5. BÖLÜM.. 3

ORUÇ.. 3

5.1. Orucun Fazileti 3

5.2.   Orucun Kısımları 3

5.2.1.   Ramazan Orucu : 3

5.2.1.1.   Hikmeti 3

5.2.1.2.   Ramazan Ayının ve  Ramazanda İbadet Etmenin Fazileti 4

5.2.1.3.   Ramazanda  Oruç Tutmamaktan   Sakındıran Hadisler 4

5.2.1.4.   Ramazan  Ayı Ne Île Sabit Olur ?. 4

5.2.1.4.1.   Muhtelif Yerlerde Ayın Değişik Görülmesi Durumu : 5

5.2.1.4.2.   Tek Başına Hilâli Gören Kimse. 5

5.2.1.5.   Orucun Rükünleri 5

5.2.1.6.   Oruç Kime Vacibdir?. 6

5.2.1.6.1.   Kâfir ve Deli'nin Orucu. 6

52.1.6.2.   Çocuğun Orucu. 6

5.2.1.6.3.   Kendisine Oruç Bozma Ruhsatı Verilerek Fidye Vacib Olan Kimse. 6

5.2.1.6.4.   Oruç Bozmalarına tz,in Verilip, üzerlerine ' Kaza Gerekenler 7

5.2.1.7.   Oruç Tutmanın Yasaklandığı Günler 8

5.2.1.7.1.    İki Bayram Günlerinde Oruç Tutmak. 8

5.2.1.7.2.    Teşrik Günleri Oruç Tutmaktan Nehiy. 8

5.2.1.73.   Yalnız Cuma Günü Oruç Tutmanın Nehyedüdiği 8

5.2.1.7.4.   Sadece Cumartesi Günü Oruç Tutmaktan Nehiy. 9

5.2.1.7.5.   Şek Günü Oruç Tumaktan Nehiy. 9

5.2.1.7.6.   Bütün Sene Oruç Tutmaktan Nehiy. 9

5.2.1.7.7.  Yanında Bulunan Kocasının İzni Olmadan, Kadının Oruç Tutmasının Nehyedüdiği 9

5.2.1.7.8.    Hiç Ara Vermeden Oruç Tutmaktan Nehiy. 10

5.2.2.    Nafile Oruçlar 10

5.2.2.1.    Şevval Ayında Altı Gün Tutmak. 10

5.2.2.2.   Zühicce'nin On Günü İle Hacılar Hariç Arafe Günü Orucuna Devam. Etmek. 10

5.2.2.3.   Muharrem Ayı Orucuyla, Bir Gün Evvel ve Bit Gün Sonra İlâve Ederek Aşura Günü Orucuna. 10

Devam Etmek. 10

5.2.2.4.   Âşûra Günü Bolca Yiyecek Hazırlamak. 11

5.2.2.5.   Şaban   Ayının  Çoğunu  Oruçlu Geçirmek. 11

5.2.2.6.   Haram Aylarda Oruç Tutmak. 11

5.2.2.7.   Pazartesi ve  perşembe  Günleri Oruç Tutmak. 12

5.2.2 8.   Her Aydan  Vç Gün Oruç Tutmak. 12

5.2.2.9.   Bir Gün Oruç Tutmak Bir Gün Bozmak. 12

5.2.2.10.   Nafile Oruç  Tutanın Orucunu Bozmasının Caiz Olduğu. 12

5.3.   Orucun Adabı 13

5.3.1.   Sahur 13

5.3.1.1.   Sahur Ne île Yapılır?. 13

5.3.1.2.   Sahurun Vakti 13

5.3.1.3.   Fecrin Doğuşunda Şüpheye Düşmek. 13

53.2.    Îftar 13

5.3.2.1.   İftara Acele Etmek. 13

5.3.2.2.   İftarı Hurma Veya Suyla Yapmak. 14

5.3.2.3.   İftar Vakti ve Oruç Esnasında Dua Etmek. 14

5.3.3.   Oruca Zıt Olan Şeylerden Sakınmak. 14

53.4.   Ramazan'da Misvak Kullanmak. 14

533.   Ramazan'da Cömertlik Yapmak ve Kur'ân Okumak. 14

5.3.6.   Ramazan'ın Son On Gününü İbadetle Geçirmeye Çalışmak. 15

5.4.   Oruçlu İken Mubah Olanlar 15

5.4.1.   Vücuda Su Dökmek ve Suya Girmek. 15

5.4.2.   Sürme Çekmek, Göze Giren Damla ve Benzerleri 15

5.43.    Nefsini Zapdetmeye Gücü Yetenin Hanımını öpmesi 15

5.4.4.   Şırınga Yaptırmak. 15

5.4.5.    Kan Aldırmak. 15

5.4.6.    Mazmaza Ve Îstinşak. 16

5.4.7.   Tükürüğü ve Yoldan Kalkan Tozlan Yutmak. 16

5.4.8.   Oruçlunun Fecir Doğuncaya Kadar Yemesi, İçmesi Ve Cimada Bulunması 17

5.4.9.    Oruçlunun Cünûp Olarak Sabahlaması 17

5.4.10.    Hayız Ve Nifasli Kadınların, Kanlan Gece Kesildiği Zaman, Guslü Sabaha Tehir Ederek Oruçlu. 17

Olarak Sabahlamaları 17

5.5.    Orucu Bozanlar 17

5.5.1.    Orucu Bozup, Sadece Kazayı Gerektirenler 17

5.5.1.1.   Kasden   Yemek içmek. 17

5.5.1.2.   Kasden kusmak (İstifra etmek): 17

5.5.1.3.   Güneş Batmadan Önce, Son Anda Olsa Bile Hayız Ve Nifas Kant Görmek: 17

5.5.1.4.   İstimna (Mastürbasyon): 17

5.5.15.   Çok Tuz Atıştırmak' Gibi, Kendisiyle Gıdalanma Kasdedilmeyen Şey Alınması: 18

5.5.1.5.   Oruçlu İken, Orucu   Bozmaya Niyet  Edenin,  İftarı Gerektirecek Birşey Yemese Büe, Orucu. 18

Batıl Olur: 18

5.5.1.7. Güneşin Battığı Veya Fecrin Doğmadığı Zannıyla Yese İçse Veya Çımada Bulunup Da, Sonra. 18

Bunun Aksi Ortaya Çıkarsa: 18

5.5.2.   Orucu Bozup Kazayı ve Kefareti Gerektiren Şey. 18

5.6.   Ramazan’ın Kazası 19

5.7. Üzerinde Oruç Borcu Olarak Ölen Kîmse. 19

5.8. Gündüzü Uzun. Gecesi Kısa Olan Beldelerde Gün Tâyinî 20

5.9. Kadir Gecesi 20

5.9.1. Fazileti 20

5.9.2. Kadir Gecesini Aramanın Müstehab Olduğu. 20

5.93.   Hangi Gecenin Kadir Gecesi Olduğu. 20

5.9.4.  Kadir Gecesinde Namaz Kılmak ve Dua Etmek. 20


5. BÖLÜM

 

ORUÇ

 

Oruç, «tutmak» anlamında kullanılır. Ayette şöyle geçmektedir: «Ben Rahman için bir oruç adadım.» (Meryem: 26). Yâni konuşma­mayı adadım demektir. Bahiskonusu ettiğimiz oruç ise; güneşin do­ğuşundan batışına kadar niyetli   olarak  orucu   bozucu  şeylerden kendini alıkoymaktır.

 

5.1. Orucun Fazileti

 

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Allah-u Teâla buyurmuştur ki: «Adem-oğlunun bütün amelleri kendinindir. Ancak, oruç müstesna. Şüp­hesiz O benim içindir. Ve mükâfatını da ancak ben veririm.» Oruç günahlara karşı bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman kötü söz söylemesin. Bağırıp çağırmasın. Adi hareketlerde bulun­masın. Eğer bir kimse ona söverse veya kavga ederse iki kere 'ben oruçluyum', desin. Muhammed'in nefsini elinde tutan zata yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında kıyamet günü misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu için iki sevinç vardır. Birincisi iftar ettiği zaman iftarıyla sevinir. Diğeri ise, Rabbine kavuştuğu zaman orucuyla sevinir.» (Hadisi Müslim, Ahmed ve Nesâî rivayet etmişlerdir.)

Buharı ve Ebû Davud'un rivayeti ise şöyledir: «Oruç bir kal­kandır. Sizden biriniz orucu olduğu zaman kötü söz söylemesin. Cahilce hareketler yapmasın. Şayet bir kimse onunla kavga eder veya kötü söz söylerse iki kere 'ben oruçluyum', desin. Muhammed'­in nefsini elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, oruçlunun ağız ko­kusu, Allah katında misk kokusundan daha sevimlidir. (Cenab-ı Hak buyurmuştur ki:) «Oruçlu yeme ve içmesini benim için terkediyor. Oruç benim içindir. Onun mükafatını ben veririm.» Halbuki diğer iyilikler on misliyle karşılık görür.»

Abdullah ibni Ömer (r.a.)'den. rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Oruç ve Kur'ân, kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç şöyle der: 'Ey Rabbim, gündüz bu kulu yemekten ve şehvetten men ettim. Ona şefaat etmeme izin ver.' Kur'­ân da şöyle der: "Bu kulunu gece uykudan men ettim. Ona şefaat etmeme bana izin ver.' Böylece her ikisi de şefaat ederler.» (Hadisi Ahmed, sahih bir senetle rivayet etmiştir.)

Ebû ümâme (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre O, şöyle demiş­tir: aRasûlüHah'a gelerek şöyle dedim: 'Beni cennete sokacak bir âmel söyle." Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: «Oruç tut, çünkü orucun dengi yoktur.» buyurdu. Sonra ikinci kez gelerek tekrar sordum. Yine «Oruç tut» buyurdu.» (Hadisi Ahmed, Nesâi ve Hâkim rivayet etmiş. Hâkim ise sahihlemiştir.)

Ebû Said el-Hudri'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Allah yolunda bir gün oruç tutan hiçbir kul yoktur ki, Allah onun yüzünü o gün sebebiyle cehennemden yetmiş sene uzaklaştırmasın.» (Hadisi Buhari, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Sehl bin Sa'd (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Cennetde Reyyan isminde bir kapı var­dır. Kıyamet günü, oruçlular nerede diye sorulur. Oruçluların so­nuncusu bu kapıdan girince kapı kapanır.» (Hadisi Buhari ve Müs­lim rivayet etmişlerdir.)

 

5.2.   Orucun Kısımları

 

Oruç, Farz ve nafile dîye ikiye ayrılır. Farz oruçlar üç kısımdır. Ramazan orucu, kefaret orucu, nezir orucu. Biz Önce ramazan oru­cu ile nafile oruçtan bahsedeceğiz. Diğer kısımlar ise daha sonra gelecektir.

 

5.2.1.   Ramazan Orucu :

 

5.2.1.1.   Hikmeti

 

Ramazan orucu kitap, sünnet ve icma ile farz kılınmıştır. Kur'ân'dan delil şu ayet-i kerimelerdir: «Ey İman edenler! Daha öncekilere olduğu gibi oruç size de farz lalındı. Ola ki Allah'tan kor-

karsınız.» (Bakara 184) Başka bir ayette: «Kendisinde Kur'ân inen Ramazan ayı insanlar için bir hidayet ve Allah'tan bir belgedir. Her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun.» (Bakara 185)

Orucun sünnetten deliline gelince; bu konuda, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Şahadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ve hacca gitmek.» Talha bin Ubeydullah (r.a.)'ın rivayet et­tiği hadise göre; bir adam Rasûlüllah'a «Ya Rasûlüllah, Allah'ın farz kıldığı orucu bana haber ver,» dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem «Ramazan orucudur,» buyurdu. Adam «Bundan başka var mı?» diye sorunca, Rasûlüllah sallalfahu aleyhi ve sellem «Hayır. Nafile tutarsan o hariç,» buyurdu.

Ümmet-i Muhammed, ramazan orucunun farz oluşu üzerine icmâ etmişlerdir. Ramazan orucu, dinin zarurî olarak ortaya koy­duğu islâm'ın rükünlerinden birisidir. înkâr eden kâfir olup İslâm'­dan çıkmış sayılır. Farziyeti. Hicret'in ikinci senesinde, Şaban ayı­nın kalan son ikinci gecesi olan Pazartesi gecesinde vuku' bulmuş­tur.

 

5.2.1.2.   Ramazan Ayının ve  Ramazanda İbadet Etmenin Fazileti

 

Ebü Hureyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem. Ramazan ayı gelince şöyle buyurdu: «Size mübarek olan ay geldi. Allah size bu ayın orucunu farz kıldı. Bu ayda cennet ka­pıları açılır. Cehennem kapılan kapanır ve şeytanlar bağlanır. Ra­mazan ayında bir gece vardır ki, o bin aydan daha hayırlıdır. Rama-zan'm hayrından mahrum olan, büyük mahrumiyete uğramış de­mektir.»

Urfece'den rivayeten; o şöyle demiştir: «Utbe bin Ferkad'ın ya­nındaydım. Ramazan'dan bahsediyordu. Tam o esnada Rasûlüllah'-m ashabından birisi yanımıza girdi. Utbe onu görünce, hürmeten sustu. Gelen adam ise Ramazan'dan söz etmeye başladı ve şöyle de­di: 'Ramazan'da Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu işittim: «Cennet kapılan açılır, cehennem kapılan kapanır. Şeytanlar bağlanır ve Ramazan'da bir melek şöyle nida eder: 'Ey hayır işleyenler, hayrı­nızı çoğaltın. Ey kötülük yapanlar, kötülüğünüzü azaltın.' Ramazan bitinceye kadar bu hal devam eder.» (Hadisi Ahmed ve Nesâi rivayet etmiştir. Hadisin senedi iyidir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Beş vakit namaz, diğer cum'aya kadar cuma namazı, ikinci ramazana kadar ramazan, büyük günahlar-

dan sakmildığı takdirde, aradaki küçük günahlara kefarettir.» (Ha­dîsi Müslim rivayet etmiştir.)

Ebû Sa'îd el-Hudrî (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim ramazan orucunu tutar, onun sınırım bilir ve Ramazanda korunması gereken şeylerden de korunursa, bu orucu, onun geçmiş günahlarına kefaret olur.» (Ha­disi Ahmed ve Beyhakî iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim inanarak ve sevabım Allah'tan uma­rak ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.» (Hadi­si Tirmizi, Nesâî, ibn Mâce, Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir.)

 

5.2.1.3.   Ramazanda  Oruç Tutmamaktan   Sakındıran Hadisler

 

Îbn Abbas (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «İslâm'ın esası ve dinin direği üçtür. İslâm bunlar üzerine kurulmuştur. Her kim bunlardan bîr tanesini terke-derse kâfir olup kanı helâldir. Kelime-i şahadet, farz namazlar ve Ramazan orucu.» (Hadisi Ebû Ya'Iâ ve Deylemi rivayet etmiş, Ze-hebî ise sahihlemiştir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim Ramazan'da, Allah'ın verdiği ruhsatlardan bir ruhsat olmadan orucunu yerse, kalan bütün seneyi oruçlu geçirse bile bir günün yerine geçmez.» (Hadisi Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Buharı demiştir ki: «Bu ha­dis Ebû Hureyre'den merfu' olarak şöyle zikrolunmuştur: «Her kim ramazanda özür ve hastalık olmadan bir gün oruç yerse, bütün se­ne oruç tutsa bile, o bir günün yerini ödeyemez.» İbn Mes'ûd da ha­disi bu şekliyle nakletmiştir: Zehebî ise şöyle demiştir: «Bütün Mü'minlerce kabul edilen görüşe göre, 'hasta olmaksızın ramazan oru­cunu terkeden kimse devamlı rakı içen ve zina edenden daha kötü­dür. Bilakis mü'minler o kişinin müslümanlığından şüphe eder ve onu zındık ve helâli haram sayan kişi olarak kabul ederler.»

 

5.2.1.4.   Ramazan  Ayı Ne Île Sabit Olur ?

 

Ramazan ayı, adaletli, en az bir kişinin hilâli görmesiyle veya Şaban'ı otuz güne tamamlamakla sabit olur.

îbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: «İnsanlar hilâli görmeye çalışıyorlardı. Bunun üzerine Rasûlüllah'a hilâli gördüğümü haber verdim. Kendisi oruç tuttu ve insanlara da

oruç tutmalarını emretti.» (Hadisi Ebû Dâvûd, Hâkim ve îbn Hib-bân rivayet etmiş. Hâkim ve îbn Hibbân hadisi sahihlemiştir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu  aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Ayı görünce oruç tutun. Yine ayı görün­ce iftar edin. Eğer hava bulutlu olursa Şaban'ı otuz güne tamamla­yın.» (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.) Tirmizî şöyle de­miştir: «îlim ehlinin çoğu bununla amel ederek, 'oruca başlamak ve bitirmek konusunda bir kimsenin şahitliği kabul ölür' demişlerdir.» îbn Mübarek, Şafii ve Ahmed bu görüştedir. Nevevî, bu görüşün en doğru görüş olduğunu söylemiştir. Şevval ayı ise. Ramazan'm otuz güne tamamlanması ile sabit olur. Fakihlerin çoğunluğuna göre şev­val ayında bir kişinin şahitliği kabul olmaz. Şevval ayı için fakihler iki adaletli şahidin görmesini şart koşmuşlardır. Ancak Ebû Sevr, Şevval ile Ramazan ayı arasını ayırmayıp, her ikisinde de bir kişi­nin şahitliğini kabul eder. îbn Rüşd, Ebû Bekir bin Münzîr'in görü­cünün Ebû Sevr'in görüşü olduğunu söyleyerek, «zahir ehli'nin mez hebinin de bu olduğu kanaatindeyim» demiştir. Ebû Bekir bin Mün-zîr şöyle delil getirmiştir: «Bir kişinin sözüyle, oruca başlamanın ve orucu açmanın caiz olduğu üzerine icma hasıl olunca, ayın girmesi ve çıkması hakkında da bir kişinin sözü geçerli olur. Çünkü ayın girmesi ve çıkması, oruca başlamakla orucu bitirmenin arasını ayı­ran iki alâmettir.» Şevkâni şöyle demiştir: «Oruç bozmak için iki şahit gerekir,» görüşü hakkında sahih delillerden herhangi bir delil varid olmamıştır. Açıktır ki oruçta bir kişinin sözünün kâfi gelme­sine kıyasla, ayın girmesi ve çıkmasında da bir kişinin sözü geçer­lidir. Yine «haberi vahid»[1]  bir sözle ibadet etmek, haberi vahid'in her mevzuda geçerli olduğuna delalet eder. Ancak malî ve benzeri konularda şahitlik gibi haberi vahid'le ibadet edilemeyeceğine dair bir delilin gelmesi hali müstesnadır.» Zahir olan görüş Ebû Sevr'in görüşüdür.

 

5.2.1.4.1.   Muhtelif Yerlerde Ayın Değişik Görülmesi Durumu :

 

Alimlerin çoğu, ayın değişik görülmesini nazan itibara almaz­lar. Bir beldenin ahalisi ayı gördü mü, bütün ülkelere oruç tutmak vaciptir. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; «Ayı görün­ce tutun, ayı görünce de bozun,» buyurmuştur. Bu hitap bütün ümmete ait olup, her kim herhangi bir yerde ayı görürse herkes görmüş gibi sayılır.

İkrime, Kasım bin Muhammed, Salim, tshak, Hanefİlerce sa­hih olan ve Şafiîlerce muhtar olan görüşe göre; her beldenin kendim lerinin görmesine itibar edilir, diğerlerine itibar edilmez. Çünkü Küreyb'in rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: «Şam'a geldim, ben Şam'da iken ramazan hilâli göründü. Hilâli cuma gecesi gör* düm. Ayın sonunda da Medine'ye geldim, İbn Abbas bana hilâlden söz açarak, 'hilâli ne zaman gördünüz?' dedi. Ben de 'cuma gecesi gördüm', dedim. Tekrar 'onu sen mi gördün?' diye sordu. Ben de 'evet', halk da gördü ve oruç tuttular. Muaviye de oruç tuttu', de­dim. Bunun üzerine tbn Abbas, 'Ama biz onu cumartesi akşamı gör­dük, onun için de ya otuzu tamamlayıncaya yahut hilâli görünceye kadar oruca devam ediyoruz.» dedi. Ben, 'Muaviye'nin görmesi ve oruç tutmasıyla yetinmiyor musun?' dedim, tbn Abbas 'Hayır, bize Rasûlüllah böyle emir buyurdu,' dedi.» (Hadisi Müslim, Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadisin hasen sahih ve garip ol­duğunu söylemiş, ilim ehli bununla amel ederse; «her beldenin hi­lâli görmesi gerekir,» demiştir.)

Bulûğu'1-Merâm Şerhi, Feth-i 'Âllâm kitabında; «doğruya en yakın olan, o belde ehlinin ve o beldeye bitişik cihetlerdeki semtlerin ahalisinin ayı görmesidir,» denmektedir.

 

5.2.1.4.2.   Tek Başına Hilâli Gören Kimse

 

Fıkıh imamları, ramazan hilâlini tek olarak gören kimsenin oruç tutması gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. 'Atâ bu görüşe karşı çıkarak, «başkaları görmeden sadece kendi görmesiyle oruç tutamaz,» demiştir. Şevval hilalini görmek konusunda da ihtilaf et­mişlerdir. Doğru olan Şafiî ve Ebû Sevr'in dediği gibi iftar etmek-, tir. Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem, iftan ve orucu, ayın gö­rülmesi durumuna bağlamıştır. Ayı görmek bu kimse için kesinlik­le hasıl olmuştur. Çünkü görmek, görme duyusuyla meydana geldi­ğine göre, başka birinin görmesine gerek kalmamaktadır.

 

5.2.1.5.   Orucun Rükünleri

 

Orucun hakikatini oluşturan iki rüknü vardır:

1- Fecrin doğmasından güneşin batmasına kadar iftar edici şeylerden kendini alıkoymak: Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: «Artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin,Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yi­yin için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın.» (Bakara 187) Beyaz ve siyah iplikten maksat; gündüzün beyazlığı, gecenin karanlığıdır. Buharı ve Müslim'in rivayetlerine göre 'Adiy bin Hatem şöyle de­miştir: «Beyaz iplik, siyah iplikten ayrılıncaya kadar» âyeti nazil olunca, bir beyaz iple siyah ip aldım, yastığımın altına koydum. Ge­ce zaman zaman onlara bakıyordum. Fakat bir türlü birbirinden ayırd edemiyordum. Kuşluk vakti Rasûlüllah'a giderek durumu ar-zettim. Rasûlüllah cevaben: «Şüphesiz bu ifade gecenin karanlığı ve gündüzün beyazlığıdır,» buyurdu.»

2- Niyet: Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: «Onlar ancak dinlerini sadece Allah'a halis kılmakla emrolundular.» (Beyyine: 5). Rasûlül­lah da: «Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği şey var­dır.» demiştir. Niyetin, Ramazan ayının gecelerinden her gece için fecirden önce olması gerekir. Çünkü Hafsa'nın rivayet ettiği hadise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Fecirden önce oruca ait niyetini sağlam yapmayanın orucu yok­tur.» (Hadisi Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve Ahmed riva­yet etmiş, Îbn Huzeyme ve İbni Hibban sahihlemiştir.)

Niyetin gecenin herhangi bir cüzünde olması sahihtir. Niyeti telâffuz etmek şart değildir. Çünkü o kalbe ait bir iştir. lisânın bunda tesiri yoktur. Niyetin hakikati, Allah'ın emrine uymak ve rızasını kazanmak için yapılan işi kaydetmektedir. Bir kimse, oruç tutmakla Allah'a yaklaşmayı kastederek gece sahura kalkarsa, niyet etmiş sayılır. Gündüz esnasında sadece Allah için iftar edecek şeylerden kendini men etmeye karar verirse, sahura kalkmasa bile yine niyet etmiş olur. Alimlerin çoğuna göre, nafile orucun niyeti, eğer bir şey yememişse gündüzden kifayet eder. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: «Bir gün Rasûlüllah yanıma geldi. 'Yanınızda yiyecek bir-şey var mı?' diye sordu. Ben de "Hayır' dedim. Bunun üzerine Ra­sûlüllah 'Ben oruçluyum' dedi.» (Hadisi Müslim ve Ebû Dâvûd ri­vayet etmiştir.) Hanefîler niyyetin zevalden önce olmasını şart koş­tular. Şafiî'nin meşhur iki görüşünden birisi de bu yöndedir. İbni Mes'ûd ve Ahmed'in iki görüşünden birisinin zahirine göre; «zeval­den Önce veya sonra niyyet edilmesi arasında bir fark olmayıp iki­si de kifayet eder,» demişlerdir.

 

5.2.1.6.   Oruç Kime Vacibdir?

 

Alimler, orucun müsliiman, akıllı, bulûğ çağma ermiş, sağlam ve mukim kimselere vacip olduğunda icma etmişlerdir. Kadının hayz ve nifastan temiz olması gerekir. Kâfire, deliye, çocuğa, has­taya, misafire, hayz ve nifashya. ihtiyar yaşlıya, hamile ve çocuk emzirene oruç yoktur. Bunlardan kâfir ve deli gibi bazılarına mut­lak clarak oruç yoktur. Bazılarının velisinden, oruç tutmaları için emir vermeleri istenmekte, bazılarına orucu bozup sonra kaza et­mesi gerekmekte, bazılarına ise orucu bozmak için ruhsat verilmiş olup fidye vacip olmaktadır. Hepsinin açıklaması aşağıdadır.

 

5.2.1.6.1.   Kâfir ve Deli'nin Orucu

 

Oruç, îslâm'a ait bir ibadet olup, müslüman olmayana vacip değildir. Deli ise mükellef sayılmamıştır, çünkü teklifin muhatabı olan akıldan mahrumdur. Alî (r.a.)'nin rivayet ettiği hadiste RasûIüllah sallaüahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Üç kişiden teklif kadırılmıştır. Akıllanıncaya kadar deliden, uyanıncaya kadar uyu­yandan, akıl baliğ oluncaya kadar çocuktan.» (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.)

 

52.1.6.2.   Çocuğun Orucu

 

Çocuğa her ne k idar oruç vacip değilse de, eğer gücü yetiyorsa, velisinin küçük yaşta alıştırmak için ona orucu emretmesi gerekir. Rübeyyi' binti Muavviz (r.a.)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir : «N'ebı aleyhisselâm Medine civarındaki ensar köylerine Aşura günü kuşluk zamanı şöyle haber gönderdi: 'Her kim iftar ederek sabah­ladı ise, günün geri kalan zamanında imsak etsin. Kim ki oruçlu olarak sabaha ulaştı ise orucunu tamamlasın.' Rübeyyi': «Biz bun­dan sonra Aşura orucunu tutardık. Küçük çocuklarımıza da tuttu­rur onlarla mescide giderdik. Oruçlu çocuklarımıza boyalı yün softan oyuncak düzerdik de içlerinden yemek diye ağlayan olursa, iftar vakti erişinceye kadar ona bu oyuncağı verir, eğlendirirdik.» (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

5.2.1.6.3.   Kendisine Oruç Bozma Ruhsatı Verilerek Fidye Vacib Olan Kimse

 

Aşın ihtiyar erkek ve kadın ile, iyileşmesi ümit edilmeyen has­taya ve çalışmaya devam etmeden geçinebilecek nzık bulamayan kimselerden ağır işlerde çalışanlara ruhsat vardır, tşte bunların tümüne oruç tutmak ağır geleceğinden, bütün sene boyunca oruç tutma imkânı bulamazlarsa iftar edebilirler. Bunların hergün için

bir fakir doyurması gerekir. Bir günlük yiyecek, bu konudaki ihti­laf üzerine bir sa', yarım sa' veya bir mûd olarak takdir edilir.[2] Bir günlük yiyeceğin takdiri konusunda sünnetten herhangi İr de­lil gelmemiştir.

îbn Abbas şöyle demiştir: «Çok yaşh ihtiyara iftar izni veril­miştir. Her gün için bir fakiri doyurur. Daha sonra kaza etmesi de gerekmez.» (Hadisi Darekutnî ve Hâkim rivayet ederek sahîhlenmiştir.)

Buhari'nin 'Atâ'dan rivayet ettiğine göre; Îbn Abbas'ın «Rama­zan orucunu tutmaya takat yetiremeyenlerin bir miskini doyuracak fidye vermesi gerekir.» (Bakara: 184). ayetini okuduğunu işitti. îbn Abbas bu ayetin mensuh olmadığını; ihtiyar erkekle, oruç tutmaya gücü yetmeyen ihtiyar kadınlar için olduğunu ve her güne bedel, bir miskin doyuracaklarını söylemiştir.

İyileşmesi ümit edilmeyen hastaya gelince: Eğer oruç onu zor­luyorsa, ihtiyar yaşlı sayılır. Çok ağır işlerde çalışan işçiler de bur nun gibidir. Şeyh Muhammed Abduh; 'âyetteki «takat yetiremeyenler» ifadesinden maksad, zayıf İhtiyarla, iyileşmesi beklenmeyen hastalar ve benzerleri gibi taş ocaklarında, kömür ocaklarında, ağır işlerde devamlı çalışarak geçiminisağlayan kimselerdir', demiştir. Devamlı olarak ağır işlerde çalıştırılmak üzere hüküm giyen mah­kûmlara oruç tutmak ağır gelir de fidye vermeye güçleri yetecek durumda iseler, onlar da bu kısma girerler. Hamile ve emzikli ka­dınlar, kendi nefislerine ve evlâtlarına zarar geleceğinden korkarlarsa, oruçlarını bozarlar. Bunlara fidye gerekir. Îbn Ömer ve İbn Abbas'a göre; 'bunlara daha sonra kaza gerekmez.' Ebû Davud'un îkrime'den rivayetine göre, îbn Abbas, şöyle demiştir: «Takat yetiremeyenler» ifadesi yaşlı erkek ve kadınlar için bir ruhsattır. Bun­lar oruca takat yetiremeyip iftar ederler ve her gün için de bir fa­kir doyururlar. Hamile ve emzikli kadınlar çocuklarına zarar ge­leceğinden korkarlarsa iftar eder ve miskin doyururlar.» (Bezzar so­nuna şu ilaveyi yapmıştır: îbni Abbas bir çocuk annesi hamile ka­dına; 'Sen oruca takat yetiremiyenler kısmındansın. Sana fidye ge­rekir, kaza gerekmez.' derdi.» Darekutnî, hadisin isnadını sahih say­mıştır.) Nâfi'den rivayeten; Îbn Ömer'e çocuğuna zarar geleceğin­den korkulan hamile kadın hakkında sorulduğunda, 'İftar ederek, her günün yerine buğdaydan bir mûd miskine verir,' demiştir.» (Ha­disi Mâlik ve Beyhakî rivayet etmiştir.)

O   Hadiste geçtiğine göre Allah-u Teâlâ misafirden orucu ve na­mazın yansını, hamile ve emzikli kadınlardan da orucu kaldırmış­tır. Hanefîler, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr'e göre yalnız kaza ederler, ayrıca fakir doyurmaları gerekmez. Ahmed ve Şafiî'ye göre; sadece çocuklarına zarar geleceğinden korkarlarsa, oruçlarını bozarlar, kendilerine kaza ve fidye gerekir. Kendilerine veya kendileri ile beraber" çocuklarına zarar vereceğinden korkarlarsa sadece kaza ge­rekir, fidye gerekmez.

 

5.2.1.6.4.   Oruç Bozmalarına tz,in Verilip, üzerlerine ' Kaza Gerekenler

 

iyileşmesi umulan hasta ile misafirin orucu bozmaları mubah olup, üzerlerine kaza gerekir. Ailah-u Teâla şöyle buyuruyor: «Siz­den biriniz hasta olup veya yolculukta bulunursa başka bir gün oruç tutar.» (Bakara: 184). Ahmed, Ebû Dâvûd ve Beyhakî'nin iyi bir se­netle Mu'âz (r.a.)'dari rivayet ettiklerine göre Mu'âz (r.a.) şöyle de­miştir: «Allah-u Teâla Nebî'sine orucu farz kılıp, şu ayeti indirdi: «Ey İman edenler, daha öncekilere olduğu gibi size de oruç farz kı­lındı.» (Bakara: 183). («Fakat güç yetiremeyenler bir fakir doyuracak fidye versin.»-(Bakara: 184). ayetine kadar okudu.) Bu durumda is­teyen oruç tutar, isteyen fakir doyurur ve böyle yapması ona kifa­yet ederdi. Sonra Allah-u Teâla başka bir ayet gönderdi: «Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onda Kur'ân indirildi. Her kim ona yetişirse oruç tutsun.* (Bakara: 185). «Böylece oruç mukim ve sağlam kişile­re sabit oldu. Hasta ve misafirlere de ruhsat verildi. Oruca gücü yetmeyen yaşlılara ise, fakir doyurma izni verildi.» Orucu bozmayı mubah kılan hastalık, oruç tutunca artan veya iyileşeceğinden kor­kulan şiddetli hastalıktır.

Muğnî kitabında yazan şöyle demiştir: «Bazı selef âlimlerin­den naklolunduğuna göre; onlar, her türlü hastalıktan dolayı oruç bozmayı mubah görmüşlerdir. Hatta parmak ağrısı ve diş ağrısı da buna dahildir. Çünkü ayetin manası umumîdir. Yine, 'misafirin, orucu bozmaya ihtiyacı olmasa bile, orucu bozması mubah olunca, hastanın da orucu bozması mübah'tır' demişlerdir.» Buharî 'Atâ ve zahir ehli'nin mezhebi budur.

Oruç tutarsa hasta olacağından korkan sağlam kişi de hasta gibi sayılır. Yine bunun gibi, açlık ve susuzluktan dolayı helak ol­maktan korkan kişinin, sağlam ve mukim olsa bile orucu bozması ve kaza etmesi lâzım gelir. Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: «Nefis­lerinizi Öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah size merhametlidir.» (Nisa :

29). Bir başka ayet de şöyledir: «Allah size dinde bîr zorluk kılma-mistir.» (Hac: 78). Eğer tutamayacak durumdaki hasta, oruç tutup zorluklara katlanırsa orucu sahih olur. Ancak Allah'ın vermiş ol­duğu ruhsattan yüz çevirdiği için de bu hareketi mekruh sayılır. Çünkü oruç sebebiyle ona herhangi bir zarar dokunabilir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında ashabın bazısı oru­cu tutar, bazısı Rasûlüllah'm bu konudaki fetvasına uyarak oruç tutmazdı.

Hamzet'ül-Eslemî (r.a.) sordu: «Ya Rasülallah, yolculukta ken­dimi oruç tutmaya güçlü görüyorum. Bunda bir günah var mıdır?» Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: «Bu Allah'ın verdiği bir ruh­sattır. Kim ruhsatla amel ederse iyi yapmış olur. Kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.» buyurdu. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Ebû Said el-Hudri (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: 'Rasûlüllah ile beraber oruçlu olduğumuz halde Mekke'­ye doğru bir yolculuğa çıktık. Bir yerde mola verince, Rasûlüllah: bize: «Siz artık düşmanınıza yaklaştınız. Oruç tutmamak sîze daha da kuvvet kazandırır.» buyurdu. Bu bir ruhsat idi. Onun için kimi­miz oruç tuttu, kimimiz tutmadı. Sonra başka bir yere indik. Bu sefer Rasûlüllah: «Sizler yann sabah düşmanınızla karşılaşacaksı­nız. Oruç tutmamak size daha çok kuvvet kazandırır. Binaenaleyh oruç tutmayın.» buyurdular. Bu kat'i bir emirdi, hemen orucu bı­raktık.' Sonra Ebû Sa'îd şunu söyledi: «Vallahi sonraları Rasûlül­lah ile birlikte seferde oruç tuttuğumuzu da bilirim.» (Hadisi Müs­lim, Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Yine Ebû Saîd (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle de­miştir: «Biz Rasûlüllah ile birlikte Ramazan'da gaza ederdik. Kimi­miz oruç tutar, kimimiz tutmazdık. Ama ne tutan tutmayana gücenirdi. Ne de tutmayan tutana. Kendinde kuvvet hissedip de oruç tutanın yaptığını hoş görürler. Zayıflık hissedip tutmayanın yaptı­ğını da hoş görürlerdi.» (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiş­tir.)

Âlimler hangisinin faziletli olduğunda ihtilaf etmiş, Ebû Hanife, Şafiî ve Mâlik «Gücü-kuvveti yerinde ise oruç tutması, şayet oruç tutmaya gücü yetmezse iftar etmesi efdaldir,» demişlerdir, İmam Ahmed ise, «Tutmaması daha efdaldir» demiştir.

Ömer bin Abdülaziz şöyle demiştir: «Efdal olan, kişiye kolay gelenidir. Bir kimseye bu durumlarda oruç tutmak kolay gelir de sonradan kaza etmek zor olursa, tutması efdaldir.»

Şevkâni'nin araştırmasına göre, «Kendisine oruç tutmak zor gelip zarar veren kimse, ruhsatı kabul etmekten yüz çevirirse, iftar etmesi daha efdâldir. Yine yolculukta oruç tuttuğu zaman, kendini beğenme ve riyadan korkarsa, orucunu bozması daha efdâldir. Eğer oruç tuttuğunda bu durumlardan uzak bulunabilirse o zaman da tutması daha efdâldir. Misafir, gece niyet edip, oruca başlarsa, gün­düz esnasında orucu bozması caizdir.»

Câbir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem fetih yılı Mekke'ye doğru yola çıktı. Kura'û'1-Gâ-mîm denilen yere varıncaya kadar oruç tuttu, cemaat da oruç tuttu. Sonra bir bardak su istedi. Bardağı herkesin göreceği şekilde kal­dırdıktan sonra suyu içti. Bundan sonra kendisine «Bazı kimse­ler oruç tutuyorlar.» dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem «Onlar âsilerdir, onlar âsilerdir.» buyurdular. (Ha­disi, Müslim, Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizi hadisi sahihlemiştir.)

Alimlerin çoğu, mukim olduğu halde oruca niyet edip sonra gündüz esnasında yolculuğa çıkanın, orucunu bozamayacağını söy­lemiş, Ahmed ve îshak ise bozmasını caiz görmüşlerdir. Tirmizi'nin Muhammed bin Ka'b'dan rivayet ederek hasen saydığı hadiste Mu-hammed bin Ka'b şöyle, demiştir: «Ramazan'da, Enes bin Mâlik'e geldim. Yolculuğa çıkmak istiyordu. Kendisi için binek hazırladı. Yolculuk elbisesini giydi. Daha sonra yemeğe çağırılınca yediğini gördüm, kendisine 'Böyle yapman sünnet midir?' diye sordum. 'Evet sünnettir' dîye cevap verdi ve yola çıktı.[3] 'Ubeyd bin Cü-beyr'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Ebû'I-Basra el-Gıfarî İle beraber Ramazan'da, eski Mısır'dan ayrılarak gemiye bindik. Sonra gemi hareket etti. Sonra öğle yemeği yaklaşınca, ba­na 'yaklaş', dedi. Ben de kendisine, 'Evlerin arasında değil misin?' dedim. Bunun üzerine Ebû'I-Basra, 'Rasûlüllah'ın sünnetinden mi yüz çeviriyorsun?' dedi.» (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet et­miş olup, râvileri kuvvetlidir.)

Şevkâni şöyle demiştir: «Bu iki hadis, misafirin sefere başladı­ğı yerden çıkmadan önce orucu bozabileceğine delâlet eder.»

İbnü'l-Arabî; «Enes hadisi sahih olup, bu hadis sefere devam ettiği müddetçe oruç bozmanın caiz olmasını gerektirmektedir. «Doğru olan budur.» demiştir.

Oruç bozmayı mubah kılan yolculuk, namazı kısaltmayı gerek­tiren yolculuktur. Yine orucu bozmadaki misafirliğin müddeti, namazı kısaltmadaki misafirliğin müddeti kadardır. (Bununla ilgili izahlar, âlimlerin bu konudaki görüşleri ve Ibn Kayyım'ın incele­mesi, «namazı kısaltma» bahsinde geçti).

Ahmed. Ebû Dâvûd, Beyhakî ve Tahavî'nin Mansur-u Kelbi'den rivayetlerine göre; Dihye bin Halîfe bir kere Ramazan'da Dimeşk" in (Şam) bir kövünden bir fersah kadar uzaklaştı. Orucunu bozdu ve cemaat da onunla beraber bozdular. Diğerleri orucunu bozma­sını hoş görmediler. Köyüne dönünce şöyle dedi: «Vallahi bugün görmeyi hiç düşünmediğim birşey gördüm. Halk Rasûlüllah ve as­habının yolundan yüz çevirdi.» Bunu oruç tutanlara söylemişti. Son­ra bu esnada «Allahım, emanetini al», dedi.

 

5.2.1.7.   Oruç Tutmanın Yasaklandığı Günler

 

Aşağıda açıkladığımız günlerde oruç tutmanın yasaklandığı hakkında hadisler gelmiştir:

 

5.2.1.7.1.    İki Bayram Günlerinde Oruç Tutmak

 

Âlimler iki bayram günü, farz olsun, nafile olsun oruç tutma­nın haram olduğunda icma etmişlerdir.

Ömer (r.a.)'in sözüne göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem bu iki gün oruç tutmaktan nehyetti. Rasûlüllah; «Ramazan bay­ramına gelince; Ramazan orucunu tuttuğunuzdan dolayı o gün İf­tar edin. Kurban bayramında ise kestiğiniz kurbanlardan yiyiniz.» buyurmuştur. (Hadisi Buhari, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tir­mizî rivayet etmişlerdir.)

 

5.2.1.7.2.    Teşrik Günleri Oruç Tutmaktan Nehiy

 

Kurban bayramını tâkib eden üç günde oruç tutmak caiz de­ğildir.

Ebû Hüreyre (r.a.)'in rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Huzafe'yi şöyle demesi için Mina'yı dolaşmaya gönderdi: «Bu günlerde oruç tutmayınız. Çünkü bu günler yeme, İçme ve Allah'ı zikretme günleridir.» (Hadisi Ahmed iyi bir senetle rivayet etti.)

Taberani'nin Evsat kitabında tbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, tellâl göndererek «Bu günler yiyip içme ve hanımlarla beraber olma günleridir. Bu gün­lerde oruç tutmayınız.» demesini emretmiştir.

Şafiî, teşrik günlerinde oruç tutmayı nezir, kefaret ve kaza gibi bir sebep varsa caiz görmüştür. Eğer böyle bir sebep yoksa, 'ihtilaf-

sız caiz olmaz', demiştir. Bu durumu, namaz kılmak nehyedilen vakitlerde, şayet bir sebep varsa namaz kılmanın caiz olmasına ben­zetmişlerdir.

 

5.2.1.73.   Yalnız Cuma Günü Oruç Tutmanın Nehyedüdiği

 

Cuma günü müslümanlann haftalık bayramıdır. Bunun için Allah celle celâlühü cum'a günü oruç tutmayı, nehyetmiştir. Âlim­lerin çoğu, buradaki nehyin mekruh olup, haram olmadığını söy­lemişlerdir. Ancak bir gün önceden oruca başlar veya cuma'dan son­ra bir gün ilave ederse veya devam etmekte olan âdetine uygun dü­şerse veya cum'a günü arafe ve aşure gününe denk gelirse, bu du­rumlarda oruç tutmak mekruh olmaz.

Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Cûveyriye bint'ül-Haris'in yanına girdi. Bu kadın cuma günü oruç tutuyordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, ona «dün oruç tuttun mu?» diye sordu. Kadın «hayır», dedi. Bu­nun üzerine Rasûlüllah «öyleyse orucunu boz.» buyurdu. (Hadisi Ahmed ve iyi bir senetle Nesâî rivayet etmiştir.)

Âmir'ul-Eş'ari'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir : «Rasûlüllah'in şöyle buyurduğunu işittim: «Cum'a günü bayramınızdır. O gün oruç tutmayınız. Ancak önce başlar veya sonra İlâve -ederseniz müstesna.» (Hadisi Bezzâr iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Alî (r.a.) şöyle demiştir: «Sizden kim nafile oruç tutmak isterse perşembe günü tutsun. Cuma günü tutmasın. Çünkü cum'a günü yiyip-içme ve zikir günüdür.» (Hadisi îbn Ebî Şeybe iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Buharı ve Müslim'de Câbİr hadisinden naklolunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Cuma günü oruç tutmayınız. Ancak önce ve sonra bir gün tutulursa müs­tesna.» Müslim'in lafzına göre: «Geceler arasında sadece cum'a ge­cesini nafile ibadete tahsis etmeyin. Yine günlerden sadece cum'a günü nafile oruca tahsis etmeyin. Ancak tutmakta olduğu orucuna .tesadüf ederse o başka.»

 

5.2.1.7.4.   Sadece Cumartesi Günü Oruç Tutmaktan Nehiy

 

Büsr es-Sülemi'nin kızkardeşi Semmâ'dan rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Allah'ın farz kıldığı oruç dışında, sadece cumartesi günü oruç tutmayın. Eğer üzüm kabuğu ve ağaç dalınan başka birşey bulamazsanız bile o gün onları çiğneyerek oruç tutmadığınızı gösterin.» (Hadisi Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Îbn Mâce, Ebû Dâvûd ve Hâkim rivayet etmiş. Hâkim; «Müslim'in şartına göre hadis sahihtir,» demiştir. Tirmizi ise hadisi hasen sayarak, «buradaki kerahatin manası, kişinin sadece cumar­tesi günü oruç tutmasına mahsustur.» demiştir. Çünkü Yahudiler Cumartesi gününe saygı gösterirler.)

Ümmü Seleme (r.a.) şöyle demiştir: «Rasûlüllah cumartesi ve pazar günleri, diğer günlerde tuttuğu oruçtan daha çok oruç tutar ve şöyle derdi: «Cumartesi ve pazar müşriklerin bayramıdır. Onla­ra muhalefet etmeyi severim.» (Hadisi Ahmed, Beyhakî, Hâkim ve îbn Huzeyme rivayet etmiş, Hâkim ve Îbn Huzeyme hadisi sahih-lemişlerdir.)

Hanefî, Şafiî ve Hanbelîler bu delillerden dolayı cumartesi gü­nü tek olarak oruç tutmayı mehruk saymışlar, Mâlik ise bu konu­da muhalefet ederek kerahatsiz olarak cumartesi günü oruç tutma­ya cevaz vermiştir. Halbuki bu hadis aleyhine bir delildir.

 

5.2.1.7.5.   Şek Günü Oruç Tumaktan Nehiy

 

Ammâr bin Yâsir (r.a.) şöyle demiştir: «Her kim Ramazan'ın girdiğinde şüphe olan günü oruç tutarsa Ebû-1 Kasım'a âsi olmuş olur.» (Hadisi Tirmizî, Nesâi Ebu Dâvûd ve ibn Mâce rivayet etmiş, Tirmizi; «Hadis hasen sahih olup, ilim ehlinin çoğu bununla âmel etmektedir.» demiştir.)

Süfyân-i Sevrî, Mâlik bin Enes, Abdullah bin Mübarek, Şafiî. Ahmed ve İshak şek gününde kişinin oruç turnasını mekruh say­mışlardır. Alimlerin çoğu, Ramazan'dan olduğu halde. Ramazan mı, değil mi diye şüphe ile oruç tutanın o günün yerine bir gün kaza et­mesi gerektiği görüşündedir. Eğer adetine uygun olarak sek günü oruç tutarsa, o zaman kerahatsiz olarak caiz olur.

Ebû Hûreyre (r.a.)'den rivayeten: Resûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Ramazandan bir veya iki gün Önce oruç tutmayın. Ancak kişinin devam eden orucu varsa o başka.» (Hadisi Buhar'î, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve tbn Mâce rivayet et­miştir. Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu ve ilim ehlinin bunun­la amel ettiğini söylemiştir.) İlim sahiplen, kişinin, Ramazan'ı kar­şılamak niyetiyle Ramazan girmeden önce oruç tutmakta acele et­mesini mekruh saymışlardır. Fakat kişi bir gün oruç tutmak ister de tuttuğu oruç bu günlere denk gelirse bunda bir beis yoktur.

 

5.2.1.7.6.   Bütün Sene Oruç Tutmaktan Nehiy

 

içinde, Allah'ın oruç tutulmasını nehyettiği günlerin bulunma­sı sebebiyle bütün seneyi oruçlu geçirmek haramdır. Çünkü Rasû-lüllah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur: «Devamlı oruç tuta­nın orucu yoktur.» (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmed rivayet et­miştir.) Eğer bayram günleri ve teşrik günlerinde orucunu bozar da kalan günlerde oruç tutarsa, tutmaya gücü yettiği takdirde ke-rahat kalkar.

Tİrmizî şöyle demiştir: «İlim ehlinden bîr kısmı, kişinin rama­zan, kurban ve teşrik günlerinde iftar etmeden bütün sene oruç tut­masını kerih gördüler. Eğer bu günlerde iftar ederse kerahat sını­rından çıkmış ve bütün seneyi oruç tutmamış sayılır. Mâlik, Şafii, Ahmed ve İshak'dan da böyle rivayet olunmuştur. Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem, oruçlu olduğunu antatan Hamzat'ül-Esle-mî'nin bu durumunu kabul etmiş ve ona «Dilersen tut, dilersen boz», demiştir. Daha önce bu hadis geçti.[4] Efdâl olan, bir gün tutup bir gün iftar etmektir. Şüphesiz bu, Allah (cc.)'a karşı oruçların en sevimlisidir. Bu konu yakında gelecektir.

 

5.2.1.7.7.  Yanında Bulunan Kocasının İzni Olmadan, Kadının Oruç Tutmasının Nehyedüdiği

 

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, zevci yanında olduğu halde izni olmadan kadının oruç tutmasını nehyetmiştir. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: «Kocası yanında iken, Ramazan hariç, onun izni olma­dan kadın oruç tutmasın.» (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmed riva­yet etmiştir.)

Âlimler, bu nehyin haram anlamında olduğunu söylemişler ve kocasının izni olmadan kadın oruç tutarsa, kocasının hakkını çiğ­nediğinden, orucunu bozdurmasını caiz görmüşlerdir. Ancak bu du­rum hadisde geçtiği gibi Ramazan'm dışındaki oruçlar içindir. Çün­kü Ramazan orucu için kimsenin izni gerekmez. Kocası uzakta ol­duğu zaman izni olmadan, kadının oruç tutması da bunun gibidir. Ancak kocası geldiği zaman karısının orucunu bozdurması caizdir. Yine âlimler, kocasının hasta olup hanımıyla cima yapamaması du­rumunu, kocanın uzakta olması gibi kabul ederek, nafile oruç tut­mak için kadının izin alması gerekmediğini söylediler.

 

5.2.1.7.8.    Hiç Ara Vermeden Oruç Tutmaktan Nehiy

 

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «İftar etmeden arka arkaya oruç tutmak' tan sakının.» Bunu üç defa söyledi. Ashab; «ya Rasûlallah, sen böy­le yapıyorsun.» dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: «Siz benim gibi değilsiniz. Beni Rabbim doyurur, susuzlu­ğumu giderir. Yani yiyenin ve içenin kuvveti gibi bana kuvvet ve­rir. Amellerden gücünüz yettiği şeyleri yüklenin.» (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

Fakihler burdaki nehyi mekruh olarak anlamışlardır. Ahmed, îshak bin Münzir, oruçluya zor gelmediği müddetçe orucu sahur vaktine kadar uzatmayı caiz gördüler.

Buhari'nin Ebû Sâ'îd el-Hudrî (r.a.)'den rivayetine göre; Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Bir günün orucu* nu öbürüne eklemeyiniz. Şayet sizden biriniz bir günün orucunu öbürüne eklemek isterse, orucunu sahur vaktine kadar devam ettir.

 

5.2.2.    Nafile Oruçlar

 

Rasûlüllah sailaüahu aleyhi ve sellem aşağıdaki günlerde oruç tutmayı teşvik etmiştir:

 

5.2.2.1.    Şevval Ayında Altı Gün Tutmak

 

Müslim, Tirmizî, Ebû Dvûd ve îbn Mâce'nin Ebü Eyyûb el-En-sârî (r.a.)'den rivayet ettiklerine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim ramazanrı tutar ve şevval ayın­dan da altı gün Ramazan'a ilâve ederse bütün seneyi oruç tutmuş gi­bi olur.» Ahmed'e göre şevval orucu arka arkaya veya karışık ola­rak tutulabilir. Bu şekillerden birinin diğeri üzerine bir fazileti yok­tur. Hanefî ve Şafiî'ye göre ise efdâl olan bayramdan sonra altı gü­nü arka arkaya tutmaktır.

 

5.2.2.2.   Zühicce'nin On Günü İle Hacılar Hariç Arafe Günü Orucuna Devam. Etmek.

 

Ebû Katade (r.a.)'den riyayeten Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyie buyurmuştur: «Arafe günü orucu, geçmiş ve gelecek iki senenin günahlarına kefaret olur. Asura günü-orucu geçen bir senenin günâhlarına kefaret.olur.» (Hadisi Müslim, Nesâî, Ebû Dâvüd ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

Hafsa (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: Dört şey var ki Rasûlüllah bunları terketmezdi. Aşura orucu, Zilhicce'nin on günlük orucu, her aydan üç gün oruç ve sabah namazından önce iki rek'at namaz.» (Hadisi Ahmed ve Nesâi rivayet etmiştir.)

Ukbe bin Amir (r.a.)'den rivayeten Rasûlülîah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Arafe, kurban ve teşrik günleri ehli İs­lâm'ın bayramıdır. Bu günler yeme, içme günleridir.» (Hadisi Buha­rî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş, Timıizî ise sahihlemiştir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüilah sallallahu aleyhi ve sellem, arafe günü Arafat'ta oruç tutmaktan nehyetmiştir. (Ha­disi Ahmed. Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiş, Tinnizî şöyle demiştir: «İlim ehli, Arafat dışında arafe günü oruç tutmayı müstehab görmüştür.»)

Ümmül-Fadl'dan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir : «Ashab, Rasûlüllah'ın arafe günü oruç tutup tutmadığı hakkında şüpheye düşünce, ben Rasûlüllah a süt gönderdim. Rasûlüllah Ara-fat'da cemaate hutbe okuduğu halde bu sütü içti.» (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

5.2.2.3.   Muharrem Ayı Orucuyla, Bir Gün Evvel ve Bit Gün Sonra İlâve Ederek Aşura Günü Orucuna

 

Devam Etmek

 

Ebû Hüreyre (s.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiş­tir: «Farz namazlarından sonra hangi namaz daha efdâldir?» diye Rasûlüllah'a soruldu, o da «Gecenin ortasında kılınan namazdır.» buyurdu. «Ramazan'dan sonra hangi oruç efdaldir?» diye soruldu. «Muharrem diye adlandırdığınız Allah'ın ayında tutulan oruçtur,» buyurdular. (Hadisi Müslim, Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir.)

Muaviye bin Ebû Süfyan (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyur­duğunu işittim: «Bugün Âşûre günüdür. Bugün oruç tutmak size farz kılınmadı. Ben oruçluyum. İsteyen oruç tutsun, isteyen iftar etsin.» (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Aişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Aşu­re günü, Kureyş'in cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündür. Rasûlüllah da o gün oruç tutardı. Medine'ye gelince hem kendisi oruç tutar, hem de cemaate oruç tutmalarım emrederdi. Daha son­ra Ramazan orucu farz olunca, Rasûlüllah, «dileyen Âşûrâ günü tut-

sun, dileyen terketsin.» buyurdu.» (Hadisi Buhar! ve Müslim riva­yet etmiştir.)

îbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Rasûlüllah Medine'ye gelince Yahudilerin Aşûra orucu tuttukları­nı gördü. «Bu nedir?» diye sorunca, yahudiler de «bu gün iyi bir gündür, Allah Musa'yı ve Benî İsrail'i düşmanlarından bu günde kurtardı. Onun için Musa oruç tuttu,» dediler. Bunun üzerine Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve seİlem, «Ben Musa'ya sizden daha çok bağlıyım,» dedi. Kendisi oruç tuttu ve tutulmasını emretti.» (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ebû Musa el-Eş'arî (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Yahudiler Âşûra gününü büyük sayar, o günü bayram edinirlerdi. Bunun üzerine Rasûlüllah da 'Sizler o gün oruç tutun/ buyurdu.» (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.)

İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir. «Rasûlüllah Aşûra günü oruç tuttu ve tutulmasını emretti. Ashab; «ya Rasûlâllah, Âşûra günü Yahudi ve hıristiyanların büyük saydı­ğı bir gündür.» dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah şöyle buyurdu: «Gelecek yıl olduğu zaman insaallah dokuzuncu günü de beraber tu­tacağız.» İbni Abbas: «Gelecek yıla varmadan Rasûlüllah vefat etti.» dedi. (Hadisi Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Bir başka la­fızda Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Eğer gelecek sene sağ olursam Aşura ile beraber dokuzuncu günü de oruç tutacağım.» (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.)

Âlimler Aşura günü orucunun üç şekilde olabileceğini söyle­mişlerdir.

Birincisi: dokuz, on ve onbirinci günleri tutmak. İkincisi: dokuz ve onuncu günleri tutmak. Üçüncüsü: Yalnız onuncu günü tutmak.

 

5.2.2.4.   Âşûra Günü Bolca Yiyecek Hazırlamak

 

Câbir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim Âşûra günü kendini ve ailesini bol bol yedirip içirirse, Allah o kimseye bü­tün sene bolluk ihsan eder.» (Hadisi Beyhakî Şâb kitabmda ve Îbn Abdülber rivayet ermiştir. Hadisin başka rivayet yollan olup hepsi de zayıftır. Ancak bu rivayet yollan birbirine katılınca Sehavînin dediği gibi hadis kuvvet' derecesine ulaşmış olur.)

 

5.2.2.5.   Şaban   Ayının  Çoğunu  Oruçlu Geçirmek

 

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Şaban ayının çoğunda oruç tutardı.

Aişe fr.a.) şöyle demiştir: «Rasûlüllah'm Ramazan'dan başka hiçbir avda tam olarak oruç tuttuğunu görmedim. Yine Şaban'dan başka hiçbir ayın çoğunda oruç tuttuğunu da görmedim.» (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

Usâme bin Zeyd (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: (Ya Rasûlüllah, Şaban ayında olduğu kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmedim.» Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: «Şaban ayı, Recep'le Ramazan arasında insanların ga­fil oldukları bir aydır. Bu ayda ameller âlemlerin Rabbine yükse­lir. Amellerimin oruçlu olduğum halde yükselmesini istiyorum.» (Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiş, Ibn Huzeyme ise sahihlemiştir.)

Diğerlerinden faziletli olduğunu zannederek Şaban'm yarısın­da bir gün oruç tutmak hakkında sahih bir delil yoktur.

 

5.2.2.6.   Haram Aylarda Oruç Tutmak

 

Haram aylar. Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep olup, bu aylarda orucu çoğaltmak müstehabdır. Bahile'den bir adam Rasûlüllah'a gelerek; «Ya Rasûlallah, ben önceki sene sana gelen kişi­yim,» dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, ona: «Sen sıhhatli bir kimse idin, ne oldu sana şeklin değişti?» dedi. Adam; «Senden ayrıldıktan sonra sadece gece yemek yedim,» dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: «Niçin nefsine azab ettin?» diyerek şöyle devam etti: «Sabır ayında oruç tut ve her aydan bir gün ouç tut.» Adam; «Benim kuvvetim var, biraz daha artır,» dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, «öyleyse iki gün tut.» buyur­dular. Adam; «Biraz daha artır,» deyince, Rasûlüllah üç parmağını birleştirip sonra salarak üç defa; «Haram aylarda tut, sonra bırak», buyurdular.» (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce ve Beyhakî iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Recep ayı orucunun diğer aylar üzerine bir fazileti yoktur. An­cak Recep ayı haram aylardandır. Sahih sünnetse, özellikle Recep ayında oruç tutmanın diğer aylardan faziletli olduğu hakkında bir şey varid olmamıştır. Bu konuda gelen rivayetler, delil getirmeye kalkışılamıyacak derecede zayıftır.

îbn Haccr şöyle demiştir: «Recep ayı orucunun fazileti hakkın­da veya Recep ayının belli bir günü oruç tutmak ve belli bir gece­sini ibadetle geçirmek hakkında delil teşkil edecek sahih bir hadis yoktur.»

 

5.2.2.7.   Pazartesi ve  perşembe  Günleri Oruç Tutmak

 

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem Pazartesi ve Perşembe günleri ekseriya oruç tutardı. «Niçin tutuyorsunuz?» diye sorulduğunda da şöyle derdi : «Ameller pazartesi ve perşembe günleri» Allah'a arzolunur. Allah Teâlâ da bu günlerde her müslüman ve mü'mini bağışlar. Ancak dar­gın duran İki kişi müstesna! Bunların mağfireti ertelenir.» (Hadîsi Ahmed, Sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Sahih-i Müslim'de geçti­ğine göre Rasûlüllah'a pazartesi orucu hakkında soruldu. Şöyle bu­yurdu: «Pazartesi benim doğduğum gündür ve Pazartesi günü vahiy inzal buvurulmuştur.»

 

5.2.2 8.   Her Aydan  Vç Gün Oruç Tutmak

 

Ebû Zerr el-Gifârî demiştir ki: «Rasûlüllah bize her aydan üç gün oruç tutmamızı emretti. Onlar aydın günler olan onüç, ondört ve onbeşinci günlerdir. Bu günlerde oruç tutmak seneyi oruçlu ge­çirmek gibidir.» (Hadisi Nesâî rivayet etmiş, îbn Hibbân sahihlemiştir.)

Yine Rasûlüllah'tân gelen rivayete göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir ayda cumartesi, pazar ve pazartesi günlerinde oruç tutar, diğer ayda ise sah, çarşamba ve perşembe oruç tutardı. Yine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem her ayın üç aydınlık gü­nünde oruç tutardı. Ayın evvelindeki perşembe günü tutar, onu ta-kibeden pazartesi ve daha sonraki pazartesi de oruç tutardı.

 

5.2.2.9.   Bir Gün Oruç Tutmak Bir Gün Bozmak

 

Ebû Seleme bin Abdurrahmamn Abdullah bin Arar (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Abdullah (r.a.) demiştir ki: «Rasûlüllah bana şöyle dedi: «Haber aldığıma göre gece namaz kılıyor, gündüz oruç tutuyorsun.» «Evet, ya Rasûiallah,» dedim. Bunun üzerine Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem; «Oruç tut ve iftar et, namaz kıl ve uyu», buyurdu. «Vücudunun senin üzerinde hakkı var. Zevcenin se­nin üzerinde hakkı var ve misafirlerinin senin üzerinde hakkı var. Her aydan Uç gün tutman sana kâfi gelir.» Ben ısrar ettikçe, o da bana artırdı. «Ya Rasûlallah, kendimi kuvvetli hissediyorum.» de­dim. «O zaman her hafta üç gün oruç tut.» buyurdular. Ben yine «kendimi kuvvetli hissediyorum,» deyince Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; «Dâvûd aleyhisselâm gibi oruç tut, bundan fazla yapma.» buyurdular. Ben «Ya Rasûlallah, Dâvûd aleyhisselam'm orucu nasıldır?» dedim. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: «Bir gün tutar, bir gün iftar ederlerdi.» buyurdular.» (Hadisi Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Yine Abdullah bin Arar (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: «Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Allah'a en sevimli gelen oruç, Dâvûd aleyhisselam'ın orucu, en se­vimli gelen namaz da Dâvûd aleyhisselam'ın namazıdır. O gecenin yansını uyku ile, üçte birini de ibadetle geçirir, altıda birini de yi­ne uyurdu. Ve birgün ouç tutar, bir gün bozardı.»

 

5.2.2.10.   Nafile Oruç  Tutanın Orucunu Bozmasının Caiz Olduğu

 

ümmü Hâni (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: «cRasûlüllah fetih günü yanıma girdi. Kendisine su verilince suyu içti ve bardağı bana uzattı. Ben, oruçlu olduğumu bildirince şöyle buyurdu: «Nafile tutan kendisinin emîridir. Dilersen tutarsın, di­lersen bozarsın.» (Hadisi Ahmed, Dârekutnî ve Beyhakî rivayet et­miştir. Hadisi Hâkim de rivayet etmiş, 'isnadı sahihtir', demiştir. Hâkim'in lafzı şöyledir: «Nafile tutan nefsinin emîridir. Dilerse tu­tar, dilerse bozar.»)

Ebû Cuhayfe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiş­tir: «Rasûlüllah, Selmân ile Ebû Derdâ'yı kardeş ilân etmişti. Bîr de-fasuıda Selmân, Ebû Derdâ'yı ziyaret etti. Bulamadı. Kansı Ummü Derdâ'yı eski bir elbise içinde perişan gördü de 'Bu ne haldir?' diye sordu. Ümmü Derdâ; 'Kardeşin Ebû Derdâ'nm dünyayla ilişiği yok­tur. Gündüz oruç tutar, gece namaz kılar,' diye yakındı. Bu sırada Ebû Derdâ geldi. Selmân'ı selâmladı ve onun için yemek hazırlaya­rak «Haydi sen ye, ben oruçluyum,» dedi. Bunun üzerine Selmân; 'Vallahi bu orucu bozacaksın ve sen yeyinceye kadar ben de yemî-yeceğim,' dedi. Gece olunca Ebû Derdâ namaza kalkmak istedi. Sel­mân onu 'uyu' diyerek engelledi. Ebü Derdâ da uyudu. Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân 'uyu' diyerek mâni oldu. Gece­nin son vakti olunca Selmân, 'artık şimdi kalk',.dedi. Kalkıp namaz kıldılar. Daha sonra Selmân, Ebû Derdâ'ya; 'Muhakkak ki senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hak­kı vardır. Her hak sahibine hakkını vermelisin.' dedi. Sonra Ebû Derdâ, Nebi aleyhisselam'ın huzuruna gelerek durumu arzedince, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; 'Selmân doğru söylemiştir', buyurdu.» (Hadisi Buharı ve Tirmizi rivayet etmiştir.)

Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Rasûlüllah için yemek hazırlamıştım. Bunun üzerine Ra­sûlüllah ashabı ile beraber geldiler. Yemek sofraya konunca, içle­rinden birisi 'ben oruçluyum', dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah şöy­le buyurdu: 'Kardeşiniz sizi davet etti ve hazırlık yaptı.1 Daha son­ra adama; 'Orucunu boz, daha sonra dilersen yerine birgün oruç tut,' buyurdular.» (Hadisi Beyhakî, Hâfız'm dediği gibi iyi bir se­netle rivayet etmiştir.)

îlim ehlinin çoğu, bu açık ve sahih hadisleri delil getirerek, na­file oruç tutanın orucunu bozmasının caiz olup yerine bir gün oruç tutmasının müstehab olduğu görüşüne varmışlardır.

 

5.3.   Orucun Adabı

 

Oruçlu kimsenin, orucu esnasında aşağıdaki edeplere riayetetmesi müstehabdir.

 

5.3.1.   Sahur

 

Sahurun müstehab olduğu, terkedene ise günah olmadığı üze­rinde ümmet icma etmiştir. Enes (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Sahur yemeği­ne kalkınız. Çünkü sahurda bereket vardır.» (Hadisi Buharı ve Müs­lim rivayet etmiştir.) Mikdam bin Mâ'di Kerb (r.a.)'den, onun da Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayetine göre Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Sahura kalk­manız gerekir. Çünkü sahurda alınan gıda mübarektir.» (Hadisi Nesâî iyi bir senetle rivayet etmiştir.) Bereketli olmasının sebebi oruçluyu kuvvetli ve dinç yapması ve ona orucunu kolay kılmasın­dan dolayıdır.

 

5.3.1.1.   Sahur Ne île Yapılır?

 

Sahur, bir yudum su bile olsa, az veya çok yemekle gerçekleş­miş olur. Ebû Sa'îd el-Hudri (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Sahur bereket­tir. Sizden biriniz bir yudum su bile İçmiş olsa sabimi terketmesin. Allah ve melekleri sahur yapanlara salât okurlar.» (Hadisi Ahmed ri­vayet etmiştir.)

 

5.3.1.2.   Sahurun Vakti

 

Sahurun vakti, gece yansından başlar, fecir doğuncaya kadar devam eder. Sahuru geç yapmak müstehabdır. Zeyd bin Sabit (r.a.) den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Rasûlüllah ile be­raber sahur yemeğini yedik. Sonra namaza kalktık.» Râvi diyor ki: «Ben, sahur ile namazın arasında ne kadar müddet vardı? dîye sor­dum. Zeyd «Elli âyet okuyacak kadar bir müddet» cevabım verdi.

Amr bin Meymune'den rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: «Rasûlullahın ashabı, iftan insanlann en acele edenleri, sahuru ise en geç edenleri idiler.» Hadisi Beyhakî sahih bir senetle rivayet etmiştir.

Ebû Zer el-Gıfâri'nin merfu olarak rivayet ettiği hadisde Ra-sûlullah şöyle buyurmuştur: «Ümmetim iftan acele, sahuru geç yaptığı müddetçe hayırda olmaya devam ederler.» Bu hadisin isna­dında, tanınmamış bir kişi olarak Süleyman bin Ebû Osman vardır.

 

5.3.1.3.   Fecrin Doğuşunda Şüpheye Düşmek

 

Kişi, fecrin doğuşu hakkında şüpheye düşerse, kesin olarak fec­rin doğduğunu bilinceye kadar yiyip içebilir. Şüphe ile amel olmaz. Çünkü Allah-u Teâlâ, yeme ve içmenin son vaktini kişinin açık bir şekilde bilmesine bağlamış olup, şüpheye bağlamamıştır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: «Sabahleyin beyaz iplik siyah iplikten ay­rılıncaya kadar yeyiniz, İçiniz.» (Bakara: 187).

Bir adam İbn Abbas (r.a.)'a gelerek «Ben sahur yemeğine kal­kıyorum, sabah olduğunda şüphelendiğim zaman oruca başlıyo­rum,» dedi. Bunun üzerine İbn Abbas (r.a.) bu kişiye; «Şüphen ta­mamen gidinceye kadar, yani fecrin doğuşu sana belli oluncaya kadar ye,» demiştir.

Ebû Dâvûd demiştir ki: «Ebû Abdullah; 'Kişi fecrin doğduğun­da şüphe ederse, fecrin doğduğunu kesin bilinceye kadar yer,' de­miştir.» Bu görüş tbn Abbas, 'Atâ, Evzaî ve Ahmed'in görüşüdür. Nevevî şöyle demiştir: «Şafiî'nin takipçileri, fecrin doğduğunda şüphe edenlerin yemeğe devam etmelerinin caiz olduğu üzerine it­tifak etmişlerdir.»

 

53.2.    Îftar

 

5.3.2.1.   İftara Acele Etmek

 

Güneşin batması tahakkuk ettiği zaman oruçlunun iftara acele etmesi müstehabdır.

Sehl bin Sa'd (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre RasûlüHah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «İnsanlar iftara acele et­tikleri müddetçe hayır yapmaya devam etmiş olurlar.» (Hadisi Bu-harî ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

5.3.2.2.   İftarı Hurma Veya Suyla Yapmak

 

iftarın tek olarak hurmayla, şayet hurma bulunmazsa suyla olması gerekir.

Enes (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o demiştir ki: «Rasû­lüllah akşam namazım kılmadan önce yaş hurmayla iftar ederdi. Eğer bulamazsa kuru hurmayla iftar ederdi. Onu da bulamazsa bir­kaç yudum suyla orucunu açardı.» (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet et­miş, Hâkim sahihlemiş, Tirmizi ise hasen saymıştır.)

Süleyman bin Âmir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasû­lüHah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman kuru hurmayla iftar etsin. Hurma bulamazsa suyla iftar etsin. Çünkü su temizdir.» (Hadisi Ahmed ve Tirmizi ri­vayet etmiş, Tirmizî «hadis hasen sahihtir» demiştir.) Bu hadiste iftan akşam namazından Önce bu şekilde yapmanın müstehab ol­duğuna dair delil vardır. Eğer namaz kılarsa daha sonra ihtiyaç duyduğu kadar yemek yer. Ancak yemek hazır ise önce yemekten başlar.

Enes (r.a.)'in rivayetine göre RasûlüHah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Akşam yemeği hazır olduğu zaman na­mazdan Önce yemeğe başlayın ve yemekte acele etmeyin.» (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

5.3.2.3.   İftar Vakti ve Oruç Esnasında Dua Etmek

 

İbn Mâce'nin Abdullah bin Amr îbn As (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Oruçlunun iftar zamanı geriye çevrilmeyecek duası vardır.» Abdul­lah (r.a.) iftar ettiği zaman şöyle dua ederdi:

«Allahım, her şeyi kaplayan rahmetinle beni bağışlamanı isti­yorum.»

Rasûlüllah sallaüahu aleyhi ve sellem'den sabit olduğuna göre o şöyle derdi: «Susuzluk gitti, damarlar sulandı ve '"yallah mükâ­fatımız yazıldı.»

Yine mürsel olarak RasûlüJlah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

«Allah'ım, senin için oruç tuttum, senin rızkınla İftar ettim.»

Tirmizi'nin iyi bir senetle rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sal-lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Üç kimsenin duası geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlunun, adaletli devlet reisinin

ve mazlumun.»

 

5.3.3.   Oruca Zıt Olan Şeylerden Sakınmak

 

Oruç, Allah (c.ç.)'a yaklaşmak için yapılan en faziletli ibadet­lerden biridir. Allah-u Teâlâ orucu, nefsi terbiye etmek ve hayra sevketm :k için meşru kılmıştır. Oruçlu kimsenin, orucunu zedele­yecek idlerden sakınması gerekir. Tâ ki oruçta bir fayda bulabil­sin ve Allah'ın ayetinde zikrettiği takva hasıl olmuş olsun: «Ey İman edenler, sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç farz kılın­dı. Ola ki korunursunuz.» (Bakara: 183) Oruç sadece yemek ve iç­mekten kendini alıkoymak değildir. Gerçek oruç yemekten, içmek­ten ve sair Allah'ın nehyettiği şeylerden sakınmaktır. Ebû Hürey-re (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Oruç, sadece yemek ve İçmekten ken­dini alıkoymak değildir. Gerçek oruç, boş sözlerden ve günahlardan korunmaktır. Bir kimse sana söver ve cahilce bir hareket yaparsa ben oruçluyum de.» (Hadisi îbn Huzeyme, tbn Hibbân ve Hâkim, ri­vayet etmiş. Hâkim hadisin Müslim'in şartına göre sahih olduğu­nu söylemiştir.)

Buharî, Tirmizî, Nesâî, Ebü Dâvûd ve tbn Mâce'nin Ebû Hu-reyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Bir kimse yalan şahitliği ve onunla amel etmeyi terketmezse, Allah'ın, onun yemesini ve içmesini terketme-sine ihtiyacı yoktur.»

Yine Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Nice oruçlular vardır İd, on­lara tuttuğu oruçtan sadece açlık kalacaktır. Nice gece namaz kılanlar vardır ki, onlara da sadece uykusuzluğu kalacaktır.» (Hadisi Nesâî, Îbn Mâce ve Hâkim rivayet etmiş, Hâkim hadisin Buhari'nin şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir.)

 

53.4.   Ramazan'da Misvak Kullanmak

 

Oruçlunun oruç esnasında misvak kullanması müstehabdır. Bu konuda gündüzün evveli ve sonu arasında bir fark yoktur. Tir­mizî şöyle demiştir: «îmam Şafiî, misvakın gündüzün evveli ile so­nunda kullanılmasında bir beis görmezdi. Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem, oruçlu olduğu halde misvak kullanırdı.» (Bu konu misvak bahsinde geçti.)

 

533.   Ramazan'da Cömertlik Yapmak ve Kur'ân Okumak

 

Cömert olmak ve Kur'ân okumak her vakitte müstehabdır. An­cak Ramazan'da bunlar daha çok müstehabdır. Buhari'nin îbn Abbas (r.a.)'dan rivayetine göre o şöyle demiştir: «Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en cömerti idi. Ramazan'da Ceb­rail-île görüştüğü zaman daha cömert olurdu. Ramazanda Cebrail ile her gece karşılaşır, ona Kur'ân'ı okurdu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem süratli esen rüzgardan daha fazla hayıra koşardı.»

 

5.3.6.   Ramazan'ın Son On Gününü İbadetle Geçirmeye Çalışmak

 

Buhari ve Müslim'in Âişe (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan'in son on günü geldiği zaman, gecelerini ibadetle geçirir. Ailesini de kaldırırdı. Bu gece­lerde, hanımlarıyla birleşmez ve kendini ibadete verirdi.» (Müslim'in bir rivayetinde «son on günde diğer günlerden daha fazla ibadet yapmaya çalışırdı.» şeklindedir.)

Tirmİzî'nin Alî (r.a.)Jdan rivayet edip, sahih saydığı hadise gö­re: «Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem son on günde ailesini uyandırır, hanımlanyla birleşmezdi.»

 

5.4.   Oruçlu İken Mubah Olanlar

 

Aşağıdakiler oruçluya mubahtır.

 

5.4.1.   Vücuda Su Dökmek ve Suya Girmek

 

Ebû Bekir bin Abdurrahman'ın Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'ın ashabının birisinden rivayetine göre, bu sahabî kendisi­ne şöyle anlatmıştır: «Rasûlüilah'ı, oruçlu iken susuzluk ve hara­retten dolayı başına su dökerken gördüm.» (Hadisi Ahmed, Mâlik ve iyi bir senetle Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Buhari ve Müslim'de Âişe (r.a.)'dan rivayeten geçtiğine göre; Nebî aleyhisselâm oruçlu olduğu faalde cünûp olarak sabahlar, son­ra yıkanırdı. Eğer kasıt olmadan oruçlunun boğazına su kaçarsa, orucu sahihtir.

 

5.4.2.   Sürme Çekmek, Göze Giren Damla ve Benzerleri

 

Bunların boğazda tadı hissedilsin veya hissedilmesin orucu boz­maz. Çünkü göz, karma giden bir giriş yolu değildir. Enes (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Enes oruçlu iken sürme çekerdi. Şafiî bu görüşte olup tbn Miinzîr de, Atâ, Hasan, Nehâî, Evzaî, Ebû Hanîfe ve Ebû Sevr'den bu görüşü nakletmiştir. Yine Sahabeden Ibn Ömer, Enes ve îbn Ebî Evfâ'dan da bu şekilde rivayet olunmuştur, Dâ-vûd'un görüşü de böyledir. Ancak bu konuda Tirmi2î'nin dediği gi­bi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sahih bir rivayet yok­tur.

 

5.43.    Nefsini Zapdetmeye Gücü Yetenin Hanımını öpmesi

 

Aişe (na.)'dan sabit olduğuna göre o şöyle demiştir: «Nebî aleyhisselâm oruçlu olduğu halde hanımını öper, oruçlu iken doku­nurdu. Lâkin içinizde nefsine en ziyade hâkim olan da o idi.»

Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Bir gün cinsî arzularım galeyana geldi. Oruçlu olduğum halde hanımı­mı öptüm. Bunun üzerine Nebî aleyhisselâm'a gelerek; 'Bugün bü­yük bir iş yaptım, oruçlu olduğum halde hanımımı öptüm,' dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah; 'Oruçlu iken ağzına su alıp çalkalasan bir şey olur mu?" diye sordu. Ben de 'Bunda bir beis yoktur.' de­dim. Rasûlüllah 'öyleyse öpmekte de bir beis yoktur.' buyurdu.

İbnü'l-Münzîr şöyle demiştir: «Ömer, îbn Abbas, Ebû Hüreyre, Aişe, Atâ. Şâ'bî, Hasan, Ahmed ve tshak öpmeye ruhsat vermiş­lerdir.»

Hanefî va Şâfiîlere göre; eğer öpmek nefsini harekete geçirirse mekruh olur, şayet geçirmezse mekruh olmaz. Lâkin evlâ olan öp­meyi terketmektir. Bu konuda gençle ihtiyar arasında bir fark yok­tur. Muteber olan şehvetin harekete geçmesi ve inzalden korkulma-sıdir. Şayet gencin veya güçlü ihtiyarın şehveti harekete geçerse öp­mek mekruh olur. Eğer ihtiyarın veya zayıf gencin şehveti harekete

geçmezse mekruh olmaz. Evlâ olan Öpmeyi terk etmektir, öpmenin-yanak, ağız veya başka bir yerden olması müsavidir. Böylece el ile temas etmek ve kucaklaşmak da öpmek hükmündedir.

 

5.4.4.   Şırınga Yaptırmak

 

Şırınga, ister gıdalanmak, isterse başka şey için olsu" ve yine-ister damardan, isterse de deri altından yapılmış olsun, fark et­mez, ilaç her ne kadar mideye ulaşsa bile, normal olmayan yol­dan alındığı için orucu bozmaz.

5.4.5.    Kan Aldırmak

 

Nebî aleyhisselâm, oruçlu olduğu halde başından kan aldırmış­tır. Ancak kan aldırmak oruçluyu zayıflatırsa o zaman mekruh olur. Sabit el-Bunânî, Enes (r.a.)'a: «Rasûlüllah zamanında orucunun kan. aldırmasın mekruh sayar mıydınız?» diye sordu. Enes: «Hayır, an­cak zayıflık söz konusu ise o zaman mekruh sayardık.» demiştir. (Hadisi Buhari ve diğerleri rivayet etmiştir.) Herhangi bir uzuvdan kan aldırmak, hüküm bakımından baştan kan aldırmak gibidir.

 

5.4.6.    Mazmaza Ve Îstinşak

 

Mazmaza ve istinşak mubahtır, ancak mübalağa etmek mek­ruhtur. Lakid bin Sabere'den rivayet olunduğuna göre Nebî aley­hisselâm şöyle demiştir: «îstinşak yaptığın zaman mübalağa yap. ancak oruçlu isen o başka.» (Hadisi Tirmizî, Nesâî. Ebü Dâvûd ve îbn Mâce rivayet etmiştir. Tirmizi 'bu hadis hasen sahihtir,' demiş­tir.) îlim ehli oruçlunun burnuna ilaç çekmesini mekruh sayarak,, bunun oruçluyu iftar ettireceği görüşündedirler. Bu hadis onların görüşünü kuvvetlendirmektedir.

İbn .Kudâme şöyle demiştir: «Eğer yıkanırken malaza ve is­tinşak yapar, bir kasıt olmadan veya suyu aşın kullanmadan su boğazına kaçarsa üzerine bir şey lâzım gelmez. Evzaî, îshâk ve bir görüşüne göre Şafii böyle demiştir. Bu görüş îbn Abbas dan da ri­vayet olunmuştur. İmam Mâlik ve Ebû Hanîfe'ye göre; boğaza ka­çan su orucu bozar, çünkü oruçlu olduğunu hatırladığı halde su karnına gitmiştir. Suyu içmeye kastettiği zaman orucu bozulduğu gibi bu durumda da orucu bozulur.» îbn Kudâme birinci görüşü tercih ederek şöyle demiştir: «Bizim için şöyle söylemi mümkün­dür: Bu kişi suyu israf etmeden ve bir kasıt bulunmadan su boğa­zına kaçmıştır ki sineğin boğazına kaçması durumuna benzemekte­dir. Bununla kasten yapan arasında fark vardır.

 

5.4.7.   Tükürüğü ve Yoldan Kalkan Tozlan Yutmak

 

Kalbur unu, kepek ve benzeri şeyleri yutmak gibi, kendisinden kaçınmak mümkün olmayan şeyler de mubahtır, İbn Abbas; «Sir­keli yemeğin tadına bakmakta ve satın almak istediği bir şeyi tat­makta bir beis yoktur,» demiştir. Hasan oruçlu olduğu halde to­runu için ceviz çiğnerdi. İbrahim de buna ruhsat vermiştir.

Sakız çiğnemeye gelince; sakız, ağızda ufalanmadığı müddetçe onu çiğnemek mekruhtur. Sakız çiğnemenin mekruh olduğunu söy­leyenlerden bazıları Şa'bî, Nehaî, Hanefîler, Şafiî ve Hanbelilerdir. Âişe ve 'Atâ sakız çiğnemeye ruhsat vermişlerdir.[5]  «Çünkü sakız karna ulaşmaz, bu ağızda dolaştırılan çakıl taşı gibidir.» demişler­dir. Bu ruhsat, sakızdan kırıntılar ayrılmadığı müddetçedir. Eğer sakız ufalanır ve ondan parçalar katına giderce orucu bozar.

îbn Teymiye şöyle demiştir: «Oruçlunun güzel koku koklama­sında bir beis yoktur.» Devamla demiştir ki: «Sürme çekmek, şi-nnga yaptırmak, sidik deliğine ilaç damlatmak, bastaki ve karın­daki yaraya ilaç koymak, ilim ehlinin ihtilaf ettiği konulardandır. Bazıları 'bunların hiçbirisiyle oruç bozulmaz,' bazıları 'sürme ha­riç hepsiyle bozulur,' bazıları 'sidik deliğine ilaç damlatmak hariç hepsiyle bozulur,' bazıları da 'sürme ve sidik deliğine ilaç damlat­mak hariç bunların dışındakilerle oruç bozulur demişlerdir.»

«Şüphesiz oruç, herkesin bilmesi gereken İslâm dininin bir em­ridir. Eğer yukarda sayılanlar Allah ve Rasûlünün oruç hakkında haram kıldığı hususlardan olup, bunlarla oruç bozulsaydı, elbette Rasûlüllah'ın bunları açıklaması gerekirdi. Şayet Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem bunları açıklamış olsaydı, sahabe elbette bun­ları bilir, sair ahkamı tebliğ ettikleri gibi bunlan da ümmete tebliğ ederlerdi. îlim ehlinin hiç birisi bu konuda, Nebî aleyhisselâm'dan sahih, zayıf, müsned, mürsel herhangi bir hadis nakletmemiştir. Bundan da anlaşılmaktadır ki, bunların hiçbirisini yapmak yadır­ganacak bir şey sayılmamıştır.»

İbn Teymiye devamla şöyle demiştir: «Umumu ilgilendiren hü­kümler söz konusu olunca Rasûlüllah'ın bunlan umuma açıklama­sı ve bütün ümmete bunu nakletmesi gerekirdi. Bilinmektedir ki, sürme ve benzerleri; yağlanmak, yıkanmak, buhur ve güzel koku kullanmak gibi umumun yaptığı işlerdendir. Eğer bunlar orucu bo­zanlardan olsalardı, Nebî aleyhisselam, orucu bozan diğerlerini açıkladığı gibi bunlan da açıklardı. Bunlar açıklanmayınca, güzel koku, buhur ve yağ cinsinden oldukları anlaşılmış oldu. Tütsü, burna gi­derek, dimağa girer ve vücuda işler. Yağ ise vücud tarafından emilir, vücudun iç kısmına girer. însan onunla kuvvet kazanır. Oruç­lunun bunlardan nehyedilmemesi, güzel kokunun, tütsünün, yağlan­manın caiz olduğuna delâlet edince, sürme çekmenin durumu da aynıdır. «RasûluIIah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında müslümanlar, cihadda ve başka yerlerde başlarından ve karınlarından ya­ralanırlardı. Şayet yaralara ilaç koyma orucu bozsaydı elbette ki kendilerine durum açıklanırdı. Oruçlu bunlardan nehyedilmeyince, bunların orucu bozmadıkları öğrenilmiş oldu.»

îbn Teymiye sonra şöyle demiştir: «Şüphesiz sürme ile asla gıdalanma olmaz. Hiçbir kimse ne ağzından ne de burnundan kar­nına sürme iletemez. Yine bunun gibi hukne (dübürden alınan şı­rınga) ile de gıdalanılmaz. Bilakis hukne, vücuttakileri boşaltmaya yarar. Meselâ ishal yapan şeylerden koklaması veya ani bir şekilde korku sonucu midesinin tamamen boşalması buna benzer. Hukne midesine ulaşmaz.

»Karındaki ve baştaki yaraya konan ilacın mideye ulaşması, bu yerlere ulaştırılan gıda maddelerine benzemez. Allah-u Teâlâ «Sizden Öncekilere farz kalındığı gibi size de oruç farz kılındı.” (Ba­kara: 183.) buyurmuştur. Yine Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem «Oruç bir kalkandır. Şeytan, ademoğlunun damarlarında kan gibi dolaşır. Açlık ve susuzlukla şeytanın dolaşma yollannı daral­tın.» buyurmuştur. Böylece oruçlu, yemek ve içmekten nehyedilmistir. Çünkü bu nehiy takva olmak için bir sebebdir. içinde şeytanın dolaşabileceği, çok kan üreten yeme-içmeyi terketmeye gelince; çok kanın meydana gelmesi, şırınga, sürme, zekere damlatılan ilaç, ka­rındaki ve baştaki yaraya konan ilaçla değil, gıda almakla oluşur.» (İbn Teymiye'nin sözü burada bitti.)

 

5.4.8.   Oruçlunun Fecir Doğuncaya Kadar Yemesi, İçmesi Ve Cimada Bulunması

 

Fecir doğunca, şayet ağzında yemek varsa onu çıkarıp atması ve. cima ediyorsa hanımından ayrılması gerekir. Eğer ağzındakini atar veya cimadan aynlırsa orucu sahihtir. Şayet ağzındaki yeme­ği kendi isteğiyle yutar veya cimaya devam ederse orucu bozulmuş olur.

Buhari ve Müslim'in Âişe (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz Bilâl geceleyin (erken) ezan okur. Siz Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyip için.» buyurdular.

 

5.4.9.    Oruçlunun Cünûp Olarak Sabahlaması

 

Bu konudaki Aişe (r.a.) hadisi daha önce geçti.

 

5.4.10.    Hayız Ve Nifasli Kadınların, Kanlan Gece Kesildiği Zaman, Guslü Sabaha Tehir Ederek Oruçlu

 

Olarak Sabahlamaları

 

Böyle yapmaları sahihtir. Sonra sabah olunca namaz için gu-sûl ab desti alırlar.

 

5.5.    Orucu Bozanlar

 

Orucu bozanlar, iki kısma ayrılır. 1- Orucu bozup kazayı ge­rektirenler, 2- Orucu bozup kaza ve kefaret gerektirenler.

 

5.5.1.    Orucu Bozup, Sadece Kazayı Gerektirenler

 

5.5.1.1.   Kasden   Yemek içmek

 

Eğer unutarak yer, içer veya hata ederse veya zorla orucu boz-durulursa, bu kimseye kaza ve kefaret gerekmez.

Ebû Hüreyre'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lem şöyle buyurdu: «Kim oruçlu olduğu halde unutarak yerse ve­ya içerse orucunu tamamlasın. Şüphesiz Allah onu doyurmuş ve içirmiştir.» (Tirmizi şöyle demiştir: «îlim ehlinin çoğu bununla amel eder.» Süfyan Sevri, Şafii, Ahmed ve tshak aynı görüştedir. Hadisi Dârekutnî, Beyhakî ve Hâkim rivayet etmiş, «Müslim'in şartlarına göre sahihtir,» demiştir.)

Yine Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: «Kim Ramazan'da unutarak orucu­nu bozarsa ona kaza ve kefaret gerekmez.» (Hafız İbn Hacer, 'ha­disin isnadı sahihtir demiştir.)

îbn Abbas (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Allah-u Teâla, hata ve unutmayı ve zorla yaptırılan şeyleri ümmetimden kaldırmış olup, bunlardan  dolayı

ümmetimi hesaba çekmeyecektir.» (Hadisi İbn Mâce. Taberani ve Hâkim rivayet etmiştir.)

 

5.5.1.2.   Kasden kusmak (İstifra etmek):

 

Kendiliğinden kusan kimseye kaza ve kefaret gerekmez.

Ebû Hüreyre'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu: «Bir kimseye İstifra galip gelirse ona kaza ge­rekmez. Fakat kasden istifra ederse kaza etsin.» (Hadisi Ahmed, Ebü Dâvûd, Tirmizî, tbn Mâce, İbn Hibbân ve Dârekutnî rivayet et­miş. Hakim ise sahihlemistir.)

Hattabî; «kendiliğinden kusan kimseye kaza gerekmediği, kas­ten kusan kimseye ise kaza gerektiği hakkında ilim ehli arasında bir ihtilaf bilmiyorum,» demiştir.

 

5.5.1.3.   Güneş Batmadan Önce, Son Anda Olsa Bile Hayız Ve Nifas Kanı Görmek:

 

Bu durumda oruç bozulur. Bu, âlimlerin üzerinde icma ettik­leri bir konudur.

 

5.5.1.4.   İstimna (Mastürbasyon):

 

Bu Orucu bozar, istimnanın, erkeğin hanımım öpmesi veya ha­nımını kendisine yaklaştırması veya el ile yapılmış olması arasında fark yoktur. Hepsi de kazayı gerektirir. Şayet yalnız bakmakla ve­ya düşünmekle meni gelirse, bu, oruçlu iken gündüz ihtilam olma­ya benzer ki orucu bozmayıp, birşey de lâzım gelmez. Mezi de bu­nun gibi olup, azı veya çoğu oruca tesir etmez.

 

5.5.15.   Çok Tuz Atıştırmak' Gibi, Kendisiyle Gıdalanma Kasdedilmeyen Şey Alınması:

 

İlim ehlinin tümünün görüşüne göre bu orucu bozar.

 

5.5.1.5.   Oruçlu İken, Orucu   Bozmaya Niyet  Edenin,  İftarı Gerektirecek Birşey Yemese Büe, Orucu

 

Batıl Olur:

 

Çünkü niyet orucun rükûnlanndan bir rükündür, iftar etmeyi kast ederek niyeti bozduğu zaman orucu da normal olarak bozulmuş olur.

 

5.5.1.7. Güneşin Battığı Veya Fecrin Doğmadığı Zannıyla Yese İç­se Veya Çımada Bulunup Da, Sonra

 

Bunun Aksi Ortaya Çıkarsa:

 

İçlerinde dört imamın da bulunduğu cumhur ulemaya göre bu durumda üzerine kaza lâzım gelir. îshak, Ebû Dâvûd, İbn Hazm, 'Atâ, Hasan Basri ve Mücâhid; orucunun sahih olup, kaza gerek­mediği görüşündedirler. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: «Bununla beraber hata ettiklerinizde size bir günâh yoktur. Fakat kalplerinizin bile bile yaptığında günah vardır.» (Ahzâb: 5)

Konuyla ilgili Rasûlüllah'ın «Allah-u Teâla ümmetinden hata ve unutmayı kaldırmıştır.» hadisi ise daha önce geçmiştir.

Abdurrezzak'tan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: Ma' mer, A'meş'ten, o da Zeyd bin Vehb'den rivayet ederek bize şöyle anlattı: «Ömer bin Hattab zamanında insanlar iftar etmişlerdi de Hafsa'nın evinden büyük bir su kabı çıkarıldığım görmüştüm. Da­ha sonra cemaat o sudan içti. Sonradan bulutun arkasından güneş görününce, bu durum cemaatin ağırına gitti. Bunun üzerine 'bu gü­nü kaza edeceğiz,' dediler. Ömer ise; 'Niçin? Vallahi biz bu suyu günah işlemek için içmedik,' dedi.»

Buhari'nin Esma binti Ebî Bekir'den (r.a.)'den rivayet ettiği­ne göre o şöyle demiştir: «Rasûlüllah devrinde bulutlu bir günde Ramazan'da iftar ettik. Sonra güneş gözüktü.» tbn Teymiye bu ko­nuda, şöyle demiştir: «Bu hadis iki şeye delâlet eder: Birincisi bu­lutlu günde güneşin battığı kesin bilininceye kadar iftarı tehir et­menin müstehab olmadığına delâlet etmektedir. Çünkü ashab böyle bir şey yapmadığı gibi Nebî aleyhisselam da onlara böyle bîr şeyi emretmedi. Halbuki ashab, kendilerinden sonra gelenlerden Allah'a ve Rasûlüne en çok itaat eden ve bu meseleleri en çok bilen kişiler­dir. İkincisi, bu hadis kazanın gerekmediğine delâlet etmektedir. Şüphesiz Nebî aleyhisselam ashaba oruçlarını kaza etmelerini em-retseydi, ashabın iftar ettikleri etrafa duyulduğu gibi kaza emri de duyulurdu. Ashabdan böyle bir rivayet gelmeyince, Rasûlüllah'ın on­lara kazayı emretmediği ortaya çıkmış oldu.»

 

5.5.2.   Orucu Bozup Kazayı ve Kefareti Gerektiren Şey

 

Alimlerin çoğuna göre; bu sadece cimadır. Ebû Hüreyre (r.a.)' den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: «Bir adam Nebî aleyhisselam'a gelerek: 'Helak oldum, ya Rasûlallah.' dedi. Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem: 'Seni helak eden nedir?' diye so­runca, adam; 'Ramazan'da aileme yanaştım diye cevap verdi. Bu­nun üzerine Nebî aleyhisselam 'Azad edilecek kölen var mı?' diye

sordu. Adam; 'hayır' dedi. 'Aralıksız iki ay oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam; 'hayır dedi. Sonra oturdu. Bu arada Nebî aley-hîsselam'a bir zembil kuru hurma getirmişlerdi. 'Al şunları sada­ka olarak dağıt buyurdular. Adam, 'Bizden daha fakir olanlara mı? Ya Rasûlüllah, vallahi şu iki siyah taşlık arasında bizden daha fazla muhtaç olan kimse yoktur deyince, Nebî aleyhisselam ön diş­leri görünecek derecede güldü. Sonra 'Şunu alıp, çoluk çocuğunu doyur buyurdular.» (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesaî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre; Ramazan günü oruca niyet ettikleri halde, kendi istekleriyle cimaya kastettikleri müd­detçe kendilerine keffaret gerekmesinde kadın ve erkek eşittirler. Şayet cima unutarak vâki olursa veya kendi istekleriyle olmayıp zorlanırlarsa veya oruca niyyet etmemişlerse, hiçbirisine keffaret gerekmez. Eğer kadın, erkek tarafından cimaya zorlanırsa veya ka­dın bir özürden dolayı iftar etmişse, keffaret, kadına değil sade­ce erkeğe gerekir.

Şafii'ye göre; kadma ne kendi isteğiyle, ne de zorlama duru­munda kefaret gerekmez. Kadına sadece kaza gerekir.

Nevevî şöyle demiştir: «özetle, sahih olan sadece erkeğe kendi adına bir kefaretin gerektiğidir. Kadına birşey gerekmez. Ve kadın kefaretin vacip olması durumuyla karşılaşmaz. Çünkü keffaret, me-hir gibi, cima yapmak için kadına verilmiş malın hakkı olup, bu da erkeğe mahsus kılınmıştır.»

Ebû Dâvûd şöyle demiştir: «îmam Ahmed'e Ramazan günü ha-nımıyla cima yapanın hanımına kefaret gerekip gerekmediği sorul muş, o da 'Kadma kefaret gerekir, diye bir söz duymadım', demiş tir.

Muğnî kitabında şöyle geçmektedir: «Böyle olduğunu şundan anlamaktayız: «Nebî aleyhisselam, Ramazan günü cima yapan erke­ğe bir köle azad etmesini emretti. Fakat hanımıyla cima yaptığını bildiği halde hanımı İçin böyle birşey emretmedi.»

Kefaret, alimlerin çoğuna göre, hadiste zikri geçen tertib üzere ödenir. Önce köle azad eder, eğer bundan acizse, iki ay arka arkaya oruç tutar, bundan da .acizse, ailesini doyurduğu normal bir yiye­cekle altmış fakiri doyurur. Aciz kalmadıkça, bir halden diğerleri­ne geçmesi sahih değildir. Maliki mezhebi ve bir rivayete göre Ah-med; «Bu üç durum arasında seçim hakkı vardır. Hangisiyle kefa­reti öderse kendisine kefaret eder,» görüşündedirler.

Mâiîtc ve İbn Cürevc'in, Humeyd bin Abdurrahman'dan, onun da Ebû Hûreyre (ra.)'den rivayet ettiğine göre; bir adam RamazanIa orucunu bozdu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona bir köle azad etmesini veya arka arkaya iki ay oruç tut­masını veya altmış fakir doyurmasını emretti. (Hadisi Müslim riva­yet etmiştir. Hadisde geçen «veya» ifadesi muhayyerliği gerektirir.) Şevkanî şöyle demiştir: «Rivayetlerde, hem tertibe hem de seçim hakkına delâlet eden ifadeler var. Tertibi uygun görenler ço­ğunlukta olup, çoğunluk da onlarla beraberdir. Mühelleb ve Kurtubi olayın tekrar etmesi sebebiyle rivayetlerin arasını cem etmişler­dir.»

Hafız şöyle demiştir: Bu uzak bir görüştür. Çünkü bu konuda­ki olay tek olup. çıkış yeri de birdir. Aslolan olayın tekrar etmediğidir.»

Bazıları, tertibin evlâ, muhayyerliğin caiz olduğu görüşündedirler. Bazıları ise bunun aksini iddia ederek, rivayetlerin arasını cem etmişlerdir.

Bir kimse Ramazan günü kasden cima eder ve keffaretini öde­meden başka bir gün tekrar cima ederse Hanefîler ve Ahmed'den bir rivayete göre üzerine bir kefaret gerekir. Çünkü bu yaptığı suç, sebebi tekerrür eden ve cezası ödenmeden önce işlenen bir cezadır ki, bunlar birbirlerine katılırlar.

.Mâlik, Şafiî ve Ahmed'den başka bir rivayete göre ise üzerine iki kefaret gerekir. Çünkü her günün orucu, müstakil bir ibadettir. Bir günün orucunu bozmakla kefaret gerektiğine göre bu kefaretler birbirine katılamaz. İki Ramazan'da yapılmış gibi kabul edilirler.

Ramazan gününde kasden cima edip kefaret ödeyen kimsenin, başka bir gün tekrar cima ettiğinde üzerine kefaret gerekeceğine dair icma vardır. Yine bunun gibi «Bir günde iki defa hanımıyla cima yapana, birincisinin kefaretini ödemedikçe yalnız bir kefaret gerekir. Cumhur ulemaya göre, birinci cimadan dolayı kefaret ver-mişse, ikincisi için kefaret ödemez.

Ahmed'e göre ise birinci için kefaret vermiş olsa bile, ikinci için yine kefaret Ödemesi gerekir.

 

5.6.   Ramazan’ın Kazası

 

Ramazan orucunun kazası, geçici bir vakitte olmayıp, herhangi bir vakitte edâ edilmek üzere vaciptir. Âişe (r.a.)'dan sahih olarak gelen rivayete göre; Âişe (r.a. Ramazan'dan kalan borçlarını Şaban .ayında kaza eder, Kazaya kudreti olduğu zaman hemen kaza et­mezdi.

Kaza, edâ gibidir. Yani kaç gün borcu varsa ziyade etmeden o kadar kaza eder. Kaza ile edânın farkı şudur ki, kazada arka ar­kaya tutmak gerekmez. Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: «Sizden.kim hasta olur veya yolculukta bulunursa başka günler tutar.» (Baka­ra: 185). Yani hasta ve misafir olan orucunu bozup, başka günler­de bozduğu kadar birbiri arkasına veya ara vererek tutar. Allah-u Teâla ayette mutlak olarak orucu zikretmiş, 'arka arkaya tutunuz', kaydını koymamıştır.

Dârekutni'nin, îbni Ömer (r.a.)'den rivayetine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan'ın kazası hakkında şöyle bu­yurdu: «İsterse ayrı ayrı, isterse arka arkaya tutar. Eğer diğer Ra­mazan girinceye kadar kazayı tehir ederse, önce Ramazan'ı tutar, sonra kaza borcunu Öder. Kazayı sonraya bırakan kimseye ister bit özürden dolayı olsun, isterse özürsüz olsun fidye gerekmez.»

Hanelilerin ve Hasan Basri'nin görüşü şudur: Mâlik, Şafiî, Ahmed. İshak ve Hanefîler de, eğer tehir etmek özür sebebiyle ise fid­ye gerekmeyeceği konusunda aynı görüştedirler. Âlimlerin bir kıs­mı ise; 'şayet bir özür olmadan orucu tehir ederse, önce içinde bu­lunduğu ramazan'ı tutar, sonra kaza borcunu ödeyerek her gün içinde bir mûd nisbetinde yiyecek vermesi gerekir.» demişlerdir. Bu görüşler için delil getirebilecekleri herhangi bir rivayet yoktur. Doğru olan Hanefîlerin kabul ettikleri görüştür. Çünkü sahih nass olmadan şer'i bir hüküm ortaya konamaz.

 

5.7. Üzerinde Oruç Borcu Olarak Ölen Kîmse

 

Bir kimse, üzerinde namaz borcu olduğu halde ölürse, velisinin ve başkasının onun adına namaz kılamayacağına dair âlimler icma etmişlerdir. Yine bunun gibi oruç tutmaktan aciz olan kimse adı­na, hayatta iken başka birisi oruç tutamaz, ölmeden önce tutması mümkün olduğu halde, tutmayıp borçlu olarak ölen kimse hakkın­da ise fakihler ihtilaf etmişler.

İçlerinde Ebû Hanife, Mâlik ve meşhur görüşüne göre Şafiî'nin de bulunduğu âlimlerin çoğunluğuna göre, velisi onun adına oruç tutamaz. Ancak hergün için bir mûd yiyecek dağıtır.

Şafiilerce .muhtar olan görüşe göre; velisinin, ölen adına oruç tutarak ölüyü borcundan kurtarması müstehab olup, ölen için yi­yecek vermesi gerekmez. Burdaki velîden murad. Ölenin akrabası, varisleri veya diğerlerinden ölüye yakın olanlar demektir. Eğer ve­lîsi izin verirse, uzak birisinin de oruç tutması sahihtir. Ancak izin vermezse caiz olmaz. Şafiîler bu görüşlerine Buhari, Müslim ve Ahmed'in Aişe (r.a.)den rivayet ettikleri hadisi delil getirmişlerdir:

Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Her kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse velisi onun için oruç tutar.» (Bezzâr, hadisi «Eğer dilerse» ziyadesiyle rivayet etmiştir.) Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin tbn Abbas (r.a.)'dan rivayetlerine göre; bir adam Nebî aleyhisselâm'a gelerek; 'Yâ Rasûlallah, Annem, üzerine bir ay oruç borcu olduğu halde öl­dü. Onun oruçlarım kaza edeyim mi?' dedi. Rasülüllah; 'Annenin herhangi bir borcu olsaydı, Öder miydin?' Adam; 'Evet', deyince Ra-sûlüllah; 'öyleyse Allah'ın borcunu ödemek diğer borçlan ödemek­ten daha evlâdır', buyurdu.

Nevevî şöyle demiştir: «Bu görüş güveneceğimiz muhtar ve sa­hih bir görüş olup, aynı zamanda bu açık ve sahih hadislerden do­layı, şafiîlerden fıkıh ve hadîs ilmini araştıran âlimlerin de sahih saydığı bir görüştür».

 

5.8. Gündüzü Uzun. Gecesi Kısa Olan Beldelerde Gün Tâyinî

 

Gündüzü uzun, gecesi kısa, gecesi uzun, gündüzü kısa beldeler­de günün takdiri konusunda hangi beldeye uyulacağı hakkında fakihler ihtilaf etmiştir. Bazıları; «Mekke ve Medine gibi şer'î hüküm­lerin farz kılındığı, gece ve gündüzü birbirine denk olan yerlere gö­re ölçülür.» Bazıları ise; «Gece ile gündüzü normal olan yakın bel­delere göre ayarlanır,» demişlerdir.

 

5.9. Kadir Gecesi

 

5.9.1. Fazileti

 

Kadir gecesi senenin gecelerinin en faziletlisidir. Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur: «Biz o Kur'ân-ı Kadjr gecesinde indirdik. Ka­dir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.» (Kadir: 1-3). Yani o gece kılınan namaz, okunan Kur'ân ve yapılan zikir, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aylık amelden daha hayırlıdır.»

 

5.9.2. Kadir Gecesini Aramanın Müstehab Olduğu

 

Kadir gecesini Ramazan'in son on günündeki tek günlerde ara­mak müstehabdir. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Kadir gecesini Ramazan'ın son gününde arar, Ramazan'in son on günü gir­diği zaman geceleri ibadetie geçirir, Ailesini uyandırır, izarını sağ­lamca bağlardı (Hanımlarından uzaklaşarak kendisini ibadete ve­rirdi.)

 

5.93.   Hangi Gecenin Kadir Gecesi Olduğu

 

Kadir gecesinin tâyini hakkında âlimlerin çeşitli görüşleri var­dır. Bazıları 21., bazıları 23., 25., 29. gecesi olduğunu söylemiş, ba­zıları ise «son on gündeki tek gecelere dağılmıştır,» demiştir. Alim­lerin çoğuna göre 27. gecesidir. Ahmed'in sahih bir senetle İbni Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği hadise göre;' Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Her kim kadir gecesini ararsa onu yirmiyedinci gecesinde arasın.»

Müslim. Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizı'nin Übey bin Kâ'b (r.a.)' dan rivayet ederek, Tirmizî'nin sahihlediği hadiste Übey bin Kâ'b şöyle demiştir: «Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ol­sun ki, kadir gecesi Ramazan'ın içindedir. Yine Allah'a yemin olsun ki onun hangi gece olduğunu biliyorum. Kadir gecesi, Rasûlüllahın bize ihya etmekle emrettiği, Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi­dir.» (Bu gece olduğuna İstisnasız olarak yemin etti.)

Kadir gecesinin alâmeti güneşin o günün sabahında ziyası ol­madan, beyaz olarak doğmasıdır.

 

5.9.4.  Kadir Gecesinde Namaz Kılmak ve Dua Etmek

 

Buharı ve Müslim'in Ebü Hüreyre (r.a.)'den rivayet ettiği ha­diste Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur : «Her kim kadir gecesini, inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek İbadetle geçirirse geçmiş günâhları bağışlanır.»

Ahmed, İbn Mâce ve Tirmizî'nin Âişe'den rivayet ederek, Tir­mizî'nin sahih saydığı hadise göre Aişe (r.a.) şöyle demiştir: «Ya Rasûlallah, kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilirsem ne söyle­yeyim?» diye sordum. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dememi emir buyurdu:

“Allah'ım sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni affet.”

 



[1] Haberi Vahld»: kelime anlamı bakımından «bir kişinin haberi”demektir. Ancak hadisle İlgili usûl kitaplarında bu kelime, genellikle mü-tevatirin dışında kalan <meşhûr. aziz ve garib gibi) haberler için kullanıl­mıştır. (Talat Koçyiğit; Hadis Tarihi, s. 183).

[2] Sa': 2.917 fcg.lık bir ölçek. (Örfte ise: 3.333 kg.dir.) Müd: 832 gr.lık bir ölçek.

[3] Hadisin isnadında zayii kabul edilen Übey bin Ca'Ier vardır.

[4] Oruç bozmalarına İzin verilenler» bahsinde.

[5] Buradaki sakızdan maksat teinde gıda maddesi bulunmayan sakızlar­dır. Bugünküler ise bunun dışındadır. (Mütercim.)