BOY AB­DES­Tİ (GU­SÜL)

 

Gasl; yı­ka­mak, gusl ve iğ­ti­sal; gus­let­mek, yı­kan­mak, de­mek­tir. Şer’î bir te­rim ola­rak; bü­tün vü­cu­dun özel bir şe­kil­de yı­kan­ma­sı­nı ifa­de eder.

 

1) Gus­lü ge­rek­ti­ren hal­ler:

a) Cü­nüp­lük: Cinsî mü­na­se­bet, ih­ti­lam ve ne şe­kil­de olur­sa ol­sun me­ni­nin vücûd dı­şı­na çık­ma­sı boy ab­des­ti­ni ge­rek­ti­rir.

Er­kek ve­ya ka­dı­nın cin­sel or­ga­nın­dan alı­şıl­mış lez­zet ve taz­yik­le uy­ku ve­ya uya­nık­lık ha­lin­de iken bak­mak ve­ya dü­şün­mek­le ya­hut fi­i­len cinsî mü­na­se­bet­te bu­lun­mak­la me­ni­nin dı­şa­rı çık­ma­sı cü­nüp­lü­ğe se­bep olur. Me­ni; şeh­ve­tin art­tı­ğı bir an­da, taz­yik­le dı­şa­rı çı­kan yo­ğun sı­vı­dır. Ka­dı­nın me­ni­si in­ce ve sa­rı­dır. Mezî ve vedî se­be­biy­le gu­sül ge­rek­mez. Mezî be­ya­za ya­kın in­ce bir sı­vı olup, eş­le­rin se­viş­me­si sı­ra­sın­da cin­sel or­gan­dan dı­şa­rı çı­kar. Vedî ise, kü­çük ab­dest boz­duk­tan son­ra cin­sel or­gan­dan ge­len ka­lın­ca bir sı­vı­dır.

Bay­gın ve­ya sar­hoş ken­di­si­ne gel­dik­ten son­ra me­ni zan­net­ti­ği bir ıs­lak­lık bu­lur­sa ih­ti­ya­ten gus­let­me­si ge­re­kir. An­cak, gu­sül ab­des­tin­den son­ra, ki­şi­den me­ni­nin çık­ma­sı ha­lin­de ise ye­ni­den gu­sül yap­mak va­cip olur.

Di­ğer yan­dan şeh­vet ve taz­yik söz ko­nu­su ol­mak­sı­zın, ağır bir şey kal­dır­mak ve­ya yük­sek bir yer­den at­la­mak gi­bi bir se­bep­le me­ni çık­sa gu­sül ge­rek­mez. Çün­kü; “Eğer cü­nüp olur­sa­nız iyi­ce te­miz­le­nin”127 aye­tin­de sö­zü ge­çen “cü­nüp­lük”, me­ni­nin şeh­vet yo­luy­la dı­şa­rı çık­ma­sı an­la­mı­nı ifa­de eder.

Şeh­vet­le ye­rin­den ay­rı­lıp, şeh­vet ke­sil­dik­ten son­ra dı­şa­rı­ya çı­kan me­ni­den do­la­yı Ebû Hanîfe ile İmam Mu­ham­med’e gö­re gu­sül ge­re­kir. İmam Ebû Yûsuf’a gö­re ise ge­rek­mez. Bu gö­rüş ay­rı­lı­ğı­nın et­ki­si, şu gi­bi du­rum­larda gö­rü­lür: Rü­ya­da şeh­vet­le ye­rin­den ay­rı­lan cin­sel or­gan tu­tu­lup şeh­vet sükûn bul­duk­tan son­ra dı­şa­rı­ya çı­kan me­ni­den do­la­yı Ebû Yûsuf’a gö­re gu­sül ge­rek­mez. Özel­lik­le yol­cu­luk­ta ve­ya kış mev­si­min­de bu gö­rü­şe uyul­ma­sı ko­lay­lık sağ­lar. Yi­ne, cinsî mü­na­se­bet­ten son­ra, fa­kat uyu­ma­dan kü­çük ab­dest boz­ma­dan ve­ya bi­raz yü­rü­me­den ön­ce gus­le­der, son­ra da şeh­vet­siz ola­rak me­ni ge­lir­se Ebû Hanîfe ve İmam Mu­ham­med’e gö­re gus­lü ia­de et­me­si ge­re­kir­ken, Ebû Yûsuf’a gö­re ge­rek­mez.

Me­ni­nin çık­ma­sı ile gus­lün ge­rek­ti­ği­ne şu ha­dis­ler delâlet eder: Hz. Ali şöy­le de­miş­tir: “Ben me­zi­si çok­ca ge­len bir ki­şi idim. Hz. Pey­gam­ber’e sor­dum da şöy­le bu­yur­du: “Me­zi­de ab­dest me­ni­de gu­sül var­dır”128 Üm­mü Se­le­me (r. anhâ)’den şöy­le de­di­ği nak­le­dil­miş­tir: “Enes’in an­ne­si Üm­mü Sü­leym de­di ki: “Ey Al­lah’ın el­çi­si! Ger­çek şu ki, Al­lah hak­kın söy­len­me­sin­den ha­ya et­mez. İh­ti­lam ol­du­ğu za­man ka­dı­nın üze­ri­ne gus­let­mek dü­şer mi?” Hz. Pey­gam­ber: “Evet, yaş­lık gö­rür­se dü­şer” di­ye bu­yur­du. Bu­nun üze­ri­ne ora­da bu­lu­nan Üm­mü Se­le­me: “Ka­dın da ihtilâm olur muy­muş?” di­ye sor­du. Hz. Pey­gam­ber (s.a.s) şöy­le bu­yur­du: “Hay Al­lah iyi­li­ği­ni ver­sin! Pe­ki ço­cu­ğu ona na­sıl ben­zer ki?”129

Mezî ve vedîde yal­nız cin­sel or­gan yı­ka­nır ve ab­dest alı­nır. Çün­kü Al­lah’ın el­çi­si; “Her er­kek­ten mezî çı­kar ve bun­dan do­la­yı ab­dest al­mak ge­re­kir”130 di­ye bu­yur­muş­tur.

Cinsî mü­na­se­bet ha­lin­de, sün­net ma­hal­li­nin ve­ya o ka­dar bir kıs­mın gir­me­siy­le her iki ta­raf bü­luğ ça­ğın­da ise gu­sül ge­re­kir. Me­ni­nin ge­lip gel­me­me­si so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. Yal­nız bi­ri­si bü­luğ ça­ğın­da ise, gu­sül ona ge­rek­li olur. Bü­luğ ça­ğı­na yak­la­şan kim­se (mü­ra­hik) gus­le­din­ce­ye ka­dar na­maz­dan alı­ko­nur, on ya­şın­da iken de ter­bi­ye mak­sa­diy­le gus­let­me­si em­re­di­lir.

Kar­şı cin­se şeh­vet his­si duy­ma­yan ço­cu­ğun mü­na­se­be­ti ne ken­di­si ve ne de iliş­ki­de bu­lun­du­ğu bâliğa (er­gin ka­dın) hak­kın­da gus­lü ge­rek­ti­rir. Bu, bir par­mak ve­ya odun par­ça­sı gi­bi olup, bun­la­rın ön­den ve­ya ar­ka­dan so­kul­ma­sı, ter­cih edi­len gö­rü­şe gö­re, bo­şal­ma ol­ma­dık­ça gus­lü ge­rek­tir­mez. Baş­ka bir gö­rü­şe gö­re ise bun­la­rın ön ta­raf­tan lez­zet al­mak için gir­di­ril­me­si gus­lü ge­rek­ti­rir. Di­ğer yan­dan ölü, hay­van, ken­di­si­ne kar­şı cin­sel is­tek du­yul­ma­yan ço­cuk ve­ya bekâreti izâle ol­ma­mış kız ile iliş­ki ku­rul­ma­sı ha­lin­de, bo­şal­ma ol­ma­dık­ça gu­sül ge­rek­mez. Çün­kü bu çe­şit iliş­ki­ler selîm fıt­ra­ta ay­kı­rı düşer.131 Bekâret za­rı, gus­lün vü­cu­bu için ge­rek­li olan sün­net yer­le­ri­nin gir­me­si­ne en­gel teş­kil eder.

Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “İki sün­net ye­ri ka­vuş­tu­ğu za­man bo­şal­ma ol­ma­sa bi­le gu­sül va­cip olur.”132

Ya­ta­ğın­dan uya­nıp kal­kan kim­se, ih­ti­lam ol­du­ğu­nu  ha­tır­lar­sa ve cin­sel or­ga­nın­da bir yaş­lık gö­rür­se gus­let­me­si ge­re­kir. Ayak­ta ve­ya otur­du­ğu yer­de uyu­yan kim­se, uya­nın­ca, uz­vun­da böy­le bir yaş­lık gö­rür­se, bu­nun menî ol­du­ğu­na ka­na­at ge­ti­rir ve­ya uyu­ma­dan ön­ce bu uz­vu ha­re­ket­siz bir hal­de bu­lun­muş ise gu­sül ge­re­kir. Ka­na­a­tı bu şe­kil­de ol­maz ve uz­vu da­ha ön­ce mün­te­şir bu­lun­muş olur­sa gu­sül ge­rek­mez. Bu yaş­lık mezî ola­rak ka­bul edi­lir. Çün­kü uz­vun, sert­leş­miş ol­du­ğu­nun bi­lin­me­si mezîye delâlet eder. Kü­çük ab­des­ti­ni bo­zar­ken bo­şal­ma ha­lin­de ise, cin­sel uzuv mün­te­şir du­rum­da ise gu­sül ge­re kir, de­ğil­se ge­rek­mez. Çün­kü bu­ra­da sert­leş­me­nin var­lı­ğı, şeh­ve­tin var­lı­ğı­na de­lil sa­yı­lır.

b) Ha­yız ve ni­fas (lo­hu­sa­lık): Ha­yız ve ni­fas ha­li so­na erin­ce gu­sül farz olur. Ayet­te; “Ay ba­şı ha­lin­de ka­dın­lar­dan uzak du­run”133 bu­yu­ru­lur. Hz. Pey­gam­ber de Fa­tı­ma Bin­ti Ebî Hu­beyş’e şöy­le de­miş­tir: “Ha­yız ka­nı gel­di­ğin­de na­ma­zı bı­rak. Ke­sil­di­ğin­de gus­let ve kıl.”

Ay­ba­şı ve­ya lo­hu­sa­lık­tan son­ra gus­lün ge­rek­ti­ği­ne şu ayet delâlet eder: “İyi­ce te­miz­len­dik­le­rin­de, o za­man Al­lah’ın si­ze em­ret­ti­ği yer­den on­la­ra yak­la­şın.”134 bu­yu­ru­lur. Bu ayet­te­ki “te­miz­len­me­le­ri”nden mak­sat gus­let­me­le­ri­dir.

Her­han­gi bir ıs­lak­lık ol­mak­sı­zın do­ğum ve­ya dü­şük yap­ma ha­lin­de, Hanefîlerde ter­cih edi­len gö­rü­şe gö­re, yi­ne gu­sül ab­des­ti ge­re­kir.

c) Ce­na­ze­ye gu­sül ab­des­ti al­dır­mak: Şe­hit ol­ma­yan ve­ya cü­nüp bulun­ma­yan müs­lü­man ölü­nün boy ab­des­ti al­dı­rıl­ma­sı İslâm top­lu­mu­na yük­le­ti­len kifâî bir farz­dır. Bi­ne­ğin­den dü­şüp ölen ki­şi hak­kın­da Rasûlullah (s.a.s) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Onu su ve sidr ağa­cı­nın yap­rak­la­rıy­la yı­ka­yı­nız ve iki par­ça bez­le ke­fen­le­yi­niz.”135

 

   2) Gus­lün farz­la­rı:

Gus­lün farz olu­şu şu ayet­ler­le sa­bit­tir:

“Eğer cü­nüp ise­niz te­miz­le­ni­niz”136 “Sar­hoş­ken, ne söy­le­ye­ce­ği­ni­zi bi­lin­ce­ye ka­dar na­ma­za yak­laş­ma­yın ve yol­cu ol­du­ğu­nuz za­man müs­tes­na, cü­nüp iken de gus­le­din­ce­ye ka­dar (na­ma­za) yak­laş­ma­yın”137 Hz, Âişe (r. anhâ), Rasûlullah (s.a.s)’ın gu­sül ab­des­ti­ni şöy­le al­dı­ğı­nı an­lat­mış­tır: “Rasûlullah, cü­nüp­lük­ten do­la­yı gus­le­de­ce­ği va­kit, ön­ce el­le­ri­ni yı­ka­mak­la baş­lar, son­ra sağ eliy­le so­lu­na (su) bo­şal­tıp, av­ret ye­ri­ni yı­kar, son­ra ab­dest alır. On­dan son­ra su ala­rak par­mak­la­rı­nı saç­la­rı­nın di­bi­ne ka­dar so­kar. Da­ha son­ra ba­şı­na üç avuç su dö­ker, on­dan son­ra da vü­cu­du­nun di­ğer kı­sım­la­rı­na su dö­ker­di. Ar­ka­sın­dan da ayak­la­rı­nı yı­kar­dı.”138

Gus­lün farz­la­rı bi­rer de­fa ağ­zı, bur­nu ve bü­tün vü­cu­du yı­ka­mak ol­mak üze­re üç ta­ne­dir.

a) Ağız ve bur­nu yı­ka­mak (maz­ma­za ve is­tin­şak): Hanefî ve Hanbelîlere gö­re, ağız ve bu­run, gu­sül­de vu­cu­dun dış kıs­mı gi­bi­dir. Yı­kan­ma­sı ge­re­kir. Bu, ağız ve bu­ru­na çok­ca su alı­na­rak, ab­dest­te­kin­den da­ha dik­kat­li bir şe­kil­de te­miz­len­me­si sağ­la­nır. Bu­ra­da; “Eğer cü­nüp ise­niz iyi­ce te­miz­le­nin” aye­ti ile; “Son­ra da üze­ri­ne bol bol su dö­ker­sin”139 ha­di­si­nin ağız ve bur­nun içi­ni de kap­sa­mı­na al­dı­ğı ka­bul edil­miş­tir.

b) Bü­tün vu­cu­dun su ile yı­kan­ma­sı: Saç­la­rın ve te­nin bü­tü­nü­ne bir tek de­fa ol­sun, su­yun ulaş­ma­sı ge­re­kir. Ha­dis-i şe­rif­te; “Her bir saç te­li­nin al­tın­da cü­nüp­lük var­dır. Bu ba­kım­dan saç­la­rı yı­ka­yı­nız ve te­ni de iyi­ce te­miz­le­yi­niz.”140  bu­yu­rul­muş­tur.

Vü­cut­tan hiç bir nok­ta­nın ku­ru kal­ma­ma­sı için özel­lik­le ku­lak, gö­bek çu­ku­ru, bı­yık, kaş ve sa­ka­lın iç kı­sım­la­rı, baş­ta­ki saç­lar, av­ret yer­le­ri­nin dış kı­sım­la­rı gi­bi be­de­nin sı­kın­tı çe­kil­mek­si­zin yı­kan­ma­sı müm­kün olan di­ğer yer­le­ri­ne de su­yun ulaş­tı­rıl­ma­sı ge­rek­li­dir.

Ka­dın­la­rın aşa­ğı­ya sark­mış örü­lü saç­la­rı­nı çöz­me­le­ri ve yı­ka­ma­la­rı ge­rek­mez. Su­yun saç­la­rın dip kı­sım­la­rı­na ya­ni ba­şın de­ri­si­ne ulaş­ma­sı ye­ter­li­dir. Çün­kü Rasûlullah (s.a.s) saç ör­gü­le­ri­ni çöz­me­den gu­sül ab­des­ti ala­bi­le­ce­ği ko­nu­sun­da, Üm­mü Se­le­me (r. anhâ)’ye ruh­sat ver­miş­tir.141 Bu, uzun saç­lı ha­nım­la­ra gös­te­ri­len bir ko­lay­lık­tır. Saç dip­le­ri­nin ıs­la­tıl­ma­sı­nın vü­cu­bu ise şu ha­dis­le sa­bit­tir: “... Son­ra ba­şı­nın üze­ri­ne su dö­ker ve ova­lar. Saç­la­rı­nın dip­le­ri­ne va­rın­ca­ya ka­dar bu­nu ya­par, son­ra da üze­ri­ne su dö­ker.”142

Di­ğer yan­dan ka­pan­mış kü­pe de­lik­le­ri­ne, tır­nak ara­la­rı­na, sün­net ol­ma­mış kim­se­nin sün­net ye­rin­de­ki de­ri­nin al­tı­na, diş­le­rin ara­sın­da no­hut bü­yük­lü­ğün­de bir yi­ye­cek par­ça­sı kal­mış­sa bu­nun al­tı­na ve par­mak ara­la­rı­na dik­kat edi­le­rek su­yun ulaş­ma­sı sağ­lan­ma­lı­dır. Ace­le ve­ya dik­kat­siz­lik yü­zün­den bir ye­rin ku­ru kal­dı­ğı ve­ya ağız ve bur­nun yı­kan­ma­dan unu­tul­du­ğu son­ra­dan an­la­şıl­sa ye­ni­den gu­sül ge­rek­mez. Yal­nız bu yer­le­ri yı­ka­mak ye­ter­li olur. An­cak bu ara­da farz bir na­maz kıl­mış ise, onu ia­de et­mek ge­re­kir.

Hanefîler dı­şın­da­ki ço­ğun­luk fa­kih­ler gus­lün üç far­zı­na “ni­yet”i ve Mâlikîler ay­rı­ca “be­de­ni ov­ma” ile “aza­la­rı peş­pe­şe yı­ka­ma (muvâlât)”yı ilâve et­miş­ler­dir.143

 

   3) Gus­lün sün­net­le­ri:

a) Gus­le bes­me­le ve ni­yet ile baş­la­mak. Hanefîler dı­şın­da­ki üç mez­he­be gö­re ise bu ni­yet farz­dır. Cü­nüp­lük­ten te­miz­len­mek için yı­kan­mak­ta ol­du­ğu­nu bil­mek ni­yet sa­yı­lır ve iba­det se­va­bı ka­zan­ma­ya se­bep olur.

b) Ön­ce­lik­le el­le­ri ve av­ret ye­ri­ni yı­ka­mak, be­de­nin her­han­gi bir ye­rin­de pis­lik var­sa onu te­miz­le­mek.

c) Da­ha son­ra na­maz ab­des­ti gi­bi ab­dest al­mak. Bu­lun­du­ğu yer­de su top­la­nı­yor­sa, ayak­la­rın yı­kan­ma­sı so­na bı­ra­kı­lır. Ab­dest alır­ken Hanefî ve Hanbelîlere gö­re, farz hük­mün­de olan maz­ma­za ve is­tin­şak da ger­çek­leş­ti­ri­lir.

   d) Ab­dest­ten son­ra, ön­ce üç de­fa ba­şa, son­ra üç de­fa sağ, üç de­fa sol omu­za su dö­ke­rek, her de­fa­sın­da be­de­ni iyi­ce oğuş­tur­mak, da­ha ön­ce ayak­lar yı­kan­ma­mış­sa, çı­kar­ken ön­ce sağ, son­ra sol aya­ğı­nı yı­ka­mak.

e) Gus­le­der­ken çok faz­la ve­ya çok az su kul­lan­mak­tan ka­çın­mak.

f) Kim­se­nin gö­re­me­ye­ce­ği bir yer­de yı­kan­mak. An­cak er­kek, er­kek­le­rin; ka­dın da ka­dın­la­rın bu­lun­ma­dı­ğı bir yer bu­la­maz­sa bir kö­şe­ye çe­ki­le­rek, av­ret yer­le­ri­ni bir peş­te­mal­la ört­mek su­re­tiy­le yı­ka­nır. Ka­dın; yal­nız er­kek­le­rin ve­ya er­kek- ka­dın ka­rı­şık bir top­lu­lu­ğun ara­sın­da yı­ka­na­ma­dı­ğı gi­bi, her iki cins, peş­te­mal gi­bi şey bu­la­ma­dı­ğı tak­dir­de ken­di cins­le­ri ara­sın­da da yı­ka­na­maz. Bu du­rum­da su, hük­men bu­lun­ma­mış sa­yı­lır ve te­yem­müm ya­pı­la­rak na­maz­lar kı­lı­nır; gu­sül yap­ma imkânı bu­lu­nun­ca da bu na­maz­lar ia­de edi­lir.

   g) Ten­ha bir yer­de yı­ka­nıl­sa bi­le, av­ret yer­le­ri­ni aç­ma­mak. Eğer av­ret ye­ri açı­lır­sa kıb­le ta­ra­fı­na dön­me­mek.

h) Gus­le­der­ken ko­nuş­ma­mak.

i) Gusl bi­tin­ce be­de­ni bir hav­lu ile ku­ru­la­mak.

j) Gu­sül­den son­ra ça­bu­cak gi­yin­mek.

k) Bir kim­se, ağ­zı­na ve bur­nu­na su al­mak su­re­tiy­le, de­niz, göl, ne­hir ve­ya ha­vu­za dal­sa ya­hut yağ­mur al­tın­da du­rup bü­tün vü­cu­du ıs­lan­sa gu­sül fa­ri­za­sı ye­ri­ne gel­miş olur. Bu du­rum­da iken uzuv­la­rı­nı ha­re­ket et­tir­se ve­ya su için­de ab­dest ve gus­le el­ve­riş­li bir sü­re dur­sa, sün­ne­te de uy­muş olur.144

Ab­dest­te mek­ruh olan şey­ler gu­sul­de de mek­ruh­tur. Su­yu is­raf et­mek, çok az su kul­lan­mak, su­yu yü­ze çarp­mak, ge­rek­siz ye­re ko­nuş­mak, özür­süz ola­rak baş­ka­sın­dan yar­dım is­te­mek gi­bi. Ay­rı­ca gu­sül­de dua oku­mak da mek­ruh­tur. Av­ret yer­le­ri ör­tü­lü bu­lun­ma­dık­ça kıb­le­ye doğ­ru dö­nül­mez.

 

   4) Gus­lün sün­net ve­ya müs­te­hap ol­du­ğu hal­ler:

Cü­nüp­lük, ay ha­li ve­ya lo­hu­sa­lık­ta gus­lün farz ol­du­ğu­nu yu­ka­rı­da be­lirt­miş­tik. Ba­zı du­rum­lar­da ise gus­let­mek sün­net ve­ya müs­te­hap hük­mün­de bu­lu­nur. Bun­la­rın baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır:

a) Cum’a ve­ya iki bay­ram na­ma­zı için yı­kan­mak. Ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur: “Cu­ma gü­nü ab­dest alan kim­se iyi ve gü­zel bir iş yap­mış­tır. Eğer gus­le­der­se bu da­ha da fa­zi­let­li­dir.”145 Hz. Pey­gam­ber (s.a.s)’in bay­ram na­maz­la­rı için de gus­let­ti­ği nakledilmiş146, ay­rı­ca bay­ram na­maz­la­rı cu­ma­ya kı­yas edil­miş­tir.

b) Hac ve­ya um­re için ih­ra­ma gir­mek, ze­val­den son­ra Are­fe’de vak­fe­ye dur­mak için gu­sül sün­net, Mek­ke’ye gir­mek, Müz­de­li­fe’de ge­ce­le­mek, zi­ya­ret ve ve­da ta­va­fın­da bu­lun­mak mak­sa­dıy­la gus­let­mek ise müs­te­hap­tır.

c) Gü­neş ve ay tu­tul­ma­sı na­maz­la­rı ile, yağ­mur du­a­sı na­ma­zı için gus­let­mek men­dup­tur.

d) Akıl has­ta­lı­ğın­dan ve­ya bay­gın­lık­tan kur­tu­lan , sar­hoş­luk­tan ayı­lan, ce­na­ze yı­ka­yan, be­rat ve­ya ka­dir ge­ce­si­ne ula­şan ve kan al­dı­ran kim­se­nin yı­kan­ma­sı men­dup­tur.

e) Yol­cu­luk­tan ge­len ve­ya ye­ni el­bi­se gi­yen kim­se için yı­kan­mak.

f) İn­san­la­rın top­la­na­cak­la­rı yer­de ha­zır bu­lu­nan kim­se­nin yı­kan­ma­sı.

g) Özür ka­nın­dan (is­ti­ha­za) kur­tu­lan ka­dı­nın yı­kan­ma­sı

h) Bir gü­nah­tan tev­be et­mek için yı­kan­mak.

i) Her cinsî mü­na­se­bet­ten son­ra yı­kan­mak. Pren­sip ola­rak cü­nü­bün, eşiy­le yı­kan­ma­dan ön­ce ye­ni­den cinsî te­mas­ta bu­lun­ma­sı ca­iz­dir. An­cak ara­da yı­kan­ma­sı ve­ya ab­dest al­ma­sı men­dup­tur.

j) Na­maz vak­ti gir­me­den ön­ce yı­kan­mak. Cü­nüp bir kim­se­nin, yı­kan­ma­yı na­maz vak­ti­ne ka­dar ge­cik­tir­me­si müm­kün ve ca­iz ise de, da­ha ön­ce yı­kan­ma­sı efdaldir147

 

   5) Cü­nüp ve cü­nüp hük­mün­de olan için

   ha­ram olan şey­ler:

Cü­nüp, ay ha­li gö­ren ve­ya lo­hu­sa olan için na­maz kıl­mak, ta­vaf yap­mak, mus­ha­fa ve­ya par­ça­sı­na do­kun­mak, ha­ram ol­du­ğu gi­bi Kur’an-ı Ke­rim oku­mak ve mes­ci­de gir­mek de ca­iz de­ğil­dir.

a) Na­maz kıl­mak. Cü­nüp, ha­yız­lı ve lo­hu­sa­nın farz, va­cip ve­ya na­fi­le na­maz kıl­ma­sı, tilâvet sec­de­si yap­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. De­lil: “Eğer cü­nüp ise­niz iyi­ce te­miz­le­nin” aye­ti­dir.

b) Kâ’be’nin çev­re­sin­de nâfile bi­le ol­sa ta­vaf yap­mak. Çün­kü ta­va­fın bir çe­şit na­maz ol­du­ğu ha­dis-i şe­rif­le ha­ber ve­ril­miş­tir.148

c) Kur’an-ı Ke­rim’e do­kun­mak. Yü­ce Al­lah; “Ona an­cak iyi­ce te­miz­lenmiş olan­lar el sü­re­bi­lir.”149 bu­yur­muş­tur. Ay­nı me­al­de ha­dis-i şe­rif de nak­le­dil­miş­tir.150 Bu­na gö­re, Kur’an’a an­cak, cü­nüp­lük ve ben­ze­ri şey­ler­den te­miz­len­miş olan­lar el sü­re­bi­lir. Fa­kat bi­ti­şik ol­ma­yan bir kı­lıf, bir çan­ta, tor­ba ve­ya san­dık için­de bu­lu­nan bir mus­haf-ı şe­ri­fi tut­mak ise ca­iz­dir.

Bu üç hu­sus ab­dest­siz kim­se için de ha­ram­dır. Bu­na ilâve ola­rak cü­nüp, ha­yız­lı ve­ya lo­hu­sa­ya aşa­ğı­da­ki hu­sus­lar da ca­iz de­ğil­dir:

d) Kur’an-ı Ke­rim’den bir par­ça da ol­sa oku­mak. An­cak dua ni­ye­tiy­le oku­mak ca­iz­dir. “Rabbenâ âtinâ...” âyetini ve Fâtiha Sûresini duâ ni­ye­tiy­le oku­mak gi­bi. Hz. Ali’nin nak­let­ti­ği bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­rul­muş­tur: “Rasûlullah (s.a.s) her du­rum­da, cü­nüp ol­ma­dı­ğı sü­re­ce bi­ze Kur’an-ı Ke­rim’i öğ­re­tir­di.”151

İmam Mâlik’e gö­re cü­nüp olan Kur’an’ı oku­ya­maz ise de ha­yız­lı ve­ya lo­hu­sa olan ka­dın oku­ya­bi­lir. Çün­kü cü­nüp der­hal yı­ka­na­bi­lir­ken ha­yız­lı ve­ya lo­hu­sa uzun sü­re yı­ka­na­maz. Da­yan­dık­la­rı de­lil is­tih­san­dır.152

e) Bir za­ru­ret ol­ma­dık­ça bir mes­cid içi­ne gir­mek ve­ya için­den geç­mek. Rasûlullah (s.a.s)’ın, bir gün mes­ci­de gi­re­rek şöy­le ses­len­di­ği nak­le­dil­miş­tir: “Mes­cit ha­yız­lı olan kim­se­ye ve cü­nü­be he­lal de­ğil­dir.” 153

Mes­cit için­de ya­tan kim­se ih­ti­lam ol­sa dı­şa­rı çık­mak için te­yem­müm eder, dı­şa­rı çık­mak­tan kor­kar­sa, te­yem­müm ile otu­rur, fa­kat bu­nun­la ne oku­ya­bi­lir ve ne de na­maz kı­la­bi­lir.

Cü­nü­bün; di­ni ki­tap­lar­dan, her­han­gi bi­ri­ni el­le tut­ma­sı ve oku­ma­sı; eli­ni ağ­zı­nı yı­ka­ma­dan yi­yip iç­me­si ve eliy­le tut­ma­dı­ğı bir kâğıda Kur’an âyetlerini yaz­ma­sı mek­ruh­tur.

Gus­let­me­le­ri farz olan­la­rın, gu­sül­süz ola­rak yap­ma­la­rı ca­iz olan hu­sus­lar da şun­lar­dır: Zik­ret­mek, tes­bih et­mek, salât ve selâm ge­tir­mek; Kur’an âyetlerini ke­li­me ke­li­me öğ­ret­mek; dua mak­sa­dıy­la Kur’an’dan âyetler oku­mak; Ke­li­me-i şe­ha­det ge­tir­mek; Kur’an’a bak­mak, bir kı­lıf için­de­ki Kur’an’a el sür­mek, uyu­mak. An­cak cü­nü­bün ab­dest al­dık­tan son­ra uyu­ma­sı da­ha iyi­dir. Cü­nüp iken ye­mek ye­ne­ce­ği ve­ya içi­le­ce­ği za­man el­le­ri yı­ka­mak ve ağ­zı çal­ka­la­mak ge­re­kir. Di­ğer yan­dan, Ra­ma­zan­da cü­nüp ola­rak sa­ba­ha ula­şan ve­ya gün­düz uyu­ya­rak bo­şa­lan kim­se­nin oru­cu bo­zul­maz.

Gus­lün vücûd için fay­da­la­rı ko­nu­sun­da dok­tor­lar şun­la­rı söy­le­mek­te­dir: İn­sa­nın ba­şı­na, gus­let­me­yi ge­rek­ti­ren bir hal ge­lin­ce bü­tün da­mar­lar­da bü­yük bir sar­sın­tı olur. Vü­cut­ta bir yor­gun­luk ve gev­şek­lik mey­da­na ge­lir. İş­te bu yor­gun­luk ve sar­sın­tı­yı gi­der­mek ve be­den­de ye­ni bir den­ge kur­mak için vü­cu­dun her ta­ra­fı­nı yı­ka­mak lâzımdır. De­mek ki; gus­lü ge­rek­ti­ren hal­ler­de sa­de­ce ba­zı or­gan­la­rı de­ğil, bü­tün vü­cu­du yı­ka­ma ih­ti­ya­cı or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Çün­kü ge­rek cü­nüp­lük­te ve ge­rek­se ay­ba­şı, lo­hu­sa­lık hal­le­rin­de, baş­ta kalp ol­mak üze­re bü­tün or­gan­lar ve kan do­la­şı­mı tüm yor­gun­luk­la­rı­nı, an­cak boy ab­des­ti sa­ye­sin­de ter­te­miz bir zin­de­li­ğe bı­ra­kır. Al­lah’ın her em­rin­de ol­du­ğu gi­bi gu­sül­de de bi­zim bil­di­ği­miz ve bi­le­me­di­ği­miz da­ha bir çok hik­met ve fay­da­lar bu­lun­mak­ta­dır.