KOLONYA VE BENZERİ SIVILAR NECİS MİDİR?. 2


KOLONYA VE BENZERİ SIVILAR NECİS MİDİR?

 

Kolonya genellikle içine hafif koku karıştırılmış tuvalet ispirto­sundan ibarettir. Karıştırılan kokuya göre, «Limon Kolonyası» «La­vanta Çiçeği Kolonyası» gibi adlar alır. Almanya'nın Köln (Kolon­ya) şehrinde «Hoş Lavanta Suyu» adıyla geliştirilip piyasaya sürül­düğü ve çok geçmeden yaygınlaştığı için imal edildiği şehrin ismini almıştır.

İspirtoya gelince : Etil Alkol'e halk arasında verilen bir isim­dir. İçki, tıbbî malzeme, kolonya, DDT ve ETER gibi maddelerin ya­pımında kullanılmaktadır. Gerek ham, gerekse saf ispirtoda sarhoş edici, kanı zehirleyici alkol vardır ve bunda asla şüphe yoktur.

Kur'ân'da bu nitelikte olan yani şuuru örtüp kanı zehirliyen iç­kilerin tümüne- Şafiî içtihadına göre- Hamr denilmiş ve bu nedenle de içilmesi kesinlikle haram kılınmıştır. Peygamber (A.S.) Efendi­mizden rivayet edilen Sahih Hadîsler bu tabire açıklık getirmiş,

«Her sarhoş eden harâdım[1]

«Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır»    hükmünü   koymuştur.[2]

Müctehid İmamların ilgili âyet ve hadîsler üzerindeki ictihad ve istinbatları az da olsa farklılık arzetmektedir. îmam Ebû Hanîfe'ye göre, Kur'ân'da geçen hamr tabiri, üzümden elde edilen şarap has ismidir. Diğer sarhoş edici maddeler ise aynen değil de sarhoş ettik­lerinden dolayı buna kıyas edilerek içilmeleri haram kabul edilmiş­tir. İmam Ebû Hanife'nin bu mesele hakkındaki içtihadı bu ölçü ve anlamdadır. «Her sarhoş eden haramdır.» mealindeki hadis de bu kı­yasın doğruluğunu ortaya koymakta ve genel bir kaide sunmaktadır.

Üzümden elde edilen şarab, hamr tabiriyle anılmış ve nassKur'ân ile ayninin necis olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan katresi-ne bile cevaz verilmemiştir. Bunun dışındaki alkollü maddelerin içil­mesi kıyas ve hadîsin genel kaidesi uyarınca haramdır, fakat aynı necis değildir, çünkü bu hususta nassKur'ân mevcut değildir.

O halde NassKur'ân üzümden elde edilen şarabın hürmeti ya­ni harâmlılığı hakkında kesindir. Diğer alkollü maddeleri kapsaması ise lafız yönünden değil, sarhoş ediciliği hikmeti ve illeti sebebiyledir.

Böylece üzümden elde edilen alkollü maddenin hem ayni necis-tir, hem de içilmesi kesinlikle haramdır. Bunun inkârı küfrü gerek­tirir. Çünkü hakkında Kur'ân'm açık ve kafi beyanı vardır.

Diğer alkcllü içkilere gelince, onların ayninin necis sayılıp sayıl-mıyacağı farklı görüşlere sebep olmuştur. Bu bakımdan şüphelidir. îmam Ebû Hanife'ye göre, onların ayni necis değildir. Dokunduğu yeri necis yapmaz. Diğer imamlar bunu şüpheli karşılamıştır.

O halde İspirto, İmam Ebû Hanife'nin içtihadına göre, necis de­ğildir, dokunduğu yeri murdar yapmaz. Çünkü üzümden elde edilen hamr değildir. Demek oluyor ki, Kur'ân'daki bu tabirin genel mâ­naya hamli caizse de has mânaya hamli kadar kesin ve açık değildir. îmamm bu yoldaki içtihadını dikkate alarak, İslâm Dininde sarhoş­luk veren her içkinin içki olarak kullanılması haram; üzümden elde edilen şarabın ise hem ayni necis, hem de içilmesi haramdır.

Üzüm şarabından başka içkilerin ayni necis sayılmamış, sade­ce içki olarak kullanılması haram kabul edilmiştir.

îmam Şafiî ve arkadaşları ise, Kur'ân'daki hamr tabirini se-kir = sarhoşluk veren bütün içkilere şâmil bir isim olarak yorum­lamışlardır. Bu bakımdan üzüm şarabı dahil bütün içkilerin yani al-ikollü maddelerin necis olduğu gibi içki olarak kullanılması da ke­sinlikle haramdır. îmam Şafiî, haber-i vâhid yani tek kanaldan Rivayet yoluyla sabit olan sahih hadisleri de içtihadına dayanarak ve sened olarak almış, hamr kelimesinin bütün içkilere verilen genel bir isim olduğuna şu hadîsi delil göstermiştir :

«Doğrusu üzümden bir hamr, hurmadan bir hamr, baldan bir hamr, buğdaydan bir hamr ve arpadan da bir hamr vardır.»

Nitekim hamr hakkındaki Kur'ân yasağı indiğinde sözü edilen bu beş şeyden içki imal ediliyor ve kullanılıyordu.

O halde konuyu özetliyecek olursak, diyebiliriz ki .

Amelde Hanefi Mezhebine bağlı olanların büyük imamı kabul edilen İmam Ebû Hanife'ye göre, üzüm şarabının hem ayni necistir, hem içilmesi, içki olarak kullanılması haramdır. Çünkü hamr'in ne­cis olduğu hakkında Kur'ân'm kesin beyanı vardır. Diğer içkilerin alkol nisbeti ne olursa olsun, necis oldukları hakkında kesin beyan vaki olmamıştır. İçilmeleri kıyas ve hadîsin taşıdığı genel hüküm ge­reğince haramdır. Ama dokunduğu yerin necis olduğu söylenemez.

Çünkü İslâm Dininin haram ve helâl hükümlerinin ana tema'sı-, Celb-Î Menfaat, Def'i Mazarrat teşkil f-der. Bunların içil­mesinde mutlak anlamda zarar söz konusudur. Çünkü bir milimet­re küp alkol bir santimetre küp kanı zehirler, bu kesindir. Ayrıca in­san şerefini zedeler, aklî dengeyi bozar, çocukların sakat doğmasına neden olur, ömrü kısaltır, malın gereksizden de öte çok zararlı bir yolda harcanmasına sebep olur. Bu sebeplerle içkilerin hepsi haram kılınmıştır.

Ama ikinci gruba giren İspirto, içilmediği takdirde tababette bir­çok faydalı yerlerde kullanılmaktadır. Bu bakımdan Celb-İ Mena­fi' kaidesine girmektedir. Ayrıca antiseptik bir özellik taşıdığı bilin­mekte ve bu açıdan yaraları temizlemede, iğne ve benzeri deri altına zerkedilen ilâçların zerkedildiği yeri mikroptan arındırmada yarar­lıdır.

İmam Şâfü ve arkadaşları ise mesned olarak seçtikleri hadîsi de dikkate alarak HAMR tabirini bütün içkiler hakkında cins isim olarak kabul etmiş ve böylece hepsinin de aynlerinin necis olduğunu ve katrelerinin bile içilemiyeceğini hükme bağlamışlardır.

Ancak Şafii fukahası bu içtihadı ve sonuçlandırdığı hükmü dar bir çerçeve içinde tutmamışlar, necis sayılmakla beraber ilâçlara ka­tılan, güzel kokularla birleştirilen İspirto ve benzeri sıvıların ya­rarlı hale getirildiğini dikkate alarak kolonya ve ispirto karışık ilâç­ları Ma'fuvattan saymışlardır. Bunu, peyniri faydalı hale sok­mak için kullanılan ve necis olduğu bilmen dana ya da buzağının KIrkbayırı'ndan elde edilen mayaya kıyas etmişlerdir.[3]

Hamr Ve Kolanyo hakkındaki içtihad, istinbat, kıyas ve delil­ler bu olunca, İmam A'zanı gibi büyük bir müctehidin ümmete ko­laylık sağladığında şüphe yoktur. Dinde iki şey arasında muhayyer­lik söz konusu olunca, en kolay olanını seçmek evlâdır. O halde özel­likle Hanefî Mezhebine salik olanların kolonyayı necis saymalarının hakh bir yanı yoktur. Kaldı ki tababette her gün kullanılmakta ve birçok yararı bilinmektedir. Hamr'i cins isim kabul eden Şafiîler bile bu hususları dikkate alarak ispirto ve kolonya gibi, tababette ve gü­zel kokularda kullanılan maddeleri ma'fuvvat kapsamına aldıklarını görüyoruz.

Sonuç olarak şunu belirtelim ki: Dinî meseleleri önüne gelen çözmeye kalkışır ve ilmihal bilgisiyle hüküm çıkarıp fetva vermeye kalkışırsa, bunun gibi birçok zorluklar ortaya çıkar ve Müslüman halkın i'tikadı sarsılır, kime nasıl inanacaklarında şüpheler meyda­na gelir. İşi, meseleyi, konuyu ehline bırakmak en sağlıklı yoldur. Kur'ân tefsir usûlünü, mukaddem ve muahhar olan hükümleri, hü­kümler arasındaki münasebeti, Kur'ân'ı açıklayan, onun icmalini tef­sir eden hadîsleri, hadîslerin rivayet yollarını ve kronolojik seyrini, hadîs usûlünü ve bütün bunlarla beraber ictihad ve istinbat yolları­nı müctehid imamların dayanaklarını, Kur'ân Arapçasmm bütün gramatik inceliklerini bilmiyen kişilerin ortaya çıkıp ahkâm kesme­si çok düşündürücüdür.

Oysa her işi ve konuyu ehline vermek bir emr-i ilâhidir. Bu em­re uymak her Müslümana fazdır.

Bütün bunları dikkate alan İslâm bilginleri, fetva yollarını bil­miyen, kaynak eserlerden hüküm çıkarmasını   beceremiyen, kendi

înantığma göre fetva veren kişilerin müfti olamıyacağını, şayet bu »lçüde olduğu halde o makamı işgal etmişse, görevinden derhal alın-nasını önermişlerdir.

Konuyu Resûlüllah (A.S.)    Efendimizin   bizi uyarır mahiyetteki ki hadislerinin mealini sunmakla bağlıyorum :

«Şüphesiz ki bu ilim (benim getirdiğim bilgi hazinesi) sizin di~ ıinizdir. O halde dininizi kimden alıyorsanız ona çok dikkat edin..»[4]

«Allah ilmi göğüslerden çekip kopararak almaz, belki onu, âlim­lerin ruhunu almakla çekip alır. O kadar ki yeryüzünde (başvurula­cak bilgili ilim adamları çok azalıp bir bakıma» kimse kalmaz. Halk câhilleri başlarına geçirirler de, onlardan bir şeyler sorulur, onlar da gerdikleri fetvalarla hem kendileri sapıtır, hem de başkalarını sap­tırırlar.»[5]

 



[1] Müslim - Ahmed b. Hanbel.

[2] Ahmed b. Hanbel - Tirmizî - Ebû Dâvûd.

[3] Fazla bilgi  için bak: Kitabu'l-Fıkhi Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa: C. 1/19-Mısır: 1939,  Ma'fuvvat bölümü.

[4] İbn Asalar : Enes  (R.A.)'den.

[5] Sahîh-i Buharı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/58-62.