Tarifi: Vacib, sâri'in
kesin bir şekilde mükelleften yapılmasını talep ettiği şeydir. Talebin kesin
ve ilzam edici olduğu ya bizzat talep sığasından veya mükellefin bunu yapmaması
halinde cezaya müstehak olacağının bildirilmesi gibi haricî bir karineden
anlaşılır. Meselâ namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek, akidlerin icabını
yerine getirmek vacibtir.
Vücub ya "Namazı
dosdoğru kılın, zekatı verin" ayetinde olduğu gibi emir siğasindan
anlaşılır veya "Kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunları vurmaktır
(yani vurun)" (Muhammed: 2/43) ayetinde olduğu gibi fiilin yerinde
masdarın kullanılmasında veya "İmkanı geniş olan nafakayı imkanlarına göre
versin" (Talak: 65/7) ayetinde olduğu gibi muzari fiilinin başına lâm
gelmesi (yani emr-i ğâib siğası) ile veya "Size oruç yazıldı"
(Bakara: 2/183) ayetindeki gibi fiil ile veya Arap dilinde kesin talebi
gösteren meselâ: "Beyti haccetmek Allah'ın insanlar üzerinde
hakkıdır." (Âli imran: 3/97) ayetindeki üzerinde harfinde olduğu gibi
diğer üslublardan anlaşılır.
Hükmü: Vacib,
yapılması lazım gelen, yapanı sevap terkedeni ceza gören, kat'î bir delil ile
sabit ise inkar edeni kâfir olan bir hükümdür[1].
Cumhura göre farz ile
vacib aynıdır, müteradif kelimelerdir. Her birini terkeden şer'an zemme
(İcmâmaya) müstehak olur. Hanefîlere göre ise farz, şüphe bulunmayan kat'î bir
delil ile sabit olan hükümdür. Meselâ Kur'an-ı Kerîm'le sabit olan İslâmın beş
rüknü veya mütevâtır veya meşhur sünnetle sabit olan namazda kıraatin hükmü
böyledir. Vacib ise hakkında şüphe bulunan
zannî bir delil ile
sabit olan hükümdür. Meselâ zannî birer delil -ki haberi vahiddir- ile sabit
olan sadaka-i fıtır, vitir ve bayram namazları böyledir.
Namaz kılmak
"namazı dosdoğru kılın" gibi kat'î bir delil ile sabit olduğu için
farzdır. Namazda fatiha okumak Hanefîlere göre vacibdir, çünkü zannî bir delil
ile yani "Fatihayı okumayanın namazı yoktur" hadisi ile taleb
edilmiştir. Ancak doğrusu bu hadis mütevatirdir.
Vacibin Kısımları:
Çeşitli açılardan vacibin dört taksini vardır.
Birinci taksim-
Edasının Vakti itibariyle:
Edasının vakti
itibariyle vacib, mutlak ve mukayyed veya muvakkat diye iki kısma ayrılır.[2]
1 - Mutlak vacib
Şâri'in edası için bir vakit tayin etmeden kesin olarak yapılmasını talep ettiği
şeydir. Meselâ keffâretler. Bunlardan yemin keffaretinin edası için tayin
edilmiş bir vakit yoktur. Yeminini bozan kişi keffareti ya hemen veya daha
sonra eda eder. Hac herhangi bir sene tayin edilmeden gücü yetene vacibtir =
farzdır.
2- Mukayyed veya muvakkat
vacib Şâri'in muayyen bir vakit içinde yapılmasını kesin olarak taleb ettiği
şeydir. Meselâ beş vakit namaz, her biri için muayyen bir vakit vardır. Meselâ
ramazan orucu.
Bu taksime şunlar
terettüp eder: Mukayyed vacibi bir özrü olmadan vaktinden sonraya bırakan
mükellef günahkar olur. Muayyen bir vakti olmayan mutlak vacibi ise istediği
her hangi bir vakitte eda etmesi caizdir.
Hanefîlere göre
mukayyed vacib üç kısma ayrılır:
a- Vacib müvessa': Bu,
şâri'in tayin ettiği vaktin hem bu ibadeti hem de aynı cinsten başkasını
kapsadığı vacibdir. Meselâ: öğle namazının vakti böyledir.
b- Vacib mudayyak Bu,
kendisi için tayin edilen vaktin sadece onu kapsayıp o cinsten başkasını
kapsamayan vacibdir. Meselâ ramazan ayı. Bu vakte miyarda denilir.
c- Vacib zûşebeheyn =
Her ikisine de benzeyen vacib Bu, vaktinin bir açıdan başkasını da kapsayıp bir
başka açıdan kapsamadığı vacibtir. Meselâ hac. Vakti olan hac ayları başkasını
kapsamaz yani mükellef bir yılda ancak bir hac eda edebilir. Bir açıdan da
başkasını da kapsar yani hac amelleri "Hac bilinen aylardır."
(Bakara: 2/197) ayetinde beyan edilen ayların hepsini kapsamaz. Bu aylar
Şevval, Zilkade ve Zilhicceden on gündür.
Bu taksime şu hükümler
terettüp eder: Vacib müvessa'ın niyetle tayin edilmesi lazımdır. Buna göre öğle
vakti, dört rekat namaz kılan kişi eğer öğle namazına niyet ederse bu namazın
edası olur, niyet etmezse öğleyi eda etmiş
olmaz. Öğleyi tayin
edilen vaktinden sonra kılarsa kaza olur. Vakti içinde namazı bozan herhangi
bir sebebten dolayı tekrar eda ederse bu da iade olur.
Vacib mudayyak'da,
Hanefîlere göre mükellefin bunu niyetle tayin etmesi lazım gelir. Buna göre
kişi ramazan ayında mutlak olarak oruca niyet etse bu orucu farz oruca sayılır,
nafileye niyet etse nafile olmaz, sadece farz oruç yerine geçer. Çünkü bu ay
başka hiç bir orucu kapsamaz.
ikinci Taksim- Sâri'
Tarafından Mikdarı Beyan Edilmiş Olması İtibariyle: Vacib, matlub olan mikdan
bakımından da muhadded ve gayri muhadded kısımlara ayrılır.
1- Muhadded vacib Sâri'in belirli bir miktar
tayin ettiği vacibdir. Mükellef bunu ancak sâri'in tayin ettiği şekilde eda
ederse zimmeti berî olur. Beş vakit namaz, zekât, mâlî borçlar, satın alınan
malların semenleri bu cümledendir. Buna göre mükellef namazları ancak rekatları
sayısınca eda ederse, zekatı mikdarmca verirse, satın alınan malın bedelini,
ödünç verenin borcunu, kiraya tuttuğunun ücretini üzerinde ittifak edildiği
mikdarda eda ederse zimmeti berî olur. Bir şey nezretmek de böyledir.
Vacib muhaddedin
hükmü: Zimmette borç olarak vacib olur. Hâkim kararı veya rızaya bağlı
olmaksızın edasını talep etmek sahih olur. Şer'an tahdid edildiği şekilde eda
etmedikçe mükkellefin zimmeti berî olmaz.
2- Muhadded olmayan vacib Şâri'in miktarını
tayin etmeden mükelleften yapmasını talep ettiği vacibdir. Meselâ Allah yolunda
infak etme, birr = iyilk üzere yardımlaşma, nezir sebebiyle vacib olduğu zaman
fakirlere tasadduk etme, açı doyurma, felaketzedeye yardım etme gibi sâri'
tarafından sınırlandırılmayan vacibler bu kabildendir. Çünkü bunlardan maksad
ihtiyacın giderilmesidir, o da duruma göre değişir. Vacibin bu kısmından
sayılan eşin ve akrabanın nafakası da ancak mahkeme kararı veya rıza ile vacib
olur ve ancak bundan sonra talep edilebilir.
Muhadded olmayan
vacibin hükmü: Mahkeme karan veya rıza olmadıkça zimmette sabit olmaz. Çünkü
zimmet ancak tayin edilmiş bir şeyle sorumlu olur.
Bu taksime şu hükümler
terettüp eder: Vacib muhadded borç olarak zimmette vacib olur, borçludan
ödemesini talep etmek caiz olur. Vacib gayri muhadded ise zimmette borç olarak
sabit olmaz, ödemesini talep etmek caiz olmaz, çünkü zimmet ancak tayin edilmiş
bir şeyle sorumlu olur ve taleb de ancak mikdan muayyen bir şey için yapılır.
Hanefîlere göre bunlar mükelleften ancak mahkeme kararı veya rızadan sonra
talep edilmesi caiz olur.
Üçüncü taksim:
Yapılması Her Mükellefe Lazım Olup Olmaması itibariyle:
Edası talep edilmesi
itibariyle de vacib ayn ve kifaye olmak üzere iki kısma ayrılır.
1- Vacib-i ayn:
Şâri'in her mükelleften yapmasını talep ettiği şeydir. Başka bir mükellefin
yapması ile eda edilmiş sayılmaz. Meselâ namaz, zekât, hac gibi ibadetlerin
edası, içki, kumar, zina ve faiz gibi haramlardan kaçınmak vacibi ayndır. Bunun
hükmü: Her mükellefin yapması lazımdır, bazılarının yapması ile diğerlerinden
sakıt olmaz.
Ancak Malikîler hariç
cumhura göre hac vecîbesinde niyabet caizdir. Çünkü hacda ekseriyetle yol
masrafı olduğu için mâlî ibadete de şâmil olması hasebiyle namazdan farklıdır.
2- Vacib-i kifaye: Şâri'in yapılmasını
mükelleflerden ayrı ayrı değil toplumundan istediği vacibdir. Bir kısmının eda
etmesiyle diğerlerinden sakıt olur. Cenaze namazı, selâm almak, cihad, kaza ve
fetva verme vazifeleri, emri bil maruf nehyi anilmünker, boğulanı kurtarma,
yangın söndürme, şahitlik yapma, çeşitli sanat ve meslekleri öğrenme birer
vacib-i kifayedir.
Hükmü: Vacib-i kifaye
herkese vacibdir, ancak mükelleflerden birisi yaparsa günah ve mesuliyet
diğerlerinden sakıt olur. Vacib-i kifayenin edası bir şahsın üzerine kalırsa
vacib-i ayn olur. Meselâ iyi yüzme bilen bir şahısın birinin suda boğulmak
üzere olduğunu görse onu kurtarmak ona vacib olur. Tek başına bir olayı gören
şahıs şahitlik için çağnlsa gidip eda etmesi vacib olur. Bir beldede sadece bir
doktor olsa acil müdahaleler ve tedaviler ona vacib olur.
Dördüncü taksim: Taleb
Edilenin Taayyün Edip Etmemesi İtibariyle: Vacib, talep edilen şeyin tayin
edilip edilmemesi bakımından muayyen vacib ve muhayyer vacib kısımlarına
ayrılır.
1- Muayyen
vacib: Şâri'in, o şeyle başkası
arasında muhayyer bırakmadan tayin ederek taleb ettiği şeydir. Namaz, oruç,
gasbedileni geri verme, semeni ve ücreti eda etme gibi vacibler muayyen
vaciblerdir. Hükmüne gelince: Mükellef bizzat onu eda etmedikçe zimmeti berî
olmaz.
2- Muhayyer veya mübhem vacib: Şâri'in, muayyen
sınırlar içinde mübhem bir şekilde talep ettiği şeydir. Meselâ zengin bir
insana yemin keffaretinde vacib olan şu üç şeyden birini yapmaktır. Ya on fakir
doyurur veya giyindirir veya bir köle azad eder. Bunların hiç birini yapamayan
kişi ise üç gün oruç tutar.
Bunun hükmü: Mükellefin
üzerine vacib olan şâri'in serbest bıraktığı bu üç şeyden sadece birini
yapmasıdır. Yapmazsa günahkar olur ve azaba duçar olur.