Nassın mefhumu iki çeşittir: Mefhûmu'l-muvâfakat
mefhumu'l-muhalefet.
Mefhûmu'l-muvâfakat: Mezkur olan şeyin hükmüne delalet eden
lafzın, illetle müşterek oldukları için, meskûtün anh olanın hükmüne de delâlet etmesidir. Meselâ,
"onlara öf bile deme" ayet-i kerimesinin onlara vurmanın da öncelikle
haram olmasına delâlet etmesi gibi. Bunun hükmü, bu mefhum ile amel etmenin vacib olmasıdır. Çünkü o, hükme mantuktan
daha münasibdir. Meskûtün anh mantuka müsavi olduğu zaman
da hüküm aynıdır. Yetimin malını haksız yere yemenin haram olmasına müsâvî
olan onun malını telef etmenin de haram olması gibi.
Mefhumu'l-muhalefet: Mantûkun
şartlarından biri bulunmadığı için kelamın mezkur için sabit olan hükmünün, meskûtün anh olandan nefyedildiğine delâlet etmesidir.
Hanefîlerce kabul edillen esasa göre "mefhumu'l-muhalefetden çıkan hüküm alınmaz" Meselâ şer'î nass bir hükmün bir mahalde bir şarta veya gayeye (yani
belli bir yere ve zamana) veya adede bağlı olarak var olduğuna delâlet ettiği
zaman nassın bunlara bağlı olarak var olan hükmü o nassın mantûkudur, bunların
bulunmadığı mahallin hükmü ise mefhumu'l-muhalefetidir.
Hanefîler nazarında şer'î nassın mefhumu'l-muhalefetde her hangi bir hükme delâleti yoktur.
,
"Mehfumu'l-Muhalefet" kaidesinin açıklanabilmesi için
onun çeşitlerini açıklamak lazımdır. En mühimleri beş tanedir:
1-Mehfumu's-sıfat
Bu, bir sıfatla muttasıf olan lafzın o sıfatın
bulunmadığı yerde hükmün de bulunmadığına delâlet etmesidir. Meselâ
"İçinizde, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse,
ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden
alsın" (N
"Davarın dağda
otlayanında zekat vardır"[1]
hadisi şerifi Maliki, Şafiî ve Hanbelîlere göre
ahırda alefle beslenende zekat olmadığına delâlet
ettiği halde Hanefîlere göre delâlet etmez. "Zenginin borcunu geciktirmesi
zulümdür" hadisi şerifi cumhura göre fakirin geciktirmesinin zulüm
olmadığına delâlet eder.
2- Mehfumu'ş-şart
Bu, hükmün varlığını bir şarta bağlayan lafzın, şart olmadığı yerde hükmün de
olmadığına delâlet etmesidir. Meselâ "(Boşanan kadınlar) eğer hamile
iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin" (Talak: 65/6) ayet-i
kerimesi Şafiî, Malikî ve Hanebelîlere göre mehfum-ı muhalifi ile hamile olmayan kadın için iddeti boyunca kocasına nafaka vacib
olmadığına delâlet ettiği halde Hanefîlere göre etmez. "Eğer gönül rızası
ile o mehrin bir kısmını size bağışlarsa onu da
afiyetle yiyin" (N
3- Mehfumu'l-gaye
: Bu, bir hükmü bir sınırla tahdid eden lafzın, o
sınırdan sonra o hükmün zıddının sabit olduğuna delâlet etmesidir. Gaye'nin iki
lafzı vardır hattâ. "Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden
ayırt edinceye kadar yiyin için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın."
(Bakara: 2/187) ayet-i kerimesi mehfum-ı muhalifi ile
gayeden yani fecrin doğmasından sonra yiyip içmenin haram olduğuna, gurub vaktinde gecenin girmesiyle de iftar etmenin cevazına
delâlet etmektedir. "Temizleninceye kadar onlara (hanımlara)
yaklaşmayın" (Bakara: 2/230) ayet-i kerimesi Şafiî ve Hanbelîlere
göre hayızdan temizlendikten sonra istimtanın caiz olduğuna delâlet eder. "Kocası onu
(üçüncü defa) boşarsa artık o başka bir koca ile evlenmedikçe ona (eski
kocasına) helal olmaz." (Bakara: 2/230) ayet-i kerimesinin mefhum-ı
muhalifi şudur: Üç talak verilen kadın başka biri ile evlenip boşandıktan
sonra ilk kocasına helal olur. Bu cumhura göredir. Hanefîlere göre ise bu
mefhum, gayeden sonra hükmün (yani ilk kocasına haramlığın) kalktığına delâlet
etmez.
4- Mehfumu'l-aded Bu, hükmü bir adede bağlı ifade eden lafzın, bu adedin
olmadığı yerde hükmün olmadığına delâlet etmesidir. Meselâ: "Zina eden
kadın ve zina eden erkek, her birine yüzer sopa vurun" (Nur: 24/2) ayet-i kerimesi
mehfumu'l-muhalefet'i ile bu sayının yüzden ne fazla
ne eksik olmasının caiz olmadığına delâlet eder. "Onlara seksen sopa
vurun" (Nur: 24/4) ayet-i kerimesi mehfumu'l-muhalefet'i
ile seksenden az ve çok olamayacağına delâlet eder. "Onu-da bulamayan üç
gün oruç tutsun" (Bakara: 2/196) ayet-i kerimesi mehfumu'lvmuhalefet'i
ile orucun üçten az ve çok olamayacağına delâlet eder. Cumhura göre bu mefhum
alınır amel edilir Hanefi'lere göre alınmaz. J
5- Mehfumu'l-lakab veya Mehfumu'l-isim Bundan
maksad kendisiyle zât anlatılan ismin
mefhumudur. Meselâ: "Muhammed
Allah'ın Rasûlüdür" ün mehfumu'l-muhalefet'i
Muhammed'in gayrisi değildir demektir. "Anneleriniz size haram
kılındı" ayet-i kerimesinin mehfumu'l-muhalefet'i
"annelerden gayrisi haram değildir şeklindedir." "Buğdayda
sadaka vardır" hadisi şerifinin mefhumu "buğdaydan gayrisinde
yoktur" şeklindedir.
Usûlcülerin ittifakla
vardıkları hüküm şudur: Mefhumu'l-lakab
hüccet değildir, dolayısıyle lakabın mehfumu'l-muhalefet'i hüccet sayılmaz. Çünkü lakabın
zikredilmesi ne takyid ne de tahsis ifade eder ve ne
de onun dışındakilerden ihtirazı.
Lakab: Nassda isim olarak varid olup, zikredilen hükmün kendisine isnad
edildiği zata alem olan câmid lafızdır.
Özetle: Usûlcüler,
ister şer'î naslarda ister başkalannda
olsun mefhumu'l-lakabın bir hüccet olmadığında
ittifak etmişlerdir. Mefhumu sıfat, şart, adet ve gayenin de şer'î nassların dışında yani akidlerde,
halkın sözlerinde, müelliflerin ibarelerinde, fukahanın
ıstılahlarında hüccet olduğunda da ittifak etmişlerdir. Meselâ, bir insan
"vakfımın geliri fakir akrabama verilsin" dese bu sözün mantûku fakir akrabalarının bu gelirde hak sahibi olduğunun
sabit olmasıdır; mehfumu'l-muhalefet'i ise fakir
olmayan akrabalarının hakkının olmamasıdır, çünkü insanların örfü ve ıstılahı
buna göredir. Ancak bir karine bulunur da buradaki kaydın tahsis için
olmadığına delâlet ederse bütün akrabası alır.
Ancak usûlcüler şer'î nasslarda sıfatta, şartta, gayede ve adette mehfumu'l-muhalefet'i ile istidlal etme hususunda ihtilaf
ettiler. Cumhur, örfü ve halkın kullanımını esas alarak mehfumu'l-muhalefet'in
şer'î nasslarda mantûkun
hükmünün zıddını isbat etmekte bir hüccet olacağı
görüşündedir. Hanefîlere göre ise mehfumu'l-muhalefet
bu hallerde hüccet değildir. Çünkü Arap dili üslupları ve şer'î nasslann pek çoğunda zikredilenin dışında kalan hükmü
nefyetme kastedilmez. Meselâ "Kâfirlerin fitnesinden korkarsanız,
namazı kısa kılmanızda
size bir vebal yoktur." (N
Mevcud hali ve çoğunlukla yapılanı beyan etme gibi başka bir
hikmet murad edilmiş ise, nassda
varid olan kaydın ancak tahsis için ve onun haricin-dekilerden ihtiraz için olduğunu kesin tesbit
edersek cumhurun görüşü ercahtır.
[1] Ancak Malikîler "Her beş devede bir koyun zekat
verilir" hadisinin umum ifade etmesinden dolayı ister merada ister ahırda beslensin
bütün hayvanlarda zekatı vacib görmüşlerdir. Delil sâime olmayanda zekat olmamasını gerektirmesine rağmen İmam
Malik bunlarda da zekat görmekte, mefhumu'l-muhalifle
amel etmemektedir.