekli olan hamilelik, doğurma ve emzirme gibi şeylerden, ani tepkiselliğiyle kendisini gösteren içsel yöne kadar uzanıyor. Bütün bunlar kadının temel rolünü istenilen bir şekilde eda etmesi içindir. Fakat bu içsel özellikler kadın için bazen en güzel ve olumlu neticeleri olmaklı birlikte ba­zen de olumsuz etkileri olabiliyor. İşte olumsuz etkileie şu nass işaret ediyor:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Kadınlara iyi davranın. Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Kaburganın en eğri yeri üst kısmıdır; doğrultmaya kalksan kırarsın, bıraksan eğri kalmakta devam eder. Kadınlar hakkında hayır tavsiye edin."[560]

Hadis, mahiyeti hakkında kesin ve açık bir şey dememekle birlikte ka­dının tabiatının farklı olduğuna işaret ediyor. Fakat bazı olumsuz etkilere, erkeğin karısına yönelik yapacağı davranışlarda ışık tutması amacıyla dik­kat çekiyor. Görülüyor ki farklılık daha önceden de dediğimiz gibi hemen tepki gösterme, şiddet ve değişimle ilişkilidir. Kadının tepkiselliği bazen galip gelerek karar alımında hikmetin kayıp olmasına sebep olabilir. Ya da kadından sevilmeyen söz ve fiilin çıkmasına neden olabilir. Bunun örneği aşağıdaki nasstır:

İbni Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ekseriyetle cehennemliklerin kadınlar olduğunu gördüm. Sebebi ise küfretmelerinden dolayı'. 'Kadınlar Allah'a küfrederler mi?" diyenler oldu; "evet, onlar kocala­rına karşı nankörlük ederler, onlardan birine ilelebet iyilik etsen, sonra sen­den bir şey görse hemen: 'Senden hiç bir hayır görmedim; der', buyurdu."[561]

Kadının bu davranışından dolayı erkek sıkılabilir, anlaşmazlık ve ihti­laf sebebi de olabilir. Bunun için Rasulullah (s.a.v.) bu tür tutumlara karşı hikmetli ve sabırlı olmayı tavsiye etmiştir...

Müslümanlar arasında düşmanlığın ve bozuşmanın olması hadisi şerif­te de belirtildiği gibi dinin azlığındandır:

Ebu Derda'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Size oruç, namaz ve sadakının derecesinden daha faziletlesini haber vereyim mi?' Ora­da bulunanlar: 'Evet', dediler. Rasulullah: 'İki topluluğu barıştırma. Onların bozuşmuş olmaları dinin azlığındandır.''[562]

Bu husumet, eşler arasında olursa artık siz düşünün. Kuşkusuz ki tehli­ke daha fazla artacaktır. Bunu şu hadis te'kid ediyor:

Cabir'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: 'Gerçekten İblis tahtını suyun üzerine koyar. Sonra çetelerini gönderir. Bunların ona derece itibariyle en yakın olanı, en büyük çıkaranıdır'. Bunlardan biri gelerek: 'Şöy­le şöyle yaptım1, der. O da; 'Hiç bir şey yapmamışsın', der. Sonra biri gelerek 'onu karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım1, der. Bunu kendisine yak­laştırır ve 'sen ne iyisin1, der."[563]

Eşler arasındaki ayrılık, müslümanlar arasındaki iki kişinin ayrılması gibi değildir. Bu son derece bir şer olup böylece şeytan sevinir. Nitekim bu­nu Cabir hadisi de açıklıyor. Sonra Rasulullah (s.a.v.) kişi ile karısı arasını bozan her türlü söze karşı son derece dikkat edilmesi için uyarıyor. Ebu Hu-reyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Kadını kocasına karşı ifsad eden bizden değildir."[564] Bu sebeple müslüman eşler aralarındaki ihtilafın arkasındaki büyük tehlikeden korkmaları ve şeytanın vesvesesinden Allah'a sığınmaları gerekir. Şeytana, yollarında yürürken en büyük kötülüğü işlemesine fırsat vermemelidirler. Koca da, daha önce eşler arasındaki şefkat hakkı konusunda geçen Rasulullah'ın şu vasiyetini hatırlamalıdır: "Mü'min bir erkek mü'min bir kadın da hoşuna gidebilir"[565] Kadın da onun gibi hatırlamalıdır. Çünkü hadisdeki hitap erkeğe olsa da kadının hitabı kıyas yoluyla kendisine yöneltmesi mümkündür.

İşte böylece vasiyet eşleri olumsuz yönlere karşı mücadele etmek için birbirlerinin olumlu güzel yönlerini takdir etmeye çağırıyor. Ta ki olumsuz yönler kalblere hakim olarak orayı kin ve nefretle doldurmasın, şeytanın sevineceği ve kendi yardımcılarından olan bu işi yapanlara ikramda buluna­cağı ayrılık olmasın. Onun vesvesesinden Allah'a sığınıyoruz. Eşler arasın­daki ihtilaf genelikle cinsinin tek örneği olur. Bu ileri derecelere ulaşarak ki eşler artık uyuşmalarının mümkün olmayacağını ve ayrılmaktan başka yol bulunmadığını sanırlar. Bu varsayıma eşleri kuşatan yakınlar ve arkadaşlar da katılabilirler. Sonra herkes az bir süre sonra ihtilafın yok olduğunu ve düşmanlıkların çözüme kavuştuğunu birden görür. Bu, mübarek bir müesse­seye Allah'ın bir lütfudur. Aile, erkeğin huzuru, kadının dayanağı ve toplu­mun nüvesidir. Allah lütfuyla eşler arasına, husumetlerini giderecek gözet-leyici sevgi ve şefkat koymuştur. Bu anlamı teyid eden Hz. Osman zamanın­da güzel bir olay vardır:

Akil bin Ebi Talib, Fatıma binti Utbe bin Rebia ile evlendi. Akil, Fatı-ma'nın yanına girdiğinde şöyle diyordu: "Ey Haşim Oğullan vallahi kesin­likle kalbim sizi sevmiyor. Bunları gümüş testi gibi olanlar nerede? Dudak­larından önce burunları döner. Nerde Utbe bin Rebia? Nerde Şeybe bin Rebia?' Akil onun bu sözlerine susuyordu. Sıkıntılı bir gün yine onun yanına girdiğinde, karısı ona: 'Utbe bin Rebia nerde?' diye sordu. 'Girdiğin zaman cehennemin solunda', dedi. Kadın bunun üzerine elbiselerini çekerek Os­man'a gelip bunu haber verdi.(Bir rivayette: Osman güldü) bunun üzerine Osman (r.a.) İbn Abbas ve Muaviye'yi gönderdi. İbn Abbas: 'Kesinlikle on­ları ayıracağım', dedi. Muaviye: 'Abdul Menaf oğullarından iki yaşlının ara­sını ayıracak değilim", dedi. Sonra evlerine gelerek, kapılarını kapatıp arala­rını buldular."[566]

Rasulullah (s.a.v.) -kadının tepkiselliği sonucu- ortaya çıkan sıkıntılı konumu sabır ve hikmetle düzeltmesini erkeğe tavsiye etmiştir. Yine eşlere, kalblerinin kinle dolmasına ve böylece şeytanın arzusu olan ayrılmaya sü­rüklenmemeleri için müsamaha göstermemelerini tavsiye etmiştir. Üçüncü bir tavsiye daha vardır ki bunu bir yönden bütün eşlere diğer bir yönden ise bütün arkadaşlara iletmek gerekir. Bu da çoğu zaman yüzeysel, aldatıcı ve bir tepkinin ifadesi olarak olan ihtilaf fırtınası karşısında acele etmemeleri ve sabırlı olmalarıdır. Eşler hızlı bir şekilde önceki günlerine dönebilir ve aile yuvasını tekrar kurabilirler. İhtilaf bazen boşanmaya -boşanma biçimle-rinen hepisi olabilir- götürebilir. Bununla birlikte eşler tekrar bir araya gel­meyi arzulayabilirler. Yüce Allah kalbleri çevirendir. Buna delil olarak ilahi tevcihle birlikte gelen pratik örnekleri sunuyoruz: [567]

 

Ric'î Boşanmadan Sonra Dönüş

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Eğer kocaları barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler." (Bakara, 228).

Ömer (r.a.)'ın rivayetine göre "Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'yı boşadı sonra geri döndürdü."[568]

İbni Abbas'tan: "Rukane b. Abdu Yezid karısını bir mecliste üç talakla boşadı- Sonra buna çok üzüldü. Rasulullah: 'Nasıl boşadın?1 diye sordu. O da: 'Bir mecliste üç talakla', dedi. Rasulullah[569]: 'Bu sadece bir talaktır. İstiyor­san onu döndür1, buyurdu. Bunun üzerine onu döndürdü." [570]

 

Bain Boşanmadan Sonra Dönüş

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, (eski) kocasıyla evlenmelerine en­gel olmayın. Bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 232)

Hasan'dan: "Bana Ma'kul bin Yesar anlattı: 'Kız kardeşimi bir adamla evlendirmiş ti m. Bu adam kardeşimi boşadı. İddeti tamam olduktan sonra gelip yine istedi. Ben de: 'Kız kardeşimi seninle evlendirmiştim, onu sana aile yapmış ve sana ikram etmiştir. Fakat sen kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu istiyorsun. Hayır, Allah'a yemin olsun ki kardeşim sana ebedi dön­meyecek'. (Bir rivayette de:[571] Ma'kul bundan burnunu sakındı ve: 'Bu ona takdir olunmuş onu boşadın sonra da onu yine istiyorsun'). Fakat bu adam iyi biri kişi idi. Kadın, ona dönmek istiyordu. Bunun üzerine: "(eski) kocalarıy­la evlenmelerine engel olmayın" âyeti nazil oldu. Ben de:' Şimdi oldu ya Ra­sulullah', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'onu kocasıyla evlendir1, buyurdu."[572]

Ayeti kerime ve hadisi şerif, eşlerin aile gölgesine olan dönme isteğine işaret ediyor. Velev ki bu, bain talakıyla boşanmaya götüren husumetten sonra da olsa. Aynı zamanda bu dönüşte hayır olmadığını sanan akrabaların muhalefeti de görülür. Ayeti kerime -onların niyetleri iyi olsa da eşler arasın­daki Allah'ın yarattığı sevgi ve şefkat duygularının tekrar başlaması için ses­siz kalmamaya çağırıyor. [573]

 

Kesin Boşanmadan Sonra Dönüş

 

Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Erkek yine boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir kocaya var­madan kendisine helal olmaz. O (vardığı adam) da bunu boşarsa, Allah'ın sınırlan içinde duracaklarına inandıkları takdirde (eski kan-kocanın) tekrar birbirlerine dönmelerinde kendilerine bir günah yoktur." (Bakara, 230).

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Kureyzeli Rifa'a'nın karısı, Rasulullah'a gele­rek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben Rifa'a'nın nikâhı altındaydım beni tam talakla boşadı. Ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyir'le evlendim. Val­lahi, ey Allah'ın Rasulü! Onun ki çaputtan başka bir şey değil'. Rasulullah ona: 'Belki de sen Rifa'a'ya dönmek istiyorsun, hayır, o senin sen de onun balçığından tat' buyurdu."[574]

Bu örnek kadının kocasına dönme isteğini anlatıyorsa, erkeğin kadını­na dönme isteğini anlatan başka Örnekte vardır:

İbn Ömer'in kölesi Nafi'den: "Adamın biri, İbn Ömer'e şöyle sordu: 'Dayım karısını boşadı. Bu kendisine ağır geldi ve üzüntüye kapıldı..."[575]

 

Aile İçi Anlaşmazlığa Çözüm Teklifleri

 

Evlilik hayatı, ihtilaflarla karşı karşıya gelebilir. Evlilik kesinlikle hata­sızlık değildir. Fakat -Allah'ın izniyle- ihtilaflar çözümsüz değildir. Çoğu zaman ihtilafların çözümü mümkündür. İhtilafların çözümü olduğuna göre ihtilafa düşmeden önce korunma, ihtilafın en iyi çözümüdür. Nitekim şu ata sözü bunu güzel ifade ediyor: "Korunma en iyi çözümdür". İşte korunmanın gerçekleşmesini sağlayan bazı temel vesileler:

Birinci vesile: Eşlik hukukunu koruma. Bu hukuka önceki bölümlerde işaret etmiştik. Eşler bu hukuka riâyet ettikçe ihtilaf alanları daralır.

İkinci vesile: Hoşgörülü olma, küçük ayıplan ve basit hataları görme-mezlikten gelme. Bu tür ayıp ve hatalardan insan uzak kalamaz. Asıl hata, bunları işleyen kimsenin bunlardan kolay kolay kurtalamayacağı anlaşıldık­tan sonra daha bunlar üzerinde ayıplayarak durmaktır...

Üçüncü vesile: İhtilafın ilk görünmeye başladığı andan itibaren uyanık ve duyarlı olma. Nitekim hangi rahatsızlık olursa olsun böyle yapmak gere­kir. Eşler arasındaki ihtilaf bir rahatsızlık olup son derece önem verilmelidir kuşkusuz. Kitab'ın bazı âyetlerini düşündüğümüz zaman, anlaşmazlık vuku bulduktan sonra değil, sadece anlaşmazlığın vuku bulması korkusu duru­munda çözüm için acele davranmanın gerekli olduğunu gösteren apaçık işa­ret ve tekrarlar görürüz, şu âyeti kerimeler gibi:

"Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin". (Nisa, 34)

"Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında bir sakınca yoktur." (Nisa, 28).

"Eğer kan-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız..." (Nisa, 35)

İşte bu âyetler, ihtilafın ortaya çıktığı İlk andan itibaren çözüme yönel­memizi istiyor. Böylece anlaşmazlık ileri boyutlara varmadan ve çözüm zorlaşmadan korunma gerçekleşebilir.

Korumayla ilgili bu temel vesilelerden sonra bir de ek vesile vardır. Bu da kocadan sadır olan bir yeminin neticesinde kocayı koruma. Zira bu kadın­la arasında husumete sebep olabilir. Bu yemin konusunda keffaret verme ve iyisini yapma ile ilgili Rasulullah'ın genel bir çağnsıdır:

Abdullah b. Semere'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir şey üzere yemin ederde ondan daha hayırlısını görürsen, yeminine kef­faret verip iyi olanı yap."[576]

Yeminden dönme ve daha iyi olanı yapmayla ilgili bu hadisin yanısıra İslam toplumunun oluşumunda temel tuğla olan ailenin gözetilmesi için kocalara özel bir davet var:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah'a yemin olsun ki, sizin birinizin ailesi aleyhinde yemininde inad ve ısrar etme­si ve (yeminini bozup) Allah'ın farz kıldığı keffareti vermemesinden kendi­sine günah vardır."[577]

Birinci derecede ihtilaf

Meleklerden değil de beşerden oluşan aile fertlerinin yaşamında bu ih­tilaf uzak olamaz. Beşeri zafiyetlerden dolayı bazı tekrarlanan küçük hatalar ya da arizi büyük hatalar elbette olacaktır. Sonra Allah, beşer tabiatını farklı yarattığı için eşler düşüncede, mizaçta ve zevkte kesinlikle farklılık göstere­ceklerdir. Bu da ihtilaf ve anlaşmazlık doğuracaktır. Bazılarının dediği gibi biz de şöyle desek mübalağa yapmış olacağımızı sanmıyoruz: Zaman zaman tekrarlanan böylesi küçük hatalar aile için yemekte ki tuz gibidir. Fakat bazen tuz fazla olabilir. Bu durumda fazlalığı gidermek için akıllı ve hikmet­li davranmak gerekir. Bu tür basit ihtilaf örneklerine aşağıdaki hadisler işa­ret ediyor:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah(s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Rasulullah'ın bulunduğu eve mü'minlerin annelerinden biri bir tabak yemek gönderdi. Evinde bulunduğu kadın hizmetçinin elinde bulunan tabağa vurdu ve tabak kırıldı. Rasulullah tabak kırıklarını topladı sonra da tabağın içinden yere dökülen yemeği toplayarak: Anneniz kıskandı, buyurdu. Sonra Rasu­lullah, tabağı kıran kadın kendi yanından bir tabak getirinceye kadar hizmet­çiyi bekletti. Sağlam tabağı, tabağı kırılana, kınlan tabağı da tabağı kırana verdi.[578]

İbn Abbas (r.a.) 'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) hanımları hakkında Allahu Teala'nın: 'Eğer tevbe ederseniz kalbleriniz söz dinledi demektir' buyurduğu iki kadının kimler olduğunu Ömer bin Hattab'a sormak isterdim. Nihayet Ömer (r.a.) hac etti. Ben de onunla beraber haccettim. (Ömer:) Biz, Kureyş topluluğu kadınlara hükmeden bir kavim idik. Ensar'ın yanına geldi­ğimizde onları, kadınları onlara hükmeden bir kavim bulduk. Bundan sonra bizim kadınlarımız da Ensar kadınlarının huyunu almaya başladılar. Bir gün karıma kızdığımda bana karşılık verdi. Bana karşı söz söylemesini men1-ettim. Karım: 'Benim sana karşılık vermemi neden men'ediyorsun? Vallahi Rasulullah (s.a.v.)'in zevceleri bile ona karşılık veriyorlar. Onlardan biri bü­tün gün akşama kadar kendisini terkediyor,' dedi. Bundan korktum ve ona:

'Onlardan bunu yapan hüsrana uğramıştır' dedim. Sonra elbisemi toparla­dım, inerek Hafsa'nın yanına girdim. Ona: 'ya Hafsa! Sizden biri Rasulul-lah'a bir gün geceye kadar kızıyor mu?' diye sordum. Hafsa: 'Evet', dedi. Ben de: 'Hüsrana uğradın', dedim."[579]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Ben senin benden razı olduğunu veya bana kızgın olduğunu bilirim1, buyurdu. Ben de: 'Bunu nereden bilirsin?' dedim. Rasulullah: 'Benden razı olduğun zaman 'Muham-med'in Rabbi hakkı için böyle değildir' dersin; bana kızgın olduğun zaman da: İbrahim'in Rabbi hakkı için böyle değildir' dersin1, buyurdu. Ben: 'Valla­hi doğru ya Rasulullah, fakat yalnızca ismini terkederim' dedim."[580]

Burada müsamaha ve yüzü çevirme ile öğüt arasında, kızma ile güzel bir şekilde uzaklaşma arasındaki çözüm farklılığının nasıl olduğunu görü­yoruz. Öğüde gelince bazen yumuşak bazen de sert olabilir. Ama en güzeli dolaylı bir şekilde yumuşak olanıdır. Sert Öğüte gelince, biz bununla ciddi bir şekilde üzerinde durarak gözden geçirmeyi kasdediyoruz...

Güzel bir şekilde uzaklaşmaya gelince, bu herhangi bir kötülük sebe­biyle olan kızma türüdür. Bu aynı zamanda arkadaşının kendi nefsini kontrol etmesi için sessiz bir uyarı ve çağrıdır. Rasulullah (s.a.v.) bir müslümanın müslüman kardeşinden üç günden fazla uzaklaşmamasını emrediyor: "Bir kimsenin üç geceden fazla kardeşinden uzak kalması helal değildir..."[581]

Genel olarak müslümanlar arasında en fazla uzak kalma olayı bu olunca eşler arasındaki uzaklaşma .olayı bundan daha kısa süreli olmalıdır. Daha önce Rasulullah (s.a.v.)'in Hz. Aişe'nin hatalarına karşı uyguladığı çözüm örneklerini görmüştük. Rasulullah, hatasından dolayı Hz. Aişe'ye en fazla "anneniz kıskandı" demişti. Belki de Rasulullah, arkadaşları gittikten sonra ona yumuşak bir şekilde Öğüt vermiştir. Karı ve koca birbirlerine kızabilir­ler, ama bu kızgınlık bir gün ve geceyi aşmamalıdır. Kızgınlık güzel bir şe­kilde bir tür uzaklaşmaya sürükleyebilir. Nitekim bunun örneğini Rasulul­lah'la Aişe arasında ihtilaf olup da Aişe'nin buna kızmasından görmüştük. Aişe'nin kızması Rasulullah'ın ismini söylememekten ileri gitmemiştir.

İkinci derecede ihtilaf:

İhtilafın müsamaha gösterilmesi zor olan öz bir mesele etrafında olma­sı. Bu durumda çözüme kavuşturmak için en etkili yollara başvurulur. Bun­lardan bazıları: [582]

 

A-) Bir Akraba Ya Da Arkadaşın Aracı Olmasını İsteme

 

Aracı isteme üzerine bazı uygulamalı örnekler:

Cabir b. Abdullah'tan: "Ebu Bekir, Rasulullah'ın yanına girmek için izin istedi. İnsanları kapının önünde beklerken buldu. Onların hiç birine gir­meleri için izin verilmemişti. Ebu Bekir (r.a.)'a izin verildi. Sonra Ömer izin istedi, ona da izin verildi. Rasulullah'ın hanımlarını etrafında oturmuşlar, suskun ve üzüntülü bir şekilde buldu. Ömer 'Allah'a yemin olsun ki, bir şey söyleyerek Rasulullah'ı güldüreceğim', diyerek şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Ra-sulü, Harice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalktım onun boğazını sıktım1. Bunun üzerine Rasulullah güldü ve: 'Gördüğün gibi etrafımda bulunanlar benden nafaka istiyorlar', dedi. Ebu Bekir kalkarak Ai­şe'nin, Ömer de Hafsa'nın boğazım sıkmaya kalkışmışlar. İkisi de: 'Rasulul-lah'ın yanında bulunmayan bir şey mi istiyorunuz?' dediler. Kadınları 'Al­lah'a yemin olsun ki, kesinlikle bir şeyi istemiyoruz1, dediler..."[583]

Abdullah b. Amr'dan: "Babam beni soylu bir aile kadınıyla evlendirdi ve her zaman geçimimiz hakkında göz kulak olup gelininden kocası hakkın­da sorguda bulunuyordu. Karım da: 'Abdullah erkekler arasında güzel bir kocadır; ben ona geldiğimden beri aile döşeğimizi araştırıp yoklamadı', de­miştir. Babam Amr'm bu konudaki araştırması uzayınca nihayet Peygamber (a.s.)'a oğlunun bu durumunu bildirdi. Peygamber (s.a.v.): 'Abdullah'ı bana getir1, buyurdu. Abdullah der ki: 'Rasulullah'ın yanına gittiğimde: 'Ey Ab­dullah! Sana gündüz orucunu ve gece namazını haber vermedim mi?' diye sordu. Abdullah: 'Evet, ey Allah'ın Rasulü!' Rasulullah: 'Böyle yapma! Oruç tut ve iftar et, gece kalk ve uyu. Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır, göz­lerinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin senin üzerinde hakkı vardır, ziya­retçinin senin üzerinde hakkı vardır', buyurdu."[584]

Avn b. Ebi Cuhafe babasından rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı kardeş yapmıştı. Selman Ebu Derda'yı bir gün ziyaret etti. Üm-mü Derda'yı eski bir elbise içinde perişan gördü ve: 'Bu ne haldir?' diye sor­du. O da: 'Kardeşin Ebu Derda'nın dünyada bir işi yoktur', dedi. Bu sırada Ebu Derda geldi... Selman ona: 'Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, ken­dinin de hakkı vardır, ailenin de hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver­melisin', dedi. Bunun üzerine Ebu Derda Rasulullah'a gelerek bunu ona an­lattı. Rasulullah(s.a.v.): 'Selman doğru söylemiştir', buyurdu."[585]

Misvar b. Mahreme'den: "Ali, Ebu Cehil'in kızına evlenme teklifinde bulundu. Bunu Fatıma duydu ve Rasulullah'a giderek: 'Kavmin seni kızların için kızmadığını sanıyor. İşte Ali, Ebu Cehil'in kızım nikahlıyor1, dedi. Bu­nun üzerine Rasulullah, ayağa kalkarak şöyle konuştu: 'Şüphesiz ki Fatıma benden bir parçadır. Ona kötülüğün dokunmasını hoş karşılamam. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah'm kızıyla Allah'ın düşmanının kızı bir erkekte toplanamaz'. Bunun üzerine Ali, onu istemekten vazgeçti."[586]

Yine aracılık genellikle bir tarafın isteği üzere olur. Ancak bazı durum­larda tarafların yakınlarından birine ihtilaf meselesi ulaşınca kendisi aracı olmayı tercih eder. İşte gelen olay bunun örneğidir.

İbn Abbas'tan: "Berire'nin kocası, Muğiy denilen bir köleydi. (Berire'yi çılgınca severdi). Hâlâ gözümün önünde görür gibiyim. Muğiy ağlayarak ve göz yaşları sakalına dökülerek Berire'nin arkasında ağlar dururdu. Rasulul­lah (s.a.v.) onun hanımına: 'Ona dönsen keşke', dedi. Kadın: 'Bana emredi­yor musun ey Allah'ın Rasulü?' dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'ben sadece aracı­yım', dedi. Kadın: 'Benim ona ihtiyacım yoktur', dedi."[587]

Eşler arasındaki şeylerin korunan bir sır olması ve aralarındaki ihtilaf­ları taraflardan birinin yakınının müdahalesine yer bırakmadan kendi arala­rında çözüme kavuşturulması gerektiği kanaatindeyiz. Eşler arasındaki var olan ihtilafları evin duvarları arasında giderme en iyi, en kolay ve en gizli yoldur... [588]

 

b-) Bazı Haklardan Ödün Verme

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ve eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Barış daima iyidir. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma geti­rilmiştir. Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allah yaptıklarınızı haber alır." (Nisa, 128).

Ayet-i kerimede varid olan anlaşma Hz. Aişe'nin rivayet ettiği şu anlaş­madır:

"Eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa". Kadın kocasının yanında olur ve kocası ona fazla rağbet etmezse, onu boşamak ve başkasıyla evlenmek ister. Kadın ona: Beni yanında tut ve boşama sonra başkasıyla evlen. Benim geçimimi sağlamakta ve nafakam hususunda özgürsün. Zira Allahu Teala şöyle buyuruyor: "An­laşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir sakınca yoktur. Barış daima iyidir."[589]

Bu dediğimiz gibi sadece bir örnektir. Ama âyet evlilik akdini koruya­cak ve arasındaki barış ya da anlaşma akdinin mümkün olacağına işaret edi­yor. Fakat bu erkek ya da kadın tarafından bazı haklardan ödün verilebilecek özel şartlarladır. Erkek kadın bazı haklarından ödün verebilir. Kadın erkeği istemeyip ondan ayrılmak isterse erkekte bazı ödünler verebilir. Mesela, cinsel faydalanmadan ödün verebilir. Ya da toplumsal ve siyasi işlere kadı­nın katılması veyahut mesleki çalışmada bulunması için ev işlerinin yürütül­mesindeki bazı sorumluluklardan onu muaf tutabilir... [590]

 

c-) Uzun  Süre Uzak Durma:

 

Rasulullah'la hanımları arasındaki nafaka hususundaki ihtilaf buna ör­nektir. Rasulullah, tam bir ay hanımlarından uzak kalmaya başvurmuştur. Bu da Ömer ve Ebu Bekir'in aracılığına başvurmadan sonra olmuştur. Bu uzak kalma Rasulullah 'a ve hanımlarına zor gelmiştir.

Ömer b. Hattab'dan: "Ensar'dan bir komşum ile beraber Beni Ümeyye b. Zeyd semtinde oturuyordum. Burası Medine'nin yakınlarında bir yerdir. Bir şeyler öğrenmek ümidiyle Rasulullah'a nöbetleşe giderdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Yeni nazil olmuş vahiyleri birbirimize aktarırdık. Arkadaşım nöbeti sırasında indi. Dönüşünde kapımı sert bir şekilde çalarak: Burada mı? diye sordu. Fena halde ürktüm. Yanma çıktım. 'Büyük bir olay oldu. Rasulullah, kadınlarından ayrıldı1, dedi. Ömer (r.a.) der ki: 'Ben zaten böyle bir şey bekliyordum. Sabah namazını kılınca giyinip kuşandım. Sonra Medine'ye inip Hafsa'nın yanına girdim. Baktım ki ağlıyor. Rasulullah sizle­ri boşadı mı?' diye sordum. 'Bilmiyorum' dedi. Ondan sonra Rasulullah'ın yanına girdim. Ayaküstü durur bir halde: 'Kadınlarını boşadın mı?1 diye sor­dum. 'Hayır' diye buyurdu. Bunun üzerine ben de 'Allahu Ekber' demişim." Müslim'in rivayetine göre, Rasulullah, kadınlarından bir ay ya da yirmi dokuz gün uzak kaldı."[591]

Bu olayda muhtelif durumların ortaya çıktığını görüyoruz: Rasulullah'ın kendisinden ısrarla daha fazla nafaka isteyen kadınlarının konumuna karşı sabretmesi ve meseleyi iyilik ve yumuşaklıkla çözmeye başlaması. Ri-salet sahibinin üzerinde bulundurması gereken yüce davranış ile bağlantılı olan önemli bir mesele karşısındajcadınlannın tutumlannı hoş karşılama­masına rağmen onlarla beraber olmayı arzulaması... [592]

 

d-) Hakem Tutma:

 

İhtilaf şiddetlenir ve önceki yöntemler yetersiz kalırsa, eşler ya da veli­leri hakem tutmaya başvururlar. Hakem olayına şu âyette işaret ediliyor:

"Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin aile­sinden bir hakem gönderin. Barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır." (Nisa, 35).

Hafız İbn Hacer, tefsirinde özetle şöyle diyor:

"Karı ile kocanın işleri zorlaşır ve husumet uzarsa, hakim kadının ve er­keğin ailesinden birer güvenilir kişi gönderir. Bunlar bir araya gelerek o iki­sinin durumu üzerinde düşünür ve maslahatlarına uygun bir şekilde ya ayı­rırlar, ya da birleştirirler. Fakat kanun koyucu, burada birleşmeyi daha uy­gun görerek: 'Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur' buyurur. Ali b. Ebi Talha, İbn Abbas'tan rivayetle şöyle demiştir: Şanı Yüce Allah, erkeğin akrabasından salih bir erkeği, hanımın akrabasından da onun gibi bir erkeği göndermelerini ve bu iki kişinin hangisinin kötülük yaptığını araştır­malarını emretmektedir. Eğer kötü davranan erkek ise, hanımını ondan uzak tutarlar. Ona nafaka vermeyi emrederler. Kötülük yapan kadın ise, onu koca­sının dediğini yapmaya mecbur tutar ve nafakadan da mahrum ederler. Şayet her iki hakem, onları ayırmayı ya da bir arada tutmayı kararlaştınrlarsa bu da caizdir. Hakemler onları bir araya getirmek istedikleri halde karı kocadan herhangi birisi buna razı iken öteki istemeyecek olur, sonra da bunların birisi ölecek olursa buna razı olan, razı olmayan mirasçı olur, ancak bunu isteme­yen razı olandan miras alamaz... Hz. Ali'ye bir kadının kocasıyla birlikte geldiğini gördüm. Bunlardan her birisi ile birlikte bir grup insan vardı. Bu taraf bir hakem, öbür tarafta bir hakem tutardı. Hz. Ali her iki hakeme: Göre­vinizin ne olduğunu biliyor musunuz? Eğer onları bir araya getirmeyi uygun görürseniz getiriniz', dedi. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: 'Allah'ın kitabın­daki hükmü lehimde veya aleyhimde olsun, kabul ediyorum'. Erkek ise 'Yalan söyledin. Allah'a yemin ederim, Allah'ın kitabındaki hükme lehinde veya aleyhinde olsun razı olmadığın sürece buradan ayrılamazsın1 dedi."

Kurtubî tefsirinde şöyle diyor:

"Alimlerin hepsi, 'eğer korkarsanız' âyetindeki hitabın hakemlere ve emirlere olduğunu belirtmişlerdir. 'Bunlar barışmak isterlerse Allah araları­nı bulur' Yani iki hakem. Bu, İbn Abbas, Mucahid ve diğerlerinin görüşüdür. Yani iki hakem aralarını düzeltmek isterlerse Allah eşlerin arasını bulur. 'Eğer korkarsanız' âyetindeki hitabın, velilere olduğunu söyleyen olmuştur. 'Eğer korkarsanız' yani eşler arasındaki ihtilafı bilirseniz 'erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin1 hakemler kadının ve er­keğin ailesinden başka olamazlar. Zira eşlerin durumunu en iyi bilenler on­lar oldukğu için hallerini iyi görüp gözetir ve adaletli davranırlar. Ailelerin­den iki hakem bulunmazsa, adil ve alim olan başka iki hakem aralarını bul­mak için gönderilir."

Yüce Mevla'nın emrettiği bu metoda talak ve ayrılma olmadan önce müslümanlann sarılması ne güzeldir. Böylece umulur ki hakemler hayırlı olan barışa muvaffak olurlar. [593]

 

Dövme Hakkı

 

(Kadının baş kaldırmasını düzeltmek için meşruluk düzeyi) Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları ya­taklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür." (Nisa, 34).

Buharı, Nikâh Kitabı'nın "Kadınlara vurmada hoşa gitmeyen şeyler" babında "onları dövün" âyetini zikretmiştir.

Bir çokları bu konuyu dillerine dolamışlardır. Bu mesele, eşler arasın­daki ihtilafı çözmedeki vesilelerden biridir. Dövme vesilesini aşağıdaki yaklaşımlar kapsamına koymak gerekir:

Bu konuyla ilgili âyet mücmel olarak gelmiş olsa da, sünnet nasslar bu tür terbiye etmeye uygun olan durumları açıklayacak biçimde gelmiştir. Bu durumlar yüksek derecede günaha ulaşan durumlar olup bunu fahişelik diye isimlendirmek de mümkündür. Erkeğe son derece eziyet veren çirkin söz ve çirkin fiil bunlardandır. Kocası hoş karşılamadığı halde erkeklerin eve girmesine müsamaha ederek onlarlar beraber oturması gibi.

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.), (arefe günü) şöyle buyurdu: 'Ka­dınlar hakkında Allah'tan sakının. Çünkü siz onları Allah'ın emaniyla aldı­nız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helal kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları sizin, onlar üzerindeki hak­kınızdır. Bunu yaparlarsa onlara zarar vermemek şartıyla dövün..."[594]

Süleyman b. Amr b. Ahvas'dan: "Rasulullah'la beraber veda haccına katılan babam bana şöyle anlattı: 'Rasulullah (s.a.v.) Allah'ı hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: 'Kadınlara iyi davranın. Çünkü onlar, sizin ya­nınızda esirdirler, apaçık fahişelik getirmeleri dışında onlara bundan başka bir şey yapmaya malik değilsiniz. Eğer apaçık fahişelik yaparlarsa onları ya­taklarında yalnız bırakın, itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Bili­niz ki sizin, kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır, kadınlarınızın da üzeri­nizde hakları vardır. Sizin, kadınlarınız üzerindeki hakkınız; döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseyi ayak bastırmaması ve hoşlanmadığınız bir kimse­ye eve girmesi için izin vermemesidir. Kadınlarınızın sizin üzerindeki hakkı ise, yiyecekleri ve giyecek konusunda onlara iyi davranmanızdır."[595]

Şeriat, kanunlarını farklı zaman ve çevreleri, çeşitli şahıslan kapsaya­cak bir şekilde koyuyor. Bu farklılık gerek kültür düzeyinde gerekse uygar­lık düzeyinde büyük farklılık gösteriyor. Araçların uygun oluşu bir yönden çevreyle, diğer bir yönden ferdin ahlâk ve düşünce düzeyiyle bağlantılıdır. Bir çevreye ve ferde uygun olan ve faydalı sonuçlar veren araçlar başka bir çevreye ve ferde uygun olmayarak zararlı sonuçlar verebilir.

- Bazı çevrelerde eşler arasında bazen yaş farklılığı olur ve bu farklılık kocayı, kadını kendi kızını ve öğrencisi düzeyine indirebilir. Burada dövme olayı babanm ya da eğitici öğretmenin terbiye etme gayesiyle dövmesine benzeyebilir. Ama kadın akli olgunlukta yüksek bir dereceye ulaşmışsa, bu durumda dövme itaatsizliği giderme aracı olamaz.

Dövmenin mubah olduğunu ifade eden şer'i nasslann yanında, dövme­den kaçınmayı teşvik eden diğer nasslarda vardır:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.), hiç kimseyi dövmedi; ne bir kadını ne de bir hizmetçiyi. Ancak Allah yolunda yaptığı cihad başka..."[596]

İyas b. Abdullah'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Al­lah'tan emanet olarak aldığınız kadınlara vurmayın'. Bunun üzerine Ömer, Rasulullah'a gelerek: 'Kadınlar kocalarına itaat etmemeye başladı", dedi. Ra­sulullah dövülmelerine izin verdi..."[597]

Bütün bunlardan şu sonuç çıkıyor: Dayak, başvurulması gereken bir ihtiyaç anında ve faydalı sonuçlar elde edilecekse olmalıdır. Faydalı sonuç­lan, daha önceden de belirttiğimiz gibi çevre şartlan, dövenin ve dövülenin akli ve ahlâki düzeyleri, dövmeye iten hatanın türü belirler... Yani bir arap atasözünün dediği gibi "dayak en son çözümdür."

Kanun koyucu, imkân Ölçüsü dahilinde dövme unsurundan uzak dur­mayı teşvik etmekle birlikte ihtiyaç duyulduğu zaman yapılacak dövmenin şiddetini hafifletmek için kurallar koymuştur:

Birinci kural: Dövme nazik olmalı:

Abdullah b. Zem'a Rasulullah'ın şöyle konuştuğunu işitmiştir: '(Kadın­ları zikretti (onlar hakkında öğüt verdi [598]ve şöyle buyurdu:) "Sizden biri kadınına köle celdesi gibi celde vuruyor ve belki de gününün sonunda onun yatağına yatıyor..." Bir rivayette ise[599] "Sizden biri kadınına hayvana vurar gibi niçin vuruyor? Sonra belki de onunla kucaklaşıyor."[600]

Hadis, bu aracın eşler arasındaki ilişkinin tabiatıyla bağdaşmadığını, çünkü onların son derece birbirleriyle sevgi ve yakınlık bağlannın bulundu­ğunu ve dövmenin de ancak özel hallerde olacağını gösteriyor. Burada köle teşbihin de maksadın cahiliye döneminde cereyan edenler olduğuna dikkat çekmek isteriz. îslamdaki köleliğe gelince, onun saygınlığı ve bir çok hakla-n vardır; işte bunun Örnekleri:

Ebu Zer el-Gıfari'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kar­deşleriniz hizmetçilerinizdir. Allah onları sizin elinizin altına vermiştir. Ki­min elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giy­dirsin, güç yetiremediklerini onlara yüklemeyin."[601]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri kölem, cariyem, demesin. Kız çocuğum, oğlum, desin. (Müslim'in rivayetinde: "Hepiniz Allah'ın kulusunuz ve bütün kadınlarınız Allah'ın emane­tidir)."[602]

Hilal b. Yesaf dan: "Bir ihtiyar acele ederek kölesine tokat vurdu. Bu­nun üzerine ona Suveyd b. Mukarrin şunları söyledi: Yüzünün yanından başka yer bulamadın mı? Vallahi ben kendimi Mukarrin oğlunun yedincisi gördüm. Yalnız bir hizmetçimiz vardı. Küçüğümüz onu tokatladı da Rasu-lullah bize onu azad etmemizi emretti.[603]

Köle ve cariyelerin durumu böyle olunca kadınları artık siz düşünün. ikinci kural: Yüze vurmaktan kaçınma:

Muaviye b. Hayda'dan: "Rasulullah'a 'bizden birinin üzerine kadının hakkı nedir?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: 'Yediğinden yedirmen, giydi­ğinden giydirmen, yüzüne vurmaman, kötü davranmaman ve evden uzak-laştırmaman1, buyurdu."[604]

Bu hadis iki edebi içeriyor. Birincisi: Yüze vurmaktan kaçınma. Çünkü yüze vurma insanın onurunu en fazla kinci bir şeydir. İkincisi: Her durumda küfür ve hakaretten kaçınma. Tabii bu dövme durumunu kapsıyor. Şu hadis de bunu te'kid ediyor: "Müslümana küfretmek fısktır.[605]

Küfretme, çoğunlukla tepkinin aşırı olduğu hallerde çıkar. Aynı za­manda tepki küfürü besliyerek şiddetli dövmeye götürür. Küfür etmenin ya­saklanması, tepkiyi kontrol etme anlamına gelir. Tepki kontrol altına alınır­sa dövmede naziklik sağlanır.

Üçüncü kural: Erkek karısını döverken araya girmek menduptur:

Hayırlı İşlerde aracı olma, şeriatta menduptur. Buradaki hayrın tepkisi­ni kontrol altına almak için müslümana yardımcı olma olduğunu sanıyoruz. Böylece müslüman kanun koyucunun yasakladığı sövme ve şiddetli dövme gibi yasaklardan kaçınır. Ama "Erkek karısını dövmesinden dolayı sorumlu değildir" hadisine gelince bu zayıf bir hadistir.[606]

Dövme konusunda alimlerin bazı görüşlerini aktaralım:

Cassas diyor ki: "İbni Cüreyc'in Ata'dan rivayetine göre: Kırbaç ve benzeri şeylerle şiddetli vurulmayan dayakların dışındakiler şer'an yasaktır.[607]

İbn Hazım diyor ki: "Kadının dövülmesi, acı vermeyecek, kırmayacak, yaralamayacak, eti zedelemeyecek şekilde olmalıdır... Kanun koyucu döv­meyi mubah kılmış; ancak yaralamayı, kemikleri kırmayı, eti ezmeyi mubah kılmamıştır. Allahu Teala şöyle diyor: "Hürmetler (dokunulmazlıklar) kı-saslıdır. Haksız yere kadına saldırmışsa ona kısas vardır.[608]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Terbiye edilmesi için illa da dövme gereki­yorsa bu aşırı nefrete sebep olmayacak şekilde hafif olmamalıdır. Tehdit ve benzeri şeylerle yetinmek daha iyidir...[609]

Şeyh Dureydi diyor ki: "Dövme olmaksızın kadının itaatsizliğini bırak­mayacağı bilinse dahi incitici bir şekilde dövme caiz değildir. Eğer dövme olayı vukubulursa, kadın serbest olup kısas isteyebilir. Bu, Allahu Teala'nın şu sözünde varid olmuştur: "Göze göz, dişe diş vardır"[610]

Şevkani diyor ki: "Bu babtaki hadisin zahirine göre, kadınları dövme ve yataklarından ayrılma caiz değildir. Ancak apaçık fahişelik yapmaları bu­nun dışındadır. Bunun dışında başka bir sebep yoktur. Kadınları dövme ko­nusunda kesin yasak varid olmuştur."[611]

Üçüncü derecede ihtilaf:

Bu, derecelerin en şiddetlisi olup örnekleri şunlardır:

a) Taraflardan birindeki aşırı hoşgörüsüzlük. Şiddet ve nefret sebebiyle beraber olmanın imkânsız hale gelmesi. Bunu Sabit b. Kays'ın karısı, şu söz­leriyle açıklıyor: "Ona güç yetiremiyorum", "Ben küfürden korkuyorum".

İbn Abbas'tan: "Sabit b. Kays'ın karısı Rasuluîlah'a gelerek: 'Ey Al­lah'ın Rasulü! Ben küfürden korkuyorum (başka bir rivayette: 'Ona güç yeti­remiyorum'), dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri verir mi­sin?1 diye sorduğunda 'evet', dedi. Ona bahçeyi verdi Rasulullah ayrılmasını

emretti."[612]

b) Taraflardan birinin diğer taraf üzerinde kökleri derin olan fıtri zaafı-yetîn varlığını keşfetmesi. Kendisinin noksanlığını itiraf etmesine gerek kalmadan bütün tasarrufları zehirleyen zaaf:

İbn Abbas'tan: "Bir adam gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Nikâhım altında bir kadın var; dokunan ele cevap vermiyor', dedi. Rasulullah: 'Onu boşa, buyurdu."[613]

c) Taraflardan birinin zina yaparak eşine ihanet etmesi:

Sehl b. Sa'd es Saidi'den: "Ensar'dan bir adam Peygamber (s.a.v.)'e ge­lerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bir adam karısının yanında birini bulursa, öldü­rür mü; ne yapar?' dedi. Allah onun hakkında lanetleşenlerin durumunu Ki-tab'ında indirmiştir. Rasulullah şöyle buyurdu: 'Allah, senin ve kadının hak­kında hüküm verdi. Mescidde lanetlesin ben de buna şahitlik edeyim. (Lianı bitirdiklerinde adam: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben yalan söyledim, kanmı nikâhım altında tutsam', dedi. Rasuîullah kendisine emretmeden karısını üç defa boşadı. Lanetleşme bittiğinde Rasulullah'ın huzurunda karısından ay-nldı."[614]

Eşler arasındaki ihtilaf bu dereceye ulaşırsa ayrılmaktan başka çözüm yoktur. [615]

 

BOŞANMA HUKUKU                                                                                   

 

Eşler Arasındaki Ayrılma Hakkı

 

Giriş: Sürekli kanun koyucunun hedeflediği maslahatı gerçekleştirme:

SATİBİ DİYOR Kİ: "Şeriatın emirlerinin maslahatı celbetmek için geldiğine dair şer-i delil sabit olmuştur. O halde şeriat için maslahatın bulunmadığı meşru bir sebep yoktur."[616]

Kasani diyor ki: "Asıl itibariyle talak, maslahat için meşru kılınmıştır. Eşlerin ahlâkı farklılık gösterebilir. Farklılık etme durumunda ise evlilikten bir maslahat kalmaz. Çünkü evliliğin gayeye ulaştıran araç olma özelliği kaybolur. Böylece talak, her ikisinin de razı olduğu şeye ulaşmak için masla­hata dönüşür.[617]

İslam kanunları ve tevcihleri ile Allah'a ve Rasulüne itaat eden, işlerin zahiri ve batiniyle ilgili olan şer'i emirleri uygulamaya önem veren mü'min-lerin durumunu gözetir. Talak ve hal (fidye karşılığında kadının boşanması) eşler arasındaki düzelmesi zor olan ameli sorunları çözmek için bir teşridir. Sözkonusu sorunlar ortaya çıktığı zaman, bu, zaruri çözümdür. Fakat -ba­zılarında bulunan ahlâki zaafiyet sonucu- bu teşri yeri dışında kullanılabilir. Yani zaruri gerekçeler bulunmadan, hakim ve rahim olan kanun koyucunun direktifleri gözönünde bulundurulmadan kullanılabilir. Bu da telafisi zor olan zararlarla neticelenebilir. Bu zararlar daha fazla eğitim ve yönlendir­meyle mümkündür. Ta ki eşler daima Allah'ın kendilerine yüklediği sorum­luluk bilincinde olsunlar. Bu da İslam toplumunda teşrinin eğitimle beraber desteklenmesinin zorunlu olduğunu gösteriyor. Bu alandaki yönlendirme ve eğitim Rasulullah (s.a.v.)'in ciddi ve zaruri bir gerekçe olmadan erkek ve kadının birbirinden ayrılmak için başvurmayacağına dair uyarıcısıdır:

İbni Ömer'den: "Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah katın­da günahların en büyüğü bir kadınla evlenen ve ihtiyacını giderdikten sonra onu boşay andır."[618]

Sevban (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Gerekçe­si olmadan kocasından boşanma isteyen kadına cennet kokusu haram olur."[619]

Ukbe b. Amir'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Boşan­ma isteyen kadınlar münafık kadınlardır." [620]

 

Erkeğin Boşama Hakkı

 

Boşama sebepleri:

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Boşanma, haram, mekruh, vacip, mendup ve caiz olabilir. Birincisi, (yani haram olan) bidat olan talak olup bunun biçim­leri vardır, İkincisi, (yani mekruh olan) durumun düzgün olmasıyla birlikte sebepsiz olan talaktır. Üçüncüsü, (yani vacip olan) bunun biçimleri olup ha­kemler uygun görürse ayrılma, bunlardan biridir. Dördüncüsü, (yani men­dup olan) iffetli değil ise. Beşincisi, (yani caiz olan) bunu Nevevi kabul et­memiştir. Başkaları biçimlerini belirtmişlerdir. Bazıları da bu şekilde tala­kın mekruh olmadığını açıklamışlardır."[621]

 

Boşanmanın Çeşitleri:

 

Ric-i talak

Erkeğin sırf evlenme arzusuyla yeni akd ve yeni mihir vermeden ve id-det bitmeden önce ailesini geri döndürmesi. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanmış kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar.) Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizle­meleri kendilerine helal olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, on­ları geri almaya daha çok sahipdirler." (Bakara, 228).

Bain talak:

Koca, hanımına dönmeksizin iddetin bitmesi. Bu tür talak, bazen bey-nunetü's-suğra diye de isimlendirilir. Eşler bundan sonra Önceki hayatlarına dönmek isterlerse, yeni bir akd ve yeni bir mihir gerekir.

Bat talakı:

Bu, mücerred üç talakın olmasıyla vukubulur. Bu tür talak, bazen bey-nunetü'l-kübra diye de isimlendirilir. Boşanan kadın başka bir erkekle evle-ninceye kadar, erkeğin bu durumda ona dönmesi helal olmaz. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanma iki defadır. [622](Bundan sonra kadını) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dır. Onlara verdiklerinizden bir şey geri almanız, size helal değildir. Şayet erkek ve kadın, Allah'ın sınırlarında duramayacak­larından korkarlarsa başka. İşte bunlar Allah'ın sınırlardır. (Allah) bunları, bilen bir toplum için açıklamaktadır." (Bakara, 229-230). [623]

 

Boşanmanın Sıhhatinin Şartları:

 

Birinci şart:

Hayız müddeti içerisinde ve temizken dokunduğu zamanda olmamalı.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde (adetten temiz oldukları sırada) boşaym ve iddeti sayın, (üç defa adet görüp temizlenmelerini hesabedin)." (Talak, 1).

Buhari bu âyeti naklettikten sonra şöyle diyor: "Sünnet olan talak te­mizken cima etmeden iki şahidin huzurunda yapılandır.[624]

Abdullah b. Ömer, Rasullullah döneminde hanımı hayızlı iken boşadı. Ömer b. Hattab bunu Rasulullah'a sordu. Rasulullah "ona uğra kadınını geri döndürsün. Sonra temizleninceye kadar tutsun. Sonra hayız olsun. Sonra te­mizlensin. Bundan sonra da ister tutsun isterse dokunmadan boşasin", bu­yurdu.[625]

İkinci şart:

Üç talak bir arada olmamalı.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanmış kadınlar üç, kur kendilerini gözetirler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onlar geri almağa daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde buİunan haklan gibi kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır. Erkekle­rin kadınlar üzerindeki hakları bir derece fazladır. Allah azizdir, hakimdir. Boşama iki defadır. Ya iyilikle tutmak ya da güzelce salıvermektir" (Bakara, 228-229).

İbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer'in iki senelik hilafeti döneminde üç talak bir talaktı."[626]

Üçüncü şart:

Açık bir niyetle olmalı.

Ömer b. Hattab'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Amel­ler niyete göredir. Kişiye niyet ettiği vardır."[627]

Dördüncü şart:

Talak yapılması ya da terkedilmesi istenilen bir meseleye bağlı olma­malı. [628]

 

Boşanmayla İlgili Edeb

 

Birinci olarak: Güzelce salıvermek Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek­tir" (Bakara, 229).

"Kadınlan boşadığınız zaman, bekleme sürelerini bitirdiler mi, ya onları iyilikle tutun, ya da İyilikle bırakın." (Bakara, 231).

"Ey Peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer siz, dünya hayatını ve onun sü­sünü istiyorsanız, gelin size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellik­le salayım" (Ahzab, 28).

ikinci olarak: Talaka ve döndürmeye şahit tutma Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Sürelerinin sonuna vardıklarında ya onları güzelce tutun; yahut, güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adaletli iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah'tan sakınırsa (Allah) ona, işinde bir kolaylık ya­ratır." (Talak, 2).

Ümran b. Hasyn'dan: "Karısını boşayan sonra onunla birleşen, talakına ve döndürmesine şahit tutmayan bir adam hakkında soruldu. Rasulullah (s.a.v.): Sünnet,dışı boşanma yaptı ve sünnet dışı döndürsün. Boşanmasına ve döndürülmesine şahit tut ve iddet bekleme, buyurdu."[629]

Üçüncü olarak: Mut'a (faydalandırma)nın gerekliliği Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Henüz dokunmadan ya da mehir kesmeden kadmian boşarsanız size bir günah yoktur. Ancak onları faydalandırın. Eli geniş olan, kendi gücü nis-betinde, eli dar olan da kendi kaderince güzel bir şekilde faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine bir borçtur." (Bakara, 236).

"Boşanmış kadınların uygun olan geçimlerini sağlamak, korunanlar üzerine bir borçtur." (Bakara, 241).

"Ey Peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer siz dünya hayatını ve onun sü­sünü istiyorsanız, gelin size mut'a vereyim ve sizi güzellikle salayım." (Ah­zab, 28).[630]

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.), kadınını boşayan bir adama şöyle dedi: 'Onu faydalandır. Şüphesiz ki meta gereklidir. (Başka bir rivayette12: 'Bir sap ile de olsa onu metalandır."[631]

Dördüncü olarak: Zifafa girmeden önce talak olursa tarafların bağışı tercih etmelerinin güzelliği

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Eğer mihir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onlan boşamış-sanız, kestiğinizin yansını (verin). Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek) vazgeçerse başka. (Erkekler) sizin affetmeniz takva­ya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görür." (Bakara, 237).

Beşinci olarak: Emzirme ve koruma hususundaki boşanmış kadının hakkını gözetme Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Anneler, çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için-tam iki yıl emzirirler. Onların uygun biçimde yiyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir. Herkes ancak gücü ölçüsünde bir şeyle yükümlü tutulur. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de çocuğun ait olduğu baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçının da aynı şeyi yapması gerekir. Eğer (anne-ba-ba), anlaşıp danışarak sütten kesmek islerlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt annesi tutup) emzirtmek isterseniz, verdiğiniz (ücret)i güzelce verdikten sonra yine üzerinize bir günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptığınız herşeyi görmektedir." (Bakara, 233).

Altıncı olarak: Iddetin gerekliliği ve adabı

a) İddetin süresi Hayızh kadının iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanmış kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar)." (Bakara, 228).

Hayızdan kesilen ya da henüz olmayan kadının iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"(Yaşlılıktan ötürü) adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresin­den) şüphe ederseniz, (bilin ki) onları bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenlerde böyledir." (Talak, 4).

Hamile olan kadının iddeti: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Hamib oladan itekleme üresi,yüklerinbırakmalairakadırdr."(Talak,4)

b) Zifafa girmeden önce boşanan kadınların iddet beklemekten istisna olmaları:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey inanlar, inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunma­dan boşarsanız, onları üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Hemen mut'alannı verin ve onları güzellikle serbest bırakm." (Ahzab, 49).

c) İddetin başlangıcını korumanın gerekliliği: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetferi içinde (adette temiz oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın." (Talak, 1).

Hafız İbn Hacer diyor ki: "İddeti sayın"; yani iddetin başlangıç tarihini koruyun. İddet süresini uzatarak kadına böylece eziyet vermeyin.[632]

d) Boşanan kadının -iddet günlerinde- evinden çıkartılmamasi: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın. Rabbinİz Allah'tan korkun, onlan evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık edepsizlik yapmaları, bu hükmün dışındadır. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Kim Allah'ın sınırlandır. Kim Allah'ın sınırlarını geçerse, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah, bundan sonra yeni bir iş çıkarır. (Gönülleri uzlaştınp birleşme ortamı yaratır). (Talak, 1).

e) İddet bekleyen kadının evde durması ve ihtiyaç durumu hariç dışarı çıkmaması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Onları çıkarmayın."

f) Kocanın iddet nafakasına bağlı kalması:

Allahu Teala'nın emrettiği gibi güzel davranma, kadının talaktan Önce­ki nafaka miktarın korumayı gerektiriyor. Tabii bu erkeğin mali gücü ölçü­sünde devam ettiği sürece.

g) Kadının rahminde olanı doğrulaması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanmış kadınlar, üç kur kendilerini gözetlerler. (Hamile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz." (Bakara, 228).

h) İddet bekleyen bir kadına açık bir şekilde evlenme teklifinden kaçınma:

Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme İsteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutma­nızdan dolayı size bir günah yoktur. Allah, sizin onlan anacağınızı bilmekte­dir. Sakın (kapalı evlenme teklifi sırasında), iyi söz söylemeniz dışında, on­larla bir gizli (buluşma)ya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamağa kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. O'ndan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir." (Baka­ra, 235).

Yedinci olarak: Boşanan kadınlara hüsnü zanla evlenme teklifinde bulunmak:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki (bun­dan böyle) evlatlıları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın buyruğu yeri­ne getirilmiştir." (Ahzab, 37).

Enes b. Malik'ten: "Zeyneb'in iddeti bitince, Rasulullah (s.a.v.) Zeyd'e: 'Onu bana iste', dedi. Zeyd gitti. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu maya­larken buldu. Zeyd diyor ki: 'onu görünce kalbim büyüdü. Hatta Rasulullah kendisini istedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı döndüm. 'Ya Zeyneb! (Beni) Rasulullah seni istemeye gönderdi', dedim. Zeyneb: 'Rab-bimden emir almadıkça ben bir şey yapamam1 diyerek kalkıp namazgahına gitti. Bunun üzerine âyet indi: 'Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık' Rasuluîlah gelerek Zeyneb'e yanına izinsiz girdi."[633]

Fatıma binti Kays'tan: "Kocamdan boş kalınca Abdurrahman b. Avf, Rasulullah'in bir grup ashabıyla bana dünürcü geldi. (Başka bir rivayette:[634]Ona Muaviye ve Ebu Cehm dünürcü geldi). Beni Rasulullah, kölesi Üsame b. Zeyd'e istedi."[635]

Sekizinci olarak: Talaktan sonra anlaşmalarını velilerin hoş karşılamasının gerekliliği:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, (eski) kocalarıyla evlenmelerine en­gel olmayın. Bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara, 232).[636]

Hasan'dan: "Ma'kıl b. Yesar'dan şöyle rivayet olunmuştur: 'Onlara engel olmayın1 âyeti şu hususta nazil oldu. Kızkardeşimi bir adama vermiş­tim. Bu adam onu boşadı. İddeti tamam olunca da gelip yine istedi. Ben de dedim ki: Seni onunla evlendirmiş ve ikramda bulunmuştum. Fakat sen bun­lara karşı kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu istiyorsun. Hayır, kardeşim sana dönüp varmaz. Fakat bu adam iyi bir kişi idi. Kardeşim de kocasına varmak istiyordu. Bunun üzerine 'onlara engel olmayın' âyeti nazil oldu. Ra-sulullah'a 'ben şimdi ne yapayım?' dedim. Rasulullah: 'Kardeşini eski koca­sıyla evlendir1, buyurudu." [637]

 

Boşanmanın Tanzim Edilmesi İçin Öneri

 

Tanzime kavramı çağımızda hayatın birçok alanına girmiştir. Hepimiz çt^iui tanzim biçimlerini biliyor ve takdir ediyoruz: Şehrin, binanın, ziraa­tın, aîın, eğitimin tanzimi gibi... Bütün bunları insan, kendi arzusuyla be-lirleı

Tarzim derken, gayemiz şer-i ahkâmı değiştirmek değildir. Aksine şe­riatın gayelerinin dışına çıkmaması için ferdin tasarruflarına sınırlayıcı düzenleme; apmaktır.

Önerilen düzenlemenin aşamalarını açıklamadan önce düzenlemeden iki meseleyi .gerçekleştirmenin amaçlandığını açıklamak istiyoruz. Birinci­si: Eşler ansu* aki anlaştırma girişimi. İkincisi: Talakın şartlarının bulun­duğunu te'kıd etme. Sonra burada önerdiğimiz bu tanzimin ietihad sahipleri tarafından * uışılmaya ve gerekli düzeltmelerin yapılmaya ihtiyacı olduğu­nu IvHrtmek isteriz. Ta ki böylece istenilen maslahat gerçekleşsin. [638]

 

Önerilen Tanzimin Aşamaları:

 

Talakın tescilinin kadı önünde olmasının gerekliliği hususunda kanuni zorunluluk.

Talakın tescil istemi durumunda kadının durumu eşlerin ailelerinde oluşan iki hakeme havale etmesi. Böylece şu âyeti kerimenin emri gerçek­leşmiş olur:

"Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, er­keğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah bilendir, haber alandır." (Nisa, 35).

Eğer koca, talakın tescili istemini talak açık bir lafızla vukubulmadan takdim eder; sonra hakemler uzlaştırmada başarılı olurlarsa koca tescil iste­mini geri çeker.

Eğer koca tescil isteminden önce açık bir lafızla talak yapar, sonra ha­kemler uzlaştırmada başarılı olurlarsa, her halükârda müslüman bir ailenin uzlaşma ve istikrarını geri kazanmış oluruz. Bu durumda kadı, vukubulan ta­lakın sıhhat şartlarının ne ölçüde bulunduğuna bakar. Eğer şartl;  bulundu­ruyorsa talakın tescilini onaylar, buIundurmuyorsa tescili reddeder.

Yine kadı, hakemlerin uzlaşmayı sağlayamamaları durumunda talakın sıhhatinin şartlarının bulunup bulunmadığına bakar; şartların bulunr  durumunda tescili onaylar.

Kadıya gitmeden önce açık bir lafızla talakın vukubulmasmdar n-malan için eşlerin nazarını basın-yayın araçlarına yönlendirmek ge -,Kir. Umulur ki kadı uzlaşmada başarılı olabilir. Yani talakın tescilir ^eu önce uz­laşma girişimi için zorunlu bir aşama var olduğu sürece bu giriminden önce talakın vukubulmasında aceleye gerek yoktur.

İkinci olarak: Kadının hal (fidye karşılığında boşanma; r: -Vkı Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlara verdiklerinizden bir şey geri almanız, s>e helal değildir. Şayet erkek ve kadın, Allah'ın sınırlarında durmuyacaklarınd' . korkarlarsa başka. Eğer erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarında durmuyacaklarındar kor karsaniz, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkından vaz­geçmesinde) ikisine de bir günah yoktur, işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınıralannı aşarsa işte onlar zalimlerdir" (Bakara, 229).

İbn Abbas'tan: "Sabit b. Kays b. Şemas'ın kadını Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Sabit'in dini ve ahlâkından nefret etmiyorum. Ancak, onun kötülüğünün beni küfre götürmesinden korkuyorum', dedi. (Başka bir rivayette[639] 'Sabit'i din ve ahlâk yönünden azarlamıyorum. Ancak buna güç yetiremiyorum', dedi). Bunun üzerine Rasulullah: 'Ona bahçesini geri dön­dürür müsün?1 buyurdu. Kadın da: 'Evet', dedi. Bahçesini geri verdi ve ondan ayrıldı."[640]

Kadı İbn Rüşd diyor ki; "Kadın kızdığı zaman, talak erkeğe, erkek kız­dığı zaman hal ise kadına verilmiştir.[641]

Hafız İbn Hacer diyor ki: [642]"Lugatta 'hal' mal karşılığında kadının ayrıl­masıdır..." [643]

 

"Hal" Nasıl Olur?

 

Halda asıl olan kadın ve erkeğin rızasıyla olmasıdır. Kadının isteğinin gerçekleşmesi için verilen fidyeyi koca kabul etmezse, mesele kadıya götü­rülür. Talak, evlilik ilişkisine son verme itibariyle aile reisinin yetkisindedir.

Bu sebeple erkek, sadece kendi iradesiyle onaylayabilir. Ama kadının evliliğe son vermesi isteğine idarecinin izin vermesi gerekir. Vermediği tak­dirde bu, beraberlik için kötü olup kadıya başvurulur. Kadının görevi, kadı­nın hoşlanmamasının ve ayrılma arzusunun bir anlık duygusallıktan doğma-yıp köklü nedenlerden dolayı olduğunu tesbit etmesidir. Bunun gerçekleş­mesi halinde kadı iki tarafı da hakeme başvurmaya çağırır. (Bir kadının aile­sinden olan hakem bir de kocanın ailesinden olan hakem. Hakemler anlaş­maya varamazlarsa bu kadının son derece erkeğinde hoşlanmadığım ve böy­le devam etmesi durumunda kadının çok zarar göreceğini gösterir. Bu du­rumda kadı hal'a karar verir. Nitekim Sabit b. Kays'm karısı kendisine baş­vurduğunda Rasulullah da böyle yapmıştır.

Hal iki biçimde olur: Gerçek biçim: Burada erkek tarafından zarar ol­maz. Sadece hoşlanmayan kadın ayrılmayı arzulamaktadır. Zahiri biçim: Burada kadın için erkek zararlı olur. Fakat kadın, talak için mubah olan zara­rı isbatlayamaz. Böylece kadın hal ister ve kendisi için fidye verir. Kocayı zarardan kurtarmak için takdim ettiği şeyleri geri verir. Bu durumda koca hakkından fazla alırsa fidye günahını yüklenir. [644]

 

Fidye Miktarı:

 

Fethu'l-Bari'den naklediliyor: "İbn Battal diyor ki: 'Cumhur'a göre, hal'da erkeğin verdiğinden fazlasını alması caizdir. Malik'e göre: Buna uyan ve yasaklayan hiç kimseyi görmedim. Fakat bu mekarim-i ahlâktan değil­dir."[645] Fidyenin alınan şeyin aynısı ya da ancak miktarıyla olacağına şu ha­disle delil getirmiştir: "Ona bahçesini geri verir misin? Said'in Katade'den ri­vayetinde ise: "Kadından almasını ve fazla almamasını emretti"... Abdurrezzak'ın Ali'den gelen rivayetinde ise: "Ona verdiğinden fazlasını almasın". İbni İshak'm Meymune b. Mihran'dan gelen rivayetinde ise: "Kim verdiğin­den fazlasını alırsa güzelce bırakmamış olur"[646]

Âyet ve hadislerden çıkan sonuç şu: Kadın kocasından hoşlanmayıp da ayrılırsa kocasının kendisine verdiği şeylerin aynısını geri verir. Kendi ba­ğışlaması hariç bundan fazla vermez. [647]

 

"Hal" Talak Mı, Fesh Mi?

 

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hal, lafız ve niyet olarak talaktan mücerred vukubulursa alimlerin üç görüşü vardır: İkincisi, Şafi'nin kadim görüşü olup "Ahkâmu'l-Kur'an mine'l-cedid" adlı eserde bunun talak değil de fesh oldu­ğu zikredilmiştir. Bunu İbn Abbas'tan gelen rivayette doğrulamıştır."[648]

Yine Hafız diyor ki: "Bunun fesh olduğunu söyleyenler aynı şekilde ko­nuyla ilgili hadisin bazı kanallardaki gelen ziyadelerle de delil getirmişler­dir.[649]

 

Hafin Tanzimi:

 

Talak'ın tanzimi için olduğu gibi, hal'm tanzimi için de öneride bulunu­yoruz. Özet olarak şöyle diyebiliriz: Eşler hal üzere ittifak ederlerse, hal üzere düzenlenen akdin fesh kayıdını kadının önünde yapmaları gerekir. Kadı kayıt talebini eşlerin ailelerinde oluşan iki hakeme havale eder. Kadı hakemler anlaştırmada başarısız kalıncaya kadar akdin feshini kaydetmez. [650]

 

İslam'da Çok Eşlilik

 

ALLAHU TEALA şöyle buyuruyor:

"Size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O (ka­dınlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın." (Nisa, 3).

Şeriat şunu belirtiyor: "Size helal olan kadınlardan alın." Yani, sizin hayrınıza ve durumunuzun düzelmesini uygun ise alın. Erkeğin, kadınların ve çocukların durumuna uygunsa... Kuşkusuz erkeğin durumu iyi ve düzgün olursa, etrafında bulunan kadın ve çocukların durumu da iyi ve düzgün olur. Hakeza kadın ve çocukların durumu kötü olursa erkeğin durumunun, iyi ve düzgün olacağım sanmıyoruz.

O halde çok evliliğin gayesi sadece erkeğin faydalanması değil, ailenin durumunun düzelmesini sağlamaktır. Erkeğin durumunun düzelmesi için çok evliliğe ihtiyacı varsa evlenmesine müsaade edilir. Doğal olarak bu evli­likten dolayı erkeğin gücü zayıflayabilir ve rahatı azalabilir. Yine bu durum­da ailenin tamamı zarar görebilir.

Eğer erkeğin durumunun düzgün olması bir kadınla evlenmek olup da şartları oluşturmadan hevasına uyarak başkalarıyla evlenirse zorluğa düş­mesi kaçınılmazdır. Ailenin maddi ve manevi gözetimini oluşturmaktan aciz kalabilir ve böylece son derece büyük zarara uğrayabilir... [651]

 

Çok Eşliliğin Şartları

 

a) Adil olmaya güç yetirme: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"O kadınlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın." (Nisa, 3).

Yani kim adaletli davranamamaktan korkarsa bir kadınla yetinmelidir. Kim de nefsine güvenir ve adaletli davranmaya güç yetirebilirse onun için çok evlilik caizdir.

b) Kadınların, çocukların ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını sağlama gücü; (Her toplum ve örfe göre)

Abdullah b. Amr'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar­dır: "Kişiye bakmakla yükümlü olduklarının haklarını zayi etmesi günah olarak yeter."[652]

c) Kadın ve çocukları güzel şekilde gözetme gücü: (Her toplum ve Örfe göre)

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey inananlar, kendinizi ve aileninizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah'ın kendi­lerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredilmedikleri şeyi yapan melekler vardır." (Tahrim, 6).

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: [653]"Hepiniz gözeticisiniz, gözet­mekte olduğunuzdan sorumlusunuz... Erkek, ailesi üzerinde gözeticidir ve ondan sorumludur. "[654]

 

Çok Eşliliğin Sebepleri:

 

1- Ailedeki sorunu çözme:

a) Kadının çocuğunun olmaması: Çocuk talebi meşru ve arzulanan bir durumdur. Hatta şeriat buna teşvik etmiştir. Ma'kıl b. Yesar'dan: "Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sevecen ve doğurgan kadınlarla evlenin. Şüphesiz ben sizin çokluğunuzla övünürüm."[655]

b) Kadının şahsındaki noksanlıklar ve yaratılışındaki kusurlar:

c) Kadının uzun süreli hasta olması (gerek fiziksel gerekse psikolojik-man) Görülüyor ki bu üç durumda boşanma yerine çok evlilik en uygun alter­natiftir.

2- Erkeğin önemli ihtiyacını sağlaması:

Erkeğin uzun süreli çok seferinin olması ve hanımının da çocuklarını gözetmekle uğraşması sebebiyle kendisine arkadaşlık edememesi ya da baş­ka herhangi bir sebep gibi. Bu durumda erkeği gözetecek bir hanım arkada­şının olması gerekir.

3- Kendisini gözeteceke salih bir kadına iyilikte bulunma:

Bu ya kadının yaşlı olmasından ya kadının evinde yetimlerin bulunma­sından ya da başka sebeplerden dolayı olabilir. Bu gibi iyilikte birinci kadın daha çok kabültü ya da daha az kirazlı olabilir.

Genel iyilik olması için iyilik bireysel alanı aşabilir. Bu da erkeklerin azlığı ve kadınların çokluğu alanında olabilir. Bu, tehlike fitne günlerinde daha fazla görülür. Nitekim buna şu iki hadis buna işaret ediyor: "Ebu Mu­sa'dan: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan bir erkeğe kırk kadının lezzet almak için takip ettiği görülür."[656]

Enes b. Malik'den: "Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: 'Kıyametin şartlarındandır... Erkekler azalır, kadınlar çoğalır. Öyle ki elli kadına bir erkek düşer."[657]

Bu gibi durumlarda çok evlilik iyilik sayılır. Çünkü bu, evlilikte mah­rum kalan mü'mine hanımların iffetini korumasını sağlar. Bu üç sebebi fa-kihlerin belirlediği ihtiyaçlar olarak kabul etmek mümkün. Ki fakihler ihti­yaç durumu hariç tek bir kadınla yetinmenin mendup olacağı görüşündedir­ler. "Nihâyetü'l-Muhtac ila Şerhi'l-Minhac" adlı eserin sahibi el-Ensari diyor ki: "Kadının sevimli olması, mihrinin hafif olması ve zahir oian ihtiyaç hariç bir kadından fazla olmaması menduptur.

4- Sıhhat ve malın iyi olmasıyla birlikte daha fazla faydalanma arzusu:

Bu sebep örfün isteklerine boyun eğer. Nitekim örf erkeğin isteğine cevap vermeye yadıma olur. Kadının üzerindeki ağırlığı hafifletir.

İslam'dan önce ve sonra Arap yarım adasındaki örf, çok evliliği onaylı yordu. Fakat İslam'da çok evliliği kontrol eden birçok kural konmuştur. Bunlardan bazıları:

Dörtten fazla olmaması: Allahu Teaia şöyle buyuruyor:

"Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın." (Nisa, 3).

İbni Ömer'den: "Gaylan b. Seleme es-Segafi müslüman oldu. On tane kadını vardı. Onlar da onunla beraber müslüman oldu. Bunun üzerine Pey­gamber (s.a.v.)'i dördünü tut, diğerlerini ayır, buyurdu."[658]

Kadınlar arasında adalet şartı: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlar arasında adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, bir ta­ne alın." (Nisa, 3).

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir ada­mın yanında iki tane kadın olup da aralarında adil davranmazsa kıyamet günü bir tarafı düşmüş olarak gelir."[659]

Kadınla kızkardeşini, halasını ve teyzesini bir nikâhta toplamaması: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Geçmişte olanlar hariç iki kız kardeşi bir arada almanız size haram kılındı." (Nisa, 23).

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınla halası ve teyzesi bir nikâhta toplanamaz.[660]

Bir başka akrabalık türü vardır ki haram kılınmamıştır. Fakat bazı fa-kihler akrabalığı korumak için kerih görmüşlerdir.

Buhari muallak olarak şu rivayeti nakletmiştir:

Abdullah b. Cafer, Ali'nin kızıyla Ali'nin diğer karısını aynı nikâh altın­da topladı. İbni Şirin: 'bunda bir sakınca yoktur', dedi. Hasan ise: 'bir defasın­da kerih görmüş sonra da bir sakıncası yoktur1, demiştir."

Hasan b. Hasan b. Ali, iki amca kızım bir gecede nikâhı altında bulun­durdu. Cabir b. Zeyd alakayı kesmeden dolayı kerih görmüştür. Bu hususta şu âyeti kerimede bir haramlık yoktur: "Bunlardan başkası size helal kılın­dı.[661]

Hsfız İbn Hacer diyor ki: "(Cabir b. Zeyd alakayı kesmeden dolayı kerih görmüştür", sözünü) Ebu Ubeyd kendi kanalıyla ulaştırmış olup Ab-durrezzak Katade yoluyla tahriç ederek "haram değildir" ifadesini eklemiş­tir. (Bu hususta şu âyeti kerimede bir haramlık yoktur: 'Bunlardan başkası size helal kılındı" [662]sözü musannifin çıkarımıdır. Cabir b. Zeyd: Alakayı kes­meden dolayı, sözü ile illete işaret etmiştir." [663]

 

Çok Eşlilik Örnekleri:

 

İşte sahabe ve tabiin döneminden bazı örnekler. Bazen evlilik yoluyla değerli kimselerle evlenmeye teşvik oluyordu.

Ömer b. Hattab kızı Hafsa'yı Hz. Ebu Bekir'e teklif ediyor. Sonra Rasu­lullah istiyor ve onunla evleniyor:

Abdullah b. Ömer(r.a.)'dan: "Ömer b. Hattab kızı Hafsa binti Ömer ko­cası Huneys b. Huzafe'den dul kaldığı zaman. Ömer b. Hattab şöyle diyor: 'Osman İbni Affan'a gidip Hafsa'yı almaşım teklif ettim. Osman: 'Bu işi bir düşüneyim', dedi. Bir müddet sonra benimle karşılaştığında: 'Düşündüm, bu günlerde evlenmek benim için daha hayırlı', dedi. Sonra Ebu Bekir'le karşı­laştım. Ona: İstersen Hafsa'yı seninle evlendireyim', dedim. Ebu Bekir sus­tu, bir cevap vermedi. Ebu Bekir'in sükûtundan dolayı Osman'a çok kızdım. Bir müddet sonra Hafsa'yı, Rasulullah (s.a.v.) istedi. Ben de onu Rasulul-lah'la nikahladım. Bunun.üzerine Ebu Bekir'le karşılaştığımda Ebu Bekir: 'Ey Ömer öyle sanırım ki Hafsa'yı bana teklif ettiğinde benim bir vermediği­me kızmışsın1, dedi. Ben de: 'Evet', dedim. Ebu Bekir: 'O teklifin sırasında sana cevap vermeme bir engel yoktu. Ancak Hafsa'yı Rasulullah'ın isteyece­ğini biliyordum, bana bunu haber vermişti. Ben de Rasulullah'ın sırrını ifşa etmedim. Rasulullah Hafsa'yı bıraksaydı ben teklifini kabul ederdim', de­di."[664]

Ebu Bekir, Esma binti Amis'i, Cafer b. Ebi Taîib öldüktensonra alıyor:

Abdullah b. Amr b. el-As'dan: ... Haşim oğullarından bir grup Esma binti Amis'in yanına girdi. Bunun üzerine Ebu Bekir de girdi. O gün Esma Ebu Bekir'in nikâhı altındaydı.[665]

Ali b. Ebi Talib'in çok evliliğe girişmesi, şayet Fatıma'nın aşırı kıskançlığı olmasa çok evlilik olacaktı:

Musavvir b. Muhrime'den: "Ali, Ebu Cehil'in kızını istedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Patıma benden bir parçadır. Ona kötülük dokunmasını hoş karşılamıyorum. Allah'a yemin olsun ki Allah'ın Rasulü'nün kızıyla Allah'ın düşmanlarının kızı aynı erkeğin nikâhı altında olamaz'. Böylece Ali, onu istemekten vazgeçti."[666]

Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib'in kızı Ümmü Gülsüm'ü almaya önem veriyor:

Ebu Cafer'den: "Ömer b. Hattab Ali'nin kızını istedi."[667] Buhari muallak olarak şu rivayeti naklediyor:

Abdurrahman b. Avf, Fariz'in kızı Ümmü Hakime: Emrini bana bırakır mısın? dedi. O da: Evet, dedi. Bunun üzerine seninle evlendim, dedi.[668]

Muğıre b. Şu'be bir kadını istedi. O kadın için Muğıre insanların en uygunuydu. Bir adama emretti ve onu evlendirdi.[669]

Abdullah b. Cafer Ali'nin kızıyla diğer kadınını aynı nikâh altında top­ladı.[670]

Hasan b. Hasan b. Ali, amcasının iki kızını bir gecede aynı nikâh altında topladı.[671]... Muhammedb. Ali diyor ki: O, ikisindende bana daha sevimli dr.[672]

İkrime b. Halid'den: "Abdullah b. Safvan bir kadını ve kızını Sakif den bir adamla evlendirdi."[673]

 

Tek ve Çok Evlilik Arasında Nebevi Sünnet:

 

Nebevi sünnet, tek ve çok evliliği içine almıştır. Rasulullah (s.a.v.) yak­laşık yirmibeş sene tek evli ve yaklaşık on sene de çok evli olmuştur.

Aişe (r.a.)'dan: "Nebi (s.a.v.) Hatice ölünceye kadar onun üzerine ev­lenmemiştir."[674]

Çünkü Hz. Hatice'nin mürüveti ve üstün aklı Rasulullah'ın başka kadın­la evlenmesini engellemişti. Rasulullah, ölümünden sonra onu anıyor ve methederdi. Bu çeşitli hadislerle varid olmuştur:

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber'in hanımlarından Hatice'ye duyduğum kıskançlığı hiç birine duymadım. Fakat Rasulullah (s.a.v.) onu çok anıyor­du... Ona şöyle dedim: "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yoktur'. Bu­nun üzerine O: 'Hatice tek bir kadındı, benim ondan çocuklarım vardı', bu­yurdu."[675]

Yine Aişe (r.a.) bir gün Rasulullah'a şöyle demiştir: "Zamanın kendisini helak ettiği dişleri dökülmüş yaşlı bir Kureyş'li kadını ne anıp duruyorsun? Allah sana ondan daha iyisini verdi."[676]

Ahmed'in rivayetinde ise şöyle buyurmuştur: "Allah ondan hayırlısını bana vermedi; insanlar ben inkâr ederken o bana iman etti, insanlar beni ya­lanlarken o beni doğruladı, insanlar bana yasaklar koyunca o beni malıyla destekledi, kadınların çocuklarından mahrum iken Allah beni onun çocu­ğuyla rızıklandırdı."[677]

Fethu'l-Bari'de şöyle naklediliyor: "Peygamber (s.a.v.)'in Hz. Hatice'yi mükâfatlandırması arasında biri de o hayatta iken ondan başkasıyla evlen­memesi...[678] Ehli ilim arasında bu haber hususunda hiçbir ihtilaf yoktur..." [679]

 

Çok Eşlilikle İlgili Adablar:

 

Zifafda bekarın yanında yedi, dulun yanında üç gün kalma:

Enes b. Malik'ten: "Erkek, dul üzerine bakire alırsa bakirenin yanında yedi gün kalması ve sonra taksim yapması, bakire üzerine dul alırsa, dulun yanında üç gün kalması ve sonra taksim yapması sünnettendir."[680]

Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.) Ümmü Seleme ile evlendiğin­de yanında üç gün kaldı. Sonra şöyle buyurdu: 'Senin yanında üç gün kal­mam ailede şanının küçük olmasından değildir. İstiyorsan yanında yedi gün kalayım. Fakat eğer senin yanında yedi gün kalırsam, hanımlarımın yanında da yedi gün kalmam gerekir."[681]

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.), Hayber ile Medine arasında üç gün kaldı. Safıyye binti Hay ile zifafa girdi."[682]

Uzun süre uzak kalmamaları için kocanın, sırası olmayan kadınlarına uğraması güzeldir:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazından sonra kadınları­na uğruyordu."[683]

Bu rivayeti Beyhaki'nin Hz. Aişe'den naklettiği şu rivayette açıklıyor: "Rasulullah, çoğu zaman kadınlarının hepsini dolaşıyor, cima etmeksizin onlara dokunuyordu. Sırası gelen kadına geldiğinde ise onun yanında kalı­yordu."[684]

Kadın birinci kadının boşanmasını şart koşmaz:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) kadının kardeşinin talakını şart koşmasını yasakladı."[685]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir kadın kendi kabını boşaltmak için kardeşinin talakını istemesi helal değildir. Onun için takdir edilen ona da takdir edilmiştir."[686]

Kadın kumasının yanında kocasının verdiği şeyin dışında görünmez:

Esma'dan: 'Bir kadın şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Rasulü! Benim bir kumam var. Ona, kocamın bana vermediği şeyi verdi, diye söylemem günah olur mu?' Bunun üzerine Rasulullah: 'Elbisem gibi vermediği şeyi verdi demek günahtır', buyurdu."[687]

Kumanın komşu diye isimlendirilmesi

Ömer b. Hattab (kızı Hafsa'ya) şöyle dedi: "Sana verdiği şeylerden daha fazlasını Peygamber'den isteme. O'na bir şeyi döndürme ve onu terketme. Bir şeyin olursa bana sor. Komşun (kuman) senden daha güzel ve Peygam-ber'e daha sevimli ise kıskanma."[688]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Araplar kumayı manevi olarak komşu olduğu için komşu diye isimlendiriyorlar. İbni Şirin kuma diye isimlendirilmesini hoş karşılamayarak şöyle diyordu: O zararda vermez fayda da. Başkasının rızkından birşey gidermez. [689]O sadece komşudur. Kurtubi diyor ki: "Ömer, ona adabında bu ismi seçmiştir.. [690].

 

Çok Eviliğin Getirdiği Sıkıntılar

 

1- Kocanın üzerine daha fazla sorumluluk yüklemesi: Bu, bir ev yerine iki ya da daha fazla evi, daha fazla erkek ve kız çocuğu gözetme sorumlulu­ğudur. Şu da bilinmelidir ki, bu sorumluluk asırdan aşıra, toplumdan toplu­ma farklılık gösterir. Mesela, ufak ve basit taşra, kırsal toplum vardır, büyük ve önemli şehirsel toplum vardır. Görülüyor ki bu sorumluluk genel olarak sahabe, tabiin ve selef toplumunda kolaydı.

2- Koca üzerine daha fazla zorlukların yüklenmesi:

Koca, kadınların fıtratlarında var olan kıskançlıklarından dolayı ortaya çıkan davranışlarının zorluğuyla karşılaşır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyu­ruyor: "Allah, kadınlara kıskançlık vermiştir. Kim onlara sabrederse şehit sevabı vardır."[691]

Rasulullah (s.a.v.) kadınlarının kıskançlığıyla karşı karşıya kalmıştır. İşte bunun bazı örnekleri:

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) bazı kadınlarının yanındaydı. Mü'minlerin annelerinden birisi, içinde yemek bulunan bir kap gönderdi. Rasululllah'm evinde bulunduğu hanımı yemeği getiren hizmetçinin eline vurdu. Böylece kap yere düştü ve kırıldı. Rasulullah (s.a.v.) kap kırıklarını ve sonra yemeği toplayarak şöyle buyurdu: Anneniz kıskandı. Sonra yemeği getiren hizmetçiyi, tabağı kıran hanımı evinden bir tabak getirinceye kadar bekletti. Getirilen sağlam tabağı yemeği gönderene ve kanlan tabağı da taba­ğı kıran hanımına verdi.[692]

Aişe (r.a.)'dan: "Nebi (a.s.) Zeyneb binti Cahş'ın yanında kalıyor ve bal içiyordu. Ben ve Hafsa Nebi (a.s.) yanımıza girdiğinde şöyle demek üzere anlaştık: 'Ben senden miğfer kokusu görüyorum. Sen miğfer mi yedin?' Bunun üzerine Nebi (a.s.) onlardan birinin yanına girdi ve o da Nebi'ye bunu söyledi. Nebi (a.s.): 'Önemli değil, Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal içtim. Bir daha onu içmeyeceğim1, buyurdu."[693]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir gece Nebi (a.s.)'ı kontrol ettim. Sandım ki o hanım­larından birinin yanına gitti. Sonra bir de baktım ki o rükû ya da secde halin­de şöyle diyordu: Senin şanın yücedir. Sana hamdederim. Senden başka ilah yoktur..."[694]

Muhanımed b. Kays b. Mahreme b. Muttalib'den rivayetle bir gün şöyle demiştir: "Size kendimden ve annemden söz edeyim mi?1 Ravi diyor ki: 'Biz de sandık ki doğduğu annesini kasdediyor. Ravi diyor ki: Aişe (r.a.) şöyle dedi: 'Size kendimden ve Allah'ın Rasulü'nden sözedeyim mi?' Biz: 'Hay hay!' dedik. Rasulullah'ın yanımda bulunduğu nöbet gecem gelince, Rasu-lullah değişti. Cübbesini yere koydu, ayakkabılarını çıkardı. Kaftanının bir tarafını döşeğinin üzerine yayarak uzandı. Çok geçmeden benim uyuduğu­mu zannederek yavaşça cübbesini alıp, ayakkabılarını giyerek kapıyı açtı ve çıktı. Sonra yavaşça kapıyı kapadı. Ben, hemen gömleğimi başıma geçir­dim, baş bezimi sardım, çarşafıma hüründüm. Sonra onun peşinden yola düştüm. Baki mezarlığına varınca durdu, hem de epeyi durdu. Sonra üç defa ellerini kaldırdı, sonra geri döndü. Ben de döndüm. O hızlıca yürüdü, ben de hızlıca yürüdüm. O yavaş yürüdü ben de yavaş yürüdüm. O koştu ben de koştum. Neticede onu eve girdim. Ben yatar yatmaz o da girdi ve: 'Sana ne oluyor ya Aişe? Heyecanlanmışsın' buyurdu. 'Bir şey yok' dedim. Rasulul-lah: 'Ya söylersin ya da herşeyi bilen Allah bana haber verir', dedi. Ben: 'Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü', dedim ve olayı kendisine haber verdim..."[695]

İbrahim (a.s.)'da Hacer hamile kaldığında hanımı Sara'nın kıskançlı-ğıyla yüz yüze kalıp Hacer'i ve çocuğunu uzak bir yerde ekinsiz vadiye gö­türmüştür.

Allahu Teala İbrahim (a.s.)'ın diliyle şöyle buyuruyor:[696]

"Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını, senin Evi'nin yanında, ekin­siz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye. Artık sen de in­sanlardan bir takım gönüllüleri, onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki şükretsinler".(İbrahim, 37).

İbn Abbas'tan: "Kadınlardan ilk defa uzun etek giyen İsmail'in annesi-dir. Onu Sara'ya karşı izlerini gizlemek için yapmıştı."[697]

İbn Abbas'tan: "İbrahim (a.s.)la ailesi arasında olanlar olunca İbrahim (a.s.), İsmail'in annesiyle çıktı... Ta ki Mekke'ye vardı. Böylece onları büyük bir ağacın yanma bıraktı ve ailesine geri döndü. İsmail'in annesi, İbrahim'i Mekke'nin yüksek bir yerine kadar takip etti ve arkasından şöyle seslendi: 'Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun?' İbrahim: 'Allah'a', dedi. İsmail'in an­nesi: 'Allah'a razı oldum', dedi.'[698]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Bunun sebebi şu idi: Sara, Hacer'i İbrahim'e hibe etmişti. Hacer İsmail'e hamile kaldı. Hacer İsmail'i doğurunca Sara kıskandı. Onun üç uzvunu kesinlikle keseceğine and içti. Sara'nın kıskançlı­ğı iyice artınca İbrahim, İsmail ve annesiyle birlikte Mekke'ye gitti."[699]

Koca, kadınlarının kıskançlığıyla karşı karşıya geleceği gibi çocukları­nın kıskançlığıyla da karşı kargıya gelebilir. Nitekim Allah, bize Yusuf un kardeşlerinin kıskançlığını anlatıyor.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"(Kardeşleri) demişlerdi ki: Yusut \c kaideci, bakmiizn bizden daha sevgilidir. Oysa biz cemaatiz. Babamız açık yanlışlık ıcmJc^n i \ uiuTu öldürün ya da onu bir yere bırakın da babanızın )İİ7İi vaiııı,' *v/.v k.ı'^ın Ondan sonra da iyi bir topluluk olursunuz!" (Yusul, S-01

3- Koca tarafından sürekli uyanık olmanın gerekliliği:

Koca adaleti gerçekleştirmek için sürekli uyanık olmalı ve zulme düş­memek için sürekli dikkat etmelidir. Bu gerek hanımları gerekse çocuklarıy­la ilgili bütün tasarrufları için geçerlidir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ne kadar isterseniz de kadınlarj arasında (tam) adalet yapamazsınız. Öyle ise (birine)tamamen yönelip ötekini askıda (kocasizmış) gibi bırakma­yın." (Nisa, 129).

Hafız îbn Hacer diyor ki: "Âyette menfi olan adalet, kadınlar arasında bütün boyutlarıyla olan adalettir. (Vacip olan) adaletten maksat kadınlar arasında hepisine layıkı veçhile eşit davranmadır. Hepsi arasında giysi, na­faka ve mesken yönünden adil davranırsa kalbi meyilin fazla olması zarar vermez. Aişe (r.a.) 'dan: "Nebi (a.s.) kadınları arasında adil bir şekilde taksi­mat yaparak şöyle diyordu: 'Ey Allah'ım! İşte yapabildiğim kadarıyla benim taksimim. Senin gücünün yettiği ve benim gücümün yetmediğiyle beni kınama." Tirmizi diyor ki: "Yani bu sevgi ve meveddettir. İlim erbabı da böyle tefsîr etmiştir."[700] Hanımları arasında paylaştırma yaptığı zaman herhangi birinden başlamayıp kur'a çekerdi.[701] Ravi diyor ki: "Sahabeler demiştir ki: 'Kadınlar arasında eşit davranıyordu."[702]

Allah'ın lütfuyla Rasulullah (s.a.v.) sürekli uyanık ve adil davranmaya düşkündü. Gerek seferde gerekse hastalığında belli bir kadınına kalbi meyli olsa da adaleti gerçekleştirmek için kalbine galib geliyordu.

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıkmak istediğinde kadınları arasından kur'a çekiyordu..."[703]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "İbni Sad Kasım'dan o da Aişe'den rivayetle başka yönü eklemiştir: 'Benim selimimden başkası çıkarsa bu husustaki kerahiyeti bilirdi."[704]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ölüm hastalığında iken: 'Ben yarın nerdeyim? Ben yarın nerdeyim?' diyordu. Bununla Aişe'nin gününü kasde-diyordu. Bunun üzerine kadınları dilediği yerde kalması için ona izin verdi­ler. Böylece ölünceye kadar Aişe'nin evindeydi."[705]

Erkek, çeşitli etkilerden dolayı adaletten gafil kalabilir. Onu kadınlar­dan birinin gençliği ya da aşın güzelliği yenebilir. Ya da kadınlardan birinin aşırı iyiliği yenebilir; daha güzel ahlaklı olması, daha fazla akıllı olması ve daha fazla tedbirli olması gibi.

Numan b. Beşir'den: "Annem, babama malından oğluna hibe edilen ba­zı şeyleri sordu. Sonra aklına pişmanlık geldi ve bana hibe etti. Kadın dedi ki: 'Oğluma hibe ettiğin şeye Rasulullah'ı şahid tutmadıkça ben razı olmam1. (Numan diyor ki:) 'Bunun üzerine babam elimde tuttu. O gün ben çocuktum. Beni Rasulullah'a götürerek: 'Ya Rasulullah, bunun annesi binti Revaha, oğ­luna yaptığım hibeye seni şahid tutmamı diledi1, dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Ya Beşir, bundan başka çocuğun var mı?' diye sordu. 'Evet 'cevabını alınca: 'O halde beni şahid tutma! Zira ben adaletsizliğe şahid olamam1, buyurdu."[706]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah'ın kadınları iki gruba ayrılmışlardı: Bunun bir grubunda Aişe, Hafsa, Safîyye, Şevde; öbür grubunda ise Ümmü Seleme ile Rasulullah'ın diğer kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Rasulullah'ın Aişe'ye olan sevgisini iyi bildikleri için bunlardan biri Rasulullah'a vermek istediği bir hediyesi bulunursa o hediyesini, Rasulullah'ın Aişe'nin evinde bulunduğu zamana kadar erteleyi orada iken götürüyordu. Bu sebeple Üm­mü Seleme grubu dedikoduya başladı ve Ümmü Seleme'ye şöyle dediler: 'Rasulullah'a git ve şöyle söyle: Halka ilan etsin! Her kim Rasulullah'a hedi­ye vermek isterse, Rasulullah hangi kadınının yanında bulunursa bulunsun hediyesini versin. Ümmü Seleme, kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Rasulullah'a söyledi. Fakat Rasulullah ona cevap vermedi. Ümmü Seleme grubuna dahil olan kadınlar, Ümmü Seleme'den durumu sorduklarında, o da: Rasulullah bana bir şey söylemedi, diye cevap verdi. Onlar Ümmü Sele­me'ye: Rasulullah'a dediğimizi bir daha söylesen, dediler. O da Rasulul-lah'ın nöbeti kendisine geldiğinde önceki gibi arzetti. Fakat Rasulullah (yi­ne) ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar vaziyeti sorduklarında o da: Rasulullah bana bir şey söylemedi, diye cevap verdi. Onlar da Ümmü Seleme'ye: 'Artık Rasulullah sana cevap verinceye kadar bu dileğimizi arz eyle!1 dediler. Hakikaten Ümmü Seleme de Rasulullah'a ken­di nöbetinde dönüp geldiğinde söyledi. Bu defa Rasulullah cevaben: 'Sakın Aişe hakkında söylenip de bana eza verme, bana hiçbir kadının nöbetinde iken vahiy gelmez de yalnız Aişe'nin odasında iken gelir', buyurdu. Ümmü Seleme: 'Ben de ya Rasulullah sana eza vermekten tövbe ederek Allah'a rücü ederim, diye Özür diledim', dedi. Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Rasulullah'ın kızı Fatıma'ya müracaat ederek Rasulullah'a gönderdiler: 'Ya Rasulullah! Kadınların Ebu Bekir'in kızı hakkında Allah'dan senin için ada­let istiyorlar1, demesini rica ettiler. Fauna da Rasulullah'a bu şekilde söyle­di. Rasulullah: 'Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?' bu­yurdu. Fatıma da: 'Evet severim' dedi. Rasulullah: 'Öyle ise Aişe'yi sende sev!' buyurdu. Fatıma dönüp kadınlara gelerek olup biteni haber verdi. Ka­dınlar, Rasulullah'a tekrar müracaat etmesini Fatma'dan istediler. Fakat Fatıma bunu kabul etmedi. Bu defa Ümmü Seleme grubu Zeyneb binti Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb huzura geldiğinde sert bir şekilde söze başlayıp: 'Ya Rasulullah! Kadınların İbn Ebi Kuhafe'nin kızı hakkında Allah'tan senin için adalet istiyorlar', dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Aişe'ye saldırarak sövdü. Nihayet 'Rasulullah karşılık verir mi?' diye Ai­şe'ye bakmağa başladı. Ravi diyor ki: Bu sırada Aişe de söze başlayıp Zey-neb'e cevap verdi ve Zeyneb'i susturdu. Bunun üzerine Rasulullah'ın Aişe'ye baktığı ve: 'Aişe, Ebu Bekir'in kızıdır' buyurduğu Aişe tarafından bildi­rilmiştir.[707]

Fethu'l-Bari'de varid olmuştur: Îbnü'l-Münir diyor ki: "Peygamber bu­nu yapmamıştır. (Yani hediyenin Aişe'nin yanında iken tercih edilmesini). Aksine bunu kendisine hediye verenler kendi istekleriyle yapmışlardır. Ra-sulullah bunu engellememiştir. [708]Çünkü bu tür şeylerle insanlara karşı çıkmak kemal-i ahlâktan değildir. Bu tür karşı çıkma hediye isteğine karşı çıkma­dır..." [709]

 

Bazı Kadınların Çok Evlilikten Zarar Görmesi:

 

Çok evliliğin bazı kadınlar için büyük zararı olduğunu Rasulullah ifade etmiştir. Bu da kadınların son derece kıskanç olmaları sebebiyledir. İşte bunun bazı örnekleri:

Birinci örnek:

Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.) bana Hatıb b. Ebi Belta'yı dü­nür yolladı. Kendisine: 'Benim bir kızım var hem ben kıskancım1, dedi. Bu sözüme karşılık Rasulullah: 'Kızına gelince, onu annesinden müstağni kıl­ması için Allah'a dua ederiz. Kıskançlığı gidermesi için de ben Allah'a dua ederim', buyurdu."[710]

Aşırı olan kıskançlığın çözümü için Rasulullah'm duası kesin çözüm­dür. Bu Rasulullah'm özelliği olup başkası buna güç yetiremez. Ebu Sele-me'nin Ümmü Seleme'ni, aşın olan kıskançlığını gözeterek çok evlenmedi­ğini sanıyoruz.

ikinci örnek:

Misver b. Mahreme'den: "Ali (r.a.), Ebu Cehl'in kızına dünürcü gitti. Bunu da Fatıma işitti. Bunun üzerine Rasulullah'a gelerek: 'Kavmin senin kızların için kızmadığını sanıyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızını nikahlıyor', de­di. Rasulullah ayağa kalkarak şahadette bulundu ve sonra şöyle buyurdu: 'Fatıma benden bir parçadır. Ona bir kötülük dokunmasını hoş karşılamam, buyurdu. İkinci bir rivayette[711]: 'Rasulullah'm minber üzerinde şöyle söyle­diğini işittim: 'Beni Haşim b. Muğire, kızlarını Ali b. Ebi Talib'le evlendir­mek için izin istediler. İzin yoktur. Sonra izin yoktur. Sonra izin yoktur. Ancak Ali b. Ebi Talib'in kızımı boşama istemesi ve kızlarıyla evlenme hariç'[712]. Üçüncü bir rivayette ise: 'Ben onunu dini konusunda fitneye düşmesin­den korkuyorum... Ben helali haram, haramı helal kılacak değilim. Fakat an-dolsun ki Allah'ın Rasülü'nün kızıyla Allah'ın düşmanının kızı aynı nikâh al­tında asla toplanamaz. Bunun üzerine Ali onu istemeyi bıraktı."[713]

Buhari ikinci rivayeti "Kıskançlık ve adalet hususunda erkeğin kızını savunması babında" naklediyor.[714]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Babın tercümesinde Buhari fıkhından şu çıkarılır: Eğer kadın çok kıskanç olup da ve bundan da büyük zarar görecek-se müslüman kadının ve ailesinin çok evliliğe itiraz etme ve boşanma isteme hakkı vardır. Bu, sadece Rasulullah'a has bir durum değildir. Bu hadisten şu da çıkarılır: Şayet Fatıma buna razı olsaydı Ali'nin onunla ya da başkasıyla evlenmesi engelleneyecekti... Hadiste şeddi zera-i diyenler için de delil var­dır...[715] 'Ben onun dini konusunda fitneye düşmesinden korkuyorum' sözüy­le, şu kasdediliyor: Kıskançlığına sabredemez. Böylece kocası hakkında kızgınlık halinde dinine uygun olmayan bir davranışta bulunur."[716]

 

Çok Evliliğin Düzenlenmesi

 

Allah, çok evliliği insanların maslahatı için meşru kılmıştır. Belli bir zamanda ve belli bir çevrede bozukluklar yaşanır ve baş gösterirse bu, ya ka­nun koyucunun çizdiği adab ve şartların hayata geçirilmeyişinden ya da in­sanların durumlarının ve hayat şartlanmn değişmesinden dolayıdır. Bu du­rumda bir yönden insanların durumunu gözeten düzenlemeyi tesbit etmek, bir yönden de adab ve şartların hayata geçirilmesini belirlemek gerekir. Aynı zamanda hakim olan kanun koyucunun çok evliliği mubah kıhşındaki he­deflediği maslahatlarda gerçekleşir. Düzenleme İslam toplumunun ve görüş sahiplerinin çeşitli medya yoluyla adab ve şer'i kuralların yaygınlaşması için dayanışmalanyla başlar. Böylece bu toplumun örterinden olan güzel bir örf olur. Sonra da kanun tabiatı itibariyle bütün durum ve şartlan içermesi müm­kün değildir. Önemli ihtiyaç anında konması, esnek olması ve Allahu Tea-la'nın şeriat kıldığı şart ve adabları hayata geçirmek için dayanışmayı hedef­lemesi gerekir. Böylece -ikinci ya da üçüncü evlilik akdini kaydetmeden önce- kadının rolü, erkeğin mali gücünü, iki ya da daha fazla eve bakabileceğine dair yeterliliğini kontrol etmesi olmalıdır. Zarar nedeniyle birinci kadın boşanma isterse kadı, Allahu Teala'nın şu sözünü hayata geçirmek için eşleri hakeme başvurur:

"Eğer (kan-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allah onlarını arasını bulur." (Nisa, 35).

Eğer anlaşırlarsa ne güzel, yoksa boşanmaya karar kılarlar. [717]

 

EVLİLİK VE CİNSELLİK

 

Faziletli Hayata İslamı Yaklaşım

 

(Ruh yüceliği hayatın zevklerinden yararlanmak arasında bir çelişki yoktur; bilakis aralarında etkileşim, tekâmül ve denge vardır).

İSLAM'A GÖRE ruh yüceliği ve ruh düşkünlüğü insanın ruhi ve maddi amelleriyle sıkı sıkıya irtibatlıdır. Bu ameller namaz, oruç, zekât gibi şeairden; ister hasta ziyareti nasihati bezi etmek, sıkıntıları halletmek gibi insanlara yapılan iyilikler cümlesinden olabileceği gibi; yemek, içmek, cin­sel ilişkide bulunmak gibi dünya hayatının zevklerinden yararlanmak da olabilir. O halde İslam, şeairden olan ibadetlerde Allah'a itaat; iyilik ve hayır işlerinde Allah'a itaat ve hayatın zevklerinde helali aramak da Allah'a itaat arasında etkileşim, tekâmülün (biribirini tamamlamanın) ve dengenin sağ­lanmasını emreder. Bütün bu işlerde yücelik, şu iki hususun bulunmasıyla elde edilebilir.

Birincisi: O işe yönelirken salın bir niyet.

İkincisi: O işi yerine getirirken Allah'ın meşru kıldığını arama.

Bu iki hususun bulunmaması düşkünlüğe yol açar; velev ki yapılan amel ruhi olsun... Şunu da belirtmemiz gerekir ki, bu iki husus, herhangi bir ibadetin veya herhangi bir şehvetin meşru olabilmesi için gerekli olan iki şart mesabesindedir. Alîahu Teala, bu iki şart yerine gelmeksizin ne mü'min-lerin yaptıkları ibadetleri kabul eder, ne de sevap verir. Bu iki şart olmaksızın Allahu Teala, mü'minlerin şehvetlerini teskin etmelerinden razı olmadığı gibi onlan mükâfatlandımaz da... Yani İslam nazarında ameller, dış görü­nüşlerinin ruhi ya da maddi olması sebebiyle birbirine karşı üstünlük kazan­mazlar; ancak salih niyet ve edasında meşru olan biçimi araştırmakla üstün­lük kazanabilirler. Böylece, bu açıdan ruhi ve maddi ameller Sari1 nazarında birbirine eşit olmuş olurlar. Ruhi Ve maddi ameller birbirlerini tamamlarlar ve faziletli hayat her ikisiyle imar olunabilir. Mü'min erkek ve kadınlar tüm -kurbetlere karşılık sevap aldıkları gibi bunlardan da sevap alırlar. Rasulullah (s.a.v.) doğru söylemiştir: "Sizden birinizin hanımıyla birleşmesi dahi sada­kadır."[718]

İslam, hayatın maddi ve ruhi işleri arasındaki tekamül ve dengeyi sağla­mak hususundaki hırsın yanında; hayatın ruhi olsun, maddi olsun her işinde ruhi ve maddi unsurları bir arada bulundurmayı hedeflemektedir. Bu unsur­ların bir arada bulunmasının bir sonucu olarak ruhi işlerin güzel maddi so­nuçları da olmakta; maddi işlerinse güzel ruhi sonuçlan da olmaktadır. Buna bir iki örnek verelim:

"Namaz" ruhi amellerdendir. Mekanın, bedenin ve elbisenin temizliği, kıbleyi araştırmak; ayrıca bedenin düzenli hareketleri eşliğinde Allah'ı an­mak ve O'na dua etmektir. Cemaatle namaz kılma durumunda bunlara ilave­ten mescide gitmek, Müslümanların bir araya gelerek saf tutmak vardır. Ön­de erkeklerin safı, arkada kadınların safi yer alır. Herkes hareketinde ve dur­masında imamı takip eder. İmamın Önüne geçmez ve ona muhalefette bulun­mazlar.

Böylece, namazın ruhi semerelerinin yanında; bedenin temizliği ve dinçliği gibi maddi semereleri de olmuş olur. Cemaatle namaz kılma duru­munda bu semereler daha da artar. Sosyal dayanışma kuvvetlenir, sosyal ilişkiler artar, itaat ve düzene girmeye alıştırma yapılmış olur.

Ruhi amellerden biri de "oruç"tur. Oruç, Allahu Teala 'nın emrine imti-salen yemeyi-içmeyi ve cinsi münasebeti tamamen terk etmektir. İftarda acele edip, sahuru geciktirmek ve teravih namazını eda etmek bu ibadeti ta­mamlar. Şehvetin kırılması ve bedenin sıhhate kavuşması orucun maddi semerelerinden sadece ikisidir.

Sonra "hac" gelir. Hac, bedeni ve maddi amellerle en çok içli-dışlı olan ibadettir. Azık ve binek için mal temin etmekle başlar. Sonra Beytullah'a yolculuk başlar. Ardından menasiki eda etmek için biteviye bir hareket baş­lar: Tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y, Arafat'ta vakfe, Müzdelife'de gece­leme, şeytan taşlama, kurban kesme, ifada tavafı, Mina'da geceleme ve niha-yat veda tavafı. Haccın maddi semereleri arasında şunlar sayılabilir: Seya­hat, Allah'ın ülkelerini ve yeryüzünün halklarını tanıma; ayrıca alışveriş ve Allah'ın fazlını arama.

"Yemek ve içmek" maddi işlerdendir. Yenilip içilen şeyin helal olması­na ve yiyip içerken dengeli davranmaya dikkat edilir. Başta besmele çekilir, sonunda hamd edilir. Burada da Allah'ın taatine ve zikrine yardımcı olma, çalışma ve cihad gibi emirlerini kolaylaştırma gibi ruhi semereler vardır. Ayrıca, Allah'ın nimetlerini hissederek onlara şükretmek gibi bir faydası daha vardır.

Maddi işlerden biri de "cinsel ilişki"dir. Eş seçme hususunda helal araş­tırılır. Sonra ilişkinin edeplerine riâyet edilir. Ayrıca, erkeğin arzusunu tat­min etmesine dikkat edildiği gibi kadının da arzusunu tatmin etmesine dik­kat edilir. Cinsel zevkin tatmin edilmesinden de, gözleri haramdan sakınma­yı kolaylaştırma, nefsi koruma ve bir çeşit sükunete erme gibi ruhi semereler husule gelir.

Sonra, "mal kazanmak için çalışma" gelir. Bu, ruhani işlerle en fazla içli dışlı olan iştir. Çünkü bunda helali araştırma, işi iyi yapmak için olanca gücünü sarf etme, doğruluk, emanet ve Müslümanlara nasihat vardır. Sonra, çalışmak birçok ruhi semere verir: İzzet-i nefis sahibi olma ve insanı iste­mekten müstağni kılma, küçük çocuklara bakma ve Allah'ın verdiği rızkı Allah yolunda bezletme bunlardandır.

Böylece, maddi ve ruhi yönlerin karşılıklı veya paralel iki çizgi değil; birbirine girmiş ve bir örgünün iki dalı gibi birbirine sarılmış iki çizgi oldu­ğu ortaya çıkar. Veya bunlar bir zincirin halkaları gibidir. Her halka diğerini kuvvetlendirir ve ona destek verir. Zincir de bütün bu halkalar sayesinde güçlenir. Veya bunlar aynı gerdanlıktaki farklı renklerdeki taşlar gibidir. Hepsi birden, renkleri birbirleriyle uyumlu bir gerdanlığı oluştururlar. Ha­yat bir tek hayattır. İbadet saatleri iş, hareket ve helal zevk saatlerini destek­lerken; iş hareket ve helal zevk saatleri de ibadet saatlerini destekler. Bura­dan da anlaşılır ki, İslam'a göre ruhi yücelik, sadece ibadete dayanmaz. Ruhi yüceliğin güçlü veya zayıf.olması da hayatın lezzetlerinden mahrum kalmak veya kendi kendine eziyet etmekle alakalı değildir. Bilakis, Allah'ın rızasını ummak ve maddi olsun, ruhi olsun her işte ona itaati gözetmekle alakalıdır. Rasulullah (s.a.v.) doğru söylemiştir: "Ameller niyetlere göre değer kaza­nır." Yani sevapta ölçü, Allah'ın rızasını kazanmada sadık niyettir. Bazen maddi amel, işlenmesi esnasındaki salih niyetten ve Allah'ın rızası u hedef­lemekten dolayı, ibadet mizanında ruhi amellerden daha ağır gelebilir. Di­ğer bir deyişle, sadece Allah rızası için olan maddi amel, Müslümanı ruhi yü­celik mertebelerine yükseltir ve Allah'a derecelerce yaklaştırır. Öyle ki bazen, ibadetlerin edasıyla elde edilen dereceler, yanında küçük kalır. Bu, her işte Allah'ın razısını gözetmek ve halis niyetin bir neticesidir.

Durum bu olduğuna göre, Müslümanın saadeti be helal yoldan cinsel zevki yaşaması, mizanda hasenat kefesinin ağır basmasına katkı sağlayabi­lir. Yani bu da, salih ameller de ibadetlerle aynı kefeye konur. Belki ağırlık­ları farklı olabilir. Müslüman, din sahibi bir hanım seçmekle başlayıp, hanı­mına iltifat etmesine, onunla oynaşmasına ve cinsel ilişkide bulunmasına varıncaya kadar, helalini ve her adımında sünnete uygunluğu gözetir. Müs­lümanın Allah rızası için yaptığı işlerin sevabını takdir eden Allahu Teala'dır ve amellerin ağırlıklarını da yalnızca O bilebilir. Rasulullah (s.a.v.) Efendi­miz ne güzel buyurmuşlardır:

Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'Senin harcadığın her nafaka sadakadır. Hanımının ağzına uzattığın bir lok­ma bile..."[719]

Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: "Çünkü mubahta Allah nzası kasdolu-nursa, o da taat olmuş olur. En basit bir dünyevi işle buna dikkat çekmiştir. Bu da, hanımın ağzına bir lokma uzatmaktır. Bu durum genellikle oynaşma ve şakalaşma esnasında olabilir. Bununla birlikte, eğer bu işte sahih bir kasıt varsa kul bundan dolayı ecir alır. Öyleyse bundan daha üstün işlerin mükafa­tını düşünmek gerekir."[720]

Ebu Zerr (r.a.)'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden birinizin evlenmesi de sadakadır'. Dediler ki: 'Ya Rasulullah (s.a.v.), birimiz şehvetini tatmin ettiğinde bundan da ecir alıyor; nasıl olur?' Buyurdular ki: 'Görmez misiniz, eğer şehvetini haramdan giderseydi günahı olmayacak mıydı? Aynı şekilde, helalden giderince de ecir alır."[721]

Sonra, bir Müslüman cinsel zevkini helal yoldan tatmin eder ve bu ni­metlerden dolayı Allah'a şükrederse; Allahu Teala, nimete şükründen dolayı onu mükâfatlandırır. Bir Müslüman da cinsel zevkten mahrum kalırsa, me­sela evlenmekten aciz kalırsa ve Allah'ın kazasına ve kaderine sabrederse; Allah onu da kaza ve kaderine rıza gösterildiğinden dolayı mükâfatlandırır.

Suheyb (r.a.)'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Mü'mi-nin işi ne lıoştur! Bütün işi hayırdır. Mü'minlerden başkasının durumu böyle

değildir. Bolluk içerisinde bulunursa şükreden; bu kendisi için hayırlıdır. Darlık isabet ederse sabreder; bu da kendisi için hayırlıdır."[722]

 

Evlilik Cinsel Kültüre Giriştir

 

Evlilik -gayeleri, hükümleri ve adablanyla- İslami cinsel kültüre giriş­tir. Bu sebeple değerli okuyucuyu evlilik meselelerini gözden geçirmek için bu kitabın beşinci bölümüne havale ediyoruz. Sözkonusu bölümde bu mese­leler detaylıca anlatılıyor. Biz burada cinsel kültür konusuna bir giriş olarak evliliğin fazileti ile ilgili değerli alimin sözlerini aktarmakla yetiniyoruz:

İmam Ebu Hamid Gazâlî diyor ki:

"Nikâh, dini korur, şeytanı yener. Allah'ın düşmanı şeytana karşı en sağlam siperdir. Neslin çokluğu, Rasulullah'ın diğer peygamberlere karşı if­tihar vesilesidir. Bunun için onun sebeplerini araştırmaya, sünnet ve adabını korumaya, maksat ve gayelerini açıklamaya uygun daha ne olabilir?"

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İçinizden bekarları evlendirin." (Nur, 32). Bu, bir emirdir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kocalarına geri dönerlereevlenmeferineengel olmayın." (Bâara, 233.

Bu da, evlenmeye engel olmamak için bir nehiydir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle nehyediyor: Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.[723] "Evlenmek benim sünnetimdir. Beni sevenler sünnetimi yerine getirsinler."[724]

Ömer(r.a.)'dan: "İnsanı nikâhtan ancak, acizlik ve facirlik alıkoyar."

İbn Abbas'tan: "Kişinin ibadeti, ancak evlilikle tamamlanır." Sahabe­den biri, kendisini Rasulullah'ın hizmetine adamıştı. Daima onun yanında bulunurdu. Rasulullah (s.a.v.) bir gün: 'Niçin evlenmiyorsun?' diye sordu. Sahabe: 'Hem hizmetinizden ayrılmak istemem, hem de fakirim; hiç bir şe­yim yok, nasıl evleneyim?' dedi. Rasulullah sustu. Bir süre sonra aynı soruyu tekrarladı; sahabe aynı şekilde cevap verdi. Fakat sonra kendi kendine: Ra­sulullah'ın bunu tekrarlamasında bir hikmet var. O dünya ve ahiretim için [725]hayırlı olanı bilir, eğer üçüncü kez bana aynı teklifte bulunursa artık evlene­ceğim' diye düşündü. Yine üçüncü kez Rasulullah: 'Niçin evlenmiyorsun, evlensene?' deyince adam diyor ki: 'Evlendir beni, ya Rasulullah', dedi. Rasulullah: 'Falan kişilere git ve onlara Rasulullah kızlarınızdan biriyle beni evlendirmenizi emrediyor de1, buyurdu. Bunun üzerine 'Bende bir şey yok nasıl evlenebilirim, ya Rasulullah?1 dedim. Rasulullah (s.a.v.) ashaba: 'Bu kardeşinize bir kaç çekirdek ağırlığında altın toplayın' dedi. Sahabe hemen bir miktar altın topladı ve o aileye götürerek onu evlendirdiler. Rasulullah (s.a.v.): 'Haydi bir velime ver bakalım' buyurdu. Yine ashab aralarında bir koyun temin edip kendisine verdiler. Adam da bir velime verdi."

Nikâh, peygamberlerin sünnetlerinden olan eski bir sünnettir, nikâhta beş fayda vardır: 1- Evlat yetiştirmek, 2- Şehveti gidermek. 3- Ev idare etmek. 4- Nesli çoğaltmak. 5- Nefis mücahedesi yapmak.

Birinci Faide: Evlat yetiştirmek. Asıl fayda budur. Evlenmek bunun içindir. Çünkü gaye, nesli yaşatmak ve alemi insanoğlundan boş bırakma­maktır. Şehvet, bunun için yaratılmıştır...

Evlat yetiştirmekte dört yönden Allah'a yakınlık vardır.

Birinci vecih: Bu en hassas yöndür. Allahu Teala'nın hikmetlerini ve sanatının inceliklerini düşünebilen akıl sahipleri için en önemli fayda da bu­dur. Allahu Teala erkek ve dişiyi yarattı. Erkeğin beline meniyi yerleştirdi, bu meninin huselere inip oradan dışarı çıkması içinde yol yarattı. Kadında da meninin yerleşeceği rahmi yarattı; her birine de bir icraat için şehvet ve heve­si verdi. İşte bu alet ve işleri, lisan-ı halleri ile bunları yaratan yaratıcılarının muradını açıkça ifade etmekte ve akıl sahiplerine bunların hikmet ve sebebi­ni haykırmaktadırlar.

İkinci vecih: Evlenmek, Rasulullah'ın sevdiği yolda yürümektir. Bu da Rasulullah'ın açıkça ifade ettikleri: 'Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin, şüphesiz ben sizin çokluğunuzla öğünürün[726]"b sözlerinden anlaşılır.

Üçüncü vecih: Ölümünden sonra kendisi için dua edecek hayırlı bir ev­lat bırakmaktır. Nitekim hadiste: "Ademoğlu Öldüğü zaman amel defteri dü-rülür. Ancak üç şeyden dolayı ona sevap yazılır. Onlardan birisi de salih evlattır."[727]... İyi olsun, kötü olsun müslüman bir çocuğun, mü'min olan anne ve babasına duası makbuldür. Anne-baba, evladının duasından ve diğer iyi­liklerinden faydalanır. Çünkü evlat, kendi kazancıdır. Fakat isyanından so­rulmaz. Çünkü "kimse kimsenin günahını yüklenemez" buyurulmuştur.

Dördüncü vecih: Çocuğun ondan önce ölüp ona şefaatçi olması. Rasu­lullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Müslümanlardan birinin üç çocuğu ölsün de cehenneme girsin olamaz. Yalnız yemini bozmayacak kadarı müstesna."[728]

Cabir'den Mahmud bin Esed yoluyla Ahmed'in rivayetinde "Biz: Ya Rasulullah iki çocuğu ölürse? dedik. O da: 'İki çocuğu da ölse' buyurdu. Mahmud diyor ki: Cabir'e: 'Şayet biri ölürse deseydiniz Rasulullah da 'biri de ölse' buyurdu. O da: 'Allah'a yemin olsun ki ben de öyle zannediyorum' dedi."[729]

"Onların (ölen) küçükleri cennetin kurtlandır. Birisi babasına -yahut anne babasına rastlar da, benim şu senin elbisenin kenarından tuttuğum gibi elbisesinden tutar- yahut elinden bir daha kendisini Allah babasıyla birlikte cennete koyuncaya kadar bırakmaz, buyurdu."[730]

İkinci faide: Şehveti kırarak şeytandan korunmak, gözünü ve kendini haramdan sakınmadır. Rasulullah (s.a.v.)'in şu hadisi buna işaret ediyor: "Evlenen dininin yarısını muhafaza altına almıştır. Diğer yarısı için de Al­lah'tan korksun."[731]Yine "Evlenin! Evlenmeyenler oruç tutsun. Çünkü oruç­ta şehveti kıran bir his vardır" hadisi de buna işarettir.[732]

Ömrüme yemin ederim ki, şehvette başka hikmet de vardır... O hikmet, Cennetin zevkini hatırlatmaktır. Çünkü bilinmeyen ve zevkine varılmayan bir lezzeti teşvikte bir fayda yoktur. Dünya zevklerinin faydalarından biri de bu zevklerin daha üstününün cennette devamlı şekilde verileceğini bildir­mekle insanı, Cennete girmek istemesi için gerekli taat ve ibadete teşviktir. Erkeklerin şehvet sıkıntılarını gidermesi bakımından evlenmenin dindeki yeri önemlidir. Çünkü, takva kuvvetiyle gemlenemiyen galeyana gelmiş bir şehvet, insanı fuhşa sürükler... Kendini tamamen takvaya bağlayan kimseler ise, takva sayesinde gözünü haramdan çekip, edep yerini fuhuştan korur. Kalbini vesvese ve bu husustaki düşüncelerden korumak ise, kendi iradesin­de değildir... Bu, umumi bir ibtila ve imtihandır. Bundan az kimseler kurtulabilir... Hakikate kadınlar hem nafaka ve hem de kalp temizliğine vesiledir. Bunun için Rasulullah (s.a.v.): " Kadın görmekle şehveti uyanan bir kimse, hemen ailesiyle münasebette bulunsun" buyurdu. Çünkü böyle yapmak nefsin vesvesesini giderir.

Üçüncü faide: Bakmak, oturmak, oynamak ve şakalaşmak eğlenmek, kalb huzurunu sağlamak ve ibadeti onunla kuvvetlendirmektir. İnsanın pek çok sıkıntıları olduğu için, daima huzur ve zevkle ibadete devam edemez. Yaradılış itibariyle böyledir. Eğer arzularının zıddına olarak ibadete devama zorlanırsa da yapmamakta ısrar eder. Ancak arasıra zevkini okşayan şeylerle dinlendiği zaman yeniden kuvvetlenir ve hevesle ibadete yönelir.

İşte kadınla ilgilenmek, sıkıntıyı giderir kalbi rahatlatır. Müttakilerin de bazı mubah olan şeylerle rahatlamaları gerekir. Bunun için Allahu Teala:

"Onunla sükûn bulması için" buyuruyor. (Araf, 189).

Ali (r.a.) da: "Zaman zaman gönlünüzü dinlendirin. Çünkü, yorulduğu zaman körleşir" buyurmuştur.

Dördüncü faide: Kalbi ev düzenleme işlerinden boşaltmaktır... Saliha bir kadın bu bakımdan ev işlerinde dine yardımcıdır. Bu işlerin bozulup, muntazam bir şekilde yürümemesi insanın huzurunu kaçırır ve geçimi zorlaştırır. Bunun için Ebu Süleyman Daranı: "İyi bir kadın, dünya metaı değil, ahiret saadetidir. Çünkü erkeğin, şehevi hissini tatmin etmek ve ev işlerini düzenlemekle, onun huzur içinde hem diğer işlerini, hem de Allah'a karşı kulluk ve ibadetini yapabilmesini te'min eder" demiştir.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Sizler şükreden kalbe, zikreden lisana ve ahiret hususunda sizlere yardımcı olacak saliha mü'min bir kadına sahip olmağa çalışın."[733]'[734] Saliha kadın ile zikri ve şükrü nasıl birleştirdiğine dikkat et.

Beşinci faide: Nefis mücahedesi yapmak. Velilik vazifesini yerine ge­tirmek, aile hakkına riayet etmek... Dini konularda onları eğitmek, helalin­den geçimlerini temin için çalışmak ve evlat terbiyesine dikkat etmek sure­tiyle nefis mücahedesi ve terbiyesidir. Bütün bunlar büyük fazileti olan işler­dir. Aile ve evlad kişinin haklarına riâyet edeceği kimselerdir. Hakka riaye­tin fazileti büyüktür. Hem kendisini düzeltmekle uğraşandan daha hayırlıdır. Aile ve çocukları uğruna zahmet çeken, Allah rızası için cihad eden gibi­dir... Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Kişinin aile fertlerine infak ettiği, sadakadır. Kişi ailesinin ağzına koyduğu lokmadan ecir alır."[735] İbn Mübarek bir savaşta arkadaşlarına: 'Bundan daha faziletli bir amel bilir misiniz?' diye sordu. Onlar: 'Bilmeyiz', dediler. Mübarek: 'Ben bilirim', dedi. Onlar: 'Ne­dir?' dediler. O: 'Ailesi kalabalık olan fakir bir kimse gece uyanır ve açılmış olan çocuklarını örter. Onun bu hareketi bizim bu gazamızdan daha faziletlidir[736]

 

Evlilik Cinsel Zevk İçin Sosyal Çerçevedir

 

Evlilik fıtrat sünnetidir: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Allah, size kendi nefislerinizden eşler yaram ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı..." {\ahl. 72).

Evlilik, Nebiler ve Rasıdlerin sünnetidir: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"'Andnlsun. biz senden tince de elciler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik...' (Rad. 38).

Kitab'm âyetlerini aktardığımızda. Ne'ni ve Rasullerin birçok kıssasın­da bu sünneti görürüz. Fakat Nebi ve Rasulîerin hayatındaki bu mazi sünnete rağmen -ki onlar insanların en tahir olanlarıdır- yahudılcr evlilik meseleleri ve cinsel zevk konusunda aşın gitmeye jönelmişlerdir. Ruhbanlığı ortaya atarak bunu Allah'ın rızasına erişmek için en yüce yolda şu âyeti indirmiştir:

Si'un; bunluım peşinden arû ardd elçilerimi/, grnderdik. Meryem Oî.riü hâ\\ da onların ardına kattık; ona" İııeil t \eruik \e una uyaniann kalble-rinc jerkjî \e nıeihuiîieî kouLik. İcadı.ilikleri runbatilığs. bi/ onlara yazma-iTü^iık, yalnız Allııh'm ;ı;:aM,ıt k.t/ıınma/ için kendiliklerinden uyguladılar ama.ma gereği gibi de onlarda?, ijran edenleıe nıüküfaîlanni verdik. Fakat onlardan birçoğu yoldan çıkmıştır.' (Hadid, 27).

Lvlılik, Peygamberimiz Muhammed {s.a.v.)'in sünnetidir:

Muhammed (s.a.v.) bülün nebi ve rasullerin şeriatlarını sona erdirmek, güzel ahlâkı tamamlamak, fıtrat sünnetini ve rasullerin sünnetini sağlam bir bağla kuşatmak için gelmiştir. Böylece bu mesele, evliliğe çağrı \c teşvikle başlamıştır:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Şayet öksüz (kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helal olan (başka) kadınlar­dan, ikişer, üçer, dörder alın. O kadınlar arasında da adalet yapamayacağınız­dan korkarsanız bir tane alın." ( Nisa, 3).

Abdullah b. Mes'ud'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu: 'Ey gençler topluluğu! Evliliğe kim güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü evlilik gözü çevirici, ferci koruyucudur. Kim de buna güç yetiremezse oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti gidericidir."[737]

Rasulullah (s.a.v.) ashabından bazılarının aşırı gittiklerini görünce onları uyardı ve korkuttu.

Enes b. Malik (r.a.)'dan rivayetle: "Üç kişi Rasulullah (s.a.v.)'m ibade­tini sormak üzere Peygamber'in kadınlarının evlerine gelmişlerdi. Bunlara Peygamber'in ibadeti haber verilince güya azımsayarak: 'Biz nerede, Rasu­lullah nerede? Muhakkak ki Allah, Peygamber'inin geçmiş ve gelecek gü­nahlarını atfetmiştir,11 dediler. Bunun üzerine onlardan birisi: 'Ben geceleri daima namaz kılacağım' dedi. Bir diğeri: 'Ben her zaman oruç tutacağım1, dedi. Diğeri de: 'Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyece­ğim', dedi. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) onların yanına gelerek: 'Siz, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi?' Şunu biliniz ki: 'Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve korun anın izim. Bununla beraber bazen oruç tutarım bazen iftar ederim, (gecenin bir kısmında) namaz kılarım uyurum da. Kadın­larla da evlenirim. Her kim benim bu yolumdan yüz çevirirse, benden değil­dir', buyurdu."[738]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste geçen sünnetten maksat yoldur. Yani kim benim yolumu bırakır da başka yol edinirse benden değildir. Bununla yol edinirse benden değildir. Bununla ruhbanlık yoluna işaret etmiştir. 'Benden değildir1 sözünden maksat, benim yolum üzere değildir."[739]

Sa'd b. Ebi Vakkas'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Osman b. Mez'un kadınlar­dan uzletini (evlenmekten çekinmesini) nehyetti. Eğer Peygamber, onun uz­letine izin verseydi biz hadımlaşırdık."[740]

Hadiste geçen "tebettül" evlilikten koparak ibadete kendisini verme an­lamına gelir. Rasulullah (s.a.v.) gençleri evlilik sünnetini yerine getirmeleri için çaba sarfetmeye teşvik etmek istemiştir. Ve bu çabalarının boşa gitme­yeceğini müjdelemiştir.

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Üç kim­seye yardım etmek Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad edene, ser­best bırakılması için efendisiyle yazışman bulunan köleye ve korunmak için evlenene."[741]

Hadisi şerif üzerinde durup düşündüğümüz zaman zikredilen üç kişi-ninde eşit mertebede olduğunu görürüz. Hepsine de yardım etmesi Allah üzerine bir haktır. Birincisi, Allah'ın dininin yücelmesi yolunda çalışıyor. İkincisi, özgürlüğüne kavuşmak için üçüncüsü de, helal yoldan zevk almak yolunda çalışıyor. Birincisi nass gereği Allah yolunda olduğu gibi ikinci ve üçüncü de şeriatın gayesi gereğince Allah yolundadır. Birincisi şahsiyetinin kemâlini, diğerleri de ahlâkının kemalini düşünüyor.

Bu metod üzere İslam, evlilik dayanaklarını tesbit edegelmiştir. Evlilik sayesinde kadınla erkek arasındaki fıtri meyil, sağlam toplumsal bağla kuşa­tılır. Evliliğin insanlar arasında saygı ve değeri vardır. Hatta insanlar onunla mesrur ve hoşnut olurlar. Onu ender törenlerle kutlarlar, onunla eşler, eşlerle beraber yakınlar ve arkadaşlar mutlu olurlar. Bu da evlilik akdine çeşitli kutlama ve ikramda bulunma adı altında önem veren Allah'ın şeriatına bo­yun eğmekledir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Nikâhı şenlendirin ve duyurun."[742] Başka bir hadiste: "Helal ile haram arasım def ve sesle de olsa ayırın. "[743] Evlilik akdi namusların kutsallığını lüzumsuzluk ve aşırılıklara karşı koruma ve gözetme sorumluluğunu getirir. Sonra evlilik akdini, kadın ve erkek tarafından uyulması zorunlu olan şeyleri takib eder. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlar sizden sağlam söz almışlardır." (Nisa, 21).

Sonra bu toplumsal bağ eşler arasında hayat boyunca devam edecek ba­ğı gerçekleştirir. Bu sadece bir saat ya da birkaç saatlik zevk değildir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"ChlarsiziniçBibirelbisedir, siz de cnlar için bir ebiseniz." (Bıkara, \%}.

"Huzur bulsun diye ondan eşini var etti." (Araf, 189). "Aranızda sevgi ve şefkat kıldı." (Rum, 21).

İşte böylece evlilik fıtrat sünneti. Rasullerin sünneti, Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'ın sünneti ve toplumsal çerçevedir... [744]

 

Evlilik Dünya Hayatının Güzelliklerindendir

 

(Bu kıyamet gününde de mü'minlere hastır)

Cinsel zevki meşru kılan ve onu dünya hayatının zineti ve güzelliğin­den biri yapan îslam, salih mü'minlere bu güzelliklerin hepisinin kıyamet gününde kendilerine ait olacağını vadetmişttr. Allahu Teala şöyle buyuru­yor:

"De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıklan kim ha­ram etti?" De ki: "O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır." İşte biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz. (Araf, 32)

"Canlarının çektiği (nimetler) içinde sürekli kalırlar." (Enbiya, 102).

"Orada size canlarınızın çektiği her şey var. Orada size istediğiniz her şey var."

"Oradacanların çektği, gözlerin hoşlandığı herşeyvar!..."(Zuhruf,71) Allahu Teala şöyle buyuruyor;

"Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Onlar, âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler. Haydi siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz." (Zuhruf, 68-69-70).

"O gün cennet halkı, bir iş İçinde eğlenirler. Kendileri ve eşleri, gölge­lerde koltuklara yaslanmışlardır."(Yasin, 55-56).

"İnanıp yararlı iş yapanlarla, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir bir meyveden rıziklandınldıkça: 'Bu, daha öncede rızıklandırıldığımız şeydir, derler. On­lara, o (dedikleri)ne benzer verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de var­dır ve onlar orada ebedi kalacaklardır." (Bakara, 25).

"De ki: 'Bunlardan daha iyisini size söyleyeyim mi? Korunanlar için Rableri katında altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennet­ler, tertemiz eşler ve Allah'ın nzası vardır.' Allah, kullan görür." (Aİ-u İmran, 15).

"İnanıp iyi şeyler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada sürekli kalacaklardır. Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları eşsiz bir gölgeye sokacağız." (Nisa, 57).

"Korunanlar (ise) güvenli bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme baş­larında. İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar. Aynca onları, iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir." (Duhan, 51-54).

"Korunanlar da cennetlerde, nimet içindedirler. Rablerinin kendileri­ne verdikleriyle sefa sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuş­tur. Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyen, için; sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, İri gözlü hurilerle evlendirmişizdir." (Tur, 17-20).

"Onlar için bilinen bir nzık vardır: (Türlü türlü) meyveler. Ve onlar ağırlanırlar. Nimet cennetlerinde. Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar, ön­lerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Berrak, içenlere lezzet veren bir içki. Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır. Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler." (Saffat, 41-49).

"Bu bir hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır: Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri. Orada (koltuklara) yaslanarak birçok meyva ve içki isterler. Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle) yaşıt dilberler vardır." (Sad, 49-52)

"(Orada) astarlan kalın atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetinde devşirmesi yakındır. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Onlarda bakışları kısa (yalnız kocalarına bakan) öyle dilberler de var ki, bunlardan önce onları ne insan, ne de cin kanatmamıştır. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Sanki onlara, yakut ve mercandırlar!" (Rahman, 54-58)

"Onlarda da iyi huylu, güzel kadınlar var. Şimdi Rabbinizin hangi ni­metlerini yalanlıyorsunuz? Çadırlara kapanmış (gün yüzü görmemiş) huri­ler. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Bunlardan önce onları ne İnsan, ne de cin kanatlamamıştır." (Rahman, 70-74)

"İri gözlü huriler, saklı inciler gibi; yaptıklarına karşılık olarak (o mü'minlere bahşedilmiştir.)" (Vakıa, 22-23-24)

"Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşa etmişiz. Onları bakireler yapmışızdır. Hep yaştsevgililer. Sağın adamları için."(Vakıa, 35- 38)

"Takva sahipleri için de mükâfat vardır. Bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar." (Nebe, 31-32-33)

Aralarında cinsel zevk nimetininde bulunduğu üstün cennet nimetleri ni mü'minlere müjdeleyen nice hadisi şerifler vardır. Biz bunlardan bir kaçı­nı zikretmekle yetineceğiz:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Cennete girecek ilk zümrenin suretleri Bedir gecesindeki ay gibi olacaktır. Orada tü-kürmeyecekler, burun atmayacaklar ve abdest bozmayacaklardır. Kapları ve tarakları altınla gümüşten, buhurdanlıkları öd ağacından olacaktır. Terle­ri misktir. Her birine iki zevce verilecektir ki, güzellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir. Aralarında anlaşmamazlık ve küsüşme olma­yacaktır. Kalbleri bir kalb olacak, sabah-akşam Allah'a tesbihde bulunacak­lardır.[745]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allahu Teala: Ben salih kullanma -size Allah'ın bildirdikleri bir tarafa- zahru ahiret olmak üzere hiçbir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım', buyuruyor. Sonra 'Hiçbir nefis onlar için sak­lanan sürür veren şeyleri bilmez' âyetini okudu."[746]

Abdullah b. Kass'dan, o da babaandan rivayetle Rasulullah şöyle buyur­muşlardır: Çadır bir incidir. Uzunluğu semaya doğru atılmış mildir. Onun her köşesinde mü'minler için bir aile vardır. Onları başkaları göremezler"[747]

Enes b. Malik'ten: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Hakika­ten cennete bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgarı eserek yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine: 'Vallahi bizden artmış', derler. Onlar da: 'Vallahi sizin dahi bi­zim arkamıdan güzellik ve cemaliniz artmış', derler."[748]

Enes (r.a.)'dan: "Harise'nin annesi Rasulullah'a geldi. Harise Bedir gü­nü kemden geldiği belli olmayan bir okla ölmüştür. Harise'nin annesi: 'Ey Allah'ın Rasulü, Harise'nin kalbimdeki yerini biliyorsun. Eğer o cenneteyse ağlamayayım. Yoksa ne yapacağımı göreceksin, dedi. Bunun üzerine Rasu­lullah ona: 'Çok iyi söyledin. O sadece bir cennette midir? Onun için birçok cennet vardır. O, Firdevsu'l-a'la'dadır', dedi. Sonra Rasulullah şöyle buyur­du: 'Allah yolunda her gidiş-geliş dünya ve dünya içinde bulunanlardan daha hayırlıdır. Eğer cennet kadınlarından biri dünyaya çıksaydı dünya ve onun arasında bulunanlar parlatır ve kokuyla doldururdu. O kadının örtüsü dünya ve onun içinde bulunanlardan daha hayırlıdır."[749]

 

Anne Babalara Bazı Tavsiyeler

 

(Çocuklarını cinsel işlerde yönlendirmek)

Doğru kültürle kültürlenmelerine yardımca olması için cinsel terbiye alanında bazı ilmi kitapları gözden geçirmeye Önem vermenin gerekliliği. Tıp, psikoloji ve toplum bilimle ilgili verileri toplayan bazı sempozyumlara katınılması iyi olur.

Kapalı bırakma ve ağzı kapama doğruyu bulmayı sağlamaz. Aksine bu kapıyı güvenilmeyen kaynaklardan yanlış ve maksatlı bilgilere sonuna kadar açmaktır.

Cinsellikle ilgisi olan zaruri bilgileri sunma. Fakat bu uygun miktarda ve uygun zamanda sunulmalı.

Çocuğun avret mahallini açması ya da çocuğun cinsel uzuvlarına do­kunması ve oynaması durumunda anne-babanın tutumu. -Gerek erkek ge­rekse kız olsun- birbirlerine karşılıklı dokunabilirler:

Çocuk bunu ya gelişi güzel yapar ya da bedeninin tamamını veya bir kısmını açarak yapar. Burada yemek adabı ya da konuşma adabının tevcih edildiği gibi yumuşak bir şekilde aşın gidilmeksizin uyarılır. Bu durumda çocuk, kötü bir iş yaptığını hisseder. En iyi olan ise çocuğu güzel bir biçimde başka bir işe yöneltme (daha hafif bir iş ya da güzel bir oyun).

Buluğ merhalesinde bazı zaruri bilgilerin verilmesi gerekir. Bu bilgileri açıklamak için uygun fırsatları yakalamak güzel olur...

Buluğdan sonraki merhalede (ki bunun bazılan murahaka dönemi diye isimlendiriyor) olan ve güzel bir biçimde yetişmeleri ve buluğdan sonraki merhalede rahatlıkla kendilerini ifade etmeleri için anne-babanm uygun ortamı hazırlamalan gerekir.

Edepli aile ortamı içerisinde, karşı cinsle ciddi ve sınırlı karşılaşma fır­satı tanıma. Böylece gerek genç kız, gerekse genç erkek bir ihtiyaç duru­munda birbirleriyle karşılaşmalannda herhangi bir etkileşim olmadan bu alışılan bir durum olur.

Spor, sanat, kültür ve sosyal faaliyetler fırsatı tanıma. Bu çoğu zaman cinsel etkinin baskısını giderir.

Anne-babanın -ya da birinin- nafile oruç tutmalarıyla birlikte ergenlik çağına giren çocuğun oruca teşvik edilmesi. Şüphesiz ki bu cinsel etkinin baskısını hafifletir.

Çocuğun kendi yaşında ya da kendisinden ne çok büyük, ne de çok küçük olmayan kız arkadaşıyla oynama fırsatını kolaylaştırma. Burada cin­selliğin kendisini göstermemesi için oldukça dikkat etmek gerekir.

İhtilam olma çağına geldiğinde "yataklarını ayırın" hadisi şerifini tatbik etme:

Kızlara bir yatak odası, oğlanlara bir yatak odası. Bu olmazsa her birine ayrı ayrı bir yatak verme.

Oğlan çocuğuyla kız çocuğunun arasını bir örtüyle ayırma. (Tabii, ikisinin de bir yatakta yatmaları halinde.)

Çocukların hizmetçilerle gizli konuşmamaları ve onlarla başbaşa kal­mamaları için güveni sağlama. Yine çocukların gerek kendilerinden çok bü­yük gerekse çok küçük olan akraba ve komşularla başbaşa kalmamaları için güveni sağlama.

Erkek çocukların babayla, kız çocuklarının anneyle aralarında güveni­lir bağın olması... Bu bağ sürekli karşılıklı anlayışa, görüş alış-verişinde bu­lunmaya, karşılaştıkları toplumsal ve cinsel sorunlara, sorularına yardımcı olan fikri ve piskolojik bağdır.

Baba, çocuğuna okuduğu ya da dinlettiği hikâyeler esnasında zati lez­zet (yani elle istimna yapma ya da gizli sırlar diye isimlendirilen şeyler) konusuna değinmeli. Şeriat ve tıp bilginleri itidalli olmak şartıyla bunun an­cak zaruri durumlarda yapılabileceği görüşündedirler. Aksi takdirde zihin­sel, piskolojik ve fiziki hastalıklara neden olacağını belirtmişlerdir. [750]

 

 

CİNSEL İLİŞKİ HAKKINDA

 

Cinsel Kültür Ve Haya

 

Birinci olarak: Günümüzdeki haya anlayış bakış HAYA AHLÂKIN müslümanı cinsel meselelerle ilgili herhangi bir sö­ze dalmayı engellediği konusunda yanlış bir düşünceyi miras aldık. Gerek ihtiyaç duyduğumuzda soru sorma, gerek bizden istenildiğinde cevap verme, gerekse önemli ve ciddi tartışmalara katılım olsun bu alandaki her­hangi bir meseleyle karşılaştığımızda kaçınmamız gerektiğine dair terbiye gördük. Cinsellik ve onunla yakından-uzaktan alakalı olan herşey -bu yanlış düşünce çerjçevesinde- kapalı bir perde olup bunu yüzsüzler ya da soytarılar veyahutta ahlâktan mahrum olan sıradan insanlardan başkası yırtamaz. Düz­gün ve ahlâklılara gelince, onların durumu oldukça gariptir. Ciddi ve müna­sip bir şekilde içinde cinsellik kokusu bulunan bir konuşma geçse, utançtan yüzlerinin kızardığını, dilinin tutulduğunu ve sanki bir çıkmaza girdiklerini görürsün. Belki de uzağa kaçmaya yellenirler. Büyüklerden biri (baba ya da öğretmen) cinsel meseleler konusunda nasihat etmek gayesiyle bir söz açma cesaretinde bulunsa, dinleyicilerin bunu canı sıkılarak karşıladıklarını ve kendi kendilerine: Keşke sussa, dediklerini görürsün. Belki de uzaklaşırlar ya da sözü başka yöne çevirmeye yellenirler. Dinlemek zorunda kalırlarsa da yüzleri ekşimeye başlar ve sanki kulakları ve nefisleri bu tür ağır sözü dinle­meye tahammül edemez. Zaruretten ötürü konuşulması gereken bir mesele olduğunda kapalı yerlerde konuşulur. Sanki onlar insanların göz ve kulakla­rından gizlenmesi gereken kötü ve çirkin bir durum görüşüyorlar. Sonra bu tür konuşmalar için uzun bir hazırlık yapılır sonra da son derece sıkıntı ve utanma içerisinde konuya girilir. Cinsellikle ilgili bir mesele olduğunda genç kız ve genç erkek bunu babası ve annesiyle ya da müderris ve müderri-sesiyle görüşmez. Aksine arkadaşları ve hizmetçilerle görüşürler. Bunun

sebebi ise o büyüklerin kendileriyle çocukların, öğrencilerin arasına koy­dukları engellerdir. Bu engelleri dolaylı bir şekilde cinsellikle ilgili her türlü meseleye uzun yıllar boyunca sessiz kalarak koymuşlardır...

. Konuyu özetlersek aşın olan hayayı nefisten başka bir şey koymamış­tır. Bizden böyle bir haya gelişmiş ve yerleşmiştir. Öyle ki bunu çözmeye kalktığımızda çözümüne karşı direnilmiştir. Böylesi bir haya Allah'ın indir­diğinden hiçbir dayanağı bulunmayan asılsız gelenek ve evhamın bir netice­sidir. Fakat biz bunu nesilden nesile miras aldık. Biz buna Allah'tan gelen din çibi sarılıyoruz. Nefsimizi üzerine aşırı gittiğimizi, nevamıza uyduğumuzu ve hakim olan Allah'ın şeriatına Peygamberin sünnetine ve temiz olan saha­belerin siyretine muhalefet ettiğimizi düşünmedir.

ikinci olarak: Kitap ve Sünnete göre düzgün olan haya Hayanın anlamım kuşatan büyük bir hatanın varlığına inanıyoruz. -Al­lah'tan yardım dileyerek- gerek erkek gerekse kadın olsun her birinin haya­tında önemli bir yönü olan dini öğretilerinin bilgisiyle müslümanın araşma korkunç engel koyan bu hatanın giderilmesine çalışıyoruz. Bu yön, tenasül uzuvları ya da cinsel faydalanma ile ilgili olan herşeyi içeriyor. Gerçekten Rasulullah (s.a.v.)'den haya konusunu yücelten bir çok hadis varid olmuştur:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: İman at­mış küsur şubedir. Haya da imandan bir şubedir."[751]

Abdullah bin Amr (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) bir adama uğradığın­da, adam kardeşine haya hakkında nasihat ediyordu. Bunun üzerine: 'Bırak onu! Zira haya imandandır1, buyurdu."[752]

Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu-> urdular: "İnsanlara, ilk Peygamberlerden ulaşan söz: 'Utanmadıktan sonra dilediğini yap' sözüdür."[753]

Inıran bin Husayn (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: 'i îa\ .t hayırdan başka bir şey getirmez' dedi. Bunun üzerine Buşeyr bin Ka'b: 'Hakikaten, atanmanın bazısının vakardan, bazısının da sakinlikten olduğu İmcilerde yazılıdır', dedi. İmran O'na: 'Ben sana Rasulullah (s.a.v.)'in ha*:Ls:ni söylüyorum, sen de kendi sahifelerinden bahsediyorsun', dedi."[754]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Haya imandan bir şubedir" sözü lugatta, de­ğişme, kırılma, insanın ayıp saydığı şeylerden utanması... Şeriatta: Kötü (kabih)'den kaçınmayı, hak sahibinin hakkını yemeyi yasaklayan bir ahlâk­tır. Bu sebeple başka bir hadiste: "Hayada hayrın hepsi vardır" buyrulmuş-tur... Fakat hayanın şeriata uygun olarak kullanılması çalışmaya, ilme ve ni­yete bağlıdır. İtaati emrettiği ve masiyete engel olduğu için imandandır. Do­layısıyla, hak sözü ya da hayır işi engelleyen haya imandan değildir. Çünkü bu ser'i değildir."[755]

Yine Hafız diyor ki: "İyad ve diğerleri diyor ki: İçgüdüsel de olsa haya imandan kılınmıştır. Çünkü şer'i kanunda onun kullanılması kasda, kesbe ve ilme bağlıdır. Hayrın tamamı, olmasına gelince, o hayırdan başka bir şey getirmez. Bu sebeple umuma hanıledilmesi müşkile olmuştur. Çünkü bunu yapan kimse münkeri işleyene karşı kasdederek bazı hakların ihlal olmasına hamledebilir. Cevap olarak şöyle denilebilir: Bu hadislerde kasdedilen haya şer'i olandır. Hakların ihlal olmasını doğuran haya şer'ı haya değildir. Aksi­ne acizlik ve düşüklüktür."[756]

Hafız İbn Hacer ve Kadı îyad'ın bu açıklamalarını ve düzgün haya ile-sağlıksız haya arasındaki ayırımlarını iyice düşünmemiz gerekir.

Bu sağlam sözleri şöyle özetleyebiliriz: Düzgün olan haya, İslam'ın yü­celttiği, müslüman erkek ve kadına emrettiği hayadır. Bu eğri olmayan haya olup kötü fiillerden uzak durmaya götüren bir ahlâktır. Şer'i anlamına harici evhamlar kesinlikle bulaşmayan hayadır... Şimdi Enes (r.a.) 'm kızının şer'i haya anlayışı nasıl düzeltiği bir bakalım.

Sabit el-Bunani'den: "Enes'in yanında kızı vardı. Enes dedi ki: 'Rasu-lullah'a bir kadın gelip kendisini teklif ederek: Ey Allah'ın Rasulü, senin ba­na ihtiyacın var mı?' dedi. Bunun üzerine Enes'in kızı: 'Ne az hayalı birisiy-miş, ne kötü davranmış', dedi. Enes: 'O senden daha hayırlı, Peygamberi arzulayarak kendisini ona teklif etti1, dedi."[757]

Elimizde, hak söz ya da iyi fiil karşısında, hak söz ve iyi fiil cinsel mese­lelerle ya da başka cinsin meseleleriyle ilgili olsa da hayanın bunu nasıl en­gellemediğini çizen Kur'an va sünnet birlikte nefiste bir tür gerginliğin oluş­ması doğrudur. Bu, övülen bir durum olup çoğu zaman düzgün haya ile beraber olur. [758]

 

Haya Ve Edeb Konusunda Kur'an'dan Örnek:

 

Aişe (r.a.)'dan: "Esma binti Şakel Peygamber (s.a.v.)'dan nasıl yıkanı­lacağım sordu. Rasulullah (s.a.v): 'Sizden biriniz suyunu ve sidresini alır da temizlenir. Temizliğini de güzel yapar. Sonra suyu başına dökerek başını şiddetle ovalar. Ta ki saç diplerine kadar ulaşsın. Sonra vücuduna su dökü-nür, sonra üzerine misk sürülmüş bir bez parçası alarak onunla temizlenir', buyurdular. Esma: 'Onunla nasıl temizlenecek?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Subhanallah! Onunla temizlenirsin işte', buyurdu. Bunun üzerine Aişe galiba sözünü gizlemek isteyerek: 'Kanın yerine sürersin', dedi. Esma Peygamber (s.a.v.)'e cünüplükten nasıl yıkanılacağım da sordu. Peygamber (s.a.v.): 'Su alarak temizlenir ve güzelce paklanır. Yahut mübalağalı şekilde paklanır. Son onu başına dökerek başını ovalar, ta ki su saçlarının dibine varsın, sonra üzerine suyu dökünür', buyurdu. Bunun üzerine Aişe: 'Şu ensar kadınları ne iye kadınlar. Dinlerini öğrenmek hususunda kendilerine haya mani olmuyor', dedi."[759]

Mü'minlerin annesi Aişe, ensar kadınlarım haya ile nitelerken doğru söylemiştir. O düzgün haya ki, onları hak sözden ve iyi fiilden alıkoymamış-tır. O burada ilim taleb etme ve dini anlama azmindedir.

Fakat müslümanm kendisinde var olan düzgün hayasına cevap verme­sinde bir sakınca yoktur. Böylece konumla kendisi karşı karşıya gelmez ve maslahatını gerçekleştirecek başka bir vesileye başvurabilir. İşte değerli sahabelerden biri böyle yapmıştır:

Ali b. Ebi Talib'den: "Çok mezili olan bir adamdım. Rasulullah'a sor­maktan utandım. (Başka bir rivayette[760] 'kızının yerine'). Böylece Mikdad b. Esved'e emrettim, o sordu. Rasulullah: 'Abdest gerekir', buyurdu."[761]

Ebu Davud'un Ali'den rivayetine göre şöyle demiştir: "Çok olan bir adamdım. Banyo yapa yapa sırtım yarılmıştı."[762] 'İbni Hıbban'ın Mikdad b. Esved'den ise: "Ali b. Ebi Talib ona Rasulullah'a, bir adam karısına yaklaşır da meni çıkarsa ne yapar?' diye sormasını emretti. Benim yanımda onun kızı vardı, ben de sormaya utanıyordum. Mikdad diyor ki: 'Rasulullah'a sordum1. Bunun üzerine Rasulullah: 'Sizden biri bunu görürse fercini yıkasın ve namaz için abdest alsın1, buyurdu."

Fethu'l-Bari'den varid olmuştur; İbni Dakik diyor ki: "Burada meninin çokluğu vücudun sağlıklı olmasıyla birlikte şehvetin galip gelmesinin bir sonucudur."[763]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste örfen utanılan şeyle karşı karşıya gelmeyi bırakma hususunda adabı kullanma, evlilik yoluyla olan akrabalara iyi davranma ve kadınla cima ve benzeri şeylerle ilgili hususları akrabaların huzurunda terketme sözkonusudur..."[764]

Bazen düzgün haya sahibi insan, hissettiği gerginliği (hayayı) hafiflet­meye başvurabilir. Şöyle ki yanında cinsel meselelerle ilgili bir söz geçer, o da utanarak haya ettiği meseleyle ilgili açıkça konuşabilir. İşte bu düzgün davranışla ilgili örnek:

Ümmü Seleme'den: "Ümmü Seleme Peygamber'e gelerek: 'Ya Rasu­lullah! Allah hakdan haya etmez. İhtilam olduğu zaman kadına da güsul ge­rekir mi?' diye sordu. Rasulullah: 'Evet suyu (meniyi) görürse gerekir', bu­yurdu. Bunun üzerine Ümmü Seleme: 'Ya Rasulullah, kadın ihtilam olur mu?' dedi. Rasulıilah 'AllaHıayrırn versin.Ya çocuğu ona necfen benziyor? buyurdu"[765]

Buharı bu hadisi "İlimde haya babında nakletmiştir. Mucahid diyor ki: Utanan ve kibirlenen ilim öğrenemez."

Ebu Musa'dan: "Bu hususta muhacirlerle ensardan bir grup ihtilaf etti­ler. Ensar: 'Gusül ancak defkden yahut meniden dolayı gerekir1, dediler. Mu­hacirler ise: 'Hayır, cima olursa gusül gerekir', dediler. Ravi diyor ki: "Ebu Musa şöyle dedi: 'Ben sizi bu tartışmadan kurtarayım dedim ve kalkarak, Aişe'nin yanına girmek için izin istedim. Bana izin verildi. Aişe'ye: 'Ey an­neciğim, yahut ey mü'minlerin annesi! Ben sana bir şey sormak istiyorum, ama senden de utanıyorum1, dedim. Aişe: 'Seni doğuran annene sorabilece­ğin bir şeyi bana sormaktan utarna; çünkü ben de senin annenim1, dedi. Ben: 'Gusül neden gerekir?' dedim. Aişe: 'Bilene rastladın; Rasulullah: 'Erkek ka­dının dört şubesi arasına oturur da sünnet mahalli sünnet mahalline dokunur­sa güsul gerekir, buyurdular', dedi."[766]

Burada kadının cinsel meseleler konusunda ilim taleb etmesinin haya sahibi erkeğin uzak durması gereken müstehcenlik kabul edilmesine, erke­ğin nasıl önyargılı davrandığına bir bakalım. Aişe'nin çekinmeden açık ve net olarak ona cevap vermesi, onu yanlış ön yargıya itmiştir.

Cinsel meselelerle ilişkili olan iki alan vardır ki düzgün hayanın tama­men sessiz kalmasını zorunlu kılar:

Birinci alan: Eşlerle direkt ilgili sırlar. Cinsel meselelerle ilgili adab konusunu işlerken, bu sırları açığa çıkarmanın yasak olduğunun delilleri nakledilecektir. (Beşinci bölüme bkz.)

İkinci alan: Cinsel zevkle ilgili meselelerle vakit geçirme, eğlenme, fık­ralar, hikâyeler anlatma. Bu alan, özellikle evli olmayanların yanında şehve­ti körüklemesinin yamsıra, korunma ve iffet elbisesini çıkararak kişiyi kü­çültür.

Üçüncü olarak: Meşru cinsel kültürü vermede ya da taleb etmede utanma olmaz:

Allahu Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de cinsel meseleler konusunda birçok hüküm indirdiğini hatırımızda tutmamız gerekir. Bunların bazılarını biraz sonra aktaracağız. Bu deliller içerisinde cinsel meseleleri yerinde zikretme­nin hiçbir biçimde haya ile çelişmeyeceğine dair uygulamalı deliller vardır. Allah kitabını kullarına aydınlatıcı olarak indirmiş ve onu erkek, kadın, genç ve yaşlıların okumaları, üzerinde düşünmeleri için kolaylaştırmıştır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdı. Öğüt alan yok mudur?" (Kamer, 40).

Yine Ebu Said el Hudri'den gelen şu rivayetide hatırımızda tutmamız gerekir: "Rasulullah (s.a.v.) perdesi içindeki bakireden daha utangaçtı."[767]

Bu çok olan haya hatta kemal derecesinin zirvesine ulaşan bu haya Rasulullah'ı, insanlara cinsel meseleleri öğretmenden ve onların cinsel me­selelerle ilgili sorularını ve şikayetlerini hoşgörü içerisinde dinlemekten alıkoymamıştır. Hatta bu bölümde varid olan nassların tamamında da görü­leceği gibi o soru ve şikayetlerin bazıları bağırma şeklindeydi. Aziz olan Al­lah'ın kitabının âyetlerinin ve emin olan Rasulü'nun sünnetinin bizim için en güzel örnek olduğunu vurguluyoruz. Kur'an ve sünnette cinsel meseleleri konuşma konusunda düzgün metodu haya ile bağdaşmakla birlikte ifadede üstünlük özelliğini taşıyor. Hakikate gerek bırakmayan kinaye ve mecazın kullanılması, ibareye gerek bırakmayan işaretin kullanılması, açıkça ifade­ye gerek bırakmayan telmihin kullanılması, detaya gerek bırakmayan müc­melin kullanılması gibi.

Bununla birlikte düzgün haya, bazen açık ifade türü ya da detay ile çelişmez. Böylece açıklama mükemmel bir şekilde olmuş olur.

Burada Kur'an-ı Kerim'in tenasül uzuvlanyla ya da cinsel zevkle alaka­sı olan birçok delü sunacağız. Bu deliller mü'min erkek ve kadınlara sağlam cinsel kültür olarak efendimizin yüce Kur'an'ı nasıl örnek aldığını gösteren diğer delileri sunacağız. Yine Rasulullah'tan sonra değerli sahabeler bu so­runların hepisini açık bir biçimde çözmüşlerdir. Onlar aynı zamanda en iyi ve en mükemmel hayaya sahip olan kimselerdi. Haya sebebiyle ihtiyaç mik­tarı hadis üzerinde duruyor ve ihtiyaçtan fazla ileri girmiyorlardı. Ciddiyeti tercih ediyor şakadan uzak duruyorlardı. Mefsedeti değil, maslahatı gaye ediniyorlardı. Öncüleri daima fücur ve şaka değil, temizlik ve iffeti.

Gerek nefes alma organı, gerek hazmetme organı, gerekse tenasül orga­nı içerisinde bulunsun insan bedeninin tamamı temizlik ve saygınlık içerir. Yine insanın işlerinin tamamı şeriata uygun olduğu sürece temizlik ve say­gınlık içerir. Bu işler, gerek ticaret, gerek savaş, gerekse doğrudan cinsel iş­ler olsun farketmez. Bu sebeple her uzvu yeri geldiğinde zikretmek doğal olanıdır. Yer meşru olduğu, üslup ince olduğu ve hedef mü'min erkek ve ka­dınların din ve dünya konularında maslahat olduğu sürece kadınlara yaklaş­mayı, dokunmayı, hayızı, temizliği, açlığı, susuzluğu, ferci, zekeri, nülfeyİ, meniyi, eli, ağzı zikretmekten hiçbir sakınca yoktur.

Dördüncü olarak: Belli bir ölçüde cinsel kültürü içeren Kur'an nasslan (hayayı zedelemeksizin)

a) Ayetler, insanın yaratılışına işaret ediyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Andolsun biz İnsanı çamurdan bir süzmeden yarattık. Sonra onu nutfe olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka çevirdik ala-kı bir çiğnem ete çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanlarının güzeli Allah, ne yüceir!"(Mü'ninın, 12-13-14).

"Odur ki (önce) sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alaktan yarattı. Sonra sizi çocuk olarak (annelerinizin karnından) çıkarıyor. Sonra güçlü çağınıza eresinİz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor."

"Kahrolası insan, ne kadar da nankördür! (Allah) onu hangi şeyden yarattı? Nutfe'den onu yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolu (ana karnın­dan çıkmasını) kolaylaştırdı."(Abese, 17-20).

"O'dur ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir özden, hakir bir sudan yaptı." (Secde, 7-8)

"Sizi adi bir sudan yaratmadık mı? Onu sağlam bir karar yerine koy­duk." (Mürselat, 20-21)

"O yaratı iki çifti: erkeğ,dişiyi. Atıldığı zamannutfedbn"(Necm,45- 46)

"İnsan, başı boş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen meniden bir nutfe değil miydi? Sonra alaka oldu da (Rabbİ onu) yarattı, düzenledi. O (me-ni)den iki çifti, erkeği ve dişiyi var etti." (Kıyamet, 36-39)

"Akıttığınız meniyi gördünüz mü? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?" (Vakıa, 58-59)

"İnsan neden yaratıldığına bir baksın: Atılan bîr sudan yaratıldı. Bel ile kaburga kemikleri arasında çıkan, (bir sudan) "(Tank, 5-7)

b) Ayetler, kadınla erkek arasındaki fıtri meyile işaret ediyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten sal­ma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşın düşkünlük, in­sanlara süslü (cazip) gösterildi. Bunlar, sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın yanındadır." (Al-i İmran, 14).

"Böylece (İddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde bildirmenizden, yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. (Çünkü) Allah sizin onları anacağınızı bilmektedir. Sakın (kapalı ev­lenme teklifi sırasında) iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli buluşma­ya sözieşmeyin." (Bakara, 235).

"Yusuf un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapılan kilitleyip: Haydi gelsene, dedi. Yusuf: Allah'a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı. Zalimler iflah olmazlar! Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbinin doğruyu gösteren delilini gormeseydi oda onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlasa erdirilmiş (temiz) kullanmızdandır." (Yusuf, 23-24).

"Şehirde bir takım kadınlar: 'Vezirin karısı, uşağının nefsinden murad almak istemiş. Sevda onun bağnnı yakmış. Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz', dediler. (Kadın) onlann düzenlerini işitince, onlara (adam) gönderdi (yemeğe davet etti.) Onlar için yaslanacaklar yastıklar hazırladı ve her birine de birer bıçak verdi. (Yusuf a) "Çık, karşılarına!" dedi. (Kadınlar, önle­rine konan meyvalan soyup yemekle meşgul İken) Yusuf u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler (ona hayranlıklarından) ellerini kestiler ve: 'Allah için, haşa bu insan değildir; bu ancak güzel bir melektir' dediler. Kadın dedi ki: İşte siz beni bunun için kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murad almak istedim de o, iffetinden ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yap­mazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır!" (Yusuf, 30- 32).

c) Âyetler, cinsel uzuvlarla ve onlardan görünenlere işaret ediyor: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"(Sonra Allah, Adem'e hitap etti): Ey Adem sen ve eşin cennette du­run, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz* derken şeytan onlann kendilerinden gizlenmiş olan çirkin yerleri­ni kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: 'Rabbİniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikinizde birer melek ya da ebedi kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti', dedi. Ve onlara: 'Elbette ben size öğüt verenlerde­nim', diye de yemin etti. Böylece onlan aldatarak aşağı sarkıttı. (Önceki mev-kilerinden indirdi). Ağacın meyvasmı tadınca çirkin yerleri kendilerine gö­ründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerine Örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: 'Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?" (Araf, 19-20).

"Ey inananlar, ellerinizin altında bulunan köleler, hizmetçiler ve he­nüz erginliğe ermemiş çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkarıp yataca­ğınız zaman ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar si­zin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsanız. Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Çocuklannız erginlik ça­ğma erdikleri zaman» kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin iste­sinler. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet sahi­bidir." (Nur, 58-59).

"(Yaşlılıktan Ötürü) adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresin­den) şüphe ederseniz, bilin ki onlann bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenler de böyledir. Gebe olanların bekleme süresi yüklerini bırakma­larına kadardır. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona, işinde bir kolaylık yara­tır." (Talak, 4).

"Sana adet görmeden soruyorlar. De ki: O eziyettir. Adet halinde kadullardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikle­ri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever." (Bakara, 222).

"Ey Peygamber, kadınları boşamak İstediğiniz zaman onları iddetleri içinde (âdetten temiz oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Al­lah'tan korkun (bekleme süresi içinde) onları evlerinden çıkarmayın. Ancak apaçık bir edepsizlik yapmaları durumu, bu hükmün dışındadır. Bunlar Al­lah'ın sınırlandır. Kim Allah'ın sınırlarını geçerse, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin belki Allah, bundan sonra (iddet süresi içinde) yeni bir iş ortaya çıkarır, (gönülleri uzlaştınp birleşme ortamı yaratır.)" (Talak, 1).

"Ey inananlar, inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunma­dan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur..." (Ahzab, 49).

"Boşanmış kadınlar, üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendileri gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar) (Bakara, 228).

"Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. Ondan başka ilah yoktur. O azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Al-i İmran, 6).

"Allah, her dişinin neyi yüklendiğini ve rahimlerin neyi eksiltip artır­dığını bilir. Onun yanında her şey bir miktar iledir." (Rad, 8).

"Eğer Allah'a ve ahi ret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimle­rinde yarattığını gizlemeleri (karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları) kendilerine helal olmaz..." (Bakara, 228).

"İnanan erkeklere söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarım korusun­lar. Bu onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını ha­ber almaktadır. İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar..." (Nur, 30-31).

"Ve onlar ırzlarını korurlar; ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (ca­riyeler) hariç (bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar. Ama bu­nun ötesine gitmek isteyenolursa, işte onlarhadd aşanlardır." (Mi'minun, 5-6-7).

"Irzlannıkoruyan erkekerve (ırzlannı)koruyan kadınlar..."(Ahzab,35).

"(Allah) İmran'ın kızı Meryem'i de (misal verdi) O ırzım korumuştu, biz de (onun rahminde) ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulamış ve gönülden itaat edenlerden olmuştu." (Tahrim, 12).

"Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesi­niz. Yoldan geçici olmanız dışımda, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (nama­za yaklaşmayın)." (Nisa, 43).

"Ey inananlar, namaza durmak istediğiniz zaman yüzünüzü, ellerini­zi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve (ıslak) ellerinizi başınızın üzerine hafifçe sürün ve bileklere kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi temizleyin..." (Maide, 6).

d) Ayetler cinsel zevkte bulunmaya işaret ediyor: Birinci olarak: Helal yollardan bulunma Allahu Teala buyuruyor:

"Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz biçimde vann. Kendiniz için ileriye hazırlık yapın ve mutlaka Allah'a kavuşacağınızı bilin. İnananlan müjdele." (Bakara, 223).

"Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık şimdi onlara yak­laşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayirdedilinceye kadar yeyin, için; sonra ta gece oluncaya dek orucu tamamlayın; mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaş­mayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini böyle açıklar ki, korunup sakmasımz." (Bakara, 187).

"Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda (ihrama girerek) haccı kendi­sine gerekli kılarsa bilsin ki, hacda kadına yaklaşmak, günah sağlamak ve kavga etmek yoktur..." (Bakara, 197).

"Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan biri­ne (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın, iftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mı­sınız? Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam söz almışlardı. " (Nisa, 20-21).

"Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, kanlarınızın anaları, birleştiğiniz kadın­larınızdan olup evlerinede bulunan üvey kızlımız -eğer onhrlanenle birleş-memişseniz, (kızlarını almaktan Ötürü) üzerinize bir günah yokur..." (Nisa, 23).

"O ha İde onlardan ne kadar yararlandınıza, ona karşılık, kesilen ücreieri-ni bir hak olarak veri. Halkın kesiminden sonra karıldı ariaşmaktaüzerinizebir günah ydctur. Allah bilendir, hüküm ve hfcmet sahilidir." (Nisa, 24).

"Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmiş­se, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız tak­dirde temiz toprağa teyemmüm edin..." (Nisa, 43).

"De ki: Rabbim, bana bir beşer dokunmamı şken benim nasıl çocu­ğum olur? Allah, böylece dilediğini yaratır, dedî, bir şeyin olmasını istedimi ona 'ol' der, o da oluverir." (Al-i İmran, 47).

"Henüz dokunmadan, ya da mehir kesmeden kadınları boşarsanız, size bir günah yoktur. Ancak onları faydalandırın (bir miktar birşey verin). Eli geniş olan, kendi gücü nisbetinde eli dar olan da kendi kaderince güzel bir şekilde faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine bir borçtur. Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onlan boşamışsanız, kestiğinizin ya­nsını verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikâh bağı elinde bulunan (erkek) vazgeçerse başka. Erkekler, sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranız­da birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görür." (Bakara, 236-237).

"Kadınlarına zıhar edip sonra söylediklerine dönenler, kanlarıyla te-maslanndan önce bir köleyi hürriyete kavuşturmalıdırlar. Size Öğütlenen bu­dur. Allah yaptıklannızı haber almaktadır. Buna imkân bulamayan, temasla-nndan önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurmalıdır. Allah'a ve Elçisine inanmanız için bu hükümler konmuştur. Bunlar, Allah'ın sınırlandır. (Bu sınırlan tanımayan) kâfirler için acı bir bir azab vardır. " (Mücadele, 3-4).

ikinci olarak: Haram yollardan bulunma Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve aniret gününe inananlar iseniz Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu tutup engellemesin. Müminlerden bir grup da onlara yapılan azaba şahit olsun. Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez; zina eden kadın da evlenmek mü'minlere haram kılınmıştır." (Nur, 2-3).

"Ve onlar Allah ile beraber başka ilaha yalvarmazlar. Allah'ın haram ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunlan yaparsa cezasını bulur." (Furkan, 68).

"Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dörte şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınlan ölüm alıncaya ya da Allah onlann ya­rarına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun." (Nisa, 15).

"Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan işkencenin yansı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme) içinizden sıkıntıya düş­mekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allah bağış­layan, esirgeyendir." (Nisa, 25).

"Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap veri­lenlerin yemeği, size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İnanan na­muslu, hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir biçimde (evlenmek üzere) mehirlcrini verdiğiniz takdirde- size helaldir. Kim inanma­yı kabul etmezse, onun eylemi boşa çıkmıştır. Ve o, ahirette kaybedenlerden­dir." (Maide, 5).

"Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe de değilim." (Meryem, 207.

"(Meryem) onu taşıyarak kavmine getirdi: 'Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş yaptın.' Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fahişe değildi (sen ne yaptın böyle?)." (Meryem* 27-28).

"Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onlan (fuhşa) zorlarsa şüphesiz Allah, zorlanmalanndan sonra (o kadınlara karşı) bağışlayıcı, esirgeyicidir." (Nur, 33).

"Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra dört şahit getirmeyenle­re seksen değnek vurun ve artık onlann şahitliğini asla kabul etmeyin- Onlar "Eşlerini zina ile suçlayıp kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimselere gelince: onlardan her birinin şahitliği, kendisinin mutlaka doğru söyleyenlerden olduğuna, dört defa Allah'ı şahit tutmasıdır. Besinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da dört defa sözüne Allah'ı şahit tutup kocasının, mutlaka yalan söy­leyenlerden olduğuna şahitlik etmesi, kendisinden azabı kaldım. Beşinci de­fa da: Eğer kocası doğrulardan ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler." (Nur, 5-9).

Değerli okuyucuya mü'min erkek ve kadına ahiret hayatında cinsel zevk nimetinden bulunulacağına işaret eden birinci bölümdeki âyetleri ha­tırlatıyoruz.

Besinci olarak: Belli bir ölçüde cinsel kültürü içeren sünnet nasslan (Hayayı zedelemeksizin) [768]

 

Cinsel Uzuvlara İşaret Eden Nasslar:

 

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Kadınlan hakkında Allah'tan sakının. Siz onlan Allah'tan bir emanet olarak aldınız ve ferçlerini Allah'ın kelimesiyle helal kıldınız."[769]

İbni Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.) Han yapanlara: 'Hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır. Senin Han yapmak için bir delilin yoktur', buyurdu. Erkek: 'Ya Rasulullah! Malım ne olacak?' dedi. Sana mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru söyledin ise mal, fercinin sana helal olmasına karşılıktır. Yalan söyledin ise bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır', buyurdu."[770]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurumuşlardır: 'Kim bir köle azad ederse Allah kölenin her uzvuna karşılık azad edenin her bir uzvunu ateşten azad eder. Hatta fercine karşılık fercini.[771]

Abdullah b. Ömer'den: "Ömer b. Hattab, Rasulullah'a gece cünüp olduğunu söyledi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Abdest al, zekerini yıka ve sonra uyu', buyurdu."[772]

Cabir (r.a.)'dan: "Peygamber Zi'l Hicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı bize emretti... Arafe ile aramızda ancak beş gece kal­mışken Rasulullah, kadınlarımızla cima etmeyi, sonra zekerlerimizden me­ni damladığı halde Arafat'a gelmemizi bize emretti."[773]

Cabir (r.a.)'dan: "Yahudiler: Bir adam karısının fercine arkasından ci­ma ederse çocuk şaşı gözlü olur, derlerdi. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız sizin tarlamzdır. Tarlanıza istediğiniz yerde gidebilirsiniz."[774]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Zü'l Ha-lasa'mn etrafında Devs kadınlarının kıçları titremedikçe kıyamet kopmaz. Zü'l Halasa cahiliye döneminde Devs kabilesinin taptıkları bir puttu."[775]

Amr b. Seleme'den: "Benden daha fazla Kur'an ezberinde olan kimse yoktu... Beni önlerine geçirdiler. Ben altı ya da yedi yaşında bir çocuktum. Üzerimde bir elbise vardı; secde ettiğim zaman bana kısa geliyordu. Kadın­larından biri dedi ki: Karınızın arkasını bize karşı örtmüyor musunuz? "[776]

Aişe (r.a.Vdan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kıyamet günü yalın ayak, çıplak, sünnetsiz olarak hasredileceksiniz1, buyurdu. 'Yi Rasulullah! Kadın ve erkeklerle beraber olup birbirlerine bakacaklar mı? dedim. Rasulullah: 'Ya Aişe! Mesele birbirine bakmaktan da kötü', buyurdu."[777]

 

Kadınların Bazı Özelliklerine İşaret Eden Nasslar:

 

Ebu Said el Hudri'den: "Onların alametleri, siyah bir adam olup pazula-nndan biri kadının memesi gibi...[778]

Abdullah b. Amr'dan: "Kadının biri:' Ey Allah'ın Rasulü! Bu oğlum için karnım kaptı, memelerim kırbaydı, kucağım onu kuşatıyordu. Babası beni boşayarak onu benden koparmak istedi..."[779]

Peygamber'in hanımı Aişe (r.a.)'dan: "Ebu Bekir geldiğinde Rasulullah (s.a.v.) başını dizime koymuş, uyuyordu. Ebu Bekir bana: 'Sen hem Rasulul-lah'ı, hem de yanındaki insanları yollarından alıkoydun. Bunlar su başında değiller, yanlarında su da yok', dedi... Eüyle böğrüme vurmaya başladı. Kı­pırdamama ancak Rasulullah'ın dizimde bulunması mani oluyordu."[780]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah: 'Hiçbir Peygamber kendisine cennetteki yeri gösterilip, sonra muhayyer bırakılmadıkça ruhu alınmamıştır1, buyur­du. Aişe demiştir ki: 'Rasulullah'ın vefatı yaklaşınca başı benim dizimin üze­rinde olduğu halde bir müddet bayıldı. Sonra ayıldı. Ve gözünü tavana dikti. Sonra: Allah'ım! Refık-i A'laya!' dedi.[781]

Aişe (r.a.)'dan: "Abdurrahman b. Ebi Bekir, Rasulullah'ın yanına girdi. Rasulullah da benim göğsüme yaslanmıştı... Sonra vefat etti. (Başka bir rivayette[782] 'Rasulullah, benim odamda, benim nöbetimde, benim göğsü­mün üstü ile gerdanımın arasında olarak vefat etti', demiştir.)"[783]

Ebu Berde b. Ebi Musa'dan: "Ebu Musa kötü bir şekilde hastalandı. Başı ailesinden bir kadının kucağında olduğu halde bayıldı."[784]

Aişe (r.a.)'dan: "Bayram günü Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Ya ben Rasulullah (s.a.v.)'den bakmak için izin istedim, yahut da o kendiliğinden 'bakmak ister misin?' dedi. Ben 'evet' dedim. Bunun üzerine yanağım yanağına değecek şekilde durdurdu. Sudanlılara da 'hadi bakalım Erfide oğullan (oynayın)' dedi."[785]

Cüdame binti Vehb'den: "Rasulullah bazı insanların arasındayken şöy­le buyuruyordu: 'Vallahi gîleyi yasak etmek içimden geçti. Derken Romalı­larla İranlılara baktım, onlar çocuklanna gîle yapıyor. Fakat bu onların çocuklarına hiçbir zarar vermiyormuş,1 buyurdu."[786]

Kab bin Malik (r.a-)'dan: (Savaşa katılmayan üç kişi hakkında) "Niha­yet elli gecenin kırkı geçip vahy kesilince aniden Rasulullah (s.a.v.)'in elçisi bana geldi. Ve: 'Rasulullah sana karından uzaklaşmanı emrediyor1, dedi. 'Onu boşayayım mı, yoksa ne yapayım?1 dedim. O da: 'Hayır! Sadece ondan uzaklaş ona asla yaklaşma!' dedi. İki arkadaşıma da aym şekilde haber gön­dermiş... Bundan sonra Hilal bin Ümmeyye'nin karısı Rasulullah (s.a.v.)'a geldi. Ona: 'Ya Rasulullah, gerçekten Hilal b. Ümeyye zayi olmuş bir ihti­yardır; hizmetçisi yoktur. Ona hizmet etmemi kerih görür müsün?' dedi. Ra­sulullah (s.a.v.): 'Hayır, lakin sana asla yaklaşmasın!' buyurdu. Kadın: 'Val­lahi onun hiçbir şeye davranmaya vakti yok! Ve vallahi bu iş başına geleli­den bugüne kadar ağlamakta devam ediyor1, dedi."[787]

Cabir b. Abdullah'dan: "Biz, Muhammed'in ashabı yalnız hacca niyet ettik. Beraberinde umre yoktu... Peygamber, Zil Hicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı emir buyurdu. Cabir: 'Rasulullah'ın: ihramdan çıkın da kadınlarınızla cima edin, buyurdular', dedi. Biz arafe ile aramızda ancak beş gece kalmışken Rasulullah kadınlarımızla cima etmeyi, sonra zekerlerimizden meni damladığı halde Arafat'a gelmemizi bize emir buyur­du, dedik. Bunun üzerine Rasulullah ayağa kalkarak şöyle buyurmuştur; Bi­lirsiniz ki ben, sizin Allah'dan en fazla korkanınız, en doğruyu söyleyeniniz ve en hayırlınızım. Yanımda kurbanım olsaydı şüphesiz ben de sizin çıktığı­nız gibi ihramdan çıkardım. Arkamda bırkatığım şu iş bir daha önüme çık­saydı yanımda kurban getirmezdim. Öyle ise ihramdan çıkın. Bunun üzerine hemen ihramdan çıkarak Rasulullah'ın emrini dinleyip itaat ettik. (Başka bir rivayette[788]: Kadınlarla cima ettik, kokusünındük, elbisemizi giyindik.?[789]

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah'a birisiyle yeni evlendim', dedim. Rasulullah: 'Bakire ile mi evlendin dul ile mi?1 diye sordu. Ben: 'Dul ile1, dedim. Ra­sulullah: 'Bakire ile evlenseydin de sen onunla o da seninle oynardı'. (Bir rivayette[790] 'Onunla güler o da seninle gülerdi'.) Başka bir rivayette [791]Ba­kire ve oyunları hakkında ne diyorsun?"[792]

Alkame (r.a.)'dan: "Abdullah'la birlikte idim. Mina'da Osman'la karşı­laştı. Osman ona:[793] 'Ey Abdurrahman'm oğlu! Seni genç bir kızla evlendirsek. Olur ki sana geçmiş zamanından bir kısımını hatırlatır', dedi. Abdullah şu cevabı verdi: 'Sen böyle dedinse Rasulullah'da bize: 'Ey gençler topluluğu! Sizden kimi evlenmeye gücü yeterse hemen evlensin. [794]

 

Evlilikle İlgili Meselelerde Fetva Sorma

 

Ubey b. Ka'b'dan: "Rasulullah'a kadınla cima ederken menisini getir­meyen erkeğin hükmünü sordum. Rasulullah: 'Kadına dokunan yeri yıkar, sonra abdest alır...[795]

Zeyd b. Halid'den: "Osman b. Afvan'a: Kişi cima eder de meni getir­mezse ne olur'? diye sorduğunda Osman: 'Namaz abdesti gibi abdest alır ve zekerini yıkar1, dedi."[796]

Said el Hudri'den: "Ey Allah'ın Rasulü! Bir adam karısı ile cima halin­deyken acele ettirilirde meni indirmezse ona ne gerekir?' Rasulullah: 'Su ancak sudan dolayı gerekir', buyurdu."[797]

 

Cinsi Meselelerde Kadınların Erkeklerden Fetva İstemesi

 

Esma'dan: "Peygamber'e bir kadın gelerek: 'Bizden birimizin elbisesi­ne hayız kanı bulaşıyor, onu ne yapacak?' dedi. Rasulullah: 'Onu ovalar, son ra su ile yıkar, sonra üzerine su dökerek yıkar ve onunla namaz kılar1, buyu-rudu."[798]

Aişe (r.a.)'dan: "Fatıma binti Hubeyş Peygamber'e gelerek: 'Ya Rasu­lullah! Ben (daima) hayızlı bir kadınım, hiç temizlenemiyorum, acaba na­mazı bıraksam mı?' diye sordu. Rasulullah: 'Hayır o bir damar kanı olup ha­yız değildir. Hayız geldi mi namazı bırakıver, gittiği zamanda kanı yıka ve namazını kıl1, buyurdu."[799]

Peygamberin hanımı Aişe'den: "Rasulullah'ın baldızı ve Abdurrah-man b. Avf in hanımı Ümmü Habibe binti Cahş yedi sene hayız olmuş ve bu konuda Rasuluîlah'a fetva sormuş Rasulullah: 'Bu hayız değildir, aksine bir damar kanıdır. Sen yıkan ve namazını kıl', buyurmuşlardır. Aişe diyor ki: 'Artık Ümmü Habibe kızkardeşi Zeyneb binti Cahş'ın odasında bir leğen içinde yıkanıyor, hatta kanının kızıllığı suyun üstüne çıkıyordu."[800]

Enes b. Malik'ten: "Ümmü Süleym -ki bu İshak'ın annesidir- Rasuluî­lah'a gelerek Aişe de onun yanında olduğu halde: 'Ya Rasulullah: Erkeğin uyku esnasında gördüğünü kadın da görür. Aynı şekilde erkeğin kendinde gördüğünü kadın da görür', demiş. Bunun üzerine Aişe: 'Ya Ümmü Süleym! Kadınları rezil ettin. Allah hayrım versin' demiş. Rasulullah Aişe'ye: 'Allah senin hayrını versin. Evet, ya Ümmü Süleym bunu gördüğün zaman yıkan1, buyurdu."[801]

Sübey'a binti Haris'den:"Sübey'aJ Sa'd b. Havle ile evliydi. Bu zat Bedir savaşına iştirak edenlerdendi. Bilahare karısı hamile iken Veda haccında vefat etti. Onun vefatından sonra çok geçmeden karısı doğurdu. Nifasından temizlendiği vakit kendisine dünürcü gelecekler için giyinip kuşanmıştı. Derken yanına Beni Abdiddar kabilesinden Ebu Senabil b. Ba'kek isminde bir adam gelerek: 'Acaba seni neden giyinmiş kuşanmış görüyorum? Galiba evlenmek istiyorsun. Vallahi üzerinden dört ay on gün geçmedikçe sen evle-nemezsin, dedi. Sübey'a diyor ki: "O zat bana bunu söyleyince geceleyin üze­rimdeki elbiseyi çıkardım. Sonra Rasuluîlah'a gelerek bu meseleyi ona sor­dum.[802] Bana doğurduğum anda helal olduğum fetvasını verdi ve istersem ev­lenebileceğimi emretti." [803]

 

Cinsel Meselelerde Erkeklerin Kadınlardan Fetva İstemesi:

 

Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris'den: "Ebu Hureyre (r.a.)'ı kıssa ederken dinledim, kıssasında şunları söylüyordu: 'Bir kimse cünüp iken sa­bahlarsa oruç tutmasın.' Ben, bunu (babam) Abdurrahman b. Haris'e anlat­tım, babam bunu kabul etmedi. Bunun üzerine (babam) Abdurrahman kalktı gitti. Onunla beraber ben de gittim. Nihayet Aişe ile Ümmü Seleme'nin yanı­na vardık. (Babam) Abdurrahman bu meseleyi onlara sodu. İkisi birden: Peygamber (s.a.v.) bazen ihtilamdan başka bir sebeple cünüp olarak sabah­lar, sonra oruç tutardı', dediler."[804]

Süleyman b. Yesar'dan: "Ümmü Seleme'ye cünüp olarak sabahlayan kimse oruç tutar mı?' diye sordum. Ümmü Seleme: 'Rasulullah (s.a.v.) ihtilamsız cünüp olarak sabahlıyor, sonra oruç tutuyordu1, dedi."[805]

Sahabi kadınların başlangıçta soru sormak için Peygamber'in hanımla­rına yönelmediklerini görüyoruz. Yine Rasulullah (s.a.v.) kadınların bakışı­nı hanımları yönüne çevirmemiştir. Keza tabiun soru sormaları için kadınla­rını Aişe'ye göndermemiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki cinsel meseleleri öğrenme hususunda en yüce kaynağa başvurmadan bir sakınca yoktur. Bu kaynak başka olsa da.

Adam, Rasuluîlah'a soru sorması için hanımını iki kez gönderiyor; (Cinsel konulardan biri hakkında) Ata b. Yesar'dan: "Ensardan bir adam oruçlu iken karısına öptü. Hanı­mının bunu Rasulullah'a sormasını. Kadın bunu sorunca, Rasulullah: 'Ben de yapıyorum1, buyurdu. Kadının kocası dedi ki: 'Allah, Peygamberine izin verir'. Bunun üzerine kadın tekrar döndü. Rasulullah: 'Ben sizin içinizden Allah'ın sınırlarını en iyi bilen ve O'ndan en fazla sakınanınızım' buyurdu."[806]

Kadın, kocasının babasına kocasının hususiyetlerinden birini şikayet ediyor:

Abdullah b. Amr'dan: "Babam beni asaletli bir aile kadınıyla evlendirdi ve her zaman geçimimiz hakkında göz kulak olup gelininden kocası (Abdul­lah) hakkında sorardı. Karım da: 'Abdullah erkekler arasında güzel bir koca­dır; ben ona geldikten bu yana döşeğimize ayak basmadı, örtülü eteğimizi araştırıp yoklamadı', demiştir."[807]

Kadın, kocasının arkadaşına kocasının hususiyetlerinden birini hatırlatıyor:

Ebu Cuhafe'den: "Peygamber (s.a.v.) Selman ile Ebu Derda'yı kardeş yaptı. Selman, Ebu Derda'yı ziyaret etti. Derda'nın annesini ziynet elbisesini bırakmış olarak görünce: 'Neyin var?' diye sordu. Derda'nın annesi: 'Karde­şin Ebu Derda'nın dünyaya ihtiyacı yoktur', dedi."[808]

Evlilik ilişkilerinin bazı izleriyle birlikte insanlarla karşılaşma: Ebu Hureyre'den: "(Bir defa) namaz ikame edildi, ayakta iken saflar düzeldi. Ondan sonra Rasulullah (s.a.v.) yanımıza geldi. Namazgahında durunca cünüp olduğunu hatırladı. Bize 'yerinizde durun1 buyurdu. Sonra dönüp yıkandı. Başı damlaya damlaya yanımıza geldi. Tekbir aldı, biz de oirlikte namazı kıldık."[809]

Süleyman b. Yesar'dan: "Aişe (r.a.) elbiseye bulaşan meni hakkında sordum. Aişe şöyle dedi: 'Rasulullah'm elbisesinde meniyi yıkardım da Rasulullah bu ıslaklığın iziyle birlikte namaza giderdi."[810]

Düğünün bazı izleriyle birlikte insanlarla karşılaşma:

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Abdurrahman b. Avfın üzerinde zafaran izi gördü ve bu ne?' diye sordu. Abdurrahman: 'Ben bir nuvat altın ağırlığıyla bir kadınla evlendim', dedi. Peygamber: 'Allah sana mübaret et­sin. Bir koyunla da olsa velime ver', buyurdu."[811]

Kocanın teyzesi, kocayı kadınını öpmeye ve huzurunda onunla oynamaya teşvik ediyor:

Ebu Nadr'dan: "Talha'nın kızı Aişe, kendisinin Aişe'nin yanında oldu­ğunu haber verdi. Bunun üzerine kocası olan Abdullah b. Abdurrahman onun yanına geldi. Aişe (r.a.) ona dedi ki: 'Ailene yaklaşmanı, onunla oyna­manı ve onu öpmeni ne engelliyor?' Abdullah: 'Oruçlu iken onu mu öpece­ğim?1 Aişe: 'Evet',dedi."[812]

Allah'ın şeriatını en güzel şekilde açıklamaya önem verme: (Hayanın ağır basmasından dolayı daha fazla meşakkate tahammül ederek) Cinsel meseleleri açık bir şekilde çözüme kavuşturma hususunda her­hangi bir sakınca görmeyen sünneti şerifi bir grup nass halinde aktarmıştık. Bu nasslar, bize sağlam cinsel kültürü sunmuştu. Şimdi bu nasslan, Allah'ın şeriatını en güzel bir şekilde açıklamaya ne Ölçüde önem verdiği hususunda aktarcağız... SÖzkonusu nasslar üzerinde düşündüğümüzde görürüz ki, me­seleleri açıklamada ya da sorulara cevap vermede veyahutta şer'i hükmü be­yan etmede bir ya da birkaç kelimelik söz yeterlidir. Fakat Rasulullah, O'nunla beraber mü'minlerin anneleri ve değerli sahabeleri bunlarla yetin­memişler, aşın haya meşakkatine katlanarakta daha fazla açıklama yönünü tercih etmişlerdir. Hatta sorulan o şeyi kendilerinin dahi yaptığını söyleyebilmişlerdir. Buna bazen etrafında bulunanları da şahit göstermişlerdir. Bü­tün bunlar genel olarak haya edilen şeyler olmasına rağmen, onlar dinleyici­lerin vicdanında açıklamalarının etkili olması için böyle yapmışlardır. Dola­yısıyla bu şekilde adı geçen meşru meseleler karşısında kimilerde olabile­cek sıkıntıların tamamını gidermişlerdir. Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) oruçlu iken kadınlarından bazılarını öperdi, dedi, sonra güldü". Hafız İbn Hacer bu hadisi açıklarken diyor ki: "Aişe'nin gülmesi buna karşı çıkanlara şaşkınlığından dolayı olabilir." Bir rivayette: "Bu tür konuları konuştuğu için kendi kendine şaşkınlığını ifade etmiştir", demliyor. Bu tür konulan zik­retmek haya edilen şeylerdendir; ama, Aişe ilmi tebliği etmenin zaruretin­den dolayı buna başvurmuştur. Aişe'nin gülmesi bunun kendisiyle ilgili bir haber olduğu için utanmasından dolayı olabilir. Ya da daha fazla güven vermek için olayın kendi üzerinde ceryan ettiğine dikkat çekmek içindir."[813]

Rasulullah'm güzel bir şekilde açıklamaya önem vermesi:

Ömer b. Ebi Seleme'den: "Ömer, Rasulullah: Ona Ümmü Seleme'yi işaret ederek: 'Buna sor', cevabını verdi. Ümmü Seleme de Rasulullah'm bunu yaptığını ona haber verdi. Bunun üzerine Ömer: 'Ya Rasulullah, Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir1, dedi. Rasulullah ona: 'Dikkat et, Andolsun ki sizin Allah'a karşı en takvalı ve en korkanınız benim', buyurdu."[814]

Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Aişe (r.a.)'dan: "Bir adam, hanımıyla cima yaparak menisini indirmeyen kimsenin hükmünü Rasulullah'a sordu. Aişe de orada oturuyordu. Rasulullah: 'Bununla ben bunu yapıyoruz, sonra yıkanıyoruz1, buyurdu."[815]

Müminlerin annelerinin güzel bir şekilde açıklamaya önem vermesi:

Ebu Bekir b. Abdunahman'dan: "Aişe (r.a.), Rasulullah'm ihtilamdan başka bir sebeple cünüp olarak sabahladığını ve sonra oruç tuttuğunu, söyle­miştir."[816]

Zeynep binti Ümmü Seleme'den: "Bir defa ben Rasulullah'la beraber kadife bir çarşaf altında yatarken hayzımı gördüm. Hemen hayız elbisemi giyindim. Rasulullah bana: 'Hayzını mı gördün?' dedi. 'Evet', dedim. Bunun üzerine beni çağırdı ve aynı çarşaf altında beraber yattık. Ben ve Rasulullah cünüp olduğumuz zaman aynı kapta yıkanırdık."[817]

Urve b. Zübeyr'den: "Aişe (r.a.): Rasulullah (s.a.v.) oruçlu iken kadın­larından bazılarını Öperdi1, dedi sonra güldü..."[818]

Abdullah b. Şihab el Havlani'den: "Aişe'ye misafirliğe gitmiştim. İki elbiseme birden ihtilam olmuşum. Bunun üzerine onları suya batırdım. Bu­nu Aişe'nin cariyesi görerek ona haber verdi. O da beni çağırtarak şöyle dedi: 'Elbiselerini niye böyle yıkadın?' 'Uyuyan kimsenin gördüğünü gördüm1, dedim. 'Elbiselerde birşey gördün mü?1 dedi. 'Hayır1, cevabını verdim. 'Eğer birşey görmüş olsaydın onu yıkar miydin?1 'Andolsun ki ben onu Rasulul-lah'ın elbisesinde kuru olarak tırnağıyla kazıdığını bilirim1, dedi."[819]

Sahabe-i Kiram'ın, güzel bir şekilde açıklamaya önem vermesi:

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bir kadın gördü. Bunun üzerine hemen Zeyneb'in yanına geldi. Zeyneb kendisine bir deri tabaklıyordu. Rasulullah ihtiyacını giderdikten sonra ashabının yanına çıkarak: 'Şüphesiz kadın şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Biriniz bir kadın gördü mü hemen ailesine gitsin. Çünkü bu onun nefsinde olan şeyi giderir", buyur­du."[820]

Burada değerli sahabe için de yol gösterici kavli, sünneti nakletmekle yetinmiyor. Aksine açıklamanın en güzel bir şekilde olması ve mü'minlerin gönlünde daha fazla etkileyici olması için kavli sünnete fiili sünneti de ekliyor.

Muaviye b. Ebi Süfyan'dan: "Muaviye'nin kız kardeşi Ümmü Habibe Peygamberin hanımına: 'Rasulullah cima yaptığı elbisesiyle namaz kılıyor muydu?' diye sordu. O da: 'Evet, eğer rahatsız edici bir şey görmezse de' diye cevap verdi."[821]

Burada değerli sahabe daha fazla açıklama istiyor. Meselenin meşrui­yeti hakkında soru sormakla yetinmiyor.[822]

Zefıfe (r.a.)'dan: "İbn Abbas'tan azil hakkında sordu. İbn Abbas cariye­sini çağırarak bunlara haber ver, dedi. Sanki o utandı. İbn Abbas bu da öyle yapıyor. Bana gelince ben de öyle yapıyorum. Yani azlil yapıyor." [823]

 

Cinsel İlişkiyle İlgili İlginç Pozisyonlar

 

Enes (r.a.)'dan rivayetle: "Ebu Talha'nın Ümmü Süleym'den bir oğlu vefat etti. Ümmü Süleym ailesine: 'Ebu Talha'ya ben söylemedikçe oğlun­dan bahsetmeyin!1 dedi. Daha sonra Ebu Talha gekü\ Ümmü Süleym her za­manki gibi güzelce süslendi. O da kendisine yakınlık gösterdi. Ümmü Sü­leym onun doyduğunu görünce şunu söyledi: 'Ya Eba Talha! Bir kavm, bir aileye emanet verse de, sonra emanet istese onları vermeyebilir mi?' Ebu Talha: 'Hayır', dedi. Ümmü Süleym: 'Farzet ki bu senin oğlun olsun', dedi. Bunun üzerine Ebu Talha kızdı. Ve: 'Beni pisleninceye kadar bıraktın, sonra bana oğlumu haber verdin!' dedi. Hemen kalkıp Rasulullah (s.a.v.)'e gitti. Olar ı ona haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): Geçen geceniz hakkında Allah size bereket ihsan etsin, buyurdu. Enes diyor ki: 'Bunun üzerine Ümmü Süleym hamile kaldı... Ve bir oğlan doğurdu."[824]

İkrime (r.a.)'dan rivayetle: "Kureyzeli Rifai karısını boşadı. Bunun üze­rine kadın Abdurrahman b. Zübeyir ile evlendi... Bilahare kadın Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Ben Rifai'nin nikâhı altındaydım. Sonra beni üç talakla boşadı, ben de ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyir ile ev­lendim. Ama andolsun ki ondakini elbisenin parçası gibi buldum' dedi."[825]

Rasulullah (s.a.v.) tebessüm ederek: "Galiba sen Rifai'ye dönmek isti­yorsun. Hayır, o senin balçığını sen de onun balçığını tatmadıkça dönemez­sin', buyurdu..."[826]

Burada kadın kaybolan haklarından birinde şikayetçi oluyor. Hak sahi­binin söz hakkı vardır. Velev ki bu söz genel olarak konuşulması utanılan bir şey olsa da.

Seleme b. Sahar el Ensari'den: "Kadınlarla cima hususunda başkasına verilmeyen bana verilmişti. Ramazan ayı girince kadınıma karşı zıhar yap­tım ki böylece Ramazan çıksın... Bir gece kadınım bana hizmet ederken on­dan bana birşey gözüktü ve ona saldırdım. Sabah olunca kavmime gidip bunu haber vererek dedim ki: 'Benimle beraber gelin de bu meselemi Rasu-lullah'a haber verelim. Onlar: 'Hayır, vallahi yapmayız. Hakkımızda âyet in­mesinden korkuyoruz ya da Rasulullah'm hakkımızda bir söz söylemesi ve bununda üzerimizde bir ar olarak kalmasında korkuyoruz1. Fakat sen git ve durumunu haber ver', dediler. Bunun üzerine çıkıp Rasulullah'a giderek du­rumunu haber verdim. Rasulullah (s.a.v.): 'Sen böyle mi yaptın?1 dedi. 'Evet böyle yaptım', dedim. Rasulullah (bunu üç defa sorduktan ve aynı cevabı al­dıktan sonra), 'git ve Allah'ın bu husustaki hükmünü uygula. Ben buna sab­rediyorum', dedi..."[827]

Burada adam durumunu tafsilatlı şekilde açıklıyor. Velev ki bu konu­şulması genel olarak utanılan şeylerden olsa bile. Bunu yaparken de yaptığı aksi davranışa mazeret bulmayı arzu ederek içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmak için çıkış yolu araştırıyor.

İbn Abbas'tan: "Adamın biri Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben hanımıma zıhar yaptım ve keffaret vermeden önce onunla beraber ol­dum', dedi. Rasulullah: 'Allah sana merhamet etsin! Seni buna götüren ney­di?' diye sordu. Adam: 'Ay ışığında halhalini gördüm', dedi. Rasulullah: 'Al­lah'ın sana emrettiğini yapıncaya kadar ona yaklaşma', buyurdu."[828]

Ebu Said el Hudri'den: "Rasulullah (s.a.v.) ensardan bir adamı yanına çağırttı. Adam yanına geldiğinde başından su damlıyordu. Bunun üzerine Rasulullah: 'Galiba sana acele ettirdik', buyurdu. Adam: 'Evet, ya Rasulul­lah', dedi. Rasulullah: 'Eğer acele ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz kalırsan, sana gusül değil, sadece abdest gerekir', buyurdu."[829]

İkrime'den rivayetle: "Abdullah b. Revaha hanımının yanında yatıyor­du. Kalkıp cariyesine giderek cima yaptı. Hanımı, Abdullah'ı cariyesiyle ci­ma halindeyken gördü ve bunu Abdullah'a söylediğinde onu inkâr etti. Hanı­mı ondan Kur'an okumasını istedi. Çünkü cünüp olan Kur'an okuyamaz. Bunun üzerine şu şiiri söyledi:

"Rasulullah aramızda Allah'ın kitabını okuyor; fecirden iyilik doğarsa parıldar; körlükten sonra bize hidayeti gösterdi; söylediklerinin doğru oldu­ğuna kalbimiz ikna oldu."

Kadın: "Allah'a inandım, gözümü yalanladım, dedi. Bu, Peygamber'e haber verildi, peygamber güldü. Öyle ki dişleri görüldü."[830]

Esma bintî Ebi Bekir (r.a.)'dan rivayetle: "İhrama girerek yola çıktık. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.): 'Kimin yanında hedy (kurban) varsa ihrama üzere kalsın! Yanında hedy olmayan hille çıksın' buyurdular. Benim ya­nımda hedy yoktu. Onun için ihramdan çıktım. Zubeyr'in beraberinde hedy vardı. O sebeple o, hille çıkmadı. Ben, elbisemi giydim, sonra dışarı çıkarak Zubeyr'in yanına oturdum. Zubeyir: 'Yanımdan kalk', dedi. Ben: 'Üzerine çullanacağım diye mi korkuyorsun?1 cevabını verdim." [831]

Rebia b. Abdurrahman'dan: "Muhammed b. Kasım'a adamın biri gele­rek şöyle dedi: 'Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra ailemle birlikte Mina'ya yö­neldim. Sonra iki doğu arasına meylederek aileme yaklaşmak istedim. Ai­lem: Ben henüz saçımı kesmedim', dedi. Bunun üzerine ben onun saçında dişlerimle aldım ve onunla beraber oldum. Kasım gülerek: 'Git ve onun sa­çından makasla al', dedi."[832]

 

Cahiliye Dönemi Pozisyonlarıyla İlgili Nasslar:

 

Gelen konumların tamamı cahiliye günlerine aittir. Fakat bunun müslü-manın cinsel kültürünü açıklarken sunulması bu konumlan -müslüman ol­duktan sonra- çekinmeksizin değerli sahabelerin anlatmalarıdır. Aynı şekil­de sahabelerden sonra da raviler bunu izlemeye devam etmişlerdir. Öyle ki Buhari ve Müslim sahihlerinde nakletmişlerdir:

Ebu Zer (r.a.)'dan rivayetle: "Bir ara Mekke'liler ay aydınlığı bir gecede ansızın uyudular. Ka'be'yi kimse tavaf etmiyordu. Onlardan iki kadın Saf ve Naile'ye dua ediyorlardı. Tavafları esnasında yanıma geldiler. Ben: 'Bunla­rın birini diğerine nikâh edin', dedim. Fakat onlar sözlerinden vazgeçmedi­ler. Ve yanıma geldiler. 'Odun gibi şey, yalnız ben kinaye söylemiyorum", dedim. Bunun üzerine kadınlar velvele kopararak gittiler. "Bizim neferleri­mizden biri burada olsaydı ya!' diyorlardı. Az sonra karşılarına Rasulullah ile Ebu Bekir çıktı. Yukardan iniyorlardı. Onlara 'Size ne oldu?' diye sordu. Onlar: 'Dinsiz Ka'be ile Örtülerinin arasındadır,' dediler. Rasulullah: 'Size ne sordu?' diye sordu. 'O bize ağzı dolduran sözler söyledi1, dediler."[833]

Urve'den rivayetle: "Humus hariç bütün insanlar cahiliyede Ka'be'yi çıplak tavaf ediyorlardı. Humus Kureyş kabilesiyle onların çocuklarıdır. Humus, insanları gözetiyordu. Erkekler, erkeklere; kadınlar kadınlara elbise verir ve bununla tavaf ederlerdi. Humusun elbise vermediği Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederdi."[834]

Müslim'in rivayetinde[835] İbn Abbas diyor ki: "Kadın Ka'be'yi çıplak olarak tavaf eder ve bana kim ödünç bir tavaf elbisesi verecek?1 derdi. Onu fercinin üzerine koyar: 'Bugün bir kısmı yahut hepsi görünür ama, onun görünen kısmı helal etmem', derdi. Bunun üzerine: 'Her mescide giderken zinetlerinizi alınız1 âyeti nazil oldu."

Urve b. Zübeyir, Peygamber'in hanımı Aişe'den rivayetle: Cahüiyede nikâh dört şekilde yapılırdı. Bunlardan biri: Bugün insanların yaptığı nikâh; bir adamın bir adama velisi bulunduğu kızı ya da adamın kendi kızma dünür-cü gidilmesi, sonra mihir kesilerek nikâh yapılması... İkincisi: Adam karısı­na hayız kanından temizlendiği zaman falancaya git ve onunla cima et, der­di. Bundan sonra adam karısına hamile kaldığı iyice belli oluncaya kadar yaklaşmıyordu. Kadının hamile olduğu belli olduktan sonra isterse ona yak­laşıyordu. Bunu da çocuğunun emniyeti için yapıyordu. Bu nikâh, cima iste­me nikâhıydı. Üçüncüsü: Bir grup erkek toplanarak bir kadının yanına gider ve hepsi de onunla ayrı ayrı birleşirlerdi. Kadın hamile kalıp çocuğu doğur­duktan sonra onlara haber verirdi. Onlardan hiçbiri bu çocuğa sahip olama­yınca tekrar kadının yanında toplanırlardı. Kadın da onlara: 'Bildiğiniz gibi bu sizin ürününüzdür. Ey falan bu senin çocuğundur. Onu istediğin gibi isimlendir', derdi. Böylece o çocuk o adamın olurdu. Dördüncüsü: İnsanlar toplanarak kadının yanına girerlerdi. Zaten o kadınlar fahişe olup kapıları­nın önünde dileyenin yanlarına girebileceğini gösteren işaret koyarlardı. Kadın onların birinden hamile kalırsa, çocuğu doğurduğunda erkekler yanı­na toplanır ve çocuğun babası sanılan kimseye çocuk veriliyordu. Buna kim­se de engel olamıyordu. Muhammed (a.s.)'a hak gelince bugün insanların yaptıkları nikâh hariç cahiliye nikâhlarını ortadan kaldırdı.[836]

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Onbir kadın oturup, kocaları hakkında hiçbir şey gizlemeyeceklerine dair anlaşmışlar:

Birinci kadın demiş ki: 'Benim kocam taşlık bir dağın başındaki bir devenin etidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki nakledilsin.'

Altıncı kadın demiş ki: 'Kocam oburdur, yemek yerken siler süpürür, içerken de su kabını kurutur. Yatarken yorganına bürünüp uyur. Ve benim hüznümü anlamak ve gidermek için elbiseme elini sokmaz.'

Yedinci kadın demiş ki: 'Kocam erkeklik vazifesini yerine getirmekten aciz ve işini bilmez ahmağın biridir. Her dert onun derdidir, başımı yarar, vücudumu yaralar. Herşey onun vurup yarmak aletidir.[837]

Onbirinci kadın da: 'Kocam Ebu Zer'dir, bilseniz Ebu Zer ne anlayışlı ve ahlâklıdır. O iki kulağımı mücevherlerle doldurdu, pazulanm tombullaş-tı... Ebu Zer'in kızı, o terbiyeli kızdır. Babasına itaatlidir, anasına da itaatli­dir. Onun vücudu elbisesini doldurur, güzelliği hayretleri celbeden.. Ebu Zer evden çıktı. Her taraf süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadına rastladı. Kadının yanında pars gibi çevik iki çocuğu vardı. Koltuğunun altından kadının göğüsleriyle oynuyorlardı. Kocam beni boşadı ve onu nikahladı." [838]

 

ŞEHVET

 

Şehvetin Gücü Ve Büyük Fitne Oluşu

 

İNSANI YARATAN Allahu Teala, onun fıtratında olan şehveti daha iyi bilir.

"Yaratan bilmez mi? O latiftir, haberdardır." (Mülk, 14).

Bu şehvetlerden en kuvvetlisi bir cinsin karşı cinsi sevmesidir; yani cin­sel etkendir. İşte bu etkenin gücünü te'yid eden Kur'an ve sünnetten delililer.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere düşkünlük, insanla­ra süslü gösterildi. Bunlar sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer Allah'ın yanındadır." (Al-i İmran, 14).

"Allah sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan, zayıf yaratılmıştır." (Nisa, 28).

Âyet, cinsel etkenin gücüne karşı insanın zaafını ve karşı koyma zorlu­ğunu belirliyor. Taberi tefsirinde İkrime ve Mücahid'in "İnsan zayıf yaratıl­mıştır" âyetinin anlamı hakkında, (insan kadınlara karşı sabredemez) dedik­leri nakledilmiştir.

Bu zaaf nedeniyle şeriat mü'min erkek ve kadınların hepsine helal cin­sel faydalanmayı kolaylaştırmay önem vererek, özgür kadınlarla evleneme­yen yoksullara -cariyelerin olduğu dönemde- cariyelerle evlenmelerine izin vermiştir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç kızlarınız (olan cariyelerinizden alsın." (Nisa, 25).

Fakat bu izin aynı âyet içerisinde yer alan şu şarta bağlanmıştır: "Bu (cariye ile evlenme) içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir."

Usame bin Zeyd (r.a.)'den: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha tehlikeli bir fitne bırakmıyorum."[839]

Ebu Said Hudri (r.a.) "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kadınlardan sakının, İsrail oğullarının ilk fitnesi kadın oldu."[840]

 

Şehvetin Gücü Ve Hadım Olmaya İznin Reddedilmesi

 

Said bin Ebi Vakkas'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Osman bin Maz'un'un nikâhı terketmesini kabul etmedi. Şayet ona izin verseydi biz de hadım olur­duk."

Taberi'nin rivayetinde Osman bin Maz'un diyor ki: "Ya Rasulullah, ben bekarlığa dayanamayan bir adamım. Hadım olmama izin ver1. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır! Fakat senin için oruç vardır." Başka bir rivayette: "Şüphe­siz Allah bizim için ruhbanlığı müsamahakâr hak din ile değiştirdi, buyur­du."[841]

Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ile beraber savaş­taydık; bizimle birlikte kadınlar yoktu. Biz: 'Ya Rasulullah! Hadım olalım mı?' diye sorduk. Rasulullah bizi bundan nehyetti."[842]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Burada 'tebettül'den maksat, evliliği terket-mek ve ondaki zevke ibadeti tercih etmektir... Tebettül'ün hoş karşılanma­ması, aşırılığa ve Allah'ın helal kıldığını haram kılmaya götürmesinden dolayıdır..." Taberi diyor ki: "Osman bin Maz'un'un istediği tebettül kadını güzeli ve lezzet alınan her şeyi haram kılmadır. Bunun için hakkında şu âyet nazil olmuştur: 'Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı güzellikleri ha­ram kılmayınız'... Hadımlık tabiri tebettül tabirinden daha beliğdir. Çünkü aletin varlığı şehvetin varlığının devamını gerektirir. Şehvetin varlığı tebet­tül'den kast edilen demektir. Böylece hadımlık istenileni elde etme yolunu belirler..."[843]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetle: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasulü, ben genç bir adamım; nefsimin günaha düşmesinden korkuyorum ve kadınlarla evlenecek imkânım yok'. Bunun üzerine Rasulullah sustu. Sonra aynısını söyledim. Yine sustu. Sonra yine aynısını söyledim, sustu. Sonra yine aynı şeyleri söyledim; bunun üzerine Rasulullah: 'Ey Ebu Hureyre, senin karşıla­şacağını yazan kalem kurumuştur. Şu hal üzerine sen ister hadımlaş, ister bı­rak', buyurdu."[844]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste geçen 'el-anete' kelimesi, zina de­mektir. Günah, fücur, zor ve kötü olan şeylerede bu ad verilir. İbnü'l-Enbari anet'in şiddet olduğunu söylemiştir. 'Kadınlarla evlenecek birşey bulamıyo­rum. Bunun üzerine bana karşı sustu' sözü Harmele'nin rivayetinde: 'Kadın­larla evlenmek için birşey bulamıyorum izin verde hadım olayım' denmiştir. 'İster hadımlaş, ister bırak1 sözü yani 'belirttiğimi yap ya da terk ederek sana emrettiğime uy' demektir...[845] Buradaki emir fiilin yapılması için değil aksine tehdit içindir. Buna göre adeta 'Eğer her şeyin Allah'ın hükmünde olduğunu bilirsen hadım olmakta hiç bir fayda yoktur' demiştir." [846]

 

Şehvetin Gücü Ve Evlenmeyle Korunma

 

Abdullah (r.a.)'dan: "Biz Rasulullah (s.a.v.)'in yanında hiç bir şeyi ol­mayan gençlerdik. Rasulullah bize: 'Ey gençler topluluğu, kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Şüphesiz o gözü haramdan korur, ferci de fuhuştan korur."[847]

Müstevrid bin Şeddat Rasulullah1 tan şöyle işittiğini rivayet etmiştir: [848] Kim bizim işçimizse, kadın edinsin. [849]

 

Şehvetin Gücü Ve Kadınları Arzulama

 

Ebu Hureyre (r.a.)'dan "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Peygamber­lerden bir peygamber gazveye çıkarak kavmine şöyle dedi: 'Duhul yapmak için bir kadına sahip olan ve hala duhul yapmayan kimse bana tâbi olma­sın."[850]

Cabir (r.a.)'dan "Rasulullah (s.a.v.) ile bir gazada beraber idik. Döndü­ğümüz vakit ben yavaş giden deveme binerek acele davrandım. Arkamdan bir binekli bana yetişerek elindeki sopa ile dürttü. Bunun üzerine bineğim iyi develer gibi koşmağa başladı. Bir de baktım Rasulullah (s.a.v.)'in huzurunda değil miyim? Bana: 'Neye acele ediyorsun?1 diye sordu. Ben de: 'Ya Rasulul-lan, ben yeni evliyim', dedim. (Başka bir rivayette:'[851] 'Ya Rasulullah, ben ye­ni evliyim' dedim ve izin istedim, bana izin verdi. Bunun üzerine insanlardan önce Medine'ye geldim.)"[852]

Ebu Said (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'e bir kadın geldi. Biz de yanın-daydık. Kadın: 'Ya Rasulullah! Kocam Safvan bin Muğtal, Oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor. Safvan: 'Ya Rasulullah! Oruç tuttuğum zaman iftar ettiriyor sözüne gelince: 'O çok oruç tutuyor. Ben genç bir adamım sabrede­miyorum. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Kadın ancak kocasının izniyle oruç tutabilir', buyurdu."[853]

 

Şehvetin Gücü Ve Teskin Edilmesi

 

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.): 'Sizden birinin bir kadın hoşuna giderse gönlüne girerse, hemen kendi karısına giderek onunla cima etsin.[854] Çünkü bu nefsindeki şeyi giderir', buyurdular." [855]

 

Şehvetin Gücü Ve Oruçla Şiddetini Kırma:

 

Abdullah (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.): [856]' Ey gençler topluluğu, kim ev­lenmeye güç yetiremezse, ona oruç vardır. Şüphesiz oruç kalkandır." [857]

 

Şehvetin Gücü Ve Harama Düşme:

 

Burada haram çeşitli biçimlerde ortaya çıkar. Bunun her biçimi için şe­riat belli bir ceza koymuştur. Haram biçimlerinden her birini detaylıca suna­cağız.

Haramın birinci biçimi: Yasak zamanda hammıyla birleşme

a) Ramazan gecelerinde cinsel yakınlık; Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve tevbenizi kabul edip sizi affetti..." (Bakara, 187).

Bera' (r.a.)'dan rivayetle: "Ramazan orucu geldiği zaman biz bütün Ramazan boyunca kadınlara yaklaşmıyorduk. Erkekler kendilerine ihanet eder oldular. Bunun üzerine Allahu Teala: 'Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve tevbenizi kabul etti...1 âyetini indirdi."[858]

b) Oruçlu iken cinsel yakınlık:

Ebu Hureyre (r.a.)'dan: "Bir zaman biz Rasulullah (s.a.v.) yanında otu­rurken bir adam gelerek: 'Helak oldum ya Rasulullah', dedi. (Bir rivayette[859]: 'Şüphesiz o yanıyordu.') Rasulullah (s.a.v.): 'Seni helak eden nedir?' diye sordu. Adam: 'Ramazan gününde karımla cima ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Bir köle azad edecek bir şey bulabilecek misin?' buyurdu. Adam: 'Hayır', dedi. Rasulullah: İki ay birbiri arkasına oruç tutabilecek misin'? diye sordu. Adam: 'Hayır', dedi. 'Öyle ise altmış fakiri doyuracak bir şey bulabile­cek misin?' dedi. Adam yine: 'Hayır', dedi. Sonra oturdu. Rasulullah (s.a.v.)'e içinde hurma dolu bir zembil getirdiler. Rasulullah soru soran nere­de? diye sordu. (Bir başka rivayette[860] 'Yanan nerede?' diye sordu) Adam: 'Benim1, dedi. Rasulullah: 'Bunu al tasadduk et1, buyurdu. O da: 'Bende daha fakirine mi ya Rasulullah! Medine'nin iki taşlığı arasında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur', dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) güldü hatta yan dişleri göründü. Sonra: 'Ailene yedir1, buyurdu. "[861]

c) Zihardan sonra cinsel yakınlık:

Ebu Seleme ve Muhammed bin Abdurrahman'dan: "Selman bin Sahhar el-Ensari Ramazan geçinceye kadar hanımına: 'Senin sırtın annemin sırtı gi bi1 dedi. Ramazanın yarısı geçince bir gece hammıyla beraber oldu. Bunun üzerine Rasulullah gelip haber verdi. 'Bir köle azad et', buyurdu. Selman: 'Ona gücüm yetmez', dedi. Rasulullah: "İki ay peşpeşe oruç tut1, dedi. Sel­man: 'Buna güç yetiremem\ dedi. Rasulullah: 'Altmış tane miskini doyur', dedi. Selman: 'Bunu yapamam', dedi. Bunun üzerine Rasulullah Urve bin Amr'a: 'Hurma dolu bir zembil ver de o altmış miskini doyursun', buyur­du."[862]

d) İhramlı iken cinsel yakınlık:

Enes bin Malik'e Ömer bin Hattab, Ali bin Ebi Talip ve Ebu Hureyre (r.a.)'a hacda ihramlı iken ehliyle cima eden adam hakkında sorulduğunda.

Onlar: 'Haclarını bitirinceye kadar devam ederler. Sonra onlara gelecek hac ve kurban vardır' dediler. Ali bin Ebi Talip: 'Gelecek sene hac için ihrama gi­rerlerse hacları bitinceye kadar ayrı dururlar' dedi."[863]

İbn Abbas (r.a.)'a ihramlı iken Mina'dan ayrılmadan önce hanımıyla beraber olan bir adam hakkında soruldu. O, büyük baş hayvan kurban etme­sini emretti."[864]

Haramın ikinci biçimi: Küçük günahları işleme

İbn Ömer (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)'den şöyle rivayet etti: "Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken kendilerini yağmur tutmuş ve dağda bir mağaraya sığınmışlar. Daha sonra mağaranın ağzına dağdan bir kaya düşmüş ve onları kapamış. Bunun üzerine yolcular birbirlerine: 'Allah için salih amel işledi-nizse, o ameller vasıtasıyla Allah'a dua edin. Belki Allah bu kayayı size açar', demişler... Diğeri: 'Allah'ım! Benim amca kızı vardı. Onu erkeklerin kadın­ları sevmesinin en son derecesiyle sevmiştim'. (Başka bir rivayette:[865] 'On­dan kendisiyle evlenmek istedim. Kız bana gelmekten kaçındı. Hatta kıtlığa duçar oldu. Bunun üzerine bana geldi.') Fakat o, kendisine yüz altın getirme­dikçe bunu kabul etmedi. Çalışıp nihayet yüz altını topladım ve ona götür­düm. Ayaklarının önüne oturduğumda: 'Allah'tan kork ve bu mührü haksız yere açma!' dedi. Ben yanından kalktım ve onu bıraktım. Eğer bunu senin rızanı dileyerek yapmışsam, bu kayanın bir kısmını bize aç', demiş. Allah da onlara bir miktar açmış..."[866]

İbn Mes'ud (r.a.)'dan: "Bir adam bir kadını öpmüş (Bir rivayette: Öp­müş ya da elle dokunmuş) (Başka bir rivayette:[867] "Adam: 'Ben Medine'nin kenarında bir kadına cima etmeksizin dokundum. Benim hakkımda dilediği­ni hüküm buyur1, dedi.") Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek bunu haber verdi. Bu nun üzerine: 'Namazı gündüzün iki tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir' âyeti nazil oldu. Bu­nun üzerine adam: 'Ya Rasulullah! Bu yalnız bana mı mahsus?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Ümmetimin hepsine!' buyurdular."[868]

Enes bin Malik (r.a.)'dan: "Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek: 'Ya Rasulullah! Bana hadd isabet etti. Onu bana tatbik et1, dedi. Namaz vakti gelmişti. Adam Rasulullah ile birlikte namaz kıldı. Namazı eda ettikten son-,ra: 'Ya Rasulullah! Ben hadde isabet ettim. Hakkımda Allah'ın kitabını tat­bik et1 dedi. Rasulullah: 'Sen bizimle beraber namazda bulundun mu?1 diye sordu. Adam: 'Evet', dedi. Rasullullah (s.a.v.) de: 'Sen affolundun!1 buyur­du."[869]

Haramın üçüncü biçimi: Zina etme

Bureyde (r.a.)'dan: "Maiz bin Malik Eşlemi Rasulullah (s.a.v.)'e gele­rek: 'Ya Rasulullah! Ben nefsime zulmettim; zina ettim. Beni temizlemeni dilerim', demiş. Rasulullah onu geri çevirmiş. Ertesi gün olunca tekrar gele­rek: 'Ya Rasulullah, ben gerçekten zina ettim1, demiş. O da kendisini ikinci defa geri çevirmiş. Rasulullah onun kavmine haber göndererek: 'Bunun ak­lında yadırgadığınız bir kusur biliyor musunuz?' diye sormuş. Kavmi: 'Biz onu ancak aklı başında, kendi görüşümüze göre salihlerden biliriz', cevabını vermişler. Maiz üçüncü defa gelmiş. Rasulullah yine kavmine haber gönde­rerek onu soruşturmuş. Onlar da: 'Ne kendinde kusur vardır, ne aklında!1 diye haber vermişler. Dördüncü gün gelince onun için bir çukur kazdırmış. Sonra emir buyurarak recmedilmiş. Başka bir zaman Gamid'li kadın gelmiş ve: 'Ya Rasulullah! Ben zina ettim, şimdi beni temizle', demiş. Rasulullah onu da geri çevirmiş. Ertesi gün gelince kadın: 'Ya Rasulullah! Beni neye ge­ri çeviriyorsun? Galiba beni Maiz'i geri çevirdiğin gibi geri çevireceksin! Vallahi ben hamileyim1, demiş. Rasulullah: 'Haydi doğuruncaya kadar git1, buyurmuşlar. Kadın doğurduğu zaman çocuğu bir bez parçası içinde getir­miş, ve: 'İşte, onu doğurdum', demiş. Rasulullah: 'Git bu çocuğu sütten kesi-linceye kadar emzir', buyurmuş. Kadın onu memeden ayırdıktan sonra çocu­ğu, elinde bir parça ekmek olduğu halde getirmiş ve: 'İşte ya Rasulullah! Onu memeden ayırdım. Yemek yemeğe de başladı1 demiş. Bunun üzerine Rasu­lullah (s.a.v.) çocuğu müslümanlardan birine vermiş. Sonra emir buyurarak kadın için göğsüne kadar bir çukur kazılmış. İnsanlara da emir vermiş ve kadını recmetmişler. Halid bin Velid bir taşı başına atmış da kan Halid'in yüzüne sıçramış. Halid de ona söğmüş. Rasulullah ona söğdüğünü işiterek: 'Yavaş ol ya Halid! Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki! Bu kadın öyle bir tevbe etti ki, onu bir zorba yapsaydı mutlaka mağfiret olunur­du', buyurmuşlar. Sonra emredip cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiş."[870]

Imran bin Husaym'dan: "Cuheyne kabilesinden bir kadın zinadan gebe olarak Peygamber (s.a.v.)'e gelmiş ve: 'Ya Rasulullah! Ben haddi hat ettim. Onu bana tatbik et1, demiş. Rasulullah (s.a.v.) de velisini çağırarak: 'Buna iyi bak, doğurduğu zaman onu bana getir1, buyurmuş. Velisi de öyle yapmış. Bunun üzerine Rasulullah kadın hakkında emir vererek elbisesi üzerine bağlanmış. Sonra recmedilmiş; cenazesini kılmış."[871]

Ebu Hureyre ve Zeyd bin Halid (r.a.)'dan: "Bedevilerde bir zat Rasulul-lah'a gelerek: 'Ya Rasulullah! Senden Allah aşkına benim için ancak Allah'ın kitabı ile hüküm vermeni dilerim', dedi. Öteki hasım -ondan daha anlayışlı olduğu halde-: 'Evet, aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet! Bana da müsade buyur1, dedi. Rasulullah: 'Buyur', dedi. Adam: 'Benim oğlum bu adamda çı­raktı. Derken karısı ile zina etti. Ben haber aldım ki oğluma recm lazımmış; hemen onun namına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bir de ulemaya sordum. Bana, oğluma ancak yüz dayakla bir yıl sürgün cezası lazım geldiği­ni; bunun karısına da recm icabettiğini haber verdiler', dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Al­lah'ın kitabı ile hükmedeceğim! Cariye ile koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir sürgün gerek. Haydi ya Uneys! Bunun karısına git! Şayet itiraf ederse onu recm et!' buyurdular. Uneys kadına gitti. Suçunu itiraf et­miş. Rasulullah (s.a.v.) da emir buyurdular ve kadın recmedildi."[872]

Cabir bin Semura'den rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.)'e kısa, dağınık saç­lı, adaleli bir adam getirdiler. Üzerinde bir gömlek vardı; zina etmişti. Pey­gamber (s.a.v.) onu iki defa reddetti. Sonra emir verdi recm olundu. Mütea­kiben Rasulullah şöyle buyurdular: 'Biz Allah yolunda her gazaya gittiği­mizde biriniz kalır; teke meleyişi gibi meler; o karılardan birine bir şeyler ve­rir! Allah bunlardan biri hakkında bana imkân vermez ki! Yoksa onu ibret yapardım."[873]

Vail Kendi'den: "Sabahın karanlığında mescide giden bir kadına ada­mın biri zina etti. Bunun üzerine kadın oradan geçen bir adamdan yardım is­tedi. Zina yapan adam kaçtı. Sonra kadına bir topluluk uğradı. Kadın onlar­dan da yardım istedi. Onlar kadının yardım istediği adamı gördüler. Zina yapan onlardan önce gitmişti. Onlar bu adamı getirerek kadın için kısas yap­tılar. Adam: 'Ben sadece sana yardım ettim, diğeri gitti, onu Rasulullah'a getirin..."[874]

Ibn Abbas (r.a.)'dan: "Hilal bin Umeyye, karısına zina isnadında bulun­du. Bunun üzerine gelerek, (Doğru söylediğine dair dört defa şehadette bulundu. Beşincide şayet yalancılardan ise Allah'ın lanetinin üzerine olma­sını söyleyerek) şehadet etti. Rasulullah (s.a.v.): 'Sizden birinin yalancılar­dan olduğunu Allah biliyor. Biriniz tevbe etmez mi?1 buyurdu. Sonra kadın kalkarak, (Kocasının yalancılardan olduğuna dair şehadette bulundu. Beşin­cide şayet doğrulardansa, Allah'ın gazabının üzerine olmasını söyleyerek) şehadet etti."[875]

Ebu Hureyre ve Zeyd bin Halid (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah'a zina eden cariyenin hükmü soruldu. Rasulullah (s.a.v.): 'Zina ederse ona dayak vurun! Sonra tekrar zina ederse dayak vurun! Sonra yine zina ederse dayar vurun! Sonra onu velev bir ip karşılığı da olsa satın!' buyurdu."[876]

İşte gördüğünüz gibi insanın cinsel şehvet gücü karşısındaki karşılaştı­ğı zorluk fıtri bir zorluktur. Hatta faziletli nebevi toplumda da bu zorluk mevcuttur. Yani Allah bu zorluğu Adem'in bütün oğul ve kızlarının üzerine yazmıştır. Yine görüyoruz ki, Allahu Teala insanı başka cinsi sever bir halde yaratmıştır. Bu sevgi onu evlilik ilişkisinde bulunmaya iter. Bu sevgi onu yasak zamanlarda bile -zayıflık anında- evlilik ilişkisinde bulunmaya itebi­lir. Sonra bazen ona bir grup şeytan dokunarak onu küçük günaha düşürebi­lir. Bazen de nefsini şeytanın vesvesine ve şehvetin galeyanına teslim ede­rek Allah korusun zina yapabilir. Fakat Allahu Teala -ki insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır- kullarına şefkatli ve merhametli olduğu için onlara helal alanla­rı geniş kılmıştır. Bir an zayıflık gösterip meşru olanı aşanlara gelince, bun­lar Allah'ın rahmetinin ne düzeyde olduğunu bilen ve Allah'tan aldığını tebliğ eden Rasulullah'ın yanında genişlik ve bereketi buldular. Rasulullah onlara günahlarının bağışlanması için yardımcı oldu. Onlar, bir anlık zayıf­lık göstermeleriyle birlikte uzun süre Allah'tan korkan inançlı ve sadık kim­selerdi. Bir grup şeytanın kendilerine dokunması ve bunun üzerine küçük günah işleyenlere gelince, bunlar Allah'ın rahmetini ve genişliğini buldular. Bunlar hakkında "İyilikler kötülükleri giderir" buyruğu inmiştir. Nefislerine yazık eden, şeytana yenilerek zina eden ve sonra hemen pişman olup zikre­den kimselere gelince, bunlardan kimi nefsinde bağışlanma dilemişlerdir. Bunlardan kimileri de, dünyada iken temizlenmek için Rasulullah'a gelmiş­lerdir. Rasulullah umulur ki ikrarında geri dönmüştür. Israr edince de onlara had uygulamış, dua etmiş ve hayırla anmıştır. Bunlardan bazıları da vardır ki zinaya düşmüşler ve bundan da geri adım atmamışlardır. Bunlar şeytana kendilerini kaptırmışlar ve masiyet üzere ısrar etmişlerdir. Fakat bütün bun­larla birlikte kalblerinde bir hayır bakiyesi kalmış olup Allah'ın mahlukatın-dan birine zayıf ve zor bir anında iyilik yapmışlar ve Allah bu iyiliği kabul ederek yaptıkları günahları affetmiştir. İşte önceki Peygamber'in dönemin­de bu duruma bir örnek:[877]

Ebu Hureyre'den: "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir defa bir su kuyusu etrafında dolaşıyordu. Nerdeyse susuzluktan ölüyordu. Onu İsrail oğullan fahişelerinden biri gördü. Hemen mestini çıkararak onunla köpeğe su çekti ve hayvanı suladı. Bu sebeple mağfiret olundu." [878]

 

CİNSEL HAZZI ARTİRMAK

 

Şeriatın Cinsel Zevk Alanlarını Kolaylaştırması

 

HAKİM OLAN şeriat cinsel şehvetin gücünü ve cinsel zevkte bulunma­ya insanın fıtri olan ihtiyacını takdir ettiği için İslam -daha önceden de belirttiğimiz gibi- bütün kolaylık biçimlerini sunarak müslüman üzerinde zorluğu kaldırmış ve hayatta ruhi ve bedeni olarak sağlam ve aktif olmasını sağlamıştır. İslam -bununla- Allah'ın kulları üzerindeki rahmetine ve Mu-hammed (a.s.)'la gönderilen şeriatın hoşgörüsüne bir delil sunmuştur: "Biz, seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" İlk bakışta kolaylığın hepsi­nin erkeklere olduğu görülse de bu aynı zamanda kadınlar için de kolaylıktır. Çünkü cinsel zevk ancak kadın ve erkek arasında olabilir. Erkeğin cinsel zevkinin fazla olması durumunda çok kadınla evlenmesi sözkonusudur. Şe­riatta eşler arasında birbirlerinin cinsel zevkini yerine getirmeye teşvik eden oldukça fazla nass vardır.

Kocanın hakkını kadının yerine getirmesini teşvik eden bazı nasslar:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Erkek ka­dınını yatağına çağırır da kadın gelmeyi reddederse, sabaha kadar melekler ona lanet eder."[879]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bir adam karısını yatağına davet eder de kadın razı olmazsa, kocası ondan razı olunca­ya kadar Yüce Allah ona gazab eder."[880]

Talka b. Ali'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Erkek kadınını ihtiyacı için çağırdığında ekmek pişiriyor olsa da ona gelsin."[881]

Zeyd bin Erkam'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Erkek kadını­nı yatağına ağırdığında kadın deve üzerinde dahi olsa ona cevap versin."[882]

Bu nasslar erkeği kadının haklarım yerine getirmeye teşvik ediyor:

Avn bin Cuheyfe oda babasından rivayetle: "Peygamber (s.a.v.) Sel-man ile Ebu Derda'ya kardeş yaptı. Selman Ebu Derda'ya ziyarete gittiğinde Ümmü Derda'yı zinet elbiselerin bırakmış halde gördü ve ona: 'Neyin var?' dedi. Ümmü Derda: 'Kardeşim Ebu Derda'nın dünyaya ihtiyacı yoktur', diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu derda geldi... Selman ona: 'Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır, nefsinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver', dedi. Bilahare Selman Peygamber'e gelerek bunu haber verdi. Bunun üzerine Peygamber: 'Selman doğru söylemiştir', buyurdu."[883]

Abdullah bin Amr'dan: "Babam beni soylu bir kadınla evlendirdi. Ba­bam gelinine uğruyor ve kocası hakkında soruyordu. Bir defasında hanı­mım: 'Onun gibi güzel bir erkek yoktur. Ona geldim geleli yatağımıza girmedi, eteğimizi kaldırmadı'. Bu durum uzayınca bunu Rasulullah'a haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): 'Onu benimle görüştür', buyurdu. Rasulullah'la görüştüğümde: 'Nasıl oruç tutuyorsun?' diye sordu. Ben de: 'Her gün1, de­dim. Rasulullah: 'Nasıl kalkıyorsun?' diye sordu. Ben: 'Her gece', dedim... (Başka bir rivayette:6 "Rasulullah bana şöyle dedi: 'Ey Abdullah, senin gündüz oruç tuttuğun gece kalktığın haber verilmedi mi?1 Ben de: 'Evet ey Allah'ın Rasulü1, dedim. Rasulullah: "Böyle yapma. Oruç tut, iftar et, kalk ve uyu. Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır... Hanımının senin üzerine hakkı vardır."[884]

Erkeğin hakkını te'yid eden ve kadını da hemen ona cevap vermeye teş­vik eden nasslar oldukça fazla. Bunun sebebine gelince, erkek fıtrat gereği isteyen, kadın ise istenilendir. Erkek etkilenmeye daha yakındır, heycanı daha hızlıdır. Erkek yaşamı ve çalışmaları esnasında çoğu zaman etkilenme­lerle karşı karşıyadır. Rasulullah (s.a.v.) doğru söylemiştir: "Sizden birinin gözüne bir kadın iliştiği zaman ailesine gelsin." Başka bir rivayette: "Siz­den birinin hoşuna bir kadın gidip kalbine düşerse kadınına gelerek cima etsin."[885] Erkeğin -Allah ona yardım etsin- isteğinde nazik olması, kadının da -Allah onu başarılı kılsın- ona refakat edip isteğini yerine getirmesi gererir.

Kadın velev ki bu istek esnasında önemli bir işle uğraşıyor olsa bile... Fet-hu'1-Bari'de "Adam, karısını yatağına çağırdığı zaman..." hadisinin şerhinde naklediliyor:

(Hadiste, erkeğin cimayı terk etmeye olan sabrının kadının sabrından kadının sabrından daha zayıf olduğu ifade ediliyor... Erkeği evlenmeye iten rahatsızlığın daha güçlü olduğu belirtiliyor. Bunun için şan bu hususta kadınları erkeklere yardımcı obuaya teşvik etmiştir.)[886]

Her halükârda Aziz kitabın belirlediği üstün kaide bu ve diğer konular­da asıl olarak kalıyor:

"Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan haklan gibi, kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır." (Bakara, 228). [887]

 

Cinsel Zevkte Bulunmayı Kolaylaştırma Biçimleri

 

1- Hamile olma korkusu olsa bile faydalanmanın mubah oluşu:

Cabir'den: "Adam'ın biri Rasulullah'a gelerek: 'Benim, bize hizmet eden ve su taşıyan bir cariyem var. Ben onun etrafında dolaşıyorum ve hami­le kalmasını hoş karşılamıyorum1, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: 'istiyor­san azl yap şüphesiz ki ona takdir edilen gelecektir."[888]

Cabir'den: "Rasulullah (s.a.v.) döneminde azl yapıyorduk. Kur'an da nazil oluyordu." (Müslim'in rivayetinde: "Bu Allah'ın Peygamberine ulaştı, fakat bizi nehyetmedi.")[889]

Buhari bu hadisi azl babında naklediyor.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Azl babı sözü" yani fercin dışına boşalmak için duhulden sonra çekilmedir.

Ebu İsa Tirmizi diyor ki: "Azl konusuna ilim ehlinden bir grup Peygam-ber'in ashabı ve diğerleri ruhsat vermiştir."[890]

İbn Teymiyye diyor ki: "Azle gelince, bir grup ulema haram saymıştır. Ancak dört imamın görüşüne göre kadının izniyle caizdir."[891]

2- Özürlü kadından faydalanmanın mubah oluşu:

İkrime'den: Ümmü Habibe özürlü ikenkocası onunla cima ediyordu"[892] Hamne binti Cahş: "Hamne Özürlüikenkocası onunla cima ediyordu."[893]

3- Hayızlı kadmdan faydalanmanın mubah oluşu: (cima etmeksizin)

Enes (r.a.)'dan: "Yahudiler kendi içlerinden bir kadın, hayız olduğu zaman onunla yemek yemiyorlar ve evlerde onunla beraber olmuyorlardı. Peygamber'in ashabı bunu Peygamber'e sorduklarında AUahu Teala şu âyeti indirdi:

"Sana adet görmeden soruyorlar. De ki: rO eziyettir. Adet halinde ka­dınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikle­ri zaman Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever." (Bakara, 222).

Rasulullah da şöyle buyurdu: "Cima hariç her şeyi yapın" bu söz yahudilere ulaşınca: 'Bu adam bizim işlerimizde bize muhalefet etmedik hiç bir şey bırakmak istemiyor1, dediler. Sonra Useyd bin Hudayr ile Abbad bin Bişr gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Yahudiler şöyle şöyle diyor şu halde biz hayızlı kadınlarla düşüp, kalkmayalım mı?' dediler. Rasulullah'ın çehresi hemen değişti. (Ashab) biz onlara darıldığını zannettik demişlerdir. Bunun arkasından Useyd ile Abbad dışarı çıktılar. Derken karşılarına Peygamber'e süt götüren biri çıktı. Rasulullah'ın kendilerine darılmadığını anladılar."[894]

Zeyd bin Eslem'den: "Adamın biri hayızlı olup da Rasulullah (s.a.v.) onun üzerine izarını çek, sonra senin için üst tarafı vardır', buyurdu."[895]

Aişe (r.a.)'dan: "Bizden biri hayızlı olup da Rasulullah (s.a.v.) onunla beraber olmak isterse, hayızlı olan yerine izar çekmesini emreder sonra onunla beraber olurdu. Aişe diyor ki: "Peygamber'in uzvuna sahip çıktığı gi­bi sizden kim uzvuna sahip çıkar."[896]

Hafız îbn Hacer diyor ki: "Seleften bir çoğu, sevri, Ahmed ve İshak ha­yızlı iken sadece fercten faydalanmanın yasak olduğu görüşündedirler. Ah­med b. Hasan da bu görüştedir. Tahavi de bunu tercih etmiştir. Maliki fakihlerinden Esbağ da bunu seçmiştir. Şafülerin iki görüşünden biri de böyle olup İbni Munzir de bunu seçmiştir. Nevevi diyor ki: "Buna en iyi delil Müslim'deki Enes'in hadisidir. 'Cima hariç herşeyi yapınız.' Buna Ebu Davud'un İkrime'den onun da Peygamber'in bazı hamınlanndan yaptıkları rivayette delildir: 'Peygamber (s.a.v.) Hayızlı olan kadınında bir şey istediği zaman onun fercinin üzerine elbise koyuyordu...' Şafıiler bunu ayırarak şöyle diyorlar: 'Karşılaşma anında ferce karşı nefsine sahip oluyor ve uzak duracağından eminse caizdir. Aksine takdirde caiz değildir. Bunu Nevevi de iyi görmüştür."[897]

İbn Hazım diyor ki: "Erkeğe hayızlı kadınının ferci hariç her şeyi helaldir... Bir grup da bizim görüşlerdir". Nitekim Abdullah b. Rebia Hakim b. Akkal'dan şöyle rivayet ediyor: "Mü'minlerin annesi Aişe'ye: 'Erkek oruç­lu ise kadınına karşı kendisine ne haram olur?' diye sordum. Cevaben: 'Fer­ci', dedi. 'Kadın hayızlı ise ona karşı ne haram olur?' diye sordum. Cevaben: 'Ferci', dedi. Bu mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'nin de görüşüdür... Sabi diyor ki: 'Eza olmazsa erkek hayızlı kadınıyla birleşir'. İbni Ata b. Ebi Ribah diyor ki: 'Kanın dışında erkeğin hayızlı kadınına gelmesinde bir sakınca yoktur1. Hakim b. Atibe hayızlı kadın hususunda şöyle diyor: 'Erkek kadının fercine girmediği sürece, fercini onun ferci üzerine koymasında bir sakınca yoktur'. Hasan Basri hayızlı kadının bacakları arasıyla oynamaktan bir sa­kınca görmüyordu. Bu Musruk, İbrahim Neha-i, Süfyan-ı Sevri, Ebu Hani-fe'nin arkadaşı Muhammed b. Hasan, Ebu Süleyman ve Şafii'de meşhur olan ashabımızın çoğunun görüşüdür."[898]

Hayızlı kadından faydalanmaya ek olarak onunla gerek yatakta, gerek yeme-içmede gerekse saç tarama gibi günlük münasebette bulunmaktan herhangi bir sakınca yoktur.

Ümmü Seleme'den: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) ile beraber kadife bir çarşaf altında yatarken hayzımı gördüm ve hemen hayız elbisemi alarak giy­dim. Rasulullah: 'Hayızın mı gördün', dedi. Ben de: 'Evet', dedim. Bunun üzerine beni çağırdı ve kadife çarşafın altında onunla beraber yattım."[899]

Aişe (r.a.)'dan: "Ben hayızlı iken bir şey içer sonra onu Peygamber'e verirdim. O da ağzını benim ağzımın değdiği yere koyarak içerdi. Ben hayızlı iken kemiğin etini ısırır sonra onu Peygamber'e verirdim. O da ağzını benim ağzımın değidiği yere koyardı."

Ebu Hureyre'den: "Bir defa Rasulullah mesciddeyken, ey Aişe! Bana elbiseyi uzat' dedi. Aişe: 'Ben hayızlıyım', dedi. Bunun üzirene: 'Şüphesiz ki senin elinde hayız yoktur', buyurdu. Aişe de elbiseyi kendilerine verdi.[900]

Aişe (r.a.)'dan: [901]"Ben hayızh iken Rasulullah'ın başını tarıyordum."[902]

4- İbadetleri yaparken belli bir ölçüde faydalanmanın mubah oluşu: Kur'an okurken:

Aişe (r.a.)'dan: "Ben hayızlı iken Rasulullah kucağıma yaslanıyor sonra Kur'an okuyordu."[903]

Vahiy karşılarken:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah Ümmü Seleme'ye şöyle demiştir: 'Aişe ha­riç hiç bir kadının kucağındayken (Başka bir rivayette[904]: "Yatağındayken) vahiy gelmedi."[905]

Abdest alırken:

Öpme abdesti bozmuyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) kadınlarından bazılarını Öpüyor, namaz kılıyordu abdest almıyordu."[906]

Oruç tutarken:

Öpmek ve dokunmak orucu bozmaz:

Ömer b, Hattab'dan rivayetle şöyle demiştir: "Kanım kaynadı ve oruçlu iken hanımımı öptüm. Bunun üzerine: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben bugün bü­yük bir iş yaptım; oruçlu iken hanımımı öptüm', dedim. Rasulullah: 'Oruçlu iken ağzına su alıp çalkalasan ne gerekir?' diye sordu. Ben de: Bir şey gerek-mez\ dedim.[907]

Fethul-Bari'de varid olmuştur: "Bazı ilim ehli, oruçlu orucunun sela­meti için öpmemeye güç yetirebilirse öpmez, öperse de bir şey gerekmez, görüşündedir. Bu Süfyan ve Şafii'nin de görüşüdür. Buna Müslim'de Ömer b. Ebi Seleme yoluyla rivayet ohınan şu rivayette delildir: "Ömer b. Ebi Seleme Rasulullah'a: 'Oruçlu kadınını öpebilir mi?1 diye sordu. Rasulullah: 'Bunu Ümmü Seleme'ye sor1, dedi. Ümmü Seleme de Rasulullah'ın da böyle yaptığını haber verdi. Ömer b. Ebi Seleme: 'Ey Allah'ın Rasulü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir', deyince Rasulullah: 'Allah'a yemin ederim ki ben sizin Allah'tan en fazla sakınanınızım ve'korkanınızınV buyurdu. Bu da gösteriyor ki bu hususta gençler ve ihtiyarlar eşittir. Çünkü Ömer o zaman gençti. Belki de buluğ çağına girdiği ilk sıraydı. Yine hadis bunu özel bir durum olmadığını belirtiyor."[908]

Ramazan gecelerinde tam ilişki:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbİsenizdîr, siz de onlann elbisesisiniz." (Bakara, 187).

İtikattayken:

Kadın itikattaki kocasnı ziyaret ediyor:

Ali b. Hüseyin'den: "Rasulullah (s.a.v.) mescidde (itikafta) idi. Kadın­ları kendisini ziyarete gelmişti. Safiyye binti Hay eve gitmek isteyince Pey­gamber (s.a.v.): 'Acele etme seninle beraber gideyim', buyurdu. Safiyye'nin evi Üsame'nin evinde idi. Peygamber onunla beraber gitmek için çıktı ve yolda Ensardan iki adamla karşılaştı..[909]

Kadın itikaftaki kocasının başını yıkıyor ve saçını tarıyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) itikattayken başını mescidden çıka­rıyor, ben de onu yıkıyordum." (Bir rivayette:[910] "Rasulullah mescidde başı­nı bana uzatıyor, ben de onu tarıyordum.")[911]

Hacdayken:

Öpme ve dokunma haccı bozmaz:

İbni Rüşd, "Bidâyetü'l Müctehid"de diyor ki: "Terkedilen üçüncü şey kadınla cima yapma. Hacda kadınla cimanın haram olduğu hususunda müs-lümanlar icma etmişlerdir. Şu âyeti kerime ile haram kılınmıştır.

"Hacda kadına yaklaşmak, günaha sapmak, kavga etmek yoktur"[912] (Bakara, 197)

Cumhura göre iki kıtanın birleşmesi haccı bozar.[913]

İbn Hazım, Muhalla'da diyor ki: "İhramlı kimsenin girmediği sürece kadınını öpmesi, dokunması mubahtır. Çünkü AUahu Teala öpmeyi değil, cimayı yasaklamıştır."[914]

Hac faydalanmasına teşvik hatta emir: (Kadınlarla beraber olarak güzel faydalanma)

Ümran b. Husayn'dan: "Allah'ın kitabında faydalanma âyeti nazil oldu: 'Hacca kadar Umre ile faydalanmka isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser'. Biz Rasulullah'la beraber bunu yaptık, Kur'an'da bunu yasaklayan bir şey gelmedi. Rasulullah da ölünceye kadar bunu yasaklamadı..."[915]

Cabir b. Abdullah'dan: "Biz Muhammed'in ashabı yalnız hacca niyet ettik, onunla beraber umre yoktu. Peygamber Zilhicce'nin dördüncü sabahı gelerek ihramdan çıkmamızı bize emretti. Rasulullah: 'İhramdan çıkın da kadınlarınızla cima edin!' buyurdu.... (Cabir diyor ki): "Bunun üzerine he­men ihramdan çıkarak Rasulullah'ın emrini dinledik ve itaat ettik." (Başka bir rivayette[916] "Kadınlarımızla cima ettik, güzel koku süründük ve elbise­lerimizi giyidik.")[917]

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Ar­kamda bıraktığım iş tekrar karşıma çıksaydı kurbanı getirmez bu haccı, um­re yapardım. Şimdi sizden hanginizin yanında kurban yoksa hemen ihram­dan çıksın ve haccını umreye çevirsin', buyurdu. Bunun üzerine Süraka İbni Malik b. Cu'şum ayağa kalkarak: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bu iş, bizim bu yılımı­za mı mahsus, yoksa sonsuza kadar devam mı edecek?' diye sordu. Rasulul­lah (s.a.v.) parmaklarım birbirine kenetleyerek iki defa: 'Umre hacca dahil olmuştur, hayır sonsuza kadar devam edecektir', buyurdu."[918]

Esma binti Ebu Bekir'den: "İhrama girerek yola çıktık. Rasulullah: 'Ki­min yanında kurbanı varsa ihramlı olarak kalsın. Yanında kurbanı olmayan ihramdan çıksın1, buyurdu. Benim yanımda kurban yoktu. Onun için ihram-dam çıktım. Zübeyir'in yanında kurban vardı. Onun için ihramdan çıkmadı. Ben elbisemi giydim, sonra dışarı çıkarak Zübeyir'in yanına oturdum. Zübe-yir 'yanımda kalk', dedi. Ben: 'Üzerime çullanacağım diye mi korkuyorsun',

diye karşılık verdim."[919]

Veda tavafından hemen sonra cima yapmanın mubah oluşu:

Veda tavafından hemen sonra cima yapmanın mubah olması hususun­da fakihler icma etmişlerdir. Yine Arafat'ta vakfeden önce cima yapmanın haccı kesinlikle bozduğu hususunda da ittifak etmişlerdir. Arafat'ta vakfe yaptıktan sonra, Cemretü'l Akabe'yi attıktan önce ve attıktan sonra ve veda tavafında önce cima yapmanın orucu bozması hususunda ihtilaf etmişler­dir.[920]

Gece namazına kalkarken:

Gece namazını bitirdikten hemen sonra cinsel ilişkide bulunma:

Esved (r.a.)'dan: "Hz. Aişe'ye Rasulullah'ın namazının nasıl olduğunu sordum şöyle cevap verdi: 'Peygamber gecenin evvelinde uyur, sonunda kalkar namaz kılar sonra uyurdu." (Müslim'in rivayetinde: "Sonra ailesine bir ihtiyacı olursa, ihtiyacını görür ve uyurdu.") Müezzin ezanı okuduğu za­man yatağında sıçrar, yıkanmaya ihtiyacı varsa yıkanır, yoksa abdest alır ve çıkardı."[921]

5- Faydalanmanın sonunda vacip olan taharetin hafifletilmesi:

Cünüp olan kimsenin uykudan önce yıkanma, abdest ve teyemmüm arasında seçim yapmalı:

Abdullah b. Ebu Kays'tan: "Aişe'ye Rasulullah cünüplük hususunda ne yapıyordu? Uyumadan Önce yıkanıyor muydu? Yoksa yıkanmadan Önce mi uyuyordu?' diye sordum. Aişe: 'Bunların ikisini de yapıyordu; bazen yıkanır da Öyle uyur, bazen de abdest alır uyurdu1, dedi. Ben: 'Bu meseleyi geniş tutan Allah'a hamdolsun1, dedim."[922]

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) cünüplü iken uyumak isterse, ferci-ni yıkar ve namaz abdesti alırdı."[923]

Ömer (r.a.)'dan: "Ey Allah'ın Rasulü! Bizden biri cünüp olduğu halde uyuyabilir mi?' diye sordum. Rasuiullah: 'Evet, abdest alırsan1, buyurdu. (Bir rivayette[924]: "Zekerini yıka, abdest al sonra uyu, buyurdu.")[925]

İbn Huzeyme ve İbni Hıbban'ın rivayethde: "Evet, istersen abdest al."[926]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu halde uyumak istedi­ği zaman abdest ya da teyemmüm yapıyordu."[927]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu halde uyuyor ve suya dokunmuyordu."448

Suyu kaybedene cima izni sonra teyemmüm:

Suyu kaybeden kimseye şeriatımızın ne kadar kolaylık tanıdığını gös­teren Kur'an ve sünnet nasslanna bakalım. Şeriat ona suyu buluncaya kadar cimayı yasak etmemiştir. Aksine uzun süreli de olsa teyemmüm izni vermiş­tir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmiş­se, yahut da kadınlara dokunmuşsantz (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin. (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürü. Şüphesiz Allah, çok affededn, çok bağışlayandır." (Nisa, 43).

Ebu Zer (r.a.)'dan: "Medine'den oturmakta hoşlanmıyordum. Rasuiul­lah (s.a.v.) bana bir dişi deve ve koyun vererek bunlarırf sütünden içmemi emretti... Sudan uzaktım ve ailemde benimle beraberdi. Cünüp oldum, te­mizlenmeden namaz kılıyordum. Bunun üzerine gündüzün ortasında Rasu-lullah'a geldim Rasuiullah bir grup sahabesiyle mescidin gölgesinde oturu­yordu. 'Bu Ebu Zer mi?' dedi. Ben: 'Evet, ey Allah'ın Rasulü! helak oldum', dedim. Rasuiullah: 'Seni helak eden nedir?' dedi. Ben: "Sudan uzaktım. Ai­lemde benimle beraberdi. Cünüp oldum ve temizlenmeden namaz kıldım1. Rasuiullah benim için su getirilmesini emretti. Siyah bir cariye büyük bir kabla su getirdi... Bineğimi kendime siper yaparak yıkandım sonra geldim. Bunun üzerine Rasuiullah: 'Ebu Zer! Temiz toprak temizleyicidir. On sene su bulamazsan bile. Suyu bulursan onunla kendini yıka', buyurdu."[928]

Faydalanma sonunda mezi gelirse sadece abdest alma:

Mikdad b. Esved'den: "Rasulullah'a, ailesine yaklaşıp da kendisinden mezi gelen kimseye ne gerektiğini sordum. Rasuiullah: 'Sizden biri bunu görürse fercini suyla yıkasın ve namaz abdesti alsın', buyurdu."[929]

Abdest ve gusülde az suyla yetinme:

Enes b. Malik'ten: "Rasuiullah (s.a.v.) dört-beş avuç suyla yıkanıyordu. Bir avuç suyla da abdest alıyordu."[930]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasuiullah (s.a.v.) cünüp olduğu zaman yıkanmak iste­diğinde içine süt sağılan bir kap miktarı su istiyor ve avcuyla suyu alıyordu. Önce başının sağ tarafından sonra da sol tarafından başlıyordu."[931]

Ebu Seleme'den: "Ben ve Aişe'nin kardeşi Aişe'nin yanına girdik. Ai-şe'nin kardeşi Peygamber'in yıkanmasını sordu. Bunun üzerine Aişe yakla­şık bir sa' alacak miktarda su kabı istedi. Yıkanmaya başında başladı. Bizim­le onun arasında bir perde vardı."[932]

Abdest ve gusül maddi temizliktir. Bu sebeple suyun kullanılması te­mizlik için olup bu manevi temizliktir. Dolayısıyla Allah'ın emrine uyarak başında besmele, sonunda şehadet gerekir.

Gusül yaparken kadının beliklerini çözmesine gerek yoktur:

Ubeyde b. Umeyr'den: "Aişe Abdullah b. Amr'ın kadınlara yıkanacak­ları zaman beliklerini çözmelerini emrettiğini duymuş. Bunun üzerine: 'Şu İbni Amr'a şaşarım, kadınlara, yıkanacakları zaman beliklerini çözmeyi em­rediyor, başlarını tıraş etmelerini emretmiyor. Vallahi, ben ve Rasuiullah bir kaptan yıkanırdık. Başıma üç kez su dökmekten başka bir şey yapmazdım', dedi."[933]

Alkarna ve Esved'den rivayetle: "Adamın biri Aişe'ye misafir olmuş ve sabahleyin elbisesini yıkamaya başlamış. Aişe: 'Eğer onu (meniyi) gördünse yerini yıkaman sana yeterdi. Görmedinse etrafını yıkardın. Vallahi ben onu Rasulullah'ın elbisesinden ovalayarak çıkardığımı bilirim', dedi."[934]

Erkeğin elbisesine bulaşan hayız kanının yerini yıkamasıyla yetinme:

Aişe (r.a.)'dan: "Ben hayızlı olduğum halde Rasulullah'la aynı yatakta yatıyorduk. Benden ona bir şey bulaşırsa sadece orasını yıkıyor ve namaz kı­lıyordu..."[935]

6- Bazı cinsel münasebet izleriyle beraber ibadetlerin edasının sıhhati: Cinsel münasebette bulunulan elbiseyle namazın sahihliği:

Süleyman b. Yesar'dan: "Aişe'ye elbiseye bulaşan meni hakkında sor­duğumda şöyle dedi: "Onu Rasulullah'ın elbisesinden yıkıyordum. Rasulul-lah yıkanma izi belli olduğu halde namaz çıkıyordu."[936]

Muaviye b. Ebi Süfyan, "Peygamber'in hanımı olan kızkardeşi Ümmü Habibe'ye: 'Rasulullah, cima yaptığı elbiseyle birlikte namaz kılıyor muy­du?' diye sordu. Kız kardeşi: 'Evet, herhangi bir rahatsızlık duymuyordu1, diye cevap verdi."[937]

Cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucunun sahihliği:

Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Haris b. Haşim'den: "Abdurrahman'ın babası Mervan'a, Aişe ve Ümmü Seleme'nin kendisine şöyle söylediklerini haber vermiştir: 'Rasulullah (s.a.v.) ailesiyle birlikte cünüp olduğu halde fecri idrak ediyor, sonra yıkanıyor ve oruç tutuyordu. [938]

7- Kocanın dışında yas tutma süresini kısaltma:

Ümmü Atiyye'den: "Ölüye üçgünden fazla yas tutmaktan nehyolun-duk; yalnız koca için dört ay on gün müstesna idi."[939]

Kocasının dışında yas tutma süresini kısaltma süslenmesi hususunda kadının hakkını ve faydalanma hususunda her ikisinin hakkını korumak içindir.

8- Uzak kalma süresini kısa tutma:

Malik b. Huveyrs'den: "Kavmimden bir toplulukla Rasullullah'a geldik ve yanında yirmi gece kaldık. Rasulullah çok merhametli ve şefkatli idi. Ailemize olan özlemimizi görünce şöyle buyurdu: "Ailenize dönünüz, onlarla beraber olunuz, namazı emrediniz. Namaz vakti geldiğinde sizden biri ezan okusun ve en büyüğünüz de imam olsun."[940]

9- Erkeğin boşaması ve kadının da boşanma istemesinin mubah oluşu: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Boşanma İki defadır. (Bunlardan sonra kadın) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dır." (Bakara, 229).

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Eğer erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarında durmayacaklarından korkarsanız, o zaman kadının (ayrılmak için izin verdiği fidye (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir sakınca yoktur." (Bakara, 229).

İbn Abbas'tan: "Sabit b. Kays'ın hanımı Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben kocam Sabit1! din ve ahlâk yönünden kötülemiyo-rum. Ancak onu kerih görmemin beni küfre götürmesinden korkuyorum'. Bunun üzerine Rasulullah: 'Sana mehir olarak verdiği bahçeyi kendisine döndürmek ister misin?' diye sordu. O da: 'Evet', dedi. Rasulullah: Sabit b. Kays'a ondan ayrılmasını emretti."-"'[941]

10- Boşanan kadınları evlendirmede acele etme: (İddetin hemen bitiminde)

Buradaki İddet en kısa süre olup hamilenin dışında üç hayız dönemidir. Hamilenin ise çocuğunu doğurması. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

''Boşanmış kadınlar üç kur (üç adet ve>a üç icmi/lik küresi bekleyip) kendilerini gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar). (Bakara. 228).

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Hamile olanların bekleme süresi, yüklerini bırakmalarına kadardır."(Talak, 4).

Falıma binti Kays'tan: "Ebu Amr b. Hafs Fatıma'yı bain talakıyla boşadı... Fatıma diyor ki: 'Helal olduğum vakit (iddetim bittiğide) Peygam­ber (s.a.v.)'e. Muaviye b. Ebi Süfyan ve Ebu Cehm'in beni istediklerini söyledim." (Başka bir rivayette[942]: "Rasulullah'ın ashabından bir grupla Abdurrahman b. Avf beni istedi.")[943]

Fatıma b. Kays'tan: "Ebu Amr b. Hafsa Fatıma'yı bain talakıyla boşadı. Fatıma Rasulullah'a gelerek bunu haber verdi. Rasulullah, 'helal olduğun vakit bana bildir', dedi. Fatima diyor ki: 'Helal olunca (iddetim bitince) Rasulullah: 'Sen Üsame b. Zeyd'le evlen', buyurdu. Bunun üzerine onunla evlendim. Allah onda hayır kıldı; ben de gıbta ettim."[944]

11- Dul kadınları evlendirmede acele atme: (İddetin hemen bitiminde)

Burada süre kısa olup hamile olmayanlara dört ay on gün, hamile olan­lara ise çocuklarını doğurana kadardır.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İçinizden ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün (bekle­yip) kendilerini gözetlerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızı haber alır." (Bakara, 234).

Sübey'a binti Haris'ten: "Sübey'a Sa'd b. Havle ile evliydi... Sa'd Bedir savaşına katılanlardandı. Karısı hamile iken Veda haccında vefat etti. Onun vefatından sonra çok geçmeden karısı doğurdu. Nifasında temizlenince ken­disini isteyeceler için giyinip kuşandı... Sübey'a diyor ki: 'Rasulullah'a gele­rek bu meseleyi ona sordum. Bana doğurduğum andan itibaren helal oldu­ğum fetvasını verdi ve 'istersen evlenebilirsin', emrini verdi. (Başka bir rivayette[945]: "Rasulullah'tan izin istedi. Rasulullah'da ona izin verdi ve ev­lendi.")[946]

 

CİNSEL İLİŞKİ VE İSLÂMÎ SINIRLARI

 

Cinsel İlişkiyle İlgili Gerekli Kurallar

 

CİNSEL İLİŞKİDE bulunmakyı, Allah meşru kılmıştır; her müslüma-na bu meseleyi tamamıyla kolaylaştırmıştır. Bu zevkte bulunmak için şeriatın belirlediği adablar, uygulanması zor olan kayıtlar olmayıp, sadece hayattaki bütün işlerin bir tür gerekli olan tanzimidir. İslam, herşeye kural ve adab koymuştur. Hatta gerek farz gerekse nafile ibadetler düzensiz bırakıl­mamış, müslümanın uyması gereken kurallara bağlanmıştır. Farz namazın vakti ve sayısı vardır. Güneş doğarken ya da batarken namaz kılmak mek­ruhtur. Yemek hazırken ya da hayızlı iken namaz kılınmaz. Yine oruç fariza-sıda böyledir; iftar etmeksizin iki gün oruç tutma, sürekli oruç tutma, bayram gününde, şek gününde oruç tutma caiz değildir. Aynı şekilde sadece cuma günü oruç tutma, şaban ayma ait günün orucuyla Ramazanı birleştirme sün­net değildir. İftarın erken yapılması, sahurun geç bırakılması müstehaptır. İşte kanun koyucunun cinsel münasebette bulunmak için koyduğu kurallar, sağlam bir düzenlemeden başka bir şey değildir. Allah'ın kullarına kolaylaş­tırdığı doğru yol takip edilir ve Allah'ın istediği hedef gerçekleşir.

Birinci olarak: Helal ilişkide bulunmanın adabları[947]

 

Oruçlu İtikatlı Ve İhramlıyken Cinsel İlişkiden Kaçınma

 

Oruçlu iken çımadan kaçınma: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı..." (Bakara, 187).

Ayet, gündüz değil, gece cimanın helal olduğunu ifade ediyor.

İtikafta iken çımadan kaçınma: Alllahu Teala şöyle buyuruyor:

"Mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın (yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın, Allah insanlara âyetlerini böyle açıklar ki korunup sakınsınlar." (Bakara, 187).

İhramlı iken çımadan kaçınma:

"Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda (ihrama girerek) haccı (kendi­sine) gerekli kılarsa bilsin ki, hacda kadına yaklaşmak günaha sapmak, kavga etmek yoktur." (Bakara, 197).

Hayız döneminde tam beraber olmaktan kaçınma:

"Sana adet görmeden soruyarlar. De ki: O eziyettir. Adet halinde ka­dınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikle­ri zaman Allah'ın emrelliği yerden onlara varın. Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever." (Bakara, 222).

Âyette nehyedilen yaklaşmadan maksat tam beraberlik, yani çımadır. Cima olmaksızın yapılan cüz'i beraberlik, daha önceden delilin zikrettiğimiz gibi helalin en güzelidir.

Dübürdeki tam beraberlikten kaçınma:

Ömer b. Hattab'dan; "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Dübür (arka) ve hayızdan korunun."[948]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadınına dübüründen (arkasından) yaklaşan melundur."[949]

Huzeyme b. Sabit'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Al­lah haktan utanmaz. Kadınlara arkalarından yaklaşmayın."[950]

Sa'd b. Yesar'dan: "İbn Ömer'e dedim ki: 'Biz cariyeler satın alıyoruz ve onlarla tahmis yapıyoruz. İbn Ömer: Tamhis nedir?' diye sordu. Ben de: 'Onlara arkalarından yaklaşıyoruz', dedim. [951]İbn Ömer: 'Yazıklar olsun! Müs­lüman bunu yapar mı?' dedi." [952]

 

Evlilik Sırlarını Gizleme:

 

Ebu Said el Hudri'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kı­yamet günü Allah katında insanların en şerlisi, adamın karısıyla, karınında adamla beraber olmasından sonra bu sırrı yayandır."[953]

Esma binti Yezid'den: "Esma, Rasulullah'ın yanındaydı. Kadınlar ve erkekler oturuyorlardı. Rasulullah: 'Belki de adam ailesine ne yaptığını ha­ber veriyor1, dedi. Bunun üzerine topluluk sustu. Ben: 'Doğru, ya Rasulullah! Şüphesiz onlar öyle yapıyorlar', dedim. Rasulullah: 'Böyle yapmayınız. Bu, yolda dişi şeytanıyla karşılaşan ve insanlar kendisine bakarlarken cima eden şeytanın misalidir."[954]

İbn Kayyım, bu tür edebsizliği götüren bazı kötü etkileri belirterek di­yor ki: "Cima ile övünmeyi yayma haram kılınmıştır. Çünkü bu nefisleri ha­rekete geçirmeye ve onun benzerini yapmaya bir vesiledir. Adam helal yol­dan ihtiyacını gideren biri olmayabilir. Böylece harama düşebilir."[955] [956]

 

Namusu Kıskanma:

 

Helal yoldan ilişkide bulunma, eşlerin hususiyetlerindendir. Eşlerden birinin hangi dereceden olursa olsun evlilik alanı dışındaki herhangi bir girişim doğal olarak, hatta zorunlu olarak diğer tarafın kıskanmasına sebep olacaktır. Allah beşeri bu fıtrat üzere yaratmıştır.

Kıskanma iki türlüdür: Şüphede kıskanma: Bu, düzgün ve mutedil olan bir kıskanmadır. Aşırılığa ve saldırıya karşı namusun korunmasını, himaye edilmesini sağlar. Müslümanın yaşaması gereken bir ahlâk kabul edilir.

Yasak olan kıskanma: Bu, şüpheli olmayan bir kıskanmadır. Nefse iş­kence veren aşırılık ve hastalıktır. Mü'minlere kötü zanda bulunmaya ve on­ları batıl ile suçlamaya götürür. Aklı giderir. Bunun da ötesinde hayatta hareket noktasını durdurur.

Cabir b. Atik'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu: Allah'ın sevdiği ve buğzettiği kıskanma vardır. Allah'ın sevdiği kıskanma şüpheli olanıdır. Buğzettiği ise şüpheli olmayanıdır.[957]

Makul olan kıskanma, namusa karşı bir saldırı olması durumunda onu savunma gücü ve cesareti verir. Allahu Teala bu kıskanmayı müslümana sevdirmiştir. Namusunu savunma uğrunda ölürse onu şehadetle mükafat­landırmıştır;

Said b. Zeyd'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Malı uğ­runa ölen şehittir. Ailesi uğruna Ölen şehittir. Kanı uğruna ölen şehittir." [958]

İbn Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Üç kişi var­dır ki Allah, kıyamet günü onlara bakmaz: 'Anne-babasına engel olana, er-kekleşen kadına ve ailesini kıskanmayana (deyusa)."[959]

İkinci olarak: Haram zevkten kaçınmayı belirleyen adablar [960]

 

Kadının Güzelliğini Detaylıca Anlatmanın Hükmü

 

Abdullah b. Mes'ud'dan: "Rasullullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın, kadınla birleşmesin. Meğer ki kadını kocasına vasfeder, kocası da sanki ona bakıyormuş gibi olur."[961]

İbn Kayyım diyor ki: "Bunun şeddi zera-i olduğu gizli değildir. Kalbine fesat düşmesini, kadının suretini nefsinde canlandırarak kalbinin meyletme­sini engellemek içindir. Görmediği kimseyi övüldüğü için seven nice kimse vardır."[962]

Avret mahalli koruma: Görünülmesine ve dokunulmasına müsamaha edilmez .(Ancak eşler arasında)

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Derken şeytan onların, kendilerinden gizlenmiş olan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı..." (Âyet, 20).

"O ağaçtan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstle­rini cennet yaprağıyfa örtmeye başladılar..." (Taha, 121).

"Ey Adem oğullan, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Korunma giysisi en iyisidir..." (Araf, 26).

"Ey inananlar, ellerinizin altında bulunan (köleler, hizmetçiler ve he­nüz erginliğe ermemiş çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkarıp yataca­ğınız zaman ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) ya­nınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hikmet sahibidir. Çocuklarınız ergenlik çağı­na erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin iste­sinler. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah bilendir, hikmet sahi­bidir." (Nur, 58-59).

Cabir b. Abdullah (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.) Kureyş'le birlikte Kabe'ye taş taşıyordu. (Kabe'nin yeniden inşasında) üzerinde de elbisesi vardı. Am­cası Abbas ona: 'Ey kardeşimin oğlu, elbiseni çözsen de onu omuzuna taşla­rın altına koysan', dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onu çözerek omu-zunun üzerine koydu. Fakat hemen bayılarak düştü. Artık o günden sonra bir daha çıplak olarak görülmedi. "[963]

Miser b. Mahreme'den: "Taşımakta olduğum ağır bir taşı getiriyordum. Üzerimde hafif bir elbise vardı. Taş üzerinde iken elbisem çözülüverdi. Taşı bırakamadım ve o vaziyette yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Rasulul­lah (s.a.v.): 'Dön ve elbiseni al. Çıplak gezmeyin!1 buyurdu."[964]

Ebu Said el-Hudri (r.a.)'dan "Rasulullah (s.a.v.): 'Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz ve bir elbisenin içinde erkek erkeğe yanaşa-maz. Kadın dahi bir elbisenin içinde kadına yanaşamaz, buyurdular."[965]

Nevevi diyor ki: "Hadiste, erkeğin, erkeğin avretine, kadının, kadının avretine bakmasının haram oluşu sözkonusu olup bu hususta ihtilaf yoktur. Yine erkeğin, kadının avretine, kadının da erkeğin avretine bakması icma ile haramdır... [966]Bu haram, evlilerin dışında olan kimseler hakkındadır." [967]

 

Karşı Cinse Gözleri Dikmenin Hükmü

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İnanan erkeklere söyle: 'Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusun­lar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, onların her yaptıkların] ha­ber almaktadır. İnanan kadınlara da söyle: 'Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzları­nı korusunlar." (Nur, 30-31).

İyad diyor ki: "Gözü çevirme, avret ve avrete benzeyen her durumda yapılmalıdır. Bazen avret olmayan durumlarda da gerekir."[968]

İbn Abdi'1-Ber diyor ki: "Şüphe ve kötü niyet olmaksızın kadının yüz ve ellerine bakmak caizdir. Şehvet ile bakmaya gelince, elbisesi üzerinden bile olsa bu şekilde düşünmek haramdır. Yüze açık bir halde bakmanın nasıl ola­cağı artık düşünün."[969]

 

Karşıt Cinslerarası Tokalaşmanın Hükmü

 

Önceki adabada şu âyet geçmişti: "İnanan erkeklere söyle: Bazı bakış­larım kıssınlar." "İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar." Er­kek ve kadın olarak şehvete götüren bakışlarımızı kısmakla emrolunmuşsak çoğu zaman ellerimizle yaptığımız tokalaşma bundan daha da önemlidir. Çünkü dokunma, bakmaktan daha fazla şehvet sebepolur. Rasulullah (s.a.v.)'in biat alırken kadınlarla tokalaşmaktan uzak durması bunun kesin haram olduğu anlamına gelmez. Sonra Rasulullah'ın bazen, kimi kadınların eline dokunmalarına izin verdiğini ifade eden hadisler vardır. Bu da bizi genel du­rumlarda tokalaşmaktan uzak durmaya çağınyor. Ancak fitneden emin olun duğu özel durumlarda tokalaşma olursa bunda bir sakınca yoktur. [970]

 

Karşıt Cinslerarası Eğlenme Ve Oynamanın Hükmü

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Mağruf (güzel) bir söz söyleyin." (Ahzab, 32).

Ayet, konuşma konusunun maruf sınırların içerisinde olmasına, mün-keri içermesine işaret ediyor. Bunun için eğlenme ve oyun alanlarından ka­çınma dedik. Yani ciddi alanlara indirgeme. Çünkü kadınla erkek arasındaki ciddiyet maruftur. Eğlenme ve oyun ise münkerdir. Ciddi olmayla rahat dav­ranma birbirini ortadan kaldırmaz. İşte Ebu Musa'dan gelen rivayet bunun örneğidir: "Ebu Mjsa'dan: 'Esmabİnti Umejs zikret için Rasulullah (s.a.v.)'in hanımı Hafsa'nın yanına girdi. Esma, Habeşistan'a hicret edenler arasında hicret etmişti. Az sonra Ömer, Hafsa'nın yanına girdi. Esma da Hafsa'nın yanında idi. Ömer, Esma'yı görünce: 'Bu kim?' diye sordu. O: 'Esma binti Umeys' dedi. Ömer: 'Şu Habeşistan'lı mı? Şu denizli mi?' diye sordu. Esma: "Evet', cevabını verdi. Bunun üzerine Ömer: 'Hicrette biz sizi geçtir'. [971]Binaenaleyh Rasulullah (s.a.v.) nezdinde biz sizden daha haklıyız', dedi. "[972]

 

Yol Ve Meclislerde Cinslerin Karışık Bulunmasının Hükmü

 

Ümmü Seleme'den: "Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirmek için selam verdiğinde kadınlar kalkıyorlardı. Rasullullah da kalkmadan Önce biraz oturuyordu. İbn Şihab diyor ki: "Allah daha iyi bilir ama, ben Rasulullah'ın namazdan sonra biraz oturmasını, topluluğun kadınları görmeden önce ka­dınların oradan ayrılması için yaptığını sanıyorum".[973]

Bu anlamı Rasulullah'm şu sözü de te'yid ediyor: "Bu kapıyı keşke ka­dınlara bıraksak...[974]. Yine Rasulullah'tan gelen şu rivayette bu anlamı te'yid ediyor: Rasulullah mescidde çıktığında kadınlar ve erkekler birbirine karı­şınca kadınlara: "Gecikseniz, yolun ortası değil, kenan sizin hakkınızdır, buyurdu."[975]

Yoldaki karışıklıktan kaçınılması gerektiği gibi yine umumi yerlerde de kaçınmak gerekir. Bu da toplumsal yerlerde kadınlara özel bir yer ayıra­rak ya da karışıklığı önleyecek başka bir düzenleme yaparak mümkündür. [976]

 

Karşı Cinsle Başbaşa Kalmanın Hükmü

 

İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetle "Rasulullah (s.a.v.): 'Bir adam yanında mahremi bulunmayan bir kadınla halvette (yalnız) kalmasın."[977]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste yabancı kimseyle halvet etmek yani, bir araya gelmek yasaklanıyor. Fakat güvenilir kadınlar gibi mahrem olma­yanlar bunun yerine geçer mi? konusunda ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu, töh­metin zayıflığından dolayı caiz oluşudur.[978]

Yasak olan halvet mefhumunda şunlar çıkar: İhtiyaç durumunda insanların huzurunda halvet yapılması. İhtiyaç durumunda bir kadınla iki ya da üç erkeğin halvet etmesi. Bir grup kadınla bir erkeğin halvet etmesi.[979]

Nevevi diyor ki: "Erkeğin yabancı kadınlara imam olmasına ve onlarla halvet etmesine cumhur cevaz vermiştir... Delil ise şu hadistir: "Bu günden sonra kocası olmayan kadının yanına bir adam kesinlikle girmesin. Ancak beraberinde bir ya da iki adamın olması hariç." Çünkü toplu olan kadınların yanında bir erkeğin -genellikle- onlardan bazılarıyla utanç verici bir şey yapması mümkün değildir." [980]

 

Kadınların Erkekleri Şehvete Sürüklemekten Kaçınmaları:

 

a) Açık ve dar elbiseyle: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"İlk cahiliyye (çağı kadmlan)nın açılıp kırıtması gibi açılıp kırıtma­yın." (Ahzab, 33).

"SiBİerini^istenTCsînler.AncakkendiIgindsngörLherierhaiiç."(Nır,31).

b) Cilveli yürüyüşüyle:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Gizledikleri süslerin biinmesi için ayaklarını vurmasınlar." (Nur, 31).

c) Nameli sesle:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Sözü yumuşak kıvrak bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalık bu­lunan kimse tamah etmesin." (Ahzab, 32).

Üçüncü olarak: Haram zevkte bulunmadan sonra gözetilen adablar: [981]

 

Kendisinde Gizleyerek Başkalarına Duyurmama:

 

Bu adab, kerim olan şeriatımızın ne ölçüde yüce ve hoşgörülü olduğuna dikkatimizi çekiyor. Şeriatımız Allah'ın kullarını Allah'a masiyetleri duru­munda bile onları gözetiyor, doğru yolda sapmaları durumunda bile onlar için gizlilik ve güven sağlıyor. Müslüman erkek ve kadının Allah'tan sakın­masının, nefsine karşı mücahede etmesinin ve sürekli haramdan uzak dura­rak helal sınırları içerisinde kalmasının gerektiği doğrudur. Fakat masiyete düşerek bakma, öpme, dokunma ya da zina gibi haram yollardan kendini tat­min ederse tövbe etmek ve günahına kefaret vermek için acele etmesi gere­kir. Bu da hayır amel ve iyilikleri artırmakladır. Zira iyilikler kötülükleri giderir.

Abdullah b. Mes'ud'dan: "Adamın biri bir kadını öpmüştü. Peygam-ber'e gelerek bunu anlattı. Bunun üzerine:

"Namazı gündüzün iki tarafında ve gecenin bazı saatlerinde dosdoğru kıl! Şüphesiz ki iyilikler, kötülükleri giderir. Bu düşünenlere bir hatırlatma­dır." (Hud, 314).

âyeti nazil oldu. Adam: 'Bu bana mı mahsus ya Rasulullah!' diye sordu. Ra-sulullah: 'Ümmetimden onunla amel edenlere1, buyurdu."[982]

Aynı zaman müslümanın masiyetini nefsinde gizlemesi gerekir. Bu tür gizlemeyi kerim olan şeriatımız teşvik etmiştir. Yine şeriatımız, masiyeti görenin de onu gizlemişini ve açığa vurmamasını teşvik etmiştir.

Abdullah'dan: "Peygamber (s.a.v.)'e bir adam gelerek: 'Ben Medine'nin kenarında bir kadını elledim. Ama ona cima etmeksizin dokundum. İşte ben buyum. Benim hakkımda dilediğini hüküm buyur!' dedi. Bunun üzerine Ömer ona: 'Sen kendini örtbas etmiş olsan, Allah muhakkak seni örtbas ederdi.' Peygamber (s.a.v.) bir şey söylemedi. Ve adam kalkıp gitti. Derken Peygamber (s.a.v.) arkasından bir adam göndererek onu çağırdı ve kendisi­ne şu âyeti okudu: 'Namazı gündüzün iki tarafında ve gecenin bazı saatlerin­de dosdoğru kıl! Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu hatırlayanlara bir hatırlatmadır.1 Bunun üzerine cemaatten bir adam: 'Ya Rasulullah! Bu ona mı mahsus?' diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): 'Bilakis bütün insanlara' cevabını verdi."[983]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) mescidde iken müslüman-lardan bir adam geldi ve kendilerine seslenerek: 'Ya Rasulullah! Ben zina et­tim', dedi. Rasulullah (s.a.v.) ondan yüzünü çevirdi. Ta ki bunu dört defa tekrarladı. Adam kendi aleyhine dört defa şehadette bulundu..."[984]

Said b. Müseyyeb'den: "Eslem'den bir adam Ebu Bekir'e gelerek: 'Baş­kası zina etti', dedi. Ebu Bekir: 'Bunu benden başka kimseye söyledin mi?1 dedi. Adam: 'Hayır', dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir: 'Allah'a tövbe et, Al­lah'ın örtmesiyle ört. Zira Allah, kullarının tövbesini kabul eder', dedi."[985]

Said b. Müseyyeb'den: "Rasulullah'ın Eslem'den Hüzal diye bilinen bir adama şöyle dediği bana ulaştı: 'Ey Hüzal! kötülüğünü gizleseydin bunu senin için daha iyi olurdu."[986]

Hafız İbn Hacer diyor: "Malik ve Nesai'deki Said b. Müseyyeb'in mür-selinde yer almıştır: 'Eslem'den bir adam Ebu Bekir'e gelerek: 'Başkası zina etti1, dedi. Ebu Bekir: 'Allah'a tövbe et, Allah'ın Örtmesiyle ört', dedi. Sonra Ömer'e geldi, o da aynı şeyi söyledi. Sonra Rasulullah'a geldi ve Rasulullah onu üç kez geri çevirdi. Bu olaydan şu çıkıyor; Böyle bir sorunu yaşayan kimsenin Allah'a tövbe etmesi, bunu kendi nefsinde gizlemesi ve hiç kimse­ye söylememesi müstehaptır. Nitekim Ebu Bekir ve Ömer de Maiz mesele­sinde buna işaret etmişlerdir. Kim böyle bir şeye vakıf olursa belirttiğimiz gibi onu gizlemelidir."[987]

Tefsiri Taberi'den naklediliyor: "Adamın biri Ömer'e gelerek şöyle de­di: 'Benim bir kızım vardı, cahiliyede onu diri diri toprağa gömmüştü. Daha ölmeden önce onu çıkarttım. Böylece Asr-ı Saadete ulaştı. Müslüman olun­ca Allah'ın hadlerinden bir had kendisinin başına geldi. Bunun üzerine ken­disini kesmek için bıçağa sarıldı. Boğazının bir kısmını kesmiş halde ona ye­tiştim. Sonra iyi oluncaya kadar tedavi ettim. Daha sonra o güzel bir şekilde tövbe etti. Ey mü'minlerin emiri! Şimdi onunla evlenmek için benden isti­yorlar. Önceki durumunu haber vereyim mi? Ömer: Onun durumunu mu ha­ber veriyorsun? Andolsun ki onun durumunu birine haber verirsen seni şehir halkına ibret yaparım. Sen iffetli müslüman kadın nikahıyla onu evlendir, dedi."[988]

İbn Cevzi'nin "Kitabu'l-Ahkâmi'n-Nisa"sında varid olmuştur: "Kadın zina yaparsa yaptığına tövbe etmesi, kocasına mazeret göstermesi ve kendi­sini temizleyinceye kadar kocasının yaklaşmasına engel olmalıdır. İmam Ahmed b. Hanbel şöyle diyor: Kocası olan bir kadın zina ederde kocası da bunun farkına varmazsa, kadın bunu kocasına bildirmez. Aksine kendisinde gizli tutar, tövbe ve istiğfar eder ve mihri kocasına hibe eder..." [989]

Masiyetin olduğunu gören ya da bilen, günahı işleyenlere nasihat etme­li, iyiliği emredip kötülükten alıkoymah ve bunu gizli tutmalıdır. Yine, yeni bir masiyetin olmasından kaçınılması için yardım etmesi ve gücü yetiyorsa helal yolu ona kolaylaştırması gerekir.

Kendisini ve başkasını gizleme babından biri de erkeğin kadınla zina yapmasından sonra onunla evlenmesidir. Bu hususta imam Malik'in "Mü-devvenetü'l-Kübra"sında nefis sözler varid olmuştur:

"Dedim ki: 'Adam ziıa yaptığı kadınla evlenebilir mi?' Malik: 'Evet, ev­lenebilir... Kadının ralımi fasit sudan temizleninceye kadar evlenemez' İbn Abbas'ın mevlası Şu'be, adamın birinin İbn Abbas'a şöyle sorduğunu işit-miştir: 'Bir kadının peşinden gidiyordum, Allah'ın bana haram kıldığını yaptım. Sonra Allah bana tövbeyi nasip etti. Bunun üzerine o kadınla evlen­mek istedim. İnsanlar dediler ki: 'Zina eden erkek ancak zina eden kadınla evlenir.' İbn Abbas: 'Burası bu âyetin yeri değildir. Onunla evlen, bir günahı olursa benim üzerime1, dedi. İbn Vehb diyor ki: 'Bana ilim erbabı, Muaz b. Cebel, Cabir b. Abdullah, İbni Müseyyeb, Nafi, Abdullah b. Mes'ud, Ömer b. Abdulaziz, Hasan b. Muhammed b. Ali Ebi Talib'in: 'Evlenmelerinden bir sakınca yoktur' dediklerini, haber verdi. İbn Abbas diyor ki: 'Başı zina, sonu nikâhtır. Kim tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.' Cabir ve İbni Müsey­yeb diyor ki: 'İlk durumları haram, son durumları helaldir.' İbni Müseyyeb diyor ki: 'Tövbe ederler, durumlarını düzeltirler ve önceki hallerini kerih gö­rürlerse bir sakınca yoktur.' İbni Mes'ud şu âyetleri okudu:[990]

'O, kullarından tövbeyi kabul eder, kötülükleri bağışlar ve yaptıkları­nızı bilir.' 'Allah'a göre şu kimselerin tövbeleri makbuldür ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allah onların tövbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa, 17). [991]

 

Açıktan Günah İşlemekten Kaçınma:

 

Ebu Hureyre'den: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'i şöyle söylerken işittim: 'Ümmetimin hepsi affedilmiştir. Yalnız açıkta günah işleyenler müstesna! Açık günahlardan biri de kulun geceleyin bir amel işlemesi, sonra Allah onu örtbas ettiği halde sabahlamasıdır. Fakat kul: 'Ey filan! Ben dün şöyle şöyle yaptım, der. Halbuki Allah onu örtbas ettiği halde gecelemişti. İşte Rabbi örtbas ettiği halde sabahladığı vakit Allah'ın örtbas ettiğini meydana çıka­rır."[992]

Fethu'l-Bari'de nakledilmiştir: "Hadiste geçen 'Mucahir' masiyetini or­taya koyan, Allah'ın gizlediği şeyleri açıklayan ve onu konuşan kimse de­mektir... Masiyetini ortaya koyan arsızlar cümlesinden olup örfen ve şer'an erilmiştir. Masiyetini ortaya koyan kimse iki yasak işlemiş olur: Günahı ortaya koyma ve arsızlık fiiline teşebbüs. İbn Battal diyor ki:

"Masiyeti açığa vurma, Allah'ın Rasulü'nün ve salih kulların hakkını hafife alma demektir." Nevevi diyor ki: "Fışkını ya da bidatim açığa vuran kimseyi, açığa vurduğu şeyle zikretmek caizdir...[993]. İbn kayyım diyor ki: "Günahı açığa vuranlar Allah'ın iffetinin dışındadırlar. Onlar yaptıkları ma-siyetleri anlar. Onlar yaptıkları masiyetleri anlatırlar. Böylece dinleyici onu dinleyerek ona benzemeye çahşır. Bu da Allah'tan başka kimsenin bilmediği yayılan fesattır. [994]

 

Dört Şahit Bulununcaya Kadar Zina İsnadından Kaçınma

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra (bu suçlamalarını ispat için) dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahitliği­ni asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir." (Nur, 4).[995]

Bu âyet, Hz. Aişe'ye atılan ifk hadisesi münasebetiyle nazil olmuştur. Fakat âyette varid olan kazfın hükmü umumidir. Müslüman başkasının gü­nahını açıklamanın ya da başkasında gördüğü fışkı ortaya koymanın bir maslahat olduğunu sanabilir. Fakat bu durumda hükmeden adab vardır. Bu fiili çıplak gözle gören dört şahit olmadığı sürece duyurulması caiz değildir. Aksi takdirde kendisine kazf haddi yani seksen değnek vurulur. [996]

 

Yaygarayı Dile Dolamaktan Kaçınma:

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Çünkü siz onu dillerinizle alıveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi, ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş sanıyor sunuz. Oysa o, Allah yanında büyük (bir günah)tir. Onu işittiğiniz zaman, "Bunu konuşmamız bize yakışmaz, haşa bu, büyük bir iftiradır' demeniz gerekmez miydi?" (Nur, 15-16). [997]

 

EŞLER ARASI CİNSEL YARARLANMA

 

Şeriata Göre Faydalanma Çeşitleri

Giriş

 

FAYDALANMA (İstimta) çeşitlen konusuna başlamadan önce bu alanda yaygın olan bazı asılsız varsayımların açığa kavuşturulması ge­rekiyor. Yine kişinin sevap aldığı salih bir amel olması itibariyle helal olan cinsel münasebette bulunulduğunda müslüman erkek ve kadının alacağı sevabı açıklamak gerekiyor. Ve yine sevgi duygusuyla faydalanma türleri arasındaki tekamül yönlerini de açıklamak gerekiyor.

Birinci olarak: Temiz faydalanmayı ku§atan ve peşine düşen asılsız varsayımlar:

Çeşitli faktörlerin etkisiyle uzun süren gerileme devirlerinde Allah'ın şeriatının yerine tahrifi yerleştiren sapıklık perdesini gidermek gerekir. Bu faktörlerden birisi, bir taraftan bidat ruhbanlığın etkisiyle sızan bazı sapık tasavvuf okulları, diğer taraftan kadim şark felsefesidir. Bu tahrif, zühd ve iffet elbisesine bürünen şüpheler ve tasavvurlar ortaya çıkarttı. Fakat bu al­datıcı bir zühd, asılsız bir iffet idi. Bu düşünceler cinsel faydalanma konusu­nu küçümsüyor ve ondan uzak kalıyordu. Adeta bu düşünceye göre erkek ve kadınların mükerrem oluşuna bu yakışmazdı. Cinsel ilişki neslin gereği yapılması gerektiğinde ise yıkanmak için suyun bulunması kaydıyla utanma ve tereddüt içerisinde olmalıydı. Şimdi bu varsayımların dayandığı şüphele­ri izale etmeye çalışalım:

Birinci varsayım: Cinsel ilişki sadece çocuk istemiyle yapılır:

İlahi şeriatlarda cinsel ilişkinin evlilikle ve çocuk yaparak ailenin olu­şumuyla bağlantı kurulmasının cinsel ilişkinin sadece nesil isteme ve neslim türünü koruma için meşru kılındığ varsayımına yardımcı olmuştur. Bu varsayıma göre cinsel ilişki sadece bu hedefi gerçekleştirmeye teşvik için ko­nulmuştur. Ne var ki, bu düşüncede olan kimseler, hayvanlarda muayyen mevsimlerde türlerini korumaları için cinsel dürtünün harekete geçmesini gözardı etmişlerdir. Hayvanlar bu mevsimlerin dışında cinselliği hissetmez­ler ve cinsel ilişkide bulunmaya kalkışmazlar. Bu dürtünün insanlarda da böyle olması gerekseydi Allah Teala hayvanda olduğu gibi bu dürtüyü in­sanda da böyle yaratırdı. Şöyle diyebilirler: Allah, bu fazlalıkla -yani üreme döneminin dışındaki cinsel arzuyla- insanı imtihan ederek, itaat mı isyan mı edeceğine bakmıştır. Eğer dinin emirleri insanı bu imtihana karşı sabretme­ye teşvik etse ve hamilelik gerçekleştikten sonra doğum oluncaya kadar cin­sel ilişki isteğinden uzak durmayı emretse bu sözü makbul kabul etmek mümkündür. Fakat, vakıa bunun tam tersine olup şeriatımızda yakından ya da uzaktan buna işaret eden tek bir nass bile yoktur. Aksine her şartta fayda­lanma gayesiyle cinsel ilişkide bulunmaya müsamaha gösteren birçok Kur'an ve sünnet nasslan vardır. Hatta Ramazan ayı gecelerinde bile... Alla-hu Teala şöyle buyuruyor:

"Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık onlara şimdi yaklaşın ve Allah'ın sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)du- ğunu arayın." (Bakara, 187).

Önceleri Ramazan ayında cinsel ilişkide bulunma yasaktı. Bu yasağa karşı çeşitli ihlaller oldu. Bunun üzerine bu âyetle izin verildi.

Sahabelerin ilk Ramazan gecelerinde cinsel ilişkide bulunmaları çocuk yapmak olmaksızın sayılı günlerin dışına ertelenemez miydi? Biz değerli sahabelerde sadır olan bu hatanın cinsel zevkte bulunma gayesiyle olduğunu sanıyoruz. Yine Allahu Tealanın cinsel ilişkide bulunmaya çok düşkün olan kullarına şefkatinden dolayı haram olan bu yasağı helal kıldığını sanıyoruz. Bazı nasslar var ki cinsel ilişkide bulunmaya müsamaha gösterme sınırın­dan kalmayıp daha da ileri giderek teşvik ediyor. Bazı nasslar da var ki bu sı­nırı da aşarak cinsel ilişkiyi artırmaya ve cazibeli yapmaya çağırıyor. Biz burada cinsel zevki yerine doğru koyan bir nassı düşünmekle yetineceğiz. Bu hadis daha önceden de birkaç kez geçmişti:

Ebu Zer'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Sizden birinin karısıyla cima etmesi sadakadır'. Dediler ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bizden biri şehvetini giderse ona ecir olur mu?[998] Rasulullah: 'Haramda giderseydi günah olmaz mıydı? Aynı şekilde helalde giderirse ona ecir vardır', buyurdu.

Nebevi tevcihi düşünelim. Bu, kişinin fiilinden dolayı sevap aldığı sa-lih amellerden olması itibariyle helal cinsel ilişkide bulunmaya bir ikramdır. Sonra sahabelerin sadakatlerini ve güzel anlayışlarını düşünelim. Sahabeler cinsel ilişkide bulunmayı -çoğu zaman- faydalanma olan hedefinden saptır­mışlardır; nebevi tevcihi fıtrata uzak bir şekilde yorumlayarak şöyle deme­diler: 'Rasulullah kıyamet günü diğer ümmetlere karşı öğünmeyi gerçekleş­tirmek için burada çocuk istemeyi ve zürriyetin çokluğunu kasdetmiştir." Nitekim şu hadisde bu varid olmuştur:

Ma'kal b. Yesar'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Se­vimli ve doğurgan olanlarla evleniniz. Şüphesiz ki ben sizin çokluğunuzla övünürüm."[999]

Aksine şöyle demişlerdir: "Bizden biri şehvetini giderirse.. Üçüncü olarak Rasulullah'm, cinsel ilişkide bulunmanın insanın fıtri durumlardan olduğunu nasıl vurguladığını düşünelim. Dinin görevi, bu fıtrata karşı diren­me değildir. Aksine bunun helal çerçeve içerisinde doymasını tanzim et­mektir. Müslüman erkek ve kadın sınırları içerisinde durarak bu tanzime uyarsa, salih amelle Allah'a yaklaşır ve aynı zamanda faydalanmanın en gü­zel biçimiyle faydalanır.

Özetleyecek olursak İslam, evlilik ilişkilerinin daima faydalanma, ba­zen de çocuk isteme şeklinde olduğunu tesbit ediyor. Bu sebeple yedinci bö­lümde de açıklayacağımız gibi cinsel zevki yerine getiren Rasulullah'ı örnek ve insanların en iyi muallimi olarak görmekten bir gariplik hissetmiyoruz.

İkinci varsayım: Hayızlı kadınla ilişkide bulunmaktan çekinme:

Bu varsayım birinci varsayımla bağlantılıdır. Hatta görüşümüze göre onun kesin bir sonucudur. İlişkide bulunmakla çocuk istemekten başka bir şey kasdedilmiyorsa, hayız süresince cima yapmanın yasak olmasına ek olarak hayızlı kadın erkeğin tohumunu almaya hazır değildir. Böyle olunca hafif ilişkiye gerek yoktur. Çünkü bu durumda sadece faydalanma olacaktır. Bundan mü'min erkek ve mü'min kadının uzak durması gerekir. Bu varsayı­mın tesbit edilmesine şu zayıf hadis yardımcı olmuştur:

Muaz b. Cebel'den: "Rasulullah'a, adamın karısı hayızlı iken ondan kendisine neyin helal olacağını sordum. Rasulullah: İzann üst tarafı. Bun­dan da uzak durmak daha iyidir', buyurdu."[1000]

Bu hadis birçok sahih hadisle çelişiyor. Biz burada bu hadislerden birine işaret etmekle yetineceğiz. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "cima hariç her şeyi yapın."[1001]

Üçüncü varsayım: Cinsel ilişkide bulunmayı hayayla yapma: Bu önceki gibi birinci varsayımla bağlantılıdır.

Gaye çocuk istemeden başka bir şey olmayınca bu da erkeğin tohumu-•nun kadının rahmine atılmasıyla gerçekleşir. İlişkide bulunma edepli şekil­de olmalıdır. Yani avret yerlerini asgari açmakla ve en az miktar da görmek­le. Bu sebeple cinsel ilişkinin vacip olmasa da efdal olanı gece karanlığından tamamlanması. Eşlerin hayasının zedelenmemesi için bu en iyi olanıdır. Bu iş gündüz vuku bulursa eşlerin tamamen soyunmamaları ve birbirlerinin av­ret yerlerini görmemeleri için örtünmeleri ya da gözlerini çevirmeleri gere­kir. Her halükârda bu işin sessizce ya da en az konuşma ile yapılması gerekir. Bu düşünceyi içeren birçok yaygın zayıf hadis vardır. Bunlardan bazıları:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri aile­sine yaklaştığı zaman örtünsün. Eğer örtünmezse melekler haya eder, çıkar ve şeytan gelir. Aralarında çocuk varsa şeytanın onda payı vardır."[1002]

İbn Mes'ud'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri ailesine geldiğinde örtünsün, iki eşeğin soyunduğu gibi soyunmasın."[1003]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah'ın avret yerine kesinlikle bakmadım ve gör­medim."[1004]

Yine bir grup mevzu hadis de yaygındır. Bunlardan bazıları:

İbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sizden biri ailesi ya da cariyesiyle cima ederse fercine bakmasın. Çünkü bu körlüğe sebep olur."[1005]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sizden biri cima ederse ferce bakmasın. Çünkü bu körlüğe sebep olur. Sözü çoğaltmasın çünkü bu dilsizliğe sebep olur."[1006]

Bu zayıf ve mevzu hadisler, sahih hadislerler çelişiyor. Biz burada bir hadisi zikretmekle yetiniyoruz:

Hakim babasından rivayetle diyor ki: "Dedim ki: ey Allah'ın Rasulü! Avret yerlerimizi kimden sakınacağız kimden sakınmayacağız?' Rasulul­lah: 'Hanımın ve elinin altında bulunandah hariç, herkesten koru', buyur­du."[1007]

İbn Hazım diyor ki: "Bazı cahil kimselerin ferce-cima yapmayı mubah görmelerine rağmen ona bakmayı yasaklamaları garip bir şeydir. Bu hususta şu âyeti kerime yeterlidir: 'Onlar namuslarını korurlar. Ancak eşleri, yahut ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç (bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar..."[1008]

Dördüncü varsayım: Kızların sünnet edilmesinin gerekliliği:

Uzun yıllardan beri bazı İslam ülkelerinde kızların sünnet edilmesinin gerekli olduğu görüşü yaygın hale gelmiştir. Adeta kızların sünnet edilmesi İslam'ın farzlarından biri sayılmıştır. Gözardı edilmesi durumunda kız için eksiklik ve ar kabul edilmiş, olması durumunda ise onun için bir şeref kabul edilmiştir. Bunların hepsi varsayımdır. Bu varsayımı destekleyen şu zayıf hadis de yaygındır:

Şeddad b. Evs'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Sünnet olma erkek için sünnet, kadın için şereftir.[1009]

Kızların sünnet olması meselesinin hakikatine gelince, bu, cahiliyede arapların geleneklerinden biriydi. İslam gelince kadın ve erkeğin üzerindeki etkisini hafifletecek ve cinsel faydalanma haklarını koruyacak şartlar koy­du.

Ümmü Atıyye el-Ensari'den: "Kadının biri Medine'de sünnet oluyordu. Rasulullah ona: 'Aşırı gitme. Çünkü bu, kadın için daha değerli, koca için daha sevimlidir', buyurdu." (Taberani'nin rivayetinde[1010] Azaltma, aşırı git­me. Çünkü bu, yüz için daha parlak, koca için daha sevimlidir.)"[1011]

İbn Hacer diyor ki: (... Alimlerin çoğunun görüşüne göre kızın sünnet olması vacip değildir..." Sünnet erkekler için sünnet, kadınlar için şereftir"

hadisine gelince bu sabit olmamıştır. Çünkü ravilerinden biri Haccac b. Ertaî olup bununla delil getirilmez.[1012]

Şeyh Seyyid Sabık, Fıkh-ı Sünne'sinde diyor ki: Kadının sünnet olması konusundaki hadisler zayıf olup amel etmek doğru olmaz.[1013]

İkinci olarak: Helal olan faydalanma çeşidi salih bir amel olup müslüman erkek ve kadın sevap alır:

Evlilik, sadece çocuk edinmek için değildir. Aksine bu -daha önceden de sonradan da- helal faydalanma için meşru kılınmıştır. Bu faydalanma ço­cuk edinmeksizin de yapılabilir ve meşru bir durumdur. Hatta bu Peygambe­rimiz (s.a.v.)'in sünnetidir. Yine bu failine ecir getiren mendup bir iştir. Nitekim bölümün başında "Sizden birinin cima yapması sadakadır" sahih hadisi geçmişti. Sonra evlilik ilişkisi çeşitli dereceleriyle birlikte dünya hayatının metaıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altınlardan ve ekin­lerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (cazibeli) gösterildi. Bunlar sadece dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın yanıdır." (Al-i İmran, 14).

Belki de âyeti kerime, dünya hayatının en iyi metaı olan cinsel metaya (zevke) belki de dünya metaının tamamına işaret ediyor. Rasulümüz (s.a.v.) buna dikkatlerimizi çekiyor:

Abdullah b. Amr'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Dün­ya metaıdır. Dünya metaının hayırlısı da saliha kadındır."[1014]

Allah Rasulullah'a, dünya metaından olan kadını sevimli kıldı.

Enes (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bana dün­yadan kadınlar ve güzel sevdirildi..."[1015]

Şeddad b. Evs'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah her şeyde güzelliği yazmıştır."[1016]

Burada İslam'ın bir sünnetine ve insanın bir zaruretine dikkat çekmek istiyorum. Bununla da bütün mubahları ele almada itidalli olmayı kasdediyorum. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Al­lah israf edenleri sevmez." Hatta ibadetleri eda etmede itidalli olma. Rasu­lullah, Abdullah b. Amr'a şöyle demişti: "Senin gündüz oruç tuttuğun, gece namaz kıldığın haber verilmedi mi? Böyle yapma... Oruç tut, iftar et, gece namaz kıl, uyu..."[1017]

Üçüncü olarak: 'Sevgi' duygusuyla

cinsel zevk çeşitleri arasındaki tekamül ve etkileşim:

Evlilikte sevgi bütünden bir parçadır. Evliliğin anlamı karşılıklı sevgi ise "Aranıza sevgi ve şefkat koydu", sevgiyi vefa, iyi dostluk, tam hayati beraberlik ve hayat çiçeğinin oluşumunda canlı uzantı takip eder. Bütün bu değerli anlamların hepsini üstün Kur'ani bir ifade olan "huzur bulma" içeriyor. Cinsel zevk -evliliğin semerelerinden biri olup- bu anlamların hep­sini kapsıyor... Ama evliliğin dışında olan bir anlık ya da birkaç anlık cinsel zevk sevgiden ve hayattan kopuktur. Tamamen şehvet olup din ve ahlâkların farklı olmasının yanı sıra, dil ve çehreleri farklı da olsa, aralarından herhangi bir tanışma olmasa da herhangi bir dişi ve erkek arasında yapılabilir.[1018]

Hakikaten evlilik ilişkisi mutluluktur. Ancak mutluluğuyla birlikte şerefli, güçlü ve yiğit insanlara yakışan bir sorumluluktur. Evet, bazen cinsel ilişki çeşitlerine az önem vermekle birlikte sevgi parlayabilir, bazen de durgun bir sevgiyle birlikte cinsel ilişki çeşitlerine önem verme artabilir. Fakat bu, asıl olanın dışında bir şeydir. Genelikle, bilinçli, olgun cinsel iliş­kiyle sevgi bağları güçlenir. Eşlerin cinsel ilişkiye teşvik aralarındaki sevgi kulpları arttırır. İmam İbn Kayyım diyor ki: "Sevilen kadının ciması, fazla meni boşalmasından dolayı bedeni zayıflatır, sevilmeyen kadının ciması az meni boşalmasından dolayı bedeni güçlendirir." [1019]

 

Mükemmel Bir Şekilde Faydalanmaya Yardımcı Olan Faktörler

 

Birinci faktör: Dua ve Allah'ın adıyla başlama:

îbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Onlardan biri ailesine yaklaşmak istediği zaman: 'Bismillah, ya Rabbi! Bizi şeytandan uzak eyle! Bize lütfedeceğin zürriyetten de şeytanı uzak eyle!' desin. Eğer aralarındaki o cimadan çocuk takdir edilmişse o çocuğa şeytan ebediyyen zarar veremez.[1020]

İkinci faktör: Eşlerin birbirlerine karşı süslenmesi:

Biz burada süslenme derken şer'an yasak olan süslenmeyi kasdetmiyo-ruz. Nitekim bunlar şu iki hadiste varid olmuştur:

Abdullah b. Mes'ud'dan: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah, döğme yapan ve yaptıran kadınlara, yüz yolan ve yolduranlara, gü­zellik için diş törpületenlere, Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere, lanet et­miştir."[1021]

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Allah, saç ekleyene ve ekletene lanet etsin."[1022]

Bu yasaklar daha önce aile konusunda detaylıca geçmişti. Bu yasaklar­dan kaçındığımız sürece çeşitli biçimlerde süslenmemizde bir sakınca yok­tur. Şimdi burada bazı örnekleri tekrar zikredelim. [1023]

 

Kadınların Süslenmesi:

 

Abdullah b. Selam, Peygamberi (s.a.v.)'den rivayet ediyor: 'Kadının hayırlısı baktığında sana sürür verendir."[1024]

Ebu Cuheyfe babasından rivayetle: "Selman, Ebu Derda'yı ziyaret etti ve Ümmü Derda'yı zinet elbiselerini bırakmış bir halde görünce: 'Neyin var?1 diye sordu. O da: 'Kardeşin Ebu Derda'nın dünyaya ihtiyacı yoktur1, cevabını verdi..."[1025]

Aişe (r.a.)'dan: "Osman b. Mez'un'un karısı, boyanıyor, koku kullanı­yordu. Bunu terketmişti. Böylece yanıma girdi. Ben: 'Sana ne oluyor?' diye sorunca: 'Osman dünyayı da istemiyor, kadınları da', dedi. Taberi'nin Ebu Musa Eş'ari'den yaptığı rivayette de[1026] "Peygamber (s.a.v.), Osman'la karşı­laştığında: 'Ey Osman! ... Ailenin senin üzerinde hakkı vardır1, buyurdu. Bu­nun üzerine kadın onların yanına geldiğinde sanki gelin gibiydi. Kadınları ona şaşkınlıklarını ifade edince: İnsanlara dokunan bize de dokundu', de­di."[1027]

Cabir b. Abdullah'dan: "Ali (r.a.) Yemen'den döndü... Fatıma (r.a.)'yı ihramdan çıkmış buldu. Falıma, renkli elbise giymiş ve sürme çekinmişti.

Ali, bu yaptığını beğenmediyse de Fatıma: 'Bunu, bana babam emretti', dedi. (Esma binti Ebu Bekir (r.a.)'nın bir başka rivayetinde:[1028] "Benim yanımda hedy yoktu. Onun için ihramdan çıktım. Zubeyr'in yanında hedy yoktu. Zıı-beyr: 'Yanımdan kalk!' dedi. Ben: 'Üzerine çullanacağımdan mı korkuyor­sun?'dedim)."[1029]

Enes bin Malik (r.a.)'dan: "Enes, Rasulullah (s.a.v.)'ın kızı Ümmü Gül-sünVün üzerinde ipekten bir elbise gördü."[1030]

Sebia (r.a.)'dan: "Nifası tamamladığı zaman evlenmek için süslendi." [1031] Ahmed'in bir rivayetinde: "Sürme çekip, boyandı ve hazırlandı."[1032]

Sebia evlenmek için, sürme ve boyayla süslenmişse, kadının kocası için daha fazla ve üstün süslenmesi gerektiği kanısındayız.

Cabir bir Abdullah (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir gazve­den dönüyorduk. Medine'ye geldiğimizde hemen şehre girmeğe kalkıştık. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Ağır olun da geceleyin (yani yatsı zama­nı) girelim. Ta ki dağınık saçlı kadın taransın..."[1033]

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.)'le Mekke'ye çıkardık ve alnımıza güzel koku sürerdik.[1034]

Emime binti Rakika'dan: "Peygamber'in hanımları vers ve zaferan sür­dükleri baş örtülerini alınlarından saçlarının altına bağlıyorlardı."[1035]

Ümran b. Hasyn'den rivayetle "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar­dır: 'Kadınların kokusu, kokusu olmayan renktir."[1036]

Enes b. Malik'ten: "Ebu Talha geldi. Ümmü Süleym, ona akşam yeme­ğini getirdi; yedi, içti. Sonra Ümmü Süleym, önceki süslenmelerinden daha güzel bir şekilde süslendi. Ebu Talha da onunla cima etti."[1037]

 

Erkeklerin Süslenmesi:

 

Ailahu Teala şöyle buyuruyor: "Kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır."

Taberi, tefsirinde İbn Abbas'tan şu rivayeti naklediyor: "Onun benim için süslenmesini sevdiğim gibi ben de kadın için süslenmeyi severim. Zira Allahu Teala: 'Kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır1 buyuruyor."

İbn Abbas bu âyete uyarak kadım için süsleniyorsa, aynı şekilde Rasu-lullah'ın: "Ailenin senin üzerinde hakkı vardır" sözü için de süslenilmesinin gerektiği kanaatindeyiz. Burada ailenin hakkının bir çok yönlü olduğu, süs­lenmenin de bu haklardan biri olduğu görülüyor. Erkeklerin süslenmesi say­gın erkeklerin özelliğinden olup bunların efendisi ise Rasulullah (s.a.v.)'dir. İşte süslenmeye dair Rasulullah'ın sünnetinden örnekler:

Bera' b. Azib'den: "Peygamber (s.a.v.)'i kırmızı bir elbise içerisinde gördüm ki ondan daha güzelini asla görmedim."[1038]

Enes (r.a.)'dan: "Yemen elbisesi Rasulullah'a en sevimli elbiseydi."[1039]

Fethu'l-Bari'den naklediliyor: "Hadiste sözü geçen elbise pamuktan ya­pılmış elbise olup bu onların yanında en değerli elbiseydi.1 Kurtubi diyor ki: "Bu elbisenin 'el-Hıbere' diye isimlendirilmesi süsleyici olmasından dolaydır.[1040]

Aişe~(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) yapabildiği kadar sağdan başlaya­rak, saçını ve sakalını taramaktan hoşlanıyordu. (Başka bir rivayette [1041]: 'RasuluHan'ın saçını tarıyordum.')"[1042]

İbn Abbas'tan: "Peygamber (s.a.v.) saçını alnından aşağı sarkıtır, sonra ayırdı."[1043]

Aişe (r.a.)'dan: "Hz. Aişe bulduğu zaman Rasulullah'a en güzel kokuyu sürerdi. (Müslim'in rivayetinde[1044]: Mist kokusu sürerdi)."[1045]

İbn Ömer'den: "Rasulullah (s.a.v.), ud ağacından yapılan bir koku ve kafur ile kokulanırdi."[1046]

Üçüncü esas: Vücuttaki kılları giderme

Ebu Hureyre: "Rasulullah'ın: 'Beş şey fıtrattandır: Sünnet olma, etek tıraşı, bıyıkları kısaltma, tırnakları kısaltma, koltuk altındaki kılları kopar­ma' buyurduğunu işittim."[1047]

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah'la beraber bir gazveden dönüyor­duk.... Şehire girmek için vardığımızda: Ailenizin yanına gece girmemek için bekleyiniz. Ta ki kocasından uzak olan kadın tıraş olsun, dağınık saçla­rını tarasın, buyurdu.[1048]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Her türlü giderilecek şeylerin izale edilme­siyle sünnetin aslı ifa edilir."[1049]

Her halükârda -hangi alette olursa olsun- etek tıraşı, kadın ve erkeğin süslenmesi, eşlerin zevk alacağı temiz bir biçimde cinsel uzuvların hazırlan­masıdır.

Dördüncü esas: Kadın ve erkeğin hassas noktaları gözetmesi: Erkeğe göre:

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Beş şey fıtrattandır: Sünnet olma..."[1050]

Görülüyor ki, erkeğin sünnet olması, zekerin ön kısmı olan haşefenin ortaya çıkmasıdır. Tabii olarak haşefe, son derece hassas olup dokunma anında daha fazla zevk alınmasını sağlar.

Kadına göre:

Kadının sünneti, erkeğin sünnetinin tersidir. Erkeğin sünnet olması da­ha fazla zevk almayı sağlarken, kadının sünnet olması zevk almayı azaltır. Kadın için sünnetin makbul bir şey olduğuna işaret eden hadisin zayıf oldu­ğu tesbit edilmiştir. Nitekim kızlarını sünnet ettirmeye istekli olanlar, bitkin düşürmeye karşı uyarılmışlardır. Bu konu, güzel zevk almayı kuşatan ve­himler, bahsinde geçmişti.

Beşinci esas: Tekrar yapmak isteyen kimsenin abdest alması ya da gusl etmesi:

Said el Hudri'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden biri ailesiyle beraber olduktan sonra tekrar yapmak isterse abdest alsın. (İbn Huzeyme rivayetinde şunu eklemiştir[1051]: Bu tekrar yapma için daha fazla canlılık kazandırır.)"[1052]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "İbn Huzeyme, abdest alma emrinin vacip değil, mendup olduğuna 'Bu tekrar yapma için daha fazla canlılık kazandırır' rivayetiyle delil getirmiştir. Bunun vacip olmadığına, Rasulullah'ın cima yaptığını sonra abdest almadan tekrar yaptığını, gösteren Tahavi'nin rivayeti de delildir."[1053]

İbni Kayyım diyor ki:[1054] "Cimadan sonra abdest alma ve gusül yapma can­lılık ve nefsin rahatlaması içindir.. [1055].

 

Cinsel Yararlanmanın Çeşitlerinin Biçimleri:

 

Faydalanma çeşitlerinin biçimlerine sünnette varid olduğu şekilde daha önce değinmiştik. Bunlar çeşitli münasebetlerde varid olan mücerred örneklerdir. Az olmalarıyla birlikte bize nebevi sünnetin genel metodunu açıklıyor. Bu metoda uymamız gerekir. Faydalanma çeşitlerini üç seviyeye ayırmamız mümkündür.

Birinci seviye: Evlilikte samimiyet Oynaşma ve Gülüşme:

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.), bana: 'Evlendin mi ya Cabir?', dedi. Ben: 'Evet1, dedim. Rasulullah: 'Bakire mi, dul mu?' dedi. Ben: 'Dul', dedim. Rasulullah: 'Bakire birisiyle evlenseydin de sen onunla oynar o da seninle oynardı, sen onunla güler, o da seninle gülerdi', dedi..."[1056]

Gülüşmenin alanı geniş olup çeşitli biçimleri vardır; sadece eşler ara­sında ya da bazı çocuklarıyla beraber olabilir. Bazen kadının erkeklerden olan kimi mahremleriyle ya da koçanını kadınlardan olan kimi mahremle-riyle veyahutta fitnesinden emin olunan diğer kimselerle yapılan sohbet or­tamında olabilir. Bu sohbet ortamında yapılan oynamalar, zihinsel veya fii­len olabilir. Önemli olan bu biçimlerin hepisinde gülmenin, sevinmenin, sevincin ve samimiyetin oluşmasıdır. Bu oynama ve gülme örnekleri ilerde açıklanacak. Bunlardan biri: Hareketli olan karşılıklı oynaşma, ikincisi: Edebli şekilde karşılıklı gülüşme, üçüncüsü: Başkalarının yaptığı oyunu se­yretmeye katılmadır.

Aişe (r.a.)'dan: "Aişe genç kızlığında Rasulullah'la beraber bir seferde bulunmuştu. (Aişe diyor ki: 'Fazla kilolu ve şişman değildim) Rasulullah as­habına: 'Siz ilerleyin!' dedi. Sonra bana: 'Gel seninle yarışalım', dedi. Bunun üzerine onunla yarıştık ve yarası kazandım. Bir zaman sonra yine bir sefere çıktığımızda Rasulullah ashabına: 'İlerleyin', bana da: 'Gel seninle yarışa­lım', dedi. Ben önceki yarışı unutmuştum ve kilo da almıştım. 'Ey Allah'ın Rasulü, ben bu halde seninle nasıl yarışayım?1 dedim. Rasulullah: 'Yarışabi­lirsin', dedi. Bunun üzerine onunla yarıştım. Yarışmayı Rasulullah kazandı ve gülmeye başladı: 'Bu önceki yarışmanın karşılığıdır', buyurdu."[1057]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir zaman onbir kadın bir yerde oturmuşlar ve kocala­rının hallerinden bir şey saklamayıp birbirlerine anlatacaklarına dair anlaş mışlar. Birinci kadın demiş ki: 'Benim kocam taşlık bir dağ başındaki arık bir devenin etidir. Kolay değil ki çıkıla, semiz değil ki nakloluna1. İkinci kadın da demiş ki: 'Kocamın halini açıkça anlatamam. Korkarım ki bir şey bırak­madan sayabileyim. Çünkü onun fenalıklarını sayacak olursam gizli- açık her halini sayıp dörmek zorunda kalacağım. Bu ise imkânsız'. Üçüncü kadın: 'Benim kocam upuzun bir sefihtir. Ayıplarını söylersem beni boşar, susar­sam kendisinden uzak bırakır.' Sekizinci kadın: 'Onun vücudu tavşan gibi yumuşaktır. O güzel kokulu bir nebat gibi hoş kokar...1 On birinci kadın: "Kocam Ebu Zer'dir, bilseniz Ebu Zer ne hoşgörülü ve ahlâklı bir kişidir. O iki kulağımı mücevherlerle donattı. Pazularım tombullaştı ve beni sevindir­di, övündürdü ve yüceltti. O beni, şık denilen bir dağ kenarında küçük koyun güden bir kabile içinde buldu. Sonra beni atları kişner, develeri böğürür, ekinleri sürülüp daneler ayrılır müreffeh ve mesud bir cemiyet içine getirdi. Şimdi ben onun yanında ne söylersem red olunmam. Sabaha kadar uyurum. Bal süt içerim. Artık içecek halim kalmaz. Ebu Zer'in anası var. Ah bilseniz, ne kadındır. Onun zahire ambarları, eşyasını koyduğu haradan gayet bü­yüktür. Evi de geniştir. Ebu Zer'in oğlu, bilseniz o ne zariftir. Onun yattığı yer kılıcı çekilmiş kın gibidir. Düzgün ve boylu poslo olup karnı çıkık değil­dir. O, dört aylık bir kuzunun buduyla doyar. Ebu Zer'in kızı, terbiyeli bir kızdır. Babasına anasına itaatlidir. O dilber kızın vücudu, elbisesini doldu­rur. Güzelliği, edep ve iffeti akran ve emsalini imrendirir. Ebu Zer'in cariye­si, ne sadakatli cariyedir. Aile sırlarımızı kimseye söylemez, evimizin azığı­nı asla ifsat ve israf etmez. Evimizi temiz tutar. Namusludur, evimize leke getirmez. Bir gün Ebu Zer evden çıktı. Her tarafta süt tulumları, yağ çıkarıl­mak için çalkalanmakta idi. Yolda bir kadına rastgeldi. Kadının yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Koltuğunun altında kadının göğüsleriyle oynuyorlar­dı. Kocam beni bırakıp, onu nikahladı. Ondan sonra ben şerefli bir adamla evlendim. O da kusursuz yürür, güzel ata binerdi. Mızrağını alır akşam üzeri bir çok hayvan getirir getirdiği her şeyden birer çift verirdi.' Bu da bana: 'Ey Ümmü Zer ye, içi ve akrabana ihsat et', derdi. Bununla beraber ben bu koca­mın bana verdiği şeylerin bir araya toplasam Ebu Zer'in en küçük kabını dol-duramaz. Aişe (r.a.) der ki: "Rasulullah (s.a.v.): pEy Aişe, ben sana Ebu Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim', buyurdu."[1058]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Ebu Zer'in 'Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim' sözüne İbn Heysem b. Adiy'in rivayetinde 'ayrılma yönünde değil, bağlılık ve ülfet yönünde' ifadesi eklenmiştir. İbni Zübeyir b. Bekar'in rivayetinde: 'Ancak Ebu Zer onu boşadı. Ben ise seni asla boşamayacağım' ifadesi eklen­miştir. Aişe dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasulü! Bilakis, sen Ebu Zer'den hayırlısın.' Zübeyir'in rivayetinin başında ise: 'Annem babam sana feda olsun, sen Ebu Zer'in Ümmü Zer'e hayırlı olmasından daha hayırlısın' ifadesi yer almıştır. "[1059]

Aişe (r.a.)'dan: "Ben, oynayan Habeşlilere bakarken, Rasulullah'ın, elbise­siyle beni örttüğünü gördüm. O zaman henüz küçük bir kızdım. Siz oyunu seven genç yaştaki bir kızın buna ne derece can attığını takdir buyurun', dedi."[1060]

Latifeleşme:

Aişe (r.a.)'dan: "Ben hayızlı iken bir şey içiyordum. Sonra kabı Rasu­lullah alıyor ve ağzını benim ağzımın değdiği yere koyarak o da içiyordu. Yi­ne ben hayızlı iken kemikli et yiyordum; Rasulullah eti alıp ve ağzını benim ağzımrn değdiği yere koyarak yiyordu."[1061]

Sıcak yakınlaşma:

Peygamber'in hanımı Aişe (r.a.)'dan: "Bazı seferlerinde Rasulullah (s.a.v.) ile beraber biz de sefere çıkıyorduk. Rasulullah (s.a.v.) başını dizime koymuş uyuyorken, Ebu Bekir geldi ve şöyle dedi: 'İnsanlar suyun başında değiller ki sen Rasulullah'ı hapsettin...' Rasulullah'ın huzurunda beni kına­maya başladı. Fakat Rasulullah'ın dizimde olması beni hareket etmekten engelledi..."[1062]

Aişe (r.a.)'dan: "Ben hayızlı iken, Rasulullah (s.a.v.) göğsüme yaslana­rak, Kur'an okuyordu."[1063]

Aişe (r.a.)'dan: "Bayram günü siyahiler kalkan mızrak oynuyorlardı. Ya ben Rasulullah (s.a.v.)'dan izin istedim, yahut o 'bakmak istiyor musun?' diye sordu. Ben de: 'Evet', dedim. Bunun üzerine beni arkasında yanağım ya­nağına değecek şekilde ayak üstü durdurup (Habeşlilere): 'Haydin Erfide oğullan', buyurdu. Nihayet usandığımda: 'Artık yeter mi?1 diye sordu. 'Evet1, dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Öyle ise git1, buyurdu."[1064]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah'ın saçını düzeltiyordum... O zaman Rasu­lullah mescidde itikafta idi. Odasında bulunan Aişe'ye başını yaklaştırıyor­du."[1065]

Nafi'den: "Abdullah b. Amr, yakınında ayaklarını yıkıyordu."[1066]

İkinci seviye: Hafif cinsel zevk

Öpme, kucaklama ve elle dokunma gibi:

Ümmü Seleme'den: "Rasulullah, oruçlu iken onu öpüyordu."[1067]

Ömer b. Hattab'dan: "Oruçlu iken kanım oynadı ve hanımımı öptüm. Bunun üzerine Rasulullah'a gelerek: 'Bugün ben büyük bir iş yaptım1, dedim. Rasulullah: 'Nedir o?' dedi. 'Oruçlu iken hanımımı öptüm', dedim. Rasulul­lah: 'Ağzına su alıp, çalkalaman gerekir1 dedi. Ben: 'O halde zaran yoktur', dedim. Rasulullah: 'Evet', dedi."[1068]

Ebu Nadr, Aişe binti Talha'nın şöyle haber verdiğini söylüyor: "Aişe binti Talha, Peygamber'in hanımının yanındaydı. Kocası -Abdullah b. Ab-durrahman b. Ebi Bekir- oruçlu olduğu halde oraya geldi. Aişe ona dedi ki: Ailene yaklaşman, onunla oynaman ve öpmenden seni alıkoyan nedir?"[1069]

Üçüncü seviye: Cima etmeksizin yakınlaşma

Dili emme, dudakları öpme:

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah bana: 'Nasıl birisiyle evlendin', diye sordu. Ben: 'Dul birisiyle', eledim. Rasulullah: 'Niye bakireyle evlenmedin? Onunla oynaşırdın1, buyurdu."[1070]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste dili emme ve dudakları öpmeye işaret vardır. Bu da oynaşma ve öpme esnasında mümkündür. Kurtubi'nin dediği gibi, bu, uzak birşey değil."[1071]

Utbe b. Avim'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Bakire­lerle evlenin. Ağızlan daha tatlı, rahimleri daha doğurgan ve razı etme daha kolaydır."[1072]

Göğüse sarılma:

Zeyd b. Eslem'den: "Adamın biri Rasulullah'a şöyle sordu: 'Kadınım hayızlı iken ondan bana ne helal olur?' Rasulullah: 'Onun izarını üzerine çekersin senin için yukarısı vardır', buyurdu."[1073]

Haram b. Hakim'in amcası Rasulullah'a: "Kadınım hayızlı iken bana ne helal olur' diye sordu. Rasulullah: 'Senin için izarın üstü vardır', buyurdu. "[1074]

Memeyi emme:

Yahya b. Said'den: "Adamın biri Ebu Musa el Eş'ari'ye: 'Ben kadınımın memesinden süt emdim ve süt karıma gitti', şeklinde sordu. Ebu Musa: 'Onun sana haram olmasından başka bir şey görmüyorum', dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ud: 'Bak, ona nasıl fetva veriyor adam', dedi. Ebu Musa, 'sen ne diyorsun?' dedi. Abdullah b. Mes'ud: İki senenin dışında süt yoktur1, dedi. Ebu Musa: 'Bu alim aranızda olduğu sürece bana birşey sorma­yın', dedi."[1075]

Dördüncü seviye: Cima

Geçen iki düzeyin münasip ve müstakil vakti ve fırsatı olabilir. O ikisi, bu dördüncü seviye için mukaddime olabilir. Yani cima için güzel bir mukaddime. Rasulullah (s.a.v.), evlilik ilişkisinde bulunmak için nasıl nazik davranmamız, iyi hazırlık yapmamız, genel anlamda güzel eda etmemiz gerektiğini bize öğretiyor.

Cabir b. Abdullah'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bana: 'Evlendin mi?' dedi. Ben: 'Evet', dedim. Rasulullah: 'Yaklaştığın zaman "el Keyse-el Keyse" de' buyurdu."[1076]

Hafız îbn Hacer diyor ki: "el Keyse" sözü teşvik içindir. Bir rivayette ise cimayı terkedene uyan içindir, deniliyor. Hattabi diyor ki: Burada "el Key­se" uyarı için olup nazik ve yumuşak davranma anlamına da gelir. İbn Hıbban da bu hadisi rivayet ettikten sonra "el Keyse"nin cima olduğunu söylemiştir.[1077]

Böylece Rasulullah'ın genç olan Cabir'i evliliğinin başında oynaşma ve benzeri şeylerle nazik davranmaya, güzel yaklaşmaya ve ani davranıştan uzak durmaya çağırıyor.

Hangi yönden olursa olsun cima:

Cabir (r.a.)'dan: "Yahudiler, kadına arkasından yaklaşıldığı zaman ço­cuğun şaşı olacağını söylüyorlardı. Bunun üzerine: 'Kadınlarınız sizin tarla-nızdır. Tarlanıza nasıl isterseniz öyle gelin' âyeti nazil oldu."[1078]

İbn Abbas'dan: "Ensar'dan olan bu kabile -ki bunlar putperesttiler- Ya­hudi olan bu kabileyle -ki onlar Ehl-i kitaptılar- beraberdi. Yahudileri ılım yönünden kendilerinden üslün görüyorlardı ve gogıı fiilinim nrnrl aiıvor-lardı. Yahudilere göre kadına ancak ön înrafLuı >aklasılaMn-.->! JL.. huvar'dait olan bu kabile de onların bu fiilini almışlardı. Knrc)?Lcıı o t an şu kabile de kadınlardan ön ve arka tarafîanndan (ferclerine) yaklaşarak zevk alıyorlar­dı. Muhacirler Medine'ye gelince, onlardan bir adam Ensar'cjan bir kadınla evlendi. Adam bunu yapmaya başlayınca kadın kabul etmeyerek: 'Biz sade­ce ön taraftan yaklaşırız. Ya ön taraftan yaklaş, ya da benden uzaklaş', dedi. Onların bu durumları Peygamber'e kadar ulaştı. Bunun üzerine 'Kadınlan-nız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz yerden gelirsiniz' âyeti nazil oldu."[1079]

Ümmü Seleme'den: "Muhacirler Medine'ye gelince Ensar kadınları ağız üstü yatar halde yaklaşmaktan hoşlanıyorlardı. Ensar kadınlan ise bunu sevmiyorlardı. Muhacirden bir adam hanımından böyle yapmasını istedi. Hanımı da bunu Rasulullah'a soruncaya kadar kabul etmeyeceğini söyledi. Kadın diyor ki: 'Rasulullah'a gittim ve sormakya utandım. Bunun üzerine Ümmü Seleme'ye sordum. Şu âyet nazil oldu: 'Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz yerde gelirsiniz."[1080]

İbn Abbas'tan: "Ömer, Rasulullah'a gelerek: 'Ey Allah'ın Rasulü, helak oldum', dedi. Rasulullah: 'Seni helak eden nedir?' diye sordu. 'Ömer: Gecele­yin yolumu değiştirdim', dedi. Rasulullah: 'Bu hususta Allah'ın Rasulü'ne hiçbir şey gelmemiştir', dedi. Bunun üzerine âyet nazil oldu: 'Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza istediğiniz yerde gelirsiniz."[1081]

Bedenin çırılçıplak olması ve dokunulması:

Meymune'den: "Rasulullah (s.a.v.)'e cünüplükten yıkanmak için suyu­nu getirdim. Evvela ellerini iki, yahut üç defa yıkadı. Sonra elini kaba daldır­dı. Ondan aldığı suyu avret mahalline dökerek onu sol eliyle yıkadı. (Başka bir rivayette:[1082] Fercini ve ona eza verenleri yıkadı). Sonra sol eline yere süre­rek onu şiddetle ovdu. Sonra namaz abdest aldığı gibi abdest aldı. Sonra ba­şına avuç dolusu üç avuç su döktü, sonra bedenini sair yerlerini yıkadı, sonra bulunduğu yerden çekilerek ayaklarını yıkadı."[1083]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) yıkanmak istediği zaman, sağından başlar sağ eline su dökerek onu yıkardı. Sonra vücudundaki pisliğin üzerine sağ eliyle su döker; onu sol eliyle yıkadı. Bunları yapınca başına su dökünür-dü. Rasulullah (s.a.v.) ile ben cünüp iken bir kaptan: yıkanırdır."[1084]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Davudi, Hz. Aişe'nin 'Ben ve Rasulullah aynı kaptan yıkanıyorduk* hadisiyle erkeğin kadının avret yerine bakmasının caiz olduğuna delil getirmiştir. Bu anlamı İbn Hıbban'ın Selman b. Musa yoluyla naklettiği hadisde destekliyor..."[1085]

Hakim babasından rivayetle: "Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasulü, avret ye­rimizi kime karşı sakınacağız, kime karşı sakınmayacağız? Rasulullah: 'Ka­dının ve sağ elinin altında bulunanlar hariç diğerlerine karşı koru', buyur­du."[1086]

Hanbeli olan İbn Urve "Kevakib"inde diyor ki: "Karı kocanın, ferç dahil birbirinin bedeninin tamamına bakmaları ve dokunmaları mubahtır.

Nitekim hadiste: 'Eşin hariç avret yerini koru' buyuruluyor. Fercten fayda-lanmakhelal olduğuna göre bedenin diğer kalan yerlerine bakmak ve dokun­mak da caizdir."[1087]

Beraber yıkanma:

Meymune'nin rivayetine göre "Rasulullah'la beraber aynı kapta yıkanı-

yorlarmış."[1088]

Ümmü Seleme'den: "Ümmü Seleme ile Rasulullah aym kaptan yıkanı­yorlardı. (Nesai'nin rivayetinde: Ümmü Seleme'ye:[1089] 'Kadın kocasıyla bera­ber yıkanabilir mi?' diye soruldu. O da: 'Evet, eğer kadın zarif ise. Ben ve Ra­sulullah aynı kaptan yıkanıyorduk', dedi.)[1090]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah'la beraber aynı kaptan yıkanırdık. O benden evvel davranırdı. Ben kendisine 'bana bırak, bana bırak' derdim."[1091]

İşte böylece eşler cinsel zevki beraber yıkanma zevkiyle kapatıyorlar. Allah'ın kullarına verdiği cinsel zevk sanatını tamamlamak için bu ne güzel bir kapanıştır. [1092]

 

RASULULLAH’IN SÜNNETİNDEN ÖRNEKLER

 

Peygamber'ın Cinsel Duyarlılığı

 

GENEL ANLAMDA cinsel zevke karşı gevşek davranma duygusu ta­şıyoruz. Bu durum Rasulullah'la alakalı olduğunda ise daha fazla ve daha aşırıdır. Bütün bunlar üzücü durum olup dinlerini anlama, sağlam ve üstün adabına sarılma hususunda müslümanlann geri kalmışlığının bir gös­tergesidir. Sağlama adab diyoruz. Çünkü, müslüman erkek ve kadının hayatı bununla düzelir. Yani, eğrilik, aşırılık bulunmayan, ifrat, tefrit olmayan düz­gün hayat bunun üzerine ikame edilir. Sonra bu yüce adabtır, diyoruz, çün­kü, kendisine tâbi olanları en yüce mertebeye ulaştırmaya kefildir. Şayet biz dinimizi Allah'ın, sabit nasslarından öğrenirsek gevşek davranma duygusu­na imkân kalmaz. Şayet biz İslam'ın haya ve cinsel kültür konusundaki üstün düşüncesini anlarsak, Rasulullah'ın hayatındaki ibadet ve cihad konusunu çözdüğümüz gibi aynı şekilde Rasulullah'ın hayatındaki cinsel zevk konu­sunu kolay çözeriz. Allah önceki seleflerimize rahmet etsin, onlar Rasulul-lah'rn cinsel meselelerdeki sünnetini, ibadet ve bütün muamelattaki sünneti gibi korudular ve kimi erkek, kimi kadın olan sağlam, güvenilir raviler cinsel meseleleri bize uzun silsileler halinde rivayet ettiler. Bu rivayetlerin hepsi de tebliğ edilmesi vacip olan ilimdir. Nebevi sünnet bize -açık ve net bir şekil­de- hayır ve şer yolunu beyan etmişse, hayır ve şerrin alış-veriş, hibe, hadler alanında olmasıyla cinsel zevk alanında olmasından ne fark var? Bildiğimiz gibi sünnet, Rasulullah'tan varid olan kavi, fiil ve takriri içerir. Bu sebepler Rasulullah'ın cinsel zevk alanındaki fiilleri sünnetinden bir parçadır. Rasu-lullah, hayatlarında kendilerine fayda veren herşeyi müslümanlara öğretme­ye önem vermiştir. Bu önem vermeyi müşrikler farkederek açıklamışlardır:

Selman'dan rivayetle: "Müşrikler, Selman'a 'Peygamberiniz size her şeyi hatta kaza-i haceti bile öğretti1, dediler. Selman: 'Evet', gerçekten Rasu-lullah kıbleye karşı ihtiyaç gidermeyi, sağ el ile temizlenmeyi, üçtün az taşla taharet yapmayı, hayvan dışkısı ve kemikle temizlik yapmayı bize nehyetti1, dedi."[1093]

Rasulullah ve cinsel zevk konusunun, çağdaş müsteşriklerin yoğun eleştirisi haline gelmesi bu konunun hassasiyetini daha da artırmıştır. Müs­teşrikler tahrif edilmiş hıristiyani düşüncelerinden hareketle -ki onların dü­şüncesine göre insanın ruhi olarak kemale ermesi, ruhbanlığa yönelmesiyle mümkündür. Yani dünya zevklerinden ve tabii cinsel zevkten uzak kalma ile- şöyle demişlerdir: Kerim olan bir Peygamber, nasıl cinsel zevkte bulu­nabilir? Onlar bununla Peygamber (s.a.v.)'in dokuz hanımına işaret ediyor­lar. Nübüvvet dönemindeki Yahudiler, bu tür saldırılar hususunda çağdaş müsteşriklerden daha önce davranmışlardır. Bu konuda İbn Cerir: 'Yoksa Allah'ın, lütfundan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyor­lar mı? Oysa biz İbrahim soyuna da Kitab'ı ve hikmeti ve büyük bir mülk: ver­miştik." (Nisa, 54) âyetinin tefsirinde şu rivayetleri naklediyor:

İbn Abbas'tan rivayetle: "Ehl-i Kitap dedi ki: 'Muhammed sanıyor ki kendisine verilen tevazidan dolayı verildi. Dokuz tane kadını var. Evlen­mekten başka bir derdi yok. Hangi kral bundan daha üstün?' Bunun üzerine 'Yoksa Allah'ın, lütfundan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı?1 âyeti nazil oldu.

Dahhak'tan rivayetle: "Yahudiler dediler ki: 'Muhammed'e ne oluyor ki sandığı gibi nübüvvet verilsin?! O aç ve çıplağın biri. Kadınlarla evlenmek­ten başka bir derdi yok.' Peygamber'in kadınlarla evlenmesini çekemediler. Alîah onlardan istediğiyle evlenmesini Muhammed'e helal kıldı."[1094]

Taberi'nin kitabını tahkik eden Ahmed Muhammed Şakır, bu âyetin tefsiri üzerine yaptığı bir yorumunda diyor ki: "Yahudilerin bu sözü daha önceden geçti. Kendilerinden sonra gelen kin ehli bunu dillerine dolayarak halen kitaplarında Muhammed (a.s.)'a saldırmaya devam ediyorlar."[1095]

İbn Sa'd'ın Tabakatü'l-Kübra'sından naklediliyor:

"Gufra'nın mevlası Ömer'den: Yahudiler, Rasulullah'ın kadınlarla evlendiğini görünce: 'Şu yemekten karnı doymayana bakınız. Vallahi onun ka­dınlardan başka bir derdi yoktur', dediler. Yahudiler, onu kadınlarının çok­luğundan dolayı haset ettiler ve bununla onu ayıplayarak: 'Eğer Peygamber olsaydı, kadınlara rağbet etmezdi', dediler. Bu hususta onların en ileri gideni Huyey b. Ahtap'dı. Böylece Allah onları yalanladı ve onlara Allah'ın Pey­gamberine olan lütfunu ve genişliğini haber verdi: "Yoksa Allah'ın, lütfun-dan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrahim soyuna da kitabı ve hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştir. "[1096]

Bu konu etrafında müsteşriklerin gündeme getirdikleri gerçekleri açık­lamak istiyorum. Müsteşriklerin bazılarının gündeme getirdikleri batıl şey­lere gelince, onlara müslümanlann kitaplarında verdiği cevaplar yeterli olup bunlara başka bir şeyin eklenmesine gerek olmadığını sanıyorum.

Gerçekten biz müslümanların, müsteşriklerin sözlerine karşı, böylesi yanlış ve bitkin bir tavır takınması üzücüdür. Birinci olarak, "cinsel zevkle beraber ruhi yücelme olmaz", şeklindeki sapık düşünelerine tashih etme ye­rine teslim ederek en büyük hatayı yaptık. İkinci olarak, bu sapık düşünceyi savunan zayıf ve mevzu nasslar sunarak hata yaptık. Üçüncü olarak, Pey­gamberimizin kadınları sevdiğini yalanlayıp O'nun çok evlilikte bulunması­nı siyasi ve toplumsal nedenlere bağlayarak hata yaptık. Sanki helal ve güzel cinsel zevkte bulunması isteği Rasulullah'ın makamına yakışmazmış gibi. Dördüncü olarak, cinsel zevkle ilgili sahih nasslan örtbas etmeye çalıştık. Sanki parmaklarımızla güneşin ışığını örtmeye çalışıyorduk. Eğer biz ken­dimize, Peygamberimize, dinimizin nasslanna, dil ve dinleri farklı olan bü­tün insanlara karşı doğru sözlü isek, birinci olarak güneşi bu sağlam dinin il­kelerine ışınlarını göndermesi için bırakalım. Böylece biz ve insanlar ruhi yüceliğin anlamını öğrensin. Ruhi yücelik, ihsan ve takvadır. Takvalı ve muhsin olan insan bütün emirlerinde Allah'a itaat eden ve yasaklarından uzak duran kimsedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

Ebu Hureyre'den: "Size bir şeyi yasakladıysam ondan kaçının, bir şeyi emrettiysem de onu gücünüz yettiği kadar yapmaya çalışın."[1097]

Mü'min, geçimini sağlamaya çalışırken itaat ettiği gibi, yeme-içme, mesken, giysi ve cinsel zevkte bulunmaya karşı ihtiyaçlarını gidermek için çaba sarfederken Allah'a itaat ettiği gibi, ibadetlerini eda ederken de Allah'a itaat eder. Böylece mü'min yaptığı her işinde, attığı her adımında ve söylediği her sözünde Allah'a itaat eder. Müslüman her işinde Rabbine itaat eder ve itaatinde iyi olursa muttaki ve iyilerden olur. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Şüphesiz ki Allah, muttakilerle ve iyilik edenlerle beraberdir. " (Nahl, 128).

Bundan sonra güneşi genel anlamda cinsel zevkle ilgili, özel anlamda ise Rasulullah'la alakalı güvenilir sahih nasslara ışığını vermesi için bıraka­lım. Böylece önce biz müslümanlar sonra da diğer insanların tamamı haki­kati görürler. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Helak olan, açık delille helak olsun, yaşayan da açık delille yaşasın. Allah, işitendir, bilendir." (Enfal, 42).

Evlilik ve faydalanmayla onurlu işlere olan arzu arasındaki denge (Rasulullah'ın hayatında)

Onurlu işlere olan sürekli arzu:

Allahu Teala, Peygamberini evlilik ve faydalanma hususunda yani, cinsel zevk alanında bazı husususiyetlerle genişletmiştir. Nitekim bu biraz sonra bize açıklanacaktır. Allahu Teala -bu sıfatlarla birlikte- Rasulüne Ulu'1-azm Peygamberi hariç, başka kimseye vermediği üstün ve mucizevi sıfatlar vermiştir. Bu sıfatların tamamının ana ekseni kemal ve onurla işlere olan arzudur.

Bu arzuyu değerli peygamberlerle birlikte Allah'ın bir grup salih kulu da katılabilir. Fakat burada Peygamber, arzunun yüce makamındadır. Öyle ki o, kimseye boyun eğmez, aksine herkes onu örnek alır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ki yüce bir ahlâk üzeresin". Hz. Aişe'ye ahlâkından sorulduğunda: "Onun ahlâkı Kur'an'dı, diye cevap vermişti."[1098] Rasulün ma­kamında olan kimsenin arzusu hayatın her alanında yücelmez, bir alanında aşağı iner. Oysa Rasuîün arzusu hayatın bütün alanlarını ve ömrünün tama­mını kapsar. Bu sebeple bu arzuyla Rasulullah'ın bütün evliliği ve hatta ha-nımlarıyla olan bütün ilişkilerini irtibat! andırmam iz doğaldır. Kitab'm âyet­leri ve nebevi hadisler, Peygamber (s.a.v.)'in evliliğinin normal insani evli­lik olduğunu açık olarak belirtiyor. Yani meşru insani evliliğin hedeflerini gerçekleştirme. Bu da hoş sohbetle birlikte cinsel ilişkide bulunma arzusu ve genel anlamda hayatı paylaşma isteğidir. Ama normak evlilikle birlikte diğer üstün hedeflerin de olması onurlu insanlara yakışan mendup bir du­rumdur. Durum böyle olunca insanların en onurlusunu siz düşünün. Ancak bütün bunlar, Rasulullah'ın evliliğini güzel ve meşru olan hedefinin dışına çıkarmamıza yetmez.

Şöyle sorabiliriz: İnsanın kadınları sevmesi kesinlikle şehvetinin esiri olduğu azminin düştüğü ve mürüvvetinin zayıfladığı anlamına mı gelir? Biz, durumun böyle olmadığı kanaatindeyiz. İnsanlar bu hususta birkaç kı­sımdır: Bir kısmının akıl ve kalbine bu sevgi galip gelir, öyle ki, hangi yol ve biçimde olursa olsun şehvetini gerçekleştirmekten başka onu bir şey ilgilen­dirmez. Bir kısn ı da nefsine sahip çıkar ve şehvetini güzel helal yolda ger­çekleştirir. Üçüncü bir kısım ise helalle yetinmeyip buna üstün derecedeki helali ve yüceliği de ekler. Bu da kerim olan Peygamberimizin durumudur. O kadınları seviyorsa şerefli olan kadınlara sevgisi daha fazladır.

İnsan şehvetini gidermek için teşebbüste bulunur veya bulunmaz. Eğer teşebbüste bulunursa öncelikle helal yola sarılmaktan başka çaresi yoktur. Sonra insanlar arasındaki faziletler helale izafe ettikleri şeref ve yücelik an-lamlanyladır. Burada cinsel zevkten uzak durmaya şeref ve yücelik denil­mez. Çünkü uzak durma, şeriata karşı üstün gelme ve kanun koyucuya karşı düzeltmedir. Şevkani şöyle diyor: "Helal olan bir şeyi yapmaktan uzak durmak için kanun vazedilmez. Helalin terkinden takva yoktur."[1099] Bu bazı ruhbanların rahipliği ortaya çıkarmalarıyla baş göstermiştir. Rasulullah kar­şı çıkmasaydı bazı sahabelerden de bu görülecekti. Fitneyi beşiğinde yok eden, meyve vermesinden ziyade yeşermeden önce önce aşırılığın kökünü kazımak için yapılan karşı çıkış ne güzel! Aşırılık, keyfilikten, zorbalıktan ve sindirmekten başka bir sonuç vermez. Hatta bu zıdda karşı bir inkılabtır.

Rasulullah'm gerek hanımlarını seçerken, gerekse onlarlar beraber olurken onurlu işleri arzullamasıyla ilgili örnekleri sunmadan önce Rasulul lah'ın ashabına yönelik tevcihiyle ilgili iki misal sunmak istiyoruz:

Birinci misal: Rasulullah (s.a.v.) ashabını evlilik yaparken onurlu işlere teşvik etmiştir.

Ebu Hureyre'den: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 'Kadın dört şey için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını tercih et, ellerin topraklansın."[1100]

İkinci örnek: "RasuluIIah (s.a.v.) sahabesinden birinin, onuruna olan arzusunu görünce mübarek olması için ona dua etmiştir:

Cabir b. Abdullah'tan: "RasuluIIah (s.a.v.) bana: 'Evlendin mi?' diye sor­du. Ben: 'Evet1, cevabını verdim. 'Bakire mi, dul mu?' dedi. 'Hayır, dul aldım ya RasuluIIah', dedim. RasuluIIah (s.a.v.): 'Bakire alsaydım ya! Sen onunla, o seninle oynaşır, birbirinizi güldürürdünüz' buyurdu. Ben: 'Gerçekten Ab­dullah (babasını kasdediyor) vefat etti ve geriye kızlar bıraktı. Ben de onlara kendileri gibi bir kız getirmeyi yahut bir kızla gelmeyi doğru bulmadım. On­lara bakıp gözetecek bir kadın getirmek istedim'. RasuluIIah (s.a.v.): 'Öyle ise Allah sana mübarek eylesin', buyurdu."[1101]

RasuluIIah (s.a.v.) hanımlarını seçmedeki onurlu işlere olan arzusuna örnekler:

Rasulullah'm Hz. Aişe ile olan evliliğini onun Hz. Ebu Bekir'in kızı olması teşvik etmiştir. Nitekim RasuluIIah, Ebu Bekir hakkında: "Eğer dost edinseydim Ebu Bekir'i edinirdim. Fakat o kardeşim ve arkadaşımdır" bu­yurmuşlardır. Ebu Bekir'in kızıyla evlenmesi ona ikramdı. Arkadaşın ikramı da ikramların en iyisidir.

Rasulullah'ın Ümmü Seleme ile olan evliliği, Habeşistan'a hicret eden ve bu uğurda birçok zorluğa göğüs geren daha sonra kocasını o kadar sevme­sine ve takdir etmesine rağmen öldüğünde Allah'ın şeriatına boyun eğerek ağlamayan salih bir kadına iyilikti:[1102]

Ümmü Seleme'den: "Ebu Seleme vefat edince, hem garip, hem de gur­bet elde ölen bir garib! Ona öyle bir ağlayayım ki, dillere destan olsun, de­dim. Tam ona ağlamak için hazırlanmıştım ki, birden bire Beni Said'den bir kadın geldi. Bana yardım etmek istiyordu. Hemen kendisini RasuluIIah (s.a.v.) karşıladı ve: 'Sen şeytanı, Allah'ın çıkardığı eve tekrar sokmak mı is­tiyorsun?1 buyurdu. Bunu iki defa tekrarladı. Artık ben de ağlamaktan vaz­geçtim ve ağlamadım."[1103]

Ümmü Seleme, kocasına kocası öldükten sonra da vefalıydı. Ümmü Seleme'den: "Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: Hiç bir müslüman yoktur ki, başına bir musibet geldiğinde: 'Biz Allah'ınız ve ancak ona dönücüleriz. Allah'ım musibetim hakkında bana ecir ver. Ve onun ardından bana daha hayırlısını ihsan eyle1, derse musibeti hakkında Allah ona mükâfat vermesin ve arkasından daha hayırlısını kendisine ihsan buyurmasın. Ümmü Seleme dedi ki: 'Ebu Seleme vefat edince RasuluIIah (s.a.v.)'ın sahabesi Ebu Sele­me'den daha hayırlı kim olabilir?' dedim. Sonra o duayı okudum. Allah bana 'İhsan1 buyurdu."[1104]

Rasulullah'ın, kocası öldükten sonra Ömer'in kızı Hafsa ile evlenmesi Allah'ın kelimesinin yücelmesi ve İslam'ın zaferi için yardımcı olan ve Rasulullah'ın yanında Ebu Bekir'den sonra ikinci mertebeden olan Ömer'e ikramdı.

Rasulullah'ın Ümmü Habibe ile evlenmesi, bu kadının ilk muhacirlerle birlikte Habeşistan'a hicret etmesi ve kocasının onu hıristiyanlaştirmaya ça­lışmasına rağmen dini ve hicreti üzre sebat etmesinden dolayı idi.

Rasulullah'm Hay b. Ahtab'ın kızı Safiyye ile evlenmesine gelince üze­rinde biraz düşünülmesi gerekir. Gerçekten bu kadın çok güzeldi. Fakat gü­zelliği ile birlikte Kureyza oğullarının efendisinin kızıydı. Kocası Hayber gazvesinde ölmüştü. O sahabelerden birinin payına düşmüştü. Rasulullah'ın -müslümanların imamı olarak- onu seçmesi acılarım hafifletmek ve kaybet­tiğini tazmin etmesi için bir tür ikramdı. Değerli sahabelerden biri Rasulul-lah'a şöyle diyordu: "Safiyye binti Hay, Kureyza ve Nadir'in efendisinin kızıdır. Ancak o sana uygun olur."[1105]

Aynı şekilde Cüveyriye'ye ile olan durum da böyledir. Cüveyriye gü­zeldi, ancak güzelliğiyle beraber babası Haris, Beni Mustalık topluluğunun efendisiydi.[1106] O, sahabelerden birinin payına düşmüştü. Kendini açıkça Ra-sulullah'a teklif etti.[1107]

Rasulullah'ın -müslümanların imamı olarak- onu seçmesi bir tür ikram­dı, düştüğü esirlik sebebiyle kendisine dokunan zilleti kaldırmaktı. Allah'ın dilemesiyle RasuluIIah tarafından yapılan bu ikram bu evlilik için iyi bir sonuca götürdü. Aişe (r.a.) diyor ki: "İnsanlar Rasulullah'ın Cüveyriye ile evlendiğini duyunca, elleri altındaki sabileri göndererek serbest bıraktılar. Dediler ki: Bunlar Rasulullah'ın akrabaları. Kavmine karşı bundan daha fazla bereketli olan bir kadın görmedik. Bunun sebebiyle Beni Mustalık'tan yüz aile serbest bırakıldı."[1108]

Rasulullah'ın kadınlarıyla beraberken onurlu şeylere olan arzusuna örnekler:

Aişe (r.a.)'dan: "Hatice'nin kızkardeşi Hale binti Huveylid, Rasulul­lah'ın yanına girmek için izin istedi de, Hatice'nin izin istemesini hatırladı. Ve bundan memnuniyet duyarak: 'Allah'ım! Huveylid'in kızı Hale!' dedi. Ben hemen kıskandım. Ve: 'Allah sana yerine daha hayırlısını vermişken, önce­den ölmüş Kureyş'in kocakarılarından çenelerinin içi kırmızı bir koca karıyı ne anıp duruyorsun?' dedim. (Ahmed'in rivayetinde[1109]: Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Allah ondan daha hayırlısını bana vermedi. O, insanlar beni inkâr ederken bana iman etti, insanlar beni yalanlarken beni doğruladı, insanlar beni malla­rından mahrum bıraktıklarında o beni malıyla destekledi', buyurdu.")[1110]

Hz. Aişe'den: "Ben, Rasulullah'ın hanımlarından Hatice'yi kıskandı­ğım gibi hiçbirini kıskanmadım. Fakat Rasulullah onu çok anardı. Bir ko­yun, kestiği zaman Hatice'nin arkadaşlarına gönderirdi. Birgün Rasulullah: O benim için tek kadındı, benim ondan çocuğum vardı', buyurdu. (Bir riva­yette:[1111] 'Ben onun sevgisiyle rızıklandım')."[1112]

Aişe (r.a.)'dan: "Kadının biri Rasulullah'a geldi. Rasulullah'a et getiril­diğinde Rasulullah o etten kadına ikram etti. Aişe: 'Ey Allah'ın Rasulü! Elini bulaştırma', dedi. Rasulullah: 'Ey Aişe! Bu kadın imandan önce Hatice'nin gününde bize gelirdi', buyurdu."[1113]

Bu nassları ve daha önce naklettiğimiz Rasulullah'ın Hz. Aişe'ye olan sevgisini gösteren nassları düşünelim. Bu nasslardan biri şudur: Sahabeler­den biri: "Sana insanların hangisi daha fazla sevgilidir?" diye sorduğunda, Rasulullah (s.a.v.): "Aişe", buyurdu. Biz bu nassları düşündüğümüzde Ra­sulullah'ın Hatice'ye olan sevgisinin Aişe'ye olan sevgisini unutturduğunu sananların nasıl büyük bir hata yaptıklarını görürüz. Hz. Aişe o gün küçük, güzel ve bakire olmasına karşın, yaşlı ve dul olan Hz. Hatice'nin sevgisini unutturarnamıştır. Bu da Rasulullah'ın onurlu işlere olan arzusunu en güzel bir şekilde göstermektedir. [1114]

 

Rasulullah'ın İbadet Alanındaki Arzusuna Örnekler

 

Geceleri kalkması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey örtüsüne bürünen. Geceleyin kalk (namaz kıl); yalnız gecenin birazında (uyu). Gecenin yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur'an oku. Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. Gerçekten gece kalk(ıp ibadet et)mek daha oturaklı ve (gecele­yin) söz daha etkilidir. Çünkü gündüz, senin uzun süre uğraşacağın şeyler vardır. Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O'na yönel." (Müzzemmil, 1-8)

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) onbir rekat namaz kılıyordu -yani gece- (başka bir rivayette:[1115] 'Güzelliği ve uzunluğu hakkında sorma') secde­de başını kaldırmadan sizden birinin elli âyet okuyacağı kadar bir süre secde ediyordu. Sabah namazından önce iki rekat kılıyor sonra namaz için çağrıcı gelinceye kadar sağ yanı üzerinde uyuyordu."[1116]

Aişe (r.a.)'dan: "Bir gece Rasulullah (s.a.v.)'i yatakta bulamadım ve kendisini araştırdım. Elim, namaz kıldığı yerde onun ayaklarının altına do-kunuverdi. Ayaklan dik olarak: 'Allah'ım! senin gazabından senin rızana; aza­bından da atfına sığınırım! Hem senden sana sığınırım! Sana karşı senayı bitirenıcm! Sen kendini nasıl sena ettinse öylesin' diyerek dua ediyordu."[1117]

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) gece kalkıyor; ayaklan şişinceye kadar kıyam ediyordu. Aişe (r.a.ı: 'Ya Rasulullah! Böyle yapmasan. şüphe­siz Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı', Jcdi. Rasulullalı (s.a.v.): 'Şükreden bir kul olmayayım mı?' buyurdu."[1118]

Huzeyfe (r.a.)'dan: "Bir gece Peygamber (s.a.vj ile birlikle nama/ kıldım. Bakara sûresine başladı. Ben (içimden) yüz âyeti tamamlayınca rü­ku eder', dedim. Sonra devam etti. Ben (içimden) bütün sûreyi bir rek'atta okuyacak, dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükua varır, dedim. Son­ra Nisa sûresine başladı; onu da okudu. Ağır ağır okuyor, içinde teşbih bulu­nan bir âyete gelince Allah'a sığınıyordu. Sonra rükua gitti ve 'Büyük Al­lah'ımı tenzih ederim' demeye başladı. Rasulullah'ın rükuu da kıyamı kadar­dı. Sonra 'Allah kendisine hamd edenin hamdini işitir1 dedi. Sonra rükuuna yakın uzun bir müddet ayakta durdu. Sonra secde etti ve: 'Ulu Allah'ımı teş­bih ederim1 dedi. Sücudu da kıyamına yakındı."[1119]

Gecenin sonunda kabristan ziyareti:

Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)'ın nöbetinde olduğu her gece, gecenin sonunda Bakı'a çıkar ve: 'Selam size ey mü'minler diyarı! Size yarın verileceği vaad olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmek­tesiniz. İnşaallah biz de size katılacağız. Allah'ım! Baki kabristanında yatan­lara mağfiret buyur' derdi."[1120]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) yanımda bulunduğu nöbet gecesi gelince Rasulullah değişti. Cübbesini yere koydu, ayakkabılarını çıkarıp, ayak ucuna koydu. Kaftanının bir tarafını döşeğinin üzerine yayarak, uzan­dı. Çok geçmeden benim uyuduğumu zannederek yavaşça cübbesini al-dı;sessizce ayakkabılarını giydi ve kapıyı açarak çıktı. Sonra yavaşça kapıyı kapadı. Ben, hemen elbisemi başıma geçirdim, baş örtümü sarındım, çarşa­fıma burundum. Sonra onun peşinden yola düştüm. Bakı'a varınca durdu, hem de epey durdu. Sonra üç defa ellerini kaldırdı, sonra geri döndü. Ben de döndüm. O hızlı hızlı yürüdü, ben de hızlı hızlı yürüdüm. O hızlandı, ben de hızlandım. O koştu ben de koştum. Nihayet onu geçerek eve girdim. Ben ya tar yatmaz o da girdi ve: 'Sana ne oluyor ya Aişe? Heyecanlanmışsın1, buyur­du. Ben: 'Bir şey yok', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Ya söylersin yahut latif ve habir olan Allah bana haber verir', dedi. Ben: 'Ya Rasulullah! Annem babam sana feda olsun', dedim ve olanları haber verdim. O da: 'Yaa, önümde gördü­ğüm karaltı sen miydin?' dedi. 'Evet' cevabını verdim. Bunun üzerine beni göğsümden Öyle bir itti ki, canımı yaktı. Sonra şunları söyledi: 'Allah ve Ra-sulü sana zulm edecekler mi sandın? İnsanlar neyi gizlerse gizlesin, Allah onu bilir. Senin gördüğün zaman bana Cibril geldi de, nida etti. Ama nidasını senden gizledi. Ben, kendisine cevap verdim; fakat ben de cevabımı senden gizledim. Sen soyunmuş bir vaziyette iken yanına girecek değildi ya. Ben, senin uyuduğunu zannettim de, uyandırmak istemedim. Korkacağından da şüphe ettim.' Cibril bana: 'Rabbin, Baki'de yatanların yanma giderek onlar için istiğfarda bulunmanı sana emrediyor,' dedi. Ben: 'Onlara ne diyeyim Ya Rasulullah?' dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Selam Mü'min ve Müslümanlardan bu diyarda yatanlara!.. Allah, bizim geçmişlerimize de, geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız, de", buyurdular."[1121]

Nafile oruç tutma:

Enes(r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bir ay sürekli iftar ediyordu öyleki hiç oruç tutmayacak zannediyorduk. Bazen de sürekli oruç tutuyor öyle ki iftar etmeyecek zannediyorduk..."[1122]

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.)'in ayın sonunda visal yaptığını gö­renler de visal yaptılar. Peygamber (s.a.v.) bunu duyunca: 'Bu ay uzamış olsa öyle yapardım ki ben sizin gibi değilim. Ben Rabbim beni doyurduğu halde yaşarım', buyurdu. (Başka bir rivayette: [1123]Peygamber (s.a.v.): 'Visalden sa­kının', buyurdu. 'Ama sen de visal yapıyorsun', denildi. Rasulullah (s.a.v.): 'Ben, Rabbim beni doyurup sulayarak geceliyorum. Siz gücünüzün yeteceği amelleri üzerinize alın', buyurdular.")[1124]

Küsuf namazı:

Esma binti Ebi Bekir (r.a.)'dan: "Aişe'nin yanına girdim. İnsanlar na­maz kılıyorlardı. Aişe'ye: 'Bu insanlara ne oluyor ki, namaz kılıyorlar1, de­dim. Başı ile gökyüzüne işaret etti. (Yani güneşin tutulduğuna). Ben: 'Bu bir âyet midir?1 dedim. Aişe: 'Evet', diye işaret etti. Esma diyor ki: 'Ben de Rasu-Iullah'a uyarak namaza durdum1. Rasulullah (s.a.v.) kıyamı o kadar uzattı ki, üzerime baygınlık geldi. (Müslim'in Cabir (r.a.)'dan rivayetinde:[1125]Pek sıcak bir günde güneş tutuldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ashabına namaz kıldırdı. Fakat kıyamı uzattı. O derece ki ashab düşmeye başladılar...) Bunun üzerine yanıma bir tulum su alarak, ondan başıma veya yüzüme serpmeye başladım. (Müslim'in bir başka rivayetinde: Kıyamı o kadar uzattı ki, ken­dimde oturmak ihtiyacını hissettim. Sonra zayıf bir kadına bakarak; bu ben­den daha zayıf diyor ve ayakta duruyordum. Nihayet Rasulullah rüku'a var­dı. Fakat rüku'uda uzattı. Sonra rükudan başını kaldırdı, kıyamı da uzattı. O derece ki: Bir adam gelse: rüku etmediğini düşünürdü.) [1126]Nihayet Rasulullah (s.a.v.) namazdan çıktı, güneş de açılmıştı. Cemaate bir hutbe okudu: Allah'a hamdü senada bulundu.. [1127]

 

Rasulullah (s.a.v.)'ın Zühd Arzusu

 

Allah Teaîa'nın Peygamberi'ni dünya metamdan uzak durmayı uyarması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dün­ya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabb'inin rızkı hayırlı ve daha sürekli­dir." (Taha, 131). [1128]

 

Peygamber (S.A.V.)'İn Yeme Ve İçme Konusundaki Zahidliği:

 

Aişe (r.a.)'dan: "Al-i Muhammed (s.a.v.) kendisi Medine'ye geleliden vefatına kadar, üç gece arka arkaya buğday yemeğinden doya doya yeme­mişlerdir."[1129]

Ebi Hazım (r.a.)'dan: "Sehl bin Sa'd'a Rasulullah'ın elenmiş un yedi mi?' diye sordum. Sehl: 'Allah nefsini alıncaya kadar elemiş un görmedi. Ben: 'Rasulullah döneminde onların eleği var mıydı?' dedim. Sehl: 'Allah onu gönderip nefsini alıncaya kadar eleği görmedi'. Ben: 'Elenmemiş arpayı nasıl yiyordunuz?' dedim. Sehl de: 'Onu öğütüyor ve üflüyorduk, uçan uçu­yordu kalanını da suyla ıslatıp yiyorduk', dedi."[1130]

Mü'minlerin annesi Aişe (r.a.)'dan: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi ve: 'Yanınızda yiyecek bir şey var mı?' diye sordu. Biz: 'Hayır', cevabını verdik. Rasulullah (s.a.v.): 'Öyle ise ben oruçluyum', buyurdu. Sonra başka bir gün yine yanımıza geldi: 'Ya Rasulullah, bize has yemeği hediye geldi', dedik. Rasulullah: 'Onu bana göster, vallahi oruçlu olarak sabahladım1, dedi ve yedi."[1131]

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.)'e et getirildi. Bunu Berire'ye sada­ka verdi ve: Bu onun için sadaka, bizim için ise hediyedir."[1132]

 

Peygamber'in Ev Geçiminin Zorluğu:

 

Ebu Bürde (r.a.): "Aişe'nin yanına girdim de bize Yemen'de yapılan kalın bir çarşafla mülebbede dedikleri cinsten bir kilim çıkardı. Ve Rasulul­lah (s.a.v.) şu iki elbisenin içinde vefat etti diye Allah'a yemin verdi."[1133]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'in üzerinde yattığı döşeği deriden olup dolgusu lif idi."[1134]

Abdullah (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) hasır üzerinde uyumuştu. Kalktığında yan tarafında iz bırakmıştı. Bunun üzerine biz: 'Ey Allah'ın Ra-sulü, yumuşak bir yatak getirsek', dedik. Rasulullah: 'Dünya benim için ne ki, ben dünyada bir ağacın gölgesinde gölgelenen sonra ayrılan binekli gibi­yim1, buyurdu."[1135]

Aişe (r.a.)'dan "Rasulullah (s.a.v.) vefat etti. Halbuki benim rafımda yi­yecek bir şey yok. Yalnız bir rafımda bir parçacık arpa vardı. Ondan uzun zaman yedim."[1136]

Amr bin Haris (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) silahı, beyaz dişi bir katın ve sadaka olan araziden başka bir şey bırakmadı."[1137]

Enes (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'e arpa ekmeği ve kokusu bozulmuş yağ götürdü... Rasulullah'ın: 'Muhammed'in ailesinin yanında bir sa' buğday ve bir sa' tane olduğu halde gecelemedi', buyurduğunu işitti. Yanında ise dokuz kadını vardı."[1138]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde zırhı üç sa' arpa kar­şılığı bir [1139]yahudi de rehindi." [1140]

 

Peygamber Ocağında Geçim Sıkıntısı

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, eşlerine söyle, 'eğer siz, dünya hayatını ve onun sü­sünü istiyorsanız, gelin size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellik­le salayım.' 'Eğer siz, Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanz (biliniz ki) Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab, 28-29).

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan: "Ebu Bekir, Rasulullah (s.a.v.)'in yanına girmek için izin istemeye gitti; fakat birçok kimseleri kapıda otururlarken buldu. Bunların hiçbirine izin verilmemişti. Müteakiben Ebu Bekir'e izin verilerek içeri girdi. Sonra Ömer gelerek izin istedi. Ona da izin verildi. Ömer Peygamber (s.a.v.)'i etrafında kadınları olduğu halde kederli oturur­ken buldu. Bunun üzerine: Mutlaka bir şey söyleyip Peygamber (s>a.v.) 'i güldürmeliyim; diyerek şunu söylemiş: 'Ya Rasulullah! Harice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka istedi. Ben de kalktım onun boğazını sıktım'. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) güldü ve: 'Erafımdakiler de gördüğün gi­bi, benden nafaka istiyorlar', buyurdu. Derken Ebu Bekir Aişe'nin boğazını, Ömer'de Hafsa'nın boğazını sıkmağa kalktılar. İkisi de: 'Siz Rasulullah (s.a.v.)'den onda olmayan bir şeyi istiyorsunuz ha?' diyorlardı. Aişe ve Hafsa: 'Vallahi Rasulullah (s.a.v.)'de olmayan bir şeyi ebediyyen istemeyeceğiz', dediler. Sonra Rasulullah (s.a.v.) onlardan bir ay, yahut yirmi dokuz gün uzaklaştı."[1141]

Ömer bin Hattab (r.a.)'dan: "Sabah namazını Rasulullah (s.a.v.) ile bir­likte kıldım. Hanımlarından boş bir odaya girdi... Rasulullah (s.a.v.)'in yanı­na gittim. Bir hasırın üzerine yaslanmıştı. Vücudu ile hasır arasında hiç bir şey yoktu. Başının altında içi lif dolu deriden bir yastık vardı. Selam verdim. Sonra başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Ve: 'Ya Rasulullaha, Allah'a dua et de ümmetine bol rızık ihsan eylesin. İranlılarla Romalılar, Allah'a tapmadık­ları halde onlara bol azıklar ihsan eylemiştir1, dedim. Bunun üzerine doğru­larak oturdu ve: 'Sen şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında peşin verilen bir kavimdirler1, buyur­du. 'Benim için mağfiret dile ya Rasulullah', dedim. (Bir başka rivayette:[1142]'Kadınlarını boşadın mı ya Rasulullah?' diye sordum. Rasulullah (s.a.v.): 'Hayır, fakat onlardan bir ay ayrıldım1, buyurdu.) Yirmi dokuz gece geçince Rasulullah, 'sen bizim yanımıza bir ay girmemeğe yemin ettin; fakat yirmi dokuzuncu gecede girdin. Biz sayıyoruz', dedi. Rasulullah (s.a.v.) 'Gerçek­ten ay yirmi dokuz çeker1, buyurdu. [1143]Aişe diyor ki: 'Rasulullah (s.a.v.) benden başlayarak: 'Ya Aişe! Ben sana bir şey söyleyeceğim, fakat annenle babana danışmadan bu hususta cevap vemeğe acele etmeyebilirsin', dedi. 'Ey Pey­gamber, eşlerine söyle:'Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsa­nız, gelin size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz, Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükâfat hazırlamıştır* âyetini okudu. Ben de: 'Ebeveynime bu hususta mı danışacakmışım? Ben Allah ile Rasulünü ve ahi­ret yurdunu arzu ediyorum', dedim. Sonra diğer hanımlarına da seçim yaptır­dı. Onlar da Aişe'nin söylediği gibi söylediler. [1144]

 

Peygamberlerin Husususiyetleri Eski Bir Sünnet Ve Mucizedir.

 

Muhammed (a.s.)'in cinsel zevk alanındaki hususiyetleriyle ilgili nass-ları sunmadan önce iki durumu belirtmek istiyoruz. Birincisi: Rasulullah'ın -evlilik ve cinsel zevk alanındaki- bir takım Özelliklerindeki genişlik, aslında şeriatın genel çizgisindeki bir kolaylık olup, bütün insanlar için genişliktir.

Bunu cinsel zevkin kolaylaştırılması bölümünde daha önce açıklamıştık. Bütün insanlar için meşru olan bu özellikler peygamberlerin makamına da ziyadesiyle uygundur.

İkincisi: Bu tür özellikler, peygamber ve rasullerin tarihinde eşine az rastlanır Özellikler değildir. Allahu Teala, peygamberlerinden bazılarına diğerlerinden farklı özellikler vermiştir. Musa (a.s.)'ya heybet, Süleyman (a.s.)'a hükümdarlık ve cinleri, kuşları ve rüzgarı hükmü altında bulundura­cak güç ve bunun yanısıra da cinsel güç vermiştir.

Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyler hususunda Peygambere bir zorluk yoktur. Bu daha önce geçenler üzerindeki Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri takdir edilmiştir." [1145]

 

Süleyman (a.s.) Bazı Özellikleri

 

Ebu Hureyre (r.a.)'dan "Peygamber (s.a.v.): 'Davud 'un oğlu Süleyman dedi ki: 'Allah'a yemin olsun ki, bir gece yetmiş kadını dolaşacağım ve her bir kadın Allah yolunda savaşacak bir savaşçıya hamile kalacak.1 Ona arka­daşı 'inşaallah' dedi. O da söylemedi. (Bir başka rivayette:[1146] İnşaallah deme­yi unuttu ve kadınların dolaştı. Bir kadın hariç, hiçbiri hamile kalmadı.)-'[1147]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste hayır fiilinin fazileti ve sebeplere sa­rılma sözkonusudur. Çoğu zaman mubah ve korunma niyet ve maksatla müstehab olur. Hadiste peygamberlerin, güçlü olmaya teşvik etmeleri söz-konusu ediliyor."[1148]

Çoğunlukla peygamberlerin üstün özelliklerini, nübüvvetlerini te'yid eden mucize takip eder. Bazı insanlarda olduğu gibi sadece dünya zevkinde-ki genişlik olmayıp mucizeyle farklılık gösterirler. İşte hükümdar Süleyman (a.s.):

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Süleyman'a da rüzgar (boyun eğdirmiştik). Onun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere akıp giderdi. Biz, her şeyi biliriz. Kendisi için denize dalan ve bundan başka işler yapan bazı şeytanları da emrine vermiştik. Biz onlan onun emrinde tutuyorduk." (Enbiya, 81-82).

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı, hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu." (Nemi, 17).

Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)'in durumu da böyle olup, cinsel zevkle ilgili hususiyetini nübüvvetini te'kid eden mucizelik takip ediyordu.

Enes bin Malik (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) bir gecede bütün kadın­larını dolaşırmış. (Müslim'in rivayetinde: Bir gusülle) O gün onun dokuz ka­dını vardı. (Bir başka rivayette:[1149] Enes'e deniliyor ki: Rasulullah (s.a.v.) buna dayanabiliyor muydu? Enes: Biz aramızda ona otuz erkek kuvveti ve­rildiğini konuşuyorduk, cevabını verdi.)"[1150]

Bu konuda İbn Hacer diyor ki: "Rasulullah insanların Allah'tan en fazla korkanı ve en fazla amel edeni olmasıyla birlikte çok evleniyordu.... Bu son derece harika bir mucize göstermek içindi. Çoğu zaman yiyecek bir şey bulamıyordu, bulsa da başkalarını kendisine tercih ediyordu. Çoğu zaman oruç tutuyor ve bunu devam ettiriyordu. (Rasulullah evliliğe güç yetireme-yenlere oruç emrederek orucun şehveti kırdığına işaret ediyordu. Bu adet Rasulullah hakkında geçerli değildi.)[1151]Rasulullah bir gecede kadınlarını dolaşıyordu! Buna ancak beden gücüyle güç yetirebilir. Beden gücü ise yeme ve içmedeki gıdalara bağlıydı. Rasulullah'ın yanında ise yok denilecek kadar azdı. Kadınlarının çokluğu onu ibadet etmekten alıkoymamıştır."[1152]

 

Allah'ın Rasulünü Neye Teşvik Ettiğini Gösteren Örnekler

 

(Evlilik ve cinsel zevk alanında)

Bu örnekleri sunmadan önce Rasulullah (s.a.v.)'in sakınca görmeden açık ve net bir şekilde kadınlara olan sevgisini bizzat ifade ettiğini açıklamak istiyoruz:

Enes bin Malik (r.a.)'dan:" Rasulullah (s.a.v.): 'Bana dünyanızdan ka­dın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümüzün nuru kılındı, buyuruyor."[1153]

Birinci örnek: Allahu Teala'nın bazı kadınları Rasulü için seçmesi: Aişe (r.a.)'ı seçmesi:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) Aişe (r.a.)'a: 'Bana iki defa rüyamda gösterildin. Seni beyaz bir ipek parçası içinde gördüm', dedi ve: 'Bu senin kadının, dediler. Bir de açtım ki, senmişsin. Bunun üzerine: 'Eğer bu Al-lah'tansa, onu gerçekleştirsin, dedim', buyurdu."[1154]

Zeyneb (r.a.)'ı seçmesi: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Allah'ın nimet verdiği; senin de kendisine nimeı verip hürriyete ka­vuşturduğun kimseye: 'Eşini yanında tut, Allah'tan kork diyorsun, fakat Al­lah'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekmiyordun; oysa asıl çekinmene layık olan, Allah idi. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki (bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek husufunda mü'minlere bir güçlük olmasın. Allah'ın buyruğu (her zaman) yerine getirilmiştir." (Ahzab, 37).

Enes (r.a.)'dan: "Zeyd bin Haris Rasulullah'a gelerek şikâyet etti. Rasu­lullah (s.a.v.): 'Eşini yanında tut', buyurdu. Aişe (r.a.) diyor ki: 'Rasulullah (s.a.v.) (vahiyden) eğer bir şey gizleseydi, şüphesiz bunu gizlerdi."[1155]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "İbn Ebi Hatim bu kıssayı Süddi kanalıyla açık ve güzel bir şekilde rivayet etmiş olup bunun lafzı şöyledir. 'Bu âyetin Zeyneb binti Cahş hakkında nazil olduğu bize ulaştı. Onun annesi Rasulul­lah'ın halası olan Abdulmuttalib'in kızı Ümeyye idi. Rasulullah onu kölesi Zeyd bin Haris'le evlendirmek istedi. O, bunu iyi karşılamadı. Sonra Rasu lullah'ın yaptığına razı oldu ve Zeyd'le evlendi. Sonra Allahu Teala, Pey­gamberine onun kendi kadınlarından biri olduğunu haber verdi. Peygamber, Zeyd'e onu boşamasını emretmeye utanıyordu. Zeyde ile Zeyneb arasında olanlar insanlar arasında halen devam ediyor. Bunun üzerine Rasulullah, Zeyd'e Allah'tan korkmasını ve hanımını yanında tutmasını emrediyordu. İnsanların kendisini: 'Oğul edindiği Zeyd'in hanımıyla evlendi' diyerek ayıp­lamalarından korkuyordu... Özet olarak Peygamber (s,a.v.)'in gizlediği Allah'ın kendisine haber verdiği şeydi-, bu da onun hanımı olmasaydı...[1156] İbn Arabi diyor ki: Peygamber (s.a.v.), Zeyd'e 'Hanımına yanında tut' diyerek Zeyd'in onun hakkında ne düşündüğünü ölçmek istiyordu. Rasulullah'ın Zeyneb hakkındaki düşüncesinin farkına varınca, onun kendisine karşı olan büyük-lenmesinden nefret etti. Sonra onu boşamasına izin verildi. Enes (r.a.)'dan: 'Zeyneb'in iddeti bitince Rasulullah (s.a.v.) Zeyd'e bana iste!1 buyurdu. Zeyd gitti. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken buldu. Zeyd şöyle dedi: 'Zeyneb'i görünce kalbimde büyüdü1. Hatta Rasulullah (s.a.v.) kendisi­ni istedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı çevirdim. Ve ters dön­düm sonra: 'YaZeyneb! Rasulullah (s.a.v.) beni seni istemeye gönderdi', de­dim. Zeyneb: 'Rabbimden emir almadıkça ben bir şey yapamam1, diyerek kalktı namazgahına gitti ve Kur'an indi. Rasulullah (s.a.v.) gelerek Zey-neb'in yanına izinsiz girdi."[1157]

Enes (r.a.) da: "Zeyneb, Rasulullah'ın kadınlarına karşı övünürdü ve: 'Onları aileleri nikahladı, beni ise Allahu Teala yedi kat göğün üzerinde nikahladı', diyordu.[1158]

İşte böylece Allah Peygamberine iki kadın seçti.[1159] Bu iki kadın üstün ahlâkı ve yüce gönlü taşıyordu. Güzelliğe gelince Ömer (r.a.) -kızı Hafsa'yla olan konuşmasında- Hz. Aişe'yi vasfederek bunu doğrulamıştır:[1160] "Kendisine güzellik verilen bir kadındı."[1161] Üstün ahlâk ve yüce gönüllü olmalarına ge­lince: Aişe'nin şahsiyetinin özellikleri daha önce geçmişti... Aynı şekilde Zeyneb binti Cahş'ın şahsiyetinin özelliklerini de daha önceden zikretmiş­tik. Burada Hz. Aişe'nin Hz. Zeyneb hakkındaki şu sözü sunmakla yetinece­ğiz: "Din hususunda Zeyneb'den daha hayırlı bir kadın görmedim..."[1162] Al­lah'ın dilemesiyle Peygamber hanımları içerisinde Peygambere en sevimli Hz. Aişe olmuştur. Bu da daha önce geçen Rasulullah (s.a.v.)'in sözünde açıkça ifade edilmiştir. Zeyneb'e gelince o ikinci sırada yer almıştır. Nite­kim Hz. Aişe: "Zeyneb Peygamber (s.a.v.)'in hanımları içinde bana yakındı" şeklinde bunu ifade etmiştir.[1163]

ikinci örnek: Bazı şartlan yerine getirmekle beraber hanımlarının sayısındaki genişlik:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber, biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana gani­met olarak verdiği savaş esirlerinden elinin altında bulunan cariyeleri, amca­nın, halalarının, dayının ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de kendsini (mehirsiz olarak) Peygamber'e hibe eden ve Peygamber1.!n de kendisini almak dilediği inanmış kadın, diğer mü'minlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Biz, eşleri ve ellerinin al­tında bulunan cariyeleri hakkında mü'minlere yapmahnn gerekli kıldığımız şeyi bildirdik. (Onların bu hususta ne yapması lazım geldiğini daha önce açıklamıştık) ki, sana bir zorluk olmasın, Allah çok bağışlayan çok esirge­yendir." (Ahzab, 50).

Hanımlarının sayısındaki fazlalığa gelince, Peygamber (s.a.v.) öldü­ğünde dokuz kadın bırakmıştır. Bunlar: Şevde, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Zeyneb, Ümmü Habibe, Cüveyriye, Safıyye ve Meymune'dir.Aynca evlilik için çeşitli teklifler vardı. İşte bunlardan bazıları:

Ümmü Habibe binti Ebi Süfyan'dan: Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi de kendisine: 'Kız kardeşimi, Ebu Süfyan'ın kızını ister misin?' dedim. 'Ne ya­pacağım?' diye sordu. 'Nikâhlarsın', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Sen bunu is­ter misin?' dedi. Ben: 'Ben senin bir tanen değilim. Şu halde bana hayırda kız kardeşimin ortak olmasını dilerim' dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'O bana ol­maz' buyurdu. 'Ama ben senin Dürre binti Ebi Seleme'yi istemekte olduğunu haber aldım1, dedim. 'Ümmü Seleme'nin kızını mı?1 diye sordu. 'Evet1 dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'O benim terbiyem altında bulunan üvey kızım bile olma­sa bana yine helal değildir. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Onun ba­bası ile beni Süveybe emzirmiştir. Artık bana kızlarınızı ve kız kardeşlerini­zi arzetmeyin! buyurdular."[1164]

Ali (r.a.)'dan: "Ali (r.a.): 'Ya Rasulullah! Neden bizi bırakıpta daima Kureyş'i tercih ediyorsun?' dedim. Rasulullah: 'Sizde bir şey var mı ya?' bu­yurdu. Ben: Evet, Hamza'nm kızı var', dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'O bana helal olmaz; çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır,' buyurdular."[1165]

Enes bin Malik (r.a.)'dan: "Denildi ki: 'Ya Rasulullah! Ensar'dan evlen­miyor musun?' Rasulullah (s.a.v.): 'Onların gözlerinde bir şey var', buyur­du."[1166]

Enes (r.a.)'dan: "Bir kadın Peygamber'e gelerek: 'Benim bir kızım var -güzelliğini zikretti- onu senin için tercih ettim', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Onu kabul ettim', buyurdu. Kadın hala kızını anlatmaya devam ediyordu ki: 'Kesinlikle başı ağrımadı1, dedi. Bunun üzerine Peygamber: 'Kızına ihtiya­cım yok', buyurdu."[1167]

Ebu Hureyre (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Ebu Talib'in kızı Ümmihani'yi istedi. O da: 'Ya Rasulullah, ben yaşlandım, çocuklarım da var' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): 'Kureyş kadınları deveye binen kadınların en ha­yırlısı, küçüklüğünde çocuğa karşı en şefkatlisi, kocasına elindeki iş husu­sunda en riayetkar olanıdır', buyurdu."[1168]

İbn Abbas (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) kavminden Şevde denilen bir kadını istedi. Onun ölen kocasından bey ya da altı çocuğu vardır...[1169]

Cabir (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Ümmü Mübeşşir binti Bera' bin Ma'rur'u istedi. Ümmü Mübeşşir: 'Ben kocama ondan sonra evlenmeyece­ğim şart koydum', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Bu doğru değil', buyurdu."[1170]

Ayette mehirsiz olarak kendisini hibe eden kadını Rasulullah'ın kabul etmesinin mubah olduğuna dair daha fazla genişlik vardır. Bu konuya açık­lık getiren bir çok nass sünnette varid olmuştur.

Aişe (r.a.)'dan: "Kendisini Rasulullah'a hibe eden kadınları kıskanarak: 'Kadın kendisini hiber eder mi?' diyordum. (Bir rivayette[1171] 'Havle binti Ha­kim kendisini Peygamber (s.a.v.)'e hibe eden kadınlardan biriydi)."[1172]

Sehl bin Sa'd es1 Saidi'den: "Kadının biri Rasulullah'a gelerek: 'Ey Al­lah'ın Rasulü, kendimi sana hibe etmeye geldim', dedi. Bunun üzerine Rasu­lullah kadına iyice baktı, sonra başını eğdi. Kadın kendi hakkında bir hüküm vermediğini görünce oturdu."[1173]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Kendisini hibe edenlerdenr biri" sözü birden daha fazla kadının kendisini hibe ettiğini gösteriyor... Aişe'nin hadisindeki kendisini Rasulullah'a hibe eden kadın Havle binti Hakim'dir... Kendisini hibe edenlerden Ümmü Şerik Fatıma binti Şüreyh de vardır. Bir rivayette Leyla binti Hatimin'de kendisini hibe edenlerden olduğu söylenmiştir... İbni Abbas'tan gelen bir rivayete göre Rasulullah'ın yanında kendisini hibe eden bir kadın yoktu. Bu rivayeti Taberi Hasan senediyle rivayet etmiştir. Burada maksat Rasulullah mubah olsa da kendisini hibe eden kadınlardan birine yaklaşmamıştır. Çünkü Rasulullah'ın iradesi şu âyete bağlıydı: "Eğer Pey­gamber onunla evlenmek isterse.[1174]

Üçüncü örnek: Eşler arasındaki taksimde özgür genişlik: Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. (Geçici olarak) ayrıldıklarından (tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin üzerine bir günah yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmalarına ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına en elverişli olan budur. Allah sizin kalblerinizde olanı bilir, Allah bilendir, hakimdir." (Ahzab, 51).

Aişe (r.a.)'dan: "Ne zaman ki Allahu Teala: 'Onlardan dilediğini bıra­kır, dilediğini yanına alırsın. Ayrıldıklarından arzu ettiğine dönmekte senin üzerine bir günah yoktur... âyetini indirdi ben: 'Rabb'inin senin arzun konu­sunda çabuk davrandığını görüyorum', dedim.[1175]

Fethu'l-Bari'de şöyle nakledildi: "Kurtubi diyor ki: 'Aişe'nin bu sözü kıskançlık ve cilveyi ortaya koyuyor."[1176]

Ben diyorum ki: Bu doğrudur, fakat aynı zamanda Allah'ın Peygambe­rine has kıldığı doğrudur; zira aynı zamanda Allah'ın Peygamberine has kıl­dığı hususiyeti de belirtiyor.

Muaz, Aişe (r.a.)'dan rivayetle: "Rasulullah (s.a.v.): 'Onlardan dilediği­ni bırakır, dilediğini yanına alırsın. Ayrıldıklarından arzu ettiğine dönmekte senin üzerine bir günah yoktur...1 âyeti nazil olduktan sonra biz kadınların­dan nöbetinde bulunduğu kadının gününde izin istiyordu. Benden izin iste­yince ben de ona: 'Ya Rasulullah, eğer izin vermek bana aid bir hak ise, ben senin üzerine hiç kimseyi seçmek istemem', dedim."[1177]

Bu hadis iki meseleyi açıklıyor. Allahu Teala, Rasulüne seçme hakkı verdiğinde, bütün kadınları arasında muayyen bir güne bağlı kalmama husu­sunda eşit davrandı. Bu eşitlik Rasulullah 'a en sevimli olan Aişe'ye karşı da­hi gerçekleşti. İkincisi: Rasulullah'ın seçme hürriyeti konusunda hakkı ol­masıyla birlikte, sırası gelen kadından izin istiyordu.

Dördüncü örnek: Allahu Teala'nın, kadınlarına örtüyü farz kılmakla Rasulüne ikramda bulunması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"...Onlardan (yani Peygamber'in hanımlarından) birşey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu hem sizin kalbleriniz, hem de onların kalbleri için daha temizdir..." (Ahzab, 53.)

Allahu Teala, Peygamberin hanımlarına bütün mü'minlerin anneleri olma sıfatını vererek Rasulüne ikramda bulunmuştur.

Allahu Teala:

"Peygamber, mü'minlere canlarından ileridir, O'nun eşleri de onların anneleridir..." (Ahzab, 6).

Buradaki ayrıcalık, manevi bir ayrıcalıktır. Sonra Allah, ikinci kez ik­ramda bulunarak kadınlarını toplumsal ayrıcalıkla ayırmıştır. Bu da onlara hicabın farz kılınmasıyla olmuştur. Böylece onlar erkekleri, erkerlerde onla­rı görmemiştir. Hicabın farz kılınması mü'minlerin annelerinin toplumsal olan ilişkilerini ve erkeklerle olan konuşmalarını engellemiştir. Sadece per­de arkasından konuşmalarını farz kılmıştır.

Beşinci örnek: Allahu Teala'nın, Rasulullah'ın hanımlarını sadece kendisine has kılması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Sizin, Allah'ın elçisini incitmeniz ve kendisinden sonra onun eşlerini nikahlamanız asla olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır." (Ahzab, 53).

Altıncı örnek: Allahu Teala'nın, Rasulü'nü genişliğin devam etmesi hu­susunda gözetmesi:

a) Allah'ın kendisine has kıldığı şeylerle Peygamberinden zorluğu kal­dırması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

Allah'ın kendisine takdir ettiği bir şeyi yerine getirmekte, Peygam-ber'e herhangi bir güçlük yoktur..." {Ahzab, 53).

b) Peygamberi ve bazı hanımlarını Allah'ın kendilerine geniş tuttuğu şeyleri daraltmalarından ötürü kınaması:

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Ey Peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Allah size, yeminlerinizi (keffaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bi­lendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da Peygamberi, eşinin bu davranışına muttali kılınca Peygamber, eşine o söylediğinin bir kıs­mını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu eşine haber verine eşi: 'Bunu sana kim söyledi?' dedi. Peygamber: 'Her şeyi bilen, haber alan Allah bana söyledi', dedi. Eğer ikiniz kalblerinizin sapmış olmasından dolayı Allah'a tevbe ederseniz (ne ala). Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun koruyucusu ve yardımcısı Allah, Cibril ve mü'minlerin iyileridir. Ayrıca melerler de ona arkadır." (Tahrim, 1-4).

Enes (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'in cariyesi vardı. Onu kendisine haram kıldı. Bunun üzerine 'Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını niçin haram kılıyorsun' âyeti nazil oldu."[1178]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Nesai geçen hadisi sahih bir senedle rivayet etmiştir.[1179] Said bin Mansur sahih isnadıyla Mesruk'tan rivayet ediyor. Rasu­lullah (s.a.v.) Hafsa'ya cariyesine yaklaşmayacağına dair yemin ederek: 'O bana haramdır', dedi. Bunun üzerine yemini için keffaret nazil olup Allah'ın helal kıldığını haram kılmaması emrolundu... Ömer (r.a.)'dan: "Rasulullah Hafsa'ya 'kimseye haber verme! İbrahim'in annesi bana haram,' dedi. Ona yaklaşmadı ta ki Aişe haber verinceye kadar. Bunun üzerine: 'Allah size, ye­minlerinizi (keffaretle) çözmeyi meşru kılmıştır' âyeti nazil oldu."[1180]

İşte böylece Allahu Teala Rasulü'ne genişliğin devam etmesini diliyor ve Allah'ın kendisine helal kıldığını haram kılmasını kınıyor. Yine Allahu Teala Peygamber'in bazı hanımlarını Peygamber'i daraltmalarından ötürü kınıyor. Bu kınamadan sonra Allah'ın onu nasıl şu âyette nasıl genişlettiğini düşünelim.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"O sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisim Al­lah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, seya­hat eden dul ve bakire eşler verir." (Tahrim, 5). [1181]

 

Evlenmede Genişliği Sınırları

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

"Bundan sonra artık sana (başka) kadmlar(la evlenmek), güzellikleri hoşuna giden kadınlar olsa da bunları başka eşlerle değiştirmek helal değil­dir. Yalnız elinin altında bulunan (cariye)ler bunun dışmdadırlar. Allah, her şeyi gözetleyicidir." (Ahzab, 52).

İşte böylece Allah, kadınların sayısının genişliğini dokuzda kalmasını diledi. Aynı şekilde Peygamber'e bazı kadınlarını başka kadınlarla hoşuna gitse bile değiştirmemesini emretti. Belki de bu daha önce belirttiğimiz gibi dünya hayatının metaını istemeyerek Rasulullah'ı tercih eden dokuz kadına bir mükâfattı.

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Ayetteki 'Bundan sonra1 nefyi hususunda ihtilaf edilmiştir. Tercih yapılırken bulunan kadınlardan sonra mı?[1182] İbn Abbas ve ona uyanlar bu görüşte. Çünkü bu onlar için bir mükâfat olmuştur. Evet, bu kıssadan sonra Rasulullah yeni bir kadınla evlenmemiştir..." [1183]

 

Peygamber'e Has Kılınan Şeylerde Sahabenin Yardımcı Olması:

 

Allahu Teala Peygamber'ine evlilik ve faydalanma alanını geniş tutarak bunu ona has kılmışsa, değerli sahabeler de bu özel durumlarda ona yardım­cı oluyorlardı. İşte bu duyarlılığı destekleyen örnekler:

Sehl bin Sa'd (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.)'e Araplardan bir kadının la­fını ettiler. O da: 'Ebu Useyd'e kadına haber göndermesini emretti. Ebu Useyd kadına haber gönderdi. Ve kadın gelerek: 'Beni Saide'nin kalesine mi­safir indi..."[1184]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "İbn Sa'd'ın rivayetinde Nunıan b. Cun el-Kindi, Peygamber'e müslüman olarak gelip: 'Seni Araplardaki en güzel dul kadınla evlendireyim mi?' dedi. Bunun üzerine Rasulullah onunla evlendi ve onunla beraber Ebu Esyed es-Saidi'yi gönderdi. Ebu Esyed diyor ki: 'Onu Beni Saide'ye indirdim. Hay kadınları onun yanına girip hoşgeldin dediler sonra çıktıklarında onun güzelliğinden sözettiler."[1185]

Enes bin Malik (r.a.)'dan: "Allah fethi ihsan edince Hayber kalesini teslim aldık. Rasulullah (s.a.v.)'e Safıyye binti Huyeyy bin Ehtab'ın güzelli­ği anlatıldı. Peygamber (s.a.v.) onu kendisine seçti. (Müslim'in rivayetin­de[1186] "Safiyye taksimde Dıhye'ye düştü. Cemaat onu Rasulullah (s.a.v.)'in yanında medh etmeye ve: 'Esirler içinde onun gibisini görmedik' demeye başladılar. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Dıhye'ye haber gönderdi. Ve Safiyye'ye bedel ne isterse verdi.)"[1187]

Ümmü Seleme (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bana Hatıb bin Ebi Bel-ta'yı kendisine istemeye gönderdi. Ben: 'Benim bir kızım var. Hem ben kıs­kancım1 dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Kızına gelince, onu annesinden müstağ­ni kılması için Allah'a dua ederiz. Kıskançlığı gidermesi için de ben Allah'a dua ederim', buyurdular."[1188]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Ahmed'in rivayetinde... Ümmü Seleme: 'Zeyneb'i doğurduğumda Rasulullah gelerek bana evlenme teklifinde bu­lundu... Bana gelerek 'Zeyneb nerede?' derdi..."[1189]

Abdullah bin Ömer (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) Beni Mustalık üzeri­ne saldırı düzenledi... Onların savaşanları öldürüldü. Geri kalanları da esir alındı. O gün Cüveyriye de esir düştü."[1190]

Aişe (r.a.)'dan: "Cüveyriye binti Haris bin Mustalık Sabit bin Kays'ın payına düşmüştü. Kendisinin azad olması için anlaştı. Göz alıcı güzel bir ka­dındı. Aişe diyor ki: 'Kadın gelerek anlaşması hususunda Rasulullah'ı soru­yordu. Kapıya kalkınca onu gördüm ve yeri hoşuma gitmedi. Rasulullah'ın da benim ondan gördüğümü göreceğini bildim...' Rasulullah (s.a.v.): 'Senin ondan daha hayırlı bir yerin var mı?' diye sordu. O da: 'Yok, ya Rasulullah', dedi. Rasulullah (s.a.v.): 'Fidyeni ödeyeyip seni nikahlayayım mı?' buyurdu. Kadın da: 'Evet', dedi."[1191]

Ömer bin Hattab (r.a.)'dan: "Benim Ensar'dan bir komşum vardı. Mec­liste bulunamazsam bana haber getirir, o bulunamazsa ben ona haber getirir­dim. O tarihte biz Gassan hükümdarlarından bir kraldan korkuyorduk. Üze­rimize hücum etmek istediğini haber almıştık. Ondan da gözümüz korkmuş­tu. Ensarlı komşu kapıyı çaldı ve: 'aç, aç!' dedi. Ben: 'Gassanh mı geldi?' diye sordum. O da: 'Ondan daha kötü'. Rasulullah (s.a.v.) 'hanımlarından ayrıl­mış', dedi..."[1192]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Hadiste Rasulullah'ı ilgilendiren durumların sahabeleri de bir o kadar ilgilendirdiğine dair işaretler var..."[1193]

İkinci Örneği sunarken Allah'ın, Peygamberine has kıldığı durumlar konusunda sahabelerin duyarlılığına işaret eden bir çok nass geçmişti. Bu nasslardan bazıları:

Ümmü Habibe hadisi: "Ey Allah'ın Rasulü, kız kardeşimle evlen..."

Ali (r.a.) hadisi: "Neden bizi bırakıp da daima Kureyş'i tercih ediyor­sun?"

Enes (r.a.) hadisi: "Ey Allah'ın Rasulü, Ensardan evlenmiyor musun?" Enes hadisi: "Bir kadın Peygamber'e gelerek: Benim bir kızım var -onun güzelliğini anlattı- ben onu sana tercih ettim..."

Sehl hadisi: "Kadının biri Peygamber'e gelerek: 'Sana kendimi hibe etmeye geldim', dedi." [1194]

 

Rasulullah (s.a.v.) in Cinsel Zevkiyle İlgili Tablolar

 

Sabah namazından sonra kadınlarını dolaşıyordu:

İbn Abbas'tan: "Rasulullah (s.a.v.) sabah namazını kıldığı zaman na­mazgahında güneş doğuncaya kadar oturuyor insanlar da onunla oturuyor­lardı. Sonra kadınlarından her birinin yanına girip onlara selam veriyor ve dua ediyordu. O gün onlardan birinin yanında oluyordu."[1195]

İkindi namazından sonra kadınlarını dolaşırdı:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazından sonra kadınları­nın yanına girer ve onlardan birine yaklaşırdı."[1196]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bizim yanımızda kaldığında bazı­mızı bazımızdan üstün tutmazdı. O hepimizi az az dolaşırdı. Bütün kadınla­rına dokunmadan yaklaşırdı. (Beyhaki'nin rivayetinde:[1197] Cima etmeden dokunuyor ve öpüyordu.) Ta ki kadınlarından birinin günü gelince onun yanında geceliyordu."[1198]

Hanımlarıyla nöbeti gelen evde her gece karşılaşırdı:

Enes (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.)'in dokuz hanımı vardır. Bunlar arasında taksim yaptığı zaman ilk kadına ancak dokuzuncudan sonra vanrdı. Hanımları her gece onun geleceği evde toplanırlardı. Bir defa Aişe (r.a.)'ın evinde bulunuyormuş. Derken Zeyneb gelmiş. Rasulullah (s.a.v.) ona elini uzatmış. Aişe (r.a.): 'O Zeyneb'tir', demiş. Rasulullah (s.a.v.) de elini çek­miş."[1199]

Sefere çıkarken beraberinde götüreceği hanımı için kur'a çekerdi:

Aişe (r.a.)'dan: "İftiracılar kendisine söyleyeceklerini söylediler... Rasulullah (s.a.v.) bir sefere çıkmak istediği zaman kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime çıkarsa, Rasulullah (s.a.v.) onunla birlikte sefere çıkardı. Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekti de, o gazada kur'a bana isabet etti. Ben de Rasulullah (s.a.v.)'le birlikte çıktım. Bu iş tesettür âyeti indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde deveye bindiriliyor, gidece­ğimiz yere onun içinde indiriliyordum."[1200]

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) sefere çıktığı vakit, hanımları ara­sında kur'a çekerdi. Bir defa kur'a Aişe ile Hafsa'ya çıktı, onunla beraber ikisi birden çıktılar. Rasulullah gece oldu mu Aişe ile birlikte yürür; onunla konu­şurdu. Hafsa, Aişe'ye: 'Bu gece benim deveme binmez misin? Ben de senin devene bineyim. Sen de gör, ben de göreyim', dedi. Aişe: 'Peki', cevabını ver­di ve Hafsa'nın devesine bindi. Hafsa da Aişe'nin devesine bindi. Az sonra Rasulullah (s.a.v.) Aişe'nin devesine geldi, üzerinde Hafsa vardı. Selam ver­di; sonra onunla birlikte yürüdü. Nihayet indiler. Aişe, Rasulullah (s.a.v.)'ı ara­dı ve kıskandı, indikleri zaman ayaklarını ızhır otlarının içine koydu ve: 'Ya Rabbi, bana bir akrep veya yılan musallet et de beni soksun. Ona bir şey söy­leyemiyorum', diyordu."[1201]

Hafız İbn Hacer diyor ki: ("Gece olunca Rasulullah (s.a.v.) Aişe ile birlikte yürür, onunla konuşurdu sözüyle) Mühelleb Peygamber'in üzerine taksimin vacip olmadığına delil getirmiştir. Burada taksime delil yoktur. Çünkü taksime riâyet etmenin aslı mukim iken gecedir. Yolculukta ise taksi­me riâyet istirahat etme zamanındadır. Seyir halinde ise ne gece ne gündüz taksime riâyet etme sözkonusu değildir... (Bu gece benim deveme binmez misin?) sözü sanki Aişe buna, görmediği şeylere bakmaya istekli olduğun­dan cevap veriyor. Bu da gösteriyor ki, o ikisi yolculuk durumunda birbirine yakın değillerdi. Aksine deve yolculuğunda adet olduğu üzere farklı yerlerden gidiyorlardı."[1202]

Öpüyor sonra da namaza çıkıyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) hanımlarından bazısını öper, sonra da abdest almadan namaza çıkardı."[1203]

Oruçlu iken öpüyor ve dokunuyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) oruçlu olduğu halde öper ve doku­nurdu. O içinizde nefsine en fazla hakim olanmızdı."[1204]

Hafız İbn Hacer diyor ki: "Nesai Talha bin Abdullah et-Teymi kanalıy­la Aişe'den rivayet etmiştir. Rasulullah beni öpmek istedi. Ben oruçluyum, dedim. Rasulullah da ben de oruçluyum dedi ve beni öptü."[1205]

Hayızh iken dokunuyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Bizden biri hayızlı olduğunda, Rasulullah (s.a.v.) do­kunmak isterse, ona, hayızlı olan kısma izarını çekmesini emrediyordu. Sonra ona dokunuyordu."[1206]

Kadın gördüğünde hanımına yaklaşıyordu:

Cabir (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) bir kadın görmüş, sonra hanımı Zeyneb'e gelmiş. Zeyneb kendine ait bir deri ovuyormuş. Rasulullah (s.a.v.) hemen hacetini bitirmiş. Sonra ashabının yanına çıktı."[1207]

ihramdan Önce hanımlarını dolaşıyor ve onlara yaklaşıyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'e güzel koku sürdüm sonra Rasulullah (s.a.v.) hanımlarını dolaştı sonra da ihramh olarak sabahladı."[1208]

ihramdan çıktıktan sonra hanımlarına yaklaşıyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte haccettik. Bayram günü­nü geçirdikten sonra Safıyye hayız oldu. Peygamber ondan erkeğin kadının­dan istediğini istedi. Ben: 'Ya Rasulullah, o hayızhdır', dedim. Rasulullah (s.a.v.): 'Bizi engelleyen bu mu?' dedi. Dediler ki: 'Ya Rasulullah, Kurban günü geçti'. Rasulullah (s.a.v.): 'Çıkınız1, buyurdu."[1209]

Hanımlarından birine yaklaşıyor sonra yine dönüyordu:

Aişe (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) cima ediyor sonra yine dönüyordu, abdest almıyordu.[1210]

Bir gecede bütün hanımlarına yaklaşıyordu:

Ebi Rafı1 (r.a.)'dan: "Peygamber (s.a.v.) bir günde hanımlarını dolaşı­yor. Şunun ve şunun yanında guslediyordu..."[1211]

Yakınlıktan sonra hanımlarıyla beraber guslediyordu:

Ümmü Seleme (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) ve o (Ümmü Seleme) bir kaptan yıkanıyorlardı."[1212]

Müminlerin anneleri, Ramazan orucunu Şaban ayında kaza ediyorlardı:

Yahya Ebi Seleme (r.a.)'dan: "Ben Aişe (r.a.)'ı şunları söylerken işit­tim: 'Bazen üzerimde Ramazandan kalma oruç borcu olurdu da onu Şa-ban'dan başka zamanlarda kaza edemezdim'. Yahya diyor ki: "(Ona engel olan) Rasulullah (s.a.v.) ile meşgul olmasıydı."[1213]

Aişe (r.a.)'dan: "Gerçekten bizden birimiz Rasulullah (s.a.v.) zamanında bazen oruç tutamaz da Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bulunmak dolayısıyla (Bir rivayette:[1214] 'Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bulunmak için onu ta Şaban gelinceye kadar kaza edemezdi."[1215]

Sahihi Müslim'in şerhinde Nevevi şöyle diyor: "Peygamber'in hanım­ları Peygamber istediği an cinsel ilişkide bulunmaya hazır olurlardı... Bu adabdan dolayıydı. Ancak Peygamber'in hanımları Şaban'da oruç tutuyor­lardı. Çünkü Rasulullah da Şaban'ın büyük bir bölümünde oruç tuttuğu için onlara gündüz ihtiyacı yoktu.[1216]

Şevde, gününü Aişe'ye veriyor:

Aişe (r.a.)'dan: "Rasulullah (s.a.v.) hanımlarının herbirine bir gece ve bir gün taksim etmişti. Şevde binti Zem'a'dan hariç, o gününü ve gecesini Ai­şe'ye vermişti. Bununla Rasulullah (s.a.v.)'ın rızasını istiyordu."[1217]

Aişe (r.a.)'dan: "Ben, Şevde binti Zem'a'dan daha ziyade kendi teninde olmak istediğim bir kadın görmedim. Üstün bir ahlâk sahibi kadın: Yaşla­nınca Rasulullah'dan olan nöbet gününü Aişe'ye verdi: 'Ya Rasulullah, sen­den olan günümü Aişe'ye verdim1, dedi. [1218]Bundan sonra Rasulullah Aişe'ye bi­ri kendinin biri de Sevde'nin günü olmak üzere iki gün ayırıyordu." [1219]

 

CİNSEL YASAKLAR VE MASTÜRBASYON

 

Çımanın Faydaları

 

I"BNU'L-KAYYIM Zadu'l-Mead'da şöyle diyor: "Cima ve evlilik Pey-gamber'in güzel sünnetlerindendir. Cima sağlığı korur, nefsin istek ve arzularını giderir ve bununla kendisi için konulduğu gayelere ulaşılır. Cima asli gayelerinden olan üç durum için konmuştur.

1- Nesli koruma.

2- Bedende toplanan zararlı suyu dışarı çıkarma.

3- Amaca ulaşma, lezzet alma ve nimetten faydalanma.

Değerli doktorlar, cimayı sağlığı korumanın sebeplerinden biri olarak görmüşlerdir. Meni dışarıya atılmadığı sürece kalb daralması, delilik başağ-nsı vb. kötü hastalıklara sebep olur. Cima yapıldığı takdirde birçok hastalık­tan emin olunur.

Bazı selef alimleri inasanın şu üç şeyi yapmak için kendi nefsine taah­hütte bulunması gerektiğini söylemişlerdir:

1- Yürümeyi terketmeme.

2- Yemekten uzak durmama.

3- Cima yapmayı terketmeme.

İnsanın cimayı terketmemesi gerekir. Zira kuyunun suyu çekilmezse bir süre sonra su kaybolur. Bunun gibi kişi de uzun bir süre hanımından uzakla­şıp cima yapmazsa, zamanla onun suyu kurur ve bir daha cima yapması imkânsız olur. Hayatı donuklaşır, bitkin düşer, hayata bakış açısı değişir, karamsarlığa kapılır ve nerde ne yapacağını bilmeyen aciz bir insan pozisyo­nuna düşer.

Bunun için İmam Ahmed "Zühd" kitabında şöyle bir latifede bulunu­yor: "Yemeğe ve içmeğe sabredebilirim, ama kadınlara sabredemem". Ci­ma yapmadan önce kadınla oynayarak, onu Öperek, dilini emerek ön hazır­lıkta bulunmak gerekir. Zira Rasulullah (s.a.v.) ailesiyle oynuyor ve Öpüyor­du. Ebu Davud "Sünen"inde şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.), Ai-şe'yi öpüyor, dilini emiyordu..."[1220]

 

Kadının Birleşme Ve Faydalanmadaki Hakları:

 

İbn Hazm, Muhalla'da şöyle diyor: "Erkeğin, hammıyla cima yapması farzdır. Her hayız döneminden sonra en az bir kere cima yapması gerekir. Yoksa Allah'a asi olmuş olur. Allahu Teala bu hususta şöyle buyuruyor: Te­mizlendikten sonra onlara Allah'ın emrettiği gibi yaklaşın..."

Ebu Muhammed (İbn Hazm) diyor ki: "Kim bundan yüz çevirirse, edeple buna zorlanır. Çünkü kötü bir iş yapmıştır."[1221]

İbn Teymiyye, "Kişi karısına sabrederek bir ya da iki ay cima yapmaz­sa, herhangi bir günahı var mı? diye sorulduğunda şöyle cevap verir: Kişi İslam'ın emretmiş olduğu bir şekilde cima etmesi gerekir. Bu kadının en do­ğal hakkıdır. Bu kadına yemek yedirmekten daha Önemlidir. Cima etme vaciptir. Bir rivayette; Dört ayda bir cima etmesi gerekir. Bir rivayette ise: Gücü yettiği kadarıyla isterse her gün yapabilir. Nasıl ki onu hergün doyuru­yor, gücü yettiği kadar giydiriyorsa, gücü yettiği kadarıyla da cima etme hakkına sahiptir. Bu en doğru görüş olup en iyisini Allah bilir."[1222]

Burada sonuç olarak alimler şu noktada ittifak etmişlerdir: En az ayda bir defa cima yapması vaciptir. Kitap ve sünnetin beyan ettiği de budur. Pey­gamber (s.a.v.) îbn Ömer'in orucu çoğalttığını görünce ona: 'Ailenin senin üzerinde hakkı var', buyurmuştur.[1223]

Ebu Hamid el-Gazâİî (İhya-u Ulumi'd-Din'de) şöyle der: "Kişi fıtri ihtiyacını giderdikten sonra bir süre beklesin ve boşalma sırasında hemen kalksın. Çünkü kadının tatmin olması gecikebilir. [1224]Kadın lezzet duymadan kalkmak caiz değildir. Bu durumlarda kadının hakkını gözetmek gerekir. Bilinmelidir ki erkeğin suyu kadından önce gelir." [1225]

 

Faydalanma Biçimleri:

 

Ebu Bekir İbni Arabi (Ahkamu'l-Kur'an'da) şöyle diyor: "Erkeğin kadının fercine bakması hususunda alimler kendi aralarında ihtilaf etmişler­dir. Bazırian: 'Caizdir. Çünkü kadının lezzet alması için tüm yollar caiz ise, kadının fercine bakmakta caizdir' demişlerdir. Bazıları ise caiz olmadığını, söyleyerek Hz. Aişe'den gelen şu rivayeti delil getirmişlerdi: 'Ne ben ve ne de Peygamber (s.a.v.) birbirimizin fercini gördük."

Tercih yapmak istersek tabii ki birinci görüşü tercih ederiz, ikinci görü­şün edepten kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bu konuda (Esbağ) şöyle diyor: "Erkeğin kadının fercine bakması, di­liyle yalaması bile caizdir."[1226]

Kurtubi ise (Camiu'l Ahkâm'da) şöyle diyor:

"Huvizmendad şöyle diyor: 'Kişi kadının her yerine bakabilir ve hatta fercine bile. Aynı durum kadın içinde geçerlidir."[1227]

Gazâlî de şöyle diyor: "Erkek karısının eliyle istimne yapabilir."[1228]

İmam Şafii'den varid olmuştur: İbn Cerir Taberi'nin "Fakihlerin İhtilaf­ları" kitabında:

"Öndeki yaklaşma düzeyine ulaşacak bir şekilde dübürde yaklaşma, Kitap ve Sünnetin delaletiyle haramdır. Ama ferce ulaşmaksızın uzuvlar arasında ve bütün vücutta lezzet almaktan bir sakınca yoktur."[1229]

Alimlerin bu ihtilaflarından yola çıkarak şunu söylememiz mümkün Alimler had belirlemede kesinlikle hududu aşmamış, haram olan yerlerde durmuş, kesinlikle yorum yapmamış ve ihtilaflı konularda görüşlerini hadis ve âyetlere dayanarak belirtmişlerdir. Kesinlikle diğer görüşlere şiddetli bir şekilde saldırı yapmamış ve adilane bir biçimde davranmıştır.

Tıpkı bu konuda olduğu gibi. Caizdir diyenler, erkeğin görmesi gereken tüm yerlere hem bakma hem öpme hem emme ve hem de yalama hakkına sahiptirler. Aynı durumun kadın için de gerekli olduğunu savunmuşlardır.

Şunu iyi bilmemiz gerekir ki insanların zevkleri, mizaçları farklı olabi­lir. İyi görünen veya zevk duyulan bir hareket, bir başkası için değişebilir.

Hiç kimse zevkini ve tadını bir başkasına zorla kabul ettirme hakkına sahip değildir.

Zevkler ve tatlar, tartışılmadığı için böyle bir hakka sahip değildir. Bu­nun için kişi zevkini en üstün, diğerlerinkini de en düşük sayması adabtan değildir.[1230]

Bu zevk ve tadlar aynı şekilde Ensar ve Muhacir için de geçerlidir. Cinsel ilişkide Ensar, kadınlarına Muhacirler tam zıddını yapmışlardır. On­lar doyasıya kadar kadının her tarafıyla oynadıktan sonra birleşmeyi tercih etmişlerdir. Bu tür takdirleri kişilerin zevk ve isteklerine bırakmamız gerek­mektedir.

Burada kesinlikle kaçırmamamız gereken bir husus var ki bu da kadın hayızlı iken ona yaklaşmanın şer'an caiz olmayışı. Ve aynı şekilde kadınla cinsel ilişkide bulunurken arkadan yanaşmamamız. Bu iki durumu çok iyi bir şekilde riayet etmek şarttır.

Kadın hayızlı iken oynamak, öpmek, dilini emmek ve vücudun her yer­leriyle oynamak haram olmayıp caizdir.

Yukarıdaki açıklamaları geçen hususlar için şunu hatırlatıyorum: İti­dalli olma, İslam'ın sünnetlerinden bir sünnet ve sağlam insanlık yaşamının zaruretlerinde bir zarurettir. [1231]

 

Mastürbasyonun Hükmü

 

Gazâlî şöyle naklediyor:

"İbn Abbas'ın meclisinden insanlar ayrılıp gittiler. Fakat gencin biri bekleyip durdu. İbn Abbas: Bir ihtiyacın mı var?' diye sordu. Genç: 'Evet, bir sorum var, ama insanlar arasında sormaya utandım, başbaşa kalmayı tercih ettim1, dedi. İbn Abbas: 'Buyur sor', dedi. Genç: 'Ben delikanlı bir gencim. Nefsimin kötü şeylere bulaşmasından korktuğum zaman elimle istimna ya­pabilir miyim?' diye sorunca İbn Abbas, gençten yüzünü çevirip 'yazıklar olsun. Bu ümmeti nikâhlamaktan daha kötü, zinadan daha tehlikeli', dedi.

İbn Abbas bu sözleriyle bu işin ne kadar tehlikeli olduğunu zihinlere yerleştirmiştir.

Anlaşılan İbn Abbas bu konuda hiç taviz vermemiştir.[1232]

İbn Teymiyye "Fetva"smda şöyle der: "El ile istimna yapma alimlerin çoğunun yanında haramdır. Bu Ahmed'in iki rivayetinden birisidir de. Bir görüşe göre ise mekruhtur."

Eğer kişi ciddi sayılacak bir tehlikeyle yüz yüze olup zina korkusu yaşıyorsa bu durumda iki meşhur görüş vardır:

1- Selef ve halef bu durumda ruhsat vererek istimna yapılmasında bir sakınca olmadığını belirtmişlerdir.

2-  Bazıları ise kişi böyle bir tehlike ile yüzyüze gelse bile istimna yapmanın haram olduğunu söylemişlerdir.[1233]

Hafız îbn Hacer şöyle diyor:

"Hanbeli ve Hanefilerin bazı grupları şehvetin kırılması, teskin edilmesi için bunun mubah olduğunu söylemişlerdir.[1234]

Bu konuda Şeyh Ali Tantavi "Suvar ve'1-Havatır" kitabında bir gencin sorusuna şöyle cevap verir: "İstimna yapmak çok zararlıdır. Kişi böyle ya­parsa, tembelleşir, uyuşuklaşır, insanlardan nefret eder, hayata bakış açısı değişir, korkak olur" der ve vazgeçilmesini tavsiye eder.[1235]

Burada genç müslüman kardeşlerime şu tavsiyede bulunmak isterim. Eğer kişi zina ile karşı karşıya olur da istimna yapma yolunu tercih ederse adil olmalıdır, kesinlikle israfa kaçmamalıdır ve bu konudaki Şeyh Ali'nin sözünü hatırlamalıdır. Bilinmelidir ki bu durumlarda çok az sayıda alim ruh­sat vermiştir. Zina tehlikesinin dışında zevk için bu yolu seçerse kesinlikle haram işlemiş olur. [1236]

 

Kadına Arkadan Yaklaşmanın Hükmü:

 

İbni Kayyım Zadu'l-Mead'da şöyle der:

Şafii diyor ki: "Adamın biri Peygamberimize gelerek kadınlara arkadan cinsel ilişkide bulunma hususunda sordu. Efendimiz cevaben 'helal', dedi. Adam gitti. Efendimiz adamı çağırdı ve nasıl anladığını sordu. Ve şunu ekle­di: 'Eğer ön tarafa arkadan cinsel ilişkide bulunmayı anladıysan evet, ama eğer kazuret mahallinde cinsel münasebette bulunmayı anladıysan hayır, Allah hakkı söylemede utanmaz. Kadınlarınıza arkadan yaklaşmaya alkışmayınız."

Kur'an-ı Kerim'de Allah: "Allah'ın emri istediği şekilde kadınlarınıza yaklaşın" âyeti hakkında mücahid İbn Abbas'a sorar. Abbas "bu âyet kadın hayızlı iken yaklaşmayın", der.

Ali İbn Talha da şöyle der: Bu âyet Allah'ın kadınlara ön taraftan yak­laşmayı emretmiş ve bunun dışına çıkmama mesajını vermiştir.

"Kadınlarınıza istediğiniz şekilde yaklaşın" âyeti kerimesi, kadına ar­kadan fercine yaklaşmanın caiz olduğunu ifade eder.

Ayetler şu hükümleri ihtiva ediyor:

1- Kadınların dübürlerine cima yapma onlara eziyet ve haklarına teca­vüzdür.

2-  Kadınların zevk duyduğu yerin dışına çıkarak ilişkide bulunma zararlıdır.

3- Çocuk doğurma yerinin kadının ferci olduğu ve meyve veren yerin sadece helal olduğu.

4- Vahyin karşı olduğu şeylerin mantıken de uygun oluşu. Zira kadının asıl cima yerinin ferci olduğu, dübürün ise insanların nefret ve tiksindiği, bilinmektedir. Ferci bırakıp da dübüre dönenler, Allah'ın şeriatına ve hikme­tine karşı çıkmışlardır. Aynı zamanda bu, erkek için zararlıdır. Nitekim dok­torlar bunu yasaklamışlardır..[1237]

 



[1] Müslim, c. 4 s. 178

[2] Taberani:Evsat Bkz:Sahihu'l-Camiu's Sağır, Hadis no: 6024.

Beyhakî: Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağır Hadis no:443.

[3] Bkz: sahihul Camiu's-Sağır Hadis no: 5231.

[4] Hakim: Müstedrek Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağır Hadis no: 900.

[5]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/11-12.

[6]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/12-14.

[7] Buhari, c, 7 s. 208.

Buhari, c.ll, s. 4. Müslim, c. 4 s. 129.

[8] Fethu'l-Bari:c.ll,s. 5.

[9] Buhari, cll, s. 13. Müslim, c. 4   s. 128.

[10] Beyhaki'nin rivayeti Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:4285

[11] Bkz:Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:3045

[12] Buhari, c. 11, s. 19 Müslim, c. 4, s. 129

[13] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 10-11.

[14] Müslim, c. 3, s. 195.

[15] Buhari, c. 10, s. 472.

[16] Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:İ350.

[17] Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no: 5155.

[18] Buhari, c. 11, s. 80.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/14-17.

[19] Müslİm, c. 3, s. 119.

[20] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2552.

[21] Eeyhaki: c. 5, s. 228.

[22] Müslim, c. 4, s. 196.

[23] Müslim, c. 8, s. 203.

[24] Buhari, c. 8 , s. 313. Müslim, c. 4, s. 201.

[25] Buhari, c. 11 , s.397. Müslim, c. 4, s. 201.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/17-18.

[26] Hakim: Müstedrek. Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no: 3274.

[27] Beyhaki: Sünen. Bkz: Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no: 7433.

[28] Sahihu Süneni İbn Mace, Hadis no: 1538.

[29] Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no: 2231.

[30] Sahihu Sünemi Ebi Davud: Hadis no: 1859

[31] Taberani: Evsat. Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağir Hadis no: 3304

[32] Buhari, c.7, s. 385. Müslim, c.7 s. 80

[33]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/18-20.

[34] Buhari,c.ll,s.25                                                                    

[35] Buhari)c.ll, s.95                                                                     

[36] Müslim, c.3, s.37

[37] Euhari, c.8, s.313. Müslim, c.4, s.201

[38] Buhari, c.ll, s.395

[39] Fethu'l-Bari, cll, s.398

[40] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3133

[41] Buhari, e. 11, s. 80

[42] Buhari, c. 11, s. 44. Müslim, c. 4, s. 165

[43] Buhari, c.10, s. 454. Müslim, c. 4, s. 143.

[44] Müslim, c. 8, s. 203.

[45] Sahihu İbn Hıbban: Takrib: c. 9 s. 365.

[46] Sahihu Süneni Ebi Davud Hadis no:1859.

[47] Buhari, c.ll, s.86.

[48] Buhari, c.ll, s.79.

[49] Fethu'l-Bari: cll, s.79

[50] ümdetu'l Ahkâm, c.2 , s.201

[51] Fethul-Bari: c.ll s. 122

[52] Müslim, c. 4 s. 196-199

[53] Bkz. Müslim'in Nevevi Şerhi: c. 10, s. 97

[54] Fethul-Bari: c. 11 s. 402

[55] Buhari, c. 11 s. 83

[56] Ibnu'l Arabi: Ahkâmu'l Kur'an: c. 1 s. 212-213

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/23-28.

[57] Buhari, c.ll , s.86. Müslim, c. 4 , s. 143.

[58] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 86-87.

[59] Müslim, c. 4 s. 142.

[60] SahihuSüneni't-Tirmizi: Hadis no:868

[61] Bkz. Sahihu'l-Camiu's-Sağır: Hadis no:521.

[62] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no:1832.

[63] Sahihu Süneni İbn Mace: Hadis no:1510.

[64] İbn Kudame: Muğni, c. 7 s. 18.

[65] -Sefareyni: Gizau'l-Elbab c. 2 s. 342.

[66]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/28-30.

[67] Bkz. Müslim'in Nevevi Şerhi: c. 9 s. 210

[68] Bkz. Sahihu'1-Camius-Sağir: Hadis no: 2231

[69] Buhari, c. 3 s. 290

[70] Mecmu-u Şerhi'l-Muhezzeb: c. 15 s. 295

[71] Sefareyni; Gızau'l-Elbab: c. 2 s. 341

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/30-32.

[72] Buhari, c. 11, s.104. Müslim, c. 4, s. 138

[73] Ebu Yu'la rivayet etmiştir. Bkz. Sahih u'1-Camiu's-Sağir Hadis no: 3001

[74] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3023

[75] Buhari, c.ll.s. 34

[76] Buhari, c.11, s. 35. Müslim, c. 4, s. 26

[77] Buhari, c.ll s. 6. Müslim, c. 4, s. 175.

[78] Buhari,c.lls. 38

[79] Fethul-Bari: c. 11, s. 33

[80] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 36

[81] Fethu'l-Bari: c. 11, s. 36-37.

[82] Buhari, c. 11 s. 39. Müslim, c. 8 s. 239

[83] Fethu'l-Bari: c.ll s. 38.39.

[84] Sahihu Süneni İbn Mace: Hadis no: 1602

[85] Sahihu Süneni 't-Tirmizi: Hadis no: 865

[86] Sahihu Süneni Nesai: Hadis no: 3020.

[87] Bkz, Süneni Nesai'nin haşiyesi: c. 6, s. 62.

[88]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/32-36.

[89] Sahihu İbn Hıbban; Takrib, c. 9, s. 365

[90] Buhari, c. 9 s. 19

[91] Buhari, c. 2 s. 25. Müslim, c. 4 s. 147

[92] İbn Mace sadece Rasulullah (s.a.v.)'in sözünü nakletmiştir. Hadis no:1497 Bkz. Silsiletü'l-Elhadisi's-Sahiha, Hadis no: 624.

[93] Fethu'l-Bari: e.ll s.122

[94] Mecmuu'z-Zevaid: c. 6 s. 209.

Hafızu'l-Haysemi: Taberani Kebir ve Evsafında Hasen isnadla rivayet etmiştir, diyor.

[95] Buhari, c. 8 s. 136.

[96]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/36-42.

[97] Buhari, c.ll,s.66. Müslim, c. 4, s. 139.

[98] Buhari, c. 9, s. 307. Müslim, c. 8, s. 239.

[99] Hakim, Müstedrek. Bkz. Sahİhul-Camiu's-Sağir, Hadis no- 3274

[100] Müslim, c. 4, s. 142.

[101] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no- 3142

[102] FethuI-Bari, c. 11, s. 115.

[103]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/45-46.

[104]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/46-47.

[105] Müslim, c. 4 , s. 144.

[106] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3142.

[107] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3132.

[108] Buhari, c. 11, s. 129. Müslim, c. 4, s. 144.

[109] Parantez arası rivayet Malik'e aittir. Fethu'1-Bari, c. 11 s. 112.

[110] Buhari, c. 11, s. 86. Müslim, c. 4, s. 143.

[111] Sahihu Süneni Nesai, Hadis no: 3160- 3161.

[112] Parantez arası rivayet Bezzar'ın rivayeti.Fethu'I-Bari: c. 11 s. 319.

[113] Buhari,c. 11, s. 319.

[114] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1859.

[115] Fethul-Bari, c. 11, s. 117.

[116] Fethul-Bari, c. 11,8.118.

[117] Fethu'l-Bari, c.ll s.126

[118] Buhari, c. 6, s. 251. Müslim, c. 4 s. 140.

[119] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 124.

[120] Sahihu Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1857-1858

[121] Buhari, c. 11, s. 381. Müslim, c. 4, s. 207.

[122] Buhari, c. 11, s. 319

[123]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/47-51.

[124] Tefsirul Menar: c. 4 s.377

[125] Müslim, c.4 s.41

[126] Sahihul-Camiu's-Sağir, Hadis no: 3024

[127] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no:1920

[128]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/55-57.

[129] Zadu'l-Mead

[130] Buhari, c. 11 s. 97. Müslim, c. 4 s. 140.

[131] Buhari, c. 11 s .97

[132] Müslim, c. 4 s. 141

[133] Sahihu Süneni't Tirmizi: HadisNo:886

[134] Buhari, c.lls.100

[135] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1845

[136] Sahihu Süneni İbni Mace: Hadis no: 1523

[137] Sahihu Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1836

[138] Buhari,c. lls.88

[139] Buhari, c.ll s.91

[140] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 87-90-92-93.

[141] Fethu'l-Bari, c. 11, s. 33

[142] Kitabu'l-Mer'atu Beyne'l-Fıkhi ve'1-Kanun, s. 65-65-67.

[143] Sahihu"l-Camiu's-Sağir, Hadis no: 7432

[144] Beyhaki: Sünen, Bkz. Sahihu'l Camii's Sağir Hadis no: 7433

[145] Fethul-Bari.clls.92

[146] İmam Muhammed Abduh: İslam ve Kadın: s.49, 50.

[147] Sahihu'l Camii's Sağir: Hadis no:2962

[148] Buhari, el 1 s. 124. Müslim, c.4s.14O

[149] Fethu'l Bari: c.ll s.124,125.

[150] Buhari,c.lls.l26.

[151] Fethu'l Bari: c.ll, s.126

[152] Sahihul Camii's Sağir: Hadis no:1022

[153] Sahİhu Süneni't Tirmizi: Hadis no:869

[154] Sahihu'l-Camiu's-Sağir, Hadis no:7434

[155] Bkz. Silsiletu 1-Ehadİsi'd Daife, Hadis no: 982. Camiu's Sağir Hadis no: 1065-1066. îrvai'l Ğalü, Hadis no: 1993

[156] Buhari,c. 11 s. 133

[157] Fethul Bari: c.ll s.133

[158] İbnu Munde: Mağrife. Bkz. Sahih Hadisler Silsilesi Hadis no:1463 c.3 s.447

[159] Şeyh Nasırı'd Dini'l-Elbani: Hadis no:I463

[160] Sahihu Süneni Ncsai, Hadis no: 3168

[161] Mecmuuz-Zevaid: c. 4, s. 289. Bkz.Fethu'l Bari: c. 11, s. 109

[162] Buhari, c.ll, s.130. Müslim, c. 4, s. 141

[163] Fethu'l-Bari, c.ll, s.130

[164] Buhari, cll, s. 157. Müslim, c. 7, s. 174.

[165] Buhari, c.ll s.133

[166] Fethu'l-Bari: c.ll s.132-133

[167] Buhari, c. 11 s. 129. Müslim, c. 4 s. 144

[168] Sahihu Süneni't -Tirmİzi, Hadis no: 871

[169] Buhari, c.ll s.142. Müslim, c. 4 s. 149

[170] Buhari, c. 11 s. 148

[171] Buhari, c.ll s.131

[172] Buhari, c. 5, s. 220

[173] Buhari,c. 11, s.121

[174] Buhari, c. 11, s. 120

[175] Fethul-Bari, c. 11, s.120

[176] Buhari, c. 11, s. 137. Müslim, c. 4 s.144

[177] Fethul-Bari, c. 11, s. 137-138

[178] Buhari, cll s. 155. Müslim, c. 4 s. 153.

[179] Buhari, c. 11 s. 154. Müslim, c. 4 s. 153.

[180] Buhari,c. 11 s.150. Müslim, c. 4 s. 152.

[181] Fethu'l-Bari, c. 11 s. 150-151.

[182] Buhari, c. 11, s.154. Müslim, c. 4 s. 153.

[183] Buhari,c. 11, s. 136.

[184] Mecmuu'z-Zevaid, c: 4, s. 292

[185] Fethu'l-Bari, c. 4, s. 108

[186] Buhari,c. 11 s. 108.

[187] Buhari, c. 11 s.134. Müslim, c. 4, s. 151.

[188]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/57-70.

[189]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/73.

[190] Tefsiru'l-Menar: 2/297, 298

[191] Buhari, 11/161. Müslim, 4/178

[192] Müslim, 4/41

[193] Camiu's Sağir, Hadis no: 2443

[194] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1608

[195] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1609

[196] Buhari:ll/26. Müslim,7/182

[197] Camiu's Sağir : Hadis no: 3325

[198] Camiu's Sağir : Hadis no: 3294

[199] Mecmuu"z Zevaid: 4/306

[200] Sünenü İbni Mace : Hadis no: 4/306.

[201] Mevmuu'z Zevaid: 4/ 306. Camiu's Sağir Hadis no: 1505.

[202] Camiu's Sağir: Hadis no :135.

[203] Camiu's Sağir: Hadis no:7069

[204] Buhari, 1/63.   Müslim,l/49

[205]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/73-78.

[206] Buhari, 11/211. Müslim:6/8.

[207] 'Tei-shn'J Uı-n&r: ^'301, 302

[208] Tefsiru'l Menar: 5/56, 57.

[209] Müslim,6/15

[210] Buhari, 8/120, Müslim:6/127

[211] Buhari, 4/71. Müslim, 1/97.

[212] Silsiletü'l Ehadisu's Sahiha, Hadis no: 329.

[213] Buhari, 1/25. Müslim,l/ 97.

[214] Müslim, 4/173

[215] Fethu'l-Bari, 8/401

[216] Buhari, 8/398. Müslim, 6/117

[217] Buhari, 7/399. Müslim, 6/ 118

[218] Buhari, 6/274

[219] İbn Hıbban, El'ihsanu fi tegrib: 9/365

[220] Ebu Davud: 2/575

[221] Buhari, 12/418

[222] Buhari,ll/190

[223] Buhari, 10/190. Müslim: 4/192

[224] Buhari, 6/146. Müslim: 4/79

[225] Buhari, 9/412. Müslim: 8/106

[226] Taberani: Hadis no:3294

[227] Taberi: Fethul-Bari.10/ 264

[228] Fethu'l-Bari,U/437

[229] Müslim:4/41

[230] Buhari,H/430

[231] Buhari,ll/425, Müslim,3/81

[232] Müslim: 6/4 Buhari,ll/426. Müslim: 5/71

[233] Taberani: Hadis no: 1441

[234] Müslim:3/78

[235] Buhari,ll/26. Müslim: 7/182

[236] Buhari,ll/435. Müslim, 5/129

[237] Buhari, 4/36. Müslim:3/90

[238] Buhari, 5/204.

[239] Buhari, 11/431. Müslim 3/91

[240] Buhari, 6/145-146. Müslim: 3/92

[241] Buhari,ll/134. Müslim: 4/15

[242] Buhari, 4/71. Müslim: 3/80

[243] Buhari,4/68

[244] Fethu"l-Bari,4/72

[245] Buhari,4/73, Müslim:3/8O

[246] Buhari,13/33. Müslim:8/38

[247] Sünenü'n Nesai, Hadis no:3518

[248] Camiu's Sağir, Hadis no: 5300

[249] Camiu's Sağir, Hadis no: 5300, 7115

[250] Buhari, 11/258, Müslim: 3/18

[251] Fethu'l-Bari, 3/121

[252] Müslim: 7/12

[253] Buhari, 6/146. Müslim: 3/79.

[254] Fethu'l-Bari, 6/145,146.

[255]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/78-92.

[256] Buhari. 16/229

[257] Buhari, 11/26. Müslim,7/182.

[258] Sünenü İbiDavud, Hadis no:4176

[259]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/92-94.

[260] Buhari,7/208.

[261] Buhari, 7/321. Müslim, 8/5.

[262] Müslim, 8/229.

[263] Buhari, 8/249. Müslim, 6/175

[264] Müslim, 7/145.

[265] Buhari,l/339. Müslim, 1/164

[266] Müslim, 8/40

[267] Buhari, 16/326

[268] Müslim, 3/37

[269] Müslim, 7/159.

[270] Müslim,7/160.

[271] Buhari, 5/104. Müslim, 3/152.

[272] Buhari, 8/120. Müslim, 6/127

[273] Buhari, 13/33. Müslim, 8/38.

[274] Müslim, 4/101.

[275] Buhari, 6/366.

[276] Buhari, 8/306.

[277]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/94-99.

[278] Müslim:3/163.

[279] Buhari, 3/146. Müslim, 7/76.

[280] Buhari, 2/137. Müslim: 2/73.

[281] Buhari, 5/244. Müslim: 7/130.

[282] Camiu's Sağir, Hadis no: 4901.

[283] Müslim, 8/95.

[284] Buhari,l 1/450.

[285]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/99-100.

[286] Buhari, 6/106. Müslim, 6/8.

[287] Mecmuu'z Zevaid: 10/108

[288] Buhari,l 1/433, Müslim:8/84

[289] Buhari,7/23

[290] Fethu'l-Bari, 7/23

[291] Fethu'l-Bari,ll/434,435

[292] Buhari,l 1/234, Müslim:7/ll

[293] Fethu'l-Bari, 11/236,237

[294] Müslira Şerhi Nevevi:14/164

[295] Buhari.il/441, Müslim:4/176

[296] Fethu'l-Bari: 11/442

[297]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/100-104.

[298] Buhari, 2/303

[299] Silsiletü11-Ehadisis Sahiha, Hadis no: 671

[300] eamiu's Sağir, Hadis no: 4813

[301] Fethu'l-Bari, 2/303-304

[302] Fethu'l-Bari, 11/366

[303] Buhari, 8/401. Müslim, 6/118

[304] Fethu'l-Bari, 2/304

[305]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/104-106.

[306]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/109.

[307] Müslim,7/134.

[308] Buhari, 11/240.

[309] Buhari, 8/136.

[310] Fethu'1-Bari, 8/141

[311] Buhari, 8/140. Müslim.7/14J.

[312] Silsiletü'l Ehadisiı's Sahiha: Hadis no: 216

[313] Buhari, 11 /85. Müslim.7/134

[314] Müslim,6/116

[315] Müslim,6/116

[316] Buhari, 11/238. M aslim,7/135

[317] Fethu'l-Bari, 12/329.

[318] Buhari, 12/228.

[319] Fethul-Bari, 12/330

[320] Buhari, 6/130.

[321] Buhari, 6/133, Müslim, 7/13 7

[322] Buhari, 3/499.

[323] Buhari, 9/210. Müslim, 7/137.

[324] Buhari, 1/25, Müslim,iy97

[325] Mecmu'uz Zevaid: 9/224

[326] Buhari, 11/239. Müslim,7/135

[327] Fethu'l-Bari, 11/239

[328] Buhari, 10/139. Müslim,4/185

[329] Buhari, 9/204

[330] Buhari, 9/204.

[331] Buhari, 9/210.

[332] Buhari, 9/209.

[333] Buharı, 10/139. Müslim, 4/185.

[334] Buhari, 8/87. Müslim, 7/141

[335] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2341.

[336] Fethu'l-Bari, 8/86-87.

[337] Müslim, 3/37.

[338] Müslim, 3/39

[339] Camiu's Sağir, Hadis no: 5231

[340] Camiu's Sağir, Hadis no: 3488

[341] Camiu's Sağir: Hadis no:330

[342] Buhari, 5/174, Müslim, 3/176

[343] Buhari, 16/129

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/110-119.

[344] TefsiruT Menar: 4/373- 374

[345] Süneni İbn Mace, Hadis no: 1608

[346] Buhari, G/293. Müslim, 5/71

[347] Fethul-Bari, 6/298

[348] Buharı, 11/22, Müslim,6/55

[349] Camiu's Sağir: Hadis no: 745

[350] Buhari, 7/44

[351] Buhari, 7/44

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/118-119.

[352] MüBİİm, 4/173

[353] a-Fethu1-Bari, 11/296

[354] b-Buhari, 10/149

[355] Buhari, 6/416

[356] Buhari, 6/344

[357] Buhari, 8/436. Müslim,8/112 Buhari, 8/436. Müslim,8/112

[358] Fethu'İ-Bari, 13/161

[359] Buhari, 13/216

[360] Buhari, 4/369. Müslim, 6/55

[361] Fethul-Bari, 11/193

[362] Buhari, 10/283. Müslim, 4/190

[363] Buharı, 4/166. Müslim, 4/36

[364] Buhari, 9/20.

[365] Buhari, 8/437. Müslim, 8/114.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/119-122.

[366] Buhari, 11/235. Müslim, 7/11.

[367] Buhari, 7/441. Müslim, 6/146.

[368] Buhari, 11/158.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/122-123.

[369] Camiu's Sağir: Hadis no: 3325

[370] S..neni EM Davud: Hadis no: 2147

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/123-124.

[371] ı-B ;haıi, 10,149 '9   A.k

[372] Buhari, 3/410. Müslim, 3/45.

[373] Buhari, 11/229.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/124-125.

[374] Buhari, 11/235. Müslim, 7/11

[375] Müslim,7/12

[376] Buhari, 3/412, 12/6, Müslim,7/145

[377] Mecmuuz Zevaid: 5/170

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/125-126.

[378]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/126.

[379] Tefsiru'l Menar: 4/374

[380] Müslim,4/178

[381] Buhari, 7/177, Müslim,4/178

[382]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/126-127.

 

[383] Buhari, 7/231. 

[384]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/127-128.

[385] Müslim, 4/186. 192-Müslim, 4/187

[386] Fethul-Bari, 7/232.

[387] Buhari, 9/182 193a,b-Zadu'l Mead: 4/250

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/128-130.

[388]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/130-131.

[389] a-Buhari, 11/256, Müslim,ll/176

[390] b-Fethu1-Bari, 11/256

[391] c-Süneni'n Nesai: Hadis no: 3026

[392] d-Buhari, 8/435, Müslim,4/157

[393] Müslim,4/159

[394] Mü3İim,4/180

[395] Buhari, 11/217, Müslim, 4/160

[396] Süneni't-Tirmİzi: Hadis no: 909

[397]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/131-133.

[398] Buhari, 11/217, Müslim, 6/56

[399] Süneni Ebi Davud: Hadis no: 2316

[400] Buhari: 17/59, Müslim, 4/212

[401] Müslim,7/40

[402] Müslim, 3/64

[403] Müslim, 8/28

[404]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/133-135.

[405] Buhari, l/24-Müslim,l/97

[406] Buhari, 6/274

[407] Buhari, 16/331. Müslim,7/110

[408] Fethu'I-Bari, 12/230

[409] Buhari, 4/186. MüsIim,4/99

[410] Müslim,4/99

[411] A.g.e.

[412] Fethu'l-Bari, 4/193

[413] Buhari, 13/97

[414] Pethul-Bari, 6/421

[415] Buhari. 16/349

[416] Buhari, 13/33. Müslim,8/38

[417] Buhari, 6/146. Müslim,3/79.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/135-137.

[418]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/137.

[419]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/137-138.

[420] Müslim,l/65.

[421] Camiu's Sağir, Hadis no: 3007

[422] Camiu's Sağir, Hadis no: 253

[423] Camiu's Sağir, Hadis no: 1708

[424] Bidayetul Müctehid: 1/172

[425] î'lamu'l Mevkin: 1/92

[426] Camiu's Sağır: Hadis no: 3294

[427] Buhari, 5/112

[428] Mecmu'uz Zevaid: 4/301

[429]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/138-141.

[430] Mecmu'uz Zevaid: 4/301

[431] Buhari, 12/450

[432] Buhari, 12/449.

[433] Buhan, 12/451. Mü«Hm,3/18.

[434] Buhari, 1/456. Mtlılim, 1/192

[435] 'Mecmu'uz Zevaid: 3/67.

[436] Mttslim, 4/40.

[437] Buhari, 12/416.

[438] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201.

[439] Şeyh Nasır ed'Din el'Bani: Müslüman Kadının Örtürü Kitabı.

[440] Buhari, H/22. Müslim, 6/55.

[441] Süneni Ebi Davud: Hadis no: 1615.

[442] Mecmu'uz Zevaid: 3/220.

[443] Muhtasaru Muzni: 65.

[444] Buhari, 3/388. Müslim, 4/203.

[445] Buhari, 11/128. Müslim, 4/144.

[446] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3415.

[447] Fethu'l-Bari, 12/489

[448] Buhari, 3/412. Müslim,7/I45

[449]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/141-143.

[450] Buhari, 7/281. Müslim,7/183.

[451] Buhari, 12/391. Müslim,6/144

[452] Fethu'l-Bari, 12/391

[453] Buhari, 12/390

[454] Buhari, 12/490. Müslim,l/167

[455] Buhari, 12/490. Müslim,l/155

[456] Fethu'l-Bari, 12/490

[457] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3509

[458] Buhari, 12/483. Müslim,7/83

[459] Fethul-Bari, 12/483

[460] Süneni'n Nesai, Hadis no: 3680

[461] Buhari, 12/488

[462] Müslim, 4/12

[463] Buhari, 12/492. Müslim,4/ll.

[464] Fethu'l-Bari, 12/492.

[465] Müslim,7/48.

[466] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3572

[467] Buhari, 12/436

[468] Buhari, 12/440

[469] Buhari, 12/440

[470] Müslim, 1/153

[471] Fethu'l-Bari, 12/458

[472] Buhari, 12/494. Müslim,6/166

[473] Buhari, 12/497.

[474] Buhari, 7/335. Müslim, 6/168.

[475] Fethu'l-Bari, 12/497

[476] Fethu'l-Bari, 12/500

[477] Müslim,7/47

[478] Müslim Şerhi Nevevi: 15/9

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/143-148.

[479] Buhari, 9/257. Müslim,4/156

[480] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 1896

[481] Buhari, 5/51. Müslim, 3/135

[482] Fethu'l-Bari, 5/51

[483] Müslim, 1/169

[484] Buhari, 1/419. Müslim, 1/166

[485] Buhari, 11/204. Müslim, 3/91

[486] Buhari, 11/205. Müslim, 4/157

[487] MüsIim,4/157

[488] Süneni't-Tinnizi, Hadis no: 927

[489] Camiu's Sağir, Hadis no: 547

[490] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2147

[491] Buhari, 5/112

[492] Buhari, 6/121.

[493] Buhari, 10/472.

[494] Buhari, 11/217. Müslim, 4/160.

[495] Fethu'l-Bari, 11/220.

[496] Müslîm. 4/129,130.

[497] A.g.e.

[498] Fethu'l-Bari, 11/206.

[499]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/148-152.

[500] Müslim, 3/86.

[501] Buhari, 11/136. Müslim, 4/155.

[502] Müslim, 1/171.

[503] Buhari, 1/408. Müslim, 1/170.

[504] Buhari, 1/409.

[505] Buhari, 1/408. Müslim,1/170

[506] Şeyh Nasuri'd Din ElBani: Zifaf Adabı: 39.

[507] Şeyh Nasuri'd Din El Bani: Zifaf Adabı: 40.

[508] Müslim, 4/157.

[509] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 63.

[510]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/152-154.

[511] Buhari, 1/376.

[512] Buhari, 1/383. MüsUm,l/175.

[513] MÜslim,l/176.

[514] Buhari, 1/389. Müslim, 1/176.

[515] Buhari, 1/380. Müslim,l/176,177.

[516] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 3391.

[517] Fethu'l-Bari, 1/378.

[518] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 34, 35.

[519] Şeyh Nasuri'd Din El'Bani, Zifaf Adabı: 35, 36.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/154-155.

[520] Buhari, 11/441.

[521] Buhari, 13/143. MüsHm,7/135.

[522] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.

[523] Buhari, U/222. Müslim,7/138.

[524] Fethul-Bari, U/223.

[525] Silsiletü'l Ehadisi's Sahiha, Hadis no: 131.

[526] Buhari, 3/98.

[527] Buhari, 3/128.

[528] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.

[529] Fethu'l-Bari, 3/94, 95.

[530] Buhari, 11/164, Müslim, 7/139.

[531] Fethu'l-Bari, 11/185,186.

[532]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/155-158.

[533] Süneni Ebi Davud, Hadis no: 2316.

[534] Fethu'l-Bari, 11/231, 232.

[535]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/158-159.

[536] Buhari, 17/171

[537] Buhari, 11/232. Müslim, 4/211.

[538] Müslim, 3/64.

[539] Müsliın,7/40.

[540] Buhari, 3/34.

[541] Buhari, 8/42.

[542] Buhari, 8/41. Müslim,7/114.

[543] Pethu'I-Bari, 11/238

[544] Buhari, 11/234. Müslim,7/ll.

[545] Pethul-Baıi, 11/236.

[546] Müslim, 7/12.

[547] Müslim, 3/37.

[548] Buhari, fi/13ö.

[549] Buhari, 8/140. Müslim,7/134.

[550] Buhari, 11/237.

[551] Buhari, 11/296.

[552] Buharı, 10/282.

[553] Buhari, 11/293. Müslim, 4/184.

[554] Buhari, 7/22.

[555] Buhari, 11/240

[556] Buhari, 8/87. Müslim,7/142.

[557] Fethu'l-Bari, 11/243.

[558] Fethu'l-Bari, 11/242.

[559]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/159-164.

[560] Buhari, 11/162. Müslim, 4/178.

[561] Buhari, 1/90. Müslim, 3/34.

[562] Tirmizi: Hadis no: 2037.

[563] Müslim, 8/138.

[564] Ebu Davud, Hadis no: 1906.

[565] Müslîm, 4/178.

[566] Bkz: Kurtubi Tefsiri, Nisa suresi 35. ayet.

[567]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/167-170.

[568] Ebu Davud, Hadis no: 1998.

[569] Fethu'l-Bari, 11/277.

[570]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/170.

[571] Buhari, 11/408.

[572] Buhari, 11/91.

[573]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/170-171.

[574] Buhari, 12/378.

[575] Mecmu'uz Zevaid: 4/267.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/171.

[576] Buhari, 14/361. Müslim, 5/87.

[577] Buhari, 14/322. Müslim, 5/88.

[578] Buhari, 11/237.

[579] Buhari, 11/188. Müslim, 4/190.

[580] Buhari, 11/239. Müslim, 7/135.

[581] Buhari, 13/108. Müslim, 8/9.

[582]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/171-174.

[583] Müslim, 4/187.

[584] Kitabu Fedailil Kur'an: 11/472, 5/112.

[585] Buhari, 5/112.

[586] Buhari, 8/85.

[587] Buhari, 11/328.

[588]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/175-176.

[589] Buhari, 11/216. Müslim, 8/241.

[590]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/176-177.

[591] Buhari, 11/189. Müslim, 4/193.

[592]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/177-178.

[593]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/178-179.

[594] Buhari, 11/319. MüsIim, 4/41.

[595] Tirmizi: Hadis no: 929.

[596] Müslim, 7/80

[597] Ebu Davud, Hadis no; 1879, Fethu'I-Bari,ll/215.

[598] Parantez içerisindeki Müslim'in rivayeti.

[599] Buhari, 13/73.

[600] Buhari, 10/333. Müslim, 8/154.

[601] Buharı, 6/100. Müslim, S/93.

[602] Buhari, 6/104. Müslim, 7/74.

[603] MüBİim, 5/91.

[604] Ebu Davud, Hadis no: 1875.

[605] Buhari, 13/74.

[606] Bkz: Camiu's-Sağir, No: 6365.

[607] Cassas, Ahkâmu'l Kur'an'i: 2.

[608] Muhalla, İbni Hazm:10/41.

[609] Fethu'l-Bari, 11/215.

[610] Serhu Durdeyri: 2/401. Hevahibil Celil 4/195.

[611] MeyluT Evtar: 7/412.

[612] Buhari, 11/320.

[613] Nesai, Hadis no: 3242.

[614] Buhari,l 1/376. Müslim, 4/205.

[615]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/179-184.

[616] Muvafakat, 1/138.

[617] Beda-i'u's Senai:, 3/5.

[618] Bkz: Camiu's Sağır, Hadis no: 1563.

[619] Ebu Davud, Hadis no: 1947.

[620]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/187-188.

[621] Tirmizi, Hadis no: 947.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/188.

[622] Fethu'l-Bari.l 1/260.

[623]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/188-189.

[624] Fethu'l-Bari,l 1/261.

[625] Buhari, 11/261.

[626] Müslim, 4/183.

[627] Buhari, 1/10. Müslim, 6/48.

[628]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/189-190.

[629] İbni Mace, Hadis no: 1665.

[630] Bkz. Camiu's Sağir, Hadis no: 5699.

[631] Bkz. Camiu's Sağir, Hadis no: 5700.

 

[632] Fethu'l'Bari,ll/226.

[633] Müslim, 4/148.

[634] Müslim, 4/199.

[635] -Müslim, 8/202.

[636] Buhari, 11/91.

[637]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/190-195.

[638]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/195.

[639] Buhari, 11/319.

[640] Buhari, 11/320.

[641] Bidayetü'l Müçtehid: 2/50.

[642] Fethu'l-Bari, 11/313.

[643]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/195-197.

[644]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/197.

[645] Pethuıl-Bari,ll/315.

[646] Fethu'l-Bari,ll/312.

[647]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/197-198.

[648] Fethul-Bari,ll/313-314.

[649] Fethu'l-Bari,ll/320-321.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/198.

[650]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/198.

[651]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/201.

[652] Bkz. Camiu's Sağir.

[653] Buhari, 6/106. Müslim, 6/8.

[654]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/201-202.

[655] Süneni'n Nesai, Hadis No: 3026.

[656] Buhari, 4/24. Müslim, 3/84.

[657] Buhari, 11/243.

[658] Nihayetü'l Muhtaç ila Şerhi 1 Munhac, 6/185. Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 901.

[659] Sünenü't Tirmizi, Hadis No: 912.

[660] Buhari, 11/64. Müslim, 4/135.

[661] Buhari, 11/58.

[662] Fethu'l-Bari: 11/58, 59.

[663]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/202-205.

[664] Buhari, 11/80.

[665] Müslim, 7/8.

[666] Buhari, 8/87.

[667] İbni Kudame, Muğni: 7/18.

[668] Buhari, 11/93.

[669] Buhari, 11/93.

[670] Buhari, 11/58.

[671] Buhari, 11/58.

[672] Fethu'l-Bari: 11/56.

[673] Fethu'l-Bari: 11/56.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/205-206.

[674] Müslim, 7/134.

[675] Buhari, 8/136. Müslim, 7/133.

[676] Fethu'l-Bari: 8/137.

[677] Buhari, 8/140. Müslim, 7/134.

[678] Fethu'l-Bari: 8/137.

[679]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/206-207.

[680] Buhari, 11/226. Müslim, 4/173.

[681] Müslim, 4/173.

[682] Buhari, 11/131.

[683] Buhari, 11/229.

[684] Fethu'I-Bari: 11/223.

[685] Buhari, 6/253.

[686] Buhari, 11/126.

[687] Buhari, 11/231. Müslim, 6/169,

[688] Buhari, 11/191. Müslim, 4/193;

[689] Fethu'l-Bari: 11/192.

[690]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/207-209.

[691] Fethu'l-Bari: 11/237.

[692] Kitabu'n Nikah, 11/237.

[693] Buhari, 11/293. Müslim, 4/184.

[694] Müslim, 2/51.

[695] Müslim, 3/64.

[696] Müslim, 4/173.

[697] Buhari, 7/208.

[698] A.g.e.

[699] Fethu'l-Bari: 7/208.

[700] Fethu'l-Bari: 11/225, 226.

[701] Fethu"l-Bari: 11/223.

[702] Fethu'l-Bari: 11/228.

[703] Buhari, 11/223. Müslim, 7/138.

[704] Pethu'l-Bari: 11/223.

[705] Buhari, 11/229. Müslim, 7/137.

[706] Buhari, 6/187. Müslim, 5/66.

[707] Buhari, 6/133. Müslim, 7/135.

[708] Fethu'l-Bari: 6/135.

[709]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/209-214.

[710] Müslim, 3/37.

[711] Buhari, 11/204. Müslim, 7/141.

[712] Buhari, 7/22. Müslim, 7/141.

[713] Buhari, 8/87. Müslim, 7/142.

[714] Fethu'l-Bari: 11/240.

[715] Fethul-Bari: 11/242, 243.

[716] Fethul-Bari: 11/242.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/214-215.

[717]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/215-216.

[718] Müslim, 3/82.

[719] Buhari, 6/296. Müslim, 5/71.

[720] Müslim, 3/82.

[721] Fethu'l-Bari: 6/29.

[722] Müslim, 8/227.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/219-223.

[723] İmam Gazali, İhya-ı Ulumi'd Din, 2/290,

[724] Ebu Ya'la Müsned, 2/289.

[725] Müsned-i Ahmed, 2/291.

[726] a,b-Sünenü"n Nesai, Hadis No: 3026, 2/39.

[727] c-Müslim, 5/73.

[728] Buhari, 3/364. Müslim, 8/39.

[729] Fethu'l-Bari: 14/18.

[730] Müslim, 8/40.

[731] Beyhaki, Bkz. Camiu's Sağir, Hadis No: 443.

[732] Buhari, 11/12.

[733] Müsned-i Ahmed: 2/702.

[734] Bkz. Sünenü İbni Mace, Hadis No: 1505.

[735] Buhaıi, 2/707.

[736] a-İmam Gazâîî, îhya-ı Uhımi'd Din, 2/68S, 709.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/223-227.

[737] Buhari, 11/13. Müslim, 4/12.

[738] Buhari, 11/4. Müslim, 4/129.

[739] Fethu'l-Bari: 11/5.

[740] Buhari, 11/19. Müslim, 4/129.

[741] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No:1352.

[742] a-Bkz. Camiu's Sağir, Hadis No: 1022.

[743] b-Bkz. Sünenü1 t-Tirmizi, Hadis No: 869.

[744]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/227-230.

[745] Buhari, 7/131. Müslim, 8/143.

[746] Buhari, 7/132. Müslim, 8/146.

[747] Buhari, 7/131. Müslim, 8/149.

[748] Müslim, 8/145.

[749] Buhari, 14/236.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/230-233.

[750]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/233-234.

[751] Mü-lım, 1/46.

[752] Müslim, 1/46.

[753] Buhari,13/139

[754]  Buhari,13/137. Müslim, 1/46.

[755] Fethu'l-Bari: 1/58.

[756] Fethu'l-Bari: 13/138.

[757] Buhari, 11/79.

[758]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/237-239.

[759] Buhari, 1/430. Müslim, 1/179.

[760] Buhari, 1/394.

[761] Buhari, 1/294. Müslim, 1/169.

[762] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 190.

[763] Fethu'l-Bari: 1/396.

[764] Fethu'l-Bari: 1/396.

[765] Buhari, 1/239. Müslim, 1/172

[766] Müslim, 1/187.

[767] Buhari, 7/387. Müslim, 7/78.

[768]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/240-249.

[769] Müslim, 4/41.

[770] Buhari, 11/381. Müslim, 4/207

[771] Müslim, 4/217.

[772] Buhari, 1/409.

[773] Buhari, 17/109. Müslim, 4/37.

[774] Buhari, 9/257. Müslim, 4/156.

[775] Buhari, 16/188. Müslim, 8/182.

[776] Buhari, 9/83.

[777] Buhari, 14/176. Müslim, 8/156.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/249-251.

[778] Buhari, 7/430.

[779] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 1991.

[780] Buhari, 1/488. Müslim, 1/191.

[781] Buhari, 9/216. Müslim, 7/137.

[782] Buhari, 9/209.

[783] Buhari, 9/203.

[784] Buhari, 3/408.

[785] Buhari, 3/92. Müslim, 3/22.

[786] Müslim, 4/161.

[787] Buhari, 9/183. Müslim, 8/109.

[788] Müslim, 4/35.

[789] Buhari, 17/108. Müslim, 4/36.

[790] Buhari, 11/441.

[791] Buhari, 11/25.

[792] Buhari, 11/225. Müslim, 4/176.

[793] Buhari, 11/7. Müslim, 4/128.

[794]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/251-253.

[795] Buhari, 1/413. Müslim, 1/185.

[796] Buhari, 1/291. Müslim, 1/186.

[797] Müslim, 1/185.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/253.

[798] Buhari, 1/343. Müslim, 1/166.

[799] Buhari, 1/344. Müslim, 1/180.

[800] Müslim, 1/181.

[801] MüsIim, 1/171.

[802] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201.

[803]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/253-254.

[804] Buhari, 5/45. Müslim. 3/137.

[805] MUslim, 3/138.

[806] Fethul-Bari: 5/53.

[807] Buhari, 10/472.

[808] Buhari, 5/113.

[809] Buhari, 1/399. Müslim, 2/101.

[810] Buhari, 1/347. Müslim, 1/165.

[811] Buhari, 11/129. Müslim, 4/144.

[812] Fethu'l-Bari: 5/52.

[813] Fethu'l-Bari: 5/54.

[814] Müslim, 3/137.

[815] Müslim, 1/187.

[816] Buhari, 5/57. Müslim, 3/137.

[817] BuhariO 1/438. Müslim, 1/167.

[818] Buhari, 5/54. Müslim, 3/135.

[819] Müslim, 1/165.

[820] Müslim, 4/129.

[821] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 352.

[822] El-Muvn',t.V: 2/595.

[823]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/254-258.

[824] Buhari, 3/412. Müsîim, 7/145.

[825] Buhari, 11/290. Buhari, 12/378.

[826] Buhari, 396. Müslim, 4/154.

[827] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 2628.

[828] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 958.

[829] Buhari, 1/295, Müslim, 1/185.

[830] Fethu'l-Bari: 3/283.

[831] Müslim, 4/55.

[832] El-Muvatta': 7/153.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/259-261.

[833] Müslim, 7/153.

[834] Buhari, 4/264. Müslim, 4/43.

[835] Müslim, 8/243.

[836] Buhari, 11/88.

[837] Buhari, 11/164. Müslim, 7/139.

[838]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/261-263.

[839] Buhari, 11/40. Müslim, 8/89.

[840] Müslim, 8/89.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/267-268.

[841] Buhari, 11/19. Müslim, 4/129.

[842] Buhari, 11/17. Müslim, 4/130.

[843] Fethul-Bari: 11/18-19.

[844] Buhari, 11/20.

[845] Fethul-Bari: 11/20-21.

[846]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/268-269.

[847] Buhari, 11/13, Müslim, 4/128.

[848] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 2552.

[849]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/269.

[850] Buhari, 11/131.

[851] Buhari, 6/466.

[852] Buhari, 11/255. Müslim, 4/176.

[853] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 2147.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/269-270.

[854] Müslim, 4/129.

[855]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270.

[856] Buhari, 11/13. Müslim, 4/128.

[857]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270.

[858] Buhari, 9/248

[859] Buhari, 5/64.

[860] Buhari, 5/64.

[861] Buhari, 5/65. Müslim, 3/138.

[862] Sünenü't-Tirmizi, Hadis No: 959.

[863] El-Muvatta': 1/381.

[864] EI-Muvatta': 1/384.

[865] MüsIim, 8/89.

[866] Buhari, 5/313. Müslim, 8/89.

[867] Müslim, 8/102.

[868] Buhari, 2/148. Müslim, 8/101.

[869] Müslim, 8/102.

[870] Müslim, 5/120.

[871] Müslim, 5/120.

[872] Buhari, 15/149. Müslim, 5/121.

[873] Müslim, 5/117.

[874] Silsiletü'l Bhadis's Sahiha, Hadis No: 900.

[875] Buhari, 11/386. Müslim, 4/209.

[876] Buhari, 7/176. Müslim, 5/124.

[877] Buhari, 7/169. Buhari, 7/322. Müslim, 7/44.

[878]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/270-276.

[879] Buhari, 11/205. Müslim, 4/157

[880] Müslim, 4/157

[881] Sünenü't Timizi, Hadis No: 927

[882] Camiu's Sağir, Hadis No: 547

[883] Buhari, 5/112

[884] Buhari, 5/121

[885] Müslim, 4/129,130

[886] Fethul-Bari 11/206

[887]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/279-281.

[888] Müslim, 4/160

[889] Buhari, 11/217. Müslim, 4/160

[890] Siinenü't Tirmizi, Hadis No: 909

[891] Ibni Teymiyye, Mecmua Fetava: 32/108

[892] Sünenu Ebi Davud, Hadis No: 302

[893] Süneni Ebi Davud, Hadis No: 303

[894] Müslimm: 1/169

[895] Muvatta: 1/75-1/167

[896] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167

[897] Fethu'l-Bari 1/420

[898] îbnu Hazm:

[899] Buhari, 1/418. Müslim, 1/167

[900] Müslim, 1/168

[901] Buhari, 1/419. Müslim, 1/168

[902] Buhari, 1/417. Müslim, 1/168

[903] Bahari, 1/417. Müslim, 1/169

[904] Buhari, 8/110

[905] Buhari, 6/123

[906] Süneno'n Nesai, Hadis No: 164

[907] Sünenu Ebi Davud, Hadis No: 2086

[908] Fethu'l-Bari 5/53

[909] Buhari, 5/186

[910] Buhari, 5/178

[911] Buhari, 5/178. Müslim, 1/168

[912] Bidayetü'l Müctehid: 1/240

[913] Bidayetül Müctehid: 1/271

[914] Muhalla: 7/254

[915] Buhari, 9/252. Müslim, 4/48

[916] Müslim, 4/35

[917] Buhari, 17/108. Müslim, 4/36

[918] Müslim, 4/40

[919] Müslim, 4/55

[920] Bidayetü'l Müctehid: 1/270

[921] Buhari, 3/274. Müslim, 2/167

[922] MüsIim, 1/171

[923] Buhari, 1/40. Müslim, 1/170

[924] Buhari, 1/409

[925] Buhari, 1/408. Müslim, 1/170

[926] Nasrud Din el-Banı; Zifaf Adabı, s. 48

[927] A.g.e, s. 40

[928] Tirmizi, Hadis No: 103

[929] Ebu Davud, Hadis No: 322

[930] Buhari, 1/316. Müslim, 1/177

[931] Buhari, 1/383. Müslim, 1/175

[932] Buhari, 1/379

[933] Müslim, 1/179

[934] Müslim, 1/164

[935] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 241

[936] Buhari, 1/347. Müslim, 1/165

[937] Sünenü Ebi Davud, Hadis No: 352

[938] Buhari, 5/45. Müslim, 3/138

[939] Buhari, 1/429. Müslim, 4/205

[940] Buhari, 2/250. Müslim, 2/134

[941] Buhari, 11/319

[942] Müslim, 8/203

[943] Müslim, 4/195

[944] Müslimi: 4/195

[945] Buhari, 11/397

[946] Buhari, 8/313. Müslim, 4/201

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/281-292.

[947]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/295.

[948] Sünenü't Tirmizi: Hadis No: 2381

[949] Sünenu Ebu Davud: Hadis No: 1894

[950] Sünen'i İbni Mace: Hadis No: 1561

[951] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z Zifaf: 27

[952]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/295-296.

[953] Müslim, 4/157

[954] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z zifaf: 63

[955] I'lamu'l Meklayn: 3/153

[956]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/297.

[957] Sünenu Ebi Davud: Hadis No: 2316

[958] Sünen'un Nesai: Hadis No: 3817

[959] Sünen'un Nesai: Hadis No: 2402

[960]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/297-298.

[961] Buhari, 11/247. Müslim, 7/11 Buhari, 11/252

[962] İlamu'l Mevkıayn: 3/149

[963] Buhari, 4/184. Müslim, 1/184

[964] Müslim, 1/184

[965] Müslimm: 1/183

[966] Müslim Şerhi Nevevi: 4/30

[967]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/298-299.

[968] Eftac ve'l İklil: 1/499

[969] Et'temhid: İbnu Abdu'l Ber: 6/364-365

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/299-300.

[970]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/300.

[971] Buhari, 9/26. Müslim, 7/172

[972]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/300.

[973] Buhari, 2/467

[974] Camiu's Sağir: Hadis No: 5134

[975] Silsiletu Ehadisi's Sahiha: Elbani: Hadis No: 856

[976]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/301.

[977] Buhari, 11/246

[978] Fethu'l-Bari 4/488

[979] Mecmu-u Şerhu'l Muhzeb: 4/176

[980]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/301-302.

[981]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/302.

[982] Müslim, 8/101

[983] Müslim, 8/102

[984] Buhari, 15/132. Müslim, 5/119

[985] Muvatta: 2/821

[986] Muvatta: 2/820

[987] Fethu'l-Bari 15/133, 135

[988] Bkz. Tefsiru Süretu'l Maide: 5

[989] İbni Cevzi: Ahkamu'n Nisa: 67

[990] İmamu Malik: Müdevvenetü'l Kübra: 2/249-250

[991]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/302-305.

[992] Buhari, 13/97. Müslim, 8/224

[993] Fethul-Bari 13/98-99

[994]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/305-306.

[995] İ'lamu'l Mevkıayn: 3/153

[996]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/306.

[997]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/306.

[998] Müslim, 3/82.

[999] Sünenu Nesai, Hadis no: 3026.

[1000] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 213.

[1001] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167.

[1002] Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 278.

[1003] Sünenu İbni Mace: Hadis no: 1922.

[1004] Daifu'l Camiu's Sağir: Hacis no: 279.

[1005] Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 551.

[1006] Daifu'l Camiu's Sağir; Hadis no: 552.

[1007] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 3391.

[1008] îbn Hazm, El'MuhaHi, 1/33.

[1009] Bkz. Daifu'l Camiu's Sağir: Hadis no: 2937.

[1010] Bkz. Daifu'l Camiu's Sağır: Hadis no: 234.

[1011] Sahihu Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 4391.

[1012] Fethu'i-Bari: 12/460, 461.

[1013] Fıkhu's Sünne: 1/33.

[1014] Müslim, 4/178.

[1015] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 3680. Bkz. Camiu's Sağir: 3319.

[1016] SünenuEbi Davud: Hadis no: 2441.

[1017] Buhari, 10/472.

[1018] Zadu'l-Mead: 3/239.

[1019]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/309-315.

[1020] Buhari, 11/136. Müslim, 4/155.

[1021] Buhari, 12/494. Müslim, 6/166.

[1022] Buhari, 1/497.

[1023]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/315-316.

[1024] Sahihu Camii's Sağir; Hadis no: 3294.

[1025] Buhari, 5/112.

[1026] Mecmuu'z Zevaid: 4/301.

[1027] Mecmuu'z Zevaid: 4/301.

[1028] Müslim, 4/55.

[1029] Müslim, 4/40.

[1030] Buhari, 12/416

[1031] Buhariii: 8/313. Müslim, 4/201.

[1032] Şeyh Nasruddin Elbani

[1033] Buhari, 11/22. Müslim, 6/55.

[1034] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 1615.

[1035] Mecmuu'z Zevaid: 3/220.

[1036] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 3415.

[1037] Buhari, 3/412. Müslim, 7/145.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/316-317.

[1038] Buhari, 7/381. Müslim, 7/83.

[1039] Buhari, 12/391. Müslim, 6/144.

[1040] Fethu'l-Bari: 12/391.

[1041] Buhari, 12/490.

[1042] Buhari, 12/490. Müslim, 1/155.

[1043] Buhari, 12/483. Müslim, 7/83.

[1044] Müslim, 4/12.

[1045] Buhari, 12/492. Müslim, 4/11.

[1046] Müslim, 7/48.

[1047] Buhari, 12/470.

[1048] Buhari, 11/22. Müsliml: 6/56.

[1049] Fethu'l-Bari: 12/464.

[1050] Buhari, 12/470.

[1051] Fethu'l-Bari 1/391.

[1052] Müslim, 1/171.

[1053] Fethu'l-Bari: 1/391.

[1054] Zadu'I Mead: 3/238.

[1055]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/317-320.

[1056] Buhari, 11/442, Müslim, 4/176.

[1057] Bkz. Silsiletü'l Ehadi's Sahiha, Elbani: 131.

[1058] Buhari, 11/164, Müslim, 7/139.

[1059] Fethu'l-Bari: 11/185.

[1060] Buhari, 11/250. Müslim, 3/22.

[1061] Müslim, 1/168.

[1062] Buhari, 1/448. Müslim, 1/191.

[1063] Buhari, 1/417. Müslim, 1/169.

[1064] Buhari, 3/95. Müslim, 3/22.

[1065] Buhari, 1/417. Müslim, 1/168.

[1066] Muvatta: 1/52.

[1067] Buhari, 5/54.

[1068] İbni Hıbban, Mevaridu'z Zam'an, Hadis no: 905.

[1069] Muvatta: 17292.

[1070] Buhari, 11/24.

[1071] Fethu'l-Bari: 11/23.

[1072] Sünenu İbni Mace, Hadis no: 1508.

[1073] Muvatta, 1/57.

[1074] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 197.

[1075] Muvatta: 20/607.

[1076] Buhari, 5/224. Müslim, 4/177.

[1077] Fethu'l-Bari: 11/256.

[1078] Buhari, 9/255. Müslim, 4/156.

[1079] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 1896.

[1080] Şeyh Nasruddin Elbani Adabu'z Zifaf.

[1081] Sünenu't-Tirmizi: Hadis no: 2381.

[1082] Buhari, L/376.

[1083] Buhari, 1/383. Müslim, 1/175.

[1084] Buhari, 1/389. Müslim, 1/176.

[1085] Fethu'l-Bari: 1/378.

[1086] Sünenu Ebi Davud: Hadis no: 3391.

[1087] Şeyh Nasruddin Elbani: Adabu'z zifaf: 35.

[1088] Müslim, 1/176.

[1089] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 231.

[1090] Buhari, 5/54. Müslim, 1/177.

[1091] Müslim, 1/176.

[1092]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/320-327.

[1093] Müslim, 1/154.

[1094] Bkz. Tefsiru'l Taberi: Nisa Suresi: Ayet: 54.

[1095] Bkz. Tfifsirul Taberi: 8/479.

[1096] Tabakatu'l-Kübra: 8/202.

[1097] Buhari, 17/19. Müslim, 4/102.

[1098] Müsîim, 2/168.

[1099] Irşadu'l Fuhul: 236.

[1100] Buhari, 11/36. Müslim, 4/175.

[1101] Buhari, 11/441. Müslim, 4/175.

[1102] Buhari, 8/18.

[1103] Müslim, 3/39.

[1104] Müslim, 3/37.

[1105] Müslim, 4/146.

[1106] Fethu'l-Bari: 6/97.

[1107] Sünen'i Ebu Davud: Hadis no: 3327.

[1108] Sünen'i Ebu davud: Hadis no: 3327.

[1109] Fethu'l-Bari: 8/137-141.

[1110] Buhari, 8/140. Müslim, 7/134.

[1111] Müslim,7/134.

[1112] Buhari, 8/136. Müslim, 7/133.

[1113] Bkz. Elbani: Silsiletü'l Ehadisi's Sahiha: Hadis no: 216.

[1114]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/331-338.

[1115] Buhari, 3/275.

[1116] Buhari, 3/249.

[1117] Müslim, 2/51.

[1118] Buhari, 10/206.

[1119] Müslim, 2/186.

[1120] Müslim, 3/63.

[1121] Müslim, 3/64.

[1122] Buhari, 5/119.

[1123] Buhari, 5/109. Müslim, 3/133.

[1124] Buhari, 16/357. Müslim, 3/134.

[1125] Müslim, 3/30.

[1126] Buhari, 3/54. Müslim. 3/33.

[1127]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/338-341.

[1128]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/341.

[1129] Buhari, 11/482. Müslim, 8/218.

[1130] Buhari, 11/481.

[1131] Müslim, 3/159.

[1132] Buhari, 4/99. Müslim, 3/120.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/342.

[1133] Buhari, 12/392. Müslim, 6/145.

[1134] Buhari, 14/72. Müslim, 6/145.

[1135] Sünenü't Tirmizi: Hadis no: 1936.

[1136] Buhari, 14/58. Müslim, 8/218.

[1137] Buhari, 7/17.

[1138] Buhari, 5/206..

[1139] Buhan, 6/440.

[1140]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/342-343.

[1141] Müslim, 4/187.

[1142] Buhari, 6/42.

[1143] Buhari, 6/41. Müslim, 4/188.

[1144]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/343-344.

[1145]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/344-345.

 

[1146] Buhari, 14/420.

[1147] Buhari, 7/270. Müslim, 5/87.

[1148] Fethu'l-Bari: 7/272.

[1149] Buhari, 1/392.

[1150] Buhari, 1/406. Müslim, 1/171.

[1151] Fethu'l-Bari: 11/16.

[1152] Fethu'l-Bari: 11/15.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/345-346.

[1153] Camiu"s Sağir, Hadis no: 3119.

[1154] Buhari, 8/225. Müslim, 7/134.

[1155] Buhari, 17/183

[1156] Fethu'l-Bari: 10/142,143.

[1157] Müslim, 4/148.

[1158] Bııhari, 17/183.

[1159] Buhari, 11/191. Müslim, 4/193.

[1160] Müslim, 4/193.

[1161] Fethu'l-Bari: 10/147.

[1162] Müslim, 7/136.

[1163] Bubari, 8/440. Müslim, 8/112.

[1164] Buhari, 11/63. Müslim, 1/165.

[1165] Müslim, 4/164.

[1166] Mevaridu'z Zam'an, Hadis no: 1236/303.

[1167] Fethu'l-Bari:10/144.

[1168] Müslim, 7/182.

[1169] Fethu'l-Bari: 11/440.

[1170] Fethul-Bari: 11/126

[1171] Buhari, 11/68.

[1172] Buhari, 10/144. Müslim, 4/174.

[1173] Buhari, 10/454. Müslim, 4/143.

[1174] Fethu'l-Bari: 10/144.

[1175] Buhari, 10/144. Müslim, 4/174.

[1176] Fethu'l-Bari: 11/68.

[1177] Buhari, 10/145.

[1178] Sünenu'n Nesai: Hadis no: 3695,

[1179] Fethu'l-Bari: 11/292.

[1180] Fethu'l-Bari: 10/282.

[1181]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/346-353.

[1182] Fethu'l-Bari: 10/145.

[1183]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/353-354.

[1184] Buhari, 12/201. Müslim, 6/103.

[1185] Fethu'l-Bari: 11/273.

[1186] Müslim, 4/148.

[1187] Buhari, 9/19. Müslim, 4/145.

[1188] Müslim, 3/73.

[1189] Fethu'l-Bari: 11/62.

[1190] Buhari, 6/96. Müslim, 5/139.

[1191] Sünenü Ebi Davud, Hadis no: 3327.

[1192] Buhari, 10/284. Müslim, 4/191.

[1193] Fethul-Bari: 11/204.

[1194]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/354-356.

[1195] Fethu'l-Bari: 11/295-296.

[1196] Buhari, 11/229. Müslim, 4/185.

[1197] Fethu'l-Bari: 11/223.

[1198] Sünenu Ebi Davud, Hadis no: 1868.

[1199] Müslim, 4/173.

[1200] Buhari, 8/436. Müslim, 8/113.

[1201] Buhari, 11/223. Müslim, 7/138.

[1202] Fethu'l-Bari: 11/223.

[1203] Sünenu't-Tirmizi, Hadis no: 75

[1204] Buhari, 5/51. Müslim, 3/135.

[1205] Fethul-Bari: 5/55.

[1206] Buhari, 1/419. Müslim, 1/167.

[1207] Müslim, 4/129.

[1208] Buhari, 1/396. Müslim, 4/13.

[1209] Buhari, 4/316. Müslim, 4/94.

[1210] Fethul-Bari: 1/391, 392.

[1211] Sünenü Ebi Davud: 203.

[1212] Buhari, 5/54. Müslim, 1/177.

[1213] Buhari, 5/93. Müslim, 3/154.

[1214] MüsIim, 3/155.

[1215] Müslim, 3/155.

[1216] Müslim Şerhi Nevevi: 8/22.

[1217] Buhari, 6/147.

[1218] Müslim, 4/174.

[1219]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/356-360.

[1220] Zadu'I Mead, 3/236-237-239.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/363-364.

[1221] İbn Hazm, Muhalla, 10/40.

[1222] Mecmu'u Peta'va, İbn Teymiye, 32/271.

[1223] Mecmu"u Feta'va, İbn Teymiye, 28/383-384.

[1224] İhya-u Ulumi'd-Din, 2/740.

[1225]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/364,

[1226] Ahkâmul Kur'an, Ibni Arabi, 3/1370.

[1227] Tefsîru'l Kurtubi, Sûretu'n Nur, Âyet: 31.

[1228] İhya-u Ulumid-Din, 2/741.

[1229] îhtiîaful Fukaha' îbni Cerir Taberi, 124.

[1230] Fethul-Bari: 11/23.

[1231]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/365-366.

[1232] İhya-uUlumid-Din, 2/702.

[1233] Mecmuu'l Fetava, 34/230.

[1234] Fethu'l-Bari, 11/12.

[1235] Suver ve'l Havatir, Üataz Ali Tantavi, 167.

[1236]Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/366-367.

[1237] Zadul-Mead: 3/241-242-243.

Abdülhalim Ebu Şakka, Tahrirü’l Mer’e İslam Kadın Ansiklopedisi, Denge Yayınları: 4/367-368.