Hz. Ömer (R.A)'İn Hürmüzan İle İstişaresi
Savaşa Gidenin Ailesine Bakmanın Ecri
Kadınların Savaşa Katılmaları Ve Kendilerine Pay Verilmediği Halde Ganimetten Almaları
Ateşle Öldürmenin Ve Katl-İ Sabr(1)'In Hükmü
Mücahîdlerin Hanımlarının Değeri
Ganimetler Mücahid İçin Dünyadaki Peşin Ücretidir
Sadık Niyet İle Cîhad Etmenin Ecri
Esir Edilmekten Korkarak Müslüman Olanlar Ve İslam'ın Emirlerini Güzelce Yerine Getirenler
Esirlere Lütuf Ve İhsanda Bulunmak
Esirleri Bedel Karşılığında Serbest Bırakma
Serîyye Ve Orduların Hayırları
Müşriklerin Gasbettikleri Malın Mülkiyeti Müslümanındır
Gaziyi Donatan Kimsenin Elde Edeceği Ecir
Savaşta Faydalı Olan Konularda Komutana İtaat Etmek Ve Onun Arkasında Savaşmak
Savaşta Kafirden Yardım İstemenin Yasak Oluşu
Emin Olunmadığında Kur'an İle Düşman Topraklarına Yolculuk Yasaklanmıştır
Esir Dövülür Ve İtirafa Zorlanır
ŞEHADETİN VE ŞEHİDLERİN FAZİLETİ ŞEHİDLERİN TÜRLERİ VE AHKAMI
Şehidin, Gördüğü İkramdan Dolayı Tekrar Dünya'ya Dönüp Öldürülmeyi Arzu Etmesi
Borç Dışında Şehidin Herşeyi Bağışlanır
Allah'ın Şehid İçin Hazırladığı Hasletler
Şehidlerin Rableri Katındaki Dereceleri
Şehid Kabir Fitnesinden Korunur
Şehid Ölüm Darbesinden Ne Hisseder?
Kafir Bir Katil, Müslüman Olduktan Sonra Şehid Olursa
CİHADA YÖNELİK ÇALIŞMALAR BİNİCİLİK, ATICILIK VE ATLAR ATICILIK VE BİNİCİLİĞİ İYİ ÖĞRENMEYE TEŞVİK
At Türleri, Savaş Atlarının Üstünlüğü Ve Onların Yerine Geçecek Olan Araçlar Ve Bunların Önemi
Hz. Peygamber (A.S)'İn Sulh Yapması Ve Yahudileri Sürmesi
Ahidlere Uyma, Hükümlerini Değiştirmeme
Müslümanların En Alt Derecesinde Olan Dahi Eman Verebilir
GANİMETLER, ENFAL, FEY, HUMUS, HZ. PEYGAMBER (A.S)'İN HİSSESİ GANİMETLERDEN ÇALMA VE YAĞMALAMA ENFAL
Hz. Peygamber (A.S) Ve Ailesinin Hissesi
Safiyy (Hz. Peygamber'in Ganimeti Bölmeden Önce Kendisi İçin Seçip Aldığı Şeyler)
Beytü'l Mal'den İhsanda Bulunma
Müellefe-I Kulub'e Ganimetlerden Atiyye Vermek
Öldürülen Kimsenin Üzerindeki Eşya Ve Silah Öldüren Kişiye Aittir
Ganimet Malına Hıyanet Etmekten Sakındırma
İBADET ANSİKLOPEDİSİ'NİN SONUÇ KISMI
HAYRA KOŞMAK VE HAYIRDA ACELE ETMEK
"Ey Hürmazan, şimdi ben seninle (İran fetihlerini tamamlamak için) şu
Fars, İsfahan, Azerbaycan hakkında istişare ediyorum. Bunlardan, önce hangisinin
fethine başlanmalıdır?" diye sordu. Hürmüzan şöyle cevap verdi:
"Evet Emiru'l-Mü'minin! Bu toprakların ve buralarda bulunan Müslüman düşmanı halkın benzeri^iki kanadı, iki ayağı ve bir başı bulunan bir kuşun benzeridir. Bu kuşun kanatlarından biri kırılsa ( o ölmez), bir kanadı ve bir başı ile iki ayağı üstünde durur. Diğer kanadı da kızılmış olsa, bir başı ve iki ayağı ile yaşar durur. Ama kuşun başı ezilirse ayakları da, kanatları da, başı da (kırılır, ezilir) gider. İmdi işte bu baş Kisra'dır. Kanadın biri Kay-ser'dir. Diğeri de Fars'tır. Ey Mü'minlerin emiri! Şimdi siz Müslümanlara emrediniz de toptan Kisra üzerine hareket etsinler," dedi."
Cübeyr bin Hayye şöyle demiştir:
"(Kadisiyye Fethi'nden sonra bir gün) Hz. Ömer (r.a) bizi gaza için çağırdı, üzerimize de Nu'man bin Mukarrin'i kumandan yaptı. Biz de (Medine'den hareket edip) düşman diyarına vardık. Kisra'nm kumandanı bizi kırk bin kişilik bir kuvvetle karşıladı. Ve kumandan tarafından gelen bir tercüman bize şöyle dedi:
"Bazı şeyler soracağım. İçinizden bir kişi bana cevap versin."
Muğire bin Şu'be, şöyle dedi:
"Ne istersen sor."
Bunun üzerine tercüman şöyle dedi:
"Sizler nesiniz?"
Muğire, şöyle cevap verdi:
"Biz Arap ırkından bir takım kimseleriz. Biz vaktiyle azgın bir şakavet, zorlu bir bela içinde yaşar; açıklıktan hurma çekirdeği ve deri parçası çiğneyip emer, deve yününden ve kıldan elbise giyer; ağaçlara ve taşlara tapardık. Hülasa biz böyle bir vahşet ve cehalet içinde iken göklerin ve yerlerin Rabb'i şanı yüce, azameti her tarafta tecelli eden Allah bize kendi aramızdan bir peygamber gönderdi. Biz O'nun ana ve babasını tanırız. Şimdi Rabbimizin elçi gönderdiği bu Aziz Peygamberimiz bize, siz yalnız bir Allah'a ibadet edinceye yahut cizye verinceye kadar sizinle savaşmamızı emretti.
Ve Peygamberimiz, Rabbimizin elçiliğinden olmak üzere bize şunu haber verdi:
"Bizden cihad uğrunda öldürülen, asla benzeri görülmemiş nimetlerledopdolu olan Cennet'e gider. Şehid olmayıp da hayatta kalanlar da sizleri esir alıp boyunlarınıza malik olurlar."
Bunun üzerine Nu'man, Muğire'ye şöyle dedi:
"Allah seni, Resulullah (a .s) ile beraber bu olay gibi bir çok muharebelerde bulundurdu. Şimdi Allah Teâla size pişmanlık vermez ve sizi düşman gözünde küçük düşürmez. Ben de Resulullah (a.s)'m beraberinde muharebede hazır bulundum. Resulullah (a.s) gündüzün ilk saatinde savaşmazsa (zevalden sonra) rüzgarlar esip, namaz kılınmcaya kadar beklerdi."
Tirmizi [1] bu hadis-i şerifin bir kısmını Ma'kıl bin Yesar'dan tahric etmiştir. Tirmizi'nin lafzı şöyledir:
"Makul bin Yehar: "Hz. Ömer bin Hattab (r.a) Kfu'man bin Mukarrin'i Hürzüman'a gönderdi... " dedi ve hadisi tümüyle zikretti. Numan bin Mu-karrin: "Resulullah (a.s) ile beraber savaşta bulundum. Gündüzün evvelinde savaşmadığı vakit, zeval vaktine kadar beklerdi ki, rüzgarlar eser ve zafer inerdi." [2]
"Hürmüzan Müslüman oldu," sözünde, siyakta bir çok kısaltma vardır. Çünkü Hürmüzan'ın Müslümanlığı kabul etmesi, Tüster şehrinde Müslümanlarla kendisi arasında cereyan eden bir çok savaştan sonradır. Bu savaşlardan sonra Hürmüzan Ebu Musa el-Eş'ari tarafından esir alınmış ve böylece Hz. Ömer (r.a)'in yönetimini kabul etmiştir. Ebu Musa 'el-Eş'ari onu Enes'le birlikte Hz Ömer (r.a)'e göndermiş ve o da İslam'ı kabul etmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) onu yakınına alıp onunla istişarede bulundu. Sonra Hz. Ömer (r.a)'in oğlu Ubeydullah, onu babası Ömer (r.a)'in katili Ebu Lu'Iü'ü cinayete teşvik etmekle suçlamış; Hz. Ömer (r.a)'in öldürülmesinden sonra Ubeydullah Hürmüzan'a saldırıp onu öldürmüştür.[3]
Hafız İbni Hacer, şöyle der:
"İbni Ebi Şeybe'nin Ma'kul bin Yesar tankından rivayetinde; "Hz. Ömer, Fars, İsfahan ve Azerbaycan hakkında seninle istişare ediyorum. Bunlardan Önce hangisinin fethine başlamalıdır?" ibaresi yer almaktadır. Bu da Hz. Ömer (r.a)'in onunla özel konularda istişare ettiğini göstermektedir. Çünkü Hürmüzan bu şehirlerin halkından biriydi ve onların durumunu herkestendaha iyi biliyordu.
Buna göre bu babdaki hadiste: "Baş Kisra'dır. Kanadın biri Kayser'dir, diğeri de Fars'tır," sözü hakkında bir görüş vardır. Çünkü Kisra, Fars halkının başıdır. Ama Kayser Rum halkının kiralıdır. Buna göre Kisra Rumların başı olamaz.
Taberi'de Mübarek bin Fudâle tankından gelen rivayette Hürmüzan'ın şöyle dediği yer almaktadır:
"Bugün Fars'ın bir başı, iki kanadı vardır."
Bu ise Ibni-i Ebî Şeybe'nin rivayetine muvafıktır ve tercihe daha uygundur. Çünkü Kayser, Şam bölgesinde, sonra da kuzey bölgelerindeydi. Irak, Fars ve Maşrık beldelerinin onlarla bir ilişkisi yoktu. Hürmüzan, Kisra, Maşrık kiralı olduğu halde, Kayser de onun altında olmakla birlikte Rum'un kiralı olduğu halde Kisra'yı kırallar'ın başı yapmak isteseydi -Çünkü onu diğer kanat yapmıştı- İkinci kanadı Yemen tarafından Hint ve Çin kıralları gibi mukabilini yapsaydı elbette uygun olurdu. Fakat diğer rivayet, Hürmüzan'ın bildiği beldeler halkını kasdettiği'ne işaret etmektedir. Sanki ordular o zaman bu üç beldede, çoğunluğu ve en büyüğü de Kisra'nm bulunduğu şehirdeydi. Bu duruma göre de Kisra onların başı olur."
"Tercüman ayağa kalktı," sözü hakkında da Hafız İbni Hacer şunları söylüyor:
"Taberî'nin rivayetinde şunlar yer almaktadır:
"Bir araya toplandıkları zaman: "Bize konuşacağımız bir adam gönderin," diye Bendar'ı onlara elçi gönderdik. Müslümanlar da Muğıre bin Şu'be'yi gönderdiler."
"İbni Ebi Şeybe'nin rivayetinde de; "Onların aralarında bir nehir vardı. Muğire onlara karşı kuşandı ve nehrin diğer yakasına geçti. İki kanatlı arkadaşlarıyla istişare edip elçiye karşı nasıl oturacağız?" diye sordu. Arkadaşları da: "Bir kiralın görünüşü ve neş'esi içinde onun karşısına otur," dediler. O da tahtına oturup tacı başına koydu. Kiralın oğulları etrafında dizilerek ayakta dikildiler. Üzerlerinde altın bilezikler, küpeler ve ipek kumaştan elbiseler vardı."
Ravi dedi ki:
"Muğıre'ye izin verdi. Muği'e'nin iki pazusundan iki adam tuttu. Muğire'nin mızrağı ve kılıcı yarandaydı. Mızrağını, kötüye yorsunlar diye halıya saplamaya başladı."
Taberi'nin rivayetinde Muğire ş iyle demiştir:
"Başımı eğip yürüdüm. Kapıyı ittim ve onlara: "Elçiye bu yapılmaz," de dim."
"Allah seni... bulundurdu," cümlesindeki hitap, Muğire'yedir. Çünkü o Numan'ın sol tarafındaydı. Manası şudur: Allah seni böyle gazalarda buhur durdu."
"Seni pişman etmedi: Yani Allah onu pişman etmedi ve o da pişman ol madı.
"Seni küçük düşürmez" sözü, kişi zelil ve önemsiz olduğu zaman "Ha ziye" denilir. İşte o, bu kökten alınmadır. Nitekim Hz. Peygamber (a.s) Ab dulkayı hey'etine: "Allah sizi utandırmasın, pişman etmesin," demiştir.
"Namaz kılınınca" sözü hakkında Muhakkıku'1-Cami şunları söylüyor: Taberi [4] rivayetinde şu ilaveyi yapmıştır:
"Savaş güzel oluyor. Bana ancak şu engel oluyor. Allah'ım ! Bugün sen den İslam'ın izzeti olacak fetihle gözümü aydınlatmanı istiyorum. Kafirleri de zillete düşürmeni diliyorum. Bundan sonra da beni şehadet rütbesiyle ruhumu yanma al," diye (Numan) dua etti."
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydediyor:
"Mübarek bin Fadâle, Ziyad bin Cübeyr'den rivayetinde Numan'ın sözünün mâkabüi ile irtibatlı olduğunu beyan ediyor. Ve onun sevkedişiyle parantez arası bir kıssa olmadığı ortaya çıkıyor. Hasılı Muğire, Numan'ın savaşı tehir etmesini hoş karşılamıyor, Numan da söylediği sözlerle özür diliyor.
özet olarak Mübarek'in söylediği şudur:
"Düşmanlar Müslümanlara elçi gönderip: "Ya nehri geçip bizim tarafa gelsinler, yahut biz size gelelim," dediler. Numan da: "Nehri geçip onların tarafına girdin, orada karşılaşırsınız," dedi. Numan bazısını bazısına bağladı Kaçmasınlar diye de arkalarına dikenli tel koydular."
Ravi dedi ki:
"Muğire onların çokluğunu görünce: "Bugünkü gibi hiç benzerini görmedim. Düşmanımız iyi hazırlanmış, kaçmayrp kalıyorlar. Ama vallah iş bana dönük olsaydı, onların önüne geçerdim." dedi."
İbni Ebi Şeybe'nin rivayetinde şöyle denilmektedir:
"Onlara karşı saf tuttuk ve üzerlerine yürüdük; nihayet onlar içimize kadar koştular. Bunun üzerine Muğire, Nu'man'a:
"Halkın içine kadar koştular. Sen hamle yapsan (olmaz mı)?" dedi. Nu-man'da:
"Sen menkıbeler sahibisin. Resulullah (a.s)'la birlikte onun benzerine şahid oldun/ dedi."
Taberi'nin rivayetinde de: "Allah seni onların benzerlerine şahid kılmıştır. Vallahi, onların işini bitirmeye sadece Resulullah (a.s)'dan gördüğüm bir şey engel oldu," dedi." [5]
Savaş stratejisi kendi başına bir sanattır. Bazı kitaplar bu konuyu tek basma ele almışlardır. Savaş stratejisi, Müslümanların çok iyi öğrenmeleri gereken bir ilimdir. Hz. Ömer (r.a)'in Hürmüzan ile istişaresi, savaş stratejisini araştırıp incelemenin güzel bir örneğidir. [6]
4851-Müslim, Ebu Said el-Hurdi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Hüzeyl'in Beni Lihyan kabilesine bir müfreze gönderdi ve şöyle buyurdu:
"Her iki kişiden biri çıksın."
Sonra oturan kişiye de şöyle buyurdu:
"Çıkanın ailesi ve malı hakkında hanginiz hayırla yerini tutarsa, çıkanın yan ecri kadar ona verilir." [7]
Savaş durumundaki düzen, bazı durumlarda, halkın bir kısmının çıkmasını, bir kısmının da hizmet ve diğer işler için kalmasını gerekli kılar. Bu hadis-i şerifte bu konuya işaret edilmektedir. Şimdi milletler düzenli ve ihtiyati ordu düşüncesine itibar etmektedirler. Bütün halkın bir araya gelmesiyle oluşan genel seferberlik fikri bu hadisi şerif ile uyuşmaktadır. Ve bu da güzel bir şeydir. [8]
4852-Ebu Davud, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bizi bir askeri birlik içinde gönderdi. Askerler (bir ara) firar ettiler. Biz de Medine'ye geldik ve orada gizlendik. Biz (kendi kendimize) "Helak olduk," dedik. Sonra Hz. Peygamber (a.s)'e gelip:
"Ya Resulullah (a.s)! Biz firarileriz", dedik. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayır, siz firariler değil, savsa tekrar dönmek üzere manevra yapı kişilersiniz. Ben, sizin sığmağmızım." [9]
4853-Ebu Davud, Abdullah bin Ka'b bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ensar'dan bir ordu, komutanlarıyla birlikte Fars topraklarmdaydı. Hz. Ömer (r.a) her yıl onu diğer bir ordu ile değiştirirdi. Bir seferinde Hz. Ömer (r.a) onlarla ilgilenmedi. Vakit geçince, bu geçidi bekleyenler geri döndü. Ama bu durum onlara ağır geldi ve korkuttu. Halbuki onlar Hz. Peygamber (a.s)'in ashabıydılar. Onlar:
"Ya Ömer! Sen gaflete düştün ve Hz. Peygamber (a.s)'in gazilerinin bir kısmını diğerleriyle değiştirme konusundaki emrini (bize uygulamayıp) ter-kettin," dediler." [10]
Bu hadis-i şerifte savaşçının veya serhat nöbetçisinin ya da ordudaki ferdin muhtaç olduğu yer değiştirme fikrine işaret vardır.
Yine aynı nasta bu düşüncenin temel esas olduğuna da işaret vardır. Hz. Ömer (r.a)'in bu uygulaması da bazı zamanlarda onun te'cil edilmesinin mümkün olduğuna işaret etmektedir.
4854-Tabarani, tbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"İki kişiden firar eden firar etmiş sayılır. Üç kişiden firar eden firar etmiş olmaz." [11]
Bu hadis, en alt derecede sayı yeterli olsa da, uygun sayının var olması durumuna tatbik edilir. Ama kâfirlerin sayısı fazla, Müslümanlar da silahsız iseler ve savaş da yüzyüze yapılacak bir savaş ise, o zaman sayıya itibar edilmez. [12]
4855-Müslim, Necdet bin Amir el-Haruri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Necdet, İbni Abbas (r.a)'a mektup yazarak ona beş şey sordu, tbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
"Bir ilmi gizlemiş olmasam buna (cevap) yazmazdım."
Necdet ona şöyle yazmıştı:
"Bundan sonra: Bana (şunları) haber ver:
1- Resuhıllah (a.s) kadınlarla birlikte gaza eder miydi?
2- Onlara hisse ayırır mıydı?
3- Çocukları Öldürür müydü?
4- Yetimin yetimlik müddeti ne zaman sana erer?
5- Beşte bir kimin hakkıdır?"
İbni Abbas (r.a) ona şu cevabı yazmış:
"Bana mektup yazarak; "Resulullah (a.s) kadınlarla birlikte gaza eder miydi?" diye sordun. (Evet) onlarla birlikte gaza ediyordu. Onlar da yaralıları tedavi niivor; kendilerine ganimetten bir şeyler veriliyordu.
Hisseye gelince; Onlara belli bir hisse ayrılmazdı.
Şüphesiz Resulullah (a.s) çocukları da öldürmezdi. O halde sen de çocukları öldürme!
Bana yazarak; "Yetimin yetimlik müddeti ne zaman sona erer?" diye sordun. Ömrüme yemin ederim ki, adam vardır, sabah biter de hâlâ kendi hakkını almaktan aciz, kendi namına vermekten zayıftır. İşte kendisi için başkalarının aldığının elverişlisinden almağa başladı mı artık ondan yetimlik gitti demektir.
Bana yazarak: "Beşte birin kime verileceğini?" sordun. Biz: "Bu bizim hakkımızdır," derdik, fakat kavmimiz bunu bize vermeyi kabul etmedi."
Bir rivayette [13]: "Sakın çocukları Öldürme. Ancak Hızır çocuğu öldürürken çocuk hakkında onun bildiğini sen de bilirsen o hariç," ilavesi vardır.
Diğer bir rivayette de şu ilave bulunmaktadır:
"Mü'mini kafirden ayırdedersin. Mü'mini bırakıp, kafiri öldürürsün."
Bir rivayette ravi Yezid bin Hürmüz şöyle demiştir:
"Necdet Âmir el-Haruri, İbni Abbas (r.a)'a mektup yazarak, ona ganimet malının başında bulunan köle ile kadına taksim yapılıp yapılmıyacağını, çocukların öldürülmesini, yetimden yetimlik hükmünün ne zaman sona ereceğini, yakm akrabanın kimler olduğunu sordu. O da Yezid bin Hürmüz'e şunları söyledi:
"Yaz ona! Şayet bir ahmaklığa düşmiyecek olsa ona yazmazdım. Yaz! Sen bana mektup yazarak; "Ganimet malının başında bulunan kadınla köleye bir şey taksim edilir mi?" diye sordun. Onlara bir şey yoktur. Kendilerine bir parça hediye verilmesi dışında."
Yetim hakkında da şöyle dedi:
"Muhakkak ki, baliğ oluncaya ve kendisinde ergenlik sezilinceye katlar ondan yetimlik ismi kesilmez..."
Bir başka rivayette [14] de şöyle denilmiştir:
"Vallahi bu adamı içine düşeceği bir pislikten men'etmiş olmasam
cevap yazmaz, memnun etmek istemezdim..." Hadisin devamı da vardır.
Ebu Davud [15] Yezid bin Hürmüz'den bu hadisin bir kısmını rivayet etmiştir. Onun lafzı şudur: Yezid şöyle dedi: "Necdet, İbni Abbas (r.a)'a mektup yazarak şu hususları sordu:
1- Köleye f ey'den bir şey var mı?
2- Kadınlar Hz. Peygamber (a.s) ile birlikte (gazaya) çıktılar mı? Ve orjlara (ganimetten) pay var mı?"
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
"Bir ahmaklık yapmıyacak olsa ona yazmazdım:
Köleye gelince: Ona bir miktar hediye verilir.
Kadınlara gelince: Onlar yaralıları tedavi etmişler ve su taşımışlardı, [16]
İbni Abbas (r.a)'ın "Ona yazmadım," sözü hakkında İmam Nevevi şunları söylüyor:
"Yani Necdet el-Haruri'ye yazmazdım," demektir.
ibni Abbas (r.a) Necdet'ten bidatçılığından dolayı hoşlanmıyordu.
O, Haricilerden idî. Hariciler, okun hedefini delip geçtiği gibi dindenf çıkan kimseler idi. Fakat Necdet, İbni Abbas (r.a)'a ilimden sorunca, onunj ilmi gizleyip açıklamaması mümkün değildi. Bundan dolayı ona cevap] vermeye mecbur kalmıştı. Ve şöyle demişti: .
"Bir ilmi gizlemiş olmasam, ona (cevap) yazmazdım."
Bunun manası şudur: Mektup yazmayı terkettiğim takdirde ilmi gizleydi en konumunda olup ilmi gizleyenin çarptırılacağı cezayı hak etmemiş olsam ona cevap yazmazdım."
"Yetimin yetimliği ne zaman sona erer?" sözü üzerine ise İmam Nevevi şöyle diyor:
"Bu, şu demektir: Yetimin hükmü ne zaman sona erer ve ne zaman malında tasarruf etmek için bağımsız olur?
Buna şöyle cevap verilir:
Yetimlik buluğa ermekle sona erer. Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğu sabittir:
"İhtilamdan sonra kişi yetim olmaz."
Bu hadis-i şerifte, "Yetimlik hükmü mücerret bulûğa ermekle ve yaşın ilerlemesiyle de sona ermez, bilakis dini konularla malında rüşdüne erdiği görülmelidir," görüşüne sahip olan İmam Şafii, Malik ve cumhur ulema için delil vardır.
Ebu Hanife şöyle demiştir:
"Yaşı yirmibeşe ulaşınca kendisinden çocukluk hükmü kalkar, malında tasarruf etmeye yetkili olur ve reşid olmasa da malını kendisine teslim etmek vacip olur,"
Büyük kimseye gelince, kendisinde tebriz (malı israf) hâkim olunca üzerine hacr konulması vacip olur.
İmam Malik, cumhur-u ulema, Ebu Yusuf, Muhammed, Ahmed ve İshak'm görüşü budur.
Ebu Hanife, hacr konulmıyacağı kanaatindedir. İbnu'l-Kassas ve başkaları: "Birinci görüş sahihtir ve o icma mahiyetindedir," demişlerdir."
"Bana beşte birden kime verileceğini soruyorsun," sözünün manası hakkında İmam Nevevi şunları söylüyor:
"Allah Teâla'nın Zi'l-Kurbâ'ya tahsis ettiği ganimetin beşte birinin beşte beridir. Ulema bu hususta ihtilaf etmiştir. İmam Şafii, İbni Abbas (r.a)'m görüşündedir. İbni Abbas : "Ganimet ve fey'den beşte birinin beşte biri Zi'l-Kurba'ya aittir," demiştir. Şafii ve ulemanın çoğunluğuna göre Zi'1-Kurbâ, beni Haşim ve Beni Muttalib'dir.
ibni Abbas (r.a)'m: "Kavmimiz bunu bize vermeyi kabul etmedi," sözü; "Onlar beşte birin sarfı bize tahsis edilemez, aksine ümmetin maslahatı olan yerlere sarfederler," görüşündedirler, anlamına gelir.
"Çocukları sen de öldürme! Ancak, Hızır çocuğu öldürürken çocuk hakkında onun bildiğini sen de bilirsen o hariç", sözünün anlamı şudur:
Çocukları öldürmek helal olmaz. Senin de Hızır'ın bir çocuğu öldürmesi ile istidlal ederek onları öldürmen helal olmaz. Çünkü Hızır Aleyhisselam o çocuğu kesin bilgi üzere Allah'ın emri ile öldürmüştür. Nitekim kıssanın sonunda: "Onu ben kendi fikrimle yapmadım," diyerek bu ciheti beyan etmiştir. Şu halde bir çocuk hakkında Allah'ın böyle bir emri olduğunu biliyorsan, onu öldür. Ama böyle bir emir olduğunu bilmediğine göre, çocuğu öldürmek sana haramdır."
"Mü'mini kafirden ayırdedersin; ve mü'mini bırakır kafiri öldürürsün," cümlesi hakkında da İmam Nevevi şunları kaydeder:
"Yani buluğ çağma kadar mü'min olarak yaşayacak çocuğu bırakırsın. Ve kafir olarak buluğa erecek olanı da öldürürsün. Nitekim Hızır Aleyhisselam o çocuk buluğ çağma ererse kafir olacağını bilmişti. Ona bunu Allah Teâla bildirmişti. Halbuki senin bunu bilmediğin malumdur. O halde hiçbir çocuğu öldürme."
4856-Buhari, Rubeyy bint-i Muavviz (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, şöyle demiştir:
"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte savaşıyorduk. Kavme su veriyor lara hizmet ediyorduk. Öldürülenleri ve yaralıları Medine'ye geri ge duk." [17]
4857-Müslim, Ümmü Atiyye (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'la birlikte yedi gazada bulundum. Konak yerlerinde onlarm arkalarında bulunur, kendilerine yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım." [18]
4858-Ebu Ya'lâ, Enes (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları Resulullah (a.s)'m ashabına kırbalarla su getirip verirdi." [19]
4859-Taberani, Ürnmü Kebşe-Kazâaoğullan (Uzre)ından bir kadından rivayet etmiştir:
"Ümmü Kebşe, şöyle dedi:
"Ya ResuluUah, şöyle şöyle ordunun içinde çıkmama izin verir misin?"
Hz. Peygamber (a.s) da şöyle buyurdu:
"Hayır olmaz." Kadın:
"Ya ResuluUah, ben çarpışmak istemiyorum; ancak ben yaralılan ve hastaları tedavi etmek veya hastalara su vermek istiyorum," dedi.
Bunun üzerine ResuluUah (a.s) şöyle buyurdu:
"Çığır açmış olmasan ve: "Falan kadın (savaşa) çıkmış" denmese, muhakkak sana izin verirdim; fakat sen (evinde) otur." [20]
Müslümanların emirinin kadının savaşa katılması konusunda, şartların,kadının durumunun ve Müslümanların vaziyetinin münasip olmasını göz önünde bulundurması gerekir. O, bu duruma göre hareket eder. Fakihler bu konuda şu sınırlamayı getirmişlerdir: Müslümanların beldelerinden biri saldırıya uğrarsa, savaşmaya gücü yeten kadın, kocasının izni olmadan savaşır, hiç kimsenin iznine gerek duymaz. Şu aşağıdaki hadis de buna delildir:
4860-Müslim, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ümmü Süleym, Huneyn günü bir hançer edinmişti. Hançer yanındaydı. Onu (kocası) Ebu Talha görerek:
"Ya Resulullah, şu Ümmü Süleym'dir, yanında hançer var," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ona:
"Bu hançer de ne?" diye sordu. Ümmü Süleym:
"Onu edindim. Şayet müşriklerden biri bana yaklaşırsa, onunla karnını deşeceğim," cevabını verdi. Resulullah (a.s) da gülmeye başladı. Ümmü Süleym:
"Ya Resulullah! Bizden gayri azadlılardan olup senden bozguna uğrayanları öldür," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ya Ümmü Süleym! Şüphesiz Allah kafi geldi ve iyi yaptı." [21]
4861-Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Enes, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) gazaya Ümmü Süleym'le birlikte giderdi. O gaza ettiği vakit Ensar'dan bazı kadınlar da maiyetinde bulunur, su verirler ve yaralıları tedavi ederlerdi." [22]
4862-Ebu Davud, Hamzatül-Eslemi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) onu bir müfrezeye kumandan tayin etmişti. Ham-zatü'l-Eslemi şöyle anlattı:
"Ben, o birliğin başında çıktım. Hz. Peygamber (a.s) (çıkarken bana) :
"Şayet falancayı bulursanız onu ateşle yakınız !" buyurdu. Ben dönüp giderken, Resulullah (a.s) bana seslendi. Ben de dönüp Resulullah (a.s) geldim. Bu sefer (bana):
"Falancayı bulursanız onu Öldürün, ama sakın yakmayın! Çünkü ateşle yalnızca ateşin Rabbi azab eder," buyurdu." [23]
Yakıcı bombalar olan napalm bombalarının kullanılması yasağı, son dönemin savaş hukuklarından sayılmaktadır. Aynı şekilde kimyasal ve biyolojik silahları kullanmak da yasaktır. Bu hadisi şerifte, bu gibi kanunların uygulamaya konulmasında İslam'ın geçmişine işaret etmektedir. Yani İslam bu emriasırlarca önce koymuştur. Şüphesiz bu kanunların uygulanıp uygulanmama konusunda, ayrıca düşmana misliyle mukabele etme gibi ne zaman kullanılmasının doğru olacağı konusunda inceleme yapmaya ve fetvaya ihtiyaç vardır.
Hadis-i şerifte günümüzde nükleer savaş diye adlandırılan savaş türünün âlında caiz olmadığına işaret edilmektedir.
4863-Ebu Davud, Urve bin Zübeyr bin el-Avam (r.a)'dan şu şekilde ri fayet etmiştir:
"Urve, şöyle demiştir:
"Bana Üsame tahdis etti:
"Resulullah (a.s) bana ahidde bulunup şöyle buyurdu:
"Übney'e sabahleyin baskın yap ve yak!"
Ebu Müshir'e:
"Übney nedir?" diye soruldu. O da:
"Evet haklısınız, bunu biz daha iyi biliriz. O (bildiğimiz) jYübbnâ'dır," dedi." [24]
Savaş maslahatı, ateşe vermek, mallan telef etmek gibi özel yöntemlerin I kullanılmasını bazan gerekli kılar. Ama bu, asim hilafınadır. Bunu kumandan takdir eder. Eğer kumandan fetva vermeye veya içtihat yapmaya ehil değilse, ehlinden alınmış muteber fetvanın ışığı üzere hareket eder.
4864-Ebu Davud, Ubeyd bin Ti'lâ el-Filistini (r.a)'den rivayet etmiştir: "Übeyd şöyle demiştir:
"Abdurrahman bin Halid bin Velid ile birlikte gazveye çıktık. Bize, düşmandan izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti. Ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Ey-yub el-Ensari (r.a)'ye ulaştı. O, şunu söyledi:
"Resulullah (a.s)'m bu çeşit öldürmeyi yasakladığını işitmiştim. Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin olsun ki, (değil insan), bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız."
Ebu Eyyub'un bu sözü, Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti." [25]
Bu konuda cumhurun görüşü şudur:
Müslümanların başkanı, esirleri öldürmek bağışlamak, köleleştirmek ve fidye karşılığında salıvermek konularında serbest bırakılmıştır. Fakat asıl olan, esire ihsanda bulunmaktır.
Bu hadis-i şerifler bunun şahididir. Şimdilerde insanlar esirleri öldürme-meyi gelenek haline getirdiler. Bu geleneği tatbik etmekte öncelikli olan insanlar şüphesiz ki Müslümanlardır. Ne var ki, zorlayıcı bir zaruret bulunduğu takdirde, cumhurun verdiği fetvayı tatbik etme imkanları da vardır.
4865-Bezzar, Hz. Âişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Âişe (r.a.) validemiz şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Katl~i sabr (savaş alanı dışında ok veya kılıçlara hedef yapılarak öldürme şekli), uğradığı her günahı mutlaka siler." [26]
Bu hadis, Müslüman haldandadır. Müslüman kişi katl-i sabır ile öldürüldüğü vakit, onun bu şekilde öldürülmesi, hataları için keffaret olur. Bir zorbanın elinde bulunan kimseye uyguladığı her türlü öldürme şekli katl-i sabra girer.
4866-Müslim, Büreyde (r.a)'den rivayet etmiştir: "Büreyde, şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Mücahid kadınlarının (evlerinde) oturan erkeklere hürmeti, annelerinin hürmeti gibidir. (Evinde) oturanlardan bir erkek mücahidlerden bir adama ailesi konusunda halef olur da onlar hakkında kendisine hiyanet ederse, kıyamet gününde durdurulur da onun amelinden dilediğini alır. Ne zannediyorsunuz?"
Ebu Davud [27]'un rivayeti de bunun gibidir. Onun rivayetinde şunlar yer almaktadır:
"Ancak kıyamet günü onun için bir alamet dikilir. Kendisine: "Ailen hakkında geride bıraktığın kişi budur; istediğin kadar onun hasenatından al," denilir...."
Nesai [28]'nin rivayeti, Ebu Davud'un rivayetinin benzeridir. Ancak şu ilave vardır:
"Ne dersiniz, onun sevabından bir şey bırakır mı?" [29]
4867-Müslim, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere uğrayan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete kavuşur."
Bir rivayette [30] de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah yolunda gaza ederek ganimet alan hiç bir ordu yoktur ki, ahirette alacakları ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Kendileri için üçte bir kalır. Ganimet almazlarsa ecirleri kendilerine tamam verilir."
İmam Nevevi, şöyle demiştir: "Hadisin manası şudur:
"Gaziler esir edilmeden selametle döner yahut ganimet alırlarsa ecirleri esir düşenlerin yahut ganimet almayanların ecirlerinden az olur. Ganimet, gazadan elde edilecek ecrin küçük bir karşılığıdır. Gaziler ganimet aldılar mı o gazadan dolayı kendilerine verilecek ecrin üçte ikisini peşin almış olurlar. Yani ganimet bir karşılıktır.
Sahabeden nakledilen sahih ve meşhur hadislere muvafık olan budur. Şu sahabî sözü bunlardandır:
"Kimimiz ecrinden hiç bir şey yemeden öldü. Bazımızın ise meyvesi kemale erdi. Onda onu devşirir."
Zikretmiş olduğumuz bu mana doğru olanıdır. Hadisin zahiri manası da öyledir. Buna muhalif tekbir sahih ve sarih hadis rivayet edilmemiştir. Bu hadisi bizim verdiğimiz bu mana ile yorumlamak mümkündür.
Kadı Iyaz da bizim verdiğimiz bu manayı tercih etmiştir." [31]
4868-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Enes, şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s)'in beraberinde (Tebuk Gazvesi'nden) döndük. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Arkamızda Medine'de bir cemaat vardır ki, biz bir dağ yolunda, dere içinde her yürüyüşümüzde muhakkak o Medine'dekiler de yürüyüş (sevabın) da bizimle beraberdiler. Onların burada bulunmalarının nedeni, mazeretli olduklarındandır."
Ebu Davud [32]'un rivayetinde ise Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Siz Medine'de bir takım insanlar bıraktınız ki, siz bir yoldan yürürken, Allah'da yolunda bir azık verirken siz bir vadiyi katedersiniz, onlar (bu yaptıklarınızda) muhakkak sizinle beraberdirler."
Hz. Peygamber (a.s)'in yanındakiler:
"Ya Resulullah (a.s) onlar Medine'de oldukları halde nasıl bizimle birlikte olurlar?" diye sordular.
Hz. Peygamber (a.s) de şöyle buyurdu:
"Onları burada bulunmaktan özürleri alıkoydu." [33]
4869-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Cabir, şöyle dedi:
"Biz bir savaşta Resulullah (a.s) ile beraberdik. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Gerçekten Medine'de öyle adamlar vardır ki, siz yolda yürür veya bir vadiyi geçersizin, sizinle beraber olurlar. Kendilerini hastalık alıkoymuştur." [34]
4870-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:
"Zincirlere bağlı olarak Cennet'e sevkedilen bir zümrenin haline Rabbi-miz taaccüp (hayret) etti."
Buhari (l)'deki rivayette de şöyle buyurmuştur:
"Zincirlere bağlı olarak Cennet'e giren bir kavme Allah (c.c) taaccüb (hayret) etti."
Ebu Davud: "Harp esiri yakalanır, zincire vurulur, sonra da Müslüman olur," diyerek açıklamıştır. [35]
4871-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Sümametü'l-Hanefi esir edilmişti. Hz. Peygamber (a.s) de ona doğru gidiyordu ve şöyle buyurdu:
"Ya Sümame! Ne haber?" O da:
"Bendeki ya Muhammed, hayırdır. Şayet öldürürsen kan sahibi birini öldürmüş olursun. İhsan edersen, şükreden birine ihsan etmiş olursun. Eğer mal istiyorsan, dilediğin kadar sana mal veririz," dedi. Hz. Peygamber (a.s)'in ashabı onu fidye karşılığında serbest bırakılmasını istiyor ve: "Bunu öldürmekle ne elde edilir?" diye söylüyorlardı. Hz. Peygamber (a.s) bir gün (onu serbest bırakarak) ona iyilikte bulundu. Bunun üzerine o da Müslüman oldu. Hz. Peygamber (a.s) onun bağını çözdürdü ve Ebu Tal-ha'nm bahçesine gönderdi, ona yıkanmasını (gusletmesini) emretti. O da yıkandı ve iki rek'at namaz kıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Kardeşinizin Müslümanlığı pek de güzel olmuş." [36]
4872-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) Necib (havalisine) doğru bir süvari birliği gönderdi. Birlik Hanifeoğullarmdan Sümame bin Üsal adında bir adamı getirip Mes-cid'in direklerinden bir direğe bağladılar..." [37]
4873-Ahmed bin Hanbel, Adiyy bin Hâtem (r.a)'den rivayet etmiştir: "Adiyy, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'m süvarileri -Ravi yahut Resulullah (a.s)'ın elçisi demiştir-ben Akreb'de (yıldız olacak) iken gelmiş halamı [38] ve insanları yakalamışlar ve doğruca Resulullah (a.s)'a getirmişler. Resulullah (a.s) onları saf halinde dizilmelerini emretmiş. Halam:
"Ya Resulullah (a.s), ziyaretçi uzaklaşıp gitti, baba öldü. Ben yaşlı bir kadının, benden herhangi bir hizmet de beklenemez. Sen bana bir iyilikte bulun. Allah da sana ikramda bulunsun," dedi. Hz. Peygamber (a.s) :
"Ziyaretçin kim?" diye sordu. O da:
"Adiyy bin Hatem," dedi. Hz. Peygamber (a.s):
"Allah ve Resulünden kaçan adam mı?" dedi. Kadın:
"Bana iyilikte bulun," dedi."
Kadın sözüne şöyle devam etti:
"Resulullah (a.s) geri döndüğünde, onun yambaşmda bir adam, olduğunu farkeder. Hz. Ali (r.a) kadına:
"O'ndan bir binek iste," demiş. Hz. Peygamber (a.s) de kabına bir binek verilmesini emretmiş." [39]
4874-Müslim, îmran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İmran şöyle demiştir:
"Sakif, Beni Ukayl'm müttefikiydi. Sakıfliler, Resulullah (a.s)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler. Adamla birlikte Adbâ adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı bir vaziyetteydi, Resulullah (a.s) ona doğru geldi. Adam:
"Ya Muhammed !" dedi. Resulullah (a.s) da yanma yaklaşıp; "Ne istiyorsun?" diye sordu.
"Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (devesini kasdediyor) niye el koydunuz?" dedi. Resulullah (a.s) meseleyi büyütmek için:
"Seni müttefiklerin olan Sakıfin cinayetinden dolayı yakaladım/ cevabını verdi ve oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:
"Ya Muhammed, ya Muhammed !" dedi. Resulullah (a.s) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek :
"Ne istiyorsun?" diye sordu. Adam:
"Ben Müslümanım/' dedi. Resulullah (a.s) :
"Eğer bu sözü kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın tamamiyle kurtulurdun/1 cevabını verdi. Sonra uzaklaşıp gitti.
Adam tekrar kendilerine seslenerek:
"Ya Muhammed, ya Muhammed/' dedi. Hz. Peygamber (a.s) yine yanına gelerek:
"Ne istiyorsun?" diye sordu. Adam:
"Ben açım, beni doyur; susuzum, bana su ver," dedi.
Resulullah (a.s):
"Senin ihtiyacın bu mu?" dedi. Sonra (bu adam) o iki kişiye fidye! yapıldı."
İmran bin Husayn sözüne şöyle devam etti:
"Ensar'dan da bir kadın esir edildi; Adbâ dahi ele geçirildi. Kadın bağlanmıştı. Halk develerini önünde dinlendiriyorlardı. Bir akşam bu kadın bağdan kurtularak develerin yanma geldi. Kadın bir deveye yaklaştığında hayvan böğürüyordu. Nihayet Abda'nın yanına vardı. Fakat o böğürmedi; hem de pişkin bir deve idi."
Bir rivayette: "O, terbiyeden geçmiş bir deve idi," denmiştir:
Ebu Davud'da ise: "Uysal bir deve," denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola koyuldu.
Kadının kaçtığım hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar. Kadın, Allah kendisini kurtarırsa bu deveyi kurban edeceğini Allah için nezretti. Medine'ye gelince halk kendisini görerek: "İşte Abda, Resulullah (a.s)'ın devesi," dediler.
Kadın, eğer Allah kendisini bu devenin üzerinde kurtarırsa onu mutlaka kurban edeceğini nezrettiğini söyledi. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'a gelerek meseleyi kendisine anlattıklarında:
"Sübhaneallah! Onu ne kötü cezalandırmış! Eğer Allah kendisini bu devenin üzerinde kurtarırsa onu mutlaka kurban etmeyi nezretmiş!... Günaha girmek için yapılan nezirle, kulun elinde olmayan bir şeye yapılan nezrin ifası yoktur," buyurdu."
Tirmizi [40] İmran bin Husayn'dan bu hadisin bir kısmını şöyle tahric etmiştir:
İmran, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) Müslümanlardan iki kişi mukabilinde müşriklerden bir kişiyi fidye verdi." [41]
"İmam Nevevi şöyle demiştir:
"Bu hadis-i şerifte, şarap içmek ve benzeri günahı işlemek için nezreden kimsenin, nezrinin batıl olduğuna, böyle bir nezirden dolayı yemin keffareti veya başka bir şey gerekmeyeceğine delil vardır.
Ebu Hanife* Malik, Şafii, Davut, Zahiri, ve cumhur-u ulemanın görüşleri budur.
İmam Ahmed, İmran bir Husayn'dan rivayet edilen hadis ile istidlal ederek yemin keffareti gerektiğni belirtmişlerdir.
Hz. Aişe (r.a)'den Hz. Peygamber (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Allah'a isyan için nezir olmaz; onun keffareti, yemin keffaretidir." Bu hadis, muhaddislerin ittifakıyla zayıftır. Mahakkıkul Cami şöyle demiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ın hadisini Ahmed ve Sünen sahipleri tahriç etmiştir. İmran hadisini de Nesai tahric etmiştir."
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Munavi'nin "Feyzul-Kadir'deki sözlerine baş vurunuz. [42]
4875-Ebu Davud, İbrahim en-Nehaî (r.a)'den rivayet etmiştir:
"O, şöyle demiştir:
"Dahhak bin Kays, Mesruk'u vali tayin etmek istedi. Umare bin Ukbe bin Ebî Muayt, ona:
"Hz. Osman (r.a)'m katillerinin arta kalanlarından bir adamı vali mi yapmak istiyorsun?" dedi. Mesruk da ona:
"Bize Abdullah bin Mes'ud-ki onun bize göre hadisi mevsuktur-şöyle tahdis etti:
"Resulullah (a.s) babanı öldürmeyi murad ettiği vakit : "Çocuk için kim var?" diye sorunca, O: "Ateş," diye cevap verdi. Resulullah (a.s)'ın senin için razı olduğu şeye, ben de senin için razıyım." [43]
Bazı ulemanın esiri öldürme, bağışlama, fidye alarak serbest bırakma ve köleleştirme konularında devlet başkanının muhayyer olduğu görüşünü benimsediklerini gördük. Bu sonuncu hadis de esiri öldürmenin cevazına delil o-larak yeterlidir.
4876-Ebu Davud, Semüre bin Cündeb (r.a)'den rivayet etmiştir: "Semüre (bir gün) dedi ki:
"İmdi bilesiniz ki Hz. Peygamber (a.s) atlarımıza; "Allah'ın atları," diye isim verdi. Bize korktuğumuz zaman cemaat olmamızı, savaştığınız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi." [44]
4877-Ebu Davud, Kays bin Ubad (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Kays şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'ın ashabı savaş sırasında ses çıkarmayı sevmezlerdi." [45]
Savaş tekniğinde çokça şamata ve gürültü etmenin savaşçı bir orduda sağlıklı bir hareket olmadığı bilinmektedir. Bu hadis-i şerif bu anlayışın doğru olduğuna şahitlik ediyor.
4878-Ebu Davud, Seleme bin Ekva (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir savaşta başımıza Hz. Ebu Bekir (r.a)'i komutan tayin etti. Bu seferde, müşriklerden bir guruba gece baskını yaptık. Onların çoğunu öldürdük. Ben o gece, müşriklerden yedi aileden insanları Öldürdüm. Bizim parolamız: "Emit (öldür) idi."
Diğer bir rivayette parola: "Ya Mansur emit! Ya Mansur emit!" (Ey yardım gören öldür)" idi."
Bunu da Ebu Davud rivayet etmiştir. Ebu Davud'un rivayeti birinci : "emit" lafzında son bulmaktadır.
Yine Ebu Davud [46] a ait bir rivayette Seleme şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in zamanında, biz Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte gaza ettik. O gazada parolamız: "Emit, emit (öldür, öldür)" idi."
Bu hadis, sahih li-ğayrihi'dir. [47]
4879-Ebu Ya'la, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s)'in parolası; "Yâ külle hayr (Ey hayrın tümü!)" idi." [48]
Orduda üzerinde anlaşılan parolalar işte burada olan durumların aynısıdır. Askerlerin arasında gizli bir kelime bulunur, herkes kendisini diğerlerine o kelime ile tanıtır. İşte bu iki hadis, bu konudaki temel dayanaktır.
4880-Tirmizi, Mühelleb bin Ebi Sufyan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Ashab'dan bir zat Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu işitti: "Düşman geceleyin aranıza girerse "Hamla yenserun," deyin."
Bu hadis, Resulullah (a.s)'tan mürsel olarak Mühelleb'den rivayet edilmiştir. [49]
Aliyyü'l-Kari 'Şerhu'l-Mişkat'da [50] şunları kaydediyor: "Kadı Iyaz, şöyle der:
"Bu kalem, arkadaşlarınızın tanınmasını sağlayan bir alametinizdir. Parolada esas olan, kişinin arkadaşını tanıması için konulmuş olan bir alâmet olmasıdır. "Hamla Yünsarun" cümlesinin manası şudur: Bu surelerdekine olan imanımız ve Rabbimize olan güvenimiz sayesinde onlar muzaffer olmazlar."
Yedi "Hâ, mmV'lerin şanı yücedir. Humeyd bin Zenaiye de şöyle demiştir:
"Bize Abdullah bin Musa şöyle tahdis etti:
"Bize, İsrail, Ebu İshak'tan, o da Ebu'l-Ahvas'tan, o da İbni Mes'ud (r.a)'dan şöyle tahdis etti:
"ibni Mes'ud şöyle demiştir:
"Kur'an'ın benzeti, ailesi için evine koşarak giden adamın durumu gibidir. Adam (giderken) yağmurun izine rastlar. O, bu şekilde yürürken ve hayret içinde kalırken bir de bakar ki, yumuşak ve dümdüz bahçelere inmiş. Bu durum karşısında: "İlk yağmura hayret ettim. Bu ise ondan daha şaşırtıcı ve daha hayret verici/' der. Kendisine:
"Birinci yağmurun meseli Kur'an'ın ekserisinin meseli gibidir. Bu, dümdüz ve yumuşacık bahçelerin meseli de Kur'an'daki "Ham" ailesinin (Yedi Hâmim'ler'in) meseli gibidir," denilir." [51]
Aliyyü'1-Kari ayrıca şunları söylemiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bu özelliği ashabının dikkatini çekmekte ve -mezkur sürelerin şanlarının yüceliği ve makamlarının Allah mezdindeki şerefi sebebiyle -bunların zikrinin Müslümanların kendilerine nusret, düşmanlarına da bela gelmesini istedikleri zaman başvuracakları vesilelerinden olduğunu bildirmek istemiştir. Bu sebeple de onlara,"Hâ-mim" demelerini emretmiştir. Aynı açıklamaya göre "La yunsarun" şeklinde vaki o-lacak muhtemel bir soruya cevap olarak:" "La yunsarun: (Onlar yardım görmeyecekler)" deyin şeklide cevap cümlesi olmaktadır." [52]
4881-Ahmed bin Hanbel, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in bayrağı Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'de, Ensar'ın bayrağı Sa'd bin Ubade'de idi. Savaş kızışınca Hz. Peygamber (a.s) Ensar'ın bayrağı altında bulunanlar arasındaydı." [53]
4882-Tirmizi, İbni Abbas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Arkadaşların (sayı bakımından) en hayırlısı dört, seriyyelerin en hayırlısı dörtyüz, orduların en hayırlısı dörtbindir ve onikibin (kişilik bir ordu] şayet mağlup edilirse) azlıktan ötürü mağlup edilmez." [54]
Gerilla savaşındaki teşkilatlanmanın en üstünü dörder kişilik teşkilattır Tam teşekküllü savaş birlikterinin en üstünü de sayıları dörtbin olanıdır. Ma-j likilerin ve Hanefiler, onikibin kişilik birliğin düşmana ait sayısal üstünlüğü geçersiz kılacağı görüşündedirler.
4883-Buhari, Süleyman bin Habib el-Muharibi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Süleyman, şöyle dedi:
"Ben Ebu Ümame'den işittim, şöyle diyordu:
"Yemin olsun bir çok fetihler yapan bin cemmat vardır ki, onların kılıçlarının sözü altın ve gümüş değildi. Onların kılıçlarının süsü ancak kınlarına, kabzalarına bağlanan sırımla kalay ve demirden ibaret olmuştu." [55]
4884-Buhari ve Müslim, Ebu Talha (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bir kavme üstün gelince, (evler arasındaki) boş arsada üç gece ikamet ederdi." [56]
4885-Buhari, Nafi (r.a)'den, o da İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a)'e aid bir köle kaçıp Rumlara katılmıştı. Sonra Halid bin Velid Rumlara galib gelmiş ve o kaçak köleyi Abdullah bin Ömer'e aynen geri vermişti. Ve yine İbni Ömer (r.a)'e ait bir at kaçıp gitmiş (ve Rumlar'a katılmış) ve (Halid bin Velid kumandasındaki) Müslümanlar, o at üzerine galip gelmişlerdi. Halid, atı Abdullah'a geri vermişti."
Bir rivayette de: "Bu at meselesi Resulullah (a.s) zamanında idi," denilmiştir.
Bir diğer rivayet [57] de şöyledir:
"Hz. Ebu Bekir (r.a) Halid bin Velid'i savaşa gönderdiği zaman Halid, Rum topraklarına kaçmış olan İbni Ömer (r.a)'in kölesini yakaladı. Halid onu tutup İbni Ömer (r.a)'e geri verdi."
Muvatta (l)'nin rivayetinde de olay şöyle anlatılmıştır: "İbni Ömer (r.a)'e ait ibr köle kaçtı. Ve yine ona ait ir at da kaçıp gitti. Müşrikler ikisini birden gasbettiler. Sonra Müslümanlar her ikisin de ganimet olarak aldılar ve ini Ömer (r.a)'e geri verildiler. Bu, ganimetler paylaşılmadan Öncedir." [58]
4886-Tabarâni, Zeyd bin Sabit (r.a)'ten şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda gazaya çıkan kimseyi donatan kişiye, gazinin ecrinin misli verilir." [59]
4887-Muvatta hariç Cemaat, Zeyd bin Halid el-Cüheni (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda bir askerin teçhizatını temin ederse, bizzat gaza yapmış olur. Kim gazaya çıkan bir askerin geride kalan ailesine hayırlı himayede bulunursa, gaza yapmış olur." [60]
4888-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Gaziye kendi ecri verilir. Kendisi savaşa çıkmayıp yerine adam tutan kişi için hem kendi ecri hem de gazinin ecri verilir." [61]
4889-Müslim, Enes bin Malik (r.a.h)'den rivayet etmiştir:
"Eşlem kabilesinden bir genç: "Ey Allah'ın Resulü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli teçhizatı temin edecek malım yok," dedi. Hz. Peygamber (a.s):
"Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)" buyurdu. Genç, o adama gidip:
"Resulullah (a.s)'m sana selamı var, cihad için hazırladığın teçhizatı bana vermeni söyledi," dedi. Adam hanımına ismen hitab ederek:
"Hanım, cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a yemin olsun, esirgemeden her ne verirsenhakkında mübarek kılınır," dedi." [62]
4890-Ahmed bin Hanbel, Cebele'den yani İbn'i Harise (r.a.)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) gazaya çıkmadığı zaman silahını Hz. Ali (r.a)'ye veya Üsame'ye verirdi." [63]
4891-Taberani, Feyruze ed-Deylemi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Ben Esvedü'l-Ansi'nin başını (kesip) Hz. Peygamber (a.s)'e getirdim." [64]
4892-Tabarani, Amr bin el-As (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Amr bin el-As'ı Zafu's-Selâsil Gazvesi'ne gönderdiği zaman, Amr askerlerin üç (gün) ateş yakmalarını yasakladı. Bunun üzerine insanlar Hz. Ebu Bekir (r.a)'le konuşup Amr'la konuşmasını istediler. Hz. Ebu Bekir (r.a) doğru Amr'm yanma geldi. Amr:
"Onlar seni bana elçi gönderdiler. Hiç kimse ateş yakmasın, aksi takdirde onu ateşin içine atarım," dedi. Sonra düşmanla karşılaştılar ve hemen onları bozguna uğrattılar. Amr, askerlerin düşmanı takib etmelerine izin vermedi. Ashab dönüp Hz. Peygamber (a.s)'e gelince, olup bitenleri O'na haber verdiler ve şikayette bulundular. Amr bin el-As:
"Ya Resulullah (a.s), ordu sayıca azdı, bundan dolayı, düşmanı takip etmelerini istemedim. Ayrıca kendilerine bir pusu kurulup düşmanın üzerlerine çullanmasından korktum. Düşmanın ordunun sayıca az olduğunu görmesinden korktuğum için ateş yakmalarını yasakladım," dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) onun böyle yapmasından Ötürü Allah'a hamdetti." [65]
Tecrübenin her işte bir ağırlığı vardır. Savaş içinde de tecrübenin itibar edilen bir konumu vardır. Bundan dolayı komutana iylikte itaat etmek gerekir. Komutanın da güvenlik tedbirlerini düşünmesi gerekir. Amr bin el-As (r.a)'ın yaptığı ve Resulullah (a.s)'ın da onayladığı budur.
4893-Ebü Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İmam (devlet başkanı, yönetici) kalkandır, onun sayesinde savaşılır."
Buharı [66], Müslim ve Nesai hadisin bütünlüğü içinde bu manayı tahric etmişlerdir.
Her işte yöneticilik Önemlidir. Ama savaş konusunda yöneticilik daha da önemlidir. [67]
4894-Ahmed bin Hanbel, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Cabir, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) (kendisi için) savaş hazırlığı yapılmadıkça veya düşmanlar savaş açmadıkça "Haram ayları'nda gaza etmezdi. Haram ayları gelince, çıkıncaya kadar otururdu." [68]
Bu, mendubluğa hamledilmiştir. Ancak haram aylarında savaşmanın ha-ramlığı nesledilmiştir. Fakat o zamanki yaygın görüş, haram aylarında savaşmayı çirkin görmekti. Bundan Ötürü de ona riayet etmek güzel bir da-varımştı. Bu hadis mahzur bulunmayan konularda genel görüşe riayet etmek konusunda esastır ve böyle davranmakta da bir sakınca yoktur.
4895-Ahmed bin Hanbel, Hubeyd bin Yasaf (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Hubeyb, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'a geldim, O da savaşmak arzusundaydı. Ben ve kavmimden bir adam henüz Müslüman olmamıştık. Biz: "Kavmimizle birlikte müşahade etmediğimiz manzarayı kavmimizin müşahade etmesinden haya ederiz," dedik. Hz. Peygamber (a.s):
"Siz Müslüman olmadınız mı?" dedi. Biz "Hayır (Müslüman olmadık)" dedik. Hz. Peygamber (a.s) de: "Biz, müşriklere karşı müşriklerden yardım istemeyiz," dedi." Hubeyd sözüne şöyle devam etti:
"Biz Müslüman olduk ve Hz. Peygamber (a.s)'le birlikte savaşta bulunduk. Ben (o sırada) bir adam öldürdüm. O adam bana bir darbe indirmişti. Daha sonra ben onun kızıyla evlendim. Kızı (karım) bana:
"Sana bu kemeri takan adamı ben kaybetmedim," dedi. Ben de: "Babanı ateşe önceden gönderen adamı kaybetmedim," dedim." [69]
Bu hadis-i şerif, kafirden yardım istemenin- caiz olmadığının temel prensip olduğuna delâlet etmektedir. Belirli durumlarda Resulullah (a.s) kafire karşı kafirden yardım istemiştir. Kafirlere güvenildiği taktirde zaruretten dolayı bunun olacağını ulema kabul etmiştir. Ancak kafirlerin Müslümanlara egemen olmamaları, savaş konusunda bir rivayet veya herhangi bir durum bulunmaması gerekir.
4896-MüsIim, Hz. Peygamber (a.s)'in hamını Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Âişe (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) Bedir tarafına doğru sefere çıktı. Harretü'l-Vebere mevkiine vardığı zaman cür'eti ve yiğitliği ile anılan bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e yetişti. Resulullah (a.s)'m sahabeleri onu gördükleri zaman sevindiler. O zat yanma varınca Resulullah (a.s)'a :
"Ben senin ardından gitmek ve neticede seninle beraber (ganimetten) pay almak üzere geldim," dedi. Resulullah (a.s) ona:
"Allah'a ve Resulüne iman ediyor musun?" diye sordu. O zat: "Hayır/cevabı verince:
"Öyle ise dön, ben bir müşrikten asla yardım istemem !" buyurdu." Hz. Âişe (r.a) der ki:
"Sonra Resulullah (a.s) yürüdü. Biz Müslümanlar Şecere mevkiine vardığımız zaman o zat Hz. Peygamber (a.s)'e yine yetişti ve O'na ilk söylediklerini tekrar söyledi. Hz. Peygamber (a.s) de ona hitaben ilk söylediği gibi söyledi de: "Öyle ise geri dön, ben bir müşrikten asla yardım istemem," buyurdu.
O zat geri döndü, fakat Bey da mevkiinde Hz. Peygamber (a.s)'e yine yetişti. Hz. Peygamber (a.s) ona yine evvelki söylediği gibi: "Allah'a ve Resulüne iman ediyor musun?" diye sordu. Bu sefer o zât: "Evet inanıyorum," diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) : "Öyle ise yürü! buyurdu." [70]
4897-Tabarani, Naim bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Müseyleme'tü'l-Kezzab'm iki elçisi Resulullah (a.s)'a geldiler. Resulullah (a.s): "Elçiler öldürülmez, prensibi olmasaydı muhakkak boyunlarınızı vururdum/' dedi ve bir mektup yaz(ıp iki elçiye ver) di:
"Allah'ın Resulü Muhammed'den, Müseyleme'tü'l-Kezzab'a:
İmdi, yeryüzü Allah'ındır. Allah ona kullarından dilediğini mirasçı yapar. Akıbet müttakilerindir."
Naim dedi ki:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Otuz yalancı çıkıp hepsi kendisinin peygamber olduğunu iddia etmedikçe, kıyamet kopmaz." [71]
4898-Ebu Davud, Seleme bin Naim bin Mes'ud bin el-Eşcai (r.a)'den, o da babasından rivayet etmiştir: "Babası şöyle demiş:
"Ben Resulullah (a.s)'ı, Müseyleme'nin mektubunu okuduğu zaman elçilere şöyle buyurduğunu işittim:
"Siz ikiniz ne diyorsunuz?" Onlar da: "Biz onun söylediğini söylüyoruz," dediler. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Ama, vallahi, elçiler öldürülmez prensibi olmasaydı boyunlarınızı vururdum." [72]
4899-Ahmed bin Hanbel, Ebu Vâil (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Vâil, dedi ki:
"Ibni Nevâha Öldürüldüğü zaman Abdullah bin Mes'ud (r.a):
"Bu ve İbni Üsal, Müseyleme'tü'l-Kezzab'm elçileri olarak Hz. Peygamber (a.s)'e geldiler," dedi.
Resulullah (a.s) onlara: "Benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misiniz?" diye sorunca, onlar:
"Biz, Müseyleme'nin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederiz," dediler.
Bunun üzerine 'Resulullah (a.s): "Ben elçileri öldüren bir adam olsaydım, elbette sizin boynunuzu vururdum," buyurdu."
Abdullah bin Mes'ud şöyle dedi:
"Elçiler Öldürülmez, kuralı cereyan etmiştir. İbni Üsal'e gelince; Allah (Azze ve Celle) bizi onun şerrinden korudu. Ama şu (diğer elçiye) gelince Allah onu imkan verinceye kadar bu durum onun hakkında devam etti." [73]
4900-Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Kur'an-ı Kerim ile düşman toprağına yolculuk edilmesini nehyetti."
İmam Malik: "Bu, ancak düşmanın eline geçmesi endişesindendir," demiştir.
Müslim [74]'in rivayetinde İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kur'an ile yolculuk etmeyiniz. Çünkü ben düşmanın onu ele geçirmesinden emin olamam."
Bir diğer rivayette [75] Resulullah (a.s): "Ben onu düşmanın ele geçirmesinden korkarım," buyurdu.
Ravi Eyyub: "Onbr sizinle onun yüzünden mücadele ederlerken onu elde etmiş olur," dedi. [76]
4901-Buhari, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Kisra'ya mektubunu gönderdi. Kisra mektubu okuyunca parçaladı."
İbni Şihab dedi ki:
"Ben, ravi Said bin Müseyyeb'in: "Hz. Peygamber (Kisra ile kavmine) "Parça parça olsunlar," diye beddua etti," dediğini zannederim." [77]
4902-Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Kisra'ya, Kayser'e, Necaşi'ye ve her bir dikdatöre kendilerini Allah'ın dinine davet için mektuplar yazıp gönderdi. Resulullah (a.s)'m mektup yazdığı Necaşi, üzerine gıyabında cenaze namazı kıldığı Necaşi değildir."
Bir başka rivayette [78] ise;
"Resulullah (a.s)'m mektup yazdığı Necaşi, üzerine gıyabi cenaze la-mazı kıldığı Necaşi değildir," sözü yer almamaktadır.
Tirmizi [79]'nin rivayetinde: "Resulullah (a.s) ölümünden Önce Kisra vb...mektup yazdı," şeklindedir ve hadisin devamını zikretmiştir. [80]
4903-Tabarani, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmemiştir: "Enes, şöyle dedi:
"ResuluUah (a.s) Hz. Ali bin Ebu Talib (r.a)'i kendileriyle savaşacağı bir kavme gönderdi. Sonra ona bir adam gönderip:
"Sakın onu arkasından tekretme ve ona: "Kavmi dine davet etmedikçe onlarla savaşma," söylediğini söyle," buyurdu." [81]
4904-Taberani, Esma bint-i Ebu Bekir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Esma, şöyle dedi:
"Fetih gününde ResuluUah (a.s) Ebu Kuhâfe'ye: "Müslüman ol ki, selamete eresin," buyurdu." [82]
4905-Tabarani, Ebu Vail (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Vail şöyle dedi:
"Halid bin Velid, Fars (İran) halkını İslam'a davet ederek onlara şöyle i mektup yazdı:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
"Halid bin Velid'den, Rüstem, Mihran ve Fars halkına
Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun!
İmdi, biz sizi İslam'a davet ediyoruz. Eğer kabul etmezseniz, küçülerek elleriniz ile cizye verin. Eğer bunu da kabul etmeyecek olursanız, benimle birlikte bir topluluk var ki, Farsın şarabı sevdiği kadar Allah yolunda öldürmeyi seviyorlar. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun." [83]
4906-Ahmed bin Hanbel, Mersed bin Zebyan (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'den bize bir mektup geldi de onu bize okuyacak bir okuyucu bulamadık. Nihayet Beni Zabia'dan bir adam onu okudu: (Mektubun içeriği şöyleydi):
"Allah'ın Resulünden Bekir bin Vail'e...
Müslüman olunuz ki, selamete eresiniz!" [84]
4907-Ahmed bin Hanbel, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"İbni Abbas, şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s) bir kavmi İslam'a davet etmedikçe onlarla savaş-mazdı." [85]
4908-Müslim, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir: "Enes şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) Büseyse'yi, Ebu Süfyan'm ticaret kervanın ne yaptığına baksın diye gözcü gönderdi." [86]
4909-Buhari, Seleme bin Ekva (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir seferde iken ona müşriklerden bir casus geldi. Casus Hz. Peeygamber (a.s)'in ashabı'mn yanma oturdu ve sonra çekip gitti.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Onu arayıp bulun ve öldürün." Seleme dedi ki:
"Ben onları geçip adama yetiştim ve onu öldürdüm. Selebini (devesini ve üzerindeki eşyasını) aldım, Hz. Peygamber (a.s) de onun selebini Sele-me'ye (ganimet payından) fazla bir bağış olarak verdi." [87]
4910-Müslim, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Ebu Süfyan'm gelişini duyduğu zaman istişarede bulundu."
Enes, şöyle dedi:
"Evvela Hz. Ebu Bekir (r.a) konuştu; Hz. Peygamber (a.s) ona iltifat etmedi. Sonra Hz. Ömer (r.a) konuştu; ona da iltifat etmedi. Bunun üzerine Sa'd bin Übade kalkarak:
"Bizi mi kasdediyorsun Yâ Resulullah? Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sen bize atlarımızı denize daldırmamızı emretsen daldırırız! Onları Beykü'l-Gamad'a sürmemizi emretsen bunu da yaparız!" dedi.
Bunun ardından Resulullah (a.s) halkı davet etti. Onlar da yola koyularak Bedir'e indiler. Derken yanlarına Kureyş'in sucuları geldi. İçlerinde Beni Haccac kabilesinin siyah kölesi de vardı. Hemen onu dövmeye başladılar. Resulullah (a.s)'m ashabı ona Ebu Süfyan'la arkadaşlarını soruyorlardı. O da:
"Ebu Süfyan hakkında bilgim yok. Ama işte Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyye bin Halef..." diyordu. Bunu söylediği zaman onu dövüyorlardı. O da:
"Evet, ben size haber vereceğim! İşte Ebu Süfyan," diyordu. Kendisini bırakıp da sorarlarsa:
"Ebu Süfyan hakkında bilgim yok! Ama işte Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Ümeyye bin Halef insanların içinde..." diyordu.
Bunu söylediğinde kendisini yine dövüyorlardı. Resulullah (a.s) da kalkmış namaz kılıyordu. Bunu görünce namazdan çıktı.
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, size doğruyu söylediği zaman onu dövüyorsunuz; yalan söylediğinde bırakıyorsunuz," buyurdular."
Enes, dedi ki:
"Bir de Resulullah (a.s):
"Şurası filanın düşeceği yerdir," diyor ve elini yerde oraya buraya koyuyordu. Ve müşriklerden hiçbiri Resulullah (a.s)'ın elinin yerinden öteye geçmedi." [88]
4911-Ebu Davud. Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) ashabma şöyle buyurdu:
"Kardeşleriniz Uhud'da şehid edilince Allah onların ruhlarını yeşilkuşların karınlarına.koydu; onlar Cennet nehirlerine gelir, Cennet meyvelerinden yer ve Arş'm gölgesinde asılı altın kandillere inerler. Yedikleri ve içtikleri şeylerin lezzetini ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce:
"Savaştan kaçınmamaları ve Cennet'i küçümseyip terketmemeleri için bizden geride kalan kardeşlerimize bizim Cennet'te diri olduğumuzu kim tebliğ edecek?" derler. Bunun üzerine Allah Teâla:
"Sizin durumunuzu onlara ben tebliğ edeceğim," buyurdu. Aziz ve Celil olan Allah şu ayet-i kerimeleri indirdi:
"Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Aksine onlar Rableri katında diridirler, rızıklandırılmaktadırlar..." [89]
Bu yeşil kuşların karınlan, şehidlerin ruhlarına nisbetle, bugün bize göre otomobil veya uçak gibidir. Hiç kimse bunu onların hayatlanndaki bir noksanlıktan dolayı olduğu anlayışına kapılmasın. Aksine bu durum, onların mutluluklarının mükemmelliğinden dolayıdır.
4912-Müslim, Mesruk (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Mesruk, şöyle dedi:
"Abdullah bin Mes'ud'a şu ayeti(n hükmünü) sorduk:
"Allah yolunda öldürülenleri asla Ölü sanma. Aksine onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılmaktadırlar." [90]
Abdullah şu cevabı verdi:
"Bakın buraya! Biz bunu (vaktiyle) Resulullah'a (a.s) sorduk da; Resulul-lah: "Onların ruhları, yeşil bir takım kuşların karnmdadır. Onların arşa asılı kandilleri vardır. Cennet'te istedikleri yerde dolaşır; sonra bu kandillere i-nerler. Rableri onlardan öyle bir haberdar olur ki... Ve kendilerine: "Birşey arzu eder misiniz? diye sorar. Onlar:
"(Daha) ne istiyelim, işte Cennet'te dilediğimiz yerde dolaşıyoruz," derler. Bunu kendilerine üç defa tekrarlar. Sorulmak dışında bırakılmıyacak-larmı görünce:
"Ya Rab, ruhlarımızı bedenlerimize iade buyurmanı dileriz. Ta ki, senin yolunda bir defa daha öldürülelim," derler. Ve bir ihtiyaçları olmadığını görünce barıkılırlar."
Tirmizi [91]'nin rivayeti de şöyledir: "Abdullah bin Mes'ud'a yüce Allah'ın şu sözünün hükmü soruldu:
"Allah yolunda öldürülenleri asla ölü sanma! Bilakis onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılmaktadırlar."[92] Abdullah şu cevabı verdi: "Bakın buraya. Biz bunu (vaktiyle) sorduk da bize şöyle haber verildi:
"Onların ruhları, yeşil kuşların (karnında) dır. Onlar Cennet'te istedikleri yerde dolaşır, sonra Arş'a asılı kandillere inerler. Rabbin öyle bir haberdar olur ki... Ve kendilerine:
"Bir şeyin artırılmasını ister misin? Artırayım," diye buyurur. Onlar da:
"(Daha) neyin artmasını isteyelim. Rabbimiz işte Cennet'te dilediğimiz yerde dolaşıyoruz," derler. Rabbin ikinci kez haberdar olur ve:
"Bir şeyin artırılmasını ister misiniz? attırmayın," der. Onlar kendilerinin bırakılmayacaklarını görünce:
"Ruhlarımızı cesetlerimize iade etmeni (istiyoruz), ki dünya'ya geri dönelim. Senin yolunda bir defa daha öldürülelim," derler."
Tirmİzi 'nin diğer bir rivayetinde şu ilave yer almakadır:
"Peygamberimize selamımızı ilet ve bizim memnun olduğumuzu ve bizden de razı olduğunu O'na bildir." [93]
4913-Tirmizi, Ka'b bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehidlerin ruhları yeşil kuşların kursaklanndadır. Cennet'in meyvelerinden yahut Cennet ağacından asılırlar." [94]
4914-Ahmed bin Hanbel, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İbni Abbuw şöyle dedi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehidler, Cennet kapısındaki bir nehrin göz kamaştıran bir yerinde bulunan yeşil kubbededirler. Sabah-akşam Cennet'ten nzıkları çıkar." [95]
Bu şehitlerden bir kısım vardır ki, İbni Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste anlatıldığı gibi onlara ait nimetler bulunmaktadır. [96]
4915-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Cennete giren hiç kimse geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehid olmayı temenni eder."
Bir rivayette [97]: "O, şehidin faziletini gördüğü için..." şeklinde geçmektedir.
Tirmizi [98]'nin rivayetinde ise Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Ölen ve Allah katında sevabı bulunan hiçbir kul, tekrar dünyaya dönmeyi ve içindekilerle beraber dünya'nın kendisinin olmasını arzu etmez. Ancak şehid müstesna! Göreceği şehitlik faziletinden ötürü tekrar dünya'ya dönmeyi ve bir kere daha Allah yolunda öldürülmeyi ister."
Tirmizi [99]'nin diğer bir rivayetinde Hz. Peygamber (a.s); "Cennet halkı arasında, şehidden başka tekrar dünyaya dönmekten mutluluk duyan kimse yoktur," buyurdu.
Nesai [100]'nin rivayetinde Enes şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) buyurdu ki:
"Cennet ehlinden bir kimse (Allah'ın huzuruna) getirilir. Allah Teâla: "Ey ademoğlu, yerini nasıl buldun?" diye sorar. O da:
"Ey Rabbim, bulunduğum yer, yerlerin en hayırhsıdır," der. Allah'ın faziletini görmesinden dolayı:
"Senden beni tekrar dünya'ya döndürmeni, senin yolunda on defa Öldürülmesi isterim," der." [101]
4916-Nesai, Übade bin Samit (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yeryüzünde hiçir insan, eğer Allah katında hayra nail olmuşsa, öldükten sonra, dünya kendisine verilse bile, tekrar sizin yanınıza dönmek istemez. Ancak şehid müstesna. O tekrar dönüp ikinci defa öldürülmek ister." [102]
4917-Nesai, Abbdurahman bin Ebi Umeyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hiç bir Müslüman insan yoktur ki, Rabbi onun ruhunu aldıktan sonra, dünya ve dünya1 dakilerin hepsi kendisine verilse bile, tekrar size dönmek istesin. Ancak şehid müstesna."
İbni Ebi Umeyre dedi ki: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda şehid olmayı göçebe ve yerleşik olanların sahip olduklarının hepsine tercih ederim." [103]
4918-Müslîm, Ebu Katâde (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) aralarında ayağa kalkarak Allah yolunda cihadla imanın, amellerin en faziletlisi olduğunu söyledi. Bir adam ayağa kalkarak:
"Ya Resulullah (a.s), ne buyurursun, ben Allah yolunda öldürülsem günahlarım affolunur mu?" dedi.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evet, ihlasla sabrettiğin halde ileri gidip geri dönmeyerek Allah yolunda öldürülürsen."
Sonra Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Nasıl dedin?" Adam:
"Ne buyurursun, ben Allah yolunda öldürülürsem günahlarım affolunur mu?" dedi. Resulullah (a.s) bu kez şöyle buyurdu:
"Evet, ihlasla sabrettiğin halde, ileri gidip geri dönmiyerek Allah yolunda öldürülürsen!.. Yalnız borç müstesna. Gerçekten bunu bana Cibril (Aley-hisselam) söyledi." [104]
4919-Nesai, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) mimberde hutbe okurken bir adam gelip:
"Allah yolunda sabırla, ecrimi yalnız Allah'tan bekleyerek ileri gidip geri dönmeyerek öldürülürsem, Allah günahlarımı bağışlar mı, ne buyurursun?" dedi. Hz. Peygamber (a.s):
"Evet," dedi ve bir süre sustu. Derken Resulullah (a.s): "Az önce soru soran nerede?" buyurdu. Bunun üzerine adam: "İşte ben buradayım," dedi. Hz. Peygamber (a.s): "Ne demiştin?" diye sordu. Adam:
"Allah yolunda sabırla, ecrimi yalnız Allah'tan bekleyerek ileri gidip geri dönmeyerek öldürülürsem Allah günahlarımı bağışlar mı, ne buyurursun?" dedi. Hz. Peygamber (a.s) :
"Evet, yalnız borç müstesna. Bunu bana az önce Cibril söyledi," dedi." [105]
4920-Müslim, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehidin her günahı affolunur. Yalnız borç müstesna!" [106]
4921-Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu:
Allah yolunda öldürülmek bütün hatalara keffarettir." Cibril: "Borç dışında" dedi. Resullullah (a.s.) da: "Borç dışında," buyurdu." [107]
4922-Ahmed bin Hanbel, Ubade bin Samit (r.a)'den rivayet etmiştir: 1 "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Şehidin Allah katında yedi hasleti vardır. Kanının ilk dökülüşündegünahları bağışlanıp Cennet'teki makamı kendisine gösterilir; imanının tadı kendisine tattırılır, kabir azabından korunur; en büyük korkudan emin olur; başına vakar tacı giydirilir ki, o tacın bir yakutu; dünya, ve içindekilerden daha kıymetlidir, Cennet kızlarından yetmişiki zevce ile evlendirilir. Ve akrabasından yetmiş kişiye şefaatçi kılınır." [108]
4923-Tirmizi, Mekdam bin Ma'dî Kerib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehidin Allah tarafından altı hasleti vardır: Kanının ilk döküşünde günahları affedilir ve en büyük korkudan emin olur; başına vakar tacı giydirilir ki, o tacın bir yakutu; dünya'dan ve içindekilerden daha kıymetlidir, Cennet kızlarından yetmişiki zevci ile evlendirilir ve akrabasından yetmiş kişiye şefaatçi kılınır." [109]
4924-Ebu Davud, Nimran bin Ute ez-Zimari (r.a)'den rivayet etmiştir: "Nimran, şöyle dedi:
"Ümmü Derdâ'nm huzuruna girdik. Bizler yetimi idik, babamız Allah yolunda öldürülmüştü. Ümmü Derda: "Sevininiz! Çüftkü ben Ebu Derda'yı şöyle söylerken işitti:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehid kendi ev halkından yetmiş kişiye şefaat eder." [110]
4925-Tirmizi, Fudâle bin Ubeyd (r.a)'den rivayet etmiştir: "Fudâle, şöyle dedi:
"Hz. Ömer (r.a)'i dinledim; "Hz. Peygamber (a.s)'den işittim diyerek şu hadisi rivayet etti:
"Dört çeşit şehid vardır:
1- İmanı kavi mü'min kişi; düşmanla karşılaşır, öldürülünceye kadar Allah'a sadık kalır. İşte bu, kıyamet günü insanların gıpta ile gözlerini kaldırıp bakacaklan gerçek şehiddir. Bunu yaparken başını kaldırır ve kalansuvesi (serpuşu) yere düşer.
(Fudale der ki:) "Bu, Hz. Ömer (r.a)'in kalan suvesi miydi yoksa Resulul-lah (a.s)'ın kalan suvesi mi idi anlayamadım?)"
2- İmanı sağlam(ancak önceki kadar şecaat sahibi olmayan) bir mü'min; düşmanla karşılaşır. Korkudan vücudu-talh ağacının dikeni batmış gibi titrer. Bu sırada gelen serseri bir ok darbesiyle hayatını kaybeder. Bu ikinci derecede bir şehiddir.
3- İyi amelle kötü ameli karıştırmış mü'min kişi; düşmanlar karşılaşır. Bu karşılaşma sırasında (sabır ve şecaatta, şehidliğin mükafatını beklemekte) Allah'a sadık kalır. Öldürülünce bu üçüncü mertebbede bir şehid olur.
4- Günahkar bir mü'min; düşmanla karşılaşır, ölünceye kadar Allah'a sadık kalır. Bu da dördüncü derecede bir şehid olur." [111]
4926-Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Abdullah şöyle dedi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kalbimiz Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir; Arkadaşları hezimete uğrayıp kaçmıştır. Ancak o, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun ıdrakiyle geri dönerek, öldüm-lünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der:
"Şu kuluma bakın, benim katımda olan (mükafaatı) düşünüp, katında olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı." [112]
4927-Müslim, Sehl bin Huneyf (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim sıdk ile Allah'tan şehidlik dilerse; Allah onu şehidlerin menzillerine ulaştırır. İsterse döşeğinde ölmüş olsun." [113]
4928-Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Enes şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim şehid olmayı sadakatla isterse, şehitlik kendisine verilir." [114]
İmam Nevevi şöyle demiştir:
"Bu hadisin ilk rivayeti, ikinci rivayetle tefsir edilmiştir. Her iki rivayetin manası: Bir kimse hulusu kalb ile şehid olmayı isterse, döşeğinde bile ölse kendisine şehid sevabı verilir, demektir. Hadis-i Şerif şehid olmayı istemenin ve hayra niyetin müstehab olduğuna delildir."
4929-Ahmed bin Hanbel, Utbe bin Abdi's-Süle'nıi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ütbe, Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından İdi. Şöyle dedi: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Öldürülme üç (türlü)dür:
Mü'min kişi malıyla ve canıyla Allah yolunda cihad eder de düşmanla karşılaştığı vakit Öldürülünceye kadar onlarla vuruşur. İşte Allah'ın Arşı'nm altındaki çadırında iftihar eden şehid budur. Ancak peygamberler nübüvvet derecesi ile ondan üstün olurlar.
Diğeri bir mü'min kişidir ki, günahlardan ve hatalardan nefsine karşı emin olmaz. O da malıyla ve canıyla Allah yolunda cihad eder. Nihayet düşmanla karşılaşınca öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu şehidlik onun günahlarını ve hatalarını temizler. Çünkü kılıç, hataları silip süpürücüdür. Bu şehid Cennet'in istediği kapısından içeri sokulur. Zira Cennet'in sekiz kapısı vardır. Cehennem'in de yedi kapısı vardır. Onların bazısı bazısından üstündür.
Üçüncüsü de münafık bir adamdır ki, malıyla ve canıyla Allah yolunda cihad eder.- Nihayet düşmanla karşılaşınca Allah yolunda Öldürülünceye kadar çarpışır. İşte bu kişi de ateştedir. Çünkü kılıç, münafıklığı silip süpürmez. [115]
4930 - Mü sl im, Berâ bin Azib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Berâ, şöyle demiştir:
"Beni Nebit (kabilesin)den-Ensar'ın bir kabilesi olan Beni Nebit'ten- bîr adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek:
"Ben Allah'tan başka ilah olmadığına; Senin Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim," dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Bu adam az amel işledi ama çok ecir kazandı." Buhari (l)'nin rivayetinde Berâ şöyle demiştir: "Zırh giymiş bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek:
"Ya Resulullah, hemen savaşa mı katılayım, Müslüman mı olayın diye sordu. Hz. Peygamber (a.s)'de şöyle buyurdu:
"Müslüman ol, sonra savaşa katıl."
Adam Müslüman oldu, savaşa katıldı ve Öldürüldü. Resulullah (a onun hakkında şöyle buyurdu:
"Az bir amelde bulundu, fakat çok şey kazandı." [116]
4931-Nesai, Raşid bin Sa'd (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Reşid'de Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir adamdan naklen şöyle demiştir:
"Bir adam Resulullah (a.s)'a gelip şöyle sordu:
"Ey Allah'ın Resulü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?"
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kâfirdir." [117]
4932-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehid'in ölüm darbesinden duyduğu ızdırap, sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır."
Nesai [118]'deki rivayette Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Şehid'in ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırap, sizden birinin çimdik-lenmekten duyduğu ızdırap kadardır." [119]
4933-Tabarani, Ebu Musa (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) bir gazvede idi. Müşriklerden bir adam Müslümanlardan bir adamla vuruşmak için meydana çıktı. Müşrik, Müslümanlardan çıkan adamı öldürdü. Sonra onun karşısına Müslümanlardan bir adam daha çıktı; müşrik onuf da öldürdü. Sonra gelip Hz. Peygamber (a.s)'in huzurunda durarak:
"Ne uğruna savaşıyorsunuz?" dedi. Orada bulunanlar:
"Dinimiz; Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet edinceye kadar onlarla savaşmamızı ve Allah'ın hakkını kendi rızası için yerine getirmemizi bize emrediyor," dediler. Adam:
"Vallahi, bu güzel bir şey! Ben buna iman ettim," dedi.
Sonra Müslümanların tarafına geçti ve müşriklere saldırıda bulundu, öldürülünceye kadar vuruştu. (Defnedilirken) daha önce öldürdüğü arkadaşlarıyla beraber (kabre) konuldu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyudu:
"Bunlar Cennettekilerden birbirini en çok sevenlerdir." [120]
4934-Ebu Davud, Ümmü Haram (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehid sevabı verilir. Boğularak Ölene de iki şehid sevabı vardır." [121]
4935-Hakim, el-Müstedrek'de, Ebu Bürde bin Kays (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle dua etti:
"Allah'ım, ümmetimin sonunu senin yolunda yaralanmak ve tauna yakalanmak suretiyle şehid kıl." [122]
4936-İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre, Resulullah (a.s)'a ref ederek şunu rivayet etmiştir:
"Şu beş kişi şehiddir: Taundan Ölen, karın hastahğman ölen, boğularak ölen, yıkıntı altında Ölen ve Allah yolunda şehid olan." [123]
Dünya ve ahiret şehidi sadece mü'min ve muhlis olarak Allah yolunda öldürülen kimsedir. Dünya şehidi ise kendisine şehid muamelesi yaptığımız kimsedir. Halbuki Allah katında o belki de şehid değildir. Çünkü o, münafık veya riyakar biri de olabilir. Ahiret şehidine gelince onların ecirleri kendilerine ahirette verilecektir. Biz onlara dünya'da şehidler muamelesi yapamayız.
Hanefi fukahasından bazıları onları otuzdan fazla sınıfa çıkarıp onların arasında nasların zikrettiği veya şehidlerin sıfatlarından birinden dolayı şehid sayıldığı kişileri de katmışlardır.
4937-Nesaî, Ukbe bin Âmir (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ukbe, şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Beş hal vardır ki, kim bunlardan birinde ruhunu teslim ederse, şehid olur. Allah yolunda öldürülen şehiddir, Allah yolunda boğulan şehiddir, Allah yolunda kann hastalığından ölen şehiddir, Allah yolunda taun hastalığına yakalanıp ölen şehittir, lohusa iken Ölen kadınlar şehittir." [124]
4938-Nesai, Safvan bin Ümeyye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Safvan, şöyle dedi:
"Taun hastalığına yakalanıp ölmek, karın hastalığından ölmek, suda boğularak ölmek ve kadınların lohusa iken ölmeleri şehitliktir."
Ravi şöyle dedi:
"Ebu Osman onu bir kaç kere tekrar ederek bize tahdis etti, bir defasında da onu Hz. Peygamber (a.s)'e ref etti." [125]
4939-Tabarani, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre de Hz. Peygamber (a,s)'e ref'ederek şöyle dedi: "Karın hastalığı ve boğulmak şehitliktir." [126]
4940-Ahmed bin Hanbei, Cabir bin Atik (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Allah yoluda ölenin dışında şu yedi kişi de şehiddir: Taundan , karın hastalığından, boğulmaktan, yangından, zatülcenb hastalığından Ölenler ile yıkıntı altında Ölen ve çocuğu karnında iken ölen kadın şehiddir." [127]
4941-Tabarani, İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "îbni Mes'ud, şöyle dedi:
"Dağların tepelerinden aşağı atılarak öldürülen vahşi hayvanların parçaladığı ve denizlerde boğulan kimseler Allah katında şehittir." [128]
4942-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle sordu:
"Siz aramızda kimi şehid sayıyorsunuz?"Ashab:
"Ya Resulullah kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir^" dediler.
Hz. Peygamber (a.s) bu kez şöyle buyurdu:
"O halde ümmetimin şehidleri azdır." Ashab:
"Öyle ise kimdir onlar, yâ Resulullah?" dediler.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda Öldürülürse, o şehiddir. Kim Allah yolunda ölürse, o da şehittir. Kim taundan ölürse, o da şehittir. Kim karın hastalığından Ölürse, o da şehittir."
İbni Mıksam dedi ki:
"Baban-yani Ebu Salih-üzerine şehadet ederim ki, bu hadiste o şöyle demiştir:
"Boğulan da şehittir."
Muvatta [129]'nin ve Tirmizi 'nin rivayetlerinde ise Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Şehidler beş kısımdır: Taundan, karın hastalığından ve boğulmaktan ölenler ile yıkıntıdan ölen ve Allah yolunda şehid olandır." [130]
Yıkıntı sebebiyle ölen kimselere, mü'min olduğu takdirde deprem sebebiyle ölenler de dahildir.
4943-Tabarâni, Rabiu'l-Ensâri (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) kardeşimin oğlu Cebru'l-Ensâri'yi hastalığında ziyaret etti. Bu sırada aile halkı ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Cebru'l-Ensari: "Seslerinizle Resulullah (a.s)'ı rahatsız etmeyin," dedi.
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Yaşadığı sürece bırak onları ağlasınlar, gerektiği zamanda sussunlar." Bazıları:
"Biz, senin ölümünün yatağında olacağını zannetmiyoruz. Sen Resulu-lah (a.s) ile beraber Allah yolunda öldürülürsün," dediler.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şehidlik yalnızca Allah yolunda öldürülmek midir? O halde ümmetimin şehidleri azdır. Muhakkak ki, yaralanarak ölmek şehidliktir, karın hastalığından ölmek şehidliktir. Taun hastalığına yakalanarak ölen ve karnında çocuk olduğu halde lohusa iken ölen kadın şehidtir. Yangında ölmek, boğularak ölmek ve yıkıntıdan ölmek şehitliktir. Zatü'1-Cenb hastalığından ölmek de şehidliktir." [131]
4944-Ahmed bin Hanbel, Muhammed bin Ziyad Elhani (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Muhammed bin Ziyad şöyle dedi:
"Babam Ebu Utbe'nin yanında şehidler zikredildi de taundan, kann hastalığından ve lohusa iken ölen kadınlardan bahsedildi. Bunun üzerine Ebu Utbe Öfkelendi ve şöyle dedi:
"Bize, Peygamberimizin ashabı Peygamberimizden şöyle buyurduğunu tahdis etti:
"Şüphesiz yeryüzünde Allah'ın şehidleri, Allah'ın yaratıkları üzerinde onun koruyucularıdır. (Çünkü) şehidler ya öldürüldüler veya öldüler." [132]
4945-Bezzar, Sa'd'dan, yani Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Sa'd, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öldürülmek suretiyle, taun hastalığı ile, boğulmak ve karın hastalığı sebebiyle, karnında çocuğu olduğu halde kadın lohusa iken ölmesi sebebiyle şehid olursunuz." [133]
4946-Buhari, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Abdullah, şöyle demiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:
"Malını korurken ederken öldürülen şehiddir."
Nesai [134]'nin rivayetin de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Malını korurken mazlum olarak öldürülen kimse şehiddir."
Tirmizi [135]'nin, Ebu Davud'un ve Nesai'nin Abdullah bin Amr bin el-As'tan rivayetlerinde, Abdullah şöyle demiştir:
"Ben Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:
"Her kimin haksız yere malına kasdedilir de vuruşur ve öldürülürse, o kimse şehiddir." [136]
4947-Tirmizi, Said bin Zeyd (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Said bin Zeyd, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'tan şöyle buyurduğunu işittim:
"Her kim malı uğrunda öldürülürse, o şehiddir. Her kim kanı (canı) uğrunda öldürülürse O, şehittir. Her kim dini uğrunda öldürülürse o şehiddir. Her kim ailesi uğrunda öldürülürse o şehittir."
Tirmizi'nİn diğer bir rivayetinde Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehittir. Her kim yeryüzünden (haksız olarak) bir karış (yer) gasbederse, kıyamet günü yedi kat yerler onun boyununa dolandırılır. (Yani yedi kat yerin dibine geçirilir)."
Nesâi 'nin rivayetinde de Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur.
"Her kim malı uğrunda öldürülürse, o şehiddir."
Nesai [137]'nin diğer bir rivayetinde Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim malı uğrunda vuruşur da öldürülürse, o şehiddir. Her kim kanı (canı) uğrunda vuruşur da öldürülürse o şehiddir. Her kim ailesi uğrunda vuruşur da öldürülürse o şehiddir."
Bir rivayette [138] de şu ilave vardır:
"Her kim dini uğrunda savaşırsa, o şehiddir." [139]
4948-Müslim, Ömer bin Abdurrahman (r.a)'m azadlısı Sabit'ten rivayet etmiştir:
"O, şöyle demiştir:
"Abdullah bin Amr ile Anbese bin Ebu Süfyan arasında olan olduğu vakit, savaşa hazırlanmışlar. Halid bin el-Aç (atma) binerek Abdullah bin Amr'a gitmiş ve ona nasihatta bulunmuş. Abdullah bin Amr: "Sen Resulul-lah'ın: "Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehiddir" buyurduğunu bilmez misin?" demiş." [140]
4949-Ahmed bin Hanbel, Hüseyin bin Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hüseyin bin Ali şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehiddir." [141]
4950- Bezzar, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir. "Said bin Ali şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Her kim malı uğrunda öldürülürse o şehittir." [142]
4951-Ahmed bin Hanbel, Kuheyd bin Mutrif el-Giffari (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Bir adam Resulullah (a.s)'a: "Bir saldırgan bana saldırırsa (ne yapmalıyım)"? diye sordu. Resulullah (a.s) da ona, saldırganı üç kere vazgeçirmeye çalışmasını emretti. Soru soran:
"Eğqr o diretirse?" diye sordu. Resulullah (a.s) da onu öldürmesi emretti. Adam: '
"Bunu biz nasıl yaparız?" diye tekrar sordu. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Eğer o seni öldürürse, sen Cennet'te olursun. Şayet sen onu öldürürsen o Cehennem'de olur." [143]
4952- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre, şöyle dedi: "Resulullah (a.s)'a bir adam geldi ve:
"Ya Resulullah, bir kimse gelip benim malımı almak isterse ne buyurursun?" dedi. Resulullah (a.s);
"Ona malını verme !" buyurdu. Adam:
"Şayet benimle vuruşursa?" diye sordu. Resulullah (a.s) :
"Sen de onunla vuruş!" buyurdu. Adam:
"Ya beni öldürürse?" diye sordu. Resulullah (a.s) :
"O halde şehid olursun," buyurdu. Adam:
"Ya ben onu öldürürsem?" diye sordu. Resulullah (a.s):
"O, Cehennem'de olur," buyurdu."
Nesai (l)'nin rivayetin de ise Ebu Hureyre şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'a bir adam gelip:
"Ya Resulullah, zulmedilerek malım (elimden) alınmak istenirce ne buyururusun?" diye sordu. Resulullah (a.s):
"Allah'ın adını ver !" buyurdu. Adam:
"Söz anlamazlarsa?" deyince, Resulullah (a.s) :
"Allah'ın adını ver !" buyurdu. Adam tekrar:
"Söz anlam azlarsa?" diye sordu. Resulullah (a.s) yine:
"Allah'ın adını ver !" buyurdu. Adam tekrar:
"Söz dinlemezlerse?" deyince, Resulullah (a.s):
"Onunla vuruş! Eğer öldürülürsen Cennet'tesin; şayet onu öldürürsen o ateştedir," buyurdu."
Nesai [144]'nin diğer bir rivayetinde Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Her kim malı uğrunda vuruşur da öldürülürse, o şehiddir." [145]
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde Hz. Peygamber (a.s)'in "Malını ona verme" sözünün manası, vermenin haramı olduğunu beyan için değil, vermemek gerektiğini bildirmek içindir," demiştir.
Hz. Peygamber (a.s)'in "O, Cehennem'dedir," sözü ile ilgili olarak ise İmam Nevevi şunları söylemiştir:
"Bu sözün manası: "O, bunu hakk etmiştir," demektir.
Allah Teala dilerse cevzasını verir dilerse affeder. Ancak tevilsiz olarak bunun helal olduğunu kabul ederse, küfre girer ve bağışlanmaz."
İmam Nevevi; "Hadis-i şerifte haksız yere malım elinden almak isteyen kişiyi öldürmenin caiz olduğuna işaret vardır. Hadisin genel manası göz önünde bulundurulunca, bu malın az ya da çok olması farketmez. Bu, cumhuru ulemanın görüşüdür," demiştir.
4953-Ebu Davud, Sahabe-i kiramdan bir adamdan rivayet etmiştir:
"Cübeyne'den bir mahalle üzerine baskın yaptık. Müslümanlardan biri, (teke tek vuruşmak üzere) onlardan bir adam istedi. (Bir cengaver gelince) hemen kılıcıyla saldırıya geçti. Ancak hata yaptı ve kılıcı kendisine isabet etti. Resulullah (a.s) :
"Ey Müslümanlar, kardeşimize yardıma koşun!" diye seslendi. Müslümanlar ona doğru koştu, ama adamı ölmüş olarak buldular. Hz. Peygamber (a.s) onu elbisesi ve kanı ile birlikte sardı, üzerine namaz kıldı ve defnetti."
"Ey Allah'ın Resulü ! Bu şehid midir?" diye sordular.
"Evet, o şehiddir ve ben ona bu hususta şahidim," cevabını verdi." [146]
4954-Nesai, Irbaz bin Sariye (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a .s) şöyle buyurdular:
"Şehidlerle yataklarında ölenler, taunda ölenler hakkında Cenab~ı Hakka birbirlerini şikayet ederler. Şehidler:
"Onlar bizim kardeşlerimizdir, onlar da bizim gibi öldürüldüler," derler, Yataklarında ölenler de:
"Onlar bizim kardeşlerimizdir, bizim gibi öldüler," derler. Rabbimiz onlara şöyle seslenir:
"Yaralarına bakın, öldürülenlerin yaralarına benziyorlar s a, onlardandırlar ve onlarla beraber olurlar! Bakılır ve onlardaki yarasının, diğerlerindeki yaralar gibi olduğu görülür," [147]
4955-Tabarani, Ukbe bin Amir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ukbe, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim bineği üzerinden yere düşürülürse, o şehiddir." [148]
4956-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer bin Hattab (r.a)-'dan rivayet etmiştir:
"Hz, Ömer bin Hattab (r.a) şehid olduğu halde yıkandı, kefenlendi ve üzerine namaz kılındı. Allah ona rahmet etsin." [149]
Hz. Ömer (r.a) ahiret şehitlerindendir. Çünkü o yaralandıktan bir süre sonra vefat etti. Allah rahmet etsin.
4957-Buhari, Cabir (r,a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Uhud şehidlerinin kanlarıyla defnedilmelerini emretti de onlar yıkanmadı ve üzerlerine namaz da kılınmadı." [150]
4958-Ebu Davud, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Restılullah (a.s) Uhud şehidlerinden demir ve deriden yapılmış eşyalarının üzerlerinden alınmasını ve elbiselerinin içinde kanlarıyla defnedilmelerini emretti." [151]
4959-Buhari, Cabir (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Uhud şehidlerinden iki kişiyi bir örtü içinde yani bir kabir içinde birleştiriyordu. Sonra: "Bunların hangisi Kur'an'ı daha çok öğrenmiştir?" diye sordu. Bu iki şehidden birine işaret edilince onu kabirdeki lahdin içinde önce geçirirdi ve: "Ben bu şehidler üzerine bir şahidim/' buyurup onları yıkamadığı ve üzerlerine cenaze namazı kılmadığı halde, şehidlerin kendi kanlan içinde gömülmelerini emretti." [152]
4960-İbni Huzeyme, Sa'd (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize namaz kıldırıyorken, bir adam namaza geldi. Adam safa ulaştığı zaman:
"Allah'ım, salih kullarına vediğin şeyin en faziletlisini bana ver," diye dua etti.
Hz. Peygamber (a.s) namazı bitirince:
"Az önce konuşan kim?" diye sordu. Adam:
"Benim, ya Resulullah," diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Atını yaraladığın ve Allah yolunda şehid edildiğin zaman (Allah sana verecektir)." [153]
4961-Ahmed bin Hanbel, Nuaym bin Hemmar (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Bir adam Resulullah (a.s)'a:
"Şehidlerin hangisi daha faziletlidir?" diye sordu.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"(Şehidlerin en üstünü) ön safta düşmanla karşılaştığında yüzlerini çe-virmeyip öldürülenlerdir. İşte onlar Cennet'in en üstün köşklerinde yan gelip yatacaklardır. Rabbin onlara güler. Rabbin dünya'da bir kula güldüğü zaman artık ona hesap sorulmaz." [154]
4962-Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Cabir, şöyle dedi:
"Bir adamın göğsüne veya boğazına ok atıldı. Bundan dolayı adam öldü.
Adam olduğu gibi elbisesinin içinde gömüldü." Cabir demiştir ki: "Biz Resulullah'la beraberdik." [155]
Hanefiler şehid hakkında şöyle derler:
"Kendisine dünya ahkamı uygulanan şehid, savaşılanların, isyancıların, yol kesenlerin, gece veya gündüz evinde herhangi bir aletle hırsızın Öldürdüğü kimsedir. Bu kişinin Müslüman, mükellef ve temiz olması, savaş sona erdikten sonra yiyecek birşey yememesi, herhangi bir şey içmemesi, tedavi görmemesi ya da aklı başında olduğu halde üzerinden bir namaz vakti geçmemiş olması yahut sağ olarak savaş alanından başka bir yere nakledilmemiş olması gerekir."
Hanefiler'e göre şehid elbisesiyle gömülür, üzerine namaz kılınır, temiz ve mükellef olduğu takdirde yıkanmaz. Ama cünüp, hayızlı ve lohusa şahid edilince, Ebu Hanifeye göre, çocuğun ve mecnunun yıkandığı gibi yıkanır.
İmam Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ise yıkanmaz.
Cumhura göre de şehid yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz da kılınmaz. Fakat kanun dışında hasıl olan necaset giderilir. Çünkü o şehadetin etkisinden değildir. Şehid, üzerindeki silah ve deriden ma'mul şeyler çıkarıldıktan soma elbisesiyle gömülür. Şehidi öldürüldüğü yere defnetmek müs-tehaptır. Şehidin baliğ olup olmaması farketmez.
Hastalık, bir olay, nefis müdafası veya sağ iken savaş alanından nakledilmesi sebebiyle ölen ya da ilim tahsili sırasmda veya cuma gecesi ölen herkes ahiret şehididir. Bu şehidlerin dünya'daki hükmü, diğer ölüler gibi ittifaken yıkanır, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır. Ama ahiretteki hükmüne gelince kıyamet gününde kendisine şehidlerin ecri verilir. [156]
4963-Sünen Sahipleri, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Ebu Hureyre Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu nakletmiş tir: "Şu üç şeyde armağan vardır. Deve yarışı veya at yarışı veya ok yarışı." [157]
Müslümanm, silah ve savaş araçlarını kullanmada Allah'ın yarattıklarının en güçlüsü olması gerekir. Ve yine Müslümanlardan bu işle ilgilenen kişilerin bu tür konularla meşgul olması gerekir. Eskiden binicilik ve ahde Müslümanm hayatında büyük bir yeri vardı. Günümüzde de Müslümanm savaş araçlarını ve çağdaş silahları kullanma yeteneğine sahip olması gerekir. Allah'ın fazlı sayesinde İslam ümmetinin ordularında üstünlük ve yetenekleri görmeyebaşladık. Aslında buna daha fazla ihtiyacımız var. Asker ve orduların eğitim düzeylerinin ve ileriyi görme yeteneklerinin yükselmesi siyasi ve askeri yöneticilerin başta gelen görevi olması gerekir.
4964-Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre, şöyle dedi:
"Biz, ya Resulullah (a.s) atlar bizden uzaklaşıyor veya bizi terkediyor," dedik. Bunun üzerine biri:
"Ya Resulullah (a.s) bu eski kitapta da var mıydı?" diye sordu. Resulullah (a.s); "Evet," diye cevap verdi." [158]
Bu hadiste, son dönemlerde insanların hayatmda atm rolünün azalacağına işaret bulunduğu açıktır. Ayrıca bu, Hz. Peygamber (a.s)'in mucizelerinden biridir.
4965-Ebu Davud, İbni Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) atlar arasında yarışma yaptırdı. Hedefte beş yaşma basanları üstün tuttu." [159]
4966-Ahmed bin Hanbel, İbni Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) atlar arasında yarışma yaptırdı, ve ödüllü müsabaka düzenledi." [160]
4967-Tabarani, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) atlar arasında yanşa katıldı ve onlar arasında yarışa katıldı ve onlar arasında armağan koydu. Yine onların içine üçüncü bir atlı soktu. Ve şöyle buyurdu:
"Armağan; yalnızca at yarışı veya ok yansında vardır." [161]
4968-Ahmed bin Hanbel, Ebu Lebid Limaze bin Zeyyar (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Ebu Tebid, şöyle demiştir:
"Haccac zamanında atlar gönderildi. Biz:
"Eğer ödüllü yarışa gelirsek, biz ona gelmiş oluruz," dedik. Sonra da; "Enes bin Malik'e yönelsek de ona: "Siz Resulullah (a.s)'m zamanında ödüllü yarış yapar mıydınız?" diye sorsak," dedik. Ve onun yanına geldikj Enes de: "Evet, Resulullah (a.) "Sabha" denilen bir atm üzerinde yarışa katıldı ve insanları geçti. Bunun içinde değnekle ata dokunuyordu ve onu çok beğenmişti," dedi." [162]
Müslümanların yarışma ile meşgul olmaları geçmişte talim ile ilgilenmelerinin bir belirtisidir. Resulullah (a.s) bunu teşvik ediyor, kendisi de bizzat başında bulunuyordu. Resulullah (a.s)'ın bunu teşvik etmesi, ödüllü yarışmanın cevazına işarettir. Hangi hallerde caiz oluşunun şartları bu bölümün "Dersler ve Öğütler" kısmında gelecektir, Müslüman fakihler bu konu üzerinde bir çok meseleyi detaylıca ele almışlardır.
4969-Kütüb'i Sitte Sahipleri, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) idmana çekilmiş ve zayıflatılmış atları Hayfa'dan başlayıp Seniyyetü'l-Veda'ya kadar koşturup yarıştırdı. Diğer defa da antre-mansız atları Seniyye'den ta Benu Zurayk Mescidi'ne kadar koşturup yarıştırdı,"
Abdullah bin Ömer şöyle dedi:
"Ben de koşturup yarış edenler içinde idim. At beni mescidden atlattı."
Süfyan şöyle dedi:
"Hayfa'dan seniyyetü'l-Veda'ya kadar beş mil yahut altı mildir."
Bîr rivayette de: "Altı veya yedi mildir. Seniyye ile Benu Zurayk Mescidi arası bir mildir," denilmiştir. [163]
4970-Buhari, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m Adbâ adında bir devesi vardı. Bu (deve) bütün yarışları kazanırdı. Bir gün binek devesi üzerinde bir bedevi geldi ve yarışta Adba'yı geçti. Bu durum Ashab-ı Kiram'ın ağrına gitti. Resulullah (a.s) üzüntülerini yüzlerinden okuyunca şu açıklamayı yaptı:
"Yeryüzünde, yükselttiği her şeyi arkadan alçaltmak Allah üzerine bir haktır." [164]
4971-Tabarani, Iyad el-Eş'ari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:
"lyad el-Eş'ari, şöyle dedi:
"Ebu Ubeyde:
"Ödüllü olarak benimle kim at yarışı yapar?" dedi. Genç bir adam:
"Eğer kızmazsan ben varım," dedi de genç adam onu geçti."
Ravi dedi ki:
"Ebu Ubeyde'yi çıplak bir atın üzerinde gencin arkasında, örülmüş saçlarını hareket ederken gördüm." [165]
4972-Müslim, Fükaym el-Lahmi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ukbe bin Âmir'e:
"Sen yaşlanmış bir ihtiyar olduğun halde bu iki hedef arasında gidip geliyorsun, artık bu sana meşakkat veriyor olmalı?" dedim. O da şöyle cevap verdi:
"Eğer Resulullah (a.s)'tan işittiğim bir söz olmasaydı, kendimi bu sıkıntıya atmazdım. Hz. Peygamber (a.s)'in şöyle buyurduğunu işittim:
"Kim atıcılık öğrenir ve sonra bırakırsa, o bizden değildir veya asi olmuştur " [166]
4973-Sünen Sahipleri, Ukbe bin Âmir (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Ukbe Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakleder: "Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi Cennet'e koyar:
1- Onu yapanı; yeter ki,, bunu hayır niyetiyle yapsın.
2- Atanı.
3- Atana ulaştıranı.
Atın, binin! Sizin (ok) atmanızı, binmenizden daha çok seviyorum. Her eğlence batıldır. Eğlenceleriniz içinde sadece şu üç şey (mubahtır) övgüye layıktır:
"Kişinin atını eğitmesi, hanımıyla oynaşması, yayla ok atıp atılan okları toplaması. Bunlar haktandır. Kim öğrendikten sonra atışı nefretle terke-derse, bilsin ki, nimeti terketmiştir.-Veya şöyle dedim: "Bu nimete karşınankörlük etmiştir." [167]
Hadis-i şerifte varid olan tüm eğlence çeşitlerinde övülen amaçlar rneyda na geldî.
Şer'i bir faydası bulunmayan eğlencelere gelince, onların bir kısmı mekruhtur bir kısmı da haram kılınmıştır.
Yukarıda geçen hadisten silah sanayii ile silahı güzel kullanmanın önemini özellikle de atıcılığın önemini anlıyoruz. Çağımızda atıcılığın bir çok türleri vardır. Müslümanların bunların tümünü iyi bilmeleri ve bu konularda mahir olmaları gerekir. Bunları elde edebilmek için yapılacak harcamalar ise dikkate alınmamalıdır.
4974-Tabarani, Ata bin Ebi Rebah (r.a)'tan rivayet etmiştir
"Ata, şöyle dedi:
"Cabir bin Abdullah ile Cabir bin Ubeydullah el-Ensari'yi ok atarlarken gördüm. Biri diğerine eliyle işaret etti, o da oturdu. Diğerine şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle buyurdu:
"Aziz ve Celil olan Allah'ın anılmadığı her şey eğlencedir veya yanılmadır. Ancak şu dört âdet bunun dışındadır:
"Kişinin iki hedef arasındaki yürüyüşü, atını eğitmesi, hanımıyla oynaşması, yüzme öğretmesi." [168]
4975-Müslim, Ukbe bin Amir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ben, Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:
"Size yerler fethedilecektir. Allah size kâfidir. O halde sizden biriniz ok-larıyla oynamaktan aciz değildir." [169]
Barış ve genişlik durumlarında eğitim yapmak Müslümanlardan istenilen bir şeydir. Her halükarda eğitim yapmayı durdurmak son derece yanlıştır.
4976-Bezzar, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Sa'd, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Atıcılık yapmanız gerekir. Çünkü o eğlencenizin en hayırlısıdır veya en hayırlılarındandır." [170]
4977-Buhari, Seleme bin Ekva (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) çarşıda ok yarışı yapan Beni Eslem'den bir guruplakarşılaşmıştı. Onlara:
"Ey İsmailoğullan atın, zira atalarınız atıcı idiler. Atın, ben falan kabil ;yi tutuyorum." dedi.
Bu söz üzerine bir gurup atıştan vazgeçti. Hz. Peygamber (a.s): "Ne oldu, niye atmıyorsunuz?" diye sordu. Onlar da: "Nasıl atalım, siz diğer tarafı tutuyorsunuz !" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Atın, ben hepinizi, her iki tarafı da tutuyorum." [171]
Eğitimi teşvik etmek, onu izlemek ve başında bulunmak İslam devlet t aş-kanının görevleri arasındadır. Özel olarak atıcılıktan, genel olarak da tüm ( ği-timden sorumludur.
4978-Ahmed bin Hanbel, Utbe bin Abdi's-Sülemi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) ashabına:
"Kalkın, savaşın !" buyurdu.
Bunun üzerine bir adam bir ok attı. Hz. Peygamber (a.s) de:
"Bu sana Cennet'i vacip kıldı," buyurdu.
Yani Cennet ona vacip oldu. Ya da Cennet'e girmeyi hak etti." [172]
4979-Tabarani, Sümame (r.a)'den rivayet etmiştir: "Sümâme, şöyle dedi:
"Enes oturuyordu. Kendisi için bir döşek atılmış üzerinde oturur, oğlu da önünde ok atardı. Bir gün biz ok atarken Enes yanımıza çıktı ve:
"Ey oğullarım, pek de kötü atıyorsunuz!" dedi. Sonra yayı kapıp ok attı. Okların hiçbiri hedeften şaşmadı." [173]
Hedefe isabet etmede üstün özelliklere sahip olmak, Müslümandan istenen bir haslettir. Bu da her türlü silahlarda istenmektedir.
Allah Teâlâ'mn şu ayeti bunun delilidir:
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen, atlar hazırlayın.."
Ayet-i kerimede geçen "nain" harfi, cinsi beyan içindir. Resulullah (a.s) da ayette geçen "kuvvet" kelimesini "atmak" kelimesi ile tefsir etmiştir. Buna göre her türlü "atış" yapmak Müslümandan istenmektedir. Ve savaş için binilen her türlü araç da Müslümandan istenmiştir. Durum böyle olduğuna göre harp sanayii, silah ve mühimmat hazırlama; bunların eğitimini yapma, bu ayet-i kerimenin içinde yer almaktadır. [174]
4980-Ebu Davud, Ebu Vehb el-Cüşemi (r.a)'den" rivayet etmiştir:
"Muhammed bin Muhacir, Akil bin Şebib'den, o da Ebu Vehb'den na. len şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Size alnı sakar, ayakları sekili, kahverengi atı veya alnı sakar ayakla! sekili kızıl atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim,"
Bir diğer rivayette [175]de Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Size alnı sakar ayakları sekili kızıl atı veya alnı sakar ayaklan sekili kahve rengi atı ya da alnı sakar ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim."
Muhammed bin Muhacir şöyle dedi:
"Ben ona: "Resulullah (a.s) niçin kızılı üstün tuttu?" diye sordum. O da :
"Çünkü, Hz. Peygamber (a.s) bir seriyye göndermişti. Zafer haberim ilk getiren, kızıl atın sahibi idi."
Nesai'nin [176] rivayetinde Ebu Vehb şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Enbiyanın isimlerini isim olarak koyunuz. Allah katında en sevimli içim: Abdullah, Abdurahman'dır. (Savaş için) at besleyin. Onların alınlarından ve arkalarından okşayın. Boyunlarına kiriş bağlamayın. Size alnı sakar, ayakları sekili kahverengi atı veya alnı sakar ayakları sekili kız atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim."
Yine Nesai'nin bu konuda bir rivayeti daha vardır.
Nesai ad koyma ve sıfatı zikretme konusundaki diğer rivayetlerine! ferrüd etmiştir.
Nesai'nin bu rivayeti şöyledir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"(Allah yolunda) at besleyin, alınlarından ve arkalarında -veya kuyruklarından dedi- okşayın. Boyunlarına takı bağlayın fakat kiriş bağlamayın." [177]
Silah ve malzeme seçimi, savaşta başarının sebeplerinden biridir. Savaşta başarı, silah ve teçhizat Üzerine kurulur. Bunun içkidir ki, bunların tümü sünnette temel perensiplerdir.
4981-Ahmed bin Hanbel, Cabir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Atın amma hayır bağlanmıştır. (Altın) bereketi kıyamete kadar devam edecektir. Sahipleri onların üzerinde macadele ederler. Atın boynuna takı bağlayın, fakat kiriş bağlamayın." [178]
Atın günümüzde hâlâ basit bir görevi vardır. Bazı önemli işler ancak at ile yapılmaktadır. Sünnet-i Nebeviyye bizi kıyamete kadar devamlı ata önem vermemize teşvikte bulunmaktadır.
4982-Tirmizi, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Atların en hayırlısı; alnında küçük bir sakar, üst dudağında beyan beneği olan siyahtır. Bunun üç ayağı sekili, Ön sağ ayağı sekişiz siyah takip eder. Eğer siyah değilse alacası, böyle olan kahverengi hayırlıdır." [179]
4983-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Atın bereketi kızıllığmdadır."
Tirmizi: "Kızıllıkta'dır," demiştir. [180]
4984-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Enes, şöyle dedi:
"Selef, daha çok akıcı ve daha cesur olduğu için erkek hayvana binmâyi severdi."
Raşid bin Sa'd'dan bu hadisin aynısı rivayet edilmiştir. Raşid bin Sa'd (r.a)'ın rivayetinde şöyle geçer:
"Seler, erkek hakana binmeyi severlerdi. Çünkü o daha atılgan ve daha kolaydır."
Ebu Ubeyde, 'Kitabu'1-Hayl1 adlı kitabında Abdullah bin Muharic'den bunun benzerini rivayet etmiştir. Ancak şu ilaveyi yapmıştır:
"Selef, düşmana saldın ve gece baskınlarında atların dişisine binmeyi severlerdi."
Velid bin Müslim'de 'el-Cihad' adlı kitabında Ubâde bin Nesiy ve İbni Mu-kayriz tankından şunu rivayet etmiştir:
"Selef, savaş durumları gizli olunca düşmana saldırı ve gece baskınlarında atların dişilerine, savaş durumu açık olduğunda da atların erkeklerine binmeyi severlerdi."
Halid bin Velid'den de şöyle nakledilmiştir:
"Halid bin Velid sadece dişi at üzerinde savaşırdı. Çünkü o, sidiği püskürtür ve daha iyi kişner. Erkek at koşarken sidiğini tutar, sonra bırakır kişnemesiyle de zarar verir." [181]
4985-MüsIim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şikal attan hoşlanmazdı." Bir rivayette [182] de şu ilave vardır:
"Şikal; atın Ön sağ ve arka sol ayağında veya ön sol, arka sağ ayağında (çaprazlama) seki bulunmasıdır."
Tirmizi [183]'nin rivayetinde şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s) şikal atı sevmezdi."
Nesai [184]'nin rivayeti de bunun benzeridir.
Nesai şöyle demiştir: ;
"Şikal at; üç ayağı sekili, birisi sekişiz olandır. Yahut üçünün sekişiz, birij-nin sekili olmasıdır, şikal sadece arka ayakta olur, ön ayakta olmaz."
Şu da söylenmiştir:
"Şikal; beyazlı alaca ihtilafının çaprazlama olmasıdır." [185]
4986-Buhari, Urve bin el-ca'd (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Atın alnına hayır bağlanmıştır. (Bu hayır) sevap ve ganimetjtir. Bu dUu ram kıyamete kadar sürecektir."
Benzer bir rivayette de "sevap ve ganimettir" sözü yer almaktadır. [186]
4987-Tabarani,' Resulullah (a.s)'ın arkadaşı Ebu Keşe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)" şöyle buyurdu:
"Ata sahip çıkın, ata sahip çıkın ! Onun alnına hayır bağlanmıştır. Sahipleri onun üzerinde macadele ederler. Atın üzerinde infakta bulunan kişi sadaka vermede eli açık kişi gibidir." [187]
4988-Ebu Ya'Iâ, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayır kıyamete kadar atın alnına bağlanmıştır. At üzerinde infak edenin misali, sadaka vermede ele açık kişi gibidir." [188]
4989-Buhari ile Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Enes, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bereket, atların alınlarına dökülen saçlardadır."
Bir rivayette [189] de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Atların alınlarına dökülen saçlarda hayır bağlanmıştır." [190]
4990-İmam Malik, Muvatta'da, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Atın alnına dökülen saçlara kıyamete kadar hayır düğümlenmiştir." [191]
4991-Müslim, Cerir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Cerir, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'ı parmağı ile bir atın alnını örüyor ve:
"Atların alınlarına kıyamet gününe kadar hayır düğümlenmiştir. (Bu hayır) sevap ve ganimettir." buyuruyorken işittim." [192]
4992- Ahmed bin Hanbel, Cebir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir:
"Cabir, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s), şöyle buyurdu:
"Atların alınlarına dökülen saçlarda hayır bağlanmıştır. Soyluluk kıyamete kadar bakidir. Sahipleri onun üzerinde mücadele ve müdafaa ederler. Atın alma dökülen saçları okşaymız ve ona bereket ile dua ediniz. Boynuna takı bağlayınız ama kiriş bağlamayınız."
Ali şöyle demiştir:
"Ata vesenler (putlar) takmayınız." [193]
4993-Ahmed bin Hanbel, Ensar'dan bir adamdan, o da Hz. Peygamber (a.s)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "At üç kısımdır:
a- Kişinin Allah yolunda beslediği at; Atın kıymetine bir ecir vardır, binilmesinde bir ecir vardır, ödünç verilmesinde bir ecir vardır.
b- Kişinin kumar gayesiyle yarış ve ödül İçin beslediği at: Kıymeti vebaldir, binmesi vebaldir, ödünç vermesi vebaldir, yemi vebaldir.
c- Yavrusu için beslenen et: Eğer Allah dilerse bu tür bir atın fakirlikten bir engel olması umulur."
Bir Açıklama
Kumar için at beslemek caiz değildir. Ama İslam'a uygun olarak düzenlenen ödüllü yarış için at beslemek caizdir. [194]
4994-Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan, o da Hz. Peygamber (a.s)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"At üç kısımdır: Allah için (beslenen) at, insan için (beslenen) at. Şeytan için (beslenen) at. Allah için beslenen ata gelince, kişi onu Allah yolunda (savaşmak) için besler. Bu atın yemi, bevli ve dışkısı -ravi Allah'ın dilediği kadar zikretti- için ecir vardır. Şeytan için (beslenen) ata gelince, sahibi onu kumar oynamak ve yarışmak için besler. İnsan için (beslenen) ata gelince; insan onun karnını araştırarak (tayını almak için) beslediği attır ki o da fakirlikten bir perdedir." [195]
4995-İmam Malik, Muvatta'da, Yahya bin Said merhumdan şu sekilide rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'m rıdası ile atının alnını okşadığı görüldü. Bunun sebebi sorulunca:
"Ben bu gece at konusunda azarlandım," buyurdu." [196]
4996-Nesai, Efles (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Kadınlardan sonra Resulullah (a.s)'a hiç bir şey, attan daha sevimli değildi." [197]
4997-Ahmed bin Hanbel, Ma'kıl bin Yesar (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Ma'kıl, şöyle dedi:
"Hiç bir şey Resulullah (a.s)'a attan daha sevimli değildi."
Sonra Ma'kıl bin Yesar: "Allah seni bağışlasın, kadınlar da," diye ekledi," [198]
4998-Nesai, Ebu Zerr el-Gifari (r,a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ebu Zerr, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hiç bir Arap atı yoktur ki, her seher vaktinde şu kelimelerle dua etmesin:
"Ya Rabbi, beni insanoğlundan dilediğine temlik ettin, beni onun malı kıldm. Öyleyse beni, ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli kıl, veya: "beni ona en sevgili malından ve ehlinden biri kıl." [199]
4999-Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) atın dişisini "feres" diye isimlendirirdi." [200]
5000-Buhari, Sehl bin Sa'd (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Sem, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'m bizim bahçemizde bir atı vardı, adı el-Lahif idi."
Buharı: "Bazı raviler (noktalı hâ ile) el-Lahifu şeklinde söylemişlerdir/1 demiştir. " [201]
5001-Tabarani, İbni Ömer (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İbni Ömer (r.a) şöyle dedi:
"İnsanlar, aralarında (çiftleşmek için) erkek hayvandan daha faziletli bir alıp, verme asla yapmamışlardır. Kişi, kısrağını çiftleştirirse kendisi için de ecir yazılır. Yine kişi, erkek atını (diğerini kısrağıyla) çiftleştirirse onun için de ecir yazılır." [202]
5002-Tabarani, Ebu Âmir el-Hevzeni (r.a)'den, o da Ebu Kebşe el-Enmari'den rivayet etmiştir:
"Ebu Amir, Ebu Kebşe'ye gelerek şöyle dedi:
"Döllendirmek için dişi atını bana ver. Zira ben Resulullah (a.s)'ı şöyle buyururken işittim:
"Kim döl almak için hayvanını ücretsiz olarak birine verir de, at da bir yavru doğurursa, (veren) kişi için Aziz ve Celil olan Allah yolunda (gaza için) bindiği yetmiş atın sevabı gibi sevap vardır."
Ancak Tabarani'nin diğer bir rivayetinde Ebu Kebşe şöyle demiştir: "Ben Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle buyurdu:
"Kim döl almak için dişi atını bir Müslümana ücretsiz olarak verir de, at da bir yavru doğurursa, (veren) kişi için Allah yolunda (gaza için) bindiği yetmiş atın sevabı gibi sevap vardır. Şayet yavrulamazsa yine (veren) kişi için Allah yolunda (gaza için) bindiği bir atın sevabı gibi sevap vardır." [203]
5003- Ahmed bin Hanbel, Dıhyetü'l-Kelbi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Dıhye, şöyle demiştir:
"Ben: "Ya Resulullah ! Sizin için bir ata eşeği çektireyim de bir katırınız olsun. Ona binersiniz olmaz mı?" diye sordum.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bunu ancak (şeriatın bu konudaki hükmünü) bilmeyenler yapar." [204]
Katırların soylarını devam ettiremedikleri bilinmektedir. Bundan dolayıdit ki, eşeğin ata çektirilmesi caizdir. Her ne kadar katıra binmek caiz olsa hL eşeğin ata çektirilmesi ulema tarafından tenzihen mekruh görülmüştür.
5004-EbırDavud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s)'a bir katır hediye edilmişti, ona bindi. Ben kendisine: "Eşekleri atlara çektirsek de bunun gibi katırlar elde etsek olmaz mı?" de dim.
Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu:
"Bunu ancak bilmeyenler yapar."
Bir rivayette [205] de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Eşek ata çektirilrniyecektir." [206]
5005-Ahmfed bin Hanbel, Süveyd bin Hübeyre (r.a)'den, o da Hz Peygamber (a.s)'den naklen rivayet etmiştir:
Bir rivayette de Süveyd: "Ben Resulullah (a.s)'dan işittim," dedi:
"Resuİullah (a.s);şöyle buyurdu:
"Malın en hayırlısı üretilmiş taydır yahut aşılanmış hurmalıktır. [207]
5006-Bezzar, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ebu Hureyre, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayvanın sahibi onun başında olmaya daha layıktır." [208]
5007-Bezzar, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) canlıyı hapsetmeyi ve hayvanları burmayı şiddetle yasaklardı."
Canlıyı diri diri bağlamak soma da onu ölsün diye atmak nehyedilmiştir. Çünkü bu ona işkencedir:
Hayvanları burmak caizdir, ama mekruhtur. [209]
5008-Ebu Davud, Ka'b bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Ka'b bin Eşref Resulullah (a.s)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, O'na karşı tahrik ediyordu. Resulullah (a.s) Medine'ye hicret edip geldiği zaman, orada putlara tapan müşrikler ve Yahudiler vardı. Yahudiler, Hz. Peygamber (a.s)'ı ve ashabını rahatsız ediyorlardı. Bundan dolayı da Allah Tealâ, Resulü'ne sabır ve af emrediyordu. Cenab-ı Hak şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi:
"Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu, üzerinizde sebat edilecek işlerdendir." [210]
Ka'b bin Eşref, Hz. Peygamber (a.s)'e eza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (a.s) Sa'd bin Muaz'a onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed bin Mesleme (r.a) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (a.s)'a gelerek:
"Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler," dediler.
Resulullah (a.s) onlara Ka'b bin Eşrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (a.s) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında geçerli olacak yazılı bir antlaşma yaptı." [211]
5009-Ebu Davud, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Hayberliler'e gelip onlarla savaştı. Onlara üstün gelerek ekin, hurmalık ve arazilerine el koydu. Bunun üzerine Hayberliler, bineklerinin taşıyabileceği kadar eşyalarını götürmek ve orayı terketmek şartıyla Hz. Peygamber (a.s)'le anlaşma yaptılar. San (altın), beyaz (gümüş) varlıklarını Resulullah (a.s)'a bırakmak da anlaşmaya dahildi. Resulullah (a.s) ayrıca herhangi bir şeyi gizleyip saklamamalarını, eğer böyle yapacak olurlarsa, kendilerinden himaye ve ahdin kalkacağını şart koşmuştu. Fakat daha sonra Yahudiler, Nadiroğulları yurdundan Hayber'e sürüldükleri zaman beraberinde getirdiği Huyey bin Ahtab'a ait mal ve zinet eşyası dolu bir tulumu sakladılar. Resulullah (a.s), Huyey bin Ahtab'm amcasına ki onunadı Sa'ye'dir
"Huyey'in Nadir'den getirdiği tulumuna ne oldu?" diye sordu. O da:
"Savaşlar ve geçim harcamaları o tulumu alıp götürdü," diye cevap verince, Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Geçen zaman az, fakat mal bundan çok fazlaydı."
Huyey daha önce öldürülmüştü. Konuşturmak üzere Hz. Peygamber (a.s) onu Zübeyr'e teslim etti. Zübeyr (r.a) onun canını yakarak sıkıştırdı. Bunun üzerine adam:
"Huyey'in şurada bir yıkıntının etrafını dolaştığını görmüştüm" dedi.
Harabeye gidip oraları dolaştılar ve Huyey'in tulumunu orada buldular. Resulullah (a.s) Huyey'in iki oğlunu öldürttü -ki bunlardan biri Safiyye binti Huyey'in kocası idi. Kadınlar ile çocuklarını esir etti. Vermiş oldukları sözü tutmadıkları için mallarını Müslümanlar arasında bölüştürdü. Onları Hay-ber'den çıkarıp sürmek istediğinde, Hayberliler:
"Ey Muhammedi Bizleri bırak, bu topraklarda kalalım. Bu toprakları ıslah eder bakımını yaparız," dediler. Gerçekten de ne Resulullah (a.s)'m, ne de ashabının arazinin bakımını yapacak işçileri olmadığı gibi, kendilerinin de bu iş için boş vakitleri yoktu. Sonuçta Hz. Peygamber (a.s) onların yetiştirecekleri bütün ekin ve meyvelerin yarısının kendilerine verilmesi şartıyla Hayber'de kalmalarına izin verdi." [212]
5010-Buhari, Nafi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hayberliler Abdullah bin Ömer (r.a)'in bir organını kırdıkları zamaı Hz. Ömer (r.a) hitab etmek üzere ayağa kalkarak şöyle dedi:
"Şüphesiz Resulullah (a.s), Hayber Yahudilerine fetihten önce kendilerinin olan mal ve mülkleri üzerinde ortaklık muamelesi yapmış ve: "Sizleri bu araziler üzerinde Allah'ın sizleri burada bıraktığı müddetçe bırakıyoruz buyurmuştur."
Abdullah bin Ömer çıkıp Hayber'deki malına gitmişti. Geceleyin kend -sine zulmedildi de, iki eli ve iki ayağı kırıldı. Orada yani Hayber arazisinde Onun (Abdullah bin Ömer (r.a)'in ) Yahudiler'den başka düşmanı yoktu. Onlar bizim düşmanlarımızdır. Biz bu suçla onları ittiham ediyoruz. Ve ben onları Hayber'den sürüp çıkarmayı düşündüm.
Hz. Ömer (r.a) onları çıkarmaya karar verince, kendisine Yahudi başkanlarından Ebu Hukayk oğullarından birisi geldi de:
"Ey Mü'minlerin emiri, Muhammed bizleri burada bırakmış, mallar üzerine bizimle ortaklık anlaşması yapmış ve bizleri vatanımızda bırakmayı şart kılmış iken, siz bizleri çıkarıyorsunuz?" dedi. Hz. Ömer (r.a) de:
"Sen, Resulullah (a.s)'ın sana söylediği şu sözü unuttuğumu mu sandın:
"Hayber'den çıkarıldığın zaman uzun bacaklı, yürüyüşe sabırla dişi deven seni geceden geceye akıtıp götürürken, senin halin nice olur," buyurmuştur," dedi. Yahudi, Hz. Ömer (r.a)'e
"Bu söz, Ebu'l-Kasım'dan bir şakacık idi," dedi. Hz. Ömer (r.a):
"Yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı," dedi ve onları Hayber'den sürüp çıkardı. Ve mahsulden olan haklarının kıymetini mal olarak, deve ola::ık, deve semerleri, ipler ve daha başka mallar olarak kendilerine verdi."
Buhari [213] ile Müslim'e ait bir rivayette de İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Hz. Ömer (r.a) onları (Yahudiler'i) Teymâ ve Eriha'ya sürdü." [214]
5011-Ebu Davud, Süleym bin Âmir (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Muaviye ile Rumlar arasında antlaşma vardı. Muaviye, antlaşmanın (sonuna doğru) onların ülkesine {yakın bir yerde yığmak yapmak üzere) yürüdü. Derken ansızın; "Allahu Ekber ! Ahde vefa var, hiyanetlik yok, diyerek hayvanının veya atının üzerinde bir adam geliverdi. Meğer (gelen kişi) Amr bin Abese imiş. Muaviye ona bir adam gönderip bu durumu ona sordu. O da şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s)'den işittim, buyurdu ki:
"Her kimin bir topluluk ile antlaşması olursa, o antlaşmanın süresi doluncaya kadar veya hakkaniyet üzere antlaşmayı bozduğunu onlara bildirmeden, sakın antlaşmayı ne çözsün, ne de bağlasın."
Bunun üzerine Hz. Muaviye, askeri ile geri döndü." [215]
5012-Ebu Davud, Ebu Rafı (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Râfi, şöyle demiştir:
"Kureyş, beni Hz. Peygamber (a.s)'e gönderdi. Hz. Peygamber (a.s)'i rünce gönlüme Müslüman olmak düştü. Ben:
"Ya Resulullah (a.s) onların yanma asla dönmem," dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Ben ahde vefasızlık etmem; elçiyi tutuklamam. Ama sen onlara dön, eğer şu anda senin gönlünde olan yine gönlünde olursa geri dön."
Ben de gittim, sonra Hz. Peygamber (a.s)'in yanma geldim ve Müslüman oldum."
Ebu Davud; "Bu, o zaman olmuştu, ama bugün doğru olmaz," dedi. [216]
Bu, Hz. Peygamber (a.s)'in bir tasarrufuydu. Çünkü o, Rafi'nin Müslüman olarak döneceğine kesin inanmaktaydı. Ve onu tutuklamasında gizlenemiye-cek kadar zararlar vardı.
Hz. Peygamber (a.s) onu tutuklamamış olduğu halde, etrafta; "Muham-med elçileri tuttukluyor" denilmesine sebep teşkil ederdi. Bu, Hz. Peygamber (a.s)'den sonra da caiz olmaz.
Bazı alimler şu görüşü ileri sürmüşlerdir:
"Bu olay, Hudeybiye antlaşması döneminde idi. Mekkeliler Müslüman olup Medine'ye gelenlerin iade edilmelerini şart koşmuşlardı."
Fakat bu anlayış şöyle reddedilmiştir: Ebu Rafi el-Kıpti Resulullah (a.s)'ın azatlısı idi ve Bedir'den önce Müslüman olmuş, Uhud'da şehid edilmiştir. [217]
Ebu Davud'un; "Bu, o zaman olmuştu," sözü, yukarıda geçti. Avnu'l-Ma'bud'un sahibi bu sözü; "Ebu Rafi, Kıpti idi," sözüne hamletmiştir.
Yine Ebu Davud'un; "doğru olmaz," sözü, Ebu Rafi'nin köleliğe veya kıptiliğe nisbet edilmesi, Hz. Peygamber (a.s)'in ashabının şanına hürmetten dolayı doğru olmaz, demektir.
Biz, bunun nassın siyakı ile uyum sağladığını görüyoruz. Alimler, biyografi kitaplarında, onu tanıtmak ve başkalarından ayırdetmek için kıptiliğe nisbet etmiştir.
Hadis-i şeriften, devlet başkanının, düşman elçisini, Müslümanların lehine bir menfaat sağlamak amacıyla ve elçisinin fitneye sebep olmasından korkusu olmadıkça elçi Müslüman olmayı istese de geri gönderebileceği hükmü anlaşılmaktadır. En doğrusun Yüce Allah bilir. [218]
5013-Hakim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ümmetimden en alt statüde bulunan biri eman verir (verdiği eman geçerlidir)." [219]
5014-Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Aişe (r.a) şöyle dedi:
"Eğer (Müslümanlardan) bir kadın eman verirse, o caiz olur." [220]
5015-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz kadın da bir kavim için eman alır; yani Müslümanlar adınaeman verir. [221]
5016-Ebu Davud, Muaz bin Cebel (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Muaz'ı Yemen'e gönderdiği zaman, ihtilam olan (ergenlik çağma erişen) herkesten (vergi olarak) bir dinar veya-Yemen'de imal edilen bir kumaş olan-Meâfir'den bir dinara karşılık miktarda olmasını emretti." [222]
5017-İmam Malik, Muvatta'da, Eşlem (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) altını olanlara dört dinar, gümüşü olanlara kırk dirhem cizye vergisi koydu. Bunlarla birlikte Müslüman (askerlerin) erzaklarını temin etmek ve üç gün onları misafir etmekle mükellef tuttu." [223]
5018- Ebu Davud, Becale bin Abd -ona ibni abd da denmiştir-'dan rivayet etmiştir.
Becâle, şöyle dedi:
"Ben, Ahnet ile Kays'm amcası olan Cez bin Muraviye'nin kâtibi idim. Ölümünden bir yıl evvel Hz. Ömer (r.a)'in mektubu geldi. Bu mektupta: şöyle yazmıştı:
"Her erkek ve kadın büyücüyü öldürün! Mecusiler'den (kendi adetleri ve 'kendi nikahlarıyla aralarında evlilik bulunan) her mahrem sahibi (yani İslam'a göre nikah geçmez hısımlık sahibi karı-koca) arasını ayırınız ! Mecu-silerin yemek sırasında kendilerinin anlayıp başkalarının anlamadığı dualarını mırıldanmalarını yasaklayınız!"
Bunun üzerine bir de üç büyücüyü öldürdük ve Allah'ın kitabında evlenmelerini yasakladığı kadınlarla evli (olan) Mecusi erkeklerinin arasını ayırmaya başladık. Cez1 bin Muaviye çokça yemek yaptırıp onları (Mecu-sileri) davet etti. Kendisi de kılıcı dizinin üzerine ters koydu. Onlar yemekleri yediler ama dualarını mırıldanarak okumadılar ve bir ya da iki katır yükü gümüşü bıraktılar. Hz. Ömer (r.a) başlangıçta Mecusiler'den cizye almazdı. Nihayet Abdurrahman bin Avf Resulullah (a.s)'m (Bahreyn'in) Hecer şehri Mecüsileri'rtden cizye olmadığına şehadet etti (de Hz. Ömer r.a) Mecusiler'den cizye olmağa başladı)."
Buhari [224]'nin muhtasar rivayetinde Becale şöyle demiştir:
"Ben, Cez' bin Muaviye'nin katibi idim. Bize ölümünden bin yıl evvel Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın mektubu geldi. Bu mektubda şöyle yazmıştı:
"Mecusiler'den her mahrem sahibi (yani İslam'a göre nikah geçmez hısımlık sahibi karı koca) arasını ayırınız!.."
(Ravidediki:)
"Hz. Ömer (r.a) başlangıçta Mecusiler'den cizye almazdı. Nihayet Abdurrahman bin Avf, Resulullah (a.s)'ın Hacer şehri Mecusilerinden cizye aldığına şehadet etti. (Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a)'de Mecusiler'den cizye almağa başladı."
Tirmizi [225]'nin muhtasar olarak rivayetinde Becâle şöyle demiştir:
"Menazir [226] valisi Cez' bin Muaviye'nin katibi idim. Bize Hz. Ömer (r.a)'in şu mektubu geldi:
"Tarafında (bölgende) bulunan Mecusiler'in durumunu araştır ve onlardan cizye al! Çünkü Abdurrahman bin Avf, Resulullah (a.s)'ın Hacer Mecu-silerin'den cizye aldığını Ömer'e bildirdi." [227]
5019-İmam Malik, Muvatta'da, Ca'fer bin Muhammed (r.a)'den, o da babasından rivayet etmiştir:
"Ömer bin el-Hattab (r.a) Mecusiler'i söz konusu ederek:
"Onlar hakkında nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum," dedi. Abdurrahman bin Avf (r.a):
"Şehadet ederim ki, ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Onlara, Ehl-i Kitab'a davrandığınız gibi davranın." [228]
5020-İmam Malik, Muvatta'da, İbni Şihab (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İbni Şihab, şöyle demiştir:
"Bana ulaştı ki," Resulullah (a.s) Bahreyn Mecusileri'nden cizye almıştır.J Yine Hz. Ömer (r.a) İran Mecusileri'nden Hz. Osman (r.a) da Berberiler'dei cizye almıştır." [229]
5021-Ebu Davud, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Halid bin Velid'i Dumetli Ükeydir'e gönderdi. Onu yakalayıp (Medine'ye) getirdiler. Resulullah (a.s) onun kanım bağışladı ve cizye karşılığı onunla barış yaptı." [230]
5022-İmam Malik, Muvatta'da, Ibni Ömer (r.a)'den rivayet etimştir:
"(Babam) Hz. Ömer (r.a) Nebat halkından buğday ve zeytin yağından öşrün yansı (yirmide bir nisbetinde) vergi alırdı. Bundan amacı, Medine'yebunlardan çokça gelmesini sağlamaktı. Kmtıyye (denen buğday ve arpa dışında kalan, nohut, mercimek bakla türünden tahul) dan da öşür alıyordu." [231]
5023-İmam Malik, Muvatta'da, Saib bin Yezid (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ben, Abdullah bin Utbe bin Mes'ud'la birlikte Hz. Ömer (r.a)'in (hilafeti) döneminde zekat görevlisi idim. Biz, Nebat halkından öşür alırdık."
İmam Malik şöyle demiştir: "Ben, İbni Şihab'a:
"Hz. Ömer (r.a) Nebat halkından hangi şekilde Öşür alıyordu?" diye sordum. O da:
"Bu, onlardan cahiliyet döneminde (henüz Müslüman olmadıkları dönemde) alınırdı. Bunu onlara Hz. Ömer (r.a) mecbur etti, " diye cevap verdi." [232]
5024-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den merfu olarak rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Irak dirhemini ve kafizini [233], Şam müddünü, [234] dinarını, Mısır dakile-sini ve dinarını men edecektir. Başladığınız yere döneceksiniz."
Ravi Züheyr bu sözü üç kere tekrarladıktan sonra: "Buna Ebu Hureyre'nin eti ve kanı şahittir," dedi." [235]
Belki de bu hadiste hilafetin sona ermesi ve şu anda şahit olduğumuz şekilde Allah'ın indirdiği ile hükmedilmemesi sebebiyle cizye muamelesinin duraksamasına işaret edilmektedir. Bazıları da bunu, bu gölge halkının îslamı kabul edecekleri şeklinde tefsir etmişlerdir.
İşaret ettiğimiz gibi bugünkü durum, cizyenin kesintiye uğramasına rağmen ehl-i kitabın varlığını sürdüğüne şahitlik ediyor.
Yine bu durumu, ehl-i kitabın itaatinin da sona erdiği şeklinde tefsir etmişlerdir:
Sahih-i Buhari'deki Ebu Hureyre'nin hadisi bunu te'yid ediyor: "Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
"(Cizye ve haraç olarak) dinar, dirhem almayacak olursanız, sizin haliniz nice olur?"
Mecliste bulunanlar tarafından:
"Ya Ebu Hureyre! Sen böyle bir şeyin olacağını nasıl düşünüyorsun?" denildi. Bunun üzerine Ebu Hureyre:
"Evet, Ebu Hureyre'nin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben size kendisi doğru söyleyen, kendisine de (vahiyle) doğru söylenenin (Resu-lullah (a.s)'ın) sözünden haber veriyorum," dedi. Oradakiler:
"Pek iyi! Şu cizye, haraç veriyorum/1 dedi. Oradakiler:
"Pek iyi! Şu cizye, haraç altınlarını, gümüşlerini almamak nereden çıkıyor?" diye sordular. Ebu Hureyre:
"Allah'ın ve Resulünün muahedeli kimselere verdikleri ahd ve eman-lar yırtılır, atılır;
O zaman Aziz ve Celil olan Allah, zimmilerin kalblerini sıkıca bağlar da bu sebeple onlar ellerindeki cizye, haraç mallarını vermezler," diye cevap verdi."
İmam Nevevi [236] bunun dışında bir başka görüşü daha zikrediyor. Bu görüş şöyledir:
"Âhır zamanda Acemlerle Romahlann bu memleketleri istilâ etmesi ve Müslümanların bu işine engel olmalarıdır."
Müslim bundan sonra Cabir'den şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: "Cabir, şöyle dedi:
"Onlara kafiz ve dirhem'in gelmiyeceği zaman yakındır. Biz: "Bu nereden?" dedik. Cabir:
"Acemler tarafındandır! Onu vermeyecekler..." dedi." [237]
5025-Buhari ile Müslim, îbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki, vefasız için kıyamet gününde bir sancak dikilir ve; "bu, lanın vefasızlığıdır," denilir." [238]
5026-Müslim, Ebu Saire (ra.)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde her vefasız için arkasında bir sancak olacaktır." Bir rivayette de Resuhıllah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde her vefısız için bir sancak olacak; kendisi için vefasızlığı miktarı dikilecektir. Dikkat edin ki, vefasızlık itibarı ile, ammeyi idare edenden daha büyük vefasız yoktur." [239]
Enfal: İslam devlet başkanının (İmamın) savaşçılarından uygun gördüğü kişiye ganimetteki hissesinden ayrı olarak fazladan verdiği şeylere denir. Bazı fikihler, "neferin Beytü'1-Mala ait vacib humus (beştebir) den verileceği görüşündedirler. Onlardan bir kısmını devlet başkanının payı olan beştebirin beşte birinden verileceği görüşündedirler.
5027-Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "İbni Abbas, şöyle dedi:
"Cahilİyye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın esasına göredir." [240]
5028-Nesai, Rafi bin Hadic (r.a)'den rivayet etmiştir: "Rafi, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) ganimetlerin taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı." [241]
5029-İmam Ahmed bin Hanbel, Amir bin Sa'd (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Sa'd (bin Ebi Vakkas) evine, bineğine binip Akik vadisinden gitti. Bir köleyi ağaçları keserken yahut yapraklarını döktürürken gördü ve onun üzerinde bulunanları soyup aldı. Sa'd geri dönünce kölenin sahipleri ona gelerek, kölelerinin üzerinden aldıklarını köleye veya kendilerine geri vermesini söylediler. Bunun üzerine Sa'd:
"Resulullah (a.s)'ın bana ganimet olarak verdiği şeyi geri vermekten Allah'a sığınırım," dedi ve onlara geri vermeyi kabul etmedi." [242]
Burada anlatılmak istenen şudur:
Resulullah (a.s) Sa'd bin Ebi Vakkas'a kölenin kopardığı kadar olan bir şeyi ganimet olarak vermişti. Bundan dolayı da Sa'd, hakkından vazgeçmeyi kabul etmedi.
5030-Ebu Davud, Ebu Vehb (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Vehb, şöyle demiştir: "Mekhul'den işittim, şöyle diyordu:
"Ben, Mısır'da Hüzeyl kabilesinden bir kadının kölesi idim. Kadın (birgün) beni hürriyetime kavuşturdu. Ben de Mısır'daki ilmi, bana gösterildiği kadarını toplayıp almadan oradan ayrılmadım. Sonra Irak'a geldim. Orada da bana gösterildiği kadar ilmi toplayıp almadan orayı terketme-dim. Sonra Şam'a geldim ve oradaki insanların durumunu keşfedip haberlerini öğrendim. Bütün bunlar arasında ganimetlerin durumunu da soruyordum. Bu konuda bana bilgi verecek birini bulamadım. Sonunda, kendisine Ziyad bin Cariye et-Temimi denilen bir yaşlı adamla karşılaştım. Ona:
"Ganimet hakkında bir şey duydun mu?" diye sordum. O da : "Evet", dedi, "Habib bin Mesleme el-Fihi'den işittim, şöyle diyordu:
"Resulullah (a.s)'ın savaştan önce ganimetin dörtte birini ve savaş dönüşü de üçte birini özel ganimet olarak verdiğine şahid oldum."
Ebu Davud'un muhtasar bir rivayetinde de Habib bin Mesleme şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) humusu ayırdıktan sonra üçte biri nefel olarak verirdi."
Bir diğer rivayette de şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) humustan sonraki dörtte biri, savaştan dönünce de humustan sonraki üçte biri nefel olarak verirdi." [243]
Hattabi şöyle demiştir: "İbnu'l-Münzir şöyle der:
"Hz. Peygamber (a.s) ordunun girişi sırasında kuvvetli olduğundan ve çıkışı sırasında da zaafiyetinden dolayı savaştan sonra ve savaş dönüşünde farklı davrandı. Çünkü askerler dönüş sırasında daha hareketli ve daha çevik, yürüyüş içinde daha istekli olup düşman beldelerinin ta içlerine kadar dalmakta arzulu olurlar. Onlar dönüşte de hayvanlarının ve bedenlerinin yorgunluğundan dolayı daha güçsüz olurlar ve geri dönmek içinde daha istekli olurlar. Bundan dolayı Resulullah (a.s) onlara dönüşte fazla verdi."
Yine Hattabi şöyle demiştir.
"İbnu'l-Münzir'in bu konudaki sözü açık değildir. Çünkü onun bu sözündeki maksadı, "ric'at (geri dönüş)" sözünün askerlerin vatanlarına dönme manasını vehmettiriyor. Halbuki mana öyle değildir. "Bedâet (başlangıç)" kelimesi, savaş için seferin başlangıcı anlamına gelir. Tüm asker'in içinden bir bölük çıkıp saldırıya geçer ve ganimetin dörtte birini yönetici onlara verir. Eğer savaştan döndükten sonra tekrar geri döner ve düşmana doğru ilerler iseler ganimetin üçte biri yine onların olur. Çünkü onların dönüşten sonra tekrar hücuma kalkmaları hem onlar için çok meşakkatli, hem de tehlikeli olur."
5031-Tirmizi, Ubade bin Samit (r.a)'den rivayet etmiştir:
Tubade, şöyle demiştir
"Resulullah (a.s) savaştan evvel dörtte biri özel ganimet olarak verirdi." [244]
5032-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) savaşa gönderdiği kimselerden bazılarına, genel ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir tür armağan olarak) fazladan ganimet verirdi."
Bir rivayette [245] şu ziyade vardır:
"Beştebir de bütün bunda vaciptir."
Bir rivayette de İbni Ömer şöyle demiştir:
"Bize Resulullah (a.s) beşte birdeki nasibimizin dişinde
nefel verdi de
bana bir şârif isabet etti."
Şârif: yaşlı büyük deve demektir:
Diğer rivayette [246] İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) benim de içinde bulunduğum bir seriyye'yi Necid tarafından gönderdi. Asker bir çok develeri ganimet olarak aldılar. (Bu ganimette) hisseleri onikişer yahut onbirer deve idi; kendilerine birer deve de nefel olarak verildi."
Bir diğer rivayette de [247] İbni Ömer şöyle demiştir:
"Kendilerine bundan başka birer deve verildi. Resulullah (a.s) da bunu değiştirmedi."
Bir diğer rivayette [248] de İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Biz bir çok deve ve koyun ele geçirdik ve hisselerimize onikişer devtdüştü. Resulullah (als) bize birer deve de nefel olarak verdi."
Bunlar Buhari ile Müslim'in rivayetleridir. Ebu Davud ile Muvatta da bunların benzerini tahriç etmişlerdir.
Ebu Davud [249]'daki bir rivayette îbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) Necid tarafına bir seriyye göndermişti. Ben de o seriyye ile çıkmıştım. Çokça hayvan ele geçirdik. Komutanımız her insan için bize nefel olarak birer deve verdi. Sonra Resulullah (a.s)'a geldik. O da ganimeti aramızda taksim etti. Htımus'tan sonra bizden her adama onikişer deve isabet etti. Resulullah (a.s) komutanımızın bize verdiğinin hesabın sormadı ve komutanı da yaptığından dolayı ayıplamadı. Böylece bizden her bir adamın nefeliyle birlikte onüçer devesi oldu." [250]
5033-Tirmizi, Berâ bin Azib (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) iki ordu gönderdi. Onlardan birine Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'i diğerine de Halid bin Velid (r.a)'i kumandan tayin etti ve:
"Şayet savaş meydana gelirse (kumandan) Ali'dir," buyurdu.
Sonra Hz. Ali (r.a) bir kaleyi fethetti ve o kaleden (ele geçirilen ganimetlerden) bir cariye aldı. Bunun üzerine Halid, Resulullah (a.s)'a benimle bir yazı göndererek Hz, AH (r.a)'yi gammazladı. Resulullah (a.s)'a geldim. Mektubu okuyunca rengi uçtu ve peşinden:
"Allah'ı ve Resülü'nü seven ve (aynı zamanda) Allah'ın ve Resü-lü'nün sevdiği bir adam hakkında ne düşünüyorsun?" diye buyurdu. Ben;
"Allah'ın gazabından ve Resulünün öfkesinden Allah'a sığınırım, ben sadece bir elçiyim/' dedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'m öfkesi dindi." [251]
5034-İmam Ahmed bin Hanbel, Amr bin el-As (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Amr, şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) bana adam gönderip şöyle buyurmuş:
"Elbiseni ve silahını üzerine al ve bana gel!"
Bunun üzerine ben Hz. Peygamber (a.s)'e geldim. O abdest alıyordu. Gözünü bana dikip sonra indirdi ve şöyle buyurdu:
"Seni bir ordunun başında göndermek istiyorum. Allah sana selamet versin ve sana ganimet nasib etsin. Yine senin için iyi bir dilekle mal (vermesini) istiyorum."
Resulullah (a.s)'m bu sözü üzerine ben:
"Ya Resulullah, ben mal için Müslüman olmadım, fakat İslam'a gönül verdiğimden ve Resulullah (a.s)'la birlikte olmak arzusuyla İslam'ı kabul ettim." dedim. Resululjah (a.s) da:
"Ey Amr, salih kişi için salih mal ne güzel olur," buyurdu." [252]
Daha önce de işaret ettiğimiz gibi ganimetler beşte birler şeklinde beş paya ayrılır. Beş paydan dördü, savaşanlara aittir. Diğer beşte bir de özel hükmü olan içindir. Ganimetlerin beş sehim olduğu rivayet edilmiştir. Bu duruma göre Allah ve Resulü için bir sehim, Zü'l Kurba (yakın akrabalar) için bir sehim, yetimler için bir sehim, miskinler (yoksullar) için bir sehim ve yolda kalmışlar için bir sehim vardır. [253]
Nitekim Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
"Bilin ki, ele geçidiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Resulünün, ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır..."
İbni Abbas (r.a)'dan ganimetlerin [254] dört pay olduğu rivayet edilmiştir: Allah ve Resulünün ve Zi'1-Kurba'nın (yakınların) payı, yetimlerin payı, yoksulların payı ve yolcuların payı...
Resulullah (a.s) vefat edince Allah'ın, Resülü'nün ve yakınların payı düşürüldü ve üç pay baki kaldı. Hz. AH (r.a)'nin görüşüne göre ganimetlerden beşte birinin beşte biri Zi'1-Kurba (yakınlar)içindir, fakat bununla birlikte kendisi halife olunca, Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'in uygulamalarını esas almıştır.
Fakihlerden bazılarına göre humus (beşte bir) beş paya ayrılır. Bazıları da humus'un Allah'ın payının düşürülmesi sebebiyle dört pay olduğu görüşündedirler, çünkü: "o söz, başlangıcı olduğu içindir," derler.
Bazı alimler humusun üç pay olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı da humus'un fey gibi fakir ve zenginin hakkı olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
5035-İmam Malik, Muvatta'da, Amr bin Şuayb'dan, o da babasından, babası da dedesinden rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Htmeyn'den çıkınca- Ci'râne' gitmek istiyordu-halk ondan (ganimetten vermesini) istiyordu. Nihyet (üzerine bindiği) devesi (sıkışıklıktan dolayı) Hz. Peygamber (a.s)'ı bir ağaca yaklaştırdı. Derken ridası ağacın dikenlerine takıldı ve sırtından çıktı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rıdamı bana veriniz! Allah'ın size nasib ettiği ganimeti aranızda bölüştürmeyeceğim diye mi korkuyorsunuz? Nefsim yed-i kudretinde olan Zat'a yemin ederim ki, Allah'ın size nasib ettiği ganimet, Tihame çölü'nün dikenli ağaçları kadar olsa, onları aranızda bölüştürürdüm. Siz de beni ne cimri, ne korkak, ne de yalancı bulurdunuz !"
Sonra devesinden inip insanların içinde dikilerek şöyle buyurdu:
"(Ganimet mallarından elinizde) iğneden ipliğe varıncaya kadar ne varsa getirip geri veriniz! Ganimet mallarına hiyanet etmek, edenler için kıyamet gününde ayıpların en kötüsü ve Cehennem ateşi olacaktır," buyurdu.
Sonra yerden eline bir deve tüyü veya onun kadar birşey aldı da şöyle buyurdu:
"Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, Allah'ın size nasib ettiği ganimetten beşte bir dışında bana şunun kadar zimmetine geçmiş bir şey yoktur. Humus (beşte bir pay) da yine sizlere iade ediliyordur." [255]
5036-Ebu Davud, Amr bin Abese (r.a)'den rivayet etmiştir: "Amr, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namazı kılınca, devenin yan kısmından bir tutam tüy aldı (elinde tutup göstererek) :
"Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir, Humus (beşte bir) de size iade edilecektir (sizin maslahatanız için harcanacaktır,)" buyurdu." [256]
5037-Tabarani, Fudâle in Ubeyd (r.a)'in şöyle dediğim rivayet etmiştir:
"Bazı topluluklar benden dinimi terketmemi istiyorlardı. Bu olmazdı, nihayetinde ben Hz. Muhammed (a.s) ve ashabi ile karşılaştım. (Pazarda) Rum diyarından ganimet olarak ele geçirilenlerden yiyecek veya hayvan yemini, altın veya gümüş karşılığında satan kişiler hakkında humus (beşte bir) uygulanmıştı. (Humus içinde) Allah'ın beşte bir payı ile Müslümanların payı bulunmaktadır." [257]
Savaş araç-gereçlerinin değişmesi, ordunun kuruluş ihtiyaçlarına sarfedi-len masraflar ve hazinenin hazırlık yapma mükellefiyeti sebebiyle günümüz fakihlerinden bazıları ganimetlerden beşte bir paylardan dört paymın hükmü hususunda ictihad ediyorlar. Ve devlet başkanının ganimetlerden o dört payı Müslümanların yararına harcayabileceği, ordunun giderleri için tahsisatayırması sebebiyle ganimetleri dağıtmama hakkının bulunabileceğini savunuyorlar.
Yahut devlet başkanı, uçak ve tank gibi ağır ganimetler için arazi ve gayr-i menkul ganimetlerin hükmünü verebilir.
Şöyle ki: İmam Malik: "Humus'un dört payı Müslümanların menfaati için sarefedilmek üzere vakıf olarak bırakılır," demiştir. Fukahanm çoğunluğunun görüşü, savaşmamış olsa da savaşta hazır bulunanlar için ganimetten pay verilir, şeklindedir. Eğer kişi savaştan sonra gelecek olursa ona pay verilmez.
İmam Ebu Hanife şöyle demiştir:
"Kişi daru'l-İslam'dan çıkmadan önce orduya katılır ve ordu ile ilgili işlerde de meşgul olmuş ise ona da bir pay verilir."
Fakihlerin çoğunluğuna göre buluğ çağına ermiş, hür erkekler için ganimetten pay ayrılır. Ama köleler, kadınlar ve çocuklar için, devlet başkanının takdir edeceği az bir miktar hediye olarak verilir.
Cumhura göre, süvari için üç hisse vermek gerekir: Kendisi için bir pay, atı için iki pay.
Ebu Hanife: Süvari için iki pay, piyade için bir pay verilir, demiştir. Onun bu görüşünün kaynağı İbni Abbas (r.a)'dan rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Resulullah (a.s) Bedir (Savaşı) ganimetlerini süvariye iki hisse, piyadeye de bir hisse ayırmak suretiyle taksim etti." [258]
Hz. Peygamber (a.s)'in ganimetleri taksim konusundaki uygulama biçimini ortaya koyan hadis-i şerifler aşağıda arzedilecektir.
5038-Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) nefeli (ganimeti) ata iki, piyadeye de bir sehim olaraktaksim etti: "
Bir rivayette "nefel" tabiri zikredilmemiştir. Ebu Davud [259]'un rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) hem at için hem de sahibi için toplam üç şehim verdi: Bir şehim kendisi için, iki şehim de atı içindi." [260]
5039-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir gün-yani Bedir Savaşı günü-kalkıp şöyle buyurdu:
"Muhakkak ki Osman, Allah'ın ve Resülü'nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gitmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum."
Sonra Resulullah (a.s) ganimetten hisse ayırdı. Savaşa katılmayan onun (Hz. Osman'ın) dışında kimseye hisse vermedi." [261]
5040-Ebu Davud, Büşeyr bin Yaşar (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Allah Teâla Resulüne Hayber'i ihsan buyurduğu zaman Hz. Peygamber (a.s) Hayber arazisini otuzaltı parçaya böldü. Her parça toplam yüz hisseden ibaretti. Hz. Peygamber (a.s) arazinin yarısını baştan geçmesi muhtemel musibet ve belalara karşı kendine ayırdı. Bu arazi Vatiha ve Ketibe ile bu ikisiyle birlikte ele geçirilen yerlerdi. Resulullah (a.s) arazinin diğer yarısını da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu arazi de Şık, Nafat ve bunlarla beraber ele geçirilen diğer arazilerdir. Resulullah (a.s)'m hissesi (Müslümanlar arasında taksim edilen) Şık ve Natat'la birlikte ele geçirilen topraklar arasındaydı."
Ebu Davud [262] bir rivayetinde de, Resulullah (a.s)'ın vakfettiği arazinin içinde: "Ketibe, Vatiha ve Sülalim" vardı. [263]
5041-Ebu Davud, Sehl bin Ebi Hasame (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Hayber'i iki kısma ayırda: biri meydana gelecek hadiseler ve kendi ihtiyacı içindi, diğer kısmı da Müslümanlar arasında taksimetti. Bu kısmı onsekiz hisseye ayırdı." [264]
5042-Ebu- Davud, Mücemmi bin Câriye el-Ensâri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Mücemmi, Kur'an okuyan kurra'lardan biri idi ve şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) ile birlikte Hudeybiye barışında hazır bulunduk. Oradan döndüğümüz zaman halk develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle:
"Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk.
"Resulullah (a.s)'a vahiy gelmiş," diye cevap verdiler. Biz de halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resulullah (a.s)'ı Kura'u'l-Gamim denilen (Mekke ile Medine arasında) bir yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize: "İnna Fetehna" suresini okudu. Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evet, Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim, bu bir fetihtir."
Hayber, Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Resulullah (a.s) onu onsekiz hisseye ayırdı. Ordu binbeşyüz kişi idi. Aralarında üçyüz süvari vardı. Resulullah (a.s) süvariye iki, piyadeye bir hisse verdi." [265]
5043-Ebu Davud, İbni Şihab (r.aydan rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Hayber'i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye seferine katılanlardan Hayber'e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti." [266]
5044-Buhari ile Müslim, İbni Ömer (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s), Hayber'i, çıkan meyve veya ekinin yansı karşılığında verdi. Hanımlarına her sene kuru hurmadan seksen, arpadan yirmi vesk olmak üzere yüz vesk veriyordu. Hz. Ömer (r.a) hilafete geçip Yahudileri de oradan sürünce Hayber'i taksim etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s)'in hanımları ya kendilerine arazi ve su bölmek yahut onlara (her yıl) veskleri ödemek şartıyla muhayyer bırakıldılar. Bazıları arazi ile suyu tercih ettilerki, Hz. Aişe'(r.a) ile Hz. Hafsa (r.a) onlardandı. Bazısı da veski tercih ettiler." [267]
5045-Tirmizi, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hayber'in fethinden sonra bir gurup Eş'ari ile Resulullah (a.s)'ın yanına geldik. Ganimetlen bize de pay ayırdı. Halbuki bizden başka Hayber'in fethine katılmamış hiç kimseye pay ayırmadı."
Ebu Davud'un rivayetinde Ebu Musa el-Eşari (r.a) şöyle demiştir:
"Biz geldik ve Resulullah (a.s) Hayber'i fethedince, O'nun ganimet taksimine tavaftık ettik. Resulullah (a.s) bize de hisse verdi."
-Veya Ravi şöyle dedi-:
"O, ganimetten bize ihsanda bulundu- Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (r.a) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazve-si'ne fiilen iştirak etmeyen hiç kimseye pay ayırmamış ti." [268]
5046-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) Hayber'i fethettikten sonra kendisi henüz Hayber'd iken, ben (Yemen'den) O'na geldim. (O, ganimet dağıtıyordu) Ben:
"Ya Resulullah ! Bana da bir pay ver," dedim.
Said bin el-As oğullarından bazısı:
"Ya Resulullah, ona pay verme," dedi. Bunun üzerine Ebu Hureyre:
"Bu (adam) İbni Kavkal'ın katilidir," dedi.
"Vay, hayret şu dağ kediciğine! O (Yemen'in Devsillerindeki) Da'ni: Dağının başından üzerimize yuvarlanıp geldi de, Müslüman bir kişini: katilini bana yükleyerek beni ayıplıyor. Allah, îbni Kavkal'a benim ellerin üzerinde şehid olmak letfunda bulundu, da beni onun iki elinde (kafir bi hâlde öldürerek) hakir kılmadı."
Anbese (hadisin ravisi) dedi ki:
"Resulullah (a.s)'m Ebu Hureyre'ye pay verip vermediğini bilmiyorum. [269]
5047-Nesai, İbni Zübeyr bin el-Avvam (r.a)'dan şöyle dediğini rivaye etmiştir:
"Resulullah (a.s) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr'e dört hissi ayırdı: Bir hisse Zübeyr için, bir hisse, Zi'1-Kurba (ya giren) Abdulmuttalib'iı kızı ve Zübeyr'in annesi olan Safiyye (r.a) için, iki hisse de atı için." [270]
5048-İmam Ahmed bin Hanbel, Zübeyr (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (as) Zübeyr'e bir hisse, annesine bir hisse, atı için de ikhisse verdi." [271]
5049-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Herhangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Herhangi bir belde de Allah ve Resulüne isyan ederse, o beldenin beşte biri Allah ve Resülü'ne aittir ve o (geri kalan) da sizindir." [272]
5050-Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı." [273]
Hattabi şöyle demiştir:
"Ben ganimetten beş hisseye ayrılanlar arasında yiyecek maddelerinin beş hisseye ayrılmaması konusunda ve yiyecek az miktarda olduğu ve ihtiyaç duyulduğu takdirde, ayrıca bulan kişi dar'ul harpte ikamet ettiği sürece onu yiyebileceği hususunda fakihler arasında bir ihtilaf olduğunu bilmiyorum.
5051-Buhari, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"O, şöyle dedi:
"Biz gazalarımızda bal, üzüm (gibi yiyecekler) ele geçirirdik de bunları, (yerinde) yerdik, (biriktirmek için) taşımazdık." [274]
Hadiste geçen "taşımazdık" diye tercüme ettiğimiz söz hakkında Hafız İbni Hacer şunları söylemiştir:
"Yani biz onu biriktirmek maksadıyla taşımazdık. Belki de şunu kasdet-miş olabilir: Biz onu ganimet işiyle görevli kimseye, yahut Hz. Peygamber (a.s)'e götürmezdik. Daha önceki izinle yetinerek onları yemek için izin istemezdik."
5052-Ebu Davud, Hz. Âişe (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resulullah (a.s) hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı."
Hz. Âişe (r.a) : "Babam da (boncuğu) hür ve köle ayrımı yapmadan kadınlara dağıtırdı," demiştir." [275]
5053-Davud, Umeyr Mevlâ Abi'1-Lahm (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resulullah (a.s)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resulullah (a.s) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Ancak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğunu bir rukyeyi (efsunlama duasını) Resulullah (a.s)'a arzettim. Bir kısmını atıp diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti." [276]
5054-MüsHm, Malik bin Evs (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana: ;
"Ey Mâlik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden birkaç hâne halkı ard arda geldiler. Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte, al bunu aralarında dağıtıver," dedi. Ben:
"Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur," dedim. Ancak o ısrarla:
"Ey Malik, al şunu," dedi. Az sonra Hz. Ömer (r.a)'in azatlısı (kapısı) Yerfe geldi ve:
"Ey Mü'minlerin emiri, Osman, Abdurrahman bin Avf, Zübeyr ve Sa'd (r.a)'ın girmelerine izin veriyor musun?" dedi. O da:
"Evet, buyursunlar," diyerek izin verdi. Onlar da içeri girdiler. Az sonra Yerfe' tekrar gelip:
"Abbas (r.a) ve Hz. Ali (r.a) için de izin varmı? dedi. Hz. Ömer (r.a) onlar için de: Evet" dedi ve onlara da izin verildi. Hz. Abbas (r.a):
"Ey Mü'minlerin emiri ! Benimle Ali arasında hükmet," dedi. Oradaki cemaat:
"Evet, ey mü'minlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat/' dediler.
Malik bin Evs şöyle dedi:
"Bana öyle geliyor ki, onlar bu cemaati bunun içirt Önceden gönderdiler," Hz. Ömer (r,a):
"İkiniz durun! Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resulullah (a.s)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? :
"Bize mirasçı olunmaz ! Bıraktığımız sadakadır." Cemaat:
"Evet," dediler. Sonra da Hz. Abbas (r.a) ve Hz. Ali (r.a)'ye yönelerek:
"Yerle gök izniyle duran Zat(uı aşkına size soruyorum, Resulullah (a.s)'in şöyle dediğini biliyor musunuz?:
"Bize mirasçı olunmaz! Her ne bırakmışsak sadakadır."
O ikisi de:
"Evet," dediler. Hz. Ömer (r.a) de:
"Allah Teâla, Resulüne bazı imtiyazlar bahsetmiştir, bunları O'ndan başka kimseye vermemiştir. Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
"Allah beldeler halkından Resulü'ne ne ganimet verdi ise bu sadece Allah ve Resulü'ne aittir..." [277]
Bir rivayette Hz. Ömer (r.a) şu ayeti de okudu:
"Onların mallarından Allah'ın Peygamberi'ne (ganimet olarak) verdiği şeyler için siz, ne at ve ne de deve sürdünüz..."
Ve sözüne şöyle devam etti:
"Resulullah (a.s) ise Beni Nadir'in mallarını sizin aranızda taksim etti. Vallahi kendini size tercih etmedi, sizi bırakıp da onları kendisi almadı. Tâ ki, şu mal kaldı: "Resulullah bundan senelik nafaka alır, bilâhere kalanı bey-tu'l mal'e yardım olarak koyardı."
Hz. Ömer (r.a) sözüne devamla şöyle dedi:
"Yerle gök izniyle ayakta duran Allah'ın aşkına size soruyorum, bunu biliyor musunuz?" Cemaat da:
"Evet," dediler. Sonra Abbas (r.a)'la Hz. Ali (r.a)'ye de aynı şekilde : "Bunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da: "Evet," dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a):
"(Hatırlayın) Resulullah (a.s) vefat edince, bu meseleyi Hz. Ebu Bekir (r.a)'e götürdünüz. O size: "Ben Resulullah (a.s)'m velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen Ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun," dedi. Ve devamla "Hz. Ebu Bekir size Resulullah (a.s)'m şu sözünü hatırlattı:
"Bize mirasçı olunmaz; her ne bıraktı isek sadakadır."
Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) vefat etti. Ben de Resulullah (a.s) ile Hz. Ebu Bekir (r.a)'in velisi oldum", böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Sonra sen ve Hz. Ali (r.a) bana geldiniz. İkiniz birliksiniz, matlubunuz bir. "Onu bize ver," dediniz. Ben de derim ki: Dilerseniz onu size vereyim! Şu şartla ki, onu Resulullah (a.s) ne yapardı ise siz de öyle yapacağınıza Allah'a söz verin! Onu bu şartla alırsınız ! Tamam mı?"
"Evet," dediler.
Hz. Ömer (r.a) devamla şunu söyledi:
"Sonra bana, aranızda hüküm vereyim diye geldiniz! Hayır vallahi ! Si-Szin aranızda bundan başka bir şeyle kıyamet kopuncaya kadar hüküm vere-imem! Eğer ondan âciz kalırsanız bana iade ediverin."
Müslim [278]'in bir rivayeti de şöyledir: "Hz. Ömer (r.a) şunları söyledi:
"Beni Nadir'in malları, Allah'ın, Resulüne fey olarak verdiği şeylerden olup, Müslümanlar bunların üzerine at ve deve koşturmamışlardı. Onlar yalnızca Hz. Peygamber (a.s)'e ait idi. O da ailesinin senelik nafakasını ayırır, kalanını Allah yolunda bir hazırlık olmak üzere hayvan ve silaha sarfederdi."
O rivayette: "Hz. Abbas: "Benimle şu zalim (Hz. Ali'yi kasdediyor) arasında hükmet," dedi ve birbirlerine ileri geri konuştular," diye geçmektedir.
Yine bu rivayette [279] şunlar yer almaktadır:
"Benimle şu yalancı, günahkar, vefasız ve hâin arasında hüküm ver."
O rivayetin içinde şunlar da bulunmaktadır:
"Hz. Ebu Bekir (r.a) şöyle dedi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bize mirasçı olunmaz; her ne bıraktı isek, sadakadır/'
Hz. Ömer (r.a) sözüne devamla şöyle dedi:
"Siz ikiniz onu da yalancı, günahkar, vefasız, hâin saydınız. Halbuki Allah onun doğrucu, iyi, akh başında, hakka tabi bir zat olduğunu biliyor."
Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) vefat etti. Ben de Resulullah (a.s) ile Hz. Ebu Bekir (r.a)'in velisiyim. Halbuki Allah, benim doğrucu, iyi, aklı başında,hakka tabi bir kimse olduğumu biliyor. Ben de bu (hükmetme) işi(ni) üzerime aldım."
Ebu Davud [280] şöyle dedi:
"Hz. Abbas (r.a) ile Hz. Ali (r.a) Hz. Ömer (r.a)'den ganimetin aralarında iki kısma ayırmasını istediler. Yoksa onlar Hz. Peygamber (a.s)'in : "Bize mirasçı olunmaz, ne bıraktı isek sadakadır," sözünü bilmiyor değillerdi. Onlar yalnızca doğru olanı taleb ediyorlardı.... Buna binaen Hz. Ömer : "Ben ona kasem (taksim) ismini veremem; onu bulunduğu hal üzere terkediyorum," dedi."
Nesâi [281]'de şunlar yer almaktadır: "Mücahid, şöyle dedi:
"Allah ve Resülü'ne ait olan beşte bir (humus) Resulullah'm ve akrabalarının idi. Onlar sadaka yemezlerdi. Alınan ganimetin beşte biri Resulul-lah (a.s)'a, yakınlarına, Öksüzlere, yolculara aynı miktarda dağıtılır."
Nesai şöyle dedi:
"Allah Teâla şöyle buyuruyor "... Biliniz ki ele geçirdiğiniz ganimetin beşe biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır..."
Nesai, Hz. Ömer (r.a)'den şunu naklediyor:
"Hz. Ömer: "Biliniz ki, ele geçirdiğiniz ganimetlerin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının..." ayetini okudu. Burada zikrolunan ganimet ayette gösterilen kimselerdir."
Zekatlar "Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalbleri Müslümanlığa ısmdırılacaklara verilir; kölelerin borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedi-lir..."[282]
Zekat da yukarıdaki ayette zikredilenlerin hakkıdır.
"Onların mallarından Allah'ın peygamberim verdiği şeyler için siz, ne at ve ne de deve sürdünüz..." ayetinde zikredilen ganimet, Zühri'nin beyamna göre bilhassa arap beldeleri olan Fedek ve diğer yerlerden olanlar Re-sulullah (a.s)'ın tasarrufundadır.
Yine: "Allah'ın, fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamberine verdikleri; Allah, Peygamber, yoksullar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir..." [283]
"Allah'ın verdiği bu ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan... muhacir fakirlerindir..." [284]
"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler..."
Bu ayet-i kerime bütün Müslümanları kapsamaktadır. Bu malda hakkı olmayan hiçbir Müslüman kalmamıştır.
"Ancak mülkünüzde olan köleleriniz müstesnadır. Allah diler de yaşarsam, mutlaka her Müslümamn hakkı kendisine verilecektir,"
Ebu Davud, Zühri'den şunu nakletmiştir:
"Hz. Ömer (r.a); "mesele budur," dedi ve yukarda rivayet edilenleri zikretti."
Humeydi de şöyle demiştir:
"Berkani rivayetinde şu ziyadeyi yapmıştır:
"Hz. Ali (r.a) bu sadakayı zorla aldı ve onun elinde devam etti. Sonra Hasan bin Ali'nin eline geçti. Ondan sonra sırası ile Hüseyin'in, Ali bin Hüseyin'in, Hasan bin el-Hasan'm, Zeyd bin el-Hasan'm, Abdullah bin el-Hasan'm eline geçti ve sonra da Abbas oğulları onu üstlendi." [285]
Rivayetlerde geçen "yalancı, günahkar vefasız, hain" sıfatları hakkında Narizi şöyle diyor:
"Vaki olarak söylenen bu vasıfların tamamı şöyle dursun- hâşa- bazısı bile yoktur. Evet biz Hz. Peygamber (a.s)'den, bir de O'nun şehadet ettiklerinden başka kimsenin masum olduğunu kafi olarak söylemeyiz; ama sahabe (r.anhüm) hakkında hüsn-ü zanda bulunmaya, onlardan her kötülüğü uzaklaştırmaya me'muruz.
Bu rivayetin bütün tevil yollan kapanırsa yalanı ravilerine nisbet ederiz. Eğer bu sözler mutlaka kabul edilecek ve ravilere de vehim isnad etmiyeceksek, o takdirde en güzeŞ te'vil şudur: Hz. Abbas bu sözleri kardeşinin oğluna razı geçtiği için söylemiştir; çünkü oğlu yerindedir. Onun hakkında inanmadığı ve kardeşi oğlunun beri olduğunu bildiği şeyleri söylemiştir. Belki de bu sözlerle onu kendince hatalı saydığı inancından vazgeçirmek istemiştir. Ona göre bu işi kasden yapan bir kimse bu çirkin sıfatlarla vasıflanabilir. Hz. Ali (r.a)'ye göre ise vasıflanamaz.
Hz. Ömer (r.a)'in: "Siz Ebu Bekir'e geldiniz; onu da yalancı, günahkar, vefasız, hain saydınız," sözü ile kendisi hakkında dahi aynı kanaatte olduklarını söylemesi de bu suretle te'vil edilir. Burada şu kasdedilmiştir: Siz ikiniz, bu meselede benim ve Ebu Bekir (r.a)'in yaptığının hilafına muamelede bulunmanın gerekli olduğuna inanıyorsunuz. Buna göre biz sizin görüşünüzün muktezası üzerineyiz. Sizin itikad ettiğinize biz de inanarak verdiğimizi vermiş olsaydık, bu vasıflarla muttasıf olurduk.
Yahut onun manası şöyle olur: Kişi bu vasıflar üzere bulunduğu takdirde inanmak, muhalefet etmek olur. Ve iddiasında da töhmet altında kalır. En doğrusunu Allah bilir. "
Nârizi sözüne devamla şöyle diyor:
"Hz. Ali (r.a)-ile Abbas (r.a)'ı ResuluUah (a.s)'m: "Bize mirasçı olunmaz, ne bıraktı isek sadakadır," hadisini bildikleri halde iki halifeye de gidip gelmelerini mazur görmeye gelince, bunun en mükemmel örneğini ulemadan bazıları şöyle söylemiştir:
"Hz. Abbas (r.a) ile Hz. Ali (r.a) ResuluUah (a.s)'m mirası olan sadakanın kendi aralarında taksim edilmesini istediler. Hz. Ömer (r.a) ise buna mülk statüsü kazandırılmasın diye taksimi uygun görmedi. Çünkü aradan uzun zaman geçince halk bunu miras zannetmeye başlar. Özellikle de kızla amca arasındaki miras taksimi yandır. Bu iş mirasla karıştırılarak Hz. Abbas ile Hz. Ali (r.a)'nin aldıkları mallar kendi mülkleri sanılır."
Ebu Davud'un rivayeti bizim söylediklerimizi te'yid eder mahiyettedir:
"Hilafet Hz. Ali (r.a)'ye intikal edince, o, bu malları sadaka olmaktan çıkarmadı."
Seffah, böyle rivayetler ile ihticac etmiştir. O, halka ilk konuşmasını yaptığı sırada, karşısına, boynunda mushaf asılı bir adam dikildi ve:
"Allah aşkına, benimle hasımın arasında "şu mushaf ile hükmet," dedi.
Bunun üzerine Seffah:
"Hasmın kim?" diye sordu. Adam:
"Fedek'i bana vermeyen Ebu Bekir," dedi. Seffah:
"O sana zulmetti mi?" dedi. Adam: "Evet," diye cevap verdi. Seffah: "Ondan sonra kim?" dedi.^Adam:
"Ömer," dedi. Seffah: "O da sana zulmetti mi?" dedi. Adam: "Evet," dedi. Osman hakkında da aynı şeyi söyledi. Seffah: "Ali sana zulmetti mi?" diye sordu. Bu soru üzerine adam sükut etti. Seffah da ona kaba ve sert davrandı." Kadı Iyaz da şöyle demiştir: "Ulemadan bazıları:
"Hz. Fatma (r.a)'nın babasından kalan mirasını Hz. Ebu Bekir (r.a)'den istemesi-babasının; "Bize mirasçı olanmuz" hadisini duyduktan sonra olmuşsa Hz. Fatma (r.a) bunu: "Kıymetli mallara mirasçı olunmaz;" yiyecek, ev eşyası ve silah gibi şeyler bundan hariçtir, şeklinde tevil etmiştir. Ama bu tevil Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) ve diğer ashab (r.anhüm)'m mezheplerine uymamıştır," demişlerdir.
Hz. Peygamber (a.s)'in "Kadınlarımın nafakasından ve mütevelli (amili)'nin masrafından sonra ne bırakırsam sadakadır," hadisinin manası, Hz. Peygamber (a.s)'den intikal eden miraslarıdır, anlamında değildir. Aksine ResuluUah (a.s)'m hanımları oldukları için evlenmekten mahrumdurlar ve bundan dolayı da onların nafaka haklan vardır. Ayrıca onların faziletlerinden dolayı ve mü'minlerin anneleri oldukları için beytü'l-mal'dan büyük bir miktarda nafaka haklan vardır. Yine onlara oturdukları evleri kendilerine terk edilmiş ve onlara varisleri mirasçı olmamışlardır."
Yine Kadı Iyaz şöyle diyor
"Hz. Ebu Bekir (r.a) bu hadisle aleyhine hüccet getirdikten sonra Hz. Fatıma (r.a)'nm münakaşadan vazgeçmesi, bu dava üzerine vaki olan icmaa teslim sayılır. Bu hadisi duyup manası kendisine anlatılınca fikrinden vaz geçmiş, artık bundan sonra gerek kendisi gerekse zürriyeti miras talebinde bulunmamışlardır. Sonra Hz. Ali (r.a) halife olmuş; o da Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Hz. Ömer (r.a)'in yolundan ayrılmamıştır. Bu da gösteriyor ki, Hz. Ali ile Hz. Abbas'm istekleri sadece bizzat tasarruf meselesidir ve bu şekilde aralarında taksim edilmesidir.
Hz. Fatıma (r.a)'nm Hz. Ebu Bekir (r.a)'e gücenerek küs olması, onunla karşılaşmamış olması manasınadır. Bu da selam vermemek ve karşılaştığında yüz çevirmek şeklinde haram olan dargınlık değildir,"
Hadis-i şerifte geçen: "Hz. Fatıma Hz. Ebu Bekir ile hiç konuşmadı" sözü, yani bu miras meselesi hakkında hiç konuşmadı manasınadır. Veya birköşeye çekildiği için Hz. Fatima ondan bir istekle bulunmadı, karşılaşma ve konuşma zarureti de doğmadı, demek olur. İkisinin karşılaşıp Hz. Fatıma' (r.a)'nın ona selam vermediği ve onunla konuşmadığına dair hiç bir rivayet bulunmamaktadır.
Hz. Ömer (r.a)'in "İkiniz, bana konuşmaya geldiniz. İkinizin de sözü bir. Ey Abbas, sen geldin, kardeşinin oğlundan hisseni istiyorsun. Bu da bana gelmiş babasından dolayı hanımının hissesini istiyor "şeklindeki sözünde bir aykırılık var. Halbuki Hz. Ebu Bekir, bu konuşmadan önce onlara, Resulullah (a.s)'ın: "Bize mirasçı olunmaz" dediğini bildirmişti.
Bu aykırılığın cevabı şudur: Onlardan her biri bu sadaka malında tasarruf etme yetkisini taleb ettiler. Hz. Abbas amcalık sebebiyle ona yakın olduğunu, Hz. Ali de, hanımı Hz. Peygamber'in kızı olması sebebiyle yakınlığını delil olarak ileri sürüyordu. Yoksa onlar Hz. Peygamber'in ve Hz. Ebu Bekir'in kendilerini men ettikleri bir konuyu bildikleri halde neden taleb etsinler!
Ulema bu hadisle ilgili olarak şu tesbitlerde bulunmuşlardır:
Her kabilenin amme işleri, o kabilenin büyüğüne verilmelidir; zira onları en iyi bilen, onlara en merhametli davranan, onları en iyi yöneten odur.
Bundan dolayı Allah Teâla: "... erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin..."(1) buyuruyor. Yine yukarıdaki hadiste, kişinin künyesiz olarak ismiyle çağrılmasının cevazma işaret vardır.
5055-Ebu Davud, Muğire (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ömer bin Abdulaziz halife olunca, Mervan oğulları'nı topladı ve şöyle dedi:
"Fedek (arazisi) Resulullah (a.s)'a ait idi. Resulullah (a.s) ondan infakta bulunurdu. Haşimoğullarmın küçüklerine vermeyi adet edinmiş, onların bekarlarının evlenme masraflarını ondan karşılıyordu. Hz. Fatıma (r.a) Fedek (arazisin)i kendisine tahsis etmesini istedi de Hz. Peygamber (a.s) bunu kabul etmedi. Hz. Peygamber (a.s)'in hayatında durum böyle devam etti. Hz. Ebu Bekir (r.a) halife olunca, o da ölünceye kadar Resulullah (a.s)'m yaptığını yaptı. Hz. Ömer (r.a) halife olunca, o da Ölünceye kadar Resulullah (a.s)'m ve Hz. Ebu Bekir (r.a)'in yaptığını yaptı. Sonra Mervan'a iktaa [286] verildi. Sonra da Ömer bin Abdulaziz'e intikal etti. Ömer bin Abdulaziz şöyle dedi:
"Hz. Peygamber (a.s)'in Fatıma'yı men ettiği bir durum gördüm. Benim onda bir hakkım yoktur. Fedek (arazisin)i eski haline döndürdüğüme sizi şahit tutuyorum." [287]
5056-Ebu Davud, Amir eş-Şa'bi (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s)'in eğer isterse ganimetten; at, cariye, veya köle gibi mallardan humustan önce seçtiği şeyler olurdu. Buna da safiyy denilirdi." Ebu Davud (3/152) Kitabu'l-Haraç, Safiyy sehmi hakkında gelen rivayetler babı.Bu hadis mürseldir.
5057-Ebu Davud, Katâde (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) gazveye bizzat iştirak edince, onun "sehm-i safiyy" denen başkanlık hissesi olurdu. Bu hisseyi taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz.
İşte bu hissedendi. Hz. Peygamber (a.s) gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yok-du." [288]
5058-Ebu Davud, Yezid bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:
"Biz , Basra'daydık. Derken elinde kırmızı deriden bir parça ile, saçı başı dağınık bir adam çıkıverdi. Biz ona:
"Sanki sen çöl halkmdasm?" dedik. O da: "Evet," dedi. Biz:
"Elinde bulunan şu deri parçasını bize ver," dedik. O da onu bize verdi. Bir de ne görelim, içinde şunlar var:
"Allah'ın Resulü Muhammed'den Züheyr bin Ukeyt oğulları'na! Sizler Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edersiniz, namazı kılar, zekatı verir, ganimetten beşte biri, Resulullah (a.s)'m hissesini ve safiyy hissesini verirsiniz. Böylece de Allah'ın ve Resulünün himayesine girmiş olursunuz."
Biz: "Bu mektubu kim yazdı?" dedik. O da: "Hz. Peygamber (a.s)," diye cevap verdi." [289]
Sadakalar (zekat) Hz. Peygamber (a.s)'e helal olmadığı için ganimetten üç tür hisse O'na gerekli yerlere harcaması için beşte bir tahsis edilmiştir. Taksimat yapılmadan önce gelen ganimetten seçip aldığı kılıç, köle veya hoşuna giden şeyler gibi safiyy hissesi tahsis edilmiştir. Bir de ganimetten kendi sehmi tahsis edilmiştir. [290]
5059-Buhari, Cübeyr bin Mut'ım (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmistir:
"Hz. Osman bin Affan (r.a) ile Resulullah (a.s)'a geldik. Ben:
"Ya Resulullah! Muttaliboğullarma verdiniz de bizi bıraktınız. Halbuki biz, nesebimiz cihetiyle bizimle Muttaliboğulları bir soyda birleşiyoruz," dedim.
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Haşimoğullan ile Muttaliboğulları bir soydur." Buhari (l)'nin bir rivayetinde de Cübeyr bin Mut'ım şöyle demiştir:
"Biz şöyle dedik :
"(Ya Resulullah!) Muttaliboğullarma Hayber (ganimetlerin)'in beşte bikrinden verdin de bizi terkettin."
Ravi şunu ziyade etti:
"Cübeyr: "Hz. Peygamber -beşte bir hisseyi akraba arasında taksim ederken- Abdi Şemioğullarına ve Nevfeloğullarma birer pay ayırmamıştı," demiştir."
İbni İshak şöylfc dedi:
"Abduşems-Haşim ve Muttalib ana bir kardeşlerdir, anaları da Atika birt-tu Murre'dir. Nevfel ile de bu üçü baba bir kardeşlerdir."
Ebu Davud [291]'un Cübeyr bin Mut'un (r.a)'dan rivayeti de şöyledir:
"Resulullah (a.s) beştebir (humus)'den Haşimoğulları ile Muttaliboğul-ları'na pay ayırdığı gibi Abdu Şemsoğulları ile Nevfeloğullarma humustan birer pay ayırmadı."
Cübeyr dedi ki:
"Hz. Ebu Bekir (r.a) Resulullah (a.s)'m taksimatı gibi humusu (beşte biri) taksim etti. Ne var ki o, Resulullah (a.s)'m akrabalarına beşte birden verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (r.a) ve ondan sonra gelenler ise onlara veriyordu."
Yine Ebu Davud [292]'un bir rivayeti şöyledir:
"Cübeyr bin Mut'un ile Hz. Osman bin Affan (r.a) humustan Haşimoğulları ile Muttaliboğulları'na ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Resulullah (a.s)'a geldiler. Cübeyr dedi ki: "Ben:
"Ya Resulullah (a.s), kardeşlerimiz olan Muttaliboğullarma verdin de bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir," dedim.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Muttaliboğulları ile Haşimoğulları tek bir şeydir."
Cübeyr dedi ki:
"Resulullah (a.s) ne Abdu Şemsoğullarına, ne de Nevfeloğullarma şu humustan Haşimoğulları ile Muttaliboğullarma pay ayırdığı gibi pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (r.a) de humusu aynen Resulullah (a.s) gibi taksim etti. Ancak o Resulullah (a.s)'m yakınlarına, Resulullah (a.s)'m onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (r.a) de onlara humustan verdi. Sonra da Hz. Osman (r.a) verdi."
Yine Ebu Davud [293] ile Nesai [294]'ye ait rivayette Cübeyr bin Mut'ımşöyle demiştir:
"Hayber (ganimetlerinin dağıtım) gününde, Resulullah (a.s), Zi'l-Kur-ba"nm hissesini Haşimoğulları ile Muttaliboğullarma dağıttı da Nevfelo-ğulları ile Abdı Şemsoğullarmı terketti. Ben ve Hz. Osman bin Affan (r.a) kalkıp Hz. Peygamber (a.s)'e geldik. Dedik ki:
"Ya Resulullah! Mensubu bulunduğunuz Haşimoğullarını anladık, Allah'ın seni onların arasında kılmasından dolayı onların faziletini inkar etmiyoruz. Ama kardeşleriniz olan bizi terkettin? Halbuki (sana olan) yakınlığımız aynıdır."
Resulullah (a.s) parmaklarını kenetleyip şöyle buyurdu:
"Onlar ne cahiliyet devrinde ne de İslam geldikten sonra bizden ayrılmadılar, biz ve onlar aynı şeydir." [295]
5060-Ebu Davud, Abdurrahman bin Leylâ (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Abdurrahman, şöyle dedi:
"Hz. Ali (r.a)'den işittim, şöyle diyordu:
"Resulullah (a.s) beni (ganimetin) beştebir'in beşte biri'nin (humsu'l-humus) başına vekil tayin etti. Ben onu Resulullah (a.s)'m, Hz. Ebu Bekir (r.a)'în ve Hz. Ömer (r.a)'in dönemlerinde yerlerine dağıttım. Hz. Ömer (r.a)'in hilafetinin sonlarına doğru, ona (ganimet olarak) mal geldi. Beni çağırdı ve:
"Onu al!" dedi. Ben:
"Onu istemem," dedim. Hz. Ömer :
"Onu al! Senin onu almaya benden daha fazla hakkın var," dedi. Ben de:
"Bizim ona ihtiyacımız yok," dedim." Hz. Ömer (r.a) de onu beytu'l-mâl'a koydu."
Ebu Davud [296]'un Adurrahman bin Ebi Leyla (r.a)'dan bir rivayetinde de Hz. AH (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'m yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd bin Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim:
"Ey Allah'ın Resulü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humus'taki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki, senden sonra kimse bu humusta benimle ihtilafa düşmese."
Hz. Ali (r.a) sözüne devamla der ki:
"Resulullah (a.s) bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (r.a) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben:
"Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver," dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık Hz. Ömer (r.a)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı. (O sene) Hz. Ömer (r.a)'in yanından çıktıktan sonra Abbas'a rastladığımda (hayıflanarak) bana:
"Ey Ali, dün bizi öyle şeyden mahrum ettin ki, bundan sonra artık kimse onu bize vermez," demişti." (Meğer ne kadar doğru söylemiş. Dediği aynen çıktı). O, ne dâhi adam imiş." [297]
Hattabi şöyle demiştir:
"Hadiste geçen: Muttaliboğulları ile Haşimoğulları tek şeydir/' cümlesinde "şey" kelimesi bir rivayette "şin" harfi ile kaydedilmiştir. Yahya bin Main ise noktasız olarak "sin" harfi ile rivayet eder ki, manası "müsavidir" olur. Bu da eşi ve benzeri manasına gelir. [298]
Bazı fakihlere göre fey', zengin olsun, fakir olsun tüm Müslümanların naldadır. Fey' ümmetin ihtiyaç duyduğu toplumun menfaatına olan mescid gibi yerlere harcanır. Onda humus yoktur. Bir kısım fakihler ise, onda humus'un olduğunu söylemişlerdir.
Fey1; Savaşmadan, kafirlerden Müslümanların ele geçirdikleri şeylerdir.
5061-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) Hayber arazisinden çıkacak meyveden, ekinden her mahsulün yarısı Nalsed ahalisine aid olmak üzere verdi. Ve Resulullah (a.s) bu mahsulden hanımlarına her yıl yüz vesk verirdi ki, bunun seksen veski hurma, yirmi veski de arpa idi.
Sonra Hz. Ömer (r.a) halife olunca, Yahudileri oradan çıkardığı vakit Hayber arazisini kısımlara ayırdı. Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarını ya bu araziden ve suyundan birer parça almaları yahut Hz. Peygamber (a.s)'in zamanında olduğu gibi mahsulden vesk almaları konusunda serbest bıraktı. Onlardan bazıları su ve araziyi, bazıları da veski tercih ettiler. Hz. Aişe (r.a) ile Hz. Hafsa (r.a) arazi almayı tercih ettiler."
Ebu Davud [299]'un rivayetinde İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Hayber fethedildiği vakit, Yahudiler Resulullah (a.s)'dan araziden çıkan mahsulün yarısını vermek şartıyla çalışmak üzere kendilerini orada bırakmasını istediler. Bunun üzerine Resulullah :
"Bu şartla dilediğimiz müddetçe sizi burada bırakıyoruz," buyurdu. Onlar da bu şart üzere kaldılar.
Hayber ganimetinden olan hurma iki hisseye ayrılıyordu. Resulullah (a.s) da beşte bir (humus) alırdı.
Resulullah (a.s) hanımlarından her birine humustan yüz vesk arpayı nafaka olarak verirdi. Hz. Ömer (r.a) Yahudiler'i oradan çıkarmak istediği vakit Resulullah (a.s)'m hanımlarına haber gönderdi ve onlara şöyle dedi:
"Sizden kim hurmalığı tahmini olarak yüz vesk miktarında taksim etmemi isterse hurmalığın aslı, arazisi ve suyu kendisine olur, ekinden de yirmi vesk miktarı ona verilir. Ve biz de bunu yaparız. Kim de eskiden olduğu gibi humustaki hakkını ayırmamızı isterse, onu da yaparız." [300]
5062-Ebu Davud, Avf bin Mâlik (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Resulullah (a.s) evli olana iki pay, bekara bir pay verirdi."
Bir rivayette de şunu ilave etmiştir:
"Biz davet edilmiştik. -Ben Ammar'dan önce davet edilmiştim-Ben davet edildiğimde ailem olduğundan dolayı bana iki hisse verildi. Benden sonra da Ammar bin Yasir da'vet edildi, ona da bir hisse verildi." [301]
Beytu'1-mal bugünkü maliye bakanlığı yahut "hazine" mesebesindedir. O, Medine-i Münevvere'de İslam devleti kurulduktan sonra oluşturulmuştur. Beytu'l-mal'in çeşitli gelir kaynaklan vardı. Bu gelir kaynaklarının arasında haraç, fey', ganimetlerin beştebiri, mirasçısı bulunmayan terekeler ve benzerleri bulunurdu. Beytu'l-mal'da bulunan şeyler memurların maaşlarına, ümmetin ihtiyaçlarına harcanır, fazlasa da eşit şekilde Müslümanlara dağıtılırdı. Bu durum'Uz. Ebu Bekir (r.a) döneminde de devam etmişti.
Hz. Ömer (r.a) kendi döneminde sahabenin faziletine, Resulullah (a.s)'a olan yakınlık yahut uzaklıklarına göre farklı dağıtmaya başladı. Onun bu tutumu son olarak müsavat üzere karar kıldı. Biraz sonra gelecek olan naslar,
Beytu'l-mal'dan fazlalık olan kısmının nasıl dağıtılacağını örnekleriyle ele alacaktır.
5063-Buharî, Misver bin Mahreme (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir. ;"Misvar bin Mahreme'ye Amr bin Avf şöyle haber vermiş:
"Resulullah (a.s) Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a)'ı, Bahreyn'e oranın cizyesi^ ni getirmek üzere yolladı. Resulullah (a.s) savaşmaksızın Bahreyn halkı ile barış andlaşması yapmış ve Bahreyn halkı üzerine Alâ bin el-Hadrami'yi emir tayin etmişti.
Ebu Ubeyde mallarla dönünce, Ensar onun geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (a.s)'le kıldılar. Resulullah (a.s) namazı kılınca, geri döndü. Bunun üzerine onlar Resulullah (a.s)'ın etrafını sardılar. Resulullah (a.s) da onları görünce tebessüm etti. Sonra şöyle buyurdu:
"Öyle zannediyorum ki, Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şeyler getirdiğini işittiniz." Onlar da:
"Evet, ya Resulullah," dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şunları söyledi:
"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah'a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum." [302]
5064-Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Enes, şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'a Bahreyn'den (cizye ve haraç) malı getirildi. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Malı mescide dökün!"
Bu mal, Resulullah (a.s)'a gelenlerin en çok olanı idi. Resulullah (a.s) namaza gitti ve mala hiç bakmadı. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (r.a) geldi ve:
"Ya Resulullah (a.s), bana da ver! Çünkü ben kendim için de Akil için de fidye vermiştim," dedi. Resulullah
"Al," buyurdu. Abbas (r.a) da avuç avuç elbisesinin içine boşalttı. Sonra onu kaldırmaya davrandı, fakat kaldıramadı.
"Ya Resulullah (a.s), birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin," dedi.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayır olmaz." Bu sefer Abbas:
"Öyle ise onu sen kaldır, üstüme at," dedi. Resulullah (a.s) :
"Olmaz," buyurdu.
Bunun üzerine Abbas (r.a) aldığı malın birazını döktükten sonra yine kaldırmaya davrandı, fakat yine kaldıramaymca:
"Ya Resulullah, (a.s) birine emret de üzerime kaldırsın," dedi. Resulullah (a.s) yine:
"Olmaz," buyurdu. Abbas (r.a) yine:
"Bari onu sen üzerime kaldınver," dedi. Resulullah (a.s) :
"Olmaz," buyurdu.
Bunun üzerine Abbas (r.a) birazım daha döktü. Sonra onu sırtına yüklenip gitti. Resulullah (a.s) onun hırsına olan hayretinden dolayı bize görünmez oluncaya kadar Abbas'm arkasından gözünü ayırmadan bakıp durdu. Resulullah (a.s) o maldan bir dirhem kalana kadar oradan ayrılmadı." [303]
5065-Ahmed bin Hanbel, Naşire bin Sümmiye el-Yezeni (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Naşire, şöyle demiştir:
"Câbiye günü Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'ı insanlara şöyle hitab ederken işittim:
"Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah beni bu malın başına hazinedar ve onun (hak ve adalet dairesinde taksim edilmesi için) dağıtıcı kıldı."
Sonra da şöyle dedi:
"Bilakis onu Allah taksim eder."
Hz. Ömer (r.a) sözüne şöyle devam etti:
"Ben (taksimat işine) evvela Resuhıllah (a.s)'m ailesinden başlıyorum," dedi ve onlara iyilik ve ihsanda bulundu. Böylece Hz. Ömer (r.a) Cüveyriye, Safiye ve Meymune validelerimiz hariç olmak üzere Resulullah (a.s)'m hanımlarına onikibin dirhem tahsis etti."
Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) bizim aramızda adil davrandı, Ömer de onlar arasında âdil davrandı,"
Sonra Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi:
"İlk muhacirler olan arkadaşlarımdan başlıyorum. Bizler zulme ve düşmanlığa uğrayarak yurtlarımızdan çıkarılmıştık."
Sonra onlara da iyilik ve ihsanda bulundu. Hz. Ömer (r.a) muhacirlerden olan Bedir ashabına beşbin, Ensar'dan olup Bedir'e katılanlara da dörtbin (dirhem) tahsisat verdi. Uhud'da bulunanlara da üçbin (dirhem) tahsisat verdi."
Hz. Ömer (r.a) dedi ki:
"Her kim hicret etmekte acele etmiş (erken hicret etmiş)se, öncelikle ona atiyye verilecektir. Kim de hicret etmete geç davranmış (sonradan hicret etmiş) ise ona da geç atiyye verilecektir.
Hiç kimse devesinin çöktüğü mekan (hicret yurdunun dışında kalmak) dan başka bir yerde suçu aramasın. Ben, Halid bin Velid'in görevden alınmasından ötürü sizlerden özür diliyorum. Çünkü ben ona bu malı muhacirlerin güçsüzlerine saklamasını emretmiştim. Halbuki o, bu malları, cüretli, ileri gelen ve dili çıkan kimselere vermiş. Ben de onu azlettim ve Ebu Ubeyde'yi görevlendirdim."
Bunun üzerine Ebu Amr bin Hafs şöyle dedi :
"Ey Ömer bin el-Hattab ! Sen mazeret göstermedin. Resulullah (a.s)'m tayin ettiği bir valiyi görevden aldın. Resulullah (a.s)'ın çektiği kılıcı sen kınına soktun. Resulullah (a.s)'ın diktiği sancağı sen aşağı indirdin ve amcam oğlunu kıskandın."
Hz. Ömer (r.a)'de şöyle dedi:
"Sen yakın akrabasın ve yaşın genç. Amcanın oğlu hakkında asabiyet duygusuna kapılmaktasın." [304]
5066-Buhari, Kays bin Ebi Hazim (r.a)'den rivayet etmiştir: "Kays, şöyle demiş:
"Bedir Savaşı'na katılanların atiyyeleri beşbin dirhem idi. Hz. Ömer (r.a): "Onları kendilerinden sonra gelenlere muhakkak ki üstün tutarım," dedi." [305]
5067-Buhari, Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) ilk muhacirlere dörtbin dirhem tahsis etti. Oğlu İbni Ömer (r.a)'e de üçbin beşyüz dirhem tahsis etti.
Hz. Ömer'e:
"İbni Ömer muhacirlerden olduğu halde niçin ona dörtbin dirhemden az verdin?" diye soruldu. O da:
"Ancak onu babası hicret ettirdi," dedi. Yani, o kendiliğinden hicret edenlerden değildir, diyor." [306]
5068-Tabarani, Tarık bin Şihab (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Basralılar Nihavend'de savaştılar. Küfeliler de onlara yardıma geldi ve başlarında Ammar bin Yasir bulunuyordu. Basrahlara galip geldiler. Neticede Basralılar, Kufeliler'e (ganimetten) pay vermek istemediler. Bunun üzerine Teminoğullarından yahut Utaridoğullarından bir adam:
"Ey kulağı kesik köle! Ganimetlerimize bizi ortak etmek istiyorsun," »dedi. Ammar'm kulağı Resulullah (a.s)'la birlikte iken kesilmişti." O da:
"İki kulağımın en hayırlısını sen kestin," dedi.
Bu olay üzerine durumu Hz. Ömer (r.a)'e yazdı, o da: "Muhakkak ki, ganimet savaşta hazır bulunana aittir," diye cevap yazdı." [307]
5069-Ebu Davud, Ebu'l-Cüveyriye el-Cürmî (r.a)'deri şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rum diyarında içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resulullah (a.s)'ın ashabından Ma'n bin Yezid (r.a) adında Beni Sülem'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O da altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da diğerlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da; "Resulullah (a.s)'ın: "Nefel (armağan) ancak humus'tan sonra olup," dediğini işitmemiş olsaydım, sana (daha fazla) verirdim," dedi. Sonra bana kendi hissesinden bağışta bulundu." [308]
5070-Ebu Davud, Zeyd bin Eşlem (r.a)'den rivayet etmiştir:
"İbni Ömer (r.a) Hz. Muaviye'nin huzuruna girdi. O da: "Ey Ebu Abdurrahman, ihtiyacın nedir?" diye sordu. İbni Ömer şöyle dedi:
"Azadlılara da bir şeyler verme meselesidir. Çünkü ben, Resululah (a.s)'ı kendisine gelen ilk şeyi azadlılara (vermekle) başladığını gördüm." [309]
5071-İmam Malik, Muvatta'da, Rabia bin Ebu Abdurrahman (r.a)'dan rivayet etmiştir:
"Rabia, şöyle demiştir:
"Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a)'a Bahreyn'den (cizye ve haraç'tan dolayı) mal geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a) : "Hz. Peygamber (a.s)'in her kime bir va'di veya bir borcu varsa bana gelsin," diye ilan eyledi. Bunun üzerine Cabir bin Abdullah (r.a) Hz. Ebu Bekir (r.a)'e geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a) de ona üç avuç dolusu verdi." [310]
5072- Müslim, Ra'fı bin Hadic (r.a)'den rivayet etmiştir; "Rafı, şöyle demiş:
"Resulullah (a.s) Huneyn günü Ebu Süfyan bin Harb, Safvan bin Ürney-ye, Uyeyne bin Hısn, Akra bin Hadis ve Alkame bin Ulâse'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas bin Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine Ab-bas bin Mirdas (şiir olarak ) şunları söyledi:
"Benimle, atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı pay ediyorsun?
Ne (Uyeyne bin) Bedr, ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir.
Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim.
Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan, o bir daha yükselmez."
Ravi dedi ki:
"Bu şiir üzerine Resulullah (a.s) onun payını da yüz deveye tamamladı."
Müslim [311]'in buna benzer bir rivayetinde ravi, Alkame bin Ulâse ile Safvan bin Ümeyye'yi düşürmüş ve şiiri de zikretmemiştir. [312]
5073-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Ben size ne bir şey verebilirim ne de (verilene) mani olabilirim. Benyalnızca me'mur (emredilen) birisiyim, emrolunduğum yere koyarım."
Bir rivayette de : "Ben taksim ediciyim, emrolunduğum yere koyarım/1 buyurdu. [313]
5074-Buhari, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) ben yanında otururken bir gurup insana ihsanda bulundu. Ancak benim daha çok hoşlandığım birine hiç bir şey vermedi. Ben :
"Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a yemin olsun, ben onu mü'min görüyorum/' dedim.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu : "Müslüman (görüyorum de !)"
Sa'd (dayanamayıp) bu görüşünü üç kez söyledi. Resulullah (a.s) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu defa da şunu ilave etti :
"Ben, nazarımda daha sevgili olana hiç bir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum."
Bir rivayette [314] de Sa'd şöyle demiştir :
"Resulullah (a.s) elini, boynum ile kürek kemiğim arasına vurdu, sonra:
"Dövüşecek misin," ey Sa'd? İşte ben, bir kimseye veriyorum," buyurdu."
Ebu Davud [315]'un rivayetinde, Zühri şöyle demiştir :
"Biz İslam'ın kelime-i şehadet, imanın da amel-i salih olduğu görüşündeyiz." [316]
5075-İmam Malik, Muvatta'da, Kasım bin Muhammed (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Kasım, şöyle dedi:
"Abdullah bin Abbas'a; "enfal nedir?" diye soru sorarken bir adamı dinledim. İbni Abbas: "At nefelden sayılır, seleb (öldürülen kişinin üzerinde bulunan silah, elbise ve diğer eşyaları) da nefelden sayılır," dedi. Adam sorusunu tekrarladı. İbni Abbas yine bu cevabı verdi. Sonra adam :
"Allah'ın kendi kitabında buyurduğu enfal nedir?" diye sordu." Ravi Kasım dedi ki:
"Adam soru sormaya öylesine devam etti ki, neredeyse İbni Abbas (r.a)'a sıkıntı vermeye başladı. Bunun üzerine İbni Abbas :
"Bu adamın durumu kime benziyor biliyor musunuz? Hz. Ömer (r.a)'in dayak attığı Sabiğ'a benziyor," dedi." [317]
5076-Tabarani, Ma'n bin Yezid (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Ganimet taksim edilmedikçe helal olmaz. Nefel (armağan) 'da halka dağıtılmadıkça helal olmaz."
5077-Buhari, Seleme bin el-Ekva (r.a)'dan rivayet etmiştir : "Seleme, şöyle demiştir :
"Resulullah (a.s) bir seferde idi, müşriklerden bîr casus gelip ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resulullah (a.s) :
"(O bir casustur) arayıp bulun ve öldürün!" diye emretti. Ben hemen onu bulup öldürdüm. Resulullah (a.s) da onun selebini bana bağışladı." [318]
5078-Ebu Ya'la, İbni Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) Ebu Katade'ye uğradı. O da öldürdüğü bir adamın yanıbaşında duruyordu. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Onu ve selebini bırakınız !" [319]
5079-Tirmizi, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmişti r: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktulün selebi kendisinin olur." [320]
5080-Ebu Davud, Avf bin Mâlik ve Halid bin Mâlik (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak, beşli taksime (humusa) tabi kılmadı." [321]
5081-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir :
"Ebu Hureyre, şöyle demiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) buyurdu ki:
"Peygamberlerden biri gazveye çıkıp da kavmine şunları söyledi:
"Nikaha bağlanıp gerdeğe girmek isteği helde henüz gerdeğe girmemiş olan adam benimle gelmesin! Başka biri ev yapmış fakat tavanını çekme-mişse o da gelmesin! Bir başkası koyun veya gebe develer satın almış da doğurmalarını bekliyorsa o da gelmesin!"
Bunun ardından gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e : "Sen bir memursun ancak ben de bir memurum," dedi. Ve Allah'a yönelerek:
"Ey Rabbim, şu Güneş'i bize durdur (da namazımız geçmesin)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kalıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmaktan çekindi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) :
"İçinizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi.
Bu suretle O'na biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli Hz. Peygamber (a.s)'in eline yapışıp kaldı ve; "Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin," dedi. Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı: "Ganimet hırsızı sizde," dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi."
Bir rivayette [322] de şu ziyade vardır :
"İşte ganimetler, bizden Önce hiç kimseye helal olmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da bizde gördüğü aczimiz ve za'fıriuz sebebiyledir." [323]
Hadis-i şerifte geçen: "Peygamberlerden biri gazveye çıktı," sözü ile Yüşa bin Nun kasdedilmiştir. Hakim onu Müstedrek'te Kabu'l-Ahbar'dan rivayet etmiştir. Fethedilen şehir Filistin'deki Eriha'dır. Burası Beyt-i Makdis-dir. Ganimetlerin taksim edildiği yer de burasıdır. Kendisi aciz olduğu halde ganimet hırsızlığı o yerde bulunduğundan dolayı bu adı aldığı söylemiştir. Yine aynı yer için: "âciz hiyanet" denilmiştir. Bunu da Tabarani rivayet etmiştir. [324]
"Sen memursun" sözü yani bakmakla memursun, "Ben de meş'mu-rum" sözü de ben de namaz kılmakla yahut Güneş'in batmasından önce gaza etmekle emrolundum, demektir. Niçin: "Ateş onu tatmadı," dedi. Halbuki bunun zahiri: "Onu yemedi" demek olur, diye soracak olursa, cevabımız şu olur: Böyle denmesinin sebebi mübalağa içindir. Çünkü onun manası: Onun tadına bile bakmadı demek olur.
Nitekim Cenabı Hak şöyle buyurmuştur : "Kim onu tadmazsa, o bendendir."
Sözün böyle geliniş olması, kabul edildiğinin alameti ve hıyanetin yapılmasının gereğidir.
Bu hadisi şeriften, önemli işlerin ancak aklı başında ve tedbirli kimselere tevdi edilmesi gerektiği çıkmaktadır. Çünkü kalbin başka şeylerle meşgul olması, elden gelenin sarfedilmesi fırsatının kaçmasına sebep olur.
Kadı Iyaz konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir :
"Güneş'in durdurulması konusunda ulema ihtilaf etmiştir. Bazıları "Güneş'in geldiği yolla geri gönderilmesi şeklinde olmuştur," derler, bazıları da: "Hareketinin durdurulması şeklinde olmuştur," derler. Duası kabul edilerek Güneş durdurulan bu peygamber, Yuşâ bin Nun'dur. Güneş'in durdurulması mucizesi bizim Peygamberimiz'e de iki defa nasip olduğu rivayet edilmiştir."
Bunlardan biri Hendek Savaşı'nın sonunda vaki olmuş; Müslümanlar Güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılmamışlar, soma Allah'ın izni ile Güneş geri dönmüş ve namazı kılmışlardı.
Diğeri de İsra gecesinin sabahında olmuştur. Hz. Peygamber (a.s) miraç mucizesini anlatırken Kureyşlilere, kervanlarım gördüğünü, Güneş'in doğmasıyla birlikte geleceğini söyler. Güneş için Allah'a dua eder ve kervanın gelişine kadar güneşin doğması durdurulur. Bunları Kirmanı ve Nevevi [325] de söylemiştir.
5082-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Ebu Hureyre, şöyle demiştir :
"Bir gün Resulullah (a.s) aramızda ayağa kalkarak ganimet malına hiya-neti andı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu me-yanda şunları söyledi:
"Sakın sizden birinizi kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde gelerek :
"Ya Resulullah, beni kurtar," derken, kendimi de: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ ettim," diye cevap verirken bulmayayım!
Sakın sizden birinizi kıyamet günü boynunda kişneyişi olan bir at olduğu halde gelerek: "Ya Resulullah! beni kurtar," derken kendimi de: "Senin için hiçbir şey yapmam, ben sana tebliğ ettim," diye cevap verirken bulmayayım!
Sakın sizden birinizi kıyamet günü boynunda nıeleyişi olan bir koyun olduğu halde gelerek: "Ya Resulullah, beni kurtar," derken kendimi de: "Senin için hiçbir şey yapmam, ben sana tebliğ ettim," diye cevap verirken bulmayayım!
Sakm sizden birinizi kıyamet günü, boynunda dalgalanan giysiler olduğu halde gelerek: "Ya Resululah, beni kurtar," derken, kendimi de: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben ona tebliğ ettim," diye cevap verirken bulmayayım!" [326]
İmam Nevevi [327] şöyle der :
"Sakın sizden birinizi bulmayayım" sözünü hemzenin zammı, fâ'nın kesriile zaptettik. Yani "sizden birinizi bu sıfat üzere bulmayayım" demek olur. Bunun manası: "Sizi bu sıfat üzere bulacağım böyle bir amel işlemeyiniz"dİr.
Kadı Iyaz şöyle der :
"Uzri'nin rivayetinde fâ harfi yerine kaf harfi yer almaktadır ve bu durumda şöyle olur:
"Manası: Sizden birinizle karşılaşmayayım.
Yine hadis metninde geçen: "es-Samik" kelimesi altın ve gümüş demektir."
5083-Ebu Davud, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir :
"Abdullah, şöyle demiştir :
"Bir ganimet ele geçirilince, Resulullah (a.s) Hz. Bilal'e emir verirdi, o da halka yüksek sesle duyurur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi, Peygamberimiz (a.s) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi.
Bir gün, (Bilal'in) ilanından sonra bir adam kıldan mamul bir yılar getirdi ve :
"Ey Allah'ın Resulü! Ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik," dedi. Resulullah (a.s) :
"Sen üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin?" dedi. Adam Resulullah (a.s)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin." [328]
5084-Tirmizi hariç olmak üzere Kütüb-i Sitte Sahipleri, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir :
"Hz. Peygamber (a.s) ile beraber Hayber Savaşı'na çıktık, sonuçta Allah bize fetih ihsan etti. Bu fetihte altın-gümüş değil, sadece eşya, yiyecek ve giyecek maddeleri ganimet aldık. Sonra Vadi'l-Kura'ya gittik. Hz. Peygamber (a.s)'in yanında DubeyboğuUarından Rifâ'a bin Zeyd adlı bir kölesi vardı. Bu köleyi ona Cüzam kabilesinden bir kimse hibe etmişti. Vadiye indiğimiz vakit, Resulullah (a.s)'ın kölesi kalktı ve devesi üstündeki rahlesine giriyordu. Tam bu sırada kendisine bir ok isabet etti ve ölümü oracıkta oldu. Bunun üzerine biz :
"Ya Resulullah! Ona şehadet mübarek olsun," dedik. Resulullah (a.s) :
"Hayır, Allah'a yemin ederim ki, Hayber Savaşı'nda taksim edilmemiş olan ganimetlerden aldığı bir semle (kısa örtü), onun üstünde bir ateş olarak alev alev yanmaktadır," buyurdu."
Ravi der ki :
"Bundan insanlar korktu, bir zat bir tek yahut iki adet papuç tasması getirdi de:
"Ya Resulullah! Bunu Hayber gününde almıştım," dedi.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Ateşten bir ayakkabı tasması yahut ateşten iki tane ayakkabı tasması." [329]
5085-İmam Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Şakik (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Ona da bir kimse Hz. Peygamber (a.s)'den işittiğini haber vermiş: Hz. Peygamber (a.s) Vadi'l-Kurâ'da ve atmm üzerinde iken bir adam kendisine gelerek:
"Kölen yahut hizmetçin falanca şehid edildi," demiş. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s):
"Aksine o ganimetten çaldığı bir abâ içinde ateşe sürükleniyor," buyurdu" [330]
5086-Buhari, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s)'ın ağırlıklarının başında bekleyen Kerkere denilen bir kimse vardı. Derken vefat etti. Resulullah (a.s) : "O, cehennemdedir !" buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. Üzerinde ganimetten çalınmış bir abâ buldular." [331]
5087-Nesai, Ebu Rafi (r.a)'den rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) Baki' mezarlığına uğradı ve :
"Yazık sana, yazık sana," dedi. Bu bana çok ağır geldi. Resulullah (a.s) bunları bana söylüyor sandım da geri kalmak istedim. Bunun üzerine Resulullah (a.s) :
"Niçin geri kaldın? Yürü !" buyurdu. Ben :
"Bir şey oldu galiba," dedim. Resulullah (a.s) :
"Nedir?" diye sordu. Ben de :
"Bana, "yazıklar olsun," dedin," diye cevap verdim.
Resulullah (a.s) :
"Hayır (sana demedim), şu kabrinden geçtiğimiz adam var ya, onu ben filan oğullarına zekat toplaması için göndermiştim. Fakat o topladığı zekattan siyah-beyaz çizgili bir gömlek çaldı, şimdi ona o gömleğe karşılık ateşten bir zırh giydirildi," buyurdu." [332]
5088-Tabarani, Habib bin Mesleme (r.a)'nin şöyle dediğini rivayetetmiştir :
"Ebu Zerr (r.a)'ı şöyle derken işittim : "Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
"Eğer ümmetim ganimet (kamu) malından çalmazsa, düşman onların karşısına ebediyyen dikilemez."
Ebu Zerr, Habib bin Mesleme'ye :
"Düşman sizin karşınızda bir koyunun süt sağımı kadar sebat ediyor mu?" diye sordu. O da : "Evet, üç sütlü koyunu sağacak kadar," diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebu Zer :
"Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki, siz ganimetten çalıyorsunuz," dedi." [333]
5089-İmam Malik, Muvatta'da, Zeyd bin Halid (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir :
"Hayber Savaşı sırasında Resulullah (a.s)'m ashabından biri öldürülmüştü. Resulullah (a.s)'a haber verildi.
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu : "Arkadaşımız üzerine namaz kılınız."
Resulullah (a.s)'m bu sözü üzerine, halkın çehresi değişmişti. Resulullah (a.s) şu açıklamaya yaptı :
"Arkadaşınız Allah yolunda cihad sırasında ganimetten çalmıştı."
Bu açıklama üzerine biz ölünün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük." [334]
5090-Müslim, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'dan rivayet etmiştir : "O, şöyle dedi:
"Hayber Savaşi'nm yapıldığı gün Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bir kaç kişi gelerek : "Filan şehid, filan şehiddir," dediler. Nihayet bir adamın yanma uğrayarak (onun hakkında da); "filan şehiddir," dediler.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Hayır! Ben onu (ganimetten) aşırdığı bir hırka yahud bir yağmurluktan dolayı Cehennem'de gördüm."
Bundan sonra Resulullah (a.s) şöyle bbuyurdu :
"Ey Hattab oğlu! Git! Cemaatin içerisinde: "Cennet'e mü'minlerden buş-kası giremez!" diye nida et."
Ben de çıktım ve: "Dikkat! Cennet'e mü'minlerden başkası giremez," diye nida ettim." [335]
5091-Tirmizi, Muaz bin Cebel (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir
"Resulullah (a.s) beni (vali olarak) Yemen'e gönderdi. Hareket ettiğim sırada peşimden bir haberci gönderdi ve geri çevrildim. Resulullah (a.s) :
"Seni niçin istettiğimi biliyor musun?" diye sordu ve sonra şöyle buyurdu:
"Benden izinsiz hiçbir şey almıyacaksm! Çünkü bu bir hiyanettir.
"Her kim emanete hiyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir..." [336]
İşte bunun için seni çağırdım. Şimdi görevine git!" [337]
5092-Ebu Davud, Büreyde (r.a)'den rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Biz kimi bir işin başına yetkili tayin ettiysek onun geçimini karşılamışızdır. Artık o bundan fazlasını alırsa, aldığı şey millet malından çalıntı olur." [338]
5093-Tabarani, Ebu Bürde bin Niyar (r.a)'dan rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) dua etmek için bazı kabilelere geldi. Bir kabileyi terkedip onlara gelmedi. Onlar da bu durumu kabullenemediler ve kendi arkadaşlarından birinin eşyasını karıştırdılar. Adamın eğerinin içinde çalmış olduğu bir gerdanlığı buldular. Hemen onu geri verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) gelip onlara dua etti." [339]
5094- Ebu Davud, Asım bin Küleyb (r.a)'den, o da babasından, babası da Ensar'dan bir adamdan rivayet etmiştir
"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya uğradık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmaladılar. Resulullah (a.s), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanınımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı. Yayı ile tencereleri devirdi. Sonra da etleri toprağa buladı. Ardından şu açıklamada bulundu :
"Yağma malı, İaşeden daha helal değildir." Veya şöyle dedi:
"Lâşe, yağma malından daha helal değildir." Rivayetin sonundaki şek, ravilerden Hennad'a aittir. [340]
5095-Tabarani, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"İnsanlar bir miktar koyun yağmalayıp onları kestiler. Sonra da onları pişirmeye başladılar. Daha sonra da Resulullah (a.s) geldi ve tencerelerindevrilmesini) emretti de tencereler ters çevrildi. Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, yağmalama helal olmaz." [341]
5096-İmam Ahmed bin Hanbef, Ebu Leylâ (r.a)'nm şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Hayber'in fethinde Resulullah (a.s) ile birlikte bulundum. Düşman yenilgiye uğrayınca, biz onların konak yerlerine girdik. Koçlardan yakaladıklarını aldılar. Kısa sürede tencereler kaynadı. Ama (Hz. Peygameber (a.s)'in emri ile) tencereler devrildi. Hz. Peygamer (a.s) onları aramızda taksim etti. Her on kişilik guruba bir koyun verdi." [342]
5097-Imam Ahmed bin Hanbel, Leysoğullarından bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s)'m arkadaşları beni esir almışlardı. Ben onlarla birlikte iken davar ele geçirip yağmaladılar ve onları pişirdiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle diyordu :
"(Ganimet taksim edilmeden Önce) yağmalama doğru olmaz, hemen tencereleri devirin." [343]
5098-Tirmizi, Rafi bin Hadic (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) ile beraber bir seferde idik. Ayağına çabuk olanlar ilerlediler ve ganimetlerden çabucak bir şeyler alıp pişirmeye başladılar. Resulullah (a.s) askerlerin sonun(cu gurubun)da idi. Hz. Peygamber (a.s) tencerelerin yanından geçerken emri üzerine bu kaplar devrildi. Sonra askerlerin arasında (ganimeti) taksim etti ve bir deveyi on koyuna muadil (eşit) tuttu." [344]
Hafız İbni Hacer, el-Feth [345]'de şunları kaydediyor :
"Bu babda iki konuda ihtilaf edilmiştir: Biri, tencereleri dökme sebebi, ikincisi de, etler imha edildi mi, edilmedi mi? konusudur.
Birinci soruyla ilgili olarak Kadı Iyaz şunları söylemiştir :
"Onlar dar-ı İslam'a varmışlardı ki, bu mekanda ganimet taksim edilmeden yenilebilmesi için onların darul-harpte olmaları gerekirdi. Ayrıca bunun sebebi hayvanları kesenlerin itidalle hareket edip ihtiyaca uygun miktarda kesmemiş olmaları, dolayısı ile işin içine yağmalama girmiş olması da olabilir."
İkinci mesele ile ilgili olrak İmam Nevevi şöyle demiştir:
"Tencerelerin devrilmesi ile ilgili emirden maksad, onlara ceza olarak etin suyunu telef etmektir. Ete gelince, onu telef etmemişlerdir. Hatta etlerin toplanıp ganimete dahil edilmiş olma ihtimali bile vardır.
Resulullah (a.s)'m malların ziyan edilmemesi ile ilgili emirleri göz önüne alınırsa, tencereleri devirmekle etleri telef etmeyi emrettiği düşünülemez. Üstelik bu mal gazilerin hepsine ait bir maldır. Ayrıca emirsiz pişirme suçu, ganimette hakkı olanların hepsi tarafından da işlenmiş değildir. Zira bazıları eti pişirmeye tevessül etmemişlerdir. Ayrıca aralarından hu-mus'a hak kazananlar da vardı. Şayet "kazanlardaki etlerin ganimete katıldığma dair sarahat, rivayetlerde mevcut değildir" denecek olursa, cevabımız şu olur :
"Rivayetlerde etin yakıldığı veya telef edildiğine dair de sarahat gelmemiştir, öyle ise bu müphem durumun kaidelere uygun şekilde te'vili gerekir."
Ayrıca: "Etleri toprağa ulamak suretiyle telef etmek gerekmez. Çünkü yıkamak suretiyle toprağını gidermek mümkündür," denilemez. Çünkü sözün gelişi şunu akla getiriyor: Bu emirle, o fiili yasaklamadaki mübalağa kasdedilmiştir. Şayet maksdak daha sonra onlardan yararlanmak olsaydı, onda üyük bir nehiy olmazdı. Çünkü onlardan sadece bir kişiye mahsus olan bir şey kolay ve basit birşey olurdu. Buna göre Müslümanların o etlere muhtaç olmaları, gönülleri çekilmiş olması ve arzu duymaları ile birlikte etleri ifsad etmek yasak koyma konusunda daha anlamlıdır."
Hadis-i şerifte geçen; "Bir deveyi on koyuna muadil tuttu" sözü ile ilgili olarak Hafız İbni Hacer şunları söylemiştir :
"Bu söz, o zamanki koyunun kıymetinin böyle olduğuna hamledil-miştir. Belki de deve azdı veya eti nefis idi, koyun da çoktu veya zayıf ve cılız idi. Devenin kıymeti on adet koyun ediyordu. Çünkü bu, genelde koyunun değerinin az olduğu dönemde olur. Bu taksimata gelince; aynen vuku bulmuştur. Muhtemeldir ki, böyle denkleştirme yapmak koyunun değil de, devenin nefis olduğu zikredildiği içindir."
Müslim'deki Cabir hadisi bu konuda gayet açıktır. Cabir o hadiste şöyle demiştir :
"Resulullah (a.s) bize deve ile sığırda ortak olmamızı, içimizden her yedi kişinin bir deveye iştirak etmemizi emir buyurdu."
"Bedene" sözü hem deve, hem de sığır için kullanılır. İbni Abbas dedi ki:
"Biz bir yolculuk sırasında Hz. Peygameber (a.s) ile beraberdik. Derken kurbam bayramı girdi. Biz bir sığıra yedi kişi iştirak ettik, bir deveye de on kişi iştirak ettik."
Tirmizi bu hadisi hasen saymış, İbni Hibban da sahih kabul etmiştir. Ayrıca bu hadis Rafi bin Hadis ile desteklenmiştir.
Aslmda bu konuda serbest olan şudur :
Nefasetine zarar verecek bir arıza vuku bulmadıkça deveye yedi kişi ortak olur. Hüküm de buna göre değişir. Bu sebepten ötürü bu konuda varidolan haberler bir araya toplanmıştır.
Sonra adı geçen taksimattan ortaya çıkan durum şudur:
"Ganimet olarak ele geçirilen koyun ve develerin etlerinden pişirilip dökülenlerin dışında taksimat gerçekleşmiştir. Olay birden fazla vuku bulduğu takdirde, İbni Abbas'm zikrettiği olayda, pişirmek için etlerin kesilmiş olmasından dolayı etlerin telef edilmesi muhtemeldir.
Rafi bin Hadic hadisinde nakledilen olayda da koyunlar sağlıklı bir şekilde pişirilmiştir. Etlerin suyu döküldükten sonra, etler ganimetlere katılmıştır. Böylece ganimetler taksim edildikten sonrada kendi hissesine düşen miktarı, sahibi pişirmiştir. Belki de kendi hissesine düşen miktarı, sahibi pişirmiştir. Belki de bu, âdet olarak koyunun kıymeti'nin düşmesindeki espiridir. Doğrusunu Allah bilir."
5099-Ebu Davud, Ebu Velid (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Biz Abdurrahman bin Semüre ile beraber Kabil'de idik. Askerler ganimet ele geçirdiler ve onları yağmaladılar. Abdurrahman konuşma yapmak üzere ayağa kalktı ve şöyle dedi:
"Ben Resulullah (a.s)'tan yağmayı (ganimet malı taksim edilmeden bir şeyler almayı) yasakladığım işittim."
Bunun üzerine askerler aldıklarını geri verdiler, O da ganimeti onların arasında taksim etti." [346]
5100-İmam Ahmed bin Hanbeİ, Ebu Hureyre (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) bir deve kurban etti. Halk o deveyi yağmaîamıştı. Resu-lullah (a.s)'m münâdisi: "Muhakkak ki, Allah ve Resulü sizi yağmalamaktan nehyediyor," diye bağırdı. Bunun üzerine halk aldıklarını getirdiler, Resulullah (a.s) onu onlara taksim etti." [347]
5101-Buhari, Abdullah bin Yezid el-Ensari (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s) cebren kişinin malını almaktan ve müsle yapmaktan nehiy buyurdu." [348]
5102-Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Her kim yağmacılık ederse, bizden değildir." [349]
5103-Ebu Davud, İmran bin Husayn (r.a)'dan rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"At yarışında şamata ve gürültü etmek, diğerinin yanma çekmek doğru değildir."
Tirmizi [350] bu hadisi biraz daha fazlalık ile tahric etmiştir. Tirmizi'nin lafzı da şudur:
"İslam'da celeb [351], ceneb [352] ve sigar [353] yoktur. Her kim yağma ederse, bizden değildir."
Bu hadisi Nesai de rivayet etmiştir. Ancak Nesai; "yağma" sözü ile hadisin sonundaki "İslam" sözünü zikretmiştir. [354]
Yukarıda geçen bu fasıldaki naslar bir kaç türlüdür. Bir kısmı ganimetlerle ilgili, bir kısmı fey1 ile ilgili, bir kısmı Müslümanlara ait beytü'l-mal'ın mali politikasıyla alakalı, bazıları enfal ile ilgili, bir kısmı da zevi'1-kurâ (Hz. Peygam-ber'in yakınları)'mn sıra ile hisseleri ile ilgilidir. Çünkü onlardan herbirini yerli yerine koymak müctehidin bilmediği bir husus değildir. Onların şerhi ise bu kitabın yüklendiği görevden daha büyük bir öneme sahiptir. [355]
'Hadislerle İbadet Ansiklopedisi', cihad kısmı ile son buluyor. Bize göre, ibadet kısmını bir kapanış ile sona erdirmek kalıcı olur. Bu kapanışın iki bölüm olmasını tercih ettik. Her iki bölüm de İslam'daki dengenin bir tezahürüdür.
Birinci bölüm: Hayra koşmak ve hayırda yarışmak. İkinci bölüm: Amellerdeki denge ve ölçü.
İnsan kendi nefsine gücü yetiremiyeceği şeyi yükleyemez. Bu iki bölüm, temel ibadetleri açıkladıktan sonra çok önemlidir. Buna göre nefislerin yönetimi o iki konuya muhtaçtırlar. Müslümanm hayatındaki en ömeli işlerden biri, Müslümanın nefsini nasıl yöneteceğini bilmesidir. Şimdi İbadet Ansiklopedisi kısmının sonucuna geçebiliriz. [356]
Geçen bölümlerdeki temel ibadetleri arzettikten sonra, bu son kısmı iki bölüm ile bitirmeyi düşündük. Çünkü İslam'da ibadetler en önemli manalarıyla şu zikrettiklerimizden daha kapsamlıdır. Bundan ötürü de İbadet dairesine giren diğer hayırlara da göz atmakta yarar var. Sonra bu kısımda geçecek olan hayırlarsa, vakti ganimet bilerek, ölüm için hazırlık yaparak, eldeki gücü yeterince kullanarak, sağlık ve gençlikten yahut güç ve afiyetten istifade ederek koşuşturmak ve acele etmek gerekir. Bundan dolayı bu konudaki nasları nakletmeyi faydalı bulduk. Çünkü insan çoğu kere ifrat ve tefrit, kusur ve aşırılıklara düşer.
Hayırlarda acele etmek ve koşmak insanı ifrat ve tefritten koruduğuna göre, ifrata ve aşırılığa düşmekten korumak için amellerde dengeli davranma bölümünü beyan etmemiz de uygun olur. Bu da bizi amel ve ahlakta zaruri o-larak dengeli olmaya götürür. Başka bir vacip için bir vacipte ifrata düşülen yerde, yahut farzların terkiyle nafileler içinde boğulduğumuz yerde denge olmaz. Bu gibi hususlara değinmemiz bu bölümün konularının gereklerindendir. Bu sonuç bölümünün konuluları işte bunlardır. [357]
Allah Teâla şöyle buyuruyor : "Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." [358]
5104-Buhari ile Müslim, Ebu Zerr Cünbüd bin Cünade (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben, Hz. Peygamber (a.s)'e :
"Ya Resulullah (a.s) amellerin hangisi daha faziletlidir?" dedim. O da :
"Allah'a iman etmek ve O'nun yolunda cihad etmektir," buyurdu. Ben:
"Esir veya kölelerin hangisi (ni azad etmek) daha faziletlidir?" diye sordum. O da:
"Fiatı en yüksek ve sahipleri yanında en iyi olandır," buyurdu Ben : "Ben bunları yapamaz isem?" diye sordum.
"Yapan bir kimseye yardım edersin, yahut beceriksiz, iş bilmez kimseye iş yaparsın," buyurdu. Ben :
"Ya Resulullah (a.s), bu işiri bir kısmını yapmaktan âciz kalırsam ne buyurursun?" dedim.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Şerrini insanlardan men'edersin; zira bu senden sana bir sadakadır." [359]
5105-Müslim, Ebu Zer (r.a)'den rivayet etmiştir ; "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Her birinizin her bir mafsalına karşı bir sadaka vardır. Her teşbih bir sadakadır. Her tahmid bir sadakadır. Her tehlil bir sadakadır. Her tekbir bir sadakadır. İyiliği emretmek, kötülükten men etmek bir sadakadır. Bütün bunlar namına, kişinin kılacağı iki rek'at kuşluk namazı kâfirdir." [360]
5106-MüsIim, Ebu Zerr (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Ümmetimin bütün amelleri- iyisi, kötüsü-bana arzolundu. İyi amellerinin içinde, yoldan atılan eziyet verici şeleri gördüm. Kötü amellerin içinde ise mescidde tükürülüp de gömülmeyen balgamı gördüm." [361]
5107-Müslim, Hz. Peygamber (a.s)'in ashabından bazı insanlara şöyle dediklerini rivayet etmiştir :
"Ya Resulullah (a.s) servet sahipleri sevapları alıp gittiler. (Zira) bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. Fakat onlar mallarının fazlasını tasadduk ediyorlar."
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Size Allah tasadduk edecek bir şey vermemiş mi? Her teşbih mukabilinde bir sadaka, her tekbir bir sadaka, her tahmid bir sadaka, kötülükten alı koymak bir sadakadır. Birinizin cinsi münasebetinde ile sadaka vardır," buyurdu. Ashab:
"Ya Resulullah (a.s) birimiz şehvetini giderir de onda da ecir olur mu?" diye sordular. O da :
"Ne dersiniz, o kimse şehvetini haramla tatmin ederse ona günah olmaz mı? İşte bunun gibi helalde tatmin ettiği zaman da ona sevap olur,"buyurdu. [362]
5108-Müslim, Ebu Zerr (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamebr (a.s) bana : "Sakın maruftan hiç bir şeyi küçük görme. Din kardeşini güler yüzle karışalama olsa bile." [363]
5109-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İnsan bedeninden her bir eklem(in sağladığı hareket kolaylığı) üzerine bir sadaka vardır. İçinde Güneş'in doğmakta olduğu her günün gündüzünde iki (hasım) kişi arasında adalet ile hukm etmek bir sadakadır. Hayvanına inmek veya eşyasını yüklemek isteyen kimseye yardım edip hayvanına bindirmek yahut eşyasını yüklemek de bir sadakadır. Güzel söz de bir sadakadır. Namaza giderken sahibinin attığı herbir adım da bir sadakadır. Yoldan eziyet verici şeyleri gidermek de bir sadakadır."
Müslim Hz. Âişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Şüphesiz ki, Ademoğullarmdan her insan 360 eklem ile yaratılmıştır. Şimdi her kim, bu 360 eklam sayısınca Allah'a tekbir getirir, hamd eder, tehlil ve teşbih eyler ve istiğfarda bulunur; insanların yolundan bir taş yahut diken veya kemik atar; bir iyliği emir veya bir kötülüğü nehyederse, gerçekten o gün kendisini Cehennem'den uzaklaştırmış olarak hareket eder." [364]
5110-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Her kim (namaz için) mescide gider gelirse, her gidip geldikçe Allah ona Cennet'teki konağını hazırlar." [365]
5111-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Resulullah (a.s) şöyle buyururdu:
"Ey Müslüman kadınlar! Sakm bir komşu kadını, bir koyun parçasıyJa olsa komşu kadına (hediye ve) sadaka vermeyi hakir görmesin." [366]
5112-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"İman, yetmiş küsur veya altmış küsur şube'dir. Bunların (en) üstünü "(Allah'tan başka ilah yoktur)" demektir. En aşağısı ise yoldan eziyet verecek şeyleri gidermektir. Haya da imanın bir şubesidir." [367]
5113-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Bir adam yolda yürürken susuzluğu arttı. Hemen bir kuyu bulup içine indi, suyundan içti. Sonra kuyudan çıktı. Adam orada bir köpek ile karşılaştı ki, hayvan susuzluktan dilini çıkarıp soluyor, nemli toprağı yalıyordu. Yolcu (kendi kendine) :
"Bana erişen hararet ve susuzluğun benzeri bu hayvana da ulaşmış," dedi ve kuyuya inip ayakkabısına su doldurdu. Sonra (kuyudan çıkarmak için) ayakkabıyı ağzı ile tuttu. Sonra da yükselip çıktı ve köpeği suladı. Bu yaptığından dolayı Allah o kuluna mağfiret eyledi," dedi." Sahabiler :
"Ya Resulullah (a.s), hayvanları sulamakta bize de ecir var mı?" dediler.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Her yaş ciğerde (yani hayat eseri olanı sulamakta) sevap vardır."
Buharı [368]'nin rivayetinde şu sözler de vardır :
"Allah, o kulunu övdü ve ona mağfiret eyledi."
Buhari ile Müslim'e ait bir rivayette de şöyle buyurulmuştur :
"Bir defa bir köpek bir su kuyusu etrafında dolaşıyordu. Az daha susuzluk onu öldürüyordu. Aniden onu İsrâiloğullan fahişelerinden bir fahişe gördü. Hemen mestini çıkararak onunla köpeğe su çekti ve hayvanı suladı. Bu sebeple de kendisine mağfiret olundu." [369]
5114-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu :
"Gerçekten bir adam gördüm ki, yol üzerinden insanlara eziyet veren bir ağacı kestiği için Cennet'te dilediği gibi yaşıyordu."
Bir rivayette de Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur :
"Bir adam yol üzerinde bir diken dalma rastladı da: "Vallahi bunu Müslümanlardan uzaklaştıracağım, onlara ezâ vermesin," dedi. Bu sebeple Cennet'e konuldu."
Buhari ile Müslim'e ait bir rivayette [370]de Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur :
"Bir defa bir adam yolda yürürken yol üzerinde dikenli bir ağaç dalı bularak onu kenara attı. Allah da (onu bu yaptığından ötürü) övdü ve mağfiret eyledi." [371]
5115-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Bir kimse abdest alır da, onu tertemiz almayı becerir, sonra cuma'ya gelerek susar ve hutbeyi dinlerse, gelecek cuma'ya kadar işleyeceği (küçük) günahları ile üç günlük fazla günahı affolunur. Her kim de yerden çakıl taşı alırsa abesle iştigal etmiş olur." [372]
5116-MüsIim, yine Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Müslim yahut mü'min bir kul abdest alır da yüzünü yıkarsa, gözleri ile baktığı her günah, suyla yahut suyun son damlası ile yüzünden çıkar. Ellerini yıkadığı vakit ellerinin tuttuğu her günah, su ile yahut suyun son damlası ile beraber ellerinden çıkar, ayaklarını yıkadığı vakit ayaklarının yürüyerek işlediği her günah, su ile yahut suyun son damlası ile birlikte çıkar. Nihayet o kul günahlardan temiz ve pâk olup çıkar." [373]
5117-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Büyük günahlardan kaçımldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma (namazı) ve iki Ramazan arasındaki günahlara keffarettir." [374]
5118-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyururdu :
"Size Allah'ın günahları neyle imha ettiğini ve dereceleri neyle yü c-selttiğini göstereyim mi?" Ashab-ı kiram da
"Hay hay ya Resulullah (a.s)/1 dediler. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Güçlüklere rağmen abdesti yerli yerinde almak, mescidlere doğru adı m çok atmak ve namazdan sonra (diğer) namazı beklemektir. İşte sizin batınız budur." [375]
5119-Buhari ile Müslim, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den şu şekilde vayet etmişlerdir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyururdu :
"İki serinlik namazını (yani sabah ve ikindi namazlarını) her kim larsa Cennet'e girdi." [376]
5120-Buhari, Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Bir kul hasta olduğu yahut yolculuk ettiği zaman, mukim iken, sağlıklı iken işlemekte olduğu ibadetin benzeri, o gazi ve hasta lehine yazılır." [377]
5121-Buhari, Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu : "Her maruf (iyilik) sadakadır."
Müslim [378] ve Buhari onu Huzeyfe (r.a)'nin rivayeti olarak da tahriç etmişlerdir. [379]
5122-Müslim, Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Bir Müslüman bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenilen (meyva) mutlaka onun için sadakadır. O ağaçtan çalınan (meyva) onun için sadaka, yabani hayvanın yediği dahi onun için sadakadır. Bir kimse o ağacın meyvesini yiyip azaltırsa, bu onun için mutlaka sadaka olur."
Müslim [380]'in bir rivayeti de şöyledir :
"Eğer Müslüman bir kimse ağaç diker de ondan bir insan veya hayvan yahut kuş yerse, bu, mutlaka onun içirt kıyamet gününe kadar bir sadaka olur."
Yine Müslim'in bir rivayetinde Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur :
"Eğer bir Müslüman bir ağaç diker veya bir ekin eker de ondan bir insan yahut hayvan veya başka bir şey yerse, bu, onun için mutlaka sadaka olur." [381]
5123-Müslim, Ebul-Münzir Übey bin Ka'b (r.a)'m şöyle dediğim rivayet etmiştir :
"Bir adam vardı ki, mescide ondan daha uzakta bulunan hiç bir kimŞe yoktu. (Buna rağmen) Bu zat hiçbir (cemaat) namazını kaçırmıyordu. Kendisine şöyle dediler (Yahut ben ona şöyle dedim)
"Bir eşek satın alsan da karanlıkta ve sıcakta ona binsen! O zat şu ce-vabı verdi:
"Evimin mescidin yanıbaşmda olması beni memnun etmez. Çünkü ben, mescide gidişimin ve evime döndüğüm vakit dönüşümün lehime yazılmasını isterim."
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu ;
"Allah senin için bunların hepsini bir araya topladı."
Bir rivayette [382] de: "Senin için gerçekten hesap ettiğin şey vardır," fcju-yurdu. [383]
5124-Buhari, Ebu Muhammed Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sağımlı keçi menihası [384]'dır. Hayır severlerden bir kişi bu kırk hasletten birisini onun sevabını umarak ve va'dolunan ecrini tasdik ederek işlerse, muhakkak Allah bu haslet sahibini, bu hasenesi sebebiyle Cennete girdirir." [385]
5125-Buhari ile Müslim, Adiyy bin Hatim (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir :
"Hz. Peygamber (a.s)'den işittim, şöyle diyordu : "Yarım hurma ile de olsa ateşten (Cehennem'den) korunun." Buhari ile Müslim [386]'in yine Adiyy bin Hatim (r.a)'den bir rivayetleri şöyledir:
"Resulullah (a.s) buyurdu ki :
"Sizden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onunla konuşmasın. Hem aralarında tercüman da bulunmayacaktır. Sağ tarafına bakacak; (Ahirete) gönderdiklerinden başka bir şey görmeyecek, sol tarafına bakacakfGönder-diklerinden başka bir şey görmiyecek. Önüne bakacak: Yüzünün karşısında Cehennem'de başka bir şey görmiyecektir. Bundon dolayı yarım hurma ile de olsa Cehennem'den korunun Onu da bulamıyan (hiç olmazsa güzel) bir sözle Cehennem'den korunsun." [387]
5126-Müslim, Enes (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Şüphesiz ki, Allah yemeği yedikten sonra, ondan dolayı Allah'a ham-deden yahut suyu içip de ondan dolayı Allah'a hamdeden kuldan razı olur." [388]
5127-Buhari ile Müslim, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Her Müslümana sadaka vermek vacipdir." (Bir adam) :
"Ya bulamazsa, ne buyurursun?" dedi. Resulullah (a.s) :
"İki eliyle çalışır da, hem kendine fayda verir, hem de tasadduk eder," buyurdu. Yine adam:
"Ya buna gücü yetmezse ne buyurursun?" dedi. Hz. Peygamber (a.s):
"İki eliyle çalışır da, hem kendine fayda verir, hem de tasadduk eder," buyurdu. Yine adam:
"Ya buna gücü yetmezse ne buyurursun?" dedi. Hz. Peygamber (a.s) : "Muhtaç kalan ihtiyaç sahibine yardım eder," buyurdu. "Ya buna da gücü yetmezse ne buyurursun?" dedi. "İyiliği yahut hayrı emreder," buyurdu. Adam:
"Şayetbunu da yapamazsa ne buyurursun?" dedi.
"Kötülük yapmaktan kendini tutar. Çünkü bu da bir sadakadır," buyurdu." [389]
5128-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle dedi: "Allah Teâla buyurdu ki:
"Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum. Diliyle de her ne isterse muhakkak onları da kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyince de muhakkak kulumu sığmdınrj korurum." [390]
5129-Buhari, Enes (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) Aziz ve Celil olan Rabbi'nden rivayet ettiği hadisinde şöyle buyurdu:
"Kul bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana lir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ber ona koşarak gelirim." [391]
5130-Buhari, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunu bunlardan faydalanırla!: konusunda aldandıkları iki büyük ni'mettir." [392]
5131-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) geceleyin namazda iki ayağı çatlayıncaya kadar ayakta dikilirdi. Ben kendisine:
"Ya Resulullah (a.s), Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde niçin bunu yapıyorsun?" dedim.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Şükreden bir kul olmamı arzu etmiyeyim mi?" [393]
5132-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'nın şöyle dediğini rivayet ederler:
"(Ramazan'm son) onu girince Resulullah (a.s) ciddileşir, izarmı bağlar, geceyi (ibadetle) ihya eder ve ailesini de (ibadet için) uyandırırdı." [394]
5133-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"(Mü'minlerin) her birinde (ayrı ayrı) hayır olmakla beraber Allah'a göre kuvvetli mümin zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Sana (gerçek) menfaat verecek şeyler üzerinde hırs ile çalış, Allah'tan yardım iste, acze düşme. Eğer sana bir şey, musibet gelip çatarsa: "Keşke ben şöyle yapaydım, bu böyle olurdu," deme. "Fakat Allah böyle takdir etmiş, O dilediğini yaptı" de. Zira bu "keşke" kelimesi (yani faidesiz yere, şöyle yapaydım, böyle olurdu demen) Şeytan'ın amelini açar (onun tevilatma meydan verir)." [395]
5134-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ateş, şehvet perdeleriyle perdelenip örtüldü. Cennet de nefsin hoşlanmadığı mükellefiyetlerin zorluklarıyla perdelenip Örtüldü."
Müslim'in [396] rivayetinde: "Hucibet" perdelenip örtüldü yerine "Huffet " ihata edildi, çevrildi kelimesi kullanılmıştır. Mana bakımından birbirine yakındır. Yani kişiyle onun arasında bu perde vardır, onları yaptığı takdirde, oraya girer, demek olur. [397]
5135-Müslim, Ebu Abdullah Huzeyfe bin el-Yernân (r.a)'m şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bir gece Hz. Peygamber (a.s) ile beraber namaz kıldım. Bakara suresini okumağa başladı. İçimden yüz ayet civarında rüküa varır dedim. Sonra (tahmin ettiğim miktardan çoğunu okuyup) geçti. Bunu bir rek'atta okuyup namaz kılacak dedim. Okuyup geçti. Bu süre ile rüküa varacak dedim. Sonra Nisa süresine başladı. Onu da okudu. Sonra Al-i İmran'a başladı. Onu da okudu. Resulullah (a.s) tertip üzere (yani ağır ağır) okuyordu. İçinde teşbih bulunan bir ayete geldiğinde teşbih ediyor, bir isteme ayetine uğradığında da istiyor, bir sığınma ayetine uğradığı zaman sığmıyordu. Sonra rükua varıp: "Subhane Rabbiyel azim" der idi. Sonra "Semi Allahu Liman hamideh" der idi. Sonra, rüküuna yakın derecede ayakta durdu. Sonra secde edip; "Subhane Rabi'ye" dedi. Sücudu da kıyamına yakın idi." [398]
5136-Buhari ile Müslim, İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmişlerdir:
"Bir gece Hz, Peygamber (a.s) ile beraber namaz kıldım. Kıyamı o kadar uzattı ki, ben fena bir şey işlemeyi düşündüm. İbni Mes'ud'a: "Ne düşündün?" diye soruldu. O da: "Ben kendim oturup onu ayakta bırakmayı düşündüm/' dedi." [399]
5137-Buhari ile Müslim, Enes (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
Ölüyü üç şey takib edip kabre kadar gider de ikisi tekrar geri döner, biri orada onunla beraber kalır. Ölüyü ailesi, malı ve ameli takib eder. Netice ailesi ve malı gâriye döner de, kendisiyle beraber sadece ameli kalır." [400]
5138-Buhari, İbni Mes'ud (r.a)'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Cennet sizin her birinize, kendi ayağındaki na'linin tasmasından daha yakındır. Ateş de bunun gibi yakındır." [401]
5139-Müslim, Ashab-ı Suffa'dan olup Resulullah (a.s)'ın hizmetçisi Ebu Firas Rabia bin Ka'b el-Eslemi (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben Resulullah (a.s) ile birlikte gecelemiştim. O'na abdest ve ihtiyacı olan şeyleri getirmiştim. Bunun ardından bana: "İste!" buyurdu. "Senden, Cennet'te senin yoldaşlığını istiyorum," dedim.
"Bundan başkasını istesen?" buyurdu. "İstediğim ancak budur," dedim.
"Öyle ise çok secde yapmak suretiyle nefsin lehine bana yardımcı ol," buyurdu." [402]
5140-Müslim, Ebu Abdullah -Ebu Abdurrahman- (Resulullah1 m azatlısı) Sevben (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle buyurdu:
"Allah'a çok secde etmeye bak. Çünkü Allah için yaptığın her bir secdeye mukabil muhakkak Allah seni bir derece yükseltecek ve küçük bir günahını indirecektir," [403]
5141-Tirmizi, Ebu Safvan Abdullah bin Büsr el-Eslemi (r.a)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun olup ameli güzel olandır." [404]
5142-Buhari ile Müslim, Enes (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Amcam Enes bin Nadr, Bedir Savaşı'nda bulunmamıştı. Bundan ötürü o:
"Ya Resulullah (a.s), müşriklerle yaptığın ilk muharebede bulunamadım. Yemin olsun, eğer Allah beni müşrikler harbinde hazır bulundurursane yapacağımı Allah muhakkak insanlara gösterecektir," demişti. Uhud günü gelip de Müslümanlar cephesi açılınca Enes bin Nadr:
"Ya Allah! Ben, sen'den şunların; yani Hz. Peygamber (a.s)'in sahabileri-nin yaptıkları bozulma ve kaçma suçundan dolayı özür ve bahanelerinin kabulünü isterim. Şunlarm; yani müşriklerin Hz. Peygamber (a.s)'e karşı yaptıkları savaştan ve cinayetten de sana sığınırım," dedi.
Sonra (müşriklere doğru) ilerledi. Bu sırada Enes bin Nadr'a Sa'd bin Muaz rastladı. Enes bin Nadr ona:
"Ya Sa'd bin Muaz! Ben Cennet istiyorum. Ve Nadr'm Rabb'ine yemin ederim ki, ben Cennet'in kokusunu Uhud'un berisinden hissedip duruyorum," dedi.
Sa'd bin Muaz, Resulullah (a.s)'a:
"Ya Resulullah (a.s), ben Enes bin Nadr'ın düşmanlara karşı yaptığı hârika kahramanlıkları anlatmaya güç yetiremedim." dedi.
Enes bin Malik (Sa'd bin Muaz'ı te'yid ederek) şöyle demiştir:
"Biz, Enes bin Nadr'ı şehid edilmiş halde bulduğumuzda, onun bedeninde kılıç darbesi, yahut mızrak dürtmesi veya ok saplaması olarak seksenden fazla yara bulduk. Müşrikler bu mücahidin burnunu, kulaklarını ve diğer bazı uzuvlarını kesmek ve gözlerini oymak suretiyle müsle, yani işkence etmişlerdi. Bu sebeple onu hiçbir kimse tanıyamadı da ancak kız kardeşi (halam) onu parmaklarının ucundan tanıyabildi."
Yine Enes bin Mâlik dedi ki:
"Biz şu ayetin, Enes bin Nadr ile benzerleri hakkında indiğini düşünür yahut zannederdik:
"Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler vardır. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler." [405]
5143-Buhari ile Müslim, Ebu Mes'ud Ukbe bin Amr el-Ensari el-Bedri (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Sadaka ayeti [406] indiği zaman, biz arkamızda ücretle yük taşımağa çalışırdık. Sahabilerden biri çokça bir para getirip sadaka olarak verdi. Bunu gören münafıklar "Bu müraidir, gösterişçidir," dediler.
Sonra diğer bir kimse geldi ve bir sâ' hurma sadaka verdi. Bu defa münafıklar: "Allah bu adamın bir sâ' sadakasından şüphesiz ganidir," dediler. Bunun üzerine şu ayet indi:
"Sadakalarda, bağışlarda bulunan mü'minlerle (bir türlü), güçlerinin ye-tebildiğinden başkasını bulamayan fakirlerle (diğer türlü laf atarak, kaş-göz oynatarak) eğlenenler; Allah onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için acıtıcı bir azap da vardır." [407]
5144-Müslim, Said bin Abdulaziz (r.a)'den, o da Rabia bin Yezid'den , o da Ebu İdris el-Havlani'den, o da Ebu Zerr Cündüb bin Cünade (r.a)'den, o da Hz. Peygamber (a.s)'den, o da Allah Tebareke ve Teâlâ'dan rivayet ettiği kudsi hadisler arasında şu hadisi tahdis etti:
"Yüce Allah şöyle buyurdu:
"Ey kullarım! Haberiniz olsun ki, ben zulmü kendi nefsime haram ettim. Onu size de aranızda haram kıldım. Bundan dolayı birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım! Benim hidayet verdiklerim müstesna, sizler herbiri-niz doğru yoldan sapanlarsınız. Bundan dolayı benden hidayet isteyin ki, sizlere hidayet edeyim.
Ey kullarım! Sizler hep açsmızdır. Ancak benim doyurduklarını müstesnadır. Onun için benden yiyecek isteyiniz ki, size yiyecek vereyim.
Ey kullarım! Benim giydirdiklerimden başka sizler hep çıplaksınızdır. Onun için benden giyecek isteyiniz ki, sizi giydireyim.
Ey kullarım! Sizler gece gündüz hatalar yaparsızm. Ben ise bütün günahları mağfiretimle örterim. O halde bana istiğfar ediniz ki, size mağfiret edeyim.
Ey kullarım! Sizler asla bena zarar verecek dereceye ulaşamıyacak ve bana zarar veremiyeceksiniz. Ve keza sizler asla bana fayda verecek dereceyeulaşamıyacak ve bana hiçbir fayda veremiyeceksiniz.
Ey kullarım! Sizin evveliniz, âhiriniz, cinniniz, içinizden en temiz kalpli bir adam gidişinde olsa, o benim mülkümde bir şey artıramaz.
Ey kullarım! Sizin evveliniz, âhiriniz insiniz ve cinniniz hepiniz bir yere toplanıp benden isteseler de ben sizlerden her insana istediğimi versem o benim mülkümden bir şey eksiltmez. Bunun hepsi benim katımda olanlardan ancak dikiş iğnesinin denize bir kere daldırıldığı zaman denizden eksiltmesi gibidir. (Yani denize bir iğneyi bir kere daldırmakla denizden ne eksilir?)
Ey kullarım! Sade sizin amellerinizdir ki, ben onlan sizin için sayar, size karşı korur, saklar sonra onları size tastamam veririm. Onun için her kim hayır bulursa hemen Allah'a hamd etsin. Onun gayrisini bulan da ancak kendini kınasın."
Ravi Ebu Said dedi ki:
"Ebu îdris bu hadisi tahdis ettiği zaman daima iki dizi üzerine diz çökeridi."
Biz İmam.Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)'in şöyle dediğini rivayet ettik:
"Şam ehlinin rivayet ettiği hadisler içinde bu hadisten daha şerefli bir hadis yoktur." [408]
5145-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"(Ey Mü'minler) Karanlık gecenin safhaları gibi olan korkunç fitnelerden önce iyi işlerde birbirirüzle sür'at yarışma giriniz. O fitneler sırasında insan mü'min olarak sabaha erer, kafir olarak akşama dahil olur. Yahut mü'min olarak akşama ulaşır da kâfir olarak sabahlar. Dinini dünyadan bir meta' (eşya) mukabilinde satar." [409]
5146-Buhari, Ebu Servea Ukbe bin el-Haris (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Medine'de Hz. Peygamber (a.s)'in arkasında ikindi namazını kıldım. Hz. Peygamber (a.s) selam verdi. Sonra kalktı, acele acele ve cemaatin omuzları üstünden aşarak, hanımlarına mahsus hücrelerden birine gitti. İnsanlar, Hz. Peygamber (a.s)'in bu sür'atli gidişinden ürktüler. Biraz sonra cemaatin yanma çıktı ve onların, kendisini sür'atlı gidişinden hayret ettiklerini görünce:
"(Namazda iken) bizde biraz altın olduğunu hatırladım. Onun beni alıkoymasını istemedim de taksim edilmesini (ve dağıtılmasını) emrettim."
Buhari [410]'ye ait bir diğer rivayette de şöyle buyurmuştur:
"Evde sadakadan bir miktar altın geriye bırakmıştım. Onu bu gece evde bulundurmamı istemedim de hemen onu taksim ettim." [411]
5147-Buhari ile Müslim, Cabir (r.a)'den şöyle dediğini rivayetetmişlerdir:
"Bir kişi Uhud günü Hz. Peygamber (a.s)'e:
"Ben öldürülürsem, benim nerede olacağımı bana haber ver," dedi. Hz, Peygamber (a.s) de:
"Cennet'te (olursun)/1 buyurdu.
Bunun üzerine o kişi, elinde yemekte olduğu hurmaları hemen yere attı ve sonra savaşa başladı da şehid oluncaya kadar vuruştu." [412]
5148-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir adam Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek:
"Ya Resulullah (a.s), ecir ve sevap yönünden hangi sadaka daha büyüktür?" dedi.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Senin sıhhatli, son derece cimri olduğun, fakirlikten korkar ve zenginliği emel edinir bulunduğun halde verdiğin sadakadır. Can boğaza ulaşıp, bu malım filan içindir, şu malım filan içindir deyinceye ve bunlarda mirasçıların oluncaya kadar sadakam geriye bırakma." [413]
5149-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Amellerle yedi şeye acele davranın: Hiç şüphe yok ki, bekletildiğiniz şey ya (kulluk vazifelerini) unutturan yoksulluk veya azdıran zenginlik, ya da (bedeni güçleri) bozan hastalık, yahut bunaklık getiren yaşlılık veya ansızın gelen Ölüm, ya da Deccal-ki gelmesi beklenen bir belâdır-veya kıyamettir. Kıyamet ise daha ağır ve daha acıdır." [414]
5150-Ebu Davud, Ebu Necih el-Irbad bin Saniye (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (bir gün sabah namazından sonra) bize son derece tesirli bir va'z verdi. Bu va'zm etkisinden kalbler korku ile, gözler de yaş ile dolmuştu. Biz:
"Ya Resulullah! Kuşkusuz bu vedalaşan bir kimsenin öğütleridir. O halde bize tavsiyelerde bulun," dedik.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah'ın emirlerine saygılı olmayı ve (idareciniz) Habeşli bir köle! bile olsa dinleyip ona itaat etmeyi size tavsiye ederim. İçinizden yaşayanlar bir çok anlaşmazlıklara şahid olacaktır. O durumda benim sünnetime ye hidayet üzere olan Hülefâ-i Raşidin'in yoluna sımsıkı sarılın. Bu yolda dişlerinizi sıkınız. Peydahlama işlerden önemle sakınınız; çünkü her bid'atdalâlettir (zayıflıktır)," [415]
5151-MüsIim, Hz. Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her kim vazife kıldığı gece kiraatmdan, yahut bunun bir kısmından uyur kalır, yapamaz ve bunu sabah namazı ile öğlen namazı arasında yaparsa, bu onun lehine geceleyin okumuş gibi yazılır." [416]
5152-Buhari ile Müslim, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bana şöyle buyurdu:
"Ey Abdullah ! Sakın filan kimse gibi olma. O, bütün gece namaz kılardı, fakat neticede gece namazını tamamiyle terk etti." [417]
5153-Müslim, Hz. Âişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bir rahatsızlıktan yahut başka bir sebepten dolayı namaz kılmazsa, gündüzleyin oniki rek'at namaz kılardı." [418]
5154-Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bakara suresinin 284. ayeti olan: "Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ındır. Siz nefislerinizdekini açsanız da gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çeker, sonra dilediğine mağfiret eyler, dilediğine de azab eder. Ve Allah her şeye hakkıyle kaadirdir," ayet-i kerimesi Resulullah (a.s)'a nazil olduğu zaman, bu Resulullah (a.s)'m ashabına ağır geldi. Bunun üzerine Resulullah (a.s)'a geldiler, sonra diz kapakları üzerine çöktüler ve şöyle dediler:
"Ey Allah'ın elçisi! Amellerden takat getirebileceğimiz şeyler ile mükellef kılındık. Bunlar namaz, oruç, cihad ve zekattır. Halbuki sana şu ayet indirilmiştir. Biz ona takat getiremeyiz."
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizden önceki iki kitap sahiplerinin dedikleri gibi; "İşittik ve asi olduk," sözünü mü söylemek istiyorsunuz? Hayır şöyle deyiniz:
"İşittik, itaat eyledik, gufranını dileriz ey Rabbımız, gidiş ancak sanadır."
Sahabiler: "İşittik ve itaat eyledik, gufranını dileriz ey Rabbimiz, gidiş ancak sanadır," dediler. Cemaat bunları okudukça dilleri bu sözlere yatıştı. Bunun arkasından Yüce Allah şu ayetleri indirdi:
"Peygamber, Rabbmdan ne indirildi ise ona iman etti. Mü'minler de her biri: "Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine-Peygamberlerinden hiçbifisinin arasını ayırmayız" diye -iman ettiler ve "Rabbimiz, emrine icabet ve itaat ettik, mağfiretini dileriz ve dönüş ancak sanadır," dediler." [419]
Bunu indirdi:
yaptıkları zaman Allah Teâla onu tefsir buyurmak için şu kısmı
"Allah kimseye kudretinden öte teklif yapmaz. Herkesin kazandığı lehine, yüklendiği aleyhinedir. Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk veya kasdımız olmıyarak yaptı isek bizi suçumuzla cezalandırma."
(Bu duaları Hz. Peygamber (a.s) okudukça Allah tarafından öyle yaptım diye icabet buyrulmuştur.)
Ey Rabbimiz! Hem bize, bizden evvelkilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme (Evet buyurdu).
Ey Rabbimiz! Hem de bize takatimiz olmayanı yükleme! (Evet buyurdu).
Ve bizden günahlarımızı affeyle ve bizlere mağfiret kıl, bize merhamet buyur. Sen bizim Mevlamızsm, kafirler güruhuna karşı da bize yardım eyle! (Evet buyurdu),"
Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
"Size düşünecek olanın düşüneceği kadar ömür vermedik mi ki hem-size uyarıcı (Peygamber) de geldi." [420]
İbni Abbas ve muhakkik âlimler onun manasının: "Size atmış sene ömür vermedim mi?" olduğunu söylemişlerdir: İnşaallah ileride zikredeceğimiz ha-dis-i şerif de bunu te'yid ediyor.
Onun, onsekiz sene, kırk sene olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Hasanu'l-Basri, Kalbi ve Mesruk'un da bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir.
Yine İbni Abbas'ın da bu görüşü benimsediği nakledilmiştir.
Medinelilerin kendilerinden biri kırk yaşma ulaştığı vakit kendini tümüyle
ibadete vermesi gerektiği görüşünde oldukları nakledilmiştir. Bu süreiıin buluğ çağı olduğu da söylenmiştir.
İbni Abbas ve cumhur ulema ayet-î kerime'de geçen: "Size uyarıcı da geldi" sözündeki "uyarıcı" kelimesi ile Hz. Peygamber (a.s)'in kasdedildiğini söylemiştir.
İkrime, İbni Uyeyme ve başkaları ayette geçen "düşünecek olanın düşüneceği kadar," süreyi, saçların ağarması olarak tefsir etmişlerdir.
5155-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Allah Teâla altmış seneye kadar yaşatıp ölümünü geri bıraktığı (hklde yaratanı ve yaşatanı tanımayan) kimsenin özrünü izale eder ve reddedei."
Ulemâ bunun manasının şöyle olduğunu söylemişlerdir:
"Allah bu süreyi kendisine mühlet olarak verdiğine göre artık onun için mazeret bırakmamıştır." [421]
5156-Buhari, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Ömer (r.a) beni Bedir ihtiyarlanyla beraber kendi meclisine girdirir-di. Buna bazıları içerlemiş gibi:
"Bunu niçin bizimle beraber alıyorsun? Bizim onun kadar oğullarımız var?" demişler. Hz. Ömer (r.a) de:
"O bildiğiniz sebepten (yani o, sizin de bildiğiniz ilim sahibi kimselerden olduğu için meclisime alıyorum)/' demiş.
Günün birinde Hz. Ömer (r.a) İbni Abbas'ı (beni) yine çağırdı da, Bedir ihtiyarlanyla beraber meclisine girdirdi. Sonra anladım ki, o gün Hz. Ömer (r.a) beni onlara göstermek için çağırmış.
Hz. Ömer (r.a):
"Yüce Allah'ın; "İza ca'e nesmllahi vel feth," kavli hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Bazıları:
"Bize nusret ve fetih verildiği zaman Allah'a hamdetmemiz ve mağfiret dilememiz emrolundu," dediler.
Bazıları da sükut etti, bir şey söylemedi. Hz. Ömer (r.a) bana: "Sen de mi böyle söylüyorsun ey Abbas oğlu?" dedi. "Hayır," dedim. "Ya ne diyorsun?" dedi. Ben:
"O, Resuhıllah (a.s)'m ecelidir. Allah bunu kendisine bildirdi de: "Allah'ın nusreti ve fetih geldiği zaman, işte bu senin ecelinin alâmetidir. "Artık Rabbi'ne hamd ile teşbih et ve O'ndan mağfiret iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir," buyurdu," dedim. Hz. Ömer (r.a) de:
"Benim bilmekte olduğum da ancak senin söylemekte olduğun şeydir," dedi." [422]
5157-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Hz. Peygamber (a.s) kendisine "İzâ câ'e nasrullahi ve'1-fethu," indikten sonra kıldığı her namazda muhakkak; "Sübhaneke Rabbena ve bi-hamdike, Allahümme'ğ firli," derdi."
Buhari ile Müslim (l)'in "Sahihlerinde Hz. Âişe (r.a)'dan rivayetlerinde Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) rüküunda ve sücudunda "Sübhaneke Allahumme Ra-benâ ve bi hamdike. Allahumuağfirli..." dualarını söylemeyi çok yapar olmuştu. Resulullah "Seni hamdinle teşbih eder, senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim," demek suretiyle Kur'an'm emrini yerine getiriyordu."
Hz. Âişe (r.a) demiştir ki:
"Ben şöyle sordum :
"Ya Resulullah (a.s)! Son zamanlarda ihdas edip söyler olduğunugördüğüm bu kelimeler nedir?"
Hz. Peygamber (a.s) de buyurdu ki:
"Ümmetim hakkında bana bir alâmet kılındı. O alâmeti gördüğümde bu kelimeleri söyledim. O alâmet: "İzâ câe nasrullahi ve'1-fethu..." süresidir."
Müslim'e [423] ait bir rivayet de şöyledir: "Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s): "Allah'ı, hamdine bürünerek teşbih eylerim; Allah'tan mağfiret diler, O'na tevbe ederim," sözlerini çok söylüyordu. Ben:
"Ya Resulullah (a.s) görüyorum ki: "Allah'ı, hamdine bürünerek teşbih eylerim; Allah'tan mağfiret diler, O'na tevbe ederim," sözlerini çok söylüyorsun," dedim.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rabbim bana ümmetim hakkında bir alamet göreceğimi haber verdi. Ben de onu görünce; "Allah'ı hamdine bürünerek teşbih eylerim; Allah'tan mağfiret diler, O'na tevbe ederim," sözlerini çok söyliyeceğim. İşte o alâmeti gördüm: (Alamet şudur) : Allah'ın yardımı ile fetih (yani Mekke'nin Fethi) geldiğinde, sen de insanların takım takım Allah'ın dinine girdiklerini gördüğünde hemen Rabb'inin hamdine bürünerek teşbih et ve O'ndan mağfiret dile! Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edicidir."[424]
5158-Buhari ile Müslim, Enes (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Yüce Allah, Resulünün üzerine vefatından evvele kadar arka arkaya vahiy indirdi. Hatta O'nu, vahiy en çok olduğu zaman vefat ettirdi. Bundan sonra Resulullah (a.s) vefat etti." [425]
5159-Müslim, Cabir (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: "Her kul öldüğü hal üzere diriltilecektir." [426]
5160-Buhari ile Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizler, sizi bırakıp teklif etmediğim hususlardan beni kendi halime bırakınız! Sizden evvelki ümmetler ancak çok soru sormaları ve peygamberlerine karşı ihtilafları sebebiyle helak olmuşlardır. Ben sizleri bir şeyden nehyettiğim zaman, ondan sakınınız. Sizlere birşey emrettiğim zaman da emrimi tutunuz. Gücünüzün yettiği kadar onu yerine getiriniz." [427]
5161-Buhari ile Müslim, Enes bin Mâlik (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Üç kişi Hz. Peygamber (a.s)'in hanımlarının evlerine geldi de Hz. Peygamber (as)'in ibadeti haber verilince kendileri bu ibadeti azımsadılar ve:
"Biz nerede, Peygamber nerede? Muhakkak Allah, Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını bağışlamıştır," dediler.
İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım," dedi.
İkincisi: "Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terk etmiyeceğim," dedi.
Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyyen terkedip onlara hiç temas etmiyeceğim," dedi. Onlar bu sözleri söylerken Resulullah (a.s) onların yanlarına çıkageldi de:
"Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun, Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en çok kaçanınız benim. Fakat buna rağmen ben bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir."
Bu hadis-i şerifi Nesai [428] de tahric etmiştir. Onun lafzı da şöyledir: "Resulullah (a.s)'ın ashabından bir gurub vardı ki, onlardan bazıları: "Ben kadınlarla evlenmiyeceğim," dedi. Bazıları da:
"Ben et yemiyeceğim," dedi. Bir kamı:
"Ben döşek üzerinde uyumıyacağım (hep ibadet edeceğim)," dedi. Bazısı da:
"Hep oruç tutup, hiç iftar etmiyeceğim," dedi.
Onların bu sözleri Resulullah (a.s)'a ulaştı da, Allah'a hamdü senada bulundu. Sonra şöyle buyurdu:
"Şu kişilere ne oluyor ki, şöyle şöyle diyorlar. Fakat ben namaz da kılarım, uyurum da; oruçda tutarım, yerim de; ve kadınlarla da evlenirim. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." [429]
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları kaydetmiştir:
"Bu hadiste evliliğin teşvik ne nikah'm faziletine; büyüklerin fiillerini, onlardan örnek alup hayatımızda tatbik etmek için araştırmaya delalet vardır.
Bir sakınca olmadığı Erkekler tarafından bilinme mazereti mevcut olduğu takdirde hanımlardan durumun öğrenilmesi caizdir.
Ayrıca hadiste şuna da işaret vardır: Bir kimse iyi bir amel işlemeye azmettiği vakit bunu izhar etmek durumunda kalır da riyadan emin olabilirse bu yasak olmaz.
Yine bu hadiste mükellefler için ahkamı açıklama, ilmi meseleleri anlatma ve müctehidler tarafından şüphelerin giderilmesi sırasında Allah'a hamdedip O'nu överek söze başlamaya işaret vardır. Mubahlar kasıd ile ke-rahate ve müstehaplığa bazen dönüşebilir."
5162-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'nin şöyle dediğini rivayetetmişlerdir:
"Resulullah (a.s) bir şey yaptı ve ona (yapılması konusunda) izin de verdi. Ama bazıları bundan çekindiler (ve Resulullah (a.s)'a uymadılar). Onların bu tavri Resulullah (a.s)'a ulaştı. Bunun üzerine Resulullah (a.s) bir hutbe okudu. Adeti olduğu üzere Cenab-ı Hakk'a hamdü senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
"Bazı kimselere ne oluyor ki, benim yaptığım şeylerden kaçınıyorlar? Allah'a yeminle söylüyorum, ben Allah'ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır." [430]
Hafız İbni Hacer, el-Feth'de şunları söylüyor:
"Bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber (a.s)'e uymaya teşvik, her türlü aşırılıklara girmeye ve mubahlardan kaçmmaya zem vardır. Ayrıca öğüt verirken adab-ı muaşerete riayet etmeye ve kibar davranmaya da işaret edilmektedir."
5163-Ebu Davud, Hz. Âişe (r.a)'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resululah (a.s) Osman bin Maz'un'u çağırtarak:
"Sen sünnetimden mi yüz çeviriyorsun?" diye sordu. O da:
"Hayır, ey Allah'ın Resulü, yemin olsun hayır ! Aksine aradığım şey, senin sünnetindir," dedi.
Resulullah (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım, oruç da tutarım, iftar da ederim (yani bazan da tutmam); kadınlarla da evlenirim. Ey Osman, Allah'tan kork, zira ailenin senin üzerinde hakkı var, nefsinin seni üzerindehakkı var. Öyle ise bazan oruç tut, bazen ye. Namaz da kıl, uykunu da al !"ü
Rezin merhumun kitabında bu hadisle ilgili bir ilave buldum ki onu el Usul'da bulamadım. Bu ilave de şudur:
"Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Osman bin Maz'un (r.a) bütün gece namaz kılmak, gündüzleri de hep oruç tutmak, kadınlarla da hiç nikah yapmamak üzere yemin etmişti. Osman (r.a) Resululiah (a.s)'a yemininden sordu. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: ,
"Allah sizi rastgele yeminlerinizden (lağv) dolayı değil, fakat kalplerinizin kasdettiği yeminden dolayı sorumlu tutar." [431]
Bir rivayette de Osman'ın karar vermeden önce niyetini Resulullah (a.s)'a sorduğundan bahsedilmektedir ki, doğru olanı da budur vardır."
Bu konu ile ilgili olarak Hz. Âişe (r.a)'den bir rivayet [432] daha vardır. Bu rivayette Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) sahabe-i kirama bir emir buyurdukları vakit onların güç yetirebilecekleri ameli emrederdi. Onlar:
"Ya Resulullah, bizler senin gibi değiliz. Şüphesiz ki, Aziz ve Celil olan Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır," dediler.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) öylesine kızdı ki, öfkesi mübarek yüzlerinde belli oldu. Sonra şöyle buyurdu:
"Sizin en takvalı olmanız ve Allah'ı en iyi bileniniz benim." [433]
1. Burada "lağv" yemini ile ne kasdedildiği konusunda ulemanın beş görüşü vardır:
a. Kişi bir şey üzerine yemin eder ve yemin etmiş gibi kendini zanneder. Sonra onun hilafı ortaya çıkar. Ebu Hureyre, İbni Abbas, Hasan, Atâ, Şa'bî, îbni Cübeyr, Mücahid, Katade ve Süddi bu görüştedirler.
b. Bu tür bir yemin kişinin şu sözü gibidir: Hayır, Vallahi, Belâ, Vallahi gibi... Bu sözler yemin akdi kasdedilerek söylenmemiştir. Bu da Hz. Âişe (r.a)'nin, Tavus'un, Urve'nin, Nehai'nin ve Şafii'nin görüşüdür.
c. Öfkeli iken kişinin ettiği yemin. Bu da Tavus ve İbni Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir.
d. Kişinin bir masiyet üzerine yemin etmesi. Kişi yemininde halis olur ve keffaretini öder. Bu hususta ona herhangi bir günah olmaz. Said bin Cübeyr bu görüştedir.
e. Kişi bir şeye yemin eder, sonra onu unutursa buna lağv yemini denir. Bu görüşü de Nehai ileri sürmüştür. [434]
Hafız İbni Hacer el-Feth'de: "Bu hadisde önemli işaretler vardır," demiş ve şunları söylemiştir:
2. Amel-i saliha, sahibini, dereceleri artırmak ve günahları silmek suretiyle yüce mertebelere yükseltir. Çünkü, istidlalleri ve delil ile isbatları kendilerine bir çok yönden olumsuz gelmez.
3. Kulun ibadetleri gayesine ve meyvesine ulaştığı vakit, bu onun için, nimetin bekasını istemek ve nimetten dolayı şükretmeyi artırmak amacıyla ibadete devam etmeye teşvik eden bir faktör olur.
4. Şari-i hakim'in çizdiği azimet ve ruhsat sınırında durmak gerekir. Ayrıca şeriata uygun mutedil bir davarmışı, şeriata muhalif meşakkatli bir davranışa tercih etmenin daha evla olacağına itikad etmek gerekir.
5. İbadette evla olan orta yoldur, terke kadar götürecek aşırılık değildir.
6. Bu hadiste, sahabenin ibadet konusundaki aşırı isteğine ve fazla hayır yapma taleplerine dikkat çekilmiştir.
7. Şer'i bir emre muhalefet sırasında öfkelenmek meşrudur. Anlama da kusur ettiği takdirde, manayı kavramak için yetenekli birine uyanık olmasını teşvik etmek maksadıyla karşı çıkmak da meşrudur.
8. Gerektiği takdirde, kişinin büyüklük duygusuna kapılmasından emin olduğu vakit kendi faziletiyle ilgili şeyleri anlatması caizdir.
9. Hatasızlık Resulullah (a.s)'a aittir. Çünkü Resulullah (a.s) ilmi ve a-meli hikmeti elinde bulundurmaktadır. Hz. Peygamber "Allah'ı en iyi bile-ninizim" sözü ile birin âsine, "Allah'tan en çok korkarunızım" sözü ile de ikincisine yani ameli hikmete işaret etmiştir."
5164-Buhari, Ebu Cuhayfe (r.a)"den rivayet etmiştir :
"Resulullah (a.s) Selman'la Ebu'd-Derda (r.a)'yı kardeş yapmıştı. Selman bir defasında Ebud-Derdâyı ziyaret etti. Evde, Ebu'd-Derdâ'nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu.
"Bu halin ne?" diye sordu. Kadın:
"Kardeşiniz Ebu'd-Derdâ'nm dünya ile alakası kalmadı," diye açıkladı.
Ebu'd-Derdâ geldi ve Selman'a yemek getirerek :
"Buyur, ye," dedi ve ilave etti: "Ben orucum !". Selman :
"Hayır sen yemezsen ben de yemem," dedi. Beraberce yediler. Ge olunca Ebu'd-Derdâ namaz kılmaya kalktı. Selman :
"Uyu" dedi. Beraber uyudular. Bir müddet sonra Eb'd-Derdâ namaza! kalkmak istedi. Selman tekrar:
"Uyu" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru selman :
"Şimdi kalk," dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şı ndsi-hatta bulundu:
"Senin üzerinde Rabbi'nin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkım ver". Ertesi gün Ebu'd-Derdâ, durumu Hz. Peygamber (a.s)'e anlattı. Resulullah (a.s) : "Selman doğru söylemiş," buyurdu." [435]
5165-Buhari, Abdullah bin Amr bin el-As (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'a benim "Hayatta kaldığım müddetçe vallahi gündüzleri oruç tutacağım, geçerde ise namaz kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni çağırtarak:
"Sen böyle böyle söylemişsin doğru mu?" dedi. Ben de:
"Annem babam sana feda olsun, evet böyle söyledim ey Allah'ın Resulü," dedim.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"İyi ama, sen buna güç yetiremezsin, bazan oruç tut, bazan ye, uyu ve gece de (namaz için) kalk, ayda üç gün oruç tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ücret veriyor. Bu üç gün, aynen yıl orucu yerine geçer."
Ben: "Buyurduğunuzdan daha fazlasına gücüm yeter," dedim. Resulullah (a.s): "Öyle ise bir gün oruç tut, iki gün ye" dedi.
Ben tekrar: "Bundan daha fazlasına gücüm yeter," dedim. Oda:
"Öyleyse, bir gün tut, bir gün ye. Bu Hz. Davud (Aleyhisselam)'m orucudur. Bu en kıymetli oruçtur- Bir rivayette: "En efdal oruçtur, en kıymetli oruçtur"- Bir rivayette: "En efdal oruçtur," buyurdu.
Ben yine: "Bundan daha fazlasına gücüm yeter," dedim. Resulullah (a.s): "Bundan efdali yoktur," buyurdu." Bir rivayette [436] şu ilave vardır:
"Abdullah bin Amr: "Resulullah (a.s)'m söylediği her ayda üç günü kabul etseydim, benim için ailem ile malımdan daha makbul olurdu," demiştir."
Bir diğer rivayette Abdullah bin Amr bin el-As (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) bana:
"Bütün gece namaz kılmakta olduğun ve gündüzleri de oruç tuttuğun bana haber verilmedi mi?" buyurdu.
Ben: "Evet öyledir," dedim. Resulullah (a.s) :
"Böyle yapma, gecenin bir kısmından kalk ibadet et, bir kısmında yat uyu, bazı günler oruç tut, bazı günler oruç tutma. Çünkü bedenin için senin üzerinde bir hakk vardır, gözlerin için de senin üzerinde bir hakk vardır, ziyaretçilerin için de senin üzerinde bir hakk vardır, eşin için de senin üzerinde bir hakk vardır. Sana uzun bir ömür olması ümid edilir. Her aydan üçer gün nafile oruç tutman sana yeter. Çünkü her bir haseneye mukabil onun on misli sevap vardır. Böylece bu, bütün sene oruç tutmuş sevabı eder," buyurdu."
Abdullah şöyle dedi:
"Ben kendi nefsime şiddet yaptıkça bana şiddet yapıldı: "Ben bundan daha fazlasına güç yetiririm, " dedim.
Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Öyle ise her cumadan (yani her haftadan) üç gün oruç tut."
Abdullah dedi ki:
"Ben şiddet istedikçe bana şiddetlendi. Ben bundan fazlasına da güç ye-tiririm," dedim.
Resulullah (a.s)'ı: "Öyle ise Davud Peygamber'in orucu gibi oruç tut," buyurdu.
Ben: "Davud Peygamber'in orucu nedir?" dedim.
Resulullah; "Yılın yarısıdır," buyurdu."
Bir diğer rivayette [437] de Abdullah bin Amr bin el-As (r.a) şöyle demiştir.
"Resulullah (a.s) bana:
"Her gün oruç tuttuğun ve her gece Kur'an'ı okuduğun bana haber verilmedi mi (sanırsın?)" buyurdu.
"Evet ey Allah'ın Peygamberi, öyle yapıyorum ve ben bununla hayırdan başka bir şey murad etmiyorum," dedim.
Hz. Peygamber (a.s):
"Öyle ise Kur'an'ı her on günde bir okuyup hatmeyle," buyurdu.
Ben; "Ey Allah'ın Peygamber'i ! Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter," dedim.
Hz. Peygamber (a.s):
"Öyle ise her yedi günde bir okuyup hatmet, artık bunlardan ileriye de gitme/1 buyurdu."
Abdullah dedi ki:
"Ben ibadet isteğinde şiddet gösterdikçe benim bu arzum yerine getirildi. Hz, Peygamber (a.s) bana: "Sen bilmezsin belki de senin ömrün uzun olur," buyurdu."
Yine Abdullah dedi ki:
"Sonra ben Hz. Peygamber (a.s)'in benim için söylemiş olduğu uzun ömre ulaştım. İhtiyarladığım zaman; "Keşke Hz. Peygamber'in (bana söylediği) ruhsatı kabul etseydim," diye arzu ettim."
Müslim şunu ziyade etmiştir:
"Şüphesiz ki, senin üzerinde çocuğun için de bir hak vardır."
Bir başka rivayette de Hz. Peygamber (a.s) Abdullah bin Amr'^ şöyle sordu:
"Sen gündüzleyin devamlı oruç tuttup, geceleyin namaz mı kılıyorsun?" Ben de:
"Evet," dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"Böyle yaparsan gözlerin çukurlaşır, ferin kalmaz ve yıpranırsın. Devamlı oruç tutanın, orucu yoktur. Ayda üç gün oruç, işte bu, Ömür boyu tutacağın oruçtur," buyurdu. Ben:
"Daha fazlasına da gücüm yeter," dedim.
"Davud orucu tut. O, bir gün tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla ^karşılaştığında da kaçmazdı," buyurdu."
Bir rivayette [438] de şu ziyade vardır: u "Abdullah bin Amr:
"Bana kimin gücü yeter, ey Allah'ın Peygamberi?" dedi."
Yine buna benzer bir rivayet [439] daha vardır ki, onda Hz. Peygainber fa.s) şöyle buyurdu:
"Her on günde, bir gün oruç tut. Diğer dokuz günün sevabmı alırsıri1."
Yine aynı rivayette Hz. Peygamber (a.s): "Devamlı oruç tutanın ofrucu yoktur," sözünü üç kere söyledi.
Buhari (4) Abdullah bin Amr bin el-As'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Babam beni asâletli bir aile kadını ile evlendirdi ve her zaman geçimimiz hususunda göz kulak olup, gelininden kocası Abdullah hakkında sorguda bulunurdu. Karım da:
"Abdullah erkek türü arasından öyle güzel bir kocadır ki, biz ona geldiğimizden beri aile döşeğimize ayak basmadı, örtülü eteğimizi araştırıp yoklamadı," demiştir.
Babam Amr'ın bu yoldaki incelemeleri uzayınca, nihayet Hz. Peygamber'e oğlunun bu halici arzetti. Hz. Peygamber (a.s) de: "Abdullah'ı bana getir," buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (a.s)'e kavuştuğumda bana: "Nasıl oruç tutarsın?" diye sordu. Ben de: "Her gün," dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"Nasıl hatmedersin?"dedi. Ben:
"Her gece," dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) :
"Her ayın üç gününde oruç tut, her ayda bir Kur'an'ı okuyup hatimeyle/' buyurdu. Ben:
"Bundan daha çoğuna gücüm yeter," dedim.
"öyle ise her haftada üç gün oruç tut," buyurdu.
"Bundan fazlasına da gücüm yeter," dedim. Hz. Peygamber (a.s):
"İki gün iftar et, bir gün oruç tut," dedi. Ben de:
"Bundan fazlasına da dayanabilirim," dedim.
"Oruçların en faziletlisi olan, Davud Peygamber'in orucu tut ki, bir gün oruç, bir gün iftardır. Bir de yedi gecede bir kerre Kur'an'ı okuyup hat-meyle," buyurdu."
Abdullah (daha sonraları) dedi ki:
"Keşke ben Resulullah (a.s)'m bana verdiği ruhsatı kabul etseydim. İşte şimdi yaşlandım, zayıf düştüm," diyerek hayıflanıyordu. Abdullah (ihtiyarlık çağında) Kur'an'm yedide birini gündüzden, ailesinden bazılarının yanında okurdu ve gece okuyacağı Kur'an'ı gündüz okuyup hazırlardı ki, gece okuması hafiflesin. Oruç hususunda kuvvetli bulunmak isteyince de birkaç gün arka arkaya oruç tutmazdı ve bu oruç tutmadığı günleri sayardı ve Hz. Peygamber (a.s)'den ayrıldığı sıradaki ibadet hayatından bir şey bırakmayı çirkin gördüğünden oruç tutmadığı günlerin sayısınca arka arkaya oruç tutardı."
Nesai [440]'nin rivayetinde ise Abdullah bin Amr bin el-As (r.a) şöyle demiştir:
"Babam beni bir kadınla evlendirdi. Bir defasında bizi ziyarete geldi. Babam (hanımıma) :
"Kocanı nasıl görüyorsun, iyi mi? "diye sordu. O da:
"Çok iyi bir adam. Geceleyin (ibadet edip) hiç uyumuyor, gündüzleri de oruç tutuyor," dedi. Bunun üzerine babam beni azarladı ve:
"Seni Müslümanlardan bir kadın ile evlendirdim. Sen ise ondan yüz çeviriyorsun?" dedi.
Güç ve kuvvetime güvendiğim için babamın sözüne kulak asmadım. Bu olay Hz. Peygamber (a.s)'e ulaşınca, Hz. Peygamber (a.s):
Fakat ben, bazan ibadet ediyor, bazan da uyuyorum; hem oruç tutuyorum, hem de yiyorum. Bundan dolayı sen de bazen geceleyin ibadet et, bazan yat, oruç tut, bazan da tutma," buyurdu."
Abdullah yukarıda geçen hadisin benzerini anlattı ve sözüne şöyle devam etti:
"Resulullah (a.s) :
"Kur'an'ı bir ay içinde hatmeyle," dedi. Sonra onbeş güne kadar indi. Ben:
"Bundan daha fazlasına gücüm yeter," diyordum."
Tirmizi [441] bu rivayetlerin bir kısmını tahric etmiştir. Onlar arasında Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
"En faziletli oruç, kardeşim Davud'un orucudur. Bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Dünşmanla karşılaştığı vakit kaçmazdı."
Buhari [442], Müslim [443], Ebu Davud [444], Nesai [445] de şu hadisi muhtasar olarak rivayet etmişlerdir:
"Abdullah bin Amr şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s) : "Allah'a en sevimli olan oruç, Davud Peygamber'in orucudur. Hz. Davud bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Allah'a en sevimli olan namaz da yine Davud Peygamber'in namazıdır. O, gecenin yarısını uyur, üçte birinde namaz kılar, altıda birinde tekrar uyurdu," buyurdu." [446]
5166-Buhari ile Müslim, Hz. Âişe (r.a)'nın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir :
"Resulullah (a.s)'m bir hasırı vardı. Onu geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerinde otururdu. Halk da O'nun yanma dönüp (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Nihayet sayıları artıp çoğaldılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) onlara yönelerek şöyle buyurdu:
"Ey İnsanlar! Amellerden daima takat yetirebileceklerinizi üzerinize alıp yapınız. Çünkü siz usanmadıkça Allah usanmaz. Allah'a amellerin en sevimli olanı, az olsa da devamlı olanıdır," [447]
Hadiste geçen; "Siz usanmadıkça Allah usanmaz," sözü ile şu kasdedil-miştir:
Şüphesiz ki Allah, siz usansanızda yahut usanmasanız da ebediyyen usanmaz. Bu söz Arapların tıpkı şu sözü gibidir.
"Karga ağanncaya ve zift beyazlaşmcaya kadar onu yapmam."
Bu cümlenin: "Siz Allah'a ibadet ve ameli terketmedikçe Allah size ihsan etmeyi bırakmaz," anlamına geldiği de söylenmiştir. Mânâ'ya uygun düştüğü takdirde fiil koymak Asapların adetidir. Şu örnekte olduğu gibi:
"Sonra onlar kuşluk vaktine erince zaman onlara oyununu oynadı.
Aynı şekilde zaman erkekleri de helak etti.
Yani zamanın onları helak etmesi, zamanın onlara bir oyunuydu."
Hadisde geçen yukarıdaki cümlenin: "Siz dua ve dilekte bulunmaktan usanmadıkça, Allah da size lutufunu kesmez," anlamına geldiği de söylenmiştir. Sözdeki ölçü ve seci uyuşması yönünden "usanmak" fiili, Allah'a layık olmadığı halde Allah'ın fiiline usanmak anlamında "melel" adı verilmiştir.
Nitekim şu ayet-i kerimelerde olduğu gibi:
"Kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın." [448]:
Yine "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür." [449]
Bu tür anlatımlar Arapça'da yaygındır ve Kur'an-ı Kerim'de boldur.
Hafiz İbni Hacer, Fethu'l-Bâri'de [450] şunları kaydetmektedir:
"Hadisteki usanmak anlamına gelen "Melalun" kelimesindeki "mim" harfi, her iki yerde de fetha ile kullanılmıştır. "Melai" kelimesi bir şeyin ağır olması, sevdikten sonra o şeyden gönlün nefret etmesi anlamına da gelir. Bu da ittifakla Allah'a muhaldir.
îsmâili ile muhakakkiklerden bir cemaat şöyle demiştir: "Bu, ancak lafzı mukabele yönüyle mecaz olarak Allah'a ıtlak olunur Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür."
Kurtubî şöyle demiştir:
"Onun mecazi yönü şudur: Allah Teâla usanarak ameli terkeden kişiden sevabı kestiği için bu,"melâl" kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu da bir şeyin sebebinin ismi ile isimlendirilmesi kabilindendir."
Herevi demiştir ki:
"Bu cümlede kasdedilen mânâ şöyledir: Siz dua ve istekte bulunmaktan usanmadıkça Allah size fazlını kesmez."
Başkaları da onun manasının şöyle olduğunu söylemişlerdir:
"Sizin say'ü gayretiniz sona ermedikçe itaattan dolayı Allah'ın sizin üzerinizdeki hakkı da sona ermez."
Siz usansanız da Allah usanmaz, demişlerdir. Bu da Arap dilinde kullanılmaktadır. Araplar: "Karga ağarıncaya ve zift beyazlaşıncaya kadar şunu yapmam," derler.
Yine el-Beliğ'de bulunduğu gibi şu da Arapların sözlerindendir:
"Düşmanlığı kesilmedikçe onun da düşmanlığı kesilmez, yani sona ermez."
Bu örnek, öncekine daha çok benziyor. Çünkü karganın ağarması, ibadet eden kişinin usanmasının aksine adeten mümkün değildir.
el-Mazirî şöyle demiştir:
"Bazıları "hatta"nın burada "vâv" anlamına geldiğini söylemişlerdir. Buna göre cümlenin manası şöyle olur: "Sizler usandığınız halde, Allah asla usanmaz." Böylece "usanma" fiili, Allah'tan nefyedilmiş, insanlar için isbat edilmiş olur."
Yine Maziri şöyle demiştir:
"Bazıları da "hatta"nm "hiyise" manasında kullanıldığnı söylemişlerdir. Birinci görüş daha münasip ve kaideye daha uygundur. Ve lafzı mukabele babmdandır.
Ve bunu Hz. Âişe (r.a) hadisinin bazı tariklerinde yer alan şu sözler te'yid ediyor:
"Hz. Peygamer (a.s) şöyle buyurdu:
"Amellerden güç getireceğinizi üzerinize alıp yükleniniz. Muhakkak ki Allah, siz amelden usanmadıkça (size) sevap (vermekten) usanmaz."
Fakat bu hadisin isnadında Musa bin Ubeyde vardır ki, o da zayıf ravidir. Bir rivayette [451] şu ziyade vardır:
"Âl-i Muhammed (Hz. Muhammed'in ailesi) bir amel yaptıklarında artık ona devam ederlerdi." (Bu, ravinin sözüdür).
Diğer bir rivayette [452] de:
"Resulullah (a.s)'tan, Allah'a en sevgili olan amel hangisidir?" diye soruldu. "Az olsa da en devamlı olandır," buyurdu, demiştir.
Bir başka rivayette [453] de şu ilave yer almaktadır:
"Resulullah (a.s): "Amelden gücünüzün yeteceğini tekeffül ediniz," buyurdu."
Buhari [454]'nin bir rivayetinde Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Doğru yolu tutunuz, (işleriniz ve ibadetlerinizde) ifrat etmeyiniz. Şunu. iyi biliniz ki, sizlerden hiçbirinizi kendi ameli cennete girdirmiyecektar, Amellerin Allah'a en sevgili olanı da, az olsa bile en devamlı yapılandır."'
Dıger rivayette [455] şu ziyade vardır:
"Resulullah (a.s) : "Doğru yolu tutunuz, amellerde ifrata gitmeyiriiz, (ameller üzerine sevap(a) müjdeleyip sevdiriniz. Şu muhakkak ki, hiçibir kimseyi kendi ameli Cennet'e girdirmez/' buyurdu. Sahabiler:
"Seni de mi ya Resulullah?" diye sordular. Resulullah (a.s) :
"Evet beni de, ancak Allah bir mağfiret ve bir rahmet büfüyüp korumuştur," buyurdu."
Buhari ile Muvatta [456]'da yer alan rivayette de Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'m en çok sevdiği amel, sahibinin üzerinde devam eder olduğu ameldir."
Müslim [457]'in rivayetinde ise Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlaya amellerin en sevimli olanı, az olsa da en devamlısıdır ' Hz. Âişe (r.a) bir amel işlediği zaman ona devam ederdi." Tirmizi [458]'nin rivayetinde Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: "Resulullah (a.s)'a amellerin en sevimli olanı, devam edileniydi." Yine Tirmizi [459]'ye ait bir rivayet de şöyledir:
"Hz. Âişe (r.a) Ve Hz. Ümmü Seleme (r.a)'ye:
"Resulullah (a.s)'a hangi amel daha sevmili idi?" diye sorulunca, onlar:
"Az da olsa devam edileni idi," diye cevap verdiler."
Ebu Davud [460]'un rivayetinde Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Gücünün yeteceği ameli üzerinize alınız. Çünkü siz usanmadıkça Allah ,usanmaz. Muhakkak ki, Allah'a en sevimli olan amel, az olsa da en devamlı olanıdır."
(Ravi der ki:)
"Resulullah (a.s) bir amel işlediği vakit ona devam ve sebat ederdi."
Buhari [461]'deki bir rivayette Alkame şöyle demiştir:
"Hz. Âişe (r.a)'ye:
"Resulullah (a.s)'ın ameli nasıl idi? Günlerden herhangi birine tahsis ettiği bir şey olur muydu?" diye sordum. Hz. Aişe (r.a):
"Hayır, O'nun ameli devamlı idi. [462] Resululah'm muktedir olduğuna sizin hanginiz muktedir olabilir?" dedi."
Nesâi [463]'nin rivayetinde Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir:
"Resulullah (a.s)'ın yaydığı bir hasırı vardı. Onu geceleri perde yapar, gerisinde namaz kılardı. Halk onun farkına vardı da onun gibi namaz kılar oldular. Kendileriyle Resulullah arasında, o hasır bulunuyordu. Bunun üzerine Resulullah (a.s):
"Güç yetirebileceğiniz ameli yükleniniz. Çünkü siz usanmadıkça Allah Tebareke ve Teâla usanmaz. Allah'a en sevimli olan amel, az olsa da devamlı olanıdır," buyurdu.
Daha sonra Resulullah orada namaz kılmayı terketti. Aziz ve Celil olan Allah, ruhunu kabzedinceye kadar bir daha oraya dönmedi. Resulullah bir amel işlediği vakit ona devam ederdi."
5167-Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ben, Resulullah (a.s)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
"Sizden hiç bir kimseyi kendi ameli Cennet'e girdiremez, ateşten de kurtaramaz. Beni de amelim Cennet'e koyamaz, ateşten kurtaramaz. Bu, ancak Allah tarafından bir rahmet ile olacaktır."
Müslim [464]'in bir rivayetinde de Resulullah (a. s) şöyle buyurmuştur:
"Sizler (mümkün olduğu kadar) doğru hareket etmeye yaklaşınız. Doğruya yapışıp doğru hareket ediniz. Şunu iyi iliniz ki, sizden hiç bir kimse kendi ameli ile kurtulamıyacaktır." Sahabiler:
"Ya Resulullah! Sen de mi amelinle kurtulamıyacaksm?" diye sordular, Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Ben de amelimle kurtulamıyacağım. Şu kadar ki, Allah beni kendi katından bir rahmet ve bir fazl ile setr ve muhafaza edecektir." [465]
5168-Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'den yukarıdaki hadisin benzerini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu :
"Sizler doğru yolu tutun, ifrat etmeyin, gündüzün ilk ve son saatlerinde yürüyün, gecenin sonundan da bir miktar faydalanın. Ve sizler ortayolu tutun, orta yolu tutun ^i, maksadına eresiniz." [466]
5169-Buhari, Ebu Hüreyre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizden hiç bir kimseyi kendi ameli Cennet'e girdiremiyecektir."
Sahabiler:
"(Ya Resulullah) Seni de mi?" diye sordular. Hz. Peygamber (a.s):
"Beni de amelim Cennet'e girdiremiyecektir. Şu kadar ki, Allah beni kendi katından bir rahmet ve bir fazl ile bürüyüp korur."
Müslim [467]'in bazı tanklarında: "Fakat sizler doğru yolu tutun, ifrat etmeyin," ilavesi vardır.
Yine Müslim [468]'in diğer bir rivayetinde Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Sizler doğru hareket etmeye yaklaşınız ve doğruya yapışıp doğru hareket ediniz. Şunu iyi biliniz ki, sizden hiçbir kimseyi kendi ameli kurta-ramıyacaktır." Sahabileri:
"(Ya Resulullah !) Seni de mi?" dediler. Resulullah (a.s) :
"Beni de amelim kurtaramayacaktır. Şu kadar ki, Allah beni kendi katından bir rahmet ve fazl ile bürüyüp koruyacaktır," buyurdu."
Buhari [469]'de de onun benzeri bir rivayet vardır, Ve şunu da ilave etmiştir:
"Sizler doğru yolu tutun, ifrat etmeyin, gündüzün ilk ve son saatlerinde yürüyün, gecenin sonundan da bir miktar faydalanın. Ve sizler orta yolu tutun, orta yolu tutun ki, maksadınıza eresiniz."
Buhari [470] ile Nesai [471]'ye ait diğer bir rivayette de Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu din kolaylıktır. Hiç bir kimse yoktur ki, bu din hususunda kendini zorlasın da din ona galebe çalmasın. Öyle olunca ortalama gidin, doğru hareket etmeye yaklaşın, (az da olsa devamlı amel ve ibadetten dolayı) sevinin; sabah, akşam ve gecenin bir kısmında (ibadete tevfik vermesi için Allah'tan) yardım isteyin." [472]
îbni Hacer'in el-Feth'de [473] naklettiği gibi İbnu'l-Cevzi merhum, bu hadis-i şerif ile Cenab-ı Hakka'ın: "İşte bu, sizin yapageldiğiniz iyi amelleriniz sayesinde mirasçı kılındığınız cennettir," [474] ayet-i kerimesinin arasının nasıl 'cem1 edileceğine şu dört madde ile cevap verilmiştir:
1. İbadet için muvaffak kılmak Allah'ın rahmetidir. Allah'ın önceden takdir buyurduğu böyle bir rahmeti olmasaydı, kuruluşa vesile olan ne taât ne de iman elde edebilirdi.
2. Kölenin sağladığı menfaatler efendisine aittir. Kölenin çalışması, efendinin kazanılmış bir hakkıdır. Efendi ona ne kadar inam ve ihsanda bulunursa, bu efendisinin fazlmdandır.
3. Bazı hadis-i şeriflerde Cennet'e girmek, Allah'ın rahmeti sayesinde, derecelerin bölüştürülmesi de ameller sebebi ile olduğu belirtilmiştir.
4. Taat amelleri kısa zaman içinde olur ve sevab da tükenmez. Öyle ise fazl ile tükenen şeyin mükafatındaki tükenmeyen nimetler, amellerin karışılığı değildir.
İbnu'l-Kayyım, "Miftahu Dârı's-Saâdet" adlı eserinde şunları söyler: "Girmeyi gerekli kılan "bâ" harfi, olumsuzluk "bâ" sı değildir.
Birincisi: "Sebeplilik" içindir ki, amellerin, girişi gerekli kılan sebebi olduğuna delâlet etmektedir.
İkincisi: Muâraza "yâ"sıdır. Şu örnekte olduğu gibi: Ondan şunun karşılığında satın aldım. Hadisler de, Cennet'e girmenin herhangi bir kimsenin amelinin mukabili olmadığı ve Allah'ın kuluna merhameti olmasaydı, Allah onu cennete girdirmiyeceği bildirilmiştir. Çünkü tek basma amel, cennete girmeyi gerektirmez. Ayrıca amel, cennetin karşılığı da değildir. Çünkü amel, Allah'ın sevdiğin tarza uygun düşse de, Allah'ın nimetinin karşılığı olamaz, aksine bütün ameller, bir tek nimetin bile karşılığı değildir. Halbuki kul, nimetlerin şükrünü hakkıyla ödeyemez."
5170-Buhari ile Müslim, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmişlerdir : "Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Koîaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyip sevindiriniz, nefret ettirmeyiniz."
Bir rivayette [475]de: "Yatıştırınız, ürkütüp nefret ettirmeyiniz," buyurmuştur. [476]
5171-Buhari, Enes bin Mâlik (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir : "Hz. Peygamber (a.s) mescide girdi. Girince mescid'in iki direği arasındabir ip çekilmiş olduğunu gördü.
"Bu ip nedir?" diye sordu. Sahabiler:
"Bu, Zeynep (binti Cahş)'in ipidir. Zeyneb (namazda ayakta durmâkj^n) yorulunca bu ipe tutunur," dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) : "Hayır (ibadette böyle güçlük!'ol-maz). Bu ipi çözünüz. Sizin biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulup gevşeyince de hemen otursun," buyurdu." ;
Ebu Davud [477]'un rivayetinde; "Hz. Peygamber (a.s) "Bu ip nedir?" diye sordu.
"Ya Resulullah! Hanine bintü Cahş (m ipidir ki) namaz kılarken yorulunca, ona tutunur," diye cevap verildi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Onu çözünüz! Hamne gücü yettiği kadar namaz kılsın, yorulunca da otursun."
Yine Ebu Davud 'un bir rivayeti de şöyledir:
"Zeynep namaz kılarken gevşeyince yahut yorulunca ona tutunuyor," dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
Onu çözünüz. Sizin biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ay|kta) kılsın. Gevşeyince veya yorulunca otursun." [478]
5172-Buhari, Hz. Âişe (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Yanımda Esedoğullarından bir kadın varken Resulullah yanıma girdi ve:
"Bu kadın kimdir?" diye sordu. Ben de:
"Fulanca kadındır, geceleyin uyumuyor (ibadet ediyor/' dedim ve kadının kıldığı namazları anlattım.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu sözü bırak. Daima elinizden gelecek şeyleri yapmaya bakınız. Şüphesiz ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz. Dinin (taat ve ibadcin) en sevgili olanı, sahibinin devamlı olarak yaptıklarıdır."
Müslim [479]'e asit diğer bir rivayet de şudur:
"Havla bint-i Tuveyt Hz. Âişe (r.a)'ye uğramıştı. Yanında da Resulullah (a.s) bulunuyordu, (Hz. Âişe (r.a) ben: "Bu, geceleyin uyumadığını söyledikleri Tuveyt kızı Halâ'dır," dedim.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Geceleyin uyumazsın ha! Takat getirebileceğiniz ameli alınız. Allah'a yemin olsun ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz."
îmanı Mâlik Muvatta [480]'da İsmail bin Ebi Hakim'den mürsel olarak tah-ric etmiştir. Ona şu rivayet ulaşmıştır:
"Resulullah (a.s) geceleyin (uyumayıp) namaz kılan bir kadının (haberini) işitti de:
"Bu kadın kimdir?" diye sordu.
"Gece (yi ibadetle geçirip) uyumıyan, Tuveyt kızı Havlâ'dır," diye cevap verildi. Hz. Peygamber (a.s) bunu hoş görmedi. Hatta hoşnutsuzluğu yüzünden anlaşılıyordu. Sonra şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz. Gücünüzün yettiği kadar amelden yükleniniz!" [481]
5173-Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Her şeyin bir şevki vardır. Her şevkin de bittiği bir zaman vardır. (Yapacağı işe karşı şevk) duyan kişi işini yaparken mutedil hareket eder ve bu itidali devam ettirirse, muvaffak olacağını ümid edin. Şayet (aşırılığa düşerek dikkat çekmiş ve) parmakla gösterilecek hâle gelmişse ona itibar edip (salihlerden) saymayın." [482]
5174-Buhari ile Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz namaz kılarken uyuklarsa, uykusu dağılıncaya kadar yatıverîi
Zira uyuklıyarak1. namaz kılarsa, belki istiğfar edeyim derken, kendine söver." [483]
5175-Müslim, Ebu Abdullah Cabir bin Semüre (r.a)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir;
"Ben, Hz. Peygamber (a.s) ile birlikte bir çok namazlar kılıyordum. O'nun namazı orta, hutbesi de orta idi." [484]
5176-Müslim, Ebu Rıb'î Hanzala bin Rıb'î el-Üseydi el-Kâtib- Resulullah'ın kâtiplerinden biri idi-'den rivayet etmiştir: "Ebu Rıb'î şöyle dedi: "Bana Hz. Ebu Bekir (r.a) tesadüf etti de: "Nasılsın yâ Hanzala?" dedi. Ben: "Hanzala münafık oldu," dedim.
"Sübhanellah! Sen ne söylüyorsun?" dedi. Ben:
"ResuluUah (a.s)'ın yanında bulunuyoruz. Bize Cenne't'i, Cehenne mi hatırlatıyor hatta onu gözle görmüş gibi oluyoruz. ResuluUah (a.s)'m yanından çıktıktan sonra ise hanımlarla, çocuklarla geçim dertleriyle meşgul oluyoruz. Bu sebeple çok şey unuttuk," dedim. Hz. Ebu Bekir (r.a):
"Vallahi biz (de) böyle şeylere tesadüf ediyoruz," dedi. Hz. Ebu Bekir (r.a) ve ben yürüdük ve ResuluUah (a.s)'ın yanına girdik. Ben:
Ya ResuluUah (a.s), Hanzalan münafık oldu," dedim. ResuluUah (a.s) : "O da ne?" diye sordu.
"Ya Resulullah (a.s) senin yanında bulunuyoruz. Bize Cennet'i ve Ce-hennem'i hatırlatıyorsun. O derecede ki, gözümüzle görmüş gibi oluyoruz. Senin yanından çıktığımız vakit, hanımlarla, çocuklarla ve geçim dertleriyle meşgul oluyoruz. Çok şey unuttuk," dedim.
Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz benim yanımda bulunduğunuz hal üzere ve zikretmeye devam ederseniz, sizinle melekler döşeklerinin üzerinde ve yollarınızda musafaha (tokalaşma) ederler. Fakat ya Hanzala! Bazı zaman şöyle, bazı zaman böyle
Bunu üç defe tekrarladı." [485]
5177-Müslim, Ebu Zerr el-Gıffari (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Ebu Zerr, şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (a.s) buyurdular ki:
"Allah (Azze ve Celle) : "Her kim bir hayırla gelirse, ona bu hayırın on misli vardır. Fazla da veririm. Ve her kim bir kötülükle gelirse, onun cezası kötülüğün mislidir. Yahut affederim. Bana kim bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; bana kim bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Her kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim. Ve her kim bana hiç birşeyi ortak koşmamak şartıyla yeryüzü dolusu günahla geşj lirse, ben kendisini o günahın misli mağfiretle karşılarım," buyuruyor." [486]
Cihad ve cihadla ilgili kısmın sona ermesiyle, elhamdülillah, "el-Esas fi's^ Sünne'nin üçüncü bölümü olan 'Hadislerle İbadet Ansiklopedisi' kısmını taP marnlamış bulunuyoruz.
Biz, her şeye gücü yeten ve en yüce olan Allah'tan bu bölüm ile, davefî alanındaki bir boşluğu doldurmasını, faydalı kılmasını ve onu din gününde ha| senatımızın kefesine koymasını umud ediyoruz.
Allah Teâla'nın yardımıyla bu bölümü: "el-Esas fi's-Süne"nin, "Ahlakıyatjj Ahkamu'l-Hayatiyyat ve'1-Adiyat" kısmını kapsayan dördüncü bölüm izliyeJ!j çektir.
Aziz ve Celil olan Allah'tan, usul hakkında temel bir ansiklopedi olan şu saygın ansiklopedinin tamamlanması ve neşredilmesi yolundaki adımlarımızı başarılı kılmasını diliyoruz.
Doğru yola ileten ve başarılı kılan Allah'tır.
Allah'ım! Bizi hidayete erdirildiklerinin içinde hidayete erdir, sıhhat ve:, afiyet verdiklerinin içinde bize de sağlık ve afiyet ver, dost edindiklerinin^ içinde bizi de dost edin, bizi koru, takdir buyurduğun şeyin şerrini bizden geri; çevir! Başta ve sonda hamd yalnızca Allah'a mahsustur.[487]
[1] Tirmizi (4/160) 22-Kitabu's-Siyer, 46-Savaşmamn müstehap olduğu saat hakkında bab.
[2] Buhari (6/258) 58-Kitabu'l-Cizye ve'l-Muvadea, 1-Harhiler babı. ve mütareke ve cizye
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/200-203
[3] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/203
[4] Taberi (4/119)
[5] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/203-206
[6] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/206
[7] Müslim (3/1507) 33-Kitabu'l-İmare, 38-Allah yoluna gazaya çıkana binecek ve saire ile yardımda bulunmanın ve ailesi hakkında hayırla onun yerini tutmanın fazileti babı. Ebu Davud (3/12) Kitabu'l-Cihad, Savaşta faydalanılan şeyler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/206
[8] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/207-208
[9] Ebu Davud (3/46) Kitahu'l-Cihad, Sıkıntı gününde (cepheyi) terkedip gitme babı Tirmizi (4/214) 24-Kitabu'l-Cihad, 36-Sıkıntıtan (cepheden) kaçma babı. Tirmizi "Bu hadis hasendir, biz onu ancak Yezid bin Ebi Ziyad hadisinde biliyoruz İmamlardan bir çokları Yezid hakkında konuştu," demiştir.
[10] Ebu Davud (3/138) Kitabu'l-Harac ve'l-İmâre ve'l-Fey, Bağışları toplama babı. Bu hadisin ricali sika ravilerdir.
[11] Tabarani (11193) Mecmau'z-Zevaid (5/328) Heysemi: "Onu, Tabarani rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/208
[12] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/208
[13] Müslim (3/1445) Aynı yer.
[14] Müslim (3/1446) Aynı yerin devamıdır.
[15] Ebu Davud (3/74) Kitabul-Cihad, Kadın ile köleye ganimetten hediye verilir babıA
[16] Müslim (3/1444) Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 48-Gazi kadınlara bahşiş verilip hisse verilmemesi ve düşman çocuklarını öldürmenin yasak edilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/209-211
[17] Buhari (6180) 56~Kitabu'l-Cihad, 68-Kadınların yaralıları ve şehitleri geri götürmeleri babı.
[18] Müslim (3/1447) 32-Kitabu'l-Cihad, 48-Gazi kadınlara bahşiş verilip hisse verilmemesi ve düşman çocuklarını öldürmenin yasak edilmesi babı.
[19] Ebu Ya'lâ (6/55) Hadis no: 3300 Ricali, sika ravilerdir.
[20] Tabarani el-Kebir (25176) Mecmau'z-Zevaid (5/323) Heysemi: "Her ikisinin rica-lide Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/211-214
[21] Müslim (3/1442) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 47-Kadınların erkeklerle birlikte gaza etmesi babı. Ebu Davud (3/71) Kitabu'l-Cihad, Seleb (Öldürülen kişinin üzerinde bulunan eşya vs.) öldüren kişiye verilir babı
[22] Müslim (3/1443) Aynı yer. Ebu Davud (3i 18) Tirmizi (41139)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/214-216
[23] Ebu Davud (3/54) Kitabu'l-Cihad, Dü§manı ateşle yakmanın keraheti babı. 1) Katl-i sabr: Savaşırken değil de, Öldürücü atışlara hedef kılınarak icra edilen öldürme şekline sabır katli denir. Kurşuna dizmek ve idam etmek gibi (Çeviren)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/216
[24] Ebu Davud (3/38) Kitabu'l-Cihad, Düşman beldelerini yakma babı. İbni tiflâce J (2/948) 24'Kitabu'l-Cihad, 31-Düşmanın yurdunu ateşe vermek babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/216-217
[25] Ebu Davud (3/60) Kitabu'l-Cihad, Esirler hakkında iyi davranma babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/217-218
[26] Keşfu'l-Estar an'Zevaidi'l-Bezzar (21214) Kitabu'l-Hudud, Katl-ı Sabbr önce işlenen günahlara keffar ettir, babı. Bezzar; "Biz onu bu vecihten başka Hz. Peygamber (a.s)'den rivayet edildiğini bilmiyoruz," demiştir. Bu hadis hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/218
[27] Ebu Davud (3/8) Kitabu'l-Cihad, Mücahidlerin hanımlarının savaşa katılmayıp oturanlara hürmeti babı.
[28] Nesai (6151) 25-Kitabu'l-Cihad, 48-Ailesi hakkında gaziye hiyanet eden kimse babı.
[29] Müslim (3/1058) 33-Kitabu'l-İmâre, 39-Mücahidlerin hanımlarının hürmeti ve onlara hıyanette bulunan kimsenin günahı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/219
[30] Ebu Davud (3/8) Kitabu'l-Cihad, Seriyyede birsey elde edemeden geri dönme babı. Ne-sai (6/17) 25-Kitabu'l-Cihad, 15-Herhangi bir ganimet elde edemeden geri dönen seriyye babı.
[31] Müslim (3/1514) 33-Kiîabu'l-İmare, 44-Gaza edip ganimet alan ve almayan kimsenin sevab miktarını beyan babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/220-221
[32] Ebu Davud (3/12) Kitabu'l-Cihad, Özürden dolayı savaşa katılmayıp yerinde oturma ruhsatı babı.
[33] Buhari (6/46) 56-Kitabu'l-Cihad, 35-Özür kendisini gazveden alıkoyan kimse babı
[34] Müslim (311518) 33-Kİtabu'l-İmare, 48-Gazadan kendisini hastalık veya ba§ka bir özür men eden kimsenin sevabı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/221-222
[35] Ebu Davud (3156) Kitabu'l-Cihad, Zincire vurulan esir babı. 1) Buhari (61145) 56-Kitabu'l-Cihad, 144-Zincirle bağlanan esirler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/222-223
[36] Müslim (3/1386) 8-Kitabu'l-Cihad ve's-Styer, 19-Esiri bağlayıp hapsetmenit ona iyilikte bulunmanın cevazı babı.
[37] Nesai (2/46) 8-Kitabu'l-Mesacid, 20-Esiri Mescid'in direğine bağlama babı. Buhari ve Müslim'in rivayet ettikleri uzun hadisin bir kısmıdır. Uzunca bir şekilde es-Siyre'de de gelmiştir.
[38] Dİğer rivayetlerde "halam" yerine "kız kardeşim" geçmektedir, (Çeviren) Bu kelimenin doğrusu Akrâbâ'dır. Suriye bölgesinde bir beldenin adıdır.
[39] Ahmed hin Hanbel (4/378) Mecmauz Zevaid (5/334) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir. Sika bir ravi olan Abbad bin Hubeyş'in dışında ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/223-225
[40] Tirmizi (4/135) 22-Kitabu's-Siyer, 18-Esirlerin öldürülmesi ve kendilerinden fidye alınması hakkında bir bab.
[41] Müslim (3/1262) 26-Kitabu'n-Nüzür, 3-AHah'a masİyet için yapılan nezirle kulun elinde olmayan bir şeye yapılan nezrin ifası gerekmediği babı. Ebu Davıtd (31 239) Kitabu'l-Eyman ve'n-Nüzur, Elinde olmayan bir şey hakkında nezretme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/225-228
[42] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/228
[43] Ebu Davud (3/60) Kitabu'l-Cihad, Esiri hedef edinerek öldürme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/228-229
[44] Ebu Davud (3125) Kitahul-Cihad, Dağılma anında; "Ey Allah'ın atları binin" diye seslenme babı. Münziri, tahricü's-Sünen (3/391) de bu haberde sükut etmiştir.
[45] Ebu Davud (3/50) Kitabu'l-Cihad, Düşmanla karsılaşıca susmanın emredilmesı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/229-230
[46] Ebu Davud (3133) Kitabu'l-Cihad, Parola ile seslenen adam babı.
[47] Ebu Davud (3143) Kitabu'l-Cihaâ', Geceleyin babı.
[48] Ebu Ya'lâ (1/390) Mecmau'z-Zevaid (5/227) Hey semi: "Bu hadisi Ebu Ya'!a-} variri'den, o da Mansur bin Abdullah es-Sekafı'den, o da Süjyandan rivaye mistir. İbni Hibban, Mansur b. Abdullah'ı sikalar içinde zikretmiş ve o Zühri'den rivayette bulunduğunu beyan etmiştir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/230-231
[49] Tirmizi (41197) 24-Kitabu'l-Cihad, 11-Parola hakkında bab. Ebu Davud (3/33) Kitabu'l-Cihad, Parola ile seslenen adam babı. Bu sahih hadistir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/231
[50] Aliyyü'l Kari, Şerhu'l Mişkat (7/234)
[51] İbni Kesir (71275)
[52] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/231-232
[53] Ahmed bin Hanbel (1/368) Mecmau'z-Zevaid (5/321) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir. Osman bin Züfer eş-Şâmi'nin dışında-ki o da sikadır-Ahmed'in ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/232
[54] Tirmizi (4/125) 22-Kitabu's-Siyer, 7-Seriyyeler babı. Ebu Davud (3/95) Kitabu'l-Cihad, Ordular'dan arkadaş ve seriyyelerden müstehab olan miktar babı. Tirmizi onu hasen, Hakim sahih saymıştır
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/233
[55] Buhari (6195) 56-Kitabu'l-Cihad ve s-Siyer, 83-Kılıçların süsleri hakkında gelen şeyler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/233
[56] Buhari (7/300) 64-Kitabu'l-Meğazi, 8-Ebu Cehil'in öldürülmesi babı. Müslim (412204) Ebu Davud (3/63) Tirmizi (4/121)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/234
[57] Muvatta (2/452) 21-Kitabu'l-Cihad, 9-Düşmamn ele geçirdiklerinden taksim yapılmadan önce eski sahibine verilmesi babı.
[58] -Buhari (6/182) 56-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 187-Müşrikler Müslümanın malını ele geçirip sonra Müslüman onu bulursa... babı. 1) Buharı, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/234-235
[59] Mecmau'z-Zevaid (5/283) Heysemı: -Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[60] Buhari (6/49) 56-Kitabu%Cihad ve's-Siyer, 38-Bir gazının teçhizatını temin eden yahut onun gende kalan ailesine hayırlı himayede ^unan^emn fazıletıbabı.
Müslim (3/1507) Ahmed bin Hanbel (4/116) Tirmizi (4/169) Nesaı (6/46) Ebu Davud (3/12) Darimi (2/209) İbni Mâce (2/922)
[61] Ebu Davud (3/16) Kitabu'î-Cihad, Gaza için Ücretli adam tutma izini babı. vs. ile yardımda bulunan ve ailesi hakkında hayırla onun yerini tutmanın fazileti babı.
[62] Müslim (311506) 33- Kitabu'l-İmare, 38- Allah yolunda gaza edene binecek vs. ile yardımda bulunan ve ailesi hakkında hayırla onuj^yerini tutmanın fazileti babı..
[63] Tabarani el-Kebir (21286) Mecmau'z-Zevaid (5/283) Heysemi: "Onu Ahmed ve el-Kebir ile el-Evsat'da Tabarani rivayet etmiştir, Ahmed'in ricali sika ravilerdİr," demiştir,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/235-237
[64] Tabarani, el-Kebir (18/33) Mecmau'z-Zevaid (5/330) Heysemi; "Onu Tabarani el-Kebir de rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/237
[65] Mecmau'z-Zevaid (5/319) Heysemi: "Onu, Tabarani iki isnadla rivayet etmiştir ve birincinin ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/237238
[66] Buharı (61116) 56-Kitabu'l-Cihad, 109-Devlet başkanının arkasında harbedilir ve onunla düşmandan korunulur. Müslim (311471) Nesai (71155)
[67] Ebu Davud (3/82) Kitabu'l-Cihad, Ahidlerde kendisiyle gizlenilen imam babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/238-239
[68] Ahmed bin Hanbel (3/334) Mecmau'z-Zevaid (6/66) Heysemi : "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/239
[69] Ahmed bin Hanbel (3/434) Tabarani (4/264) Mecmau'z-Zevaid (5/303) Heysemi "Onu Ahmed ve Tabarani rivayet etmiştir, Ahmed'in ricali sika ravilerdİr," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/239-240
[70] Müslim (3/1449) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 51-Gazada kafirden yardım istemenin kerahati babı. Ebu Davud (3175) Kitabu'l-Cihad, Müşrike pay verilir mi babı, Tirmizi (4/127) 22-Kitabu's-Siyer, 10-Müslümanlara beraber harbe iştirak eden zimmilere hisse verilir mi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/240-242
[71] Mecmau'z-Zevaid (5/315) Heysemi : "Tabarani onu İhni İshak tankından rivayet etmiş ve bana Şeyh, Eşca'dan tahdis edip adını söyledi, dedi. Ebu Davud onun adının Sa'd bin Tarık olduğunu söyledi. Geri kalan raviler sikadır," demiştir.
[72] Ebu Davud (3/83) Kitabu'l-Cihad, Elçiler hakkında bir bab.
[73] Ahmed bin Hanbel (1/391) Mecmau'z-Zevaid (5/314) Heysemi: "Onu, Ahmed, Bezzar ve uzun bir şekilde Ebu Yala rivayet etmiştir ve isnadı hasendİr," demiştir.
Keşfu'l-Estar (2/271) Kitabu'l-Cİhad, Elçileri öldürmekten nehiy babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/242-244
[74] Müslim, aynı yer.
[75] Müslim, aynı yer.
[76] Buhari (6/133) 56-Kitabu'l-Cihad, 129-Düşman arazisine mushaf ile sefere çıkmanın keraheti babı. Müslim (311490) 33-Kitabu'l-İmare, 24-Kafırlerin ellerine düşmesinden endişe edildiği zaman küffar arazisine mushaf ile sefer yapmanın nehyedilmesi babı. Muvatta (21446) Ebu Davud (3/36)
[77] Buhari (6/108) 56-Kitabu'l-Cihad, 101-Hiristiyan ve Yuhadiler'i İslam'a davet babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/244-245
[78] Müslim (3/1398) Aynı yer.
[79] Tirmizi (5/68) 23-Kitabu'l-İsti'zan, 23-Müşriklerle yazışma babı.
[80] Müslim (3/1397) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 27-Hz. Peygamber (a.s)'in kafir devlet başkanlarına yolladığı mektuplar babı.
[81] Mecmau'z-Zevaid (5/305) Heysemi: "Tabarani onu el-Evsat'da rivayet etmişir. Ricali Sahih'in ricalidir. Orman bin Yahla el-Fürsekani hariçtir, o da sikadır," demiştir.
[82] Mecmau'z-Zevaİd (5/305) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[83] Mecmau'z-Zevaid (5/310) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir, isnadı has yahut sahihtir," demiştir.
[84] Ahmed hin Hanbel (5168) Ricali Sahih'in ricalidir.
[85] Ahmed bin Hanbel (1/231) Ebu Ya'la (4/374) Tabarani, el-Kebir (111132) mau'z-Zevaid (5/304) Heysemi: "Onu Ahmed, Ebu Ya'lâ, Tabarani, çeşitli isno tarla rivayet etmiştir. İsnadlardan birinin ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/245-248
[86] Müslim (3/1509) 33-Kitahu'l~İmare, 41-Şehid için Cennet'in sübutu babı. Ebu Davud (3/38) Kitabu'l-Cihad, Casuslar gönderme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/248
[87] Buhari (6/168) 56-Kiîabu'l-Cihad, 173-Harbi emansız ve İzinsiz olarak Daru'l-Islam'a girdiğinde, bunun hükmü babı. Ebu Davud (3148) Kitabu'l-Cihad, Eman dileyen casus hakkında bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/248-249
[88] Müslim (3/1403) 22-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 30-Bedir Gazvesi babı. Ebu Davud (3158) Kitabu'l-Cihad, Ele geçirilen esir dövülür ve itirafa zorlanır babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/249-250
[89] Ebu Davud (3/5) Kiîabu'l-Cihad, Şehitliğin fazileti babı. Ahmed bin Hanbel (11266) Hakim, Müstedrek (2/88) Kitabu'l-Cihad, Hakim onu sahih kabul etmiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/251-252
[90] Ali İmran Suresi: 169
[91] Tirmizi (5/331) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 4-Ve Ali İmran süresinden bir bab.
[92] Ali İmran Suresi: 169
[93] Müslim (3/1502) 33-Kitabu'l-İmare, 33-Şehid ruhlarının Cennet'te olduğunu ve şehidlerin Rableri katında diri olup nzıklandırıldıklarını beyan babı.
[94] Tirmizi (4/176) 25-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 13-Şehidlerin sevabı babı.
[95] Ahmed bin Hanbel (1/266) Tabarani, el-Kebir (10/403) Mecmau'z-Zevaid (5/298) Hey semi: "Onu Ahmed ve Tabarani rivayet etmiştir, Ahmed'İn ricali sika ravilerdir ve o ceyyid hadistir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/252-254
[96] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/ 254
[97] Müslim, aynı yer.
[98] Tirmizi (4/177) 23-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 13-Şehidlerin sevabı babı.
[99] Tirmizi (4/187) 23-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 25-Şehidin sevabı babı,
[100] Nesai (6/36) 25-Kitabu'l-Cihad, 34-Cennet ehlinin temenni babı.
[101] Buhari (6/32) 56-Kitabu'l-Cihad, 21-Mücahidin dünya'ya dönmeyi temenni etmesi babı. Müslim (311498) 33-Kitabu'l-İmare, 29-Allah yolunda şehid olmanın fazileti babı.
[102] Nesai (6/36) 25-Kitabu'l-Cihad, 33-Allah yolunda temenni edilen şey babı.
[103] Nesai (6/33) 25-Kitabu'l-Cihad, 30-Allah yolunda şehid olmayı temenni etme babı. Ahmed bin Hanbel (4/216) Mecmau'z-Zevaid (5/297) Heysemi; "Onu Ahmed rivayet etmiştir, ricali sika ravilerdir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/254-256
[104] Müslim (3/1501) 33-Kitabu'l-İmâre , 32-Allah yolunda öldürülen kimsenin borç hariç bütün günahlarının affedilmesi babı. Tirmizi (41212) 24-Kitabu'l-Cihad, 32-Borçlu olan kimsenin şehitlik istemesi babı. Nesai (6/34) 25-Kitabu'l-Cihad, 32-Borçlu kimsenin Allah yolunda savaşması babı.
[105] Nesai (6/33) 23-Kilabu'l-Cihad, 32-Borçlu olduğu halde Allah yoluda savaşan kimse babı. Bu hadis sahihtir.
[106] Müslim (3/1303) 33-Kitahu'l-İmare, 32-Allah yolunda öldürülen kimsenin, borç hariç bütün günahlarının affedilmesi babı.
[107] Tirmizi (4/175) 23-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 13-Şehidlerin sevabı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/257-259
[108] Ahmed bin Hanbel (41131) Keşfu'l-Estar (2/281) Kitabu'l-Cihad, Şehidlik ve faziletleri babı. Mecmau'z-Zevaid (5/293) Hey semi: "Onu Ahmed bu şekilde rivayet etmiş ve bunun benzerini söylemiştir, Bezzar ve Tabarani de rivayet etmişlerdir, ancak "Yedi haslet vardır dedi" sözünü rivayet etmemiştir. Ahmed'in ve Tabara-ni'nin ravileri sika ravilerdir," demiştir. .
[109] Tirmizi (4/187) 23-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 25-Şehidin sevabı babı. İbni Mace (2/935) 24-Kitabu'l-Cihad, 16-Allah yolunda şehadetin fazileti babı. Bu hadisin isnadı hasendir, Tirmizi: "Bu hadis hasen-sahih garibdİr," demiştir.
[110] Ebu Davud (3/15) Kitabu'l-Cihad, Şehid şefaat eder babı. Bu hadisi İbni Hibban Sa-hih'İnde rivayet etmiştir. Nimran bin Utbe'yi İbni Hibban'ın dışında kimse sika saymamıştır, diğer ravîler sikadır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/259-261
[111] Tirmizi (4/177) 23-Kitabu Fezaili'l-Cihad, 14-Allâh katında şehidlerin fazileti babı.
[112] Ebu Davud (3/19) Kitabu'l-Cihad, Nefsini (Allah'a satan) adam hakkında bir bab. Rezin şunu ilave etmiştir: "Sizi şahid tutarım ki, ben onu bağışladım."
[113] -Müslim (311517) 33-Kitabu'l-İmâre, 46-Allah yolunda şehitlik istemenin müstehap olusu babı. Tirmizi (4/183) Nesai (6/36)
[114] Müslim (3/1517) 33-Kitabu'l-İmare, 46-Allah yolunda şehitlik istemenin müstehab olusu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/261-263
[115] Ahmed bin Hanbel (41185) Tabarani, el-Kebir (17/135) Mecmau'z-Zevaid (51291) Heysemi: "Onu Ahmed ve Tabarani rivayet etmiştir," demiştir.
[116] Müslim (3/1509) 33-Kitabu l-îmare, 41-Şehid için Cennet'in sabit olması babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/263-265
[117] Nesai (4/99) 21-Kitabu'l~Cenaiz, 112~Şehid babı. İsnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/265-266
[118] Nesai (6/36) 25-Kitabu'l-Cihad, 35-Şehidin duyduğu acı babı.
[119] Tirmizi (41190) 23-Kiîabu Fazaili'l-Cihad, 26-Sımr boyunda nöbet tutan kişinin fazileti hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/266
[120] Mecmau'z-Zevaid (5/296) Heysemi: "Tabarani onu el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiştir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/266-267
[121] Ebu Davud (3/7) Kitabu'l-Cihad, Deniz gazasının fazileti babı.
[122] Müstedrek (2/93) Hakim bu hadisi sahih kabul etmiştir.
[123] Muvatta (1/131) 8-Kitabu Salâtı'l-Cemaat, 2-Sabah ve yatsı vayetler babı. Müslim (3/1512) 33-Kitabu'l4mâre, 51-Şehidlerin beye
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/267-268
[124] Nesai (6/37) 25-Kitabu'l-Cihad, 36-Şehitlik isteme babı. Bu hadisin senedinde Abdullah bin Sa'lebe el-Hadrami vardır. İbni Hibban'dan başkası onu mevsuk saymadı, geri kalan ricali sikadır ve bu hadisin şevahidi vardır.
[125] Nesai (4/99) 2Î-Kitabu'l-Cenaiz, 112-Şehid babı. Onun senedinde Amir bin Mâlik Basri vardır ve o meşkuldür. İbni Hibban'dan başkası onu mevsuk saymamıştır.
[126] Mecmau'z-Zevaid (5/301) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[127] Ahmed bin Hanbei (51446) Ebu Davud (3/188) Kitabu'l-Cenaiz, Taundan ölen kişinin fazileti babı. Bu hadisi ikisinin dışındakiler de rivayet etmişlerdir ve o sahihtir.
[128] Tabarani, el-Kebir, Mecmau'z-Zevaid (51302) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir, ricali sahih'in ricalidir," demiştir.
[129] Muvatta (1/131) 8-Kitabu Salâtı'l-Cemaat, 2-Sabah ve yatsı hakkında bab.
[130] Müslim (3/1521) 33-Kitabu'l-İmâre, 51-Şehitlerin beyanı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/268-271
[131] Tabarani, el-Kebir (5/68) Mecmau'z-Zevaid (5/300) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[132] Ahmed bin Hanbel (41200) Mecmau'z-Zevaid (5/302) Heysemi; "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir" demiştir.
[133] Keşfu'l-Estar an Zevaidi'l-Bezzar (2/286) Onun ricali Sahih'in ricalidir. Bezzar; "Biz onu bu isnadla Sa'd'in rivayeti olarak biliyoruz," demiştir.
[134] Nesai (71115) Aynı yer.
[135] Tirmizi (4129) 14-Kitabu'd-Diyat, 22-"Her kim malı uğrunda öldürülürse, o şehiddir," babı
[136] Buhari (5/123) 46-Kitabu'l-Mezalim, 33-Malı uğrunda Öldürülen kimse babı. Tir-mizi (4/29) Nesai (71115)
[137] Nesai (71116) 37-Kitabu Tahrimi'd-Dem, 23-Ailesi uğrunda savaşan kişi babı.
[138] Nesai (71116) 37-Kitabu Tahrİmi'd-Dem, 24-Dini uğrunda savaşan kişi babı. Bu hadisin isnadı sahihtir. Tirmizi onun hasen-sahih bir hadis olduğunu söylemiştir.
[139] Tirmizi (4/30) 14-Kitabu'd-Diyat, 22-"Her kim malı uğrunda öldürülürse, o şehittir," babı.
[140] Müslim (11125) 1-Kitabu'l-İmran, 62-Haksız yere başkasının malını almaya kasdeden kişi babı.
[141] Ahmed bin Hanbel (1179) Mecmau'z-Zevaid (61224) Heysemi, bu hadisin ricalinin sika raviler olduğunu söylemiştir.
[142] Keşfu'l-Estar (21364) Kitabu elhi'l-bağy, Malı uğrunda öldürülen kişi babı. Mecmau'z-zevaid (6/224)
[143] Ahmed bin Hanbel (3/423) Mecmau'z-Zevaid (6/245) Ketfu'l-Estar (2/365)
[144] Nesai (7/114) 37-Kitabu Tahrimi'd-Dem, 21-Malına taarruz edilen kişi ne yapar? babı.
[145] Müslim (11124) î-Kitabu'l-îmran, 62-Haksız yere başkasının malım almaya kasdedenkişi... babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/271-277
[146] Ebu Davud (3/21) Kitabu'l-Cihad, Silahı ile ölen adam hakkında bir hab. Münziri bu hadis hakkında sükut etmiştir. Tahric'i Sünen (3/383)'de de böyledir.
[147] Nesai (6/37) 25-Kitabu'l-Cihad, 36-Sehidlik isteme babı.Ahmed bin Hanbel (4/128) Bu hadisin aynı mana ile sahidleri de vardır. el-Tergib ve't-Terhib (2/204)
[148] Tabarani, el-Kebir (17/323) Mecmau'z-Zevaid (5/301) Heysemi; "Onu Tabarani rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/278-279
[149] Muvatta (21463) 21-Kitabu'l-Cihad, 16-Şehidin yıkanması babı. İsnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/280
[150] Buhari (3/209) 23-Kitabu'l-Cenaiz, 72-Şehid üzerine namaz kılma babı.
[151] Ebu Davud (3/195) Kitabu'l-Cenaiz, Şehid gasledilir babı. İbni Mâce (11485) 6-Kitabu'l-Cenaiz, 28-Şehidler üzerine namaz kılma ve onların defnedilmeleri babı.
Bu hadis hasendir.
[152] Buhari (31213) 23-Kitabu'l-Cenaiz, 74-Lahdin içinde önce geçirilen kimse babı.
[153] İbni Huzeyme (1/231) Kitabu's-Salat, 73-İftitah tekbirinden önce safa ulaşıl dığında söylenen dua babı.
[154] Ahmed bin Hanbel (51287) Mecmau'z-Zevaid (5/292) Heysemi; "Onu Ahmed ve Ehu Ya'la rivayet etmiştir. Ebu Ya'la'da Nuayım bin Hemmar'dan rivayet etmiştir: "Nuayım Resulullah (a.s)'ı dinliyormuş ve Resulullah (a.s) bir adam gelip: "Şehitlerin en üstünü hangisidir? diye sormuş..." Hadisin devamı yukarıdaki gibidir. Tabarani, el-Kebir ve el-Evsat'ta onun benzerini rivayet etmiştir. Ebu Ya'la ve Ahmed'in ricali sika ravilerdir," demiştir.
[155] Ebu Davud (3/195) Kitabu'l-Cenaiz, Şehid gasledilir babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/280-283
[156] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/283
[157] Ebu Davud (3/29) Kitabu'l-Cihad, Müsabaka babı. Tirmizi (41205) 24-Kitabu'l-Cihad, 22-Rehan ve müsabaka babı. Tirmizi: "Bu hadis basendir," demiştir. Nesai (61226) 28-Kitabu'l-Cihad, 44-Müsabaka babı. îbni Mace (2/960) 24-Kitabu'l Ci-had, 44-Müsabaka ve rehan babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/285
[158] Keşfu'l-Estar (3128) Kitabu'l-Âdab, Bir bab.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/285-286
[159] Ebu Davud (3129) Kitabu'l-Cihad, Yarışma hakkında bab.
[160] Ahmed bin Hanbel (2167) Mecmau'z-Zevaid (5/263) Heysemi: "Ben derim ki "Rahene" kelimesi hariç bu hadis, Sahih'de bulunmaktadır. Ahmed onu iki isnadla rivayet etmiştir. İsnadlardan birinin ricali sika ravilerdir."
[161] Mecmau'z-Zevaid (5/263) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmistiı Onun ricali sahih'in ricalidir," demiştir.
[162] Ahmed bin Hanbel (31160) Mecmau'z-Zevaid (5/673) Heysemi: "Onu Ahmed Müsned'inde, Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Ravİ'nin: "Ona geldik" sözünde kısaltma vardır. Ravi sözüne şöyle devam etmiştir: "Biz ona: "Ya Ebu Hamza! Siz Resulullah ile Ödüllü yarış yapar mıydınız? Yahut, Resulullah ödüllü yarışa katılır mıydı?" diye sorduk. Ve ravi hadisi yukardaki gibi rivayet etmiştir. Ah-med'in ricali sika ravilerdir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/286-287
[163] Buhari (6171) 56-Kitabu'i-Cihad, 56-Atlar arasında yarışma yapma babı. Müslim (3IÎ49Î) 33-Kitabu'l-İmare, 25-Atlar arasında koşu ve onları idmana çekme babı, Ebu Davud (3/29) Kitabu'l-Cihad, Yarışma babı. Tirmizi (4/205) 24-Kitabu'l-Cihad, 22-Rehan ve sebak hakkında bir bab. Nesai (6/226) 28-Kitabul~Haylt 13-Yarış için atlara idman yaptırma babı. İbni Mace (2/960) 24-Kitabu'l-Cihad, 44-Sebak ve Rehan babı.
[164] Buhari (6/73) Kitabu'l-Cihad, 59-Hz. Peygamberin devesi babı. Ebu Davud(4/253) Kitabu'l-Edeb, İşlerde yükselişin keraheti babı. Nesai (6/227) 28-Ktybu'l-Hayl, Yarışma babı.
[165] Mecmau'z-Zevaid (5/264) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir ve rical\ sika ravilerdir," demiştir.
[166] Müslim (3/523) 33-Kitabu'l-İmâre, 52-Ok atma ve ok atmaya teşvik etmenin fazileti, öğrenip te sonra unutan kimsenin zemmedilmesi babı.
[167] Ebu Davud (3113) Kitabul-Cihad, Ok atma babı. Tirmizi (4/174) 23-Kitabu Fezai-li'l-Cihad, 11-Allah yolunda atış yapmanın fazileti hakkında bir bab. Nesaİ (6/223) 28-Kitahu'l-Hayl, 8-Kişinin atını terbiye etmesi babı. İbni Mace (21940) 24-Kitabul-Cihad, 19-Allah yolunda atış yapma babı. Darimi (21204) Kitabul-Cihad, Atış yapmanın ve onu emretmenin fazileti babı
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/287-291
[168] Mecmau'z-Zevaid (5/269) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat ile el-Kebir'de rivayet etmiştir. Aynı şekilde Bezzar da rivayet etmiştir. Tabarani'nin ricali, Sahih'in ricalidir. Ancak Abduvehhab bin Buht bunların dışındadır, o da sika bir ravi(lir," demiştir.
[169] Müslim (3/1522) 33-Kitabu'l-İmâre, 52-Atıcılığın fazileti ve ona teşvik, atıcılığı Öğrenip de sonradan unutanı zemmetme babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/291-292
[170] Keşfu'l-Estar an Zevaidi'l-Bezzar (2/179) Mecmau'z-Zevaid (5/268) Heysemi:
"Onu Bezzar ve Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Tabarani'nin lafzı söyledi?-;
"Atış yapmanız gerekir, zira o, oyunlarınızın en hayırsıdır." Hatim bin Leys'in dışında Bezzar'ın ricali, Sahih'in ricalidir ki, o da sikadır. Tabarani'nin ricali de öyledir," demiştir.
[171] Buhari (6/91) 56-Kitabu'l-Cihad, 78-Attcılığa teşvik babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/292-293
[172] Ahmed bin Hanbel (4/183) Tabarani el-Kebir (17/123) Mecmau'z-Zevaid (5/270) Heysemi: "Onu Ahmed ile Tabarani rivayet etmiştir, ikisinin isnadı da hasendir," demiştir.
[173] Mecmau'z-Zevaid (51271) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiş, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/293-294
[174] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/294
[175] Ebu Davud, aynı yer.
[176] Nesai (6/218) 28-Kitabu'l-Hayl, 3-Atların nişanlarından müstehap olanlar babı.
[177] Ebu Davud (3/22) Kitabu'l-Cihad, At renklerinden müstehab olanlar babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/294-296
[178] Ahmed bin Hanbel (3/352) Mecmau'z-Zevaid (5/259) Tabarani onu el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Senedinde Ibni Lahia' vardır, onda zayıflık vardır ama hadisi hasen-dir," demiştir.
Evtar: Kirişler demektir. Araplar atlarına nazar değmesin diye kiriş bağlarlardı. Hz. Peygamber (a.s) bu işin Allah'ın kaderinden hiçbir şeyi geri çevirmeyeceğini onlara bildirdiği için bunu yasakladı. Atlara kiriş bağlamalarının yasaklanmasının bir manası da "Atın üzerinde cahiliyye devrindeki gibi intikam almaya kalkmayın demek olur. Çünkü "Vitr" intikam anlamına da gelmektedir. Birinci manaya alındığı zaman kelimeyi "Vetr" şeklinde, ikinci mana da ise "Vitir" şeklinde okumak gerekir. Bütün bunlardan dolayı Resulullah (a.s) kiriş bağlamayı yasakladı. Çünkü onlar atlara kiriş bağladıklarında nazar değmesine ve eziyete engel olacağına inanıyorlardı. Sanki bir sığınma gibi oluyordu. Bundan ötürü yasakladı ve onlara bunun bir yarar ve fayda sağlamıyacağını öğretti.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/296
[179] Tirmizi (4/203) 24-Kitabu'l-Cihad, 19-Atın fazileti hakkında bir bab. "Bu hl\dis hasendir," demiştir.
[180] Ebu Davud (3/22) Kitabu'l-Cihad, At renklerinden müstehab olanları babı. Tifyni-zi (4/203) 24-Kitabu'l-Cihad, 20-Uğurlu ve bereketli atlar babı. Ahmed bin Hanbel (1/272) İsnadı hasendir. Tirmizi ve diğerleri onu hasen saymıştır.
[181] Buhari (6/66) 56-Kitabu'l-Cihad, 50-Çetin hayvan üzerine ve erkek at üzerine binmek babı.
[182] Müslim (3/1495) Aynı yer. *
[183] Tirmizi (4/204) 24-Kitabu'l-Cihad, 21-Hoşa gitmeyen atlar babı.
[184] Nesai (61219) 28-Kitabu'l-Hayl, 4-Atta şikal babı.
[185] Müslim (3/1494) 33-Kitabu'l-İmâre, 27-Atın sıfatlarından hoşa gitmeyen
[186] Buhari (6/54) 56-Kitabu'l-Cihad, 43-Atın alnına dökülen saçlarında kıyamete kadar hayır düğümlüdür babı. Tirmizi (4/202) 24-Kitabu'l-Cihad, 19-Atların fazileti hakkında bab. Nesai (6/222) 28-Kitabu'l-Hayl, 7-Atın alnındaki bükülmüş perçem babı
[187] Mecmau'z-Zevaid (5/259) Heysemi: "Onu Taharani rivayet etmiştir, ricali sika ravilerdir," demi§tir.
[188] Ebu Ya'lâ (101404) Mecmau'z-Zevaid (5/259) Heysemi: "Onu Ebu Ya'lâ ile Taharani el-Evsat'ta rivayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[189] Ruh/iri, avm ver.
[190] Buhari (6154) 56~Kitabu'l-Cihad, 43-"Atın alnına dökülen bağlarında kıyamete kadar hayır düğümlüdür" babı. Müslim (3/1464) 33-Kitabu'l-îmâre, 27-Atın sıfatlarından hoşa gitmeyeni babı.
[191] Muvatta (2/467) 21-Kitahu'l-Cihad, 19-Atlar ve atlar arasında müsabaka yapma ve savaşta nafaka hakkında gelen hadisler babı. Buharı (6/54) Müslim (3/1492) Nesai (6/222)
[192] Müslim (3/1493) 33-Kitabu'l-İmâre, 26-"Kıyamet gününe kadar hayır atların alınlarındadır" babı. Nesai (6/221) 28-Kitabu'l-Hayl, 7-Atın alnındaki bükülmüş perçem babı.
[193] Ahmed bin Hanbel (3/352) Mecmau'z-Zevaid (5/261) Heysemi: "Onu Ahmed ve Tabarani el-Evsat'ta ihtisar ile rivayet etmiştir. Ahmed'in ricali sıka ravilerdir," demiştir.
[194] Ahmed bin Hanbel (4/69) Mecme'uz Zevaid (51260) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali Sahihin ricalidir," demiştir.
[195] Ahmed bin Hanbel (1/395) Bu hadis Sahihtir. Mecmau'z-Zevaid (5/260) Heyse\ni: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir.
[196] Muvatta (2/468) 21-Kitabu'l~Cihad, 19-Atlar ve onların arasında müsabaka aü-zenleme, savaşta nafaka hakkında gelen hadisler babı.
[197] Nesai (61217)) 28-Kitahu'l-Hayl, 2-At sevgisi babı. Ricali Sahih'in ricalidir.
[198] Ahmed bin Hanbel (5/27) Mecmau'z-'Zevaid (4/258) Heysemi: "Onu Ahmed ve Tabarani rivayet etmiştir, Ahmed'in ricali sika ravilerdir," demiştir.
[199] Nesai (6/223) 28-Kitabu'l-Cihad, 9-Atın duası babı. İsnadı hasendir.
[200] Ebu Davud (3/23) Kitabu'l-Cihad, Atın dişisini feres diye isimlendirilir mi? babı.
Bu hadisin senedinde Musa bin Mervan et-Timar er-Raki vardır ki, İbni Hibban'dan başkası onu sika kabul etmedi. Geri kalan ricali sikadır.
[201] Buhari (6/58) 56-Kitabu'l-Cihad, 46-Atın ve eşeğin özel ismi babı.
[202] Mecmau'z-Zevaid (5/266) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir, ricali sika ravilerdir," demiştir.
[203] Tabarani, el-Kebir (22/341) Mecmau'z-Zevaid (5/266) Heysemi; "Onu Ahmed ve Tabarani rivayet etmiştir, ricali sika ravilerdİr," demiştir.
[204] Ahmed bin Hanbel (41311) Mecmau'z-Zevaid (5/265) Heysemi: "Onu Ahmed ve Tabarani el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Ancak Dihye'nin rivayeti Mürseldir. Ahmed Şa'bi'den, o da Dıhye'de rivayet etmiştir ki, ricali Sahih'İn ricalidir. Ömer bin Hasil bundan müstesnadir ki, o da Huzeyfe ailesindendir, İbni Hibban da onu sika kabul etmiştir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/296-307
[205] Nesai (6/224) 28-Kitabu'l-Hayl, 10-Atla merkebi çiftleştirmenin keraheti babı.
[206] Ebu Davud (3/27) Kitabu'l-Cihad, Eşeği ata çektirmenin keraheti babı.
[207] Ahmed bin Hanbel (3/468) Mecmau'z-Zevaİd (5/258) Heysemi.'Vnu Ahmeâ Tabarani rivayet etmiştir, Ahmed'in ricali sika ravilerdir," demiştir.
[208] Ke,fu'l-Estar an-Zevaidi'l-Bezzar (2/275)
[209] Kİ \fu'l-Estar an-Zevaidi'l-Bezzar (2/274)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/307-308
[210] Ebu Davud (31154) Kitabu'l-Harac ve'l-îmâre ve'l-fey, Yahudilerin Medine'den ihracı nasıl oldu? babı. Buharı, Müslim, Ebu Davud ve Nesaî Ka'b bin el-Eşrefin Öldürülmesi olayını bundan daha mükemmel bir şekilde nakletmişlerdir. Yukarıdaki hadisi Ebu Davud, Abdurrahman bin Abdullah bin Malik'ten, o da ba-.basından rivayet etmiştir. el-Münziri; "babasından" sözü hakkında görüş ayrılığı vardır. Çünkü babası Abdullah bin Ka'b'ın onunla beraberliği yoktur ve o tevbele-ri kabul edilen üç kişiden biri de değildir. Buna göre hadis mürsel oluyor. "Babası" sözü ile, dedesi Ka'b bin Malik'i kasdetmiş olması ihtimali de vardır. Bu duruma göre hadis müsned olur. Ben derim ki, tercih edilen görüş de budur.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/309-310
[211] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/310
[212] Buhari (5/10) 41-Kitabu'l-Hars ve'l-Muzarra, 8-Mahsulün belli bir miktarı üzerine ekincilik akdi yapmanın hükmü babı. Ebu Davud (31157) Kitabu'l-Harac ve'l-İmare ve'l-Pey, Hayber arazisinin hükmü hakkında gelen hadisler babı.
[213] Buharİ (5/21) 41-Kitabu'l-Hars ve'l-Muzaraa, 17-Bab: Arazinin sahibi Allah serirada bıraktığı müddetçe., dediği vakit. Müslim (3/1187) 22-Kitabu'l-Musâkat, l'Meyvenin ve ekinin muayyen bir kısmı işçiye aid olmak üzere işçi ile sulayıp h ve çalışma akdi yapma babı.
[214] Buhari (5/327) 54-Kitabu's~Şurııt, 14-Bab: Arazi sahibinin ekicilik anlaşmasında"istediğim zaman seni çıkarırım" şartını koyması.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/310-314
[215] Ebu Davud (2/83) Kitabu'l-Cihad, Devlet başkanı ile düşman arasında bir antlaşma bulunduğu halde, devlet başkanı onların üzerine yürürse hükmü ne olur babı. Tİr-mizi (4/143) 22-Kitabu's-Siyer, 27-Ahde vefasızlık hakkında gelene hadisler babı. Tirmizi: "Bu hadis sahihtir," demiştir.
[216] Ebu Davud (3/82) Kitabu'l-Cihad, İmam'ın ahidlere uyması babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/314-315
[217] Bezlu'l-Mechud (12/380) Tehzibu't-Tehzib (12/92)
[218] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/315-316
[219] Hakim, Müstedrek (2/141) Kitabu Kasemi'l-fey. Bu hadis sahihtir.
[220] Ebu Davud (3/84) Kitabu'l-Cihad, Kadının eman vermesi babı. Bu hadisin isnadı ha-sendir.
[221] Tirmizi (4/141) 22-Kiîabu's-Siyer, 26-Kölenin ve kadının eman vermesi hakkında gelen hadisler babı. Tirmizi: Bu hadis-garib hadistir." demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/316-317
[222] Ebu Davud (3/167) Kitabu l-Baraç ve'î-îmâre ve'l-Fey, Cizye alma babı. İbni Abdi'l-Berr, et-Temhid'de: "isnadı muttasıl, sahih sabittir," demiştir.
[223] Muvatta (11279) 17-Kitabu'z-Zekat, 24-Ehl-i kitab ve Mecüsiler cizyesi babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
[224] Buhari (61257) 58~Kitabu'l-Cizye ve'l-Muvadaa, 1 -Harbilerle mütareke ve cizye babı.
[225] Tirmizi (41146) 22-Kitabu's-Sİyer, 31-Mecüsilerden cizye alınması babı. Tirmizi: "Bu hadiste bundan fazla söz vardır, ama ravi zikretmiştir," demiştir.
[226] Menazir: Huzistan dolaylarında iki beldenin adıdır.
[227] Ebu Davud (31168) Kitabu'l-Harac ve l-İmâre ve'l-Fey, Mecüsilerden cizye alınması babı.
[228] Muvatta (11278) 17-Kitabu'z-Zekat, 24-Mecusilerle Ehl-i Kitaptan cizye alınması babı. Bu hadisin senedinde inkıta vardır, lâkin Şevkani Tabarani'nİn: "Cizye almakta Mecusilere Ehl'İ Kİtab'a davrandığımız gibi davranın," lafzıyla Müslim bin Ala el-Hadramİ'den rivayetini sahid olarak zikretmiştir.
Şevkani şöyle demiştir: "Ebu Ubeyd sahih bir senedle Huzeyfe'den şunu rivayet etmiştir: "Şayet arkadaşlarının Mecüsilerden cizye aldıklarını görmeseydim, ben de onlardan cizye almazdım." Buhari ile Müslim'de şu rivayet yer almaktadır: "Resulullah (a.s) Ebu Ubeyde'yİ cizyesini getirmek üzere Bahreyn'e gönderdi." Şevkani, Bahreyn halkının çoğunluğunun Mecusiler olduğunu söylemiştir
[229] Muvatta (J/278) 17-Kitabu'z-Zekat, 24-Mecusilerle Ehl'i Kitaptan cizye alınması babı.
[230] Ebu Davud (3/166) Kitabu'l-Haraç ve'l-İmare ve'l-Fey, Cizye olma babı.
[231] Muvatta (1/281) 17-Kitabu'z-Zekat, 25-Zimmilerin öşürleri babı.
[232] Muvatta (1/281) 17-Kitabu'z-Zekat, 25-Zimmilerin Öşürleri babı.
[233] Kafiz: 40 Kilaya tekabül eden bir ölçü birimidir.
[234] Müdd: İki avuç dolusu bir miktara tekabül eden ölçü birimidir.
[235] Müslim (412220) 52-Kitabu'l-Fiten ve Eşratu's-Saat, 8-Fırat nehri altın bir dağ Üzerinden aşılmadıkça kıyametin kapmayacağı babı. Ebu Davud (3/166) Kitabu'l-Harac ve'l-İmare, ve'l-Fey, Irak toprakları ile sulh yoluyla ele geçirilen toprakların bırakılması babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/317-322
[236] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (18/20)
[237] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/322-323
[238] Buhari (10/563) 74-Kitabu'l-Edeb, 99-İnsanların babalarından isimlerine nisbetle çağırılmalan babı. Müslim (3/1360) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 4-Vefasızhğtn haramlığı babı. Ebu Davud (3/82) Kitabu'l-Cihad, Ahde vefa babı. Tirmizi (4/144) 22-Kitabu's-Siyer, "Her vefasız için kıyamet gününde arkasından bir sancak ola-caktır"babı. îbni Mâce (2/959) 24-Kitabu'l-Cihad, 42-Ahde vefa babı.
[239] Müslim (3/1361) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 4-Vefasızlığın haramlığı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/323-324
[240] Ebu Davud (3/126) Kitabu'l-Ferâız, Miras üzere Müslümanlığı kabu eden kimse babı.
[241] Nesai (7/221) 43-Kitabu'd-Duhâyâ, 13-Kurbanda bedenenin kifayet ettiği şeyler * babı, Ahmed bin Hanbel (31464)
[242] İmam Ahmed bin Hanbel (1/168) Bu hadisin isnadı hasendir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/325-326
[243] Ebu Davud (3/8) Kitabu'l-Cihad, Humus'un nefelden önce olduğu görüşünü benimseyenler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/326-328
[244] Tirmizi (41130) 22-Kitabu's-Siyer, 12-Nefet babı. Tirmİzi; "Bu babda İbni Abbas-'tan, Hubeyb bin Mesleme'den, Maan bin Yezid'den, İbni Ömer'den ve Seleme bin el-Ekva'dan hadis rivayet edilmiştir," demiştir ve yukarıdaki hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
[245] Müslim (3/1369) 57-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 12-Enfal babı.
[246] Müslim, aynı yer.
[247] Müslim, aynı yer.
[248] Müslim, aynı yer. Muvatta (2/430) 21-Kitabu'l-Cihad, 6-Savaşta nefel ve benze şeylerin bir araya gelmesi babı.
[249] Ebu Davud (3/78) Kitabu'l-Cihad, Karagahtan çıkan seriyyenin nefeli babı. I >Mİil
[250] Buhari (6/237) 57-Kıtabu Farzı'l-Humus, 15-Humus'dan Müslümanlardan fek kete uğrayan ve benzeri kimselere verilmesinin babı.
[251] Tirmizi (4/207) 24-Kitabu'l-Cihad, 26-Harb kumandanı tayin edilen kişi hakkında bab. Bu hadisin isnadı hasendir. Tirmizi: "Bu hadis hasen~garibdir. Onun yalnız el-Ahvas bin Cevvab'ın rivayetinden bilmekteyiz. Bu babda İbni Ömer'den hadis rivayet edilmiştir," demiştir.
[252] İmam Ahmed bin Hanbel (41197) Ebu Ya'lâ (13/7336) Mecmau'z-Zevaid (9/352) Heysemi söyle demiştir: "Onu İmam Ahmed rivayet etmiştir. Taharani de el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiştir ve onun rivayetinde şu sözler yer almaktadır: "Ben İslam'a olan arzumdan dolayı ve Resulullah (a.s)'la birlikte olmak için Müslüman oldum," Bunun üzerine Hz, Peygamber : "Evet salih kişi için salih mal ne güzeldir," buyurdu. Ebu Yala ileÂhmed'in ricali, Sahih'in ricalidir."
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/328-332
[253] Bkz. Musannafat-ı Abdurrezak (5/238)
[254] Enfal Suresi: 41
[255] Muvatta (2/458) 21-Kitabu'l-Cihad, 12-Ganimet malına hiyanet etme hakkında gelen rivayetler babı. Ehu Davud (3/82) Kitabu'l-Cihad, Devlet başkamın ganimetten kendisi için bir miktar ayırması babı. Nesai (6/262) 32-Kitabu'l-Hibe, 1-Müşterek malların hibe edilmesi babı.
[256] Ebu Davud (3/82) Kitabu'l-Cihad, Devlet başkanının ganimetten kendisi için bir miktar ayırması babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
[257] Tabarani, el-Kebir (181298) Mecmau'z-Zevaid (5/336) Heysemi: "Onun ricali sika ravilerdir," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/332-334
[258] Bkz. Ebu Yusuf, Kitabu'l Haraç: 180
[259] Ebu Davud (3175) Kitabu'l-Cihad, Ata iki sehim verilmesi babı.
[260] Buhari (6/67) 56-Kitabu'l-Cihad, 51-Atın sehimleri babı. Müslim (3/2383) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 17-Harhe iştirak edenler arasında ganimetin nasıl taksim edileceği babı. Tİrmizi (4/124) 22-Kitabu's-Siyer, 6-Süvarilerin sehmi babı.
[261] Ebu Davud (3/74) Kitabu'l-Cihad, Ganimetten sonra gelen kişiye hisse yoktur babı. Bu hadisin senedinde Hâni bin Kays vardır ki İbni Hibban'dan başkası onu sika kabul etmedi. Bu hadisin benzerini İmam Ahmed, Buhari ve Tirmizi Ibni Ömer hadisinden tahric etmişlerdir ve Tİrmizi onu sahih kabul etmiştir. Hadis şöyledir; "Hz. Osman (a.s) Bedir'de bulunmamıştı. Zira o vakitler Resulullah (a.s)'ın kızı ile evli idi ve hanımı hasta İdi. Hz. Peygamber (a.s) de ona: "Sana (Bedir'e katılanlardan) bir adamın sevabı ve ganimet payı aynen verilecektir," buyurdu. "
[262] Ebu Davud (3/160) Aynı yer. Bu hadis mürsel olarak rivayet edilmiştir ve tarzlarıyla sahihtir.
[263] Ebu Davud (3/159) Kitabu'l-Haraç ve'l-İmare ve'l-Fey, Hayber arazisinin hükmü, hakkında gelen hadisler babı.
[264] Ebu Davud (3159) Aynı yer. İsnadı kavidir. İbnu'l-Esir şöyle demiştir: "Hayber'in durumundan şu ortaya çıkıyor: Hayber anveten (zorla) fethedilmiştir. Böyle olunca da orası ganimet olur. Hz. Peygamber (a.s)'in ganimetten hissesi hususu beşte biridir. Öyle ise onun hissesi nasıl yarısı olur ki, o da ihtiyaçlarına sarfetsin. Hayber'in Fethi ile ilgili rivayetleri tekkik edenlerce bunun manası gayet açıktır. O da şudur: Hayber'e ait köyler ve araziler vardır ve Hayber'in dışındadır. Vatiha, Katibe, Şıkk, Nafat ve Sülâlim gibi... Onların bir kısmı ganimet olmuştur. Resulullah (a.s) ve halk orda galip gelmiştir. Bunun yolu da taksim etmektir. Bazısı da fey'dir ki, onun için ne at, ne de deve koş-turulmuştur. Bu da Resulullah (a.s)'a Özeldir ki, onu dilediği gibi tasarruf eder. Alimler bunların tüm miktarına bakmışlardır: Bunun yarısı Resulullah (a.s)'a mahsus olanfey kadardır ve hissesi de ganimettendir. Böylece Resulullah (a.s) yarısını kendisine ayırmış, yarısını da savaşa katılanlara vermiştir. Bunu İbni Şihab açıklamış ve: "Heyber'in bir kısmı anveten, bir kısmı da sulh yoluyla fethedildi" demiştir. "
[265] Ebu Davud (3/76) Kitabu'l-Cihad, Kendine bir hisse ayıran kimse babı. Bu hadisin senedinde Yakub bin Mücemma' vardır ki, onu İbni Hibban'dan başkası mevsuk saymamıştır. Ebu Davud söyle demiştir: "Bu hadiste vehim var. Çünkü süvariler iki yüz kişi idiler. Buna göre süvariler 1200 kişi olurlar ve 12 hisse alırlar. Süvariler de 300 kişidirler ve 6 hisse alırlar. Böylece süvarinin nasibi üç hisse olur ve bu da Cumhur'un görüşüne uygun düşer. Biz bu hadisi İmam Ebu Hanife'nin kaynağını beyan etmek için getirdik."
[266] Ebu Davud (31161) Kitabu'l-Haraç, Hayber arazisi hakkındaki hüküm babı.
[267] Buhari (5/10) 41-Kitabu'l-Hars ve'l-Muzarâa, 8-Muhsulün belli bir miktarı üzerine ekincilik akdi babı. Müslim (3/1186) 22-Kitabu'l-Mücâkat, 1-Meyve ve ekinin bir kısmı karşılığında müskafve muamele babı. Ebu Davud (31158) Kitabu'l-Haraç, Hayber arazisi hakkındaki hüküm babı.
[268] Tirmizi (4/128) 22-Kitabu's-Siyer, Müslümanlarla birlikte sava§an zimmilere ganimetten hisse verilir mi babı.
[269] Buhari (6139) 56-Kitahu'l-Cihad, 28-Bir kâfir bir Müslümanı öldürür sonra bu katil Müslüman olur ve dinine bağlı kalır...babı. Ebu Davud (3/73) Kitabu'l-Cihad, Ganimetten sonra gelen kimseye hisse verilmez babı.
[270] Nesai (6/228) 28-Kitabu'l-Hayl, Ata verilen iki hisse babı. Dârekutni (41111) tabu's-Sİyer..
[271] Ahmed bin Hanbel (11166) Mecmau'z-Zevaid (5/266) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir
[272] Müslim (3/1376) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 15-Fey'in hükmü babı. Ebu Davud (31166) Kitabu'l-Haraç, Anve arazisi ile Sevad arazisini vekfetme babı.
[273] Ebu Davud (3/65) Kitabu'l-Cihad, Düşman arazisindeki yiyecek maddesinin mubah olusu babı. Bu hadisin isnadı sahihtir ve onu İbni Hİbban sahih kabul etmiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/334-342
[274] Buhari (6/255) 57-Kitabu Farzı'l-Humus, 20-Dar-ı harpte ele geçirilen yiyecek maddeleri babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/342
[275] Ebu Davud (3/136) Kıtabu'l-Haraç ve 'l-İmare, ve'l-Fey, Fey'in taksim edilmesi babı. Onun isnadı sahihtir.
[276] Ebu Davud (3175) Kitabu'l-Cihad, Ganimetten köle ile kadına eşit hisse verilir babı. Tirmizi (41127) 22-Kitabu's-Siyer, 9-KÖÎeye hisse verilir mi babı. İbni Mâce (21952) 24-Kitabu'l-Cihad, 32-Köle ve kadınlar Müslüman askerlerle birlikte savaşa iştirak ederler babı. Hadisin lafzı Ebu Davud ile Tirmizi'ye aittir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/343-344
[277] Haşir Suresi: 7
[278] Müslim (3/1376) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 15-Ganimetin hükmü babı.
[279] Müslim (3/1377) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 15-Ganimetin hükmü babı.
[280] Ebu Davud (3/140) Kitabu'l-Haraç, Resulullah'm ganimetten kendine ayırdığı hisse babı.
[281] Nesai (71134) Kitabu Kısmı'l-Fey.
[282] Tevbe Suresi; 60
[283] Haşr Suresi: 7
[284] Haşr Suresi: 8
[285] Ebu Davud (3/139) Kitahu'l-Haraç, Resulullah'ın kendine ayırdığı ganimet babı. Müslüm (3/1377) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 15-Ganimetin hükmü babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/344-349
[286] Iktâa: Bir arazinin mülkiyeti veya yalnız menfaat ve tasarrufu, devlet başkam tarafından bağış yoluyla bir kimseye verilmesi.
[287] Ebu Davud (3/143) Kitabu'l-Haraç, Resulullah'ın ganimet mallarından kendisi için seçtikleri babı. 1) Nisa Suresi: 35
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/349-353
[288] Ebu Davud (31157) Aynı yer.
[289] Ebu Davud (31153) Kitabu'l-Haraç ve'l-İmare ve'l-Fey, Safiyy sehmi hakkında gelen rivayetler babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/353-354
[290] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/355
[291] Ebu Davud (31145) Kitabu'l-Haraç, Beştebirin taksim edildiği yerler ve Zil Kurba'mn sehmini beyan babı.
[292] Ebu Davud (31145) Aynı yer.
[293] Ebu Davud (3/146) Aynı yer.
[294] Nesai (7/130) Kitabu Kısmı'l-Fey. Buharı ile Ebu Davud'un değişik lafızlarla birkaç tanktan benzer rivayetleri vardır
[295] Buhari (6/533) 61-Kitabu'l-Menahb, 2~Kureyş'in menkıbeleri babı. 1) Buhari (61244) 57-Kitabu Farzı'l-Humus, 17~Beştebirin devlet başkanına ait olduğuna delil babı.
[296] Ebu Davud (3/147) Aynı yer.
[297] Ebu Davud (3/146) Kitabu'l-Haraç, Humus'un ve Zi'l-Kurba hissesinin taksim yerlerinin beyanı babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/355-358
[298] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/358
[299] Ebu Davud (31158) Kitabu'l-Haraç, Hayber arazisinin hükmü hakkında gelen rivayetler babı.
[300] Buhari (5110) 41-Kiîabu'l-Hars ve'l-Muzarra, Çıkan mahsulün yarısı veya benzeri miktar üzere ekincilik akdi yama babı. Müslim (3/1186) 22-Kitabu'l-Müsâkat, 1-Meyve ve ekinin bîr kısmı mukabilinde musakat ve muamele babı.
[301] Ebu Davud (31136) Kitabu'l-Haraç ve'l-İmâre ve'l-Fey, Fey'in taksim edilmesi babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/358-360
[302] Buhari (61257) 58-Kitabu'l-Cizye ve'l-Muvadda, 1-Harbilerle mütareke ve cizye babı. Müslim (412274) 53-Kitabu'z-Zühd ve'r-Rekaik, Tirmizi (4/640) 38-Kitabu Sıfatı'l-Kıyame, 28-Bab. Tirmizi; sulh yapılması ve Alâ bin el-Hadrami'nin emir-tayin edilmesini zikretmemiştir.
[303] Buhari (6/268) 58-Kitabu'l-Cizye ve'l-Muvadaâ, 4-Hz. Peygamber (a.s)'in Bahreyn top-rağından ayrılıp verdiği ve yine Bahreyn malından cizyeden va'd eylediği şeyler İle kafir mallarından alınan fey ve cizye'nin kimlere dağıtılacağı babı.
[304] Imam Ahmed bin Hanbel (31475) Mecmau'z-Zevaid (6/3) Heysemi: "O.tu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir
[305] Buhari (71323) 64-Kitabu'l-Meğazi, 12. Bab.
[306] Buhari (7/253) 63-Kitabu Menakıbı-l-Ensar, 45-Hz. Peygamber (a.s)'in ve ashabının Medine'ye hicret etmeleri babı.
[307] Tabarani, el- Kebir (8/385) Mecmau'z-Zevaid (5/340) Hey semi: "Onun ricali Sa-hih'in ricalidir," demiştir.
[308] Ebu Davud (3/81) Kitabu'l-Cihad, Altın ve gümüşten nefel babı. Bu hadisin isnadı hasendir.
[309] Ebu Davud (31136) Kitabu'l-Haraç ve'l-İmare ve'l-Fey', Fey'in taksim edilmesi babı, İsnadı hasendir.
[310] Muvatta (2/471) 21-Kitabu'l-Cihad, 21-Zaruretten dolayı bir kabre birden fazla kimsenin defnedilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/360-368
[311] Müslim, aynı yer.
[312] Müslim (2/737) 12-Kiiahu'z-Zekât, 46-Kalbleri İslam'a ısındırılanlara atiyyet verilmesi... babı.
[313] Buhari (6/317) 57-Kitabu Farzı'l-Humus, 7-Enfal Suresi, ayet: 41, babı.
[314] Müslim, aynı yer.
"Mü'min deme, Müslim de" seklindeki müdahale hakkında alimler sunu söylemişlerdir: İman gaybi bir durumdur, halini iyice araştırmadan bu hususda kesin bir hüküm vermektense ihtiyatlı davranıp zahiri duruma göre hükmetmek daha uygundur. Müslim hükmü zahire göredir, böyle demek ihtiyatlı olmaya daha uygundur."
[315] Ebu Davud, aynı yer.
[316] Buhari (3/340) 24-Kitabu'z-Zekat, 53-"Onlar iffetlerinden dolayı bir §ey istemezler..." (Bakara: 273) ayeti babı. Müslim (1/132) 1-Kitabu'l-İman, 68-İman zayıflığından dolayı imanına karşı korku duyulan kimsenin kalbini İslam'a alıştırma ve kesin delil olmaksızın kati iman hükmünden nehiy babı. Ebu Davud (4/220) Kitabu's-Sünne, Nesai (S/103)
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/368-371
[317] Muvatta (2/455) 21-Kitabu'l-Cihad, 10-Nefel içinde yer alan seleb babı. Bu hadisin isnadı sahihtir.
Sabiğ bin Useyl: Kur'an'ın mütesahihinden soru sorar, bazısını bazısına karşıymış gibi gösterir ve bunu da inadından ve gösteriş için yaparlardı. Hz. Ömer (r.a) de bu tutumdan dolayı ona dayak atmış, ceza olarak da Basra'ya sürmüştür. Dârimi Sünen (1154)'inde Süleyman bin Yasar'dan şunu rivayet etmiştir: "Sabiğ denilen bir adam Medine'ye geldi. Kur'an'ın müteşabihinden soru sormaya başladı. Hz. Ömer (r.a) ona bir adam gönderdi. Onun için de hurma çubukları hazırladı. Adam gelince ona: "Sen kimsin?" dedi. O da: "Ben Abdullah bin Sabiğ'im," dedi. Hz. Ömer (r.a) de : "Ben de Allah'ın kulu Ömer'im," dedi. Ve ona vurmaya başladı. Nihayet başı kanadı. Adam: "Yeter ya Emirel mü'minin! Kafamda bulduğum şey gitmiştir," dedi. Sonra Hz. Ömer (r.a) onu Basra'ya sürgün etti.
[318] Buhari (6/168) 56-Kitabu'l-Cihad, 173-Dar-ı İslam'a izinsiz olarak giren harbinin durumu babı.
[319] Ebu Ya'lâ (5/83) İmam Ahmed (1/289) Hadisin lafzı İmam Ahmed'e aittir. Tabarani, el-Kebir (11/379) Mecmau'z-Zevaid (5/330) Heysemi: "Onu Ebu Ya'la, Taba-rani de el-Kebir ve el-Evsat'da aynı mana ile rivayet etmiştir, imam Ahmed'in ve el-Kebir'in ricali İbni Ziyad'ın dışında Sahih'in ricalidir ki o da sikadır," demiştir.
[320] Tirmizi (4/131) 22-Kitabu's-Siyer, 13-"Kim bir düşmanı öldürürse maktulün selebi kendisinin olur" hükmü babı.
[321] Ebu Davud (3/72) Kitabu'l-Cihad, Seleb ganimet malına katılarak beşli taksime tabi tutulmaz babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/371-373
[322] Müslim, aynı yer.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/374-375
[323] Buhari (61220) 57-Kitabu Farzı'l-Humus, 8-Hz. Peygamber'in: "Ganimetler size helal kılındı.." sözü babı. Müslim (3/1366) 32-Kiîabu'l-Cihad ve's-Sİyer, 11-Ga-nimetlerin özellikle bu ümmete helal kılınması babı.
[324] Bkz. Fethu'l-Bari, Mukadiyye
[325] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (12/252)
[326] Buhari (6/185) 56-Kitabu'l-Cihad, 189-Ganimet malına hıyanet etme... babı. Müslim (3/1461) 33-Kitabıı'l-İmare, 6-Hiyanetin ağır şekilde haram kılınması babı. Yukarıdaki lafız Müslim'e aittir ve en tamam metin de budur.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/375-377
[327] İmam Nevevi, Müslim Şerhi (12/216)
[328] Ebu Davud (3/68) Kitabu'l-Cihad, Ganimet malına hıyanetin günahının büyüklüğü babı.
[329] Muvatta (2/439) 21-Kitabu'l-Cihad, 13-Hiyanet hakkında gelen hadîsler babı. Bu-hari (11/592) 83-Kitabu'l-Eyman ve'n-Nüzur, 33-İmana dahil olur mu... babı. Müslim (1/108) 1-Kitabu'l-îman, 48-Hiyanetin tahriminin ağırlığı babı. Ebu Davud (3/68) Kitabu'l-Cihad, Ganimet malına hıyanetin günahının büyüklüğü babı. Nesâi (7/24) 35-Kitab'l-Eyman ve'n-Nüzur, 38-Nezredildiği vakit arazi mala dahil olur mu? babı.
[330] -İmam Ahmed bin Hanbel (5133) Mecmau'z-Zevaid (5/338) Heysemi: "Onu İmam Ahmed rivayet etmiştir, ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[331] Buhari (61187) 56-Kitabu'l-Cihad, 19-Ganimet malından az bir şeyi çalmanın hükmü babı
[332] Nesai (21115) 10-Kitabu'l-İmâre, 58-Kaçmadan namaza süratli gitme babı.
[333] Mecmau'z-Zevaid (51338) Heysemi: "Onu Tabarani el-Evsat'la rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdİr," demiştir.
[334] Muvatta (21458) 21-Kitabu'l-Cihad, Ganimetten çalma babı. Ebu Davud (3/68) Ki-tabu'l-Cihad, Ganimetten çalmanın günahının büyüklüğü babı. Nesai (4164) 21-Ki-tabu'l Cenaiz, 66-Ganimetten çalan kimsenin üzerine namaz kılma babı. İbni Mâce (21950) 24-Kitabu'l-Cihad, 34-Ganimetten çalma babı.
[335] Müslim (11107) 24-Kitabu'l-İman, 48-Ganimete hıyanetin şiddetle haram kılındığı ve Cennet'e mü'minlerden başka kimsenin giremiyeceği babı.
[336] Ali İmran Suresi>16J
[337] Tirmizi (31621) 13-Kitabu'l-Ahkâm, 8-Devlet büyüklerinin hediye almaları hakkında gelen rivayetler babı. Bu babda Adiy bin Amire ve Ebu Hureyre'den Müslim, Müstevrid bin Şeddad'dan Ebu Davud aynı mana ile rivayette bulunmuşlardır. Bu hadis şahidleriyle hasendir.
[338] Ebu Davud (3/134) Kitaba'l-Haraç, Amillerin azıkları babı.
[339] Mecmau'z-Zevaid (5/339) Heysemi: Onu Tabarani rivayet etmiştir. Abdullah bin el-Muğire hariç geri kalan ricali Sahih'in ricalidir ki, o da sikadır," demiştir.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/377-384
[340] Ebu Davud (3/66) Kitahu'l-Cihad, Düşman toprağında yiyecek az da olsa yağmalamanın yasakhğı babı.
[341] Mecmau'z-Zevaid (5/337) Heysemi: "Onu Tabarani rivayet etmiştir ve ricali sika ravilerdir," demiştir. Tabarani, eUKebir (11/358)
[342] İmam Ahmed bin Hanbel (4/348) Ebu Ya'lâ (2/230) Mecmau'z-zevaid (5/337) Heysemi: "Bu hadisi İmam Ahmed ve Tabarani el-Kebir ile el-Evsta'ta yağma ve tencelerelerin devrilmesi olayanı ihtisar ederek rivayet etmiştir. Ebu Ya'la'nın rivayetinde öyledir. İmam Ahmed; "ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[343] İmam Ahmed bin Hanbel (5/367) Mecmau'z-Zevaid (5/337) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[344] Tirmizi (4/153) 22-Kitabu's-Siyer, 40-Ganimet malı teslim edilmeden almanın keraheti babı. Bu, Buhari ve Müslim'in edilmeden almanın keraheti babı. Bu, Buharı ve Müslim'in tam olarak tahriç ettikleri uzunca bîr hadisin bir kısmıdır.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/385-387
[345] Hafız İbni Hacer, Fethu'l-Bari (9/539)
[346] Ebu Davud (3/66) Kitabu'İ-Cihad, Düşman toprağında yiyecek az olduğu takdirde yağmalamanın yasaklanması babı.
[347] İmam Ahmed bin Hanbel (2/352) Mecmau'z-Zevaid (5/336) Heysemi: "Onu Ahmed rivayet etmiştir ve ricali Sahih'in ricalidir," demiştir.
[348] Buhari (5/119) 46-Kitabu'l-Mezalim, 30-Sahibinin izni olmadan bir şeyi açıktan zorla almak(tan nehiy) babı,
[349] Tirmizi (41154) 22-Kitabu's-Siyer, 40-Yağmanın kerahatı hakkında gelen rivayetler babı.
[350] Tirmizi (31431) 9-Kitabu'n-Nikah, 30-Şiğar nikahından nehiy babı.
[351] Celeb ; Zekat malının, zekat memurunun ayağına getirilmesi babı.
[352] Ceneb: Zekat verenin, zekat malım bulunduğu yerden uzaklaştırması
[353] Sigar: Mehir alıp vermemek için kişinin kendi kızını veya bacısını başka bir adama eş olarak vermesi, o kişinin kızını veya kız kardeşini kendisine mehirsiz olarak eş olması demektir Çahiliyyet döneminde uygulanan bu evlenme türü İslam ile kaldırılmıştır.
[354] Ebu Davud (3130) Kitabu'l-Cihad, Yarışta ata bağırıp çağırmanın nehyi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/387-391
[355] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/391
[356] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/391
[357] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/393
[358] Bakara Suresi: 148
[359] Buhari (5/148) 49-Kitabu'l-ltık, 2-Hangi köleyi azad etmek daha faziletlidir? babı. Müslim (1/89) 1-Kitabu'l-îman, 36-Allah'a imanın amellerin en faziletlisi olduğunu beyan babı.
[360] Müslim (11449) 6-Kitahu salati'l-Müsafirin ve kasrıha, 13-Duha namazının müstehab oluşu babı.
[361] Müslim (1/390) 5-Kitabu'l-Mesacid, 13-Mescide tükürmekten nehiy babı.
[362] Müslim (21697) 12-Kitabu'z-Zekat, 15-Her nevi iyiiğe sadaka adı verilebileceğinin beyanı babı.
[363] Müslim (4/2026) 43-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, ve'l-Âdab, 43- Karşılaşma anında güleryüz göstermenin müstahap oluşu babı.
[364] Buhari (6/132) 56-Kitabu'l-Cihad, 128-Bineğe binen kişinin üzengisini ve benzeri şeylerini tutup yardım eden kimse babı. Müslim (2/699) 12-Kitabu'z-Zekat, 16- Her nevi iyiliğe sadaka adı verilebileceğini beyan babı.
[365] Buhari (2/148) 10-Kitabu'l-Ezan, 37-Mescide gidip gelen kimsenin fazileti babı. Müslim (1/463) 5-Kitabu'l-Mescid, Namaza yürüyerek gitme babı.
[366] Buhari (5/197) 51-Kitabu'l-Hibe, Müslim (2/714) 12-Kitabu'z-Zekat, 29-Az dahi olsa sadakaya teşvik babı.
[367] Buhari (1/51) 2-Kitabu'l4man, 3-İmamn konuları babı. Müslim (1/62) Î-Kitabu'l-İman, 12-İmamn şubelerinin adedinin beyanı babı.
[368] Buhari (61511) 60-Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, Müslim (411761) 39-Kiîabu's-Selam, 41-Hayvanları sulayan kimselerin fazileti babı.
[369] Buhari (5140) 42-Kitabu'l-Müsâkat, 9-Su vermenin fazileti babı. Müslim (411761) 39-Kitabu's-Selam, 41-Hayvanlara su veren kişinin fazileti babı.
[370] Buhari (2/139) 10-Kitabu'l-Ezan, 32-Öğle namazım ilk vaktinde kılmaya davranmanın fazileti babı. Müslim (2/2021) 45-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 36-Yoldan eziyet verici şeyleri gidermenin fazileti babı.
[371] Müslim (412021) 45-Kitabu'l-Birr, 36-Yoldan eziyet verici şeyleri gidermenin fazileti babı.
[372] Müslim (21588) 7-Kitabu'l-Cum'a, 8-Hutbe esnasında susarak dinleyen kimsenin fazileti babı.
[373] Müslim (1/215) 2-Kitabu't-Tahâre, 11-Abdest suyu ile küçük günahların çıkması babı.
[374] Müslim (1/209) 2-Kitabu't-Tahâre, 6-Abdesti müteakip (okunması) müstehab olan dualar babu
[375] Müslim (1/219) 2-Kitabu't-Tahâre, 14-Zorluklara rağmen abdesti yerli yeririe almanın fazileti babı.
[376] Buhari (2/52) 9-Kitabu Mevakitu's-Salat, 26-Sabah namazı babı. Müslim (1/440) 3-Kitabu'l-Mesacid ve mevadeu's-Salat, 37-Sabah ve ikindi namazlarının fazileti ve onlara devam edilmesi babı.
[377] Buhari (6/136) 56-Kitabu'l-Cihad, 134~Mukim iken yaptığı amelin misli seferde iken de kişiye yazılır babı.
[378] Müslim (2/697) 12-Kİtabu'z-Zekat, 16-Her nevi iyiliğe sadaka adı verilebileceği babı.
[379] Buhari (101447) 78-Kitabu'l-Edeb, 33-Her maruf sadakadır.
[380] Müslim (311189) Aynı yer.
[381] Müslim (311188) 22-Kitabu'l-Musâkaî, 2-Fidan dikmenin ve ekin ekmenin fazileti babı.
[382] Müslim (1/461) Aynı yer.
[383] Müslim (1/460) 5-Kitabu'l-Mesacid, 50-Mescide giderken adımları çoğaltmadır fazileti babı.
[384] Meniha: Kişinin bir deveyi veya koyun ile keçiyi sütünden istifade-edilmek üzere başkasına vermesi, onun da sağdıktan sonra geri vermesidir.
[385] Buhari (5/243) 51-Kitabu'l Hibe, 35-Meniha'nın fazileti babı.
[386] Buhari (13/474) 97 -Kitabu't-Tevhid, 36~Kıyamet günü Rabbimizin konuşması babı. Müslim (3/703) 12-Kitabu'z-Zekat, 20-Yarım hurma ile de olsa sadaka vermeye teşvik babı.
[387] Buhari (31283) 24-Kitabu'z-Zevaid, 10-Ateşten korunun... babı. Müslim (2/703) 12-Kitabu'z-Zekat, 20-Yarım hurma ile de olsa sadaka vermeye teşvik babı.
[388] Müslim (412095) 48-Kitabu'z-Zikr ve'd-Duâ, 24-Yiyip içtikten sonra Allah'a hamdetmenin müstehab oluşu babı.
[389] Buhari (3/307) 24-Kitabu'z-Zekat, 30-Her Müslümana sadaka vermek vaciptir... babı. Müslim (2/699) 12-Kitabu'z-Zevat, 16-Her nevi iyliğe sadaka denilebileceği babı.
[390] Buhari (11/340) 81-Kitabu'r-Rıkak, 38-Tevazu babı.
[391] Buhari (13/511) 97-Kitabu't-Tevhid, 50-Hz. Peygamberin Rabbinden rivayetin beyanı babı.
[392] Buhari (11/229) 81-Kitabu'r-Rikak, 1-Rikak hakkında gelen hadisler babı.
[393] Buhari (8/584) 65-Kitabu't-Tefsir, 48-Allah'ın: "... geçmiş ve gelecek günahını mağfiret etmesi..." ayeti (Fetih Suresi: 2) babı. Müslim (4/2171) 50-Kitabu sıfatı'l-münafıkın ve ahkâmihim, 18-Amelleri çoğaltma ve ibatlerde gayret gösterme babı.
[394] Buhari (4/69) 32-Kitabbu Fadl'ı-Leyleü'l-Kadr, S-Ramazan sonunda ibadet etme babı. Müslim (2/832) 14-Kitabu'-l-İtifak, 3-Ramazan'ın on gününde ibadete gayret sarfetme babı.
[395] Müslim (4/2052) 46-Kitabu'l-Keder, 8-Kuvvetii emretme, aczi terkeîme babı.
[396] Müslim (412174) 51-Kitabu'l-Cennet ve Naimiha, 1. Bab.
[397] Buhari (11/320) 81-Kitabu'r-Rikak, Cehennem, şehvetler ile perdelenir babı.
[398] Müslim (1/536) 6-Kitabu Salatı'l-Müsafirin ve Kasrıha, 27-Kıraatı uzairnanın müstehap oluşu babı.
[399] Buhari (3119) 19-Kitabu't~Teheccud, 9-Gece namazında kıyamı uzatma babı. Müslim (1/537) 6~Kitabu Salatı'l-Müsafırin ve Kasrıhâ, 27-Kıraatı uzatmanın müste-hap oluşu babı.
[400] Buhari (11/362) 81-Kitabu'r-Rıkak, 42-Ölümün aklı giderici şiddetleri babı. Müslim (4/2273) 53-Kitabu'z-Zühd ve'r-Rikak, 1. Bab.
[401] Buhari (11/321) 81-Kitabu'r-Rikak, 29-Cennet sizin her birinize malının tasmasından daha yakındır babı.
[402] Müslim (î/353) 4-Kitabu's-Salat, 43-Secdenin fazileti ve ona te§vik babı.
[403] Müslim, aynı yer.
[404] Tirmizi (41565) 37-Kitabu'z-Zühd, 21-Mü'minin ömrünün uzun olması babı. Tir-mizi: "Bu hadis hasendir," demiştir.
[405] Buhari (6/21) 56-Kitabu'l-Cihad, 12-AHah Teâla'mn: "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var..." sözü babı. Müslim (3/1512) 33-Kİtab'l-îmâre, 42-"Kim Allah'ın kelimesi en yüce olsun dîye çarpışırsa, o Allah yolundadır" babı.
[406] Tevbe Suresi: 103
[407] Buhari (3/282) 24-Kitabu'z-Zekat, 10-"Velevki yarım hurma ile ve az sadaka ile de olsa, kendinizi Cehennem ateşinden koruyunuz" babı. Müslim (21706) 12-Kitabu'z-Zekat, 21-Ücretle hamallık ederek kazanandan sadaka verme, az bir şey tasadduk edeni de küçümsemekten şiddetle nehiy babı.
[408] Müslim (4/1994) 43-Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, ve'l-Âdab, 15~Zulmün haram kılınması babı.
[409] Müslim (1/110) 1 -Kitabu'l-İman, 51-Fitneler tezahür etmeden önce amellere koşmaya teşvik babı.
[410] Buhari (3/299) 24-Kitabu'z-Zekat, 20Sadakayı gününden geciktirmeyip acele vermeyi seven kimse babı.
[411] Buhari (2/337) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 158-İnsanlara namaz kıldırıp da bir ihtiyacı hatırlayan ve insanların üzerinden geçerek giden kimse babı.
[412] Buhari (7/354) 64-Kitabu'l-Meğazi, 17-Uhud Gazvesi., babı. Müslim (3/1309) 33-Kitabu'l-İmare, 41-Şehid için Cennet'in sükutu babı. Lafız Buhari'ye aittir.
[413] Buhari (3/285) 24-Kitabu'z-Zekat, 11-Sıhhatli cimrinin sadakasının fazileti babı. Müslim (21716) 12-Kitabu'z-Zekat, 31-En faziletli sadakanın sıhhatli cimri kimsenin verdiği sadaka olduğunun beyanı babı.
[414] Tirmizi (41552) 37-Kİtabu'z-Zihd, 3-Amel ile mübadere etmenin beyanı babı.
[415] Ebu Davud (41201) Kitabus-Sünne, Sünnetin gerekliliği babı. Tirmizi (5144) 42-Kitabu'l-İlm, 16-Sünneie uymak ve bid'attan sakınmak hakkında gelen rivayetler babı.
[416] Müslim (1/515) 6-Kitabu Salatı'l-Müsafirin, 18-Gece namazını ve uyuya kalıp yahut hasta olup da bunu kılamıyam cami olan bab.
[417] Buhari (3/37) 19-Kitabu'î-Teheccüd, 19-Gece namaza kalkmayı adet edinen bir kimsenin gece namazını terk etmesinin mekruh kılınması babı. Müslim (2/814) 13-Kitabu's~Savm, 35-Oruç sebebiyle zarar gören kimsenin devamlı oruçtan nehiy babı.
[418] Müslim (1/515) 6-Kitabu salatı'l-Müsafirin, 18-Gece namazını cami olan babı.
[419] Bakara Suresi: 283
[420] Müslim (1/115) 1-Kitabu'l-îman, 57-Allah'ın, ancak takat geririlecek şeylerle mükellef kıldığını beyan babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/395-425
[421] Buhari (11/238) 81-Kitabu'r-Rikak, 5-Altmıs yılına ulaşan kimse babı.
[422] Buhari (8/734) 65-Kitabu't-Tefsir, 4-"Sen de hemen Rabbi'ni hamd ile teşbih et ve O'nun mağfiretini iste..." (Nasr suresi: 3) ayeti babı.
[423] Müslim (11351) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rüku ve sücudda okunacak dualar babı.
[424] Buhari (8/733) 65-Kitabu't-Tefsir, 1. Bab. Müslim (11351) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rükuda ve sücudda ne söyleneceği babı.
[425] Buhari (9/3) 66-Kitahu Fezaili'l-Kur'an, 1-Vahyin nüzulü nasıldır? babı. Müslim (4/2312) 54-Kitabu't-Tefsir.
[426] Müslim (4/2206) 51-Kitabu'l-Cennet, 19-Ölürken Allah Teâla'ya hüsn-i zanda bulunmayı emir babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/425-429
[427] Buhari (131251) 96-Kitabu'l-İ'tisam bi'l-Kitabı ve's-Sünneti, 2-Resulullah'ın sünnetlerine uyma babı. Müslim (411830) 43-Kitabu'l-Fezaü, 37-Hz. Peygamber'e ta'zim gerektiği, zaruret olmayan ve buna benzer şeyleri çok sormayı terk babı.
[428] Nesai (6160) 26-Kitabu'n-Nikah, 4-Hiç evlenmemekten nehiy babı.
[429] Buhari (9i 104) 67-Kitabu'un-Nikah Î-Nikaha teşvik babı. Müslim (2/1020) 16~Kitabu'n~Nîkak, 1-Nefsi çeken kişi için nikahın müstehab oluşu babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/431-433
[430] Buhri (131276) 96-Kitabu'l-Vtısamı bi'l-Kitabı ve's-Sünneti, 5-İlimde tartışmada aşın gitme vs...'nin mekruh oluşu babı. Müslim (4/1829) 43-Kitabu'l-FezâH^ 33-Hz. Peygamber'in Allah'ı bilmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/433-434
[431] Bakara Suresi: 225
[432] Buharı (1170) 2-Kitabu'l-İman, 13-"Ben sizin Allah'ı en iyi büenınızım hadisi babı.
[433] Ebu Davud (2/48) Kitabu's-Salât,
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/434-435
[434] Bakınız: İbnu'l-Cevzi-Zâdu'l-Mesir (11254-255) Tahkik: Züheyr Çaviş ile Üstad Şuayb el-Arnaût
[435] Buhari (4/209) 30-Kitabu's-Savm, 51-Nafile oruçta orucu bozdurmak için kar-değine yemin verdiren kişi babı. Tirmizi (4/608) 37-Kitabu'z-Zühd, 63-Bab. Tirmi-zi'nin rivayetinde "Misafirinin senin üzerinde hakkı vardır" ilavesi bulunmaktadı
[436] Müslim (2/812) 13-Kitabu's-Sıyam, 35-Oruç sebebiyle zarar gören veya... benzeri kimseleri devamlı oruçtan nehiy babı.
[437] Müslim (2/813) 13-Kitabu's-Sıyam, 35-Oruç sebebiyle zarar gören veya... benzeri kimseleri devamlı oruçtan nehiy babı.
[438] Nesai (4/215) Aynı yer.
[439] Nesai (4/215) Aynı yer.
[440] Nesai (4/215) Aynı yer
[441] Tirmizi (3/140) 6-Kitabu's-Savm, 57-Peşpeşe oruç tutmak hakkında gelen rivayetler babı.
[442] Buhari (61455) 60-Kitabu Ehadisi'l-Eniya, 38-Allah'a en sevimli olan namaz... babı.
[443] Müslim (2/816) 13-Kitabu's-Siyam, 35-Oruç sebebiyle zarar gören kimseye devamlı oruç tutmanın yasaklanması babı.
[444] Ebu Davud (2/327) Kitabu's-Savm, Birgün oruç tutup bir gün tutmama babı.
Nesai (31214) 20-Kitabu Kıyamı'l-Leyl ve Tatavvu'n-Nehar, 14-Davud Peygamber'in gece namazının beyanı babı.
[446] Buhari (6/453) 60~Kitabu Ehadisi'l-Enbiyâ, 37-Nisa suresinin 162. ayeti babı.
[447] Müslîm (1/540) 6-Kitabu Saiati'î-müsafırin ve Kasrıha, 30-Devamh amelin fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/435-444
[448] Bakara Suresi: 194
[449] Şura Suresi: 40
[450] Hafiz İbni Hacer, Fethül Bari (1/94)
[451] Müslim, aynı yer.
[452] Müslim, aynı yer.
[453] Buhari (U/294) 81 -Kitabu'r-Rikâk, 18-Doğru yolu tutmak ve sahih amele devam eylemek babı.
[454] Buhari, aynı yer.
[455] Buhari, aynı yer.
[456] Muvatta (1/174) 9-Kitabu Kasn's-Salatı fi's-Sefer, 24-Namazı birleştiren babı.
[457] Müslim (1/541) 6-Kitabu Salatİ'l-Müsafırİn ve Kasrihâ, 30-Devamlı olan arkelin fazileti babı.
[458] Tirmizi (3/142) 44-Kitabu'l-Edeb, 73-Bab.
[459] Tirmizi aynı yer.
[460] Ebu Davud (2148) Kitabu's-Salât, Namazda itidalin emredilmesi babı.
[461] Buhari (U/294) 81-Kitabu'r-Rikak, 18-Doğru yolu tutmak ve amele devam etmek babı.
[462] Hadiste geçen "Diyme" kelimesi sükunet içinde devam eden yağmur demektir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in itidalle devamlılık içindeki amelini, yağmurun devam etmesine benzetmiştir.
[463] Nesâi (2/68) 9-Kitabu'l-Kıble, 13-İmam ile cemaat arasında sütre olabilir, babı.
[464] Müslim, aynı yer.
[465] Müslim (4/2170) 50-Kitabu sıfatı'l-Münafikın, 17-"Hiç bir kimse asla kendi ameli ile cennete giremez..." babı.
[466] Buhari (11/294) 81-Kitabu'r-Rikâk, 18-Doğru yolu tutmak ve amele devam etmelç babı.
[467] Müslim (4/2169) 50-Kitabu Sıfaîı'i-Münafıkın, 17-"Hiç kimse ameli ile Cennet'e giremez..." babı.
[468] Müslim (4/2170) Aynı yer.
[469] Buhari (U/294) 81 -Kitabu'r-Rikak, 18-Doğru yolu tutmak ve amele devam etmek
[470] Buhari (1/93) 2-Kitabu'l-îman, 29-İslam dini kolaylıktır babı.
[471] Nesai (8/121) 47-Kitabu'l-Eyman, 28-İslam dini kolaylıktır babı.
[472] Buhari (10/127) 75-Kitabu'l-Maraz, 19-Hasîa kimsenin ölümü temenni etmesi babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/444-451
[473] Hafız îbni Hacer, Fethül Bari (11/253)
[474] Zuhruf Suresi: 72
[475] Buhari (10/524) 78-Kitabu'l-Edeb, 80-Hz. Peygamber'in "Koîaylaştırınız, zorlaştırmanınız..." hadisi babı. Müslim (311359) Aynı yer.
[476] Buhari (13/162) 93-Kitabu'l-Ahkam, 22-Vali bir yere iki kumandan gönderdiği zaman babı. Müslim (3/1359) 32-Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, 3-Kolaylaştırmayı emretme, nefret ettirmeyi terketme babı.
[477] Ebu Davud (2/33) Kitabu's-Salat, Namazda uyuklama babı.
[478] Buhari (3/36) 19-Kitabu't-Tehccüd, 18-İbadette şiddet ve katılık yapmanın mekruh bulunması babı. Nesai (3/218) 20-Kitabu Kıyamı'l-Leyl, 17-Geceyi ihya etme konusunda Hz. Aişe üzerindeki ihtilaf babı.
[479] Müslim (1/542) Aynı yer.
[480] Muvatta (1/118) 7-Kitabu Salâtı'l-Leys, 1-Gece namazı hakkında gelen rivayetler babı.
[481] Buhari (1/100) 2-Kitabu'l-İman, 32-Allah'a en sevgili olan din (ameli) en devamlı yapılanıdır, babı. Müslim (1/542) 6-Kitabu salatı'l-Müsafirin, 31-Namazında u-yuklayan kişinin durumu... babı. Nesai (3/218) 20-Kitabu Kıyamı'l-Leyl, 17-Geceyi ihya etme konusunda Hz. Âişe üzerinde ihtilaf babı.
[482] Tirmizi (4/635) 38-Kitabu Sıfatı'l-Kıyâme, 21-Geçen bab.
Kadı Iyaz: "Şirretün" kelimesi bir şeye çok arzulu olmak ve şevk ve neşe duymak anlamına gelmektedir. "Sahib" kelimesi de sonra gelen cümlenin failidir, Bir benzeri de şu ayeti kerimede görülmektedir. Meâlen şöyle: "Müşriklerden bîri senden himaye isterse..." (Tevbe Suresi: 9)
Manası söyle olur: Kim işlerde itidali seçer, sırat-ı müstakime sülük eder, şevkte ifrattan bitişikteki tefritlen sakınırsa, ondan ümid var olunuz, yani insanlar arasındaki şöhretine, kişilerin onun hakkındaki kanaatlerine önem vermeyiniz. Tibî şöyle demiştir: "Bazıları hadisi şerifte geçen ikinci "İn" şartiyyenin, birinci "in" tamamlayıcısı olduğu kanaatini taşırlar. Belki de, zahiri onun müstakillikte diğerinin benzeri "olabilir, bu duruma göre de o mücmeli açıklamak olur." Hadiste geçen "Her şeyin bir şevki vardır..." sözünün manası şudur: Zahiri amellerin ve batini ahlakın her birinde ifrat ve tefrit olmak üzere iki aşırı taraf vardır. Güzel olanı, ikisinin ortası olan itidaldir. Birinin itidal üzere gittiğini görürseniz, muvaffak olacağı kanaati sizde hasıl olur. Bunun hakkında mutlaka başaracaktır diye kesin karara varmayın, çünkü gaybı ancak Allah bilir. Birini, parmakla gösterilecek şekilde aşırı bir yolda girmiş görürseniz, onun hakkında da zarara uğrayacak diye kesip atmayın, çünkü gizli olanları sadece Allah bilir
[483] Buhari (1/313) 4-Kitabu'l-Vudu, 53-JJykudan uyanınca abdest alma... babı. Müslim (11542) 6-Kitabu Salâtı'l-Müsafirin ve Kasrına, 31-Namazda uyuklıyan vb... durumlarda kendine gelinceye kadar uyuması babı.
[484] Müslim (21591) 7-Kitabu'l-Cum'a, 13-Namazı ve hutbeyi hafif tutma babı.
[485] Müslim (4/2106) 49-Kitabıt't-Tevbe, 3-Ahiret işlerinde teşekkür ve zikre devam etmenin fazileti babı.
[486] Müslim (4/2068) 48-Kitabu'z-Zikr ve'd-Du'a Ve't Tevbe ve'l-İstiğfar, 6-Zikir, dua ve Allah'a yaklaşmanın fazileti babı.
Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/451-458
[487] Said Havva, El Esas Fi’s Sünne (Hadislerle İbadet ansiklopedisi ), Hikmet Neşriyat yayınları: 11/458