§: 320- Şer'î Delillerin Tearuzu (Çatışması):
§: 321- Tearuzu Gidermede İzlenecek Metod:
§:322- Nasslar Arasındaki Tearuzun Giderilmesi:
§: 323- Kıyaslar Arasındaki Tearuzun Giderilmesi:
Usûl terimi olarak "delillerin
tearuzu'' , aynı meselede, iki delilden herbirinin
diğerinin gerektirdiğiyle çelişen bir hükmü gerektirmesi demektir. Bir şey
hakkında iki delil bulunup, bunlardan birinin o şeyin haramhğını,
diğerinin ise mubahlığmı gerektirmesi gibi.Ribâ hakkında Hzi Peygamber'den
rivayet edilen şu iki hadis bu duruma örnek gösterilebilir:
1- Ribâ, ancak nesî'e (vadeye bağlama)
durumundadır. [2]
2- Eşit
miktarlarda olmadıkça buğdayı buğday karşılığında satmayın. [3]Birinci
hadis, haram kılınan ribâyı, sadece "ribâ'n-nesî'e", yani
alacağın vadeye bağlanması durumundaki fazlalıktan ibaret saymıştır. Bundan
"ribâ'l-fadl"ın
mubah olduğu anlamı çıkmaktadır. Ribâl'1-fadl,
karşılıklı bedelleri peşin olarak alınmakla beraber meselâ iki Ölçek buğdaya
karşılık bir ölçek buğdayı satma şeklinde uygulanan mali mubadelelerdeki
fazlalık demektir.
İkinci hadis ise, bu
nevi muamelelerin haram olduğunu göstermektedir. O halde ribâ'1-fadl hususunda iki hadis tearuz ediyor demektir. Çünkü
birisi onun mubah diğeri haram olduğuna delâlet etmektedir.İşte deliller
arasında böyle tearuz durumları ile karşılaşınca., müctehidin,
bu tearuzu giderme hususunda incelemede bulunması ve çelişkiyi ortadan
kaldırmaya çalışması gerekir.
Delillerin tearuzunu
gidermede izlenecek metod konusunda usûlcüler farklı
görüşler ileri sürmüşlerdir.
Burada Hanefî
bilginlerin çoğunluğunca izlenen metod hakkında bilgi
vermekle yetineceğiz. Buna, göre müctehidin
karşılaşacağı tearuz durumları iki ana gurupta toplanabilir. Tearuz:
1- Ya nasslar arasındadır.
2- Veya nassların
dışındaki deliller arasındadır.
Şayet tearuz nasslar arasında ise, müctehid,
tearuz eden iki nassm geliş tarihlerim araştırır.
Birisinin diğerinden önce geldiğini tesbit
edebilirse, sonrakinin öncekini neshettiğine
hükmeder. Şu kadar var ki iki delilden birinin diğerini neshedebilmesi
için, onunla aynı kuvvette olması gerekir. Meselâ iki âyet arasında, bir âyet
ile bir mütevâtir veya meşhur Sünnet arasında yahut
iki haber-i vâhid arasında nesih ilişkisi
bulunabilir; bunlardan tarih bakımından sonra gelen öncekini nesheder.Şu iki âyet arasındaki ilişki buna örnek
gösterilebilir:den ölenlerin geride bıraktıkları zevceleri, kendi başlarına
(evlenmeden) dört ay on günbeklerler[4]
2- Hamile
olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmalarına kadardır. [5]Birinci
âyetten çıkan hüküm, hamile olsun veya olmasın, kocası ölen kadının iddetmın dört ay on gün dolmadan sona ermeyeceği
yönündedir.
İkinci âyetten ise,
ister boşanmış ister kocası ölmüş olsun, hamile kadının iddetmın
doğum ile sona ereceği hükmü çıkmaktadır.Böylece, kocası ölmüş hamile kadının iddeti konusunda İki âyet tearuz etmiş olmaktadır: Birinci
âyete göre bu kadının iddeti dört ay on gün dolmadan
sona ermez, ikinci âyete göre, -kocasının vefatından çok az bir süre sonra bile
olsa- doğum ile iddeti sona erer. Abdullah b. Mes'ûd'un kavline göre ikinci âyet birinci âyetten sonra
geldiği için, tearuz ettiği noktada -ki bu, kocası ölen hamile kadının iddeti hususudur- onu neshetm
iştir. O halde bu durumdaki kadının İddeti, ister
kısa ister uzun olsun, doğurmakla sona erer. İslâm hukukçularının çoğunluğu da
bu görüştedir.Eğer müctehid, tearuz eden iki nassın geliş tarihlerini tesbit
edemezse, bilinen tercih metodlanna göre birini
diğerine tercih etme yönüne gider.
Meselâ, muhkemi müfessere, müfesseri
nassa veya zahire, ibareyi işarete, işareti nassın delâletine veya iktizâya tercih eder. Lâfzın
kısımlarından sözederken bu nevi tearuzun örnekleri
geçmişti.Aynı şekilde, haram kılmaya delâlet eden nassı,
mubah kılmaya delâlet eden nassa tercih eder. Çünkü
haramdan uzak durmak, ihtiyat açısından mubahı işlemekten daha üstündür.Bir
başka tercih metodu da, fakih ve zaptı kuvvetli râvinin rivayet ettiği hadisi, bu yönden daha aşağı
derecede râvinin rivayet ettiği hadise üstün
tutmaktır. Buharı ve Müslim'in kitapları gibi sıhhati ile tanınmış bir kitapta
rivayet edilen hadisi, Ebû Dâvûd
ve Tirmizî'nin Sünenleri gibi onlara nazaran daha az
maruf kitapta rivayet edilen hadise tercih etmek de, bu metodlar
arasında zikredilebilir.Şayet müctehid, iki nassdan birini diğerine üstün getiren bir "muraccih" (tercih âmili) bulamazsa, "cem've tevfik" (uzlaştırma) metodlanna göre bu iki nassı
uzlaştırma yoluna girer. Bu, tearuz eden iki nassın
durumuna göre değişir. Meselâ, nassların:
* İkisi de âmm ise, birinin diğerinden farklı neviye
delâlet ettiği şeklinde yorumlar. Bu duruma şu iki hadis örnek gösterilebilir:"Size
şahitlerin en hayırlısının kim olduğunu haber vereyim mi? Evet ya Rasûlallah, dediler. Şöyle
buyurdu: Şahitlik etmesi istenmeden kişinin şahitlikte bulunması. [6]"En
iyileriniz benim çağımdakiler, sonra onların ardından gelenler, sonra onların
ardından gelenlerdir. Daha sonra öyle bir toplum gelir ki, şahitlik etmeleri
istenmediği halde şahitlikte bulunurlar.[7]Birinci
hadis, şahitliğin konusu ister Allah hakkı ister kul hakkı olsun, şahitlik
etmesi istenmeden şahitlikte bulunan kişinin şehadetinin
kabul edilmesini gerektirmektedir.
İkinci hadis ise,
şahitliğin konusu ister Allah hakkı ister kul hakkı olsun, şahitliği talep
edilmeden şahitlikte bulunan kişinin şehadetinin
kabul edilmemesini gerektirmektedir.İşte bu durumda herbir
nassın hakların farklı nevilerine delâlet ettiği
yönünde yorum yapılı1 Birinci hadis "Allah haklarf'na,
ikinci hadis "kul haklan"na hamledilir.
* İkisi de hâss ise, birinin diğerinden farklı duruma delâlet ettiği
şeklinde yorum yapar. Sözgelimi, bir kimse, bir defasında "İbrahim'e başka bir defa da "İbrahim'everme."
demiştir. Burada verme emri, İbrahim'in doğru yolda bulunması durumuna,
vermenin yasaklanması ise İbrahim'in doğru yoldan ayrılması durumuna hamledilir.
* Biri âmm diğeri hâss ise, hâssın temas
ettiği kısımda hâss ile, onun dışında kalan
hususlarda âmm ile amel eder. Ammın
tahsisinden sözederken bunun Örneği gösterilmişti.
* Biri mutlak diğeri mukayyed
İse, mutlak ve mukayyedin hükmü anlatılırken açıklandığı
üzere, mutlakı mukayyede hamleder; yani mutlaktaki maksadın mukayyeddeki
ile aynı olduğu yönünde yorum yapar.
Müctehid, tearuz eden iki nass
arasında cem ve tevfık (uzlaştırma) imkânını da
bulamazsa, bunları delil olarak kullanmaktan vazgeçer ve bunlardan daha aşağı
derecede olan delil ile istidlal eder. Diyelim ki tearuz iki âyet arasında ise,
bunlarla istidlali bırakıp Sünnetle isdilâl eder.
Tearuz iki Sünnet arasında ise, bunları delil olarak kullanmayıp, -şayet hüccet
olarak kabul ediyorsa- Sahabî kavli ile, -hüccet
saymıyorsa- kıyas ile istidlal eder.
Bu durum için şu İki
hadis örnek gösterilmiştir:
1- Numan b. Beşîr (r.a) den rivayet
edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) "küsûf
namazını[8] mutad namazlar gibi bir rükû iki secde şeklinde kılmıştır. [9]
2- Hz. Ayşe'den rivayet edildiğine göre ise, Hz. Peygamber "küsûf namazım dört rükû ve dört secde
ile ve iki rekât halinde kılmıştır, [10]Bu
iki hadis rükû ve kıyam konusunda tearuz etmektedir. Zira birinci hadis, diğer
namazlarda olduğu gibi bir rükû ve bir kıyam, ikinci hadis' ise her rekâtta iki
rükû ve iki kıyam gerektirmektedir. Birini diğerine üstün getiren tercih âmili
de bulunmamaktadır. O yüzden Hanefüer bu iki hadis
ile ameli terketmişler ve kıyasa göre hüküm
vermişlerdir. Burada kıyastan maksat, küsûf namazının diğer namazlara kıyas
edilmesidir. Böylece, küsûf namazında da diğer namazlarda olduğu gibi her
rekâtta bir rükû ve bir kıyam gerektiği sonucuna varılmaktadır.Şayet hakkında müteârız iki nass bulunan konuda
başka bir delil yoksa, o zaman o husustaki yerleşik kurala göre amel edilmesi
ve olanı olduğu şekilde bırakma prensibinin uygulanması gerejjûr.
Bir başka deyişle, o hususta hükmü belirleyen özel bir delil hiç yokmuş gibi davramlır.
Eğer tearuz, nassiarın dışındaki deliller arasında, meselâ iki kıyas
arasında ise, müctehid onlardan birini diğerine
tercih etme açısından İnceler. Birinin daha üstün olduğu sonucuna varabilirse
üstün olana göre hüküm verir. Meselâ, kıyaslardan birinde illetin nass İle diğerinde ise "münasebe"
(ictihad) yoluyla sabit olması durumunda olduğu
gibi.Birinin diğerinden üstün olduğu sonucuna varamazsa, müctehidtn,
vicdanî kanaatine en yakın bulduğu kıyasa göre hüküm vermesi gerekir.Bütün bu
bilginlerin yanısıra daima gözönünde
tutulması gereken bir husus şudur: Tearuz eden deliller arasında tercih veya
cem' yoluna gidilirken, asla İslâm hukukunun geneî
prensipleri dışına çıkilmamah ve nassiarın
ruhu ile bağdaşmayan bir sonuca gidilmemelidir. Deliller arasmdaki
mukayese, Şâri'in ana gayeleri ve genel prensipleri
ışığında yapılmalıdır.
[1] Şer'î delillerin çatışmasından maksat, işin gerçeği ve
mahiyeti İtibariyle çatışma anlamında değildir. Sahih şer'î deliller arasında
böyle bir çatışma tasavvur edilemez. Çünkü böyle bir durum. İslâm ahkâmının
kendi içinde çelişki bulunduğu sonucuna götürür. Çelişki ise, acz (kendi içinde tutarlı bir sistem kuramanıa)
belirtisidir. Bunun Yüce Allah hakkında düşünülmesinin imkânsız olduğu açıktır.
Deliller arasında görülen çatışmaya gelince, bu, müctehidin
kendi anlayış ve kavrayışı ile varabildiği sonuç esas alınmak üzere. sadece
zahirde tesbit edilebilen çatışmadan ibarettir. İmam Şâtibî bu prensibi el-Muvâfakaat
isimli eserinde belirttikten sonra konuyu geniş bir şekilde ele almış ve İslâm
hukukunda çelişkinin bulunmadığını isbat eden
delillere doyurucu açıklamalar ile birlikte yer vermiştir, bkz.
IV. 118 vd.
[2] Müslim, Müsâkaat. 152; İbn Mâce, Ticârât,
49.
[3] bkz. dipnot 223 ve Ahmed b. Hanbef, III, 50, 66, 97.
[4] el-Bakara 2/234.
[5] et-Talâk 65/4.
[6] Sübülü's-Selâm, IV, 196.
[7] bkz. dipnot 565; aynca bazı lâfız farklılıkları ile, bkz.Buharı,Fedâilü's-Sahâbe,1, Rikâak, 7.
[8] Küsûf namazı,
güneş tutulması sırasında kılınan bir namazdır. Cumhura göre iki rek'at olup her bir rek'alte İki
rükû ve iki kıyam yapılır. Hanefîler ise şöyle demişlerdir: İki rek'ât, küsûf namazının asgarî miktarıdır. İslenirse dört rek'at veya daha fazla kılınabilir. Her bir rek'atte, diğer namazlarda olduğu gibi bir kıyam ve bir
rükû yapılır,
[9] Nu"mân b. Beşîr*den aynı anlamda rivayet için bkz.Zeyiû'i Nasbu'r-Râye. II, 152,
[10] Hadisin daha
detaylı rivayeli için bkz.
Müslim, Küsûf, 3-5; İbn Mâce,
İkaametü's-Saiât. 152. Hadisin daha detaylı rivayeli
için bkz. Müslim, Küsûf, 3-5; İbn
Mâce, İkaametü's-Saiât. 152.