Nesih ile Tahsis Arasındaki Fark
Nesih ya sarih olur veya zımnî olur:
Nesih külü veya cüz'î olabilir:
Nassa İlave Yapmak Suretiyle Nesih
Nesh: Şer'î bir hükmü daha sonraki şer'î bir delil ile
kaldırmak demektir. İlâhî dinlerde nesih vakidir. Meselâ bizim şeriatımız
önceki şeriatlarda var olan 1 fer'î hükümleri neshetmiştir.
Nesih bizim şeriatımız içinde de olmuştur. Sonra nesih ancak Rasûlullah hayatta iken düşünülebilir, vefatından sonra
nesih yoktur. Çünkü nesih ancak vahiy ile bilinir, vahiy de Rasûlullah (s.a.) sağlığında-dır, vefatından sonra
hükümlerden hiç bir şey neshedilmemiştir. Zira artık
ne yeni vahiy var ne de Allah tarafından gelen yeni bir din.
Neshin hikmeti: Şer'î
hükmün esası olan maslahatın değişmesidir.
Hüküm muayyen bir
maslahatı gerçekleştirmek ve muvakkat sebepler için konulmuş olup daha sonra bu
maslahat değişmiş ve o sebepler ortadan kalkmış olabilir. Çünkü maslahat
zamanın değişmesiyle değişir, hikmet önceki hükmün değişmesini gerektirir ve
önceki hükme son verip devamı arzu edilen yeni bir hüküm ortaya koymak
insanların maslahatına daha uygun olabilir. Bu, tedricî-Hği
gerektiren teşri' adaletine uygun bir harekettir. İnsanları bir halden başka bir
hale aktarmak efdal ve evlâdır ve daha hakîmânedir.
Maslahat değişmese dahi hükmün değiştirilip neshedilmesiyle
insanları imtihan etme kastedilmiş de olabilir.
Şu hadise maslahatın
değişmesine m
Teşri'deki tedricîliğe
ise pek çok m
Faizin haram kılınması
da dört merhalede olmuştu. Miras nizamı da icı olarak
meşru kılındı: Önce evlad edinme yolu ile miras
bırakma neshedildi-Sonra anlaşma ve kardeş edinme
yolu ile miras alma neshedildi. En sonunda miras
hükümleri için N
Hem nesih hem de
tahsis, hükmü şamil olduğu sahanın bir kısmına hasretmektir. Ancak tahsis,
hükmü, fertlerin bir kısmına hasretmektir nesih ise hükmü zamanın bir dilimine
hasretmektir.
Başka bir açıdan da
farklıdırlar: Tahsis, sîğanın umumu dışında kalanı,
mütekellimin umum lafzı ile zaten kasdetmediğini
beyan etmektir. Nesihte ise mütekellim önce lafız ile delâlet etmesini istediği
şeyi sonra ondan çıkarır. Bir başka ifadeyle: Tahsis, tahsis edilmiş olan şeyin
aslında zaten murad edilmediğinin beyanı, nesih ise
bir şey sabit olduktan sonra sona erdirilmesidir. Sonra tahsis âmm lafzı ile beraber bulunan veya daha sonra gelen bir
delil ile olabileceği halde nesih sadece bilâhere
gelen bir delil ile olur.
Kur'an'ın Kur'an'ı, mütevâtir sünnetin mütevâtir
sünneti, haberi vahidin haberi vahidi neshetmesi
ittifakla caizdir.
Mütevâtir sünnetin haberi vahidle
neshi ise Cumhura göre caizdir. İmam Şafiî "Ne Kur'an
sünneti, ne sünnet Kur'anı neshedebilir"
diyerek bunu kabul etmemiştir. Ayetin haberi vâhidle neshedildiğine m
İcmânın icmâyı, kıyasın Kur'an ve sünneti neshi caiz değildir.
Nesih daha başka
çeşitlere de ayrılır:
Mut'a nikahının nehyinde olduğu gibi nesih yerine bedel koymadan mü-cerred hükmün ilgası şeklinde olabilir.
Neshedilen hükme bedel başka bir hüküm getirilirse bunun, neshedilen-den daha hafif veya ona müsavi veya mükellefe
ondan daha ağır olması caizdir.
Hükme bedel hükümle nesha m
Müsavi bir bedel ile nesha m
Daha hafif bir bedel
ile nesha m
Cumhura göre daha ağır
bir bedel hüküm getirilerek nesih caizdir. Çünkü mashalat
daha hafif hükümden sonra daha ağır hüküm koymakta olabilir.Buna m
olması, önce caiz olan
müt'a nikahının daha sonra neshedilmesi,
zina eden kadının evde hapsedilerek, erkeğin sözle azarlanıp ayıplanarak
cezalandırılması şeklindeki hükmün celde = sopa
vurulması bekârın sürgün edilmesi ve evlinin recmedilmesi
hükmü ile neshedilmesi gibi hükümler zikredilebilir.
Bütün bu hükümler öncekilerden ağırdır. Ancak "Biz bir ayetin hükmünü
yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (isek) herhalda
daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmedin mi ki, Allah her şeye
kadirdir" (Bakara: 2/ 106)ayetinde de beyan edildiği gibi nesihle
mükelleflerin maslahatı düşünülmüştür. Hayırlılık daha hafifiyle olduğu gibi
müsavi olanı ile veya daha ağın ile de olur.
Sarih nesih: Sâri'in önceki hükmü ilga ettiğini sarahaten ifade etmesidir.
Meselâ "Ey peygamber! müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı
yirmi kişi bulunursa (onlar) ikiyüz kâfire galip
gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa bin kâfire galip gelirler. Çünkü onlar
anlayışı olmayan bir millettir. Şimdi sizde bir zaaf olduğunu bildiği için
Allah sizden (yükü) hafifletti. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa
(onlardan) ikiyüzüne galip gelir. Ve eğer sizden bin
kişi olursa Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye
galip gelirler. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal: 8/65-66) ayet-i kerimeleri ve Rasûlullah
(s.a.) in "Ben size kabir ziyaretini yasak etmiştim. Dikkat! Artık ziyaret
edebilirsiniz, Zira o size âhireti hatırlatır"
hadisi ile "İhtiyaçtan dolayı ben size kurban etlerini depolamayı yasak
etmiştim. Dikkat! şimdi depo edebilirsiniz" hadisi şerifleri sarih nesha m
Zımnî nesh ise sâri'in açıkça nesihten
bahsetmeyip önceki hükme muarız (çatışan) bir hüküm koymasıdır. Bu halde
sonraki öncekini zımnen neshetmiş sayılır. Şeriatte bu çok vaki olmuştur. Meselâ anne-baba ve akrabaya
vasiyetin vacib oluşu miras ayetleri ile neshedilmiştir. Bunlar muarız iki hükümdür, dolayısıyle ikincisi birincisini neshetmiştir.
Onun için Rasûlullah (s.a.) "Allah (c.c.) her
hak sahibine hakkını vermiştir, artık vârise vasiyet yoktur"
buyurmuşlardır.
Cüz'î nesih, şâri'in önceki hükmü
bazı hallerde veya bazı kişiler hakkında iptal etmesidir: Meselâ önce hükmün âmm veya mutlak olarak konulup sonra bunun bazı fertlere
ait kılınması veya bazı kayıtlar getirilmesi cüz'î nesihtir.
Meselâ: "Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört şahit getiremeyenlere
seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini ebediyyen
kabul etmeyin" (Nur: 24/4) ayeti kazif haddi
hakkında umumidir, eşine veya başkasına iftira edene de şamildir. Sonra Allah
(c.c.) hanımına zina isnadında bulunan hakkında "Eşlerine zina isnadında
bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların herbirinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden
olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir" (Nur:
24/6) hükmünü
koymuştur. Artık kocaya kazif haddi vurulmaz o eşi
ile lîânla-şır.
Âmm veya mutlak, kendileri tahsis veya takyid eden delil ile beraber vârid
olursa bu nesih değil tahsis veya istisna olur veya âmm
veya mutlaktan ne mu-rad edildiğinin beyanı olur.
Küllî nesih ise önceki
hükmü herkes için tamamen ilga etmektir. Miras hükümlerini vazederek ana-baba
ve akraba için yapılması vacib olan vasiyeti ilga
etmek, "Vârise vasiyet yoktur" hadisi ile vârise vasiyeti menetmek
küllî nesihtir. "İçinizden ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince
onlar kocalarının evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları hususunda vasiyet etsinler"
(Bakara: 2/240). "Sizden ölenlerin geride bıraktıkları esleri dört ay on
gün beklesinler." (Bakara: 2/234) ayet-i nazil olmuş, tam bir yıl olan iddeti iptal etmiş ve yerine dört ay on günlük vefat iddetini vazetmiştir. Bu da küllî nesihtir.
Neshin mahalli: (Neshi
kabul eden ve etmeyen şeyler)
Neshin mahallinden maksad kendisine te'bîd veya tevkît kaydı konulmamış her şer'î hükümdür. Buna göre her
hüküm neshi kabul etmez. Neshi kabul edenler hüsün veya kubh
vasfı sakıt olabilen hükümlerdir. Kabul etmeyenler ise üç çeşittir:
1 - Te'bîd = ebedîlik ifade eden bir kayıt bulunan nasslar. Meselâ: "Onlar o cennette ebedîdir" (Beyyine: 98/8), Zina isnadında bulunanlar hakkındaki
"Onların şahitliğini asla kabul etmeyin" (Nur: 24/4), "... ve
sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım" (Âli imran: 3/55) ve Rasûlullah
(s.a.)'ın cihad farziyyetinin bakî olduğunu ifade eden: "Cihad Allah'ın beni Peygamber olarak göndermesinden bu
ümmetin sonu deccal ile savaşıncaya kadar devam
edecektir." gibi te'bîd ifade eden naslar neshi kabul etmez.
2- Maziye ait
haberler. Meselâ: "Semûd'a gelince onlar pek
zorlu bir sarsıntı ile helak edildiler. Âd ise uğultulu, önünde durulmaz bir
fırtına ile mahvedildiler. " (Hâkkâ: 69/5-6) haberi neshedilmez.
3- Zamanın
değişmesiyle hüsün ve kubuh vasfı değişmeyen esaslara
ait hükümler. Meselâ dinin esaslarına, itikat ve ibadetlere, şûra, adalet ve
kanun karşısında eşitlik gibi İslâmın ana
prensiplerine, doğruluk, emanet ve iffet gibi faziletler ve bunların zıddı olan
yalan, hıyanet ve iffetsizlik gibi rezilliklere ait hükümlerin neshi
düşünülemez. Çünkü bunlar her hâlü kârda ya hasendir veya kabihdir.
Nassa sonradan ilave yapmak nesih midir değil midir? Bu
hususta iki görüş vardır: Cumhura göre bu tahsistir nesih değildir. Hanefîlere
göre nesihtir. Meselâ: "Ameller niyetlere göredir" hadisi ile abdestte niyeti şart koşmak abdest
ayetine bir ziyadeliktir. "Bekar bakire ile zina ederse cezası yüz sopa ve
bir yıl
sürgündür."
mealindeki Ubâde bin Sâmit
hadisi ile zina cezasında celdeye sürgünü de ilave
etmek celde ayeti üzerine ziyade yapmaktır. "Kabeyi tavaf etmek namazdır." hadisi ile tavafta
tahareti şart koşmak "Beyti aîîkı tavaf
etsinler." (Hac: 22/29) ayeti üzerinde bir ziyadeliktir.
Bu m
Bu ihtilafın semeresi,
haber-i vahid ve kısas gibi kendisiyle nesih caiz olmayan
delillerle bu ziyadenin yapılıp yapılmamasında görülür: Hanefîlere göre bu
ilave bir nesihtir, o halde ne haber-i vâhidle ne
kıyasla bu ziyade yapılmaz. Çünkü bunların hiçbiri mütevâtir
olan Kur'anı neshetmez.
Hanefîler bu esasa binaen tavafta tahareti, zıhar ve
yemin keffaretinde azad
edilecek kölede imanı şart koşmadılar.
Bu ziyadelik nesih değildir
diyen cumhura göre ise haber-i vahid ve kıyas gibi
zan ifade eden her şeyle bu ziyadelik yapılabilir. Meselâ radâ'
= süt emzirme meselesinde, ayet-i mutlak geldiği halde Şafiîlerin bu haramlığı
"beş defa emzirme" ile takyid etmeleri, Kur'an-ı Kerîm'in âmm ifadeleri
namazda Kur'an'dan kolayına gelen yeri okumanın
namazın sıhhati için kâfi olmasını iktiza ederken Şafiîlerin, ister yalnız
ister cemaatle olsun her hal ü kârda fatiha okumayı şart koşmaları bu esasa
binaendir.
Hanefîler bu görüş
üzerine, abdestle niyetin şart koşulması namazda fatiha
okunmasının tayini, bir şahid ve bir yeminle hâkimin
hükmetmesi gibi meselelerde vârid olan pek çok sahih
haber-i vahidi terketmişlerdir. Ancak Hanefîler bu
kaideye bütün ictihadlannda bağlı kalmamışlar, Kur'an-ı Kerîm şart kılmadığı halde sünnette vârid olan muamelâtın şartlarından pek çoğunu şart
koşmuşlardır. Meselâ şartlı satışı nehyeden hadisi
esas alarak bu satışın fâsid olduğunu söylemişlerdir.