NAMAZDA KUNUT.. 5

GİRİŞ. 5

KONU ÎLE İLGİLİ RİVAYETLER.. 5

Bir Açıklama. 6

Bir Açıklama. 7

Bir Açıklama. 8

Bir Açıklama. 8

Bir Açıklama. 9

Bir Açıklama. 9

Bir Açıklama. 10

KUNUTTA DUA.. 11

Bir Açıklama. 11

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 11

NAMAZDA OTURMA (KUUD) VE BUNUNLA İLGİLİ MESELELER.. 12

GİRİŞ. 12

OTURUŞ NASIL OLMALIDIR?. 13

Bir Açıklama. 13

TEŞEHHÜD İÇİN OTURMAK VE BUNUN ADABI14

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 16

Bir Açıklama. 17

TEŞEHHÜDDE OKUNMASI SÜNNET OLAN LAFIZLAR.. 17

Bir Açıklama. 17

Bir Açıklama. 18

Bîr Açıklama. 19

Bir Açıklama. 20

Bir Açıklama. 21

Bir Açıklama. 22

SON OTURUŞTA RESULULLAH (A.S)'A SALAT GETİRİLMESİ23

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 23

NAMAZIN SONUNDA SELAM VERİLMESİ23

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 24

Bîr Açıklama. 25

Bir Açıklama. 25

Bir Açıklama. 26

Bir Açıklama. 26

Bir Açıklama. 27

Bir Açıklama. 28

Bir Açıklama. 29

NAMAZDA HUŞU.. 29

Bir Açıklama. 30

Bîr Açıklama. 31

Bir Açıklama. 33

HUŞU NEDİR VE NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?. 34

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 37

NAMAZIN BAZI ME'SUR (RİVAYETLERDE. 38

BİLDİRİLMİŞ OLAN) ZİKİRLERİ38

VE DUALARI38

GENEL METİNLER.. 38

Bir Açıklama. 40

NAMAZA BAŞLAMA (İSTİFTAH) DUALARI41

Bir Açıklama. 41

NAMAZA BAŞLANGIÇ ZİKRİNDEN SONRA İSTİAZE. 42

Bir Açıklama. 42

RÜKUDA, RÜKUDAN KALKIŞ VE DOĞRULMA SIRASINDA OKUNACAK ZİKİRLER.. 42

Bir Açıklama. 43

Bir Açıklama. 44

SECDE ZİKİRLERİ44

TEŞEHHÜDDEN SONRA NE DENECEKTİR?. 45

Bir Açıklama. 45

Bîr Açıklama. 45

Bir Açıklama. 46

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 46

NAMAZDAN SONRA OKUNAN DUALAR VE ZİKİRLER.. 47

Bîr Açıklama. 47

Bir Açıklama. 53

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 55

NAMAZLA İLGİLİ DEĞİŞİK KONULAR.. 57

AYAKKABILARLA NAMAZ KILMAK.. 57

Bir Açıklama. 57

Bir Açıklama. 57

Bir Açıklama. 58

HASIR VE BENZERİ ŞEYLER ÜZERİNDE NAMAZ KILMAK.. 58

Bir Açıklama. 58

Bir Açıklama. 59

Bir Açıklama. 59

Bir Açıklama. 61

NAMAZ KILINACAK YER.. 61

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 62

Bîr Açıklama. 63

Bir Açıklama. 63

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 63

Bir Açıklama. 64

Bir Açıklama. 65

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 66

EVLERDE NAMAZ.. 66

Bir Açıklama. 66

Bir Açıklama. 67

BU BÖLÜMLE İLĞÎLt DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 67

NAMAZDA YAPILMASI YASAK VE. 68

CAİZ OLAN FİİLLER.. 68

GİRİŞ. 68

NAMAZDA KONUŞMAKTAN VE SELAM VERMEKTEN NEHİY.. 71

Bir Açıklama. 71

Bir Açıklama. 72

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 73

Bir Açıklama. 75

Bir Açıklama. 75

ALLAH KORKUSUYLA AĞLAMAK.. 76

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 77

AZ  AMEL (AMELİ KALİL) NAMAZI BOZMAZ.. 77

Bir Açıklama. 78

Bir Açıklama. 79

Bir Açıklama. 79

KALBE GELEN DÜŞÜNCELER UZUN DA SÜRSE NAMAZI BOZMAZ.. 80

NAMAZDA ÇOCUKLARI YÜKLENMEK.. 80

Bir Açıklama. 81

İMAMI, ERKEKLER "SUBHANALLAH". 81

DİYEREK, KADINLAR EL ÇIRPARAK.. 81

UYARIRLAR.. 81

Bir Açıklama. 82

NAMAZDA GÖZÜ GÖĞE DOĞRU ÇEVİRMEK.. 82

MEKRUHTUR.. 82

Bir Açıklama. 82

RÜKU VE SECDEDE KUR'AN-I KERİM OKUNMAZ.. 82

Bir Açıklama. 82

YEM TOPLAR GİBİ NAMAZ KILMAKTAN.. 82

NEHİY.. 82

Bir Açıklama. 83

NAMAZDA KOLLARI VE AYAKLARI YERE SERMEKTEN VE BENZERİ HAREKETLERDEN.. 83

NEHİY.. 83

Bir Açıklama. 83

KAHKAHANIN HÜKMÜ.. 83

Bir Açıklama. 84

Bîr Açıklama. 84

NAMAZI SÜSLEMEKTEN NEHİY.. 84

Bir Açıklama. 84

ELBİSEYİ OMUZDAN ATMAKTAN VE YERE YAYMAKTAN NEHİY.. 84

Bir Açıklama. 85

Bir Açıklama. 85

TUVALET İHTİYACINI TUTARAK NAMAZA DURMANIN MEKRUHLUĞU.. 85

SAĞA SOLA BAKMAKTAN NEHİY.. 86

Bîr Açıklama. 86

ZORUNLULUK HALİNDE ÇAKILLARIN TEMİZLENMESİNE RUHSAT.. 86

Bir Açıklama. 87

NAMAZDA ELLER YAN TARAFLARDAN BELE. 87

KONMAZ, PARMAKLAR BİRBİRİNE. 87

GEÇİRİLMEZ VE ÇITLATILMAZ.. 87

Bîr Açıklama. 88

Bir Açıklama. 89

NAMAZ KILANIN ÖNÜNDEN GEÇMEKTEN NEHİY.. 89

Bîr Açıklama. 89

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 90

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 91

Bir Açıklama. 92

UYKU BASTIRDIĞINDA NAMAZ KILMAKTAN NEHİY.. 93

Bir Açıklama. 93

Bir Açıklama. 93

SAÇLARIN ÖRGÜ YAPILIP UÇLARINDAN.. 93

BİRBİRİNE BAĞLANMIŞ HALDE NAMAZ.. 93

KILMAKTAN NEHİY.. 93

İKİNDİDEN SONRA NAMAZ KILMANIN MEKRUHLUĞU.. 94

Bir Açıklama. 94

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 95


NAMAZDA KUNUT

GİRİŞ

 

Hanefiler ve Hanbeliler, namaz kılan kişinin vitir namazında kunut okuya­cağını söylemişlerdir. Hanefilere göre bu kunut rükudaft önce, Hanbelilere göre ise rükudan sonradır. Kunutun yeri ise her zaman son rek'attır. Malikiler ve Şafiiler İse; kunutun sabah namazmda okunacağını söylemişlerdir. Malıki-lere göre efdal olan ikinci rek'atta rükudan önce olmasıdır. Onlar sabah na­mazının dışındaki namazlarda kunutu mekruh sayarlar. Şafiiler ise: "Sabah namazının ikinci rek'atında rükudan sonra kunut yapılır" demişlerdir. Ha­nefilere, Şafiilere ve Hanbelilere göre Müslümanların başlarına herhangi bir felaketin gelmesi durumunda kunut (duası okunması) müstehabdır. Ancak bu konuyla ilgili ayrıntılar bulunmaktadır. Felaketler dolayısıyla kunut başa ge­len felaketle ilgili olur (yani kunut duasmda ilgili felaketin kalkması vs. için dua edilir). Bunun dışındaki kunutlarda da haklarında bu konuda rivayet bulu­nanların rivayetlerinde geçen şeyler okunur.

Hanefilere ve Malikilere göre vitir namazında okunacak kunut duası, tek­dir (yani herkes istediği şekilde dua okumayıp belli bir duayı okur). O da Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilen duadır ki, ileride gelecektir.

Malikilere göre sabah namazmda kunut duası gizlice okunur. O da Hane-filerin vitir namazmda okunacağını söyledikleri kunut duasının aynısıdır. Ma­likilere göre bu esnada elleri kaldırmanın bir sakıncası yoktur. Şafiilere göre sabah namazının ikinci rek'atında rükudan kalkıldıktan sonra kunut duası okunması sünnettir. Bu sırada okunacak duanın metni ileride gelecektir. Şafiilere göre kunutta dua ve sena anlamı taşıyan herhangi zikir okunsa geçerlidir. Onlara göre kunutun uzatılması mekruhtur. Yine onlara göre: "Ey Allah'ım! Beni doğru yola ilet" diye başlayan me'sur (rivayetle bildirilen) duayla, Hanefilerin ve Malikilerin esas aldıkları, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilen ve: "Ey Allah'ım! Biz senden yardım dileriz. Senin bizi doğru yola iletmeni dileriz (Allahumme innâ nesta'inuke...)" diye başlayan duanın birleştirilmesi ve her ikisinin birlikte okunması müstehabdır.

Şafiilere göre sabah namazında kunut, namazın parçalanndandir. Bu iti­barla rivayette geçen ilgili duanın bir kısmını veya yukarıda sözü edildiği şekilde iki kunut duasını birleştirmeye niyet edip başladıktan sonra Hanefile-rin ve Malikilerin kunut duası olarak kabul ettikleri duanın bir kısmını terke-derse veya Resulullah (a.s)'m üzerine salat getirmeyi terkederse namazdan sonra sehiv secdesi yapar. Bunun gibi imamına uyarak kunut duasını terket-mesi, yahut imamının kunut duasını terketmesi durumunda veya imamının yapması durumunda da sehiv secdesi yapar.

Vitir namazının kunutu ile ilgili hükümlerden vitir namazı hakkında bilgi verirken söz edeceğiz. Ancak sabah namazının kunutu ve felaketler dolayı­sıyla okunan kunut duaları ile ilgili hükümleri bu bölümde vereceğiz.

Kunut duası okunmasını geçerli kılacak gelişme Müslümanların başlarına korku, kıtlık, veba, Müslümanların tümüne veya bazılarına düşmanın saldırıda bulunması gibi bir felaketin gelmesidir. Felaketler dolayısıyla okunan kunut duası açıktan okunur. Hanefilerin bazılarına göre bu tür bir kunut duası sa­dece okuması (kıraati) açıktan yapılan namazlarda okunur. Şafiilere ve Han-belilere göre ise diğer namazlarda da okunur. Hanefilerdeki uygulama da bu­dur (yani onlar arasında yaygın olan uygulamaya göre de diğer namazlarda da okunur). Hanbeliler sadece cuma namazını bundan müstesna tutmuşlar ve bu konuda cuma hutbesinde yapılan duayı yeterli görmüşlerdir.[1]

KONU ÎLE İLGİLİ RİVAYETLER

 

1118- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resululîah (a.s) kendilerine kurrâ (okuyucular) denilen yetmiş adamı bir ihtiyaç için gönderdi. Bi'ru Ma'une denilen bir kuyunun başında bun­ların karşılarına Süleymoğullarından Ri'l ve Zekvân denilen iki kabile çıktı. Bu insanlar: "Vallahi biz sizi istemedik. Biz Peygamberin bir ihtiyacını gider­mekteyiz" dediler ve onları öldürdüler. Resulullah (a.s) da (onlara karşı) sa­bah namazında bir ay dua etti. İşte bu kunutun başlangıcıdır. Biz (daha önce) kunut okumuyorduk."

Abdulaziz bin Suheyb dedi ki:

"Bir adam Enes (r.a)'e kunutun rükudan sonra mı yoksa kıraatin (oku­manın) bitirilmesinden sonra mı olduğunu sordu. O da şöyle söyledi:

"Hayır, aksine kıraatin (okumanın) bitirilmesinden sonradır." Bir başka rivayete göre ise Enes bin Malik (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s), bir ay rükudan sonra kunut okudu. Bu sırada bedevi­lerden bazı kabilelerin aleyhlerine dua ediyordu."[2]

Bir başka rivayete göre de Muhammed bin Şirin şöyle söylemiştir:

"Enes (r.a)'e: "Resulullah (a.s) namazda kunut okudu mu?" diye sor­dum. O da şöyle söyledi:

"Evet. Rükudan biraz sonra." [3]

Bir diğer rivayete göre ise şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) bir ay sabah namazında rükudan sonra kunut okudu. Ri'l ve Zekvân'ın aleyhine dua ediyordu. Onlara: "Useyye, Allah'a ve Re­sulüne karşı gelen bir asiler topluluğu!" diyordu."[4]

Bir başka rivayete göre ise Süleyman Ahvel şöyle söylemiştir:

"Enes (r.a)'e kunutun rükudan önce mi yoksa rükudan sonra mı oldu­ğunu sordum. "Rükudan önce" dedi. "Bazı insanlar ResuhıUah (a.s)'in rü­kudan sonra kunut okuduğunu ileri sürüyorlar" dedim. Bunun üzerine şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) bir ay süreyle kunut okudu. Ashabından kendilerine "Kurrâ (Okuyucular, Öğreticiler)" denilen ve sayıları yetmiş civarında olan kimseleri öldüren bir takım insanların aleyhlerine dua ediyordu."[5]

Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Onlarla Resulullah (a.s) arasında bir anlaşma vardı."[6]

Bir rivayette de şöyle denilmektedir:

"Bi'ri Ma'une gününde öldürülmüşlerdi."[7]

Bir diğer rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s), kendilerine kurrâ denilen bir seriyye gönderdi. Bunlar öldürüldüler. Resulullah (a.s)'ın onlara üzüldüğü kadar bir şeye üzüldü­ğünü görmedim. Bunun üzerine bir ay sabah namazında kunut okudu. Şöyle diyordu: "Şüphesiz Useyye Allah'a karşı geldi!"[8]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s), bir ay sabah namazında rükudan sonra kunut okudu. Useyyeoğullannm aleyhine dua ediyordu."[9]

Buhari'nin bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Kunut akşam ve sabah namazlarındaydı."[10]

Kunut: Kelime anlamı itaattir. Nitekim Yüce Allah'ın bir ayeti kerimesinde: "Ve'l-Kânitine ve'l-kânitât" ibaresinde "itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar" an­lamı kastedilmektedir. Sonra namazda kıyam (ayakta duruş) kunut olarak adlandırıl­mıştır. Bir hadisi şerifte: "Namazın en efdali kunutu uzun olanıdır" (Muhtaru's-Sıhah, 552) denirken, kunut kelimesi ile bu anlam kastedilmektedir. Kunut duası da ayakta yapılan duadır. Bunun yanısıra namazda sessiz durmak da kunut olarak ad­landırılır. Yüce Allah'ın bîr ayeti kerimesinde bu anlamda söyle buyurulmaktaâır: "Allah'a gönülden boyun eğerek (kalben) kıyam edin." (Mısbah, 517)[11]

 

Bir Açıklama

 

Enes bin Malik (r.a)'ten konuyla ilgili değişik rivayetlerin nakledildiği gö­rülmektedir. Bazılarında sabah namazının ikinci rek'atında rükudan önce ku­nut okunduğu bildirilmektedir ki, Malikiler hükümlerine bunu esas almışlardır. Bazılarında da kunutun rükudan sonra okunduğu bildirilmektedir ki, Şafiiler de hükümlerine bunu esas almışlardır. Bazı rivayetlerinde de belli bir süreden sözedilmiştir. Bu itibarla bazı ilim adamları Resulullah (a.s)'ın bu rivayet­lerde sözü edilen kunut duasının belli bir felaket dolayısıyla okunan kunut duası olduğunu, dolayısıyla sabah namazlarında sürekli kunut duası okun­masını gerekli kılmadığını ifade etmişlerdir. Bazı rivayetlerde de sabah na­mazıyla birlikte akşam namazında kunut okunduğundan söz etmiştir. Bundan dolayı Hanefiler herhangi bir felaket dolayısıyla okumaları açıktan yapılan (cehri) namazlarda kunut duası okunmasının sünnet olduğunu söylemişlerdir. [12]

 

1119- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir ay süreyle, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah na­mazlarında, her namazın sonunda sürekli kunut okudu. Son rek'atında: "Semi'a'Ilahu limen hamiden" dedikten sonra kunut okuyordu. Süleym oğullarından bazı kabilelerin, Ri'l, Zekvan ve Useyye kabilelerinin aleyhle­rine dua ediyor, arkasındakiler de "âmin" diyorlardı."[13]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, herhangi bir felaket dolayısıyla okunacak kunutun bütün na­mazlarda okunacağı görüşünde olanlar için bir delildir. Yukarıdaki rivayetten aynı zamanda kunutun son rek'atta rükudan kalktıktan sonra okunacağım anlıyoruz. Aynı zamanda bu rivayetten imamın dua edeceği, arkasındakilerin de onun duasına "âmin" diyecekleri anlaşılmaktadır. [14]

 

1120- Müslim, Hufaf bin İma (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) rüku yaptı. Sonra başını kaldırdı ve şöyle buyurdu:

"Gıfar'ı Allah mağfiret eylesin. Eslem'i Allah selâmete erdirsin. Useyye Allah'a ve Resulüne isyan etti. Ey Allah'ım! Lihyanoğullarına lanet eyle. Ri'l ve Zekvan'a da lanet eyle!." Sonra secdeye vardı."

Hufaf bin İma (r.a) dedi ki: "Kâfirlerin lanet edilmeleri bu yüzden oldu."

"Kâfirlerin lanet edilmeleri bu yüzden oldu" sözü, bazı kunut duaları metinlerinde geçen şu ifadeye binaendir:

"Kitap ehlinin, senin yolundan alıkoyan, peygamberlerini yalanlayan ve dostlarına karşı savaşan kâfirlerine azab eyle!"[15]

 

1121- Buharı, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O (Abdullah bin Ömer r.a), Resulullah (a.s)'ın sabah namazının ikinci rek'atında rükudan başını kaldırdığında şöyle buyurduğunu duydu;

"Ey Allah'ım! Filancaya ve falancaya lanet eyle!"

Bunu: "Semi'a'llahu limen hamiden" ve "Rabbena ve leke'1-hamd" dedikten sonra söylüyordu. Bunun üzerine şu ayeti kerime indi:

"Allah dilerse onların tevbelerini kabul eder, dilerse de zalim olma­larından dolayı kendilerine azab eder. Bu işten sana bir şey düşmez."[16]

 

1122- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), ikinci rek'atın rüku'undan başını kaldırdığında şöyle buyurdu:

"Ey Allah'ım! Velid bin Velid'i, Seleme bin Hişam'ı, Ayyaş bin Ebi Ra-bi'a'yı ve Mekke'de zayıf düşürülenleri kurtar. Ey Allah'ım! Mudar üzerin­deki şiddetini artır. Ey Allah'ım! Bunu onlar için Yusuf'un yılları gibi sıkıntı yılları eyle!"

Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) bazı namazlarında, sabah namazmda (böyle) derdi.

Yunus dedi ki:

"Sabah namazında okumayı bitirdikten sonra tekbir getirirdi. "Semi­'a'llahu limen hamideh" ve "Rabbena ve leke'1-hamd" dedikten sonra başı­nı kaldırırdı. Sonra daha ayaktayken şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Velid'i kurtar..." Bundan sonra hadisin devamını: "Yusuf­'un yıllan gibi sıkıntı yılları eyle!" ibaresinin sonuna kadar vermiştir.[17]

Bir başka rivayete göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söylemiştir:

"Sonra Resulullah (a.s)'m artık duayı (yani söz konusu duayı) terkettiğini gördüm. "Resulullah (a.s)'ın artık duayı terkettiğini görüyorum" de­dim. Şöyle dedi: "Onların öne geçtiklerini görmüyor musun?"[18]

Buharı şöyle söylemiştir:

"İbni Ebi Zinad şöyle söyledi: "Bunun tümü sabah namazında olmuş­tur."

Buhari ve Müslim'in naklettikleri bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Sizi mutlaka Resulullah (a.s)'m namazına yaklaştıracağım. Ebu Hu-reyre (r.a) öğle namazının, yatsı namazının ve sabah namazının son rek-'atlarında: "Semi'a'llahu limen hamiden" dedikten sonra kunut okur, mü'minler için dua eder, kâfirleri de lanetlerdi."[19]

Yukarıda adları geçen üç kişi müşriklerin kendilerini Mekke'de hapsetmiş olduğu kimselerdi. Resulullah (a.s) onlar için Yüce Allah'a dua etti. [20]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre bazen bir felaket sadece İslâm üm­metinden belli fertlerin başına gelebilir ancak Müslümanlar onlar için de kunut duası okuyabilirler. Son iki rivayetten önceki rivayet, sabah namazında sürekli kunut duası okumanın gerekmediğini söyleyenler açısından bir delildir. Bütün bu rivayetler farz namazlarda herhangi bir felaket dolayısıyla okunan kunut dualarıyla ilgilidir. Bazıları bu rivayetlerden vitir namazında da kunut duasının rükudan sonra okunacağı hükmünü çıkarmışlardır. Bunun sebebi ise vitir namazının farz namaza kiyaslanmasıdır. Ancak bu kıyasın geçerliliği üzerinde tereddüt bulunmaktadır. Sahabilerden nakledilen rivayetlerden çıkarılan sahih ve sabit uygulama vitir namazında kunutun rükudan önce okunmasıdır.[21]

Sabah namazlarında sürekli kunut duası okunmasının gerektiğini söy­leyenler bu görüşlerine dayanak olarak bazılarının zayıf gördükleri birtakım ri­vayetleri almışlardır. Bu rivayetlerden biri Enes bin Malik (r.a)'ten nakledilen ve Resulullah (a.s)'ın ölümüne kadar kunut okumaya devam ettiğini bildiren rivayettir. el-Mecma (2/139)'da bu rivayetin ravilerinin sika oldukları bildiril­miştir. Ancak ravileri arasında er-Rebi bulunmaktadır ki (ilim adamları) Ebu Ca'fer Razi'nin ondan naklettiği hadisleri almaktan sakınırlardı. Çünkü bu kişi biraz sakıncalı biridir.

Belirtilen görüşü savunanların görüşlerine delil saydıkları diğer rivayetler de şunlardır:[22]

 

1123- Ahmed bin Hanbel, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldım. Ölünceye kadar kunut okudu."[23]

 

1124- Taberani, Abdulmelik bin Ebi Bekr (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Ayyaş bin Ebi Rebi'a, Seleme bin Hişam ve Velid bin Velid bin Muğire müşriklerden Resulullah (a.s)'a kaçtılar. Ayyaş ve Seleme bir devenin sağrısma binmiş kendilerini kapatmak için önlerine bir örtü koymuşlardı. Velid de onların bineklerini sürüyordu. Bu sırada Velid'in parmağı yara­landı ve şöyle söyledi:

"Sen kanayan bir parmaktan başka bir şey misin? Bu basma gelen Allah yolunda geldi."

Resulullah (a.s), bizim daha haberimiz olmadan onların yola çıkışlarını ve durumlarını haber aldı. Sabah namazının ilk rek'atını kıldı. Rükudan başını kaldırdığında onlar için dua etti ve şöyle buyurdu:

"Ey Allah'ım! Ayyaş bin Ebi Rebi'a'yı kurtar! Ey Allah'ım! Seleme bin Hişam'ı kurtar! Ey Allah'ım! Velid bin Velid'i kurtar! Ey Allah'ım! Mü'-minlerden zayıf düşürülenleri kurtar! Ey Allah'ım! Mudar üzerindeki baskını artır ve bunu onlar için Yusuf'un yılları gibi sıkıntı yılları eyle!"[24]

 

1125- Taberani, Evsat'ta Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Ben ancak sizin Rabbinize dua etmeniz ve O'ndan ihtiyaçlarınızı iste­meniz için kunut yapıyorum."[25]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s)'ın: "Ben ancak sizin Rabbinize dua etmeniz ve O'ndan ihtiyaçlarınızı istemeniz için kunut yapıyorum" sözü, Malikilerin görüşleri açısından bir delildir. Onlar namazda gerek dünya ve gerek ahiret işleriyle il­gili duada bulunmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Ancak ihtiyata uygun olan, dünya ile ilgili istekte bulunmaktan dolayı farz namazın bozulacağını söyleyenlerin görüşleri gözetilerek farz namazlarda dünya ile ilgili istekte bu­lunmamaktır. Bu görüşte olanlar (yani farz namazda dünya ile ilgili istekte bulunmanın namazı bozacağını söyleyenler) yukarıdaki rivayette ve benzerle­rinde kastedilen duanın Müslümanların genelinin çıkan ile ilgili dua olduğunu ileri sürmüşlerdir. [26]

 

1126- İbni Huzeyme, Ubey bin Ka'b (r.a)'dan Hz. Ömer (r.a) dönemi ile ilgili mevkuf bir rivayetinde şöyle bildirmiştir:

"Onlar, Ramazan'm yarısından sonra kunut okurlardı. "[27]

 

Bir Açıklama

 

Ramazan'ın ikinci yansında vitir namazının son rek'atında kunut okunması uygulaması bugün insanların sürdürmekte olduklan uygulamadır. Hanefiler vi­tir namazında sürekli rükudan önce kunut okumaktadırlar. Şafiiler ise Rama­zan'ın ikinci yarısında rükudan sonra kunut okumaktadırlar. [28]

 

1127- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) vitirinin sonunda şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Ben senin gadabmdan rızana sığınırım. Cezalandırman­dan affetmene sığınırım. Senden sana sığınırım. Ben seni Övmeye güç yeti-remem. Sen kendi kendini Övdüğün gibisin."[29]

 

1128- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hasan (r.a)'m şöyle söy­lediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana, vitir namazında söylediğim bir takım sözler öğ­retti:

"Ey Allah'ım! Hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir.

Kendilerine afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Dost edindikle­rinle beraber beni de dost edin (kendilerini velayetine aldıklarınla beraber beni de velayetine al.) Verdiğin hükmün fenalığından beni koru. Sen hü­küm verirsin ancak senin üzerine hüküm verilemez. Şüphesiz senin dost edindiğin kimse aşağılığa düşmez. Ey Rabbimiz! Sen üstün ve ulusun."

Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayetin son kısmında da şöyle söy­lediği bildirümiştir:

"Bunu vitir namazının kunutunda söylersin."

Bu rivayette: "Vitir namazında söylediğim" ifadesi geçmemektedir.[30]

Bir başka rivayette de: "Vitir namazında söylediğim" ibaresinin yerine "Vitir namazının kunutunda söylediğim" ibaresi geçmektedir.[31]

 

Bir Açıklama

 

Gece ibadetinde ve vitirde dua kapısı geniştir. Bu ibadetlerde okunacak dua metinleri de çeşitlidir. Hanefiler ileride göreceğimiz Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilen bir dua metnini esas almışlardır. Hüküm ise geniştir. Yukarıda geçen ve Hz. Hasan (r.a)'ın rivayet etmiş olduğu dua metni Şafii-lerin sabah namazında rükudan sonraki kunutta okudukları dua metnidir. Yal­nız başlarına namaz kıldıkları zaman metin içindeki ibareleri tekil sigasıyla okurlar. Cemaatle namaz kırmaları durumunda ise imam bu duayı, içindeki ibareleri çoğul sigasıyla söyleyerek okur, cemaatten olanlar da "âmin" derler. [32]

 

1129- İbni Mace, Ubeyy bin Ka'b (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) vitir kılar ve rükudan önce kunut okurdu."

Hanefiler de bu uygulamayı esas almışlardır. Onlar vitir namazının son rek'atında rükudan önce kunut okurlar.[33]

 

1130- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) duasında şöyle derdi:

"Ey Rabbim! Bana yardım eyle ve benim aleyhime yardım eyleme. Bana zafer ver, benim aleyhime zafer verme. Bana fırsat ver, benim aleyhime fırsat verme. Beni doğruya ilet ve benim için hidayet yolunu kolaylaştır. Bana karşı taşkınlık edene karşı bana yardım eyle. Rabbim! Beni sana çok şükreden, seni çok anan, senden çok korkan, sana itaat eden, sana boyun eğen, sana gönül veren, sana yönelen biri eyle. Rabbim! Duamı kabul eyle. Hatamı yıka. Duamı kabul eyle. Kalbime hidayet ver. Dilimi doğruluk üzere eyle. Delilimi sabit kıl. Kalbimdeki kin duygularını çıkar."

Ebu Hasan Tenafîsi dedi ki: "Veki'e: "Bunu vitirin kunutunda söyleye­yim mi?" diye sordum. "Evet" dedi."[34]

 

1131- İbni Mace, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Ona sabah namazında kunut okunması hakkında soru soruldu. O da şöyle söyledi:

"Rükudan önce de sonra da kunut okurduk (yani yerine göre rükudan önce ve yerine göre rükudan sonra kunut okurduk.)"[35]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet kunutla ilgili hükmün geniş olduğunun delilidir. İmamlardan her biri kendisi açısından ihtiyata en uygun olanını almıştır. Ancak kunutun rükudan önce olduğunu bildiren bir takım hadislerin diğer bazılarıyla çatışması do­layısıyla ilim adamlarından bazıları bu hadislerde sözü edilen uygulamanın felaketlerin gelmesi durumuna özel olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak kunutla ilgili rivayetlerde yer alan farklılıkların bu konuda bir zıtlık anlamı taşımayıp çeşitlilik ortaya koyduğu da söylenebilir. îşin gerçeğinde şeriat zıtlıklardan uzaktır.[36]

 

1132- Tirmizi, Ebu Malik Eşca'i (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Babama: "Ey babacığım! Sen Resulullah (a.s)'ın, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in, Hz. Ömer (r.a)'in, Hz. Osman (r.a)'ın ve Hz. Ali (r.a)'nin arkasında namaz kıldın. Beş senedir de burada Kufe'desin. Onlar sabah namazında kunut okuyorlar mıydı?" diye sordum. Şöyle dedi:

"Ey oğulcağızım! Bu sonradan çıkarılmadır!" Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldım kunut yapmadı. Hz. Ebu Bekir (r.a)'in arkasında namaz kıldım o da kunut yapmadı. Hz. Ömer (r.a)'in arkasında namaz kıldım o da kunut yapmadı. Hz. Osman (r.a)'ın arkasında namaz kıldım o da kunut yapmadı. Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'in arkasında namaz kıldım o da kunut yapmadı." Sonra şöyle söyledi:

"Ey oğulcağızım! Bu bid'attir."[37]

Bu sahih hadistir. Yani yukarıdaki hadisin bildirdiğine göre sabah nama­zında kunut bid'attir.[38]

 

1133- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in nıevlası Nafi'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) herhangi bir namazda kunut yapmazdı. Ondan önce felaketler dolayısıyla kunut yapıldığı sabit olmuştu." Taberani'nin rivayetinde ise şöyle denmektedir:

"Sadece vitir namazı hariç. Bu namazda rükudan önce kunut yapardı." Bu rivayeti ilim adamları sahih görmüşlerdir.

Yukarıdaki hadislerden çıkarılacak ve hadisler arasındaki karşıtlıkları gi­derecek hükümlerin özeti şudur:

Resulullah (a.s)'ın sürekli devam ettirdiği kunut, sadece vitir namazının kunutudur.

Bunun yanısıra felaketler dolayısıyla kunut yapılması söz konusudur ki, bu bütün namazlarda yahut yalnız cehri (içinde açıktan okunan) namazlarda ya da yalnız sabah ve akşam namazlarında yapılabilir. Vitir namazı dışındaki namazlarda kunut yapılmasından sözeden rivayetlerin bu şekilde değerlen­dirilmesi mümkündür. Bu kunut ise sürekli devam ettirilmez sadece felaketle­rin gelmesi dolayısıyla gerçekleştirilir.

Resulullah (a.s)'ın ve O'ndan sonra sahabilerinin uygulaması işte budur. Ancak Şafiiler ve onlarla aynı görüşte olanlar sabah namazındaki kunutu genelleştirmişler ve sürekli hale getirmişlerdir. Resulullah (a.s)'ın dünyayı terkedinceye kadar (sabah namazlarında) sürekli kunut okuduğunu bildiren rivayetin ise senedi sahih değildir.

Bir de kunutun rükudan önce mi yoksa sonra mı yapılacağı meselesi bu­lunmaktadır.

Sahih olan rivayete göre Resulullah (a.s)'ın sürekli devam ettirdiği kunu­tun yalnızca vitir namazı kunutu olduğudur. Bu kunutun da son rek'atta rükudan önce yapıldığı sabit olmuştur. Nitekim bu husus daha önce ver­diğimiz hadislerde bildirilmektedir. Felaketler dolayısıyla okunan kunutlann ise rükudan sonraya bırakıldığı sabit olmuştur.

Felaketler dolayısıyla okunan kunutta imam açıktan okur, imama uyanlar da "âmin" derler.  

Kunutun rükudan önce veya sonra yapıldığını, yine sabah namazlarında ve diğer namazlarda kunut yapıldığını bildiren farklı rivayetlerin birleştirilmesi bu şekilde mümkün olabilir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.[39]

 

KUNUTTA DUA

 

1134- Beyhaki, Abdurrahman bin Ebza (r.a)'nm şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Ömer bin Hattab (r.a)'ın arkasında sabah namazını kıldım. İkinci rek'at-ta sureyi (zammı sureyi) bitirince rükudan önce -Tahavi'nin rivayetinde ise: "Rükudan sonra" denmektedir- şöyle dedi:

"Ey Allah'ım! Senden yardım diliyoruz. Senden mağfiret diliyoruz. Sana iman ediyoruz. Seni bütün hayırlarla övüyoruz. Seni inkâr etmiyoruz. Sana karşı geleni içimizden atıyor ve terkediyoruz."[40]

 

1135- Ebu Davud, şöyle rivayet etmiştir:

"Ey Allah'ım! senden yardım diliyoruz. Senden mağfiret diliyoruz. Sana iman ediyoruz. Sana boyun eğiyoruz. Seni inkâr edeni içimizden atıyor ve terkediyoruz. Ey Allah'ım! Sana ibadet ediyor, senin için namaz kılıyor, sana secde ediyor, senin için çabalıyor, çalışıyor, rahmetini umuyor, çetin azabın­dan korkuyoruz. Şüphesiz azabın kâfirlere ulaşacaktır."

Hanefiler bu konuda rivayet edilenlerin içinden Ebu'l-Havra'nın naklettiği ve "Dersler ve Öğütler" bölümünde vereceğimiz metni almışlardır.[41]

 

1136- Ahmed bin Hanbel, Hasan bin Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana bir takım sözler öğretti, onları vitirde söylemek­teyim:

"Ey Allah'ım! Hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Kendilerine afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Dost edindikle­rinle beraber beni de dost edin (kendilerini velayetine aldıklarınla beraber beni de velayetine al.) Bana verdiğini benim için bereketli kıl. Verdiğin hük­mün fenalığından beni koru. Sen hüküm verirsin ancak senin üzerine hü­küm verilemez. Şüphesiz senin dost edindiğin kimse aşağılığa düşmez. Ey Rabbimiz! Sen üstün ve ulusun."[42]

 

Bir Açıklama

 

Yüce Allah en doğrusunu bilir de, değişik rivayetler içinde doğruya en ya­kın olanın kunutta ikinci duanın rükudan önce olmasıdır. Felaketlerle ilgili bi­rinci kunut ise rükudan sonra okunur. Çünkü bazı rivayetlerde bunun (yani bi­rinci kunut duasının) felaketlerle ilgili olduğu ifade edilmektedir. "Dersler ve Öğütler" bölümünde ilim adamlarının bu konuyla ilgili görüşlerini vereceğiz.[43]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1. Felaketler dolayısıyla kunut duası okunması İslâm ümmetinin dayanış­ma ve birliğini gösteren uygulamalardan biridir. Bunda pek çok hikmet bulun­maktadır. Böylelikle ümmetin tümü bir bölümünün acılarım hisseder. Aynı za­manda Müslümanların genelinin dua etmesinin bereketiyle ister özel ister genel olsun felaket kalkabilir. Bu yolla pek çok yarar sağlanır. Mesela Müs­lümanlardan bazılarının başına musallat olmuş bir düşmana karşı tüm Müs­lümanların kalpleri birleşir. Böylece Müslümanlar arasında düşmana karşı yek vücud bir kamuoyu oluşmuştur.

2.  Müslümanların beldelerinden bir beldeye düşmanın saldırdığını ve yer­yüzünde hiçbir cami kalmaksızın bütün camilerin cemaatlerinin kardeşlerinin lehine dua ederek düşmanlarını lanetlediklerini düşünelim. Bunun ne kadar önemli etkileri olacaktır. Ancak bunun gerçekleşmesi için Müslümanların gü­venecekleri ve kendilerine emir verdiğinde boyun eğecekleri bir merkezin bu­lunmasına ihtiyaç vardır. İlimleriyle amel eden Rabbani alimlerin bu görevi üstlenmeleri gerekmektedir.

3.  Hanefiler, vitir namazının son rek'atında rükudan önce kunutta şu duayı okurlar:

"Allahumme innâ neste'inuke ve nestehdike ve nesteğfiruke ve netubu ileyke ve nu'minu bike ve netevekkelu aleyke ve nusni aleyke'1-hayr, neş-kuruke ve lâ nekfuruk, ve nehla'u ve netruku men yefcuruk. Allahumme iyyake na'budu ve leke nusalli ve nescudu ve ileyke nes'a ve nehfidu nercu rahmete ve nehşâ azabek. İnne azabeke'l-ceddi bi'1-kuffari mulhik (Ey Al­lah'ım! senden yardım diliyoruz. Senin bizi hidayete erdirmeni diliyoruz. Senden mağfiret diliyoruz. Sana tevbe ediyoruz. Sana iman ediyoruz. Sana tevekkül ediyoruz. Seni hayırla övüyoruz. Sana şükrediyoruz ve seni inkâr etmiyoruz -veya sana karşı nankörlük etmiyoruz- Seni inkâr edeni içimiz­den atıyor ve terkediyoruz. Ey Allah'ım! Sana ibadet ediyor, senin için na­maz kılıyor, sana secde ediyor, senin için çabalıyor, çalışıyor, rahmetini u-muyor, azabından korkuyoruz. Şüphesiz senin çetin azabın kâfirlere ula­şacaktır)."

Bu dua Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet edilmiş olan meşhur bir duadır. Malikilerin sabah namazının ikinci rek'atında rükudan önce okudukları kunut duası da budur.

Şafiilere göre imam sabah namazının kunutunu açıktan veya gizli okumak konusunda serbesttir. Yalnız basma namaz kılan da öyledir. Onlara göre ku­nut duası şu sözlerle bitirilir:

"Ve salla'llahu alâ seyyidinâ Muhammed ve alâ âlihi ve sahbihi ve sel-lim (Allah'ın salâtı ve selâmı efendimiz Muhammed'in, O'nun âlinin ve ashabının üzerine olsun)."

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"İmam sabah namazında kunut okuduğunda arkasındekiler susarlar. Çünkü bu, (yani sabah namazında kunut duası okunması -Çeviren) neshe-dilmiştir ve bu konuda (imamın) izlenmesi gerekmez." İmam Ebu Yusuf ise: "Bu konuda imama uyan imamı izler" demiştir.

Şafıüere göre kunutun iki kısım olduğu anlaşılmaktadır:

Biri, içinde şu dua okunan kısımdır:

"Ey Allah'ım! Hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir. Kendilerine afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Dost edindikle­rinle beraber beni de dost edin (kendilerini velayetine aldıklarınla beraber beni de velayetine al). Bana verdiğini benim için bereketli kıl. Verdiğin hük­mün fenalığından beni koru." Bu kısımda okunan dua için imama uyanlar "âmin" derler.

Kunut duasının ikinci kısmı ise Yüce Allah'a övgüdür. O da şöyledir:

"Sen hüküm verirsin ancak senin üzerine hüküm verilemez. Şüphesiz senin dost edindiğin kimse aşağılığa düşmez. Senin düşman edindiğin de yücelmez. Ey Rabbimiz! Sen üstün ve ulusun. Verdiğin hükme karşılık hamd sanadır. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim."

Yalnız basma namaz kılan kişi bu kısmı da okur. İmama uyan ise isterse bu kısmı gizlice okur, isterse imam okuyunca "Eşhedu (Ben de öyle olduğuna şehadet ederim)" der. Resulullah (a.s)'a salat okunduğunda ise hem onun için "âmin" der ve hem de sözle katılır. Kunutun okunması esnasmda ellerini göğe doğru kaldırır. Doğru olana göre (duadan sonra) ellerini yüzüne sürmez. İmama uyan kişi eğer imamın kunut duasını okuyuşunu duyamazsa kendisi gizlice okur. Şafiilerin bazıları: "Verdiğin hükmün fenalığından beni koru" derken ellerinin dış kısımlarını göğe doğru çevirmeyi adet edinmişlerdir. Şafii­lerin bazıları bunun sünnet olmadığına fetva vermişlerdir.

Hanefilerde olduğu gibi Hanbelilerde de vitir namazında kunut okunması sünnettir. Ancak onlarda rükudan sonra okunmaktadır. Bununla birlikte rüku­dan önce okunmasında da bir sakınca yoktur. Kişi imam da olsa yalnız başına namaz kılıyor da olsa kunutu sesli olarak okur. Hanefilerin veya Şafiilerin o-kuduklan kunut dualarından birini veya istediği bir duayı okuyabilir, imam ku­nut duasım okumaya başlaymca arkasındakiler "âmin" derler. Kunut okuyan ellerini kaldırır ve duadan sonra yüzüne sürer.[44]

 

NAMAZDA OTURMA (KUUD) VE BUNUNLA İLGİLİ MESELELER

GİRİŞ

 

Namaz ya iki rek'atlı, ya üç rek'ath veya dört rek'atlı olur.

İki rek'atlı namazlarda yalnız bir oturma bulunmaktadır ki, o da son otur­madır. Üç ve dört rek'atlı namazlarda ise iki oturuş bulunmaktadır: Birinci otu­ruş ve son oturuş.

Hanefîlere göre son oturuşta bir teşehhüd miktarı (bir kere şehadet ke­limesini okuyabilecek kadar süre) oturmak namazm bir rüknüdür. Bu aynı şekilde Hanbelilere ve Şafiilere göre de rükündür. Ancak ileride göreceğimiz üzere onlara göre rüknün gerçekleşebilmesi için bir teşehhüd miktarından faz­la oturulması gerekmektedir. Malikilere göre ise selâm verecek kadar bir süre oturmakla rükün yerine getirilmiş olur.

İlk oturuş Hanefilere göre vacip, çoğunluğa göre ise sünnettir. İlk ve son oturuşta şehadet sözlerini okumak Hanefilere göre vacip çoğunluğa göre ise sünnettir. Son oturuş esnasında Resulullah (a.s)'a salat okumak Hanefilere ve Malikilere göre sünnettir. Hanefilere göre ilk oturuşta teşehhüdden sonra Resulullah (a.s)'a salat okumak mekruhtur. Son oturuşta Resulullah (a.s)'a salat okumak Hanbelilere ve Şafiilere göre farzdır. İlk oturuşta teşehhüdden sonra Resulullah (a.s)'a salat okumak Şafiilere göre sünnettir.

Hanefilere göre ilk ve son oturuşun şekli iki secde arasındaki oturuşun şekli gibidir: Daha Önce anlattığımız şekilde sol ayak yere serilir, sağ ayak dikilir. Malikiler kişinin namazda ilk ve son oturuşta sol yanı üzere oturarak iki ayağını sağ taraftan çıkarmasının gerektiğini söylemişlerdir. Hanbeliler ve Şafiiler ise bu şekilde oturmanın son oturuşta sünnet olduğunu söylemiş­lerdir. Hanbeliler bundan sabah namazını hariç tutmuşlardır. Sabah na­mazında sünnet olan ayağı yere sererek oturmaktır.

Teşehhüdde (oturuşta) okunacak ve rivayetlerde bildirilmiş olan değişik zikir metinleri bulunmaktadır. İleride göreceğimiz üzere Hanefiler ve Hanbe-liler, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un rivayet ettiği teşehhüdü (teşehhüd zikrini) esas almışlardır. Malikiler, Hz. Ömer (r.a)'in rivayet ettiği metni esas almışlardır. Şafiiler ise Abdullah bin Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği metni esas almı şiardır.

Şafiilere ve Hanbelilere göre son teşehhüdde Resulullah (a.s)'a salat o-kuma farzının yerine getirilmiş olması için en azından: "Allahumme salli alâ Muhammed (Ey Allah'ım! Muhammed'e salat eyle)" demek gerekir. Bütün ilim adamlarına göre Resulullah (a.s)'a okunacak salatın en mükemmel şekli ise içinde: "Ey Allah'ım, İbrahim'e salat eylediğin gibi Muhammed'e de salat eyle..." ibaresi geçen salattır. Teşehhüdün Arapça okunması gerekir. Arap ol­mayanın da burada okunan metni öğrenmesi gerekir. Ne kadarını öğrenip oku-yabilirse o kadarını okur. Eğer bu konuda hiç bir şeyi beceremezse bu konu­daki görev tamamen üzerinden düşer.

Hanefilere göre son oturuşta teşehhüdden ve Resulullah (a.s)'a, 'Alla-humme salli' ve 'Alahumme bârik' diye başlayan salatları okuduktan sonra Resulullah (a.s)'tan rivayet edilen duaları okur. Diğer imamlara göre ise bu­rada dünya ve ahiret hayırlarıyla ilgili istediği duayı okur. Hanefiler: "Kişinin namazında insanların normal konuşmalarına benzeyen duaları okuması caiz olmaz" demişlerdir. Duadan sonra iki tarafa selâm verilerek namaz bitir­ilir. Selâm Hanefîlere göre vaciptir, çoğunluğa göre ise namazın bir rüknüdür. Bütün mezheplere göre selâm verirken yanağının beyazlığı (arkadan) görü­necek derecede başı sağa ve sola çevirmek sünnettir. Çoğunluğa göre bu es­nada: "es-Selâmu aleykum ve rahmetullah" denir. Malikiler buna ek olarak: "ve berekâtuh" demektedirler.

Namaz kılanın namazını bitirdikten sonra biraz beklemesi müstehabdır. Eğer bu esnada daha yerinden kalkmadan namazdan sonra okunacak zikirleri okursa daha efdal olur. Eğer ayrılmak isterse sağa veya sola yönelmeden ih­tiyacının gerektirdiği yöne doğru gider. Sünnet namaz kılmak istediğinde sün­net ile farzın arasını, bulunduğu yerden ayrılmak veya bir şey konuşmak ya­hut rivayetlerde bildirilen zikirlerden birini okumak suretiyle ayırması men-dubdur. Efdal ol?:, nafile namazları evinde kılmaktır.

Her iki oturuşta teşehhüd, Resulullah (a.s)'a salat okumak, dua ve selâm konusunda, bunların hangilerinin farz, hangilerinin vacib, hangilerinin sünnet ve hangilerinin mendub olduğu konusunda tafsilatlar vardır. Konuyla ilgili ri­vayetleri verirken bunlarla ilgili açıklamalarda ve "Dersler ve Öğütler" bölü­münde bu bilgilere yer vereceğiz.[45]

Şimdi konuyla ilgili rivayetlere geçelim.[46]

 

OTURUŞ NASIL OLMALIDIR?

 

1137- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ilk iki rek'atta (ilk iki rek'attan sonra) oturduğunda a-deta kızdırılmış bir taş üzerindeymiş gibi dururdu."

Şu'be dedi ki: "Sonra Sa'd dudaklarını hareket ettirdi. Ben: "Kalkıncaya kadar mı?" dedim. O da: "Kalkıncaya kadar" dedi."[47]

 

Bir Açıklama

 

Hafız İbni Hacer Telhis'te şöyle söylemiştir:

"İbni Ebi Şeybe de Temim bin Seleme tankıyla şöyle rivayet etmiştir:

"Hz. Ebu Bekir (r.a) iki rek'attafn sonra) oturduğunda adeta kızdırılmış taşın üze-rindeymiş gibi dururdu."

Hafız bunun isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Abdullah bin Ömer (r.a)'den de benzeri bir rivayet nakledilmiştir.

İbni Hacer şöyle söylemiştir:

"Ahmed bin Hanbel ve İbni Huzeyme'nin Abdullah bin Mes'ud (r.a)-'dan rivayet ettiklerine göre Resulullah (a.s) teşehhüdü öğretmiştir. O derdi ki: "Resulullah (a.s) namazın ortasında ve sonunda oturduğunda sol kal­çasına dayanır (ve şöyle buyururdu): "et-Tehiyyatu..." hadis böyle devam ederek: "Abduhu ve Resulün" ibaresiyle bitmektedir. (Ravi sonra şöyle bil­dirmiştir): "Namazın ortasında olduğunda teşehhüdü bitirdikten sonra kal­kardı. Sonunda olduğu zaman ise Allah'ın dua etmesini dilediği şekilde dua eder sonra selâm verirdi. Bunlar, konuyla ilgili hadisin şahitleridir."

Üç ve dört rek'atlı namazlarda ilk oturuş Hanefilere ve Hanbelilere göre vaciptir. Malikilere ve Şafiilere göre ise bu oturuş sünnettir. İlk oturuşta teşehhüd Hanbelilere göre vacip, diğer üç mezhebe göre ise sünnettir. Bütün fıkıhçılann ortak görüşleriyle teşehhüdün gizli okunması sünnettir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un hadisi Resulullah (a.s)'ın ilk oturuştan sonra ayağa kalk­makta acele ettiğine delalet etmektedir. Bu yüzden ilim adamları namaz kılan kişinin bu oturuş esnasında teşehhüde bir şey ilave etmesini hoş görme­mişlerdir. Şafiilere göre bu oturuşta teşehhüde ek olarak şu salalın okunması sünnettir: "Allahumme salli ala Muhammedin abdike ve resulike'n-ne-biyyi'1-ummi (Ey Allah'ım! Ümmi peygamber kulun ve Resulün Muham-med'e salat eyle.)"

Hanefilere, Şafiilere ve Hanbelilere göre ilk teşehhüd esnasında sol ayak yere yatırılıp sağ ayak dikilir. Malikilere göre ise ayaklar yere yatırılıp üstüne çökülür. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilen teşehhüd metni ise şöyledir:

"et-Tahiyyatu li'llahi ve's-salavatu ve't-Tayyibât es-Selâmu aleyke eyy-uhe'n-nebiyyu ve rahmetu'İlahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-di'Ilahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe üTallah ve eşhedu enne Muhammed-en abduhu ve resuluh (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Peygamber sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"[48]

 

1138- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Abdullah bin Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söyledi:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in namazda oturduğunda ayaklarını yere serip üstüne oturduğunu görürdü(m). Ben de öyle yaptım. Benim o zaman yaşım küçüktü. Abdullah bin Ömer (r.a) beni bundan nehyetti ve şöyle söyledi; "Namazda sünnet olan sağ ayağını dikmen ve sol ayağını yatırmandır." Ben: "Sen (niçin) böyle yapıyorsun?" dedim. O da şöyle söyledi: "Benim ayaklarım beni taşımıyor." Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Sol ayağım yere yatırıp sağ ayağım dikmen namazın sünnetindendir."[49]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Sağ ayağını parmakları kıble tarafına gelecek şekilde dikmek ve sol ayak üstüne oturmak (namazın sünnetîerindendir.)11[50]

Muvatta'da yer alan ve Abdullah bin Dinar'dan nakledilen bir başka riva­yette de şöyle denmektedir:

"Bir adam Abdullah bin Ömer (r.a)'in yanında namaz kıldı. Namazda oturduğunda bağdaş kurdu, iki ayağını yere serip oturdu. Abdullah (r.a) na­mazım bitirince adamı (söz konusu hareketinden dolayı) azarladı. Bunun üzerine adam: "Sen de öyle yapıyorsun" dedi. Abdullah bin Ömer (r.a) de: "Ben rahatsızım" dedi."[51]

Yine Muvatta'da Muğire bin Hakim'den şöyle rivayet edilmiştir:

"O (yani Muğire bin Hakim) Abdullah bin Ömer (r.a)'in iki secdede de ayak göğüslerinin üzerine çÖmelip oturduğunu gördü. Namazını bitirince bu hususu kendine hatırlattı. O da şöyle söyledi:

"Bu namazın sünnetinden değildir. Ancak ben rahatsız olduğumdan do­layı böyle yapıyorum."[52]

 

TEŞEHHÜD İÇİN OTURMAK VE BUNUN ADABI

 

1139- Müslim, Ali bin Abdurrahman Muavi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) benim namazda ince çakıllarla oyalandığımı gördü. Namazını bitirince beni bundan nehyetti ve şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'ın yapmakta olduğu gibi yap."

Ben: "Resulullah (a.s) nasıl yapmaktaydı?" diye sordum. Şöyle dedi:

"Namazda oturduğunda sağ elini sağ uyluğunun üzerine koyardı. Bütün parmaklarını toplardı. Baş parmağının yanındaki parmağıyla işaret ederdi. Sol elini de sol uyluğunun üzerine koyardı."

Nafi'in, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) namazda oturduğunda ellerim dizlerinin üzerine ko­yardı. Sağ elinin baş parmağının yanındaki parmağını kaldırırdı ve onunla dua ederdi. Dizinin üzerindeki sol eli de onun üzerinde açılmış halde du­rurdu."[53]

Yine Nafi'in Abdullah bin Ömer (r.a)'den naklettiği bir başka rivayette ise şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) teşehhüd için oturduğunda sol elini sol dizinin üzerine koyardı. Sağ elini de sağ dizinin üzerine koyardı. Elli üç bağladı. İşaret par­mağıyla da işaret ederdi."[54]

Nesai'nin rivayetine göre ise şöyle söylemiştir: "Ali bin Abdurrahman şöyle söyledi:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in yanında namaz kıldım. Bu sırada çakılları karıştırdım. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a) bana şöyle söyledi:

"Çakılları karıştırma. Doğrusu çakılları karıştırmak şeytandandır. Ben Resulullah (a.s)'m nasıl yaptığını gördüysem öyle yap."

Ben: "Sen Resulullah (a.s)'m nasıl yaptığını gördün?" diye sordum. "Şöyle" dedi ve sağ elini dikip sol elini yatırdı. (Sağ) elini sağ uyluğunun üzerine koydu. Sol elini ise sol uyluğunun üzerine koydu. İşaret parmağıyla da işaret etti."[55]

Yine ondan nakledilen ve buna benzer bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir:

"(Ali bin Abdurrahman): "Resulullah (a.s) nasıl yapardı?" diye sordu. Ravi dedi ki: "Bunun üzerine (Abdullah bin Ömer (r.a) de) sağ elini sağ uy­luğunun üzerine koydu, baş parmağının yanındaki parmağıyla kıbleye doğ­ru işaret etti. Gözünü de ona doğru dikti. Veya buna benzer bir şey yaptı. Sonra şöyle söyledi:

"İşte ben Resulullah (a.s)'m böyle yaptığını gördüm."[56] Nevevi, Muhezzeb Şerhi'nde şöyle söylemiştir:

"Bu hadisin isnadı sahihtir. İbni Hibban, Nesai ve Beyhaki'nin sünen-lerinde yeralan ve Vail bin Hucr'dan rivayet edilen hadiste de şöyle den­mektedir:

"Onu (yani belirtilen parmağını) hareket ettirdiğini ve onunla dua etti­ğini gördüm." Bunun da isnadı sahihtir.

Beyhaki ise şöyle söylemiştir:

"Burada hareket ettirme ile kastedilenin sürekli hareket ettirip durmak değil de işaret etme olması muhtemeldir. Bu durumda Abdullah bin Zubeyr (r.a)'den rivayet edilen hadise de uygun düşer. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."

Daha başkaları Vail'in hadisini delil göstererek parmağı hareket ettirme­nin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Nevevi'nin Muhezzeb Şerhi'nde belir­tildiğine göre Şafıilerin bazıları da böyle söylemişlerdir.

"Elliüç bağladı" sözünde ifade edilen şey eskiden bilinen bir hesaptı. Ne­vevi bunun hakkında şöyle söylemiştir:

Hesapçılara göre "elliüç bağlamak" için yapılması gereken işlemin şartı, serçe parmağı ile yanındaki parmağı birbirine bitiştirmektir. Ancak burada kastedilen o değildir. Burada kastedilen, serçe parmağının serbest bırakıl­ması ve hesapçıların ellidokuz hesabı diye adlandırdıkları şeklin oluşturul­masıdır. En doğrusunu ise Yüce Allah bilir.[57]

 

1140- Müslim, Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazda oturduğunda sol ayağını uyluğunun ve bal­dırının altına koyardı. Sol ayağını da yere sererdi. Sol elini sol dizinin üze­rine, sağ elini ise sağ uyluğunun üzerine koyardı. Parmağıyla da işaret eder­di."

Bir rivayette -hadisin ravilerinden olan Abdulvahid- şöyle söylemiştir:

"İşaret parmağıyla işaret etti."

Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir rivayette de şöyle denmektedir:

"O (yani Abdullah bin Zubeyr r.a), Resulullah (a.s)'ın dua ettiğini gördü. Resulullah (a.s) bu sırada sol eliyle sol uyluğuna dayanıyordu."[58]

Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Bu esnada gözü işaretinden (yani işaret için kaldırdığı parmağından) ayrılmıyordu."[59]

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ikinci rek'attan veya dördüncü rek'attan sonra oturdu­ğunda ellerini dizlerinin üzerine koyar sonra parmağıyla işaret ederdi."[60]

Tirmizi'nin, Asım bin Kuleyb Cermi'den, onun babasından, onun da dede­sinden (yani kendi babasından) rivayet etmiş olduğu bir hadisin içinde de şu ifadeler geçmektedir:

"Parmaklarını topladı ve işaret parmağını açtı. Bu esnada şöyle diyordu: "Ey kalpleri değiştiren! Benim kalbimi senin dinin üzere sabit kıl."[61]

 

1141- Tirmizi, Vail bin Hucr (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Medine'ye vardım. "Muhakkak Resulullah (a.s)'ın namazına baka­cağım" dedim. Teşehhüd için oturduğunda sol ayağını yere yatırdı. Sol elini sol uyluğunun üzerine koydu. Sağ ayağını da dikti."

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"O (yani Vail bin Hucr r.a) Resulullah (a.s)'ın namazda oturduğunu ve bu sırada sol ayağını yere yatırdığını, iki elini iki uyluğunun üzerine koy­duğunu ve dua ederken işaret parmağıyla işaret ettiğini gördü."[62]

 

1142- İbni Huzeyme, Asım bin Kuleyb Cermi (r.a)"nin şöyle söylediği­ni rivayet etmiştir:

"Babam bana Vail bin Hucr (r.a)'un şöyle söylediğini bildirdi:

"Mutlaka Resulullah (a.s)'m namazına, nasıl namaz kıldığına baka­cağım" dedim. Derken namaz kılarken kendisine baktım. Tekbir getirdi." -Bundan sonra hadisin bir kısmını verdi sonra şöyle söyledi: "Sonra oturdu, sol ayağını yere yatırdı. Sol elini sol uyluğunun ve sol dizinin üzerine koy­du. Sol dirseğinin ucunu sol uyluğunun üzerine getirdi. Sonra parmak­larından ikisini topladı ve bir halka oluşturdu. Sonra parmağını kaldırdı. Bu sırada onu hareket ettirdiğini ve onunla dua ettiğini gördüm."[63]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1. Rivayetlerin çoğunda ilk oturuşta sol ayağın yere yatırılıp sağ ayağın dikilmesinden söz edilmektedir. Malikilerin dışındaki üç mezhep de bu uygu­lamayı almışlardır- Malikiler ise Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in hadisinde geçen iki ayağı dikip ökçelerin üzerine oturma uygulamasını almışlardır. Bu konuda hüküm ise geniştir. Çünkü görüş ayrılığı bu uygulamalardan hangisinin daha efdal olduğu konusundadır. Oturuş esnasında iki elin iki uyluğun üzerine kon­ması ise iki secde arasında iki elin iki uyluğun üzerine konmasına benzemek­tedir. Ancak bunun, kişinin sol eliyle veya işaret parmağıyla yaptığı hareketle bir ilgisi yoktur.

2.  Hanefilere göre sağ elin işaret parmağıyla işaret uygulaması şöyle ol­malıdır: Allah'tan başka ilâh olmadığı ifade edilirken yani "lâ ilahe" denirken söz konusu parmak kaldırılır, "illa'llah" dendikten sonra da konur. Parmak­ların herhangi biriyle halka yapılmaz. Çünkü Sahihi Müslim'de yer alan ve Abdullah bin Zubeyr (r.a)'den nakledilen rivayet parmağı koymak ve işaret etmekten başka bir şeyin anlaşılmasına ihtimal bırakmamaktadır.

3.  Malikiler bu konuda şöyle söylemişlerdir:

"Namaz kılan kişi serçe parmağını, adsız parmağını ve orta parmağını toplar; işaret parmağım uzatır. İşaret parmağını teşehhüdün başından sonu­na kadar orta bir şekilde sağa ve sola doğru hareket ettirir." Malikiler bu ko­nuda Vail (r.a)'in hadisini esas almışlardır.

4.  Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Kişi serçe parmağını, adsız parmağını ve orta parmağını toplar. "Illa'llah" derken işaret parmağını yukarıya kaldırarak onunla işaret eder ve bu parmağını hareket ettirir."

5. Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Baş ve orta parmağını halka yapar. Serçe parmağıyla adsız parmağını toplar. -Şafiilerde olduğu gibi- "İlla'llah" derken işaret parmağını kaldırır. Bu sırada sürekli işaret parmağına doğru bakar. Ancak herhangi bir par­mağını hareket ettirmez."

İmamlar arasında bu konudaki görüş ayrılığı hangi uygulamanın daha efdal olduğu yönündendir. Bunlardan herhangi birinin yapılmasıyla bir günâh işlen­miş olmaz. Ancak Hanefiler parmağın hareket ettirilmesini mekruh olarak görmektedirler. Hüküm ise geniştir.[64]

 

1143- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazda oturduğunda ellerini dizlerinin üzerine ko­yardı. Sağ elinin baş parmağının yanındaki parmağını kaldırarak onunla dua ederdi. Sol eli ise dizinin üzerinde açılmış halde dururdu."[65]

 

1144- Ahmed bin Hanbel, Hufaf bin İma bin Rahda Gıfari (r.a)'mn şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazın sonunda oturduğunda işaret parmağıyla işaret ederdi. Müşrikler: "Onunla sihir yapıyor" derlerdi. Oysa onlar yalan söyle­diler. O hareket ise tevhiddi (tevhidin bildirilmesi için yapılan bir işaretti.)"[66]

 

1145- Ebu Davud, Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'ın şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Ben dua ederken Resulullah (a.s) yanımdan geçti ve şöyle buyurdu:

"Birle! Birle!"

Bunu derken işaret parmağıyla işaret etti."[67]

 

1146- Ebu Ya'la, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir adamın iki parmağıyla birlikte dua ettiğini (yani dua ederken iki parmağını birden kaldırdığını -Çeviren) gördü. Onu bundan nehyetti ve şöyle buyurdu:

"Sadece biriyle. Sağla." [68]

 

Bir Açıklama

 

Son oturuşta sağ elin ne şekilde konacağı konusundaki görüş ayrılığı, birinci oturuş konusundaki görüş ayrılığı gibidir. Hanefilere göre sağ el bütün oturuş süresince açık olarak tutulur. İşaret parmağı "lâ ilahe" denirken kal­dırılır, sonra "illa'llah" denmesinin ardından indirilir. Malikiler bütün oturuş süresince üç parmağı halka etmekle birlikte işaret parmağını sağa ve sola orta derecede hareket ettirirler. Hanbeliler ve Şafiiler ise oturuşun başından itibaren parmaklarıyla halka oluşturur işaret parmaklarını ise ancak "illa'llah" derken kaldırırlar. Ardından da bu parmaklarını hareket ettirmeksizin kıbleye dönük halde namazın sonuna kadar havada tutarlar. Hüküm ise daha önce söylediğimiz gibi geniştir.[69]

 

TEŞEHHÜDDE OKUNMASI SÜNNET OLAN LAFIZLAR

 

1147- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) iki rek'atta: "Tahiyyat" derdi ve sol ayağını sağ ayağının altına yatırırdı."[70]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadiste sol yana dayanıp ayakları sağdan çıkarmak suretiyle oturmaya (teverrüke) işaret edilmektedir. Eğer burada iki rek'at denirken sabah namazı gibi iki rek'atlı namazlar kastediliyorsa Malikiler bu namazda söz konusu uy­gulamanın yapılması gerektiğim söylemişlerdir. Hanbeliler ve Şafiiler de son oturuşta belirtilen tarzda oturmanın (teverrükün) sünnet olduğunu söyle­mişlerdir. Eğer kastedilen üç ve dört rek'atlı namazların ilk oturuşu ise Mali­kiler bu gibi namazların ilk oturuşlarında belirtilen şekilde oturmanın sünnet olduğunu söylemişlerdir. Diğer üç mezhep ise ilk oturuşta sol ayağı yatırıp sağ ayağı dikerek oturmanın sünnet olduğu görüşündedir.[71]

 

1148- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söyle­diğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana namazın ortasındaki ve sonundaki teşehhüdü öğretti. Namazın ortasında ve sonunda sol kalçasına dayanarak oturdu­ğunda şöyle derdi:

"et-Tahiyyatu li'llahi ve's-salavatu ve't-Tayyibât es-Selâmu aleyke eyy-uhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-di'llahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhammed-en abduhu ve resuluh (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Pey­gamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim)."[72]

 

1149- Ahmed bin Hanbel, bunu bir başka senetle biraz farklı bir şe-küde rivayet etmiş ve: "Eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh" sözünden sonra şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Bunu yerine getirdiğin zaman -yahut: "Bunu yaptığın zaman" dedi- na­mazını yerine getirmiş olursun. Bundan sonra artık eğer kalkmak istersen kalk ve eğer oturmak istersen otur."[73]

 

Bir Açıklama

 

Teşehhüdde okunduğu bildirilen yukarıdaki metin, Hanefilerin ve Hanbe-lilerin esas aldıkları metindir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un görüşüne göre aynı zamanda namazın sonunda teşehhüd miktarı oturulduğu zaman namazın rükünlerinden olan son oturuş farzı yerine getirilmiş olur. Hanefiler de bu görüşü almışlardır. Malikiler: "Bu rükün sadece selâm için oturulması ile ye­rine getirilmiş olur" demişlerdir.

Şafiiler ve Hanbeliler ise teşehhüdden sonra Resulullah (a.s)'a salat geti­rilmesinin şart olduğunu söylemişlerdir. Ancak Şafiilere göre teşehhüdde okunması farz görülen metin daha kısadır. Yani yukarıdakinden daha kısa bir metnin okunmasıyla da teşehhüd farzı yerine getirilmiş olur. Buna göre Şafiilerin teşehhüd için farz gördükleri miktarla Resulullah (a.s)'a salatı bir araya getirdiğimiz zaman Hanefilerin teşehhüd konusunda farz gördükleri miktara ulaşmış olur.[74]

 

1150- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söyledi­ğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s), ellerimin O'nun elleri arasında olarak, adeta Kur'an-ı Kerim'den bir sure öğretir gibi bana teşehhüdü öğretti. (Şöyledir):

"et-Tahiyyatu li'llahi ve's-salavatu ve't-Tayyibât es-Selâmu aleyke ey-yuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-di'llahi's-sâlihin. Eşhedu en îâ ilahe ül'allah ve eşhedu enne Muhammed­en abduhu ve resuluh (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Pey­gamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"

Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Biriniz namazda oturduğunda şöyle desin: "et-Tahiyyatu li'llahi..." de­vamı yukarıdaki gibidir. Ancak bu rivayette yukarıdakine ek olarak: "..iba-di'llahi's-sâlihin" sözünden sonra şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

"Şüphesiz siz bunu yaptığınız zaman Allah'ın yerdeki ve gökteki bütün salih kullarına selâm vermiş olursunuz."

Sonunda da şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

"Sonra istek olarak ne arzedeceği konusunda serbesttir."[75]

Nesai yukarıdakilerden birinci rivayeti nakletmiş ancak o (Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un): "Ellerimin O'nun elleri arasında olarak" sözünün yerine "(Resulullah (a.s)'ın) önüne oturdum" dediğini bildirmiştir.[76]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte namazda oturduğumuzda: "Kullarından önce Allah'a selâm olsun. Filancaya ve filancaya selâm olsun" derdik. Bu­nun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah'a selâm olsun demeyin. Allah bizzat kendisi Selâm'dır. Ancak bi­riniz namazda oturduğunda şöyle desin:

"et-Tahiyyatu li'llahi ve's-salavatu ve't-Tayyibât es-Selâmu aleyke ey-yuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'İlahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-di'llahi's-sâlihin (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Peygam­ber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine ol­sun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun.)" Siz bunu söyledi­ğinizde gökteki -veya göğün arasındaki- ve yerdeki bütün salih kullara (selâmınız) ulaşır. (Sonra devam ederek şöyle deyin): "Eşhedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh (Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)" Sonra biriniz hoşuna giden bir dua seçip onunla dua etsin."[77]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Namazda oturduğumuzda ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Resulullah  (a.s)'a ise bu öğretilmişti..." Sonra yukarıdakinin benzeri bir hadis nakletmiştir.[78]

Şerik şöyle söylemiştir:

"Yine ondan (yani Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan) nakledilen benzer bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"(Resulullah a.s) bize teşehhüdü öğrettiği gibi şunları da öğretirdi:

"Ey Allah'ım! Kalplerimizin arasında sevgi bağı oluştur. Aralarımızı dü­zelt. Bizi selâmet yollarına ilet. Bizi karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkar. Bizi kötülüklerin açık olanlarından da gizli olanlarından da uzak tut. Bizim kulaklarımıza, gözlerimize, kalplerimize, eşlerimize, soylarımıza bereket ver. Tevbelerimizi kabul eyle. Şüphesiz sen tevbeleri kabul eden, merhamet sahibisin. Bizi nimetlerine, onlardan övgüyle söz ederek ve onları kabut ederek şükreden kimseler eyle ve bize nimetlerini tamamla."

Bir başka rivayete göre Alkame şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Mes'ud (r.a), eli(m)den tuttu. Resulullah (a.s) da Abdul­lah (r.a)'ın elinden tutmuş ve ona namazda teşehhüdü Öğretmişti..." Daha sonra A'meş'in naklettiği duanın benzerini nakletmiştir. Söz konusu dua ise bu konudaki ilk rivayettir. Sonra da şöyle söylemiştir:

"Bunu dediğin yahut bunu yerine getirdiğin zaman namazını yerine ge­tirmiş olursun. Artık eğer kalkmak istersen kalk ve eğer oturmak istersen otur."[79]

Münziri bu rivayet hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Her iki rek'atta bir Rabbimizi teşbih, tekbir ve O'na hamd dışında ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Hz. Muhammed (a.s) bize hayırın anahtarlarını ve mühürlerini öğretti ve şöyle buyurdu:

"Her iki rek'atta bir oturduğunuzda şöyle deyin:

"et-Tahiyyatu li'llahi ve's-salavatu ve't-Tayyibât es-Selâmu aleyke ey-yuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-dillahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhamme­den abduhu ve resuluh (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Peygamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti vp bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"[80]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) bize namazda teşehhüdü ve ihtiyaç dolayısıyla olan teşehhüdü öğretti ve şöyle buyurdu:

"Namazda teşehhüd şöyledir: "et-Tahiyyatu..." devamı yukarıdaki gibi­dir.[81]

Yine Nesai'nin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyor ve (teşehhüd konusunda) bir şey bilmiyorduk. Resulullah (a.s) bize şöyîe buyurdu:

"(Namazda) her oturuşta şöyle söyleyin: "et-Tahiyyatu..." devamı yu­karıdaki gibidir.[82]

Bunu Darekutni de rivayet etmiş ve şöyle söylemiştir:

"Doğru olana göre: "Bunu yerine getirdiğin zaman namazını yerine ge­tirmiş olursun" sözü, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a aittir. Şebabe, Zuheyr'den rivayetinde bu sözü, hadisin metninden ayırmış ve bunun Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ait olduğunu belirtmiştir. Onun bu sözü, söz konusu ifadeyi hadisin metninden gösterenlerin söylediklerinden doğruya daha yakındır. Bu aynı zamanda el-Munteka'da geçen ve Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un teşehhüdünü mahzuf olarak Mecd bin Teymiyye'den rivayet eden ravinin rivayetine de uygun düşmektedir."

Neylu'l-Evtar (2/314)'da bildirildiğine göre Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un sözü (yani yukarıda üzerinde durulan ve Darekutni'nin Abdullah bin Mes'ud (r.a)'a ait olduğunu ileri sürdüğü ifade) hakkında Beyhaki 'Hilafiyyat'ta şöyle söylemiştir:

"Bu ifadenin Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un sözü olarak rivayet edilmesi şaz gibi görünmektedir."[83]

Beyhaki bunu şaz gibi görmüştür. Çünkü Hasan bin Hurr'un adamlarının (ashabmın) çoğunluğu bu fazlalığa rivayetlerinde yer vermemişlerdir. Onlar bu fazlalığı hadisin metninden ayrı olarak Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bir sözü olarak vermedikleri gibi, hadisin metninin bir parçası olarak da naklet-memişlerdir. Bu fazlalık Abdurrahman bin Hasan'dan rivayet edilmiş, o da bunu Hasan'dan rivayet etmiştir. O, bunu hadisin metninden ayrı olarak Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un sözü şeklinde vermiştir.

Zuheyr'den rivayette bulunan ravilerin çoğunluğunun söylediğine göre bu ifade, Zuheyr'in Hasan'dan rivayetinde de hadisin sonunda hadisin metninden olan bir ifade şeklinde nakledilmiştir. Şebabe bin Suvar ise, Darekutni'nin söylediği üzere bunu Zuheyr'den hadisin metninden ayrı Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un sözü şeklinde rivayet etmiştir.

Beyhaki, Ebu'I-Ahves'in Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayeti tankıyla yukarıdaki fazlalığa ters düşen bir rivayet nakletmiştir ki, bu rivayette şöyle denmektedir:

"Namazın anahtarı tekbir, bitirilmesi ise selâm vermektir. İmam selâm verdikten sonra istersen kalk."

Beyhaki Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilen bu rivayetin sahih oldu­ğunu söylemiştir. Aynı zamanda yukarıda sözü edilen fazlalığın hadis hafız­larından bir gurup tarafından hadisin metni içinde verildiğine dikkat çekmiştir ki, Hakim, Beyhaki ve Hatib Bağdadi bunlardandır. Nevevi'de Hulasa'da ha­dis hafızlarının söz konusu ifadenin hadisin metninden olduğunda görüş bir­liğine vardıklarını ifade etmiştir. [84]

 

Bîr Açıklama

 

Her halükârda Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan nakledilen rivayetin sonun­da teşehhüdden sonra şu sözün geçtiği kesindir: "Artık eğer kalkmak ister­sen kalk ve eğer oturmak istersen otur." Buradan hareketle Hanefiler bu ka-darlık bir miktarla (yani hadiste geçen ve teşehhüdde okunması gerektiği bildirilen metnin okunmasıyla) rüknün yerine getirilmiş olacağını, namazın so­nunda Resulullah (a.s)'a salat okumanın ve selâm vermenin ise vacib oldu­ğunu, selâmdan önce duanın ise sünnet olduğunu söylemişlerdir. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un, Resulullah (a.s)'ın kendisine teşehhüdü öğretmesini an­latırken söylediği: "Ellerim O'nun elleri arasında olarak" sözüne ve Alka-me'nin söylediği: "Abdullah bin Mes'ud (r.a), elimden tuttu" sözüne dikkat etmemizin büyük önemi olacaktır. Bu şekilde zikirlerin aktarılması veya öğretilmesi esnasında elden tutulmasının şeriatta büyük önemi vardır. İlim adamlarının buna dikkat etmeleri gerekir. Bunun gibi öğrenen kişinin öğre­tenin önüne oturtulması da oldukça önemli bir şeydir. Bu hadisin rivayetlerin­den birinde ifade edildiği üzere Öğretenin öğrenen kişiyi belirli bir hal üzere gözetleyip öğretimini ona göre gerçekleştirmesi yerinde olur. Bunun gibi ilim adamı, öğrencilerinden birine dinde önem taşıyan bir konuyu öğretirken onu tam bir gözetim altına alması, durumuna dikkat etmesi gerekir. Cebrail'in Re­sulullah (a.s)'a iman, İslâm ve ihsanla ilgili sorular sormasından ve Resulul­lah (a.s)'ın önüne oturmasından söz eden hadisi şerif de söylediklerimizin doğruluğunu göstermektedir.[85]

 

1151- Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bize Kur'an-ı Kerim'den bir sureyi öğrettiği gibi teşeh­hüdü öğretirdi ve şöyle buyururdu:

"et-Tahiyyatu, el-Mubarekâtu, es-Salavatu, e't-Tayyibâtu li'llahi. es-Selâ-mu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu a-leynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah (Selâmlar, kutsallıklar, dualar, güzellikler Allah içindir. Ey Peygamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah­'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun pey­gamberi olduğuna şehadet ederim.)"

Ancak Tirmizi şöyle söylediğini bildirmiştir: "Selâmun aleyke", "Selâmun aleynâ."

Yani "selâm" kelimelerini başlarında "el" takısı (harfi tarif) olmadan ver­miştir.

Bezzar'ın rivayetinde ve Mu'cemu'1-Evsaftaki rivayette de şu fazlalığa yer verilmiştir:

"Resulullah (a.s) bize teşehhüdü öğretir ve şöyle buyururdu: "Bunu öğrenin. Doğrusu teşehhüdsüz namaz olmaz."

Ancak kralları selâmlamak için kullanılan bir ifade ile Yüce Allah'a sena edilmesi, ve övgüde bulunulması uygun olmaz.

Bir açıklamaya göre "et-Tahiyyatu li'llahi" ifadesindeki "Tahiyyat (Se­lâmlar)" ile kastedilen, Yüce Allah'ın şu adlarıdır: "Selâm, Mü'min, Muhey-min, Hayy, Kayyum, Ehad, Samed." Yani Yüce Allah'a, sayılan adları ile selâm edilir.

"Dualar Allah içindir": Yani Allah'ın rahmeti kullarının üzerinedir, kullarının dualarıyla Allah onlara rahmette bulunur -Çeviren.

"Güzellikler Allah içindir": Sözlerin güzelleri Yüce Allah için kullanılır.[86]

Beğavi (3/18) şöyle söylemiştir:

"Hadis konusunda uzman olanlar şöyle söylemişlerdir:

"Resulullah (a.s)'tan teşehhüd konusunda rivayet edilmiş hadislerin en sahih olanı Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un hadisidir. Sahabilerden, tabiinden ve onlardan sonra gelenlerden ilim sahibi olanların çoğu da bunu seçmiş­lerdir. İmam Sevri, İbni Mübarek, Ahmed bin Hanbel, İshak ve ashabı re'y (içtihada ağırlık veren ilim adamları) teşehhüd konusunda söz konusu ha­disi esas alanlardandırlar."[87]

 

Bir Açıklama

 

Şafiiler, teşehhüdde okunacak zikir konusunda yukarıdaki metni esas al­mışlardır. Birinci teşehhüd çoğunluğa göre sünnet, Hanbelilere göre vaciptir. Son teşehhüd ise Malikilere göre sünnet, Hanefilere, Şafiilere ve Hanbelilere göre de farzdır. Bütün fıkıhçıların ortak görüşleriyle teşehhüd zikrinin gizli okunması sünnettir. Şafiilere göre teşehhüd görevinin yerine getirilmiş olması için en azından: "et-Tahiyyatu li'llahi, Selâmun aleyke eyyuhe'n-nebiyyu, selâmun aleyna ve ala ibadi'llahi's-salihin, Eşhedu en lâ ilahe ill'allah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah (Selâmlar Allah içindir. Sana selâm olsun ey Peygamber! Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"[88]

 

1152- Nesai, Ebu Musa el-Eş'ari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Onunla (yani Ebu Musa r.a ile) birlikte namaz kıldılar. O da şöyle söy­ledi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz oturuşta (ka'dede) olduğunda söyleyeceği ilk söz şu olsun:

"et-Tahiyyatu li'llahi, et-Tayyibâtu, es-Salavat. es-Selâmu aîeyke eyyu-he'n-nebiyyu ve rahmetu1 İlahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba-di'llahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe iİl'allah ve eşhedu enne Muhamme-den abduhu ve resuluh (Selâmlar, güzellikler, dualar Allah içindir. Ey Pey­gamber sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"[89]

 

1153- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "O da Resulullah (a.s)'m teşehhüdde şöyle söylediğini bildirdi:

"et-Tahiyyatu li'İlahi, es-Salavatu, et-Tayyibât es-Selâmu aleyke eyyu-he'n-nebiyyu ve rahmetu'llah (Abdullah bin Ömer (r.a) dedi ki: "Ben burada "ve berekâtuh"u ekledim) es-Selâmu aleynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe iİl'allah (Abdullah bin Ömer (r.a) dedi ki: "Ben burada: "Vahdehu lâ şerike leh" ibaresini ekledim) ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh (Selâmlar, dualar ve güzellikler Allah içindir. Ey Pey­gamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti -Abdullah bin Ömer (r.a): "Ben burada: "ve bereketleri de" sözünü ekledim- senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına -Abdullah bin Ömer (r.a) dedi ki: "Ben burada: "O birdir, O'nun hiç bir ortağı yoktur" ibaresini ekledim- şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"

Muvatta'ta geçen rivayete göre de Nafi şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Ömer (r.a) teşehhüdde şunları okurdu:

"et-Tahiyyatu li'llahi, es-Salavatu li'llahi, ez-Zâkiyâtu li'llahi, es-Selâmu ale'n-nebiyyi ve rahmetu'llah ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ iba­di'llahi's-sâlihin. Şehidtu en lâ ilahe iİl'allah ve şehidtu enne Muhammed­en resulullah (Selâmlar Allah içindir, dualar Allah içindir, çirkinliklerden sevimsizliklerden uzak güzellikler Allah içindir. Selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketleri Peygamber'in üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ettim. Muham­med'in de O'nun peygamberi olduğuna şehadet ettim.)"

Bunu ilk iki rek'atta söylerdi. Teşehhüdünü bitirdikten sonra da uygun gördüğü dualarla dua ederdi. Namazın sonunda oturduğunda da aynı şe­kilde teşehhüd okurdu. Ancak bu keresinde teşehhüdü öne alır sonra uygun gördüğü şekilde dua ederdi. Selâm vermek istediğinde de şöyle derdi:

"es-Selâmu ale'n-nebiyyi ve rahmetu'llah ve berekâtuh. es-Selâmu aley­nâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin."

Sonra sağında bulunanlar: "es-Selâmu aleykum" derdi. Sonra imamın selâmını alırdı. Eğer sol tarafından biri kendine selâm verecek olsaydı onun da selâmını alırdı."[90]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"İmam sağına ve soluna selâm verirken sağında ve solunda bulunan meleklere ve insanların ve cinlerin Müslüman olanlarına selâm vermeye niyetlenir. İmama uyan da eğer imamın sağ yanında bulunursa, birinci selâmında imamın selâmını almaya, eğer sol yanında bulunursa o zaman da ikinci selâmında imamın selâmını almaya niyetlenir. Tam imamın arka­sında bulunursa, o zaman her iki selâmda da onun selâmını almaya niyetle­nir. Yalnız başına namaz kılanın da sadece meleklere selâm vermeye niyet­lenmesi sünnettir."

el-Baci, Munteka (l/168)'da şöyle söylemiştir:

"Nafi'in Abdullah bin Ömer (r.a)'in teşehhüdü ile ilgili rivayetinde ge­çen: "Namazın sonunda oturduğunda da aynı şekilde teşehhüd okurdu. Ancak bu keresinde teşehhüdü öne alır sonra uygun gördüğü şekilde dua ederdi" sözü, onun her iki teşehhüdünün de aynı özellikte olduğunu, her ikisinde de aynı şeyleri okuduğunu ve her iki yerde de teşehhüdü duadan önce yaptığını göstermektedir."

Selâm vermek istediğinde de şöyle derdi: "es-Selâmu ale'n-nebiyyi ve rahmetu'llah ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin" sözüyle Abdullah bin Ömer (r.a)'in teşehhüdün içinde geçen ve selâm anlamı taşıyan ifadeleri namazın sonunda tekrar ettiğini anlatmak istemiştir. Bu da, Resulullah (a.s)'a, namaz kılana ve Allah'ın salih kullarına selâmdır. Te­şehhüdün sonundaki bu selâm ifadelerinin ardından Resulullah (a.s)'a salatta bulunuyor ve ardından onunla aynı hükümde olan duayı okuyordu. Böylece sünnete göre olan teşehhüdün sonu namazdan çıkmak için verilen selâm ile bağlantılı olmaktadır.[91]

 

1154- İmam Malik, Kasım bin Muhammed (r.a.)'den rivayet etmiştir: "Hz. Aişe (r.a) teşehhüde oturduğunda şöyle derdi:

"et-Tahiyyatu, et-Tayyibatu, es-Salavatu, ez-Zâkiyâtu li'Uahi, Eşhedu en lâ ilahe ill'allah, vahdehu lâ şerike leh ve enne Muhammeden abduhu ve resuluh. es-Selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llahi ve berekâtuh. es-Selâmu aleynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin. es-Selâmu aleykum (Se­lâmlar, güzellikler, dualar, hoşluklar Allah içindir. Allah'tan başka ilah ol­madığına, O'nun bir olduğuna, ortağının olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve Peygamberi olduğuna şehadet ederim. Ey Peygamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Size selâm olsun.)"

Yine İmam Malik'in buna benzer bir rivayeti bulunmaktadır. Ancak bu ri­vayette "vahdehu lâ şerike leh (O'nun bir olduğuna, ortağının olmadığı­na..)" ibaresi geçmektedir. [92]

 

1155- İmam Malik, Abdurrahman bin Abdulkari (r.a)'den şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"O (yani Abdurrahman) Hz. Ömer (r.a)'in hutbeden insanlara teşehhüdü öğretirken şöyle söylediğini duymuştur:

"Şöyle deyin:

"et-Tahiyyatu li'llahi, ez-Zâkiyâtu li'llahi, et-Tayyibatu li'llahi, es-Sala­vatu li'llahi. es-Selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llah. es-Selâ­mu aleynâ ve alâ ibadi'llahi's-sâlihin. Eşhedu en lâ ilahe ill'allah, vahdehu lâ şerike leh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh. (Selâmlar Allah içindir, hoşluklar Allah içindir, güzellikler Allah içindir, dualar Allah içindir. Ey Peygamber, sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına da selâm olsun. Allah­'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in de O'nun kulu ve Peygamberi olduğuna şehadet ederim.)"

Malikilerin bazıları bu metni esas almışlardır.[93]

 

1156- Taberani, Şa'bi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a) sonra şöyle derdi:

"es-Selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetu'llah. es-Selâmu aleynâ min Rabbina (Ey Peygamber sana selâm olsun. Allah'ın rahmeti ve bereket­leri de senin üzerine olsun. Bize Rabbimizden selâm olsun.)"[94]

 

1157- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylemekte ol­duğunu rivayet etmiştir:

"Teşehhüdün gizlice okunması sünnettendir." Bir rivayette: "Gizlenmesi" denmektedir. [95]

 

Bir Açıklama

 

Teşehhüdü hem imamın, hem imama uyanın, hem yalnız başına namaz kı­lanın, hem erkeğin ve hem de kadının okuması istenmiştir. Bunların tümünün teşehhüdü gizlice okumaları sünnettir.[96]

 

1158- Bezzar, Esved (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Abdullah bin Mes'ud (r.a.) bize namazda teşehhüdü öğretirdi. Bize karşı elif ve vâvı alırdı."[97]

 

SON OTURUŞTA RESULULLAH (A.S)'A SALAT GETİRİLMESİ

 

1159- Buhari ve Müslim, Ka'b bin Ücra (r.a.)'nın şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resuhülah (a.s.) bizim yanımıza çıktı. Dedik ki: "Ya Resulullah (a.s.)! Doğrusu Allah sana nasıl selâm vereceğimizi bize öğretti, peki sana nasıl sa-lat getireceğiz?" O da şöyle buyurdu:

"Şöyle deyin:

"Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ sal-leyte alâ âli İbrahim. İnneke hamîdun mecîd. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ bârekte alâ âli İbrahim. İnneke hamîdun mecîd (Ey Allah'ım! İbrahim'in âline salât eylediğin gibi Muhammed'e ve Muham-med'in âline de salat eyle.

Şüphesiz sen hamde lâyıksın pek ulusun. İbrahim'in âline bereket ver­diğin gibi Muhammed'e ve Muhammed'in âline de bereket ver. Şüphesiz sen hamde lâyıksın, pek ulusun.)"[98]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Şafîiler ve Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"Yukarıdaki hadisi şerif ve: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ermektedir. Ey iman edenleri Siz de O'na salat edin ve tam bir teslimi­yetle O'na selâm verin"[99] mealindeki ayeti kerime dolayısıyla son oturuşta teşehhüdden sonra Resulullah (a.s.)'a salat edilmesi namazın bir rüknü­dür."

Şafiilere göre namaz kılan kişinin: "Allahumme salli ala Muhammed (Ey Allah'ım! Muhammed'e salat eyle)" demesiyle rükün yerine getirilmiş olur. Tam bir şekilde salat getirilmesi ise şu metnin okunmasıyla olur: "Allahum­me salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ İbra-hime alâ âli İbrahim. İnneke hamîdun mecîd. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed kemâ bârekte alâ İbrahime alâ âli İbrahim. İnneke hamîdun mecîd (Ey Allah'ım! İbrahim'e ve İbrahim'in âline salât eylediğin gibi Muhammed'e ve Muhammed'in âline de salat eyle. Şüphesiz sen ham-de lâyıksın, pek ulusun. İbrahim'e ve İbrahim'in âline bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve Muhammed'in âline de bereket ver. Şüphesiz sen hamde lâyıksın, pek ulusun.)"

Hanefiler ve Malikiler: "Son oturuşta teşehhüdden sonra Resulullah (a.s)'a salat getirilmesi sünnettir" demişlerdir.

Hanefiler: "Üç ve dört rek'atlı namazlarda ilk oturuşta teşehhüdden son­ra Resulullah (a.s.)'a salat okunması mekruhtur" demişlerdir.

Şafiiler ve Malikiler birinci oturuşta salat okumanın sünnet olduğunu, Hanbeliler ise vacib olduğunu söylemişlerdir.

Beğavi (3/185) de şöyle söylemiştir:

"ilim adamlarının geneline göre Resulullah (a.s.)'a salat getirilmesinin yeri birinci teşehhüd değildir."

Son oturuşta Resulullah (a.s.)'m âline (aile-sine ve yakınlarına) salat getirilmesi Şafiilere göre sünnettir. Hanbelilere göre ise bu vaciptir. Resulul­lah (a.s.)'a salat getirilmesinden sonra ve selâm-dan önce dua edilmesi sün­nettir. Bu esnada okunacak bazı duaların metinleri daha önce geçmişti. İleride de burada okunması sünnet görülen bazı dua metinleri gelecektir.

Hanefiler burada yani namazın sonunda Resulullah (a.s.)'a salattan sonra sadece rivayetlerde bildirilen duaların okunması gerektiğini söylerler. Diğer imamlara göre ise namaz kılan kişinin burada dünya ve ahiret iyiliği ile ilgili istediği duayı okuyabilir. Me'sur (rivayetlerde bildirilmiş) duaların okunması ise efdaldir. Namaz kılanın burada hem kendi ve hem de bütün Müslümanlar için genel dua yapması da mendubdur.[100]

 

NAMAZIN SONUNDA SELAM VERİLMESİ

 

1160- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'in şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu:

"Namazın anahtarı temizlik (abdest), başlangıcı (tahrimî) tekbir, bitirilip çıkılması ise selâmdır."[101]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Malikilere ve Şafiilere göre oturuş esnasında namazdan çıkılması için ve­rilen birinci selâm farzdır. Hanbelilere göre ise farz namazda her iki selâm da farzdır. Hanefîler: "Her iki selâm da vaciptir" demişlerdir. Bu itibarla selâm vermeden kendi iradesiyle namazdan çıkan birinin namazı Hanefilere göre geçerlidir. Ancak böyle yapması tahrimen mekruhtur. Hanefilere göre selâm görevinin yerine getirilmesi için en azından "Aleykum" denmese bile "es-Se-lâm" denmelidir. Selâmın tam şekli ve sünnete uygun olanı: "es-Selâmu aley­kum ve rahmetu'llah" ibaresidir. Malikiler selâmın tam şeklinin şöyle ol­duğunu bildirmişlerdir: "es-Selâmu aleykum ve rahmetu'llahi ve berekâtuh."

Resulullah (a.s.)'ın: "Bitirilip çıkılması ise selâmdır" sözü zahiren selâ­mın farz olduğunu ifade etmektedir. Nitekim İmam Şafii (rh.a.) de böyle söy­lemiştir. Ancak Hz. AH (r.a.) hadisi ve daha başka hadisler bu hükme ters düşmektedir. Söz konusu hadisi şerifte şöyle denmektedir:

"Bir kimse teşehhüd miktarı otursa, sonra abdesti bozulsa namazı ta­mamlanmış olur." Bu hadis merfu hükmünde mevkuftur ve isnadı hasendir. Bunu Beyhaki rivayet etmiştir ve bu hadis selâmın farziyeti konusunda bir te­reddüt ortaya çıkarmıştır. Bu itibarla Hanefiler selâmın vacib olduğunu söy­lemişlerdir.[102]

"Başlangıcı (tahrimi) tekbirdir": Tahrim kelimesi sözlük anlamı itibariyle bir şeyi engellemek anlamındaki bir kökten gelmektedir. Aynı kökten gelen hacc için ihrama girmek de kişinin daha önce kendisine mubah olan bazı fiilleri yasaklayan bir konuma girmesi anlamındadır. Bunun gibi namaz kılan kişi de namaza girdiğinde namazla ilgisi olmayan sözleri söylemek ve işleri yapmak kendisine yasak olur. Bu yüzden tekbir için tahrim adı verilir. Çünkü tekbir, kişiyi belirtilen şeylerden alıkoymaktadır. Namazdan çıkılmasının (tahlilinin) selâm olması kişinin selâm ile namaz süresince kendine yasak ettiği fiilleri yapabilecek bir konuma girmesi dolayısıyladır. Yani ihram halinden çıkıp hill (mubahlık) haline girmektedir. Burada mubahhk ise bazı fiillerin namaza gi­rerken yasak kılınması yönündendir. Bu adeta hac için ihrama girmiş birinin ihramdan çıkmakla daha önce kendine yasak ettiği fiilleri işleyebilecek bir konuma girmesine benzemektedir.[103]

 

1161- Tirmizi, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s.) sağına ve soluna şu şekilde selâm verirdi:

"es-Selâmu aleykum ve rahmetu'llah, "es-Selâmu aleykum ve rahme­tu'llahi."

Ebu Davud, "soluna" sözünden sonra şu ibareyi ilave etmiştir: "Öyle ki, yanağının beyazlığı (arkadan) görünürdü."[104] Nesai'nin rivayetinde ise şöyle denmektedir: "Öyle ki, yanağının beyazlığı buradan görünürdü."[105]

 

1162- Ebu Davud, Vail bin Hucr (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s.) ile birlikte namaz kıldım. Sağma: "es-Selâmu aleykum ve rahmetu'Uahi ve berekâtuh" diyerek selâm veriyordu. Soluna da:

"es-Selâmu aleykum ve rahmetu'llah" diyerek selâm veriyordu."[106]

 

1163- Müslim, Ebu Ma'mer Ezdi Kufi (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Mekke'de bir emir iki selâm ile selâm veriyordu. Abdullah bunu duydu ve şöyle söyledi:

"O, bunu nereden öğrendi? Resulullah (a.s.) böyle yapardı."[107]

 

Bîr Açıklama

 

Bu, yapılana karşı çıkma anlamında değildir. Aksine adamın söz konusu fiili nereden öğrendiğine hayret anlamı taşımaktadır. Çünkü insanlardan ba­zıları bu gibi şeyleri bilmiyorlardı yahut sadece bir tarafa selâm vermekle ye­tiniyorlardı. Bu hadis aynı zamanda ikinci selâmın sünnet olduğunu söyle­yenler açısından bir delildir.

İbnİ Munzir şöyle söylemiştir:

"Kendilerinden hadis ezberlediğim kişilerin tümü sadece bir selâmla ye­tinenin namazının geçerli olduğu konusunda görüş birliği içindeydiler."

Hanefiler: "Ancak bu şekilde yalnız bir tarafa selâm vermekle yetinilmesi tahrimen mekruhtur" demişlerdir.[108]

 

1164- İbni Huzeyme, Hişam bin Urve (r.a)'den, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir:

"O (yani Hişam'ın babası) sadece bir kere: "es-Selâmu aleykum" diyerek selâm verirdi."[109]

 

1165- Müslim, Câbir bin Semure (r.a.)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s.) ile birlikte namaz kıldığımızda şöyle derdik:

"es-Selâmu aleykum ve rahmetu'llah, es-Selâmu aleykum ve rahme­tu'llah."

(Bir kimse) bunu derken eliyle de iki yanına işaret ederdi. Daha sonra Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu:

"Öyle ellerinizle, yerinde duramayan atların kuyrukları gibi neye işaret ediyorsunuz? Birinizin, elini uyluğunun üzerine koyması sonra sağındaki ve solundaki kardeşine selâm vermesi yeterli olur."

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s.)'ın arkasında namaz kıldığımız zaman birimiz selâm verdiğinde eliyle sağına ve soluna işaret etti. (Resulullah a.s.) namazı kılınca şöyle buyurdu:

"Birinize ne oluyor ki, elleriyle adeta yerinde duramayan atların kuyruk­ları gibi işaret ediyor? Şöyle demesi yeterli olur -yahut: Yeterli olmaz mı?- " Bunu derken iki parmağıyla işaret etti (ve sözüne şöyle devam etti):

"Sağındaki ve solundaki kardeşine selâm verir."[110]

Yine Ebu Davud'un anlam itibariyle yukandakine benzeyen bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Birinize -veya birilerine- elini uyluklarının üzerine koyması, sonra sa­ğındaki ve solundaki kardeşine selâm vermesi yeterli olur."[111]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre ise şöyle söylemiştir:

"İnsanların ellerini yukarıya kaldırmış oldukları bir sırada Resulullah (a.s.) yanımıza girdi. -(Hadisin ravilerinden olan) Zuheyr dedi ki:

"Zannediyorum insanların bu sırada namazda olduklarını soyledi"-(Resulullah (a.s.) bunun üzerine) şöyle buyurdu:

"Ne oluyor ki, yerinde duramayan atların kuyrukları gibi ellerinizi yu­karı kaldırdığınızı görüyorum? Namazda sakin olunuz."[112]

Bu son rivayeti, farklı bir anlam taşıyan bir hadisin içerisinde rivayet etmiştir.[113]

 

Bir Açıklama

 

Bu ve benzeri hadisi şeriflerden hareketle Hanefiler, namazdaki hareket­lerin azaltılması amacıyla ilk namaza giriş tekbiri dışında herhangi bir yerde ellerin kulakların hizasına kadar kaldırılmasının gerekmediği hükmünü çıkar­mışlardır. Ancak bunun sünnet olduğunu söyleyenler, bunu namaz hareketle­rinden olmayan bir hareket olarak değerlendirmemektedirler.[114]

 

1166- Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a.)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s.) namazı selâm ile bitirirdi ve şeytan gibi kalçalarını ökçelerinin arasına koymaktan nehyederdi."[115]

 

Bir Açıklama

 

Bazıları yukarıdaki hadisi şerifin metninde geçen (ve bizim "şeytan gibi kalçalarını ökçelerinin arasına koymak" anlamını verdiğimiz) ukbetu'ş-şey-tan ibaresini, kişinin iki secde arasında veya oturuş (kuud) esnasında ayak­larının her ikisini de yere yatırması olarak açıklamışlardır ki, bu hareket mek­ruhtur. Bazıları ise bunu ayaklarını dikerek ökçelerinin üzerine yüklenmek şeklinde açıklamışlardır. Ancak bazı hadisçilere göre iki secde arasında ayak­ları dikerek ökçelerin üzerine oturmanın sünnet olduğu daha önce geçmişti. İmam Şafii'nin de bunu müstehab olarak gördüğü bildirilmiştir. Ancak görü­lene (zahire) göre bu hareket, Resulullah (a.s)'ın çoğunlukla uyguladığı sün­netine aykırıdır.[116]

 

1167- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s.) selâm verdiğinde sadece: "Allahumme ente's-Selâm ve minke's-Selâm Tebârekte Yâ Ze'1-Celâli ve'1-İkrâm (Ey Allah'ım! Sen Se-lâm'sm, selâm sendendir. Ey celâl ve ikram sahibi sen pek yücesin)" diyecek kadar otururdu."[117]

 

Bir Açıklama

 

Farz namaz kılan birinin farzdan hemen sonra arada bir fasıla (zaman aralığı) vermeden veya bir yerden bir yere geçiş yapmadan hemen nafile na­maza başlamaması müstehabdır.

Hanefilere göre fasıla olarak: "Allahumme ente's-Selâm ve minke's-Selâm Tebârekte Yâ Ze'1-Celâli ve'1-İkrâm" denmesi yeterli olur. Hanefilerin dışındakiler, selâmdan sonra ve nafile namaza başlamadan önce namazın ar­kasından zikirler (virdler) okur. Hanefilere göre ise bu zikirler nafile namaz­dan sonra okunur. Çünkü nafile namaz onlara göre farz namazın eksikliklerini tamamlar. Dolayısıyla onlar çok kısa bir fasıladan sonra hemen nafile namaza başlanmasını uygun görmektedirler.[118]

 

1168-   Müslim, İsmail bin Abdurrahman Suddi (r.a)'nin şöyle söyledi­ğini rivayet etmiştir:

"Enes bin Malik (r.a)'e: "Sağıma ve soluma selâm verdikten sonra na­mazdan nasıl ayrılacağım?" diye sordum. Şöyle söyledi:

"Ben Resulullah (a.s)'ın çoğunlukla sağ tarafına doğru ayrıldığını gör­düm."[119]

 

1169- Nesai, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Ben, Resulullah (a.s.)'ın ayakta ve oturarak su içtiğini gördüm. Yalın ayak ve nalinle (terlikle) yürüdüğünü gördüm. (Namazdan) sağa ve sola doğru ayrıldığını gördüm."[120]

 

1170- imam Malik, Vasi bin Habban (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Ben namaz kılıyordum. Bu sırada Abdullah bin Ömer (r.a.) de sırtını kıble tarafındaki duvara dayamıştı. Namazımı tamamlayınca sol tarafıma dönerek ona doğru gittim. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle söyledi:

"Seni sağ tarafına doğru çekilmekten alıkoyan ne oldu?" Ben: "Seni gördüm ve sana doğru geldim" dedim. O da şöyle söyledi:

"Yerinde bir şey yaptın. "(Namazdan ayrılırken) sağ tarafına doğru döne­rek çekil" diyen oluyor. Namaz kıldığın zaman istediğin tarafa doğru ayrıl. istersen sağ tarafına doğru ayrıl ve istersen sol tarafına doğru ayni."[121]

 

1171- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söyle­diğini rivayet etmişlerdir:

"Biriniz namazından şeytana bir şey kaptırmasın. Namazdan sağa doğru ayrılmanın namaz kılanın üzerinde bir hak olduğu görülüyor (ileri sü­rülüyor). Ben bir çok kere Resulullah (a.s.)'ın sol tarafına doğru ayrıldığını gördüm."

Ancak Ebu Davud'un rivayetinde ifade şu şekilde geçmektedir: "(Resulullah a.s) çoğu zaman sol tarafına doğru ayrılırdı." Umare dedi ki:

"Daha sonra Medine'ye geldim ve Resulullah (a.s)'ın sol tarafındaki iniş yerlerini gördüm."[122]

 

1172- Buhari, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"O (yani Enes bin Malik (r.a) namazdan sonra), gerek sağına ve gerek so­luna doğru dönerdi. Sonra sağ tarafına dönmeye çalışan kimseyi kmardı."

Bunu Buhari, cezm sigasıyla muallak olarak (senedini vermeden) rivayet etmiştir.

Hafız İbni Hacer de şöyle söylemiştir:

"Bu rivayetin zahiri (görünüşteki anlamı), Müslim'in İsmail bin Abdurrahman Suddi tankıyla rivayet etmiş olduğu hadise ters düşmektedir. Söz konusu rivayete göre Suddi şöyle söylemiştir:

"Enes bin Malik (r.a.)'e: "Sağıma ve soluma selâm verdikten sonra na­mazdan nasıl ayrılacağım?" diye sordum. Şöyle söyledi: "Ben Resulullah (a.s.)'m çoğunlukla sağ tarafına doğru ayrıldığını gördüm."

Bu iki rivayetin birleştirilmesi, Enes bin Malik (r.a.)'in özellikle sağa dönmeyi kesin bir görev veya vacib olarak görenleri kınadığı anlamının çıkarılması ile mümkündür. Ancak böyle bir tutum söz konusu olmadığında sağa dönmek daha efdaldir.

Beğavi (3/213) de şöyle söylemiştir:

"Namaz kılan kişinin bir ihtiyacı olursa ihtiyacını gidermek için hangi tarafa doğru gitmesi gerekiyorsa o tarafa doğru gider. Her iki taraf da kendisi için bir olursa, o zaman istediği tarafa doğru dönebilir. Ancak sağa doğru dönmesi efdaldir. Çünkü Resulullah (a.s) her zaman bir şeye sağdan baş­lamayı, öncelikle sağa yönelmeyi (teyemmünü) severdi. Kişi eğer camiden çıkmayı düşünmüyorsa o zaman aşağıda gelecek olan ve Bera bin Azib (r.a)'in rivayet ettiği hadis gereğince sağ yanına dönüp yüzünü insanlara doğru çevirir."[123]

 

1173- Ebu Davud, Yezid bin Esved (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s.) ile birlikte namaz kıldım. Namazını bitirdiğinde yana dönerdi."

Nesai'nin rivayetinde bildirildiğine göre Yezid, Resulullah (a.s) ile birlikte sabah namazım kıldı. (Resulullah a.s) namazını bitirince yana döndü. [124]

 

1174- Müslim, Bera bin Azib (r.a.)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Biz Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldığımızda sağ yanında bulun­mayı isterdik. O da yüzünü bize çevirirdi." Dedi ki: "(Resulullah (a.s)'m) şöyle buyurduğunu duydum:

"Ey Rabbim! Kullarım yeniden dirilteceğin veya toplayacağın gün beni azabından koru!"[125]

 

Bir Açıklama

 

Buradan hareketle ilim adamları, imamın selâmdan sonra oturuşunu de­ğiştirmesinin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Bu sırada herhangi bir şekilde (yani sağdan veya soldan) dönerek namaz kılanların tarafına yönelir. Bazı beldelerde imamın ve imama uyanların bu şekilde birlikte namaz virdle-rini (namazın ardından okunan zikirleri) okumaları adet olmuştur. Hanefiler imamın namaz kılanlara doğru yönelmesi konusunda kıldığı namazın ardından nafile namazın bulunmamasını veya nafile namazı yani sünneti de kıldıktan sonra yönelmesini şart koşmuşlardır.[126]

 

1175- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"İmam selâm verdikten sonra cemaatten olan birinin bir ihtiyacı olursa, selâmdan sonra imamın kendine doğru dönmesini beklemesine gerek yok­tur. Namazın bitirilmesi selâm iledir."

Abdullah selâm verdiğinde hiç beklemeden hemen kalkar veya yerini de­ğiştirir yahut kendine uyanlara yüzünü dönerdi.[127]

 

1176- Buhari, Hind bintu Haris (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"O (yani Hind) Resulullah (a.s.)'m hanımı Ümmü Seleme (r.a.)'nin ken­disine şöyle bildirdiğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m zamanında kadınlar farz bir namazdan sonra selâm verdiklerinde kalkarlardı. Resulullah (a.s) ve arkasından namaz kılan er­kekler ise yerlerinde dururlardı. Resulullah (a.s) kalktığında erkekler de kal­karlardı."[128]

 

1177- Buhari, Hind bintu Haris'ten, o da Ummu Seleme (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazdan sonra selâm verdiğinde çok kısa bir süre o-turduktan sonra hemen kalkardı."

Zuhri şöyle söylemiştir:

"Biz bunun (yani söz konusu beklemesinin) erkeklerden herhangi biri çıkmadan kadınların gitmesine fırsat vermek için olduğu kanaatini taşıyo­ruz. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."[129]

 

Bir Açıklama

 

Resulullah (a.s) bu gibi hareketleriyle insanlara bir takım görgü ve mü­rüvvet kurallarını öğretiyordu. Gerek Resulullah (a.s)'m öğretim ve uygula­malarında ve gerekse sahabilerinin uygulamalarında bu gibi hareketlere sıkça rastlamaktayız. Bundan dolayı mürüvvet İslâm'da özel bir yer kazanmıştır. Bu yüzden fıkıhçılar şöyle söylemişlerdir:

"Kim işlenmesi mubah da olsa mürüvvete aykırı bir harekette bulunur­sa adalet sıfatı gider (yani bazı konularda kendine güvenilmez, rivayetleri kuşkuyla karşılanır vs.)"

Yukarıdaki rivayetten ve benzerlerinden hareketle bazı İslâm beldele­rinde eğitim-öğretim işleriyle ilgilenenler derslerden sonra Önce kız öğren­cilerin çıkmalarını sonra da erkek öğrencilerin çıkmalarını bir kural olarak uy­gulamaktadırlar.[130]

 

1178- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediği­ni rivayet etmişlerdir:

"Farz bir namazdan ayrıldıktan sonra zikirde seslerin yükseltilmesi Re­sulullah (a.s.) zamanında görülen bir şeydi." Abdullah bin Abbas (r.a.) dedi ki:

"Ben bunu duyduğumda, bu şekilde namazdan ayrıldıklarını anlardım."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s)'ın namazının bittiğini ancak tekbirden anlardık."

Ömer bin Dinar dedi ki: "Bunu bana Ebu Ma'bed rivayet etti sonra da kendisi bunu inkâr etti."[131]

Ancak Ebu Davud yukarıdaki birinci hadisin rivayetinde şu ifadeye yer vermiştir:

"Namazdan ayrıldıklarını bununla anlar ve duyardım." ikinci rivayeti Nesai de nakletmiştir.[132] Hafız İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir: "İmam Nevevi şöyle söylemiştir:

"İmam Şafii bu hadisi şu manada anlamıştır: "Onlar zikrin mahiyetini öğretmek amacıyla kısa bir süre açıktan zikir yaparlardı. Yoksa bu şekilde açıktan zikri öyle devam ettirip durmazlardı."

Tercih edilen görüşe göre gerek imam ve gerekse imama uyan kişinin zi­kirlerini gizlice yapmaları gerekir. Ancak öğretime ihtiyaç olduğunda açık­tan yapılabilir."[133]

 

1179- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Namazın tahrimi (girişi) tekbirdir, tahlili (içinden çıkışı) ise selâmdır. Selâm verdiğin zaman acele bir ihtiyacın (işin) olursa, yüzünü dönmeden çık git."[134]

 

Bir Açıklama

 

İfadeden anlaşıldığına göre bu söz imam için söylenmiştir. Çünkü imamın namazdan sonra yüzünü namaz kılanlara doğru dönmesi müstehabdır. Ancak herhangi bir ihtiyacının olması durumunda yüzünü dönmeden hemen çıkıp gi­debilir.

Burada dönüşle namazın virdlerinin ve zikirlerinin okunması için olan dö­nüş de kastedilmiş olabilir. Bu durumda söz, namaz kılan herkes İçin söylen­miş olur. Bu da gerek imamın ve gerekse imama uyanın sadece namazı kıl­makla yetinebileceklerini, hemen kalkmalarını gerektiren din veya dünya iş­leriyle ilgili özel bir durumlarının olması sebebiyle namazın ardından okunan zikirleri yapmadan kalkabileceklerini gösterir. Mesela önemli bir konuyu görüştükleri bir toplantılarının olması durumu böyledir. Zikirler ve dualar da bu önemli işin hesabına olur.[135]

 

NAMAZDA HUŞU

 

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Mü'minler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarında hu­şu üzeredirler."[136]

Mücahid burada huşu ile kastedilenin, sükun (sessizlik, kendini tamamen namaza verme) olduğunu söylemiştir. Mücahid Yüce Allah'ın: "Belirtileri (mü'min olduklarını ortaya koyan işaretleri), yüzlerindeki secde izlerinden-dir"[137] mealindeki sözü hakkında şöyle söylemiştir:

"Burada kastedilen huşu ve alçakgönüllülüktür. Huşu anlam itibariyle huzuya (kendini tamamen vermeye) yakındır. Ancak huzu bedende olur, huşu ise hem bedende, hem gözde ve hem de seste olur."

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"O gün hiç bir tarafa sapmadan çağırıcıya uyarlar. Rahman'a karşı sesler kısılmıştır."[138] (Burada "kısılmıştır" anlamına haşe'at fiili kullanılmıştır -Çe­viren)[139]

 

1180- Ahmed bin Hanbel, Mutarrif bin Abdullah bin Şuhhayr (r.a)'dan rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın namaz kıldığını gördüm. Göğsünde de ağlamaktan değirmen dönmesinden çıkan inilti gibi bir inilti vardı."

Nesai'nin rivayetinde şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s)'ı namaz kılarken gördüm. İçinde kazanın çıkardığı inil­ti gibi bir inilti vardı -yani ağlıyordu."[140]

 

1181- İbni Huzeyme, Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Bedir gününde içimizde Mikdad (r.a)'dan başka atlı yoktu. O gün (bir ara) gördüm bizden hiç kimse müstesna olmaksızın uyuyordu. Sadece Resu­lullah (a.s) bir ağacın altında namaz kılıyor ve ağlıyordu. Sabahlaymcaya ka­dar böyle devam etti."

İbni Huzeyme şöyle söylemiştir:

"Hz. Ebu Bekir Sıddik (r.a)'la ilgili bir olayda bildirildiğine göre Resulul­lah (a.s) ona insanlara namaz kılmasını emrettiğinde kendisine onun hak­kında şöyle dendi: "O, ince yürekli Kur'an-ı Kerim okurken çok ağlayan bi­ridir." Bu rivayet de bu konuyla ilgilidir."[141]

 

1182- Ebu Ya'la, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) gecelerdi. Sonra Bilal (r.a) kendisini ezanla çağırırdı. (Resulullah a.s) kalkar yıkanırdı. Bu sırada suyun yanağından ve saçından aktığını görürdüm. Sonra çıkar ve namaz kılardı. Bu sırada ağlamasını du­yardım."[142]

 

1183- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bir gün namaz kıldı. Sonra çekildi ve şöyle buyurdu;

"Ey filanca! Namazını güzelce kılmıyor musun? Namaz kılan namaz kıldığında nasıl namaz kıldığına bakmıyor mu? O ancak kendi için namaz kılmaktadır. Ben önümden gördüğüm gibi arkamdan da görmekteyim."[143]

 

Bir Açıklama

 

Belirtilen hal Yüce Allah'ın Resulullah (a.s)'a lütfetmiş olduğu bir haldi. Bu hal ruhla ilgili bir konudur. Çünkü bu hal ruha giren bir haldir.

Gerek Müslümanların ve gerekse kâfirlerin sözünü ettikleri bir şeye ru­hen ulaşma hali ise ruhun kendine özel bir takım keşiflerde bulunabildiğini göstermektedir. Ancak hiç bir durum Resulullah (a.s)'m durumuna benzemez. Biz bunu sadece bir benzerlik açısından ele aldık.[144]

 

1184- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bize öğle namazını kıldırdı. Selâm verince safların en arkasında bulunan bir adamı çağırdı ve şöyle buyurdu:

"Ey filanca! Allah'tan sakınmıyor musun? Biriniz namaz kılmaya dur­duğunda artık Rabbine münacaata duruyordur. O'na nasıl münacaat ettiğine baksın. Siz benim sizi görmediğimi sanıyorsunuz. Vallahi ben Önümden gördüğüm gibi arkamdan da görürüm."[145]

 

1185- İmam Malik, Nu'man bin Murre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İçki içen, zina eden ve hırsızlık eden kimse hakkındaki görüşünüz ne­dir?" Bu, daha belirtilen kimseler hakkında had cezalarının inmesinden önceydi. (Orada bulunanlar):

"Allah ve Peygamberi daha iyi bilir" dediler. (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:

"Bunlar (belirtilen fiiller) çirkin kötülüklerdir. Onlar için ceza vardır. Hırsızlığın en fenası ise namazından çalanın hırsızlığıdır."

"Bir kimse namazından nasıl çalar ya Resulullah (a.s)!" dediler. Şöyle buyurdu:

"Rüku ve secdelerini tam yapmaz."

Nu'man dedi ki:

"Hz. Ömer (r.a) şöyle derdi:

"Sizin dininizin yüzü namazdır. Dininizin yüzünü huşu ile süsleyin."[146]

 

1186- Ahmed bin Hanbel, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İnsanların hırsızlıkta en fenaları namazından çalandır."

"Bir kimse namazından nasıl çalar ya Resulullah (a.s)!" dediler. O da şöyle buyurdu:

"Rüku ve secdelerini tam yapmaz yahut rüku ve secdede belini doğ­rultmaz."[147]

 

1187- Taberani, Abdullah bin Muğaffel (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İnsanların hırsızlıkta en fena olanı namazından çalandır."

"Kişi namazından nasıl çalar?" dediler. O da (Resulullah (a.s) da) şöyle buyurdu:

"Rüku ve secdesini tam yapmaz. İnsanların en cimrileri de selâmda cim­rilik edendir."[148]

 

1188- Bezzar, Bureyde (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Üç şey görgüsüzlüktendir: Adamın ayakta işemesi yahut namazım bi­tirmeden alnını silmesi ya da secdesine (secde yerine) üflemesi."[149]

 

Bîr Açıklama

 

Bu hadis Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan, Katade'nin Abdullah bin Burey-de'den, onun da Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayeti tankıyla mevkuf ola­rak nakledilmiştir. Bir de Said bin Ubeydullah'ın Abdullah bin Bureyde'den, onun da Bureyde'den merfu bir rivayeti bulunmaktadır. Bazıları bu rivayetin senedinin sağlam olmadığını ileri sürerek illetli olduğunu söylemişlerdir. Çün­kü Said bin Ubeydullah biraz zayıf biridir. Hafız İbni Hacer onun hakkında: "Saduktur (doğru sözlüdür, sikadan sonraki derece -Çeviren) ancak hafızası zayıf biri olabilir (yahut ömrünün sonuna doğru hafızası zayıflamış olabi­lir.)" demiştir.

Buharı, onun hadisinin münker (kabul edilemez) olduğunu ve hakkında tenkitler bulunduğunu söylemiştir. Tirmizi de: "Bu konuda Bureyde'den nak­ledilen hadis korunmuş (güzelce ezberlenerek sağlam bir şekilde rivayet edilmiş) bir hadis değildir." demiştir. (1) Neylu'l-Evtar (2/268)'da da şöyle denmektedir:

"Iraki bu hadisin ravilerinin Sahih'te isimleri geçen raviler olduklarını söylemiştir. Ancak ben Hafız İbni Hacer'İn Zeynuddin (Iraki)'nin sözüyle il­gili olarak kendi el yazmasıyla şöyle yazdığını gördüm:

"Onun "ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir" sözü doğru değildir." Ayni de Buhari Şerhi (3/135)'inde şöyle söylemiştir:

"Tirmizi'nin bu sözü üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Çünkü Bez­zar bunu sahih bir senetle rivayet etmiştir."

Allame Mubarekfuri de şöyle söylemiştir:

"Tirmizi bu konuda sözüne itibar edilecek önder ilim adamlarmdandır. Dolayısıyla: "Bu konuda Bureyde'den nakledilen hadis korunmuş (güzelce ezberlenerek sağlam bir şekilde rivayet edilmiş) bir hadis değildir" sözüne güvenilir. Ancak bunu Bezzar'ın görünüşte sahih bir senetle rivayet etmiş olması, bunun "korunmuş olmayan bir hadis" olma özelliğini ortadan kal­dırmaz."[150]

 

1189- Taberani, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Bu ümmetten kaldırılacak ilk şey huşudur. O kadar ki, içlerinde huşu sahibi birini göremezsin."[151]

 

1190- Buhari, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bazı insanlara ne oluyor ki namazda gözlerini göğe doğru çeviriyorlar." Bu konuda tutumunu gayet sertleştirdi ve sonra şöyle buyurdu: "Bunlar ya bu işi bırakırlar ya da gözleri alınır."[152]

 

1191- Müslim* Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazda dua esnasında gözlerini göğe doğru çeviren bir takım insan­lar ya bu işi bırakırlar ya da gözleri alınır."[153]

 

1192- Taberani, Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"İmamdan önce başını kaldıran, başının köpek başına çevrilmesinden korkmuyor mu? Bir de gözlerini göğe doğru çevirenler (yani namaz es­nasında) ya bu işi bırakırlar ya da gözleri alınır."[154]

 

1193- Ebu Davud, Ebu Zeri Gifari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Kul namazmdayken sağa sola bakmadığı sürece Allah ona yönelir. O eğer sağa sola bakarsa Allah da ondan yüzünü çevirir."[155]

 

1194- Ahmed bin Hanbel, Haris Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir: "O, Resulullah (a.s)'ın kendisine şöyle söylediğini bildirdi:

"Şam yüce olan Allah, Zekeriya oğlu Yahya (a.s)'ya hem kendisinin ye­rine getirmesi ve hem de îsrailoğullanna emretmesi üzere beş sözü (yani beş şeyi) emretti."

"Resulullah (a.s) bunu insanlara vaaz ederken bildirdi ve sonra da şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah size namazı emretti. Yüzlerinizi diktiğinizde (kıbleye yöneldiğinizde) artık sağa sola bakmayın. Kul Allah için namaz kılarken Allah kendi yüzünü onun yüzüne doğru çevirir. Kul yüzünü başka tarafa çevirmedikçe Allah da yüzünü ondan başka tarafa çevirmez."[156]

 

1195- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'a namazda sağa sola bakmak hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu:

"O bir aşırmadır. Onunla şeytan, kulun namazmdan bir şeyler aşınr."[157]

 

1196- Ebu Davud, Ammar bin Yasir (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Kişi bazen namazının ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı yazılmış halde na­mazını bitirip çekilir."[158]

 

1197- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Namazı düzenli kılın." Şöyle diyordu:

"Sessiz durun, mutmain olun (namazın her rüknünde organlarınız o rükne uygun şekil alarak sükunet bulsun.}"[159]

 

1198- Taberani, Evsat'ta Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini riva­yet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir gün benim de hazır bulunduğum bir sırada sahabi-lerine şöyle buyurdu:

"Şu kervan birinizin olsaydı aldatılmak hoşuna gitmezdi. Biriniz nasıl oluyor da Allah için olan namazında hile yapmaya kalkıyor. Namazlarınızı tam yapm. Doğrusu Allah tam olandan başkasını kabul etmez."[160]

 

1199- Ahmed  bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini ri- vayet etmiştir:

"Yakın dostum (Resulullah a.s) bana üç şeyi tavsiye etti ve beni üç şey­den nehyetti. Beni horozun gagalaması gibi gagalamaktan, köpeğin çömel­mesi gibi çömelmekten ve tilkinin sağı solu kolaçan etmesi gibi sağa sola bakmaktan nehyetti."[161]

 

1200- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) üzerinde resimler bulunan bir gömlekle namaz kıldı. Sonra şöyle buyurdu:

"Şunun resimleri beni meşgul etti (yani zihnimi meşgul etti). Bunu Ebu Cehm'e götürün ve bana enbicaniyeyi (bir tür yün gömlek) getirin."[162]

 

Bir Açıklama

 

Beğavi (3/256) şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi şerif, namaz kılman yerlerin nakışlarla süslenmesinin kera-hiyetine yani iyi bir şey olmadığına delalet etmektedir. Bu hadisi şerif aynı zamanda namazda, gözü, yazılı bir yazıya takılan kimsenin bundan dolayı namazının bozulmayacağına delalet etmektedir. Bu aynı zamanda bir şey üzerinde düşünmenin namazı bozmayacağına da delalet etmektedir."

Hz. Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:

"Benim namazda iken ordumu teçhiz ettiğim (yani kafamda bunun planlarını kurduğum) olur."

İmam Malik de şöyle söylemiştir:

"Bana haber verildiğine göre Hz. Ömer bin Hattab (r.a) şöyle söylemiştir:

"Ben bazen yatağıma uzanırım ama uykum gelmez. Bunun üzerine kalkıp namaza dururum. İnsanların işlerinden dolayı kendimi tamamiyle okuduğum şeye veremem."

İmam Malik şöyle söylemiştir:

"(O bu sözüyle) Allah'a itaat edilmesi ve O'na karşı gelinmemesi gerek­tiğini söylemek istemiştir."[163]

 

1201- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz yemekte ise namaz için kamet getirilmiş olsa (veya namaza du­rulmuş olsa) bile onunla (yemekle) ilgili ihtiyacını görmeden acele etme­sin"[164]

 

1202- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet

etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Eğer namaz için kamet getirilir ve bu esnada akşam yemeği ortaya ge­lirse önce yemekten başlayın."

Bir rivayette: "ortaya gelirse" yerine "ortaya konursa" denmektedir.[165]

 

1203- Müslim» Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Yemek hazırken namaz kılınmaz. İki çirkin işin kendini zorladığı kim­se için de bu (yani namaza durmak) olmaz."[166]

 

1204- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Yemek hazırken namaz kılınmaz. İki çirkin iş kendini zorlayan için de bu (namaza durmak) olmaz."[167]

 

1205- Taberani, Evsat'ta Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Eğer namaz için kamet getirilirse ve biriniz oruçlu olursa akşam na­mazını kılmadan önce akşam yemeğinden başlasın. Akşam yemeğinizde de acele etmeyin."[168]

 

1206- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namaz için kamet getirilirse ona gelin. Sakin ve vakarlı olun. Ne ka­darına yetişirseniz o kadarını (cemaatle birlikte) kılın, kaçırdığınızı da sonra­dan tamamlayın."[169]

 

1207- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namaz için kamet getirildiğinde ona koşarak gelmeyin. Yürüyerek ge­lin, Size düşen sakin olmaktır. Ne kadarına yetişirseniz onu (cemaatle) kılın, kaçırdığınızı da kaza edin (yani selâmdan sonra tamamlayın.)"[170]

 

1208- Müslim, Hz. Osman bin Affan (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Herhangi Müslüman, farz bir namazın vakti girdiğinde güzelce abdesti-ni alır, huşuunu ve rükuunu tam yaparsa büyük günâh işlemiş olmadığı sürece onun namazı daha önce işlemiş olduğu günâhlarına keffaret olur. Bu ise bütün zaman için geçerlidir."[171]

 

HUŞU NEDİR VE NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?

 

'İslam'da Nefis Tezkiyesi' adlı kitabımızda nefislerin arındırılması konu­sunda şöyle demiştik:

Huşu, kalbin sağlıklı olduğunu gösteren en yüksek derecedir. Huşu ilmi ortadan kalkarsa bu, Müslümanın kalbinin harab olduğunu gösterir. Huşunun tamamen yok olması ise ancak kalbin dünya sevgisi ve dünya için yarış gibi tehlikeli bir takım hastalıklar ve fena haller tarafından yenilgiye uğratılm-asından sonra söz konusu olur. Kalp, hastalıklar tarafından yenilgiye uğratıl­dığı zaman ahirete muttali olma (ahiretle yakınlık kurma) Özelliğini kaybeder. Artık bu noktaya gelindiğinde Müslümanların kurtuluş yolları kalmamış de­mektir. Dünya sevgisi ve dünya için yarış izler. Dünya için yarışa girilince, ne din ne de dünya İşinin düzene konması mümkün olur.

Huşunun kaybedilmesi, kalbin hayatını ve canlılığını kaybetmesinin işa­retidir. Böyle bir kalbe artık öğüt etki etmez. Arzular bu kalbe üstün gelir. Ar­tık bundan sonra durumun nasıl olacağım düşünelim. Arzular üstün gelince ve öğüt ve vaaz etki etmeyince, artık o zaman şehvetler üstünlük sağlar. Bu za­man yarışmacılık anlayışı koltuğa oturur, üstünlük ve hâkimiyet sağlar. Mala ve şehvetlere de o hükmeder. Böyle bir anlayış, hâkimiyeti ele aldıktan sonra artık bununla din ve dünya işi de düzene konulamaz.

Huşu, ResuhıUah (a.s)'ın hadislerinin metinlerinde anlatılan bir ilimdir. Bu ilmi bilenlerin sayısı ise azdır. Ey Müslüman! Eğer seni huşuya ulaştıra­bilecek gerçek huşu sahibi birini bulursan onun elini tut. Çünkü bu, ahiret alimlerinin işaretidir.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"De ki: "Ona ister iman edin ister iman etmeyin. O, daha önce kendile­rine ilim verilmiş olanlara okunduğunda çenelerinin üstüne kapanarak sec­de ederler. Ve: "Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi kesinlikle yerine gelmiştir" derler. Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve (Kur'an) onların gönüllerindeki derin saygıyı (huşuyu) artırır."[172]

Huşu ilmi, kalplerin hastalıklardan arındırılması ilmi ile bağlantılıdır. Hu­şunu.1 gerçekleşmesi ise kalbin sağlıklı olmasıyla bağlantılıdır ve bu kapı ol­dukça geniş bir kapıdır. Bu yüzden ahiret alimleri Allah yoluna giren kimsenin, kalbinin dirilmesi için ona öncelikle Allah'ın zikrini ve hikmeti telkin ederler. Kalbi dirildiğinde de onu kınanmış özelliklerden temizleyerek övülmüş özel­likleri kazanması için kendisine yol gösterirler. Bu noktada, kişinin kendini Allah'ın huzurunda hissetmek, okuduğu şeylerin anlamları üzerinde düşün­mek suretiyle kalbini huşuya alıştırması konusu karşısına çıkar. Onlara göre bunların her birinin şeriatça belirlenmiş (meşru) bir yolu bulunmaktadır.

Namazda organların huşu üzere olması, kalbin hususunun terazisidir. Namazda gerçekleştirilen huşu, kalbin hususunun bir göstergesidir. [173] Minhacu'l-Kasİdin'in muhtasarında şöyle denmektedir:

"Bil ki, namazın bir takım rükünleri, vacipleri ve sünnetleri bulunmak­tadır. Namazın ruhu ise niyet, ihlas, huşu ve kalbin namaza verilmesidir. Namazın içinde zikirler, münacaatlar (dua ve niyazlar) ve bir takım fiiller bulunmaktadır. Ancak okunan şeye kalbi vermedikten sonra, zikirlerden ve münacaatlardan amaçlanan şey gerçekleşmez. Çünkü eğer konuşulan şey, içteki duyguları ifade etmezse sadece bir hezeyan mahiyeti taşır. Bunun gibi yapılan fiillerden amaçlanan şey de gerçekleşmez. Çünkü ayakta durmanın (kıyamın) anlamı hizmete hazır olma, rüku ve secdenin anlamı kendi basit­liğini ortaya koyarak Allah'ı yüceltme olduğuna göre bu duygular kalpte his­sedilmeyince amaç gerçekleşmiş olmaz.

Yapılan bir fiil amacının dışına çıktığı zaman ise sadece pek itibarı ol­mayan şekli bir hareket mahiyetine bürünür.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Ancak sizden O'na yalnız takva ulaşır."[174]

Burada anlatılmak istenen şudur: Şanı yüce olan Allah'a ulaşan şey, in­sanın kalbini bürüyen bir Özelliktir ki, o da kendinden istenen emirleri gönül­den yerine getirme duygusudur. Bu itibarla namazda mutlaka okunanlara ve yapılanlara kalbin verilmesi gerekir. Ancak şeriat olağan dışı gaflet hallerine müsamaha göstermiştir. Çünkü namazın başında kalp verildikten sonra kalan kısımlarda bunun zorunluluğu hükmü yoktur.

Namazın canlılık kazanmasını sağlayan manalar (tutumlar) ise çoktur:

Birinci mana: Yukarıda da belirttiğimiz üzere kalbin tamamen namaza verilmesidir. Bunun anlamı ise kalbin yapılan şeyle ilgili olan düşüncelerin dışındaki bütün düşüncelerden arındırılma sidir. Bunun sebebi ise zihnin meşguliyetidir. Çünkü kişi bir şeye zihnini verdiği zaman kalbi de ister iste­mez onunla meşgul olacaktır. Bunun, zihni tamamen namaza vermekten başka bir tedavisi yoktur. Zihnin namaz dışındaki şeylerden alıkonmasının derecesi, ahiret inancının gücüne ve dünyayı basite alma derecesine göre ar­tar ve eksilir. Şunu bilmeliyiz ki, namazda zihnin başka şeylerle meşgul ol­masının sebebi iman zayıflığıdır. Artık imam güçlendirmek için çalışmak ge­reklidir.

ikinci mana: Kişinin okuduğunu anlamasıdır. Bu, kalbini vermekle doğ­rudan bağlantılı olan bir şeydir. Çünkü bazen insan okuduğu sözlere kalbini verir ama anlamına kalbini vermez. Bunun için, insanın zihnini meşgul eden şeyleri zihninden atarak ve onların gelmesine yol açan unsurları yok ederek zihnini tamamen okuduğuna vermesi iyi olur. Çünkü söz konusu düşüncelerin zihne gelmesine yol açan sebep yok edilmezse o düşünceler de zihni terket-mez.

Zihnin meşguliyetine yol açan unsurlar, yerine göre dıştan gelen (zahiri) şeyler olabilir. Bunlar gözü ve kulağı meşgul eden unsurlardır. Ya da içten gelen şeyler olabilir ki, bunlar daha kuvvetli etki yapar. Bunlar ise dünyanın değişik alanları ile ilgili düşüncelerdir. Bu gibi düşünceler çoğu zaman tek bir konu üzerinde toplanmazlar. Bu düşünceler, gözü sağa sola bakmaktan alıkoymakla da gitmezler. Çünkü bizzat kalbin içine giren düşünceler, onu meşgul etmeye yetmektedir.

Eğer zihni meşgul eden unsurlar dıştan gelen şeylerse, bunun tedavisi; gözü ve kulağı meşgul eden şeylerle bağlantıyı kesmektir. Bu da kıbleye yakın durmak (yani kıble cihetindeki duvara veya benzeri engele yalan dur­mak), gözleri secde yerine doğru çevirmek, nakışlı ve süslü yerlerde namaza durmaktan çekinmek ve namaza dururken etrafmda kendini zihnen meşgul edecek bir şey bırakmamakla olur. Nitekim Resulullah (a. s) üzerinde resim­ler ve işaretler bulunan enbicaniye ile namaz kıldıktan sonra onu çıkarmış ve şöyle buyurmuştur:

"Bu, az önce beni namazımda meşgul etti."

Eğer zihni meşgul eden şeyler içten geliyorsa, bunun tedavisinin yolu da insanın kendini okuduğuna vermeğe zorlaması ve zihnini başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymaya çalışmasıdır. İnsan bunun için kafasındaki dü­şünceleri atmak ve zihnini namazla ilgili olmayan düşüncelerden arındırmak suretiyle namazdan önce, kendini namaza hazırlamalıdır. Bu arada ahiret ko­nusunu yemden aklına getirmeli ve Yüce Allah'ın Önünde durmanın dehşetini, o halin korkunçluğunu düşünmelidir. Eğer buna rağmen yine zihnindeki düşünceler gitmezse, bu düşüncelerin kendini yakından ilgilendiren bir takım konularla ve bazı arzularıyla bağlantısının olduğunu bilmelidir. Bundan dolayı söz konusu konularla bağlantısını koparmalı ve zihnini meşgul eden arzulan kalbinden atmalıdır.

Şunu bilmeliyiz ki, bir rahatsızlık iyice yerleşince o, ancak oldukça etkili bir ilaçla tedavi edilebilir. Rahatsızlık iyice etkili duruma gelirse, namaz kılanın dikkatini çeker. Namazını bitirinceye kadar dikkatini, kendini çeken şeye verebilir. Bir ağacın altında bulunan ve belli bir konuya zihnini vermek isteyen şöyle bir adamın durumu buna Örnektir: Ağacın üzerindeki kuşlar adamın zihnini meşgul etmektedir. Adam elindeki değnekle kuşları kovar. Ancak daha kendini istediği konuya tam veremeden kuşlar yeniden gelirler ve zihnini meşgul etmeğe başlarlar. Bunun üzerine ona: "Bu işin ardı gelmez. Eğer sen onlardan kurtulmak istiyorsan ağacı kesmelisin" denir. İşte arzu ve şehvet ağacı da böyledir. Eğer büyür ve dallanırsa tıpkı normal ağaçların kuşları, pisliklerin de sivrisinekleri kendilerine çekmeleri gibi insanın zihnini kendine çeker. Böylece güzel bir ömür, çekilip gitmeyen bir şeyle kovalamaca oynamakla geçer. İşte insanın zihnini meşgul eden bu şehvet ve arzuların se­bebi ise dünya sevgisidir.

Amir bin Abdukays (r.a)'a: "Namazda nefsin seni dünya işlerinden bir şeyle meşgul ediyor mu?" diye soruldu. O da şu cevabı verdi: "Andolsun ki canavarların üzerime dökülmesi benim için bundan daha sevimli olur."

Kalpten dünya sevgisinin atılması zor bir iştir. Bunun tamamen yok ol­ması ise gerçekten büyük bir şeydir. Dolayısıyla ne kadarı atılabilirse o ka­darının atılması için gayret edilmelidir. Başarıya ulaştıran ve yardım edecek olan ise Allah'tır.

Üçüncü mana: Allah'ın yüceliğini ve ulviyetini düşünmek. Bu düşünce iki şeyden doğar: Allah'ın yüceliğini ve büyüklüğünü bilmekten ve insanın kendinin basitliğini ve kulluk için yaratılmış olduğunu bilmesinden. Bu iki bilgi Allah'a karşı boyun eğme ve huşu duygularını doğurur.

Bu noktada ümit konusu düşünülmelidir ki, o her zaman korkudan daha fazladır. Nice güçlü hükümdarlar vardır ki, iyilik yapmaları ümit edilirken sor­guya çekmesinin şiddetli olması sebebiyle kendisinden aynı zamanda korku­lur.

Namaz kılan da namazından dolayı sevap alacağını ümit etmekle birlikte yaptığı hatalardan dolayı cezalandırılacağından da korkmalıdır.

Namaz kılan kişinin namazının her bölümünde kalbini yaptığına ve oku­duğuna vermesi gerekir. Müezzinin çağrısını duyduğunda bunu kıyamet gününün çağrışma benzeterek kendini o çağrıya cevap için hazırlık yapma duru­mundaki biri gibi hissetmelidir. Bu durumda böyle bir çağrı üzerine düşen biri, ne olduğuna nasıl bir bedenle bu çağrıya cevap vereceğine bakmalıdır. Avret yerini örttüğünde bundaki amacın bedenindeki ayıp yerleri yaratılanlara karşı kapatmak olduğunu bilmelidir. Bu zaman içinde bulunan ve yaratıcının bildiği ayıplarını, gizli kalan çirkinlikleri düşünmeli ve yaratıcıya hiç bir şeyin gizli kalmayacağını aklına getirmelidir. Bunları örtmenin yolunun ise pişmanlık, haya ve korku olduğunu düşünmelidir.

Kıble tarafına yöneldiği zaman yüzünü diğer yönlerden kıble yönüne doğru çevirmiş olur. Kalbini Yüce Allah'a yöneltmesi ise bundan daha önemli bir şeydir. Bir kimsenin kıble tarafına yönelmesi, diğer yönleri terkederek sadece o tarafa doğru dönmesiyle ancak mümkün olabileceği gibi kalbin Allah'a yönelmesi de ancak O'nun dışındaki her şeyden kalbi alıkoymakla mümkün olabilecektir.

Ey namaz kılan kişi! Tekbir getirdiğin zaman kalbin, dilini yalanlamasın. Çünkü eğer kalbinde Allah'tan daha büyük tuttuğun (yani kalbini daha çok meşgul eden) bir şey varsa, o zaman dilinle yalan söylüyorsun demektir. Ar­zularını daha büyük tutmaktan sakın. Bunun göstergesi ise arzularına uymayı Allah'a itaate tercih etmendir.

İsti'azeyi okuduğun zaman bil ki, istiaze şanı yüce olan Allah'a iltica et­mektir. Eğer kalbinle Allah'a iltica etmezsen, dilinle söylediğin söz, boş bir söz olur. Okuduğunu da anlamaya çalış. "Hamd alemlerin Rabb'i olan Al­lah'adır" dediğin zaman, kalbini bunun anlamına ver. "(O Allah) Rahman ve Rahim'dir" dediğin zaman, Allah'ın lütfunu kalbinde düşün. "(O) hesap gü­nünün sahibidir" dediğin zaman, O'nun yüceliğini ve büyüklüğünü düşün. Bu­nun gibi okuduğun her şeyin manası üzerinde düşün. Daha önce vermiş olduğumuz bir rivayette bildirildiğine göre Zurare bin Ebi Evfa (r.a): "Sur'a üflenildiği zaman..."[175] mealindeki ayeti kerime okunduğunda düşmüş ve bu halde canını vermiştir. Bunun sebebi onun bu ayeti kerimede anlatılan durumu zihninde tasarlaması ve onun etkisinin kendini ölüme götürmesidir.

Rüku ettiğin zaman gönlünde alçakgönüllülük (tevazu) duygusunu can­landır. Secdeye vardığında da son derece basit bir yaratık olduğunu aklına ge­tir. Çünkü bu durumda nefsini lâyık olduğu yere koymuş olmaktasın. Secde ile türeme bir şeyi (fer'i) aslına döndürmüş olmaktasın. Çünkü insan topraktan yaratılmıştır. Okuduğun zikirlerin lezzetlerini de tat.

Bil ki: Bu gizli şartlan yerine getirerek namaz kılmak, kalbin pastan arın­dırılmasının ve üzerinde, kendine ibadet edilenin yüceliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlayan nurlar oluşmasının sebebidir. Bu nurlar sayesinde kendine ibadet ettiğin varlığın yüceliğinin sırlarına erersin. Ancak bunu sadece bilen­ler anlayabilir.

Ama namazın manalarına ermeden onu sadece şeklen yerine getiren sayılanlardan hiç birine ulaşamaz. Hatta böyle bir şeyin varlığını bile inkâr eder.[176]

Şerhu's-Sunne (3/261)'de şöyle denmektedir:

"İkrime, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Üzerinde düşünülerek kılman kısa kısa iki rek'athk bir namaz, kalb başka şeylerle meşgul olarak bütün bir gece boyunca kılman namazdan daha hayırlıdır."

Selman da şöyle söylemiştir: "Namaz bir ölçektir. Kim bunu tam yerine getirirse kendine de tam verilir. Kim kısarsa, Allah'ın kısanlar (mutaffifin) hakkında ne buyurduğunu biliyorsunuz."

Said bin Museyyeb namazı esnasında bir şeylerle meşgul olan bir adam gördü ve şöyle söyledi:

"Eğer bu adamın kalbi huşu içinde olsaydı organları da huşu gösterirdi."

Mücahid de Yüce Allah'ın: "O halde boş kaldığın zaman (ibadetle) yorul"[177] sözü hakkında şöyle söylemiştir:

"Yani dünya işlerinden boş kalırsan namazınla yorul." Yine: "Yalnız Rabbine gönlünü ver"[178] sözü hakkında da şöyle söylemiştir: "Yani niyetini ve rağbetini yalnızca Rabbine has kıl."

Mücahid, Yüce Allah'ın: "Gönülden boyun eğmiş kimseler olarak Allah­'ın huzurunda ibadete durun"[179] sözü hakkında da şöyle söylemiştir:

"Kişinin durgun sakin olması, huşu içinde olması, gözünü öteye-beriye bakmaktan alıkoyması ve Yüce Allah'ın korkusuyla kendini toparlaması burada sözü edilen gönülden boyun eğmeye (kunuta) girer."[180]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1. Namazla ilgili fikhi açıklamalarda, neyin rükün, neyin vacib, neyin sün­net ve neyin âdâb olduğundan söz edilir. Bu konuda da rivayetlerdeki bağlayıcılık derecesi esas alınır ve neyin bozup, neyin bozmayacağı konusunda hüküm çıkarılması amaçlanır. Bazı istisnai durumlar dolayısıyla Müslüman iki şeyden birini seçmek zorunda kaldığında önce en önemliyi, son­ra ikinci derece Önemli olanı seçme kuralını gözetmelidir.

2.  Namazda esas olan bütün rükünlerinin, vaciplerinin, sünnetlerinin ve âdabının eksiksiz yerine getirilmesidir. İlim, ilim sahibinin (ilmi doğrultu­sunda) işi mükemmel bir şekilde yapma gayreti içinde olmasını gerektirir. Ancak insanlardan bazıları işin tam tersini yaparlar. Vacipleri, sünnetleri ve âdabı yerine getirme konusunda gevşek davranırlar. îşte bu gibiler açısından sahip oldukları ilim fayda veren bir ilim değildir. Bu bölüm içinde geçmiş olan rivayetler de cahillerden sakındırdığı gibi bu gibilerden de sakındırmaktadır. İnsanın namazının eksik olmaması için buna.dikkat etmesi yani sözü edilen­lerin etkilerinden kendini koruması gerekir.

3.  Huşu, İslâm'ın namazda, Kur'an-ı Kerim okumada ve hayatın genelinde gerçekleştirilmesi istenen büyük gayelerinden biridir. Müslüman için esas olan namazında da namazı dışında da huşu üzere olmaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"İlahınız bir tek ilahtır. Yalnız O'na teslim olun. Alçakgönüllükle itaat edenleri müjdele. Onlar ki, Allah anıldığında kalpleri ürperir; başlarına ge­lenlere sabrederler, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rizıktan hayra harcarlar."[181]

Yüce Allah yine şöyle buyuruyor:

"Sabır ve namaz yoluyla yardım dileyin. Bu, gönüllerinde Allah'a karşı hürmet duygusu olanların dışındakilere gayet ağır gelir. Onlar (gönüllerinde Allah'a karşı hürmet duygusu olanlar) kendilerinin Allah'ın huzuruna çıkarılacaklarını ve O'na döndürüleceklerini düşünürler."[182]

Namazda huşu üzere olmanın önemi konusunda da Yüce Allah şöyle bu­yuruyor:

"Mü'minler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarında huşu üzeredirler."[183]

Yine şöyle buyuruyor:

"Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanır­lardı."[184]

Kur'an-ı Kerim'in dinlenmesi esnasında gösterilmesi gereken huşunun du­rumu hakkında da şöyle buyuruyor:

"Peygambere indirileni duyduklarında, hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün."[185]

"De ki: "Ona ister iman edin ister iman etmeyin. O, daha önce kendile­rine ilim verilmiş olanlara okunduğunda çenelerinin üstüne kapanarak sec­de ederler. Ve: "Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi kesinlikle yerine gelmiştir" derler. Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve (Kur'an) onların gönüllerindeki derin saygıyı (huşuyu) artırır."[186]

Huşunun önemi dolayısıyla şeriat, ortada insanın huşuunu önleyecek tabii bir şeyin bulunması durumunda namaz kılmaktan nehyetmiştir. Nitekim yemeğin ortaya konması durumunda namaza durmaktan nehyedilmesİ bu se­bepledir. Yine namaza tam huşuya elverişli bir hal üzere durulmasını emrede­rek namazda kendini rahatsız edecek bir durumu gidermeden namaza dur­maktan nehyetmiştir. Bundan dolayı tum'aninet, sağa sola bakmaktan çekin­me, fazla hareket etmeme gibi dış etkenleri tamamlayarak namaza durmasını emretmiştir. Yine göğe doğru bakmak veya namazla ilgisi olmayan bir şeyle meşgul olmak gibi insanı huşudan alıkoyan şeylerden de nehyetmiştir.

Buradan huşunun bir görünen tarafının olduğunu anlıyoruz ki, o, namazın bütün rükünlerinin, vaciplerinin, sünnetlerinin ve âdabının yerine getirilmesi suretiyle eksiksiz kılınmasıdır. Huşunun görünen bir tarafı olduğu gibi onun görünmeyen (batini) bir hakikati de bulunmaktadır. O da düşünme ve etkilen­medir. Etkilenmenin en üst noktası ise gözlerin Allah korkusuyla ağlayarak gözyaşlarıyla dolmasıdir.

Ebu Derda (r.a)'nm rivayet ettiği hadisi şeriften anlaşıldığına göre huşu bir ilimdir. Yani huşu konusu başlı başına bir ilim alanıdır. Bu ilmi bilenlerin sayısı ise azalmıştır. Bundan dolayıdır ki, huşu sahiplerinin de sayısı azal­mıştır. Huşu ilmi, kalbi neyin düzeltip, neyin bozduğunun, kalplerin bozulması halinde tedavisinin nasıl mümkün olacağının ve böylece temiz bir kalbe nasıl ulaşılacağının bilinmesine dayanır.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Malın ve oğulların bir yarar sağlamayacakları gün. Sadece (küfür ve ni­faktan korunmuş) temiz bir kalple gelenfin yarar göreceği gün.)"[187]

4. Kalbin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması konusunda Yüce Allah'ı çokça zikretmekten daha yararlı bir şey yoktur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"De ki: "Doğrusu Allah dilediğini saptırır ve gönülden boyun eğeni de kendi (dini)ne yöneltir. Bunlar iman eden ve kalpleri Allah'ı anmakla hu­zura kavuşan kimselerdir. İyi bilin ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur."[188]

İnsanın Allah'a yönelmesini sağlayan ilk şey zikirdir. Önce gaflet içinde zikreder. Eğer zikire devam ederse Yüce Allah onu zikre kalbini verme nok­tasına ulaştırır. Eğer zikre devam ederse böylece murakabe ve müşahade derecesine ulaşır (yani her hareket ve tavrında kendini Yüce Allah'ın gördüğünü düşünür ve hareketlerini ona göre düzenler -Çeviren). Eğer na­mazını bu iki makam (murakabe ve müşahade makamı) üzere yerine getirirse böylece huşunun en yüksek derecesine ulaşmış olur.

5. Hanefilere göre namaz kılan kişinin ayaktayken secde yerine doğru, ru-kuya vardığında ayaklarının üstüne, oturunca eteğine, selâm verirken de o-muzlarma bakması, esnerken ağzını açmaması, açmadan edememesi duru­munda ise sol elinin dış kısmıyla veya elbisenin koluyla ağzmı kapatması, gücü yettiğince Öksürüğünü tutması -ki Hanefilere göre sebepsiz yere (ken­dini zorlayarak) öksürmek namazı bozar- kişinin hususunun dışa akseden yönleridir. Kişinin dikkat etmesi gereken bir şey de namaza canlı bir şekilde kalkmaktır.

Yüce Allah münafıkların özellikleri hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Namaza kalktıklarında üşene üşene kalkarak insanlara gösteriş yapar­lar. Allah'ı ancak çok az anarlar."[189]

Şafiiler şöyle söylemişlerdir:

"Namaz kılan birinin kalbini dünyevi düşüncelerden arındırması sün­nettir. Çünkü bu hudu ve huşuya yardımcı olur."

Biz burada huşunun fazileti ile ilgili rivayetlerin ancak bir kısmını verebil­dik. Çünkü huşu ile ilgisi bulunan rivayetler oldukça çoktur. Bunlar değişik münasebetler dolayısıyla gelecektir. Burada rivayetlerin bir kısmını verdik. Çünkü değişik münasebetler dolayısıyla okuyucunun karşısına çıkacak olan diğer rivayetler dikkatinden kaçmayacaktır.[190]

 

NAMAZIN BAZI ME'SUR (RİVAYETLERDE

BİLDİRİLMİŞ OLAN) ZİKİRLERİ

VE DUALARI

 

Daha önceki bölümlerde, kunutun fazileti, okumanın fazileti, namaza başlama, secde, rüku gibi konularda bir çok zikir metni geçmişti. Burada bazı şeyleri te'kid edeceğimiz ve yeniden vererek kuvvetlendireceğimiz gibi daha önce geçmemiş olan bir takım zikir ve dua metinlerine de yer vereceğiz.[191]

 

GENEL METİNLER

 

1209- Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namaza kalktığında şöyle buyururdu:

"Ben dosdoğru bir inanç ile yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben Allah'a ortak koşanlardan değilim. Benim namazım, ibadetlerim, yaşamam ve ölümüm hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emredildi ve ben Müslümanların ilkiyim. Ey Allah'ım! Sen hâkimiyet sahibisin (meliksin). Senden başka ilah yoktur. Sen benim Rabbimsin. Ben senin kulunum. Ben kendi nefsime haksızlık ettim. Gü­nâhlarımı da itiraf ettim. Benim bütün günâhlarımı bağışla. Senden başka kimse günâhları bağışlayamaz. Beni ahlâkların en güzeline yönelt. Senden başkası bunun en güzeline yöneltemez. Onun kötülüklerini benden uzak­laştır. Senden başkası benden onun kötülüklerini uzaklaştıramaz. Senin emrine ve çağrına boyun eğdik. Hayrın tamamı senin ellerindedir. Şer ise sana ulaşmaz. Ben sendenim ve sanayım (sana döneceğim). Sen pek üstün ve pek ulusun. Senden bağışlanma diliyor ve sana tevbe ediyorum."

Rüku ettiği zaman ise şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Sana rüku ettim. Sana inandım. Sana teslim oldum.

Kulağım, gözüm beynim, kemiğim ve sinirim sana boyun eğdi."

Rükudan başını kaldırdığında da şöyle derdi:

"Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Gökleri, yeri, bu ikisinin arasını ve bun­ların dışında senin istediğin her şeyi dolduracak kadar sana hamdolsun."

Secdeye vardığında ise şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Sana secde ettim. Sana iman ettim. Sana teslim oldum.

Yüzüm kendini yaratana, şekillendirene, kulaklarını ve gözlerini şekil­lendirene secde etti. Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı pek yücedir."

Daha sonra teşehhüd İle selâm arasında en son söylediği şey şu olurdu:

"Ey Allah'ım! Benim geçmişte işlediğim ve geriye bıraktığım günâh­larımı bağışla. (Bunlardan) gizli işlediğimi de açıktan işlediğimi de bağışla. Aşırıya gitmemi de, senin benden daha iyi bildiğini de bağışla. Öne alan da geriye bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur."[192]

 

1210- Buharı ve Müslim, Hz. Ebu Bekir Sıddik (r.a)'in şöyle söyledi­ğini rivayet etmişlerdir:

"Ya Resulullah (a.s)! Bana namazda okuyacağım bir dua öğret" dedim. O da şöyle buyurdu:

"Şöyle de:

"Ey Allah'ım! Ben kendime çok haksızlık ettim. Günâhları da senden başkası bağışlayamaz. Beni kendi katından bir bağışlama ile bağışla ve bana rahmet eyle. Şüphesiz sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin."[193]

 

1211- Ahmed bin Hanbel, Ebu Salih (r.a)'ten, o da Resulullah (a.s)'ın sahabilerinin birinden şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir adama şöyle buyurdu: "Namazda ne diyorsun?" O da şu cevabı verdi:

"Teşehhüd okuyorum, sonra şöyle diyorum: "Ey Allah'ım! Ben senden cenneti istiyorum ve cehennemden sana sığınıyorum." Ancak ben senin gizlice okuduğun gibisini ve Muaz'ın gizlice okuduğu gibisini beceremiyo-

rum.

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İşte ben ve Muaz da bunun etrafında gizlice bir şeyler söylüyoruz.[194]

 

1212- Nesai, Ata bin Saib (r.a)"den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Ammar bin Yasir (r.a) bize namaz kıldırdı ve namazı kısa tuttu. Bazı in­sanlar kendisine: "Sen namazı kısa ve hafif tuttun" dediler. O da şöyle söy­ledi:

"Bundan bana ne! Ben bu sırada Resulullah (a.s)'tan duymuş olduğum duaları okudum."

O, namazdan kalkınca cemaatten bir adam onu izledi -(Ata bin Saib dedi ki): "O kişi benim babamdı ancak burada kendini gizleyerek isminden söz et­medi- ve kasdettiği duanın ne olduğunu kendine sordu. Ardından bunu cemaate bildirdi. (Dua şöyleydi):

"Ey Allah'ım! Gaybi (kimsenin bilmediği) ilmin ve yaratma gücün be­reketine beni, benim için hayırlı olacağını bildiğin bir hayatla yaşat. Vefatın benim için hayırlı olacağını bildiğinde beni öldür. Ey Allah'ım! Senden bana görünürde ve gizli hallerde sana karşı korku vermeni istiyorum. Senden beni hoşnutluk halinde de, kızgınlık halinde de hakkı söylemeye muvaffak kılmanı istiyorum. Senden fakirlik halinde de zenginlik halinde de dengeli hareket etmeğe beni muvaffak kılmanı istiyorum. Senden tükenmeyecek nimetler istiyorum. Senden kesilmeyecek bir göz nuru istiyorum. Senden bana kaderden sonra (başıma gelenden dolayı) hoşnutluk vermeni istiyo­rum. Senden, ölümden sonra hayatın serinliğini (rahatlığını) istiyorum. Senden, sana bakmanın lezzetini ve zarar verecek bir darlık veya saptırıcı bir fitne içine düşmeden sana kavuşmanın zevkini istiyorum. Ey Allah'ım! Bizi iman süsüyle süsle ve bizi kendileri doğru yolda oldukları gibi başka­larını da doğru yola ileten kimseler eyle."

Kays bin Ubbad'dan nakledilen bir rivayete göre de Kays şöyle söyle­miştir:

"Ammar bin Yasir (r.a) bir cemaate namaz kıldırdı ve namazını hafif tut­tu. Onlar bu durumdan biraz rahatsız gibi oldular. Bunun üzerine Ammar (r.a) şöyle söyledi: "Rüku ve secdeyi tam yapmadım mı?" Onlar: "Evet, yaptın" dediler. O da şöyle söyledi: "Namazda Resulullah (a.s)'m okumakta olduğu duayı da okudum: Ey Allah'ım!..." devamı yukarıdaki gibidir. Ancak bu rivayette, yukarıdaki rivayette geçen "hak" kelimesinin yerine "ihlas" keli­mesi geçmektedir.[195]

 

1213- Nesai, Rabi'a bin Ka'b Eşlemi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m odasında geceliyor ve gece (ibadete) kalktığında şöyle dediğini duyuyordum:

"Alemlerin Rabbinin şanı pek yücedir."

Bir süre böyle diyor sonra bir süre şunu söylüyordu: "Allah'ın şanı pek yücedir, hamd O'nadır." Tirmizi'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s)'ın kapısında geceliyor, O'na abdest suyunu veriyor ve gecenin bir bölümünde şöyle dediğini duyuyordum:

"Alemlerin Rabbine hamdolsun."[196]

Bu rivayet Resulullah (a.s)'m gece ibadetinde (teheccüdünde) teşbih ve tahmıdin (Allah'ın şanının yüceliğini dile getirmenin) ve O'na hamdetmenin buyuk bir yen olduğunu göstermektedir:[197]

 

1214- Taberani, Evsafta Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) namazında dua etmekte olan bir bedevinin yanından geçti. Bedevi şöyle diyordu:

"Ey gözlerin göremediği, zihinlerin algılayamadığı, niteleyenlerin nite-leyemediği, olayların kendisini değiştirmediği ve felaketlerden korkmayan! Dağların ağırlıklarını, denizlerin ölçülerini, yağmur tanelerinin sayısını, ağaç yapraklarının sayısını, gecenin karanlığa bürüdüğü ve gündüzün aydınlattığı her şeyin sayısını bilen, kendisine karşı bir göğün diğerini, bir yerin diğerini örtmediği, denizin yüzeyinin derinliklerinde olanı ve dağın içinde olanı kendisinden saklayamadığı! Ömrümün sonunu hayırlı kısmı, işleriminin sonlarını da hayırlı kısımları eyle. Günlerimin en hayırlısını sana kavuştuğum gün eyle."

Bunun üzerine Resulullah (a.s) bedevinin yanma bir adam gönderip: "O namazını bitirdiğinde kendisini bana getir" diye buyurdu. Adam namazını kılınca Resulullah (a.s)'a geldi. Resulullah (a.s)'a daha önce madenlerden bir altın hediye edilmişti. Bedevi gelince o altını ona hediye etti ve şöyle buyur­du:

"Ey arabi (bedevi)! Sen kimlerdensin?" O: "Amir bin Sa'sa'aoğullarm-danım" cevabını verdi. Resulullah (a.s): "Sana altını niye hediye ettim bili­yor musun?" diye buyurdu. Bedevi: "Benimle senin arandaki yakınlık (akrabalık) dolayısıyla" cevabını verdi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Şüphesiz yakınlık (akrabalık) olduğu doğrudur. Ancak ben sana altını Yüce Allah'ı güzelce sena etmen, O'na övgündeki güzellik dolayısıyla he­diye ettim."[198]

 

Bir Açıklama

 

Sözü edilen bedevinin duasından, Resulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunan insanların bilgi ve marifetinin ne derece yükseldiğini anlıyoruz. Bu, eğitim­cilerin göz önünde bulundurmaları gereken önemli bir konudur. Onların arka­daşlarının zihinlerine ilk yerleştirmeleri gereken şey, Allah'ı bilmek ve tanımak (marifetullah) ve O'nu kendine lâyık olmayan özelliklerden tenzih et­mektir. İlim, zikir ve Kur'an-ı Kerim okumakla bunun verilmesi gerekir.[199]

 

1215- Ahmed bin Hanbcl, Zadan (r.a)'dan, o da Resulullah (a.s)'ın ashabından ve ensardan olan bir kişiden rivayet etmiştir:

"Söz konusu şahabı, Resulullah (a.s)'ın namazında şöyle söylediğini duymuştur:

"Ey Allah'ım! Beni bağışla, tevbemi kabul eyle. Şüphesiz sen tevbeleri kabul eden, çok bağışlayansın."

Bunu yüz kere tekrar ederdi."[200]

 

1216- Ebu Davud ve Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den hasen sa­hih bir isnadla şöyle rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s)'m şu sözü sayılırdı:

"Ey Rabbim! Beni bağışla, tevbemi kabul eyle. Şüphesiz sen tevbeleri ka­bul eden, çok merhamet edensin."

Bu hadisin zahirinden anlaşıldığına göre Resulullah (a.s) belirtilen zikri namazı dışında bir takım meclislerinde okurdu. Zadan'ın hadisi ise bu zikri O'nun namazında da okuduğuna delalet etmektedir.[201]

 

1217- Tirmizi, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Ummu Suleym bir sabah Resulullah (a.s)'ın yanma giderek: "Bana na­mazımda okuyacağım sözler öğret" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"On kere Allah'ı tekbir et (tekbir getir). Sonra on kere Allah'ı teşbih et. Sonra on kere O'na hamdet. Sonra istediğini dile. O da: "Evet, evet" der."

O da: "Evet, evet" der" cümlesindeki "O" zamiri, şanı yüce olan Allah'a delalet etmektedir.[202]

 

1218- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın namazlarından birinde: "Ey Allah'ım! Beni kolay hesapla hesaba çek" dediğini duydum. Namazını bitirince kendisine: "Ya Resulullah (a.s)! Kolay hesap nedir?" diye sordum, şöyle buyurdu:

"Kitabına bakılır ve kendisi için günâhlarından geçilir. Ey Aişe! O gün kiminle münakaşa edilirse, o helak olmuştur. Müslümanın başına gelen her şeyi Yüce Allah onun günâhlarına keffaret sayar. Hatta bir diken bat­masını bile."[203]

 

1219- Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Hassan Filistini (r.a)'den riva­yet etmiş, o da Kinaneoğullanndan bir adamın şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Fetih yılı Resulullah (a.s)'ın arkasında namaz kıldım ve şöyle buyur­duğunu duydum:

"Ey Allah'ım! Kıyamet günü beni mahcub etme."[204]

 

NAMAZA BAŞLAMA (İSTİFTAH) DUALARI

 

Daha önce bu konuyla ilgili bazı hadisleri vermiştik. Burada yeri gelmiş­ken bazılarına yeniden dikkat çekiyoruz:[205]

 

1220- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a.)’nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir.

"Resulullah (a.s) namazda tekbir ile kıraat (okuma) arasında sustu.

-Ravi dedi ki: Sanıyorum burada "bir süre" ifadesini kullandı- Ben: "Ya Resulullah (as)! Annem ve babam sana feda olsun, şu tekbir ile okuma (kı­raat) arasındaki sessiz duruşun var ya bu arada ne diyorsun?" dedim. Şöyle

"Şöyle diyorum:

"Ey Allah'ım! Benimle günâhlarımın arasını, doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Ey Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden temiz­lenmesi gibi beni hatalarımdan temizle. Ey Allah'ım! Beni hatalarımdan kar, su ve soğuk ile temizle!"[206]

 

1221- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaza başladığında şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Sen (senin şanına yakışmayan bütün sıfatlardan) münez­zehsin. Hamd sanadır. Senin adın pek uludur. Şanın pek yücedir. Senden başka ilâh yoktur."[207]

 

Bir Açıklama

 

Kendisi şafii olan İmam Nevevi, daha önceki maddede bu zikirleri ve Hz. Ali (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu hadisi şerifte geçen metni verdikten sonra şöyle söylemiştir:

"Bunlar namaza yöneliş duası olarak rivayet edilen zikirlerdendir. Yal­nız başına namaz kılan biri için bu konuda rivayet edilen metinlerin tümü­nün birleştirilmesi ve birlikte okunması müstehabdır. İmam için, kendisine uyanların uygun görmeleri durumunda müstehab olur.

Bu zikrin okunması, gerek farz namazda ve gerekse nafile namazda müstehabdır. Bunu birinci rek'atta kasten veya unutarak okumazsa artık ondan sonra bunun için herhangi bir şey yapmaz. Çünkü okunması gereken yer artık geçmiş olur. Eğer yapacak olursa mekruh olur ama namazı bozul­maz. Tekbirden hemen sonra bu zikri okumayı terkeder de kıraata (Fatiha'yı okumaya) başlar veya euzu besmele çekerse artık bu zikrin vakti geçmiş olur, dolayısıyla bu zikri okumaz. Eğer namaza sonradan yetişir, namazın her hangi bir rek'atmda imama uyarsa bu zikirle meşgul olmak dolayısıyla Fatiha'yı kaçıracağından korkmazsa bu zikri okur. Fatiha'yı kaçıracağından korkarsa o zaman Fatma'yı okur. Çünkü Fatiha'nın okunması daha önem­lidir ve vaciptir. Yukarıdaki zikrin okunması ise sünnettir.

Namaza sonradan yetişen kişi imama kıyam dışında, yani rükuda, sec­dede veya teşehhüdde yetişirse, o zaman onunla birlikte namaza katılır ve imam hangi zikri okuyorsa kendisi de onu okur. Gerek bu şekilde namaz girişi esnasında ve gerekse daha sonra herhangi bir şey okumaz.

Bizim mezhebimizin (yani Şafii mezhebinin) ileri gelenleri cenaze na­mazına başlama esnasında okunan duanın müstehab olup olmadığı konu­sunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kuvvetli olan görüşe göre ise müstehab değildir. Çünkü onda esas olan hafif tutulmasıdır. Bunun yanısıra namaza başlama duasının okunmasının vacip değil sünnet olduğu bilin­melidir. Bir kimse, bunu terkedecek olursa bundan dolayı sehiv secdesi yap­maz. Okunması sünnet olan bir şeyin gizli okunması gerekir. Bunu açıktan okuması mekruhtur ancak namazı bozmaz."[208]

 

NAMAZA BAŞLANGIÇ ZİKRİNDEN SONRA İSTİAZE

 

1222- Ebu Davud, şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazda kıraata (Fatiha'yı okumaya) başlamadan önce şöyle buyurdu:

"E'uzu bi'llahi mine'ş-şeytani'r-recim min nefhihi ve nefesihi ve hem-zih (Kovulmuş olan şeytandan, onun üflemesinden, tükürmesinden ve sık­masından Allah'a sığınırım)"

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"E'uzu bi'llahi's-Semi'i'1-Alim mine'ş-şeytani'r-recim min hemzihi ve nefhihi ve nefesihi (Kovulmuş olan şeytandan onun sıkmasından, üfleme­sinden ve tükürmesinden duyan ve bilen Allah'a sığınırım)."[209]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadisle ilgili açıklamada şöyle söylenmiştir:

Şeytanın sıkması delirme, üflemesi kibir, tükürmesi ise şiirdir. En doğru­sunu ise ancak Yüce Allah bilir.

Kendisi şafii olan İmam Nevevi şöyle söylemiştir:

"Istiaze (şeytanın şerrinden Allah'a sığınma ifadesinin okunması) vacip değil sünnettir. Bir kimse bunu terketmekten dolayı günâh işlemiş olmaz.

Kasıtlı olarak da terketse unutarak da terketse namazı bozulmaz ve sehiv secdesi yapması gerekmez. Bunun okunması gerek farz namazların ve ge­rekse nafile namazların tümünde müstehabdır. Kuvvetli olan görüşe göre cenaze namazında okunması da müstehabdır. Bunun yanısıra bütün ilim adamlarının ortak görüşleriyle namaz dışında Kur'an-ı Kerim okuyan biri­nin okumaya başlamadan önce istiaze okuması da müstehabdır.

Birinci rek'atta istiaze okunması bütün ilim adamlarının ortak görüşle­riyle müstehabdır. Bir kimse eğer birinci rek'atta isti'aze okumazsa ikinci rek'atta okur. Bu rek'atta da okumazsa sonraki rek'atlarda okur. Birinci rek'atta okuması durumunda ikinci rek'atta okuması müstehab olur mu? Bu konuda bizim mezhebimizin ileri gelenlerinin (ashabımızın) iki ayrı görüşü bulunmaktadır (yani birine göre müstehabdır diğerine göre ise değildir.) Kıraati gizli olan bir namazda istiaze getirirse istiazesini de gizli okur. Kıraatinin açıktan yapılacağı namazda istiazenin açıktan mı yoksa gizli mi okunması gerektiği konusunda ise görüş ayrılığı bulunmaktadır. Abdul­lah bin Ömer (r.a) gizli okurdu. Mezhebimizin ileri gelenlerinin çoğunlu­ğuna göre de en doğru olan uygulama budur. Tercihe uygun olan da budur. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir."[210]

 

RÜKUDA, RÜKUDAN KALKIŞ VE DOĞRULMA SIRASINDA OKUNACAK ZİKİRLER

 

1223- Müslim, Huzeyfe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Bakara, Nisa ve Ali İmran surelerinin okunuşuna yakın olan uzun rüku'unda şunu söyledi:

"Subhane Rabbiye'1-Azim (Ulu Olan Rabbim zâtına lâyık olmayan sıfatlardan münezzehtir.)"

Burada ifade edilmek istenen şudur: Resulullah (a.s) "Subhane Rab-biye'1-Azim" zikrini (işaret edildiği kadar bir süre) tekrar etti. Nitekim Ebu Davud-'un Sünen'inde ve daha başka kitaplarda bu şekilde açıklanmaktadır.

Sünen kitaplarında bildirildiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Biriniz üç kere: "Subhane Rabbiye'1-Azim" dediğinde rükusu tamam olur."[211]

 

1224- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) rükusunda ve secdesinde şöyle derdi:

"Subhartekellahumme Rabbena ve bi hamdık. Allahumme'ğfir (Ey Rab-bimiz olan Allah'ım! Sen zâtına lâyık olmayan sıfatlardan münezzehsin. Hamd sanadır. Ey Allah'ım! Beni bağışla."[212]

 

1225- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) rükusunda ve secdesinde şöyle derdi:

"Subbuhun, Kuddusun, Rabbu'l-Melâiketi ve'r-Ruh (Allah münezzeh­tir, uludur, meleklerin ve Ruh'un (Cebrail'in) Rabbidir.)"[213]

 

1226- Abdullah bin Abbas (r.a)'m şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Rükuda ise Rabbinizi ta'zim ediniz (O'nun yüceliğini dile getiriniz)" [214]

 

Bir Açıklama

 

Rükuda okunduğu bildirilen zikir bize göre ve ilim adamlarının çoğunlu­ğuna göre sünnettir. Bir kimse bu zikri bilerek veya unutarak terkederse na­mazı bozulmaz, günâh işlemiş olmaz ve sehiv secdesi yapması gerekmez. İmam Ahmed bin Hanbel ve bazı ilim adamları bu zikrin okunmasının vacib olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu konuyla ilgili açık ve sahih rivayetle­rin bulunması sebebiyle namaz kılan birinin bu zikri okumaya devam etmesi yerinde olur. Konuyla ilgili hadislerden biri şöyledir:

"Rükuda ise Rabbinizi ta'zim ediniz (O'nun yüceliğini dile getiriniz.)"

Daha önce de geçtiği üzere bu konuyla ilgili daha başka rivayetler de bu­lunmaktadır. Bunu okumaya devam eden biri, ilim adamlarının konuyla ilgili görüş ayrılıklarından da etkilenmemiş olur. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.

Rükuda ve secdede Kur'an-ı Kerim'den bir şey okumak mekruhtur.

Fatiha'nın dışında bir şey okusa namazı bozulmaz. Kuvvetli olan görüşe göre Fatiha'yı okumakla da bozulmaz. Ashabımızdan (mezhebimizin ileri ge­lenlerinden) bazıları ise bozulacağını söylemişlerdir.[215]

 

1227- Müslim, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) beni rükuda ve   ecdede (Kur'an-ı Kerim) okumaktan nehyetti."[216]

 

1228- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) rükudan sonra belini doğrulttuğunda: "Semi'a'llahu li-men hamideh (Allah kendisine hamdedeni duyar)" diyordu. Sonra da ayak­tayken şöyle diyordu:

"Rabbena leke'1-hamd (Ey Rabbimiz! Sana hamdolsun.)"

Bazı rivayetlerde de araya "vâv" eklenerek "ve leke'I-hamd" denmektedir. Her ikisi de güzel bir anlam taşımaktadır (aynı zamanda her ikisi de hemen hemen aynı anlamdadır -Çeviren).

Buharı ve Müslim'de bunun benzeri rivayetler bir çok sahabiden rivayet edilmiştir ve biz bu rivayetleri daha önce vermiştik.[217]

 

1229- Müslim, Hz. Ali (r.a)'den ve İbni Ebi Evfa (r.a)'dan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) (rükudan sonra) başını kaldırdığında şöyle derdi:

"Semi'a'llahu limen hamideh. Rabbena ve leke'1-hamd mil'e's-semâ-vâti ve mil'e'1-ardi ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du. (Allah kendisine hamdedeni duyar. Ey Rabbimiz! Göklerin doluşunca, yerin doluşunca, bun­ların dışında sen her neyi istersen onun doluşunca sana hamdolsun.)"[218]

 

1230- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) rükudan başını kaldırdığında:

"Allahumme Rabbena ve leke'1-hamd mil'e's-semâvâti ve mil'e'1-ardi ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senâ ve'1-mecdi, ehakku mâ kâle'1-abdu ve kulluna leke abd, Allahumme lâ mâni'a limâ a'teyte ve lâ mu'tiye limâ mene'te ve lâ yenfe'u ze'1-ceddi minke'1-cedd (Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Göklerin doluşunca, yerin doluşunca, bunların dışında sen her neyi istersen onun doluşunca sana hamdolsun. Ey övgüye ve üstün tu­tulmaya lâyık olan! Kulunun övgüyle söyleyeceğine en lâyık olan sensin. Hepimiz de sana kuluz. Senin verdiğini alıkoyabilecek yoktur, senin alıkoy­duğunu da verebilecek yoktur. Mertebe sahibine senden mertebenin bir ya­rarı olmaz -yani sen dilemedikçe mertebe sahibine mertebesinin bir yaran olmaz-)"[219]

 

Bir Açıklama

 

Daha önce rüku zikirleri konusunda ifade ettiğimiz üzere bütün bu zikirle­rin bir arada söylenmesi müstehabdır. Bir kimse bunlardan sadece biriyle ye­tinecek olursa: "Semi'a'llahu limen hamideh. Rabbena Ieke'1-hamd mil'e's-semâvâti ve mil'e'1-ardi ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du. (Allah kendi­sine hamdedeni duyar. Ey Rabbimiz! Göklerin doluşunca, yerin doluşunca, bunların dışında sen her neyi istersen onun doluşunca sana hamdolsun)" zikrini tercih etmelidir. Eğer çok kısa bir şey okuyacak olursa o zaman da: "Semi'a'llahu limen hamideh. Rabbena leke'1-hamd" der. Bundan daha az söylemek olmaz.

Bütün bu zikirlerin okunması gerek imam, gerek imama uyan ve gerekse yalnız başına namaz kılan biri için müstehabdır. Ancak imam kendisine uyan­ların namazın uzatılmasından hoşlanacak kimseler olduklarını bilmezse hep­sini bir arada okumaz.

Bu zikrin okunması vacib değil sünnettir. Bu zikrin terkedilmesi tenzihen mekruhtur. Bir kimsenin, bunu terketmekten dolayı sehiv secdesi yapması gerekmez. Rüku ve secde esnasmda Kur'an-ı Kerim'den bir şey okunması mekruh olduğu gibi rükudan doğrulma esnasmda okunması da mekruhtur. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.[220]

 

SECDE ZİKİRLERİ

 

1231- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) rüku ve secdesinde şu zikri çokça okurdu: "Subhanekellahumme Rabbena ve bi hamdik. Allahumme'ğfir (Ey Rab-

bimiz olan Allah'ım! Sen zâtına lâyık olmayan sıfatlardan münezzehsin.

Hamd sanadır. Ey Allah'ım! Beni bağışla.)"[221]

 

1232- Müslim, Hz. Aİşe (r.a)'den daha önce rüku konusunda vermiş ol­duğumuz şu rivayeti nakletmiştir:

"Resulullah (a.s) rükusunda ve secdesinde şöyle derdi: "Subbuhun, Kuddusun, Rabbu'l-Melâiketi ve'r-Ruh (Allah her türlü uy­gunsuz sıfattan münezzeh/ kutlu, meleklerin ve Ruh'un -Cebrail'in- Rabbi-dir.)"[222]

 

1233- Müslim, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) secde ettiğinde şöyle diyordu:

"Ey Allah'ım! Ben sana secde ettim. Sana iman ettim. Sana teslim ol­dum. Sen Rabbimsin. Yüzüm kendini yaratana, şekillendirene, kulağını ve gözünü oluşturana secde etti. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı pek yücedir."[223]

 

1234- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) secdesinde şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Benim bütün günâhlarımı, büyüklerini de küçüklerini de, öncekileri de sonrakileri de, gizli olanlarını da açık olanlarını da bağışla."[224]

 

1235- Müslim, Huzeyfe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O (yani Huzeyfe r.a) Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldı. Resulullah (a.s) rükusunda şöyle diyordu:

"Subhane Rabbiye'1-Azim. Büyük olan Rabbim zâtına lâyık olmayan sıfatlardan münezzehtir." Secdesinde de şöyle diyordu:

"Subhane Rabbiye'1-A'lâ (Ulu olan Rabbim zâtına lâyık olmayan sıfat­lardan münezzehtir)."

Bir kimse tilavet secdesi yaptığında namaz secdesinde okunacağını bildir­diğimiz zikri okuması müstehabdır. Yine bununla birlikte okuması da sün­nettir.[225]

 

1236- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir: "Ey Allah'ım! Bunu benim için senin katında bir hazine kıl, bununla be­nim ecrimi artır, buna karşılık bir günâhımı sil, bunu benden Davud (a.s)'dan kabul ettiğin gibi kabul et."

"Rabbimizin şanı pek yücedir! Şüphesiz Rabbimizin vaadi yerine getiri­lecektir" demek müstehabdır.

İmam Şafii bu sonuncu zikrin okunacağını da özellikle belirtmiştir.[226]

 

TEŞEHHÜDDEN SONRA NE DENECEKTİR?

 

1237- Ebu Davud, Fudale bin Ubeyd (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), bir adamın namazında dua ettiğini ancak Allah'a ham-detmediğini ve Resulullah (a.s)'a da salat getirmediğini duydu. Bunun üze­rine şöyle buyurdu:

"Bu, acele etti." Daha sonra o adamı çağırdı ve kendisine şöyle buyurdu:

"Biriniz namaz kıldığında Allah'a hamd ve O'na sena (övgü) ile baş­lasın. Sonra Peygamber (a.s)'e salat getirsin. Sonra bunun ardından istediği duayı yapsın."[227]

 

1238- Nesai, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), namazında teşehhüdden sonra şöyle derdi:

"Sözlerin en güzeli Allah'ın sözüdür. Hidayetin en güzeli de Muham-med'in hidayetidir." [228]

 

Bir Açıklama

 

Burada geçen zikrin nafile namazda söylenmiş olabileceği yahut burada teşehhüd ile kastedilenin son oturuş olabileceği ifade edilmiştir. Yahut bu söz ile şehadet kelimesinde olduğu gibi bir şeyin doğruluğunun dile getirilme­si (ikrar) söz konusu olabilir. Bu durumda bu sözün teşehhüdden hemen son­ra ve Resulullah (a.s)'a salat getirmeden önce söylenmesi gerekmektedir.[229]

 

1239- Ahmed bin Hanbel, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın teşehhüd ile selâm arasında en son söylediklerin­den biri şuydu:

"Ey Allah'ım! Önceden yaptığım ve geriye bıraktığım, gizlediğim ve açığa vurduğum, aşırıya götürdüğüm ve senin benden daha iyi bildiğin bütün hatalarımı bağışla. Öne geçiren de geriye bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur."[230]

 

Bîr Açıklama

 

Bu duanın okunacağı yer, içinde Hz. İbrahim (a.s)'e de salatın geçtiği sa-latlardan sonra ve selâmdan öncedir. Bu şekilde selâmdan önce okunduğu bil­dirilen duaların tümü, uygulamada da olduğu üzere söz konusu salatlardan sonra okunur.[231]

 

1240- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz teşehhüd ettiğinde dört şeyden Allah'a sığınsın: "Ey Allah'ım! Ben cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım."

Bu, Müslim'in naklettiği metindir. Buhari'nin rivayeti de isti'aze (sığınma) konusunda aynı şeyi ifade etmekte ancak onda teşehhüdden söz edilmemek­tedir.

Ebu Davud'un rivayetine göre ise şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz teşehhüdü bitirdiğinde dört şeyden Allah'a sığınsın:..." devamı yukarıdaki gibidir.[232]

Nesai ise şöyle bir fazlalığa yer vermiştir: "Sonra kendisi için istediği duayı etsin."[233]

 

Bir Açıklama

 

Ebu Davud ile Buhari'nin rivayetinin arasının buluşturulması sonra genel bir kıyas yapılması yukarıda geçen duaların okunacağı yerin Resulullah (a.s)'a salat getirilmesinden sonra olduğunu ortaya koyacaktır. Bu ise, Resu­lullah (a.s)'a salatı, duasından önceye almasmm gerekliliğidir.[234]

 

1241- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) namazında dua eder ve şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal'in fitnesin­den sana sığınırım. Hayatın fitnesinden de Ölümün fitnesinden de sana sığı­nırım. Suça itilmekten ve borç yükü altında kalmaktan sana sığınırım."

Bir adam kendisine: "Niçin borçtan, bu kadar sık şekilde Allah'a sığmı­yorsun?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Kişi borçlandı mı, konuşur ama yalan söyler; söz verir ama sözünde durmaz."

Bir rivayete göre (Hz. Aişe r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın namazında Deccal'in fitnesinden Allah'a sığındığını duydum."[235]

 

1242- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) kendilerine, teşehhüdden sonra okunacak dualar ara­sında şunu öğretirdi:

"Ey Allah'ım! Kalplerimizi birbirine ısındır. Aralarımızı düzelt. Bizi selâmet yollarına ilet. Bizi karanlıklardan kurtarıp aydınlığa ilet. Bizi çirkin işlerden ve fitnelerden, onların gizli olanlarından da açık olanlarından uzak tut. Bizim kulaklarımıza, gözlerimize, kalplerimize, eşlerimize ve soy­larımıza bereket ver. Tevbelerimizi kabul eyle. Şüphesiz sen tevbeleri çokça kabul edensin, çok merhamet edensin. Bizi nimetlerine şükreden, onlardan övgüyle söz eden ve onları gönülden kabul eden kimseler eyle ve bize ni­metlerini tamamla."[236]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

İnsan gerek Kur'an-ı Kerim'de ve gerekse sünnette bildirilen bir takım du-alan inceleyerek Yüce Allah'ı gerçek anlamda tanıyabilir ve kendisi için neyin hayırlı neyin şerli olduğu konusunda genel bir fikre ulaşabilir. Bunun kalplerin sağlıklı olması ve gidişatın düzgün olması konusunda büyük etkisi vardır. Bu yüzden rivayetlerde geçen dualara (me'sur dualara) özellikle özen gösteril­mesinin büyük önemi vardır. Bu tür dualar Kur'an-ı Kerim ayetleri içinde çokça bulunmaktadır ve Resulullah (a.s)'tan bu konuda çok sayıda hadisi şerif rivayet edilmiştir. Bir insan sünneti incelerken önüne gelen konuların bir, çoğunda bu tür dualarla karşılaşabilir,

İmamın hem kendi için hem de arkasında namaz kılanlar için dua etmesi gerekir. Bu, imamın önemli görevlerinden biridir. Genel mânâda, imam dua ettiğinde, eğer genel ifadeler kullanırsa bunun sevabı daha çok olur ve kabule daha yakın olur. Ancak özellikle kendi için dua etme hakkı da vardır.

Namazın içinde insanların normal konuşmalarında geçen dua ifadelerine benzer şekilde dua etmenin caiz olmadığı görüşünde olan Hanefilerin bu gö­rüşlerine riayet edilmesi açısından namazın içinde me'sur olmayan (Kur'an-ı Kerim veya hadisi şeriflerde geçmeyen) bir duayı okumamak mendubdur. Na­mazın dışında ise insan Yüce Allah'tan, istenmesi mubah olan veya özellikle istenmesi gereken her şeyi isteyebilir.

Arap olmayan birinin namazında okumak için Arapça dualar öğrenmesi gerekir. Hanefiler namazda Arapçadan başka bir dille dua etmenin haram ol­duğunu söylemişlerdir. Şafiiler ise Arapça konuşmaktan aciz olan birinin başka bir dile tercüme edilmiş dua okumasını caiz görmüşlerdir.[237]

 

NAMAZDAN SONRA OKUNAN DUALAR VE ZİKİRLER

 

1243-Müslim, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldığımızda sağ yanında durmaktan hoşlanırdık. O da bize yüzünü dönerdi. (Bera bin Azib r.a) dedi ki:

"Bu şekilde şöyle buyurduğunu duydum:

"Ey Rabbim! Kullarını dirilteceğin -yahut kullarını bir araya toplaya­cağın- gün beni azabından koru."[238]

 

1244- Taberani, Ebu Umame (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim sabah namazını cemaatle kılar da sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikreder, sonra da kalkıp iki rek'at namaz kılarsa bir hac ve umre sevabı ile geri döner."[239]

 

Bîr Açıklama

 

Daha önce geçtiği üzere tam güneşin doğmasıyla birlikte veya hemen ar­kasından namaz kılmak yasaklanmıştır. Namaz ancak güneş bir veya iki ok miktarı yükseldikten sonra kılınır. Yani en azından yirmi dakika geçmelidir. Yukarıdaki hadisi şerifte kastedilen de kişinin, güneşin doğmasından sonra namaz kılmanın caiz olduğu vakit gelince namaz kılmasıdır.[240]

 

1245- Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de Câbir bin Semure (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) sabah namazını kıldığında oturup güneş doğuncaya ka­dar Allah'ı zikrederdi."[241]

 

1246- Taberani, Müdrik (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bilal (r.a)'in yanından geçtim. O da sabah namazını kılmış oturuyordu.

"Seni oturtan nedir, ey Ebu Abdullah?" diye sordum. "Güneşin doğmasını

bekliyorum" dedi."[242]

 

1247- Ahmed bin Hanbel, Ebu Umame (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah'ı zikretmek, O'na hamdetmek, O'nu teşbih etmek ve O'nun bir­liğini dile getirmek (kelime-i tevhidi söylemek) üzere güneş doğuncaya ka­dar oturmak benim için İsmailoğuîlanndan iki köle azad etmekten daha se­vimlidir, ikindiden sonra da (aynı amaçla) güneş batıncaya kadar oturmak benim için İsmailoğuîlanndan dört köle azad etmekten daha sevimlidir."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikretmem, tekbir getirmem, tehlil yap­mam (kelime-i tevhidi okumam) ve teşbih etmem benim için İsmailoğuîla­nndan dört köle azad etmekten daha sevimlidir. İkindiden sonra da güneş batıncaya kadar Allah'ı zikretmem benim için İsmailoğuîlanndan şu kadar, şu kadar köle azad etmekten daha sevimlidir."[243]

 

1248-  Buhari,  Muğire bin Şu'be (r.a)'nin azatlısı (mevlası) Verrad'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Muğire bin Şu'be (r.a) bana Muaviye için yazdırdığı mektuba şunları yazdırdı:

"Resulullah (a.s) her farz namazdan sonra şöyle derdi:

"Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'1-ham-du ve huve alâ külli şey'in kadir. Allahumme lâ mâni'a limâ a'teyte ve lâ mu'tiye limâ mene'te ve lâ yenfe'u ze'I-ceddi minke'I-cedd. (Allah'tan baş­ka ilâh yoktur, O birdir hiç bir ortağı yoktur. Mülk Onundur, hamd O'nadır ve O her şeye güç yetirendir. Ey Allah'ım! Senin verdiğini alıkoyabilecek yoktur, senin alıkoyduğunu da verebilecek yoktur. Mertebe sahibine senden mertebenin bir yararı olmaz -yani sen dilemedikçe mertebe sahibine merte­besinin bir yararı olmaz-)"

Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer verilmektedir: "Ona ayrıca şöyle yazdı:

"O (Resulullah a.s) dedikodudan, malı boşa harcamaktan, çok soru sor­maktan nehyederdi. Yine annelere itaatsizlik etmekten, kız çocuklarını diri diri gömmekten ve başkasına ait bir şeyi vermemekten de nehyederdi."[244]

Bir rivayete göre de Verrad şöyle söylemiştir:

"Bundan sonra Muaviye'nin yanına gittim ve bunları insanlara emret­tiğini duydum."[245]

Müslim, sadece namazların sonunda okunan dua metnini rivayet etmiştir. Ancak bir başka yerde Buhari'nin Sahih'inde yer alan fazlalığı da vermiştir.[246] Rivayetlerinden birinin son kısmında da şöyle söylemiştir:

"Dedikodudan nehyederdi": Bu sözü derken "doğru olmayan, doğru olup ol­madığı bilinmeyen sözlerden ve bir kimsenin konuşmasında sık sık "surda söyle den­di, filanca şöyle dedi" gibi aktarmalar yapmasından nehyederdi" anlamını krsdet-miştir. Annelere itaatsizliğin ne olduğu bilinmektedir. Bu ifade ile yakınlara karşı yerine getirilmesi gereken görevde ihmalkârlık etmek anlamı kastedilmiştir. Özel­likle annenin anılması ona karşı görevin büyüklüğünün ve öneminin daha çok vurgu­lanması içindir. Bununla birlikte babalara ve diğer yakınlara karşı itaatsizlik, onlara karşı gelmek de büyük günâhtır. Ancak analara karşı itaatsizlik, belirgin ve çirkin bir tutumdur.

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme: Bu uygulama cahiliye döneminde vardı.

Malı boşa harcamak: iyilik dışında malt zayi etmek, lüzumsuz bir şekilde harca­mak ve bir yarar getirmeyecek yerlere sarfetmektir.

Çok soru sormak: Kişinin kendini ilgilendirmeyen konularda sıkça soru sor-masıdır. Ancak zorunluluk dolayısıyla soru soran için, zaruretten doğan mubahhk hükmü geçerlidir.

"Bu sözü kaç kere diyordu?"

Bir rivayetinde de: "O her şeye güç yetirendir" sözünün sonuna kadar ver­dikten sonra: "Üç kere" demiştir. Yani bu sözü üç kere söylerdi. [247]

İbni Hibban'ın rivayetinde şöyle geçmektedir:

"Ey Allah'ım! İşlerimin koruyucusu kıldığın dinimi benim için ıslah eyle (yani benim dine bağlılığımı, dini yaşantımı ıslah eyle, düzelt) ve beni, içinde yaşattığın dünyamı benim için düzelt. Ey Allah'ım! Hiddetinden hoş­nutluğuna sığmıyorum. İntikam almandan bağışlamana sığınıyorum. Sen­den sana sığınıyorum. Ey Allah'ım! Senin verdiğini engelleyecek yoktur."

Daha sonra öncekinin benzeri bir hadis vermiştir.[248]

 

1249- Taberani, Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet etmiştir: ,

"Resulullah (a.s) namazdan sonra şöyle derdi:

"Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'1-ham-du yuhyi ve yumitu ve huve hayyun lâ yemut. Bi yedihi'1-hayr ve huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Yaşatır ve öldürür. O her zaman diridir, ölmez. Hayır O'nun elindedir ve O her şeye güç yetirendir.)"[249]

 

1250- Müslim, Urve bin Zubeyr (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O (yani Urve r.a) her namazın ardından selâm verdikten sonra şöyle derdi:

"Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'I-mulku ve lehu'1-hamdu ve huve alâ külli şey'in kadir. Lâ ilahe illa'llahu ve lâ na'budu illâ iyyah. Lehu'n-ni'metu ve lehu'1-fadl ve lehu's-senâu'l-hasen. Lâ ilahe illa'llahu, muhlisine lehu'd-din ve lev kerihe'I-kâfirun. (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadir. O her şeye güç yetirendir. Allah'tan başka ilâh yoktur, O'ndan başkasına ibadet etmeyiz. Nimet O'nadır, lütuf O'ndandır. Güzel övgü O'nadır. Allah'tan başka ilâh yoktur. Kâfirler hoşlanmasa da biz dini O'na halis kılanlarız.)"

(Urve bin Zubeyr r.a) dedi kî:

"Resulullah (a.s) bunları her namazın sonunda okurdu."

Bir rivayete göre de Ebu Zubeyr şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Zubeyr (r.a)'in bu minberinin üzerinde hitab ettiğini ve şöyle söylediğini duydum:

"Resulullah (a.s) namazın sonunda selâm verdiğinde veya salatları oku­duğunda şöyle derdi: " devamında yukarıdaki hadisin aynısını vermiştir.[250]

 

1251- Taberani, Ebu Umame (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim her namazın sonunda bacaklarını açmadan Önce yüz kere:

"Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'1-ham-du yuhyi ve yumitu ve huve hayyun Iâ yemut. Bi yedihi'1-hayr ve huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Diriltir, yaşatır ve öldürür. O her zaman diridir, ölmez. Hayır O'nun elindedir ve O her şeye güç yetirendir)" derse, o gün amel bakımından yeryüzünün en üstünü olur. Ancak kendisinin söylediğini veya daha fazlasını söyleyen müstesna."[251]

 

1252- Taberani, Abdullah bin Atebe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Bir gün Abdullah bin Mes'ud (r.a) Mescid'de dua ederken Resulullah (a.s) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) yanmdan geçti. Resulullah (a.s) onun hizasına ge­lince duasını duydu. O zaman Resulullah (a.s) henüz onu tanımıyordu. "Bu kimdir, ne istediğini sor?" diye buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a), Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un yanına giderek: "Okuduğun dua neydi?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"Allah'a hamdettim, O'nu temcid ettim. Sonra şöyle dedim:

"Ey Allah'ım! Senden başka ilah yoktur. Vaadin haktır, sana kavuşmak haktır. Kitab'ın haktır. Peygamberler haktır. Muhammed (a.s) haktır. Cennet haktır, cehennem haktır ve elçilerin haktır."[252]

 

1253- Ebu Davud, Fadl bin Hasan Damri (rh.a.)'den rivayet etmiştir:

"İbni Ummi Hakem'in bildirdiğine göre Zubeyr'in kızları olan Ummu Hakem veya Duba'a şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'a esirler geldi. Ben ve Resulullah (a.s)'ın kızı, kızkarde-şim Fatıma, Resulullah (a.s)'a gittik. İçinde bulunduğumuz durumu kendi­sine arzederek bize esirlerden verilmesi için emir vermesini istedik. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bedir'in yetimleri sizi geçti. Ancak ben size bundan daha hayırlı olan bir şeyi öğreteceğim. Her namazın ardından Yüce Allah'ı otuzüç kere tekbir edin, otuzüç kere teşbih ediniz ve otuzüç kere de O'na hamdedin. (Yani otuzüç kere "Allahu ekber", otuzüç kere de "El-hamdulillah" deyin) sonra da: "Lâ ilahe illa'Ilahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye güç yetirendir)" deyin."[253]

 

1254- Alımca1 bin Hanbel, Hz. Ali (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), Hz. Fatıma (r.a)'yı onunla ( Hz. Ali (r.a)'yle) evlendi­rince beraberinde (çeyiz olarak) bir çarçaf, içi lif dolu bir deri yastık, iki eldeğirmeni, bir su kırbası ve iki testi gönderdi. Bir gün Hz. Ali (r.a), Hz. Fatı-ma (r.a)'ya dedi ki:

"Vallahi, o kadar sulama yaptım ki, göğsümden rahatsız oldum. Yüce Allah, babana esirler lütfetti. Git O'ndan hizmetçi (köle) iste."

Bunun üzerine Hz. Fatıma (r.a) da şöyle söyledi:

"Vallahi ben de o kadar bir şey öğüttüm ki, ellerim şişti."

Sonra Hz. Fatıma (r.a) Resulullah (a.s)'ın yanına gitti. Resulullah (a.s):

"Seni getiren nedir, ey kızım?" diye buyurdu. O da:

"Sana selâm vermek için geldim" dedi. Ancak arzusunu söylemekten utandı ve geri döndü. Döndüğünde Hz. Ali (r.a) :

"Ne yaptın?" diye sordu. Hz. Fatıma (r.a): "O'ndan (dediğin şeyi) iste­mekten utandım" dedi. Sonra ikisi birlikte geldiler. Hz. Ali (r.a) şöyle söy­ledi:

"Ya Resulullah (a.s)! Vallahi o kadar sulama yaptım ki, göğsümden ra­hatsız oldum."

Hz. Fatıma (r.a) da şöyle söyledi:

"Ben de o kadar şey öğüttüm ki, ellerim şişti. Yüce Allah sana esirler ve genişlik lütfetti. Bize hizmetçi ver."

Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hayır vallahi. Suffe halkını açlıktan karınlan birbirine yapışır halde bırakıp da size bir şey veremem. Çünkü onlara verecek bir şey bulamıyo­rum. Ancak ben onları (esirleri) satacak, paralarını bunlara (suffe halkına) harcayacağım."

Böyle deyince Hz. Ali (r.a) ve Hz. Fatıma (r.a) geri döndüler. Sonra Resu­lullah (a.s) yanlarına gitti. İçeri girdiğinde bir yorgana bürünmüşlerdi- Öyle ki, yorganlarıyla başlarını Örttüklerinde ayaklan açılıyor, ayaklarını örttükle­rinde başları açılıyordu. (Resulullah (a.s) içeri girince) kalktılar. Resulullah (a.s): "Yerinize yatın" dedi. Sonra şöyle buyurdu:

"Size istediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi bildireyim mi?" Onlar: "Evet" dediler. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Size, bana Cibril (a.s)'in öğrettiği bazı sözleri öğreteceğim." Sonra da şöyle buyurdu:

"Her namazın ardından on kere tekbir getirirsiniz, on kere hamdedersi-niz ("Elhamdülillah" dersiniz), on kere de teşbih edersiniz ("Subhanallah" dersiniz). Yataklarınıza yattığınız zaman da otuzüç kere teşbih edin, otuzüç kere hamdedin, otuzdört kere de tekbir getirin." Hz. Ali (r.a) dedi ki:

"Vallahi, ben bunları Resulullah (a.s)'tan duyduğumdan beri hiç terket-miş değilim."

İbni Kevva kendisine: "Sıffin gecesi de mi?" diye sordu. Hz. Ali (r.a) de şöyle söyledi:

"Allah canınızı alsın ey Irak ahalisi! Evet, Sıffin gecesi de (terketmedim.)"[254]

 

1255- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Fakirler Resulullah (a.s)'a gelerek şöyle dediler:

"Ya Resulullah (a.s)! Zenginler bizim namaz kıldığımız gibi namaz kı­lıyor, bizim oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Bunun yanısıra onların malları var, köleler azad ediyor, sadakalar veriyorlar."

Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Namaz kıldığınız zaman otuzüç kere "Subhanallah" deyin, otuzüç kere "Elhamdülillah" deyin, otuzdört kere "Allahu Ekber", on kere de "Lâ ilahe illa'llah" deyin, bununla sizi geçenlere ulaşırsınız ve ondan sonra sizi kimse geçemez."

Tirmizi şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"İki özellik vardır ki, herhangi Müslüman kişi, bunları üzerinde taşırsa cennete girer. Her namazın ardından Allah'ı otuzüç kere teşbih eder, O'na otuzüç kere hamdeder, otuzüç kere de O'nu tekbir eder; bir de uyumak üzere yatınca on kere O'nu teşbih eder, O'na on kere hamdeder, on kere de O'nu tekbir eder."[255]

Tirmizi ayrıca şöyle söylemiştir:

"Bu konuda Zeyd bin Sabit (r.a)'ten, Enes bin Malik (r.a)'ten ve Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayetler nakledilmiştir."

Yukarıdaki hadisi şerifi Ahmed bin Hanbel[256], Edebu'l-Mufred'de Buhari[257], Ebu Davud[258], Nesai[259] ve İbni Mace [260] de rivayet etmiştir. İbni Hib-ban da bunun sahih olduğunu bildirmiştir.[261] Sonuç olarak bu hadis, sahih bir hadistir.[262]

 

1256- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Amr (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İki Özellik vardır ki, hangi Müslüman bunları korursa cennete girer. Bakın, bunlara sahip olmak oldukça kolaydır ve bunların gereğini yerine ge­tirmek az bir işle olur: Her namazın ardmdan Allah'ı on kere teşbih eder, O'na on kere hamdeder, on kere de O'nu tekbir eder. Bunların tümü dili ile yüzellidir. Terazide ise binbeşyüzdür. Bunun yanısıra yatağına yattığında O'nu otuzdört kere tekbir eder, otuzüç kere O'na hamdeder, otuzüç kere de O'nu teşbih eder. Bu dil ile yüzdür, terazide ise bindir. Hanginiz günde iki-binbeşyüz günâh işler?"[263]

 

1257- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim her namazın ardından otuzüç kere teşbih eder, otuzüç kere tekbir getirir ve otuzüç kere de Allah'a hamdederse bunların tümü doksandokuz eder. Sonra da yüze tamamlamak için: "Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ külli şey'in kadir (Allah­'tan başka ilâh yoktur, O birdir, hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye güç yetirendir}" derse, denizin köpüğü kadar da olsa ha­taları bağışlanır."[264]

 

1258- Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz namaz kılar da sonra namazını kıldığı yere oturursa melekler onun için dua etmeğe devam ederler. (Şöyle derler):

"Ey Allah'ım! Onu bağışla. Ey Allah'ım! Abdesti bozuluncaya kadar ona rahmet eyle."

Bu, İbni Fudayl'in rivayet etmiş olduğu hadistir. îbni Veheb'in rivayetine göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Bir Müslüman namaz kılar da sonra namaz kıldığı yere oturursa, me­lekler onun için dua etmeğe devam ederler. (Şöyle derler):

"Ey Allah'ım! Onu bağışla. Ey Allah'ım! Abdesti bozuluncaya veya ye­rinden kalkıncaya kadar ona rahmet eyle."[265]

 

1259- Ahmed bin Hanbel, Ebu Musa (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'a abdest suyunu götürdüm. Abdest aldı sonra namaz kıldı ve şöyle buyurdu:

"Ey Allah'ım! Benim dinimi (dini yaşantımı) düzelt. Evimi genişlet ve rızkıma benim için bereket ver."[266]

 

1260- Ebu Davud, Hanzala bin Ali (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Mihcen bin Edra' kendisine şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) Mescid'e girdi. Namazını bitirmiş teşehhüdü okuyan bir adamla karşılaştı. Adam şöyle diyordu:

"Ey Allah'ım! Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, doğmamış ve doğurulma-mış olan, hiç bir şey kendisine denk olmayan tek Allah olman hakkı için be­nim günâhlarımı bağışlamanı diliyorum. Şüphesiz çok bağışlayıcı ve çok merhamet sahibi olan sensin."

Resulullah (a.s) (bunu duyunca) şöyle buyurdu:

"O muhakkak bağışlanmıştır, o bağışlanmıştır." Bu sözü üç kere tekrar etti."[267]

 

1261- Ebu Davud, Ukbe bin Amir (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bana her namazın arkasından muavvizeteyni (Felak ve Nas surelerini) okumamı emretti."

Nevevi şöyle söylemiştir:

"İhlas, Felak ve Nas surelerinin namazların arkasından okunması uy­gun olur."[268]

 

1262- Müslim, Ka'b bin Ucera (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"(İbadetlerden sonra okunan) bir takım teşbihler vardır ki, her namazın arkasından bunları okuyan -veya yapan- kaybetmez: Otuzüç teşbih, otuzüç tahmid ve otuzüç tekbir (Yani otuzüçer kere, "Subhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber" denmesi.)"[269]

 

1263- Nesai, Zeyd bin Sabit (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Her namazın arkasından otuzüç kere teşbih etmek, otuzüç kere hamd etmek ve otuzdört kere de tekbir getirmekle emrolundular. Ensardan bir a-dama rüyasında şöyle bir şey gösterildi: Kendisine: "Size Resulullah (a.s) her namazın arkasından otuzüç kere teşbih etmenizi, otuzüç kere hamd etmeni­zi ve otuzdört kere de tekbir getirmenizi mi emretti?" diye soruldu. O da: "Evet" dedi. Bunun üzerine soruyu soran şöyle dedi: "Onları yirmibeşer kere yapın ve bunlara tehlil (kelimei tevhidi okumayı) de katın." Sabah olunca adam Resulullah (a.s)'a geldi ve bunu O'na bildirdi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Artık böyle yapın."[270]

 

1264- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Muhacirlerin fakirleri Resulullah (a.s)'a gelerek şöyle söylediler: "Servet sahipleri hep yüksek dereceleri ve kalıcı nimetleri kaptılar." Resulullah (a.s): "Bu da nedendir?" diye buyurdu. Gelenler:

"Onlar, bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Buna ek olarak bir de sadaka veriyorlar, ama biz veremiyo­ruz. Yine köle azad ediyorlar ama biz azad edemiyoruz" dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Size, sizi geçenlere yetişmenizi, arkanızdakileri de geçmenizi sağlayacak bir şey öğreteyim mi? Böylece sizin yaptığınızın aynısını yapanın dışında kimse sizden üstün olamaz." Onlar: "Evet, Öğret ya Resulullah (a.s)!" dedi­ler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Her namazın ardından otuzüçer kere teşbih eder, hamdeder ve tekbir getirirsiniz."

Ebu Salih dedi ki:

"Daha sonra muhacirlerin fakirleri yine Resulullah (a.s)'ın yanma gide­rek: "Servet sahibi kardeşlerimiz bizim yaptığımızı duydular aynısını onlar da yapıyorlar" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Bu, Yüce Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir."

Yine Müslim'in bir başka rivayetine göre Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyle­miştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim her namazın ardından ohızüç kere teşbih eder, otuzüç kere ham-deder, otuzüç kere de tekbir getirirse, bunun tamamı doksandokuz eder." Sonra şöyle buyurdu:

"Sonra da yüze tamamlamak için: "Lâ ilahe illa'llahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir, hiç bir ortağı yûktur. Mülk O'nundur, hamd O-'nadır. O her şeye güç yetirendir)" derse, denizin köpüğü kadar da olsa hata­ları bağışlanır."[271]

 

1265- Müslim, Sevban (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) selâm verdiğinde üç kere Allah'tan bağışlanma dilerdi (istiğfar ederdi) ve sonra şöyle derdi:

"Allahumme ente's-Selâm ve minke's-Selâm, Tebârekte yâ ze'1-Celâli ve'l-İkrâm (Ey Allah'ım! Sen Selâm'sm, selâm sendendir. Ey yücelik ve ik­ram sahibi! Sen pek ulusun.)"

Evza'i'ye: "Bağışlanma dilemesi (istiğfarı) nasıldı?" diye soruldu. O da şöyle söyledi:

"Estağfirullah, Estağfirullah (Allah'tan bağışlanma dilerim.)"

Ancak Nesai'nin rivayetinde şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) namazını bitirdiğinde..." devamı yukarıdaki gibidir.

Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) namazından çekilmek istediğinde otuzüç kere "es­tağfirullah" derdi. Sonra şöyle derdi:

"Ey Allah'ım!.." Daha sonra Hz. Aişe (r.a)'nin rivayet ettiği hadisle aynı anlamı taşıyan bir metin rivayet etmiştir. Ebu Davud bu şekilde söylemiştir.[272]

 

1266- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) selâm verdiğinde şöyle derdi:

"Allahumme ente's-Selâm ve minke's-Selâm, Tebârekte yâ ze'1-Celâli ve'1-İkrâm."[273]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Resulullah (a.s) farz ile nafile namazın arasını: "Allahumme ente's-Selâm ve minke's-Selâm, Tebârekte yâ ze'1-Celâli ve'1-İkrâm" sözüyle ayı­rırdı. Nafile namazını kıldıktan sonra da istiğfar vs. şeklindeki namaz zikir­lerini okurdu. Ancak farz namazının hemen ardından nafile namazın ol­maması durumunda hemen namaz zikirlerine başlardı."[274]

 

1267- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazdan selâm verdiğinde şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Önceden yaptığım ve geriye bıraktığım, gizlediğim ve açı­ğa vurduğum, aşırıya götürdüğüm ve senin benden daha iyi bildiğin bütün hatalarımı bağışla. Öne geçiren de geriye bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur."[275]

 

1268- Ahmed bin Hanbel, Müslim bin Ebi Bekre (r.a)'nin şöyle söyle­diğini rivayet etmiştir:

"Babam namazın ardından şöyle derdi:

"Ey Allah'ım! Ben, küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığı­nıyorum." Ben de bunları söylemeğe başladım. "Ey oğulcağızım! Sen bunları kimden aldın?" diye sordu. "Senden" dedim. Bunun üzerine şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) bunları namazın arkasından söylerdi." Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir: "Sen bunları söylemeye devam et, ey oğlum!"[276]

 

1269- Ebu Davud, Haris bin Müslim bin Haris, (r.a)'ten, o da babasından rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ona (yani babasına) gizlice bir şeyler söyledi ve şöyle buyurdu:

"Akşam namazını bitirdiğin zaman yedi kere şöyle söyle: "Ey Allah'ım! Beni cehennem ateşinden uzak tut." Bir rivayette şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Kimseyle konuşmadan önce (böyle söyle). Sen bunu söylersen sonra o gece ölürsen senin ondan (cehennem ateşinden) uzaklaştırılacağın yazılır. Sabah namazını kıldığın zaman da böyle söyle. Eğer o gün ölürsen senin on­dan uzaklaştırılacağın yazılır."

Haris dedi ki: "Bunu Resulullah (a.s) bize gizlice söyledi, biz de bunu kardeşlerimize özel kılıyoruz (özellikle onlara söylüyoruz.)" [277]

 

1270- Nesai, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) her namazın ardından şöyle derdi:

"Ey Cibril'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan Allah'ım! Beni cehen­nem ateşinin sıcaklığından ve kabir azabından koru."[278]

 

1271- Ahmed bin Hanbel, Ummu Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) sabah namazını kıldıktan sonra namazın ardından şöyle buyururdu:

"Ey Allah'ım! Senden yararlı ilim, kabul edilen amel ve temiz rızık di­liyorum."[279]

 

1272- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Her ne zaman Peygamberiniz (a.s)'in arkasında namaz kıldıysam mut­laka namazını bitirdikten sonra namazın ardından şöyle buyurduğunu duydum:

"Ey Allah'ım! Ben, senden yararlı ilim, kabul edilen amel ve temiz rızık istiyorum."[280]

 

1273- Taberani. Ebu Eyyub (r.a)'un şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Her ne zaman Peygamberiniz (a.s)'in ardından namaz kıldıysam mutlaka namazını bitirdikten sonra namazın ardından şöyle buyurduğunu duy­dum:

"Ey Allah'ım! Benim bütün hatalarımı ve günâhlarımı bağışla. Benim durumumu düzelt ve halimi iyileştir. Beni amellerin ve ahlâkın iyisine yönelt. Senden başkası amellerin iyisine yöneltemez ve kötüsünden uzak­laştıramaz."[281]

 

1274- Müslim, Ebu Malik EşcaTden, o da babasından rivayet etmiştir:

"Sabah vakitlerinde Resulullah (a.s)'m yanına giderdik. Bir adam gelirdi (ardından) bir kadın gelirdi ve: "Ya Resulullah (a.s)! Namaz kıldığımda ne diyeceğim?" derdi. O da şöyle buyururdu:

"De ki: "Ey Allah'ım! Beni bağışla, bana rahmet eyle, beni doğruya yö­nelt, bana afiyet ver ve beni rızıklandır." Bunu söylediğin zaman senin için dünyan da ahiretin de bir araya getirilmiş olur (yani hem dünyanın hem de ahiretin iyiliğini bir araya getirmiş olursun -Çeviren.)"[282]

 

1275- Ahmed bin Hanbel, Amr bin Meyimin Ezdi (r.a)'nin şöyle söy­lediğini rivayet etmiştir:

"Yazdıncınm çocuklara bir şeyler öğretmesi gibi Sa'd (r.a) oğullarına şu sözleri öğretirdi ve: "Resulullah (a.s) her namazın ardından bunlarla Al­lah'a sığınırdı" derdi.

(Öğrettiği sözler):

"Ey Allah'ım! Ben, cimrilikten sana sığınırım, korkaklıktan sana sığı­nırım, hayatın en fenasına düşürülmekten sana sığınırım, dünya fitnesin­den sana sığınırım ve kabir azabından sana sığınırım."[283]

 

1276- Ebu Davud, Muaz bin Cebel (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bir gün benim elimden tuttu ve bana şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Vallahi, ben seni seviyorum." Ben dedim ki:

"Ya Resulullah (a.s)! Anam babam sana feda olsun, vallahi ben de seni seviyorum!" Bunun üzerine şöyle buyurdu:

"Ey Muaz! Sana bir şey tavsiye edeceğim, onları hiç bir namazın ardın­dan söylemeden geçmeyeceksin:

"Ey Allah'ım! Bana seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte yardımcı ol."[284]

 

1277- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söyledi­ğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s)'ın namazının tekbir ile sona erdiğini bilirdim."[285]

 

1278- Ebu Ya'la, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ebu Said (r.a)'e: "Resulullah (a.s)'tan, O'nun selâmdan sonra okumakta olduğu bir şey ezberledin mi?" diye sorduk. Şöyle söyledi:

"Evet, Şöyle derdi:

"Üstünlük (izzet) sahibi Rabbin onların nitelemelerinden münezzehtir. Gönderilmiş peygamberlere selâm olsun. Hamd, alemlerin Rabb'i Allah'a­dır."[286]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Zikir; bütün varlıkların ibadetidir. Yüce Allah melekler hakkında şöyle buyurmuştur:

"Gece ve gündüz teşbih eder; hiç ara vermezler."[287]

Yüce Allah her şeyiyle varlıklar alemi hakkında da şöyle buyurmuştur:

"Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu teşbih ederler. Hiç bir şey yoktur ki, O'nu Övgü ile teşbih etmesin. Ancak siz onların teşbihlerini an­lamıyorsunuz. Şüphesiz O hilim sahibidir, bağışlayandır."[288]

Yüce Allah yine şöyle buyuruyor:

"Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı teşbih etmiştir."[289]

Yine şöyle buyuruyor:

"Göklerde ve yerde olanların ve kanatlarını çırparak uçan kuşların Al­lah'ı teşbih ettiklerini görmedin mi? Her biri kendi duasını ve teşbihini bil­miştir. Allah onların yaptıklarını bilir."[290]

Bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Davud İle beraber teşbih etmeleri üzere dağlara ve kuşlara boyun eğ­dirdik. (Bütün bunları) yapan bizdik."[291]

İnsan şanı yüce olan Allah'ı zikretmesi ölçüsünde kulluk görevini yerine getirmesi konusunda diğer bütün varlıklarla uyum sağlamaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Şu halde bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl."[292]

Bu itibarla kim namaz kılarsa zikrin birinci rüknünü (esasını) yerine getir­miş olur. Ancak zikir konusunda şeriatın belirlemiş olduğu uygulama daha ge­niştir.

Bu yüzden çeşitli zikir ve dua türleriyle karşılaşıyoruz. Bunlar (yapılması farz kılınmış olanlara) ek ibadet ve zikirlerdir. Bunlar değişik vesilelerle kar­şımıza çıkıyor. Biz de bu kitabm bir bölümünü sadece zikirlere ve dualara özel kılacağız. Bu bölüm tabii ki, zikir ve dua konusunda nakledilmiş olan ri­vayetlerin tümünü içine alamayacaktır. Çünkü bunların tümünü içerecek bir eserin hazırlanması Kitab'ın ve sünnetin tamamının incelenmesini gerektirir.

Namazın, zikrin bir rüknü, merkezi ve düzenleyicisi olduğunu söyledik. Bunun yanısıra şunu da ifade edelim ki; bu aynı zamanda zikir görevinin ye­rine getirilmesi konusundaki uygulamaların en yüksek derecesidir. Çünkü na­mazda zikrin yanisıra kıyam (ayakta duruş), rüku, secde ve bunların dışın­daki çeşitli ibadet uygulamaları da yer almaktadır. Namazın belirli bir takım şartlar doğrultusunda yerine getirilmesi gerekir. Bu itibarla namaz en yüksek derecede bulunan ve en üstün ibadet şeklidir. Namazda aynı zamanda bütün meleklerin ve peygamberlerin (Allah'ın salatı ve selâmı tümünün üzerine ol­sun) ibadetleri bir araya getirilmiştir.

Namazın zikirleri veya namazdan sonra okunacak zikirler olarak rivayet edilen metinlerin hayli çok olduğunu gördük. Müslüman, bunlardan bir rüknün (şartın) yerine getirilmesini sağlayacak olana öncelik verecektir. Sonra sıra­sıyla vacibe, sonra sünnete, sonra müstehaba ve menduba Öncelik verecektir. Müstehab ve mendub dairesinin içinde istediği gibi tercih yapabilir ve kendisi için gücünün yettiği ölçüde devam ettireceği bir uygulama şekli çıkarır. Bu­nunla birlikte rivayetlerde bildirilmiş olan dua ve zikir metinlerinden hiç birini hayatında bir kere de olsa okumadan geçmemesi iyi olur.

Namazdan sonra okunacak zikirde esas olan; her ferdin bun i arı kendi ba­şına okumasıdır. Bu zikirlerin kul ile Rabbi arasında gizli olması esastır. Bazen açıktan zikir yapıldığına dair bir takım rivayetlerin bulunduğunu gördük. Bu rivayetlerde bildirilen uygulamaların bildirme veya öğretme amacı taşıdığı ifade edilmiştir.

Son çağlarda bilgisizliğin ve görgüsüzlüğün baskın çıkması, namazdan, cemaatten ve ilim halkalarından yüz çevirenlerin artması, öğrenenin ve öğre­tenin gayretinin azalması, bilmeyenin öğrenme hırsının zayıflaması, zikre yönelişin azalması ve gafletten sonra tevbe ederek camiye yönelecek birinin gelmesi ihtimalinin bulunması gibi sebeplerden dolayı ilim adamları camilerde namazlardan sonra zikir virdleri düzenlenmesini caiz görmüş hatta bunun daha çok sevap kazandıracağı düşüncesiyle bu uygulamayı tercih etmişlerdir. Bu konuda, imamla müezzinin bu zikirleri idare etmesi ve imamın duasıyla bi­tirilmesi şeklindeki bir uygulama yaygınlık kazanmıştır. İlim adamları bu uy­gulamaları tenkid etmemişlerdir; çünkü bunların her birinin kendine göre delili bulunmaktadır. İnsanlardan bazıları da bunların bid'at olduğu gerekçesiyle bunlara karşı mücadele etmektedirler. Ancak bu yerinde olmayan bir müca­deledir. Namazlardan sonra zikir virdlerinin konulmasında, sürdürülmesinde ve düzenlenmesinde pek çok hayır bulunmaktadır. Bu uygulama bid'atler sını­fına da girmemektedir. Aksine bu, şeriattaki herhangi bir genel prensibe da­yanan ameller sınıfına girmektedir.

Dört mezhebe göre farz namazın hemen arkasından okunan zikir virdleri sadece sabah ve ikindi namazlarının ardından okunan virdlerdir. Diğer üç. na­mazdan sonra ise revâtib (düzenli şekilde kılman) sünnet namazlar bulun­duğundan dolayı Hanefilere göre bu namazların ardından okunması gereken zikirler, söz konusu revâtib sünnetler yerine getirildikten sonra okunmalıdır.[293]

 

1279- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), selâm verdiğinde namazdan sonra sadece: "Allahum-me ente's-selâm ve minke's-selâm tebarekte yâ ze'1-celâli ve'1-ikrâm" diye­cek kadar otururdu."

Hanefilerin dışındaki üç mezhebe göre ise sözü edilen üç namazda zikir­ler, farzlardan hemen sonra, revâtib sünnetlerden önce okunur.

İmamın sol yanını mihraba doğru çevirerek cemaate (imama uyanlara) doğru dönmesi müstehabdır. İmamın dışındakiler ise namazın ardından okunan zikirleri okumaya kalmak isterlerse oldukları yerlerde kıble tarafına yönelmiş halde kalırlar.

Müslümanların camilerinin çoğunda uygulanan adete göre namazın ardın­dan okunan zikir virdlerini yerine getirmek istediklerinde bunlara üç kere is­tiğfarda bulunmakla başlarlar. Sonra:

"Allahumme ente's-selâm ve minke's-selâm tebarekte yâ ze'1-celâli ve'l-ikrâm" derler. Sonra: "Allahumme a'inni alâ zikrike ve şukrike ve husni ibadetik (Ey Allah'ım! Bana seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte yardımcı ol.)" derler. Sabah veya akşam namazında olurlarsa namazdaki halleri üzere oldukları yerde on kere:

"Lâ ilahe illa'Uahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'I-mulku ve lehu'l-hamdu yuhyi ve yumitu huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O bir­dir, hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Yaşatır ve öldürür. O her şeye güç yetirendir)" derler. Sonra yedi kere şunu okurlar:

"Allahumme ecirni mine'n-nâr (Ey Allah'ım! beni cehennem ateşinden kurtar.)" Akşam ve yatsı namazlarında bunun ardından "Allahumme a'inni alâ zikrike ve şukrike ve husni ibadetik (Ey Allah'ım! Bana seni zikret­mekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte yardımcı ol.)" diye dua ederler. Diğer namazlarda ise ayetu'l-kursiyi, ihlas suresini, felak ve nas surelerini (muavvizeteyni) okurlar sonra otuzüçer kere teşbih, tahmid ve tek­bir getirirler. Ardından şu sözle (virdlerini) bitirirler:

"Lâ ilahe illa'Uahu vahdehu lâ şerike leh. Lehu'I-mulku ve lehu'l-hamdu yuhyi ve yumitu huve alâ külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilâh yoktur, O birdir, hiç bir ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Yaşatır ve öldürür. O her şeye güç yetirendir.)" Arkasından imamları kendileri için dua eder onlar da amin derler. Yahut herkes gerek kendi için ve gerekse bütün Müslümanlar için dünya ve ahiret iyilikleri ile ilgili olarak istediği şe­kilde dua ederler.

Kimin bundan sonra özel bir virdi olursa onu yalnız başına yerine getirir. Ancak Müslümanların camilerinin çoğunda belirttiğimiz uygulama bir adet ha­line gelmiştir. Dua eden kişi, dua sırasında ellerini kaldırmak, duaya önce Re-sulullah (a.s)'a salat ve Yüce Allah'a sena ile başlamak, duanın arasında ve sonunda Resulullah (a.s)'a salatı tekrarlamak gibi dua adabına uymaya özen gösterir. Buhari'nin rivayet etmiş olduğu bir hadis gereğince söz konusu zikir oturumu şu sözlerle bitirilir:

"Subhane Rabbike Rabbi'l-İzzeti amma yesıfun ve selâmun ale'1-mur-selin ve'1-hamdu lillahi Rabbi'l-alemin (Üstünlük (izzet) sahibi Rabbin on-lanr nitelemelerinden münezzehtir. Gönderilmiş peygamberlere selâm olsun. Hamd, alemlerin Rabb'i Allah'adır.)" Çünkü söz konusu rivayette söz­lerin sonunun bu ifade ile bitirilmesi için teşvikte bulunulmaktadır. "Zikirler ve Dualar" bölümünde ayrıca dua âdabından geniş olarak söz edeceğiz.

Müslümanların namazları, zikirleri ve duaları üzerinde düşünen bir kimse, Müslümanlardan başka hiç kimsenin Yüce Allah'ı hakkıyla tanımadığı ve O'nu gereği gibi yüce tutmadığı sonucuna varır. Sadece bu bile insaf sahibi bi­rinin, şu İslâm'ın gerçekten hak din olduğunu anlamasını sağlamaya yeter. Böyleyken İslâm'ın hak din olduğu konusunda sayılamayacak kadar çok deli­lin bulunması karşısında nasıl bunun hak olduğunu anlamamak mümkün olabi­lir?

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, duyandır, bilendir."[294]

NAMAZLA İLGİLİ DEĞİŞİK KONULAR

AYAKKABILARLA NAMAZ KILMAK

 

1280- Taberani, Evsafta Feynız Deylemi (r.a)'den rivayet etmiştir: "Sakif heyeti Resulullah (a.s)'ın yanına vardı ve şöyle dediler:

"Biz O'nun (yani Resulullah (a.s)'ın) karşılıklı nalinlerle (ayakkabılarla) namaz kıldığını gördük."[295]

 

1281- Ebu Davud, Amr bin Şuayb (a.s)'dan, o babasından rivayet et­miş, o da dedesinin (yani Amr'ın dedesinin kendi babasının) şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Resulullah (a.s)'m yalın ayak da nalinlerle de namaz kıldığını gör­düm."[296]

 

Bir Açıklama

 

Zamanımızda bazıları işi hayli ileri götürmüş ve taşkınlık etmeğe baş­lamışlardır. Bu sebeple sanki bunu yapmak bir farznuş gibi camilere ayak­kabılarla girmeğe başlamışlardır. Buna karşı camilerin tabanlarının seccade­lerle örtülmesi gibi bir takım yeniliklerin çıkarıldığı da oluyor. Oysa Allah, kendileri için hükmünü geniş tutmuştur. Yaşadığımız şartlar içinde ayak­kabılarını temiz saklayabilenler oldukça nadirdir. Aşağıdaki rivayet bu konu­da bir genişlik ortaya koymakla birlikte bu meselede fazla ileri gidenlere de cevap vermektedir.[297]

 

1282- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz namaz kıldığında ayakkabılarını sağ tarafına koysun, sol tarafına koymasın çünkü bu durumda bir başkasının sağ tarafına koymuş olur. An­cak sol yanında her hangi biri olmazsa o zaman iki ayağının arasına koy­sun."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Biriniz namaz kılar da ayakkabılarını (nalinlerini) çıkarırsa onlar va­sıtasıyla herhangi birine eziyet etmesin. Ya onları iki ayağının arasına koy­sun ya da onlarla namaz kılsın."[298]

 

Bir Açıklama

 

Daha önce taharet bölümünde, ayakkabılarla namaz kılmanın caiz olabil­mesi için ilim adamlarının ne gibi şartlar ileri sürdüklerinden, ayakkabıların nasıl temizlenmesinin sağlanacağı konusundaki görüş ayrılıklarından söz edilmişti. Herhangi bir zorunluluk dolayısıyla ayakkabıyla namaz kılmak is­teyen için ihtiyata en uygun olan ayakkabılarını temiz tutmaktır.

Ancak botlarını çıkarma imkânı olmayan bir askerin durumu gibi çok aşın bir zorunluluk söz konusu olursa, o zaman kişi bu konudaki ruhsattan yarar­lanarak ayakkabılarıyla namazını kılabilir. Bu konuda Malikilerden meşhur o-larak nakledilen fetvaya dayanabilir. Bu fetvaya göre elbisenin ve bedenin hissedilir (yani maddi) pislikten temizlenmesi, namazın geçerli olmasının şartı değildir.[299]

 

1283- Ebu Davud, Abdullah bin Saib (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Fetih günü Resulullah (a.s)'ın nalinlerini (ayakkabılarını) sol yanına koymuş halde namaz kıldığını gördüm."[300]

 

1284-Taberani, Evsat'ta, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'m gerek ayakta gerek oturarak su içtiğini, gerek nalinle-riyle gerek yalınayak namaz kıldığını ve gerek sağma gerek soluna tükürdü­ğünü gördüm."[301]

 

1285- Ebu Davud, Ebu Said Hudri (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Bir keresinde Resulullah (a.s) ashabına nalinleri (ayakkabıları) giyinik halde namaz kıldırıyordu. Bir ara nalinlerini (ayakkabılarını) çıkararak sol yanına koydu. Sahabileri bunu görünce onlar da nalinlerini (ayakkabılarını) çıkardılar. Resulullah (a.s) namazını bitirince:

"Sizi ayakkabılarınızı çıkarmaya yönelten ne oldu?" diye buyurdu. On­lar:

"Senin çıkardığını gördük biz de çıkardık" dediler. Bunun üzerine Resu­lullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Cibril bana gelerek onların üzerinde pislik bulunduğunu bildirdi."

Yine şöyle buyurdu:

"Biriniz camiye geldiğinde baksın, eğer nalinlerinde (ayakkabılarında) herhangi bir pislik veya rahatsız edici bir şey görürse, onu silsin sonra onlar­la namaz kılsın."

Bir rivayette: "Pislik" anlamına "kazaran" kelimesinin yerine "habesen" kelimesi geçmektedir.[302]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, ayakkabılarla kılınan namazın caiz olabilmesi için ayakkabı­ların temiz olmasının şart olduğunu ileri sürenler açısından bir delildir. Aynı zamanda mestlere bulaşan hacimli (yani yüzeysel bir şekilde bulaşan değil de belli bir hacme sahip -Çeviren) bir pisliğin ovularak temizlenmesinin mest­lerin temiz olması için yeterli olacağmı ileri sürenler açısından bir delildir.[303]

 

1286- Buhari ve Müslim, Said bin Yezid (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Enes bin Malik (r.a)'e: "Resulullah (a.s) Nalinleriyle namaz kılar mıy­dı?" diye sordum. O da: "Evet" dedi."

İbni Dakik İyd şöyle söylemiştir:

"Bundan bir müstehablık hükmünün çıkarılması (yani ayakkabılarla na­maz kılmanın müstehab olduğunun ileri sürülmesi) uygun değildir. Çünkü bunun namazla doğrudan bir bağlantısı yoktur,"[304]

 

1287-Ebu Davud, Şeddad bin Evs (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Yahudilere muhalefet edin. Onlar mestleriyle de nalinleriyle de namaz kılmazlar (yani ibadet etmezler.)"

Nalinlerle namaz kılmanın müstehab olduğunu ileri sürenler, bu gibi riva­yetleri delil saymışlardır. Ancak müstehablık hükmünün söz konusu olmaya­cağını ileri sürerek bunun sadece cevazlık ifade ettiğini bildirenler, Ebu Da­vud'un rivayet etmiş olduğu ve yukarıda geçen Amr bin Şuayb hadisini ve Ebu Hureyre (r.a) hadisini delil saymışlardır.[305]

 

HASIR VE BENZERİ ŞEYLER ÜZERİNDE NAMAZ KILMAK

 

1288- Ebu Ya'Ia, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın elbisesi üzerine secde ettiğini gördüm."[306]

 

Bir Açıklama

 

Sıcağın etkisinden korunma ve bunun gibi herhangi bir zararı giderme do­layısıyla olması dışında namaz kılan kişinin giyinmekte olduğu ve kendinin hareket etmesiyle hareket eden elbisesinin üzerine secde etmesini mekruh görmüşlerdir. Yukarıdaki rivayette anlatılan şeyin ise Resulullah (a.s)'ın el­bisesini çıkardıktan sonra onun üzerine secde etmesi olabilir. Bu, bir kimse­nin hırkasını veya paltosunu çıkararak üzerinde namaz kılması gibidir.[307]

 

1289- Ebu Ya'la, Ununu Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) bir örtü üzerine namaz kılardı." [308]

 

Bir Açıklama

 

Bazıları işi hayli ileri götürerek namazın ancak yer üzerinde kılınabile­ceğini ileri sürmektedirler. Bu, aşırılıktan ileri gelmektedir. Oysa yer üzerinde de, bir elbise üzerinde de hasır üzerinde de yahut seccade üzerinde de namaz kılınması caizdir. Efdal olan yerin üzerine namaz kılınmasıdır. Çünkü bu teva-zuya (alçakgönüllülüğe) daha yalandır. Ancak daha iyi (efdal) olan bir uygu­lamayı adeta farz uygulama, tercih sıralamasında daha sonra gelen (mefdul) uygulamayı ise haram gibi görmek aşırılıktan ileri gelen bir tutumdur. Böyle bir görüş ileri süren kişi zamanlar, yerler ve durumlar arasındaki farklılıkları göz önünde bulundurmuyor demektir. Oysa fetva konusunda bu hususların göz önünde bulundurulması oldukça önemlidir.[309]

 

1290- Taberani, İbrahim (r.a)'den rivayet etmiştir:

"O (yani İbrahim) hasır (sergi) üzerine namaza durur ve yer üzerine sec­de ederdi."

Bu rivayet, sahabilere iyilikle uyanların (tabiilerin) bu konuda uygulamayı geniş tuttuklarına işaret etmektedir.[310]

 

1291- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söyledi­ğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) örtü (humra; başlık, namaza özel bir sergi, seccade gibi bir şey) üzerine namaz kılardı."[311]

 

1292- Tirmizi, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) örtü (humra; başlık) üzerine namaz kılardı."[312]

 

1293- Ahmed bin Hanbel, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resululîah (a.s) bir örtü (humra; başlık) üzerine namaz kılardı."

Daha sonra şöyle buyurdu:

"Ey Aişe! Hasırını kaldır. Doğrusu ben onun insanları fitneye sokacak (aralarında dedikoduya yol açacak, üzerlerine şart olmayanı şart gibi görme­lerine sebep olacak -Çeviren) bir şey olmasından korktum."[313]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, Resulullah (a.s)'ın, insanların ancak bir örtü (seccade vs.) üzerine namaz kılmanın caiz olduğu zannına kapılmalarından korktuğunu bu yüzden bu konuda hükmün geniş olduğunu açıklamak istediğini göstermek­tedir. Biz de secdesi için temiz bir şey tahsis edenin bu hareketini reddet­meyiz. Ancak bu konuda aşırıya gidenlerin ve namazın ancak bu gibi şeyler üzerinde caiz olacağım ileri sürenlerin tutumlarını reddederiz.[314]

 

1294- Nesai, Meymune (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) örtü (humra; başlık) üzerine namaz kılardı." Ebu Davud'un ve Buhari'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Ben de hayızlı olduğum halde O'nun hizasında duruyordum. Bazen secde ettiğinde elbisesinin bana değdiği olur­du. Örtü (humra; başlık) üzerine namaz kılardı."[315]

Müslim'in de benzer bir rivayeti bulunmaktadır.[316] Neylu'l-Evtar (2/130)'da şöyle denmektedir:

"Bu hadis ister yırtık bez parçalarından yapılmış olsun, ister hurma yap­rağı vs.den dokunmuş olsun ve isterse başka şeylerden yapılmış olsun bir seccade üzerinde namaz kılmanın caiz olduğuna delalet etmektedir. Seccade humra (başlık, küçük örtü) gibi küçük de olabilir hasır ve halı gibi büyük de olabilir. Çünkü hadislerde geçen humra kelimesi sadece küçük örtüler için kullanılan bir kelimedir. Bunun yanısıra Resulullah (a.s)'ın hasır, halı ve sergi gibi geniş örtüler üzerine namaz kıldığı da rivayet edilmiştir.[317]

 

1295- Müslim, Ebu Said Hudri (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"O (yani Ebu Said Hudri r.a) Resulullah (a.s)'ın yanına girdiğini bildirdi ve şöyle söyledi:

"Bu sırada O'nu bir hasır «zerinde namaz kılarken gördüm. Onun üze­rine secde ediyordu. Aynı şekilde bir kat elbise içinde ona bürünmüş bir hal­de namaz kıldığını gördüm."[318]

 

1296- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Aşırı sıcakta Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılıyorduk. Birimiz al­nını yer koyamayınca elbisesini yere sererek onun üzerine secde ediyordu."[319]

 

1297- Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir:

"Onun ninesi Muleyke, Resulullah (a.s)'ı kendi yaptığı bir yemeğe davet etti. {Resulullah a.s) ondan yedi ve sonra şöyle buyurdu:

"Kalkın size namaz kıldırayım." Enes (r.a) dedi ki:

"Ben, bize ait ve uzun süre kullanılmaktan dolayı kararmış bir hasırın üzerine durdum. Onun üzerini su ile sildim. Resulullah (a.s) da onun üzerine durdu. Ben ve yetim, O'nun arkasmda saf tuttuk. Yaşlı kadın da ar­kamızda durdu. Bu halde Resulullah (a.s) bize iki rek'at namaz kıldırdı. Sonra çekildi."

Müslim'in rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) ona (yani Enes (r.a)'e), annesine ve teyzesine namaz kıldırdı. (Enes bin Malik r.a) dedi ki:

"Resulullah (a.s) beni sağ yanına, kadını da arkasına durdurdu."[320] Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) ahlâk yönünden insanların en iyisiydi. Bazen O bizim evimizdeyken namaz vakti girerdi. Altındaki serginin ortaya konmasını is­terdi. Bu sergi süpürülür, üzeri silinirdi. Sonra Resulullah (a.s) imamlık ederdi, biz de arkasında namaza dururduk ve böylece bize namaz kıldınrdi."

(Ravi) dedi ki:

"Sergileri hurma yaprağından dokunmaydı."[321]

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denmektedir:

"Ummu Suleym (r.a), Resulullah (a.s)'ın evine gitmesini, evinde namaz kılmasını ve böylece kendisi de orayı (yani Resulullah (a.s)'ın namaz kıldığı yeri) namazgah edinmek istedi. Resulullah (a.s) da onun evine gitti. O, bir hasır ortaya koydu, üzerini sildi. Resulullah (a.s) onun üzerinde namaz kıl­dı; diğerleri de O'nun arkasmda namaz kıldılar."[322]

 

1298- Buhari, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir: "Ensardan iri-yarı bir adam Resulullah (a.s)'a şöyle söyledi: "Ben seninle birlikte namaz kılmaya güç yetiremiyorum."

Bunun ardından o adam Resulullah (a.s) için yemek hazırladı, O'nu evine davet etti.

O'nun için hasırının bir yanını su ile sildi. Resulullah (a.s) da onun üzerinde iki rek'at namaz kıldı.

Carud oğlu filanın oğlu filan, Enes bin Malik (r.a)'e: "Resulullah (a.s) kuşluk (duha) namazını kılıyor muydu?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"O'nun bu günün (yani sözü edilen günün) dışında bu namazı (kuşluk namazını) kıldığını görmedim."

Bir rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) ensardan bir aileyi ziyaret etti. Onların yanlarmda ye­mek yedi. Çıkmak istediğinde evin bir yanının (namaz için) hazırlanmasını emretti. Kendisi için bir serginin üzeri silindi. O da onun üzerinde namaz kıldı ve onlar için de dua etti."[323]

Ebu Davud birinci rivayeti nakletmiş ancak o: "Carud oğlu Filan" demiş­tir.

Bu konuda, Ahmed bin Hanbel de Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle bir rivayet nakletmiştir:

"Resulullah (a.s) bir sergi üzerine namaz kıldı." [324]

 

Bir Açıklama

 

Çok sayıda şahid (yani hadis rivayeti) Resulullah (a.s)'ın sergi üzerinde namaz kıldığı yönündeki rivayetleri desteklemektedir. Bunlardan bazılarını daha önce verdik.

Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:

"Hadis, sergilerin üzerinde namaz kılmanın caiz olduğuna delalet et­mektedir. Bunu Tirmizi, sahabeden ve sonrakilerden olan ilim sahiplerinin çoğundan nakletmiştir."

Bu konuda Ahmed bin Hanbel, Muğire bin Şu'be'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) hasır ve tabaklanmış post üzerinde namaz kılardı." Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:

"İlim adamlarının çoğu hasır (yani bir sergi veya örtü yahut seccade türü bir şey) üzerinde namaz kılmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. An­cak bazı ilim adamları müstehablık açısından yer üzerinde namaz kılmayı tercih etmişlerdir.

Bu konuyla ilgili olarak Buhari, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Beş sergi [325]üzerinde namaz kılsam bile aldırış etmem."

İbni Ebi Şeybe de Abdullah bin Abbas (r.a)'ın sergi üzerinde namaz kıl­dığını rivayet etmiştir.

Yine Ebu Vail (r.a)'in de sergi üzerinde namaz kıldığı rivayet edilmiştir.

Hasanı Basri'nin de: "Sergi (tanfise) üzerinde namaz kılmakta bir sakınca yoktur" dediği rivayet edilmiştir. Yine Hasanı Basri'nin ayakları ve dizleri sergi üzerine, elleri ve yüzü ise yer üzerine gelecek şekilde sergi (tanfise) üstünde namaz kıldığı rivayet edilmiştir.

İlim adamlarının çoğunluğu, tanfise denilen hurma yaprağından örülme sergiler üzerinde namaz kılmanın caizliğinden hareketle yere serilen sergi türünden her şey üzerine namaz kılmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Ba­zıları ise buna muhalefet etmiştir. Çünkü yere serilen tanfiseler üzerine na­maz kılınması yukarıda geçtiği şekilde bir yoruma tabi tutulmuştur.[326]

Beğavi, Muğire bin Şu'be'nin hadisini vermiştir. Hadis şöyledir: "Resulullah (a.s), hasır ve tabaklanmış post üzerinde namaz kılardi." Daha sonra da şöyle söylemiştir:

"Selefin (ilk dönem Müslümanlarının) bazıları, hayvanların yünlerin­den ve kıllarından yapılma bir şey üzerinde namaz kılınmasını mekruh gö­rürler ve pek hoş karşılamazlardı. Ancak yeryüzü bitkilerinden yapılma bir şey üzerinde namaz kılınmasını mekruh görmezlerdi. Bazıları da yerden el­de edilmiş bir şeyin dışındaki bir sergi vs. üzerinde namaz kılınmasını mek­ruh sayarlardı. Ancak hadis alimlerinin çoğunluğu bunda bir kerahiyet (mekruhluk) olmadığı görüşündeydiler. Hadis ise uyulmaya daha lâyıktır."[327]

 

NAMAZ KILINACAK YER

 

1299- Ahmed bin Hanbel, Bera bin Azib (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Koyunların yatak yerlerinde namaz kılın. O mübarektir (kutludur, bere­ketlidir). Develerin yatak yerlerinde ise namaz kılmayın. O şeytandır."

Bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'a develerin yatak yerlerinde namaz kılmak hakkında soru soruldu. O da şöyle buyurdu:

"Develerin yatak yerlerinde namaz kılmayın. Şüphesiz o şeytanlardan­dır."[328]

Bunun üzerine koyunların yatak yerlerinde namaz kılmak hakkında soru soruldu. Bunun hakkında da şöyle buyurdu:

"Koyunların yatak yerlerinde namaz kılın. Şüphesiz o berekettir."[329]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Develerin sidiklerinin ve kaba pisliklerin necaset olduğunu söyleyenler a-çısından develerin yatak yerlerinde namaz kılınması mekruhtur. Bu görüşte olanlar ise Hanefılerdir. Yahut yer temiz olsa da develerin ürkek hayvanlar olduğundan dolayı onların yataklarında namaz kılınması mekruh görülmüştür. Develerin yatak yerlerinde namaz kılmanın mekruh olduğu konusunda fıkıh-çılar arasında görüş birliği bulunmaktadır. Sadece bunun sebebinin ne olduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yasağın hem develerin pisliklerinin necaset olması ve hem de develerin ürkeklik özelliği dolayısıyla mı yoksa sa­dece bunların ürkek hayvanlar olması sebebiyle mi olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Eğer sebep Hanefilerin söyledikleri gibi, develerin pisliklerinin necaset olması ise bu zaman onların yatak yerlerinde namaz kılınması tahrimen mekruhtur. Çünkü necaset ister develerin yatak yerlerinde olsun, ister koyunların yatak yerlerinde olsun ve isterse pislikle gübrelenen ekin tarlalarında olsun farketmez. Eti yenen hayvanların sidiklerinin ve kaba pisliklerinin necaset sayılıp sayılmayacağı konusundaki görüş ayrılığından daha önce söz etmiştik.

Neylu'l-Evtar (2/141)'da şöyle denmektedir:

"(Yukarıdaki) hadisi şerif, koyun yataklarında namaz kılmanın caiz ol­duğuna, deve yataklarında namaz kılmanın ise yasak olduğuna delalet et­mektedir. Ahmed bin Hanbel de bu yönde görüş bildirmiş ve şöyle söyle­miştir:

"Bu yerlerde kılınan namaz geçerli olmaz." Yine şöyle söylemiştir: "Kim deve yatağında namaz kılarsa aradan ne kadar vakit geçmiş de olsa nama­zını iade etmesi (yeniden kılması) gerekir." İmam Malik'e de, deve yatağın­dan başka namaz kılacak bir yer bulamayan bir kimse hakkında soru sorul­du, o da: "Orada namaz kılamaz" cevabını verdi. Bunun üzerine: "Peki üs­tüne bir Örtü serse!" denildi. "Yine olmaz" dedi. İbni Hazm da şöyle söylemiştir:

"Deve yatağında namaz caiz olmaz. İlim adamlarının çoğunluğu deve yatağında necaset bulunmaması durumunda buralarda namaz kılma yasa­ğının kerahet (mekruhluk) ifade ettiğini, necaset bulunması durumunda ise haramlık ifade ettiğini söylemişlerdir. Bu tarz bir açıklama söz konusu yasağın sebebinin deve pisliğinin necaset sayılması görüşüyle bütünlük ar-zetmektedir. Bunun doğruluğu ise develerin sidiklerinin ve kaba pislikleri­nin necaset sayılmasıyla söz konusu olabilir. Ancak yer tamamen (deve pis-liğiyle) serilmiş olsa bile bunun yasak konusunda bir sebep olarak görülmesi doğru olmaz. Çünkü sebep bu olsaydı deve yatağı ile koyun yatağı arasında bir fark görülmezdi. Zira Iraki'nin de söylediği üzere bu hayvan türlerinin gerek kaba pisliklerinin ve gerekse sidiklerinin birbirinden farklı olduğunu söyleyen olmamıştır. Aynı şekilde söz konusu yasağın, develerde bulunan ürkme özelliğinden dolayı olduğu da söylenmiştir. Çünkü kişi namazda iken develer ürkebilirler ve namazını kesmesine yahut onların ürkme­lerinden dolayı rahatsız olmasına veya zihnini karıştırarak namazdaki hu­susunun gitmesine sebep olabilirler. Bu yüzden İmam Şafii'nin ashabı (Şafii mezhebinin alimleri) ve İmam Malik'in ashabı develerin yataklarında na­maz kılmanın yasak edilmiş olmasını bu sebebe dayandırmışlardır.

Koyun yataklarında namaz kılmakla emredilmesi vücub değil mubahlık emridir. Yani bu emir, söz konusu yerlerde namaz kılınmasını gerekli kılan bir emir değil caiz olduğunu bildiren bir hükümdür. Iraki bu konuda görüş birliği olduğunu söylemiştir. Resulullah (a.s), koyun yatakları ile ilgili hük­mün deve yataklanyla ilgili hükümle aynı olmadığını bildirmek amacıyla buna işaret etmiştir. Yahut soru soran kişi belirtilen durumun her birinin hükmünü de sorunca Resulullah (a.s) ona verdiği cevabında buna açıklık getirmiştir. Böylece deve yataklarında namaz kılmanın yasak, koyun yatak­larında namaz kılmanın ise caiz olduğunu bildirmiştir. Verilen hadislerde geçen: "O berekettir" anlamındaki teşvik ifadesi ise koyun yataklanyla ilgili hükmün, deve yataklanyla ilgili hükümden çok uzak olduğunu bildirmek amacıyladır. Bunun gibi deve sahiplerini sertlik ve katılıkla nitelemiş, ko­yun sahiplerini ise sessizlik ve sakinlikle nitelemiştir."[330]

 

1300- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) koyun yataklarında namaz kılardı." Buharı ve Müslim rivayetlerine şunu da ilave etmişlerdir: "Sonra bunun ardından şöyle söyledi:

"Mescid inşa edilmeden önce (yani Mescidi Nebevi'nin inşasından Önce belirtilen yerlerde namaz kıldığı olurdu -Çeviren.)"[331]

 

Bîr Açıklama

 

Bu rivayetin zahirinden (görünen anlamından) anlaşılana göre koyun ya­taklarında namaz kılınması Resulullah (a.s)'ın Medine'ye hicretinden sonraki ilk dönemlerde oluyordu. Bu ise namaz için genişçe bir alan seçimi dolayı­sıyla idi. Çünkü koyun yatakları geniş ve taş-çakıl vs.'den arındırılmış olur.[332]

 

1301- İmam Malik, Urve bin Zubeyr (r.a)'den, o da muhacirinden olan bir adamdan rivayet etmiştir:

"Bunda bir sakınca görmezdik."

(Rivayete göre sözü edilen muhacir) Abdullah bin Amr bin As'a konuyu sorarak: "Deve yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Abcfullah da şöyle söyledi:

"Hayır. Ancak koyun yataklarında kıl."[333]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet, kişinin namazı için hususunu bozmayacak yerleri ve çevreleri seçmesinin gerektiğine delalet etmektedir. Nitekim deve ve benzeri şeylerin varlığı, bunlardan gelecek herhangi bir rahatsızlıktan korkulmasına yol aça­cağından insanın kalbi devamlı meşgul ve endişeli olur; dolayısıyla tam an­lamıyla Allah'a yönelemez.[334]

 

1302- Tirmizi, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) yedi yerde namaz kılınmasından nehyetti: Çöplükte, hayvan kesilen bir yerde, mezarlıkta, yol ortasında, hamamda, deve yatak­larında ve Kabe'nin üstünde. "[335]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Hanefıler ve Şafiiler yolda namaz kılınmasından nehyetmişlerdir. Çünkü yol, insanların geçiş yeridir. Buralarda namaz kılınması huşuyu etkiler. Yahut geçişe mani olur. Şafiiler buna ek olarak aynı sebepten dolayı çarşılarda na­maz kılınmasının da mekruh olduğunu söylemişlerdir.

Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Yol ortasında, çöplükte, mezarlıkta, hamamda ve deve yataklarında kı­lman namaz geçerli olmaz."

Malikiler ise necaset olmadığından ve Önünden geçilmeyeceğinden güven­de olunan bir yerde namaz kılmayı caiz görmüşlerdir. Hanbeliler bazı şeyleri (yukarıda verilen hükümlerinden) müstesna tutarak cenaze namazının kab­ristanda (mezarlıkta) kılınmasını, az sayıdaki evlere giden bir yol üzerinde, gerek yolun sağındaki ve gerekse solundaki yolun ortasına düşmeyen bir yükseklik üzerinde namaz kılınmasını caiz görmüşlerdir. Zorunluluk halinde rivayette namaz kılınmasının yasak olduğu bildirilen yerlerde namaz kılın­ması caiz olur. Hanefilere göre Kabe'nin üzerinde namaz kılınmasının yasak­lanmasının sebebi; bu hareketin, oranın hafife alınması gibi bir his vermesidir.

Neylu'l-Evtar (2/143)'da şöyle denmektedir:

"Kabe'nin üzerinde namaz kılınmasının yasaklanmasının sebebi ise şudur: Burada kişinin önünü kapatan sabit bir sütre olmayınca namazı ge-Çerli olmaz. Çünkü bu durumda Kabe'ye doğru değil Kabe'nin üstünde na­maz kılmaktadır. İmam Şafii, Kabe'nin binasının üçte iki zira uzunluğunda bir kısmını karşısına alması şartıyla Kabe'nin üstünde kılman namazın geçerli olacağı yönünde görüş bildirmiştir. İmam Ebu Hanife'ye göre ise bu şart değildir. Ibni Sureye de bu görüşte olduğunu bildirmiş ve şöyle demiştir:

"Çünkü kişi bu durumda adeta Kabe'nin arsasına doğru namaz kılıyor gibi olmaktadır. Çünkü Allah korusun Kabe yıkılacak olsa arsasına doğru namaz kılınması caizdir."

Bu açıklamaların yanısıra hadisin rivayeti konusunda da bazı tenkidler bu­lunmaktadır.

Hanbeliler kabristanda namaz kılınması yasağına sebep olarak, kişinin orada namaz kılarken kabirde bulunanı tasavvur etmesi gibi bunda şirke gö­türücü bir tutum bulunmasını görmüşlerdir.

Kadı Ebu Bekir bin Arabi ise, üzerinde namaz kılınmayan yerlerin onüç olduğunu söylemiş, yukarıdaki hadisi şerifte geçen yedi yeri saydıktan sonra bunlara şunları da eklemiştir: Üzerinde pislik bulunan tuvalete doğru, kilisede ve havrada, heykellere doğru ve halkı azaba uğratılmış bir yurtta namaz kıl­mak. Iraki, gasbedilmiş bir evde namaz kılmayı, uyuyan veya konuşan birine doğru namaz kılmayı, vadinin iç kısmında namaz kılmayı, gasbedilmiş bir top­rak üzerinde namaz kılmayı, Dırar Mescidinde (İslâm'a ve Müslümanlara zarar vermek amacıyla inşa edilmiş olan bir camide) namaz kılmayı ve ışığa doğru namaz kılmayı da eklemiştir. Bunlarla birlikte namaz kılınması yasak olan yerlerin sayısı ondokuzu bulmaktadır.Yukarıda namaz kılınması yasak olduğu bildirilen yerlerde namaz kılınması bazı ilim adamlarına göre tenzihen mekruhtur.[336]

 

1303- Buharı ve Müslim, İbrahim bin Yezid Teyyimi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Avluda babama Kur'an-ı Kerim okuyordum. Secde ayetini okuduğum­da secde etti. Bunun üzerine: "Babacığım yol üzerinde mi secde ediyorsun?" diye sordum. O da şöyle söyledi:

"Ben Ebu Zer (r.a)'in şöyle söylediğini duydum:

"Resulullah (a.s)'a, yeryüzüne konulmuş olan ilk mescidin hangisi ol­duğunu sordum.

"Mescidi Haram" diye buyurdu. "Sonra hangisi?" dedim. "Mescidi Aksa" diye buyurdu. "İkisi arasındaki süre ne kadardır?" diye sordum. Şöyle buyur­du:

"Kırk yıl. Sonra bütün yeryüzü senin için mesciddir. Nerede namaz vak­tine girersen orada namaz kıl."

Buhari'nin rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer verilmiştir:

"Şüphesiz fazilet işte bundadır."

Bu rivayetin baş tarafında da şöyle denmektedir:

"Dedik ki: "Ya Resulullah (a.s)! Yeryüzüne ilk olarak konulan mescid hangisidir?.."[337]

 

1304- Ebu Davud, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hamam ve kabristan dışında bütün yeryüzü mesciddir."[338]

 

Bir Açıklama

 

Hanbelilere göre kabristanda namaz kılmanın şirk korkusundan dolayı ya­sak olduğunu gördük. Ancak onlar şöyle söylemişlerdir:

"Kabristan; Ölülerin defni için ayrılmış bir yerde üç ve daha fazla kabir ihtiva eden alandır. Bir yer üç ve daha fazla kabir ihtiva etmiyorsa orada ka~ bire yönelinmeden kılman namaz geçerlidir. Aksi takdirde mekruhtur."

Şafîiler kabristanda namaz kılınması yasağma sebep olarak buralarda pis­lik bulunması ihtimalini veya kabrin büyütülmesinin (taziminin) söz konusu olmasmı göstermişlerdir. Eğer bunlardan herhangi biri söz konusu olmazsa, o zaman yasak tenzihen mekruhluk ifade eder. Hanefîler de kabristanda namaz kılma yasağmı kabrin namaz kılan kişinin tam önüne gelmesi durumuna atfet­mişlerdir. Çünkü bu durumda kişi huşu içinde namaz kılarken gözü kabre ta­kılır. Ancak Hanefilere göre namaz kılınan yer temiz olur, kişi (kabre) tazim, hürmet gibi bir düşünce taşımaz ve kabir biraz kendinden uzak olursa, o za­man herhangi bir kerahet (mekruhluk) yoktur.

Hamamda namaz kılınması yasağı, bu yerde kişilerin avret yerlerini aç­maları, yıkanmada kullanılmış suların ve pisliklerin dökülmesi ihtimalinin bu­lunması dolayı siy ladır. Bu yüzden Hanefilere, Şafıilere ve Hanbelilere göre hamamda namaz kılınması mekruh görülmüştür. Malikilere göre ise namaz kılman yer temiz olursa caizdir.

Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:

"Hadis, kabristanda ve hamamda namaz kılmanın yasak olduğuna delalet etmektedir. Ancak insanlar (ilim adamları) bu konuda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

Kabristanda namaz kılma konusuna gelince: Ahmed bin Hanbel kabris­tanda namaz kılmanın haram olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Bu konu­da eşilmiş kabirlerle diğerleri arasında ve üzerine onu pislikten koruyacak bir şeyin Örtülmüş olup olmaması arasında bir fark görmemiştir. Yine kabir­lerin arasında olmakla kabirlerde ayrı (ama yine kabristan içinde bulunan) ev gibi bir yerde bulunmak arasında da fark görmemiştir. Zahiriler de aynı görüşü benimsemiş ve Müslümanların kabirleri ile kâfirlerin kabirleri arasında bir fark görmemişlerdir.

İmam Şafii eşilmiş kabristanla böyle olmayanı birbirinden ayırmış ve: "Eğer ölülerin etleri, irinleri ve onlardan çıkan daha başka şeylerle karışmış bir halde olursa orada namaz kılmak caiz olmaz. Çünkü bunlar necasettir. Ancak bir kimse böyle kabristanın temiz bir yerinde namaz kılarsa, kıldığı namaz geçerli olur" demiştir. Ebu Talib, Ebu Abbas ve ehli beytten olan İmam Yahya da bu yönde görüş bildirmişlerdir. Rafii de kabristanda namaz kılmanın her halü kârda mekruh olduğunu söylemiştir. İmam Sevri, Evzai ve Ebu Hanife de kabristanda namaz kılmanın mekruh olduğunu söylemiş. İmam Şafii'nin ve onunla aynı düşüncede olanların eşilmiş kabristan ile diğerleri arasında fark gözettiği gibi onlar her hangi bir fark görmemişlerdir. İmam Malik ise kabristanda namaz kılmanın caiz olduğunu bunda bir kera­het olmadığını ileri sürmüştür.

Hamamda namaz kılmaya gelince: Ahmed bin Hanbel, hamamda kılınan namazın geçerli olmadığını ve burada namaz kılan birinin aradan ne kadar zaman geçmiş olsa da kıldığı namazı iade etmesinin (yeniden kılmasının) gerektiğini ileri sürmüştür. Ebu Sevr de: "Hadisin zahirinden çıkan anlama göre hamamda da kabristanda da namaz kılınamaz" demiştir.

İlim adamlarının çoğunluğu hamamda temiz olarak (temiz bir yerde ve temiz bir halde) kılman namazın geçerli olduğunu ancak bunda kerahet (mekruhluk) bulunduğunu söylemişlerdir. Bu konuda: "Nerede namaz vaktine girersen orada namaz kıl" manasındaki hadisi şerifin ifade ettiği genel hükmü esas almışlardır. Hamamda namaz kılma yasağının ise, ha­mamın pis yerinde namaz kılınması durumu için olduğunu ileri sürmüş­lerdir. Kabristanda namaz kılınması yasağının sebebinin ise namaz kılan kişinin altında pislik olması olduğu söylenmiştir. Yine ölülere hürmet an­lamı taşıması dolayısıyla böyle bir yasağın konduğu da söylenmiştir. Ha­mamda namaz kılma yasağının sebebi ise orada pisliğin çok olmasıdır. Bir başka açıklamaya göre ise hamamların şeytanların sığınak yerleri olması do­layısıyla böyle bir yasak konmuştur."[339]

 

1305- Ebu Davud, Ebu Mursed Ganevi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kabirlere doğru namaz kılmayın ve onların üzerine oturmayın."

Bu hadisi şerif kabirlere doğru namaz kılmanın yasaklığına delalet etmek­tedir.

Bu konuda daha önce açıklamada bulunuldu. Hadis aynı zamanda kabirle­rin üzerine oturulmasının yasaklığına delalet etmektedir. Hadisin zahiri an­lamı bunun haram olduğunu göstermektedir. Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen ve lafzı şu şekilde olan bir hadisi şerif nakletmiştir:

"Doğrusu, birinizin ateş korunun üzerine oturması böylece elbisesinin yanması ve ateşin derisine kadar ulaşması, kardeşinin kabrine oturmasın­dan daha iyidir."

İmam Malik'ten rivayet edilen bir açıklamaya göre kabrin ve benzerlerinin üzerine oturulması mekruh değildir. İmam Malik: "Onun üzerine oturma ya­sağı, tuvalet ihtiyacının giderilmesi amacıyla oturulması içindir" demiştir.[340]

 

1306-   Müslim, Cundeb bin Abdullah Beceli (r.a)'nin şöyle söylediğim rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın ölümünden beş önce şöyle buyurduğunu duydum:

"Sizden önce (geçmiş) olanlar, peygamberlerinin ve salih kimselerinin kabirlerini mescidler (mabedler) ediniyorlardı. Bakın! Siz kabirleri mescidler edinmeyin. Ben sizi bundan nehyediyorum," [341]

 

Bir Açıklama

 

Bu hadisi şerif peygamberlerin ve salih kimselerin kabirlerinin mescidler edinilmesinin haramlığına delalet etmektedir. İlim adamları şöyle söylemiş­lerdir:

"Resulullah (a.s), tazimde (hürmette) aşırıya gidilmesi ve bu yüzden fit­neye düşülmesi korkusuyla gerek kendinin ve gerekse kendinden başka­sının kabrinin mescid edinilmesini nehyetti. Çünkü kabirlerin mescid edi­nilmesi, geçmiş ümmetlerin pek çoğunda ortaya çıktığı gibi küfre düşülme­sine bile yol açabilir."[342]

 

1307- Nesai, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Benim için bütün yeryüzü mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden bir kimse nerede namaz vaktine girerse orada namazını kılar."[343]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Bazı ilim adamları tuvaletlerin üzerine bina edilmiş bir evin üzerinde na­maz kılınmasını mekruh saymışlardır. Çünkü onlara göre tuvaletin üstüne denk gelen bir yer için bir bakıma tuvalet hükmü geçerli olur. Bu ise hakikat­ten uzak yorumlamadır ve bu hükmün uygulanmasında da zorluk vardır. Şüp­heli şeylerden sakınma düşüncesiyle bir kimse böyle bir yerde namaz kılmaz­sa olur.

İlim adamlarının çoğunluğuna göre kilisede ve Müslüman olmayanların mabedlerinde namaz kılınması mekruhtur. Ancak pek çokları buna ruhsat (ce­vaz) vermişlerdir.

İlim adamları, zorunluluk dışında içinde günâh işlenen bir yerde namaz kı­lınmasını mekruh saymışlardır.

İlim adamlarının ortak görüşleriyle gasbedilmiş bir arazi üzerinde namaz kılınması haramdır. Ancak ilim adamlarının çoğunluğu böyle bir yerde namaz kılmanın haram olmakla birlikte geçerli olduğunu söylemişlerdir. Hanbelilerce tercih edilen görüşe göre gasbedilmiş bir arazi üzerinde kılman namaz geçer­sizdir.

Bir kimse bilmeden veya unutarak gasbedilmiş bir arazi üzerinde namaz kılarsa veya böyle bir araziye hapsedilir de orada namaz kılarsa kıldığı na­maz geçerlidir ve herhangi bir günâh işlemiş de olmaz.

Mesela Semud halkının yurdu gibi halkı ilahi azaba uğratılmış bir yerde namaz kılmak caizdir. Ancak bir kimse herhangi bir zorluğa düşmeden ve na­mazı geciktirmeden böyle bir yerin dışında namaz kılma imkânına sahip olur­sa bu yerde namaz kılması tenzihen mekruhtur.[344]

 

EVLERDE NAMAZ

 

1308- Kutubi Sitte sahipleri, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söyle­diğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazlarınızdan evlerinizde kıldıklarınız da olsun ve oraları kabirler haline dönüştürmeyin."[345]

 

Bir Açıklama

 

"Namazlarınızdan" sözüyle ilgili olarak Kurtubi şöyle söylemiştir:

"Buradaki "min (dan)" ifadesi kısmiyet (bütünden bir parça) anlamı taşı­maktadır. Bununla kastedilen de, Müslim'in Cabir bin Abdullah (r.a.)'tan merfu olarak rivayet ettiği bir hadisi şerifin delaletiyle, nafilelerdir. Söz ko­nusu hadiste şöyle denmektedir:

"Biriniz, mescidinde namazı kıldığında namazından evine de bir pay ayırsın."

Kadı Iyaz'in bazılarından rivayet ettiğine göre bunun anlamı şudur:

"Farzlarınızdan bazılarını da evlerinizde kılın ki, kadınlardan ve diğer­lerinden sizinle beraber camiye gelemeyenler size uyarak cemaatle namaz kılsınlar."

Hafız İbni Hacer şöyle söylemiştir:

"Bu anlamın kastedilmiş olması ihtimali olsa da birinci anlam tercihe daha uygundur."

Buhari, bu hadisten kabirlerde namaz kılmanın mekruh olduğu hükmünü çıkarmıştır.[346]

 

1309- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu:

"Evlerinizi kabirlere dönüştürmeyin. Şüphesiz şeytan içinde Bakara su­resi okunan evden kaçar."[347]

 

1310- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz, mescidinde namazı kıldığında namazından evine de bir pay ayırsın. Şüphesiz Allah namazından dolayı evine hayır verir."[348]

 

1311- İmam Malik, Urve bin Zubeyr (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s.) şöyle buyurdu: "Namazlarınızdan evlerinize de ayırın."[349]

 

1312- Buharı ve Müslim, Zeyd bin Sabit (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) küçük bir bölmenin etrafını hasırla çevirdi. Resulullah (a.s.) orada namaz kılmak ü^ere çıktı. Bazı kimseler de O'nu izlediler ve ge­lip O'nun kıldığı şekilde namaz kılmaya başladılar. Sonra bir gece gelip hazır bulundular. Resuîullah (a.s.) onlara karşı yavaştan aldı ve yanlarına çıkmadı. Bunun üzerine onlar seslerini yükselttiler ve kapısını vurdular. Der­ken Resulullah (a.s.) kızgın bir halde yanlarına çıktı ve kendilerine şöyle bu­yurdu:

"Bu yaptığınız iş o kadar sürdü ki, bu üzerinize farz kılınacak sandım. Siz evlerinizde namaz kılın. Farz namaz dışında, kişinin namazının en hayırlısı evinde kıldığıdır."[350]

 

1313- Buhari ve Müslim, Ebu Musa Eş'ari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"İçinde Allah'ın adı anılan ev ile içinde Allah'ın adı anılmayan evin ör­neği ölü ile dirinin örneği gibidir." [351]

 

Bir Açıklama

 

Nafile namaz için esas olan evde kılınmasıdır. Ancak kişinin nafile namazı eve bırakması durumunda kılmayacağı endişesi taşıması veya gösterişe ka­pılmadan camide canlı bir şekilde nafile namaz kılacağı düşüncesinde olması bundan müstesnadır. Her halükârda Müslümanm âdabına uygun olan evinde de mutlaka namaz kılmaktır. Prensip itibariyle farz namazlar camide kılın­malıdır. Hanbelilerin görüşlerine göre farz namazları cemaatle kılmak vaciptir, camiye gitmek ise sünnettir. Hanefilere göre bir kimsenin karısıyla veya yedi yaşma varmış bir çocukla cemaat oluşturmasıyla da namaz cemaatle kılınmış olur.[352]

 

BU BÖLÜMLE İLĞÎLt DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1. Namazın farzlarından biri, sünnetteki uygulamaya göre ve şeriatın koy­muş olduğu ölçüler içinde namazm bütün rükünlerini sırayla ve peşpeşe yap­maktır. Buna göre niyet başlangıç tekbirinden önce olmalı, başlangıç tekbiri Fatiha'nın okunmasından önce alınmalı, Fatiha suresi rükudan önce okunmalı, rüku fiili ondan başını kaldırmadan Önce gerçekleştirilmeli, rükudan sonraki doğrulma secdeden önce gerçekleştirilmeli, secde son teşehhüdden önce gerçekleştirilmeli, teşehhüd Resulullah (a.s.)'a salattan önce olmalı, Resulul-lah (a.s.)'a salat da selâmdan önce okunmalıdır.

Namazın fiillerinde sıranın gözetilmesi ve bu fiillerin peşpeşe yapılması ile ilgili iki farz bulunmaktadır. Bir kimse kasıtlı olarak bunu terkederse na­mazı geçersiz olur. Ancak fiillerin peşpeşe yapılmamasını caiz kılan bazı is­tisnai haller bulunmaktadır ki, bunun da pek çok şartlan bulunmaktadır. Gökten gelen bir şeyin kendini engellemesi, kasıtlı olmaksızın burnunun ka­naması gibi haller bu tür istisnai hallerdendir. Bu durumda gidip abdestini alıp, namazını kaldığı yerden devam ettirme hakkına sahiptir. Ancak ilim adamlarının ortak görüşlerine göre efdal olan (en güzeli) namazı keserek, ab-destten sonra yeniden baştan başlamaktır.

Bazı prensiplerin yerine getirilmesi farzı, sıranın gözetilmesiyle ilgilidir ki bu konuda mezhepler değişik açıklamalarda bulunmuşlardır. Mesela Şafiiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse sıra konusunda yanılırca terkettiği bir fiilin ardından yaptık­ları geçersizdir (yani terkettiği fiilin ardından o rek'ata ait olarak yaptıkları geçersizdir. Mesela rükuyu terkederse, o rek'at için yaptığı secdeler geçersiz olur -Çeviren). Eğer terkettiği fiili bir sonraki rek'atm aynı fiiline ulaşmadan önce hatırlarsa onu hemen hatırlamasının ardından yerine getirir. Eğer ge-ciktirirse namazı bozulur. Bir sonraki rek'atın aynı fiiline ulaşıncaya kadar hatırlamazsa bununla terkedilmiş rek'atı tamamlanmış olur, bu ikisi ara­sındakiler geçersiz sayılır ve namazının kalan kısmını tamamlar. Eğer na­mazının sonunda, son rek'atm bir secdesini terkettiğini hatırlarsa hemen o secdeyi yapar sonra teşehhüdü tekrarlar ve bundan dolayı bir de sehiv secde­si yapar. Eğer son rek'atin dışında bir rek'atm secdesini terketmiş olursa ve­ya terkettiği secdenin son rek'ata mı yoksa bir başka rek'ata mı ait olduğunda tereddüt ederse bir rek'at tam kılması ve sehiv secdesi yapması gerekir."

Mezheplerin, namazm rükünlerini sırayla yapmakta yanılma konusuyla il­gili çok geniş açıklamaları bulunmaktadır. Hanefilerin açıklamalarına göre bir kimse önce secde eder sonra rüku yaparsa, bu secdesine itibar edilmez ye­niden secde etmesi gerekir. Eğer ikinci kez secde ederse, namazı geçerli olur ve sehiv secdesi yapması gerekir. Bir kimse son teşehhüde oturur ve bu es­nada namazın ortasında bir secdeyi terkettiğini hatırlarsa onu yapar sonra teşehhüdü iade eder ve ayrıca sehiv secdesi yapar. Bir rükuyu terkeder ve bunu namazın sonunda hatırlarsa, bu rükuyu ardından gelen secdelerle bir­likte kaza eder, oturuşunu (kuudunu) ve teşehhüdünü de iade eder. Eğer kı­yam ya da kıraati unutursa, bir rek'atı tam olarak kılar, teşehhüdü iade eder ve sehiv secdesi yapar. İlk rek'attan bir secdeyi unutsa bile, selâmdan sonra da olsa henüz dünya sözü konuşmadan bu secdeyi kaza eder, sonra teşeh-hüdde bulunur sonra sehiv secdesi yapar, sonra yeniden teşehhüdde bulunur sonra da selâm verir.

2.   Fıkıhçılar imamın tekbiri, "semi'allahu limen hamiden" sözünü ve selâmı imkân ölçüsünde sesli okumasının gerektiğinde görüş birliğine var­mışlardır. Eğer imamın sesi cemaatin tümüne ulaşmıyorsa başkaları ta­rafından iletilmesi (yani tekrarlanarak duyurulması) caizdir. İster-imam olsun ister başkası olsun namaza giriş tekbirini duyuran kişinin kendinin de nama­za giriş tekbiri almayı amaçlaması gerekir. Eğer sadece tekbiri duyurmayı amaçlamışsa bu tekbirle namaza başlamış olmaz. Bunun gibi Şafiilere göre, tekbir alır ancak bir şeyi amaçlamazsa yine namaza başlamış olmaz. Ancak namaza giriş tekbiri dışındaki tekbirleri alırken sadece duyurmayı amaçlarsa da çoğunluğun görüşüne göre namazı bozulmaz. Ancak Şafiiler:

"Bir kimse alim biri olursa, bu tekbirle sadece duyurmayı amaçladığı veya hiç bir amaç taşımadığı takdirde namazı bozulur, halktan biri olursa bozulmaz" demişlerdir.

3.  Şafiiler, namazda kadm ve erkek için farklılık arzeden dört uygulama olduğunu bildirmişlerdir:

Birincisi: Erkek rüku ve secdede dirseklerini yanlarından uzaklaştırır ve karnını uyluklarına yapıştırmaksızın kaldırır. Kadın ise bunları birbirine yapış­tırır. Böylece rüku ve secdesinde karnını uyluklarına yapıştırır, dizlerini ve a-yaklarım bitiştirir.

İkincisi: Kadm yabancı erkeklerin yanında namaz kıldığında cehri (açıktan okuma yapılan) namazlarda da, yabancılardan kendisiyle beraber namaz kı­lanlardan biri sesini duymayacak şekilde sessiz okur.

Üçüncüsü: Eğer bir kadın, imamın arkasında namaz kılar ve imam yanlış yaparsa, sağ elinin iç kısmını sol elinin üstüne vurarak hatırlatmada bulunur.

Dördüncüsü: Namazda, hür bir kadının yüz ve elleri dışında bütün bedeni avrettir. Daha önce gördüğümüz üzere ayaklarının avret olup olmadığı konu­sunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Namaz dışında ise çoğunluğun görüşüne göre bütün bedeni avrettir.[353]

 

NAMAZDA YAPILMASI YASAK VE

CAİZ OLAN FİİLLER

GİRİŞ

 

Namazda yapılması yasak olan fiiller: Namazı bozan fiiller, namazda ya­pılması tahrimen mekruh olan fiiller, yapılması tenzihen mekruh olan fiiller ve yapılması uygun (evla) olana aykırı olan fiillerdir.

Namazı bozan fiillerden bazıları: Fetvanın ve imamların açıklamalarının ışığında sahih olduğu bilinen şartlardan bir şartın terkedilmesi. Taharetin ve­ya avret yerini Örtme şartının yahut kıbleye yönelme şartının terkedilmesi veya vakit girmeden önce namazın kılınması ya da niyetin terkedilmesi böyle­dir. Namazda konuşmak da namazı bozan fiillerdendir. Bu ise bir anlam ifade etmese bile iki harfi veya daha fazlasını telaffuz etmektir. Bir anlam ifade eden ve namazla ilgisi olmayan bir tek harfin söylenmesi de namazı bozar. Bu konuşma kasıtlı olarak da yapılsa yamlarak da yapılsa farketmez. Özür­süz olarak veya daha harf çıkaracak şekilde boğazı temizlemek de namazı bozan konuşmalardandır. Yine eğer duyulacak şekilde harfler çıkarılırsa ah çekmek, inlemek, uff çekmek ve ağlamak da namazı bozar. Ancak bir hastalık dolayısıyla veya Allah korkusuyla olursa bozmaz.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Başına gelen bir musibet dolayısıyla yüksek sesle ağlayan birinin na­mazı bozulur. Tabiatında böyle bir şeyin olması dolayısıyla veya sesini dü­zeltmek yahut imamının doğruyu bulmasını sağlamak yahut kendisinin na­mazda olduğunu bildirmek gibi geçerli bir mazeret dolayısıyla boğazından ses çıkarırsa, sahih (kuvvetli) olan görüşe göre namazı bozulmaz."

Ebu Hanife'ye ve îmam Muhammed'e göre sesli bir şekilde nefes vermek namazı bozar. Zikirle yahut Kur'an okuyuşuyla da olsa birine cevap vermek yahut seslenmek amacıyla çıkarılan her ses namazı bozar.

Malikilere göre eğer çıkarılan ses namazı düzeltmek amacı taşır ve ih­tiyaç ölçüsünde olursa namazı bozmaz. İmamın daha namaz bitmeden selâm vermesi böyledir. Onlara göre bir hayvanın sesinin taklidiyle namaz bozulur.

Şafiiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse dil sürçmesi dolayısıyla az bir ses çıkarırsa mazur sayılır." Hanbelilere göre, daha namazını bitirmeden yanılarak selâm veren bir kimse örfen az sayılacak miktarda bir söz konuşursa namazın maslahatı açısından namazı bozulmuş olmaz.

Hanbeliler, ezberden bilmeyen birinin namaz esnasında mushaftan Kur-'an-ı Kerim okumasını caiz görmüşlerdir. İmama uyan birinin imamına hatırlat­mada bulunması caizdir.

İmama uyan kişinin imama hatırlatmada bulunmak için acele etmesi uy­gun değildir. İmamın da kendine uyan birinin yardımına başvurması mekruh­tur. Hanefilere göre cemaatten olan biri kendi imamından başkasına hatırlat­mada bulunursa namazı bozulur. Bunun gibi başkasının uyarısına göre hare­ket edenin namazı da bozulur. Namaz kılan birine bir başkası namazın masla­hatına uygun bir şey emrederse, namaz kılan kişi duraklar ve başkasının em­rini yerine getirmek düşüncesiyle değil de işi baştan ele alıp uygun olanı yap­mak düşüncesiyle bildirileni yapar.

Hanbelilere göre bir kimsenin bir başka namazda bulunana (yani kendin­den ayrı bir cemaatten olana veya ayrı bir namaz kılana -Çeviren) hatırlatma­da bulunması mekruhtur ancak bundan dolayı namazı bozulmaz.

Bir şey yiyip içmek de namazı bozan fiillerdendir. Hanefiler, namaza dur­duktan sonra dişlerinin arasında nohut tanesinden küçük bir yiyecek parçası kalan ve bunu yutan kimseyi müstesna tutmuşlardır.

Şafiilerin ve Hanbelilerin görüşlerine göre çiğnenen maddeden içine bir şey gitmese de bir şeyi çok çiğnemekten dolayı namazı bozulur.

Birbirini izleyen çok amel de namazı bozan şeylerdendir. Ebu Hanife'ye göre çok amel (ameli kesir) bir kimsenin kendisine bakan birinin namazda ol­madığına kesin kanaat getirmesine yol açacak kadar çok iş yapmasıdır. Eğer bakan kişi onun namazda olup olmadığı konusunda şüpheye düşerse o zaman sağlam olan görüşe göre yaptığı amel az amel (ameli kalil) sayılır. Şafiilere göre birbirini izleyen üç hareket, çok ameldir. Bir kimse zorunluluk dolayısıyla başmı kaşımak ister ve bu amaçla avucunu başına koyup bir parmağı ile ba­şım kaşırsa namazı bozulmaz. Çünkü onlara göre kural, yapılan işin ağır bir organla yapılması durumunda namazın bozulması, hafif bir organla yapılması durumunda ise bozulmamasıdır. Bunun gibi elini hareket ettirmeden parmak­larım hareket ettirse yine namazı bozulmaz. Ancak parmaklarıyla beraber eli­ni de üç kere arka arkaya hareket ettirirse o zaman namazı bozulur. Hanefile­re ve Hanbelilere göre çok da olsa ayrı ayrı yapılan hareketler ve insanı sab-redemeyeceği şekilde hareket etmeğe zorlayan rahatsızlık gibi bir mazeret­ten kaynaklanan hareketler bir zarar vermez.

Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"İhtiyaç olmaksızın birbirini izlemeyen çok amelde bulunmak mekruh­tur." Onlar çok ameli üçle veya herhangi bir sayıyla belirlemiştir.

Bir kimse, bir ayağını öne atmakla diğerini atmak arasında bir rüknü yeri­ne getirecek kadar durup sonra yürümek gibi birbirinden ayrı adımlarla kıble­ye dönük bir şekilde yürüse namazı bozulmaz. Hanefilere göre en kısa bir rü­kün, rükuda "Subhanallah" demektir.

Sesli kahkaha ile gülmek de namazı bozan fillerdendir. Daha önce gördü­ğümüz üzere bu hareket Hanefilere göre abdesti de bozmaktadır.

Okumada, kabul edilmesi durumunda küfre düşmeye sebep olacak derece anlamı değiştirecek bir yanlışlık yapılması da namazı bozar. Yine benzeri Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan veya bir anlam ifade etmeyen bir şey okunması da namazı bozar. Hanefilerin sonraki dönem alimlerine göre i'rabdaki hata prensip itibariyle (mutlak manada) namazı bozmaz. Lâmi şemsiyenin okun­ması ("ve't-tarik" ibaresinin "ve'1-tarik" okunması gibi -Çeviren) da namazı bozmaz. Yine anlam değişse bile Kur'an-ı Kerim'de mevcut olan bir kelimenin ilave edilmesiyle, yahut bir kelimenin eksik okunmasıyla veya bir kelimenin tekrar edilmesiyle namaz bozulmaz.

Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"Fatiha dışında dil sürçmesi, sözü farklı bir anlama götürürse namazın geçerliliğini önlemez. İmamlık yapan birinin böyle dilinin sürçmesi de o-nun arkasında kılınan namazı geçersiz kılmaz. Ancak bunu kasıtlı olarak yaparsa o zaman namazı bozulur."

Namazın bir rüknünü terkedip sonra kaza etmemek ve mazeretsiz olarak bir şartını terketmek de namazı geçersiz kılar. Hanefilere göre imama uyan biri kasıtlı olarak (bir rükünde imamından öne geçerse, o rüknü imamla beraber yerine getirmiş sayılmaz. Şafiiler ise: "Bir kimse iki rükünde imamından öne geçmezse namazı bozulmaz" demişlerdir. Hanefilere göre bir erkek, bir­likte kıldıkları namazda arada herhangi bir engel veya boşluk bulunmaksızın kadınla aynı hizaya gelirse namazı bozulur. Onlar bu mesele ile ilgili çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır.

Hanefiler namazın bozulmasına sebep olan uygulamaların sayısını altmış sekiz olarak belirlemişlerdir. Malikilere göre bunların sayısı yaklaşık otuz, Şafiilere göre yirmiyedi, Hanbelİlere göre de otuzaltıdır.

Bu husus Müslümanın, kıldığı namazm müçtehid imamlardan herhangi bi­rinin mezhebine göre caiz olduğu konusunda gönlünün rahat olması için dört mezhepten birini iyice öğrenmesinin gerektiğini ortaya koymaktadır.

Namazın vaciplerinden birini kasıtlı olarak terketmek Hanefilere göre na­mazın tahrimi mekruhlarındandır. Namazın sünnetlerinden birini kasıtlı olarak terketmek de namazın tenzihi mekruhlarındandır. Yine ikinci rek'atta, birinci rek'attakinden üç ayet fazla zammı sure okumak, sureleri Kur'an-ı Kerim'deki sıralarına ters bir şekilde okumak da tenzihen mekruhtur.

Hanefilere göre rükuda ve secdede Kur'an-ı Kerim okumak yahut okunan zammı sureyi rükuda tamamlamak tahrimen mekruhtur. Teşehhüdün açıktan okunması da mekruhtur. Ameli kalil olacak şekilde (yani hareket sayısı üçü bulmayacak şekilde) elbiseyle, bedenle veya sakalla oynanması da mekruh­tur. Yine ihtiyaç olmadığı halde burnun üzerinin bir şeyle örtülmesi mekruh­tur. Rüku ve secdede iki elle birlikte elbiseyi yukarı kaldırmak veya toplamak mekruhtur. Saçları toplamak, düzeltmek, parmaklan birbirine geçirmek, elleri­nin ikisini veya birini kaba etlerine götürmek, huşu amacıyla olmaksızın gözleri kapatmak da namazda yapılması mekruh olan fiillerdendir. Namazda yüzü sağa sola çevirmek de mekruhtur. Ancak gözünün önüne gelen yöne doğru bakması mekruh değildir. Gözünü göğe doğru çevirmek ve zorunluluk dışında tek ayağının üzerine durmak da mekruhtur. Yeterli vakit olduğu halde küçük ya da büyük abdestini veya yelini zorla tutarak namaz kılmak da mek­ruhtur.

Hazır olan veya hazır olmak üzere olan bir yemeği canı çekerken namaza durmak da mekruhtur. Esnemek ve gerinmek de mekruhtur. Ancak Hanefilere göre kasıt olmadıktan sonra bu konudaki kerahet tenzihidir. Hanefilere göre selâma başla veya işaretle cevap vermek de tenzihen mekruhtur. Bir kimse eğer selâmlaşmak niyetiyle birine sarılırsa namazı bozulur. Gözle, elle veya bir başka şekilde yapılan işaretlerin tümü mekruhtur. Ancak Malikilere göre herhangi bir ihtiyaç dolayısıyla hafif bir şekilde işaret edilmesi caizdir. Bunun gibi Hanefilere göre de namaz kılan birine karşı konuşulması ve onun da ba­şıyla cevap vermesi caizdir. (Namazda) saç örgüsünü çözmek ve elbise yeni­ni katlamak mekruhtur. Malikiler elbise yerini katlamanın mekruh olmasını namaz için olması şartına bağlamışlardır. Namaz kılan kişi için kollarının dir­sekleri ile bilokleri arasında kalan kısmını yere döşemek mekruhtur.

Başka bir elbisesi olduğu halde evde (iş yaparken) giydiği ve kirden sa­kınmadığı elbisesiyle veya iş elbisesiyle namaz kılmak da mekruhtur. Ancak buradaki kerahet tenzihi kerahettir.

Üzerinde canlı resimleri bulunan elbiseyle namaz kılmak da mekruhtur. Bir yere asılmış veya dikilmiş halde ve namaz kılanın başının üstüne veya karşısına yahut gerek sağından gerek solundan tam hizasına gelen bir resime yahut heykele doğru namaz kılmak da mekruhtur. Resim yere serilmiş ol­mayıp dikilmiş haldeki bir yastığın üzerinde de olsa ona doğru namaz kılmak mekruhtur.

Alevli ateşe doğru namaz kılmak da mekruhtur.

Namazda elbisenin parçalarını omuzlardan arkaya doğru sarkıtmak mek­ruhtur. Ancak adeten bu nitelikte bir elbise giyiliyorsa veya arkaya doğru sar­kıtılan parçalar üstüste getirilirse sakıncası yoktur.

İnsanın kolları dahil bütün bedenini üstten kuşatan robadan (boydan boya) bir elbise içinde namaz kılmak da mekruhtur. Namaz dışında dahi olsa insanın, avret yerlerini belli edecek derecede dar bir elbise giymesi mekruh­tur. Rükuyu yaptıktan sonra doğrulurken "Allahu Ekber" demek veya rüku-dan doğrulduktan sonra secdeye giderken "Semi'a'llahu limen hamideh" demek gibi namaz zikirlerini yerli yerince söylememek de mekruhtur. Namaz konusunu etraflıca öğrenmek isteyenlerin dört mezhebin fıkıh kitaplarını et­raflıca incelemesi uygun olur.

Namaz kılanın darda kalan birine yardım etmek veya bir insanın hayatım kurtarmak yahut yangın çıkması ya da kurdun koyunlara saldırması dolayı­sıyla namazını kesmesi vaciptir. Kendinin veya bir başkasının bir dirhem de­ğerinde veya daha değerli bir şeyinin çalınması yahut kadının çocuğundan korkması veya tencerenin taşmasından korkulması veya yemeğin yanmasın­dan korkulması gibi durumlarda, eziyet verici bir canlıyı öldürmek, ürküp ka­çan bir hayvanın geri çevrilmesi için, küçük ya da büyük abdeste sıkışma du­rumunda farz namazı da olsa bozmak caizdir. Çocuk doğurtan (ebelik yapan) birinin çocuk veya annesi için bir tehlikeden korkması durumunda namazı vaktinden sonraya bırakması yahut namazda olması durumunda bozması va­ciptir. Anne veya babadan biri çağırdığında eğer yardım isteğiyle çağırırsa farz da olsa nafile de olsa namazm bozulması farzdır. Ancak yardım isteğiyle olmayan çağrılarından dolayı farz namaz kesilmez. Ama kişi nafile namaz kılıyor olur, anne veya babadan biri de onun namazda olduğunu bilmeden ken­disini çağırırsa namazı bozması caizdir.

Namazda kişinin zihnini karıştıran şeyler konuşmadığı sürece konuşuyor da olsa ayakta duran veya oturan birinin sırtına doğru namaz kılmak caizdir.

Hanefilere göre, önünde asılı halde duran mushafa veya asılı bir kılıca doğru namaz kılmanın bir sakıncası yoktur. Yine onlara göre üzerinde canlı resimleri bulunan bir halı üzerine secde etmek mekruh değildir, ancak resmin üzerine secde etmemesi gerekir. Bir kimse az amel (ameli kalil) ile (yani iki­den fazla hareket yapmamak suretiyle) yılan veya akrep öldürse namazı bo­zulmaz. Ancak bundan dolayı namazım bozması da mekruh değildir.

Rüku ve secdeden kalktığında elbisesinin bedenine yapışarak avret yer­lerinin belli olmaması için elbisesini silkelemesinin bir sakıncası yoktur. Bir birine bir diğerine dayanmak suretiyle ayaklan üzerinde hafifçe sallanmasının da bir sakıncası yoktur. Ancak çok fazla sallanmak mekruhtur.[354] Şimdi bu konuyla ilgili rivayetlere geçelim.[355]

 

NAMAZDA KONUŞMAKTAN VE SELAM VERMEKTEN NEHİY

 

1314- Buhari ve Müslim, Zeyd bin Erkam (r.a)'ın şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Biz namazda konuşuyorduk. Bir kimse yanında duran adamla konu­şuyordu.

Nihayet: "Namazları ve özellikle de orta namazı titizlikle yerine getirin ve gönülden boyun eğmiş kimseler olarak Allah'ın huzurunda ibadete du­run"[356] ayeti kerimesi indi. Bunun üzerine namazda sessiz durmakla emro-lunduk ve konuşmaktan nehyolunduk."[357]

 

1315- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söyledi­ğini rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) namazda iken biz kendisine selâm veriyorduk, O da bi­zim selâmımızı alıyordu. Necaşi'nin yanından döndüğümüzde kendisine selâm verdik ama selâmımızı almadı. Bunun üzerine: "Ya Resulullah (a.s)! Biz daha önce sana namazda iken selâm veriyorduk sen de selâmımızı alı­yordun?" dedik. O da şöyle buyurdu:

"Namazın kendi meşguliyeti vardır."

Ebu Davud'un naklettiği bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Biz namazda selâm veriyor ve ihtiyacımızı bildiriyorduk. Bir keresinde Resulullah (a.s)'m namaz kılmakta olduğu bir sırada yanma vardım. Kendi­sine selâm verdim. Ama selâmımı almadı. Bunun üzerine beni eski ve ye­niyle ilgili düşünce aldı. Resulullah (a.s) da namazını bitirince şöyle buyur­du:

"Allah, işinde istediği gibi yenilik yapar. Yaptığı bir yenilik de namazda konuşmamanız (emri)dir."

Bunu söyledikten sonra benim selâmımı aldı."[358] Nesai'nin naklettiği bir rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'m namazda olduğu sırada yanma giderdim, kendisine selâm verirdim. O da selâmımı alırdı. Bir keresinde yine yanına gittim, na­maz kılmakta olduğu sırada kendisine selâm verdim. Ama selâmımı al­madı. (Namazdan) selâm verince cemaate bir işaret yaptı (ve şöyle buyurdu):

"Şam yüce olan Allah namazınızla ilgili bir yenilik yaptı: Allah'ın zik­rinden ve size yakışır sözden başka bir şey konuşmamanız(ı) ve gönülden boyun eğmiş olarak Allah'a ibadet etmeniz(i emretti)."[359]

Beğavi (3/235) şöyle söylemiştir:

"Bunun üzerine beni eski ve yeniyle ilgili düşünce aldı" sözü -ki bu bir rivayette de: "Bunun üzerine beni uzak ve yakınla ilgili düşünce aldı" şek­linde geçmektedir-: Araplar bu sözü bir kimse kendilerini üzdüğünde veya sıkıntıya soktuğunda ona karşı söylerler. Bunun gibi: "Ayakta duran da otu­ran da kendisini ele aldı" derler. Yani adeta yaklaşan durumun sıkıntısının da görünenin sıkıntısının da kendini kuşattığı anlamını kastederler."

Hattabi de şöyle söylemiştir:

"Bu ifadeyle kastedilen şey, üzüntü ve kederdir. Bu sözle kendisini bir sürü kederin kuşattığım, son olayın da bunlara yeni bir keder eklediğini an­latmak istemektedir." [360]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler, Resulullah (a.s)'ın: "Namazın kendi meşguliyeti vardır" sö­zünü namazla ilgili eskiden var olan bir çok geniş hükmü neshedici bir hüküm olarak değerlendirmişlerdir. Onlara göre çok amelin (yani ikiden fazla hareke­tin) caizliği hükmü de yukarıdaki ifadeyle neshedilmiştir.

Kendisi ensardan ve Medineli olan Zeyd bin Erkam (r.a)'m hadisinde bir problem bulunmaktadır. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un hadisinden anlaşıl­dığına göre o, Necaşi'nin yanından döndüğünde namazda konuşmak yasak edilmişti. Onun Habeşistan'dan dönüşü ise hicretten üç yıl önce ve ensann Resulullah (a.s) ile bey'ata gelmelerinden önce gerçekleşmişti. Bu itibarla namazda konuşma yasağının Mekke'de konmuş olması gerekmektedir. Zeyd (r.a)'in hadisinden ise namazda konuşma yasağmın Medine'de konduğu an­laşılmaktadır. Bu meseleye çeşitli açıklamalar getirilmiştir, ancak bu açıkla­malar meseleyi temelli bir çözüme kavuşturmamaktadır.

Açıklamalardan birinde namazda konuşma cevazının Mekke'de neshedü-diği (yani konuşma yasağının konduğu) sonra bunun mubah kılındığı sonra Medine'de yeniden yasağın konduğu ileri sürülmektedir. Bir başka açıkla­maya göre ise Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un hadisinde kastedilen yasak sa­dece namaza bir yarar sağlamayacak konuşmaları, Zeyd (r.a) hadisinde kas­tedilen yasak ise namazla ilgili olmayan bütün konuşmaları kapsayan bir ya­saktır. Bir başka açıklamaya göre Zeyd bin Erkam (r.a)'ın: "Biz namazda ko­nuşuyorduk. Bir kimse yanında duran adamla konuşuyordu" sözü, bu olayı Mekke'de yaşamış birinin ağzından nakleden söz niteliğindedir. Bu ihtimal ise uzak bir ihtimaldir. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.[361]

 

1316- Ebu Davud, Suheyb (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaz kılarken yanından geçtim. Kendisine selâm ver­dim. Bana işaretle cevap verdi."

(Ravi) dedi ki:

"Onun sadece şöyle söylediğini biliyorum: "Parmağıyla işaret etti." Avnu'l-Ma'bud'da şöyle denmektedir:

"Bil ki, bu hadisi şerifte selâma cevap için avucun tümüyle işaret yapıl­dığı bildirilmiştir. Cabir bin Abdullah (r.a)'in hadisinde de elle işaret edildiği bildirilmiştir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in Suheyb (r.a)'den naklettiği hadiste ise parmakla işaret edildiği bildirilmiştir. Beyhaki'nin Sünen'inde bulunan ve Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilmiş olan hadiste de: "Bunun üzerine başıyla işaret etti" ifadesi geçmektedir. Yine onun bir başka rivaye­tinde: "Başıyla söyledi" yani "cevabı başıyla verdi" denmektedir. Bütün bun­ları birleştirmek için Resulullah (a.s)'ın söz konusu işaretlerden birini bir keresinde, diğerini bir başka keresinde, bir diğerini ise daha başka bir kere­sinde yaptığını söylemek mümkündür. Bu itibarla belirtilen işaret şekille­rinin tümü caizdir." [362]

 

Bir Açıklama

 

Hanefilere göre elle veya kafayla işaret etmek suretiyle selâma cevap vermek mekruhtur. Şafiilere göre ise işaretle selâma cevap vermek müste-habdır.

Malikilere göre selâma işaretle cevap vermek mekruh değildir. Hanefile-rin delilleri Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilen şu hadisi şeriftir:

"Namazın kendi meşguliyeti vardır."

Diğerlerinin delilleri ise yukarıda gördüğümüz rivayetlerdir.[363]

 

1317- Ebu Davud, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s), içinde namaz kılmak üzere Küba Mescidi'ne gitti. Bu

sırada ensardan olanlar yanma geldiler ve O namazdayken kendisine selâm

verdiler."

Abdullah bin Ömer (r.a) dedi ki: "Ben Bilal (r.a)'e: "Resulullah (a.s), na­mazdayken onlar selâm verince, O onlara nasıl karşılık verdi?" diye sor­dum. O da: "Şu şekilde" dedi ve elini açtı, karnını aşağıya eğip sırtını yukarı kaldırdı."[364]

 

1318- Müslim, Muaviye bin Hakem Sülemi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Ben Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılarken cemaatten bir adam aksırdı. Ben: "Yerhamukellah (Allah sana rahmet eylesin)" dedim. Bunun üzerine cemaatten olanlar gözlerini bana diktiler. Ben: "Ananız sizi kaybet­sin! Size ne oluyor da bana öyle bakıyorsunuz?" dedim. Bu kez ellerini uy­luklarına vurmaya başladılar. Onların beni susturmaya çalıştıklarını an­layınca ben de sustum. Resulullah (a.s) namazını bitirince, -anam babam O'na feda olsun, ben O'ndan önce de sonra da O'nun gibi güzel öğreten bir öğretici görmüş değilim- vallahi beni ne azarladı, ne dövdü, ne de sövdü. Şöyle buyurdu:

"Bu namazda insanların konuşmalarından bir şeyin konuşulması doğru olmaz. Bu teşbih, tekbir ve Kur'an-ı Kerim okumadır." Yahut buna benzer bir söz söyledi. Ben de şöyle dedim:

"Ya Resulullah (a.s)! Ben cahiliye hayatından daha yeni çıkmış biriyim. Allah İslâm'ı gönderdi. Bizden bazı kimseler vardır ki kâhinlere gidiyorlar (yani onlar hakkında ne buyurursun)?" Şöyle buyurdu:

"Sen onlara gitme." Ben:

"Bizden bazı kimseler bir takım şeylerde uğursuzluk arıyorlar" dedim.

Bu kez şöyle buyurdu:

"Bu onların kendi kalplerinde duydukları bir şeydir. Bu (düşünceler), onları bir şeyden alıkoymasın."

İbıü Sabah'm rivayetinde ifade şu şekilde geçmektedir: "Bu (düşünceler), sizi bir şeyden alıkoymasın."

(Muaviye bin Hakem (r.a) sözüne devamla) dedi ki:

"Ben: "Bizden bazı adamlar var çizgi çekiyorlar?" dedim. Şöyle buyurdu:

"Peygamberlerden bir peygamber vardı o çizgi çekiyordu. Kimin çizgisi onun çizgisine denk gelirse o tutar." Sonra şöyle dedi:

"Benim bir cariyem vardı. Uhud ve Cevvaniye taraflarında koyunlarımı otlatıyordu. Bir gün kurdun, onun koyunlarından bir koyun kaptığını öğ­rendim. Ben de Ademoğullarından bir adamım. Onların üzüldükleri gibi ben de üzülürüm. Ancak ben o cariyeye bir tokat attım. Sonra Resulullah (a.s)'ın yanına gittim ve bu iş çok ağınma gitti. Dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Onu azad edeyim mi?" Resulullah (a.s): "Onu bana getir" diye buyur­du. Ona: "Allah nerededir?" diye buyurdu. "Göktedir" dedi. Sonra: "Ben ki-mİm?" diye buyurdu. "Sen Allah'ın elçisisin" cevabını verdi. Bunun üzeri­ne Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Onu azad et. Çünkü o mü'min bir kadındır." Nevevi (5/23) şöyle söylemiştir:

"Yukarıdaki hadisi şerifin yorumu konusunda ilim adamları değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. "Kimin çizgisi onun çizgisine denk gelirse o tu­tar" sözünün anlamı şudur: Kimin çizgisi kastedilen peygamberin çizgisine denk gelirse onun yaptığı mubahtır. Ancak söz konusu peygamberin çizgi­sine denk gelip gelmediğini kesin olarak bilmemiz için bir yol yoktur, do­layısıyla bu iş mubah olmaz. Kastedilen anlam ise söz konusu uygulamanın (yani yıldızlara bakarak çizgiler çekmenin ve bundan anlamlar çıkarmanın) haram olduğudur. Çünkü bu uygulama ancak kastedilen peygamberin çiz­gisine denk getirildiğinin kesin olarak bilinmesiyle mubah olur. Resulullah (a.s) da: "Peygamberlerden bir peygamber vardı o çizgi çekiyordu. Kimin çizgisi onun çizgisine denk gelirse o tutar" diye buyurmuş, denk getirip ge­tirmeme konusunda her hangi bir yorum yapmayarak haram olduğunu söylememiştir. Böyle söylemesi ise bazı insanların, çizgi çektiği bildirilen söz konusu peygamberin yaptığının da bu yasağa girdiği zannına kapılmasına yol açmamak içindi. Resulullah (a.s), bizimle ilgili hükmü bildirmesinin yanısıra söz konusu peygambere hürmeti de korumuştur. Sonuç olarak an­lam şudur: Kastedilen peygamberin yaptığı uygulama açısından yasak sözko-nusu değildir. Bunun gibi siz de onun uygulamasına denk getirdiğinizi ke­sin olarak bilirseniz sizin için de aynı şey söz konusudur. Ama sizin bunu kesin olarak bilmenize bir yol yoktur."

Hattabi de şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi şerifle, sözü edilen uygulamanın yasaklığınm bildirilmiş ol­ması ihtimali vardır. Çünkü bu uygulama, kastedilen peygamberin peygam­berlik alametiydi. Şimdi ise kesilmiştir (artık bu ilmin geçerliliği kalkmıştır). Biz de aramızda bu uygulamaya başvurmaktan nehyolunduk."[365]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Yıldızlara bakarak çizgi çekmek yoluyla gaybe ait bilgilere ulaşmak, sözü edilen peygamberin bir mucizesiydi. Hattabi'nin sözünden çıkan anlam da bu­dur. Dolayısıyla başkaları ona kıyas edilemez. Bazı insanların bu alanda yaptıkları ve söyledikleri ise boş sözlerden ve zanlardan ibarettir. Bu gibi sözlere inanmak da batıl bir inanıştır. Hatta bu yolla gaybe ulaşılacağı iddi­asında bulunmak ve bunun helal olduğunu ileri sürmek küfürdür.

Şafiiler şöyle söylemişlerdir:

"(Namazda) aksıran birinin kendine duyaracak kadar bir sesle "elham­dülillah" demesi caizdir. Ancak bir başkasının ona "yerhamukellah" demesi caiz olmaz. Birisi yanlışlıkla ona "yerhamukellah" derse o da eliyle veya ba­şıyla işarette bulunur."

Malikilere göre ise bu uygulama mekruhtur. Hanefiler de şöyle söylemislerdir:

"Bir kimse aksıran birine dil ile "yerhamukellah" derse namazı bozulur. Ancak Resulullah (a.s) yukarıdaki olayın kahramanına namazını yeniden kılmasını emretmedi çünkü o daha yeni Müslüman olmuş biriydi."

Nevevi, Müslim Şerhi (5/21)'nde şöyle söylemiştir:

"Bu rivayet, bir ihtiyaç için olsun veya olmasın namazda konuşmanın haram olduğunu göstermektedir. Konuşulan söz namazın yararına olsa da olmasa da hüküm aynıdır. Eğer herhangi bir hatırlatmada bulunmaya veya (cemaat olmak için) namaza katılmaya ihtiyaç duyarsa, o zaman erkekse teş­bih çeker ("subhanallah" der), kadınsa el çırpar. Şafii mezhebinde, İmam Malik'in mezhebinde, Ebu Hanife'nin ve selef ve halef alimlerinin (saha­beden, tabiinden olan ve onlardan sonra gelen alimlerin) çoğunluğunun mezheplerinde -Allah hepsinden razı olsun- uygulama böyledir. İmam Ev-zai'nin de içlerinde bulunduğu bir gurup ilim adamı ise Zi'1-Yedeyn'in had­isine dayanarak namazın yararına olan konuşmanın namazı bozmayacağını söylemişlerdir.

Bu söylediklerimiz kasıtlı olarak konuşanla ilgilidir. Unutarak az mik­tarda konuşan bir kimsenin bu konuşması ise Şafii mezhebine göre nama­zını bozmaz. İmam Malik, Ahmed bin Hanbel ve ilim adamlarının çoğun­luğu da böyle söylemişlerdir. Ebu Hanife ve Kufeliler ise bu konuşmanın da namazı bozacağını söylemişlerdir. Bizim delilimiz Zi'1-Yedeyn hadisidir. Bir kimse unutarak çok miktarda konuşursa, Şafii mezhebinin ileri gelenleri­nin onun hakkında iki farklı görüşleri bulunmaktadır. Sağlam olanına göre namazı bozulur. Çünkü bu gibi durumlar çok nadir olmaktadır. Yeni Müs­lüman olmuş ve İslâm'ı yeterince öğrenememiş bilgisiz bir kimsenin ko­nuşması ise unutarak konuşan bir kimsenin konuşması gibidir. Muaviye bin Hakem (r.a)'in şu anda üzerinde durduğumuz hadisine binaen böyle bi­rinin az miktardaki konuşması namazını bozmaz. Çünkü Resulullah (a.s), Muaviye bin Hakem (r.a)'e namazını yeniden kılmasını emretmemiş, ancak ileride bu şekilde namazda konuşmasının haram olduğunu kendisine öğretmiştir. Resulullah (a.s)'ın: "Bu teşbih, tekbir ve Kur'an-ı Kerim oku-, madır" sözünün anlamı ise şudur: Teşehhüd, dua ve selâm namazdandır ve namazda bunların dışında zikirlerin okunması da caizdir.

Bu rivayet, bir kimsenin hiç konuşmamak üzere yemin ettikten sonra teşbih çekmek, tekbir getirmek ve Kur'an-ı Kerim okumakla yeminini boz­muş sayılmayacağına delalet etmektedir. Bu hadisi şerif, namazda aksıran bi­rine "yerhamukellah" demekten de nehyetmekte ve bunun insanların na­mazda konuşulması haram olan türden konuşmalarına dahil olduğu bil­dirilmektedir. Buradan anlaşıldığına göre bir kimse bilerek ve kasıtlı olarak aksırana "yerhamukellah" derse namazı bozulur." Şafii mezhebinin ileri gelenleri şöyle söylemişlerdir:

"Eğer muhatab sigasıyla "yerhamukellah (Allah seni bağışlasın)" derse namazı bozulur ama gaib sigasıyla "yerhamuhullah (Allah onu bağışlasın)" veya "Ey Allah'ım! Onu bağışla" yahut "Allah filancayı bağışlasın" derse o zaman bozulmaz. Çünkü bunda birine hitapta bulunma anlamı yoktur. Aksıran kişinin ise namazda gizlice "elhamdülillah" demesi müstehabdır."

Yine Nevevi, Müslim Şerhi (5/24)'nde şöyle söylemiştir:

"Hadiste geçen: "Resulullah (a.s) ona: "Allah nerededir?" diye buyurdu. "Göktedir" dedi. Sonra: "Ben kimim?" diye buyurdu. "Sen Allah'ın elçisi-sin" cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Onu azad et. Çünkü o mü'min bir kadındır" ifadeleri hakkında: Bu hadisi şerif Allah'ın sıfatlarıyla ilgili hadislerdendir. Bunun yorumu konusunda ise iki ayrı mezheb bulunmaktadır. Bunlardan daha önce Kitabu'1-İman bölü­münde bir kaç kez söz edildi. Bu mezheplerden birine göre bu gibi ifadelerin yorumuna girmeden sadece anlamına inanmak gerekir. Bununla birlikte Yüce Allah'ın bir benzerinin olmadığına ve O'nun yaratılmışlara ait özel­liklerin tümünden münezzeh olduğuna inanmak gerekir.

İkinci mezhebe göre ise bu ifadelerin uygun şekilde yorumlanması (te-'vil edilmesi) gerekir. Bu görüşte olanlardan bazıları yukarıdaki ifade hak­kında şöyle söylemişlerdir: "SÖz konusu cariyeye bu şekilde soru sorulma-sındaki amaç onun imtihan edilmesiydi. Bununla onun işleri düzenleyen, yaratıcı Allah'ın birliğine inanıp inanmadığının öğrenilmesi isteniyordu. Bunun yanısıra bir kimse Yüce Allah'a dua ettiğinde göğe doğru yönelir. Bu tıpkı ibadette Ka'be'ye yönelmek gibidir. Çünkü dua edenlerin kıbleleri de göktür. Nasıl Ka'be'ye yönelirken kendine ibadet edilenin yalnızca o yönde olduğu kastedilmiyorsa duada göğe yönelirken kendisine dua edilenin o yönde olduğu anlamı kastedilmez. Yahut bu soru ile onun, Önlerindeki put­lara tapan putperestlerden olup olmadığının öğrenilmesi amaçlanmıştı. "Allah göktedir" deyince onun putperestlerden değil de Allah'ı bir bilenler­den (muvahhidlerden) olduğunu anladı."

Kadı Iyaz şöyle söylemiştir:

"Göklerde olanın sizi yerin dibine geçireceğinden emin oldunuz mu?"[366] mealindeki ayeti kerimede ve benzerlerinde olduğu gibi zahiri anlamı itibariyle Yüce Allah'ı göklerde tanıtan naslarda kastedilen anlamın bu zahi­ri anlam olmadığı konusunda Müslümanların fıkıhçıları, hadisçileri, kelamaları ve teorisyenleri arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Fıkıh-çılardan veya kelâmcılardan kesin bir yön veya keyfiyet bildirmeden sadece Yüce Allah'ın yüksekte olduğunu söyleyenler, bunu gökle te'vil etmişlerdir (yani Allah için bir mekân belirleme amacıyla değil de O'nun yüksek ve yücelerde olduğunu ifade etmek amacıyla bu tabiri kullanmışlardır -Çevi­ren). Ehli sünnet alimlerinin üzerinde görüş birliğine vardıkları prensip ise emrolundukları üzere Yüce Allah'ın zatı üzerinde düşünmemektir. İnsan aklının Yüce Allah'ın zatım kavrayamayacağından dolayı bu konuda bir şey söylemekten kaçınmışlar ve O'nun zatını bir keyfiyet veya şekille açıkla­maktan kaçınmamın gerekliliği konusunda görüş birliğine varmışlardır." [367]

 

Bir Açıklama

 

Yüce Allah'ın sıfatları hakkında yorum yapmaktan son derece kaçınmakla birlikte bu açıklamayı verdik. Bununla, ehli sünnet ve'1-cemaat alimlerinden ilimde rüsuh sahibi ve ümmetin kendilerine güvendiği pek çok alimin bu konu­da yorumda bulunduklarına işaret etmek istedik. Bu konuda yorum yapan her­kesin sapık olduğu veya küfre düştüğü söylenemez. Ancak bunların yorumlan üzerinde konuşurken ihtiyatlı ve dikkatli olmak gerekir.[368]

 

1319- Tirmizi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Aksırmak Allah'tan, esnemek ise şeytandandır. Biriniz esnediğinde: "Hah" demesin. Bu durumda içinde şeytan güler."[369]

 

1320- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazda esnemek şeytandandır. Biriniz esnediğinde gücü yettiğince kendini tutsun (esnemesini engellemeye çalışsın.)"[370]

 

Bir Açıklama

 

Namaz dışında esneyenin de ses çıkarması mekruhtur. Bu durumda sün­net olan ağzını kapatmaktır. Namazda esneyen bir kimse ise bu esnada iki harften oluşan bir ses çıkarırsa namazı bozulur. Ses çıkarmaksızın esnedi­ğinde ise namazı bozulmaz. Ancak gücü yettiğince esnemesini engellemeye çalışması gerekir. Engellemezse yaptığı tenzihen mekruh fiillere girer. Na­mazda kasıtlı olarak esnemek ise tahrimen mekruhtur.[371]

 

1321- Buhari, Amir bin Rabi'a (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"Ensardan bir genç namazda iken, Resulullah (a.s)'ın arkasında aksırdı ve şöyle söyledi:

"Allah'a, Rabbimizi razı edecek derecede bol, güzel ve kutlu hamd ol­sun. Sonra dünya ve ahiret işinden razı olmasına kadar" dedi.

Resulullah (a.s) namazını bitirince: "O sözü söyleyen kimdi?" diye bu­yurdu. Genç sustu. Sonra: "O sözü söyleyen kimdi? Kötü bir şey söylemedi" diye buyurdu. Bunun üzerine genç: "Ya Resulullah (a.s)! Onu ben söyledim ve onunla hayırdan başka bir şey kasdetmedim" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Şanı yüce olan Rahman'ın arşının aşağısında durmadı (yani o söz şanı yüce olan Rahman'ın arşına kadar yükselmeden durmadı -Çeviren)."

Şafiiler namazda aksıranm kendi içinden, Allah'a hamdetmesinin caiz ol­duğunu söylemişlerdir.

Neylu'l-Evtar (2/371)'da ise şöyle denmektedir:

"Bu hadisten hareketle, namazda me'sur (ayet veya hadislerde yer alan) zikirlerde geçmeyen ama me'sur zikirlerdekine ters düşmeyen yeni bir zik­rin söylenmesinin caiz olduğuna hükmedilmiştir."[372]

 

1322- Ah in e d bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den   rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazda da selâm vermede de eksiltme yoktur."

Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Sanıyorum (Ebu Hureyre r.a) merfu olarak şöyle söyledi:

"Selâm vermede de, namazda da eksiltme yoktur."[373]

Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bazı ilim adamlarına göre bu hadis nafile ibadetlerle ilgili gibi görünmektedir. Çünkü tabiilerden bir çok kimse: "Bir kimse farz bir na­mazda aksırdığında içinden Allah'a hamdeder" demiş ve bu konuyu bundan daha te­ferruatlı bir şekilde ele almamışlardır.

Ebu Davud şöyle söylemiştir:

"Bunu merfu olarak rivayet etmemiştir (yani kendi sözü olarak değil Re­sulullah (a.s)'ın ağzından nakletmiştir -Çeviren)"

Yine Ebu Davud şöyle söylemiştir:

"Ahmed bin Hanbel şöyle söylemiştir: "Benim anladığım kadarıyla sen selâm vermezsin ve sana da selâm verilmez. Bir kimse namazında eksiltme yapar sonra şüpheli bir halde namazını bitirir."

Bir kimse namazda dil ile bir başkasına selâm verir veya namaz esna­sında selâma cevap verirse namazı bozulur.[374]

 

1323- Ahmed bin Hanbel, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaza kalktı. Biz de O'nunla beraber kalktık. Bir bede­vi namazdayken: "Ey Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet eyle, bizimle birlikte başka kimseye rahmet eyleme!" dedi. Resulullah (a.s) namazdan selâm verince şöyle buyurdu:

"Doğrusu sen geniş olanı daralttın."

Bu sözüyle Allah'ın rahmetini kastediyordu.

Bu hadis, bilgisizliği yüzünden namazda okunması caiz olmayan bir duayı okuyanın bundan dolayı namazının bozulmayacağına delil sayılmıştır.

Çünkü yukarıdaki hadisi şerifte sözü edilen bedeviye namazını yeniden kılması emredilmemiştir.[375]

 

ALLAH KORKUSUYLA AĞLAMAK

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Onlara Rahman'm ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanır­lardı."[376]

 

1324- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Şuhayr (r.a)'ın şöyle söyledi­ğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ı namaz kılarken gördüm. Göğsünde de ağlamaktan dolayı, tarağın çıkardığı ses gibi bir inilti vardı."

Neylu'l-Evtar (2/369)'da şöyle denmektedir:

"Bu hadisi şerif, iki harf ses çıkarsa da çıkarmasa da ağlamanın namazı bozmayacağına delalet etmektedir. Ağlamanın Allah korkusundan olması durumunda namazı bozmayacağı da söylenmiştir. Yukarıdaki hadisi şerif de buna delalet etmektedir."[377]

 

1325- Buharı, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın ağrıları şiddetlenince, kendisine: "Namaz" denildi. O da şöyle buyurdu:

"Ebu Bekir (r.a)'e söyleyin, halka namaz kıldırsın." Hz. Aişe (r.a):

"Ebu Bekir (r.a) ince yürekli bir adamdır. (Kur'an-ı Kerim) okuduğunda kendisini ağlamak alır" dedi. Bunun üzerine (Resulullah a.s) şöyle buyurdu:

"Ona söyleyin namaz kıldırsın."

Bu kez (Hz. Aişe r.a) aynı sözü tekrarladı. (Resulullah a.s) da yine şöyle buyurdu:

"Ona söyleyin namaz kıldırsın. Şüphesiz siz Yusuf'un arkadaşlarısınız."[378]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1.  Bu rivayet, namazda ağlamanın caiz olduğuna delil gösterilmiştir. Buna delil olması ise şu yöndendir: Resulullah (a.s)'a, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in Kur-'an-ı Kerim okuması durumunda kendisini ağlamanın alacağı hatırlatılmasına rağmen, Resulullah (a.s)'m yine de onun namazda kendisinin yerine geçmesi için ısrarda bulunması, namazda ağlamanın caiz olduğuna delalet etmektedir.

2.  Resulullah (a.s): "Siz Yusuf'un arkadaşlarısınız" diye buyururken de şu olaya işaret etmiştir: Vezirin (azizin) hanımı kadınlara verdiği davette ik­ramda bulunmuştu ancak bundaki asıl amacı onun Yusuf a olan sevgisinde kendisini mazur görmelerini sağlamaktı.

3.  Hz. Aişe (r.a) de, babasının ağlamak dolayısıyla sesini kendine uyan­lara duyuramayacağmı bir kaç kez ifade etmekle aslında imamlık görevinin babasına verilmemesini sağlamak istiyordu. Böylece insanların onun hakkın­da yanlış düşüncelere kapılmalarını önlemeyi arzuluyordu. (Neylu'l-Evtar'dan

1325-Buhari (2/164) 10-Kitabu'l-Ezan, 46-İlim ve fazilet sahiplerinin imamete daha lâyık oldukları babı.

Burada: "Siz Yusuf un arkadaşlarısınız" sözünün anlamı şudur: "Siz içte olandan farklı bir şeyi dışa vurma konusunda Yusuf un arkadaşları gibisiniz." kısaltılarak alınmıştır. Bkz. 2/369)

Beğavi (3/246) de şöyle söylemiştir:

4. "Bir kimse namazında üfler ve böylece iki harf çıkarırsa yahut "uff" derse namazı bozulur. Ama iki harf çıkmazsa bozulmaz. Bu çoğunluğun görüşüdür. Sufyanı Sevri'ye, namazında "ah" diyen adamın durumu sorul­du. "Namazını yeniden kılar" dedi. Şa'bi'den de buna benzer bir görüş nak­ledilmiştir. Söz konusu hareketlerin (ah, uf vs. demenin) mekruh oldu­ğunda ise bütün ilim adamları görüş birliğindedirler.

Bazı ilim adamları üflemekle namazın bozulmayacağını ileri sürmüş­lerdir. Ahmed bin Hanbel ve İshak böyle söylemiştir.

İmam Ebu Yusuf ise şöyle söylemiştir: "Bir kimse "uf dediğinde namazı bozulmaz. Ancak güler ve böyle iki harften ibaret bir ses çıkarırsa namazı bo­zulur." Cabir de: "Kişi eğer namazda gülerse namazını yeniden kılması gere­kir ama abdestini tazelemesi gerekmez" demiştir. Bu görüş, ilim adamla­rının genelinin görüşüdür. Ancak ashabı re'y (içtihada ağırlık veren ilim adamları) namazda kahkahanın hem namazı hem de abdesti bozacağını ileri sürmüşlerdir."[379]

İleride kahkaha ile ilgili hükümden söz edilecektir.[380]

 

AZ  AMEL (AMELİ KALİL) NAMAZI BOZMAZ

 

1326- Müslim, Ebu Derda (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaza durdu. Bu sırada şöyle söylediğini duyduk:

"Senden Allah'a sığınırım." Sonra şöyle buyurdu:

"Seni Allah'ın lanetiyle lanetliyorum."

Bu sözü üç kere tekrar etti ve adeta bir şeyi alacakmış gibi elini açtı. Na­mazını bitirdiğinde kendisine: "Ya Resulullah (a.s)! Namazda, bundan önce söylediğini hiç duymadığımız bazı şeyler söylediğini duyduk ve elini açtığını gördük!" dedik. Şöyle buyurdu:

"Allah'ın düşmanı İblis, yüzüme çarpmak üzere bir ateş koru getirdi. Bende, üç kere: "Senden Allah'a sığınırım" dedim. Sonra: "Seni Allah'ın tam lanetiyle lanetliyorum" dedim. Geri çekilmedi. Böyle üç kere tekrar et­tim. Sonra onu yakalamak istedim. Vallahi eğer kardeşimiz Süleyman'ın duası olmasaydı muhakkak o bağlanmış olurdu ve Medine'nin çocukları kendisiyle oynarlardı."[381]

 

1327- Taberani, Ukbe bin Amir (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir gün Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kıldık. Sonra bir şey almak için elini uzattığını gördüm. Selâm verdiğinde de şöyle buyurdu:

"Size her ne vaadildiyse şu yerimde bana sunuldu. Hatta ateş bile bana sunuldu ve ondan bir kor bana doğru geldi. Öyle ki, şu bulunduğum yerin hizasına kadar geldi. Bu yüzden sizin üzerinize düşmesinden korktum." [382]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayet ve Resulullah (a.s)'tan nakledilmiş olan buna benzer rivayetler Resulullah (a.s)'m cenneti gördüğüne ve cennetin ona yaklaştırıldığına ancak başkalarının onu göremediklerine delalet etmektedir. Bununla birlikte cennet yedi kat göğün üzerindedir. Bu konuyla ilgili delillerin bütününü göz önünde bulundurarak şunu diyebilirim: Yedi kat gök, kürsi ve arş gayb alemine ait şeylerdir. Bütün bunlar vardır ancak insanların bilgi alanlarının dışındadır yani gaybidir.[383]

 

1328- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

Dün gece cinlerden bir ifrit, namazımı bozmak için başıma musallat ol­du. Allah da bana onu (yakalama) imkânı verdi. Ben de boynuna yapıştım. Siz sabahlayıncaya kadar durması ve hepinizin onu görmesi için, onu Mes-cid'in direklerinden bir direğe bağlamak istedim. Ancak bu sırada kardeşim Süleyman'ın şu duasını hatırladım: "Rabbim! Beni bağışla ve bana, benden sonra kimseye nasib olmaycak bir hükümranlık lütfet. Şüphesiz, sen pek çok ihsan sahibi olansın."[384] Allah da onu aşağılanmış bir halde geri çevirdi."

Bir rivayette: "Boynuna yapıştım" ifadesinin yerine "ben de onu yaka­ladım" ifadesi geçmektedir.[385]

 

1329- İbni Huzeyme, Enes bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte sabah namazını kıldık. Namazda olduğu sı­rada elini uzattı, sonra onu geriye doğru uzattı. Namazı bitirdiğinde: "Ya Re­sulullah (a.s)! Namazında şöyle yaptın. Daha önce hiç bir namazda böyle yapmamıştın?" dedik. Şöyle buyurdu:

"Ben, cennetin bana arzedildiğini gördüm.. Böylece içinde salkımlarının birbirlerine yaklaştırılmış olduğunu, tanelerinin kabaklar gibi olduğunu gördüm. Oradan bir şey almak istedim. Bunun üzerine ona geriye doğru çekil diye vahyedildi (ilham edildi), o da geriye doğru çekildi. Sonra bana ateş (cehennem) arzedildi. Benimle sizin aranızda idi. Bunun üzerine ben size geriye doğru çekilin diye işaret ettim. Bu kez bana şöyle vahyedildi: "Onları yerlerinde tut. Şüphesiz sen de Müslüman oldun, onlar da Müs­lüman oldular. Sen de hicret ettin, onlar da hicret ettiler. Sen de cihad ettin, onlar da cihad ettiler. Böyle (denin)ce, benim sizin üzerinize peygamberlik­ten başka bir üstünlüğümün olduğunu göremedim."[386]

 

1330- Buharı ve Müslim, Sehl bin Sa'd (r.a)'in şöyle söylediğini riva­yet etmişlerdir:

"Amr bin Avfoğullan arasında çarpışma vardı. Bunun haberi Resulul-lah (a.s)'a ulaştı. Resulullah (a.s) öğle namazını kıldı. Sonra onları barıştır­mak için yanlarına gitti. Sonra Bilal (r.a)'e şöyle buyurdu:

"Ey Bilal! Eğer ikindi namazının vakti girer de ben dönmemiş olursam, Ebu Bekir (r.a)'e söyle halka namaz kıldırsın."

ikindi namazı olunca Bilal (r.a) ezan okudu. Sonra kamet getirdi. Sonra Ebu Bekir (r.a)'e: "Öne geç" dedi. Ebu Bekir (r.a) de öne geçip namaza başla­dı. Sonra Resulullah (a.s) geldi. İnsanların aralarından geçerek Ebu Bekir (r.a)'in arkasında namaza durdu. Cemaat el çırptı. Ebu Bekir (r.a) namaza durduğunda sağa sola hiç bakınmazdı. Ancak Ebu Bekir (r.a) el çırpmanın durmadığını görünce yan tarafına baktı. Resulullah (a.s): "Devam et" diye işaret etti. Ebu Bekir (r.a), Resulullah (a.s)'ın: "Devam et" sözü (yani işareti) üzerine Allah'a hamdetmek üzere biraz durdu. Sonra Ebu Bekir (r.a) Ökçe­lerinin üzerine geri geri çekildi. Resulullah (a.s) onun böyle yaptığını gö­rünce, öne geçti ve cemaate namaz kıldırdı. Namazını bitirince de şöyle bu­yurdu:

"Ey Ebu Bekir! Sana işaret ettiğim zaman seni devam etmekten alıkoyan ne oldu?" Ebu Bekir (r.a) de şöyle söyledi:

"Ebu Kuhafe'nin oğlunun Resulullah (a.s)'a imamlık etme hakkı ola­mazdı." Resulullah (a.s) cemaate de şöyle buyurdu:

"Namazda uyarılması gereken bir şey olduğunda erkekler teşbih söyle­sinler ("Subhanallah" desinler), kadınlar da el çırpsınlar."

İbni Ebi Hazim hadisinde şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ona namazına devam etmesini emretmek üzere eliyle şu şekilde işaret etti. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a) de elini kaldırdı. Allah'a hamdetti ve geri geri çekilerek arkaya geldi."

Abdula'la da hadisinde şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s), "olduğun gibi devam et" diye işaret etti. Bunun üze­rine Ebu Bekir (r.a), Resulullah (a.s)'m sözü üzerine iki elini kaldırdı, Al­lah'a hamdetti, O'nu sena etti. Sonra geri geri çekildi."

Bu, yüzü kıbleye dönük olduğu sürece az sayıda birbirinden ayrı atılan a-dımların namazı bozmadığma delalet etmektedir. Yine bu, az zayıda hareke­tin namazı bozmadığına ve imamın ortaya çıkan özel durumlar dolayısıyla ye­rini bir başkasına bırakmasının mümkün olduğuna delalet etmektedir. Bu ko­nu ileride gelecektir.[387]

 

1331- Buhari, ensardan olan Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:

"Müslümanlar pazartesi günü sabah namazını kılıyorlardı. Kendilerine Hz. Ebu Bekir (r.a) imamlık ediyordu. Bu sırada birden Resulullah (a.s) dik­katlerini çekti. Hz. Aişe (r.a)'nin odasının perdesini açtı. Onlar namazda sa­flar halindeyken Resulullah (a.s) kendilerine baktı. Sonra tebessüm etti ve güldü. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a), Resulullah (a.s)'ın namaza çıkmak is­tediğini sanarak safın arasına girmek üzere geriye doğru çekildi. Resulullah (a.s) da onlara: "Namazınızı tamamlayın" diye işaret etti."[388]

 

1332- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Bir gün dışarıdan geldim. Bu sırada Resulullah (a.s) evde namaz kılı­yordu. Kapı üzerine kapalıydı. Ben kapının açılmasını istedim. (Resulullah a.s) ileriye doğru geldi ve bana kapıyı açtı. Sonra geri geri namaz kıldığı yere çekildi ve namazını tamamladı."

Tirmizi şöyle söylemiştir:

"Hz. Aişe (r.a), hadisinde kapının kıble tarafında olduğunu da ifade etti."

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Kapının açılmasını istedim. Resulullah (a.s) da bu sırada nafile namaz kılıyordu. Kapı da kıble tarafındaydı. Resulullah (a.s) sağ tarafından veya sol tarafından yürüdü, kapıyı açtı, sonra namaz kıldığı yere döndü."[389]

 

Bir Açıklama

 

Namazda yürümek bu konuda fıkıh bilgisini gerektirir. Fıkıhçılar şöyle söylemişlerdir:

"Namazda yürümek zorunda kalan biri yönü kıbleye dönük olarak adım atar. Her adım atışıyla birlikte az bir süre durur. Her adımla birlikte:

"Subhane Rabbiye'1-Azim" diyecek kadar durur. Sonra diğer adımına geçer. Gidiş ve dönüş esnasında çok sayıda adım da atsa, camiden tamamen çıkmak gibi mekân değiştirmediği sürece anlatıldığı şekilde yaptığında na­mazı bozulmaz. Bunun gibi kapıyı açmak veya bir başka iş için hareket et­mek fıkıh bilgisini gerektirir. Böylece yaptığı hareketinin örfen namazda çok amel sayılacak miktarda olmaması gerekir."

Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:

"Hadisi şerif, nafile namazda ihtiyaç için yürümenin caiz olduğuna dela­let ermektedir."[390]

 

1333- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazda iki siyahı öldürün: Yılanı ve akrebi."[391]

 

Bir Açıklama

 

Fıkıhçılar, öldürme işinin örfen az amel (ameli kalil) sayılacak bir hareket­le gerçekleştirilmesi şartıyla yılan ve akrebin öldürülmesinden dolayı nama­zın bozulmayacağını söylemişlerdir. Ancak öldürmek için çok amelde (ameli kesirde) bulunursa bu zaman namazını bozup yeniden başlaması gerekir. İlim adamları şöyle söylemişlerdir:

"Bazı ilim adamlarına göre namazda yılan, akreb ve benzeri zararlı can­lıların iki vuruşla da olsa öldürülmesi mekruh değildir. Ancak çok ameli ve kıbleden başka bir yöne dönülmesini gerektirmemelidir."[392]

 

1334- Buharı, Ezrak bin Kays (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Ahvaz'da bulunuyor ve Harurİlerle çarpışıyorduk. Bir ara benim bir ırmağın kenarında bulunduğum sırada bir adam gelip namaza durdu. Hay­vanının yuları da elindeydi. Bu esnada hayvanı onu çekmeye, o da peşinden gitmeğe başladı. -Şu'be dedi ki: "Burada sözü edilen kişi Ebu Berze Esle-mi'ydi"- Bunun üzerine haricilerden olan adam: "Allah'ım şu ihtiyara (ya­pacağını) yap" demeğe başladı. İhtiyar adam namazını bitirince şöyle dedi:

"Sizin sözünüzü duydum. Ben Resulullah (a.s) ile birlikte altı, yedi veya sekiz gazveye katıldım. O'nun kolaylaştırmasına şahid oldum. Eğer hay­vanımla dolaştıysam bu yaptığımın benim için, onu otlayacağı yere gitmesi üzere bırakıp beni zora sokmasından daha sevimli olması dolayısıyladır."

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Ahvaz'da ırmağın kenarında bulunuyorduk. Irmağın suyu taşmıştı. Ebu Berze bir at üzerinde geldi. Namaza durdu. Atını da serbest bıraktı. At gitti. Bunun üzerine namazını bırakıp atın peşinden gitti. Sonunda ata ye­tişti ve tuttu. Sonra gelip namazını kaza etti (yeniden kıldı). Bizim ara­mızda görüş (içtihad) sahibi bir adam vardı. Dönüp şöyle söyledi:

"Şu ihtiyara bakın. Atı için namazını terketti." Sonra (ihtiyar) dönüp şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s)'tan ayrıldığımdan beri bir kimse beni kınamadı." Sonra şöyle söyledi:

"Evim hayli uzaktadır. Eğer namaz kılıp da onu bıraksaydım geceye ka­dar ailemin yanına gidemezdim."

Bu arada kendisinin Resulullah (a.s)'ın sohbetinde bulunduğunu ve O'nun kolaylaştırmasını (işlerde, hükümlerde, dini yaşamada gösterdiği ko­laylığı) gördüğünü ifade etti."[393]

Fıkıhçılar, kaçan bir hayvanı geri getirmek için namazı bozmayı caiz gör­müşlerdir. Ebu Berze (r.a)'nin hareketi de bu konuda bir delildir.[394]

 

KALBE GELEN DÜŞÜNCELER UZUN DA SÜRSE NAMAZI BOZMAZ

 

1335- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namaza çağrıldığında (ezan okunduğunda) şeytan; ezam duymamak için yellenerek arkasını döner. (Bu çağrı yani ezan) bitince döner gelir. Ka­meti duyunca yine onun sesini duymamak için kaçar. Okuma işi bitiril­diğinde kişiyle nefsinin arasına bir takım fikirler sokmak için önünü döner ve: "Şunu hatırla, bunu hatırla" diyerek daha önce aklına gelmeyen şeyleri aklına getirmeye uğraşır ve böylece adamın kaç rek'at namaz kıldığını bil­memesini sağlamaya çalışır. Biriniz namazda üç rek'at mı yoksa dört rek'at mı kıldığını kanştınrsa oturduğu halde iki secde yapsın."

Buhari şöyle söylemiştir:

"Hz. Ömer (r.a) şöyle söyledi:

"Ben (bazen) namazda iken ordumu teçhiz ederim."

Bu rivayetler namazda vesvesenin namazı bozmayacağına delalet etmek­tedir. Diğer kalp amelleri için de aynı hüküm söz konusudur. Çünkü bununla diğerleri arasında bir fark yoktur. Hz. Ömer (r.a)'in sözünün anlamı şudur: O (namazda) ordusunun teçhizini tasarlıyor ve bu konuda fikir yürütüyordu.[395]

 

NAMAZDA ÇOCUKLARI YÜKLENMEK

 

1336- İbni Huzeyme, Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) secde ettiğinde Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a) sır­tına çıkarlardı. Onlara engel olduklarında, "onları bırakın" diye işaret ederdi. Namazını bitirdiğinde de onları kucağına oturtur ve şöyle buyururdu: "Kim beni seviyorsa şunları sevsin."[396]

 

1337- Buharı ve Müslim, Ebu Katade (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s), kızı Zeyneb (r.a)'in Ebi'l-As bin Rabi'a bin Abdişems-'ten olan kızı Umame'yi sırtına yüklenmiş halde namaz kılardı. Secde etti­ğinde onu yere bırakır, kalktığında yine yüklenirdi."

Bir rivayette şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s)'ın halka imamlık ettiğini gördüm. Bu sırada Umame bintu Ebi'l-As da omuzundaydı. Rükuya vardığında onu yere bıraktı. Sec­deden kalktığında yeniden aldı."[397]

Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Bizim Mescid'de oturduğumuz bir sırada Resulullah (a.s), Umame bin­tu Ebi'l-As bin Rabi'a'yı taşıyarak yanımıza çıktı. Onun anası da Resulullah (a.s)'ın kızı Zeyneb (r.a)'dir. O (yani Umame r.a) o zaman bebekti. Resulul­lah (a.s) onu omuzuna aldı ve onu öyle omuzunda tutarak namaz kıldı. Rükuya vardığında yere koyuyor kalktığında yeniden alıyordu. Namazını bitirinceye kadar sürekli böyle yapadurdu."[398]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Biz öğle veya ikindi vaktinde Resulullah (a.s)'ı bekliyorduk. Bilal (r.a) de kendisini namaza çağırmıştı. Bu sırada kızının kızı, Umame bintu Ebi'l-As omuzunda olarak çıktı. Resulullah (a.s) namazgahında namaza durdu. Biz de arkasında durduk. Küçük kız da aynen olduğu yerde duruyordu. Re­sulullah (a.s) tekbir getirdi, biz de tekbir getirdik. Resulullah (a.s) rükuya varmak istediğinde onu (Umame (r.a)'yi) alıp yere koyuyordu. Sonra rüku ve secde ediyordu. Secdesini tamamlayıp kalktığında onu yeniden alıp ye­rine koyuyordu. Resulullah (a.s) bunu namazını bitirinceye kadar her rek'atmda yapadurdu."[399]

 

Bir Açıklama

 

Hanbelîlere göre Resulullah (a.s)'m bu rivayetlerde sözü edilen hareket­leri, ameli kalil ile ameli kesiri (çok amel ile az ameli) birbirinden ayıran hare­ketlerdir. Dolayısıyla bu rivayetlerde bildirilen hareketler sınırını aşmayan hareketler ameli kalil (az amel) sayılır ve namazı bozmaz. İlim adamlarının çoğu ise yukarıdaki hadisi şerifin: "Namazın kendi meşguliyeti vardır" ma-nasındaki hadisi şerif ile neshedilmiş olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla bunu söyleyen ilim adamlarına göre namazı bozan amellerin miktarı ile ilgili sınır, Hanbelilerin koymuş oldukları sınırlardan farklıdır. Bu konu daha önce geçmişti. Çağımızda bazı kimseler isnistai haller ile ilgili uygulamaları esas kabul etmektedirler. Bunun neshedilmiş olduğunun farzedilmesiyle birlikte yukarıdaki hadisi şerifte bildirilen olay ve benzerleri Resulullah (a.s)'ın haya­tında nadir olarak gerçekleşiyordu. Esas olan Müslümanın bunu ihtiyaç veya zorunluluk hali dışında yapmamasıdır. Ama eğer bu gibi hareketler adeta na­mazda esas itibariyle yapılabilen hareketler halini alırsa işte bu sünnetten uzak bir şey olur.[400]

 

İMAMI, ERKEKLER "SUBHANALLAH"

DİYEREK, KADINLAR EL ÇIRPARAK

UYARIRLAR

 

1338- Buhari ve Müslim, Sehl bin Sa'd (r.a)'dan rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim namazda bir uyarıda bulunursa teşbih çeksin ("subhanallah" de­sin). El çırpmak kadınlar içindir."[401]

 

1339-   Kutubi  Sitte  sahipleri, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazda teşbih erkekler için, el çırpmak da kadınlar içindir."[402]

 

Bir Açıklama

 

Neyhıl-Evtar (2/372)"da şöyle denmektedir:

"Bu konuyla ilgili rivayetler, namazda uyarıda bulunulması gereken bir durumun ortaya çıkması halinde erkeklerin teşbih getirmelerinin, kadın­ların ise el çırpmalarının caiz olduğuna delalet etmektedir. Bu konudaki ri­vayetler İmam Malik'ten meşhur bir rivayetle nakledilen görüşün doğru ol­madığını göstermektedir. Söz konusu görüşünde o herkes için geçerli olan uygulamanın el çırpma değil teşbih olduğunu ileri sürmüştür. Teşbih ve el çırpmanın hükmünün ne olduğu, bunu yapmanın vacib mi, mendub mu yoksa sadece mubah mı olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş­tür. Şafiilerden bir cemaat bunun sünnet olduğu yönünde görüş ileri sür­müşlerdir. Hattabi, Takiyyuddin Subki ve Rafi'i bu görüşte olanlardandır ve (Rafi'i) bu görüşü İmam Şafi'i'nin arkadaşlarından, mezhebinin ileri gelen­lerinden rivayet etmiştir."[403]                                            

 

NAMAZDA GÖZÜ GÖĞE DOĞRU ÇEVİRMEK

MEKRUHTUR

 

1340-Buhari ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Bazı kimselere ne oluyor ki, namazlarında gözlerini göğe doğru çevi­riyorlar." Resulullah (a.s) bu konuda sözünü o kadar şiddetlendirdi ki, en son şöyle buyurdu:

"Bunlar ya bu işten vazgeçerler ya da gözleri alınır."[404]

 

Bir Açıklama

 

İbni Battal şöyle söylemiştir:

"İlim adamları namazda gözü göğe doğru çevirmenin mekruh olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Namaz dışında dua ederken gözü göğe doğru çevirmenin mekruh olup olmadığı konusunda ise farklı görüşler ileri sür­müşlerdir. Şurayh ve bir gurup ilim adamı bunu da mekruh görmüştür. Çoğunluk ise caiz görmüştür. Çünkü Ka'be namazın kıblesi olduğu gibi gök de duanın kıblesidir."[405]

 

RÜKU VE SECDEDE KUR'AN-I KERİM OKUNMAZ

 

1341- Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) beni, rükuda ve secdede iken Kur'an-i Kerim okumak­tan nehyetti. Ancak "sizi nehyetti" demiyorum."[406]

 

Bir Açıklama

 

Burada îmam Hz. Ali (r.a)'nin kendine özel olduğunu sandığı hüküm, as­lında genel bir hükümdür ve bütün Müslümanlar hakkında geçerlidir. Bu iti­barla rüku ve secdede Kur'an-ı Kerim okumak mekruhtur, çünkü bu yerler Kur'an-ı Kerim okuma yerleri değildir. Hanefilere göre buradaki kerahet tahri-mi kerahettir.[407]

 

YEM TOPLAR GİBİ NAMAZ KILMAKTAN

NEHİY

 

1342- Taberani, Ebu Abdullah Eş'ari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ashabına namaz kıldırdı sonra onlardan bir gurubun içinde oturdu. Bu sırada bir adam içeri girip namaza durdu. Rükuya gidiyor ve ardından yem toplar gibi secde yapıyordu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Şunu görüyor musunuz? Kim bu hal üzere ölürse, Muhammed'in mil­letinden başka bir şey üzere (Muhammed'in getirdiği inanç ve yaşayış siste­minden başka bir sistem üzere) ölmüş olur. Karganın kanı gagalaması gibi namazını gagalıyor. Rüku edip sonra secdesinde gagalayan bir kimse bir veya iki hurmadan fazla bir şey yemeyen aç biri gibidir. Bu bir iki hurma ona ne kazandırır. Abdestinizi güzelce alın. Ateş dokunacak ökçelerin vay halle­rine! Rüku ve secdeyi tam yapın."

Ebu Salih dedi ki:

"Ebu Abdullah Eş'ari'ye: "Bu hadisi sana kim rivayet etti?" diye sordum. O da şöyle söyledi:

"Orduların kumandanları: Amr bin As (r.a), Halid bin Velid (r.a), Yezid bin Muaviye (r.a) ve Şurahbil bin Hasne (r.a). Bunların hepsi onu Resulul­lah (a.s)'tan duymuşlar." [408]

 

Bir Açıklama

 

Rüku, secde ve namazın bir takım rükunlarında tum'aninetin çoğunluğa göre farz, Hanefilere göre de vacib olduğu daha önce geçmişti. Hanefilere gö­re bu vacib olduğundan terkedilmesi tahrimen mekruhtur. Böyle yapan günâh işlemiş olur ve vaktin çıkmamış olması durumunda bu şekilde kıldığı namazım yeniden kuması gerekir.[409]

 

NAMAZDA KOLLARI VE AYAKLARI YERE SERMEKTEN VE BENZERİ HAREKETLERDEN

NEHİY

 

1343- Ahmed bin Hanbel, Abdurrahman bin Şibl (r.a)'in şöyle söyle­diğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), karganın gagalaması gibi (secde yapmaktan), canavar­ların ayaklarını yere sermeleri gibi ayaklarını yere sermekten ve bir adamın caminin bir yerinde devenin yer tutması gibi yer tutmasından nehyetti."[410]

 

1344- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namaz kıldığın zaman canavarların yaptığı gibi uyluklarını yere serme, kaba etlerin üzerine dayan ve dirseklerini kaburgalarından uzak tut."[411]

 

Bir Açıklama

 

Namaz kılan kişinin canavarların yaptıkları gibi uyluklarını yere sermesi yani uzatması Hanefilere göre tahrimen mekruhtur. Anlaşılana göre, kişi ge­rek namaz fiillerinin ve gerekse diğer fiillerin çoğunda hayvanların yaptığı gibi yapmaktan nehyolunmuştur. Bu ise İslâm şeriatının amaçlarından biridir. Yi­ne İslâm şeriatı insanın, insanlığının gerçekleşmesini, onu hayvanlardan ayı­ran yönünün belirginlik kazanmasını sağlamayı amaçlamıştır.

Çağımızda kâfirlerin hayvanları taklid konusundaki bazı tutumlarını anla­yan, İslâm şeriatının bu konularla ilgili hükümlerinin hikmetini daha iyi anlar.[412]

 

KAHKAHANIN HÜKMÜ

 

1345- Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de Cabir bin Abdullah (r.a)'ın merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Hafif gülümseme bozmaz ancak kahkaha bozar." [413]

 

Bir Açıklama

 

Kahkahanın yani yanındaki kişi sesini duyacak derecede ses çıkararak gülmenin namazı bozduğu konusunda ilim adamları görüş birliğindedirler. Bu, Hanefilere göre aynı zamanda abdesti de bozar. Ses çıkarmadan gülümseme ise hiç kimseye göre namazı bozmaz. Yukarıda "keşr (hafif gülümseme)" de­nirken kastedilen de budur. Kişinin kendinin duyacağı ama yanındakinin duymayacağı bir sesle gülmesi ise sadece namazı bozar, abdesti bozmaz.[414]

 

1346- Ebu Ya'la, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Ona (yani Cabir bin Abdullah (r.a)'a) namazda gülen bir adamın duru­mu soruldu. O da şöyle söyledi;

"Namazını yeniden kılar ama abdestini yeniden alması gerekmez."[415]

 

1347- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Ebu Musa Eş'ari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaz kılarken bir adam içeri girdi ve Mescid'İn için­de bulunan bir kuyuya düştü. Bu adamın gözünde biraz görme bozukluğu (veya körlük) vardı. Bu olay üzerine cemaatten olanların çoğu namazda iken güldüler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) gülenlere abdestlerini yeni­den almalarını ve yeniden namaz kılmalarını emretti."[416]

 

Bîr Açıklama

 

Namazda kahkaha ile yanındaki duyacak kadar bir sesle gülene abdestini yemden almasının emredilme sinin hikmetlerinden biri bu yolla psikolojik du­rumunu değiştirmesini sağlamaktır. Çünkü genelde bir kimse bir şeyden do­layı kendini gülmeye kaptırdığında onu güldüren olayı hatırladıkça tekrar tek­rar güler ve kendini gülmekten alamaz.[417]

 

NAMAZI SÜSLEMEKTEN NEHİY

 

1348- İbni Huzeyme, Mahmud bin Lebid (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) çıktı ve şöyle buyurdu:

"Ey insanlar içteki duyguların (veya gizliliklerin) şirkinden sakının."

Oradakiler: "Ya Resulullah (a.s)! Gizliliklerin (veya iç duyguların, kalpte­ki gizli düşüncelerin) şirki nedir?" diye sordular. O da şöyle buyurdu:

"Bir adam kalkıp namaza durur. İnsanlardan kendini görenlerin gözle­rine hoş göstermek için namazını süsleyip durur. İşte bu gizliliklerin (veya iç duyguların) şirkidir."[418]

 

Bir Açıklama

 

Müslümana düşen ihlasa kavuşabilmek için nefsine karşı mücadele et­mektir. Bunun yaraşıra gösterişe düşme korkusuyla salih ameli terketmesi de uygun olmaz. Aksine salih ameli yapmalı aynı zamanda ihlasa kavuşmak için mücadele vermelidir.[419]

 

ELBİSEYİ OMUZDAN ATMAKTAN VE YERE YAYMAKTAN NEHİY

 

1349- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s), kişinin namazda elbisesini omuzundan atmasını ve ağzını kapatmasını nehyetti."[420]

 

Bir Açıklama

 

Hadisin metninde geçen "sidl" kelimesi ile kastedilen, elbisenin bir ta­rafını omuzdan atarak bedenin üzerinden iki tarafını sarmaktır. Böyle yapmak çoğunluğa göre mekruhtur. Hanefilere göre bunun keraheti tahrimidir (yani böyle yapmak tahrimen mekruhtur). Burnunu bir şeyle sarmak da bunun gibi tahrimen mekruhtur. Ağzmı sarmak ise tenzihen mekruhtur.[421]

 

1350- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Kim namazında izarmı böbürlü bir şekilde yere yayarsa o, Allah na­zarında ne helal ne haramdadır (yani o Allah'ın ne helalini ne de haramını tanıyor demektir. -Çeviren)"

(Müellif) dedi ki: "Bunu cemaat (kutubi sitte sahipleri) Asım'dan rivayet etmişler, o da Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan mevkuf olarak nakletmiştir."[422]

 

Bir Açıklama

 

İzan, böbürlenerek ökçeleri aşacak derecede uzatmak tahrimen mekruh­tur. Kim bu hal üzere namaz kılarsa, namazı kabul olunmaz. Hanefilere göre bunu yapan kimsenin böbürlenmekten dolayı tevbe etmesi, elbisesini yukarı çekmesi ve günâhından dolayı abdest alması gerekir. Nitekim daha önce Re­sulullah (a.s)'ın böyle yapan bir kişiye abdest almasını emrettiği geçmişti.[423]

 

TUVALET İHTİYACINI TUTARAK NAMAZA DURMANIN MEKRUHLUĞU

 

 

1351- İmam Malik, Abdullah bin Erkam (r.a)'dan rivayet etmiştir:

"O arkadaşlarına imamlık ediyordu. Bir gün namaz vakti girdi. İhtiya­cını gidermeğe gitti. Sonra döndü ve şöyle söyledi:

"Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz büyük tuvalet ihtiyacını gidermek isterse namazdan önce bu işini görsün."

Tirmizi'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Namaz için kamet getirildi. Bu sırada bir adamın elinden tutup onu öne geçirdi -kendisi ise cemaatin imamıydı- ve şöyle söyledi:

"Ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Namaz için kamet getirilir. Birinizin tuvalet ihtiyacı hasıl olursa önce tuvalet ihtiyacını görsün."

Ebu Davud'un rivayetinde ise şöyle denmektedir:

"O (yani Abdullah bin Erkam r.a) hac veya umre için çıktı.

Beraberinde de başkaları vardı. (Abdullah r.a) onlara imamlık ediyordu. Bir gürt namaz için, sabah namazı için kamet getirdi. Sonra: "Biriniz öne geçsin" dedi ve kendisi tuvalete gitti. (Sonra da şöyle söyledi):

"Ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz tuvalete gitmek ister ve bu sırada namaz için kamet getirilmiş olursa, önce tuvalete gitsin."

Büyük veya küçük tuvalet ihtiyacını veya yellenme ihtiyacını zorla tutarak namaz kılmak tahrimen mekruhtur. Ancak vakit çok sıkışmış olursa o zaman küınabilir.[424]

 

1352- Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz namazda iken bir ses duyarsa namazı bırakıp abdest alsın."[425]

 

1353-  Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse için tuvalete sıkışmış halde rahatlamadan namaz kılması helal olmaz."[426]

Sonra benzer ifadeler içeren bir hadis nakletti. Daha sonra şöyle söyledi:

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse için izinleri olmadan bir topluluğa imamlık etmesi veya onları bırakıp bir daveti kendine özel kıl­ması helal olmaz. Bunu yaparsa onlara hıyanet etmiş olur."[427]

 

1354-  Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Yemeğin hazır olduğu sırada ve iki çirkin şeyin kendisini zorladığı bir kimse için namaz olmaz."[428]

 

SAĞA SOLA BAKMAKTAN NEHİY

 

1355- Buhari, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'a, namazda sağa sola bakmaktan sordum. Şöyle buyur­du:

"Bu aşırmadır. Bununla şeytan kulun namazından bir şeyler aşırır."

Hanefilere göre yüzü sağa sola çevirmek tenzihen mekruhtur. Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:

"İhtiyaç dışında yüzü sağa sola çevirmek tenzihen mekruhtur."

Hanbeliler de: "İhtiyaç olmadan az bir şekilde sağa sola bakınmak mek­ruhtur" demişlerdir.[429]

 

1356- Tirmizî, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namazda sağı solu gözetirdi. Ancak boynunu arkaya sırtının tarafına çevirmezdi."

Bu, namazda zorunluluk halinde zorlanmadan (boynu öteye beriye çevir-meksizin) sağa sola bakmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.[430]

 

1357- Ebu Davud, Sehl bin Hanzala (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: "Namaz İçin -yani sabah namazı için- kamet getirildi. Resulullah (a.s) namaz kılmaya başladı ve bu sırada vadiye doğru bakmıyordu."

(Ravi) dedi ki: "(Resulullah a.s) vadiye geceden bekçilik yapması üzere bir atlı göndermişti."[431]

 

Bîr Açıklama

 

Malikilere, Şafülere ve Hanbelilere göre önemli bir ihtiyaç dolayısıyla sa­ğa sola bakınmak caizdir. Herhangi bir ihtiyaç olmadığı halde bakınmak ise tenzihen mekruhtur.

Neylu'l-Evtar (2/379)'da şöyle denmektedir;

"Konuyla ilgili hadisler, namazda sağa sola bakınmanın mekruh oldu­ğuna delalet etmektedir. Bu, çoğunluğun görüşüdür. Çoğunluğa göre kıble tarafından başka bir yöne donülmediği sürece bu şekilde sağa sola bakınmak tenzihen mekruhtur. Bunun çirkin gösterilmesinin hikmeti ise bu hareke­tin huşunun azalmasına sebep olması. Yüce Allah'a yönelişten alıkoyması ve şeytanın vesvesesine karşı durma konusunda gereken ısrardan yoksun olmasıdır."[432]

 

ZORUNLULUK HALİNDE ÇAKILLARIN TEMİZLENMESİNE RUHSAT

 

1358- İmam Malik, Ebu Ca'fer Kari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in secde etmek üzere yere kapandığında a.nıvu koyacağı yerdeki çakılları hafifçe temizlediğini görürdüm."[433]

 

1359- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ile beraber öğle namazını kılıyordum. Bu şurada, elimde serinlemesi için yerden bir avuç çakıl alıyordum. Sonra bunları alnım için koyuyordum.

Sıcağın çok şiddetli olmasından dolayı bunların üzerine secde ediyor­dum."

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte öğle namazını kılıyorduk. Avucuma serin­letmek üzere bir avuç çakıl alıyordum, sonra onları diğer avucuma koyuyor­dum. Secde ettiğimde onları alnım için (yere) koyuyordum."[434]

 

1360- Buhari ve Müslim, Mu'aykib (r.a)'den, o da Resulullah (a.s)-'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s), secde edeceği yerdeki toprağı düzelten bir kimse hak­kında şöyle buyurdu:

"Eğer yapacak olursan bir kere yap." Müslim'in rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'a Mescid'de elle çakılların temizlenmesi hususu anıl­dı, O da şöyle buyurdu:

"Mutlaka yapman gerekiyorsa bir kere yap."[435]

 

Bir Açıklama

 

Daha önce geçtiği üzere az amel (ameli kalil) namazı bozmaz. Bu zorun­luluk dolayısıyla olursa mubahtır.

Neylu'l-Evtar (2/387)'da şöyle denmektedir:

"Bu bölümde rivayet edilmiş olan hadisler, çakılları temizlemenin mek­ruh olduğuna delalet etmektedir. Nevevi, Müslim Şerhi'nde bunun mek­ruh olduğu konusunda ilim adamları arasında görüş birliği olduğunu bil­dirmiştir. Ancak bu konuda görüş birliği olduğu iddiası üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Çünkü İmam Malik bunda herhangi bir sakınca görmemiştir. Bunun yanısıra Abdullah bin Ömer (r.a) ve Abdullah bin Mes'ud (r.a) bu işi yapıyordu. Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un bunu bir kere yaptığı rivayet edilmiştir. İfadelerin zahirine göre hükmedenler (ehli zahir), bir kereden fazlasının haram olduğunu ileri sürmüşlerdir."[436]

 

NAMAZDA ELLER YAN TARAFLARDAN BELE

KONMAZ, PARMAKLAR BİRBİRİNE

GEÇİRİLMEZ VE ÇITLATILMAZ

 

1361- Muvatta dışındaki meşhur hadis kitaplarında (Kutubi Sitte'de), Ebu Hureyre (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediği rivayet edil­miştir:

"O (yani Ebu Hureyre r.a) bir kimsenin ellerini yanlardan beline koyarak namaz kılmasını nehyetti."

Bir rivayete göre bunu Resulullah (a.s) nehyetmiştir.[437]

Bir başka rivayette ellerini yanlardan beline koyma anlamındaki "ihtisar" kelimesinin yerine "hasr" kelimesi geçmektedir ki, bu da diğeriyle aynı an­lamdadır.[438]

Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Resulullah (a.s) namazda ihtisardan (elleri yanlardan bele koymaktan) nehyetti."[439]

 

1362- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:

"O (yani Hz. Aişe r.a) elini yanlardan beline koymaktan hoşlanmaz ve: "Yahudiler böyle yaparlar" derdi."

Bir rivayette de Rezin onun şöyle söylediğini bildirmiştir:

"Resulullah (a.s) namazda ve (namaz) dışında elleri yanlardan bele koy­maktan nehyetti."[440]

 

1363- Ebu Davud, Ziyad bin Subeyh Hanefi (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in yanında namaz kıldım. Ellerimi yanlardan belime koydum. Bunun üzerine (Abdullah bin Ömer r.a) namazını kılınca şöyle söyledi:

"Bu şekilde namazda elleri yanlardan bele koymak var ya, Resulullah (a.s) bundan nehyederdi."

Nesai'nin rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in yanında namaz kıldım. Ellerimi yanlardan belime koydum. Bunun üzerine: "Şu şekilde" dedi ve eliyle ona vurdu. Na­mazı kılınca bir adama: "Bu kimdir?" diye sordum. "Abdullah bin Ömer (r.a)" dedi. Ben de: "Ey Ebu Abdurrahman! Benim hakkımdaki düşüncen nedir?" dedim. O da şöyle söyledi:

"Şu şekilde elleri yanlardan bele koymak var ya, Resulullah (a.s) beni on­dan nehyetti."[441]

 

Bîr Açıklama

 

Bu tarz duruş yani elleri yanlardan bele koyup dirsekleri yana doğru çe­kerek durmak askeri zevatın bazı ileri gelenleri arasında meşhur oldu. İnsan­lar da onları taklid etmeğe başladılar. Bu duruşta, kendini hazırlama ve baş­kalarını önemsememe anlamı vardır. Bü duruş, namazda olmayan biri açısın­dan da mekruhtur. Namaz kılan için keraheti ise daha şiddetlidir.

Hanefiler |öyle söylemişlerdir:

"Elleri yanlardan bele koyarak durmak namazda tahrimen, namaz dışın­da ise tehzihen mekruhtur. Bu haraket haça benzemektedir. Haça benzeme veya benzetme (taslib) mahiyeti taşıyan her şey mekruhtur. İslâm'da sünnet olan ise bu hareketten uzak durmaktır."[442]

 

1364- Ahmed bin Hanbel ve Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s), evinde haç görüntüsü taşıyan hiç bir şey bırakmaksızın hepsini bozardı."

Bu yüzden haç hoş karşılanmamış ve üzerinde haç İşareti bulunan bir el­bise içinde namaz kılınması mekruh görülmüştür.[443]

 

1365- Ebu Davud, İsmail bin Umeyye (r.a)'nin de şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Nafi'e, parmaklarını birbirine geçirmiş halde namaz kılan bir kimsenin durumunu sordum. Şöyle söyledi:

"Ben Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini duydum:

"Bu, kendilerine kızılmış kimselerin (yani Yahudilerin -Çeviren)[444] na­mazıdır."

Rezin buna ilavede bulunarak şöyle söylemiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a), namazda oturmuş halde sol elinin yanına da­yanarak duran bir adam gördü ve ona şöyle söyledi:

"Bu şekilde oturma. Kendilerine azap edilenler (veya azap edilecek olan­lar) böyle otururlar."[445]

Namazı beklerken veya namaz için yürürken bile parmakların çıtlatılması mekruhtur. Aynı şekilde camide bulunduğu sürece de bunları yapması mek­ruhtur. Namazda mekruh olması ise öncelikle söz konusudur.[446]

 

1366- Ahtned bin Hanbel, Ebu Said Hudri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Biriniz camide bulunduğunda parmaklarını birbirine geçirmesin. Çün­kü parmakların birbirine geçirilmesi şeytandandır. Biriniz camide bulun­duğu sürece oradan çıkıncaya kadar namazda sayılır."[447]

 

Bir Açıklama

 

Ebu Said Hudri (r.a)'nin ve daha başkalarının hadislerinde geçtiği üzere camide parmakları birbirine geçirmenin nehyedilmesinin hikmetinin ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre bu hareket abes yani boş ve lüzumsuz bir iş olduğundan, bir görüşe göre de şeytana benze­mek olduğundan yasaklanmıştır.

Rivayetin ortaya koyduğu zahiri anlama göre buradaki yasak haramlık ifade etmektedir. Ancak Zi'1-Yedeyn'in rivayetinde, Resulullah (a.s)'ın Mes-cid'de parmaklarını birbirine geçirdiği bildirildiğinden yukarıdaki rivayette ge­çen nehyin haramlık ifade etmediği anlaşılmaktadır. Resulullah (a.s)'ın bu fiili nadir olarak yapmış olması da bu fiilin mekruh olmadığını göstermez.

Iraki şöyle söylemiştir:

"Parmaklan birbirine geçirmede onları çıtlatma anlamı (veya amacı) var­dır. Bu yüzden namaz kılan veya namaz kılmaya niyetlenen bir kimsenin böyle yapması mekruhtur."[448]

 

1367- İbni Mace, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Namazda parmaklarını çıtlatma." Neylu'l-Evtar'da şöyle denmektedir:

"Bunu Enes bin Muaz (r.a)'ın merfu olarak söylediği hadis de destekle­mektedir. Söz konusu hadise göre Enes bin Muaz (r.a) merfu olarak şöyle söylemiştir:

"Namazda gülen, sağa sola bakan ve parmaklarını çıtlatan hep aynı du­rumdadır.

Yani bunların hepsi için aynı hüküm söz konusudur." Bu hadisin isna­dında İbni Lehi'a'nın adı geçmektedir. [449]

 

NAMAZ KILANIN ÖNÜNDEN GEÇMEKTEN NEHİY

 

1368- Ebu Davud, Ebu Zeri Gıfari (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz namaz kılmaya durduğunda, eğer önünde palan gibi bir şey o-lursa bu ona sütre olur. Ama eğer önünde palan gibi bir şey olmazsa, o za­man eşek, kadm ve siyah köpek onun namazını keser." Ben:

"Siyah köpeğin kırmızı köpekten ve sarı köpekten farkı nedir?" dedim. Şöyle söyledi:

"Ey kardeşimin oğlu! Senin sorduğun gibi ben de Resulullah (a.s)'a sor­dum, şöyle buyurdu:

"Siyah köpek şeytandır."

Tirmizi: "Palan gibi" ifadesinden sonra "yahut" diyerek aynı anlama gelen bir kelime ilave etmiştir. Onun rivayetinde "san köpek" ifadesinin yerinde de "beyaz köpek" ifadesi geçmektedir. Onun rivayetinin baş tarafında da şöyle denmektedir:

"Ebu Zer (r.a) şöyle söyledi:

"Eğer bir adamın önünde palan miktarınca bir şey bulunmazsa, onun namazını... keser." Kalan kısmı yukarıdaki gibidir.[450]

 

Bîr Açıklama

 

Bazılan buradaki namazın kesilmesi ile ecrinin azalması anlamının kaste­dildiğini ileri sürmüşlerdir. Eğer namazın kesilmesi ile kastedilen namazın tamamın bozulması ise ilim adamları bu hadisin hükmünün neshedildiği görü­şündedirler. Ancak Hanbeliler, namazı bozan şeyler arasında namaz kılanın Önünden, üzerinde siyahtan başka hiç bir renk bulunmayan bir köpeğin geç­mesini de saymaktadırlar. Bu husustan daha önce kıbleye yönülme konusun­da söz etmiştik.[451]

 

1369- İmam Malik, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Bir dişi eşek üzerinde geldim. O sıralar ben yeni buluğ çağına ermiştim. Vardığımda Resulullah (a.s), Mina'da, önünde herhangi bir duvar olmak­sızın halka namaz kıldırıyordu. Ben safın önünden geçtim. Eşekten indim ve onu otlaması üzere bıraktım. Ardmdan ben safa girdim. Benim bu harek­etime karşı çıkan olmadı."

Bir rivayette şu fazlalığa yer verilmiştir: "Veda haccında, Mina'da..."[452]

 

1370- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namazı, köpek, kadın ve eşek keser. Bundan, palan gibi bir şey korur."[453]

 

1371- Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) geceleyin, ben O'nunla kıble arasında cenazenin uzan­ması gibi uzandığım halde namazını kılardı".

Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s), gece kıldığı namazının tümünü, ben O'nunla kıble arasında uzanmış olduğum halde kılardı. Vitri kılmak istediğinde beni de uyandırırdı, ben de vitri kılardım."[454]

Müslim'in rivayetine göre:

Hz. Aişe (r.a): "Namazı ne keser?" dedi. Urve (r.a) dedi ki: "Biz, kadın ve köpek" dedik. Bunun üzerine (Hz. Aişe r.a) şöyle söyledi: "Kadın pek fena bir hayvan mıdır? Andolsun, Resulullah (a.s) namaz kılarken benim O'nun önünde cenazenin uzanması gibi uzandığım olurdu."[455]

Buhari ve Müslim'in bir başka rivayetlerine göre de, Hz. Aişe (r.a)'nin ya­nında namazı neyin kestiğinden söz edildi ve köpeğin, eşeğin ve kadının kes­tiği söylendi.  Bunun üzerine (Hz. Aişe r.a) şöyle söyledi:

"Bizi eşeklere ve köpeklere benzettiniz! Vallahi, ben Resulullah (a.s)'ın, benim O'nunla kıble arasında divan üzerinde uzandığım halde namaz kıl­dığını gördüm. Benim bir ihtiyacım olur, oturup Resulullah (a.s)'a sıkıntı vermekten hoşlanmaz ve ayaklarının yanından (veya önünden) geçip gider­dim."[456]

Yine Buharı ve Müslim'in bir başka rivayetlerine göre de şöyle söyle­miştir:

"Bizi köpeklerle ve eşeklerle bir mi tuttunuz? Andolsun, benim divan üzerine yan yattığım sırada Resulullah (a.s)'m geldiğini, tam divanın or­tasına doğru durup namaz kıldığım gördüm. Ben de O'na karşı durmaktan hoşlanmaz ve bu yüzden divanın ayaklarının tarafından geçer böylece yor­ganımdan çıkardım."[457]

Nevevi (4/228)de şöyle söylemiştir:

"Hz, Aişe (r.a) ve ondan sonra gelen ilim adamları, bu olayı, kadının erkeğin namazını kesmeyeceğine delil saymışlardır. Bu olay aynı zamanda erkeğin kadına doğru namaz kılmasının caiz olduğuna delalet etmektedir. Ancak ilim adamları veya onlardan bir gurup Resulullah (a.s)'ın dışında­kiler için, fitne veya kişinin kadını düşüneceği korkusuyla kadına doğru na­maz kılmayı mekruh saymışlardır."

Yine Nevevi (2/227) şöyle söylemiştir:

"Çoğunluğun görüşüne göre namazın kesilmesi ile kastedilen, kalbin sayılan şeylerle meşgul olacağından namazın sevabının azalmasıdır. Bazıları ise bu hükmün neshedildiği görüşündedirler."

Ahmed bin Hanbel: "Siyah köpek namazı keser. Köpek ve kadın konu­sunda da içimde bir rahatsızlık var." demiştir.

Burada konuyla ilgili açıklamaları özetleyerek verdik. Bu konu, daha önce de kıbleye yönelmekle ilgili bölümde geçmişti.[458]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Hz. Aişe (r.a)'nin hadisi, ya yukarıdaki hadislerde namazın kesilmesi ile kastedilen anlamın zahiri anlam olmayıp sevabın azalması anlamı olduğuna ya da namaz kılanın Önünden herhangi bir şeyin geçmesinden dolayı na­mazının bozulmasıyla ilgili hükmün neshedildiğine delalet etmektedir. Hane-filerin bu konuda söyledikleri şeyler ve birçoklarının da bu meseleyi yanlış an­lamaları dolayısıyla bu husus önemli bir konu niteliği taşımaktadır. Şöyle ki, ahad hadislerden (yani derece olarak meşhur veya mütevatirin altında olan, rivayet senedinin en azından bir yerinde ravi sayısı bire düşen hadislerden -Çeviren) bir hadis, şeriatın temel ilkelerine ve kesin rivayetlerden anlaşılan genel ruhuna ters düşerse Hanefiler bu hadisi esas almazlar. Bu da kıyas o-larak adlandırılmaktadır. Ancak bu kıyas, fıkıh usulünde bilinen geleneksel kıyas değildir. Bu, akli kıyas türlerindendir. Hanefilerin karşıtları bu konuda insanların zihinlerine şüphe sokmaya çalışmakta: "Hanefiler kıyası sahih ha­dise tercih ediyorlar" demektedirler. Bu iddia ise doğru değildir. Aksine Ha­nefiler, başka bir kaynak bulunmadığında zayıf hadisi bile fıkıh usülündeki geleneksel kıyasa tercih ederler. Ancak ahad rivayetlerin yani rivayet sened-lerinin en azından bir yerinde ravi sayısı sadece bir olan rivayetlerin şeriatın kesinlik arzeden prensipleriyle çatışması durumunda, şeriatın kesinlik arze-den prensiplerine göre hareket etmeği tercih ederler. Bu uygulama da yerine göre kıyas olarak adlandırılmakta, bu yüzden insanların zihinleri karıştırıl­maktadır.[459]

 

1372- Ebu Davud, Ebu Said Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Hiç bir şey namazı kesmez. Gücünüzün yettiği kadarını savın (yani önünüzden geçmeye çalışanı gücünüzün yettiğince önleyin -Çeviren) Şüp­hesiz o şeytandır."

Bir başka rivayete göre de Hacib bin Süleyman şöyle söylemiştir:

"Ata bin Yezid Leysi'nin ayakta namaz kıldığını gördüm. Ben gidip ö-nünden geçmek istedim. Beni engelledi. Sonra şöyle söyledi:

"Bana Ebu Said Hudri (r.a), Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu bildir­di:

"Sizden kim, kendisi ile kıblesi arasına kimseyi sokmamağa güç yetirebİ-lirse yapsın."[460]

Bir başka rivayete göre de Ebu Salih Semman şöyle söylemiştir:

"Ebu Said Hudri (r.a)'nin cuma günü, insanlara karşı kendisinin önüne sütre olacak bir şeye doğru namaz kıldığını gördüm. Ebu Muaytoğullarmdan bir genç önünden geçmek istedi. Ebu Said Hudri (r.a) onu göğsünden geriye doğru itekledi. Genç etrafa bakındı, önünden başka geçebileceği bir yer bula­madı. Bunun üzerine tekrar (önünden) geçmek istedi. Ebu Said Hudri (r.a) onu bu kez birincisinden daha sert bir şekilde itekledi. Bunun üzerine genç Ebu Said Hudri (r.a)'ye kötü sözler söyledi, sonra Mervan'ın yanına girdi ve Ebu Said Hudri (r.a)'nin kendisine yaptığını ona şikâyet etti. Ebu Said Hudri (r.a) onun arkasından Mervan*ın yanma girdi. Mervan: "Seninle bu karde­şinin arasındaki mesele nedir, ey Ebu Said?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz insanlara karşı kendisine sütre olacak bir şeye doğru namaz kıl­dığında bir kimse önünden geçmek isterse onu engellesin. Eğer ısrar ederse bu kez onunla çarpışsın. Şüphesiz o şeytandır."[461]

Müslim'in ondan müsned olarak rivayet ettiği bir hadise göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biri namaz kıldığında kimsenin önünden geçmesine müsaade etmesin. Gücünün yettiğince onu (önünden geçmek isteyeni) savsın. Eğer ısrar eder­se, o zaman çarpışsın. Muhakkak ki, o şeytandır."[462]

Muvatta'da bunun sadece müsned olanı rivayet edilmiştir.[463] Ebu Davud'un bir başka rivayeti de şöyledir:

"Biriniz namaz kıldığında bir sütreye doğru namaz kılsın ve ona yakın dursun..." devamı yukarıdaki gibidir.[464]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Kureyş'ten bir genç, namaz kılmakta olduğu bir sırada Ebu Said Hudri (r.a)'nin önünden geçti (geçmek istedi). Ebu Said Hudri (r.a) onu itekledi. Sonra yine dönüp (geçmek istedi). Bu üç kere oldu. Namazmı bitirdiğinde de şöyle söyledi:

"Şüphesiz hiç bir şey namazı kesmez. Ancak Resulullah (a.s) şöyle bu­yurdu:

"Gücünüzün yettiğini savın. Şüphesiz o şeytandır."[465] Nesai de Ata bin Yesar'dan şöyle rivayet etmiştir:

"O (yani Ata) Ebu Said Hudri (r.a)'nin namaz kıldığını gördü. Bu sırada Mervan'ın bir oğlu onun önünden geçmek istedi. Ona engel oldu. Ama ço­cuk dönmedi. Bu kez ona vurdu. Bunun üzerine çocuk ağlayarak uzaklaştı ve Mervan'ın yanma giderek durumu ona haber verdi. Mervan da Ebu Said Hudri (r.a)'ye: "Kardeşinin oğlunu niye dövdün?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"Ben onu dövmedin. Ben ancak şeytanı dövdüm. Ben Resulullah (a.s)-'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Biriniz namazda olur da bir kimse önünden geçmek isterse, gücü yet­tiğince onu savsın (engellesin). Eğer ısrar ederse onunla çarpışsın. Şüphesiz o şeytandır."[466]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Abdullah bin Ömer (r.a)'in: "Namazı hiç bir şey kesmez" sözü, uygulama­da esas alınan ölçüyü ortaya koymaktadır. Namaz kılan birinin önünden geçe­ne engel olunması konusuna gelince; Hanefilerin bunun bir ruhsat olduğunu ancak bunu yapmamanın daha iyi olacağını söylemişlerdir. Namaz kılanın önünden geçenle çarpışılması emri ise İslâm'ın ilk döneminde, namazda ame­lin mubah olduğu dönemdeydi. Ancak daha sonra bu hüküm neshedilmiştir. Hanelilere göre namaz kılanın önünden geçene engel olunması ya işaretle, ya teşbihle ("subhanallah" demekle) ya da okumasını açıktan yapmakla olur. Bundan fazla bir şey yapılmaz. İki şeyin birden yapılması mesela hem işaret yapılması hem de "subhanallah" denilmesi ise mekruhtur. Kadın da ya işaretle veya sağ elinin iç kısmını sol elinin üstüne vurarak el çırpmakla engel olur.

Malikİler ise şöyle söylemişlerdir:

"Namaz kılan birinin önünden geçene hafif bir hareketle engel olması mendubdur. Çok hareket yaparsa namazı bozulur."

Şafıiler ve Hanbeliler de: "Namaz kılanın kendisiyle sütresi arasından ge­çen birine engel olması sünnettir" demişlerdir. Mekke'de ve harem sınırları içinde namaz kılanın önünden geçene ise engel olunmaz.[467]

 

1373- Kutubi Sitte sahipleri, Busr bin Said (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:

"Zeyd bin Halid onu, Resulullah (a.s)'tan namaz kılan birinin önünden geçen kimseyle ilgili olarak ne duyduğunu sorması üzere Ebu Cuheym (r.a)'e gönderdi. Ebu Cuheym (r.a) de şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Namaz kılanın önünden geçen kişi yüklendiği (günâhı) bilseydi, kırk kalması, kendisi için onun önünden geçmesi daha hayırlı olurdu."

Ebu Nadr dedi ki:

"Kırk gün mü, kırk ay mı yoksa kırk yıl mı dediğini bilmiyorum."

Tirmizi şöyle söylemiştir:

Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Birinizin yüz yıl beklemesi onun için kardeşinin önünden namaz kıl­makta olduğu bir sırada,geçmesinden daha hayırlıdır." [468]

 

Bir Açıklama

 

Bir kimsenin namaz kılan kişinin sütresinin öbür tarafından geçmesinin gerektiği konusunda görüş ayrılığı yoktur. Daha önce gördüğümüz üzere ba­zıları yer üzerindeki bir çizgiyi de sütre olarak değerlendirmektedirler. Yine daha önce geçtiği üzere Malikilere göre namaz kılan kimsenin önünden geçil­mesi ile kastedilen, onun secde mahallinden geçilmesidir. Hanefiİere göre bir caminin genişliği kırk zira (yirmi metre) olursa, bu caminin içinde namaz kıla­nın önünde sütre bulunmazsa onun önünden geçilmesi doğru olmaz. Ancak cami bundan daha geniş olur veya açık alanda namaz kılınıyor olursa o zaman namaz kılanın secde alanı dışından geçilmesi caizdir.[469]

 

1374- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir:

"Ben ve Fadl bir dişi eşek üzerinde geldik. Arafat'ta Resulullah (a.s)'m farz namazı kılmakta olduğu sırada önünden geçtik. Önünde bizimle ken­disinin arasında sütre olacak herhangi bir engel de yoktu."[470]

 

1375- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Bir keçi önünden geçerek gitti, (Re-sulullah a.s) ondan sakınmaya başladı."[471]

 

1376- Ebu Davud, Abdullah bin Amr bin As (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ile birlikte Ezahir patikasından indik. Bu sırada namaz vakti girdi. Resulullah (a.s) duvara veya duvarlara doğru namaz kıldı. Ken­disi onu kıble yönüne doğru getirdi biz de arkasında durduk. Bir kuzu gelip önünden geçmek istedi. (Resulullah a.s) onu duvarın kenarma kadar itekle­di. Böylece kuzu duvarın arkasından geçti."

"Yahut Musedded buna benzer bir rivayette bulundu."[472]

 

UYKU BASTIRDIĞINDA NAMAZ KILMAKTAN NEHİY

 

1377- Kutubi Sitte sahipleri, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz namaz kılmakta olduğu sırada eğer üzerine uyku çökerse, uyku­su geçinceye kadar uyusun. Biriniz üzerine uykunun çöktüğü bir halde na­maz kılarsa, farkında olmadan istiğfar ettiğini sanarak kendi kendine sö­vebilir."

Bir başka rivayette de şöyle denmektedir:

"Biriniz namaz kılarken üzerine uyku çökerse, namazını bıraksın. Bu durumda farkında olmadan kendi aleyhine dua edebilir."[473]

 

1378- Buharı, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"(Birinize) Namazda uyku çökerse, ne dediğini anlayacak hale gelinceye kadar uyusun."[474]

 

Bir Açıklama

 

Bu rivayetler, nafile namazlarla ilgilidir. Farz namazm ise vakti sıkışırsa kişinin üzerine uyku çökmüş de olsa çok yorgun da olsa kılması gerekir. Yu­karıdaki iki rivayette eğitimcilerin insanlara bir yükümlülük yüklediklerinde onların durumlarını, güçlerini, hazırlıklarını ve çalışma türlerini göz Önünde bu­lundurmalarının gerektiğine işaret edilmektedir.[475]

 

1379- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz gece kalkar da Kur'an-ı Kerim dilinde geyelenmeye başlar (yani ne okuduğunu farketmeden öylesine bir şeyler geveleyecek olur -Çeviren) ve ne dediğini bilemezse, uzanıp yatsın (yani uykusunu alsın)." [476]

 

Bir Açıklama

 

Sülük ve eğitim ehli bu ve benzeri rivayetlerden hareketle, bir kimsenin terkedilmesi mubah olan bir fiili yapmakta zorlanması durumunda onu kolayca yapabileceği bir zamana kadar terketmesinin uygun olacağı prensibini çıkar­mışlardır. Rivayet, Kur'an-ı Kerim okuma konusunda bize bunu emrettiğine göre, yapılması mubah olan fiillerde bunu yapmamız öncelikle söz konusu olur.[477]

 

SAÇLARIN ÖRGÜ YAPILIP UÇLARINDAN

BİRBİRİNE BAĞLANMIŞ HALDE NAMAZ

KILMAKTAN NEHİY

 

1380- Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de Ummu Seleme (r.a)'den şu şekil­de rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) bir adamın, saçlarını Örgü yapmış ve örgüleri uçların­dan birbirine bağlamış bir halde namaz kılmasını nehyetti."[478]

 

1381-Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir:

"O (yani Abdullah bin Abbas r.a) Abdullah bin Haris'in saçlarını örgü yapmış ve örgülerini arkadan birbirine bağlamış halde namaz kılarken gör­dü. Bunun üzerine arkasında dikilerek onu (örgüsünü) çözmeğe başladı. (Abdullah bin Haris) namazını bitirince Abdullah bin Abbas (r.a)'a doğru döndü ve: "Başımla ne işin var?" dedi. O da şöyle söyledi:

"Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Bunun (yani belirtilen şekilde namaz kılanın durumu), ters çevrilmiş bir halde namaz kılanın durumu gibidir."                                               

Ebu Davud "onu (örgüsünü) çözmeğe başladı" sözünden sonra şu ifadeyi ilave etmiştir: "Diğer Örgüsünü ise bıraktı."[479]

 

1382- Ebu Davud, Ebu Said Makburi (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın mevlası (azatlısı), Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hasan (r.a) namaz kılarken yanından geçti. (Hz. Hasan r.a) saç örgülerini birbirine bağlamıştı. -Tirmizi'nin rivayetinde: "Örgülerini ensesinden birbirlerine bağlamıştı" denmektedir-[480] Ebu Rafi bunları çözdü. Hz. Hasan (r.a) kızgın bir şekilde ona doğru döndü. Bunun üzerine Ebu Rafi şöyle söyledi:

"Namazına dön ve kızma. Ben Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"Bu, şeytanın oturağıdır."

"Bu" diye kasdettiği, saçların birbirine bağlandığı yerdir.[481]

Saç örgüleri birbirine bağlanmış halde namaz kılmaktaki kerahet, ilim a-damlarının ortak görüşleriyle tenzihi kerahettir.

 

1383- Kutubi Sitte sahipleri, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın şöyle söy­lediğini rivayet etmişlerdir:

"Resuhıllah (a.s) kişinin yedi organ üzerine secde etmesini ve gerek sa­çını gerekse elbisesini bağlamamasını emretti."[482]

İKİNDİDEN SONRA NAMAZ KILMANIN MEKRUHLUĞU

 

1384- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Rabah (r.a)'tan, o da Resulul-lah (a>s)'ın ashabından olan bir adamdan rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) ikindi namazını kıldı. Bunun ardından bir adam namaz kılmaya durdu. Hz. Ömer (r.a) onu gördü ve şöyle söyledi:

"Otur, kitap ehli namazlarının aralarında bir fasıla (zaman aralığı) olma­masından dolayı helak oldu." Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyur­du:

"Hattab'm oğlu güzel söyledi."[483]

 

Bir Açıklama

 

Bu, ikindi namazının kılınmasından sonra nafile namaz kılmanın mekruh olduğuna delalet etmektedir. Hz. Ömer (r.a)'in "fasıla (zaman aralığı)" ile kasdettiği, içerisinde namaz kılınmasının yasak olduğu vakitlerdi. Çünkü içe­risinde namaz kılınmayan bazı zaman aralıklarının bulunması gerekmekteydi. Başkaları Hz. Ömer (r.a)'den nakledilen daha başka rivayetlere dayanarak bu ifadeyi daha farklı anlamlarda almaktadırlar. Ancak yukarıdaki rivayette kastedilen anlamın bu söylediğimiz anlam olduğu açıktır.

Bu konudan daha önce "namaz vakitleri" bölümünde söz etmiştik.[484]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

1.  Hanefilere göre bir başka namaza geçmek üzere tekbir almak namazı bozan hareketlerdendir. Böyle bir tekbirle kişinin birinci namazı bozulmuş olacağı gibi ikinci namazına da girmiş olmaz. Bir kimse eğer bir başka nama­za geçmek isterse, birinci namazını selâmla, ardından bir şeyler konuşmakla bozar, arkasından niyet ederek ve başlangıç tekbirini alarak diğer namaza geçer. İster "Allah" kelimesinin hemzesini olsun ve isterse "Ekber" kelimesi­nin hemzesini olsun tekbir ifadesindeki hemzeleri uzatmak namazı bozan amellerdendir. (Yani "Allah" kelimesini "Aaaallah" diye okumak yahut "Ek­ber" kelimesini "Aaakbar" diye okumak namazı bozar -Çeviren)

2.  Son kuuda oturmadan sonra terkettiğini hatırladığı normal secdesini veya tilavet secdesini yerine getirdikten sonra son kuudu (teşehhüdü) yeni­den yapmamak da namazı bozar. Aynı şekilde uyuyarak yaptığı bir rüknü ye­niden yapmamak da namazı bozar. İmama uyan bir kimse imamla aynı hizada durduğunda ayağı imamın ayağından öne geçerse bundan dolayı namazı bo­zulmaz. Malikiler arasında meşhur olan hükme göre imama uyanın imamdan öne geçmesi namazını bozmaz. Bu yüzden hacc mevsiminde insanlar bu ko­nudaki genişlikten yararlanarak Mescidi Nebevi'de imamdan ileride durarak namaz kılmaktadırlar.

3. Malikilere göre abdesti bozan bir durumun ortaya çıkması yanılarak na­mazın sünnetlerinden üç sünnetin terkedilmesi ve selâm verinceye ve aradan örfen uzun sayılacak bir vakit geçinceye kadar bunlar için sehiv secdesi ya­pılmaması namazı bozar. Aynı şekilde ayakta (kıyam halinde) özürsüz olarak duvara ve bastona dayandığı şey çekildiğinde düşecek derecede dayanmak namazı bozar. İmamın niyeti ile imama uyanın niyetlerinin farklı olması da i-mama uyanın namazını geçersiz kılar.

4.  Hanefi fakihleri şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimse üç veya dört rek'atlı bir namazda birinci oturuşu unutur da, daha kuuda (oturuşa) yakın bir haldeyken bunu hatırlarsa oturur ve teşeh-hüdde bulunur. Ama eğer kalkışa (kıyama) daha yakınsa kalkmaya devam etmesi gerekir. Eğer ayağa kalktıktan sonra hatırlar da oturursa yahut bir başkası kendisine hatırlatır da bu yüzden oturursa namazı bozulur."

5.  Şafiiler namazda olduğunu unutarak veya geriye dönüşün haram oldu­ğunu bilmeyerek oturanı bundan müstesna tutmuşlardır. Onlarda sağlam olan görüşe göre bu son iki kişinin namazı bozulmaz'.

Şafiilere göre kasıtsız da olsa abdesti bozan bir durumun ortaya çıkması namazı da bozar. Onlara göre savaşın ateşlenmesi dolayısıyla çok amelde bulunulması namazı bozmaz. Onlara göre namaz esnasında dinden dönmek ve aklın gitmesi namazı bozar. Yine onlara göre namaz kılan kişinin arka­sında namaz kılmak caiz olmayan bir kimsenin arkasında namaz kıldığım an­lamasıyla namazı bozulur. Kısa bir rüknün uzatılması da onlara göre namazı bozar. Meselâ rükudan doğrulma esnasında, burada okunduğu bildirilen ve Fatiha uzunluğundaki duayı okuyacak miktardan fazla durmak böyledir. Yine iki secde arasında, bu esnada okunan ve teşehhüd kadar zaman alan duanın okunabileceği miktardan fazla durmak da böyledir. Bundan son rek'atta rüku­dan doğrulduktan sonra kunut duası için uzun süre ayakta durmayı ve teşbih namazında iki secde arasındaki oturuşu uzatmayı müstesna tutmaktadırlar. Onlara göre başlangıç tekbirini namaza girmek niyetiyle ikinci kez tekrar et­mek de namazı bozan amellerdendir.

6.  Hanbelilere göre namazda dünya zevkleriyle ilgili bir duada bulunmak mesela namaz esnasında bir kızla evlenmek için dua etmek namazı bozan amellerdendir. Bu, Hanefîlere göre de namazı bozar.

7.  Hanefiler: "Bir kimse namazının bozulduğunu bildiği halde namaza devam ederse günâh işlemiş olur" demişlerdir. Hanelilerden bazıları da: "Bi­le bile abdestsiz namaz kılan bir kimse kâfir olur" demişlerdir.

Bazen bir görüş bir mezhebe nisbet edilir (o mezhebe mensub olmayan­lardan da) bu görüşe katılanlar olabilir. Bizim bir görüşü bir mezhebe nisbet etmemiz bu görüşün sadece o mezhebe özel olduğu anlamına gelmez. Ancak bu görüşün özellikle bu mezhebe özel olduğunu bildirmemiz durumu müstes­na. Biz her meselede bütün ilim adamlarının görüşlerini göz önünde bulundur­manın ve bir araya getirmenin çok zor olması dolayısıyla ve konunun özünü vermek amacıyla bu konuyu geniş tuttuk.[485]

 



[1] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/9-10.

[2] Buharı (71385) 64-Kitabu'l-Meğazi, 28-Reci', Ra'i, Zekvan ve Bi'ru Maune Gazvesi babı. Müslim (1/469) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yapmanın müstehabiığı babı.

[3] Buharı (21489) 14~Kitabu'l-Vitr, 7-Rükudan önce ve sonra kunut babı. Müslim (1/468) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yap­manın müstehabiığı babı.

[4] Buharı (7/389) 64-Kitabu'l-Meğazi, 28-Reci', Ra'i, Zekvan ve Bi'ru Maune Gazvesi babı. Müslim (1/468) itabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yapmanın müstehabiığı babı.

[5] Müslim (11469) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadİ'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yapmanın müstehablığı babı.

[6] Buharı (21490) 14-Kitabu'l-Vitr, 7-Rükudan Önce ve sonra kunut babı.

[7] Müslim (J/469) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yapmanın müstehablığı babı.

[8] Müslim (11469) Aynı yer.

[9] Müslim (1/469) Aynı yer.

[10] Buharı (2/490) 14-Kitabu'l-Vitr, 7-Rükudan önce ve sonra kunut babı.

[11] 1118-Buhari (7/385) 64-Kitabu'l-Meğazi, 28-Reci', Ra'i, Zekvan ve Bi'ru Maune Gazvesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/10-12.

[12] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/13.

[13] 1119-Ebu Davud (2168) Kitabu's-Salat, 10-Namazlarda kunut babı. İbni Huzeyme (11313) 164-Bütün namazlarda kunut ve imama uyanların "âmin" demeleri babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/13.

[14] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/13.

[15] 1120-Müslim (1/470) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda ku­nut yapmanın müstehablığı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/14.

[16] AH İmran Suresi: 128

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/14-15.

Tirmizi (51227-228) 48-Kitabu Tefsiri'l-Kur'an, 4-AH İmran süresiyle ilgili bir bab. Nesai (2/203) 12-Kitabu't-Tatbİk, 31-Kunut'ta münafıkların lanetlenmesi babı.

1121-Buharı (81225-226) 65-Kitabu't-Tefsir, 9-"Sana işten bir şey yoktur" ayeti kerimesi ile ilgili bab.

[17] Müslim (1/466) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 54-Bütün namazlarda kunut yapmanın müstehablığı babı.

[18] Müslim (1/467) Aynı yer.

[19] Buhari (2/284) 10-Kitabu'l-Ezan, 797-Muaz bin Fudale'nin rivayeti babı. Müslim (1/468) Aynı yer.

[20] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/15-16.

[21] Îrvau'hl-Galil (2/163-166)

[22] 1122-Buhari (6/105) 56-Kitabu'l-Cihad, 98-Müşriklerin hezimete ve sarsıntıya uğ­ramaları için dua edilmesi babı. Yine: (21290) 10-Kitabu'l-Ezan, 128-Namazda sec­deye gidilirken tekbir getirileceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/16.

[23] 1123-Mecme'u'z-Zevaid (2/139) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Bezzar rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." Keşfu'l-Estar (1/269) Bezzar şöyle söylemiştir: "İsmail leyyin (hadis rivayetinde yeterince dikkat ve hassasiyet göstermeyen) biridir. Amr da görüşünün bozuk olması sebebiyle kendinden söz edilmeye değer biri olarak görülmemiştir. Bunlar sabit olan rivayetlere muhale­fet etmişlerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/17.

[24] 1124-Mecme'u'z-Zevaid (2/138) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. Hadis mürsel sahihtir ve ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir,"

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/17-18.

[25] 1125-Mecme'ü'z-Zevaid (2/138) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/18.

[26] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/18.

[27] 1126-İbni Huzeyme (21155) Cemma'u Ebvabi Zikri'l-Vitr ve mâfihi mine's-Sunen, Re­sulullah (a.s.)'ın, Abdullah bin Abbas (r.a.)'ın yanında kaldığı gecede kıldığı vitir namazının mahiyeti ile ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/18-19.

[28] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/19.

[29] 1127-Ebu Davud (2/64) Kitabu's-Salat, Vitir namazında kunut babı. Tirmizi (51561) 9-Kitabu'd-Da'avat, 113-Vitir namazının duası ile ilgili bab. Nesai (21222) 12-Kitabu't-Tatbik, Secdede dua, Hakim (1/306) 8-Kitâbu'l~Vitr

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/19.

[30] Ebu Davud (2/63) Kitabu's-Salat, Vitir namazında kunut babı.

[31] Ebu Davud (2/63) Kitabu's-Salat, Vitir namazında kunut babı.

1128-Ebu Davud (2/63) Kitabu'sSalat, Vitir namazında kunut babı. Tirmizi (21328) Ebvabu's-Salat, 341-Vitir namazında kunut hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/248) 14-Kitabu'l-Cumu'a, 51-Vitirde dua babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/19-20.

[32] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/20.

[33] 1129-İbni Mace (1/374) 5-Kitabu İkameti's-Salati ve's-Sunneti fıha, 120-Rükudan önce ve sonra kunut hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/20.

[34] 1130-Ebu Davud (2/83-84) Kitabu's-Salat, Kişinin Müslüman olduğunda ne diyeceği babı. Tirmizi (5/554) 49-Kitabu'd-Da'avat, 103-Resulullah (a.s)'ın duası ile ilgili bab. İbni Mace (2/1254) 34-Kitabu'd-Dua, 1-Duanın fazileti babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/21.

[35] 1131-İbni Mace (î/374) 5-Kitabu İkameti's-Sahti ve's-Sunneti fiha, 120-Rükudan önce ve sonra kunut hakkında gelen rivayetler babı. Bu Mecme'u'z-Zevaid'de de geç­mektedir ve buradaki rivayetinin isnadı sahih, ravileri sikadırlar.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/21.

[36] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/21-22.

[37] Nesai (2/204) 12-Kitabu't-Tatbik, 32-Kunutun terki. Bu hadis sahihtin

[38] 1132-Tirmizi (21252) Ebvabu's-Salat, 295-Kunutun terki hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/22.

[39] 1133-Muvatta (1/159) 9-Kitabu Kasri's-Salatfı's-Sefer, 16-Sabah namazında kunut babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/23.

[40] 1134-Beyhaki, es-Sunenu'l-Kubra (21211) Kİtabu's-Salat, Kunut duası babı. Beyhaki şöyle söylemiştir: "Bu rivayetin isnadı sahih olmakla birlikte Hz. Ömer (r.a)'in kunutunun rükudan sonra olduğuna dair rivayetler daha fazladır."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/24.

[41] 1135-Ebu Davud, mürsel hadisler arasında rivayet etmiştir. Ancak bu hadis mutabile-rinin olması itibariyle hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/24.

[42] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/25.

[43] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/25.

[44] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/25-27.

[45] Bkz. Durru'l-Muhtar (1/301J06, 312) Şerhu's-Sağir (11314) ve Savi'nin buna yazdığı haşiye; Muntekâ (11167 ve sonrası) Muğni (1/522 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami (11664 ve sonrası ve 1/701 ve sonrası)

[46] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/29-31.

[47] 1137-Ebu Davud (11261) Kitabu's-Salat, 187-Oturuşun (kuudun) hafif tutulması babı. Tirmizi (2/202) Ebvabu's-Salat, İlk iki rek'attaki oturuşun miktarı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/243) 12-Kitabu't-Tatbik, 105-İlk teşehhüddeki uygulama babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/31.

[48] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/31-32.

[49] Nesai (2/235) 12-Kitabu't-Tatbik, 59-İlk teşehhüd için oturuşun nasıl olacağı babı.

[50] Nesai sh. 236, aynı yer. Ayrıca: 96-Teşehhüd için oturuş esnasında parmakların uçla­rının kıbleye doğru çevrilmesi babı.

[51] Muvatta (1189) Aynı yer.

[52] Muvatta (1189) Aynı yer.

1138-Muvatta (1189-90) 3-Kitabu's-Salat, 12-Namazdaki oturuşta amel babı. Buharı (21305) 10-Kitabu'l-Ezan, 145-Tefehhümdeki oturuşun sünneti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/32-33.

[53] Müslim (1148) Aynı yer.

[54] Nesai (3136) 13-Kİtabu's-Sehv, 32-EUerin nereye konacağı babı.

[55] Nesai (21237) 12-Kitabu't-Tatbik, 89-Teşehhüd esnasında gözlerin ne tarafa çevrile­ceği babı.

[56] Müslim (1/408) Aynı yer.

[57] Müslim Şerhi (5/82)

1139-Müslim (1/408) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat. 21 -Namazda oturuşun şekli babı. Hadisi rivayet edenin çakıllarla oynamasından söz etmesi, Resulullah (a.s.)'ın mescidinin (Mescidi Nebevi'nin) tabanının o zaman ince çakıl ve kumla döşenmiş olması dolayısıyladır. O zaman bunun üzerine namaz kılıyorlardı. Üstüne de yüzlerini koyacakları bir şey sermiyorlardı. Bu yüzden secde ettikle­rinde çakılları ve kumlan elleriyle düzeltiyorlardı. Dolayısıyla böyle yapmaktan nehyedildiler. Çünkü bunun yapılması namazın fiillerinden olmayan bir fille meşgul olunmasıdır. Namazda namazla ilgili olmayan bir şeyle meşgul olunması ise caiz değildir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/33-36.

[58] Ebu Davud (1/260) Kitabu's-Salat, 185-Teşehhüd esnasında işaret babı.

[59] Ebu Davud, aynı yer.

[60] Nesai (2/237) 12-Kitabu't-Tatbik, 99-İlk teşehhüdde parmakla işaret edilmesi babı.

[61] Tirmizi (51125) 49-Kitabu'd-Da'avat, 125. bab. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih oldu­ğunu söylemiştir.

1140-Müslim (1/408) 5-Kitabu'l-Mesacİd ve Mevadi'i's-Salat, 21-Namazda oturuşun şekli ve ellerin uylukların üzerine nasıl konacağı babı. İbni Huzeyme (1/345) 213-Oturuş esnasında sol ayağın sağ ayak ile baldır arasına sokulması babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/36-37.

[62] Nesai (3/34) 13-Kitabu's-Sehv, 30-Uyluklarm konacağı yer babı.

1141-Tirmizi (2/86) 218-Teşehhüdde oturuşun nasıl olacağı hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/37.

[63] 1142-Ibni Huzeyme (1/354) 223-Teşehhüd esnasında ellerin dizlerin üzerine konma­sının mahiyeti ve işaret parmağıyla işaret edilmesi esnasında bu parmağın hareket ettirilmesi babı. isnadı sahihtir. İbni Huzeyme şöyle söylemiştir: "Yukarıdaki ri­vayetin dışında herhangi bir rivayette: "Hareket ettirirdi" ifadesi geçmemektedir. Yukarıdaki rivayette diğerlerine ek olarak bu ifadeye yer verilmektedir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/37-38.

[64] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/38-39.

[65] 1143-Müslim (1/408) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 21-Namazda oturuşun mahiyeti ve uylukların üzerine ellerin konulmasının nasıl olacağı babı. ibni Hu­zeyme (11355) Kitabu's-Salat, 225-Namazda sol elin sol diz üzerine konması es­nasında açılması babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/39.

[66] 1144-Ahmed bin Hanbel (1/57) Mecme'u'z-Zevaid (2/140) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel uzun bir şekilde rivayet etmiştir ve bu daha önce na­mazın özelliği ile ilgili bölümde geçmiştir. Bunu Taberani de yukarıda görüldüğü şekliyle Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/39-40.

[67] 1145-Ebu Davud (2180) Kitabu's-Salat, Dua babı. Nesai (3/38) 13-Kitabu's-Sehv, 37-İki parmakla veya belirtilen parmaklardan herhangi biriyle işaret edilmesinden nehiy babı. Hakim (1/536) Kitabu'd-Dua. Hakim bunun sahih olduğunu söylemiştir, Ki-tabu'l-Vitr.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/40.

[68] 1146-Mecme'u'z-Zevaid (10/168) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Bunu Taberani de Evsat'ta ri­vayet etmiştir. Evsaftaki rivayetin metni şöyledir: "Resulullah (a.s.) iki par­mağıyla işaret eden bir adama baktı ve: "Birle! Birle!" diye buyurdu. Bu rivayetin ravileri sikadırlar.

Birle! Birle!"; Yani tek parmağınla işaret et. Burada emri tekrarlaması iyice anlaşılmasını sağlamak (mübalağa) içindi. Çünkü kişi iki parmağıyla işaret etti­ğinde adeta iki şeye veya (iki varlığa) işaret etmiş gibi olur.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/40.

[69] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/40-41.

[70] 1147-Müslim (11357-358) 4-Kitabu's-Salat, 46-Neyin namazın bütün özelliklerim ta­şıdığı ve namaza nasıl başlanacağı babı. İbni Huzeyme (1/346) 214-Teşehhüdde otururken sağ uyluğun sol uyluğun üzerine konması babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/41.

[71] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/41.

[72] 1148-Ahmed bin Hanhel (11459) Mecme'u'z-Zevaid (2/142) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunun Sahİh'te buradakinden daha kısa bir şekilde geçtiğim belirteyim. Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sika görülmüş kimselerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/42.

[73] 1149-Ahmed bin Hanbel (11422) Mecme'u'z-Zevaid (11142) Heysemi şöyle soyle-miştir:"Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve belirtilen sözün Abdullah bin Mes'ud'un sözü olduğunu belirtmiştir. Buna göre Abdullah bin Mes'ud (r.a) şöyle söylemiştir: "Bunu bitirdiğin zaman namazım yerine getirmiş olursun." Tabera-ni'nin rivayet ettiği metin de böyledir. Ahmed bin Hanbel'in ravileri, görülmüş ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/42-43.

[74] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/43.

[75] Müslim (1/301-302) Aynı yer.

[76] Nesai (2/238-239) 12-Kitabu't-Tatbik, 100-İlk teşehhüdün nasıl olduğu babı.

[77] Ebu Davud (1/254) Kitabu's-Salat, 181-Tesehhüd babı.

[78] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 254-255

[79] Ebu Davud, aynı yer. Sh. 254-255

[80] Nesai (21238) 12-Kitabu't-Tatbik 100-İlk teşehhüdün nasıl olduğu babı.

[81] Nesai, aynı yer. Sh. 238

[82] Nesai, aynı yer. Sh. 239

[83] Şazz: Çoğunluğun rivayetine uymayıp tek kalan rivayete denir. Aynı şekilde güvenilir bir ravinin rivayetine muhalif olarak nakledilen bir rivayet de şaz olarak adlandırılır. (Çeviren)

[84] 1150-Buhari (11156) 89-Kitabu'l-İsti'zan, 28-Elden tutma babı. Müslim (1/302) 4-Kita-bu's-Salat, 16-Namazda teşehhüd babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/43-47.

[85] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/47.

[86] Şerhu's Sürme (3/182)

[87] 1151-Müslim (11302) 4-Kitabu's-Salat, 16-Namazda teşehhüd babı. Ebu Davud (11254) Kitabu's-Salat, 181-Teşehhüdbabı. Tirmizi (2183) Ebvabu's-Salat, 216. bab Tirmi­zi şöyle söylemiştir: "Abdullah bin Abbas (r.a.)'tan rivayet edilen hadis hasen, [garib] sahih hadistir." Keşfu'l-Estar (11271) Teşehhüd olmadan namazın olmaya­cağı babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/140) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri arasında Sa'd bin Sinan vardır ki, bunu İbni Mu'in zayıf olarak görmüştür. Bunu Bezzar da güvenilir görmüş, raviler tankıyla rivayet etmiştir. Bazıları hakkında görüş ayrılıkları varsa da inşallah hadisin sıhhatine zarar vermez." et-Tahiyyat: Tahiyye'nin çoğuludur bu kelime ise selâm anlamına gelir. Bu kelimenin hükümranlık (mülk) anlamına geldiği gibi de­vamlılık, sürekli var olmak (beka) anlamına geldiği de söylenmiştir. Burada ke­lime çoğul olarak kullanılmıştır. Çünkü yeryüzünün hükümdarları türlü türlü selâmlarla selâmlanırlar. Cahiliye dönemi hükümdarları, Iran hükümdarları, Müslüman hükümdarlar ve yeryüzünün hükümdarlarından daha başkaları böyle türlü türlü selamlarla selamlanırtardı. Bütün bu selamlar kelimenin çoğul olarak kullanılması suretiyle bir araya getirilmiş ve Yüce Allah'a Öîel kılınmıştır.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/48-49.

[88] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/49.

[89] 1152-Nesai (21242) 12-Kitabu't-Tatbik, 102-Te§ehhüd (zikrinin) bir başka şekli. İsnadı basendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/50.

[90] Muvatta (1/91) Kitabu's-Salat, 13-Namazda teşehhüd babı. İsnadı sahihtir.

1153-Ebu Davud (J/255) Kitabu's-Salat, 118-Teşehhüd babı

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/50-51.

[91] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/51-52.

[92] Bu rivayet Hz. Ömer (r.a.)'dendir. Aynı konuda sh. 90'da da bir rivayet geçmektedir.

1154-Muvatta (1/91) 3-Kitabu's-Salat, 13-Namazda teşehhüd babı. İsnadı sahihtir. Bu hadis merfu hükmünde mevkuf bir hadistir. Çünkü bu hadiste ifade edilen bir şey kişisel görüşle ortaya konabilecek bir şey değildir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/52-53.

[93] 1155-Muvatta (1/90) Aynı yer. İsnadı sahihtir. Bu hadis aynı şekilde merfu hükmünde mevkuf bir hadistir. Çünkü bu hadiste ifade edilen bir şey kişisel görüşle ortaya konabilecek bir şey değildir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/53.

[94] 1156-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91276) Mecme'u'z-Zevaid (21143) Heysemi şöyle söylemi§tir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri Sa-hih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/54.

[95] 1157-Ebu Davud (1/259) Kitabu's-Salat, 184-Teşehhüdün gizli okunması babı. Tirmizi (2184-85) Ebvabu's-Salat, 217-Teşehhüdün gizli okunacağı hakkında gelen rivayet­ler babı. Hakim (1/230) Kitabu's-Salat, Hakim bunun sahih olduğunu söylemiş Ze-hebi de onun söylediğine muvafakat etmiştir. Bu hadisin aynı konu içinde geçen ve Hz. Aişe (r.a.)'den sahih bir senedle rivayet edilmiş olan bir şahidi bulunmaktadır. Bu rivayete göre Hz. Aişe (r.a.) şöyle söylemiştir: "Şu ayeti kerime teşehhüd hakkında inmiştir: "Namazında sesini çok yükseltme çok da kısma." Yukarıda geçen rivayetlerin tümünde "yuhfı (gizlerdi)" ifadesine yer verilmekte­dir. Adı geçen kitaplarda (bu fiilin masdan olan) "İhfa" kelimesi geçmemektedir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/54.

[96] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/54.

[97] 1158-Keşfu'l-Estar (11271) Teşehhüd mana itibariyle okunamayacağı babı. Mecme'u'z-Zevaid (21141) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bezzar'tn isnadının ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/55.

[98] 1159-Buhari (111152) 80-Kitabu'd-Da'avat, 32-Resulullah (a.s)'a salat babı. Müslim (1/305) 4-Kitabu's-Salat, 17-Teşehhüdden sonra Resulullah (a.s)'a salat babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/55.

[99] Ahzab Suresi: 56

[100] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/55-56.

[101] 1160-Ebu Davud (1/16) Kiîabu't-Takare, 31-Abdestinfarziyeii babı. Tirmizi (118) Eb-vabu't-Tahare, 3-Namazın anahtarının temizlik (tuhur) olduğu hakkında gelen ri­vayetler babı. Bu hadisin şahitleri bulunmaktadır dolayısıyla basendir. Tahrimi tekbirdir: Tahrimin sözlük

anlamı, birini bir şeyden alıkoymaktır. "Hac için ihrama girmek" ibaresinde kullanılan "ihram" tahrim ile aynı kökten gelmektedir. Hac için ihrama girmekle kişi kendini, daha önce yapmasında bir sakınca bulunmayan bir takım fiilleri yapmaktan alıkoymaktadır. Bunun gibi na­maz kılan kişi de namaza durduğunda namazın sözleri ve fiilleri dışında kalan her hangi bir söz söylemeyi veya fiilde bulunmayı kendine yasak etmektedir. Tekbire tahrim denmesinin sebebi de bu yasağın tekbirle birlikte başlamasıdır. Bitirilip çıkılması (tahlili) ise selâmdır: Yani selâm vermekle namaz esnasında kendine ya­sak ettiği fiilleri yapması ve sözleri söylemesi artık helal olmaktadır. Yani hür­met halinden çıkıp hill haline girmektedir. Bu da hacının ihramdan çıkarak kendi­sine ihramlı iken yasak ettiği şeyleri helal kılması gibidir. San'ani, Subulu's-Selâm'da şöyle söylemiştir:

Resulullah (a.s)'in ."Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz o şekilde namaz kılınız" diye buyurduğu; yine: "Namazın tahrimi tekbir, tahlili ise selâmdır" diye buyurduğu sabit olmuştur. Bu hadisi Sünen sahipleri sahih bir isnadla rivayet etmişlerdir. Buna göre namazın sonunda selâm verilmesi gerekir. Hadiviler ve Şafiiler selâmın vacib olduğunu ileri sürmüşlerdir, imam Nevevi, sahahilerden ve tabiinden ilim adamlarının çoğunluğunun görüşlerinin de böyle olduğunu söylemiştir. Hanefiler ve daha başkaları ise selâm vermenin sünnet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerine de Abdullah bin Ömer (r.a)'in: "İmam secdeden başını kaldırır sonra oturur sonra daha selâm vermeden abdesti bozulursa namazı tamam olmuş olur (yani namazını iade etmesi gerekmez)" şeklindeki hadisini de­lil göstermişlerdir. Bu hadisten hareketle selâmın yapılması mutlaka gerekli olan bir rükün olmadığını aksi takdirde sözkonusu durumda namazın iade edilmesinin gerekeceğini söylemişlerdir. Yine namazını düzgün kılmayan bir kişiyle ilgili ha­disi şerifte de Resulullah (a.s)'ın sözkonusu kişiye selâmı emrettiği bildirilme­miştir. Bu görüşe şu şekilde cevap verilmiştir. Abdullah bin Ömer (r.a)'in hadisi, hadis hafızlarının ortak görüşleriyle zayıftır. Bunu Tirmizi rivayet etmiştir ve: "Bu hadis bu şekliyle (bu isnadıyla) kuvvetli değildir; isnadı konusunda çeşitli te­reddütlerde bulunulmuştur" demiştir. Namazını düzgün kılmayan kişiyle ilgili hadis ise selâmın vacib olmadığını göstermez. Çünkü bu bir fazlalıktır ve makbul olan da budur. "Rüku edin, secde edin..." diye emreden ayeti kerimede selâmın emre-dümemesinin, selâmın vacip olmadığına delil gösterilmesi de eksik (tam otur­mayan) bir istidlaldir. Çünkü ayeti kerime mücmeldir (namazla ilgili fiillerden tek tek değil genel olarak söz etmektedir.) Bu ayeti kerime Resulullah (a.s)'ın na­maz konusunda yapması istenen fiillerden bazılarını mücmel bir şekilde anmak­tadır. (Yayıncı)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/57-58

[102] İ'la'u's-Sünen (3/14,117 ve 141) Neylu'l-Evtar (21344)

[103] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/58-59.

[104] Ebu Davud (1/261-262) Kitabu's-Salat, 188-Selâmla ilgili bab.

[105] Nesai (3/63) 13-Kitabu's-Sehv, 70-Sağ tarafa selâmın nasıl olduğu babı.

1161-Tirmizi (2/89) Ebvabu's-Salat, 221-Namazda selâm vermek hakkında gelen riva­yetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/59.

[106] 1162-Ebu Davud (1/262) Kitabu's-Salat, 188-Selâmla ilgili bab. Bu hadisin isnadı mun-katıdır (kopuktur, ravilerî arasında kopukluk vardır.) Ancak bu hadisi kuvvetlen­diren şahitleri bulunmaktadır. Bunu İbni Hibban (2/223-224) da rivayet etmiştir. Burada kişinin nafile olarak kıldığı namazdan selâm vermesinin nasıl olduğunu bildirmiştir. Bizim verdiğimizin sahih olduğunu açıkça ortaya koyan bir rivayet de nakledilmiştir. Remli, Minhac Şerhi'nde bu rivayetin değişik tanklardan nakle­dildiğini bildirmiş, sonra tümünün bir araya getirilmesi açısından mendubiyetine hükmedileceği görüşünü tercih etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/59-60.

[107] 1163-Müslim (11409) Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 22-Namazın bitirilmesin­den sonra tahlil (namazdan çıkmak için selâm verilmesi) babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/60.

[108] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/60.

[109] 1164-İbni Huzeyme (1/360) 34-Namazda sadece bir tarafa selâm vermekle yetinmenin mubah olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/60.

[110] Ebu Davud (1/262) Kitabu's-Salat, 188-Selâmla ilgili bab.

[111] Ebu Davud, aynı yer.

[112] Ebu Davud, aynı yer.

[113] Müslim, aynı yer. Sh. 322

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/61-62.

[114] 1165-Müslim (1/322) 4-Kitabu's-Salat, 27-Namazda sükun ile emredilmesi ve selâm es­nasında elin kaldırılmasından ve el ile işaret edilmesinden nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/62.

[115] 1166-Müslim (11357-358) 4-Kitabu's-Salat, 45Secdede itidal babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/62.

[116] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/62.

[117] 1167-Müslİm (1/414) 5~Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zik­rin müstehablığı babı, Tirmizi (2195-96) Ebvabu's-Salat, 224-Kisinin namazdan selâm verdiğinde ne diyeceği babı. İbni Huzeyme (1/362-363) 237-Namazdan selâm verildikten sonra Yüce Allah'a sena edilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/63.

[118] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/63.

[119] 1168-Müslim (11492) 6-Kİtabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 7-Namazdan sonra gerek sağa ve gerek sola doğru çekilmenin caiz olduğu babı. Nesai (3/81) 13-Kitabu's-Sehv, 100-Namazdan ayrılma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/63-64.

[120] 1169-Nesai (3/81-82) 13-Kitabu's-Sehv, 100-Namazdan ayrılma babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/64.

[121] 1170'Muvatta (11169) 9-Kitabu Kasri's-Salatfi's-Sefer, 23-Namaz camiinde amel babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/64.

[122] 1171-Buhari (2/337) 10-Kitabu'l-Ezan, 159-Namazdan sonra gerek sağa ve gerek sola doğru ayrılıp çekilme babı. Müslim (11492) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasri-ha, 7-Namazdan sonra gerek sağa ve gerek sola doğru çekilmenin caiz olduğu babı. Ebu Davud (11273) Kitabu's-Salat, 203-Namazdan nasıl ayrılınacağı babı. Nesai (3/81) 13-Kitabu's'Sehv, 100-Namazdan ayrılma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/65.

[123] 1172-Buhari (2/337) 10-Kitabu'l-Ezan, 159-Namazdan sonra gerek sağa ve gerek sola doğru ayrılıp çekilme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/65-66.

[124] Nesai (3164) Kitabu's-Sehv, 78-Selâmdan sonra dönme babı. İsnadı sahihtir.

1173-Ebu Davud (1/167) Kitabu's-Salat, 71-İmamın selâm verdikten sonra (cemaate doğru) döneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/66.

[125] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/67.

[126] 1174-Müslim (11492) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 8-İma-mınsağ tarafına durmanın müstehabhğı babı. Ebu Davud (1/167) Kitabu's-Salat, 71-İmamın selâm verdikten sonra (cemaate doğru) döneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/67.

[127] 1175-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/309) Mecme'u'z-Zevaid (2/147) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sik­adırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/67.

[128] 1176-Buhari (21349) 10-Kitabu'l-Ezan, 133-İnsanların imamın kalkmalarını beklemele­ri babı. İbniHuzeyme (31108) Cemma'u Ebvabi Salati'n-Nisa fı'l-Cema'a, 201-Re-sulullah (a.s)'ın arkasında kadınların olmaması durumunda selâm verdikten sonra hemen kalktığının delilleri babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/68.

[129] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/68.

[130] 1177-Buhari (21350-351) 10-Kitabu'l-Ezan, 164-Kadınların erkeklerin arkasında namaz kılmaları babı. İbni Huzeyme (31108-109) Cemma'u Ebvabi Salati'n-Nisa fı'l-Cema'a, 201-Resulullah (a.s)'ın arkasında kadınların olmaması durumunda selâm verdikten sonra hemen kalktığının delilleri babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/68-69.

[131] Buhari (2/325) 10-Kitabu'l-Ezan, 155-Namazdan sonra zikir babı.

[132] Nesai (3/67-68) 13-Kitabu's-Sehv, 79-İmamın selâm vermesinden sonra tekbir.

[133] 1178-Buhari (2/324) ÎO-Kitabu'l-Ezan, 155-Namazdan sonra zikir babı. Müslim (11410) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 23-Namazdan sonra zikir babı. Ebu Davud (1/263) Kitabu's-Salat, 190-Namazdan sonra tekbir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/69-70.

[134] 1179-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91295) Mecme'u'z-Zevaid (21104) Heysemi şöyle söy-lemistir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/70.

[135] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/70.

[136] Mü'minun Suresi: 1

[137] Fetih Suresi: 29

[138] Taha Suresi: 108

[139] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/71.

[140] Nesai (3/13) 13-Kitabu's-Sehv, 18-Namazda ağlama babı. Bu hadis sahihtir.

1180-Ahmed bin Hanbel (4125-26) Ebu Davud (1/238) Kitabu's-Salat, 160-Namdzda ağlama babı. İbni Hibban (2166) Ebu Hureyre (r.a)'nin daha Önce zikretmiş olduğumuz iki rivayeti ile ilgili yorumumuzun doğru olduğuna delalet eden ri­vayeti, İbni Huzeyme (2/53) Namazda ağlamanın namazı bozmayacağının ve na­mazda ağlamanın caiz olduğunun delili.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/71-72.

[141] 1181-İhni Huzeyme (2/53) Namazda ağlamanın namazı bozmayacağının ve namazda ağlamanın caiz olduğunun delili. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/72.

[142] 1182-Ebu Ya'la (8/163) İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/72-73.

[143] 1183-Müslim (1/319) 4-Kitabu's-Salat, 24-Namazın güzel kılınmasının, tam kılınma­sının ve huşu ile kılınmasının emredilmiş olduğu babı. Nesai (21119) 9-Kitabu'l-Kıble, 63-Safın gerisinde rüku babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/73.

[144] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/73.

[145] 1184'Ahmed bin Hanbel (2/449) Müslim'in rivayeti daha önce geçmişti, İbni Huzeyme (11241) 85-Namazda huşu ile emredilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/73-74.

[146] 1185-Muvatta (11167) 9-Kitabu Kasri's-Salat fı's-Sefer, 23-Namaz camiinde amel babı. Bu hadis mürsel sahihtir. Bu hadisin sahih senedlerle rivayet edilmiş şahitleri de bulunmaktadır.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/74.

[147] 1186-Ahmed bin Hanbel (51310) Mecme'u'z-Zevaid (21120) Heysemi söyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve gerek Mu'cemu'l-Kebir'de gerek Evsafta Ta­berani rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir" Hakim (11229) Kitabu's-Salat, Ravdu'd-Dani (1/209) Münziri bunun iyi (ceyyid) bir is-nadla rivayet edildiğini söylemiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/75.

[148] 1187-Mecme'u'z-Zevaid (21120) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani üç mu'ce-minde de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/75.

[149] 1188-Keşfu'l-Estar (11266) Mecme'u'z-Zevaid (2183) Heysemi şöyle söylemiştir:"Bunu Bezzar ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve Bezzar'ın ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/76.

[150] Süneni Tirmizi (1118) Allame Ahmed Şakir'in dipnotu.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/76-77.

[151] 1189-Mecme'u'z-Zevaid (21136) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/77.

[152] 1190-Buhari (21233) 10-Kitabu'l-Ezan, 92-Namazda gözleri göğe doğru çevirme babı. Ebu Davud (11240) Kitabu's-Salat, 166-Namazda (öteye beriye) bakma babı. Nesai (317) 13-Kitabu's-Sehv, 9-Namazda gözleri göğe doğru çevirmekten nehiy babı. İbni Huzeyme (11241-242) 86-Namazda göğe doğru bakma konusunda şiddetli tehdid olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/77.

[153] 1191-Müslim (1/321) 4-Kitabu's-Salat, 26-Namazda gözü göğe doğru çevirmekten ne-hiy babı. Nesai (3/39) 13-Kitabu's-Sehv. 40-Namazda dua ederken gözleri göğe doğru çevirmekten nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/78.

[154] 1192-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91274) Mecme'u'z-Zevaid (2/79) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de değişik isnadlarla rivayet et­miştir. Bu isnadlardan ravileri sika olanlar vardır."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/78.

[155] 1193-Ebu Davud (1/239) Kitabu's-Salat, 164-Namazda sağa sola bakma babı. Nesai (3/8) 13-Kitabu's-Sehv, 10-Namazda sağa sola bakmanın fena bir şey olduğu babı. Hakim (11236) Kitabu's-Salat Hakim: "Bu hadisin isnadı Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir ancak onlar kitaplarına almamışlardır" demiş, Zehebi de onun bu açıklamasına muvafakat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/78.

[156] 1194-Ahmed bin Hanbel (4/202) Tirmizi (5/148) 45-Kitabu'l-Emsal, 3-Namazın, oru­cun ve sadakanın (zekâtın) örnekleri hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (î/244) 89-Namazda huşu ve sağa sola bakmaktan nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/79.

[157] 1195-Buhari (21234) 10-Kitabu'l-Ezan, 93-Namazda sağa sola bakma babı. Ebu Davud (1/239) Kitabu's-Salat, 164-Namazda sağa sola bakma babı. Hakim (11237) Kita­bu's-Salat

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/79.

[158] 1196-Ebu Davud (11211) Kitabu's-Salat, 128-Namazın eksikleri hakkında gelen rivayet­ler babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/79-80.

[159] 1197-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (91310) Mecme'u'z-Zevaid (21136) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'UKebir'de rivayet etmiştir ve ravileh, Sa-hih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/80.

[160] 1198-Mecme'u'z-Zevaid (2/120-121) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Ev­sat'ta rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/80.

[161] 1199-Ahmed bin Hanbel (21265) Mecme'u'z-Zevaid (2/79-80) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Ebu Ya'la ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve Ahmed bin Hanbel'in isnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/80-81.

[162] 1200-Buhari (21234) 10-Kitabu'l-Ezan, 93-Namazda sağa sola bakma babı. Müslim

(1/391) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 15-Üzerinde resimler, işaretler bulunan bir giysi İle namaz kılmanın keraheti babı.

Enbicanİyye: Yünden yapılan bir giysidir. Üzerinde nakış bulunmaz. Bu, kalın giysilerin en düzenlilerindendir. "Nebece (Kabarık, şişkin oldu)" fiiline nisbetle enbicaniye diye adlandırılmıştır. Enbican adlı bir yere nisbetle böyle adlandı-rıldığı da söylenmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/81.

[163] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/81-82.

[164] 1201 -Müslim (1/392) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 16-Yemeğin hazır oldu­ğu sırada namaza durmanın keraheti babı. İbniHuzeyme (2/67) Cemma'u Ebvabi'l-Efali'l-Mekruhe ft's-Sala, 360-Namaza durulması sebebiyle karnını doyurmadan yemekten kalkmak için acele etmekten nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/82.

[165] Buharİ (9/584) 70-Kitabu'l-Et'ime, 58-Yatsı namazının girmesi (veya yatsı namazına durulması) dolayısıyla akşam yemeğinde acele edilmeyeceği babı. Müslim (1/392) Aynı yer.

Buhari (2/159) 10-Kitabu'l-Ezan, 42-Yemeğin hazır olması ve bu esnada namaz için kamat getirilmesi durumuyla ilgili bab. Müslim (11392) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 16-Yemeğin hazır olduğu sırada namaza durmanın keraheti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/82.

[166] Sahihi Müslim'in dipnotlarında buradaki iki çirkin iş ile kastedilenin büyük ve küçük abdest bozma olduğu belirtilmektedir (Çeviren)

1203-Müslim (1/393) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 16-Yemeğin hazır oldu­ğu sırada namaza durmanın keraheti babı. İbnİ Huzeyme (2/67) Cemma'u Ebvabi'l-Efali'l-Mekruhe fi's-Sala, 358-Namaz için büyük ve küçük abdesti bozma ih­tiyacını ertelemekten nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/83.

[167] 1204-Müslim (1/393) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 16-Yemeğin hazır oldu­ğu sırada namaza durmanın keraheti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/83.

[168] 1205-Mecme'u'z-Zevaid (2146) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta ri­vayet etmiştir, ravilerİ Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/83.

[169] 1206-Buhari (2/390) ll-Kitabu'1-Cumu'a, 18-Cuma namazına yürüme babı. İbni Hu-zeyme (3/3) Kitabu's-Salat, 28-Namaza yürürken sâktn olmakla emir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/84.

[170] 1207-Buhari (21390) 11 -Kitabu'l-Cumu'a, 18-Cuma namazına yürüme babı. Müslim (1/420-421) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 28-Namaza vakarla ve sakin bir şekilde gelmekle emir ve namaz için koşmaktan nehiy babı. Ibni Huzeyme (31 3) Kitabu's-Salat, 28-Namaza yürürken sakin olmakla emir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/84.

[171] 1208-Müslim (11206) 2-Kitabu't-Tahare, 4-Abdestin ve hemen ardından namaz kılma­nın fazileti babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/84-85.

[172] İsra Suresi: 107-109

[173] Müstahlas (36-37)

[174] Hacc Suresi: 37

[175] Müddessir Suresi: 8

[176] İnşirah Suresi: 7

[177] Minhacu'l-Kasidin Muhtasarı, 29-31. Ayrıca bkz. İhya'u Ulumi'd-Din (1/134,142)

[178] İnşirah Suresi: 8

[179] Bakara Suresi: 238

[180] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/85-90.

[181] Hacc Suresi: 34-35

[182] Bakara Suresi: 45-46

[183] Mü'minun Suresi: 1-2

[184] Meryem Suresi: 58

[185] Maide Suresi; 83

[186] İsra Suresi: 107-109

[187] Şuara Suresi: 88-89

[188] Ra'd Suresi: 27-28

[189] Nisa Suresi: 142

[190] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/90-93.

[191] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/95.

[192] 1209-Müslim (1/534) 6-Kitabu Salatil-Musafirin ve Kasriha, 26-Gece namazında ve ibadetinde dua babı.

"Yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim": Yani  ibadetimi yalnızca O na özel kıldım ve yalnız O'nu tek ilah bilerek ibadete durdum.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/95-96.

[193] 1210-Buhari (131372) 97-Kitabu't-Tevhid, 9-"Yüce Allah duyandır, görendir" babı. Müslim (4/2078) 48-Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua ve't-Tevbe ve'l-İstiğfar, 13-Zikir okurken sesi alçak tutmanın müstehablığı babı. Tirmizi (5/543) 49-Kitabu'd-Da'avat 97. bab. Nesai (3153) 13-Kitabu's-Sehv, 59-Bir başka dua şekli.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/97.

[194] 1211-Ahmed bin Hanbel (31474) Ebu Davud (î/210) Kitabu's-Salat, 127-Namazın hafif tutulmasıyla ilgili bab. İbni Mace (1/295) 5-Kitabu İkameti's-Salati ve's-Sunneti fihâ, 26-Teşehhüdde ne deneceği ve Resulullah (a.s)'a salat getirilmesi babı. Busiri, Zevaid'de şöyle söylemiştir: "Bunun isnadı sahihtir ve ravileri sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/97-98.

[195] 1212-Nesai (S/54-55) 13-Kitabu's-Sekv, 62-Bir başka dua şekli. İsnadı iyidir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/98-99.

[196] Tirmizi (5/480-481) 49-Kitabu'd-Da'avat 27. bab. Tirmizi şöyle söylemiştir:"Bu ha­dis hasen sahihtir. İsnadı hasendir."

[197] 1213-Nesai (3/209) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'u'n-Nehar, 9-Kıyamın başlan­gıcında okunacak zikir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/99-100.

[198] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/100-101.

[199] 1214-Mecme'u'z-Zevaid (101157-158) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Ev-sat'ta rivayet etmiştir ve Abdullah bin Muhammed Ebu Abdurrahman Azremi dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir, adı geçen kişi ise sikadır."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/101.

[200] 1215-Ahmed bin Hanbel (5/371) Kavileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/101-102.

[201] 1216-Ebu Davud (2/85) Kitabu's-Salat, İstiğfar babı. Tirmizi (5/490-495) 49-Kitabu'd-Da'avat, 39-Bir meclisten kalkınca ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/102.

[202] 12î7-Tirmizi (2/347) Ebvabu's-Salat, 350-Tesbih namazı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/51) 13-Kitabu's-Sehv, 57-TeşehhÜdden sonra zikir babı. Hakim (J/255) Kıtabu's-Salat Hakim şöyle söylemiştir: "Bu hadis Müslim'in şartına göre sahih­tir. Ancak Buhari ve Müslim bunu kitaplarına almamışlardır." Hakim bunun sahih olduğunu bildirmiş, Zehebi de onun açıklamasına muvafakat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/102-103.

[203] 1218-Ahmed bin Hanbel (6148) İsnadı hasendir. 1219-Ahmed bin Hanbel (41234) Havileri sikadırlar.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/103.

[204] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/103.

[205] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/104.

[206] I220-{2/22?) 2°-Kitabu'l-Ezan, 89-Tekbirden sonra ne deneceği babı. Müslim (11419) 5-Kıtabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 27-Namaza giriş tekbiri ile kıraat arasında ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/104.

[207] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/104-105.

[208] 1221-Ahmed bin Hanbel (3/50) Mecme'u'z-Zevaid (2/265) Heysemi şöyle söylemiştir: Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar", Ebu Davud (11206) Kitabu's-Salat, 122-Subhanekellahumme ve bi hamdık zikri ile namaza başlanacağı görüşünde olanlar babı. Tirmizi (2111) Ebvabu's-Salat, 179-Namaza başlanması esnasında ne deneceği babı. Hakim (1/235) Bu hadis rivayet tankları yönünden ve şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/105-106.

[209] Bkz. el-Ezkâr, 45

Ebu Davud (1(206) Kitabu's-Salat, 122-Subhanekellahwnme ve bi hamdik zikri ile na­maza başlanacağı görüşünde olanlar babı. Bu rivayeti Ebu Said Hudri (r.a) naklet-mistir. Beyhaki'nin Sünen'inde de bu şekilde geçmektedir.

1222-Ehu Davud (J/203) Kitabu's-Salat, 121-Namazın başlangıcında okunacak dua babı. Tirmizi (2110) Ebvabu's-Salat, 179-Namaza başlanması esnasında ne deneceği babı, Nevevi (rh. a.)'nin bildirdiğine göre Nesai de bunu "Gece ve Gündüz Ameli" bölümünde rivayet etmiştir. İbni Mace (J/265) Kitabu İkameti's-Salat ve's-Sunneti fıhâ, 2-Namazda İstiaze babı. Beyhaki (2135-36) Kitabu's-Salat, Namaza başlanmasından sonra istiaze okunması babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/106.

[210] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/106-107.

[211] Timizi (2/46-47) Kitabu's-Saiat, 194-Rüku ve secdedeki teşbih hakkında gelen riva­yetler babı. İbni Mace (1/287-288) S-Kitabu Mevakiti's-Sala, 20-Rûku ve secdede teş­bih babı.

1223-Müslim (11536-537) 6-Kitabu Salati'l-Musaftrin ve Kasriha, 27-Gece namazında kıraatin (Kur'an-ı Kerim okumanın) uzatılmasının müstehablığı babı. Ebu Davud (2/230-231) Kitabu's-Salat, 150-Kişinin rüku ve secdesinde ne diyeceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/107-108.

[212] 1224-Buhari (2128i) 10-Kitabu'l-Ezan, 123-Rükuda dua babı. Müslim (1/350) 4-Kita-bu's-Salat, 42-Rüku ve secdede ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/108.

[213] 1225-Müslim (11353) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rüku ve secdede ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/108.

[214] 1226-Müslim (11348) 4-Kitabu's-Salat, 41-Rüku ve secdede Kur'an-ı Kerim okumaktan nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/109.

[215] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/109.

[216] Bkz. el-Ezkâr, 51

1227-Müslim (11348) Aynı yer

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/109.

[217] 1228-Buhari (2/272) 10-Kitabu'l-Ezan, 117-Secdeden kalkış esnasında tekbir getirilmesi babı. Müslim (11293-294) 4-Kitabu's-Salat, 10-Namazda her kalkış ve eğiliş es­nasında tekbir getirmenin gerektiği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/110.

[218] 1229'Müslim (11346) 4-Kitabu's-Salat, 40-Kişinin rükudan başını kaldırdığında ne di­yeceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/110.

[219] 1230-Müslim (11347) 4-Kitabu's-Salat, 40-Kişinin rükudan başını kaldırdığında ne di­yeceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/111.

[220] Bkz. el-Ezkâr, 53

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/111-112.

[221] 1231-Buhari (2/299) lO-Kitabul-Ezan, 139-Secdede teşbih ve dua babı. Müslim (11350) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rüku ve secdede ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/112.

[222] 1232-Müslim (11353) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rüku ve secdede ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/112.

[223] 1233-Müslim (1/534, 535, 536) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 26-Gece na­mazında ve ibadetinde dua babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/112-113.

[224] 1234-Müslim (1/350) 4-Kitabu's-Salat, 42-Rüku ve secdede ne deneceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/113.

[225] 1235-Müslim (1/536) 6-Kitabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 27-Gece namazında kı­raatin (Kur'an-ı Kerim okumanın) uzatılmasının müstehablığı babı. Ebu Davud (11230) Kitabu's-Salat, 150-Kİşİnin rüku ve secdesinde ne diyeceği babı. Tİrmizi (2/48) Kitabu's-Salat, 194-Rüku ve secdedeki teşbih hakkında gelen rivayetler ba­bı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/113.

[226] Bkz. el-Ezkâr, 55

1236-Tirmizi (21472) Ebvabu's-Salat, 47-Kur'an-t Kerim secdesinde (tilavet secdesinde) ne deneceği babı. Raviîeri arasında Hasan bin Muhammed bin Ubeydulîah bulun­maktadır ki, İbni Hibban'dan başkası bunu sika olarak görmemiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/114.

[227] Ebu Davud (2177) Kitabu's-Salat, Dua babı. Tirmizi (51516-517) 49-Kitabu'd-Da'avat 65. bab Tirmizi: "Bu hadis hasen sahihtir" demiştir, Mevaridu'z-Zemân ilâ Zevâidi İbni Hibbari, sh. 136-137 Hadis no: 510 76-Namazda dua babı. Hakim (11268) Kitabu's-Salat Hakim: "Bu hadis Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sa­hihtir, herhangi bir illeti bilinmemektedir. Ancak Buharı ve Müslim bunu kitap­larına almamışlardır" demiştir, Zehebi de onun bu görüsüne muvafakat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/114-115.

[228] 1238-Nesai (3/58) 13-Kitabu's-Sehv, 65-Teşehhüdden sonra okunacak bir başka zikir türü. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/115.

[229] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/115.

[230] 1239-Ahmed bin Hanbel (1194-95) Ayrıca sh. 102-103, İbni Huzeyme (1/358) Kitabu's-Salat, 230-Teşehhüdden sonra ve selâmdan Önce istiğfarla ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/115-116.

[231] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/116.

[232] Ebu Davud (1/258) Kitabu's-Salat, 183-Teşehhüdden sonra ne deneceği babı.

[233] Nesai (3/58) 13-Kitabu's-Sehv, 64-Bir başka türü.

1240-Buhari (3/241) 23-Kitabu'l-Cenaiz, 87-Kabir azabından Allah'a sığınılması babı. Müslim (11412) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 25-Namazda nelerden Allah'a sığınılacağı babı.

"Mesih DeccaV: Deccal'in gözlerinden bîri kurumuş (tamamen alınmış) olacağından mesih olarak adlandırılmıştır. Mesih ise bir yüzü tamamen kurumuş, bu yüzünde gözü de kaşı da bulunmayan kimseye denir. Mesih kelimesi ismi meful anlamında fa'H vezninde bir kelimedir. Ancak Hz. İsa Mesih (a.s) için kullanılan mesih keli­mesi böyle değildir. Bu kelime ismi fail anlamında ve fa'H veznindedir. Hz. İsa (a.s)'nın mesih olarak adlandırılmasının, onun hastaları meshetmesi (hastalara eli­ni sürmesi) sonucu, Allah'ın izniyle hastaların şifa bulmaları dolay ısıyladır. Dec-cal ise çok yalan söyleyen, yalancı anlamındadır.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/116.

[234] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/117.

[235] Buhari (21317) 10-Kitabu'l-Ezan, 149-Selâmdan önce dua babı.

1241-Buhari (21317) 10-Kitabu'l-Ezan, 149-Selâmdan önce dua babı. Müslim (1/412) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 25-Namazda nelerden Allah'a sığınılacağı babı. Ebu Davud (11232-233) Kitabu's-Salat, 152-Namazda dua babı. Nesai (3/56-57) 13-Kitabu's-Sehv, 64-Bir başka türü.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/117.

[236] 1242-Ebu Davud (11254) Kitabu's-Salat, 181-Teşehhüd babı. Hakim (11265) Kitabu's-Salat, Hakim bunun sahih olduğunu bildirmiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Hakim şöyle söylemiştir; "Bu hadis, Müslim'in şartına göre sahihtir ancak Buhari ve Müslim bunu kitaplarına almamışlardır."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/118.

[237] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/118-119.

[238] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/121.

[239] 1243-Müslim (11492-493) Kiîabu Salati'l-Musafırin ve Kasriha, 8-İmamm sağ yanma durmaktan hoşlanma babı. 1244-Mecme'u'z-Zevaid (10/104) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir, isnadı iyidir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/121-122.

[240] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/122.

[241] 1245-Ravdu'd-Dani (2/293) Mecme'u'z-Zevaid (101107) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Bu ha­disin: "Allah'ı zikreder" sözü dışında kalan kısmı Sahih'te geçmektedir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/122.

[242] 1246-Mecme'u'z-Zevaid (10/107) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve Müdrik bin AvfBeceli dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Söz konusu kişi ise sikadır."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/123.

[243] 1247-Ahmed bin Hanbel (5/261) Mecme'u'z-Zevaid (10/1047) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunun tamamını Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. Taberani de, bu ikin­ci rivayetin bir benzerini rivayet etmiştir. İsnaâlan ise hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/123.

[244] Buharı (131264) 96-Kitabu'l-İ'tisami bi'l-Kitabi ve's-Sunne, 3-Çok soru sormanın ve kişinin kendini ilgilendirmeyen bir şey için kendini zorlamasının mekruh olduğu babı.

[245] Buharı (111512-513) 82-Kitabu'l-Kader, 12-Allah'ın verdiğini engelleyecek kimsenin olmadığı babı, Müslim (11414-415) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zikrin müstehab olduğu babı.

[246] Müslim (311340-1341) 30-Kitabu'l-Akdiye, 5-İhtİyaç olmadığı halde çok soru sor­maktan ve başkalarına ait şeyleri alıkoymaktan nehiy babı.

[247] İbni Hibban (3/238) Kişinin namazından sonra Yüce Allah'ın dinini ve dünyasını düzeltmesi için dua etmesinin müstehab olduğu babı.

[248] 1248-Buhari (2/325) 10-Kitabu'l-Ezan, 155-Namazdan sonra zikir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/123-125.

[249] 1249-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (201382-383) "Yaşatır ve öldürür. O her zaman diridir, ölmez" ifadesine yer vermeksizin rivayet etmiştir. Mecme'u'z-Zevaid (10IÎ03) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bu, Sahih'te muhtasar olarak geçmektedir. Bunu Tab­erani de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/125.

[250] Müslim, aynı yer.

1250-Müslim (11415-416) S-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zikrin müstehab olduğu ve bu zikrin özelliği babı. Ebu Davud (2182-83) Kitabu's-Salat, Kişinin Müslüman olduğunda ne diyeceği babı. Nesai (3/69) 13-Kitabu's~ Sehv, 83-Selâm verdikten sonra zikirde bulunma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/126.

[251] 1251 -Mecme'u'z-Zevaid (10/108) Heysemİ söyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'ce-mu'l-Kebir'de ve Evsafta rivayet etmiştir ve Evsat'taki rivayetin ravileri sika­dırlar. Bunun bir benzeri de Buharı ve Müslim'de Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilmiştir. Ancak buralardaki rivayette: "Her sabah namazının ardından" İfadesi geçmemektedir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/127.

[252] 1252-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/63-64) Mecme'u'z-Zevaid (9/288) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunun Taberani rivayet etmiştir ve Abdullah bin Ahmed bin Han-bel ve Said bin Rabi' Semman dışında kalan ravileri, Sahih'te isimleri geçen raviler-dir. Bu ikisi ise sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/127-128

[253] 1253-Ebu Davud (4/326) Kitabu'l-Edeb, 109-Uykuya yatarken okunacak teşbih babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/128.

[254] 1254-Ahmed bin Hanbel (J/106) Mecme'u'z-Zevaid (10/99-100) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunun bir kısmının Sahih'te geçtiğini belirteyim. Bunu Ahmed bin Han­bel rivayet etmiştir ve ravileri arasında Ata bin Said bulunmaktadır. Ondan, Ham-mad bin Seleme bunamasından Önce hadis dinlemiştir. Geriye kalan ravileri si­kadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/129-131.

[255] Tirmizi, aynı yer. Sh. 266

[256] Ahmed bin Hanbel (2/205) Ancak bu rivayetle diğeri arasındaki sıralamada farklılık bulunmaktadır.

[257] Bunu Buhari Edebu'l-Mufred'de rivayet etmiştir.

[258] Ebu Davud (4/316) Kitabu'l-Edeh, 109-Uykuya yatarken okunacak teşbih babı.

[259] Nesai (3/74) 13-Kitabu's-Sevh, 91-Selâmdan sonra okunacak teşbih sayısı.

[260] İbni Mace (î/299) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 32-Selâmdan sonra ne deneceği babı.

[261] İbni Hibban (3/230) Belirttiğimiz teşbih, tahmid ve tekbirlerin namazın içinde değil selâm verilmesinden sonra okunacağının bildirilmesi babı.

Not: Bütün bu rivayetlerde birbirine yakın ifadeler geçmektedir. Sadece Tirmizi'nin 1 nolu rivayetindeki ifade farklıdır.

[262] 1255-Tirmizi (2/264-165) Ebvabu's-Salat, 302-Namazların arkasından okunacak teşbih­ler hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/78) 13-Kitabu'sSekv, 95-Bir başka teş­bih türü.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/131-132.

[263] 1256-Ahmed bin Hanbel (2/205).

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/132-133.

[264] 1257-Ahmed bin Hanbel (2/371) Müslim (1/418) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zikrin müstehablığı babı. İbni Huzeyme (1/369) 237-Selâmdan sonra teşbih, tahmid ve tekbirin ardından tehlilin müstehab olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/133.

[265] 1258-Buhari (2/142) 10-Kitabu'l-Ezan, 36-Camide namazı beklemek amacıyla oturmak ve camilerin faziletleri babı. İbni Huzeyme (1/372) 242-Namazdan sonra camide abdestli olarak oturmanın fazileti babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/133-134.

[266] 1259-Ahmed bin Hanbel (41399) Mecme'u'z-Zevaid (10/109) Heysemi şöyle söyle­miştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve Abbad bin Ab-bad Mazini dışında kalan ravileri, Sahih'ie isimleri geçen ravilerdir. Adı geçen Şahıs ise sikadır. Bunu aynı zamanda Taberani de rivayet etmiştir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/134.

[267] 1260-Ebu Davud (11259) Kitabu's-Salat, Teşehhüdden sonra ne deneceği babı. İbni Hu-zeyme (11358) Kitabu's-Salat, 230-Teşehhüdden sonra ve selâmdan önce istiğfar babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/134-135.

[268] Bkz.el-Ezkâr,69

"İbadetlerden   sonra  okunan   (Muakkibat)"': Namazın ardından okunan bir takım zikirler ve teşbihler muakkibat (ardarda okunan teşbihler) diye adlan-dırılmıstır. Çünkü bunlar birbiri ardınca tekrar edilmektedirler. Bir kimse bir isi işler sonra aynı şeyi yeniden baştan alıp yaparsa onun için "akkabe" denir. Bu ifade ile: "insanların ökçeleri arkasında okunan teşbihler" anlamının kastedildiği de söylenmiştir. Genelde muakkeb bir şeyin hemen izi üzere yapılan ikinci şeye denir.

1261-Ebu Davud (2/73) Kitabu's-Salat, Muavvizeteynle (Felak ve Nas süreleriyle) ilgi­li bab. Nesai (3168) 13-Kitabu's-Sehv, 80-Namazdan selâm verdikten sonra Felak ve Nas surelerini okumakla emir babı, İbni Huzeyme (11372) Kitabu's-Salat, 241-Namazın ardından muavvizeteyni okumakla emir babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/135.

[269] 1262-Müslim (1/418) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zik­rin müstehabhğı babı, Tirmizi (S/479) 49-Kitabu'd-Da'avat, 25. bab. Nesai (3/75) 13-Kitabu's-Sehv, 92-Tesbihin sayısı konusunda bir başka uygulama.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/135-136.

[270] 1263-Nesai (3/76) 13-Kitabu's-Sehv, 93-Tesbihin sayısı konusunda bir başka uygulama. 'sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/136.

[271] Müslim (1/418) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zikrin müstehablığı babı.

1264-Müslim (11416) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazda

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/137-138.

[272] Ebu Davud (2/84) Kitabu's-Salat, Kişinin selâm verdikten sonra ne diyeceği. İbni Hu-zeyme (1/363) Kitabu's-Salat, 238-Namazdan selâm verdikten sonra Yüce Allah'ı sena ederek istiğfarda bulunma babı.

1265'Müslim (1/414) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 26-Namazdan sonra zik­rin müstehabtiğı babı. Tirmizi (2198) Ebvabu's-Salat, 224-Kişinin namazdan selâm verdikten sonra ne diyeceği babı..Nesai (3/68) 13-Kitabu's-Sehv, 81-Selâmdan son­ra istiğfar babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/138-139.

[273] 1266-Ebu Davud (2184) Kitabu's-Salat, Kişinin selâm verdikten sonra ne diyeceği. Nesai (3/69) 13-Kitabu's-Sehv, 82-İstiğfardan sonra zikir. İsnadı sahihtir.

 Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/139.

[274] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/139.

[275] 1267-Ebu Davud (2/83) Kitabu's-Salat, Kişinin selâm verdikten sonra ne diyeceği. Tir­mizi (5/486) 49-Kitabu'd-Da'avat, 30-Gece ibadete kalkınca ne deneceği babı. Tir­mizi; "Bu hadis hasen, sahihtir" demiştir. Hadis de onun söylediği gibidir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/139-140.

[276] 1268-Ahmed bin Hanbel (5/36-39) Tirmizi (51528) 49-Kitabu'd-Da'avat 80. bab. Tirmi-zi: "Namazın ardından" ifadesine yer vermemiştir. Nesai (3/74) 13-Kitabu's-Sehv 90-Namazın ardından te'avvuz (şeytanın şerrinden Allah'a sığınma) babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/140.

[277] Ebu Davud (46321) Kitabu'l-Edeb, Kişinin sabahladığında ne diyeceği babı.

1269-Ebu Davud (4/320) Kitabu'l-Edeb, Sabahlayınca ne deneceği babı. Nesai, Sunenu'l-Kebir'de rivayet etmiştir. Bu rivayet Mucteba'da mevcut değildir. İbni Hibban (3/235) Allah'ın yazıcılarının, sabah namazından sonra cehennemden sığınan kişiyi oradan uzaklaştırdıklarının bildirilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/140-141.

[278] 1270-Nesai (8/278) 50-Kitabu'l-İsti'aze, 56-Cehennemin ateşinden Allah'a sığınma. Ne­sai bu rivayetinde: "Her namazın ardından" ifadesine yer vermemiştir. Bu hadis ha-sendir. Mecme'u'z-Zevaid (10/110) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsafta şeyhi (hadis hocası) Said Razi'den rivayet etmiştir. Onun hakkında bazı tenkidlerde bulunulmuşsa da (güvenilirliğine) zarar verecek derecede değildir. Geriye kalan ravileri sikadırlar.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/141.

[279] 1271-Ahmed bin Hanbel (6/294) İbni Mace (11298) 5-Kitabu İkameti's-Salat ve's-Sun-netifıha, 32-Selâmdan sonra ne deneceği babı. Busİri, Zevaid'de söyle söylemiştir: "isnadında adı geçen şahıslar sikadırlar. Bunun Taberani'nin Mu'cemu's-Sağir'inde şahidi vardır."Ravdu'd-Dani, (2136) Heysemi de Mecme'u'z-Zevaid'de: "İsnadı iyi­dir" demiştir. Bu itibarla bu hadis hasendir. Hafız İbni Hacer de Tahricu'l-Ez-kar'da bunun hasen olduğunu bildirmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/142.

[280] 1272-Mecme'u'z-Zevaid (101173) Heysemi söyle söylemiştir: "Bunu Taberani rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar. Hadis de hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/142.

[281] 1273-Ravdu'd-Dani (1/365) Mecme'u'z-Zevaid (10/111) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de ve Evsafta rivayet etmiştir ve isnadı iyidir. Cami'u's-Sağir'de de Ebu Eyyub (r.a.)'âandeğil de Ebu Umame (r.a.)'den rivayet edilmiştir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/142-143.

[282] 1274-Müslim (4/2073) 48-Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua ve-Tevbe ve'l-İstiğfar 10-Tehlil, teş­bih ve duanın fazileti, İbnu Huzeyme (11366) 234-Namazın arkasından, selâm ver­dikten sonra okunacak genel dualar.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/143.

[283] 1275-Ahmed bin Hanbel (1/183) İbni Huzeyme (1/367) 235-Namazdan selâm verdikten sonra istiazede bulunma (Allah'a sığınma) babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/143-144.

[284] 1276-Ebu Davud (2/86) Kitabu's-Salat, İstiğfarla ilgili bir bab. Nesai (3/53) 13-Kitabu's-Sehv, 60-Duantn bir başka türü. İsnadı sahihtir. İbni Huzeyme (1/369) 238-Namazlardan sonra Rabb Tealadan istekte bulunmakla envedilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/144.

[285] 1277-Buhari (21325) 10-Kitabu'UEzan, 155-Namazdan sonra zikir babı: Müslim (11410) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 23-Namazdan sonra zikir babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/144.

[286] 1278-Mecme'u'z-Zevaid (21147-148) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la ri­vayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/145.

[287] Enbiya Suresi: 20

[288] İsra Suresi: 44

[289] Hadid Suresi: 1

[290] Nur Suresi: 41

[291] Enbiya Suresi: 79

[292] Taha Suresi: 14

[293] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/145-147.

[294] Enam Suresi: 115

1279-Müslim (1/414) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevaidi's-Satat, 26~Namazdan sonra zik­rin müstehab olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/147-149.

[295] 1280-Mecme'u'z-Zevaid (2154-55) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." Şevkani de Neylu'l-Evtar (2/132)'da "İs­nadı iyidir" demiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/151.

[296] 1281-Ebu Davud (11176) Kitabu's-Salat, 89-Ayakkabılarla (nalinlerle) namaz kılma babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/151.

[297] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/152.

[298] Ebu Davud (1/176) Kitabu's-Salat, 90-Namaz kılan kişinin ayakkabılarını çıkarması durumunda onları nereye koyacağı babı. Bu hadis hasendir.

1282-Ebu Davud (İl 176) Kitabu's-Salat, 90-Namaz kılan kişinin ayakkabılarını çıkar­ması durumunda onları nereye koyacağı babı. İbni Huzeyme (2/135) Ortaya çıkan bir illet durumunda farzların nasıl yerine getirileceği hakkındaki bablar, 408-A-yakkabılarla namaz babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/152.

[299] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/152-153.

[300] 1283-Ebu Davud (1/175) Kitabu's-Salat, 89-Ayakkabılarla namaz kılma babı. Nesai (2174) 9-Kitabu'l-Kıble, 25-İmamın cemaate namaz kıldırırken ayakkabılarını ne­reye koyacağı babı. İbni Huzeyme (2/106) Ortaya çıkan bir illet durumunda farz­ların nasıl yerine getirileceği hakkındaki bablar, 408-Ayakkabılarla namaz babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/153.

[301] 1284-Mecme'u'z-Zevaid (2155) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Evsat'ta ri­vayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." Şevkani, Neylu'l-Evtar (2I132)'da bunun sa­hih olabileceğine işaret etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/153.

[302] Ebu Davud, aynı yer. İsnadı sahihtir.

1285-Ebu Davud (1/175) Kitabu's-Salat, 89-Ayakkabılarla namaz kılma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/154.

[303] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/154.

[304] 1286-Buhari (11494) 8-Kitabu's-Salat, 24-Ayakkabılarla namaz kılma babı. Müslim (11391) 5-Kitabu'l-Mesacİd ve Mevadi'i's-Salat, 14-Ayakkabılarla namaz kılma­nın caizlîği babı. Tirmizi (21292) Ebvabu's-Salat, 293-Ayakkabılarla namaz kıl­mak hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/74) 9-Kitabu'l-Kıble, 24-Ayak-kabılarla namaz kılma babı

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/154-155.

[305] 1287-Ebu Davud (1/176) Kitabu's-Salat, 89-Ayakkabılarla namaz kılma babı. Hakim (1/260) Bu rivayetinin sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de onun görüsüne muvaf­akat etmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/155.

[306] 1288- Ebu Ya'la (41244) Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (U/102) Mecme'u'z-Zevaid (2/57) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani ri­vayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen raviîerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/155156.

[307] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/156.

[308] 1289-Ebu Ya'la (121311) Mecme'u'z-Zevaid (2/57) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la ve Mu'cemu'l-Kebir'de ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve Ebu Ya'la'nın ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Musannif de bunu Evsat (62, 63)'ta rivayet etmiştir. Mecme'u'l-Bahreyn'de de bir başka tankla ve farklı bir la­fızla rivayet etmiştir." İbni Huzeyme (21104) Sergiler Üzerine Namaz, 407-Sec-cade (veya secde İçin kullanılan bir örtü) üzerine namaz kılınması babı. (Bİzim "bir örtü" anlamını verdiğimiz) Humra kelimesi, yere seri­len hasır veya sergiden insanın üzerine secde edeceği miktar için kullanılır. Bitki­lerden böyle secde edilecek yere serilmek üzere oluşturulan şeye de böyle denir. İbnu'l-Esir bü-yük bir parçanın da humra olarak adlandırıldığı yönünde açıklamada bulunmuştur.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/156.

[309] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/156.

[310] 1290-Mecme'u'z-Zevaid (2/57) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve isnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/157.

[311] 1291- Ahmed bin Hanbel (6/149) Hz. Aişe (r.a.)'den, Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121382) Keşfu'l-Estar (1/291) Secde için kullanılan örtü (veya seccade) üzerine namaz babı. Mecme'u'z-Zevaid (2/56) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel, Bezzar ve Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir ve (Taberani): "..ve üzerine secde eder" ifadesini ilave etmiştir. Ahmed bin Hanbel'in ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/157.

[312] 1292-Tirmizi (2/151) Ebvabu's-Salat, 246-Seccade üzerine namaz kılma hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/157.

[313] 1293-Ahmed bin Hanbel (6/248) Mecme'u'z-Zevaid (2156) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te İsimleri geçen ravi­lerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/157-158.

[314] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/158.

[315] Ebu Davud (1/176) Kitabu's-Salat, 91-Seccade üzerine namaz babı. Buharı (1/488) 8-Kitabu's-Saîat, 19-Namaz kılan birinin secde ettiğinde elbisesinin hanımına dokun­ması durumu ile ilgili bab.

[316] Müslim (11367) 4-Kitabu's-Salat, 51-Namaz kılanın önünden geçilmesi babı. Ayrıca: sh 458, 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 48-Nafile namaz için cemaat oluştur­manın caiz olduğu babı.

[317] 1294-Nesaİ (2/57) 8-Kitabu'l-Mesacid, 44-Seccade üzerine namaz babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/158-159.

[318] 1295-Müslim (1/369) 4-Kitabu's-Salat, 52-Tek elbise içinde namaz kılma ve böyle bir elbisenin giyim şekli babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/159.

[319] 1296-Buhari (3/80) 2î-Kitabu'l~Amel fı's-Sala, 9-Namazda secde için elbiseyiyayma babı. Müslim (1/433) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 33-Havanın çok sı­cak olmaması durumunda öğle namazını vaktin girmesiyle birlikte erkenden kıl­manın müstehab olduğu babı. Ebu Davud (1/177) Kitabu's-Salat, 93-Elbise üzerine secde etme babı. Tirmizi (21479) Ebvabu's-Salat, 411-Sıcak ve soğukta elbise üze­rine secde etmeye ruhsat olduğu hakkında bildirilenler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/159.

[320] Müslim (1/458) Aynı yer.

[321] Müslim (1/457) Aynı yer.

[322] Nesai (2156,57) 8-kitabu'l-Mesacid, 43-Hasır üzerine namaz kılma, babı.

1297-Buhari (11488) 8-Abduîlah bin Abbas (r.a.) 20-Hasır üzerine namaz kılma babı. Müslim (11457) 5-Kitabu'î-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 8-Nafîle namaz için ce­maat oluşturulmasının caiz olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/160-161.

[323] Buhari (101499) 78-Kitabu'l-Edeb, 65-Ziyaret ve bir topluluğu ziyaret ederek onların yanında yemek yiyen kimse ile İlgili bab. Ahmed bin Hanbel (11232) Ibni Mace (1/328) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fıha, 63-Seccade üzerine namaz kılma babı. Bu hadisin ravileri arasında Zum'a bin Salih Cundi bulunmaktadır ki, bu kişi zayıftır. Bunu Ahmed bin Hanbel, İbni Mu'in ve daha başkaları zayıf görmüşlerdir. Ahmed bin Hanbel (4/254) Ebu Davud (11177) Kitabu's-Salat, 92-Hasır üzerine na­maz kılma babı. Bu hadisin senedinde zayıflık bulunmaktadır ancak daha önce geçtiği üzere hasır üzerine namaz kılmanın gerçekleştiği sabittir. Bunu Buhari, Tarihinde ve İbni Ebi Şeybe rivayet etmiştir. Ancak İbni Ebi Şeybe: "Üstüste altı sergi" lafzıyla vermiştir.

[324] Şerhu's-Sünne (2/441)

1298-Buhari (3/57) 19-Kitabu't-Teheccüd, 33-Yolcu değilken kuşluk namazının kılın­ması babı. Ebu Davud (11176,177) Kitabu's-Salat, 92-Hasır üzerine namaz kılma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/161-162.

[325] Burada ve bunu izleyen rivayetlerde sergi anlamına tanfise kelimesi kullanılmak­tadır. Bu kelime genelde oturmak için yere serilen bütün sergiler hakkında kullanılsa da özelde hurma yaprağından dokunmuş sergiler için kullanılır. (Çeviren)

[326] Neytu'l-Evtar (2/127-131)

[327] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/162-163.

[328] Ebu Davud (11133) Kitabu's-Salat, 24-Develerin yataklarında namaz kılmaktan nehiy babı. Bu konuda Ebu Hureyre (r.a.)'den muhtasar olarak ve Abdullah bin Mu-ğaffel'den rivayet nakledilmiştir. Deve yataklarında namaz kılınmasının nehyedil-mesinin sebebi buraların pis olması değildir. Çünkü aynı pislik koyun yatak­larında da mevcuttur. Bu yasağın sebebi şudur: Develer su içecekleri yere arka ar­kaya birbirlerini ite ite gelirler. Su içince başlarını kaldırırlar ve bu esnada su içtikleri alanda yayılmalarından ve ürküp dağılmalarından ve bu nedenle namaz kılana eziyet vermelerinden emin olunmaz.

[329] 1299-Ahmed bin Hanbel (4/85) Bu hadisi Ahmed bin Hanbel mana yönünden rivayet etmiştir ve isnadı hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/163-164.

[330] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/164-165.

[331] 1300-Buhari (11341) 4-Kitabu'l-Vudu, 66-Develerin, koyunların ve diğer hayvanların si­dikleri ve yatak yerleri babı. Aynı şekilde: (11526) 8-Kitabu's-Salat, 49-Koyunla-rın yataklarında namaz kılma babı'nda da nakledilmiştir. Müslim (11374) 5-Ki-tabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 1-Resulullah (a.s.)'ın Mescidi'nin yapılışı ba­bı. Tirmizi (2/182) Ebvabu's-Salat, 259-Koyunların ve develerin yataklarında na­maz kılma konusunda gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/166.

[332] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/166.

[333] 1301-Muvatta (1/169) 9-Kitabu Kasri's-Salati fi's-Sefer, 23-Namazın genelinde amel babı. Bu hadis hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/166.

[334] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/167.

[335] 1302-Tirmizi (2/177-178) Ebvabu's-Salat, 258-Ne gibi şeylere doğru ve nelerin üzerinde namaz kılmanın mekruh olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi: "isnadı zayıftır" demiştir. İbni Seken ve İmamu'l-Harameyn bunun sahih olduğunu söylemiştir. (Bkz. Neylu'l-Evtar, 21142)

Çöplükte namaz kılınmasının yasak edilmesinin sebebi buralarda pislik bulun­masıdır.

Hayvan kesilen yerlerde namaz kılma yasağının sebebi de yine buralarda pislik bu­lunmasıdır. Çünkü kesim esnasında hayvanların kanları ve pislikleri buralara dökülür.

Kabristan konusuna gelince, buraların topraklarının ölülerin irinleri ve pislikleri ile karışmasından dolayı Resulullah (a.s.) buralarda namaz kılınmasını yasak­lamıştır. Böyle olunca buralarda kılınan namaz geçerli olmaz veya buralarda na­maz kılınması doğru olmaz. Kabristanın temiz bir yeri üzerinde namaz kılarsa uy­gun olur ve namazı geçerli olur. Hamam için de aynı şey söz konusudur. Eğer hamamın temiz bir yerinde namaz kılınırsa kılınan namaz geçerli olur. Yol ortası denirken de bizzat yol ve üzerinde yürünen yer kastedilmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/167.

[336] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/167-169.

[337] Buharı (6/407) 60-Kitabu'l-Enbiya 10. bab. 3366-Musa bin İsmail'in rivayeti. Burada "kırk yıl" denirken ikisi arasındaki mesafenin kırk yıllık yol olduğu anlamı değil de inşa edilmeleri arasındaki zamanın kırk yıl olduğu anlamı kastedilmektedir.

1303-Buhari (6/458) 60-Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, 40-Yüce Allah'ın Sad suresi 30. ayeti kerimesinde geçen sözü ile ilgili bab. Müslim (1/370) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Me-vadi'i's-Salat. Nesai (2/32) 8-Kitabu'l-Mesacid, 3-İlk olarak hangi mescidin (ma­bedin) yapıldığı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/169.

[338] 1304-Ebu Davud (j/132-133) Kitabu's-Salat, 23-Üzerinde namaz kılmanın caiz olma­dığı yerlerle ilgili bab. Tirmizi (21231) Ebvabu's-Salat, 236-Kabristan ve hamam dışında bütün yeryüzünün mescid olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi Söyle söylemiştir: "Bu konuda Hz. Ali (r.a.)'/len, İbni Amr (r.a.)'dan, Cabir bin Abdullah (r.a.)'tan, Abdullah bin Abbas (r.a.)'tan, Huzeyfe (r.a.)'den, Enes bin Malik (r.a.)'ten, Ebu Umame (r.a.)'den ve Ebu Zer (r.a.)'den de rivayette bulunul­muştur. Bütün bunlar şöyle söylemişlerdir: "Resulullah (a.s.) söyle buyurdu: "Benim için yeryüzünün tamamı mescid ve temiz kılındı." Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/170.

[339] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/170-171.

[340] 1305- Ebu Davud (3/217) Kitabu'l-Cenaiz, Kabir üzerine oturmanın tnekruhluğu babı. Tirmizi (3/367) 8-Kitabu'l-Cenaiz, 57-Kabirlerin üzerinde yürümenin, üzerlerin­de oturmanın ve kabirlere doğru namaz kılmanın mekruhluğu hakkında gelen riva­yetler babı. Nesai (2/67) 9-Kitabu'l-Kıble, 11-Kabire doğru namaz kılmaktan ne-hiy.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/172.

[341] Neylu'l-Evtar (2/136-139)

1306-MüsUm (11377-378) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 3-Kabirlerin üzerine mescid yapılmasından, mescidlerin içine kabirler koymaktan ve kabirlerin mescid edinilmesinden nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/172-173.

[342] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/173.

[343] 1307-Nesai (1/209,210,211) 4-Kitabu'l-Ğusl ve't-Teyemmüm, 26-Toprakla teyemmüm babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/173.

[344] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/173-174.

[345] 1308-Buhari (11528-529) 8-Kitabu's-Salat, 52-Kabristanlarda namaz kılmanın mekruh-luğu babı. Müslim (1/538) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 29-Nafüe na­mazı evde kılmanın müstehab olduğu camide kılmanın da caiz olduğu babı. Ebu Davud (2169) Kitabu's-Salat, 11-Evde nafile namaz kılmanın fazileti babı. Tirmizi (2/313) Ebvabu's-Salat, 331-Nafile namazı evde kılmanın fazileti hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/197-198) 20-Kitabu Kıyami'l-Leyl ve Tatavvu'i'n-Nehar 1 -Evlerde namaz kılmağa teşvik ve bunun fazileti babı. İbni Mace (1/438) 5-Kita-bu İkameti's-Salat ve's-Sunneti fiha, 186-Evde nafile namaz kılma hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/174.

[346] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/174-175.

[347] 1309-Ahmed bin Hanbel (2116) Müslim (î/539) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha 29-Nafile namazı evde kılmanın müstehab olduğu camide kılmanın da caiz olduğu babı. Kitabu't-Tatbik (5/157) 46-Kitabu Fedaili'l-Kur'an, 2-Bakara suresinin ve Ayetu'l-Kursi'nin fazileti hakkında gelen rivayetler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/175.

[348] 1310-Müslim (1/539) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 29-Nafile namazı evde kılmanın müstehab olduğu, camide kılmanın da caiz olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/175-176.

[349] 1311-Muvatta (1/168) 9-Kitabu Kasri's-Salati fı's-Sefer, 23-Namazın genelinde amel babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/176.

[350] 1312-Buhari (10/517) 78-Kitabu'l-Edeb, 75-Sinirlenmek ve Allah'ın emri için sertlik

göstermek konusunda caiz olan, Müslim (1/539-540) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 29-Nafile namazı evde kumanın müstehab olduğu, camide kılmanın da caiz olduğu babı,

"Bazı kimseler de O'nu izlediler": Burada izlediler denirken, söz konusu kişilerin O'nun bulunduğu yere gittikleri ve etrafında toplandıkları anlamı kaste­dilmektedir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/176-177.

[351] 1313-Buhari (11/208) 80-Kitabu'd-Da'avat, 66-Yüce Allah'ı zikretmenin fazileti babı. Müslim (1/539) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 29-Nafîle namazı evde kılmanın müstehab olduğu, camide kılmanın da caiz olduğu babı, Bir Not: Buhari, bu hadisi "ev" kelimesine yer vermeden "(Allah'ı) anan ile an-mayanın örneği..." lafzıyla rivayet etmiştir. Buhari'nin Ebu Kureyb'in ve Ebu Usame'nin diğer arkadaşlarının nakillerinden ayrı olarak kendisinin yalnız başına bu ifadeyle rivayette bulunması, onun bunu kendi ezberinden naklettiğini ve an­ladığı manayı esas alarak rivayette bulunduğunu göstermektedir. Bu ise ölüm ve hayat ile oturulan yerin değil içinde oturulanın vasfedilmesi anlamıdır. Yani Bu­hari rivayetin lafzını değil ifade ettiği anlamı esas alarak, oturulan yeri değil de içinde oturan kişiyi ölüye veya diriye benzetmiştir. Bir evin ölüye veya diriye ben­zetilmesinde de aslında onun içinde oturulan Hmse kastedilir. Bu itibarla riva­yette Allah'ı anan kimse, dışı hayat nuru ile süslenmiş içi de marifet dolu bir di­riye benzetilmiştir. Evinde Allah'ı anmayan dolayısıyla dışı atıl (bir iş gör­meyen) içi ise batıl olan kimse de ölüye benzetilmiştir- (Bkz. Şerhu's-Sunne, sh. 5, 14,15. (Yayıncı)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/177.

[352] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/177-178.

[353] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/178-18/0.

[354] Bkz. İbni Abidin Haşiyesi (11412,11429 ve sonrası) Şerhu's-Sağir (1/337 ve sonrası) Muhazzeb (1/88) Muğni (2/5) Fıkhu'l-İslami (1/771 ve 215 ve sonrası)

[355] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/181-186.

[356] Bakara Suresi: 238

[357] 1314-Buhari (3/72) 21-Kitabu'l-Amelfı's-Sala, 2-Namazda yasak olan söz babı. Bu hadi­sin aynısı, Buhari (8/198) 65-Kitabu't-Tefsir, 43-Yüce Allah'ın: "Gönülden boyun eğmiş kimseler olarak Allah'ın huzurunda ibadete durun" sözü ile ilgili bab. Müslim (11383) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 7-Namazda konuşmanın haram olduğu babı. Nesai (3/18) 13-Kitabu's-Sehv, 20-Namazda konuşma babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/186.

[358] Ebu Davud (î/243) Kitabu's-Salat, Namazda selâma cevap verme babı.

[359] Nesai (3/19) 13-Kitabu's-Sehv, 20-Namazda konuşma babı.

[360] 1315-Buhari (3/72) 21 -Kitabu'l-Amel fi's-Sala, 2-Namazda yasak olan söz babı. Müslim (11382) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 7-Namazda konuşmanın haram ol­duğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/187-188.

[361] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/188.

[362] 1316-Ebu Davud (J/243) Kitabu's-Salat Namazda selâma cevap verme babı. Tirmizi

(2/203) Ebvabu's-Salat, 271-Namazda işaret hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/5) 13-Kitabu'sSehv, 6-Namazda işaretle selâma cevap verme babı. Bu hadis ha-sendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/189.

[363] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/189.

[364] 1317-Ebu Davud (11243-244) Kitabu's-Salat Namazda selâma cevap verme babı. Tirtnizi (2/204) Ebvabu's-Salat, 271-Namazda işaret hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/5) 13-Kitabu's-Sehv, 6-Namazda işaretle selâma cevap verme babı. Bu hadis şa­hitlerinin bulunması itibariyle hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/190.

[365] 1318-Mûslim (1/381) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 7-Namazda konuşmanın haram olduğu babı. Ebu Davud (1/244) Kitabu's-Salat, Namazda aksıran birine "yerhamukellah" deme babı. Nesai (3/14) 13-Kitabu's-Sehv, 20-Namazda konuşma babı. Nesai buradaki rivayetinde başta kâhinlik ve uğursuzluk aramakla ilgili söz­lere yer vermiş, daha sonra namazda konuşmakla ilgili ifadeleri üçüncü olarak da cariye olayını aktarmıştır.

Kâhinler: Cahiliye döneminde insanlar onlara giderek kendi kanaatlerine göre onların gayb alemi ile ilgili bilgileri bildirmelerini istiyorlardı. Bu işin hakikati ise şudur: Cinlerden biri ona görünür ve o gökteki haberlerden gizlice kaptığı ve dinlediği şeyleri ona iletir. O cinin ilettikleri içinde bazen doğru şeyler çıkabilir. Ama söyledikleri içinde yalan sözler daha çoktur. Bu husus sahih hadiste açık ola­rak ifade edilmiştir.

Uğursuzluk aramak: Bunun aslı şudur: Araplar bir yolculuğa çıkmak veya ö-nemli bir işe başlamak istediklerinde bir kuşu yakalayarak onunla uğur tesbitinde bulunmak isterlerdi. Bu uygulamadan sonra gerek söz ve gerek iş olarak kanaatleri hangi tarafa ağır basar veya içlerine ne tür bir duygu doğarsa ona göre hareket eder­ler, ya istediklerini yapar veya vazgeçerlerdi. Şeriat bunu yasaklayarak Allah 'in kaza ve kaderine teslim olunmasını istemiştir. Şeriatı kabul edenler için de bunun yerine istihare uygulamasını getirmiştir. Bu alternatif ne kadar da güzeldir/ Çizgi çekmek: Buradaki çizgi çekmekle kastedilen müneccimin kum üzerine parmağıyla çizgi çekmesidir. Müneccim bu çizgisine göre hüküm verir ve onunla vicdani bir şeye ulaşmaya çalışırdı. Bu uygulama haram kılınmıştır. Bu uygulama peygamberlerden birinin mucizesiydi. Ancak başkalarının uygulamaları onunkine kıyaslanamaz, çünkü hiç kimse çizgisini söz konusu peygamberin çizgisine denk getiremez.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/191-193.

[366] Mülk Suresi: 16

[367] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/193-196.

[368] Ehli sünnet ve'l-cemaatin prensiplerinden biri Yüce Allah'ın sıfatları ile ilgili ri­vayetler konusunda te'vile başvurmamak ve bu konudaki rivayetleri aynen kabul ede­rek rivayetlerde kastedilen asıl anlamın doğruluğuna inanmaktır. Yoksa bu konuda yapılması gereken tefviz (havale etmek) değildir. Bu konuda bkz. Tahavi Akidesi Şerhi, İbni Teymiyye'nin Me'aricu'l-Kabul ve'l-Fetva'l-Hameviyye'si, Es'ari'nin İba-ne'si. (Yayıncı)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/196.

[369] 1319-Tirmizi (5/86) 44-Kitabu'l-Edeb, 7-Yüce Allah'ın aksırmayı sevdiği, esnemekten ise hoşlanmadığı hakkında gelen rivayetler babı. İbni Huzeyme (2/61) Namazda söylenilmesi mubah olan sözlerle ilgili bablar bölümü, 359-Namazda esneyen bi­rinin "hah" diye ses çıkarmasının yasak olduğu babı. Hakim (41263) Kitabu'l-Edeb, Hakim bunun sahih olduğunu söylemiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/196.

[370] 1320-Müslim (4/2293) 53-Kitabu'z-Zuhd ve'r-Rekaik, 9-Aksıran için "yerhamukellah" demekle ve esnemenin mekruh olduğuyla ilgili bab. İbni Huzeyme (2/61) Namaz­da söylenilmesi mubah olan sözlerle ilgili bablar bölümü, 348-Namazda esneme­nin mekruh olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/197.

[371] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/197.

[372] 1321-Buharı muhtasar olarak: (21284) 10-Kitabu'l-Ezan, 125-"Allahumme rabbenâ le-ke'l-hamd" demenin fazileti babı. Bunu İbni Hacer Askalani, Fethu'l-Bari (10/600) 78-Kitabu'l-Edeb 123-Aksırmaktan dolayı hamdetmek babı'nda nakletmistir. Ebu Davud (î/205) Kitabu's-Salat, Namazın başlangıcında nasıl bir dua okunacağı babı. Tirmizi (21254) Ebvabu's-Salat, 296-Namazda aksıran bir kimse hakkında gelen

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/197-198.

[373] Ebu Davud (11244) Kitabu's-Salat, Namazda selâma cevap verme babı.

[374] 1322-Ahmed bin Hanbel (21461) Ebu Davud (11244) Kitabu's-Salat, Namazda selâma cevap verme babı. Hakim (1/264) Kitabu's-Salat.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/198-199.

[375] 1323-Ahmed bin Hanbel (2/239) Buharı (10/438) 78-Kitabu'l-Edeb, 27-İnsanlara ve hayvanlara merhamet babı.

"Namazda da selâm vermede de eksiltme yoktur": İmam Malik, bu hadi­sin arkasından bunun anlamı ile ilgili açıklamada bulunmuştur. Biz burada biraz daha geniş açıklamada bulunmak istiyoruz. (Hadisin metninde geçen ve bizim "ek­siltme" anlamını verdiğimiz) "Ğirar" kelimesi eksilme, noksanlık anlamına gelir. Mesela devenin sütünün azalması hakkında bu kelime kullanılır. Namaz hakkında bu ifade ile kastedilen ise rükünlerinin tam olarak yerine getir ilmeme sidir. Bunun yanışım "ğirar" kelimesinin "uyku" anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani (hadis­te): "Namazda uyumak olmaz" denmiştir. Selâm konusunda ise iki durum söz ko­nusudur. Metindeki "teslim (selâm verme)" kelimesi mecrur okunursa bu zaman namaza atfedilmiş olur. Bu durumda ifade -."Namazda da selâmda da eksiltme ol­maz" anlamına gelir. Selâmdaki eksiltme ise şudur: Birisi "es-Selâmu aleyke" der diğeri buna cevabında sadece "ve aleyke" der. İkinci şekil ise söz konusu kelimenin mansub olarak okunmasıdır. Bu durumda bu kelime "ğirar" kelimesine atfedilmiş olur. Bu durumda ifade şu anlama gelir: "Namazda eksiltme ve selâm olmaz." Ya­hut ifade: "Namazda uyku ve selâm olmaz" anlamına gelir. Çünkü namaz sözlerin­den olmayan bir sözün namazda söylenilmesi caiz değildir. Birinci okunuş şeklin­de (yani "teslim" kelimesinin mecrur olarak ve "salat" kelimesine atıfla okunma­sında) "ğirar" kelimesine "uyku" anlamı verilmesine yol yoktur. (İbnu'l-Esir)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/199-200.

[376] Meryem Suresi: 58

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/200.

[377] 1324-Ahmed bin Hanbel (4/25) Ebu Davud (1/238) Kitabu's-Salat, Namazda ağlama ba­bı. Nesai (3113) 13-Kitabu's-Sehv, 18-Namazda ağlama babı. İbni Huzeyme (2/58) Namazda yapılması mubah olan fiillerle ilgili bablar bölümü, 333-Namazda ağ­lamanın mubah olmasıyla birlikte namazda ağlamanın namazı bozmayacağının de­lilleri babı. İbni Hibban (2/66) Ebu Hureyre (r.a.)'nin hadisinin te'vili konusunda bizim yaptığımız açıklamanın yerinde olduğuna delalet eden rivayetler.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/200.

[378] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/201.

[379] Konunun geniş bir şekilde açıklaması için bkz. Nasbu'r-Raye (1/47,53)

[380] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/201-202.

[381] 1326-Müslim (1/385) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, Namaz esnasında şeytanı lanetlemenin ve ondan Allah'a sığınmanın ve namazda az amelin (ameli kalilin) caiz olduğu babı. Nesaİ (3/13) 13-Kitabu's-Sehv, 19-Namazda İblis'i lanetleme ve ondan Allah'a sığınma babı.

Dua: Burada Hz Süleyman (a.s.)'ın duası ile Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde yer alan dua kastedilmiştir: "Rabbim! Beni bağışla ve bana, benden sonra kimseye nasib olmayacak bir hükümranlık lütfet. Şüphesiz, sen pek çok ihsan sahibi olan­sın." (Sad Suresi: 35)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/202-203.

[382] 1327-Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (171315-316) Mecme'u'z-Zevaid (2/88) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sa-hih'te İsimleri geçen ravilerdir." îbni Huzeyme (2150) 83-Herhangi bir özel duru­mun ortaya çıkması halinde namaz kılan kişinin bir şeyi almasına ruhsat olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/203-204.

[383] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/204.

[384] Sad Suresi: 35

[385] Buhari (6/457) 60-Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, 40-Yüce Allah'ın Sad suresi 30. ayeti ke­rimesinde geçen: "Davud'a Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel bir kuldu! (Her tutumun da Allah'a) yönelen biriydi" sözü ile ilgili bab.

Namazda akreb, yılan gibi zararlı canlıların az amelle (ameli kalil ile) öldürülmesi namazı bozmaz. Bu rivayet ve ondan önce geçen rivayet de buna delalet etmektedir.

1328-Buhari (11554) 8-Kitabu's-Salat, 75-Esirin veya borçlunun Mescid'de

bağlanabileceği babı. Müslim (11384) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, Na­maz esnasında şeytanı lanetlemenin ve ondan Allah'a sığınmanın ve namazda az amelin (ameli kalilin) caiz olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/204.

[386] 1329-İbni Huzeyme (2151) 83-Herhangi bir özel durumun ortaya çıkması halinde namaz kılan kişinin bir şeyi almasına ruhsat olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/205.

[387] 1330-Buhari (131182) 93-Kitabu'l-Ahkam, 36-îmamın bir topluluğa giderek aralarım düzeltmesi babı. Müslim (1/316) 4-Kitabu's-Salat, 22-İmamın gecikmesi ve bir başkasının öne geçirilmesinin fitneye yol açmayacağını bilmeleri durumunda bîr başkasını Öne geçirmeleri babı. îbni Huzeyme (2/32) Namazda söylenmesi mubah olan sözlerle İlgili bablar bölümü, 32-Namazda bir münasebet dolayısıyla Al­lah'a hamd ve sena etmenin mubah olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/206-207.

[388] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/207-208.

[389] Nesai (3/11) 13-Kitabu's-Sehv, 14-Kıble yönüne doğru az miktarda yürüme babı. Bu hadis basendir.

1332-Ebu Davud (11242) Kitabu's-Salat, Namazda amel babı. Tirmizi (21497) Ebvabu's-Salat 42]-Nafile namazda caiz olan yürüme ve amelin ne olduğu (miktarı) babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/208.

[390] 1331-Buhari (3/77) 21-Kitabu'l-Amel fi's-Sala, 6-Namazda Özel bir durumun ortaya çıkması dolayısıyla geri geri veya öne doğru gitme babı. İbni Huzeyme (3/75) Ce­maate gitmemeği caiz kılan mazeretlerle ilgili bablar bölümü, 144-Hastanın ce­maate gitmemesine ruhsat olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/208-209.

[391] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/209.

[392] 1333-Ebu Davud (1/242) Kitabu's-Salat, Namazda amel babı. Tirmizi (2/234) Ebvabu's-Salat, 287-Namazda yılan ve akrebin öldürülmesi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemi§tir. Nesai (3/10) 13-Kitabu's-Sehv, 12-Namazda yılan ve akrebin öldürülmesi babı. İbni Huzeyme (2141) Na­mazda yapılması mubah olan fiillerle ilgili bablar bölümü, 313-Namazda yılan ve akrebin öldürülmesiyle emir babı. Hakim (1164) Kitabu's-Salat.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/209

[393] Buhari (10/525) 78-Kitabu'l-Edeb, 79-Dinin iyi anlaşılması açısından hakkın söylen­mesinden utanılmayacağı babı. "Bizim aramızda görüş (içtihad) sahibi bir adam vardı": Burada re'y (görüş, içtihad) sahibi denirken kıyas ehli olanlar kastedilmektedir. Hadisçiler kıyas uygulamasına başvuranları ashabı re'y olarak adlandırırlar. Bunu söylerken on­ların hadislerde anlaşılması zor şeylerle karşılaşmaları durumunda yahut hak­kında hadis bulunmayan meselelerde kendi görüşlerine başvurdukları anlamını kasdetmektedirler. Bunun yanısıra "re'y ehli" denirken o kimsenin haricilerin veya bid'atçilerin görüşünü benimsediği anlamı da kastedilir. Yukarıdaki rivayette kas­tedilen anlam da budur.

[394] 1334-Buhari (3/81) 21-Kitabu'l-Amelfı's-Sala, 11-Namaz esnasında hayvanın ürküp kaçması durumu ile ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/210-211.

[395] 1335-Buhari (3/103) 22-Kitabu's-Sehv, 6-Bir kimsenin kaç rek'at kıldığını, üç mü yoksa dört mü kıldığım bilmemesi durumunda oturduğu yerde iki secde yapacağı babı. Müslim (11291-292) 4-Kitabu's-Salat, 8-Namazın fazileti ve şeytanın onu duyma­sı esnasında kaçacağı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/211-212.

[396] 1336-İbni Huzeyme (2148) Namazda yapılması mubah olan fiillerle ilgili bablar bölü­mü, 327-Namazda, işaret edilen şeyi anlaştıracak şekilde işarette bulunmanın na­mazı kesmeyeceğinin ve bozmayacağının delili babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/212.

[397] Müslim (1/385-386) Aynı yer.

[398] Ebu Davud (11241) Kitabu's-Salat, 168-Namazda amel babı.

[399] Ebu Davud, aynı yer. sh.242

1337-Buhari (J/950) 8-Kitabu's-Salat, 106-Bir kimsenin namazda küçük bir kız çocuğu­nu omuzuna alması babı. Müslim (21385) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat 9-Namazda çocukları yüklenmenin caiz olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/212-213.

[400] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/213-214.

[401] 1338-Buhari (3/89-90) 21-Kitabu'l-Amelfı's-Sala, 18-Kişinin namazda bir şeyi düşüne­bileceği babı. Müslim (J/318) 4-Kitabu's-Salat, 23-Namazda uyarılması gereken bir seyİn ortaya çıkması durumunda erkeğin "Subhanallah" diyeceği, kadının ise el çırpacağı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/214.

[402] 1339-Buhari (3/77) 21-Kitabu'l-Amelfi's-Sala, 5-El çırpmanın kadınlar için olduğu ba­bı. Müslim, aynı yer. Ebu Davud (1/248) Kiîabu's-Salat, 173-Namazda işaret babı. Tirmizi (2/205) Ebvabu's-Salat, 272-"Subhanallah" demenin erkekler için, el çırp­manın ise kadınlar için olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (3/11-12) 13-Kitabu's-Sehv, 16-Namazda teşbih ("Subhanallah" deme) babı. İbniMace (1/229) 5-Kitabu İkameti's-Salati ve's-Sunnetifiha, 65-Namazda "Subhanallah" demenin erkekler için, el çırpmanın ise kadınlar için olduğu babı. Buhari, Ebu Davud ve Tir­mizi: "Namazda" ifadesine yer vermemişlerdir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/214.

[403] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/215.

[404] 1340- Buhari (2/233) 10-Kitabu'l-Ezan, 92-Namazda gözü göğe doğru çevirme babı. Müslim (1/321) 4-Kitabu's-Salat, 26-Namazda gözü göğe doğru çevirmekten ne-hiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/215.

[405] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/215-216.

[406] 1341-Müslim (11348) 4-Kitabu's-Salat, 41 -Rüku ve secdede Kur'an-ı Kerim okumaktan nehıy babı. Ebu Davud (4/47) Kitabul-Libas 9. bab. Nesai (8/191) 48-Kitabu'z-Zi-ne, 77-Altın yüzük takmaktan nehiy babı. Bu hadis Nesai'nin Süneninde bir başka yerde: (21217) 12-Kitabu't-Tatbik, 61-Secdede Kur'an-ı Kerim okumaktan nehiy ba-bı'nda da geçmiştir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/216.

[407] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/216.

[408] 1342-Mecme'u'z-Zevaid (2/121) Kitabu's-Salat, Namazını tamamlamayan ve rüku ve secdesini unutan bir kimse ite ilgili bab. Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Tabe­rani Mu'cemu'l-Kebir'de ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/216-217.

[409] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/217.

[410] 1343-Ahmed bin Hanbel (3/444) Ebu Davud (J/228) Kitabu's-Salat, 147-Rüku ve secde­de beli doğrulmayan bir kimsenin namazı ile İlgili bab. Nesai (2/214) 12-Kitabu't-Tatbik, 55-Kargamn gagalaması gibi namaz kılmaktan nehiy babı. Darimi (11303) Namazda ayaklarım ve kollarını yere sermekten ve karganın gagalaması gibi na­maz kılmaktan nehiy babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itibariyle hasendir. Karganın gagalaması: Namazı karganın gagalaması gibi (veya yem toplaması gibi) kılmakla kastedilen anlam, secdede tum'aninete dikkat etmemek ve iki secde arasında oturmadan birinin ardından hemen diğerini yapmaktır. Resulullah (a.s.) böyle yapan birinin hareketini karganın gagalamasına benzetmiştir. Çünkü karga bir leşin üzerine konduğunda onu hızlı hızlı gagalayarak yer. Canavarların   ayaklarını   yere   sermeleri   gibi   ayaklarını   yere   ser­mek: Bununla kastedilen, secde esnasında kollarını yere yapıştırmaktır. Nitekim köpek ve onun dışında kurt vs. gibi bazı canavarlar bazı durumlarda böyle yapmak­tadırlar.

Bir adamın  caminin   bir yerinde  devenin yer tutması gibi yer tut­ması: Bu, bir adamın camide belirli bir yer tutarak sürekli orada namaz kılma­sıdır. Nitekim deve bir yatak alanında kendi için özel bir yer edinir ve sürekli ora­ya gidip orada yatar. Hadisin metninde geçen ifadenin, kişinin secdeye giderken, de­venin çökme esnasında yaptığı gibi ellerinden önce dizlerini yere koyması anlamı­na geldiği de söylenmiştir. (İbnu'l-Esir)

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/218.

[411] 1344-Mecme'u'z-Zevaid (2/126) Kitabu's-Salat, Secde babı. Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/219.

[412] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/219.

[413] 1345-Ravdu'd-Dani (2/185) Mecme'u'z-Zevaid (2/82) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bu­nu Taberani, Mu'cemu's-Sağir'de merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir ve ravi­leri sikadırlar."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/219.

[414] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/219-220.

[415] 1346-Ebu Ya'la'nın Müsnedi (4/204) Bunu Heysemi de Mecme'u'z-Zevaid (2/82)'de Na­mazda gülme ve tebessüm babı'nda zikretmiş ve şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya­'la rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/220.

[416] I347-Mecme'u'z-Zevaid (2/82) Kitabu's-Salat, Namazda gülme ve tebessüm babı. Hey­semi şöyle söylemiştir; "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar ancak bazıları hakkında (yani sika olup olmadıkları üzerinde) görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/220.

[417] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/220.

[418] 1348-Ibni Huzeyme (2/67) Namazda yapılması mekruh olan fiillerle ilgili bablar bö­lümü, 361-Gösteriş için namazı süsleme ve güzel göstermeye karşı tehdidler oldu­ğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/221.

[419] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/221.

[420] 1349-Ebu Davud (11174) Kitabu's-Salat, Namazda izan yere serme hakkında gelen riva­yetler babı. İbni Mace (11310) Kitabu İkameti's-Salati ve's-Sunnett fiha, 42-Namazda yapılması mekruh olan fiiller babı. îbni Huzeyme (2160) Namazda yapıl­ması mubah olan fiillerle ilgili bablar bölümü, 346-Namazda ağzı örtmekten ne-hiy babı. İsnadı hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/221-222.

[421] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/222.

[422] 1350-Ebu Davud (11172) Kitabu's-Salat, Namazda elbiseyi omuzdan atma babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/222.

[423] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/222

[424] 1351-Muvatta (1/159) 9-Kitabu Kasri's-Salafı's-Sefer, 17-Kişinin tuvalet ihtiyacının olması durumunda namaza durmasından nehiy babı. Ahmed bin Hanbel (4/35) Ebu Davud (1122) Kitabu's-Salat, 43-Bir kimsenin tuvalet ihtiyacının olması durumun­da namaza durup duramayacağı babı. Tirmizi (11262) Ebvabu't-Tahare, 108-Namaz için kamet getirildiğinde bir kimsenin tuvalet ihtiyacının olması durumu ile ilgili bab. Nesai (21110) 10-Kitabu'l-İmame, 51-Cemaati terk konusundaki mazeret babı. Hakim (1/168) Kitabu't-Tahare.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/222-223.

[425] 1352-Ravdu'd-Dani (11245) Mecme'u'z-Zevaid (2/89) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bu­nu Taberani, Evsat ve Sağir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar." Bu hadis sa­hihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/224.

[426] 1353-Ebu Davud (1122) Kİtabu's-Salat, 43-Bir kimsenin tuvalet ihtiyacının olması duru­munda namaza durup duramayacağı babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması itiba­riyle hasendir.

[427] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/224.

[428] 1354-Müslim (1/393) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 16-Yemeğin hazır oldu­ğu sırada namaza durmanın mekruh olduğu babı. Ebu Davud (1122) Kitabu's-Salat 43-Bir kimsenin tuvalet ihtiyacının olması durumunda namaza durup duramayaca­ğı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/224-225.

[429] 1355-Buhari (21234) 10-Kitabu'l-Ezan, 93-Namazda sağa sola bakma babı. Ebu Davud (11239) Kitabu's-Salat, Namazda sağa sola bakma babı. Nesai (3/8) 13-Kitabu's-Sehv 10-Namazda sağa sola bakma hakkında sert tehdidler olduğu babı. Ibni Hu~ zeyme (1/245) Kitabu's-Salat, 90-Namazda sağa sola bakma hakkındaki deliller babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/225.

[430] 1356-Tirmizi (21483) Ebvabu's-Salat, 413-Namazda sağa sola bakma hakkında neler söy­lendiği babı. Nesai (3/9) 13-Kitabu's-Sehv, 11-Namazda sağa ve sola bakmaya ruh­sat olduğu babı. İbnİ Huzeyme (1/245) Kitabu's-Salat, 91-Namazda sağa sola bak­manın nehyedilmiş olduğu hakkındaki deliller babı. İsnadı sahihtir. 226

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/225.

[431] 1357-Ebu Davud (11241) Kitabu's-Salat, Bu konuda ruhsat olduğu babı. Hakim (1/237)

Kitabu's-Salat, İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/226.

[432] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/226.

[433] 1358-Muvatta (1/157) 9-Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 13-Namazda (secde yerindeki) çakılları temizleme babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/226-227.

[434] Nesai (21204) 12-Kitabu't-Tatbik, 33-Üzerine secde edilmesi için çakılların serinle-tilmesi babı. İsnadı basendir.

1359-Ebu Davud (1/110) Kitabu's-Salat, 3-Öğle namazının vaktiyle ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/227.

[435] Müslim (11387) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/227-228.

[436] 1360-Buhari (3179) 21-Kitabu'l-Amelft's-Sala, 8-Namazda çakılların temizlenmesi ba­bı. Müslim (1/388) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, Namazda çakılları te­mizlemenin ve toprağı düzeltmenin mekruh olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/228.

[437] Müslim (1/387) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 17-Namazda elleri yanlar­dan bele koymanın mekruh olduğu babı.

[438] Buharı (3/88) 21-Kitabu'l-Amel fı's-Sala, 17-Namazda elleri yanlardan bele koyma babı.

[439] Bunu İbni Hacer (3/88) 21 -Kitabu'l-Amel fı's-Sala, 17-Namazda elleri yanlardan bele koyma babı'nın hamişinde ve şerhinde zikretmiştir. (Fethu'l-Bari)

1361-Buhari (3/88) 21-Kitabu'l-Amel fı's-Sala, 17-Namazda elleri yanlardan bellere koyma babı. Müslim (1/387) 5-Kitabu'l-Mesacid ve Mevadi'i's-Salat, 17-Namazda elleri yanlardan bellere koymanın mekruh olduğu babı. Ebu Davud (11249) Kita-bu's-Salat, Ellerini yanlardan beline koyarak namaz kılan bir kimse ile ilgili bab. Tirmizi (21222) Ebvabu's-Salat, 281-17-Namazda elleri yanlardan bellere koy­maktan nehiy hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (21127) 11 -Kitabu'l-İftitah, 12-Namazda elleri yanlardan bele koymaktan nehiy babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/228-229.

[440] Ahmed bin Hanbel (2/223) Ebu Davud (1/249) Kitabu's-Salat, Ellerini yanlardan be­line koyarak namaz kılan bir kimse ile ilgili bab. Hakim (î/264) Kitabu's-Salat. İhtisar: Namazda yapılması yasak olan hareket elleri yanlardan bele yani yanlardan karın boşluklarının hizasına gelen yerlere koymaktır. Bunun Yahudilerin yaptıkları bir hareket olduğu söylenmiştir. İhtisar'm kişinin eline dayanması anlamı taşıdığı da söylenmiştir. Ancak hadisin metninde bu kelime ile kastedilen anlam birinci an­lamdır.

1362-Buhari (6/495) 60-Kitabu Ehadisi'l-Enbiya, 50-İsrailoğullan hakkında nelerin bil­dirildiği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/229.

[441] Nesai (21127) 11-Kitabu'l-İftitah, 12-Namazda elleri yanlardan bele koymaktan ne-hiy babı. Bu hadis sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/230.

[442] 1363-Ebu Davud (11237) Kitabu's-Salaî, 159-(Namazda) elleri yanlardan bele koyma ve

ayakları dikerek çömelme babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/230.

[443] 1364-Ahmed bin Hanbel (6/52,237,252) Ebu Davud (4/72) Kitabu'l-Libas, Elbise üzerindeki haç işareti ile ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/231.

[444] Burada: "Kendilerine kızılmış kimseler" denirken, Fatiha süresindeki: "Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gadaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil" me­alindeki ayeti kerimeye atıfta bulunulmaktadır. Tefsirlerde bu ayeti kerimede: "Ga­daba uğrayanlar (yani kendilerine kızılmış olanlar)" ile kastedilenlerin Yahudiler olduğu ifade edilmiştir. (Çeviren)

[445] Ebu Davud (1/261) Aynı yer. İsnadı hasendir,

[446] 1365-Ebu Davud (1/261) Kitabu's-Salat, Namazda ele dayanmanın mekruh olduğu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/231

[447] 1366-Ahmed bin Hanbel (3143) Mecme'u'z-Zevaid (2125) Heysemi şöyle söylemiştir: 'Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir. İsnadı hasendir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/232.

[448] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/232.

[449] Bkz, Neylu'l-Evtar (21381-82) (Özetlenerek)

1367-Ibni Mace (11310) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunnetifiha, 42-Namazda mekruh olan fiiller babı. Bu hadisin ravileri arasında Haris A'ver bulunmaktadır ki, bu ki­şinin rivayet ettiği hadisler zayıftır.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/232-233.

[450] 1368-Ebu Davud (11187) Kitabu's-Salat, 109-Namaz kılanın önünden geçilmesi yasağı­nın mahiyeti babı. Tirmizi (2/161-162) Ebvabu's-Salat, 143-Namazt köpek, eşek ve kadından başkasının kesmeyeceği hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2163-64) 9'Kiîabu'l-Kıble, 7-Nelerin namazı keseceği ve nelerin kesmeyeceği babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/233-234.

[451] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/234.

[452] 1369-Muvatta (J/155-156) Kitabu Kasri's-Salafi's-Sefer, 11-Namazın önünden geçilme­si konusunda ruhsat babı. Buharı (1/571) 8-Kitabu's-Saiat, 90-İmamın sütresinin arkasındakiler için de sütre sayılacağı babı. Müslim (1/3.61) 4-Kitabu's-Salat, 47-Namaz kılanın sütresi babı. Ebu Davud (1/190) Kitabu's-Salat, 113-Eşeğin na­mazı bozmayacağını söyleyenler babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/234.

[453] 1370-Müslim (1/365-366) 4-Kitabu's-Salat, 50-Namaz kılan için sütre sayılacak şeyin miktarı (büyüklüğü) babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/235.

[454] Buhari (1/587) 8-Kitabu's-Salat, 103-Uyuyan birinin arkasında namaz kılınması babı, Müslim (11366) Aynı yer.

[455] Müslim, aynı yer.

[456] Buhari (1/588) Aynı yer, Müslim aynı yer.

[457] Buharı (1/586-587) Aynı yer, Müslim (1/367) Aynı yer. Bu konunun üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Bkz. İbnu'l-Kayyim'in İ'lâmu'İ-Muvakkİ'i ve el-Albani'nin Ahâd Hadislerle ilgili risalesi. (Yayıncı)

[458] 1371-Müslim (11366) Aynı yer.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/235-236.

[459] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/236-237.

[460] Ebu Davud (11186) Kİtabu's-Salat, 108-Namaz kılanın Önünden geçene engel olması konusunda emir babı.

[461] Buharı (J/581) 8-Kitabu's-Salat, 100-Namaz kılanın önünden geçene engel olacağı babı.

[462] Müslim (1/362) 4-Kitabu's-Salat, 48-Namaz kılanın önünden geçene engel olunması babı.

[463] Muvatta (11154) 9-Kitabu Kasri's-Sala fi's-Sefer, ÎO-Bir kimsenin namaz kılanın önünden geçmesi konusunda sert tehdid olduğu babı.

[464] Ebu Davud (1/186) Kitabu's-Salat, 108-Namaz kılanın önünden geçene engel olması konusunda emir babı.

[465] Ebu Davud (1/191) Kitabu's-Salat, 115-Namazı hiç bir şeyin kesmeyeceğini söyle­yenler.

[466] Nesai (8/61-62) Kitabu'l-Kasame, 47-48-Bir kimsenin yöneticiye başvurmadan kısas uygulaması ve hakkını alması babı.

"Namazı hiç bir şey kesmez" hadisinin, aynı anlamı taşıyan ve Darekutni ve Taberani tarafından rivayet edilmiş olan şahitleri bulunmaktadır. Bunu Abdurrezzak da, Musannafında 2366'da Ömer'in Zuhri'den, onun Sâlim'den, onun da Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayeti tankıyla mevkuf olarak nakletmiştir. Bu rivayete göre Ab­dullah bin Ömer (r.a.) şöyle söylemiştir: "Namazı hiç bir şey kesmez. Gücünüz yet­tiği kadarım savın." Yahut: "Gücünün yettiği kadarını sav" demiştir. Bunun isnadı sa­hihtir. İmam Malik de, Muvatta (l/157)'da İbni Şihab'ın Sâlim'den, onun Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayeti tankıyla Abdullah bin Ömer (r.a.)'in şöyle söylediğini bildirmiştir: "Namaz kılanın önünden geçenlerden hiç bir şey namazı kesmez." Bunun isnadı da sahihtir.

Hafız İbni Hacer, Feth (î/186)'de şöyle söylemiştir: "Said bin Mansur da sahih bir is-nadla Hz. Ali (r.a.)'den, Uz. Osman (r.a.)'dan ve daha başkalarından bunun benzeri bir hadisi mevkuf olarak rivayet etmiştir."

1372-Ebu Davud (11191) Kitabu's-Salat, 115-Namazı hiç bir şeyin kesmeyeceğini söyle­yenler.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/237-239.

[467] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/239-240.

[468] Tirmizi (2/160) Ebvabu's-Salat, 251-Namaz kılanın önünden geçmenin mekruhluğu hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (1/304) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 37-Namaz kılanın önünden geçilmesi babı. İbni Hibban (4146) Kitabu's-Salat, Namaz kılanın Önünden geçilmesine engel olunması babı.

1373-Buhari (11584) 8-Kitabu's-Salat, 101 -Namaz kılanın önünden geçenin günâhı babı. Müslim (11363) 4-Kitabu's-Salat, 48-Namaz kılanın önünden geçene engel olun­ması babı. Ebu Davud (11186) Kitabu's-Salat, 109-Namaz kılanın önünden geçil­mesi yasağının mahiyeti babı. Tirmizi (21158) Ebvabu's-Salat, 251-Namaz kılanın önünden geçmenin mekruhluğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2166) 9-Ki-tabu'l-Kıble, 8-Namaz kılan ile sütresi arasından geçmek hakkında sert tehdidler olduğu babı. İbni Mace (11304) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunnetifîha, 37-Na­maz kılanın önünden geçilmesi babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/240-241.

[469] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/241.

[470] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/241

[471] 1375-Ebu Davud (1/189) Kitabu's-Salat, 111-İmamın sütresinin arkasındakilerin de sütresi olduğu babı. İsnadı hasendir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/242.

[472] 1376-Ebu Davud (1/188) Kitabu's-Salat, 111-İmamın sütresinin arkasındakilerin de

sütresi olduğu babı. İsnadı hasendir. İbni Huzeyme (2120) Namaz kılanın sürtesi ile ilgili bablar bölümü,. 290-Namaz kılanın önünden geçmek isteyen bir koyuna engel olmasının mubah olduğu babı. İsnadı sahihtir.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/242.

[473] Nesai (1/100) Kitabu't-Tahare, 117-Uyuksama babı.

1377-Buhari (1(313) 4-Kitabu'l-Vudu, 53-üykudan dolayı abdest alma ve hafif uyuksamadan dolayı abdestîn gerekmediği görüşünde olanlar babı. Müslim (1/543) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasrına, 3î~Namazında uyuksayana (namazını bı­rakması) emri babı. Ebu Davud (2/33) Kitabu's-Salat, Namazda uyuksama babı. Tirmizi (2/186) Ebvabu's-Salat, 263-Uyuksama halinde namaz konusunda gelen ri­vayetler babı. İbni Mace (1/436) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunnetifiha, 184- U-yuksarken namaz kılanla ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/242-243.

[474] 1378-Buhari (1/315) 4-Kitabu'l-Vudu, 53-Uykudan dolayı abdest alma ve hafif uyuk-samadan dolayı abdestin gerekmediği görüşünde olanlar babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/243.

[475] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/243.

[476] 1379-Müslim (11543) 6-Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha, 31-Namazında uyuksayan veya dili sürçen bir kimsenin bu durumu geçinceye kadar uyumak veya oturmakla emrolunduğu emri babı. Ebu Davud (2/33) Kitabu's-Salat, Namazda uyuksama ba­bı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/244.

[477] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/244.

[478] 1380-Mecme'u'z-Zevâid (2186) Kitabu's-Salat, Saç örgüleri arkadan birbirine bağlanmış halde namaz kılan bir kimse ile ilgili bab. Heysemi söyle söylemiştir : "Bunu Ta­berani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri, Sahih'te isimleri geçen ra-vilerdir."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/244.

[479] 1381-Müslim (11355) 4-Kitabu's-Salat, 44-Secde organları ve namazda saçı veya elbiseyi tutmaktan yahut saç örgülerini birbirine bağlamaktan nehiy babı. Ebu Davud (1/174) Kitabu's-Salat, 88-Saç örgülerini birbirine bağlamış halde namaz kılan bir kimse ile ilgili bab. Nesai (2/215) 12-Kitabu't-Tatbik, 57-Saç örgüleri birbirine bağlanmış bir halde namaz kılanın durumu babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/245.

[480] Tirmizi (21223-224) Ebvabu's-Salat, 282-Namazda saçı tutmanın mekruhluğu hakkında gelen rivayetler babı.

[481] 1382-Ebu Davud (1/174) Kitabu's-Salat, 88-Saç örgülerini birbirine bağlamış halde na­maz kılan bir kimse ile ilgili bab.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/245-246.

[482] 1383-Buhari (21295) 10-Kitabu'l-Ezan, 133-Secdenin yedi kemik üzere yapıldığı babı. Yine hadis: 137,138 aynı yer. Müslim (1/354) 4-Kitabu's-Salat, 44-Secde organ­ları ve namazda saçı veya elbiseyi tutmaktan yahut saç örgülerini birbirine bağla­maktan nehiy babı, Ebu Davud (1/235) Kitabu's-Salat, 154-Secde organları babı. Tirmizi (2/62) Ebvabu's-Salat 203-Secdenin yedi kemik üzere yapıldığı hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (2/208) 12-Kitabu't-Tatbik, 40-Secdenin kaç organ üzere yapıldığı babı. İbni Mace (1/331) 5-Kitabu İkameti's-Sala ve's-Sunneti fiha, 67-Namazda saçın ve elbisenin nasıl olacağı babı.

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/246.

[483] 1384-Ahmed bin Hanbel (5/368) Mecme'u'z-Zevâid (2/234) Heysemi şöyle söylemiş­tir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve Ahmed bin Han-bel'in ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

"Bu şeytanın oturağıdır": Saç örgülerinin üzerinde namaz kıldığı ve secde et­tiği yere değmesi için örgülerini birbirine bağlamayıp salıvermesini emretmiştir. Bir başka hadisi şerif buna delalet etmektedir. Bu hadisi şerife göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben yedi organ üzerine secde etmekle ve saçı veya elbi­seyi tutmamakla emrolundum."

Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/246-247.

[484] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/247.

[485] Said Havva, El Esas Fi’s Süne Hadislerle İbadet Ansiklopedisi, Hikmet Ltd.Şti: 3/247-248.