Ali Özek
Fatih Yayınevi
II- Ashab-ur-Re'y Ve Ashab-ul-Hadis
Haber-i Sahîh Yahut Hadis-i Sahîh:
Hadisi İşitmenin, Yüklenmenin Ve Edâsının Keyfiyeti
Tahammül- Ül- Hadis (Hadisi Alma Ve Yüklenme)
2- İsnâd'ın Üstünlüğü Ve Önemi
İsnad'ın Önemi Hakkında Söylenen Sözlerden Bazıları:
3- İslâm Ümmetinin İsnâd'e Verdiği Ehemmiyet
4- Sahih İsnad’ın İslam Ümmetine Has Oluşu
Bir Râvînin Birkaç Tabakaya Girmesi:
3- Abdurrahman b. Hürmüz el-Arac:
7- Muhammed b. Müslim ez-Zührî:
9- Süleyman b. Mihrân el-A'meş:
12- İsmail b. İbrahim el-Hicazi:
1- Abdulmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc:
6- Muhammed b. İshak b. Yesar:
8- Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî:
11- Muhammed b. es-Sâîb el-Kelbî:
12- Muhammed b. Saîd el-Maslûb:
13- Zîyâd b. Muhammed el-Ensari:
16- Muhammed b. Ziyâd d-Yeşkerî:
2- İshâk b. Râheveyh (Râhûye) :
4- Muhammed b. İsmail el-Buhârî:
5- Müslim b. el-Haccâc Ebû'l-Hasan el-Kuşeyrî
en-Nisâbûrî:
6- Muhammed b. İsâ et-Tirmîzî:
Cerh Ve Ta'dil'den Kabul Olunanlar Ye Olunmayanlar:
Cerhi Ta'dile Takdim Etmek Meselesi Ve Bunların Her Biri
İle Meşgul Olanların Sayısı:
Cerh Ve Ta'dil Lâfızları, Bunların Mertebe Ve Dereceleri:
Cerh Ve Ta'dil Yapmak Hakkına Sahip Olmanın Şartları. Ve
Bu Bu Sahada Meşhur Olanlar:
Meşhur Muaddîl Ve Cârihlerden Bir Grup:
Muhaddis, Hafız, Hüccet, Hâkim kelimelerinin mânası:
Dirâyeten İlm-İ Hadis'î Tedvin Edenlerin İlki Ve Bu
Konuda Te'lif Edilmiş Kitapların En Meşhurları:
III- Hadis Bulmağa Yarayan Kitaplar
II- Garb Dillerinde Hadise Dâir Neşriyat
1- Reva, yervî,
reyyen: Sulamak, bağlamak, mânalarında kullanılır.
2- Reva, yervî,
rivâyeten: Şiir ve hadis gibi söz nevinden olan şeyleri yüklenip yâni duyduktan
sonra hıfzedip nakletmek, söylemek, bildirmek, başkalarına duyurmak gibi
mânalarda kullanılır.
3- Reviye,
yervâ, riyyen ve riven: Suyu içip doymak, suya kanmak gibi mânalarda
kullanılır.[1] Rivayet
işini yapan kimseye “râvî”, rivayet yoluyla naklolunana “mervî” denir.
“Râviye” su taşıyan hayvandır. Bazı dilciler bu istimalde “mecaz” olduğunu
söyleyerek şöyle demişlerdir.
Rivayetin istılah olarak iki mânası vardır:
1- Umûmî mânada
rivayet: Bu, şiir veya nesir her türlü söz çeşitlerini, söyleyenden alıp yâni
ezberleyip başkalarına nakletmek yâni okumak ve duyurmak demektir. Tarihin ilk
devirlerinde yazının ibtidâî olması, hele kâğıdın yokluğu sebebiyle ilim
öğrenmek ve onu başkalarına öğretmek işi daha ziyade hafızaya dayanıyordu.
İslâm’dan önceki Arabistan’da yazı vardı, fakat zayıftı. O devirlerde şiir veya
nesir her türlü edebî mahsûller daha ziyade rivayet yoluyla naklolunuyordu. O
devirlerde her şâirin bir râvîsi olduğu gibi her âlimin bir râvîsi ve her kabilenin
de şâirleri, hatipleri, nesebcileri ve onların sözlerini ezberleyip nakleden
râvîleri vardı. O devirlerin edebî mahsûlleri işte bu şekilde toplanıyor ve
neşrediliyordu. Meselâ büyük şâirlerden “Muallaka” sahibi Züheyr b. Ebî Sülmâ,
Evs b. Hacer adındaki câhiliyet şâirinin râvîsi idi. İslam’ın zuhurundan sonra
bu sistem kısmen değişti. Çünkü Kur'an-ı Kerîm asla bir şâirin şiiri yahut bir
hatibin hutbesi gibi muamele görmedi. Kur'an Resûlullah’ın emri ile ve bizzat
kendisinin kontrolü altında yazıldı. Bu yeni bir başlangıç idi. Bununla
beraber Kur'an sadece yazılmakla, da iktifa olunmadı. Ayrıca bütün ashab
tarafından hararetle ezberlendi. Esasen ilk zamanlarda Kur'an’ın tesbitinde
yazı yardımcı unsur idi. Çünkü bilhassa o günkü imkânlar muvacehesinde sadece
yazı ile Kur'an’a âit bazı okunuş ve tecvid hususiyetlerini nakletmek mümkün
değildi. Kaldı ki, bu husus bugün dahi aynen carîdir. Zira dildeki vurguları ve
müzik ile ilgili nameleri sadece yazı ile nakletmek imkânsızdır. Bu türlü hususiyetler
ancak işitme yoluyla elde edilir. Bu gibi şeylerin yazı ile gerçek tarifi
yapılamaz. Zira bu çeşit hareket ve sanatları başarmak daha ziyade taklid ve
tekrara dayanır. Binaenaleyh insanoğlu dâima ezberlemeğe ve bazı şeyleri
hafıza yoluyla alıp nakletmeğe muhtaçtır. Hatta bugün, dahi fotoğraf ve ses
alma ve sesleri tesbit etme cihazları olmasına rağmen şehâdette görgü ve duygu
şahidi en mühim yeri işgal etmektedir.
2- Özel mânada
rivayet: Rivayetin özel mânası, Peygamberin hadislerini isnâd ile nakletmektir.
Bu manadaki rivayetin sahîh olması için, bazı şartlar vardır ki, onlar bu
kitabın ilgili bölümlerinde izah edilmiştir.[2]
Rivayet tarihini ele alırken ilk önce tarih
kelimesinin mânası üzerinde durmak gerekir.
1-
Câhiliyyet asrı: Bu devir İslâm’ın zuhurundan itibaren geriye doğru
150 senelik bir zamana verilen addır. Bu devir gerek İslâmiyet ve gerekse, Arap
dili ve edebiyatı için hazırlık ve başlangıç devridir.
2- Sadr-ı
İslâm asrı: Bu devir, İslâm’ın zuhurundan itibaren başlar, Emevî
devletinin yıkılışı ve Abbasî devletinin kuruluşu zamanı olan hicrî 132
senesinde sona erer.
3- Abbasîler
asrı: Bu devir de hicrî 132 senesinde başlar, 656 senesinde
Moğol istilâsına uğrayan Abbasî Devletinin yıkılmasıyla sona erer.
4-
Müteferrik Devletler asrı: Bu devir Bağdad'ın sukutu olan hicrî 656 tarihinden
başlayarak yeni kalkınmanın başlangıcı kabul edilen hicrî 1220 tarihine kadar
devam eder. Bu devirde pek çok devlet vardır. Onlar arasında, en büyüğü Osmanlı
Devletidir.
5- Kalkınma
asrı: Bu devir Mehmed Ali Paşa’nın Mısır'da istiklâlini
ilân târihi olan hicrî 1220 senesinden başlıyarak zamanımıza kadar gelir. Arap
Edebiyatı tarihi ile meşgul olanlar da Edebiyat Tarihi bakımdan aynı devirleri
esas almışlardır.[3]
Bu iddiaların hepsi yanlıştır. Allah Teâlâ’nın, bize
kendisiyle kitap gönderdiği Resulünün sözleri elbette ki bizim için Kur'an’dan
sonra en mühim bir esastır. Aksi halde O'nun Peygamberliğinin mânası nedir? Esasen
hadis, Kur'an’ın tefsiri mahiyetindedir. Resûlullah (s.a.)’in kavlî, fiilî ve
takrirî her türlü hadisi, Kur'an-ı Kerîm'deki ahkâmın yine kavlî, fiilî ve
tekriri olarak izah ve tefsiri demektir. Bunun böyle olduğunu söyleyen biz
değil, yine Allah Teâlâ Hazretleridir.[4]
“De ki, Ya
Muhammed! Eğer Allah'ı seviyor idiyseniz bana tâbi' olunuz. Öyle yaparsanız
Allah sizi daha çok sever ve günahlarınızı bağışlar. Allah gafur ve rahimdir.
De ki, Allah'a ve Resule itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah
kâfirleri sevmez.”
[5]
“Allah'a ve
Resulü’ne itaat ediniz. Böyle yaparsanız rahmete nail olmanız umulur.”
[6]
“Allah
mü'minlere ihsanda bulunmuştur. Çünkü Allah, her ne kadar daha önce açık bir
sapıklık içinde bulunuyor idiyseler de, aralarından onlara Allah'ın âyetlerini
okuyan, onları tezkiye eden, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber
gönderdi.”
[7]
“Ey îman
edenler, Allah'a itaat ediniz. Resule ve kendi aranızdan seçilmiş olan
idarecilere de itaat ediniz. Eğer siz Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız,
bir şeyde anlaşmazlığa duçar olduğunuzda onu Allah'ın ve Resulünün nizamına
tatbik suretiyle hallediniz. Bu tarz daha hayırlı ve izah bakımından daha
güzeldir.”
[8]
“Hayır!
Rabbin hakkı için onlar kendi aralarında vuku' bulan anlaşmazlıklarda seni
hakem tanıyıncaya, sonunda senin verdiğin hüküm ve kararlardan dolayı
ruhlarında bir hoşnutsuzluk hissi bulunmayıncaya ve senden sadır olan her şeyi
tam bir itaatle kabul edinceye kadar, onlar îman etmezler.”
[9]
“Allah'a ve
Resulüne itaat eden kimseler, nebîler, sıddıykler, şehidler, sâlihler ve
Allah'ın kendilerine in'am ve ihsanda bulunduğu kimselerle beraberdirler.
Onlar ne güzel arkadaşlardır.”
[10]
“Her kim
Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiştir.”
[11]
“Rahmetim her
şeyi ihate etti. Rahmetimi müttekîlere, zekâtı verenlere, bizim âyetlerimize
îman edenlere yazacağım. Bizim âyetlerimize îman edenler, Tevrat ve İncil’de
yazılı buldukları Ümmî Peygambere îman eden ve ona tâbi' olanlardır. O
Peygamber onlara iyiyi emreder, kötüyü yasaklar, onlara, tertemiz ve iyi olan
şeylerin helâl olduğunu, kötü ve zararlı şeylerin haram olduğunu bildirir. Bu
ümmî Peygamber, onların sırtlarındaki ağır yükleri ve üzerlerindeki zincirleri
kaldırır. İşte O'na îman edenler, O'nu destekleyen ve O'na yardımcı olanlar,
O'na indirilen Kur'an’a tâbi' olanlardır. Ancak onlar kurtuluşa ererler.”
[12]
“Biz O'nu
ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
[13]
“O'nun emrine
muhalefet edenler, bu yüzden kendilerine bir fitnenin yahut acıtıcı bir azabın
isabet etmesinden çekinsinler.”
[14]
“Sizden
Allah'ı ve âhiret gününü dileyen ve çokça Allah'ı hatırlayanlar için
Resûlullaha tâbi' olmakta güzel bir istikamet vardır.”
[15]
“Ey Peygamber
biz seni, şâhid, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”
[16]
“Allah'a ve
Resulü’ne itaat edenler büyük bir kurtuluşa ermişlerdir.”
[17]
“Rasûlullah’ın
size getirdiklerine yapışınız. O'nun size yasak ettiği şeylerden de uzak
olunuz. Allah'dan korkunuz. Çünkü Allah'ın vereceği ceza ağırdır.”
[18]
Ebû Dâvud, Irbâd b. Sâriye'den rivayet etmiştir:
“Size
Allah'ın azabından korkmayı, rahmetinden ümidvâr olmayı, siyah bir köle de
olsa büyüklerinizi dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Biliniz ki, aranızdan
benden sonra yaşayacak olanlar pek çok ihtilâflar görecekler. O zaman benim
sünnetime ve doğru yolda giden reşîd halifelerimin sünnetine sarılınız. Sadece
bunlara yapışınız. Sakın başka yollara sapmayınız. Dinde yeni işler yapmaktan
şiddetle sakınınız. Çünkü dinde yapılacak her yenilik bid'at, her bid'at ise
sapıklıktır. Sapıklığın her çeşidi insanı ateşe iter.”[19] buyurdular.
Ebû Dâvud ve Tirmizî, Ebû Râfi'den rivayet
etmişlerdir:
Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Sizden
birinizin, -emrettiklerimden bir emrim, yasakladıklarımdan bir yasağım
geldiğinde- koltuğuna yaslanarak, ben başkasını bilmem, Allah'ın kitabında
bulduklarımıza tâbi oluruz, dediğini görmek istemem.”[20]
Ebû Dâvud, Irbâd b. Sâriye (r.a.) den rivayet
etmiştir:
Resûlullah (s.a.) kalktı ve bize şöyle dedi:
“Sizden
biriniz koltuğuna yaslanarak, Allah bu Kur'an’da olanlardan başka hiçbir şeyi
haram kılmamıştır, demenin doğru olacağını mı zanneder? Hayır! Benim nice
emirlerim, tavsiyelerim ve yasaklarım vardır ki, onlar Kur'an gibidir. Hatta
bazı hallerde Kur'an’dan da fazladır.”[21]
Müslim, Câbir (r.r.) den rivayet etmiştir:
“Kıyametle
aramda şu iki parmak arasındaki kadar mesafe kaldığı bir sırada ben
gönderildim. Şüphesiz sözlerin en hayırlısı Allah'ın kitabı, yolların en
hayırlısı da Muhammed'in yoludur, işlerin en kötüsü, dinde yapılan mesnedsiz
yeniliklerdir. Dinde yapılan her yenilik bid'attır ve her bid'at da
sapıklıktır.”[22]
Buhârî ve Müslim, Enes (r.a.) den rivayet etmişlerdir;
Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Sizden hiç biriniz
-ben kendisine babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevgili
oluncaya kadar-îman etmez.”[23]
Bunlar bu konuda vârid olan âyet ve hadislerden bir
nebzedir. Kur'an’da ve hadis kitaplarında sünnete sarılmanın, dinin
vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden âyet ve hadisler pek
çoktur. Hal böyle olunca “Yalnız Kur'an’la amel edelim” iddiası ciddiyetten
uzaktır. Samimî müslümanlar bu türlü iddialara kulak vermezler.[24]
“Ey Muâz!
Orada insanlara ne ile hükmedeceksin?” Muâz:
“Allah'ın kitabı ile.” Resûllulah (s.s.):
“Onda
bulamazsan ne yaparsın?” Muâz:
“Resûlullah’ın sünneti ile hükmederim.” Resûllulah
(s.a.):
“Onda da
bulamazsan o zaman ne yaparsın?” Muâz:
“Aklımla, yani içtihadımla,” dedi. Resûlullah bunun
üzerine:
“Resulünün
resulünü muvaffak kılan Allah'a hamd-ü senalar olsun” dedi ve
Muâz'ı Yemen'e gönderdi. İşte bu hâdise İslâm ulemâsının rehberi olmuştur.
[25]
İcmâ' delilinin esası da Resûlullah’ın şu hadis-i
şeriflerine dayanır:
“Mü'minlerin
güzel gördükleri şeyler güzel, çirkin gördükleri şeyler de çirkindir.”
[26]
Ebû Hanîfe Hazretleri şöyle demiştir:
“Bu bizim ilmimiz bir görüştür. O, bizim yapmağa
muktedir olduklarımızın en güzelidir. Her kim o bizim yaptığımızdan başkasını
veya fazlasını yapmağa muktedir olursa, onun için kendi görüşü esastır, bizim
içinde kendi görüşümüz esastır.”
[27]
eş-Şâfii Hazretleri göyle demiştir:
“Bana âit bir mezheb (görüş) ve benim mezhebime
muhalif bir haber (hadis) bulursanız, biliniz ki, benim mezhebim o hadistir.”
[28]
Hamd; öğmek ve öğülmek, âlemlerin Rabbi Allah-ü
Teâlâ'ya mahsustur.
Akval’dan murad, Kur'an dışında O'ndan sudûr eden
sözlerdir.
Ef’âlden murad, Resûlullah'ın bizzat yapmış oldukları
işlerdir.
Rivayetin çeşitleri, muttasıl munkatı’ gibi vasıflarla
muttasıf olmasıdır.
Rivayetin hükmü, kabul veya red'dir.
Burada kısa olarak, dirayet ve rivayet yönlerinden
îlm-i hadis'e işaret etmek yerinde olur.
Dirayet yönünden ilm-i hadis’in tarifi:
Rivayet bakımından ilm-i hadis’in tarifi:
1) Sahîfeler: Kur'an'dan sonra
nıüslümanların yazdıkları ilk eserlerin adı sahîfedir. Sahabe tarafından
yazıldığı tesbit edilen sahîfeler şunlardır:
a- Abdullah b.
Amr b. el-Âss'ın “es-Sahîfe es-Sâdıka” sı.
[30]
b- Hz, Ebu
Bekr'in “Farîzat-üs-Sadaka” adlı sahîfesi.
c- Hz. Alî'nin
“Sahîfe” si.
[31]
d- İbni
Abbâs'ın “Elvâh” ı.
[32]
2) Cüzler: Bir râvî tarafından rivayet
edilen hadis mecmualarına “cüz” denildiği gibi kabir azabı, niyyet, rü'yetüllah
gibi muayyen konularda derlenmiş olan hadis mecmularına da cüz denir.
3)
Risaleler: Cami' adı verilen kitapların iman, taharet, zühd, meşrubat,
tefsir, tarih, fiten ve menâkıb gibi bölümlerinden sadece bir tanesini ihtiva
eden kitaplara risale adı verilmektedir. Meselâ İbni Hacer’in, bilhassa
Suyûtî'nin bazı eserleri risalelerden ibarettir.
4)
Musannefler: İmâm-ı Mâlik'in Muvatta'ı, Müslim'in Sahîh'i gibi
dinî konuların çoğunu ihtiva eden ve fıkıh bablarına göre hazırlanmış olan
eserlere musannef denir.
5)
Müsnedler: Ebû Davûd et-Tayâlisî'nin ve Ahmed b. Hanbel'in
“Müsned” leri gibi hadisleri -konuları ne olursa olsun- ilk râvîlerine göre
toplayan kitaplardır.
6)
Mu'cemler: Tabarânî'nin ve İbrâhim b. İsmail'in Mu’cemleri gibi
râvîlerin isimlerini ve rivayet ettikleri hadisleri alfabetik olarak ihtiva
eden kitaplara mu'cem denir. Ayrıca lügat, ıstılah ve diğer umumî konularda
alfabetik olarak telif edilmiş olan eserlere de mu'cem denir. Yakut'un
“Mu'cemül-büldan” ve “Mu'cemul-Üdebâ” gibi.
7) Camiler: Buhârî'nin
Sahîh'i, Tirmizî'nin Sünen'i (Sahih’i) gibi fıkıh bablarma göre toplanmış olan
geniş eserlere Cami' denir.
8) Sünenler: Ebû Davud'un
ve Neseî'nin Sünen'leri gibi daha ziyade ahkâm hadislerini ihtiva eden
kitaplara Sünen adı verilmektedir.
9)
Müstedrekler: Hâkim-i Nisabûrî'nin Müstedrek'i gibi, Buhârî ve
Müslim'in kendi şartlarına göre tashih ettikleri ve fakat kitaplarına almadıkları
hadisleri toplayan kitaplara denir.
10)
Müstahrecler:
Ebû Nuaym el-Isfehânî'nin Müstahrec’leri gibi, Buhari
ve Müslim çapındaki hadisçilerin kitaplarındaki hadisleri, bir başka isnâd ile
yeniden tespit edilmiş olarak ihtiva eden kitaplara denir.
11)
Erbeûnlar: Nevevî'nin Erbeûn'u gibi kırk hadis ihtiva eden kitaplara
verilen bir addır.[33]
Siyer, sîret kelimesinin çoğuludur.
1- Urve b.
ez-Zübeyr (öl. 92 H.) Peygamberin hayatı
ile ilgili bazı şeyler yazmıştır. İbni İshâk, el-Vâkıdî ve et-Tabarî Urve'den
çok şey naklederler.
2- Ebân b.
Osman b. Affân el-Medenî (105), sîret hakkında bir kitap yazarak Peygamberin
hayatı ile ilgili hadisleri toplamıştır.
3- Vehb b.
Munebbih el-Yemenî (110), Megâzî'de bir kitap yazdı.
4- Şurahbîl b.
Sa'd (123), Siyer ve Megâzî'de bir eser yazdı.
Siyer ve Megâzi'âe eser yazan diğer müellifler
şunlardır:
5- Âsım b. Ömer
b. Katâde (120).
6- İbni Şihâb
ez-Zührî (124).
7- Abdullah b.
Ebî Bekr b. Hazm (125).
8- Ma'mer b.
Râşld (150).
9- Muhammed b.
İshâk (152).
10- Ziyâd
el-Bekkâî (183).
11-
Muhammed b.
Ömer b. Vâkıd es-Sehmî el-Vâkıdî (208).
12- Abdulmelik
b. Hişâm b. Eyyûb el-Hımyerî (213).
13- Muhammed b.
Sa'd (230).
[34]
Hülâsa hadisle siyer bir bakıma müşterek konulu iki
ayrı bölüm gibi görülüyorsa da gaye ve bazı mesaili bakımından birbirlerinden
ayrı iki ilim dalıdır. Aralarında umum husus min vecih vardır. Şimdiye kadar
beynel-ülemâ mütedâvel olan da ikisinin ayrı ayrı ele alınan birer ilim olarak
mütâlea edilmeleridir. Meselâ hadis fıkıhtan bir bölüm değildir, çünkü hadis
fıkhın delilidir. Halbuki Siyer ve Megâzî fıkhın bir bölümünü teşkil eder. O
halde hadis, Siyer ve Megûzî'nin anâsır ve delâilini teşkil etmektedir.[35]
Haber-i vâhid, Meşhur, azîz yahut garîb kısımlarına
ayrılır.
hadisi, mütevâtir olup, tevatürü lafzıdır. Çünkü
Resûlullah bu hadisi bu lâfızlarla ifade etmiştir.[36]
Hadisinin birinci râvîsi sadece Ha. Ömer olduğu için
“ferd” iken, daha sonra gelen râvîler çoğaldığından dolayı meşhur olmuştur.[37]
Haber-i garîb, hangi mertebede olursa olsun,
rivayetinde bir tek kimsenin tek başına kaldığı haberdir.[38]
Diğer bir tarife göre, Sika olan râvînin diğer sika
olan râvîlere -gerek metinde ve gerek senede- ziyâde ve naks ile muhalif
olarak rivayet ettiği hadistir. Şeklinde anlatılır.[39]
Münker, bir tek yoldan gelen, başka yoldan rivayeti
malûm olmayan hadistir ki, buna hadis-i ferd denir.[40]
Hiç bir sika'nın hadisine muhalif olmaksızın
yalancılık, galat, fısk ve saire gibi hallerden birisi ile müttehem olan bir
râvînin rivayet ettiği hadise “Metruk” namı verilir.[41]
Seneddeki Ittıssal Ve İnkıtaa Göre Hadisin Taksimi:
Bu husus iki esasa göre ele alınır.
a) Senedin
ibtidası ki hadisi rivayet eden veya kitabına yazan kimsedir.
b) Senedin müntehası
Resûlullah (s.a.)’dır.
Maktu', senedi tabiîde kalan kavlî veya fi'lî
hadistir. Maktu', munkatı'dan farklıdır.
[42]
Mürsel'e gelince, İbni Salah şöyle der:
Bazı hadisçilerin naklettiklerine göre Ebû Hanîfe ve
Mâlik mürsel ile amel ederlerdi. Bası kimseler ise sahabî ile büyük tâbiî'nin
mürselini kabul eder, diğerlerini reddeder.
[43]
Munkatı':
İbn-us-Salah, “Mürsel ile munkatı' arasındaki farkı göstermek hususunda farklı
görüşler ortaya çıktı” dedikten sonra munkattı için iki tarif zikreder:
1- Senedinden
bir râvî düşen hadis,
2- Senedinde
mübhem bir adam zikredilen hadis.
Birincisinin
misali; Abdurrazzâk'ın Sevrî'den, o da Ebû İshâk’tan, o da
Zeyd b. Yüşey'den, o da Huzeyfe'den merfû’ olarak rivayet ettiği “İn
velleytümuha Eba Bekrin fekaviyyün emin”[44] hadisidir ki,
bu hadisin senedinde iki yerde inkıta' vardır:
1- Abdurrazzâk
bu hadisi Sevrî'den işitmedi. O ancak Sevrî'den işitmiş olan en-Nu'mân b. Ebî
Şeybe el-Cenedî'den rivayet etti.
2- Sevrî de
hadisi Ebû İshâk'tan işitmedi, başka bir şerikinden işitti.
İkinciye
misal; Ebû'1-Alâ b. Abdullah b. eş-Şahhîr'in iki mübhem
kişiden, onların da Şeddâd b. Evs'den rivayet ettikleri “Allahümme İnni
eselüke's-Sebâte fîl-emri”[45] hadisidir.
Bazı hadisçiler, “Munkatı' mürsel gibidir”
demişlerdir.
el-Hatîb, bazı kitaplarında mu'dal'u mürsel der.
[46]
Tedlîs'in lügat mânası, satıcının malın kusurunu
müşteriden gizlemesidir.
1- Tecllîs-i
İsnâd: Bu, en fazla dolaşan tarife göre, Râvînin senedde,
şeyhini atlayarak muasırı veya mülâki olduğu şeyhinin şeyhinden -veya daha
yukarıdan hadisi “an fülan” gibi elfaz ile rivayet etmesidir. Bu kısım çok
çeşitli şekillerde tarif edilmiş ve pek çok farklı görüşler serdedilmiştir.[47]
2- Tedlîs-i
şuyûh: Bu kısım şöyle tarif edilir: Muhaddisin, şaşırtmak
kasdı ile şeyhinin ma'rûf olan ismini, lâkabını ve diğer vasıflarını bırakarak
maruf olmayan ismi ve lâkabı ile onu çağırması ve vasfetmesidir.
3- Tedlîs-i
Tesviye: Râvînin, sika olan şeyhlerinden ikisi arasında
bulunan zayıf bir râvîyi ıskat ederek, hadisi sika kimselerden rivayet edilmiş
gibi göstermesidir.[48]
Muallel hadis'i bilmek, ondaki illeti keşfetmek çok ince
bir ilim olup, bu konuda son derece büyük bir meharete ihtiyaç vardır, tlel-i
hadis mevzuunda Ahmed b. Hanbel (241), Ali b. el-Medînî (234), Abdurrahman b.
Mehdî (198), Ya'kûb b. Şeybe (262), Buharî (256), Ebû Hatim er-Râzî (277), Ebû
Zür'a er-Râzî (264), ed-Dârekutnî (385) gibi zevat söz söylemişler, eserler
te'lif etmişlerdir, illet, hadisin metninde ve senedinde olabilir. Zahirde
ayıplardan salim bulunan bir haberin hakikatte sıhhatine dokunacak gizli bir
kadh sebebi varsa o sebebe “İllet”, kendisinde böyle bir illet bulunan hadise
“muallel” denir. ibn-üs-Salah”, ise Muallel hadis, zâhir-i hali selâmet iken
kendisinde sıhhatına dokunacak bir illete vâkıf olunan hadistir” şeklinde tarif
eder.[49]
İtibar, Mütâbeât ve Şevâhid'e misal:
1. An Hammâd
an Eyyub, an İbni Şirin, an Ebi Hüreyre, an-in- Nebi (s.a.)
2. An Âhere
gayrı Hammâd, an Ebi Hüreyre, an-in- Nebi (s.a.)
3. an Âhere
gayrı Eyyûb, an Ebi Hüreyre, an-in- Nebi (s.a.)
4. an âhere
GAYRI İbni Şîrîn, an Ebi Hüreyre, an-in- Nebi (s.a.)
5.
an âhere
GAYRI Ebî Hüreyre
6. ------ -------
------- ---------- -------
7. Aynı mânada
başka bir hadisin rivayet edilmesi.
Not: 1 ve 6 ya göre hadis ferddir. 2 de Mütâbeât-ı
tâmme hasıl olmuştur. 3, 4, 5 de mutâbeat vardır. Bu hallerde semadaki uşaklık
ve yakınlık durumuna göre hadis mütâbeâtın diğer isimlerini alır. 7 de hadis
sabit olur.[50]
Sahîh
hadis'in tarifi: Sahîh hadis âdil ve zabıt kimselerin, yine kendileri
gibi âdil ve zabıt kimselerden Resûlu Resûlullah (s.a.) e kadar ulaşan muttasıl
senedlerle naklettikleri müsned hadistir ki, şâz ve muallel olmaması da
şarttır.
Ali b. el-Medînî ve el-Fellâs'a göre, “Muhammed b.
Şîrîn an Abide an Ali”.
Yahya b. Maîn'e göre, “el-Ameş an İbrahim an Alkama an
ibni Mes' üd”.
Buhârî'ye göre, “Mâlik an Nâfi' an Ibni Ömer” dir.
“Hasen” hadislerin en fazla bulunduğu kitap
Tirmizi'nin “Sahîhi” dir.[51]
Bazı âlimler ise, hem lâfzı ve hem de mânasının Allah
tarafından geldiğini söylemişlerdir.
Kudsî hadislerin sayısı 100 kadardır. Kudsî olmayan
hadislere hadis-i Nebevi denir.
Eser de habere mürâdiftir. Nevevî Takribide
naklettiğine göre, fıkıhçılar, eserin mevkufa has olduğunu söylemişlerdir.[52]
“Sinn-i temyiz” için herkese tatbik edilecek muayyen
bir yaş yoktur. Bu, bazı kimselerde 5, 6, 7 yaşlarında, bazı kimselerde ise on
ile 15 yaşları arasında hâsıl olur. İyiyi kötüyü fark eden küçük çocukların
semâı -edâ olgun yaşta olmak şartı ile- sahîhdir. Bazı kimseler, şahitliği
kabul edilecek yaşta olanların hadisi sema'ları da kabül edilir demişlerdir.[53]
Hadisi almanın yolları sekizdir.
Birincisi: es-Semâ'
yani işitmektir. İşitmek bazan şeyhin, ezberinden; okuduğu lafızları yahut bir
kitaptan okunanı dinlemek şeklinde olur.
İbni Kesîr ise, “Haddeseni’ nin en yüksek işitme
ibaresi olması lazım gelir, demiştir.
İkincisi: “el-Kîrâatü
alâ'ş-Şeyh” dir.
Bu hususda âlimlerin dayanağı, DıMâm b. Sa'labe'nin
Buhârî’deki hadisi
[54] dir ki, bu
hadis semâın dûnunda olan kıraatle rivayet edilmiştir, İmâm-i Mâlik'e, Ebû
Hanîfe'ye ve İbni Ebî Zi'b'e göre kıraat sema'dan daha kuvvetlidir. Her
ikisinin müsâvî olduğu da söylenmiştir.
Bunlardan sahîh olan birinci görüştür. Meşrık
ulemâsının çoğu birinci görüşü esas almıştır.
Üçüncüsü:
el-İcâze'dir.
1- “Sana bu
kitabı veya bu kitapları rivayet etmen için icazet yerdim” sözü gibi, muayyen
bir şahsın, muayyen bir konuda, muayyen bir kimseye icazet vermesidir. Buna
Münâvele de denir.
2- “Sana, benim
rivayet ettiklerimi veya benim mesmûâtım va musannefâtımdan sence sahîh
olanları rivayet etmene icazet verdim.” ifadesi gibi, muayyen bir kimseye,
gayrı muayyen şeylerde icazet vermektir.
3-
“Müslümanlara yahut mevcut olanlara yahut “lâilâhe illallah” diyenlere icazet
verdim” sözü gibi, gayrı muayyen şeyler için icazet vermektir. Buna umûmî
icazet denir.
4- Meçhul ile
meçhule icazettir ki bu bâtıldır. Ancak
“Benden rivayet etmeyi arzu edene bu kitabı rivayet etmesi için icazet
verdim” şeklinde söylerse bazı hadisçiler bunu kabul ederler.
Dördüncüsü:
“el-Münâvele” dir.
el-Hâkim en-Nisâbûrî şöyle demiştir:
Beşincisi: “el-Kitabe
yahut “el-Mükâtebe” dir,
Altıncısı:
“İlâm-uş-Şeyh” dir.
Yedincisi: “el-Vasiyye”
dir.
Sekizincisi: “el-Vicâde”
dir.
Vicâde, bir şahsın, muayyen bir müellifin bizzat
kendisinin veya ondan rivayet eden birisinin yahut başka bir kimsenin yazmış
olduğu bir kitabı bulması yani ele geçirmesidir. Bulana “Vâcid” denir. Bu
şekilde bulunan kitaptaki hadisleri “falancanın hattı ile bir kitapta buldum,
falanca bize söyledi” şeklinde ibareler kullanmak suretiyle rivayet etmesinde
bir beis yoktur.
[55]
İsnad,
metnin geliş, ve intikal yolunu bilmektir. Metnin yolu, metni bize ulaştıran
yani bize nakleden Ricâl’dir.[56]
Hadis rivayet eden Rical yola benzetilmiştir, zira her ikisi de insanı maksûda
ulaştırır.
Sened
de yoldur. “Metnin yolu” ve “Senedin yolu” tabirlerinin mânası aynıdır. Bir
hadis'in sahîh veya zaîf olduğunu tesbit hususunda jnuhaddislerin istinatgahı
olması sebebile bu yola Sened denilmiştir.. Sened'in ulaştığı yani nihayet
bulduğu söze metin denir.
Bazı
hallerde isnâd, “Hadis'i kailine ref’etmek” diye tarif olunur. Bu tarif biraz
önce yaptığımız izahların hemen hemen aynıdır.[57]
İsnâd'ın
üstünlüğü, onun üzerine terettüp eden gaye, semere ve faydalara bağlıdır.
Bunlar ise değerlerin ve gayelerin en büyüğüdür. Çünkü isnâd ve kendisine bağlı
bulunan şeylerle, hadislerden makbul ve merdûd olanlar, amel edilmesi caiz olan
yahut olmayanlar bilinir. Binaenaleyh isnâd, İslâm şeriatı için çok mühim bir
vasıta veya yoldur. Çünkü mübhem'in beyanı, mücmel'in tafsili gibi İslâm’ın
izaha muhtaç olan kısımlarının izahı isnâd vasıtası ile bize kadar intikal eden
sahîh hadislerle yapılır. Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerîm’inde şöyle buyuruyor:
“Biz sana Kur'anı, insanlara indirilen
ahkâmı beyan etmen için indirdik.”[58]
Resûlullaha
Kur'an-ı Kerîm’le birlikte, onun tefsir ve izahı mahiyetinde olan hadisler de
verilmiştir. Binaenaleyh İslâm nizamı, Kur’an ve hadis olmak üzere iki asıl
üzerinde teessüs etmigtir.
Bu
iki esastan Kur’an, Allah’ın teminatı ile mahfuzdur.
“Kur'an'ı biz indirdik. Şüphesiz onu
koruyacak olan da ancak biziz.”[59]
Bu
âyet-i kerîme Kur'an'ın Allah tarafından indirildiğini ve onun muhafazasının
Allaha ait olduğunu açık bir şekilde beyan eder. Kur'an’ın muhafazası,
nüzulünden kıyamete kadar bir harf dahi ilâve edilmemesi veya noksanlaştırılmaması
demektir. Bu teminat bugüne kadar tam olarak tahakkuk etmiştir. Kur'an’da
ziyadelik veya noksanlık olduğunu şimdiye kadar hiç kimse iddia etmemiş ve
edemez de.
Peygamberin
sünnetine gelince, O da müslümanların gayretiyle muhafaza edilmektedir, ilk
müslümanların hadis üzerinde nasıl çalıştıklarını gördüğümüz zaman onun da
Allahın inayeti ile hıfzedilmiş olduğunu görürüz. Bununla beraber peygamber
tarafından söylenmediği halde bazı kimselerin hadis uydurdukları bir vakıadır.
Fakat İslâm âlimleri, bu türlü menfî hareketleri zamanında yakalayıp bertaraf
etmesini bilmişlerdir.
Üsâme
b. Zeyd'in (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.) şöyle
buyururlar:[60]
Bu
ilmi (yani dine âid bilgileri), her nesilden âdil halefler yüklenir ve
kendinden sonra geleceklere naklederler. Onlar dinde aşırılık gösterenlerin
tahriflerini, bâtıl taraftarlarının yersiz ve hilafı hakikat iddialarını,
câhillerin mesnetsiz te'villerini bu ilimden (dinden) uzaklaştırırlar.
[61]
Bu
hadis pek çok sahabîden rivayet edilmiştir. Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Amr, Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Abbas, Câbir b. Semure, Muâz
b. Cebel ve Ebû Hüreyre bu hadisi ayrı ayrı peygamberden rivayet etmişlerdir.
Her rivayet müstakil olarak ele alındığı zaman hadis zayıf olmakla beraber,
müteaddid rivayetlerin bir araya gelmesiyle hadis kasen derecesine
yükselmiştir.
İmam-ı
Nevevî, tehzîb-ul-Esmâ adlı kitabının evvelinde bu hadis hakkında şöyle der:
Bu
hadis, bu ilmin (yâni hadis ilminin) masun ve mahfuz ve onu nakledenlerin âdil
kimseler olduğu hakkında Resûlullah'ın verdiği bir haberdir. Allah-ü Teâlâ, her
asırda âdil kimselerden meydana gelen bir cemaatı, bu ilmi yüklenip nakletmek
hususunda muvaffak kılar. O âdil kimseler bu ilmi hakkiyle tahsil ederler, her
türlü tahrif, tebdil, tağyir ve tezyifi ondan uzaklaştırırlar. Bu durum, fâsık
kimselerin ilm-i hadisten bazı şeyleri öğrenmesine mâni teşkil etmez. Zira
bahsimize konu olan hadisin mânası, âdil kimselerin bu ilmi tahsil edeceklerini
ifade etmektir. Tabiatiyle bu, hiç bir zaman, âdil olmayanların bu ilmi tahsil
etmeyeceklerini ifade etmez.
[62]
İsnâd'ın
önemi hakkında pek çok hadis ve kelâm-ı kibar vardır. Buğrada onların bir
kısmından bahsedelim.[63]
İbni
Mes'ud'un rivayetine göre Resûlullah (s.a.):
“Benim sözümü işiten, onu ezberleyip
güzelce mânasını anlayan sonra onu edâ eden, yâni başkalarına nakleden bir
kimsenin Allah yüzünü ak etsin. Nice hâmil-i fıkıh kimseler vardır ki, onu
kendilerinden daha fakîh olanlara naklederler.” buyurmuştur.
[64]
Ebû
Dâvûd ve Tirmizî'den gelen rivayete göre:
“Bizden bir şey işitip de onu işittiği
gibi tebliğ eden bir kimsenin Allah yüzünü ak eylesin. Nice tebliğ olunan
kimseler vardır ki, işitenden daha çok anlayışa sahiptirler.”[65] Buyurmuştur.
Ebû
Saîd el-Hudrî'den gelen rivayette ise, Resûlullah (s.a.) veda haccında:
“Benim sözümü işitip de tam manasıyla anlayıp
hıfzeden kimsenin Allah yüzünü ak etsin. Nice hâmil-i fıkıh kimse vardır ki,
fakîh değildir.”[66]
Buyurmuştur.
Bu
hadisler, verilen kaynaklarda farklı şekillerde rivayet edilmiştir. Bu
farkların hepsi bir arada mütâlea edildiği zaman ortaya bir netice çıkar, o
da, Resûlullah (s.a.) in kendisinden işitilen sözleri, işitenlerin tam olarak
nakletmesini temin etmek isteğidir. İşte bunun içindir ki, İslâm ulemâsı en
büyük himmet ve gayreti hadis sahasına vermiştir.
Ebû
Muhammed el-Hasen b. Abdurrahman İbni Hallâd el-Râme-hürmüzî “el-Muhaddis
el-fâsıl beyn el-râvî vel-vâî” adlı kitabında şöyle nakleder:[67]
Ata
b. Yesâr'dan, o da İbni Abbas'tan, İbni Abbas dedi ki, Ali b. Ebi Talibi işittim,
şöyle diyordu:
Resûlullah
(s.a.) bizim yanımıza geldi ve şöyle dedi:
“Ey Allahım halîfelerime merhamet et.” Biz, “Yâ Resûllullah, senin halifelerin kimlerdir?”
dedik. Cevaben: “Onlar, benim hadislerimi
rivayet eden ve onları insanlara öğreten kimselerdir.” dedi.
Bu
hadisin ifade ettiği mâna ve ehemmiyet ilk müslümanlarca tam olarak
anlaşılmıştır. Bu vâdîde onlara hiç bir husus gizli kalmamıştır. Onun
hadislerini rivayet eden ve onları insanlara öğretenler gerçekten O'nun
halîfesi olmuşlardır. Bu hadise istinaden hicrî birinci asırda ve ondan sonraki
asırlarda büyük muhaddislere “Emîr-ul-Mü'minîn” ünvanı verilmiştir. Süfyan
es-Sevrî ve Buhârî “Emîr-ul-Mü'minîn” ünvanını alanlardandır.
[68]
Müslîm,
İbni Sîrîn'den şöyle rivayet eder:
Bu
ilim dindir. Dininizi anlatacağınız kimselere bakınız, yâni onları iyice
tetkik ediniz, mevsuk kimseler olup olmadıklarını araştırınız.
[69]
İmam-ı
Şafiî'den; “İsnâd” sız hadis tahsil eden kimse tıpkı geceleyin karanlıkta odun
toplayan kimse gibidir.
Süfyan
es-Sevrf'den: “İsnâd” mü'minin silâhıdır.
Abdullah
b. el-Mubarekten: isnâd, dindendir, eğer isnâd prensibi olmasaydı, bu konuda
dileyen dilediğini söylerdi.
Evet,
“isnâd” hadis sahasında mü'minin silâhıdır. İslâm âlimleri dini onunla müdafaa
etmişlerdir. Silâhsız müdafaa'nın "imkânsız olduğu cümlenin malûmudur.
îsnâd, kişiyi maksûd olan gaye ve hedefe ulaştıran merdivendir. Eğer
hadislerin sıhhatini tesbit işinde îsnâd sistemi mevcut olmasaydı, İslam
esaslarının çoğu zayi' olur, ilhâd ehli kendi kötü gaye ve arzularına uygun,
düşecek hadisleri uydurmağa, senedleri değiştirmeğe muktedir olurlardı.
İslamın
isnâd sistemini zedelemek isteyen bazı müsteşrikler, İslâm ümmeti dışında kalan
ve daha önce yaşamış olan milletlerde isnâd sisteminin bulunup bulunmadığını
araştırdılar. Bunlardan bilhassa Caetanı
[70]
îsnâd'ın müslümanlara has olmadığını iddia etmek istedi. Bu arada Horovitz
[71] ve
Prof. Margoliouth
[72] da
aynı istikamette çalışmalar yaptılar. Fakat netice itibarı ile esaslı bir şey
elde edemediler. Bu konuda daha fazla çalışan ve yazılanları bir araya
toplayan Prof. J. Robson'dur.
[73]
Bu
müsteşriklerin çalışmaları göstermiştir ki, müslümanların hadis sahasında ve
diğer sahalarda vücûda getirdikleri isnâd sistemi, Hintliler, Yahudiler,
Yunanlılar ve diğer eski milletlerin hiç birinde tam olarak vücut bulmamıştır.
Bazı müteferrik isnâd kalıntılarının esasen her millette olması normaldir.
İsnâd
mevzuunda ilmî araştırma yapan İslam âlimlerinden İbni Hazm
[74] ve
İbni Cerîr et-Tabarî'yi zikredebiliriz.[75]
Bilhassa
İbni Hazm bu mevzuda tafsilâtlı bilgi vermektedir.[76]
İsnâd,
İslam şeriatının temellerinden biri ve en mühimmidir. Çünkü İslamî hükümlerin
çoğunun istinatgahı ve Kur'an âyetlerinden mücmel olanların izah ve tafsilinin
dayanağı peygamberin sâhîh hadisleridir. Sahih hadislerin bilinmesinde en mühim
esaslardan biri isnâddır. İşte bunlar ve benzerî sebeplerden dolayı İslam
ümmeti, bilhassa sadr-ı İslamda isnâd'a özel bir ehemmiyet vermiştir.
Müslümanların bu konuda bu kadar uyanık ve dikkatli olmalarını, sahîh hadis
kitaplarında (Mesânul es-Sihah)da peygamberden rivayet olunan şu hadislere
dayamak mümkündür:[77]
Senedin
sıhhatına zarar verecek her şeyden kaçınmak hususunda.[78]
Hafızalarının
kuvvetine ve zihinlerinin açıklığına güvendiklerinden ve Resûlullah’ın ilk
zamanlarda ashabı hadis yazmalarını yasak etmiş olmasından dolayı ashab-ı kiram
devrinde hadise gösterilen ihtimam onu daha ziyade zihinlerde zabtetmek ve
kalblerde hıfzetmek şeklinde idi.
Müslim’in
Ebu Sâid el-Hudrî'den rivayet ettiği bir hadisde Resûlullah (s.a.) şöyle
buyurur:
“Benden, Kur'an hariç hiç bir şeyi
yazmayınız. Her kim benden naklen Kur'an'dan başka bir şey yazmışsa onu imha
etsin.”[79]
Bu
yasak Kur'an'ın, Kur'an olmayan diğer sözlerle karıştırılması korkusundan
dolayıdır. Bu yasak, Abdullah b. Amr ve başkaları gibi bazı sahâbîlerin hadis
yazmalarına mâni' teşkil etmemiştir. Çünkü Kur'an hariç peygamberden işittiği
şeyleri yazmak kendisine yasak edilmiş olan kimse, Kur'an'la, Kur'an olmayan
diğer sözleri karıştırması muhtemel olan kimsedir. Fakat bu husus dışında
kendisinden emin olunan anlayışlı kimselerin hadisi yazmalarına bir mâni'
yoktu. Bazı rivâyetlere göre de, hadis yazmak müsaadesi bazı sahâbîlere hususî
olarak verilmişti.
Peygamberden
rivayet edilenleri doğru olarak tesbit hususunda son derece büyük bir ehemmiyet
gösterenlerin ilki Hulefâ-i Râşidîn, Hz. Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali'dir.
İbni
Şihâb, Kabîsa b. Züeyb'ten rivayetle demiştir ki:
Nine
olan bir kadın Hz. Ebû Bekir'e gelerek, kendisine miras verilmesini taleb
etti. Hz. Ebû Bekr cevaben: Allah’ın kitabı Kur'an'da nineler hakkında bir şey
bulamıyorum. Resûlullah'ın da bu hususda bir şey söyleyip söylemediğini
bilmiyorum, dedi. Sonra müslümanlara sordu. Muğîre b. gu'be kalktı,
Resûlullah’ın nineye südûs (altıda bir) verdiğini işittim, dedi.
Ebû
Bekr, senden başka bunu işiten oldu mu? Dedi. Muhammed b. Mesleme de aynı şeyi
işittiğini beyan etti. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekr nineye altıda bir verilmesini
takrir etti.
[80]
İbni
Cüreyc, Ebû Nadre'den, o da Ebû Sâid'den rivayetle demiştir ki: Ebû Mûsâ
el-Eş'arî kapının arkasından üç defa Hz. Ömer'e selâm verir, fakat kendisine
girme müsaadesi verilmediği için geri döner. Hz. Ömer arkasından bir adam
gönderip, Ebû Musa'yı çağırtır ve neden dönüp gittiğini sorar. O da
Resûlullah’ın, “Bizden biriniz üç defa selâm verir de cevap almazsa geri
dönsün dediğini işittim.” der.
Hz.Ömer
o zaman, Ebû Musa'ya, “yâ, Resulullah’ın böyle söylediğini isbat edersin, yahut
seni cezalandırırım” der.
Bunun
üzerine Ebû Mûsâ, rengi uçmuş vaziyette bize geldi. Biz oturuyorduk. Sana ne
oldu dedik. Hadiseyi bize anlattı. Ve dedi ki:
Sizden
bunu işiten oldu mu? Biz de:
“Evet
hepimiz işittik,” dedik. Orada bulunanlar Ebû Mûsâ ile birlikte Ebû Sâid
el-Hudrî'yi Hz. Ömer'e gönderdiler ve durumu haber verdiler.
[81]
Ma'rûf
b. Harrebûz, Ebû-t-Tufeyl'den, o da Hz. Ali'den şöyle dediğini nakleder:
“İnsanlara
tanıdıkları şeyleri rivayet ediniz. İnkâr etmekte oldukları şeyleri terkediniz.
Allah’ın ve Resulünün tekzib edilmesini mi istiyorsunuz?”[82]
Böylece Hz. Ali (r.a.) münker olan şeylerin rivayetini men etmiş, meşhur ve
ma'ruf olan şeyleri rivayete teşvik etmiştir.
İşte
bu, fazâil, ince ve anlaşılması güç bazı şeyler hakkındaki zayıf rivayetlerin
yasak olduğunu ifadede büyük bir temel teşkil eder.
Bu
hususları bilmenin yolu isnâd ricâli’nin hallerini bilmektir. Böyle bir inayet
ve İslam ümmetinin büyüklerinin gösterdiği böylesine sonsuz bir ihtimamla
peygamberin sünneti, tahrifci ve bid'atcı ellerin uzanmasından korunmuştur.
Daha sonra hicrî ikinci asrın başlangıcında, birçok hafızların ölmüş olması,
bir kısmının da İslâmı neşretmek gayesi ile yeni fethedilen İslam
memleketlerine gitmiş olmaları sebebi ile sünnetin zayi' olmasından korktuğu
için Ömer b. Abdulaziz hadisin yazılmasını emretti.[83]
Sahih
isnâd, bu ümmetin hususiyetlerinden bir hususiyettir. İbni Hazm şöyle der:
Sika
zatlardan yine sika zatların rivayeti ile ittisal halinde Resûlullaha kadar
ulaşan isnadı, cenabı Allah, diğer milletlerden, farklı olarak sadece İslam
milletine has kılmıştır. Aradan birçok râvilerin düğmesi ile meydana gelen
rivayet Yahudilerde de vardır. Lâkin onlar hiç bir zaman Hz. Musa'ya, bizim Hz.
Muhammed (s.a.) e yaklaştığımız kadar yaklaşamazlar. Onların rivayetleri daha
Hz. Musa'ya ulaşmasına 30 asır varken durmuştur.
Hristiyanlarda
da hal böyledir. Boşanmanın haram olduğunu bildiren rivayet hariç
Hristiyanlıkta hiç muttasıl isnâd yoktur. Bilindiği gibi İslam ümmetine has
bulunan rivayet, râvinin adaleti ve zaptı gibi hadîsciler katında muteber olan
esaslarla yapılan rivayettir. Fakat bir şarta bağlı olmayan mutlak rivayete
gelince bu, Arap milleti gibi diğer milletlerin çoğunda mevcuttur. Çünkü
iftihar etme ve kötüleme vesilesi olarak muhtaç oldukları ensâb'ı ve tarihi
ezberleyip korumak, onların, fazlaca ehemmiyet verdikleri hususlardan idi.
Eski
Yunanlılar ve Romalılar da böyle idiler. Onlar da îlâhlarının ve büyüklerinin
evsâfını ve tarihî vakalardan ihtiyaç duydukları her şeyi ezberliyorlardı. Eski
kavimler bunları, İslam âlimlerinin hadis naklinde esas kabul ettikleri
tahammül ve eda yolu ile yapmıyorlardı.
Bilinmelidir
ki, eğer bunlardan maksat ve gaye sadece büyük imamlardan ahkâmı öğrenmek ise
o zaman rivayet zarurî ve lâzım bir şey değildir. Binâenaleyh Hasan-ı Basrî’den
naklolunan şu: “Bir adam ona bir hadîs sordu:
Oda
söyledi, Adam:
Ona,
kimden rivayet ediyorsun dedi. O da:
Kimden
olduğunu ne yapacaksın dedi şeklindeki sözler buna hamlolunur. Çünkü o kimse
aslında hadis almak ve onu nakletmek için bunu yapmadı. Onun maksadı sadece bir
mesele hakkındaki hükmü öğrenmekti.
İsnâd'ın
hükmü, farz-ı kifâye'dir. Müslümanlardan: bir kısmı bu işi eda edince diğerleri
hakkında zarûri bir vecîbe olmaktan çıkar.[84]
Bir
haber, onu tespit edip yazan kimseye ne kadar az vasıta ile ulanırsa o kadar
sağlam ve kuvvetli olur. Araya giren vasıtalar çoğaldıkça işler karışır.
İslam
âlimleri, râvîler silsilesi az olan senedlere isnâd-ı âlî, çok olanlara
isnâd-ı nâzil, haber'in kısa yoldan menbaına ulaşmasına ulûvv-i İsnâd, uzun
silsilelerle ulaşmasına Nüzül-ü isnâd demişlerdir. Hadisde isnâd aramak ve
isnâd-ı âlî aramak sünnettir.
Ahmed
b. Hanbel, “Hadisde isnâd-ı âli aramak bize seleften kalma bir sünnettir.
Abdullah b. Mes'ûd, Hz. Ömer'in arkadaşlarından hadis dinlemek ve ilmi öğrenmek
için Medine’den ta Küfe’ye giderdi.” demiştir.
Muhammed
b. Eşlem et-Tûsî de, “Kurb-u isnâd Allaha yakınlıktır.” Demiştir.[85]
Ulûvv-u
isnâd beş mertebedir.[86]
Sağlam
bir isnâd ve az râvî ile Resûlullah (s.a.) a vâsıl olmaktır. Râviler arasında
zayıf kimse bulunursa râvîlerin adedine bakılmaz Ve o isnada itibar olunmaz.
Yapılan
araştırmalara göre, İmâm-ı Mâlik'in en âlî isnadı “sünâi” yâni ikilidir.
Kendisi ile Resûlullah arasına biri sahâbî, diğeri tabiî olmak üzere iki râvî
girmiştir.
Buhârî'nin
en âlî isnadı “Sülâsî” yâni üçlüdür. Nazil isnadı ise dokuzludur. Buhârî'nin
Sahîh'inde 22 tane üçlü isnâd vardır. Müslim'in de üçlü isnadı vardır, fakat
Sahîh'ine koymamıştır. Tirmizî'de bir tane üçlü isnâd vardır.
İbni
Mâce'nin beş tane üçlü isnadı vardır. Fakat bunların zayıf olduğu söylenmiştir.
ed-Dârimî'nin Sünen’inde 15 tane üçlü isnâd vardır. İmâm-ı Şafiî' nin de bir
çok üçlü isnadı vardır.
İbni
Hanbel'in Müsned'inde 337, Abd. b. Hümeyd'in Müsned’inde 51, Süleyman b. Ahmed
et-Tabarânî'nin Mu'cemlerinde 3 tane üçlü isnâd vardır.[87]
Senedi
sahîh olmak şartı ile hadis imamlarından el-A'meş (184), Hüşeym (188), İbni Cüreyc
(150), el-Evzâî (157), Mâlik (179), Süfyan es-Sevrî (161), Süfyan b. Uyeyne
(198), Şu'be (160), Züheyr b. Muâviye (173), Hammâd b. Zeyd (179), ismail b.
Uleyye (193) gibi bir zata yakın olmaktır. Bunların isnadı –Resûlullah’la
aralarına fazla râvî girse bile isnâd-ı âlîdir.[88]
Kütüb-i
Sitte sahipleri ile sâir sahîh kitapların musanniflerine nisbetle olan
ulûv'dur. Müteahhirîn bu hususa dayanırlar. Bu nisbî bir ulûv’dur. İbni Dakîk
el-Iyd (702) buna “ulûvv-u tenzîl” adını verir.[89]
Aded
bir olduğu halde râvînin vefatının tekaddüm etmesi ile olan ulûv'dur.
Meselâ
Sünen-i Ebû Davud'u, Zekiyyüddîn Abdülazîm el-Münzirî yolundan almak, Necîb
el-Harrânî'den, Necîb el-Harrânî tarîkinden almak da İbni Hatîb el-Mizzî
yolundan almaktan üstündür.[90]
Aded
bir, şeyh de bir olduğu halde râvînin semâının tekaddüm etmesi ile olan
ulûv'dur. İbni Dakîk el-îyd gibi
bazı
hadis âlimlerince dört ve beşinci mertebeler bir mertebe olarak kabul
edilmiştir.[91]
İsnâd-ı
nazil de beş mertebedir. Ve her biri zikredilen isnâd-ı âli'nin zıddıdır.
Cumhuru ülemâya göre isnad-ı âlî fâzıl, isnâd-ı nâzil mefzul’dur.
İbn-ül-Medinî:
“İsnâd-ı
nazil ile rivayet etmek şu'mdur.” demiştir, İbni Maîn de:
“İsnâd-ı
nâzil yüzdeki yara gibidir.” demiştir.
Bazı
kimseler de isnâd-ı nazil’i isnâd-ı âlî'ye tercih etmişlerdir. Onlara göre,
râvîlerin adedleri çoğalınca muhaddis daha çok dikkatli olur, demişlerdir.
[92]
Tabaka,
yaş bakımından birbirlerine yakın olan ve meselâ “alimerden ilim tahsil etmek”
gibi bir işde iştirak eden topluluk
(cemaat) mânasını ifade eder.
Sahâbî,
âmâ olsun, gözlü olsun, insan olsun, cinnî olsun, peygamberle bir arada
bulunması uzun sürsün sürmesin, ondan bir şey rivayet etsin etmesin, beraber
oturup konuşsun konuşmasın hâl-ı hayatında O'na inanarak O'nunla bir yerde
toplanan, beraber bulunan kimsedir. Çünkü bir kimsenin Resûlullah (s.a.)la
sadece bir arada bulunması sebebi ile -yüksek feyiz, şeref ve makamından
dolayı- Resûlullah’ın nuru kendisi ile beraber bulunan kimsenin kalbi ve diğer
azaları üzerinde tezahür eder.
Tarifteki
kayıtlara göre, asla bir arada bulunmamış olan, başkalarına iman etse bile
Resûlullaha iman etmemiş olan, sarîh bir kavle göre bîsetten önce onun peygamber
olarak gönderileceğine inanmış olan kimseler tarifin dışında kalırlar. Zira
bîsetten önce inanmış olan kimse hakkında hakiki mânada iman vâsfı doğru
olmaz. İmanın devamı sohbetin aslı için şart olmayıp devamı için şarttır.
İmandan
sonra ridde (dinden çıkma) vukua gelse sohbet kesilir, İslâma avdet etmekle de
avdet eder. Çünkü ridde ameli kesmez, onu ancak iptal eder. Riddenin ölümle
neticelenmesi hali bundan müstesnadır, çünkü ridde ölümle sona ererse o zaman
her şey kesilmiş olur.
[93]
Diğer
bir kavle göre irtidat edenin, İslama avdet etmesi ile sohbeti avdet etmez.
Zira ridde, ölümle bitmese bile, ameli iptal eder. Ebû Hanîfe’de aynı
fikirdedir.
İrtidat
ettikten sonra tekrar müslüman olan kimse, Resûlullaha mülâkî olursa,
bilîttifak sahâbîdir. Zira bu mülakattan sonra onun için yeni bir sohbet
meydana gelmiştir.
Sohbet,
Hz. Ebû Bekr ve diğer aşere-i mübeşşere de olduğu gibi tevatür ile bilinir.
Dimâm
b. Sa'lebe hakkında olduğu gibi şöhret yolu ile bilinir. Başka sahabînin haber
vermesi ile bilinir. Tabiîler arasından sıka olanların sözü olarak bilinir
Peygambere arkadaşlık ettiği iddiasında bulunan kimsenin sohbetini haber vermeden önce adaleti
sabit olmak ve Resûlullah’ın vefatından yüz sene sonra hayatta olmamak şartı
ile kendi kendini haber vermesi ile bilinir. Resûlullah bir hadisi şeriflerinde
şöyle buyurmuşlardır:[94]
“Şu gecenizi gördünüz mü? Muhakkak ki,
bu andan itibaren yüz sene sonra bu yerin üstünde, bu gün hayatta olanlardan
hiç kimse kalmaz.”
Bir
kimsenin sahâbî olup olmadığını bilmemizin faydası, diğer râvîler için
başvurduğumuz cerh, ta'dil ve diğer hususlara başvurmadan o kimsenin âdil
olduğuna hükmetmektir. Çünkü bütün sahâbîler adalet sıfatı ile muttasıftırlar.
Sahâbîler hakkında peygamberin umumî tezkiyesi vardır. Meselâ “Ashabım yıldızlar gibidir......” hadisi
ve bu hususta vârid olmuş daha pek çok hadis onların tezkiyelerini ifade eder.
Bununla beraber bazı hadisler yine onlar hakkında da araştırmayı ihmâl
etmediler.[95]
Sahâbî
olan râviler arasında rivayet ettikleri hadis sayısına göre müksir ve mukıl
zatlar vardır. Çok hadis rivayet eden kimselere “el-Müksirûn” denir. Müksirûn,
rivayet ettikleri hadislerin sayısı binden fazla olan kimselerdir ki, bunlar
ekseri ulemâya göre yedi kişidir. Bazı kimseler bunları şiir halinde şöyle
ifade ettiler:
Ashaptan
yedi sat binin üstünde hadis naklettiler.
Mudar'ın
en hayırusı Mühtar'ın hadisinden.
Ebû
Hüreyre, Sa'd,[96] Câbir, Enes,
Sıddıykâ,
İbnî Abbas keza İbni Ömer.[97]
Ashâb-ı
kirâm'ın hepsi âdildir. Bunun mânası, onların rivayet ettikleri hadisler kabul
olunur, diğer râvîlerde aranan adalet ve tezkiye şartları onlarda aranmaz.
Fakat bundan maksat hiç bir zaman onların ma'sûm olduklarını hata ve isyandan
mâsun bulunduklarını söylemek değildir. Bundan maksat, onlardan, şahadetlerine
zarar verecek bir şeyin vuku' bulmamasıdır. Yahut rivayet şehadet kabilinden
bir şeydir.
Ehli
Sünnet ulemâsı, -bir fitneye iştirak etmiş olsalar bile- ashabın âdil
oldukları hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü onların fitneye girmeleri veya
igtirak etmeleri bir içtihad neticesidir. Böylece her biri, İslamî bakımdan hak
olduğuna inandığı hususta ısrar etmig demektir.
Bir
başka görüşe göre, “Mutlak olarak ashabın adaletini araştırmak vâcipttir.”
denilmiştir. Bazı kimseler de, “Fitnelerin vukuundan sonra yaşamış olanların
adaleti araştırılır,” dediler. Mu'tezile ise, Hz. Ali'ye karşı harbedenler
müstesna diğer ashabın hepsi âdildir, hükmüne vardı. Bu görüşler arasından
muteber ve makbul olan birinci görüştür.
Ashâb-ı
kiramın âdil kimseler olduklarına şu hususlar delâlet eder:
1- Din gayreti ile hicret etmeleri, Resûlullaha nusrette bulunmaları,
Allah yolunda mallarını ve canlarını feda etmeleri.
2- Din uğruna babaların evlâtlarına, evlâtların da babalarına karsı
harbetmiş olmaları.
3- Dinde birbirlerine nasihatte kusur etmemeleri.
4- Kur'anda Ashâb-ı kiram hakkında vârid olan âyetler:
“Allah, ağacın altında sana biat eden
müslümanlardan razı olmuştur. Böylece Allah onların kalblerindekini bildi, bu
sebebden dolayı onların üzerine Bekîneyi (huzur ve sükûnu) indirdi.”
[98]
“Muhacirin ve Ensârdan ilk müslümanlar
ve iyilikle onlara tabî olanlar... Allah onlardan razı olmuş, onlar da
Allah'tan razı olmuşlardır.”
[99]
“Alllah’ın resulü Muhammed ve onunla beraber
olanlar, kâfirlere karşı sert kendi aralarında yumuşak kimselerdir. Onların
Allah’ın rıza ve ihsanını talep ederek rüku' ve secde ediciler olduklarını
görürsün...”[100]
5- Ashab hakkında vârid olan hadisler:
“Ashabıma kötü söylemeyin (sövmeyin).
Hayatım elinde olana yemin (ederim ki, eğer sizden biriniz Uhud dağı kadar
altın infak etmiş olsa bile ne onlardan bir tanesinin derecesine ve ne de
yarısına dahi ulaşamaz.”
[101]
“Muhakkak Allah eshabımı, nebiler ve
resuller hariç sekaleyn'e (ins ve cinne) üstün kılmıştır.”
[102]
“Ashabım hakkındaki sözlerinizde
Allah'tan korkunuz. Onları hedef edinmeyiniz. Ashabımı seven onları bana olan
sevgisinden dolayı sever. Onlara buuz eden de bana buuzundan dolayı buuzeder.
Onlara eza eden bana eza etmiştir. Bana ezâ eden de Allah'a eza etmiş olur.
Allah'a ezâ edeni Allah'ın yakalaması pek yakındır.”
[103]
“Siz
yetmiş milletle beraber bulunursunuz. Siz Allah yanında onlarına en hayırlısı
ve en değerlisisiniz.”
[104]
“İnsanların en hayırlısı benim zamanımda
bulunanlar, sonra onları takib edenler, sonra onları takib edenler...dir.”
[105]
“Ne
mutlu beni gören ve bana iman edene. Ve yine ne mutlu beni göreni görene.”
Tedrîb,
İmam-ül Harameyn’den şöyle nakleder: Ashabın adaletini araştırmamaktaki sebeb,
onların şeriatın hâmilleri ve nâkilleri olmalarıdır. Eğer onların rivayetinde
bir tevakkuf sabit olursa o zaman şeriat Resûlulah’ın asrına münhasır kalır,
daha sonraki asırlara uzanmazdı. Hal böyle olunca sahabenin hepsini âdil
kimseler olarak kabul etmek en doğru ve salim yoldur. Resûlullah (s.a.) da birçok
hadislerinde bu hakikati dile getirmiştir.[106]
En
son ölen sahabı, hicrî yüzüncü senede Ebû'l-Tufeyl Âmir b. Vâile el-Leysi'dir.
Bunun delili onun, Müslimde kendisinden rivayet edilmiş olan şu sözüdür:
Resûlullah'ı
(s.a.) gördüm. Yeryüzünde (şimdi) benden başka onu görmüş olan hiç bir kimse
mevcut değildir.
[107]
Ashabı
kirama sohbet yönünden bakan İbni Hibbân ve taraftarları, onları bir tabaka
olarak kabul ederler. Bu görüşe göre sahabe bir tabaka teşkil eder ondan sonra
da Tabiîn gelir.
Îslâmdaki
sohbetlerini ve İslam tarihinin mühim vak'alarına iştirak etmelerini nazari
itibara alanlar ise sahabeyi bi çok tabakalara ayırmışlardır.
“Tabakât”
sahibi Muhammed b. Sa'd el-Bağdâdî ikinci görüşe meylederek kitabında ashabı on
iki tabakaya ayırmıştır ki, bu tabakalar şöyledir:
1- Dört halife ve Bilâl b. Rebah gibi müslüman olmakta herkesi geçmiş
olan ilk müslümanlar.
2- Sa'd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ve Sa'd b. Ebî Vakkâs gibi Darunnedvede
bulunanlar.
[108]
3- Hâtib b. Amr b. Abdişems, Sehl b. Beyzâ ve Ebû Huzeyfe b. Utbe b.
Rabîa gibi Habeşistana hicret edenler.
4- Raf i' b. Mâlik, Ubâde b. Sâmit ve Es'ad b. Zürâre gibi birinci Akabe
ashabı.
5- Berâ b. Ma'rûr, Câbir b. Abdullah b. Haram, Abdullah b. Cübeyr ve Sa'd
b. Hayseme gibi çoğu Ensâr’dan olan ikinci Akabe ashabı.
6- Ebû Seleme b. Abdullah ve Âmir b. Rabîa gibi Medine'ye girmeden önce
Küba'da Resûlullaha kavuşan muhacirler.
7- Hâtıb b. Ebî Beltae, Sa'd b. Muâz ve el-Mikdâd b. el-Esved gibi Bedr
savaşına iştirak edenler.
8- Muğîre b. Şu'be gibi Bedr savaşı ile Hudeybiye andlaşması arasında
hicret edenler.
9- Seleme b. Ekvâ’, Sinan b. Ebî Sinan ve Abdullah b. Ömer gibi
Biat-ür-Rıdvân da bulunanlar.
10- Hâlid b. Velîd, Amr b. el-Âss ve Ebû Hureyre gibi Hudeybiyye ile
Mekke’nin fethi arasında hicret edenler.
11- Ebû Süfyan b. Sahr b. Harb, Hakîm İbni Hizam, Büdeyl b-. Verkâ ve Attâb b. Esîd gibi fetih
müslümanları.
12- Abdullah b. Sa'lebe, Sâib b. Yezîd, Ebû't-Tufeyl Âmir b. Vâile gibi
fetih ve veda haccında Resûlullahı gören kimseler.
Bazı
Âlimler Ashab-ı Kiramı beş tabakaya ayırırlar. Bu görüşe göre tabakalar
şöyledir:
Birincisi: Bedre iştirak edenler.
İkincisi: Uhud ve ondan sonraki vak'alara iştirak etmiş olan ve
doğu Habeşistana hicret eden ilk müslümanlar.
Üçüncüsü: Hendek muharebesinde bulunanlar.
Dördüncüsü: Fetihde ve daha sonra müslüman olanlar.
Beşincisi: Sıbyan ve Etfâl.[109]
Râvî
bazan -bir yönden benzerliği olduğu için- bir tabakadan, diğer bir benzerlikten
dolayı da başka bir tabakadan olur. Bir sahâbînin birden fazla tabakadan
olduğunu söylemek itibarlara bağlıdır.[110]
Sahabe
devri, hicretin yetmişinci senesinde sona erer. Tabiîn devri de ondan sonra
yetmiş senedir. Kezalik Tebe-i Tâbîîin devri de Tâbiîn devrinden sonra yetmiş
senedir.
Bu
taksim yaklaşık olarak yapılmış bir taksimdir. Hiç bir zaman kat'î değildir.
Çünkü bu taksimde esas olan, o devirde bulunanların çokluğudur.
Sahabe
pek çoktur. O devirde fethedilmiş İslam ülkelerine dağılmış; olmaları dolayısı
ile adedlerini tam olarak tesbit etmek mümkün değildir. Bununla beraber sahabe
biyografisi yazan kitaplarda bütün sahabenin sayılıp zikredildiğini iddia
edenler de vardır. Bu her halde hadisle ilgisi olan sahabe için olsa gerektir.[111]
Aşere-i
Mübeşşere, cennetlik oldukları kendilerine müjdelenen sahâbîye verilen bir
addır.
Bunlar
şunlardır:
1- Hz. Ebû Bekr es-Sıddîk (öl: 13)
2- Ömer b. el-Hattâb (öl: 23)
3- Osman b. Affan (öl: 35)
4- Alî b. Ebî Tâlib (öl: 40)
5- Talha b. Ubeydullah (öl: 36)
6- ez-Züzeyr b. el-Avvâm (öl: 36)
7- Ebdurrahmân b. Avf (öl: 32)
8- Sa'd b. Ebî Vakkâs (öl: 55)
9- Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh (öl: 18)
10- Sa'd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl (öl: 51)
Bu
on sahâbînin fezâili hakkında müstakil eserler yazılmıştır. Onlardan bazıları
şunlardır:
1- Muh. b. Abdullah b. Hamdûye (405/1014) 'nin ve el-Hâkim en-Nisâbûrî
(400)'nin “Fezâil-ul-aşere”si.
2- Muhibbuddîn Ahmed b. Abdullah et-Tabarî (694/1295)'nin “er-Riyâd-ün-nâdire fî
fezâil-el-aşere” adlı eseri.
3- Burhâneddîn İbrahim b.
Abdurrahmân el-Fezârî
(729/1329)' nin “Fezâil-ul-aşere el-mübeşşere” adlı eseri.
4- Zeyn-üd-Dîn Ömer b. Ahmed eş-Şemmâ' (936/1529)'ın Durr-ul-multekât”
adlı eseri.[112]
Bedr
savaşına iştirak edenlere Ehl-i Bedr denir. 950 kadar olan düşmana karşı
adedleri 313 kadar olan müslümanlar Bedr'de parlak bir zafer kazanmışlardır.
İslâm tarihinde Bedr savaşında bulunanların önemi çok büyüktür. Bir sahâbînin
faziletleri sayılırken Bedr'e iştiraki varsa o da zikredilir. Bedr savaşma
iştirak bir üstünlük vesilesi olmuştur.[113]
Resûlullah
(s.a.)’ın mescidinin yanındaki bir odada ikamet eden, ilim tahsili ve ibâdetle
meşgul olan kimselere “Ehl-üs-Suffe” denilmiştir. Bunların iaşe ve' ibateleri
müslümanlar tarafından tekeffül ediliyordu. Ehl-üs-Suffe'nin adedi hakkında
ihtilâf vardır. Bazı tarihçiler 90, bazıları da 400 kadar olduklarını
söylemişlerdir. Ebû Hüreyre'den gelen bir rivayette 70 kişinin elbiselerinin
çok eski olduğu bildirilmiştir.
Ebû
Hüreyre, Ebû Zerr el-Gıfârî, Vasile b. el-Eskâ' gibi meşhur sahâbilerin ehl-üs
Suffe'den oldukları malûmdur.
Ehl-üs
Suffe’nin menâkıbı hakkında Şemsüddîn Muhammed b. Abdurrahmân es-Sahâvî
(902/1497), “Ruchân-ul-Keffe fî menakıb ehl-üs Suffe” adlı bir eser yazmıştır.[114]
Tabiî,
kısa da olsa sahabe ile bir arada bulunan kimsedir. es-Sübkî, peygamberle bir
arada bulunmayı, sahabe ile bir arada bulunmaktan ayırmak maksadı ile Tabiî
olmak için sahâbî ile uzun müddet bir arada bulunmayı şart koştu. Çünkü
Resûlullah ile kısa bir müddet bir arada bulunmak füyûzât-ı ilâhiyyenin
kalblere akmasına vesile olur. Halbuki sahâbî ile kısa bir müddet bir arada
bulunmak bu şekilde feyizlenmeğe vesîle teşkil etmez.
Meşhur
ve makbul olan birinci görüştür.
İbni
Hibbâ'mu prensibine göre Tabiîn, sahabe ile içtima' etmeleri ve onlardan ilim
almaları itibarı ile bir tabakadır.
Bazı
âlimler, Aşare-i Mübeşşereden ilim almaları, sohbetlerinin azlığı ve çokluğu
ve diğer hususları nazarı itibara alarak Tâbiî'nin on beş tabaka olduğunu
söylemişlerdir.
Diğer
bir görüşe göre Tabiîn üç tabakadır.
Birincisi: Saîd b. el-Müseyyib, Ebû Vâil, Ebû Recâ el-Utâridî ve
Kays b. Ebî Hâzim gibi aşere-i mübeşşere'den işitmiş olanlardır.
Bunlar
arasından bazıları, aşere-i mübeşerenin hepsinden rivayet etmekle temayüz
etmişlerdir, denilirse de buna imkân yoktur. Çünkü aşere-i mübeşereden olan Ebû
Bekr Resûlullah’tan iki sene sonra vefat etmiştir.
İkincisi: Muhadremûn''dur.
[115]
Bunlar câhiliyyet ve İslam devirlerini idrak etmiş fakat Resûlullah’la bir
arada bulunmamış olan kimselerdir. Üveys el Kareni, Eshıma Necâşî, Şureyh b.
Hâni, Esved b. Yezîd, Esved b. Hilâl ve Ka'b el-Ahbâr Muhadremûndendir.
Üçüncüsü: Ebû Ümâme ve Muhammedi b. Ebî Bekr es-Sıddık gibi Resûlullah
zamanında doğup da onunla içtima’ etmemiş olanlardır.
Tabakat
sahibi Muhammed b. Sa'd, Tâbiîn'i, Kûfe’liler, Basra’lılar, Şam’lılar,
Medîne’liler, Irak’lılar, Yemen’liler, Mısır’lılar, Yemâme'de oturanlar,
Bahreyn'de oturanlar diye ikâmetgâhlarına göre tabakalara ayırmıştır. Bilâhare
bunları da ayrı ayrı ele alarak, meselâ Yemen’liler gibi, bazılarını bir tabaka
yapmış, bazılarını da birden fazla tabakalara ayırmıştır. Meselâ, Kûfelileri
dokuz tabakaya, Basralıları sekiz tabakaya ayırmıştır.[116]
Tabiin
sonu Basra ehlinden Enes b. Mâlik'i gören, Küfe ehlinden Abdullah b. Ebi
Evfa’yı gören, Medine ehlinden Saib b. Yezid’i gören, Hicaz ehlinden Abdullah
b. Hares'i gören, Şam ehlinden Ebû Ümâme'yi gören kimselerdir.[117]
Etbâ-ut-Tâbiîn,
kısa da olsa Tabiî ile görüşen, beraber bir arada bulunan, toplantılarına
iştirak eden kimselerdir. İmam-ı Mâlik ve İmâm-ı Şafiî bu tabakadandır.
Bunların devrinde, yani Hicrî ikinci asırda, birçok ilimlerde tedvin işinin
çoğaldığı gibi, hadis'in tedvini de, çoğalmıştır. Bu asırda hadis toplanmış
bablara göre tertîb ve tasnif edilmiştir.[118]
Hadis
toplayıp yazanlar pek çoktur. İslâmın ilk devirlerinde muayyen ilim merkezleri
[119]
vardı. Her türlü ilmî, hareketler bu merkezlerde cereyan ederdi. Mekkede ilk
hadis toplayıcısı İbni Cüreyc, Kûfe'de Süfyan es-Sevrî,
Basra'da,
Hammâd b. Seleme ve Saîd b. Ebî Arûbe'dir. Diğer merkezlerde de pek çok hadis
toplayıcıları vardı.[120]
Etbâ-ut-Tâbiîn
devrini takip eden hicrî üçüncü asırda sahîh Ve zâîf hadisler birbirinden
tefrik edildi.
Bunu
ilk yapan İmam-ı Buhârî oldu. Buhârî'den sonra talebesi Müslim aynı yolu takip
etti. Bu zatlar kitaplarına “el-Câmi us-sahîh” adını verdiler. Bu iki kitaba
birlikte “sahîhân-sahîheyn” denir. Bu ikisini takip eden dört kitap vardır ki,
onlarda hem zaîf, hem de sahîh hadisler mevcuttur. Umumiyetle bu dört kitaba ve
diğer bazı kitaplara “Sünen” adı verildi.
“Kütüb-ü-Sitte”
adı ile tanınan altı kitap sıra ile şunlardır:
Sahîh-i
Buhârî, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Ebû Dâvud, Sünen-i Tirmizî, Sünen-i Neseî,
Sünen-i İbni Mâce.
Hicrî
üçüncü asırda tedvin işi iyice ilerledi. Şarkta ve garbta birçok Mecâmî,
Mesânîd ve Meâcim
[121]
zuhur etti. Böylece sünnetin yolları, mahiyeti, usûlü, prensipleri ve
metinleri herkesin önünde aydınlığa kavuştu.
Tabakât
bilgisinin faydası, bilhassa müdellislerin tedlîsine, muttasıl ve muntakı'
olan an'anelere ve hadis ricaline vukuf kesbetmeyi sağlamasıdır.
Ashab-ı
Kiram'ın hepsi udûl idiler. Fakat diğer tabakalarda bu vasıf olmadığından onlar
hakkında araştırma yapmağa cerh ve ta'dil yönünden durumlarını incelemeğe
ihtiyaç hasıl oldu.
İleride
cerh ve ta'dil ile ilgili bir bölüm gelecektir.[122]
Hadis
ilmi bakımından râvîler tarihi oldukça mühimdir. Çünkü hadis dinin
temellerindendir. Ve Kur’an’dan sonra İkinci Delil-i Şer’i’dir. O halde hadisi
bize nakledenler din yönünden en az hadis kadar mühim unsurlardır. Rical-ül
Hadis tabakalara göre ele alınır. Her ne kadar her tabakadan hadis rivayet
edenlerin adedi pek çok ise de biz burada her tabakadan en çok hadîs rivayet
edenleri zikretmekle yetineceğiz.[123]
Hadis
rivayeti tarihinde sahabe birinci tabakayı teşkil eder. Hadis rivayet eden
sahabenin adedi pek çoktur. Veda Haccında 100.000 sahabe'nin bulunduğu tesbit
edilmiştir. İbni Hacer'in “el-isabe fi Temyiz es-Sahabe adlı eserinde 12.279
sahâbî vardır. Ashab-ı Kiramdan çok hadis rivayet edenlere “el-Müksirûn” denir.
Bunlar da yedi kişi olarak tesbit edilmiştir.[124]
O,
Resûlullah'ın arkadaşı Ebû Hüreyre el-Yemânî'dir. Onun, kendisinin ve babasının
isminde büyük ihtilafa düşülmüştür. Abdullah ez-Zehebî'nin de dediği gibi, onun
en meşhur ve maruf olan adı, Abdurrahman b. Sahr'dır. Abdullah b. Sahr olduğu
da söylenir. Söylendiğine göre ona Abdullah adını Resûlullah (s.a.) vermiş,
ayrıca ona, bir kediyi veya kedi yavrularını taşıdığı için de Ebû Hüreyre
künyesini takmıştır. Ebû Hüreyre künyesinin kendisine babası tarafından
takıldığını söyleyen Ebû Hüreyre, hâdiseyi şöyle anlatır:
Ben
koyun otlatıyordum. Dağda vahşî kedi yavruları buldum ve onları alıp getirdim.
Bu sebepten babam bana “Ebû Hüreyre” künyesini taktı.
Ebû
Hüreyre'nin Resûlullaha gelerek müslüman olması, Hayber yılında, hicrî yedinci
senenin Muharrem ayında idi. O, aslında Ezd'in bir kolu olan Devs
[125]
kabilesindendir.
Ebû
Hüreyre, ashab arasında Resûlullah'tan en çok hadis rivayet eden kimse olarak
bilinir. 5374 hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim' in rivayetinde ittifak
ettikleri hadisler 325 kadardır. Buhârî'nin ayrıca rivayet ettiği 93 hadis,
Müslim'in ayrıca rivayet ettiği 189 hadistir.
“el-Hülâsa”
adlı kitabın sahibine göre, Buhârî ve Müslim'in ittifak ettikleri 325,
Buhârî'nin infirâd ettiği 79, Müslim'in infirâd ettiği 93 hadistir.
Ebû
Hüreyre, Sahabenin pek çoğundan rivayette bulunmuştur. Ebu Hüreyre'nin,
kendilerinden rivayet ettiği sahâbîlerin bazıları şunlardır: Hz. Ebû Bekr, Hz.
Ömer, Fazl b. Abbas, İbni Abdulmuttalib, Übey b. Ka'b, Üsâme b. Zeyd,
Mü'minlerin annesi Âişe ve başkaları. (Allah onlardan razı olsun).
Ebû
Hüreyre'den rivayette bulunan sahâbîlerin bazısı şunlardır: İbni Abbas, İbni
Ömer, Enes, Vasile b. Eska',[126]
Câbir b. Abdullah Ensari.
Ebû
Hüreyre'den rivayette bulunan büyük Tabiîler şunlardır: Mervân b. el-Hakem,
Saîd b. el-Müseyyib, Urve b. ez-Zübeyr, Selmân el-Eşcaî, Eğarr Ebû Mislim,
Şüreyh b. Hânî, Süleyman b. Yesâr, Abdullah b. Şakîk, Hanzala Eslemî, Sabit b.
İyâd, Saîd b. Amr b. Saîd b. el-Âss, Ebû'l-Hubâb, Saîd b. Yesâr, Muhammed b.
Şîrîn, Abdurrahman b. Hürünüz el-A'rec, Abdurrahman b. Sa'd, Abdullah b. Utbe
b. Mes'ûd, Ata b. Ebî Rebâh, Atâ b. Yesâr ve başkaları. Buhârî, Ebû Hüreyre'den
rivayet edenlerin sayısının 800 den fazla olduğunu söylemiştir. O, Ashâb-ı Kiram
arasında en çok hadis ezberlemiş bir kimse olarak tanınır. İmam-ı Şafiî şöyle
der:
“Ebû
Hüreyre, devrinde hadis rivayet edenlerin en çok hadis ezberlemiş olanıdır.”
[127]
Abdullah
b. Ömer Ebû Hüreyre'nin cenazesinde rahmet dileyerek şöyle demiştir:
“Resulullah’ın
hadisini ezberleyip Müslümanlara naklederdi.”[128]
Ebu
Hüreyre’den: “Ya Resulullah, ben senden
çok hadis işitiyorum fakat işittiklerimi unutuyorum” dedim. Bana:
“Ridanı (elbiseni, paltonu) uzat (yay,
ser)” dedi. Uzattım. İki eli ile
tuttu sonra:
“Onu katla” dedi. Onu katladım. Artık ondan sonra hiçbir şeyi
unutmadım.
Zeyd
b. Sabitten o şöyle dedi: Ben, Ebû Hüreyre ve diğer bir kimse ile birlikte,
Resûlullah (s.a.) in yanınnda idik.
Resulullah:
“Dua ediniz.” dedi. Ben ve arkadaşlarım dua ettik, Peygamber (s.a.):
“Amin” dedi. Sonra Ebü Hüreyre dua etti ve şöyle dedi:
Ey
Allah’ım senden her iki arkadaşımın istediklerinin aynını isterim. Ve ayrıca
unutulmayan bir ilim isterim;, dedi. Rsûlullah (s.a.):
“Amin” dedi. O zaman biz; bizde isteriz ya Resulullah dedik, Resûlullah
cevaben:
“Devsli gulam ikinizide geçti” dedi.[129]
Müslim
Sahihinde el-A’rac'tan, o da Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir. Ebû Hüreyre
şöyle dedi:
Siz
Ebû Hüreyre’nin Resûlullah’tan çok hadis rivayet ettiğini söylüyorsunuz. Allah
şahittir, ben karın tokluğuna Resûlullaha arkadaşlık ederdim. Halbuki
Muhacirleri çarşılarda alış veriş meşgul ediyor. Ansarı da tarlaları, mal ve
mülkleri meşgul ediyordu. Resûlullah'ın bir toplantısında bulundum. Bu
toplantıda O:
“Kim, benim üzerinde sözümü tamamlamam
için ridâsını yere serer, sonra onu katlayıp üzerine alırsa benden işittiği
hiç bir şeyi artık unutmaz”[130] dedi. O anda üzerimde bulunan bir bürdeyi yere
serdim. Resûlullah hadisini tamamladı. Sonra onu alıp giydim. Hayatım elinde
olana yemin ederim ki, ondan sonra artık işittiğim bir şeyi hiç unutmadım.
[131]
Buhârî
el-A'rac'tan, o da Ebû Hüreyre'den, Ebû Hüreyre dedi ki:
'İnsanlar,
“Ebû Hüreyre çok hadis rivayet etti” diyorlar. Eğer Allahın "kitabındaki
iki âyet olmamış olsaydı, bir hadis dahi rivayet etmezdim.
Sonra “Beyyinât
ve hüdâdan indirdiklerimizi gizleyenler......” âyetini “...rahîm”
[132]
kelimesine kadar okudu ve şöyle dedi:
Muhâcirûn
kardeşlerimizi çarşıda alış veriş meşgul etti. Ensâr kardeşlerimizi de mal ve
mülkleri meşgul etti. Ebû Hüreyre ise karın tokluğuna Resûlullah'ın yanından
ayrılmıyor, onların görmediklerini görüyor,
(işitmediklerini işitiyor), ezberlemediklerini ezberliyordu. Yani
öğrenmediklerini öğreniyordu.
[133]
İbni
Haeer el-İsâbe de, bu konuda gönülleri serinleten, gözleri aydınlatan, Ebû
Hüreyre'nin şanının yüceliğine, makamının büyüklüğüne delâlet eden bazı
hususları zikretmiştir.
Müsedded
Müsned'inde şöyle rivayet eder:
Yahya
b. Ubeydullah'tan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, Ebû Hüreyre şöyle
dedi:
Benim
hadisim (yani hadis rivayet etmem) Hz. Ömer'e ulaştı. Hz. Ömer beni çağırdı,
şöyle dedi:
“Falanca
gün falancanın evinde sen bizimle beraber miydin? Evet, o gün Resûlullah
(s.a.)
“Her kim benden yalan bir şey naklederse
ateşteki yerini hazırlasın (veya ateşteki yerine otursun), dedi.” dedim.[134] Ol
vakit Ömer:
“O
halde haydi git hadislerini rivayet et” dedi.
Ahmet
b. Hanbel şöyle rivayet eder:
Ahmed
b. Hanbel, Âsim b. Küleyb'den, o da babasından Ebû Hüreyre rivayet edeceği
hadisine,
“Resûlullah
es-Sadık, el-Masduk, Ebû'l-Kasım”
diyerek başlar ve sonra Resûlullah'ın “Her
kim benden rivayetde kasden yalan söylerse ateşteki yerini hazırlasın”
hadisini okurdu.
Bekr
b. Abdullah b. Ebî Râfi Ka'b'e mülâkî olunca onunla konuşmuş ve Ebû
Hüreyre'den sual etmiş. Ka'b ona şöyle demiş:
“Tevrat’ı
okumadığı halde Tevrat’ta olanları, Ebu Hüreyre’den daha iyi bilen bir zat
görmedim.”
Mervan'ın
kâtibi Ebû Zuayzia şöyle der:
Mervan
Ebû Hüreyre'yi çağırttı. O gelmeden önce beni koltuğun arkasına oturtmuştu. Ebû
Hüreyre geldi, hadis rivayet etmeğe başladı. Ben de onun söylediklerini yazdım.
Aradan bir sene geçtikten sonra Mervan yine Ebû Hüreyre'yi çağırttı, ona,
evvelce ondan habersiz yazmış olduğumuz hadisleri sordu. Bana da yazılandan
takip etmemi emretti. Ebû Hüreyre hadisleri okudu ve bir sene önceki rivayetinden
bir harf dahi değiştirmedi.
[135]
Sahih-i
Buhârî Ebû Hüreyre'den şöyle rivayet etmiştir:
“Abdullah
b. Âmr b. Âss hariç, Resûlullah (s.a.) in ashabı arasında benden fazla hadis
bilen yoktur. Çünkü Abdullah yazar ben yazmazdım.”
[136]
Bir
başka rivayette:
“Yâ
Resûlallah kıyamet gününde senin şefaatinden en çok hisseyâb olma saadetine
erecek olan kimdir?” dedim. Resûlullah göyle buyurdular:
“Hadise karşı müşahade ettiğin ihtimamından
dolayı, bu hadisten senden evlâ birinin sual etmiyeceğini zaten tahmin etmiştim.
İnsanlardan şefaatımla en çok mes'ûd olacaklar, hulûs-u kalb ile “Lâilâhe
illallah” diyenlerdir.”
[137]
Ebû
Hüreyre'nin (r.a.) fazaili pek çoktur. O geceleri ibadet eder ve tesbih
çekerdi. Ahmed b. Hanbel Zühd kısmında şöyle anlatır: Ebû Osman en-Nehdî şöyle
dedi:
Ebû
Hüreyre'yî yedi gün misafir edindim. Kendisi, hanımı ve hizmetçisi geceyi üçe
ayırırlar, namaz kılarlar ve birbirlerini uyandırırlardı. İbni Sa'd şöyle der:
Ebû
Hüreyre her gün on iki bin teşbih çeker “üsebbihu bi kadri zenbî” derdi. Bağavî
şöyle der:
Ölümü
yaklaşınca Ebû Hüreyre ağladı. Kendisine neden ağladığı soruldu:
“Âhiret
azığının azlığından ve geçidin zorluğundan” dedi. O, ölümle sona eren
hastalığında şöyle derdi:
“Ey
Allah’ım sana kavuşmayı seviyorum. Sen de bana kavuşmayı sev.”
O,
yetmiş sekiz yaşında iken hicrî 58 senesinde vefat etti.
[138]
O
Abdullah b. Ömer b. Hattâb, imam, Ebû Abdurrahman el Kureşî el-Adevî,
el-Medenî, fakîh, ilim ve amelde en önde gidenlerden biri, Resûlullah’ın
arkadaşı idi. Abdullah bir rivayete göre on, diğer bir rivayete göre de on üç
yaşında babası ile Mekke'den Medine'ye hicret etti. O, Resûlüllah’ın zevcesi
Hafsa’nın kardeşidir. Bedr harbinde Resûlullaha gösterildi, küçük buldu, Uhudda
gösterildi, küçük dedi, sonra Hendek savaşında izin verdi. Böylece o Hendek,
Bîat-ür-Ridvân ve daha sonraki vak'alarda bulunmuştur. O, Abadile-i erbaa'dan
[139]
biridir. Resûlullah (s.a.) onu salâh-ı hâl ile vasfederek:
“Abdullah ne güzel adamdır, biraz da
geceleri namaz kılsa” dedi. Bundan
sonra, geceleri az uyur, ibadet ederdi.[140]
Abdullah
(r.a.) 1630 hadis rivayet etmiştir, Buhârî ve Müslim 170 hadiste ittifak
etmişlerdir. Buhârî ayrıca 81 hadis, Müslim ise 31 hadis rivayet etmişlerdir.
O,
Resûlullah (s.a.) den ve pek çok sahâbîden rivayet etmiştir. İbni Ömer'in
kendilerinden hadis rivayet etmiş olduğu sahâbîlerden bazıları şunlardır:
Babası Ömer b. el-Hattâb, amcası Zeyd, kızkardeşi Hafsa, Hz. Ebû Bekr, Hs.
Osman, Hz. Ali, Bilâl, İbni Mes'ûd, Ebû Zerr ve Muâz.
İbni
Ömer'den rivayet eden sahâbîler şunlardır: Câbir, İbni Abbas ve diğerleri, İbni
Ömer'in üç oğlu Salim, Abdullah ve Hamza, Bilâl ve Zeyd.
Tabiîn'in
büyüklerinden: Saîd b. el-Müseyyib, Alkarna b. Vakkas el-Leysî, Ebû Abdurrahman
el-Fihrî, Mesrûk, Abdurrahman b, Ebî Leylâ, Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkas ve
Urve b. ez-Zübeyr. Mevâlî'den, Abdullah b. Dînâr el-Adevî, Musa b. Ukbe, Ata'
b. Ebî Rebâh el-Kureşî, Târik b. Ömer el-Emevî, Mücâhid b. Cebr, Mevlâ el-Saib
b. Ebfs-Sâib, İbni Sîrin el-Ensârî, Muhammed Ebü Bekr el-Basrî, el-Hasan b.
Ebî'l-Hasan el-Basrî Mevlâ Ümmü Seleme, Safvan b. Süleym ez-Zührî ve diğerleri.
el-Beğâvî
İmam-ı Malikten rivayetle göyle demiştir. İbni Ömer peygamberin vefatından
sonra 80 sene yaşadı. Fetva ve rivayet için halk tarafından gönderilen heyetler
ona gelirdi. ez-Zübeyr b. Bekkâr şöyle dedi:
“İbni
Ömer Resûlullah (s.a.) dan işittiklerini hıfzederdi, bulunamadığı zamanda
peygamberin kavi ve fiilini hazır olanlardan sorardı. Resûlullah’ın namaz
kıldığı her mescitte âsârına tâbi olurdu. Namaz kılmak için Resûlullah'ın
devesini ıhtırdığını gördüğü bir yolda, bineğini durdurur aynını yapardı. Her
sene hac yapardı. Hacda dâima Resûlüllah'ın durduğu yerlerde dururdu. İmam-ı
Mâlik'ten şöyle naklolunur:
Bizim
semtimizde insanların imamı Hz. Ömer'den sonra Zeyd b. Sabit idi. Zeyd b.
Sâbit'den sonra da İbni Ömer idi. Nâfi'a, İbni Ömer evinde ne yapardı diye
soruldu, o da şöyle söyledi:
O,
her namaz için abdest alır, abdestle namaz arasında Kur'an okurdu.
[141]
Tabarânî,
sahîh bir senedle şöyle rivayet eder:
İbni
Ömer geceleri devamlı namaz kılar, sonra, ey Nâfi' seher vakti geldi mi diye
sorar, gelmedi derse namaza devam ederdi. Nâfî' seher vakti geldi deyince oturur,
sabaha kadar istiğfar ederdi.
Câbir'den
mervî'dir:
Bizden
kendisine dünya malı isabet edip de kendini dünyaya kaptırmayan bir kimse
yoktur, ancak İbni Ömer müstesna.[142]Yahya
b. Yahya'dan:
İmam-ı
Mâlik'e büyük üstazların, “İbni Ömer'in sözünü alan, araştırılması gereken hiç
bir şeyi ihmâl etmemiştir.” dediklerini işittin mi? dedim.
Evet
dedi.[143]Ukbe b. Sâlim'den:
İbni
Ömer'e bir mesele soruldu. “Bilmiyorum, sırtlarımızı cehennemde köprü yapmak mı
istiyorsunuz.” dedi.
[144]
el-Beğavî
Muhammed b. Bişr yolu ile şöyle rivâvet etti:
Beğâvî,
“Hâlid bize söyledi” dedi. Hâlid, “İshâk b. Saîd’in kardeşi İshâk bize söyledi”
dedi. Sâîd de babasından rivayetle şöyle dedi:
“Resûlullah'ın
(s.a.) hadisleri hakkında ittikası İbni Ömer'den daha fazla olan bir kimse
görmedim.” Mücahid'ten İbni Cüreyc yolu ile şöyle rivayet edilir: Mücâhid
şöyle dedi:
“Bir
yolculukta Medîne’ye kadar İbni Ömer'e arkadaşlık ettim, bu arada onun
Resûlullah'dan bir tek hadis rivâyet ettiğini işitmedim.” Bu rivayet onun
müksirûn'dan olması ile çatışmaz. Çünkü İbni Ömer lâzım olmadıkça hadis rivayet
etmezdi.
İbni
Ömer (r.a.) 77 hicrî (73, 74 diyenler de var) senesinde 87 yaşında öldü.[145]
Rivayet edildiğine göre ölümüne sebep olarak Haccac zâlim'in zehirli hançerle
onu öldürttürmesi gösterilir; şöyle ki: Haccâc Mekke ve Medine valisi iken
Abdullah b. Ömer o beldede ve İslam âleminde herkesin hürmet ve itibarını
kazanmış bir âlim idi. Bu yüzden Emevî halîfesi Abdülmelik b. Mervân Haccâc'a
İbni Ömer'in hac emîri olmasını ve kendisinin de ona itibar etmesini emretti.
İbni Ömer Haccac'ın önüne geçti ve hac menasıkını yaptırmağa başladı. Bu durum
vali olan Haccâc'a çok acı geldi. Bu sebepten olacak ki, adamlarından birisine,
bir mızrağın ucunu zehirlemesini ve onu İbni Ömer'in yoluna ters vaziyette
yerleştirmesini veya fırsat kollayıp ayağına batırmasını emretti. İbni Ömer bu
hâdiseden bir müddet sonra hastalandı. Haccâc Zâlim İbni Ömer'i ziyaret
ederek:
“Bunu
sana kim yaptı?” diye sordu. İbni Ömer:
Ne
yapacaksın, dedi. Haccâc:
Eğer
onu öldürmezsem Allah beni öldürsün, dedi. İbni Ömer ona:
“Senin,
beni mızrakla yaralamasını emrettiğin adamı öldüreceğini hiç zannetmem” dedi.
Haccâc şaşırdı, verecek cevap bulumadı ve çıkıp gitti. İbni Ömer bu hastalığı
ölünceye kadar çekti.[146]
Enes
b. Mâlik b. en-Nadr... el-Ansârî Ebu Hamza, el-Medenî, on sene kadar Resûlullah
(s.a.)’ın hizmetinde bulundu. O, sonradan Basra'ya yerleşti. Basra'da ansârdan
en son ölen kimse idi.
Hz.
Enes, Resûlullah (s.a.)’dan, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Abdullah b.
Revâha, Fâtımat-üz-Zehrâ, Sabit b. Kaya, Abdurrahman b. Avf, İbni Mes'ûd, Ebu
Zerr, Mâlik b. Sa'sa'a, Muâz b. Cebel ve Ubâde b. es-Samit'den, annesi Ümmü
Süleym'den teyzesi Ümmü Haram binti Melhân'dan, Abbas'ın hanımı Ümmü-1-Fadl’dan
ve daha başkalarından rivayet etmiştir.
Hz.
Enes'ten rivayette bulunanlardan bazıları şunlardır: Çocukları, Musa, en-Nadr
ve Ebu Bekr, el-Hasan el-Basrî, Süleyman et-Temımı, Ebu Kılâbe el-Cermî,
Abdulâziz b. Süheyb, İshâk b. Ebî Talha, Ebu Bekr b. Abdurrahman, Abdullah
el-Müzenî, Katâde, Sabit el-Bunânî, Humeyd et-Tavîl, İbni Sümâme, el-Ca’d Ebû
Osman, Muhammed b. Şîrîn, Enes b. Şîrîn, İbrahim b. Şîrîn, ez-Zührî, Rabi b.
Ebî Abdurrahman, Yahya b. Saîd el-Ansârî, Saîd b. Cübeyr ve daha pek çok
kimseler.
Resûlullah
(s.a.) Medine'ye hicret ettiği srada Enes on yaşında idi. Annesi Ümmü Süleym
Enes'i alıp Resûlullah'a geldi. Ve onu, kendisine hizmetçi olarak kabul
etmesini arzetti. Resûlullah, da bunu kabul etti.[147]
Müslim:
“Ebû
Ma'n er-Rakkasî bana söyledi” dedi. Ebû Ma'n:
“Ömer
b. Yunus bize söyledi” dedi. Ömer:
“İkrîme
bize söyledi” dedi. İkrime:
“İshak
bize söyledi” dedi. İshak:
“Enes
bize söyledi” dedi. Enes anlattı:
Örtüsünün
yarısı ile beni örttüğü halde annem Ümmü Enes beni aldı. Resûlullah'a getirdi.
“Yâ
Resûlullah bu oğlum Enes’ciktir. Hizmetini bulunması için onu sana getirdim.
Onun hakkında Allah’a dua ediver” dedi. Resûlullah şöyle duada bulundular:
“Ey Allah’ım ona çok mal ve evlât ver.” Enes dedi ki:
Allaha
yemin ederim ki, malım pek çoktur. Çocuklarım ve torunlarım bu gün yüzü
aşmışlardır.[148] (Bir rivayette “Onu, cennetine idhal eyle” şeklinde dua
ettiği de söylenmiştir.)
O,
hadis rivayetinde müksirûn'dandır. Onun Medine'ye hicretten vefatına kadar
geçen zamanda Rcsûlüllah'ın devamlı olarak yanında bulunması çok hadis rivayet
etmesine yardımcı olmuştur.
Hz.
Enes 1286 hadis rivayet etmiştir. 198 tanesinde Bulıârî ve Müslim ittifak
etmişlerdir. Yalnız olarak Buhari 83, Müslim 71 hadis nakletmişlerdir.
Buhârî
Tarih-i Kebîr'inde şöyle nakleder: Nasr b. Ali bana şöyle dedi. Nuh b. Kays
Hâlid b. Kays'dan o da Katâde'den rivayet etti:
Enes
b. Malik ölünce Müverrik:
“Bu
gün ilmin yarısı gitti” dedi Ona:
“Bu
nasıl olur” denildi.
“Kötü
arzu sahibi birisi hadis hakkmda bize muhalefette bulunduğu zaman ona:
“Gel, peygamberden işitene gidelim” derdik,
dedi.[149]
Sabit
Hz. Enes'ten rivayet etti: Enes şöyle anlattı.
“Ben
çocuklarla oynarken Resûlullah yanıma geldi, bize selâm verdi, bir işi için
beni bir yere gönderdi, bu yüzden anneme geciktim. Anneme gelince bana neden
geç kaldın? Dedi. Ben de:
“Resûlullah beni bir işine gönderdi” dedim.
Onun
işi ne imiş, dedi. Ben:
“O,
bir sırdır” dedim. Annem şöyle dedi:
Resûlullah'a
ait bir sırrı hiç bir kimseye söyleme. Bu konuşmanın sonunda Enes bana:
“Allaha
yemin ederim ki, onu bir kimseye söylemiş olsaydım sana da söylerdim ey Sabit”
dedi.
Bu
rivayet küçüklüğünden beri Hz. Enes'in emin bir kimse olduğuna delâlet eder.
Enes
(r.a.) yaşı yüzün üstünde olduğu halde hicrî 93 yılında Basra'da vefat
etmiştir.[150]
O,
Hz. Ebû Bekr es-Sıddîk'ın kızıdır. Annesi, Âmir b. Uveymir'in kızı Ümmü Rûmân
el-Kinâniyye'dir.
Âişe
bîsetten dört veya beş sene sonra doğdu. Bir rivayete göre yedi yaşında
Resûlullah (s.a.) ile nikahlandı.
Hicretten dokuz ay sonra dokuz veya on yaşında iken fiilen evlendi. Resûlullah
Hz. Âişe'den başka, bakire ile evlenmedi. Resûlullah'ın vefatı sıralarında
takriben on sekiz yaşlarında idi. Resûlullah'ın irtihalinden sonra elli sene
kadar yaşadı. İnsanlar Hz. Âişe'den çok şey aldılar. Ahkâm ve âdâbtan pek çok
şey naklettiler. Hz. Âişe'den o kadar çok şey naklolundu ki, hatta “İslâmi
ahkâmının dörtte biri ondan naklolundu” denildi.
Hz.
Âişe (r.a.) Resûlullah (s.a.) e insanların en sevgilisi idi. Amr b. el-Âss
şöyle anlattı:
Resûlullah
(s.a.) e “Sana inananların sence en fazla sevgili olanı kimdir?” dedim.
“Âişe” dedi. Erkeklerden kim? Dedim.
“Babası” dedi.
Müslim'de
sövle bir rivâvet vardır:
Ebu
Seleme b. Abdurrahman'dan: Resûlullah'ın zevcesi Aişe şöyle anlattı:
Resûlullah:
“Yâ Âişe, Cebrail sana selâm ediyor”
dedi. Ben de:
“Aleyhisselâm
ve râhmetullahi ya Resûlallah! Benim görmediğim şeyleri görüyorsun” dedim.[151]
Hz.
Âişe, Resûlullah (s.a.) dan, babasından, Hz. Ömer, Hamza b. Ömer el-Eslemî,
Sa'd b. Ebî Vakkas, Fatımat-üz Zehra'dan rivayet etmiştir.
Ondan
rivayet edenler şunlardır:
Sahâbîlerden: Amr b. el-Âss, Ebû Musa el-Eş'arî, Zeyd b. Hâlid
el-Cühenî, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Rabîa b. Amr el-Cirşî, İbni Abbas.
Akrabalarından: Ümmü Külsüm, süt kardeşi Avf İbni'1-Hars, kız
kardeşinin iki oğlu el-Kâsım ve Abdullah, Muhammed b. Ebî Bekr'in iki oğlu ve
başkaları.
Tâbiîn'den: Saîd b. el-Müseyyib, Abdullah b. Âmir İbni Rabîa,
Safiyye binti Şeybe, Urve, eş-Şa'bî, Ata, Mücâhid, İkrime, Muâze el-Adeviyye,[152]
Nafi’ Mevlâ İbni Ömer, İbni Mes'ûd ve daha başkaları.
Mesruk'tan
naklen Ebû'd-Duhâ şöyle dedi: Muhammed (s.a.)’in ashabının büyüklerinin Âişe'ye
pek çok mesele sorduklarını gördüm. Ebû Bürde b. Ebî Musa, babasından rivayetle
şöyle dedi:
Resûlüllah'ın
ashabı nazarında müşkül olan bir mesele Hz. Aişe' ye sorulduğu zaman onun daima
bir bilgisi olduğu görülmüştür. Hişam b. Urve de babasından rivayet ederek
şöyle der:
Fıkıh,
tıp ve şiirde Hz. Âişe'den daha âlim bir kimse görmedim. Atâ b. Ebî Rebâh'dan:
Hz.
Âişe insanların en âlimi, umumî meseleler hakkında insanların en güzel
görüşlüsü idi. Zührî de şöyle demiştir:
Hz.
Âişe'nin ilmi, Resûlullah'ın diğer zevcelerinin ilmi ve diğer insanların ilmi
ile mukayese edilmiş olsa, Aişe'nin ilminin daha üstün olduğu görülür.
Hz.
Âişe 2210 hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim 174 tanesinde ittifak
etmişler, ayrıca Buhârî 54, Müslim 68 hadis rivayet etmişlerdir.
O,
65 yaşında olduğu halde 57/676 senesinde vefat etmiştir.[153]
Abdullah
b. Abbâs b. Abdul-Muttalib b. Hâşim b. Abdi-Menaf, Resûlullah (s.a.)’ın
amcasının oğlu, ilk nisbesi Mekkî, sonra Medenî, daha sonra Tâifî'dir. Annesi
Ümmü'1-Fazl, Lübâba binti'l-Haris el-Hilaliyye'dir. Lübâba'nın Hz. Hatice'den
sonra İslamı kabul eden ilk kadın olduğu söylenir. Hicretten üç sene (bir
rivayete göre beş sene) önce Hâşim Oğulları Şî'bde iken dünyaya gelmiştir.
Resûlullah vefat ettiği sırada o, on üç yaşında (veya 15 yaşında) idi.
İbni
Abbâs hadiste müksirûn'dandır. 1660 hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim 75
hadiste itifak etmişlerdir. Ayrıca Buhârî 28, Müslim 49 hadiste infirat
etmişlerdir. Ona ilminin çokluğundan dolayı “el-Hıbr” (mürekkep) ve “el-Bahr” (deniz) denilir.
O,
Resûlullah'dan (s.a.), babasından, annesinden, kardeşi Fazl ve teyzesi
Meymûne'den, Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf,
Muâz b. Cebel, Ebû Zerr, Übeyy b. Ka'b, Ebû Hüreyre ve daha birçok sahâbîden
rivayette bulunmuştur.
Ondan
iki oğlu Ali ve Muhammed, oğlunun oğlu, Muhammed b. Ali, kardeşi Kesîr b.
el-Abbas, diğer kardeşinin oğlu Abdullah b. Ma'bed b. el-Abbâs, kardeşinin oğlu
Abdullah b. Ubeydullah b. el-Abbâs, Ashab’dan, Abdullah b. Ömer, Sa'labe b.
el-Hakem, Ebu't-Tufeyl ve daha bir çok sahabe rivayet etmişlerdir.
Tâbiîn'den: Ebû Ümâme b. Sehl, Saîd b. el-Müseyyib, Abdullah b.
el-Haris b. Nevfel, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf, Ebû Recâ el-Utâridî,
el-Kâsım b. Ebî Bekr, Alkarna b. Vakkas, Ali İbni'l-Hüseyin b. Ali, Abdullah b.
Abdullah b. Utbe b. Ebî Vakkas, İkrime, Atâ, Tavus, Saîd b. Cübeyr, Saîd b.
Ebî'l-Hasan el-Basrî, Saîd b. Yesâr Mevlâ Maymune, onun kardeşi Süleyman b.
Yesâr ve daha pek çok kimse ondan rivayette bulunmuşlardır.
Sahih-i
Bûhâri’de zikredildiğine göre, Resûlullah (s.a.) İbni Abbas hakkında şöyle dua
etmiştir.
“Ey Allah’ım ona hikmeti öğret.” İbni Sa'd' ın kaydettiğine göre, İbni Abbâs şöyle
demiştir:
Resûlullah
(s.a.) bana dua etti, alnımı sıvazladı ve bana şöyle dedi:
“Ey Allah’ım onu mübarek eyle ve onun
ilmini genişlet.”[154]
Yahya b. Saîd el-Ensârî'den: Zeyd b. Sabit vefat edince Ebû Hüreyre şöyle dedi:
Bu
ümmetin hibri (âlimi) öldü. Allah-ü
Teâlâ’nın İbni Abbâs'ı ona halef kılması ümit edilir.
Atâ'dan: İbni Abbâs'in meclisinden daha kıymetli bir meclis
görmedim. Onun meclisinde fıkıh bol, manevî huzur fazla olurdu. Çünkü fıkıh
bilginleri ve Kur'an âlimleri onun yanında dururlar, onun huzurunda oturup
ondan ilim alırlardı.
[155]
Tavus'dan: Resûlullah'ın ashabından 70 tanesini gördüm. Onlar
bir meselede ihtilâfa düşünce İbni Abbâs'a müracaat ederlerdi. Tavus'tan gelen
başka bir rivayette:
Sahabeden
50 (veya 70) kişiye yetiştim. Onlara bir mesele sorulup da onda İbni Abbâs'a
muhalif düşündükleri zaman, İbni Abbâs:
“O
senin dediğin gibidir veya doğru söyledin” deyinceye kadar yerlerinden
kalkmazlardı.[156]
Mesrûk'tan: İbni Abbâs'ı görmüş olsaydın, “O insanların en
güzeli” derdin. O konuşunca, “insanların en fasihi” derdin. O bir mesele anlatınca,
“insanların en âlimi” derdin.
Ebû Râfi'den: İbni Abbâs, beraberinde söylediklerini yazan birisi
olduğu halde Ebû Râfi'a gelir.
“Falanca
gün Resûlullah ne yapmıştı?” diye sorardı.
Abdurrezzak şöyle nakleder: Ma'mar
Zührî'den naklen bize haber verdi. Muhacirûn Hz. Ömer'e:
“İbni
Abbâs'a dua ettiğin gibi bize de dua etmez misin? Dediler. Hz. Ömer:
“O,
yaşlıların gencidir. Onun isteyen bir dili düşünen bir kalbi vardır.” dedi.
eş-Şa'bî'den: Zeyd b. Sabit bineğine binince İbni Abbâs yularından
tuttu. O da:
“Ey
Resulullah'ın amcasının oğlu, yapma” dedi. İbni Abbâs şöyle cevap verdi:
“Biz,
ilim adamlarımıza böyle hürmet etmekle emrolunduk.” Zeyd b. Sabit de İbni
Abbâs'ın elini öptü. Ve: “Peygamberimizin al-ı beytine böyle hürmetle
emrolunduk” dedi.
Muhammed b. Osman ve Ebû Zür'a
ed-Dımeşkî tarihlerinde şöyle naklederler: İbni Ömer'e bir şey soruldu, O da:
“İbni
Abbâs'a sorun. Çünkü O, Hz. Muhammed'e indirilenleri bilen kimselerden
kalanların en önemlisidir.” dedi.
Abdullah b. Dinar'dan: Bir adam Abdullah b. Ömer'e Allah-u Teâlâ’nın “Kanetâ retkan fefataknâhümâ” Ayetini
sordu. İbni Ömer adama:
“O
şeyh'e git sor sonra gel bana haber ver” dedi. Adam İbni Abbâs'a gitti, ona
sordu, İbni Abbâs şöyle cevap verdi:
“Semâvat
retkâ idi yağmur yağdırmıyordu. Arz rethâ idi, nebat bitirmiyordıı. Bunu
yağmurla deldi, onu nebatla.” Adam, İbni Ömer'e geldi, haber verdi. O zaman
İbni Ömer de şöyle dedi:
“İbni
Abbâs'a doğru bir ilim verilmiştir. İbni Abbaa’ın Kur'an tefsir etmek
hususundaki cür'eti benim hoşuma gitmiyor?” diyordum. Fakat şimdi anladım ki,
ona bambaşka bir ilim verilmiştir.
İbni Esîr'den şöyle naklolunmuştur: Kendisinden önce söylenmiş olan hadislerle ilgili
hususları hiç kimse İbni Abbâs'dan daha iyi bilmezdi. Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer
ve Hz. Osman'ın kasa işlerini ondan daha iyi bilen yoktu. Fikirde ondan daha
kuvvetli bir kimse yoktu. İhtiyaç hissedilen hususlarda ondan daha kuvvetlisi
görülmedi. Şiir, Arapça, tefsir, hisab, ferâiz konularında ondan daha âlim
kimse yoktu. İbni Abbas bir gün fıkıh, bir gün meğazî, bir gün de Eyyâm-ı arap
ile meşgul olurdu.
Yezîd b. el-Esamm şöyle der: Muâviye hac yapmak maksadı ile yola çıktı.
Muâviye'nin peşinden gelen bir cemaatı, İbni Abbâs'ın da ilim tahsil etmek
isteyenlerden bir cemaatı vardı.
İbni
Abbâs'ın yüksek mevkii ve meziyetleri anlatmakla bitmez. O, 71 yaşında olduğu
halde hicrî 68 senesinde Tâif'de vefat etti.[157]
O,
Câbir b. Abdullah b. Amr b. Hizam b. Ka'b el-Ensârî, fakih ve devrinde Medine
müftüsü idi. O, Resûlullah'dan faydalı bir ilim aldı. O hadis rivayetinde
el-Müksirûn’dandır.
Câbir,
Resûlullah (s.a.)’den, Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Ali, Ebû Ubeyde, Talha, Muâz
b. Cebel, Ebû Katâde, Ebû Huzeyfe, Ammar b. Yâsir, Hâlid b. el-Velîd, Ebû Saîd,
Ümmü Şerik ve Ümmü Mâlik’ten rivayet etmiştir.
Câbir'den,
Muhammed b. Alî b. el-Hüseyn, Amr b. Dînâr, Ebû'z-Zûbeyr el-Mekkî, Atâ,
Mücâhid, Ebû Süfyan, Talha b. Nâfî, el-hasan el-Basri, Salim b. Ebî'1-Ca'd,
Muhammed b. el-Münkedir ve oğulları Abdurrahman, Akîl ve Muhammed, Saîd b.
el-Müseyyib, Vehb b. Keysân, Ebû Salih es-Semmân, eş-Şa'bî, Ka'b b. Mâlik'in
iki oğlu Abdullah ve Abdurrahman ve daha pek çok kimseler rivayet etmişlerdir.
Câbir
1540 hadis rivayet etmiştir. Buhâri ve Müslim 58 hadis de ittifak etmişler,
ayrıca Buhârî 26, Müslim 126 hadis rivayet etmişlerdir. Bedr'e iştirak ettiği
söylendiği gibi, babasının onu geride kalan kız kardeşlerinin yanında
bıraktığı, bu yüzden arzu ettiği halde Bedr'e iştirak edemediği de söylenir.
O, Hendek'e ve Bîat-ür-Rıdvan'a iştirak etmiştir.
Ehû'z-Zûbeyr'den:
Câbir bana şöyle dedi:
Resûlullah
bizzat kendisi 21 gazveye gitti. Ben onlardan 19 tanesine iştirak ettim. Müslim
[159]
aynı rivayetin sonunda:
“Bedr
ve Uhud'a iştirak etmedim. Çünkü onlarda babam mani oldu” cümlesini de
nakleder.
Vekî'in
Musannafında, Hişam b. Urve'den naklen şöyle denilmiştir:
Câbir
b. Abdullah'ın Meseid-i Nebevide bir halkası (yani talebeleri) vardı. Onlar
Câbir'den ilim tahsil ederlerdi.
Câbir
(r.a.) 94 yaşında iken hicrî 78 senesinde vefat etmiştir. Hicaz ehlinin kendisi
için cenaze namazı kılmamalarını vasiyet etmiştir.[160] O,
Hz. Ali ile birlikte Sıffîyn harbine iştirak etmiştir. Akabe'ye iştirak
edenlerden Medine'de en son ölen kimsedir.[161]
O,
Sa'd b. Mâlik b. Sinan b. Ubeyd b. Sa'lebe b. el-Ebcer el-Ensârî, Ebû Saîd
el-Hudrî'dir. O, künyesi ile meşhurdur.
Küçük
sayıldığı için Uhud savaşına iştirak etmemiş, Uhud'dan sonraki bütün vak'alara
iştirak etmiştir.
Ebû
Saîd el-Hudrî, Resûlullah (s.a.) den, Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.
Ali, Zeyd b. Sabit ve diğer birçok sahâbîden rivayet etmiştir.
Sahâbe'dan
İbni Abbâs, İbni Ömer, Câbir, Mahmud b. Lebîd, Ebû Ümâme b. Sehl ve
Ebû't-Tufeyl ondan rivayet etmişlerdir.
Tâbiîn'den
İbn-il-Müseyyib, Ebû Osman en-Nehdî, Târik b. Şihâb; Ubeyd b. Umeyr, Atâ, Iyâd
b. Abdullah b. Ebî Şerh, Bişr b. Saîd, Mücâhid, İbni Şîrîn ve daha başka
kimseler ondan rivayet etmişlerdir.
O,
Muksirün'dandır. 1170 hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim 43 hadisde
ittifak etmişlerdir. Ayrıca Buhârî 26, Müslim 32 hadis rivayet etmişlerdir.
O,
sahabe forasında ehl-i faziletten sayılırdı. Hıfzı çok kuvvetli idi. el-Heysem
b. Küleyb Müsnedinde şöyle nakleder:
Abdul-Muheymin
babasından, o da dedesinden naklen dedesi dedi ki:
Ben,
Ebû Zerr, Ubâde b. es-Sâmit, Muhammed b. Seleme, Ebû Saîd el-Hudrî ve altıncı
bir şahıs:
“Allah
yolunda hiç bir kötüleyicinin kötülemesinin tesiri altında kalmamak şartı ile”
Resûlullah'a bîat ettik. Altıncı şahıs istifa etti, Resûlullah da onun
istifasını kabul etti.
İbni
Sa'd, Hanzala b. Süfyan el-Cümehî'den o da Şeyhlerinden rivayetle şöyle
nakletmiştir:
Resûlullah'ın
genç ashabı arasında, Ebû Saîd el-Hudrî'den daha fazla fakîh bir kimse yoktu.
Şu'be
Ebû Seleme'den naklen şöyle dedi:
Ebû
Sâid el-Hudrî'den rivayet eden Ebû Nusre'yi işittim. O:
“Hiç
bir şekilde insanlardan korkmak, bizden birimizin, gördüğü veya bildiği bir
hakkı söylemesine mâni' olmasın” diyordu. Ebu Saîd dedi ki:
Bu
beni, Muâviyeye kadar gitmeğe şevketti. Gittim iki kulağına doldurdum, sonra
dönüp geldim.
Atâb
el-Müseyyib babasından, o da Ebû Saîd el-Hudrî'den naklen şöyle der:
Ebû
Saîd el-Hudrî'ye, “Resûlullah'ı görmen ve onunla arkadaşlık etmen sana kutlu ve
mutlu olsun,” dedik. O bize:
Siz
bizim ondan sonra ne gibi yenilikler
yaptığımızı bilmiyorsunuz, dedi.
O,
Resûlullah'ın 13 Gazvesine iştirak etti.
O,
hicrî 74 senesinde vefat etmiştir. (r.a.)
Rivayet
ettikleri, hadislerin sayısı 1000 den az, 100 den çok olan diğer sahâbîlerin
sayısı da az değildir. Rivayet ettikleri hadis sayısına göre onlar şunlardır:
1- Abdullah b. Mes'ûd, 848 hadis,
2- Abdullah b. Amr b. el-Âss, 700 hadis,
[162]
3- İkinci Halife Ömer b. el-Hattâb, 537 hadis,
4- Dördüncü Halife Alî b. Ebî Tâlib, 536 hadis,
5- Peygamberimizin hanımlarından Ümmü Seleme, 378 hadis,
6- Ebû Musa el-Eş'arî, 360 hadis,
7- el-Berâ b. Âzib, 305 hadis,
8- Ebû Zerr el-Gıfârî, 281 hadis,
9- Sa'd b. Ebî Vakkas, 271 hadis,
10- Ebû Ümâme el-Bâhilî, 250 hadis,
11- Ma'd b. Yemân, 225 hadis,
12- Sehl b. Sa'd, 188 hadis,
13- Ubâde b. es-Sâmit, 181 hadis,
14- İmrân b. Hasın, 180 hadis, ,
15- Ebû'd-Derdâ, 179 hadis,
16- Ebû Katâde, 170 hadis,
17- Bureyde b. el-Hasîb, 167 hadis,
18- Übeyy b. Kâ'b, 164 hadis,
19- Muâviye b- Ebî Süfyan, 163 hadis,
20- Muâz b. Cebel, 157 hadis,
21- Ebû Eyyûb el-Ensârî, 155 hadis,
22- Üçüncü halife Osman b. Affan, 146 hadis,
23- Câbir b. Semure, 146 hadis,
24- Birinci halife Ebû Bekr es-Sıddîk, 142 hadis,
25- Muğîre b. Şu'be, 136 hadis,
26- Ebû Bekre Nufeyl b. el-Hâris, 132 hadis,
27- Üsâme b. Zeyd, 128 hadis,
28- Sevbân, 128 hadis,
29- Semure b. Cündeb, 123 hadis,
30- Nu'mân b. Beşîr, 104 hadis,
31- Ebû Mes'ûd el-Ensârî, 102 hadis,
32- Câbir b. Abdullah, 100 hadis rivayet etmişlerdir.[163]
Bu
kısımda 17 Tâbiî'nin kısa hal tercemeleri ve rivayet durumları verilecektir.
O,
Saîd b. el-Müseyyib b. Hazm b. Ebî Vehb b. Amr b. Âiz, İbni İmrân b. Mahzûm
el-Kureşî, el-Mahzumî'dir. Medine'deki Fûkuha-i Seb'a'dan biridir.[164]
O,
Hz. Ebû Bekr'den (mürsel olarak), Hz. Osman'dan, Hz. Ali'den, Sa'd b. Ebî
Vakkas, Hakîm b. Hizam, İbni Abbâs, İbni Ömer, İbni Amr b. el- Âss'dan, babası
el-Müseyyib'ten, Ma'mer b. Abdullah b. Nâdle, Ebû Zerr, Ebu-d-Derdâ, Hassan b.
Sabit, Abdullah, b. Zeyd el-Mâzinî, Attab b. Esîd, Ebû Katâde, Ebû Hüreyre,
Âişe, Ümmü Süleym ve daha pek çok sahâbî'den rivayet etmiştir.
Ondan
oğlu Muhammed, Salim b. Abdullah b. Ömer, es-Zührî, Katede, Ebu-z-Zinâd,[165]
Saîd b. İbrahim, Ömer b. Mürre, Yahya b. Saîd' d-Ensârî, Dâvud b. Ebî Hind,
Târik b. Abdurrahman, Ebû Ca'fer el-Bâkır, İbn-ül-Münkedir,[166]
Hâşim b. Hâşim b. Utbe ve daha pek çok kimseler rivayette bulunmuşlardır.
Aşağıda
gelenler onun rivayetinde mevsuk olduğuna ve faziletli bir kimse olduğuna
delâlet eden vesaikten sayılır:
Amr
b. Meymun İbni Mihrân babasından naklen şöyle anlatır:
“Medîneye
geldim, Medine ehlinin en âlimini sordum. Bunun üzerine ben Said b.
el-Müseyyib'e gönderildim.”
Katâde:
“Haram ve helâli İbni Müseyyib'ten daha iyi
bilen birisini asla görmedim.” demiştir. Muhammed b. Ishâk Mekhûl'den naklen
şöyle der:
“İlim
tahsili için bütün beldeleri dolaştım, İbni Müseyyib'ten daha âlim birisi ile
karşılaşmadım .” Süleyman b. Musa:
“O,
Tâbiîn'in en fakîhi idi.” demiştir. el-Meymûn Ahmed'den naklen:
“Saîd
b. el-Müseyyib'in Mürselâfı Sahîhdir. Biz onun Mürselât'ından daha sahihini
görmüyoruz” demiştir.
İbni
Hacer Tehzîb et-Tehzîbinde:
“Ulemâ
Saîd b. el-Müseyyib'in Mürselâtının “esahhul-Merâsil” olduğunda ittifak
ettiler” der. Osman el-Hârisî Ahmed'den naklen:
“Tâbiîn'in
efdalı Saîd b. el-Müseyyib'tir” demiştir. İbn-ül-Medînî:
“Tabiîn
arasında ilim bakımından Saîd b. el-Müseyyib'den daha geniş olan birisini
görmedim. O benim nazarımda Tâbiîn'in en büyüğüdür” der. İbrahim b. Sa'd
babasından, o da Sa'd'dan naklen:
“Resûlullah'ın
verdiği hükümlerin hepsini, Hz. Ömer'in hükümlerinin hepsini, Hz. Ebû Bekr'in
hükümlerinin hepsini ve Hz. Osman'ın hükümlerinin hepsini ondan daha iyi bilen
birisi kalmadı” demiştir. Katâde:
“Hasan
el-Basrî, bir müşkülü olunca Saîd b. el-Müseyyib'e yazardı” demiştir. İbni
Mende el-Vasîyye'de, Yeaîd b. Ebî Mâlik yolundan rivayet ederek şöyle demiştir:
Saîd
b. el-Müseyyib'in yanında idim, bana bir hadis söyledi. Ona:
“Yâ
Ebâ Muhammed bunu sana kim söyledi” dedim.
“Ey
Şamlı kardeş al sorma, zira biz sadece Sika olanlardan hadis alırız.” dedi,
İbni
Hibbân es-Sücâfde göyie nakleder: O, fıkıh, din, vera', ibadet ve fasîlet
bakımlarından Tâbiîn'in efendilerindendir. O, Hicaz ehlinin en fakîhi, rüya
tabirinde
[167] insanların en üstünü
idi. Kırk sene namazını camide cemaatla kılmıştır. Ebû Zür'a:
“O,
Medenî, Kureşî ve sika bir imamdır.” dedi. Ebû Hâtûn:
“Tabiîn
arasında ondan daha asîli yoktu” dedi.
Abdülmelik,
Velid ve Süleymana birlikte bîat edince Said b. el-Müseyyib bundan imtina
ederek:
“Resûlüllah
(s.a.) bir arada iki kişiye birden bîatı nehyetmiştir” dedi. Bu yüzden Hişâm
b. İsmail el-Mahzûmî
ona
30 kırbaç vurdu. Sonra kıldan yapılmış bir elbise giydirilerek sokaklarda
dolaştırıldı ve hapsolundu.
O,
Velîd b. Abdulmelik'in hilâfeti zamanında hicrî 94 senesinde 79 yaşında iken
vefat etmiştir.[168]
O,
Urve b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdul-Uszâ b. Kusayy el-Esedî,
Ebû Abdullah el-Medenî, Fukahâ-i Seb'adan
[169] ve
Tabiîn ulemâsından biridir. Babası ez-Zübeyr b. el-Avvam, Resûlullah'ın halası
Abdulmuttalib kızı Safiyye'nin oğludur. ez-Zübeyr, cennetle müjdelenen on
sahabîden
[170] ve ashab-ı Sûra
[171]diye
anılan altı kişiden biridir. Urvenin annesi Ebû Bekr es-Sıddıyk'ın kızı ve
cennet ihtiyarlarından biri olan (Zatün-nitâkeyn)
[172]
Esmâ'dır.
Urve,
babasından, teyzesi Âişe'den, kardeşi Abdullah ve annesi Esmâ'dan, Ali b. Ebî
Tâlim, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nevfel, Hakim b. Hizam,
[173]Abdullah
b. Ca'fer, Abdullah b. Abbâs, Ebû Hüreyre, Resûlullah'ın iki hanımı Ümmü Seleme
ve Ümmü Habîbe, Câbir b. Abdullah el-Ensârî ve diğerlerinden rivayet etmiştir.
Ondan,
kendi evlâtları, Abdullah, Osman Hişam, Muhammed ve Yahya, oğlunun oğlu Ömer b.
Abdullah b. Merve, kardeşinin oğlu Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr,
Ebu'l-Esved b. Abdurrahman b. Nevfel, Süleyman b. Yesâr, Ebû Bürde, Ubeydullah
b. Abdullah b. Utbe, Salih b. Keysân, Atâ b. Ebî Rebâh rivayet etmişlerdir.
Onun
fazileti hakkında söylenenler pek çoktur.
el-Iclî,
[174] “O
Medîne’li Sika bir Tâbiî'dir. O, sâlih bir kimse idi. O:
Fitnelerden
hiç birine iştirak etmedi” demiştir. İbni Şihâb:
“O,
tükenmeyen bir denizdi.” demiştir. Yahya b. Eyyub Higâm b. Urve'den naklen:
“Babam,
biz kavmin küçükleri idik, sonradan bu gün büyükleri olduk, şimdi siz
küçüklerisiniz ileride büyükleri olacaksınız. İlim öğreniniz efendiler
olursunuz ve herkes size muhtaç olur, dedi” demiştir.
Hişânım
babasından naklen şöyle der:
“Hz.
Âişe'nin ölümünden dört beş sene evvel babam, Hz. Âişe bugün ölse ondaki
hadisler sebebi ile üzülmem. Çünkü ben onun bildiği bütün hadisleri tamamen
ezberledim.” dedi. Hz. Âişe, Urve'nin teyzesi ve mü'minlerin annesidir. Onun
ölümünden elbette üzüntü duyacaktır. Fakat, Urve'nin ifade etmek istediği
husus, hadis yönündendir. Kabîse b. Zueyb şöyle[175]
der:
Urve
Hz. Âişe'nin yaınna her zaman girmesi dolayısı ile bize üstün gelirdi. Hz.
Âişe ise insanların en bilgilisi idi. İbni Sa'd Tabakatında Urve'yi Medine
ehlinin ikinci tabakasından sayarak şöyle der:
Urve
çok hadis bilen, Sika, fakih, âlim, ağırbaşlı,, emin bir kimse idi.
Hz.
Osman'ın hilâfeti sırasında hicrî 29 senesinde doğdu. Hicrî 91 (veya 92, 93,
95) senesinde oruç olduğu halde vefat etti.
[176]
O,
Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rac, Ebû Dâvud el-Medenî, Rabiâ, İbni’l-Haris b.
el-Muttalib'in mevlasıdır.
[177]
el-A'rac,
Ebû Huzeyfe'den, Ebû Saîd'den, İbni Abbâs'tan, Muhammed b. Mesmele
el-Ensârî'den, Muâviye b. Ebî Süfyan'dan, Muâviye b. Abdullah b. Ca'fer, Ebû
Seleme ve Ubeydullah b. Ebî Râfi'den rivayet etmiştir.
Ondan:
Zeyd b. Eşlem, Sâlih b. Keysân, ez-Zührî, Ebû'z-Zinâd, Abdullah b. Zekvân,
Ca'fer b. Rabîa, Abdullah b. Fadl, Muhammed b. Yahya b. Hibbân ve daha başka
kimseler rivayet etmişlerdir. el-Iclî:
“O,
Medîne’li Sika bir râvîdir” der. Ebû Zür'a:
“O
Sikâ'dır” demiştir. İbni Sa'd:
“O,
çok hadis bilen bir Sikadır” der. el-Mukaddemî
[178]
şöyle nakleder:
İbn-el-Medînî'ye,
Ebû Hüreyre'nin en yüksek arkadaşları soruldu. İbn-ül-Museyyeble başlayarak bir
Cemaatın adlarını saydı. Ona el-A'rac yok mu? Denildi. Cevaben:
“Saydıklarımın
dûnunda olmak üzere o da Sikâ'dır” dedi. İbni Uyeyne şöyle nakleder:
Ebû
İshâk şöyle dedi, Ebû Sâlih ve A'rac dediler ki:
Ebû
Hüreyre'den hadis rivayet eden her şahsın soğru ve yahut yalancı olduğunu
biliriz.
Burada
zikrettiklerimiz, el-A'rac'ın rivayet ilminde büyük bir yeri olduğuna delâlet
eder. O, rivayet ilminde mütebahhirdir. İbni Hibbân onu Sikât'tan olarak
zikretmiştir. Ebû-n-Nadr da şöyle der:
el-A'rac,
ensâb'da ve arapçada âlim bir kimse idi.
O,
hicrî, 117 senesinde İskenderiye'de vefat etmiştir. Onun kabri iskenderiye'de
Mescid'i Âmirde'dir.[179]
O,
Nâfi’ Mevlâ İbni Ömer, fakîh, Ebû Abdullah el-Medenî'dir. İbni Ömer onu
harplerden birinde elde etmişti.
Nâfi'
Mevlâsı İbni Ömer, Ebû Hüreyre, Ebû Lübâbe b. Abdülmünzir, Ebû Saîd el-Hudrî,
Hz. Âişe, Ümmü Seleme, İbni Ömer'in çocukları, Abdullah, Ubeydullah, Salim ve
Zeyd, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Bekr ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan:
evlâtları Ebû Ömer, Ömer ve Abdullah, Abdullah b. Dinar, Sâlih'b. Keysân, Saîd
el-Ensârî’nin iki oğlu Abdu Rabbini ve Yahya, İbnî Şihâb ez-Zührî, Meymûn b.
Mihrân, İbni Cüreyc, el-Evzâî, Mâlik b. Enes, Üsâme b. Seyd el-Leysî, ed-Dahhâk
b. Osman ve başkaları rivayet etmişlerdir.
İbni
Hibbân Onu Sikat’ında zikreder. İbni Sa'd:
“O
çok hadis bilen Sika bir kimsedir” der. el-Buhârî'ye göre:
Esahhul-Esânid
“Mâlik, an Nâfî', an ibni Ömer” dir. İmam-ı Mâlik de şöyle der:
Nâfi'in
İbni Ömer'den rivayetini işitince onu başkasından işitmemiş olmama bir değer
vermezdim. Abdullah b. Ömer Nâfi' hakkında:
“Allah
bize Nâfi'i vermekle ihsanda bulunmuştur.” dedi. İbni Hirâş:
[180]
“O sika ve asîldir” der. İsmail b. Ümeyye'nin
şöyle dediği naklolunur:
İbni
Ömer'in mevlâsı Nâfi'in şarkı söylemesini talep ederdik. O, bunu red ederdi.
Ahmed b. Salih el-Mısrî şöyle der:
Nâfi',
olgun, şöhretli bir hâfız idi. O, Medîne’lilerin katında İkrîme’den
[181]daha
büyüktür. el-Halîlî
[182]
şöyle nakleder:
“Nâfi'
Medine’deki Tabiîn imamlarındandır. Herkesçe iyi kabul edilen bir kimsedir.
Rivayeti sahîhdir. Bazıları onu, Abdullah b. Ömer'in oğlu Salime takdim
ederler, bazıları da bir tutar. Nâfi'in rivayetinde hiç hata yoktur. Ömer b.
Abdulaziz onuf insanlara sünneti öğretmesi için Mısır'a göndermiştir. Nâfi'
hicrî 117 senesinde (119 ve 120 diyenler de vardır.) vefat etmiştir.[183]
O,
el-Hasan b. Ebû'l-Hasan Yesâr el-Basrî, Ebû Saîd, Ensâr'ın mevlâsıdır. Annesi
Hayre
[184]Ümmü Seleme’nin mevlâsı
idi.
el-Hasan
el-Basrî; Ebû Bekre, İmrân b. Hüseyn, Cündeb el-Becelî, Muâvîye, Enes ve
Câbirden rivayet etmiştir. Yetişmediği halde, Ubeyy b. Ka'b, Sa'd b. Ubâde,
Ömer b. el-Hattâb'tan rivayet etmiştir. Ayrıca Sevbân’dan,[185]
Ammâr b. Yâsir, Ebû Hüreyre, Osman b. Ebîl-Âs, Makal b. Sinan'dan işitmediği
halde rivayet etmiştir. Bunlardan başka, Hz. Osman, Hz. Ali, Ebû Musa
el-Eş'arî, İbni Ömer, İbni Abbas, İbni Amr b. el-Âss'tan da rivayet etmiştir.
Ondan,
Humeyd et-Tavîl, Yezîd b. Ebî Meryem, Cerîr b. Hâzim, Ebû'l-Eşheb, Simâk b.
Harb, Ata b. es-Sâib, Hişâm b. Hassan, Ma'bed b. Hilâl ve daha başkaları
rivayet etmişlerdir. İbni Sa'd şöyle der:
O,
âlim, geniş bilgiye sahip, sika emîn, âbid, nâsik, fasîh, güzel görünüşlü,
birçok hususiyetlere mâlik, ilmi bol bir kimse idi. Ali b. el-Medînî'den naklolunduğuna
göre:
Hasan-ı
Basrî’nin sika kimseler tarafından rivayet edilen Mürsellerinin hepsi şahindir.
Onlardan pek az şey düşmüştür. Ebû Zûr'a şöyle der:
Dört
hadis müstesna Hasan-ı Basrî’nin “kale Resûlulllah” diyerek naklettiği her söz
için sabit bir asıl buldum.
Enes
b. Mâlik'in şöyle söylediği naklolunur:
el-Hasen'e
sorunuz. Zîra o ezberledi biz unuttuk. Süleyman et-Teymî:
“el-Hasen,
Basra ehlinin şeyhidir.” demiştir. Matar el-Varrak şöyle der:
Câbir
b.Yezîd Basra’lıların gözde adamı idi. el-Hasen zuhur edince, sanki âhiretten
birisi gelmişti. Zîra o, Câbir'in gördüğü ve müşahede ettiği şeylerden haber
veriyordu. Katâde'den naklen Ebû Uvâne şöyle der:
Her
ne zaman bir fakîh ile beraber bulunmuşsam daima el-Hasan-ı üstün buldum. Ebû
Bekr el-Müzenîden şöyle rivayet edilmiştir:
Zamanında
kendisine yetiştiğimiz âlimlerin en üstününe bakmak hoşuna giden kimse,
Hasan-ı Basrî'ye baksın (nazar etsin). Biz ondan daha âlim birisine yetişmedik.
el-A'meş şöyle anlatmıştır:
Hasan-ı
Basrî daima hikmeti duyar, hakikati idrak eder ve onu söyler. Ebû Cafer'in
yanında el-Hasan zikredilince “O, sözü Peygamberler sözüne benzeyen kimse”
derdi. İbn-ül-Medînî der ki:
Hasan-ı
Basrî, Abdullah b. Amr, Üsâme bv Zeyd, en-Nııman b. Beşîr, ed-Dahhâk b. Süfyan,
Ebû Berze el-Eslemi Ukbe b. Âmir, Sa'lebe el-Huşenî, Kays b. Asım, Âiz b. Amr
ve Amr b-Tağlîb'den işitmeden rivayet etmiştir. Bunlardan başka Ebû Hüreyre,
Hz. Ali ve Utbe gibi daha birçok sahâbîden işitmediği ve fakat onlardan
rivayet ettiği söylenir. Bu hususda Hasan-i Basrî hakkında çok şey
söylenmiştir. Bu bakımdan üzerinde dikkatle durulmuştur.
O,
Hz. Ömer'in vefatından iki sene önce hicrî 21 senesinde dünyaya, gelmiştir. O,
Vadi'l-Kurada
[186]büyümüştür.
Hicrî 110 senesinde vefat etmiştir. Oğlu Abdullah'ın bildirdiğine göre Hasan-i
Basrî vefat ettiğinde 88 yaşında idi.[187]
O,
Muhammed b. Sîrîn el-Ensârî, Arap mevâlîsindendir. O, mevlâsı Enes b.
Mâlik’ten, Zeyd b. Sabit, el-Hasan b. Ali b. Ebî Talib, Cündeb b. Abdullah,
Huzeyfe b. el-Yemân, Semüra b. Cündeb, İmrân b. Husayn, Ebû Hüreyre,
Ebû'd-Derdâ ve daha pek çok sahabe ve büyük Tâbiîn'den rivayet etmiştir.
. Ondan,
eş-Şa'bî, Hâlid el-Hazzâ, Dâvud b. Ebî Hind, Cerîr b. Hâzim Eş'as b.
Abdulmelik, Âsim el-Ahval, Katâde, Süleyman et-Teymî, Mâlik, b. Dinar,
el-Evzâî, Umâre b. Mihrân, rivayet etmişlerdir.
Hâlid
el-Hazzâ şöyle dedi:
Muhamnıed
b. Sîrîn, İbni Abbas’tan aldığını söylediği her şeyi, hakikatte, el-Muhtar
zamanında görüştüğü İkrîme'den işitmiştir. İbni Avn:
“İbni
Sîrîn hadisi harfi harfine rivayet ederdi” demiştir. İbni Hacer'in İbni Sa'dden
naklettiğine göre:
O
sika, emîn, fakîh, son derece âlim, verâ sahibi yüksek bir kimse idi. İbni
Maîn:
“O
Sika'dır” der. el-Iclî'ye göre:
O,
Basra’lı sika bir Tâbiî'dir. O, üstün bir râvîdir. Şüreyh, Ubeyde ve
Muverrik'den:
İbni
Sîrîn'den başka, verâ'ında daha fakîh, fıkhında daha çok verâ sahibi kimse
görmedik.
İbni
Avn'den naklen Mu'temir şöyle der:
O,
bu ümmet için halkın en çok ümit bağladığı ve kendini en az düşünen bir kimse
idi. İbni Avf'dan:
Dünyada
şu üç kişi gibi görmedim: Irakta Muhammad b. Sîrîn, Hicazda el-Kâsım b.
Muhammed, Şamda Recâ1 b. Hayve bunlar arasında da Muhammed gibisi yoktu.
eş-Şa'bî:
“O
esamm'e
[188] yapışınız.” derdi. Osman
et-Teymî'den naklen Hammâd şöyle der:
Basra'da
kaza ile ilgili işlerde ondan daha çok bilgili kimse yoktu. İbni Hibbân da:
“Muhammed
b. Sîrîn Basra’lılar arasında en çok verâ sahibi olan bir kimse idi. O, fakîh,
faziletli, hafız, her şeyi güzel yapan ve rüya tabir eden bir kimse idi.”
demiştir.
O,
77 yaşında iken hicrî 110 senesinde vefat etmiştir.[189]
O,
Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihâb b. Abdullah,
İbn-ül-Hâris b. Zühre b. Kilâb b. Mürre el-Kureşî, ez-Zührî, fakîh, Ebû Bekr,
hafız, el-Medenî, meşhur imamlardan biri, Hicaz ve Şam'ın âlimidir. ez-Zührî
hicrî 50 senesinde doğmuştur.
O,
Abdullah b. Ca'fer, Rebîa b. Abbâs, Misver b. Mahreme, Abdurrahman b. Ezher,
Abdullah b. Âmir, Sehl b. Sa'd, Enes, Câbir, Ebû't-Tufeyl, es-Sâib, Ebû Ümâme
b. Sehl b. Hanîf, Mâlik b. Evs, Âmir b. Sa'd b. Ebî Vekkas, el-Hasan, Abdullah
b. Muhammed b. el-Hanefiyye, Atâ b. Ebî Rebâh ve daha pek çok kimseden rivayet
etmişti. O ayrıca Ubâde b. es-Sâmit, Ebû Hüreyre, Râfi b. Hudeyc ve daha
başkalarından mürseller rivayet etmiştir.
Ondan,
Atâ, b. Ebî Rebâh, Ebû'z-Zübeyr el-Mekkî, Ömer b. Abdulaziz, Amr b. Dinar,
Salih b. Keysân, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Kardeşi Abdullah b. Müslim ez-Zührî,
el-Evzâî, İbni Cüreyc Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin, Süleyman b. Kuseyr ve
başkaları rivayet etmişlerdir.
Buhârî,
Ali b. el-Medînî'den naklen, “Onun takriben 2000 hadisi vardır” demiştir.
Ebû
Dâvud'tan naklen el-Âcurrî “ez-Zuhrî'nin bütün hadisleri 2200 kadardır. Onların
yarısı Müsned'dir. 200 kadarı sika olmayan kimselerden rivayet edilmiştir.
Onun hadislerinden, hadiscilerin ihtilâfa düştüğü miktar 50 hadise varmaz”
demiştir. İbni Sa'd:
“ez-Zührî,
ilmi, hadisi ve rivayeti bol, sika, âlim ve genig; kültürlü bir kimse idi.”
der. Ebû'z-Zinâd şöyle nakleder:
“Biz
sadece haram ve helâli yazardık, ez-Zührî ise işittiği her şeyi yazardı. Ona
ihtiyaç hasıl olunca anladım ki, o insanların en âlimidir.” İbni Vehb,
el-Leysten naklen:
“İbni
Şihâb, kalbime yerleştirdiğim, bir şeyi asla unutmadım, derdi” demiştir. Ma'mer
Ömor b. Abdülaziz'in arkadaşlarına:
“Geçmiş
bir sünneti ez-Zührî'den daha fazla bilen bir kimse kalmadı.” dediğini nakletti
ve “el-Hasan ve muarızları da o gün hayatta idi” dedi. el-Leys'den naklen Ebû
Salih de şöyle demiştir:
İbni
Şihâb'dan her hususta daha ihatalı, ilmi ondan daha çok bir âlim görmedim. Onu
“terğîb” konusunda konuşurken işitseydin, “işte” münasib olan ancak bu
konuşmadır” derdin. Ensâb'dan bahsetse bilinen ancak budur derdin, O, Hadis ve
Kur'an'dan söz ettiği zaman onun konuşmasının birçok şeyleri içine aldığını
görürdün.
Yine
İbni Ebî Meryem, eî-Leys'den naklen şöyle der:
ez-Zührî
dedi ki: Bu ilmi hiç bir kimse benim gibi neşretmedi, yine hiç bir kimse bu
sahada benim kadar gayret sarfemedi. İbrahim b. Sa'd b. İbrahim şöyle der:
Babama
sordum, İbni Şihâb size ne ile tefevvuk etti? Şöyle cevap verdi: Meclislere
daima başından gelirdi. Meclislerde genç ihtiyar kimi görürse ona sorardı.
Sonra ensarın evlerine gelir, kadın erkek, genç, ihtiyar kimi bulursa onlara
hadis sorardı. Sa'd b. Abdulaziz dedi ki:
Hşâm
b. Abdulmelik ez-Zührî'den çocukları için bazı şeyler yazmasını talep etti.
Bir kâtip çağırdı. Ona 400 hadis yazdırdı. Bir müddet sonra Hişâm ez-Zührî'ye
yazılanların kaybolduğunu söyledi ve bir kâtip çağırdı yeniden yazdırdı. Hişâm
bunları mukabele etti. İkisi arasında bir harf dahi noksanlık yoktu.
Onun
doğumu hicrî 50 (51 diyenler de var) senesindedir. O, hicrî 123 senesinde
Ramazan ayında 73 yaşında iken vefat etmiştir.[190]
O
Katâde b. Diâme b. Katâde b. Aziz b. Arar b. Rebîa b. Amr b. el-Haris' b. Südûs
Ebûl-Hattâb es-Südûsî el-Basrî, el-Ekmeh, meşhur imamlardan biri ve Müdellis
bir hafız idi.
Katâde
Hicrî 61 senesinde doğdu.
O,
Enes b. Mâlik, Ebû't-Tufeyl, Saîd b. el-Müseyyib, İkrime, Humeyd b. Abdurrahman
b. Avf, el-Hasan el-Basrî, Muhammed b. Şîrîn, Atâ b. Ebî Rebâh, Enes b.
Mâlik'in iki oğlu, Ebû Bekr ve en-Nadr ve başkalarından rivayet etmiştir.
Onun,
Süfyân, Ebû Saîd el-Hudrî, Sinan b. Seleme, İmrân b. Husayn' den mürselleri
vardır.
Ondan,
Süleyman et-Teymî, Cerîr b. Hazım, Şu'be, Ebû Hilâl er-Râsibî, Hemmâm b. Yahya,
Amr b. el-Hâris el-Mısrî, Saîd b. Ebî Arûbe, el-Leys b. Sa'd, Ebû Uvâne ve daha
pek çok kimse rivayet etmiştir.
İbn-ül-Müseyyib'ten:
Katâde'den
daha fazla hafız olan bir Iraklı bize gelmedi. İbni Sîrîn'den:
Katâde,
zamanındaki insanların en fazla hafız olanıdır. İbni Mehdî'den:
Katâde,
Humeyd gibi 50 kişiden daha çok hafızdır. Selâm b. Miskin'den:
Ömer
b. Abdullah bana şöyle dedi. Katâde Saîd b. el-Müseyyib'in yanına gelince uzun
bir müddet ona mesele sormakta devam etti. Saîd buna hayret ederek, bütün
sorduklarını ezberliyor musun? Dedi. Katâde:
“Evet,
sana falanca meseleyi sordum şöyle cevap verdin, falanca meseleyi sordum şöyle
cevap verdin.” dedi. Bu mesele hakkında el-Hasen şöyle anlatır:
Katâde,
Saîd'e birçok hadisleri tekrar okudu. Saîd o zaman:
“Allah’ın
senin bir benzerini daha yarattığını sanmıyorum” dedi. Bukeyr b. Abdullah:
“O
ondan daha hafız olan ve hadisi ondan daha iyi bir şekilde işittiği gibi edâ
eden kimse görmedim” demiştir.
Ebû
Hâtim'den:
Ahmed
b. Hanbel'in Katâde'yi andığım, onun ilminden ve fıkhından, ihtilâf ve tefsir
ilmine vukufundan bahsettiğini ve onu hıfz ve ilimle vasfettiğini işittim.
Katâde
kadariyye ile itham olundu. Tavus ondan kaçardı. . Ibni Sa'd:
“O
hadiste sika, emîn ve hüccettir” dedi.
Ibni
Hibbân da onu Sikât'tan saydı. Ali b. el-Medînî'den:
Yahya
b. Saîd'e dedim ki, Abdurrahman şöyle diyor:
Bir
bid'ate davette öncülük eden herkesten kaç. O da:
“Katâde,
İbni Ebî Dâvud, Ömer b. Zerr ve daha başkalarına ne dersin” dedi. Sonra Yahya
şöyle dedi:
Biz
eğer bu kısmı terkedersek birçok kimseleri terk etmemiz gerekir.
O,
hicrî 117 senesinde 56 yaşında iken vefat etti.[191]
O,
Süleyman b. Mihrân el-Kâhilî, Ebû Muhammed Kûfî'dir. Onun aslı
Tabaristan’lıdır. Hicrî 61 senesinde bir rivayete göre Hz. Hüseyin'in vefatı
gününde Kûfe'de doğmuştur.
O,
Hz. Enes'ten, (halbuki A'meşin Enes'ten işittiği sabit değildir.) Zeyd b. Vehp,
Ebû Vâil, Ebû Amr eş-Şeybânî, Hayseme b. Abdurrahman el-Cu'fî, Sa'd b. Ubeyde,
Ebû Süfyan, Talha b. Nâfi', İbrahim en-Nahal ve daha pek çok kimselerden
rivayet etmiştir.
Ondan,
el-Hakem b. Uteybe, Ebû İshâk es-Sebîî,[192]
Abdullah b. İdris, İbn'ül Mübarek, el-Fudeyl b. İyâd ve daha pek çok kimse
rivayet etmişlerdir. İbn-ül-Medînî'den:
Onun
1300 hadisi vardır. el-IClî ve en-Neseî'den:
O
sika ve ağır başlı idi. İbni Uyeyne'den:
el-A'meş
dört haslette akranını geçti. O akranı arasında Kur'anı en iyi okuyan, en fazla
hadis ezberleyen, ferâizi en iyi bilen idi. Ayrıca bir haşlat daha zikretti.
Şu'be'den:
Hiç
bir kimse beni hadisde el-A'meş kadar tatmin etmedi. el-Hâkim, İbni Maîn'den
naklen şöyle anlattı:
Senedlerin
en güzeli, el-A'meş, İbrahim, Alkarna, Abdullah silsilesidir. Birisi ona:
“el-A'meş
ez-Zührî gibidir.” dedi. O ise:
“el-A'meşi,
ez-Zühri gibi olmaktan tenzîh ederim. Çünkü ez-Zührî mal ve mükâfat alır, Emevî
oğulları için çalışırdı, el-A'meş ise, fakir, sabırlı, sultanlardan uzak takva
sahibi ve Kur'an âlimi idi” diye cevap verdi.
İbn-ül-Medînî
şöyle demiştir:
Ümmet-i
Muhammed'e ilmi, altı kişi ezberleyip nakletti. Bunlar Mekke’de Amr b. Dinar,
Medine’de ez-Zührî, İshâk es-Sebîî ve
el-A'meş, Basra'da Katâde ve Yahya b. Kesîr'dir.
O
84 yaşında iken 145 hicrîde vefat etmiştir.[193]
O,
Saîd b. Cübeyr b. Hişâm el-Esedî, el-Vâlibî, Arapların mevlâsı, Abu Abdullah,
el-Kûfî'dir.
O,
İbni Abbâs, İbn-üz-Zübeyr, İbni Ömer, İbni Ma'kıl, İbni Hatim, Ebû Mes'ud
el-Ensârî, Ebû Saîd el-Hudrî, Dahhâk b. Kays el-Fihrî ve başkalarından rivayet
etmiştir.
Ondan
iki oğlu Abdullah ve Abdulmelik, Ya'lâ b. Hakîm, Ya'lâ b. Müslim, Ebû İshâk
es-Sebîît Ebû'z-Zübeyr el-Mekkî, Bükeyr b. Şihâb, Sabit b. Aclan, Ca'fer b.
Ebû'l-Muğîre, el-Muğîre b. en-Nu'rnan ve başkaları rivayet etmişlerdir. Amr b.
Meymûn babasından naklen şöyle der:
Saîd
b. Cübeyr, yeryüzünde herkesin onun ilmine muhtaç olduğu bir zamanda vefat
etti. Ebû Kâsim et-Tabarî'den:
O
sika, imam ve müslümanların hüccetidir. İbni Hibbân Sikât’ta şöyle der:
O
fakîh, âbîd, fâzıl, muttekî bir bir kimse idi. O, Küfe kadılığı sırasında
Abdullah b. Utbe b. Mes'ûd için yazardı. Yani onun yanında kâtip idi. Sonra Ebû
Burde b. Ebî Musa el-Eş'arî için yazdı, yani kâtiplik etti. Daha sonra
İbn-ül-Eş’asle birlikte, Kurrâ topluluğu arasında sefere çıktı. İbn-ül-Eş'as
mağlûp olunca Saîd b. Cübeyr Mekke’ye kaçtı. Bir müddet sonra Hâlid b. Abdullah
b. el-Kasrî onu yakaladı ve Haccac'a gönderdi. Haccac hicrî 95 senesinde onu öldürdü.
O, öldüğü zaman 49 yaşında idi.
Küfe
ehli İbni Abbâs'a gelip bir fetva sordukları zaman onlara, -Saîd b. Cübeyri
kastederek-“İbni Ümmü-d-Dehmâ” sizin aranızda değilmi? Derdi.
İdam
edilmek üzere başı kesilirken Lâ ilahe illallah Lâ İlahe İllallah dedi.
Üçüncüyü tamamlayamadı.
Haccac
bundan sonra başka kimselere musallat olamadı, öyle korkunç, bir hastalığa
(mide kanserine) yakalandı ki, bir müddet sonra öldü. Yahya b. Saîd şöyle
derdi:
Saîd
b. Cübeyr'in mürselleri benim nazarımda Atâ ve Mücâhidin mürsellerinden daha
üstündür. O, Mücâhid ve Tavustan daha âlim idi.[194]
Ona,
Ömer'in babası İshâk b. Abdullah el-Medenî denir.
O,
Ebû Hüreyre, Ebû Said, Sa'd b. Ebî Vakkas'tan rivayet etmiştir.
Ondan
Oğlu Ömer, Ebû Salih es-Semmân, el-Alâ b. Abdurrahman, Yahya b. Ebî Kesir ve
başkaları rivayet etmişlerdir. Ahmed b. Reşdîn şöyle der:
Ahmed
b. Ebî Sâlıh'a İshak b. Abdullah ile İshâk Mevlâ Zâide'yi sordum. İkisi de
aynı şahıstır, dedi.
İbni
Ebî Hâtim'den:
Ebû
Hüreyre'den rivayet eden İshâk el-Medenî meçhuldür. Ebû Hâtim'den:
Onun
hakkında Ebû Zür'a ile münakaşa ettim. Onu tanıyamadı. Ona dedim ki, İshâk Ebû
Abdullah'ın, Malik'in rivayet silsilesinde gelen ve Ebû Hüreyre'den rivayet
eden Ebû Abdullah olması mümkündür.
İbni
Hibbân onu Sikat’ında zikreder.
İbni
Mâin ve el-Iclî, onun sika olduğunu söylerler.[195]
O
İsmail b. İbrahim b. Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Rebîa el-Mahzumî,
el-Medenî’dir.
O,
babasından, Muhammed b. Ka'b el-Kurtubî'den rivayet etmiştir.
Ondan
es-Sevrî ve Fudayl b. en- Numeyrî, Vekî' ve daha başkalara rivayet etmişlerdir.
Ebû Dâvud:
“O
Sikâ'dır” dedi. İbni Hibbân:
Onu
Sifkât’ında Tâbiin'den ve Etbâ-üt-Tâbiîn'den olarak zikreder. Ebû Hatim:
İsmail
b. İbrahim’in âlim olduğunu söyler.
O,
Hicrî 169 senesinde vefat etmiştir.[196]
O,
Yahya b. Ubeyd Ebû Ömer el-Behrâmî, el-Kûfîdir. O, İbni Abbâs’tan rivayet
etmiştir.
Ondan
Ebû İshâk es-Sebîî, el-A'meş, Zeyd b. Ebî Enîse, Muhammet b. Abdurrahman, Hacca
b. Ertât ve başkaları rivayet etmiştir. İbni Maîn:
“O
sika'dır” der. Ebû Zür'a:
“Leysebihi
be'sun” der. Ebû Hatim:
“Saduk”
demiştir. İbni Hibbân:
Onu
sikat'ında zikreder.[197]
O,
Ebû Sinan ed-Düelî, el-Medenî'dir. Sinan isminin Rebîa olduğu da söylenir.
O,
Hz. Ali, İbni Abbâs, Ebû Vâkid el-Leysî'den rivayet etmiştir.
Ondan
Zeyd b. Eslem, Nâfi' ve ez-Zübrî, rivayet etmişlerdir. Ebû Zür'a:
“O
sika'dır” der. İbni Hibbân Sikât'ında zikrederek şöyle der:
Hişâm
b. İsmail onun Hz. Ali'ye sövmesini istedi, fakat o imtina etti. Buhârî de
Tarih-i Kebîr'inde:
Onu
sikât'tan sayar. İbni Abdul-Berr onu sahabe arasında zikreder.
Hicrî
80 ile 90 seneleri arasında vefat etmiştir.
[198]
Ona
İbni Rebîa el-Kinânî, Ebû'l-Mu'temir, el-Kûfî de denir.
O,
Hz. Ali, Vâbida b. Ma'bed, Ebû Zerr, el-Kindî'den rivayet etmiştir.
Ondan
Ebû İshâk es-Sebîî, el-Hakem b. Uteybe, Simâk b. Harb, İsmail b. Ebî Hâlid ve
başkaları rivayet etmişlerdir. el-Iclî:
“O,
sika bir Tâbiî'dir” der. Ebû Ahmed el-Hâkim:
“Leyse
bil metîni indehum” der. Ukaylî ve başkaları:
Onu
Zuafâ arasında zikrederler, İbni Hazm:
“Sâkıtun
mutrahun” der. İbn-ül-Medînî:
“Kendisinin
Hz. Ali'den, kendisinden de el-hakem b. Uteybe'nin rivayet ettiği söylenen
Haneş b. Rebîa'yı tanımıyorum” demiştir. Onun hakkında Ebû Dâvud:
“O
sikâ'dır” dedî. Buhârî:
“Yetekellemûne
fî hadisihi” dedi. en-Neseî:
“Leyle
bilkaviyyi” dedi. İbni Hibbân:
“La
yuhteccü bihi” dedi.
İbn-ül-Medînî'ye
göre, Haneş b. el-Mu'temir, Haneş b. Rabîa'dân ayrı bir kimsedir.
İbni
Hibbân “Haneş b. el-Mu'temir, “Haneş b. Rabîa” diye bilinen; kimsedir.
el-Mu'temir onun dedesi idi. O verdiği haberlerde çok vehmeden bir kimse idi.
O, Hz. Ali'den, sika kimselerin rivayetlerine benzemeyen şeyler rivayet
etmekte înfirad etti. Bu yüzden hadisîle ihticac edilmez oldu.” demiştir.
İbni
Mende ve Ebû Nuâym onu sahabeden sayarlar. Meşhur olan o tabiîdir. Bunun sebebi
onun mürsel rivayetleri bulunmasıdır.
[199]
O,
İbni Hureyk el-Cezerî, İbni Kuşeyr'în mevlâsıdır. O, Ebû Ümâme ve Atâ b. Ebî
Rebâh'den rivayet etmiştir. Ondan Muhammed b. Seleme el-Harrânî ve başkaları
rivayet etmiştir.
İbni
Hibbân onu Sikat'ında zikreder.
Ebû
Dâvud teyemmüm babında ondan bir tek hadfe rivayet etmiştir.
İbn-üs-Seken
“Bir hadis hariç ondan Ebû Dâvud'dan başkası rivayet etmemiştir.” der.
Ebû
Dâvud, es-Zübeyr’den naklettiği hadîs'in sonunda “leyse bilkavi” demiştir.
ed-Dârekutnî
de onun hakkında “İnnehü leyse bil-Kaviyyi” demiştir.[200]
O,
Kureyşin mevlâsıdır. Hicaz’lıdır.
O,
babasından, Hâlid b. Abdullah b. Keysân, Safiyye binti Şeybe, Ebû'z-Zübeyr,
ez-Zührî ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan,
kendisinden daha büyük olan Ebû Amr b. el-Alâ, Zem'a b. Salih, Ömer b. Zerr
el-Hemdânî, Anbese b. Abdulvâhid el-Kureşî, Şu'be, İbn-ül-Mübarek, Abdürrazzak,
Mekkî b. İbrahim ve başkaları rivayet etmişlerdir.
Ebû
Tâlib Ahmed'den naklen, onun hakkında “Münkerul-Hadis” demiştir.
Ebû
Zür'a, en-Neseî, İbni Maîn onun hakkında “Zaîf” demişlerdir. Ebû Hatim “Leyse
bil-metîni, yüktebü hadisuhu” demiştir. Ebû Ahmed'b. Salih şöyle der:
Onun
sahîh hadisleri vardır. O, hadisi yazılan kimselerdendir. Ondan garîb hadisler
de naklolunmuştur. Bilhassa ondan Ebû İsmail el-Müeddib, Zem'a ve Ebû Kurre
rivayet ettikleri vakit, daha çok zayıf hadisler söylenmiştir.
İbni
Hibbân onu Sikât’da zikreder.
Onun
hakkında, “Zem'a'nın rivayeti hâriç hadisi muteberdir” denilmiştir.
O,
hicrî 55 senesinde 83 yaşında iken vefat etmiştir.[201]
Tâbiîn'den
sonra gelen tabakaya “Etbâ-ut-Tâbiîn” veya “Tebe-ut Tâbiîn” denir. Bu tabakanın
ricalinde rivayet azalmağa, hadisler geniş bir şekilde yazılmağa başlanmıştır.
Biz burada, bu tabakadan oldukları bilinen şu zevatları vermekle yetineceğiz.
1- Abdullah b. Abdulaziz b. Cüreyc,
2- Mâlik b. Enes,
3- Sufyan es-Sevrî,
4- Süfyan b. Uyeyne,
5- Muhammed b. İshâk b. Yesar,
6- el-İmam el-Leys,
7- Abdullah b. Lehîa,
8- Muhammed b. İdris eş-Şâfiî,
9- Hamza b. Abdullah,
10- Hamza b. Muhammed b. Hamza,
11- Muhammed b. Sâib d-Kelbî,
12- Muhammed b. Saîd el-Maslûb,
13- Ziyâd İbni Muhammed,
14- Mükâtil b. Süleyman,
15- Hamza b. Nüceyh,
16- Muhammed b. Ziyâd el-Yeşkerî,
17- Hamza b. Ebi Hamza el-Cezeri.
[202]
O,
İbni Cüreyc el-Emevî, Ebû'l-Velîd ve Ebû Hâlid el-Mekki’dir. Aslı Türk’tür.
(Rûmî)?
O,
Rukayka kızı Hukeyme, babası Abdulaziz, Atâ b. Ebî Rebâh, İshâk b. Ebî Talha,
az-Zührî, Atâ el-Horasânî, İkrime,[203]
Musa b. Ukba, Ebû Bekr b. Ebî Müleyke, İsmail Muhammed b. Sa'd, Ca'fer
es-Sâdık, el-Hasan b. Müslim, Süleyman el-ahvel, Abdullah b. Keysân ve başkalarından
rivayet etmiştir.
Ondan
iki oğlu Abdulaziz ve Muhammed, el-Evzâî, el-Kays Yahya b. Saîd el-Ânsârî,
[204]Hammâd
b. Zeyd, Abdülvehhâb es-Sekafî, Musa b.Târık, Müslim b. Hâlid ez-Zencî,
İbn-ül-Mübârek, Vekî', Muhammed b. Abdullah el-Ensârî ve daha pek çok kimse
rivayet etmişlerdir.
Talha
b. Ömer el-Mekkî şöyle anlatır:
Atâ'ya,
senden sonra kime sorarız, dedim. O da “Eğer yaşarsa bu gence” dedi. İşaret
ettiği İbni Cüreyc idi.
Ali
b. el-Medînî:
“Baktım
kî isnâd altı kişi üzerinde dönüyor” dedikten ve onları saydıktan sonra şöyle
nakletti: Onların ilmi bu ilimde (hadîsde) eserler veren kimselere intikal
etti. Mekke'de Abdulmelik b. Cüreyc onlardandır.
Velîd
b. Müslim'den:
el-Evzâî'ye
ve daha başka kimselere, “İlmi kimin için tahsil ediyorsunuz?” diye sordum.
İbni Cüreyc hâriç hepsi:
“kendim
için” dedi. İbni Cüreyc:
“İnsanlar
için tahsil ettim” dedi. Yahya b. Saîd'den:
Biz
İbni Cüreyc'in kitaplarını, emin kitaplar diye adlandırırdık. Abdullah b.
Ahmed'den:
Babama
kitapları tasnif edenlerin ilki kimdir diye sordum:
İbni
Cüreyc ve İbni Ebî Arûbe, dedi. Yahya b. Saîd'den:
İbni
Cüreyc sadûk idi. O:
“Haddesenî”
deyince: bunun mânası “işittim” demektir. Eğer O:
“Ahbarani”
derse, bu da kıraat demektir. İbni Maîn:
“O
sika'dır” demiştir. İbni Hibbân onu Sikât'ında, zikrettikten sonra şöyle der:
O,
Hicaz'ın fakîhlerinden, okuyucularından ve her şeyi güzel yapan âlimlerinden
idî. O, tedlîs de yapardı. el-Iclî'den:
O,
Mekkeli bir sikadır. ed-Dârekutnî şöyle der:
İbni
Cüreyc'in tedlîs'inden kaçınız, onun tedlîs'i çirkindir, çünkü o, ancak mecruh
bir kimseden işittiği zaman tedlîs yapar.
O,
hicrî seksen senesinde doğdu, 150 de öldü. Öldüğü zaman yaşı yetmiş idi.[205]
O,
Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir b. Amr b. el-Haris b. Osman, el-Himyerî, Ebû
Abdullah el-Medenî, el-Fakîh hicret evinin imamı, İslâm büyüklerinden biri idi.
O hicrî 90 senesinde doğdu.
O,
Amir b. Abdullah b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm, Nuaym b. Abdullah el-Mucemmir, Zeyd
b. Eşlem, Nâfi' Mevlâ İbni Ömer, Humeyd et~Tavîl, Ebû Hâsim Seleme b. Dinar,
Salih b- Keysân, ez-Zührî, Safvân b. Süleym, Ebu'z-Zinâd, İbnü'l-Münkedir,
Abdullah b. Dinar, Yahya b. Saîd, Ca'fer b. Muhammed es-Sâdık, Zeyd b. Rebâh ve
daha pek çok kimseden rivayet etmiştir.
Ondan
ez-Zührî, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Yezîd b. AbiuUab, İbn-ül-Hâdî ve diğer
şeyhleri, el-Evzâî, es-Sevrî, Verkâ b. Ömer, Şu'be b. el-Haccâc, İbni Oüreyc,
el-Leys b. Sa'd, İbni Uyeyne ve diğer akranı, Ebû İshâk el-Fezârî, Yahya b.
Sa'd el-Kattân, Abdurrahman b. Mehdî, el-Hüseyin b. el-Velîd en-Nîsâbûrî,
eş-Şafiî, İbn-ül-Mübarek, İbn Vebb, İbn-ül-Kâsım, el-Kâsım b. Yezîd, Yahya b.
Eyyûb el-Mısri, Saîd b. Mansur ve başkaları rivayet etmiştir.
Harmele
İmam-ı Şafiî'den şöyle nakleder:
Mâlik,
Tabiînden sonra kulları yanında Allah'ın hüccetidir. Mus'ab, İmam-ı Mâlik'den
şöyle nakleder:
70
kişi benim ehil olduğuma şehadet ettikten sonra ancak fetvalar verdim. Ma'n b.
İsâ şöyle der:
Mâlik'i
işittim şöyle diyordu: Ben sadece bir beşerim, hata da ederim, doğru da
söylerim. Benim görüşlerime bakınız. Eğer onlar sünnete muvafıksa onları
alınız. en-Neseî şöyle demiştir:
Benim
nazarımda Tâbiîn'den sonra Mâlikten daha üstün, ondan daha kudretli, ondan
daha sika, hadis yönünden ondan daha emîn, zaif kimselerden rivayeti ondan
daha az bir kimse yoktur. Abdulkerim hâriç O, Metruk-ür-rivâye olan bir
kimseden hadis rivayet etmemiştir. İbni Hibbân “Sikât” da şöyle der:
Mâlik,
Medine'de fukaha arasından sağlam kimseleri seçen ilk kimsedir. O, hadisde
sika olmayanlardan yüz çevirmiştir. O sadece sahîh olanları alır, ancak fakîh,
dindar faziletli ve takva sahibi sika kimselerden rivayet ederdi. Şafiî de bu
yolu tuttu. İbni Uyeyne'den:
Biz
sadece Mâlik'in âsârını takip ederdik. Biz şeyhe bakardık, eğer Mâlik'den
yazmışsa ne âlâ, yoksa onu terkederdik. Ebû Ca'fer et-Taberî'den:
İbni
Mehdî'nin, “İmanı-ı Mâlik'den daha akıllı bir adam görmedim” dediğini
işittim.el-Hülâsa'da, şöyle naklolunmuştur:
İbni
Mehdî, “Aklı İmam-ı Mâlik'den daha kâmil, takvası ondan daha çok olan bir
kimse görmedim” demiştir.
Muhammed
b. Ishâk es-Sekâfî'den:
Buhârı'ye
soruldu, O da:
“Mâlik,
an Nâfi’ an İbni Ömer” dedi. Bişr b. Ömer ez-Zehrânî'den:
Mâlik'den
bir adamı sordum,
“O
kimseyi kitaplarımda gördün mü?” dedi.
Hayır
dedim. O zaman şöyle söyledi:
Eğer
o sika olsaydı kitaplarımda mutlaka görürdün. Ali b. el-Medînî'den:
Yahya
b. Sa'd'in: “Nafi'in kendisinden rivayet eden arkadaşları Byyûb, Abdullah ve
Mâlik'dir.” dediğini işittim.
Ebû
Lelûa'dan:
Ebû'l-Esved
Muhammed b. Abdurrahman 136 senesinde bize geldi. Ona, “Medine'de kim fetva
veriyor” dedik. “Orada işi olmayan bir genç var adı Mâlik'dir.” dedi. Hüseyin
b. Urve, Mâlik'den şöyle nakleder:
ez-Zührî
bize geldi ve kırk kadar hadis söyledi. Rabîa ona:
“Burada
dün senin söylediklerini ezbere okuyacak bir kimse var” dedi. O da:
“Kimdir
o?” dedi.
Mâlik'i
kastederek, “İbni Ebî Âmir”, dedi. Ez-Zührî:
“Gelsin
bakalım okusun.” dedi. Ben onun rivayet ettiği hadislerden kırk tanesini
okudum. Dinledikten sonra, “Benden başka bu hadisleri ezberlemiş olan bir
kimsenin kalmadığını sanmıştım” dedi.
İmam-ı
Mâlik'in menâkıbı söylemekle bitmez. O, hicrî 119 yılında 89 yaşında olduğu
halde vefat etti. Bekî, kabristanlığına gömüldü.[206]
O,
Süfyan b. Saîd b. Mesrûk es-Sevrî, Ebû Abdullah el-Kûfî'dir. O, 97 senesinde
doğmuştur.
O,
babasından, Ebû İshâk eş-Şeybânî’den, Abdullah b. Umeyr, Abdurrahman b. Abis b.
Rebîa, İsmail b. Ebî Hâlid, Târık b. Abdurrahman, Cami' b. Ebî Râşid el-A'meş,
Hammâd b. Ebî Süleyman, Salih b. Salih ve Küfe halkından pek çok kimseden
rivayet etmiştir.
Ziyâd
b. Ilâka, Âsım el-Ahvel, Humeyd et-Tavîl, İbrahim İbni Meysere, Süleyman
et-Teymî ve daha pek çok Basra’lıdan, Zeyd b. Eşlem, Abdullah b. Dinar, Amr b.
Dinar, Ebû'z-Zinâddan ve Hicaz ehlinden de birçok kimselerden ve başkalarından
rivayet etmiştir.
Ondan,
şeyhleri Ca'fer b. Birkân, Hasîf b. Abdurrahman, İbni İshâk, akranı Şu'be,
Zaide, el-Evzâî, Mâlik, Zübeyr b. Muaviye, Mis'ar b. Kidâm ve başkaları rivayet
etmişlerdir.
Ondan
en son rivayet eden, “Sikât” tan Ali b. el-Ca'd'dır. el-Hatîb şöyle der:
O,
müslümanların imamlarından bir imam, âlimlerinden bir âlimdir. O, itkan, hıfz,
marifet, zabt, verâ ve zühd vasıflarını hâiz, tezkiyeden müstağni, ekseriyet
tarafından imamlığı kabul edilmiş bir kimse idi. İbni Sa'd'dan:
O
sika ve emîn idi. O, âbid ve ağır başlı idi. en-Neseî'den:
O,
kendine sika denilmeğe en lâyık kimsedir. O, Allah Teâlâ’nın müttekîlere imam
kıldığı kimselerden olmasını umduğumuz İmamlardan biridir. İbni Hibbân'dan:
O,
fıkıh verâ' ve itkân yönlerinden insanların efendilerindendir.
İbnü'l-Medînî'den:
Yahya
b. Saîd'e, “Süfyan ile Mâlik'in sözlerinden hangisi sana daha hoş
gelmektedir?” dedim.
Süfyan
dedi ve ilâve etti: “Süfyan'ın birçok hususta Mâlik'den üstün olduğunda şüphe
yoktur.”
Ebû
İshâk el-Fezârî'den:
Eğer
ben bu ümmete birini seçmek hususunda muhayyer bırakılmış olsaydım, ancak
Süfyan'ı seçerdim.
Şu'be,
İbni Uyeyne, Ebû Âsim, İbni Main ve daha pek çok âlim “Süfyan hadiste
Emir-ül-Mii'minindir” demişlerdir.
İbn-ül-Mübarek
“1100 şeyhden hadis yazdım. Bunlar arasında Süfyan'dan daha üstün birisinden
hadis yazmadım” dedi. Bir adam ona:
“Ey
Ebu Abdullah, Sâid b. Cübeyr ve başkasının, böyle söylediğini gördün mü?” dedi.
O da:
“Bunu
ben söylüyorum, ben Süfyan'dan daha üstününü görmedim” dedi.
Yahya
b. Maîn, zamanında, fıkıh, hadis, zühd ve daha pek çok hususlarda hiç kimseyi
Süfyân'a takdim etmezdi. Bununla beraber İbni Maîn, “Onun mürselleri rüzgâr
gibidir.” derdi.
Ebû
Dâvud da aynı şeyleri söyler,
O,
hicrî 181 yılında 64 yaşında olduğu halde vefat etmiştir.[207]
O,
İbni Uyeyne b. Ebî İmrân, Meymûn el-Hilâlî, Ebû Muhammed el-Kûfi'dir. Hicrî 170
senesinde doğdu ve Mekke'de yaşadı. Onun babası Uyeyne'nin Mekke’li olduğu da
söylenir.
O,
Abdulmelik b. Umeyr, Ebû İshâk es-Sebîî, Ziyâd b. Ilâka, el-Esved b. Kays,
Ukbe’nin oğulları İbrahim, Musa ve Muhammed, İshâk b. Abdullah b. Ebî Talha,
İsmail b. Ebî Hâlid, Ca'fer es-Sâdık, Humeyd el-Tevîl, Humeyd b. Kaya,
el-A'rac, Süleyman et-Teymî, Süleyman el-Ahvel, Salih b. Keysân, Abdullah b.
Dînâr, Âsim b. Behdele, es-Zührî, el-Ala b. Abdurrahman ve daha pek çok
kimseden rivayet etmiştir.
Ondan,
şeyhleri, el-A'meş, İbni Cüreyc, Şu'be, es-Sevrî, Mis'ar, kendisinden evvel
ölen akranından Ebû İshak el-Fezârî, Hammâd b. Zeyd el-Hasen b. Hayy, Hemmâm,
Ebû'l-Ahvas, İbn-ül-Mübarek, Kays b. er-Rabi', Ebû Muâviye, Veki', Mu'temir b.
Süleyman, Yahya b. Ebî Zâide bunlardan başka Muhammed b. İdris eş-Şâfiî,
Abdullah b. Vehb, Yahya el-Kattan, İbni Mehdi, Ebû Üsâme, Revh b. Ubâde,
Ebû'l-Velîd et-Tayâlisî, Ebû Ğassan en-Nehdı, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main,
Ali b. el-Medînî, İshâk b. Rahûye, Âmr b. Ali el- Fellâs, ez-Zübeyr b. Bekkâr,
Muhammed b. İsâ b. Hibbân ve daha pek çak kimse rivayet etmişlerdir.
el-Iclî'den:
O,
hadiste sabitkadem ve sika bir Küfe’lidir. O, güzel konuşan bir kimse idi. O
hadisçilerin hükemâsı addolunurdu. İmam-ı Şafiî'den:
Mâlik
ve Süfyan olmasaydı, Hicaz'ın ilmi zayi1 olmuştu. Bişr b. el-Mufaddal şöyle
derdi:
Yeryüzünde
İbni Uyeyne’ye benzeyen bir kimse kalmadı. İmam-ı Şafiî şöyle der:
İbni
Uyeyne’deki kuvvetli ve sağlam ilmi hiç bir kimsede görmedim. Fetva vermek
hususunda ondan daha ehliyetli bir kimse de bilmiyorum. Ebû Hatim'den:
Mâlik,
Şu'be, es-Sevrî ve İbni Uyeyne müslümanların hüccetidir. İbni Hibbân
“Sikât’ında:
“O
mutkın hafızlardan, vera' sahibi dindar kimselerdendir” der.
O,
163 senesinde Kûfe'den Mekke'ye göçtü, hayatının sonuna kadar orada yaşadı.
O,
hicrî 198 senesinin bir recebi olan cumartesi günü 91 yaşında iken vefat
etmiştir.[208]
O,
Abdullah b. Lehîa b. Ukbe el-Hadremî, el-Gâfîkî, Ebû Abdurrahman el-Mısrî,
Mısır'ın kadısı ve âlimidir.
O,
Ata b. Ebî Rebâh, Atâ b. Dinar, el-A'rac, İbn-ül-Münkedir'den rivâyet etmiştir.
Ondan
akranı Şu'be, Ömer b. Hares, el-Evzâî ve el-Leys b. Sa'd, İbni Vehb,
İbn-ül-Mübarek ve başkaları rivayet etmişlerdir. Ahmed şöyle nakleder:
Onun
kitapları yandı. Halbuki onun kitapları sahîh idi. Eskiden ondan yazmış
olanların semâı sahihtir.
Yahya
b. Maîn Onun hakkında:
“Leyse
bil-Kaviyyi” der, Müslim:
Ve-kî,
Yahya el-Kattân ve İbn Mehdî'nin onu terkettiklerini söyledi. Buhârî ve Neseî
ismini tasrih etmeden ondan rivayet etmişlerdir. Revh b. Salâh, İbni Lehîa'nın
72 tabiî ile görüştüğünü söyler.
Buhârî
Humeydî’den naklen:
“Yahya
b. Saîd ona değer vermezdi” demiştir. Ahmed b. Hanbel şöyle nakleder:
İbni
Lehîa'nın hadisi huccet değildir. Onun hadislerinden pek çoğunu ben itibar
için yazarım. Çünkü hadislerin bir kısmı diğerlerini takviye eder.
Yahya
b. Bukeyre göre Abdullah b. Lehîa 174 hicrî yılında vefat etmiştir.[209]
O,
Muhammed b. İshâk b, Yesâr el-Muttalibî, mevlâ Kays b. Mahrama Ebû Abdullah
el-Medenî'dir. O, Irak'ta yerleşmiş bulunan bayrak imamlardan biridir. Bilhassa
Meğâzî ve Siyerde şöhreti âfakı tutmuştur. O, sahabeden Hz. Enes'i, tâbiin'den
İbn-ül-Müseyyib ile Ebû Seleme b. Abdurrahman'ı gördü.
O,
babasından, amcaları Abdurrahman ve Musa'dan, Ata b. Ebî Rebâh, İkrime b. Hâlid
el-Mahzûmî, ez-Zührî ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan,
kendi şeyhlerinden Yahya el-Ensârî, İbni Avn, Şu'be ve başkaları rivayet
etmişlerdir. ez-Zührî'den:
Orada
İbni İshâk bulunduğu müddetçe Medine'de hdk ilim vardı.
Ahmed
onun için “Hasen-ul-Hadis” demiştir. Buhârî şöyle nakleder:
Ali
b. Abdullah'ın İbni İshâk ile ihticâc ettiğini gördüm. Fakat Mâlik'den
“Onun
deccallardan biri olduğunu bildiren nakiller vardır.” Ya'kûb şöyle der:
İbn-ül-Medînî'ye,
senin yanında İbni İshak'ın hadisi nasıldır, diye sordum. O da:
“Sahîh”
dedi. Ben de:
“Mâlik'in
onun hakkında sözüne ne dersin” dedim.
Mâlik
onunla beraber bulunmadı ve onu tanımadı” dedi. Ya'kûb b. Şeybe şöyle der:
İbni
Numeyr'i şöyle derken işittim: İbni İshâk işittiği mâruf kimselerden rivayet
ettiği takdirde, “Hasen-ül-hadîs ve Sadûk” dur. Fakat o, bazan meçhul
kimselerden bâtıl hadisler rivayet eder. Ali şöyle der:
İbni
İshâk'ın sadece iki münker hadisini buldum, İbni Sa'd ve el-Iclî, onu sika’dan
sayarlar.
Ebû
Ya'lâ el-Halîlî, “Muhammed b. İshâk büyük bir âlimdir.” demiştir. İbni Hacer
Tehzîb'inde şöyle nakleder:
İbni
İshâk, İbn-ül-Mübarek’den soruldu. Biz üç defa onun doğru olduğuna şahit olduk,
dedi. İbni Hibbân da şöyle dedi:
Medine'de
ne ilimde ne de ilmi cem etmede İbni İshâk'a yaklaşan ve ona rekabet eden
birisi vardır. O, haberleri en güzel şekilde onlatan bir kimsedir.
O,
151 senesinde Bağdad'da vefat etmiştir.[210]
O,
el-Leys b. Sa'd b. Abdurrahman el-Fehmî, mevlâ Kureyş, el-İmam el-Celîl,
Mısır'ın âlimi, fakîhi ve reîsi idi. O, 94 hicrî yılında doğdu.
O,
Nâfi', Yahya b. Saîd el-Ensârî, Ebû Saîd el-Makburî, Atâ b. Ebî Rebâh, Katâde,
ez-Zührî, Safvan b. Süleym'den ve kendinden küçük olanlardan da rivayet
etmiştir.
Ondan,
şeyhleri Muhammed b. Aclan ve Hişâm b. Sa'd, akranı İbni Lehîa ve Hüşeym b.
Beşîr, İbni Mübarek, Ebû'l-Velîd et-Tayâlisî ve daha pek çok kimse rivayet
etmişlerdir.
İbni
Bukeyr, “O, Mâlik'den daha fakîhtir” der. İbni Hibbân “sikât” da şöyle der:
O,
fıkıh, vera', ilim, fazilet ve cömertlik
[211]
yönlerinden zamanının efendilerinden idi. Ebû Dâvud'dan: Ahmed'in şöyle
dediğini işittim: Mısır ehlinde hadis bakımından Leys'den daha sahîh olanı yok.
Sadece Amr b. el-Hâris ona yaklaşır. İbni Ebî Meryem'den:
İnsanlar
arasında Leys'den daha üstününü görmedim. Allah'a kendisi ile yaklaşılan bütün
hasletler Leys'de mevcuttur. Ebû Ya'lâ el-Halîlî:
“O,
itirazsız vaktinin imamı idi.” der. O, 15 Şâban 175 hicrî tarihinde cuma günü
vefat etmiştir.[212]
O,
Muhammed b. İdris b. el-Abbâs b. Osman b. eş-Şâfiî, b. es-Sâib, İbni Ubeyd b.
Abdi Yesîd b. Hâşim. el-Kureşî, Ebû Abdullah es-Sâfil, el-Mekkî'dir. Mısır'da
yerleşmiş, muazzam ilmi ile tanınan bir imamdır. Hicri 150 yılında Mekke'de
doğdu.
O,
Mâlik, ibrahim b. Sa'd, İbni Uyeyne, Ömer b. Muhammed b. Ali b. Şafiî; ve
diğerlerinden rivayet etmiştir.
Ondan
Ebû Bekr el-Humeydî, Ahmed b. Hanbel, eî-Buveytî,
[213]Ebu
Sevr, er-Rabî' b. Süleyman ve başkaları rivayet etmişlerdir.
İmam-ı
Şafiî yedi yaşında Kur'an'ı ezberlemiş hafız olmuş, on yaşında iken de
el-Muvatta'ı ezberlemiştir.
O
gençliğinde Kureyş'in en güzel atıcılarından idi. İlk zamanlarda şiir, dil ve
eyyâm-ı Arap konularında temayüz etti, sonra fıkıh ve hadis'e eğildi. O devirde
Mekke'nin meşhur okuyucusu ismail b. Kostantîn'den tecvîd okudu.
er-Rabî'den:
eş-Şâfiî
ramazan namazlarında Kur'an'ı 60 defa hatmederdi. Bahr b.Nasr'dan:
Biz
ağlamak istediğimiz zaman birbirimize, “Kalkınız, Kur'an okuyan şu Muttalibî
gence gidelim” derdik. Biz ona gelince Kur'an okumaya başlardı. İnsanlar onun
etrafına dizilir, sesinin güzelliğinden dolayı dinleyenlerin ağlamaları ile
takdir nidaları yükselirdi. İbn-ül-Mehdî:
“eş-Şâfiî
anlayışlı bir genç idi” der. Ahmed' b. Hanbel:
“Seher
vakti altı kişi için dua ederim. Onlardan birisi eş-Şâfiî'dir. İnsanlar için
eş-Şâfiî âlem için güneş, halk için afiyet gibidir” demiştir. Ebû Zür'a
er-Râzî'den:
eş-Şâfiî'nin
hata ettiği hiç bir hadis yoktur. Yahya b. Saîd el-Kattân'dan: eş-Şâfiî'den
daha akıllı ve ondan daha anlayışlı bir kimse görmedim. el-Esmaî'den:
Bedevilere
ait şiirleri Kureyş'den Muhammed b. İdris adlı bir gençten tashih ettim.
Abdülmelik, b. Hişâm'dan:
eş-Şâfiî
kendisinden ilim alınan bir dil âlimidir. Onun konuşmaları dil için ölçüdür.
Onun sözlerini yazınız.
İshâk
b. Abdurrahman; ben, Hüseyin b. Ali el-Kerâbîsî'yi işittim, o da eş-Şâfiî'yi
işittim, dedi. Eş-Şâfiî şöyle diyordu:
Muhammed
b. el-Hasan'dan adede sığmayacak kadar şey işittim. O arkadaşlarına şöyle diyordu:
Eğer eş-Şâfiî size iştirak eder, size tâbi' olursa ondan başka size külfet
olacak bir hicazlı yoktur.
el-Abirî,
el-Hasan b. Ali b. Mervan yolu ile, o da er-Rabi' b. Süleyman'dan naklen, o da
eş-Şâfiî'nin kendisine söylediğini bildirerek dedi. eş-Şâfiî’yi işittim, dedi.
eş-Şâfiî şöyle diyordu:
Muhammed
b. el-Hasan'na istediğim kitabı vermedi. Bunun üzerine ona şöyle yazdım:
Sonra
eş-Şâfiî dedi ki:
Muhammed
kitabı koltuğuna alarak geldi ve benden özür diledi.
Ma'mer
b. Şebîb'ten: el-Me'mun'un, “Muhammed b. Idris'i her hususta imtihan ettim,
onu tam mânası ile kâmil buldum” dediğini işittim.
Zekeriyya
es-Sâcî, Muhammed b. İshâk es-Sagânî yolundan rivayet etti; İbni İshâk dedi ki;
Yahya
b. Eksem'e eş-Şâfiî'yi sordum, şöyle dedi:
eş-Şâfiî
ile Muhammed arasında yapılan münazaralarda çok defa Muhammed b. el-Hasan'ın
yanında bulunduk. eş-Şâfiî, akıl, anlayış ve zillinde Kureşî idi. O, aklı,
anlayışı ve beyni berrak, isabeti sür'atli bir kimse idi. Eğer o hadiste
derinleşmiş olsaydı Ümmet-i Muhammed hadis sahasında ondan başkası ile meşgul
olmazdı.
Muhammed
b. Abdullah b. Abdulhakem şöyle nakleder:
İmam-ı
Şafiî'yi gözünle görmüş olsaydın onu, seni yiyecek bir arslan zannederdin.
el-Beyhakî
Dâvud b. Ali el-lsfihânî'den naklen şöyle yazar:
Başkaları
için müyesser olmayan üstünlük vesileleri İmam-ı Şafiî için toplandı. Meselâ,
neseb ve mevkiinin şerefi, Resûlullah'ın aşiretinden olması, dîninin sağlam,
itikadının kötü arzu ve bid'atlardan salim bulunması, kendisindeki ruh
cömertliği, hadis'in sağlamını ve çürüğünü bilmesi, ayrıca hadislerin nâsih ve
mensuhuna vukufu bulunması, Allah'ın kitabı Kur'anı ve peygamberle ilgili
haberleri ezberlemesi, peygamberin ve halifelerinin siyerlerini tam olarak
bilmesi, kendisine muhalif olanların kötü niyetlerini samanında keşfetmesi,
ilmî konularda birçok kitaplar yazması, Zûhd ile sünneti tatbikte ve ilim
tahsilinde Ebû Abdullah Ahmed b. Hanbeli Süleyman b. Dâvud el-Hâşimî
el-Humeydî, el-Kerâbîsî, Ebû Sevr, ez-Zağferânî, el-Buveytî, Ebû'l-Velîd b. Ebî
Cârûd, Harmele, er-Rabi', el-Haris b. Süreyc, el-Kâim Bimezhebihi Ebû îbrahim
el-Müzenî gibi arkadaşlara sahip olması onu yükseltmiştir. Çünkü bunlar ulemâ
ve fukahâdan pek çoğuna nasib ve müyesser olmayan imkânlardandır.
el-Âbirî,
er-Rabi' yolundan naklen şöyle dedi:
eş-Şâfiî
Mısır'a gelip meclisinde oturduğu zaman, Abdullah b. Abdulhakem ve benzeri gibi
halka sahibi reisler onunla beraber otururlardı. eş-Şâfiî, güzel yüzlü ve iyi
huylu bir kimse idi. O, fakîhler, asiller ve mevki sahibi kimseler tarafından
sevilirdi. Onun sabah namazından sonra teşkil ettiği halkaya ehli Kur'an gelir,
müşküllerini sorarlardı. Güneş doğduktan sonra onlar gider hadisçiler
gelirler, hadislerin mânalarını ve tefsirlerini sorarlardı. Kuşluk vakti olunca
onlar giderler, herkes için umumî olan münazara ve müzakere halkası teşkil
olunurdu. Öğleye doğru herkes dağılır, Arapça, aruz, şiir ve nahiv âlimleri
gelirler, onlar da öğleye kadar devam ederlerdi. Bundan sonra eş-Şâfiî evine
giderdi.
Ebû
Nuaym bir senedle Şafiî'den şöyle nakleder:
“Münazara
yaptığım her kimse için dâima muvaffak olmasını, sağlam konuşmasını, yardım
görmesini, Allah’ın hıfz ve rivayetine mazhar olmasını candan dilerdim...”
Abdullah el-Mahzûmî:
“eş-Şâfiî
Allah'ın âyetlerinden bir âyet idi” dedi. Fıkıh ilmi Medîne'de Mâlik b. Enes'e
intikâl etti. eş-Şâfiî oraya gitti ondan aldı. Irak'da fıkıh Ebû Hanîfe'den
sonra Muhammed b. Hasen'e geçti, eş-Şâfiî oraya gitti. Ondan aldı. Ehli rey'in
ilmi ve ehli hadis'in ilmi onda toplandı, O, bunların hepsinde tasarruf etti.
Böylece Usûlü tesis etti, kaideleri kurdu, muvafık muhalif herkes onun ilmini
teslim etti.
İmam Şafiî’nin eserleri şunlardır:
1- er-Risâle'1-Kadîme
2- İhtilâf-ul-Hadis
3- İBtâl-ul-İstihsân
4- Beyan-ul-Farz
5- er-Risâle'l-Cedîde
6- İcmâ'ul-Muallim
7- Ahkâm-ul-Kur'an
8- Sîğat-ül-Emr ve'n-Nehy
9- İhtilâf-ı Mâlik ve'ş-Şâfiî
10- İhtilâf-ul-İrakıyyîn
11- İhtilâfühü maa Muhammed b. el-Hasen
12- Fazail-ül-Kureyş
13- Kitab-ul-Ümm
14- Kitab-üs-Sünen
İshâk b. Rahûye'ye: “İmam-ı Şafiî, ömrü az olduğu halde bu kadar kitabı
nasıl yeni olarak yazdı? (vazetti)” diye soruldu:
“Allah,
ömrünün, azlığına mukabil ona cami' bir akıl ihsan etti” dedi. El-Câhiz:
“eş-Şâfiî'nin
kitaplarına baktım, onlar dizilmiş inciler idi. Te'lif bakımından; onlardan
daha güzelini görmedim” dedi.
O,
hicrî 204 senesinde 54 yaşında iken Mısır'da vefat etti. Şimdi onun türbesinin
yanında Şafiî Mescidi adı ile mâruf, büyük bir cami' vardır. Kabri Mısır halkı
için ziyaretgâh olmuştur.[214]
Hamza
b. Abdullah adında bundan başka dört şahıs daha vardır.[215]
Bunların hepsi Etbau-t-Tâbiin'dendir. Ancak, Hamza b. Abdullah'ın babası
Abdullah b. Ömer büyük bir sahâbîdir.
Hamza
b. Abdullah babasından ve Sa'd'dan rivayet etmiştir.
Ondan
Abdullah b. Habîb b. Ebî Sabit, Şerik b. Abdullah en-Nehaî rivayet etmişlerdir.
Ebu Hatim onun meçhul olduğunu söyler.[216]
O,
Hamza b. Muhammed b. Hamza b. Amr el-Eslemî, el-Medenî'dir.
O,
babasından ve Abdullah b. Dinar'dan rivayet etmiştir. Ondan Hâtim b. İsmâîl
rivayet etmiştir. Muhammed b, Abdulmecîd b. Sehl b. Abdurrahman b. Avf da ondan
bir hadis rivayet etmiştir ki, Ebû Dâvud bunu “seferde oruç” bölümünde
zikreder.
Tirmizî
onun hadisleri hakkında “Hasen” demiştir. et-Taberânî o hadisi “el-Evsat”da
yazdı ve Onu, sadece Muhammed b. Hamza'nın Hamza b. Muhammed'den rivayet ettiğini
kaydetti. İbni Hazm onun zaîf olduğunu söyledi.
İbn-ül-Kattân
önün hakkında, “meçhuldür”, dedi. İbni Hacer et-Tehzibinde:
Onun
hakkında eskilerin bir şey söylediğini görmedim, dedi.[217]
O,
Muhammed b. es-Sâîb b. Bişr b. Amr b.
Abdulharîs el-Kûfî, müfessir ve nesebcidir.
O,
iki kardeşi Süfyan ve Seleme, Âmir, eş-Şa’bî ve başkalarından rivâyet etmiştir.
Ondan
oğlu Hişam, Süfyanân, Hammâd b. Seleme, İbn-ül-Mübarek, İbni Cüreyc, İbni
İshâk, Muhammed b. Mervân es-Süddî es-Sağîr, Hişâm, Ebû Avâne ve başkaları
rivayet etmişlerdir.
Mu'temir
b. Süleyman babasından naklen şöyle der:
Küfede
iki yalancı vardır. Onlardan birisi el-Kelbîdir. Yahya b. Mam'den:
“Leyse
bi şey’in”. Yahya b. Ya'lâ eî-Muharibî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Zâide'ye
üç kimseden rivayet etme denildi: Onlar, İbni Ebî Leylâ, Câbir d-Cu'fî ve
el-Kelbî'dir. İbni Ebî Leylâ'yı hatırlamıyorum. Câbir'e gelince O öldükten
sonra tekrar dünyaya dönmeğe inanan bir yalancı idi. Kelbî'ye gelince, baZan
ona giderdim, bir defasında onun şöyle dediğini işittim:
Bir
hastalığa tutuldum, ezberlediklerimin hepsini unuttum. Âl-i Mubammed'e geldim,
ağzıma tükürdüler, unuttuklarımı tekrar ezberledim, sonra onları terkettim.
Ebû Avâne'den:
Konuşulması
küfrü gerektiren şeyleri Kelbi'nin konuştuğunu işittim. Bunu ondan sordum inkâr
etti.
Ebû
Hâtim'den:
Kalk
Kelbî'nin hadisini terk hususunda ittifak etti. O “zâhib-ül-hadîs” dir.
en-Neseî:
“Leyse
bi sika, hadisi yazılmaz” demiştir. Ondan bazı sika kimseler rivayette bulundular
ve tefsirde hoşlarına gitti. Hadiste ise onun pek çok münker hadisleri vardır,
O,
hicrî 145 senesinde Kûfe'do vefat etmiştir.[218]
O,
Muhammed b. Saîd b. Hassan b. Kays el-Esedî, el-Maslûbdur. Ona, Muhammed b.
Saîd b. Abdülaziz, İbni Ebî Utbe, İbn Ebî Kays, İbni Ebî Hassan, İbn-it-Tabarî,
Ebû Abdurrahman, Ebû Abdullah, Ebu Kays eş-Şâmî, ed-Dımeşkî, el-Ezdî gibi pek
çok isim ve lâkablar izafe edilmiştir. Bunlar, işiteni şaşırtmak için
yapılmıştır. Hatta onun yüz kadar adı ve lâkabı olduğu söylenir.
O,
Nâfi' mevlâ İbni Ömer, ez-Zührî, Mekhûl ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan,
es-Sevrî, Saîd b. Ebî Hilâl, Mervân b. Muâviye, Yahya b. Saîd el-Emevî,
Abdurrahnıan b. Muhammed el-Muhâribî ve başkaları rivâyet etmişlerdir.
Abdullah
b. Ahmed babasından naklen şöyle der:
Ebû
Ca'fer el-Man-ssur onu zındıklıktan dolayı öldürdü, onun hadisleri mevzû'dur.
Yahya b. Maîn:
“Onun
hadisi münkerdir” der. Buhârî:
“Onun
hadisini terkettiler” dedi. en-Neseî'den:
Hadis
vazetmekle ma'ruf yalancılar 4 tanedir. Medîne'de İbrahim b. Yahya, Bağdat'da
el-Vâkıdî, Horasan'da Mukâtil, Şam'da Muhammed b. Saîd'dir. Ahmed b. Salih
el-Mısrî'den:
O,
boynu vurulmuş bir zındıktır. O, avam arasında 4000 hadis uydurmuştur, İbni
Hibban'dan:
O,
hadis uydururdu. Onu zikretmek caiz olmaz, ancak tenkid için zikredilir.[219]
O,
Muhammed b. Ka'b el-Kurazî ve Abdullah b. Enes b. Mâlik'den rivâyet etmiştir.
Ondan
el-Leys, îfani Lehîa rivayet etmişlerdir.
el-Buhârî,
en-Neseî ve Ebû Hâtîm, onun “münker-ul-hadis” olduğumu söylemişlerdir. İbni
Hibbân'dan:
O,
Münker-ül-hadistir. O, zaafiyle meşhur olanlardan pek çok münker hadis rivayet
etmiştir.[220]
O,
Mukâtil b. Süleyman b. Beşîr el-Ezdî, el-Horasânî, Ebû'l-Hasan el-Belhî,
müfessirdir.
O,
Nâfi' mevlâ İbni Ömer, Ebû İshâk es-Sebîî, ez-Zührî, ed-Dahhâk, Mücâhid, İbni
Sîrîn, Ata b. Ebî Rebâh ve daha pek çok kimselerden rivayet etmiştir.
Ondan,
Bakiyye b. el-Velîd, Sa'd b. es-Salt, Hammâd b. Kîrât, Yahya b. Şibl, Ali b.
el-Ca'd ve başkaları rivayet etmişlerdir.
Bakiyye
dedi ki;
Şu'be'nin
Mukâtil'den bir şeyler sorduğunu çok işittim. Şu'be'nin Mukâtil'i, hayırdan
başka bir şeyle yâd ettiğini duymadım.
İmam-ı
Şafiî'den çeşitli şekillerde rivayet edilmiştir: insanlar tefsirde Mukâtil'in
iyâlidir. İbn-ül-Mubarek'ten: Eğer isnadı olsaydı onun tefsirinde ne muazzam
ilim var. Ali b. Haşrem Vâkî'den naklen şöyle anlatır:
Mukâtifi
işittim, eğer o rivayette ehil olsaydı ondan rivayet ederdik. Ahmed b. Yesâr
el-Mervezî de şöyle der:
O
Belh ehlinden idi. Merve geçti sonra Irak'a vardı ve orada öldü. O,
müttehemdir. Metruk-ul-hadis ve mahcur-ul-Kavldir. O, Sıfatullah hakkında
söylenmesi helâl olmayan şeyleri söylerdi.
Bazı
kimselerin rivayet ettiklerine göre, Hârice, insanlara hadis rivayet ettiği
bir anda Mukâtile uğrar. O sırada Mukâtil:
“Kelbî
bana söyledi” der. Hârîce hemen Kelbî'yi alır gelir. Kelbî, Mukatil'e.
Ey
Ebû Hasen ben Ebû-n-Nadr'ım, böyle bir hadis rivayet etmedim der. Bu sefer
Mukâtil:
“Sus
ey Ebû-n-Nadr, bizim hadisi süslememiz ancak rical iledir.” diye cevap verir.
Buhârî,
İbni Uyeyne'den naklen şöyle dedi:
Mukâtil'in
“Eğer 150 senesinde deccal çıkmazsa biliniz ki ben yalancıyım” dediğini
işittim.
İbrahim
b. Ya'kub'dan:
O
cesur bir yalancı idi. ed-Dârekutnî'den:
O
yalan söyler. O, terkedilmiş kimselerdendir. el-Halîli:
“Mukâtirin
ehli tefsir yanında yeri büyüktür ve hakikaten o geniş bilgili bir kimse idi.
Lâkin hafızlar onu rivayette zayıf addettiler.” demiştir.
O,
hicrî 150 senesinde vefat etmiştir.[221]
O,
Ebû Amâre (veya Ebu Ammar) el-Basrî'dir.
Hasan-ı
Basrî ve Mesleme'den veya Seleme b. Ebî Habîb'den rivayet etmiştir.
Ondan
Bişr b. Mansur, Ca'fer b. Süleyman ed-Dab'î, Musa b. İsmâil rivayet
etmişlerdir.
İbni
Ebî Hatim babasından naklen, onun zayıf olduğunu söyler.
el-Âcurrî,
Ebû Dâvud'dan naklen “sika” olduğunu söyler.
el-Ezdî;
“O zaiftir” der.
İbni
Hibbân onu Sikât’da, zikrederek “O kaderiyyeden idi” der.
el-Iclî
“O zaiftir” der.
Ebû
Ahmed el-Hâkim: “O mu'tezilî idi” demiştir.[222]
O,
Muhammed b. Ziyâd el-Yeşkerî, et-Tahhân, el- Kûfî el-Cenedî, el-A'ver,
el-Fe'f'-e', el-maruf bil-Meymunî'dir.
O,
Meyimin b. Mihrân, İbni Adan ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan,
Şeybân b. Ferruh, Ukbe b. Mükrime el-Kûfi rivayet etmişlerdir.
Abdullah
b. Ahmed, babasına Muhammed b. Zîyâd'ı sormuş:
“O,
şaşı hadis uyduran çirkin bir yalancıdır.” demiştir. Ebû Zür'a:
“O
yalan söylerdi.” demiştir. el-Buhârî:
“Metrûk-ul-hadîs”,
et-Tirmizî:
“Zaîfun
fil-hadisi cidden.” en-Neseî:
“Metrûk-ul-Hadis”
demişlerdir. İbni Hıbbân'dan:
Sika
kimselerden hadis uydururdu. Kitapta zikri caiz değildir. Ancak tenkid için
zikredilir. ed-Dârekutnî:
“O
yalancıdır” dedi.[223]
O,
İbni Ebî Hamza Meymûn el-Cu'fî, el-Cezerî, en-Nasîbî'dir.
O,
Amr b. Dinar, Ebû'z-Zübeyr, Mekhûl ve başkalarından rivayet etmiştir.
Ondan,
Hamza ez-Zeyyâd, Yahya b. Eyyûb el-Mısrî, Muhammed b. el-Fadl b. Atıyye ve
başkaları rivayet etmişlerdir.
İbni
Maîn'den rivayet eden İbni Hayseme:
“Onun
hadisi bir şey değildir” dedi. Buhârî ve Ebû Hatim ise:
“Münker-ül-hadis”
dediler. et-Tirmizî:
Hadîsde
zayıf” dedi. en-Neseî ve ed-Dârekutnî:
“Metrük-ul-hadis”
dedi. İbni Adiyy:
“Rivayetlerinin
pek çoğu münker ve uydurmadır” dedi. İbni Hibbân:
“O
uydurmaları ile sikâtdan ayrılır. Ondan rivayet caiz değildir”, demiştir.
Hamza
b. Ebî Hamza'nıb Tirmizî'de bir tek hadisi vardır.[224]
Bu
tabakada hadisin yazılması oldukça ilerlemiştir. Bu tabakaya giren hadisçiler pek
çoktur. Biz burada en meşhurlarından bazılarını ele alacayız. Onlar:
1- Ahmed b. Hanbel,
2- İshâk b. Râhûye,
3- Yahya b. Main,
4- Buhârî,
5- Müslim b. el-Haccâc,
6- Muhammed b. İsâ et-Tirmizî,
7- Ahmed b. Halîl b. Harb.[225]
O,
el-İmam el-Celîl, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilâl b. Esed eş-Şeybânî, Ebû
Abdullah el- Mervezî, el-Bağdadî'dir, Annesi ona hamile iken Merv'den çıktı,
Bağdad'a geldi. Onu Bağdad'da doğurdu. Ahmed, ilim tahsiline Bağdad'da
başladı. Sonra ilim tahsili gayesi ile memleketleri dolaştı.
O,
Bîşr b. el-Mufaddal, İsmail b. Uleyye, Süfyân b. Uyeyne, Yahya b. Saîd
el-Kattân, Ebû Dâvud et-Tayâlisî, eş-Şâfiî, Mu'temir b. Süleyman ve daha
başkalarından riyâyet etmiştir.
Ondan,
el-Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Ibni Mehdî, eş-Şâfiî, Ebû'l-Velîd, Abdurrazzak,
Veki’, Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî, el-Hüseyin b. Mansur rivayet
etmişlerdir. Ondan rivayet edenlerin çoğu şeyhleri, akranı ve talebeleri idi.
İbni Maîn'den:
Ahmed'den
daha hayırlı bir kimse görmedim. O hiç bir zaman arapça ile bize karşı iftihar
etmedi. Abdurrassak'dan:
Ben
Alımed b. Hanbel'den daha fakîh ve daha müttekî bir kimse görmedim.
Eş-Şâfii'den:
Bağdad'tan
çıktım, orada Ahmed'den daha fakîh, daha zâhid, daha çok verâ' sahibi bir
kimse bırakmadım.
Ebû'l-Velîd'den:
Mısırdakiler
bana Ahmed'den daha sevgili değildir. Benim gönlümde kadri ondan daha yüksek
bir kimse yoktur.
el-Abbâs
el-Anberî'den:
O
hüccettir. İbn-ül-Medînî'den:
Arkadaşlarımız
arasında ondan daha fazla hafız olan yoktu. Kuteybe'den:
Ahmed
dünyanın imamıdır. Ebû Ubeyd'den:
İslamda
onun bir benzerini daha bilmiyorum. el-Iclî'den:
O,
hadiste sika ve sabitkademdir. O, ruhu nezîh, hadiste vukuf sahibi, isi takip
edilen sünnet ve hayır sahibi bir kimsedir. İbni Hibbân Sikât’da şöyle der:
O
mutkın bir hafız, fakîh gizlice verâ' yolunda giden, aralıksız ibadete devam
eden kimse idi. Allah-ü Teâlâ onunla Ummet-i Muhammed'in imdadına yetişti.
Çünkü o, bütün mihnet ve güçlüklerde sebat etti. Kendini Allah yoluna vakfetti.
Bu yüzden öldürülmek üzere kırbaçlandı. Allah onu küfür ve sapıklıklardan
korudu ve onu, peşinde gidilen bir bayrak, kendisine sığınılan bir melce'
eyledi.
Muhammed
b. ibrahim el- Bügencî'den: Her hususta Ahmed'den daha akıllı ve daha cami'
bir kimse görmedim. O, benim yanımda es-Sevrî'-den daha fakîh ve daha üstündür.
İbni Sa'd, onun hakkında:
“Sİkatün,
sebtün, sadûkün, kesîrul-hadis” demiştir. İbni Makûlâ'dan:
O,
sahabe ve tâbiîn'in mezheplerini en iyi bilenlerden idi. el-Halîlî'den:
O,
akranı arasında en âlim ve en müttekî, zaruretler hariç hadisçiler hakkında
konuşmaktan en fazla çekinen bir kimse idi. Hilâl b. el-Alâ şöyle der:
Bu
ümmet için dört kişi kendi zamanlarında Allah'ın lütfü idiler. Eş-Şâfiî,
Resûlullah’ın hadisinde derinleşti. Ahmed, mihnette sebat ve sabır etti. Öyle
olmasaydı insanlar küfretmişti. Yahya b. Maîn Resûlullah’ın hadisinden yalanı
uzaklaştırdı. Ebû Ubeyde Kur'an'ın garîb'lerini tefsir etti. el-Kattân'dan:
Benim
yanıma Ahmed gibi bir kimse daha gelmedi. 0, bu ümmetin âlimlerinden bir âlim idi.
İbrahim b. Şemmâs'dan:
Veki'
b. el-Cerrâh ve Hafz b. Gıyâs'i işittim, onlar Ahmed'i kastederek:
“Kûfe'ye
o genç gibi birisi ayak basmadı”, diyorlardı. Ahmed b. Hanbel'in bir milyon
hadis bildiği rivayet edilir.
O,
12 rebî-ul-evvel 241, cuma günü vefat etmiştir. Onun cenaze namazına 800 bin
erkek, 60 bin kadının iştirak ettiği rivayet edilir. Rahmetûllahi aleyh.
Ahmed
b. Hanbel'in eserleri şunlardır:
1- Kitâb-ul-İlel
2- Kitâb-ut-Tefsît
3- Kitâb-un-Nâsih ve'1-Mensûh
4- Kitâb-uz-Zühd
5- Kitâb-ül-Mesâil
6- Kitâb-ul-Fazâil
7- Kitâb-ul-Ferâiz
8- Kitâb-ul-Menâsik
9- Kitâb-ül-İman
10- Kitâb-ül-Eşribe
11- Kitâb Tâat-ır-Resûl
12- Kitab-ur-Red alâ'l-Cehmiyye
13- Kitab-ul-Müsned (40.000 kadar hadis ihtiva eder).[226]
O,
İshâk b, İbrahim b. Mahled b. İbrahim b. Matar. Ebû Yakub bu Muhammed
el-Hanzalî, İbni Râheveyh
[227]diye
maruf, el-Mervezî, Nisabur'da ikâmet eden, bayrak haline gelmiş imamlardan
biridir.
O,
hadisi sika râvîlerden almak için ilim merkezlerini dolaştı. O, İbni Uyeyne;
İbni Uleyye, Bişr b. el-Mufaddal, Hafs b. Giyâş, İbnü'l-Mübarek, Abdürrezzak,
Bakıyye b. el-Velîd, Şuayb b. İshâk ve başkalarından rivayet etti.
Ondan
talebesi el-Buhârî, Müslim ve başkaları, şeyhlerinden, Bekıyye, İbn-ül-Velid ve
Yahya b. Adem, akranından, Ahmed b. Hanbel, İshâk el-Kevseç, Muhammed b. Râfi',
Yahya b. Maîn, son olarak da Ebû Abbâs es-Sirâc rivayet etmişlerdir. İmam
Ahmed'den:
Onun
gibisi Horasan'a giden köprüyü geçmedi. Irak'da onun benzeri bir kimse
tanımıyorum.
Mürre
kendisine İshâk b. Râhûye sorulunca:
“İshâk
bizim nazarımızda müslümanların imamlarından bir imamdır” dedi. en-Neseî'den:
İshâk
imamlardan biridir, o sika ve emindir. İbni Huzeyme'den:
Allah'a
yemin ederim ki; eğer Tabiîn arasında bulunsaydı, onlar onun ilim, hıfz ve fıkhını
ikrar ederlerdi.
Nuaym
b. Hammâd'dan:
İshâk
hakkında konuşan horasanlı görünce onu dininde itham edebilirsin. Ebû Hâtim
dedi ki:
Ebû
Zür'aya, İshâk'ı onun senedlerini ve metinlerini ezberlemiş olmasını
zikrettim. Ebû Zür'a:
“İshâk'dan
daha fazla iîfız olan birisi zikredilmedi” dedi. Ebû Hatim:
“Onun
maharetine taaccub edilir”, dedi. İbni Hibbân es-Sikât’da şöyle nakleder:
“İshâk,
fıkıh, ilim, hıfz bakımlarından zamanının efendilerindendi. O, kitapları
tasnif etti. Sünneti bölümlere ayırdı. Peygamberin sünnetinin müdafaasını
yaptı, muhalifleri sindirdi. Buhârî'nin himmetini takviye eden, sahîh
hadisleri toplama azmini onda canlandıran o oldu. İshâk hazretleri bir gün,
aralarında Buhârî de bulunan talebelerine, Resûlullah (s.a.)’ın sünnetinin sahîh
olanları için muktasar bir kitap meydana getirseniz ne güzel olur dedi. Buhari
bunu şöyle anlatır:
Bu
söz benim kalbimin içine işledi ve el-Câmi’-us-Sahih’i toplamaya başladım.
O,
hicrî 238 senesinde 77 yaşında olduğu halde vefat etti.[228]
O,
Yahya b. Maîn b. Avn b. Ziyâd b. Bestâm b. Abdurrahman el-Gatafânî, arapların
mevlâsı, Ebû Zekeriyya el-Bağdâdî, Cerh ve ta'dil imamı, hafız ve bayrak
imamlardandır.
O,
Abdurrahman b. Harb, Abdullah b. Mübarek, Abdurrazzak, İbni Uyeyne, Veki’, Yahya
el-Kattân, Hammâd b. Hâlid, Abdurrahman İbni Mehdî'den rivayet etmiştir.
Ondan,
akranı Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Ahmed b. Hanbel; îbni Sa'd, Ebû Hayseme,
Ebû Hatim, Ebû Zür'a, Ebû Ya’la el-Mevsılî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel ve
el-Bağavî rivayet etmişlerdir.
Rey'in
haraç âmili olan babası Yahya'ya bir milyon ellî bir dîrhem servet bıraktı.
Yahya bu servetin tamamını hadis ilmine sarfetti.
İbni
Maîn'in kendinden gelen rivayete göre, O, Ebû Ca'fer el-Mansur'un hilâfeti
zamanında hicrî 158 senesinin sonlarına doğru doğmuştur. İbn-ül-Medînî'den:
Yahya
b. Maîn'in yazdığı kadar hiç bir kimsenin hadis yazdığını bilmiyorum. Muhammed
b. Nasr et-Tabarî'den: İbni Maîn'in yanına girdim, yanında içi kâğıt dolu
çuvallar vardı. Onun -eli ile o çuvalları işaret ederek-
“Burada
bulunmıyan her hadis yalandır” dediğini işittim. Ve yine onun:
“Kendi
elimle bir milyon hadis yazdım”, dediğini işittim. Mücâhid b. Musa'dan:
İbni
Main, bir hadisi elli defa yazardı. İbni Sa'd'dan:
O
hadis yazmakta çok ileri gitmiş ve hadis yazmakla meşhur olmuştu. O nerede ise
rivayet etmezdi.
Ebû
Zür'a'dan:
“İlim
dört kişiye inhisar etti: O dörtten Ebû Bekr b. Şeybe en iyi anlatan, Ahmed en
fakîh, Ali b. el-Medînî en bilgili, Yahya b. Maîn en fazla yazan idi. Diğer
bir rivayette, O dörtten, hadisin sahîh ve sakîmini en iyi bilen İbni Maîn
idi”, denilmektedir. Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe'den:
Ali'yi
şöyle derken işittim: 40 seneden beri Bağdâd'dayım. Burada benimle müzakere
yapan Ahmed b. Hanbel idi. Bir hususta bazan ihtilâf ettiğimizde Yahya b.
Maîn'e sorardık. İbni Maîn kalkar benim de yerini bildiğim yazılı hadisi çıkarırdı.
Amr en-Nâkıd'dan:
Arkadaşlarımız
arasında isnadı Yahya b. Maîn'den daha fazla bilen yoktu. Hiç kimse ona karşı
isnadı ters çevirmeğe kadir olamadı. Hanbel babasından şöyle nakleder:
İbni
Maîn rical'i en çok bilenimizdi. Ebû Hâtim'den:
Ahmed'i
seven bir Bağdâd’lı görürsen bil ki sünnet taraftarıdır. İbni Maîn'e buğz eden
bir Bağdâd’lı görürsen bilki o yalancıdır. Muhammed b. Hârûn el-Fellas'dan:
İbni
Maîn aleyhinde konuşan birini görürsen bil ki, o yalancıdır. O ancak İbni
Maîn'e yalancıların durumlarını açıkladığı için kızar. el-Hatîb'den:
O,
rabbânî bir imam, âlim, hafız, sebatkâr ve mahir bir kimse idi. İbniHibbân
es-Sikât'da şöyle der:
O,
aslen şarklıdır. O, fazilet ve takva sahibi dindar bir kimse idi. O, sünnetle
ilgili haberleri (hadisleri) toplamak hususunda dünyayı terk edenlerden idi.
Hadise karşı olan alaka ve ihtimamı oldukça artmıştı. O, hadisi topladı, onu
ezberledi ve nihayet hadis sahasında kendine tâbi' olunan bir bayrak, birçok
ilimlerde müracaat mercii bir imam oldu. el-Iclî'den:
Allah
Teâlâ hadisi Yahva b. Main'den daha iyi bilen birisini yaratmadı. O, çok defa
Ahmed, İbn-ül-Medînî ve benzeri kimselerle içtima ederdi. Onlar için makbul
hadisleri o seçerdi. Onlardan hiç biri onun önüne geçmezdi. Ona, birbirine
karınmış ve çözülmez hale gelmiş hadisler getirilir, onlar hakkında:
“Bu
hadîs böyle, bu da şöyledir” der, netice onun dediği gibi çıkardı. Âhmed'den:
Yahya'nın
bilmediği veya tanımadığı her hadis, hadis değildir.
İbni
Ebî Hayseme'ye göre O,'hicrî 233 senesinde Medine'de vefat etti. Reshullah'ın
değnekleri üzerinde gasledildi ve onun serîrî ile kabristana götürüldü. Onun
cenazesinin huzurunda, “Bu, Resûlullah'dan yalanı uzaklaştıran kimsedir”,
denildi. O, Bekî' kabristanına gömüldü. Öldüğü zaman yaşı 77 idi.[229]
O,
Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. el-Muğîre el-Cu'fî, arapların
mevlâsıdır.
el-Buhârî'nin
dedelerinin İran mecûsîlerinden olduğu söylenir. Buhâri’nin dedelerinden,
Buhara valisi Yemân el-Cu'fi’nin elinde ilk olarak İslâmı kabul eden el- Muğire
idi. Bu sebepten Cu'fî’lere nisbet edildi.
O,
hicrî 194 yılında Buhara'da doğdu. Babası da bir hadisci idi. Buhârî küçük çocuk
iken babası öldü. Fakat oğluna büyük bir servet bıraktı. Buhârî annesinin
himayesinde büyüdü. On yaşına gelince hadis ezberlemeğe başladı. 16 yaşına
geldiği zaman İbn-ül-Mübarek ve Vekî'in kitaplarını ezberlemişti. Bundan sonra
ilim tahsili için hadiscilerin bulunduğu bütün şehirleri gezdi. Kendi
memleketinin hadiscilerinin hadislerini işittikten sonra Belh'e gitti. Oranın
muhaddîslerini dinledi. O, Merv, Nisabur, Reyy, Bağdâd, Basra, Küfe, Mekke,
Medine, Mısır, Dımeşk, Kaysâriyye, Hıms ve Askalân'a gitti. Oradaki hafız
hadiscilerden hadis tahsil etti. Mekkî b. İbrahim el-Belhî, Abdan b. Osman
el-Mervezî, Abdullah b. Musa el-Kaysî, Ebû Âsim eş-Şeybânî, Muhammed b.
Abdullah el-Ensârî, Muhammed b. Yûsuf el- Feryâbî, el-Fadl b. Dükeyn, Ali b.
el-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, İsmail b. İdris el-Medenî, İbni
Râhûye ve başkaları Buhârî'nin hadis aldığı kimselerdir.
Buhârî
hazretleri hadis ilminde yeni ve kuvvetli bir adım attı. O, sahîh hadisle sahîh
olmayan hadisi birbirinden ayırdı.
Buhârî'den
önce meydana getirilmiş olan kitaplar, bu mevzuya tam alâka göstermiyorlardı.
İlk zamanlarda muhaddis, hadisin râvîleri hakkındaki araştırmayı ve o hadise
güvenmenin derecesini, söyleyenlere ve işitenlere bırakarak, daha ziyade
kendisine ulaşan hadisleri toplardı, hatta el-Muvatta' bile bu esasa göre
yazılmıştır. Muhaddislerden pek çoğu bu bakımdan el-Muvattaı tenkid ederler.
Buhârî'den
pek çok kimse hadis aldı. el-Firebrî
[230]
şöyle dedi:
Buhârî'nin
kitabını 90 bin insan dinledi. Benden başka ondan rivayet eden kimse kalmadı.
el-Buhârî şöyle anlatır:
el-Câmi
es-Sâhîhi 600 bin kadar hadisten tahriç ettim. Her hadisi ancak gusül yapıp iki
rek'at namaz kıldıktan sonra yazdım. Ca'fer b. Muhammed el-Kattân'dan:
Muhammed
b. İsmail'i işittim, şöyle diyordu: Bin şeyh (ustaz) dan hadis yazdım. Onlardan
çoğunun isnadını ezbere bilirim.
el-Buhârî'den,
Ebû Zür'a, Ebû Hatim, İbni Ebî'd-Dünya, İbni Huzeyme, el-Fazl b. el-Abbâs
er-Râzî Ebû Kureyş Muhammed b. Cum'a el-Kahistânî sadece sahihleri rivayet eden
Muhammed b. Yusuf el-Firebrî rivayet etmişlerdir.
Allah
Teâlâ, Buhârî'ye oldukça kuvvetli ve zengin bir hafıza ihsan etmiştir, bahusus
hadisle alâkalı hususlarda.
Hadis
rivâyetcileri, onun küçüklüğünden beri 70 bin hadisi senedleriyle birlikte
ezberden bildiğini, söylemişlerdir. O, râvilerin doğumları, ölümleri ve
memleketleri ile çok ilgileniyordu. Bazı kimseler onun bu esaslar dahilinde 200
bin hadisi ezbere bildiğini söylerler.
O,
aynı zamanda hıfzına yardımcı olarak hadisleri yazardı. Onun “Basra'daki
hadislerin hepsini yazdım” dediği kendinden rivayet edilmiştir. Onun hakkında
şöyle rivayet edilir:
O
geceleri defalarca uyanır, kalkar, çakmağını çakar, lâmbasını yakar, sonra
bazı hadisleri çıkarır, onlara bazı işaret ve harekeler koyar, sonra yatardı.
el-Buhârî,
“et-Târîh li temyız-ir-Ricâl” adlı kitabını yazdı ve bu hususta şöyle dedi. Bu
kitaptaki her ismin, benim yanımda bir kıssası vardır. Amir b. el-Mentîc'ten:
Ebû
Bekr el-Medînî'yi işittim, şöyle diyordu:
Bir
gün Nisabur'da İshâk b. Râheveyh'in yanında idik. Muhammed b. İsmail de
mecliste hazır idi. İshâk bir hadis rivayet etti. Hadisin râvilerinden son
râvîsi, Ata el-Keyharânî idi. İshâk:
“Ey
Ebû Abdullah Keyhârân nedir” dedi. Buhârî, Yemen'de bir köydür, Muâviye b. Ebî
Süfyan Resûlullah’ın ashabından bir adamı Yemen'e gönderdi. Bu Ata ondan iki
hadis işitti, dedi.
Buhârî
hasretleri, -rical hakkında çok ince bilgisi olmasına rağmen- sözlerinde
iffetli idi. Yalancılığı mâruf olan birisi hakkında, “fihi nazar, seketû anhü”
derdi. Onun bir adam hakkında en ağır sözü “Munker-ul-hadis” tâbiridir.
el-Hâkim'den:
Ebu't-Tayyib'i
işittim, şöyle diyordu: İbni Huzeyme'den işittim, o şöyle dedi:
Bu
kubbenin altında Resûlullah'ın hadisini Buhârî'den daha iyi bilen, onu daha
fazla ezberlemiş olan bir kimse yoktur. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den:
Babamdan
şöyle dediğini işittim; Horasan, Muhammed b. İsmail gibi bir kimse daha
yetiştirmedi.
Ya'kub
b. İbrahim ed-Devrakî'den:
Muhammed
b. İsmail bu ümmetin fakîhidir.
Bağdadlılar
Muhammed b. İsmail hakkında şu şiiri okurlardı:
Aralarında
kaldığın müddetçe müslümanlar hayır içindedirler.
Kaybedildiğin
zaman senden sonra artık hayır yoktur.
Muhammed
b. İdris er-Râzî şöyle der:
Buhârî
Irak'a girmiş olanların en âlimidir. Ebû Abdullah el-Hâfız b. el-Ahram'dan:
Babamdan
işittim, o şöyle diyordu: Müslim b. el-Haccâc'ı Buhârî'nin yanında gördüm; O,
küçük öğrenci soruşu ile Buhârî'ye sualler soruyordu. Süleyman b. Mücâhid'den:
Muhammed
b. Selâm el-Bîkendî’nin yanında idim. Bana, biraz önce gelmiş olsaydın 70 bin
hadisi ezberlemiş bir sabiy görecektin, dedi. Ben oradan çıktım, onun peşine
gittim ve ona ulaştım, sordum: Sen 70 bin hadisi ezbere biliyormuşsun Öyle mi?
dedim.
Evet
daha fazlasını, dedi ve ilâve etti: Sahabe ve Tâbiîn'den sana söyliyeceğim her
hadisin râvîlerinden çoğunun doğumunu, ölümünü ve memleketini de bilirim.
İbrahim el-Havâs'dan:
Ebû
Zür'a'yı Muhammed b. İsmail'in huzurunda bir sabiy gibi oturmuş hadisin
illetlerini sorarken gördüm.
el-Hâkim
Ebû Abdullah şöyle dedi:
Ebû
Nasr Ahmed b. Muhammed el-Varrak'ı işittim, şöyle diyordu:
Ebû
Hâmid Ahmed b. Hamdûnu işittim o da şöyle diyordu.
Müslim
b. el-Heccac'ın Buhârî'ye gelerek iki gözü arasından öptükten sonra, “Müsaade
edin ey üstazların üstazi, muhaddislerin efendisi, hadis illetlerinin doktoru,
ayağınızı da öpeyim” dediğini işittim. İbni Adiyy'den:
Bazı
şeyhlerden şöyle hikâye ettiklerini işittim: Buharı Bağdad'a geldi. Hadisçiler
toplandı, yüz hadis seçtiler, bu hadislerin metin ve senedlerini birbirine
karıştırdılar. Birinin metnini, diğerine, diğerinin senedini ona bağladılar.
Mecliste Buhârî'ye okuyup sorması için on şahsa onar hadis verdiler, insanlar
toplandı. Seçilenlerden bir tanesi ayağa kalktı, birer birer sıra ile o, on
hadisi sordu. Buhârî:
Bilmiyorum
dedi. Bu arada fukaha birbirlerine bakıyor, adam meseleyi anladı diyorlardı,
işin iç yüzünü bilmeyenler de Buhârî'nin aczine hükmediyorlardı. Sonra ikinci
şahıs ayağa kalktı, on hadisi birer birer sordu. Ona da bilmiyorum dedi.
Böylece on kişi yüz hadisi tamamladılar. Buhârî hepsi için:
Bilmiyorum
diyordu. Onlar sözlerini tamamlayınca, Buhârî ilk sorana döndü, senin okuduğun
hadis'in isnâd ve metni şöyledir, ikinciye üçüncüye nihayet onuncuya varıncaya
kadar birer birer hadislerin doğrusunu söyledi. Orada bulunanların hepsi buna
hayran oldular, onun zekâ ve hafızasına şehadet ettiler. Ebû Bekr el-Hatîb'den:
el-Fadi
b. el-Abbâs er-Râzî es-Sâyığ'a Ebû Zür’â’nın mı, Buhârî'nin mi daha çok hadis
bildiği soruldu. “Hilvan ile Bağdad arasında Buhârî ile karşılaştım, bir konak
geri döndüm. Onun bilmediği bir hadis getirmeğe gayret ettim, bu bana mümkün
olmadı.. Ben Ebû Zür'a'dan başındaki saçın sayısınca garîb hadis söyleyebilirim.”
dedi.
Ebû
Hâmid el-A'gâ'dan:
Buhârî'yi
Said b. Mervanm cenazesinde gördüm ez-Zühlî ona, esma, kunâ ve ilel'den soruyordu.
Buhârî bunların cevabında ok gibi hızlı idi. Bu hâdise üzerinden bir ay geçmedi
ez-Zühlî, “Buhârî'nin meclisinde bulunan bize gelmesin” dedi, takva ehli hariç
hiç kimsenin kurtulamadığı hased âfeti ez-Zühlî'ye musallat oldu. Buhârî
hakkında sadece o ileri geri konuştu. Buhârî dedi ki:
Süleyman
(65) b. Harb'in yanma girdiğim zaman bana:
“Bize
Şu'be'nin hatasını beyan et”, derdi. Mukammed b. Hâtim'den:
Buhârî'yi
işittim şöyle diyordu: İsmail b Uvevs -ki, şeyhlerindendir- kitabından bir şey
seçtiğim zaman o hadisleri kendisi için istinsah eder, “bu hadisleri Muhammed
b. ismail benim hadislerimden seçti”, derdi.
Kuteybe
b. Saîd'den:
Fakîhler,
zâhidler ve âbidlerle beraber bulundum. Aklını erdi ereli Muhammed b. İsmail
gibi birisini görmedim. Buhârî kendi devrindeki şahsiyeti ile sahabe arasında
yaşasaydı bir âyet olurdu.
Kuteybe'ye
serhoş'un talâkı soruldu. Tam o sırada Muhammed b. İsmail içeri girdi. Kuteybe
Sâile, -Buhârî'ye işaret ederek-
“Bu
Ahmetî b, Hanbel, İshâk b. Râheveyh ve Ali b. el-Medînî'dir. Allah onları sana
gönderdi” dedi.
İbrahim
b. Muhammed b. Selâm'dan:
Hadisçilerden
Saîd b. Meryem” Haccac b. el-Minhal, İsmail Ibni Ebî Uveys, el- Humeydî, Nuaym
b. Hammâd, Muhammed b. Yahya İbni Ömer el-Adenî, el-Hüseyin b. Ali el-Halevânî,
Muhammed b. Meymun, İbrahim b. Münzir, Ebû Kureyb Muhammed b. el-Alâ, Ebû Saîd
Abdullah İbni Saîd el- Eşec, İbrahim b. Musa ve benzerleri gibi bu sahada
otorite sayılan kimseler, Muhammed b. İsmail'in nazar (akıl) ve marifette
kendilerinden üstün olduğuna hükmederlerdi. Musa b. Kureyş'ten:
Abdullah
et-Tenîsî (Tennîsî) -Buhârî'nin şeyhlerinden- Buhârî'ye şöyle dedi:
Ey
Ebû Abdullah, kitaplarımı tetkik et ve onlardaki noksanları bana haber ver. O
da peki dedi.
Muhammed
b. Selâm el-Bîkendî, Buhârî'ye “kitaplarımı tetkik et onlarda bir hata bulursan
ona işaret et.” dedî. Arkadaşlarından bazısı ona “bu genç kimdir ?” dediler.
Onlara:
“Bu
benzeri bulunmayan bir kimsedir” dedi. Haşid b. İsmail'den:
İshâk
b. Râheveyh'i minber üzerinde oturuyor gördüm. Buhârî de onunla idi. İshâk onun
sözünü kabul etti.
Ebû
Amr el-Hufâf şöyle derdi:
Abdullah
b. Muhammed b. Saîd b. Ca'fer'den: Mısır ulemâsını işittim. Onlar Buhârî
hakkında şöyle diyorlardı: Bilgi ve salâhta dünyada Muhammed b. İsmail gibi bir
kimse yoktur. Ben de aynı şeyi diyorum.
en-Neseî,
Buhârî'yi bizzat görüştüğü şeyhlerinden saydıktan sonra hakkında şöyle dedi:
O
sika, me'mun, akıllı bir hadisçidir. “el-Câmi’ es-Sahîh” adlı kitabını te'lif
etti. Onu toplayıp yazmak için 16 sene harcadı. İslâmda ilk defa sahîh bir kitap
yazan odur. Ondan sonra insanlar ona tâbi' olmuşlardır.
el-Ukeylî
dedi ki:
Buhârî
Sahihini te'lif edince onu İbnü'l-Medînî, Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel ve
başkalarına arzetti. Onlar onu eleştirdiler, hepsi şöyle dedi:
4
hadis hariç kitabın sahihtir. el-Ukeylî şöyle ilâve etti:
O
hususta söz Buhârî'nin sözüdür. O hadisler de sahihtir.
Ibni
Hacer'in anlattığına göre Buhârî de 7397 hadis vardır. Bu adede mükerrerler
dahildir, fakat muallakât, mütâbeât, mevkufât, maktuât dâhil değildir. Bu
sayıya ta'lıkat ve mutâbeât’ı ilâve edersek 9082 hadise yükselir. Mükerrerler
hazfedilip muttasıl senedli hadisleri esas alırsak 2762 hadis vardır.
Buhârî
hazretleri Ramazan Bayramı günü 1 şevval 256 hicrîde vefat etmiştir
(rahmetullahi aleyh).
Buhâri’nin eserleri:
1- el-Câmi-us-Sahîh
2- el-Edeb-ul-Müfred
3- Ref'u'l-Yedeyn fi's-Salât
4- el-Kırâetü half-el-İmam
5- Birr-ül-Vâlideyn
6- et-Târîh el-Kebir
7- et-Târih el-Evsat
8- et-Târih es-Sağîr
9- Kitab-uz-Zuafâ
10- el-Cam,’ ul-Kebir
11- et-Tefsir-ul-Kebir
12- Kitab-ul-Hibe
13- Kitab-ul-Eşribe
14- Esami-s-Sahabe
15- Kitab-ul-Mebsut
16- Kitab-ul-Ilel
17- Kitab-ul-Kuna
18- Kitab-ul-Fevaid.
[231]
Müslim,
Hicrî 204 senesinde Nisâbûr'da doğdu. İlk tahsilini orada ikmâl ettikten sonra
hadis tahsili için Hicaz, Mısır, Şâm ve Irak'a seyahatler yaptı, devrinin en
büyük üstazlarından hadis tahsil etti. O, Ahmed b. Hanbel ve İmâm-ı Şafiî'nin
talebesi olan Harmele ve İshâk b. Râhûye'den hadis dinledi. İmâm-ı Buhârî de
Müslim'in şeyhlerindendir.
Müslim
Sahihini, bizzat kendisinin topladığı 300.000 kadar hadis arasından seçti.
Onun Sahihinde 4000 kadar hadis vardır.
İmâm-ı
Müslim'in Sahihinin diğer kitaplardan farkı, o Sahihini kitaplara ayırmış,
fakat kitapları bablara ayırmamıştır. Buhârî ise Sahihini ilk önce kitaplara
ayırmış, her kitabı da bablara taksim etmiştir ve her bab için izahat vermiştir
ki hadisciler bu izaha “terceme” tâbir ederler.
Müslim'in
Sahihinin mühim olan hususiyetlerinden birisi de onun isnada, çok dikkat etmiş
olmasıdır. Zira onun kitabında çok defa aynı hadisin biraz değişik metni için,
birçok farklı isnâdlar verilmektedir. Yeni verilen isnâd metinde ile gösterilir
ki, buna tahvil veya havale “hâ” sı
denir. Müslim bu hususta çok dikkatli hareket etmekle şöhret yapmıştır. Fakat
yine de Buhârî'nin Sahîhi, Müslim'inkinden daha üstündür.
Müslim
eserini 52 kitaba ayırmıştır. Onun Sahihinin başında hadis üimlerine dâir çok
mühim bir Mukaddimesi vardır. Ayrıca Kitâb ul-Îman'ın başında Kelâm ilmine dair
verdiği mücmel malûmat da çok mühimdir.
Müslim
(261/875) de Nisâbûr'da vefat etmiş ve Nisâbûr'un bir dış mahallesi olan
Nasrâbâd'a gömülmüştür.
Müslim'in eserleri şunlardır:
1-
Sahih-i Müslim (el-Câmi'-us-Sahîh)
2- el-Müsned el-Kebîr
3- el-Câmi' alâ'l-ebvâb
4- el-Esmâ ve’l-Künâ
5- el-Efrâd ve'l-Vuhdan
6- Tesmiyet Şuyûh-u Mâlik ve Süfyan ve Şu'be
7- Kitab el-Muhadramîn
8- Kitab evlâd es-Sahabe
9- Evham el-Muhaddisîn
10- et-Tabakat
11- Efrâd eş-Şâmiyyîn
12- et-Temyîz
13- el-İlel.
[232]
Sahîh
hadisler konusunda yazanların ilki Buhârî'dir. Bu hususta Ebû'l-Hüseyin Müslim
b. el-Haccâc en-Nisâburî el-Kuşeyrî onu takib etti. Müslim, Buhârî'den almış
olmasına ve ondan istifade etmesine rağmen şeyhlerinin çoğunda Buhârî'ye
iştirak etmemiştir. Bu iki zatın kitabı, Kitabullah'dan sonra kitapların en
sahihi kabul edilir. Bütün İslam âlimlerine göre, bu iki kitapta yer alan
bütün müsned ve muttasıl hadislerin râvileri sika, kendileri sahîhdir. Fakat bu
iki kitabın dışında kalan Ebû Dâvud Secistânî, Ebû İsa et-Tirmîzî, Ebû
Abdurrahman et-Tirmîzî, Ebû Bekr b. Huzeyme ve Ebû'l-Hasan ed-Dârekutni ve
başkaları gibi, hadis imamlarının musannef ve müsnedlerindeki hadislere
gelince, bu zevatın kat’î olarak sıhhatine işaret ettikleri hadisler sahîhdir.
İbni Huzeyme'nin yaptığı gibi toplayıp yazdığı hadislerde sahîh olmak şartını
esas almış olanlar hâriç, bir hadisin sahîh olması için bu kitaplarda mevcut
olması kâfi değildir. Bilindiği gibi hadisde birinci tabakanın kitaplarından
el-Mu-vatta' sadece sahih hadislere münhasır kalmadı. Esasen o mürselleri;
munkati’leri, bazı zayıf hadisleri sahîh olanlara ilâve etti. Her ne kadar
tertip bakımından Müslim'in kitabı daha güzel ise de, Buhârî'nin kitabı daha
sahih ve daha mazbuttur.[233]
O,
Muhammed b. İsâ b. Sûre b. Musa b. ed-Dahhâk es-Sülemî, Ebû İsa et-Tirmizî
[234]
ed-Darîr, bayrak imamlardan biridir.
et-Tirmizi
hicri 200 senesinin Zilhicce ayında doğmuştur. (Diğer bir rivâyete göre 210 da
doğduğu söylenir).
O,
Bağdad'da oturuyordu, kendisi orada tahsil ve tedris etti. Bağdad'da Yahya b.
Bükeyr el-Mısrî, Yusuf İbni Adiy, Kesîr b. Yahya ve başkalarından rivayet
etti. İlim merkezlerini dolaştı, Horasan’lılardan, Irak’lılardan ve
Hicaz’lılardan rivayet etti.
Ondan
Ebû Hâmid Ahmed b. Abdullah b. Dâvud el-Mervezî, Dâvud b. Nasr b. Süheyl
el-Bezdevî ve başkaları rivayet ettiler.
İbni Hibban Sikat’ında onu zikretti ve “O
hadis toplayan, tasnif eden, ezberleyen ye müzakere edenlerden idi” dedi.
el-Halilî'den:
Sika
ve muttefakun aleyh bir hadisçidir. el-Hâkim Ebû Ahmed'den:
Ömer
b. Muhammed'i işittim, şöyle diyordu: Muhammed b. İsmail el-Buhâri vefat etti.
Geriye Horasan'da, ilim ve verâ'da Ebû İsâ gibi bir kimse bırakmadı. Ebû İsâ
çok ağlardı, hatta bu yüzden gözlerini kaybetti.
Ebu’l-Fadl
el-Beylemânî'den:
Nasr
b. Muhammed eş-Sîrekûhi’yi işittim, şöyle diyordu:
Muhammed
b. İsâ et-Tirmizî'yi işittim şöyle diyordu: Muhammed b. İsmail bana dedi ki:
Senin
benden faydalandığın kadar ben senden faydalanmadım. el-İdrîsî'den:
et-Tirmizî,
hadis ilminde kendisine iktidâ olunan imamlardan biri idi. O, el-Câmi'
ut-Tavarih'i ve el-İlel’i mütkin ve âlim bir adama yaraşan bir tasnif ile
tasnif etti. Onun hıfzdaki kudreti darbı mesel haline gelmiştir.
Onun,
zikrettiklerimizden başka Kitab ez-Zühd, Kitab el-Esmâ ve’l-Kunâ adlı eserleri
vardır. O, ömrünün sonunda âmâ olmuştur.
el-Mustağfirî
Ebû'l-Abbasa göre O, hicrî 279 senesinin Receb ayında vefat etmiştir. (İbni
Hallikân'a göre: 295)[235]
O,
Ahmed b. el-Halil b. Harb b. Abdullah b. Sivâr b. Sabık el- Küreşî, Ebû
Abdullah el-Kûmesî'dir.
O,
Abdullah Yezîd el-Makburî, el-Asmaî, Ali b. Hüseyin b. Şakik, Ebû'n-Nadr ve
başkalarından rivayet etti.
Ondan,
Muhammed b. el-Hasan, Ali b. el-Hasan b. el-Farac, Ebû Zekeriyya, Yahya b.
Yahya el-Hâfız, Yahya b. Abdula'zam rivayet ettiler.
Bu
zatı Ebû Zür'a zayıf addetti. Ebû Hatim ona yalancılık isnad etti ve onun
ahlâksız kimselerden rivayet ettiğini söyledi.
İbni
Hacer Tehzîb'de, onun münker hadisi olduğunu söyler. ed-Dârekutnî onu zayıflar
arasında zikretti. Halîlî'ye göre O, 310 senesinden önce öldü.[236]
Hadis-i
şerifinin ifade ettiği mânanın mıstakını hadis sahasında açıkça görmek
mümkündür. İslâm dini ilim tahsilinde kadınla erkeği eşit müteâla etmiş,
Resûlullah (s.a.):
“İlim tahsil etmek, erkek ve kadın her
müslümanın üzerine bir farizadır”[237], buyurmuştur. İslâm dini her hususta kadınla erkeği
birbirine eşit iki varlık olarak kabul etmez. Fakat bazı hususlarda kadın
erkeğe eşit olarak kabul edilmiştir. İslâm, ilim tahsil etmek, bilmediklerini
öğrenmek ve başkalarına öğretmek konusunda kadınla erkeği aym seviyede
görmüştür, İslam nizamına göre bir kadının, -meselâ setir gibi- dinin emrettiği
vecîbeleri yerine getirmek şartiyle ilim tahsil etmesi, bilmediklerini
öğrenmesi, icabında başkalarına öğretmesi üzerine dini bir vazifedir.
İlk
müslümanlarda bu anlayış hâkim idi. Hadis ricalinin hal tercemelerine dair
kitaplarda kadın râvîler ve kadın hadisçiler için ayrı bölümler vardır. Bu
bölümlerde hadisin nakli ve yaşı ile tesbitinde kadınların hizmetleri
zikredilmiştir. Meselâ Hz. Âişe gibi hadis ilminin her bakımdan en yüksek
seviyesine varmış bulunan kadın hadisçileri herkes bilir. Biz burada kısa
olarak, hadis ilimleri sahasında meşhur olmuş hanımlardan bazılarını
zikredeceğiz.
Sahabi
olarak tanınan kadın hadisçilerin başında Resûlullah Efendimizin hanımları
gelir ki bunlara ilmin muhafızları nazariyle bakılırdı.
Hz.
Hafsa, Ümm-ü-Habîbe, Meymûne, Ümm-ü-Seleme ve Hz. Âişe (Allah onlardan razı
olsun) Hadis ilminin en meşhur kadınlarıdır. Bunlar arasında Hz. Âişe sadece
Müksîrûndan olmakla kalmaz, aynı zamanda tefsir ve fıkıhda büyük bir âlimedir.
Hattâ, İmâm-ı Şafiî gibi bazı ilimlere göre dinin dörtte biri Hz. Âişe'den
menkûldür.
Tabiîn
devrinde İbni Sîrîn'in kızı Hafsa[238]
Ümmüd-Derdâ (öl: 81), Abdurrahmânın kızı Amra üstün kadın hadisçilerden
bazılarıdırlar. Iyâs b. Muâviye, Ümmüd-Derdâ'nın İbni Sîrîn ve Hasen-i Basrî
gibi zamanının meşhur hadîsçilerinden üstün olduğunu, onun hadiste “hakim”
derecesine vardığını söylemiştir.
[239]
Amra,
Hz. Âişe'den rivayet edilen hadisleri bilenler arasında otorite kabul
ediliyordu. Ömer b. Abdülazîz Medine valisi Ebû Bekr b. Hazm'a hadislerin
yazılmasiyle ilgili olarak gönderdiği mektupta, Amra'nın bildiği hadislerin
hepsini yazmasını emretmişti. İbni Hazm, Amra'nın talebesi idi.
[240]
Âbide
el-Medeniyye, Abde binti Bişr, Ümm-ü Ömer es-Sekafiyye, Alî b. Abdullah b.
Abbâs'ıri büyük kızı Zeyneb, Nefise binti Hasen b. Zi-yâd, Hatîce Ümm-ü
Muhammed, Abde binti Abdurrahmân adlarındaki kadınlar da tabiîn devrinin büyük
hadis çilerinden sayılırlar. Bunların çoğu o devrin müderrislerincV^ndi.
Bunlardan Âbide, Muhammed b. Yezîd'in cariyesi idi. Medine'de çok hadis
öğrenmişti. Sonra onu efendisi, hac maksadiyle İspanya'dan Mekke'ye gelmiş olan
büyük hadisçi Habîb Dehhün'a verdi. Habîb Dehhûn, Âbide ile evlendi ve onu
Endülüs'e götürdü. Âbide'nin onbin hadis rivayet ettiği söylenir.
[241]
Daha
sonraki asırlarda “Sûfî” diye tanınan Fâtıma binti Abdurrahmân (312), Sünen
sahibi Ebû Davud'un kızı Fâtıma, meşhur hukukçu el-Muhâmilî'nin kızı
Emet-ül-Vahîd (377), Ebû Bekr Ahmed'in kızı Ümm-ül-Feth Emet-üs-Selâm (390),
Cum'a binti Ahmed gibi büyük kadınlar yetişmiş birçok erkek talebelere hadis
okutmuş ve icazet vermişlerdir.
[242]
Mutasavvıf
Hasen b. ed-Dekkâk'ın kızı ve Ebû'l Kasım el-Kuşeyrî'nin hanımı olan Fâtıma
şöhretli bir hadisçi idi. (463) de vefat eden Kerîmet-ül-Merveziyye binti Ahmed
devrinde Buhârî'yi en iyi bilen hadisçi olarak şöhret yapmıştır. Büyük hadisçi
Heratlı Ebû Zerr kendi talebelerine bu kadından hadis okumalarını tavsiye
etmiştir.[243] Buharı üzerinde
çalıştıkları bilinen kadınlardan bazıları şunlardır: Fâtıma binti Muhammed
(539), Şuhde binti Ahmed b. el-Ferac (574), Sitt-ül-Vüzerâ binti Ömer (716),
Ümm-ül-Hayr Emet-ül-Hâlik (811) ve Âişe binti Abdülhâdî.
Bunların
hepsi devirlerinde büyük hadisçi olarak tanınmışlardır.
Diğer
kitaplarla meşgul olan kadın hadisçiler de vardır. Ümm-ül-Hayr Fâtıma binti Alî
(532) Müslim üzerinde dersler vermiştir. Fâtıma el-Cevzdâniyye Tabarânî'nin üç
mu'cemini okuttu. Harrânlı Zeyneb (688) Ahmed b. Hanbel'in Müsnedini okuttu.
Cüveyriye binti Ömer (783) ve Zeyneb binti Ahmed b. Ömer (722) ed-Dârimî'nin ve
Abd. b. Humeyd'in hadis mecmualarını okuttular. Zeyneb binti Ahmed (740), Ebû
Hanîfe'nin Müsnedi, Tirmizî'nin Şemaili, et-Tahâvî'nin Şerh Meânî'l-âsârı üzerinde
dersler verdi. Meşhur İbni Asâkir, Abdurrahmân kızı Zeyneb'den Malik'in
Muvattaı için icazet almıştır. Celâleddîn es-Suyûtî, İmâm-ı Şâfiî'nin
Risâle'sini Muhammed kızı Hacer’le beraber okudu.
Kadın
hadisçilerin miktarı tam olarak bilinmemekle beraber Şezerât-üz-Zeheb ve
ed-Dürer el-Kâmine'de pek çok isim zikredilmiştir. İbni Hacer el-Askalânî,
“ed-Dürer el-Kâmine”de sekizinci asırda yetişmiş 170 kadar kadın hadisçi
zikreder ve onların kısa hal tercemelerini verir.
Muhammed
b. Abdurrahmân es-Sehâvî (830) dokuzuncu asırda yetişen kadın hadisçileri,
“ed-Dav'-ul-Lâmi'” adlı eserinde zikreder. Abdülazîz b. Ömer b. Fehd
(871/1466). “Mu’cem eş-Şuyûh” adlı terâcim kitabında kendisinden okumuş olan
130 kadar kadın hadisçi zikreder. Fahreddin Muhammed'in kızı Ümm-ü Hâni Meryem
(778), Ebû'l-Hasen'in kızı Bâî Hâtûn (864), İbrahim kızı Âişe ibnet eş-Şerâihi
(760), Mekke’li Ümm-ül-Hayr Sâide o devrin büyük hadisçileri arasındadırlar.
Hicri
ommc-'i asırdan itibaren kadın hadisçilerde önemli azalma ve
.alâkasızlık
göze çarpar.
Hicrî
X, XI. ve XII. asırlara âid hal tercemelerini ihtiva eden Ayderusî'nin “en-Nur
es-Sefîr”i, el-Muhibbî'nin “Hulâsat-ül-ahbâr”ı, Muhammed b, Abdullah
en-Necdî'nin “es-Sahîh el-Vâbile”si ancak 15 kadar kadın hadisçinin ismini
zikretmişlerdir. Bununla beraber bu asırlarda da mümtaz kadın hadisçiler
vardır.
Kemâleddin
Musa'nın kızı Esma (904), Muharamed b. Ahmed'in kızı Aişe (906), Halepli
Yusuf'un kızı Fâtima (925/1519) ve Ümm-ül-Hayr (938/1531) son asırların meşhur
kadın hadisçilerindendir. Bu konuda Türkçe olarak daha geniş malûmat için Prof.
Dr. Muhammed Zübeyr Sıddîkî'nin Yusuf Ziya Kavakçı tarafından Türkçe’ye
çevrilen “Hadîs Edebiyatı Tarihi” adlı eserine bkn. S: 130-138.[244]
el-Cerh,
lügatte bir silâhla veya bıçak ve kılıç gibi kesici her şeyle vücutta yara ve
te'sir yapmak manasınadır.
Bu
kelime “Feteha” gibi üçüncü babtandır.
“el-Cürh”
isimdir. “Cereha” “Cerreha” gibidir, yani ikisi de aynı mânada kullanılır.
Bu
kelime bazan ırz ve namusu yaralamak mânasına kullanıldığı gibi, arkadan ve
yüze karşı sövmek küfretmek ve benzeri tarzda kötülemek mânasına da
kullanılır.
Istılah
mânası, râvînin ayıplanmasını gerektiren taraflarını ve kötülenmesini
icabettiren evsafını zikretmektir.
İbni
Hacer, Mukaddimet-ül-Feth (1) de şöyle der:
Açık
bir kâdih bulunmadıkça hiç bir kimse hakkında ta'n kabul edilmez. Çünkü Cerh'in
sebebleri çeşitlidir. Bu sebepler beş şey etrafında dolaşır: Bid'at, Muhalefet,
galat, cehâlet-ül-hâl, râvînin tedlis yaptığı veya irsalde bulunduğu iddia
edilmekle senedde inkıta' iddiası.
1- Bid'atla mevsûf bulunan kimse, ya o bid'at yüzünden tekfir olunan veya
tefsik olunanlardandır. Kişinin küfrüne hükmedilmesine sebeb olan bid'atın,
Râfizîlerin ğulâtından bazılarının ulûhiyyetin Hz. Aliye hulul ettiğini iddia
etmeleri yahut kıyametten önce dünyaya avdet etmeğe inanmak ve benzeri gibi
-bütün imamların kabul ve tasdik ettikleri kaideler mucibinde- küfrü
gerektirmesi lâzımdır.
Fisk-u
fücuruna hükmolunan kimsenin işlediği bid'atler, bundan önceki kadar aşırı
gitmeyen Havâriç ve Râfizîlerin bid'atlarıdır. Bunların dışında kalan, zahirde
bir te'vile dayanan, fakat aslında sünnet esaslarına muhalif olan hareketleri
yapan kimselerin rivayetlerinin kabul edilip
(1)
Hüdâ's-Sârî Ü feth-ü-bfirî.
edilmiyeceği
hususunda ehl-i sünnet ulemâsı ihtilâf etmiştir. Bu meselede hülâsa olarak üç
görüş vardır.
a) Onlar, yalandan kaçmıyorlarsa, insanlığa ve ahlâka aykırı şeylerden
uzak durdukları herkesçe biliniyorsa, kendine göre mütedeyyin ve âbid ise böyle
olan kimselerin rivayetleri kabul olunur.
b) Mutlak olarak kabul edilmez.
c) Bid'atcı kimse hakkında araştırma yapılır; eğer işlemekte olduğu
bid'ate herkesi dâvet eder durumda ise onun hadisi kabul edilmez. Takat bid'ate
davet etmeksizin bid'atle iştigâl eden kimsenin hadisi kabul edilir.
2- Muhalefet. Bundan şâz ve münker hadisler meydana gelir. Meselâ, zabıt
ve sadûk bir kimsenin rivayet ettiği hadisi, kendisinden daha üstün yahut aded
itibarile daha çok kimseler aynı hadisi, iki metin arasında uyuşma mümkün
olmıyacak şekilde birbirlerine muhalif olarak rivayet ederlerse böyle olan
hadislere “Şâz” denir. Bazan iki hadis arasındaki ayrılık artar ve hıfz zayıf
olabilir. Bu şekildeki hadise “Münker hadis” denir.
3- Galat'a gelince o bazan râvîde çok olur, bazan az. Râvînin çok galatla
vasfolunması halinde onun rivayetine bakılır, eğer onun yanında veya onun gibi
olan birisinin yanında galatla mevsûf olan bu rivayetten başka bir mervî
bulunursa, mutemed olanın bu yolun hususiyeti olmayıp hadisin aslı olduğu
anlaşılır. Eğer ancak onun yolunda galat bulunursa işte bu, böyle bir tarîkten
gelmiş olan hadisin sıhhatına hüküm temekten vazgeçmeyi gerektiren bir
Kâdih'dir.
“Seyyi-ül-hıfz”
“lehü evham” “lehümenâkir” ve diğer ibarelerde ifade edildiği gibi râvî az
galatla mevsûf olduğu takdirde hüküm yine bundan önceki gibidir. Ancak
Buhârî'nin mütâbeât'ında az galatla mevsûf olanlardan rivayet, çok galatla
mevsûf olanlardan daha fazladır.
4- Cehâlet-ül-Hâl’e gelince, bu vasıf, hâli belli oluncaya kadar hadisin
kabulüne mâni'dir. Bu hâl ortadan kalkınca durum eğer kabulü icabettirirse o
hadis kabul olunur. Eğer bunda, bazı kimseler müsbet, bazıları da menfî
düşünürse, müsbet olan, -müsbet ilmin menfîden fazla olması sebebiyle- menfî olana
tercih edilir.
5- Senette ınkita' meselesi. Senette inkıta’ olursa o zaman hadis,
ınkitâ'ın durumuna göre ele alınır, (bk. bu eser, Senetteki ittisal ve ınkıta’
bahsi).[245]
Cerhe
gelince, ilimle ilgili bir menfaat, (maslahat) cerhi gerektirdiği takdirde o,
bazı hallerde caiz olan gıybet kabilinden bir şey olur.
en-Nevevî
Riyâz-us-Sâlihîn'de, Gazâlî îhyâ-ül-Ulüm'de ve daha başkaları nasihatle ilgili
kitaplarında; başka türlü ulaşmak mümkün olmayan şer'î bir maksat için, diri
veya ölü bir kimseyi gıybet etmenin mubah, olduğunu zikrederler ki, bu haller
de altı tanedir:
1- Tazallüm. Mütezallimin, hâkime veya hakkını ahverecek kudretli bir
kimseye, falanca bana zulmetti demesi caizdir.
2- Münker olan bir şeyi tağyir ve âsîyi defetmek hususunda yardım
talebi. Bir şahıs bu hallerin giderilmesini kendisinden istediği kimseye,
falanca adam şöyle şöyle yapıyor, onu men ediniz, der.
3- İstiftâ, Müftüye, babam bana şu şekilde zulmediyor, bundan kurtulmanın
yolu nedir? Der.
4- Mü'minleri kötülükten men ile onlara nasihat etmek. Bir insanla
musaheret yani evlenmek, ortaklık, emanet bırakmak gibi bir ii yapmakta ve
diğer hususlarda müşavere etmek bu kısma dâhildir. Kezalik kadı'nın yanında
şahitleri cerh etmek gibi hadis râvîlerini cerh etmek de bu kısma dâhildir.
Bunlar icmâ ile caizdir, fakat bazı hallerde vacip olur.
Meselâ
bir fakîh'in, bid'atçı veya fâsık bir kimseye gittiğini ve ondan ilim aldığını
gören ve neticede fakîh'in zarar görmesinden korkan şahsın, fakîhe o kimselerin
halini beyan ederek nasihat etmesi, -bunu sadece nasihat için yapması, haset ve
intikamdan uzak olması şartı ile- caizdir.
5- Bir kimsenin fısk ve bid'atini ilân etmesi. Böyle olan bir kimsenin
ilân ettiği hususları açıklamak caizdir. Diğer ayıpları caiz değildir.
6- A'meş, A'reç, Esamm, A'ver, Ahvel ve benzeri gibi bir kusura delâlet
eden bir vasıfla maruf olan kimseyi bu şekilde anlatmak da normaldir.
Bu
altıya ilâve edilecek daha başka şeyler vardır. Geniş kitaplarda
zikredilmiştir. Merak edenler bu konuda göstereceğimiz ana eserlere müracaatla
bilgilerini arttırabilirler.[246]
Malûm
ola ki, “cerh” in zor bir iş olması, onda insan hakkı ile birlikte Allah
hakkının da bulunması, Uhrevî zarardan başka icabında dünyevî zararlara da
sebebiyet vermesi, insanlar arasında nefret ve kinin dogmasına vesile olması
sebebiyle cerh ancak şer'î zaruretler için caiz kılınmıştır.
İlim
adamları, îcâbetmeyen hususlarda cerh yapmak, sika olan kimseler hakkında
sadece cerhi zikretmekle iktifa etmek gibi şeylerin caiz olmadığına hükmettiler
ve Şer'î bir zaruret olmadıkça hadis rivayeti ile ilgisi olmayan başka
sahalarla uğraşan bir âlimi cerhetmeyi men' ettiler.
Buna
bağlı olarak Zehebî, Mizan-ül-îtidal adlı eserinde şöyle der: Müteahhirîn'den
bu mevzuda konuşanların sözlerini, -zayıf olduğu tamamen belli olup durumu
bilinenler hariç- bu kitapta zikretmedim. Zira bizim devrimizde esas olan
râvîler değildir. Bizim dayanacağımız kimseler adalet ve doğrulukları bilinen
ve isimleri kat'î olarak tesbît edilen eski hadisçilerdir.
Sonra
esas olan râvîyi korumak ve onun ayıplarını değmemektir. Mutekaddimîn ile
müteahhirîn arasını ayıran hadd-i fasıl 300 yılının başıdır. Bu sebeble Suyûtî
şöyle demiştir:
Cerh
ancak hadisin kitaplardan değil, ulemânın sudurundan alındığı ilk asırda caiz kılınmıştır.
Binaenaleyh eskilerden bize intikal eden âsârı korumak, haber ve hadislerden
makbul ve merdûd olanları bilmek için ta'dil ve tecrîh'e ihtiyaç hâsıl
olmuştur. Şimdi ise dayanak noktası Kütüb'ü müdevvenedir.[247]
Ta'dil
ve tercih yapan kimsede, ilim, takva, vera’, doğruluk, taassubtan kaçınma, cerh
ve tezkiye sebeblerini bilme gibi evsafın bulunması şarttır. Bu şartları hâiz
olmayan kimsenin ne tezkiyesi ne de cerhi kabul olunur.
es-Sübkîden:
Cerh
ve tezkiye esbabını bilmeyen kimsenin cerh ve tezkiyesi, mutlak olsun veya
mukayyed olsun kabul olunmaz. Cerh ve tezkiye ancak müteyakkız ve âdil
kişilerden kabul olunur. İbni Hacer'den:
Rivayet
ettiği şeyler hakkında muhaddisin verâ' sahibi olması, rivayet ettiği şeylerin
izahında kendine yardımcı olmaları için marifet ve verâ' ehline sorması üzerine
bir vazifedir. Haberleri nakledenleri tezkiye ve cerh eden arif bir kimsenin
vâkıf bir tenkitçi olabilmesi için mutlaka bu durumları inceden inceye
araştırması, muttekî, kuvvetli, diri, insaflı, maharetli olması, âlimlerle
görüşmesi, fazlaca müzakerede bulunması, geceleri az uyuması, uyanık ve iyi
anlayışlı olması garttır. Aksi halde onun cerh ve ta'dil yapması doğru olmaz.
Müsellem-üs-sübût
şerhi olan “Fevatih-ur-rahamut” da şöyle denilmektedir: Müzekkî'nin mutlaka
adaletli cerh ve ta'dil sebeblerini bilen insaflı ve her şeye ibret gözü ile
bakan bir kimse olması, müteassıb ve kendini beğenmiş bir kimse olmaması
lâzımdır. Çünkü mutaassıbın sözüne itibar yoktur.[248]
Cerh
ve ta'dilden her biri bazan mübhem yani beyan edilmemiş, bazan da açıklanmış
olur. Mübhem olan cerh ve ta'dil, sebebi izah edilmeyendir. Açıklanmış olan
da, cârih ve muaddilin, cerh ve ta'dil sebeblerini zikretmesidir. Âlimler,
geçen bahislerde izahı yapılan şartlara bağlı olarak sebebleri açıklanmış olan
cerh ve ta'dili kabul hususunda ittifak ettikten sonra mübhem olan cerh ve
ta'dilin kobulü hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu husustaki görüşleri 4 esasta
toplamak mümkündür.
Birincisi: Sebebi zikredilmeyen Ta'dil kabul olunur. Çünkü
ta'dil sebebleri pek çoktur, hepsini zikretmek zorluk verir. Zira muaddilin
“âdildir” dediği adam hakkında, “şunları yapardı, şunları yapmazdı” gibi
şeyler zikretmesi icabeder ki, bu hakikaten güç bir iştir.
Cerh'e
gelince, ancak esbabı izah edilmiş olan cerh kabul olunur. Çünkü cerh bir
hareketle vukua gelir, bu yüzden zikri zor değildir. Ve insanlar cerh
sebeblerinde birbirlerinden farklı düşünürler. Bir kimse, kötü olarak inandığı
bir şey sebebi ile bir kimse hakkında mecruh hükmü verir, halbuki o, hadis
ehlinin yanında ve hakikatte cerh sebebi olmayabilir. Bu sebeblerle cerh
sebebinin mutlaka beyan edilmesi lâzımdır. Bunun misalleri pek çoktur. El-Hatîb
el-Bağdadî, el-Kifaye'de
[249]
şöyle anlatır: Şu'beye, “falancanın hadisini neye terkettin” denildi. “Onu
katır üzerine binmiş koştururken gördüm de ondan” dedi. Bi-
Bilindiği
gibi bu terki gerektiren bir cerh değildir. Yine Şu'be, el-Minhâl b. Arar
el-Esedi'ye geldi. Onun evinden tanbur sesi veya şarkı gibi bir şeyler işitti,
bu yüzden onu terketti. Yine ona, Zâzân’dan
[250]
neden rivayet etmediği soruldu. Çok konuşurdu da ondan, dedi.
Cerir,
Sımak b. Harb'i ayakta bevl ederken gördü. Onu terketti. Amellerin îmandan bir
cüz olduğunu söyleyenler, Kûfelilerden bunu inkâr edenlere “İrcâ” damgası
vuruyorlar, yani mürciecilik nisbet ediyorlar ve onlardan rivayeti terk
ediyorlardı. Ve onların şahadetlerini de kabul etmiyorlardı, Onlardan pek çoğu
ise Ebû Hanîfe ve diğer Kûfeli arkadaşlarına Ashab-ı Re'y (akılcılar)
diyorlar, onların rivayetlerine itibar etmiyorlardı. Halbuki bu ve benzeri
hareketler başkaları nazarında onunla amel etmek şöyle dursun, bâtıl sayılan
şeylerdir. Bu konuda bu çeşit misalleri çoğaltmak mümkündür.
Hülâsa
cerhin sebebleri çoktur. Bu sebeblerin çoğunda ihtilâf edilmiştir. Ravi ve
mervî'deki zaaf sebeblerini beyan etmediği takdirde, Cârih'in sözlerine itibar
edilmez. Bahusus cârih inatçı veya müteassıblardan olduğu takdirde.
İkincisi: Birinci görüşün aksidir. Yani adalet esbabını beyan
lâzımdır, lâkin cerh esbabını beyan etmek lâzım değildir. Çünkü adalet esbabında
yapmacık hareketler çok olur, cerh'de ise bunlar yoktur.
Üçüncüsü: Hem cerh, hem de adalet esbabını ikisini de açıklamak
lâzım gelir.
Dördüncüsü: Eğer cârih ve muaddil, cerh ve ta'dil esbabını
bihakkın bir kimse ise esbabı beyan lâzım değildir. Bu durumda cârih ve
muaddile itibar edilir.
Ibni
Salâh, Mukaddime'sinde birinci görüşü esas kabul etti ve şöyle dedi:
“e1-Hatib
el-Hâfız, Buhârî ve Müslim gibi hadis otoritesi ve tenkitçilerinden olan
imamların görüşü de budur. Bunun için Buhârî İkrime Mevlâ İbni Abbas, İsmail b.
Ebî Uveys, Âsim b. Ali, Amr b. Mesruk ve diğerleri gibi, başkaları tarafından
haklarında cerh sebkat etmiş olan bir cemaatle ihticac etti.”
Müslim
de, Suveyd b. Saîd ve haklarında cerh yapıldığı meşhur olan bir cemaatle
ihticac etti. Ebû Dâvud es-Secistanî de böyle yaptı. Bunlar delalet eder ki,
onlar ancak esbabı beyan edilen Cerh'in mu'teber olduğuna inandılar.[251]
İbni
Salâh, Mukaddime'sinde şöyle der:
Mutlak
olarak, mübhem cerhin kabul edilmemesi hususu doğrulandıktan sonra, bir kimse
şöyle diyebilir: insanlar, râvîlerin cerh ve hadislerinin red edilmesinde,
ancak cerh ve ta'dil mevzuunda hadis imamlarının yazdıklarına ve kitaplara
dayanıyorlar. Bu zatlar eserlerinde cerh ve ta'dil sebeblerini beyana pek az
temas ediyorlar, onlar daha çok, “falanca zayıf, falanca bir değer değildir,”
“bu zayıf bir hadistir,” “bu hadis gayrı sabittir” ve benzeri ifadelerle
yetiniyorlar. Bu durumda esbabın izahını şart koşmak bunları ta'dil etmeğe ve
pek çok hallerde cerh kapısını kapatmağa yol açar.
Cevabında
şöyle der:
Biz,
cerhi isbat etmek ve onunla hüküm vermek hususunda o yazılanlara dayanmasak
bile, hakkında o türlü şeyler söylenmiş kimselerin hadislerini kabulden geri
durmamız hususunda onlara itimad ederiz. Çünkü bunlar, onlar hakkında
tavakkufu icabettiren kuvvetli şüphelerdir. Yine bunların içinden, meselâ
Buhârî ve Müslimin ve onların seviyesinde olan diğer hadisçilerin itimad ettikleri
kimseler gibi şüpheden uzak olanların hadislerini kabul ederiz.[252]
El-Irakî
ve başkalarının zikrettiklerine göre, hadis âlimleri, şehâdet ve rivayet
babında, bir tek kimsenin ta'dil ve cerhi ile iktifa etmek hususunda ihtilâf
etmişler ve ortaya üç görüş çıkmıştır:
1- Tezkiye hususunda ancak, şehâdet ve rivayette makbul iki kişinin sözü
kabul olunur. Bu görüşü el-Bâkıllânî Medine fakihlerinin çoğundan ve
başkalarından nakletmiştir.
2- Şehâdet ve rivayette bir kimsenin sözü ile iktifa etmek.
3- Şehâdette değil ancak rivayette bir kimsenin sözü ile iktifa edilir.
Bu görüşü, el-İmam Fahreddin ve el-Âmidî tercih etmişler, el-Âmidî bunu pek çok
kimseden nakletmiştir.
el-Hatîb
ve başkaları, “Cerhde bir kimse ile iktifa olunur, çünkü haberi kabulde aded
şart değildir, şehâdet ise bunun hilafıdır, yâni orada aded mühimdir.”
şeklindeki görüşü seçtiler.[253]
el-Irâkî,
Elfiyye'sînin şerhinde: “Erkek olsun, kadın olsun, hür olsun, köle olsun
adalet vasfını hâiz bulunan her kişinin bir râvî hakkında tezkiyesi ve cerhi
kabul olunur.” demiştir.[254]
Cerh
ve ta'dil bir tek râvîde tearuz etse, bazı hadisçîler onu cerh bazıları da
ta'dil etmiş olsalar; İbni Salâh, er-Râzî, el-Âmidî ve usuculardan bazıları,
“muaddiller daha çok olsa dahi mutlak olarak cerh mukaddemdir.” görüşünü
doğruladılar. el-Hatîb de bu görüşü Cumhur-u-ülemânın görüşü olarak nakletti.
Çünkü cârih'in yanında, muaddil'in; muttali' olmadığı fazla bilgi vardır, yine
cârih, herkesçe gizli olmayan, hususlarla ilgin olarak verdiği haberde muaddili
tasdik eder, ancak o, muaddile gizli kalmış olan kapalı bir şeyi haber
vermektedir.
el-Hâtib,
el-Kifaye'de şöyle nakleder:
Eğer
muadillerin adedi daha çok ise ta'dil takdim olunur. Çünkü muaddıllerin çokluğu
kendi durumlarını takviye eder, buna mukabil cârıhlerin azlığı ise yine kendi
durumlarını zayıflatır. Sonra el-Hatîb şöyle dedi:
Bu,
mütevehhim kimselerden meydana gelmiş bir hatadır. Çünkü muaddiller -her ne
kadar adedleri çok ise de-hiç bir vakit cârihlerin bildirdiklerinin gayrı
şeylerin mevcut olduğunu haber vermiyorlar. Eğer onlar bunu haber verselerdi
bu sefer onların bu haberleri menfiliğe dayanan bâtıl bir hareket olurdu.
el"Iraki
Elfiyye şerhinde, Suyutî Tedrıbde tafsilen şöyle dediler:
Eğer
cerh ve ta'dil taâruz ederse onlardan birisi ancak kuvvetli bir müraccih ile
tercih olunur. Bunu İbni Hâcib de nakletmiştir. Suyûtî ise esahh olan, tefsir
edilmiş olmak şartı ile şüphesiz cerhin takdim omasıdır, muadillerin adedi
fazla olsa bile, der.
Fatihler
ve usulcular katında esahh olan bu görüştür.
Ebû
Amr b, es-Salâh, el-Hatîb'den naklen şöyle der:
Âlim
bir kimse “Adını tam olarak söylemesem dahi kendisinden rivayet ettiğim her
şahıs sikadır.” dese, sonra ismini açıkça söylemediği kimselerden rivâyete
edersa o kimsenin kendisi için bir tezkiye olur, fakat biz onun tezkiyesi ile
amel etmeyiz. Sahîh olan, adını söylemediği kimse hakkındaki bu ta'dil, bu
konuda kendisi ile iktifa edilecek bir gerekçe değildir. Çünkü o kimse, her ne
kadar o âlimin nazarında sika ise de, adım zikrettiği takdirde başkalarının
yanında bir kusurla mecruh olması muhtemeldir. Diğer bir görüşe göre; tıpkı
ismini tayin ettiği zamanda olduğu gibi mutlak olarak onun tezkiyesi ile
iktifa olunur denildi. Çünkü o âlim kişi tayin ve ademi tayinde emîn bir
kimsedir. Sonra eğer böyle söyleyen âlim, Mâlik ve Şafiî gibi bir müctehid ise
onun mezhebinde, ona muafık düşünenler için de kifayet eder. Fakat diğer
mezhepler için delil olmaz. İmam-ül-Haremeyn bu görüşü ihtiyar etmiştir.
Sonra,
âdil bir kimsenin, ismini tam olarak verdiği bir kimseden rivayet etmesi,
muhaddisler ve başkalarından çoklarına göre, o kimse hakkında ta'dil sayılmaz.
Âdil bir kimsenin gayrı âdil birisinden rivayet etmesinin caiz olması sebebi
ile sahîh olan budur.[255]
Âdil'in ondan rivâyeti onun tezkiyesini tazammun etmez. Hadiscilerden bazıları
bu görüşe muhalefet etmişlerdir. Şafiî'nin ashabından bazısı da bunu, onun
hakkında ta'dil sayarlar. Onlarca bu ta'dili tazammun eder.
İbni
Salâh dedi ki, biz de şöyle deriz: Bir âlimin bir hadise göre amel etmesi veya
fetva vermesi, o hadisin sahîh olduğu hususunda bir hüküm sayılmaz. Kezalik bir
hadise muhalefet etmesi de o hadis'in sıhhati ve rivayeti hakkında bir kâdıh
sayılmaz.[256]
ez-Zehebî,
Mîsân-ül-İtidal’in dibacesinde şöyle der:
Hakkında
“Mahallühü es-Sıdku” “Lâ be’se bihi”, “Sâlih-ul-hadisih”,”Yüktebü hadisühu”,
“Hüve şeyhum” gibi elfaz söylenmiş olan kimselere girişmiyeceğim. Çünkü bunlar
ve benzerleri mutlak bir zaafın yokluğuna delâlet eder.
Makbul
râvîler hakkındaki en yüksek ibareler şunlar:
Ve
benzeri ibarelerdir.
Cerh
ibarelerinin en çirkini şunlar;
Ve
benzeri ibarelerdir ki, vaz'ı itibarı ile râvînin asien tardına yahut zaafına
yahut hakkında tevakkuf edilmeğe yahut kendisinde bulunan bir yumuşaklıkla
beraber onunla ihticac etmenin cevazına delâlet eder. es-Sahâvî, Elfiyye
şerhi'nde, es-Sindî Nuhbe şerhi'nde, bu mevzu' ile ilgili güzel bir izahat
zikrettiler. Cerh ve tezkiye lâfızlarından her birisini altı mertebeye
ayırdılar ve bu mertebeleri hoşa gidecek şekilde izah ettiler. Bu mertebeler
altı tanedir, ilk önce ta'dili sonra cerh mertebelerini, en â’lasından
başlıyarak zikredelim:
Ta'dil mertebeleri:
Birincisi:
Gibi
mübalağaya delâlet eden yahut en üstünlük sîgası ile ifade edilen ve benzeri
vasıflardır:
İkincisi:
Sözü
gibi kuvvet bakımından birinciyi takîb eden vasıflardır.
Üçüncüsü: Hadisçilerin, gibi tevsik'e delâlet eden sıfatlardan
bir sıfat ile te'kit edilmiş olan ifadeleridir. Bu mertebede çok görülen Ibni
Uyeyne'nin sözüdür ki, dokuz defaya kadar tekrar ettiği olmuştur.
İbni
Sa'd'ın Şu'be hakkındaki sözü üçüncü mertebedendir.
Dördüncüsü:
Gibi
tevsîke delâlet eden bir sîga ile infirad eden ifadelerdir. el-Hucce, Sika'dan
daha kuvvetlidir.
Beşincisi:
Gibi
ifadelerdir. İbni Main hariç diğer hadisçilere göre “Sadûk, Me'mûn, min
hiyar-il halk” ifadeleri bu mertebedendir.
Altıncısı:
Ve
benzerleri gibi tecrihe yakınlığı iş'ar eden ifadelerdir. Bu ta'dil mertebelerinin
en aşağısıdır.
Cerh mertebeleri:
Birincisi:
Ve
benzeri gibi m.übalağaya delâlet eden ifadelerdir.
İkincisi:
Gibi
birinciden daha aşağı mertebeyi bildiren ifadelerdir. Zira bunlar her ne kadar
mübalağayı ihtiva ediyorlarsa da birinciden daha hafiftirler. Yedau ve yekzibü
de bu mertebedendir.
Üçüncüsü:
Gibi
ikinciden daha hafif olan ifadelerdir.
Dördüncü:
Gibi
ifadelerdir. İbni Main buna muhaliftir.
Beşincisi:
Gibi
ifadelerdir.
Altıncısı:
Gibi
ifadelerdir ki bunlar cerh ibarelerinin en hafifidir. Bunlar ed-Dârekutnî'nin
gayrisine göredir. Meselâ bir muhaddis hakkında “Leyyin” dediğin zaman “O,
itibarı terk edilmiş bir hafızdır” mânasını ifade etmez. Lâkin adaleti iskat
eden bir şeyle mecruh demektir. Buhârî'nin gayrisine göre ifadeleri de bu
mertebeye dahildir.[257]
1- Hadisçiler çok defa “Lâ yesıhhu ve La yüktebü hâzal-hadis” derler. Bu
istılahların mânasını tam olarak bilmeyen kimse, bunlardan birile vasfedilmiş
olan hadisi mevzu' veya zayıf zanneder. Böyle bir zan o kimsenin; ıstılahları
bilmemesine ve hadisçilerin ifadelerine vâkıf olmamasına dayanır.
Alî
el-Kâri', Tezkiret-ul-Mevzûât'da şöyle der:
Ademi
Sübûttan vaz'ın vücûdu lâzım gelmez. Bir başka yerde de: “Bir hadisin ademi
sıhhatinden onun uydurma olması lâzım gelmez” der. İbni Hacer ezkâr
hadislerinin tahricinde şöyle der:
Ahmed
b. Hanbel'in şöyle dediği sabit olmuştur: Tesmiyede yâni abdestte sabit bir
hadis bilmiyorum. Ben de: “İlmin (yani o şeyi bilmenin) nefyinden yokluğun
sübûtu lâzım gelmez. Bundan başka sübûtun nefyinden zaafın sübûtu da lâzım
gelmez, sıhhatin sübûtu murad edilmesi ihtimalinden dolayı bir hadisden hasen
vasfı zâil olmaz. Binaenaleyh bütün fertlerden sübûtu nefyetmek onun
mecmuundan sübûtu nefyetmeyi gerektirmez” derim.
Nureddin
es-Semhûdî'den:[258]
“Ahmed'in
Aşure gününde çocuklara tevsia” hadisi hakkındaki “lâ yesıhhu” sözünden, onun
bâtıl olması lâzım gelmez. Bazan hadis gayri sahih olur da, aynı zamanda
kendisi ile ihticac uygun düşebilir. Zira “Hasen” sahîh ile zayıf arasında bir
mertebedir.”
Ayrıca
hadisçiler basan “Müriker”i “ferd” mânasında istimal ederler, İbni Hacer,
Feth-ül-Bârî mukaddimesinde, Muhammed b. İbrahim et-Teymî'yî zikir ve onun
hakkındaki Ahmed'in sözü ile onu tevsik etmesi esnasında şöyle dedi:
“Kad
yervî ehâdîse menakîre”. Ben dedim ki:
Ahmed
b. Hanbel ve hadisçilerden bir cemaat “münker”i, mütâbeatı bulunmayan ferd
hadis mânasında kullandılar. Bu, ona hamlolunur, ulemâ bununla ihticac etti.
Buhârî ve Müslim de bunda ittifak ettiler. “İnnemel âmâlü bin-niyyat” hadisinde
de böyle bir durum vardır.
Biliyorsunuz
ki, bir kimse hakkında “Hüve münker-ul-hadis” denilse, bu “Mücerred bir cerh”
dir. Zira bunun mânası. “O hadis zayıf” demektir.
Sika
kimseler şöyle dediler: Hadisçilerin “Hazâ hadisun zaîfun” sözü de şüphesiz
mücerred bir cerhdir. Çünkü cârih'in nazarında o hadisin zayıflığının, o
rivâyetle amel eden müçtehid'in cerh saymadığı bir sebeble olması mümkündür.
Eğer,
el-Hâfız'ın tasrih ettiği gibi “inkâr yâni hadisin münker olması beyan edilmiş
bir cerhtir”, denilirse, senin işittiğin gibi “Hünker-ul-hadis” in mânası,
sikaya muhalif düşen bir zayıflıktır, diye cevap verilir.
Ümmeti
cerhe sevkeden sebebler birbirinden farklıdır. Bu sebebler arasında kötülenmeyi
gerektirenler ve gerektirmeyenler vardır. Bir hadîsçinin zayıf addettiği bir
râvîyi veya hadisi, diğer bir hadisemin zayıf saymaması daima ihtimal
dahilindedir. Bunlardan kat'ı nazar edilince, münkerlik ancak sikât’da fazla
muhalefet halinde zarar verir.
2- el-Hatîb el-Bağdadî el-Kifâye'de şöyle der:
Hadis
ehlinin yanında “meçhul”, Cabbâr et-Tâî, Abdullah b. Eğarr “el-Hemdânî Saîd b.
zîhuddân gibi hakikatte ilim tahsili ile meşhur olmayan, ulemânın da tanımadığı
ve hadisi ancak bir tek râvî yolundan bilinen kimsedir. Zira bunlardan Ebû
İshâk es-Sebîî'den başka kimse rivayet etmemiştir.
Bir
muhaddisten iki kişi rivayet ederse ondan cehalet ismi yani Cehâletül ayn,
kalkar. Cehalet-ül-Vasf'a gelince ed-Dârekutnî'ye göre o da kalkar. Bundan
ötürü, ed-Dârekutnî'nin “Men zâre kabri vecebet lehü şefâatî” hadisinin
râvîlerinden biri olan Musa b. Hilâl el-Abdî hakkındaki “o meçhuldür” sözü
kabul olunmamıştır.
3- Cerh ve ta'dil ehlinin bir kısmına göre mecruh olan bir râvî hakkında
mecruh hükmü vermekte acele etmemek icabeder. Esasen vazifemiz, o husustaki
fikirleri inceden inceye tetkik etmek olmalıdır. Çünkü mesele hem mühim ve hem
de tehlikelidir. Cârih, cerh imamlarından hatta meşhur âlimlerden olsa bile her
hangi bir râvî hakkında bir cârih'in sözüne yapışmak câiz olmaz. Çok defa o
kimsenin cerh'ini kabule bir mâni bulunabilir, bulunduğu takdirde de cerh'in
reddine hükmolunur.
Bu
hususun, Şeriat ilmileri'nde mahir olan kimselere gizli kalmayan pek çok
şekilleri vardır:
a- Cârih'in aslında mecruh olması. Bu durum anlaşılınca onun cerhine
itibar edilmez. Başkaları muvafakat etmediği müddetçe ta'dil de böyledir.
b- Cârih’in inatçı ve şedîd kimselerden olması. Bu mevzuda cerh ve ta'dil
imamlarından pek çok şedîd kimseler vardır. Bunlar ufak tefek şeylerle râvîyi
cerhederler ve akıllı kimselerce söylenmesi doğru olmayan şeyleri râvî hakkında
söylerler. Böyle cârihlerin tevsîk’i muteberdir. Cerhi ise, ancak insaf ve
ibret ehlinden olan başka kimselerin muvafakati ile muteber olur.
Ebû
Hatim, en-Neseî, Yahya b, Maîn, Yahya b. el-Kattân, İbni Hibban ve başkaları
şiddet ehlindendir.. Bunlar cerhde israf ve şiddetle marufturlar. Akıllı
kimselerin, bu zevattan birinin tek başına kaldığı bir mecruh hakkında
araştırma yapması ve düşünmesi gerekir. ez-Zehebi, Süfyan b. Uyeyne ve Yahya b.
Said'i yaşarken, “Rical hakkında şedid idiler” demiştir.
İbni
Hacer, İbni Salâh'tan naklen şöyle der:
Her
tabakanın sika ricali arasında mutediller ve müteşeddidler vardır.
Birinci
tabakada, Şu'be ve Süfyan vardır. Şu'be daha şedîddir.
İkinci
tabakada, Yahya el-Kattân ve İbni Mehdî vardır, Yahya daha şedîddir.
Üçüncü
tabakada, Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel vardır, Yahya daha şedîddir.
Dördüncü
tabakada, Ebû Hatim er-Eâzî, el-Buharî vardır, Ebû Hâtim daha şedîddir.
en-Neseî
şöyle der:
Bana
göre bir kimse, herkes onun terk edilmesinde birleşmedikçe terkedilmez. Çünkü
meselâ bir râvîyi İbni Mehdi tevsik eder, Yahya el-Kattân “zayıftır” derse
Yahya şiddetle maruf olduğu için o kimse terkedilmez.[259]
Ta'dil
ve tecrih şartlarını, ta'dil’in, mes'ûl kimsenin soruşturma yapabileceği
şehâdetten bir kısım olduğunu, cerh'in, ancak ihtiyaç miktarınca caiz olan bir
gıybet olduğunu, yalancı râvîlerin hallerini beyan etmenin vacib bulunduğunu,
cerh ve tezkiyenin, câhillerin ortaya attıkları uydurma iftiralardan ve dini
ifsat eden mevzu' hadislerden Şerîatı korumak maksadı ile ulemânın vücûbunda
ve mutlaka yapılmasında ittifak ettiği umur-u dinden olduğunu gecen bahislerde
gördük. Bu sebeple usûl âlimleri şöyle demişlerdir:
Sahîh
olan sünneti bilmek ve şeriatı takvim etmek için rivayet yoluyla bize gelen
dinî esaslarda sahihi bâtıldan, sağlamı uydurmadan âyırd etmek ancak ta'dil ve
tecrihle mümkün olur. Bilindiği gibi İslam ümmetinden bir gurup sünneti
ezberlemeğe, Müslümanların Allahın şeriatı ile amel etmeleri için onu
müslümanlara tebliğ etmeğe muvaffak olmuşlardır. Sünneti ezberlemek, onu
gelecek nesillere nakletmek farz-ı kifaye'dir. Bu taife tedvin edilmeden önce
ve sadrı evvelden dördüncü asrın başına kadar tedvin asırlarında şerîatı nakl
ve tebliğ işini ifâ eden İslam âlimleridir.
Muaddil
ve cârih'in mutlaka âlim olması, rivayet bilgisi bakımından sadece râvîlerle
ilgili bulunan cerhe ihtisar etmesi, verâ' sahibi ve doğru olması, taassub ve
kinden uzak bulunması, cerh ve tezkiyeyi icab-•ettiren hususları ve sünnetin
ikame edilmesinde matlûb olan miktarı bilmesi lâzımdır. Esasen tecrîh ve
tezkiye sadece hadis rivayet eden kimseler hakkında matlûbtur. Bu da zaruret
miktarınca olur. Böylece rivayetle ilgisi olmayan kimseye temas etmek caiz
değildir.
Cerh
ancak ilk asırlarda hadis'in, kitaplardan değil rical'in ve ilim adamlarının
hafızalarından alındığı zamanlarda caiz olan bir hususiyet idi. Artık şimdi bu
mevzuda dayanılan esas Kütub-ü müdevvene'dir.
Muaddillerin
kitaplarında zikretmedikleri bir râvî hakkında bu gün artık masun ve mestur
denir. Muaddillerin ittifakla âdil, cârihlerin ittifakla mecruh dedikleri
râvî, hakkında ittifak edilen vasfa göre değer kazanır. Eğer râvî hakkında
ihtilâf edilmişse, yani bazı kimseler âdil bazı kimseler de mecruh demişlerse,
iki vasıftan birini tercih hususunda sikalık, hıfz ve aded bakımlarından en
kuvvetli olan taraf nazarı itibare alınır.
Bunlar,
bu sahada yazılmış olan eserleri dikkatle okuyup araştırmak, akîde veya mezhep
farkları sebebi ile verilecek hükümlerin te'siri altmda kalmamak için cerh ve
ta'dil ile meşgul olanlardan insaflı olanları, ayrıca taassub ve şiddetle
maruf olanları bilmeğe çalışmak sureti ile bilinir. Bilhassa kendisi gibi bir
muasırı tarafından cerh edilmişse kim da araştırmak lâzımdır. Hadis imamları,
fakîhler ve diğerleri hakkında konuşanların bazısından vukua geldiği gibi,
buna sevkeden sebeb çok defa rekabet ve benzerî şeyler de olabilir.[260]
Salih
b. Muhammed Cezere, el-Hâfız'dan naklen, İbni Salâhın, “Rical-ül-Hadis'te
konuşanların ilki Şu'be b. el-Haccâctır. Sonra onu Yahya b. Saîd el-Kattân
tâkibetti, daha sonra Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn bu mevzuya el attılar”
dediğini, sonra derim ki diyerek şöyle anlattığını nakleder: Bunlar yâni adı
geçen zevat, bu konuya temas eden ve yakından ilgilenenlerin ilkidir. Yoksa
cerh ve ta'dil bakımından Rîcâl-ül-Hadis hakkında kelâm mukaddem, hatta
Resûlullah (s.a.) dan sadır ve sabittir. Resûlullah'dan sonra hicrî 34'te vefat
eden Ubâde b. es-Sâmit, 68'de vefat eden Abdullah b. Abbâs, 90'da vefat eden
Enes b. Mâlik ve başkaları gibi sahâbe'den pek çok kimsenin de cerh ve ta'dil
ile meşgul oldukları sabittir.
Sonrakilere
nisbetle sahabe ve Tâbiîn'den mecruh ve gayri âdil olanlar azdır. Bu,
râvîlerdeki zaafın azlığındandır. Çünkü onların ekserisi sahabe'dendir. Sahabe
ise udûldür.
Tâbiîn'in
ekserisi sika'dır. Zira birinci asırda, pek az kimseler hariç zayıflar mevcut
değildir, ikinci asırda Sigâr-ut-Tâbiîn ve onları takip edenler arasında
zayıflık çoğaldı. Bu ise onların, az hadis bilmeleri ve az şey zabtetmelerinden
ileri geliyordu. Onlar hakkında bize intikal eden malûmata bakılırsa, onlar çok
defa mürsel hadisler rivayet ediyorlar, bunları peygambere izafe ediyorlardı.
Onların birçok hataları da vardı. Bu arada, hadis'in reddini gerektiren zafiyet
çeşitlerine ilâveten tedlis adı verilen illet de onlara arız olmuştu.
İşte
bu sebeblerden dolayı, Rical-ül-Hadis'le ilgilenenlerin ilki olduğu söylenen,
hicrî 160 da 80 yaşında vefat eden Şu'be b. el-Haccâc, 148 de vefat eden
Süleyman b. Mihrân el-A'meş, 179 da vefat eden Medine'nin imamı Mâlik b. Enes
gibi Etbâ-ut-Tâbiîn'in büyükleri, hadis ricalinin zayıfını kuvvetlisinden
ayırmak, hepsinin durumunu, bu ilimdeki
mevki ve yerini beyan etmek işi ile meşgul oldular.
Şu'be
bu konuya büyük bir ihtimam gösterdiği için ancak sika kimselerden rivayet
etti. Bu konuda Yahya b. Saîd el-Kattân, Ahmed b-Hanbel Şu'be'yi takip ettiler.
Etbâ-ut-Tâbiîn'den
cerh ve ta’dilde sözü makbul olan zevat şunlardır: Ma'mer b. Râşid el-Ezdî
(153), Hisâm ed-Destevâî, İbni Ebî Abdullah Senber (152), Abdurrahman b. Amr
el-Evzâî (57), Ebû Amr eş-Şâmi (158), Süfyan es-Sevrî b. Saîd ibni Mesrûk
(161), İbn-ül-Maceşûn Abdulaziz b. Abdullah (164), Hammâd b. Seleme b. Dinar er-Rebeî'
et-Temîmî, el-Kureşî (168), el-Leys b. Sa'd (175), Abdullah b. Mübarek b. Vazıh
el-Hanzalî (181), Hüşeym b. Beşîr es-Sülemî
[261](183),
Harun-ur-Reşîd'in çağdaşı. Ebû İshâk el-Fezârî
[262]
İbrahim b. Muhammed(168)
Bunlardan
sonra yine ayni tabakadan bu saha ile ilgilenmiş olan âlimler şunlardır:
el-Muâfî
b. İmrân b. Muhammed el-Ezdî el-Fehmî Ebû Mes'ûd el-Mevsilî (öl:204). Süfyan)
[263] b.
Uyeyne (öl: 198), Bişr b. el-Mufaddal b. Lâhık el-Basrî er-Rekâşî
[264]
(öl: 187), el-Hâfız İbni Uleyye İsmail b. İbrahim
[265] İbni
Muksim el-Esedî el-Kureşî Ebû Bişr el-Basrî
(öl: 193), İbni Vehb.[266]
Abdullah
b. Vahb b. Müslim el-Fehnıî el-Kureşî Arapların mevlâsı Ebû Muhammed el-Basrî
(öl: 197), Veki'
[267] b. el-Cerrâh er-Ruâsi Ebû Süfyan el-Kûfî (öl:
196).
Ayrıca
Yahya b. Saîd İbni Ferrûh et-Temîmî
[268]
(öl: 198), İbni Mehdî Abdurrahman b. Mehdî b. Hassan el-Ezdî
[269]
(Öl: 198), en büyük imamlardandır. O asırda bu iki cerh ve ta'dil imamını
hadisçiler, imamların en büyüklerinden sayıyorlardı. O devirde insanların bu
iki imama karşı itimadları sonsuzdu. Bu ikisinin tevsik ettiği kimse hüsnü
kabul görürdü. İkisinin cerh ettiği kimse ise tamamen terkedilirdi. ikisinin
ihtilâf ettikleri kimsede halk tercih sebebi olarak adamın takvasına ve
hakkında serdedilene bakarak hüküm verirlerdi.
Yine
Etba-ut-Tâbiîn tabakasından şu zatlar da bu mevzuda söz sahibi kimselerdir.
Ebû
Dâvud et-Tayâlisî,[270]
Süleyman b. Dâvud, Yezîd b. Harun es-Sülemî Ebû Halid el-Vâsıtî,[271]
(öl: 208), Ebû Âsım en-Nebîl, ed-Dahhâk b. Mahled b. ed-Dahhâk eş-Şeybânî
el-Basrî
[272] (öl: 214), Abdurrazzak
b. Hemmam b. Nâfî' el-Himyerî Ebû Bekre es-San'ânî
[273]
(öl: 211).
[274]
Bu
asırda, cerh, ta’dil, ilel ve hadis râvîlerî'nin hallerini tenkide has eserler
ve diğer nıusannefler çoğaldı. Birçok kimseler cerh ve ta'dil konusunda
eserler kaleme aldılar. Biz burada onlardan bir kısmını ve mühim olanlarını
vereceğiz;
1- Yahya b. Maîn (hal tercemesi geçti)
2- el-İmam Ahmed b. Muhammed b. Haribel, (geçti)
3- Muhammed b.Sa'd b. Meni' el-Hâşimî, Arapların mevlası, Ebû Abdullah
el-Basrî, Kâtib-ül-Vâkidî.[275]
Bağdad'a inen bu zat, büyük bir araştırıcı ve sika bir hafızdır. Onun tabakatı
meşhurdur, (öl: 230). el-Hatîb:
“O,
ilim, anlayış, fazilet ve adalet ehlinden idi. Onun hadisi doğruluğuna delâlet
eder. Çünkü o rivayetlerinin çoğunu inceden inceye araştırır, ondan sonra
rivayet ederdi.”, demiştir.
4- Ebû Hayseme Züheyr b. Harb b. Şeddâd el-Hareşî, en-Neseî, Bağdad’lı
bir hadisçi ve hafızdır. Ondan oğlu Ahmed, Buhari, Müslim, Ebû Dâvud, İbni
Mâce, Ebû ya'lâ el-Mevsılî ve başkaları rivayet etmişlerdir, (öl: 234).
5- Ali b. el-Medînî, Ali b. Abdullah b. Ca'fer et-Temîmî, es-Sa'dî,
Arapların mevlâsı, Ebû'l-Hasen
el-Basrî, hadis ehlinin imamıdır. İbni
Uyeyne ona, hadisdeki bilgisi ve maharetinden dolayı “Vadinin yılanı” diye
çağırırdı. İbni Kattan şöyle der:
Biz
ondan, onun bizden istifadesinden daha çok istifade ederdik. en-Neseî de şöyle
der:
Sanki
Allah Teâlâ Ali'yi bu saha için yaratmıştı. İbni Maîn:
“O
bize gelince sünnî görünür, Basra'ya gidince de şiî görünür”, demiştir. Ebu
Davud da:
“İbnü'l-Medînî,
Şâzekûnî gibi onbin kişiden daha hayırlıdır”, demiştir. Ahmed ve el-Ukeylî,
İbnü'l-Medînî'nin aleyhinde konuşmuşlardır. Çünkü o, “Halk-ul-Kur'an”
meselesinde, kırbaçlanmaktan korktuğu için sebat etmemiştir. Yoksa rivayet ve
hadis bakımından değildir. Zira o, hadiste sika, hüccet ve hafızdır. Buhârî'nin
ve Ahmed b. Hanbel'in şeyhlerindendir. Onun ilel ve rical hakkında pek çok
eseri vardır, (öl: 234).
6- Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr el-Hemdanî el-Hârifî Ebû Abdurrahman
el-Kûfî, sağlam bir hafızdır.
O,
ilim, sünnet, fıkıh ve zühdü bir arada toplamış bir kimse idi. Ondan Buhârî
rivayet etmiştir. Ahmed onun hakkında “Irak'ın incisi” demiştir, (öl; 234).
7- Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman
el-Absî, arapların mevlâsı, el-Kûfî, müsned, musannef ve daha başka pek çok
eserlerin sahibi, hafız, devrinin ferîdi sika nihrîr bir imamdır.
O,
İbnü-1-Mübarek'i İbni Uyeyne'yi, Cerîr b. Abdullah'ı ve çağdaşı diğer kimseleri
dinledi.
Ondan
Ebû Zür'a, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, İbni Mâce rivayet etmişlerdir. Ebû Ubeyd
şöyle der:
Hadis
dört kimsede son buldu. Ebû Bekr b. Ebî Şeybe onların en çok rivayet edeni,
Ahmed hadiste onların en fakîhi, İbni Maîn onların en çok hadis toplayıp
yazanı, İbn-ül-Medînî hadisi onların en iyi bileni idiler. Ebû Bekr Buhârî'ye
göre 235'de vefat etmiştir,
8- Ubeydullah b. Ömer b. Meysere el-Cüşemî, arapların mevlâsı, Ebû Şüayb
el-Basrî, el-Kavârîrî.
Salih
b. Muhammed Cezere, el-Kavârîrî hakkında şöyle demiştir:
Basra’lıların
hadisini ondan daha iyi bilen birisini görmedim. O hicrî 235 senesinde 84
yaşında iken vefat etti.
9- İshâk b. Râhûye (geçti).
10- Muhammed b. Abdullah b. Ammâr
el-Ezdî, Ebû Ca'fer el-Bağdadî,
el-Mahzumî, el-Mevsilî.
Onun
“Ma'rifet ül-ilel ve'l-ruvât” konusunda bir kitabı ve orada cerh ve ta'dil
hakkında güzel sözleri vardır. ez-Zehebî, Tezkiret-ül-Huffâz'da (cild 2, s.
71), “Muhammed b. Abdullah'ın ilel ve ricâl'da büyük bir kitabı vardır”,
demiştir, (öl: 242).
11- Ahmed b. Salih el-Mısrî, Ebû Ca'fer et-Taberî, 170 senesinde Mısır'da
doğdu. O taberî adîle meşhur oldu. Çünkü onun babası Taberis’tanlı bir
askerdi.. O, Mısır’daki büyük hafızlardan biri idi. Buhârî ve Ebû Dâvud ondan
rivayet etmişlerdir. Ahmed, ibn-ül-Medînî ve Ebû Hatim onu tevsik ettiler. Ebû
Dâvud şöyle anlatır: O, hadisteki her türlü hatayı düzeltirdi. Ebû Nuaym:
“Hicaz
ehlinin hadisini bu gençten daha iyi bilen birisi bizim yanımıza gelmedi”,
demiştir. O, hicrî 248 senesinde vefat etmiştir.
12- Harun b. Abdullah el-Hammâl el-Beszâz Ebû Musa. Onu Neseî ve
ed-Dârekutnî tevsik etmişlerdir. Müslim ve başkaları ondan rivayet
etmişlerdir, (öl: 243).
Bunlardan
sonra gelenleri, bazı hadisçiler bu tabakaya mülhak ve çağdaş kabul ederler,
bazıları da aynı tabakanın devamı sayarlar. Biz silsileyi devam ettireceğiz.
13- ed-Dârimî, Abdullah b. Abdurrahman b. Fadl b. Behram Ebû Muhammed
es-Semerkandî. O, hafız, bayrak imamlardan biri, Müsned, tefsir ve Cami'
sahibidir.
Buhârî
ondan sahihin gayrıda rivayet etmiştir. Ahmed:
“O
zamanın imamı idi”, der. İbni Hibbân:
“O,
ezberleyen, toplayıp yazan, fıkıhla uğraşan, tasnifler yapan, rivayet eden,
kendi memleketinde sünneti herkese duyuran, herkesi sünnete davet eden, sünneti
kendi hariminde koruyan, muhaliflerini ortadan kaldıran, kimselerdendi”,
demiştir. (öl: 255).
14- Buhârî, Muhammed b. İsmail (geçti). Buhârî'nin bu konudaki eserleri:
et-Tavârih es-Selâse (kebir, evsat, sağîr), Kitab-uz-Zuafâ, Kitab-ul-Ulel’dir.
15- el-Iclî, Ahmed b. Abdullah b. Salih b. Müslim. O, et-Tarih'in
sahibidir. “Halk-ul Kur'an” fitnesinde Mağribe kaçtı. (Sezârât-uz-Zeheb c. 2 s. 141) de İbni Nasır
şöyle der:
el-Iclî’nin
cerh ve ta'dil konusunda ki kitabı, onun hıfzının genişliğine, ilminin
kuvvetine delâlet eder. O, 281 de vefat etmiştir.
16- Ebû Zür'a Ubeydullah b. Abdulkerîm b. Yezîd b. Ferrûh el-Mahzumî,
arapların mevlası, Ebû Zur'a er-Râzî. O, hafız, bayrak imamlardan biri idi.
Ahmed b. Hanbel:
“Ebû
Zür'adan çok hıfzı bulunan bir kimse köprüyü geçmedi”, dedi. İshâk:
“Ebû
Zür'anın bilip tanımadığı hadislerin hepsinin aslı yoktur.” dedi. Salih b.
Muhammed onun:
“Kur'-an
hakkında 10 bin hadis biliyorum”, dediğini nakleder. Ebû Hatim: “Ebû Zür'a bize
rivayette bulundu, geriye kendisi gibi bir halef bırakmadı” dedi. O, 264
senesinde vefat etti.
17- Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nisabûrî (geçti)
18- Ebû Hatim er-Râzî, Muhammed b. İdris b. el-Münzir b. Dâvud b. Mihran.
O, büyük bir hafız ve sağlam imamlardan biri idi. (öl:277)
19- Ebû Dâvud es-Secistânî, Süleyman b. el-Eş'as b. İshâk b. Beşîr b.
Şeddâd b. Ömer el-Ezdî. O, hafız ve bayrak imamlardan biri idi. Basra'ya
yerleşti, 271 senesinde 73 yaşında orada öldü.
20- Bakıyy b. Mahled Ebû Abdurrahman el-Kurtubî. Bu zat, müfessir, hafız,
hadis ilmini Endülüste neşreden zâhid bir âlim idi. (öl: 260)
21- Ebû Zür'a ed-Dımeşkî, Abdurrahman b. Ömer b. Safvan en-Nasrî. O, büyük
bir hafız idi. (öl: 281).
Bundan
sonra gelenler Etbâ-ut-Tâbiîn'den dördüncü tabaka sayılırlar.
22- Abdurrahman b. Yusuf b. Hirâş el-Bağdadi. Bu zat, ta'dilde eser yazdı.
O, Abû Hatim er-Râzî gibi ruhu kuvvetli bir kimse idî. Ancak çirkin tarzda
şiîlik taraftarı bir kimse olduğu söylenmiştir. Yine söylendiğine göre o,
insanları râfizîlik dalâletine sevkediyordu. (öl: 281)
23- İbrahim b. İshâk el-Hazmî. O, Ahmed b. Hanbel'in arkadaşlarından idi.
(öl: 285).
24- Salih Cezere b. Muhammed b. Amr el-Esedî el-Bağdâdî. (öl: 293).
25- Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe (öl: 297).
Bu
tabakalardan sonra, üçüncü asırdan sonraki müteâkib asırlarda, bu mevzuda eser
vermiş pek çok kimseler yetişti. Biz burada bu rivayet asırlarında eser vermiş
olan kimselerden bahsetmekle yetindik. Daha sonra gelenler bu mevzuda mutlaka
bunlardan, yani eskilerin kitaplarından istifade edeceklerdir. Cerh ve ta'dil
sanatını kuvvetlendirmek maksadı ile burada asıllar zikredilmiştir. Bu konuda
sonradan yetişenler hakkında geniş bilgi edinmek istiyenler, İbni Âdiyy'in
tabakatına müracaat etsin.[276]
Bunlar
aşağıdan yukarıya doğru yükselen derecelerdir. En alt derecesi Muhaddis; en
yüksek derecesi de Hâkimdir.
Muhadâis,
rivayet ve dirayet bakımlarından râvînin ve mervinin hallerini bilen ve hadisi
isnadı ile rivayet eden kimsedir.
Muhaddis,
kendinden daha yüksek derecede olan “HAFIZ” derecesine ulaşmamıştır.
“Muhaddis”, “âlim bil hadis”, “Müsnid” kelimelerini bir kimse hakkında
kullanmanın şartı, rivâyeten ilm-i hadîs'i ricalin adaleti ve sünnetin
mukavvimatından olan diğer hususlarla birlikte mervî ve râvînin hallerini
biddirâye bilmektir. Yâni bu sıfatları verdiğimiz ve bu adlarla çağırdığımız
kimselerin, bunları bilmeleri şarttır. Bir kimse, -senedleriyle olsa bile-
sened ricalini bilmeden sadace semâ' ile yahut sened ilminden kat-ı nazar
sadece metin ilmi ile iktifa etse” yâni her iki tarafı da etraflıca bilmese,
bu ilmin ıstılahına göre o kimseye “Muhaddis” denilmez.
Şeyh
Cemaleddin el-Kâsimî, Kavâid-üt-Tahdîs
[277]
adlı eserinde şöyle nakleder: Çok defa kitaplarda, hadisle meşgul olan
kimselere, Müsnid, Muhaddis ve Hafız lâkablarmm verildiği görülür. Hadisçilerin
ıstılahlarına vâkıf olmayan kimseler, onların birbirine muradif olduklarını,
mutlak olarak bunları herkese söylemenin caiz olacağını zannederler. Halbuki
hakikat böyle değildir. Çünkü “müsnid” -hadise âid bilgileri bilsin veya
bilmesin veya onun bilgisi sadece hadis rivayet etmekten ibaret olsun- isnadı
ile hadisi rivayet eden kimseye denir. Muhaddise gelince, o, müsnidden daha
yüksek bir derecedir. Muhaddis'in, senedleri, ileli, esma-ür-ricâli bilmesi,
çokça metin ezberlemesi, Kütüb-ü Bitte'yi, müsnedleri, mu'cemleri ve hadise âid
parçaları dinlemiş olması şarttır.
Şeyh
Fethuddin b. Seyyidünnâs şöyle der: Bizim asrımızda muhaddis rivayet ve dirayet
yönlerinden hadisle iştigal eden, hadisin, ravîlerini ve bunlar arasındaki
farkı bilen, kendi asrmdaki râvîlerin ve mervîlerin çoğuna ittilâ kesbeden, bu
konularda, nasibi maruf ve zabtı meşhur bir kimse olarak temayüz eden
kimsedir. Eğer bu konuda, -her tabakadan bildikleri bilmediklerinden daha
fazla olacak şekilde- tabaka tabaka şeyhlerini ve şeyhlerinin şeylehlerini
bilecek kadar, geniş bilgiye sahip olursa işte bu dereceye varan kimseye
“Hafız” denir. Mütekaddimîn'in basısından: “Biz, yirmi bin hadisi imla şeklinde
yazmamış olan; kimseyi hadisçi saymazdık”, şeklinde hikâye edilen söze gelince,
o, onların zamanlarına göredir.
İmam
Ebû Şâme de şöyle der:
Şimdi
ulum-ul-Hadîs üç kısımdır. En şereflisi, hadis metinlerini ezberlemek, garibini
ve fıkha âid hususiyet ve hükümlerini bilmektir.
İkincisi,
senedleri ezberlemek, ricali bilmek, sahihini sakiminden. ayırd etmektir.
Üçüncüsü, toplamak, yazmak, turuk ve esânîd'i bir araya getirmek, bu konularda
derinleşmeyi taleb etmektir.
İbni
Hacer, “Bu üç esası kendisinde toplayan kimse fakih, kâmil bir muhaddistir.
Bunlardan sadece ikisini bilen bir kimse, muhaddisin dûnundadır,” dedi. Bu
mesele tedrîbde de aynı şekilde ifade edildi.[278]
Hafız,
muhaddisten daha yüksek bir derecedir. İbni Seyyidünnâs’ın tarifini görmüştük;
(bakınız).
Fakat
el-Hâfız Cemaleddin el-Mizzî'nin: “Hafız, rical ve onların hal' tercemeleri,
çeşitli halleri ve memleketleri hakkında bildikleri bilmediklerinden daha çok
olan kimsedir”, şeklindeki tarifi daha çok için uygun bir tariftir.
Bazı
kimseler hâfvz'ı aded itibarı ile tesbit etmek cihetine giderek; “Hafız, sened,
cerh, ta'dil ve diğer bakımlardan ricâl'a âid bilgilerle birlikte 100 bin
hadisi ihata eden kimsedir”, dediler. Bilindiği gibi bu, en eskilerin örfünde
carî idi. Sonraki hadisçilerin sözlerim araştırdığımız saman bunun hilafını
görürüz. O halde “Hafız” için en uygun tarif İbni Seyyidünnâs'ın tarifidir.
Hüccet,
hafızdan daha yüksektir. Rical ve onların tarihleri ve lâkabları hakkında
konuşan kimseye hüccet denilmesine bakarak şöyle bir tarif çıkarabiliriz:
Hüccet,
hadisçilerden mütehassıslar ve diğer ilim adamlarından herkes nazarında hadis
sahasındaki meharet ve ehliyeti müsellem olmakla beraber hıfız ve itkanda,
ezberledikleri ile ihticac edilmeğe lâyık bir kimse olduğunu temin eden bir
dereceye ulaşmış kimsedir. Bu vasıfları kazanmış bulunan kimse zabıtta, itkânda
ve sünnet ilminde hafızların kaynak ve desteği olacak şekilde kemale ermiş
kimsedir.
Adetle
yapılan tarifine gelince, Hüccet, sened, cerh, ta'dil ve diğer "hususlarda
ricâl'in hallerini bilmesiyle beraber sekiz yüz bin hadisi ihata etmiş olana
denir. Bilindiği gibi bu yaygın bir örftür. Esasen bu sayı da itibarîdir.
Hâkim,
sünnet ilminde en yüksek dereceye nâîl olan kimsedir. Hâkim, neşet, rihlet,
ikamet, şuyûh, evsaf, kabul, red ve bunların gayrı hususlar bakımından
ricâl'in tarihine âid her şeyin bilgisi ile beraber, cerh ve ta'dil bakımından
her râvîyi, metin ve isnâd bakımından -ehadis-i merviyye'nin hepsini ihata eden
kimsedir.
Diğer
bir tarifte: “Bu sayılanların çoğunu ihata eden kimsedir”, denilmiştir.
Bazı
kimseler de sayı itibarîle tarif ederek:
“Hâkim,
hadis ilminde kabul ve reddi gerektiren ıstılahlar mucibince muteber olan
evsafı ve hadisin senedleri ile birlikte 800 binin, üstünde pek çok hadisi
bilen kimsedir” şeklinde ifade ettiler.
Biz
şimdi burada, ez-Zehebî'nin, tezkirat-ül-Huffaz'â, diğer ulemanın da bu konu
ile ilgili kitaplarında zikrettiklerine dayanarak, hadis ilminde muhaddis,
hafız, hüccet, hâkim derecelerine yükselmiş hadis âlimlerinin bir kısmını
zikredelim:
Muhaddis
derecesine varanlardan bazıları:
Muhaddis
unvanını alan hadisçiler pek çoktur. Onları rakamla tahdit etmek güçtür.
Onlardan bazıları şunlardır:
1- Atâ b. Ebî Rebâh, araplarm mevlâsı ve Mekkelilerin müftüsü Ebû
Muhammed b. Eşlem (öl: 114).
2- Bekr b. Mudar b. Muhammed b. Hakim, mevlâ Şurahbil, Ebû Abdulmelik
el-Mısrî (ö1: 174).
3- Hüseyin b. Beşîr b. Kasım b. Dînâr Ebû Muâviye b. Ebî Hâzim d-Vâsıtî
(ö1: 183).
4- Vehb b. Cerîr el-Hâfız Ebû'l-Abbâs (ö1: 366).
5- Ebû Muhammed Abdurrahman b.Ömer b.Nuhas el-Mısrî (ö1: 416).
6- İmam el-Bûsırî Hibetullah b. Ali b. Mes'ud, Mısır muhaddislerindendir
(01:598).[279]
7- Es-Seyyid Muhammed Murtaza ez-Zebîdî el-Hanefî. Aslı Hint’lidir. Hicrî
1140 yılında doğdu. Yemen'in Zebîd şehrinde uzun müddet ikamet etti ve Zebîdî
diye meşhur oldu. Bu zatın pek çok eseri vardır. En meşhuru Kamus şerhi
Tâc-ul-Arûs tur. 1205 senesinde Mısır'da vefat etti. Buhârîden meydana
getirdiği “Tecrîd-i Sarih” i de onun mühim eserlerindendir ki Türkçe’ye
terceme edilmiştir.
Hafız lâkabı ile meşhur olanlardan
bazıları:
1- El-İmam, hafızların bayrağı, Ebû Bekr Muhammed b. Müslim ibni Şihâb
ez-Zührî el-Medenî (ö1: 124).
2- Abdurrahman b. el-Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr es-Sıddıyk, el-fâkîh
el-Hâfız Ebû Muhammed el- Kureşî, et-Teymî, el-Medenî (öl:
126).
3- El-İmam İbni Cüreyc, el-Hâfız fakîh-ul-Harem Ebû'l-Velid ve Ebû Hâlid,
Abdulmelik b. Abdulaziz b. Cüreyc er-Rûmî el-Emevî veya Ümevî (ö1: 150).
4- El-İmam el-Hâfız, Basra’lı hadisçi, Cerîr b. Hâzim (öl: 175).
5- El-İmam Nâfi' b. Ömer el-Kureşî, el-Cumehî, el-Hâfız, Mekke’li hadisçi
(öl: 169).
6- El-İmam Mu'temir b. Süleyman et-Teymî, el-Hâfız, Basra’lı hadîsçi.
(öl: 187).
7- El-İmam Abdullah b. Müslim, el-Hâfız, Ebû Muhammed el-Mısrî (öl: 197).
8- El-İmam Abdurrahman b. Mehdî, el-Hâfız, el-Kebîr (ö1: 198).
9- El-İmam el-Feryâbî, Ebû Abdullah Muhammed b. Yûsuf b. Vâkıd el-Dabbî
(ö1: 212).
10- El-İmam el-Hâfız Ebû Nuaym el-Fadl b. Dukeyn, ensâb ve rical'i
bilenlerin en âlimi (ö1: 219).
11- El-İmam, el-Hâfız Ebû Hayseme Züheyr b. Harb en-Neseî, el-Hâfız
el-Kebîr, Bağdat’lı hadisçi (ö1: 234).
12- El-İmam Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe
müsned ve tefsir sahibi (ö1: 235).
13- El-İmam el-Hâfız Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî müsned sahibi (ö1:
255).
14- El-İmam el-Hâfız Yûnus b. Abdula'lâ, Mısır diyarının hafızı, îmâmı
Şafiî'nin arkadaşı (ö1: 285).
15- El-İmam, el-Hâfız el-Kebîr İbni Huzeyme Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b.
Huzeyme en-Nisâbûrî (ö1: 311).
16- El-İmam Abdurrahman b. Ebî Hatim er-Râzî (ö1:327).
17- El-İmam el-Hâfız Ebû Hâtım, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed b. Hibbân b.
Muâz, birçok eserlerin sahibi (ö1: 354).
18- El-İmam İbni Mende, Muhammed b. İshak b. Muhammed. İbnî Mende adıyla
maruf, îsfehan Tarihi'nin sahibi (ö1: 395).
19- El-İmam el-Hâfız uzun ömürlü hadisçi Ebû'1-Fadl Ahmed b. Ali b. Amr
el-Bîkendî, el-Buhârî, Mâverâ-un-Nehr'in şeyhi
(ö1: 404).
20- El-İmam Ebû Zerr el-Herevî el-Hâfız Abd b. Ahmed b. Muhammed b.
Abdullah el-Ensârî el-Mâlikî, İbn-üs-Simâk
(ö1: 434).
21- El-İmam Ebû Ömer Yûsuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdülberr, temhîd ve
İstîâb'ın sahibi (ö1: 463).
22- El-İmam el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit Tarih-i
Bağdat'ın sahibi (ö1: 463).
23- El-İmam el-Hâfız Ebû Tâhir es-Silefî Ahmed b. Muhammed (ö1: 576).
24- El-İmam Abdurrahman Ebû'l-Farec b. el-Cevzî, hadisde teâlif-i Cemme sahibi (ö1: 597).
25- EL-Hâfız, ed-Dimyâtî, Abdulmu'min b. Halef (ö1: 705).
26- El-İmam, el-Hafız, ez-Zehebî
Şemsüddin, Muhammed b. Ahmed, teskire sahibi (ö1: 748).
27- El-İmam ebû'1-Fadl el-Hâfız Şihabuddin, Ahmed b. Ali b. Muhammed,
İbni Hacer el-Askalânî eş-Şâfiî, Buhârî
şerhi Fethulbârî'nin sahibi (ö1: 852).
29- El-İmam es-Sahâvî el-Hâfız, Muhammed b. Abdurrahman (ö1: 902).
30- El-İmam el-Hâfız Celâlüddin es-Suyûtî, tefsir ve hadisde meşhur
eserlerin sahibi (ö1: 911).
Huccet lâkabını alanlardan bazıları:
1- El-İmam Hüseyin el-Muallim el-Hâfız el-Hucce İbni Zekvan arapların
mevlâsı, el-Basrî (ö1: 145).
2- El-İmam el-Hafız el-Hucce, Hişam b. Urve b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm,
Ebûl'l-Munzir el-Kureşî el-Medenî el-Fâkîh (ö1: 146).
3- El-İmam el-Hâfız el-Hucce Ebû'l-Huzeyl Muhammed el-Velîd el-Hımsî
ez-Zebîdî (ö1: 148).
4- El-İmam el-Hâfız el-Hucce, Ma'mer b. Râşid, Künyesi Ebû Urve
el-Ezdî (ö1: 153).
5- El-İmam el-Hâfız el-Hucce “ileyh-il-müntehâ fî't-tesebbüt” vasfını
haiz Bişr b. el-Mufaddal İbni Lâhik, Ahmed b. Hanbel'in şeyhlerinden biri
(ö1:187).
6- El-İmam, Cerîr b. Abdulhamid el-Hâfız el-Hucce, Rey'în hadîsçisi, (öl:
188).
7- El-Hâfız el-Hucce, Ma'n b. İsâ, (öl: 198).
8- El-İmam el-Hâfız el-Hucce el-Haccâc b. Minhâl (öl: 217).
9- El-İmam el-Hâfız el-Kucce, Abdullah b. Yûsuf el-Kelâî ed-Dimeşkî
et-Tenîsî, (öl: 218).
10- El-Hâfız el-Hucce, Müsedded b. Müserhed el-Eşmedî, (öl: 218).
11- El-İmam el-Hâfız el-Hucce, Mâlik b. İsmail el-Hindî, (öl: 219).
12- El-Hucce, Muhammed b. Abdullah b. Ammar, “el-Kitabul-Kebîr fi'l-İlel
ve'r-Rical” in sahibi, (öl: 242).
13- El-İmam el-Hâfız el-Hucee, Ahmed b. Meni', (öl: 244).
14- El-Hâfız el-Hucce, Ahmed b. Seleme el-Bezzâz Müslimin hadis tahsilinde
arkadaşı, (öl: 286).
15- El-İmam el-Hâfız el-Hucce Abdulmelik b. Muhammed Ebû Naîm el-Curcânî
el-Isturâbâzî. Bu zat Müsnedler denizi idi ve pek çok eseri vardı, (öl: 323).
Hakim derecesine yükselenlerden
bazıları:
1- El-İmam eş-Şa'bî, Tâbiîn'in allâmesi, Ebû Amr b. Şerâhil el-Hemedâni,
el-Kûfî. Hz. Ömer'in hilâfeti sırasında doğdu. O, Ebû Hanîfe ve İbni Avn'in en
büyük şeyhlerindendir.
İbni
Şibrizue der ki; Şa'bî'yi işittim. O şöyle diyordu:
20
seneden beri işittiğimiz hadis râvîlerinin rivayet ettiği bir hadisi daima ben
onlardan daha iyi biliyordum.
İbni
Hübsyre eş-Şa'bî'yi kadı yaptı. İbni Uyeyne şöyle dedi:
Âlimler
üçtür. İbni Abbas kendi devrinde, eş-Şa'bî kendi devrinde, es-Sevri kendi
devrinde en büyük âlim idiler.
eş-Şa'bî,
500 sahâbî'ye ulaştığını söyler, (öl: 109).
2- Süfyan es-Sevrî b. Saîd b. Mesrûk, el-İmam şeyh-ul-İslâm, hafızların
efendisi Ebû Abdullah es-Sevrî, el-Kûfî. (öl: 161).
3- Hammâd b. Seleme b. Dinar, el-İmam el-Hâfıs, Şeyh-ul-İslâm, Ebû Seleme
er-Rebe'î, mevâlîden ilk musannef eser yazan kimsenin bu zat olduğu söylenir.
İbnü’l-Medînî şöyle der:
Yahya
b. Darîs'ın yanında Hammâd'dan 10 bin hadis vardı. (öl: 107).
4- El-İmam el-Hâfız, el-Leys b. Sa'd b. Abdurrahman. (öl: 175). Mısır
diyarının âlimi ve reisi idi. İmam-ı Şafiî: “O, Mâlik'den daha fakîh idi. Ancak
arkadaşları onu takviye etmediler. O, hadise Mâlîk'den daha çok ehemmiyet
verirdi”, demiştir, Yahya b. Bükeyr de, Leys'in Mâlik'dea daha fakîh olduğunu
söyler.
5- El-İmam Mâlik b. Enes, (öl: 179). .
6- El-İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, (öl: 204).
7- Yahya b. Maîn b. Avn el-Gatafânî, Ebû Zekeriyya el-Bağdâdî (öl: 233).
8- El-İmam Ali b. el-Medînî, Ali b. Abdullah b. Ca'fer b. Nüceyh
es-Sa'dî, mevâlîden, Ebû'l-Hasan el-Basrî, ehli hadisin imamı, (öl: 234). Ebû
Dâvud:
“İbn-ül-Medînî,
eş-Şâzekûnî gibi binlerce hadisçiden daha hayırlıdır.” demiştir.
9- El-İmam Ahmed b. Hanbel (öl: 241).
10- El-İmam emir-ül-Mü'minin Muhammed b. İsmail el-Buharî, (öl: 256).
11- İbn-ül-Mübarek el-Muharremî, el-Hâfız el-Hucce, Hilvân'ın kadısı Ebû
Ca'fer Muhammed b. Abdullah b. el-Mubarek el-Kureşî el-Bağdadî. Ali b. Medînî
Bağdad'a geldiği zaman “en akıllı kimi buldun?” diye soruldu. Muharremi genci
dedi (öl: 254)
12- El-İmam Müslim b. el-Haccâc, (öl: 261).
13- El-İmam Ebû Dâvud, Süleyman b. el-Eş'as, (öl: 275). Zekeriyya şöyle
der:
Kitabullah
İslamın aslı, Ebû Davud'un Süneni, İslamın ahidnâmesidir. el-Hâkim de:
“Ebu
Dâvud itirazsız zamanındaki hadisçilerin imamı idi.” der.
14- El-İmam Muhammed b. İsa et-Tirmizî (öl: 279).
15- El-İmam Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî (öl: 310). O, kırâatları bilir, ince mânaları
sezerdi. O hiç kimseyi taklid etmeyen bir müctehid idi. O, Sahabe, Tabiîn ve
daha sonra gelenlerin sözlerini bilen âlim, fakîh bir zat idi. Onun tefsiri ve
tarihi meşhurdur. Onun Usul-u Fıkh'a dâir eserleri de vardır.
16- El-Hâkim el-Kebir Ebû Ahmed, Muhammed b. Muhammed b. Ahmed en-Nisâbûrî
el-Kerâbîsî (öl: 378). Kitab-ul-Künâ ve diğer birçok kitapların sahibidir.
17- El-İmam Ebû'l-Hasen Ali b. Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî, (öl: 385). O,
fakîh idi, pek çok şiiri ezbere bilirdi. Ezberlediği şiirler arasında
es-Seyyid el-Himyerî'nin divani vardı. ed-Dârekutnî Şiîlikle itham edildi.
Bağdad'dan Mısır'a gitti. Orada Kâfur el-Ihşidî'nin veziri Ebû'l-Fadl'un
yanında ikâmet etti. O pek çok ilimlerde imam idi, bilhassa Ulum-ul-Kur'an’da
geniş bilgisi vardı.
18- El-İmam el-Hâkim el-Hâfız İmam-ül-Muhaddisîn. Ebû Abdullah, Muhammed
b. Abdullah b. Muhammed b. Hamduye en-Nisabûrî ibnul-beyyi' diye mâruf, (öl:
405).
el-Hâkim
pek çok eserlerin sahibidir. Hadis tahsili uğrunda pek çok memleketler dolaştı.
Şeyhlerinin sayısı iki bini aştı. Pek çok eserler yazdı. “el-Mustedrek
alâ-Sahîheyn” Hindistan, Haydarâbâd'da 4 cild halinde basılmıştır. “Ma'rifet
Ulûm-ul-hadis” adlı eseri Mısır'da basılmıştır.
19- El-İmam el-Kurtubî Ebu'l-Velîd, Abdullah b. Muhammed diye mâruf,
Tarih-i Endülüs'ün, sahibi, (öl: 403).[280]
Dirâyeten
ilm-i hadis'in, rivâyeten ilm-i hadis için mîzan olduğunu öğrenmiştik.
Birincinin ikinciye nisbeti, tıpkı Usûl'un fıkha, mantığın tevhide nisbeti
gibidir. Bu sebepten dolayı buna, “Usûl-u hadis ilmi” adi verilmiştir. Buna,
rivâyet'in dayandığı esas olması sebebi ile mütekaddimîn devrinde
“ulum-ul-hadis” adı da verilmişti. Şimdi Ulemâ örfinde ona “mustalah ilmi” de
deniyor. Fakat son günlerde “Ulûm-ul-Hadis” adı daha çok duyulmağa başlandı.
Hattâ bu adla yeni kitaplar neşredildi. (D
O
halde Dirâyeten ilm-i hadis; kendisinde sihhat ve zaaf, kabul ve red sebeb ve
âmilleri bulunması bakımından hem râvî ve hem de mervî'nin hallerini araştıran
ilimdir. Bu ilim, hadis ilminin mukavvimi, şeriatı izah hususunda mutemed olan
sahîh hadisi diğerlerinden ayırd etme vesilesi olduğu iğin hadis rivayetine
mukârin idi. Onun, hadisin daha çok hafızadan kulaklara rivayet edildiği
zamanlardaki vücûdu fiilî bir durum arzediyordu. Bu ise, Sahabe devrinde rivayete
ve rivayetle ilgili hususlarda taharri ve ihtiyata verilen önemi ve gösterilen
ihtimamı anlatır.
Sahabeden
sonra gelenler hakkında cerh ve ta'dil’in vacip olması sünnetin sahihini
samîminden ayırmak için taharri sebeblerinin mevcudiyeti sebebi ile Tabiîn
devrinde hadis taharriye, sahabe devrinde olduğundan daha çok muhtaç, idi.
Tedvin
asrı gelince o devrin bayrağı mesabesinde olan büyük âlimler sünneti,
musannef, müellef, cami', mu'cem ve sünen adlarını taşıyan kitaplarda tesbit
etme işi ile meşgul oldular. Bunun yanında, onlar rivâyeten ilm-i hadisi
ihtiva eden kitaplarının içinde parça parça dirâyeten ilm-i hadisi tedvine de
ilgi ve ihtimam gösterdiler, ilk asırlardaki ulemânın bu konudaki örneklerini,
İmam-ı Şafiî'nin “Kitab-ul-Ümm” ve “Kitab-ur-Risâle” sinde, İmam-ı Müslimin,
Sahihinin mukaddimesi'nde, Ahmed b. Hanbel'in talebelerinin kendisine
sordukları sorulardan bize naklolunanlarda, Ebû Dâvud es-Secistânî'nin, meşhur
sünen'indeki metodunu beyan hususunda Mekke ehline yazdığı kısımlarda, Ebû İsâ
et-Tirmizî'nin, Sünen'ine hatime yaptığı “el-İlel” adlı kitabında ve Sünen'inde
hadislerle ilgili olarak zikrettiği tashih, tasnif, takviye ve ta'liller'de,
Buhârî'nin, “Tavarih-üs-Belâse” sinde ve Mütekaddimîn'in hadis ve diğer
hususlarla ilgili kitaplarında görmekteyiz. Bunlar, bu konuya âid ilk işlemeler
sayılmaktadır. Fakat bunlar hadis rivayeti ile karışık olarak zikredilmiş
olduğundan Dirâyeten Um-i hadis'de müstakil bir tedvin sayılmaz.
Dirâyeten
İlm-i hadis mevzuunda tek başına ilk te'lifi yapan Kadı Ebû Muhammed
Râmehürmüzî oldu. Bunun için dediler ki, dirâyeten ilm-i hadis’i tedvin
edenlerin ilki el-Hasen İbni Abdurrahman Ebû Muhammed Râmehürmüzî (öl: 360)
dir. Çünkü bu kaideleri müstakil olarak bir araya getiren odur. O, bu konu ile
ilgili çalışmalarını tamamladıktan sonra “el-Muhaddis el-Fâsıl beyn el-Râvî
ve'l-Vâî” adlı kitabını te'lif etti. İbni Hacer şöyle der:
O,
zann-ı galibe göre ulûm-ul-hadis mevzuunda te'lif edilen ilk kitaptır.
Keşfuz-Zunun sahibi bunu ondan rivayet etmiştir. Fakat bu kitap ulûm-ul-hadis
konusuna dâhil bütün nevileri ihtiva etmez.
Sonra
el-Hâkim Ebû Abdullah, Muhammed b. Abdullah b. Muhammed en-Nisâburî,
ibn-ül-Beyyi', sahib el-Müstedrek, (öl: 405), Onu takip ettî ve “Ma'rifet ulûm
el-Hadis” adlı kitabını te'lif etti. Fakat onu tehzib ve tertip etmedi. Bu
kitap 50 nevi' ihtiva eder.
el-Hâkimi
430 da vefat eden Ebû Nuaym el-İsfehânî es-Sûfî takip etti ve bu konuda birçok
telifler yaptı.
Bunlardan
sonra 463 de vefat eden el-Hatîb el-Bağdadî, Ahmed b. Ali geldi, iki kitap
te'lif etti. Onlardan biri, “el-Kifâye fî kavânîn, ir-Rivâye”, diğeri rivayet
âdabı ile ilgili olarak “el-Câmi'li âdâb' ış-Şeyh ve's-Sâmi'“ adlı eserlerdir.
Sonra
544 senesinde vefat eden Kadı İyâd b. Musa el-Yahsebî geldi. “el-îlmâ' ilâ ma'rifet
usûl-er-rivâye ve takyid-is-Semâ” adlı kitabını te'lif etti.
Sonra
Ebû Ömer b. Abdıılmecid b. Ömer el- Miyancı, mülehhas olarak “Mâla
yese'ul-muhaddise cehlühü” adını verdiği eserini yazdı. O bu eserini Mekke'de
579 senesinin Şaban ayında te'lif etti.
Sonra
İbn-üs-Salâh es-Şehresûrî diye mâruf olan el-Hâfıs Ebû Ömer Osman b.
Abdurrahman, eş-Şâfiî ed-Dımeşkî (ö1: 643) geldi, “mukaddimet İbn-is-Salâh” adı
ile anılan “ulûm-ul-hadis” kitabını te'lif etti. İbn-us-Salâh bu eserinde, o
ilmin bütün kısımlarını tehzîb etti, mesaili birer birer yazdı. el-Hatîb'in
müteferrik musannefleri ile ilgilendi, onlardaki mesaili bir araya topladı,
kendisinin btı konuda yeni olarak elde ettiklerini de ona ilâve etti. Bu
konuda yazılmış diğer eserleri tamamen gözden geçirdi. Bu yüzden onun bu
kitabı, bu konu ile alâkalı müteferrik mesaili cami' bir eser olarak meydana
geldi. Bunun için daha sonra gelenler hep onu okudular.
eş-Şeyh
Burhaneddin el-İnâsî “Şerhûl-miftâh min ulûm İbn-is-Salâh” adlı kitabında şöyle
der: Onun bu kitabı, bu konuda en güzel musanneftir. İbn-us-Salâh bu eserinde
65 nev'i ele almıştır. Ulemâ, zamanımıza kadar ona ihtimam göstermiştir. Bazı
kimseler onu şerh etmiş, bazıları nazmetmiş, bazıları itirazlarda bulunmuş,
bazıları da itirazlara cevaplar vermiştir.
Talebesi
el-İmam Ebû Zekeriyya Yahya en-Nevevî onu ihtisar ederek “el-îrşâd” adlı
eserini te'lif etti. Sonra yine en-Nevevî îrşâd'ı da ihtisar ederek “et-Takrîb
ve't-Teysîr li ma'rifet Sünen el-Beşîr ve'nnesîr” adlı kitabını te'lif etti.
Kullar bundan umuman çok faydalandılar, onun şânı her yerde anıldı. Sonra 911
de vefat eden Celalüddin Suyûtî ona bir şerh yazarak “Tedrîb-ur-râvî alâ
takrîb-in-nevâvi” adını verdi.
Sonra
ez-Zeyn el-Irakî Abdurrahîm b. el-Huseyn (öl. 806) “Elfiyyet-ül-hadis” adlı
eserini nazmetti. O, bu kitapta İbn-us-Salâh’ın kitabındaki maksatları bir
araya topladı, ona birçok mühim fâideler ilâve etti, nihayet bu kitap ulemanın
mühim merci'lerinden biri oldu.
Bu
konuda te'lif yapanlar çoktur. Bir kısmını daha zikredelim:
774
senesinde vefat eden el-Hâfız İsmail b. Kesîr “îhtisâr-u-Ulûm el-hadis” adını
verdiği kitabını yazdı. Bu kitap aslında, İbnü-s-Salâh'ın mukaddimesinin
muhtasarıdır.
Sonra
852 de vefat eden el-İmam Hâtimet el-Huffâz, Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalani,
Buharî şerhi “Feth-ul-Barî” nin mukaddimesinden ayrı olarak bu konuda
“Nuhbet-ül-fiker fî mustalah ehl-il-eser” adlı kitabını yazdı. Bu kitab
hakkında: “İbni Hacer'in bundan başka kitabı olmasaydı üstünlük olarak bu dahi
ona yeterdi. Çünkü bu eser, son derece güzel bir ifade ile yazılmış cami' bir
kitaptır” denilmiştir.
Bu
konuda te'lif devam etti. Şeyh Tâhir el-Cezâirî, “Tevcih-un-Nazar ilâ
Usûl-il-Eser” adlı geniş kitabını yazdı. Müellif bu eserinde, usût-u hadis ile
usûl-u-fıkhı birbirine karıştırdı. 1328 de Mısır’da basılmış olan bu eser umumî
olarak faydalı bir kitaptır.
Daha
sonra 1321 de vefat eden Cemâlüddin el-Kâsimî, “Kavâid-üd-Tahdis min fünûni
müstalah-il-hadis” adlı eserini te'lif etti. 1353 de Dimeşk’te basılmış olan bu
eser güzel ve faydalı bir kitaptır.
Muhammed
Abdulaziz el-Hûlî, “Miftah-us-Sünne” adlı orta hacimli eserini yazdı. Bu da
faydalı bir kitaptır. Bu konuda, Muhammed Ebû'l-Fadl el-Cizâvi'nin “et-Tıraz
el-hadis”, Abdülgani Mahmud'un “Mustalah-ul-hadîs” eş-Şeyh el-Mihlâvî'nin
“Tavzih Mustallah-ul-hadisi” adlı kitaplarını da zikretmek yerinde olur.
Ayrıca
eş-Şeyh Emîn eş-Şeyh'in “el-Uslûb el-hadis” adlı 1354-55 senelerinde basılmış,
olan iki cüz halindeki kıymetli eseri, Muhammed Abdulaziz ez-Zerkâni’nin 1362
de Mısır’da basılan “el-Menhel el-hadîs” adlı kıymetli eseri, Ahmed Muhammed
Şâkir'in 1369 da Mısır’da basılmış olan “el-Cevher en-Nefîs” adlı kitabını da
zikredebiliriz.
Ve
nihayet elimize geçen en son eser, Ezher'in ihtisas kısmında hoca olan
Muhammed Ali Ahmedeyn'in yazdığı “el-Mücez fi ulum-il-hadis” adlı iki cüz
halindeki eseridir.
Rivâyeten
ilm-i hadisi tedvin edenlerin ilki:
Malûmdur
ki, Resûlullah (s.a.), vahiy geldikçe, vahiy kâtiplerine emreder geien âyetleri
yazdırırdı. Böylece Saiıâbe'nin büyük bir kısmının ezberlemesi ile beraber
Kur'an tamamen yazılmıştı. Kesûlüllahın vefatı sırasında Kur'an-î Kerîm kemik,
deri, taş ve benzeri gibi o zamana âid kâğıtlara yazılmıştı. Bununla beraber
Kur'an’ın tesbitinde dayanılan esaslardan biri ve en mühimini hıfz idi.
Bilindiği gibi, yazı bugün bile yardımcı bir unsurdur. Halbuld o zaman yazma
işi ibtidâî araçlara dayandığı için tamamen yardımcı durumda idi. Bilhassa
Kur'an'a has okunuşları tesbit etmek, özellikle o zamanda imkansızdı. Bunanla
beraber yazı, mevcudiyetini isbat şartı olması itibarı ile vazgeçilmez bir
zaruret idi. Bu mühim unsur ihmal edilmedi.
Hz.
Ebû Bekr'in hilâfeti sırasında Yemâme vak'ası vukua gelip içlerinde 70 tane
hafız bulunan 700 Sahabî şehid edilince Hz. Ömer Kur'anı toplatıp bir mushaf
halinde yazdırması için Ebû Bekr'e müracaat etti. Uzun münakaşalardan sonra Hz.
Ebû Bekr, Hz. Ömer'in fikrini tasvip etti. Ve derhal, Resûlüllah'ın en enim
vahiy kâtiplerinden olan Zeyd b. Sabite, Kur'anı bir nıushaf halinde yazmasını
emretti.
Hz.
Osman zamanında bazı ihtilâflar zuhur etti. Çünkü Zeyd b. Sâbit'in tesbit
ettiği Kur'andan başka, bazı sahabenin
elinde de Kur'an’dan parçalar vardı. Hz. Osman, İslam ümmetini bir tek nüshaya
dayanan mushaflar üzerinde toplamak istedi. Bu maksatla Zeyd b. Sabit, Abdullah
b. ez-Zübeyr, Saîd b. el-Âs ve Abdurrahman b. el-Haris b. Hişâm'ı mushaflar
yazmaları için vazifelendirdi. Sonra, bu esas nüsha hâriç, sahabeye âid bütün
parçalar imha edildi. Çünkü Ubey b. Ka'b e âid Kur' an’da neshedilmiş ve
yazıdan düşürülmüş âyetler vardı. İbni Mes'ûd'a âid Kur'anda ise nıuavvezeteyn
mevcut değil idi. Bunlardan başka muntazam yazılmamış olanları okumak imkânsız
hale, gelmişti. Ayrıca sahabeler, kendi ellerindeki nüshalara bazı tefsirler
ilâve etmişlerdi ve zamanla bu gibi ilâvelerin Kur'an zannedilmesinden de
korkuluyordu. Bu sebeplere bağlı olarak Resûlullah'ın bizzat yazdırdığı, Hz.
Ebû Bekr zamanında bir heyetin ondan istinsah ve tesbit ettiği nüsha hariç
diğer parçalar imha edildi.
Sünnete
gelince, Resûlullah zamanında, hafızaların kuvvetli, yazı sanatının zayıf ve
ibtidaî olması ve Resülüllah'ın hadis yazmayı yasak etmesi sebebiyle sahabe
hadis işinde daha çok hıfza dayanıyorlardı.
Müslim
sahihinde Ebû Saîd el-Hudrî'den şöyle rivayet eder:
“Benden
bir şey yazmayınız. Kim benden, Kur'andan başka bir şey yazarsa onu imha
etsin.” Resûlullah sünnetin Kur'anla karışması korkusundan dolayı hadis
yazmayı yasak etmişti.
Kur'anla
hadisi birbirine karıştırma korkusundan uzak ve emin kimselere hadisi yazmak
yasak değildi.
Buhârî
Sahihinde Hemmâm b. Münebbih'ten şöyle nakleder:
Ebû
Hüreyre'yi işittim, O, “Abdullah b. Amr hariç Sahâbe'den hiçbir kimse benim
kadar hadis bilmiyordu. Çünkü Abdullah yazardı ben yazmazdım”dedi. (Buhârî
Kitab-ul-İlm).
Abdullah
b. Amr'dan şöyle naklolunmuştur:
Ya
Resûlûllah ilmi kaydedeyim mi? dedim.
“Evet” dedi. İlmin kaydı nedir? Dedim.
“Onu yazmaktır” dedi.[281]
Diğer
bir rivayette Hammâd b. Seleme'den o da Muhammed b. İshak’tan, o da Ömer İbni
Şuayb'den,[282] o da babasından, o da
ceddinden naklettiğine göre: Ya Resûlullah senden işittiklerimin hepsini
yazayım mı? Dedim. “Evet, çünkü ben bunların hepsinde ancak hakkı söylerim,”
dedi. İşte böylece Kur'an ve hadisin
yazılması meşru bir şey oldu.
Lâkin
Sahabenin itimadı daha çok hıfza idi. Sahabe devrinde Amr b. el-Âs, Ebû Hüreyre
ve başkalarının hadis yazdıklarına dâir elimizde bazı rivayetler vardır. Esasen
Peygamber devrine âid Kur'andan başka, bazı yazılı metinler bize intikal
etmiştir. Meselâ Resûlullah’ın bazı hükümdarlara yazdığı mektuplar gibi ayrıca
bazı kimselerde hıfza yardımcı olması için hadisi yazıyor, fakat yazdığını
başkalarına duyurmakta fayda görmüyordu.
Bununla
beraber Sahabe devrinde pek çok şey kaydedilmiştir:
1- Hz. Ebû Bekr'in bizzat yazdığı ve bazı kısımlarını yazdırdığı.
“Farîzat-us-Sadaka” sı,
2- Hz. Ali'nin “Sahife” si. Bu hususta ana kaynaklarda şöyle zikredilir:[283]
3- İbni Abbâs'ın “Elvâh” ı.[284]
4- Enes b. Mâlik'in “Mecali” veya “Kütüb” ü.[285]
5- Abdullah b. Amr b. el-Âss (öl: 65) in “es-Sahîfe es-Sâdika” sı,
6- Câbir b. Abdullah el-Ensârî (öl: 78) nin yazdıkları,[286]
7- Hemmam b. Münebbih' (öl: 131) in es-Sahîfe, es-Sahîha” sı.
Sahabe
devrenden sonra tabiîn devrinde pek çok fetihler neticesinde yeni fethedilen
memleketlere dağılma sebebi ile hıfz durumu zayıflayınca ve ilmin zayi'
olmasından korkulunca Emevî halifelerinden biri meseleye el attı ve hadisi
tesbit işine gereken ihtimam gösterildi.
el-Kastallânî
şöyle der:
Birinci
asrın sonunda hadisin toplanıp tedvîn edilmesini ilk olarak emreden Ömer b.
Abdülaziz idi. O Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr İbni Hazm'a
[287] şöyle
yazdı: Bak, Resûlullah’ın sünnet ve hadisinden olan şeyleri yaz. Çünkü ben
ilmin zayi' olması ve ulemanın göçüp gitmesinden korktum. Muvatta'ın rivayeti
de bu mealdedir.
Ebû
Nuaym, îsfehan tarihinde, Ömer b. Abdülazizin bütün beldelere şu mealde yazılar
yazdığını nakleder: “Resûlullah (s.a.)’ın hadisini araştırınız ve onu toplayıp
yazınız.”
Buhârî
Sahih’inde, bu konuya ilâve olarak şöyle nakletmiştir: Ömer b. Abdülaziz, Ebû
Bekr b. Muhammed'e yazdı: Senin memleketinde ki, Resûlullah'a âid hadisleri araştır.
Ve onları yaz. Çünkü ben ilmin ziyâ'ı ve âlimlerin göçüp gitmesinden korktum.
Resûlullah'ın hadisinden başka bir şeyi kabul etme. İlmi yazınız, âlimlerle
düşüp kalkınız. Tâki bilmeyen bilmediğini öğrensin. Zira ilim gizli kalmadıkça
helak olmaz.[288]
Hicrî
99-101 seneleri arasında halifelik mevkiini işgal eden âdil emevî halifesi
hadisin zayi' olup gitmesinden korktu. Bu esasa dayanarak sünnetin yazılmasını
emretti. O, güzel bir sünneti ihya etti. Sonradan gelenler ona iktida ettiler.
Hicrî 124 de vefat eden Muhammed b. Müslim, b. Ubeydullah, b. Şihâb ez-Zührî bu
konu ile ilgilendi ve hadisi yazdı.
İbni
Hacer'in dediği gibi bundan, peygamberin hadislerinin resmen yazılmasının
başlangıcı anlaşılır.
el-Heravî
şöyle der: Sahabe ve tabiîn hadisleri yazmıyorlardı. Onlar hadisi sadece hıfz
yolu ile naklediyorlardı. Ancak Kitabus-Sadakat ve diğer hususlarda pek az şey
yazılmıştı. Âlimler sür'atle ölmeğe başlayınca, Ömer b. Abdülaziz Medine
valisi Ebû Bekr b. Muhammed'e şöyle yazdı:
Sünnet
ve hadis olan sözleri araştır ve onları yaz.
Fethul-bârî
mukaddimesinde (s. 4) şöyle denilmiştir: Resûlullah’dan menkul olan âsâr,
Sahabe ve tabiîn devrinde iki sebepten dolayı ne tam olarak toplanmış ve ne de
tam olarak yazılmıştı:
1- Onlar peygamber devrinde, Kur'anla karışması korkusundan dolayı hadisi
yazmaktan men edilmişlerdi.
2- Onlar, hafızalarının kuvveti ve zihinlerinin akıcı olması sebebi ile
hadisi yazmıyorlardı. Diğer bir bakımdan onların çoğu yazmayı tam olarak
bilmiyordu.
Sonra
tabiîn asrının sonuna doğru ulemâ şehirlere dağılıp, havâriç, revâfız ve kaderi
inkâr edenlerin bid'atları çoğalınca âsârı tedvin ve hadisi (haberi) bablara
göre tanzim ve tertib işi vücûd buldu.
Hadisi
ve haberleri ilk toplayıp yazanlar, er-Rabi' b. Sabîh
[289] ve
Saîd İbni Ebî Arube
[290] idi.
Hadisi
ilk olarak yazma işini Ömer b. Abdülazize ve er-Rabi' İbni Sabîh'a nisbet
etmekte bir taaruz yoktur. Çünkü hadisi yazma emrini ilk önce veren Ömer ve ona
muasır olanlardır. er-Rabi'in ilk olarak yazması ise bulunduğu memlekete
göredir.
Hadisi
ilk yazanlar müstakil bablar halinde yazıyorlardı. Meselâ Mekke’de Abdul-Melik
b. Abdülaziz b. Cüreyc (öl: 150), Yemen’de Ma'mer b- Râşid (öl: 153), Şam’da
Abdurrahman İbn Amr Evzâî (Öl: 157), Küfe’de el-İmam Ebû Hanife en-Nu'mân b.
Sabit (öl: 150) ve Süfyan b. Saîd b. Mesrûk es-Sevrî (öl: 167), Medîne’de
el-İmam Mâlik b. Enes (öl: 179) idi.
Sonra
hadis yazanlar çoğaldı. Hicrî ikinci asrın bitimi ve üçüncü asrın
başlangıcında hadis tamamen yazılmağa başlanmış çeşitli yollarla, hadis toplama
işi hızlanmıştı.
Müsned
adı verilen hadis kitaplarını ilk olarak yazanlardan bazıları şunlardır:
1- Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Süleyman b. Dâvud (öl: 204),
2- Ubeydullah b. Musa el-Absî (öl: 213),
3- Esed b. Musa b. İbrahim b. el-Velîd b. Abdulmelik b. Meryan el-Emevî
(el-Ümevî) (öl: 212).
4- Ebû'l-Hasan el-Basrî Müsedded b. Müserhed (Öl: 228).
5- İshâk b. Rahûye (öl: 238),
6- el-İmam Ahmed b. Hanbel (öl: 241).
7- el-İmam Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî (öl: 256).
8- Abdullah Ebû Nuaym b. Hammâd b. Seleme b. Muâviye el-Huzâî (öl: 228).
9- Abdullah b. Abdurrahman b. Behranı es-Semerkandî Ebû Muhammed
ed-Dârimî (öl: 255).
Bunlardan
başka Müsned eser yazanlar çoktur. Mesela, el-İmam Musa b. Ca'fer el-Kâzım'ın
Müsnedi, Ebû Ca'fer Muhammed b. el-Hüseyin'in, Müsned-i Enes b. Mâlik'i,
el-Evzâî'nin Müsnedi, Bezzâr'ın Müsnedi, ed-Deylemî'nin Müsnedi, er-Rûyânî'nin
Müsnedi, Ebû Zur'a'nın Müsned-üs-Şâmiyyîn’i, es-Suyûtî'nin Resûlullah zamanında
ölen sahabenin Müsnedi, Atımed b. Ca'fer b. Hamdan b. Mâlik el-Katî'î'nin
Müsned-ül-Aşere'si, Ebû Nasr ed-Deylemî'nin Müsned-ül-Firdevs'i gibi.
Sonra
bu insanların yolunu kendilerinden sonra gelen, el-Hârızmî (öl: 354) gibi
kimseler takib ederek Mesanîd ve meâcim tasnif ettiler.
Bu
imamların kitaplarını yazmak hususunda takip ettikleri yol ve usul muhtelif
idi. Onlardan Ebû Hanîfe'nin, Ahmed'in, Şafiî'nin, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'nin,
Ahmed b. Meni' el-Bagavî'nin (öl: 244), Ebû Hayseme Zübeyr b. Harb b. Şeddâd
el-Hareşî'nin (öl: 234), el-Hasen b. Süfyan'ın, Ebû Bekr b. el-Bezzâr'ın ve başkalarının
müsnedleri gibi her sahabının müsnedini bir yerde toplamak suretiyle,
ala'l-Ebvab ve ala'l-Esânîd birlikte tasnif edenler vardır.
Bazıları
da kitaplarını, muttasıl olanın irsali yahut merfû' olanın vakfı veya başka
şeylerin durumu vuzuh kesbedecek şekilde her metnin yollarım ve râvîlerin o
metindeki ihtilâfını bir araya getirmek suretiyle alâ'l-llel tertip
etmişlerdir.
Bazıları
da fıkıh bablarına göre tertip ettiler. Bazıları -Buharı, Müslim ve başkaları
gibi- sadece sahih olanları kitaplarına aldılar.
Bazıları,
-altı kitabın dışında kalanlar gibi- sadece sahihe bağlanmadılar.
Etba-u
Etbâ-ıt-Tâbiîn devri gelip de Buhârî zuhur edinceye kadar sahasındaki te'lifler
birbirini takip etmekte devam ettiler.
Ne
zaman ki, İmam-ı Buhârî bu musannefleri gördü, onları rivayet etti Onların
çiçeklerini kokladı, en ince teferruatına varıncaya kadar onları birer birer
gözden geçirdi, onların hepsini, toplanış ve yazılışları itibarı ile umumiyetle
sahîh ve hasen adlarını alan hadisleri cami' olduklarını gördü, onlardan pek
çoğunda zayıf hadisler de vardı. Pek tabiî onların ihtiva ettikleri zayıflara
sahîh denilmesi doğru olamazdı. O, bütün kuvvet ve iradesini, hiçbir emin
kişinin şüphe etmiyeceği sahîh hadisleri toplama yolunda sarfetmeğe karar
verdi. Hadis ve fıkıhta emîrül-müminin derecesine ulaşmış olan İbni Râhûya diye
maruf üstazı İshâk b. İbrahim el-Hanzalî’den işittikleri, onun azim ve
iradesini takviye etti. Buhârî kendisi şöyle anlatır:
İshâk
b. Râhûyenin yanında idik. “Resûlullah (s.a.) in sahîh sünneti için muhtasar
bir kitap yazmış olsaydınız ne güzel olurdu” dedi. Bu söz benim kalbime düştü.
Derhal “el-Câmi es-Sahîhî” i toplamağa başladım.
Buhârî
hadis sahasındaki şaheserini yazdı. Bizzat kendisi tarafından vazedilen
esaslara göre sahîh hadisleri topladı. Buhârî’den önceki kitaplar, umumiyetle
sahîh ve gayri sahîh hadisleri karışık olarak ihtiva ediyorlardı.
Bu
konuda Buhârî’yi Müslim b. el-Haccac takip etti. Sahîhi Müslim adlı meşhur
eserini yazdı.. Bu iki kitap ilim âleminde “Sahiheyn” adını aldılar. Bu iki
kitaptan sonra gelen ve Kütüb-ü sitte'yi meydana getiren diğer dört kitap da
şunlardır:
1- Sünen-i Ebû Dâvud,
2-
Sünen-i Tirmîzî, buna Sahihi Tirmizî de denir,
3- Sünen-i Neseî,
4- Sünen-i İbni Mace.
Bunlardan
başka musannef-i Abdurrazzak
Şeyhül İslam Ahmed, Süneni Saîd İbnî Mansur, Kitab-ı
Ebû Ya'la, Sünen-i Dârekutni, Beyhakî'nin Sünen-i Kubra ve Sünen-i Buğrası ve
daha başkaları gibi bu konuda te'lif edilmiş kitaplar vardır.[291]
İlel
Ve Rîcâl Konusunda Te'lîf Edilmiş En Meşhur Eserler:
Rivayet
itibarı ile rical iki kısımdır:
Birinci
kısım, ta'dile muhtaç olmayan, sadece rivayetini beyan için zikredilen
ricâl’dir. Onlar sahabedir.
İkinci
kısım, rivayetini beyan için zikredilen ve ta'dil'e muhtaç olanlardır ki, onlar
sahabî olmayan ricâl’dir. Her iki kısım için de kitaplar te'lif edilmiştir:[292]
Birinci
Kısım Sahabe Hakkında Te'lif Edilen Kitaplar:
1- İmam Ebû Muhammed Abdullah b. İsâ el-Mervezî'nin “Kitab-ul-Ma'rife” si
(öl: 293),
2- el-İmam Muhammed b. Hibbân Ebu Hatim el-Büstî'nin “Kitab-us-Sahâbe” si
(öl: 354),
3- Ebû Abdullah Muhammed b. İshâk b. Mende'nin “Ma'rifet-üs-Sahabe” si
(öl: 395),
4- Ebû Nuavn Ahmed b. Abdullah el-İsfehanî'nin “Ma'rîfet-us-Sahabe” si (öl: 430),
5- el-İmam Abdulberr el-Kurtubî, Ebû Ömer Yûsuf'un “el-İstiab”ı (öl:
463),
6- Ebû Mûsâ el-Medînî, Muhammed b. Ömer b. Ahmed el-İsfehânî'nin “Tetimet
ma'rifet-is-Sahâbe”sı. Bu İstîâbIN zeylidir. (öl: 581),
7- el-İmam Ebû'l-Hasen b.
Muhammed b. el-Esîr
el-Cezerfnin-”Üsdü'l-Gâbe fî ma'rifet-îs-Sahâbe” adlı eseri, İbni Esîr
bu eserinde, sahabe hakkında yazılan ilk dört eserde mevcut olanları toplamış,
ayrıca; birçok ilâveler de yapmıştır, (öl: 630),
8- el-Hâfız ez-Zehebî Muhammed b. Ahmed Usd-ül-ğabe'yi tecrid ederek
“Tecridi Esmâ-is-Sahâbe” adını verdiği kitabı yazdı. es-Zehebî ihtisarda ileri
gitti, fakat birçok yeni isimler ilâve etti, (öl: 748),
9- et-Hâfız Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî (öl: 852), “el-İsabe fi
temyizi esmâ-is-Sahâbe” adlı eserini yazdı. O, sahabe hakkında yazılana
kitaplardaki müteferrik mesâilin hepsini topladı, gayet güzel bir şekilde
yazdı. Bu kitap bu sahanın direği durumuna geldi, İstiâb ve onun zeyli ve
Usdü'l-Gâbe’dekileri topladı, daha pek çok ilâveler yaptı.
10- Yahya b. Ebî Bekr el-Âmirî’nin “er-Riyâd el-Mustatâbe” si (ö1: 893),
11- Celâl-üd-Din es-Suyûti (öl: 911),
el-lsâbe'yi ihtisar etti ve “Ayn-ül-İsâbe” adını verdiği eserini yazdı.
12- es-Suyûtî'nin “Dürr-us-Sahâbe fî men dahale Mısre min es-Sahabe”
si,
13- Muhammed Kasım b. Salih es-Sindî'nin “el-Bedr-ul-Münîr fî Sahabet
el-beşîr-in-nezîr” i.[293]
İkinci
Kısım, Sahabe Ve Diğerlerini Birlikte Alan Ve Râviler Tarihi Mahiyetinde Olan
En Meşhur Kitaplar:
1) el-İmam Muhammed b. Sa'd b. Meni' el-Hâşimî (öl: 230)nin “et-Tabakat
el-Kebîr” i. Son olarak 9 cild halinde Leydende basıldı.
2) Muhammed b. İsmail el-Buhârî (öl: 256) nin “et-Tarih el-kebir” i. Bu
kitap alfebetiktir.
3) Buhârî'nin “et-Târih el-Evsat”ı.
4) Buhârî'nin “et-Tarih es-Sağîr”i. Bu kitap ölüm tarihlerine göre
tertip edilmiştir. Her on seneyi bir tabaka sayar. Buhâri bu kitaplarında
gayet vecîz ve ince olarak ceh ve ta'dil hakkında konuşur.
5) el-Hâfız el-Kebîr Ebû'l-Haccâc Yûsuf b. ez-Zekî Abdurrahman el-Mizzî
(öl: 743) nin “Tehzîb el-Kemâl fî esmâ-ir-ricâl” i. Bu, büyük bir kitaptır.
Kütüb-ü Sitte'nin bütün râvîleri
hakkında bol hal tercemeleri vardır. Bu kitap alfabetiktir. Ulemâ bu
kitapla çok ilgilenmiş birçok ihtisarlar yapmışlardır.
6) el-Hâfız ez-Zehebî Muhammed b. Ahmed
(öl: 748) “tehzîb-ul-kemâl”i
ihtisar ederek “Tehzîb-üt-tehzîb”i yazdı.
7) Yine ez-Zehebî ikinci defa aynı kitabı ihtisar ederek “el-Kaşif” adını
verdi. Kısa bir özettir.
8) Sonra Hâtimet-ül-huffaz, Mısır diyarında kadılar kadısı el-Hâfız Abmed
b. Ali b. Hacer el-Askalânî (öl: 852), Tehzîb-ul-Kemâl’i “Tehzib-ül-tehsîb” adı
ile ihtisar etti. O, rical kitaplarının en güzeli ve en faydalısıdır. Tehzib-
ül-kemâl'i ihtisar ettikten sonra, cerh ve ta'dil imamlarının istifade ettiği
sözlerden pek çok şey ilâve etti. Bu kitap Hindistan’ın Haydarabat şehrinde 12
cild olarak basılmıştır. Tehzib-ül-Kemal’i bulmak güç olduğundan
Tehsîb-ül-Tehzîb, hadis ilimleri ile meşgul olanların ana kaynağıdır. İlim
adamları, tehzîb-ül-kemâl’i, İbni Hacer'in ilâveleri ile birlikte bastırmayı çok
düşündüler. Bundan maksat, Kütübü Sitte'nin râvileri hakkında elde cami' bir
kitabın bulunması idi. Fakat henüz bu tahakkuk etmedi.
9) Sonra İbni Hacer onun da kısa bir telhisini yaparak “Takrib-ut-tehzîb”
adını verdi. O, bu kitapta, evvelinde beyan ettiği özel ıstılahlarla râvîler
tabakatına, cerh ve ta’dil bakımından onların derecelerine işaret eder. Bu
kitap da Hindistan’da defalarca basılmıştır.
10) Safiyyüddin Ahmed b. Abdullah el-Hazrecî, tehzîb'i telhis ederek
“Hulasat-ü tehzîb tehzîb el-Kemâl” adını verdi. Ehli ilim beyninde “el-Hulâsa”
diye meşhur oldu. el-Hazrecî bunu 923 de te'lif etti. O, tehzîb tipinde bir
eserdir, orta derecede faydalı bir kitaptır. O, bazan, tarih, cerh veya ta'dile
âid nakillerin bir kısmında hata eder...
11) İbni Haeer el-Askalânî'nin “ta'cil-ül-menfea bi zevâid rical el-erbea”
sı. İbni Hacer bu kitapta dört imam Ebû Hanife, Mâlik, Şafiî ve Ahmed b.
Hanbel'in hadislerini rivayet ettikleri kimselerin hal tercemelerini yazmıştır.
Fakat o tehzîbde zikrettiklerini burada zikretmediği için bu kitap tehzîbe zeyl
olmuştur. Bu kitap bir cild olarak Hindistan'da basılmıştır.
12) İbni Hacer'in “el-İsâr bi ma'rifet ruvât-il-Asâr” adlı eseridir, Bu
orta büyüklükte bir kitaptır. Ebû Hanife'nin
arkadaşı ve talebesi Muhammed b. el-Hasen'in “el-Âsâr” adlı kitabındaki
râvîlerin hal tercemeleri vardır. Fakat burada sadece tehzîbde zikretmediği
kimselerin üzerinde durur. Bu kitabın, Darulkutub'de iki yazması vardır.
Birisi hattı müelliftir.[294]
Özellikle
Cerh Ve Ta'dile Âid Kitaplardan Bazıları:
1) İbni Ebî Hatim'in “et-Cerh ve't-ta'dil”i. Bu zat, Ebû Hatim, Muhammed
b. İdris el-Hanzalî er-Râsî'dir (öl: 372). Kitabını, Buhârî’nin
“et-Târîh-ul-Kebîr” i üzerine ve onun usûlü ile yazmıştır. Büyük bir kitaptır.
O bu kitapta daha çok babası Ebû Hatim ve babasının arkadaşı Ebû Zûr'a'dan
rivayet eder.
2) el-Hâfız Ebû'1-Fadl b. Muhammed el-Mukaddesî'nin (öl: 507) “el-Cem
beyne ricâl-is-sahîheyn” adlı eseri. O, bu kitabın da, Ebû Nasr Ahmed b.
Muhammed el-Kelâbâzî'nin Buhârî ricali, Ebû Bekr Ahmed b. Ali el-İstefanî’nin
Müslim ricali hakkındaki eserlerinde bulunanları bir araya getirmiştir.
Hindistan’da Haydarâbâd’da büyük bir cild halinde basılmıştır.
3) el-Hâfız es-Zehebî'nin “Mizân-ül-itidâl” i. O, bu kitapta Ulemanın
cerh ve ta'dil bakımından haklarında konuştuğu râvîleri anlatır. Bu faydalı bir
kitaptır, Hindistan ve Mısırda üç büyük cild halinde basılmıştır.
4) İbni Hacer'in “lisan-ül-Mizan” adlı kitabı.
5) el-Hâfız ez-Zehebî’nin “Tezkirat-ül-Huffâz”ı.
6) İbni Hibbân el-Bustî'nin “es-Sikat” ı.
7) Buhârî'nin “Kitab-uz-Zuafâ” sı.
8)
en-Neseî'nin “Kitab-uz-Zuafâ ve'l-Metrûkîn” i.
9) İbni Hibbân el-Bustî'nin “Kitab-uz-Zuafâ” sı.[295]
İsimler,
Künyeler Ve Lâkablar Hakkında Te'lif Edilmiş Kitaplar:
1- Ali b. Abdullah b. Ca'fer el-Medînî'nin sekiz cüz halindeki “el-Esâmî
ve'l-Kûnâ” adlı eseri.
2- Ahmed b. Hanbel (241) in “el-Esmâ ve'l-Künâ” adlı eseri.
3- el-Buhârî, en-Neseî ve Abdurrahman b. Ebî Hâtîm'in “el-Künâ” adlı
eserleri.
4- Müslim b. el-Haccâc en-Nisabûrî (261) nin “Kitab el-kunâ ve'l-esmâ”
adlı eseri.
5- Ebû Bişr Muhammed b. Ahmed b. Haramâd b. Sa'd b. el-Ensârî (320) nin
“el-Kunâ ve'l-esmâ” adlı eseri. Bu meşhur ve cami' bir kitaptır, iki cüz
halinde 1322-23 senelerinde Hindistan’da basılmıştır.
6- el-Hâkim el-Kebîr Ebû Ahmed Muhammed b. Muhammed b. Ahmed en-Nisâbûrî
(378) in 14 cild halindeki “el-Esmâ ve'l-kunâ” adlı eseri.
7- Ebû Abdullah Muhammed b. İshâk, İbni Mende el-İsfehânİ (395) nin 1927
de Almanya’da basılan “Feth-ul-bâb fi'l-kûnâ Ve’l-elkâb” adlı eseri.
8- Ebû Muhammed Abdulgani b. Saîd el-Esedî el-Mısrî (400) nin 1326 da
Hindistan’da bir cild olarak basılmış olan “el-Mu'telef ve’l-muhtelef fî esmâi
nakalet-il-hadis” ve “el-Müştebeh fi’n-nisbe” adlı eserleri.
9- Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit el-Hatîb el-Bağdâdî' (463) nin
“Tekmilet-ül-Mu’telef” ve “el-Esmâ ve’l-elkâb” ve “el-Esmâ el-mühimme fi'l-enbâ
el-Muhkeme” ve “Telhîs'ul-müteşâbeh fî'r-resmi fî esmâ-i’r-ruvât” adlarındaki
eserleri.
10- Ebû Nasr Ali b. Hibetullah b. Ca'fer, İbni Me'kûlâ el-Bağdâdî (486)
nin “el-İkmâl fi ref’il-irtiyâb an el-Mu'telef ve’l-Muhtelef min’el-esmâı
ve'l-künâ ve’l-ensab” adlı eseri. Bu mühim bir kitaptır. Mısır’daki
“Dâr-ul-Kütüb” de “Mustalah 8” rakamlı bir nüsha vardır. Müellif kitabını,
daha önce yazılanları gözden geçirdikten sonra yazmıştır. İki cüz halindeki bu
kitap alfabetiktir. Bu kitap hakkında İbni Hallikâh “Benzeri yazılmadı”
demiştir.
11- Ebû'l-Ferec Abdurrahman b. Ali, İbn-ül-Cevzî (597) “Keşf-ün-Nikâb
an-el-esmâ ve'l-elkâb” adlı eseri.
12- el-Hâfız Muhammed b. Abdulgani el-Bağdâdî'nin el-Müstedrek
alâ'l-İkmâli Libni Me'kûlâ” adlı eseri.
13- Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî (748) nin “el-Müştebeh fî esma
er-ricâl” adlı eseri. Bu kitap kendinden önce bu konuda yazılanlar tetkik
edildikten sonra te'lif edilmiştir. Bu bakımdan çok mühimdir. Bu kitap 1881 de
616 sahife olarak Leyden'de basılmıştır.
14- İbn Hatîb ed-Dehşe Mahmud b. Ahmed el-Hemezânî (804) nin “Tuhfet
zevî'l-ereb fî müşkil el-esma ve'n-neseb” adlı eseri. Bu kitap 1905 de
Leyden'de basılmıştır.
15- Ebû'1-Fadl Sihabûddin İbni Hacer el-Askalânî'nin (852)
“Nüzhet-ül-Elbab fi’l-Elkab” adlı eseri.[296]
El-Hadis
El-Mevzû’
Mevzu'
hadis, yalan olduğu halde Peygambere isnâd olunan uydurma sözlere denir.
Uydurma olduğu bilinen bir hadîsi her ne suretle olursa olsun rivayet etmek
caiz değildir. Buna hadis denilmesi, uyduranın iddiasına nisbetledir.
“Vaz'”
lügatte koymak, düşürmek, ticarette ziyan etmek gibi mânâlara gelir. Istılahen
ise tarifi yapılan hadis nev'idir.
Yalancıları
hadis uydurmağa sevkeden sebepler pek çoktur. Meselâ:
1- İslam düşmanlığı ve dinsizlik neticesi meydana gelen zındıklık.
2- Mezheb taassubu sâikile kendi fetva ve hükümlerini' te'kid ve te'yîd
etme gayreti.
3- Mülûk ve ümerâ'ya yaklaşmak gayreti.
4- Kazanmak maksadile halkı muayyen bir şeye teşvik.
5- Dînin hakikat ve mahiyetini idrak etmemiş kimselerin ecir ve sevâb
düşüncesile Allaha yaklaşmak istemeleri.
6- Siyâsî nüfuz temini gibi hadis uydurmağa sevkeden sebepler.[297]
Mevzu'
Hadisler Hakkında Yazılan Kitaplar:
1- Ebû-l-Fadl Muhammed b. Tâhir el-Mukaddesî (507) nin
“Tezkirat-ül-Mevzûât”ı. Bu kitap hurûf-u hecâ üzere tertîb edilmiştir. Müellif
bu eserde hadisi, hadisin râvîsini cerheden imamları zikreder.1323 senesinde
Mısır’da basılmıştır.
2- Ebû Abdullah el-Hüseyn b. İbrahim el-Hemdânî el-Cevzekî (Cevzekânî) (543)
nin “el-Mevzûât fî’l-Ehâdîs el-Merfûât” adlı eseri. Müellif eserinde
uydurma hadisleri zikreder ve sahîh hadislerle mukayese yapmak suretiyle zayıf
hadislerin butlanını beyan eder.
3- Ebû'l-Ferec Abdurrahman b. el-Cevzî
(577)nin “el-Mevzûât el-Kübrâ” adlı eseri. Bu eser dört cild halindedir.
Müellif bu eserinde İbni Adiyy'in “Kâmil”inde, İbni Hibbân'nın “ez-Zuafâ”
sında, el-Ukeyîî' nin “zuafâ” sında, el-Ezdî'nin “Zuafâ” sında, İbni
Merdûye'nin “Tefsir” inde, et-Tabarânî'nin “el-Meâcim es-Selâse” sinde,
el-Hatîb'in eserlerinde, Ebû Nuaym'm. Musanneflerinde ve diğer kitaplarda
vârid olan hadisleri ele alır. Pek muntazam olmadığı için ulemâca tenkîd
edilmiştir.
4- Ziyâuddin Ebû Hafs Ömer b. Bedr el-mevsılî (623)’nin “el-Muğnî an-ıl-hıfz ve'l-kitab bi
kavlihim lem, yasıhha şey'ün fî hâzâ'l-bâb” adlı eseri. Bu kitap 1342 de
Mısır’da basılmıştır.
5- Abdüsselâm b. Abdullah, İbni Teymiyye el-Harrânî (652) nin “el-Ehâdîs el-mevzûa elletî
yervîhe'l-âmmetü vel-Kussâs” adh risalesi. Bu eser Mısır Darulkütüb (Mecâmi'
176) numarada kayıtlıdır.
6- el-hâfız Zeynüddin Abdurrahim el-Irakî (806) nin “el-Bâis ala’l-halâs
min havadis-il-kussâs” adlı eseri. Bu eseri Suyûtî telhis etmiş ve Suyûtî'nin
telhisi 1351 senesinde Mısır’da basılmıştır.
7- el-hâfız Celâlüddîn es-Suyûtî (911)’nin“el-Iaâlî el-masnua fî'l-Ehâdîs
el-mevzûa” adlı eseri. Suyûtî bu eserinde İbn-ül-Cevzî'nin kitabını ihtisar
etmiş, ayrıca ibni Asâkir'in ve ibn-ün-Neccâr'ın tarihlerinde, Firdevs'in
Müsnedinde, Ebû'ş-Şeyh'in Musanneflerinde geçenleri toplamış ve bazı
istidrakler yapmıştır. Suyûtî'nin “Zeyl el-Laâli’l-masnûa”, “et-Taakubât
alâ'l-mevsûât”, en-Nüket el-bedîiyyat” adlı eserleri de vardır. Bu eser 1317 de
Mısır’da basılmıştır. Onun İbn-ül-Cevzî' üzerine yazdığı ta'likatı 1886 mîlâdî
de Hindistan’da basılmıştır.
8- Ebû'l-Hasen Ali b. Muhammed el-Kinânî (963)nin
“Tenzîh-üş-Şerîa'l-merfûa an el-ahbâr eş-Şenîa el-mevzûa” adlı eseri. Bu kitap
1378 de iki cild hâlinde Mısır’da basılmıştır.
9- Cemalüddîn Muhammed b. Tâhir b. Ali'nin (986) “Tezkirat-ül-mevzûât”
adlı eseri. 1343 de bir cild olarak Mısır’da basılmıştır.
10- “Aliy-ul-Kârî” nâmile maruf olan Ali b. Sultan Muhammed
el-Kârî'el-Herevî (1104) nin “Mevzûât”ı ki, bunlar:
a) “el-Esrâr-ul-merfûa fî'l-Ahbâr-îl-mevzûa fi’l-hadis”
b) “Risâlet-ül-masnû' fî ma'rifet-il-mevzû' min el-hadis”
c) “el-Hey'et-üs-Seniyyât fî tebyîn ehâdis el-mevzûât” adlarında te'lif
edilmiş eserlerdir. Bu eserlerde zikredilen hadisler alfabetiktir. İstanbul'da
basılmıştır. Üzerinde tarih yoktur.
11- Muhammed b. Muhammed el-Hüseynî'nin
(1177) “el-Keşf-ül-ilahi an
şedid-iz-za’af ve1-mevzû'-ul-vâhi” adlı eseri. Müellif bu eserinde zayıf ve
mevzu' hadisleri toplamıştır. Mısır Darülkütüp'de (Hadis 110)da kayıtlı bir
nüsha vardır.
12- Ebû Abdullah Muhammed b. Ali eş-Şevkanî (1255)
nin “el-Fevaid el-mecmua fi’l-ehadis el-mevzua” adlı eseri. Müellif
selefin eserlerini mütalea etmiştir. Ancak fazla ileri giderek bazı sahîh
hadisleri de kitabına almıştır. Bu hususa Abdulhay el-Leknevî “Zafer-ül-Emâni”
adlı kitabında işaret etmiştir. Şevkânî'nin eseri 1960 da Mısır'da basılmıştır.
13- Abdullah, Muhammed el-Beşîr zâfir el-Mâlikî'nin (1325) “Tahzir-ül
müslimîn an el-ehâdîs el-mevzûa ala Seyyid-il-Mürselîn” adlı eseri, bu zat
dillerde dolaşan meşhur uydurma hadisleri zikretmiş, kitabını alfabetik olarak
telif etmiştir. Ayrıca çok mühim bir mukaddime yazarak orada uydurma hadisler
konusuna ve bu hususta telif edilmiş kitaplara işaret etmiştir. Bu kitap 1903
de Mısır'da basılmıştır.[298]
Hadisin
anlaşılmasında yardımcı olan ilimlerden biri de “Ğarib-ül-hadîs” mevzuudur.
Hadiste geçen garîb kelime ve deyimleri veya ibare ve cümleleri tam olarak
anlamak hususunda bu konuda yazılmış kitaplara ihtiyaç, hâsıl olmuştur.
Resûlullah
(s.a.) Arabların en fasihi idi. Ayrıca o devirde Arab yarımadasında konuşulan
muhtelif lehçeleri bilirdi. O kendisine gelen heyetlere, onların anladıkları
kelimelerle konuşur, onların konuştuklarım da anlardı. Bir defasında Hz. Alî,
Resûlullah’ın Benî Nehd kabilesinden gelen bir heyete, onların dili ile
konuştuğunu görünce “Yâ Rasûlullah, biz bir babanın çocuklarıyız, halbuki
senin, Arab kabilelerinden gelen heyetlere bizim anlamadığımız cümlelerle
konuştuğunu görüyoruz.” dedi. Resûlullah (s.a.) cevaben:
“Beni Rabbim te'dîb etti. O benim
edebimi güzel yaptı. Ben, Benî Sa'd'da terbiye edildim.”[299] dedi.
Bu
hâdise göstermektedir ki, Resûlullah’ın hadislerinde izaha muhtaç pek çok
kelime, deyim ve ibareler vardır.
İslâm
âlimleri bu konuda da çok mühim çalışmalar yapnuşlardır. Biz burada bu konuda
yazılan bazı eserleri tanıtmağa çalışacağız.
Bu konuda ilk te'lifi yapan:
Ebû
Ubeyde Ma'mer b. el-Müsennâ et-Teymî (210) dir.
Bu
zat “Ğarîb-ül-hadîs” konusunda küçük bir risale hazırladı. Bu, o zamana göre
mühim bir başlangıç idi.
Ebû
Ubeyde'den sonra aynı konuda çalışmalar yaptıkları söylenen zevat şunlardır.
Ebû
Saîd Ahmed b. Hâlid ed-Darîr el-Kindî (214). Abdulvâhid ibni Ahmed el-Muleyhî
(463), Muvaffakuddîn Abdullâtîf b. Yûsuf el-Bağdâdî (629).
Sonra:
Ebû'l-Hasen
en-Nadr b. Şümeyl el-Mâzinî (204) bir kitap yazdı. Eserinde Ebû Ubeyde'den daha
fazla şey topladı.
Sonra
Abdulmelik b. Kureyb el-Esmâî, Ğarîb-ül-hadis adile bir kitap yazdı. Bu zat
kitabını güzel bir şekilde tertip etti, hadislerin kelimeleri ve mânâları
üzerinde konuştu. Bu arada Kutrub adile tanınan Muhammed b. el-Müstenir de
Ğarîb-ül-hadis konusunda bazı yazılar yazdı.
Daha
sonra Ebû Ubeyd el-Kâsim b. Sellâm (224)
eserini yazdı. O devirde bu konuda yazılanların en güzeli İbni SellaM'ın
“el-Ğarîb el-Musannef” adlı eseridir.
Müellif
bu eseri kırk senede yazmıştır. İbni Kuteybe bu eser üzerinde bazı istidrakler
yapmıştır. el-Hattâbî'nin de bu kitap üzerinde çalışmaları ve bazı ilâveleri
vardir. Bu kitap ulemânın müracaat mahalli olmuştur.
Ebû
Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineverî (266) de bir eser yazmıştır.
el-İmâm
İbrahim b. İshâk el-Harbî (285) “Ğarib-ül-hadîs” adlı eserini yazmıştır.
Daha
sonra da Şemîr b. Hamdûye el-Herevî (255) Garîb-ül-Jıadîs adlı eserini yazdı.
Sa'leb
diye tanınan Ebû'l-Abbâs Ahmed b. Yahya (291) “Ğarib-ül-hadis” adlı eserini
yazdı.
Sonraki
asırlarda te'lîf devam etti ve bu konuda çok eser yazıldı.[300]
Bugün için bize bu konuda en çok faydalı olacak eserler şunlardır:
1- İsmail b. Hammâd el-Fârâbî el-Cevherî (393) nin “Kitab-üs-Sıhâh”ı.
2- Muhammed b. el-Huseyn eş-Şerîf er-Radiyy (406)
in “el-Mecâzât en-Nebeviyye” adlı kitabı. Bu kitap 1328 de Bağdad'da
basılmıştır,
3- Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî (538) nin “el-Fâik fi ğarib-el-hadîs” adlı
eseri. Bu eser 1945 de üç cild halinde Mısır'da basılmıştır.
4- el-Mübârek b. Muhammed, İbni Esîr el-Cezerî (606) nin “en-Nihâye fi ğarîb-el-hadis
ve’l-eser” adlı kitabı. Bu kitap Mısır'da iki defa basılmıştır.
5- es-Suyûtî (911)’nin “ed-Dürr-ün-Nesîr” adlı kitabı. Bu kitap İbni
Esîr'in (en-Nihâye)’sinin hülâsasıdır. “Nihâye” nin kenarında basılmıştır.[301]
Hadîsin
nâsih ve mensûhunu bilmek, hadisle ilgili sahaların en incesi ve en zorudur.
Esasen bu konu, hadisçilerden daha çok fıkıhçıları bilhassa usûl-u fıkıhla,
meşgul olanları ve hadislerden hüküm çıkarmak durumunda olan müctehidleri
ilgilendirir. Onun için usül-u fıkıh kitaplarında nesh'e gereken önem
verilmiştir.
Ayrıca
nesih ilmi hem Kur'anı hem de hadîsi içine alır. Çünkü nesihte Kur'an ile
hadis müşterek bir fonksiyona sahiptirler. Zira âyet âyeti ve hadis hadisi
neshettiği gibi bazı hallerde âyet hadisi, hadis de âyeti nesheder. Bunlardan
başka neshin vukuu ve cevazı hakkında pek çok ihtilâflar vardır. Bu sebeblerden
dolayı nâsih ve mensûh bahsinin hadis ilimleri arasında zikredilmesi sadece bu
mevzuya işaret edilmiş olmak içindir. Binaenaleyh biz de burada bu konuya kısa
olarak temas edeceğiz.
Hadise
dâir nâsih ve mensûh ilmi ile meşgul olanların ilkinin İbni Şihâb ez-Zührî
(124) olduğu irvâyet edilir. Fakat nâsih ve mensûh konusunda en muktedir
âlimin İmam-ı Şafiî olduğu söylenmiştir. ez-Zührî:
“Hadisin
nâsih ve mensûhunu bilmek, âlimleri hasta etti ve çoğunu âciz bıraktı”
demiştir.
Ahmed
b. Hanbel, Mısır'dan gelmiş olan İbni Vâre'ye:
“Şafiî'nin
kitaplarını yazdın mı?” dedi. O da:
“Hayır”
dedi. Ahmed b. Hanbel İbni Vâre'ye:
“En
büyük fırsatı kaçırdın, biz eş-Şâfiî ile ilim müzakere edinceye kadar mücmel
ve müfesser ilmini, nâsih ve mensûh ilmini hakkile bilmiyorduk, ancak bunların
hakikat ve mahiyetlerini eş-Şâfiî'den öğrendik” dedi.[302]
Lügat
olarak nesh'in iki mânası vardır:
a) Bir şeyi izale etmek yani yoketmek, ortadan kaldırmak.
b) Bir şeyi -asıl maddesi bozulmadan- bir halden başka bir hale nakil ve
tahvil etmek.
Istılah
olarak nesH, şer'î bir hükmü yine şer'î bir hükümle kaldırtmaktır. Burada
kaldırmaktan murad, mükelleflerle olan alâkasını kesmek demektir. Bundan sonra
mükellef artık mensûh hitapla değil, nâsih ile amel eder.
Neshin
vukuu için dört şart vardır:
1- Neshedilenin şer'î bir hüküm olması,
2- Hükmü kaldırma delili olan nâsihin şer'î bir delil olması,
3- Nâsih olan delilin, zaman bakımından mensûhtan sonra gelmiş olması,
4- İki delil arasında yani nâsih ile mensûh arasında hakiki mânada bir
taâruz ve tenakuzun bulunmaması lâzımdır.[303]
Keşf-uz-Zünûn
sahibi,[304] hadisin nâsihi ve
mensûhu hakkında eser yazanları şöyle sıralar:
1- Kasım b. Esbag el-Kurtubî (öl. 340).
2- Ebû Bekr Muhammed b. Osman el-Ca'd (öl. 322).
3- Ahmed b. İshâk b. Behlûl et-Tenûhî (öl. 318).
4- Ebû Ca'fer Ahmed Muhammed en-Nehhas en-Nahvî (öl. 410).
5- Ebû Hafs Ömer b. Şahin el-Bağdâdî el-Vâiz (öl. 385).
6- İbrahim b. Ali, İbni Abdulhak (öl. 744).
7- Abdulkerim b. Hevâzin en-Nisaburî el-Kuşeyrî (öl. 465).
8- Muhammed b. Bahr el-İsfehânî, Ebû Müslim (öl. 322).
İbni
Kesîr
[305] ise bu konuda müellif
olarak, el-Hâfız el-Fakîh Ebû Bekr Muhammed b. Musa el-Hâzimî (584) yi
gösteriyor. Muhammed b. Musa el-Hâzimî eserine, “el-îtibâr fî beyân-ın-nâsih
ve'l-mensûh min el-âsâr” adını vermiştir. Bu eser Haydarâbad, Halep ve Mısır'da
basılmıştır.
Keşf-uz-Zünûn'un
zikrettiği zevat arasında en-nâsih vel-mensûh adı ile eser yazdıkları
anlaşılanlar;
Ahmed
b. İshâk b. Behlûl el-Kâdî et-Tenûhî,[306]
Muhammed b. Osman el-Ca'd,[307]
Kasım b. Esbağ el-Kurtubî
[308]
dir. Diğer zevatın eserlerinin mevcut, olup olmadığı araştırılacaktır.
Buraya
kadar zikrettiklerimiz sadece hadise dâir nâsih ve mensûb içindir. Kur'an'a
dâir nâsih ve mensûh konusunda eser yazanlar pek çoktur.
Hadiste
vâkiî neshe bir misâl olarak:
“Sizi kabir ziyaretinden nehyetmiştim.
Artık şimdi kabirleri ziyaret ediniz”
hadis-i şerifini verebiliriz.[309]
Kur'an
ve hadiste vâki' neshin her çeşidini ve ilmî izahlarını misallerile birlikte
görmek isteyene, “Menâhil-ül-îrfân fî ulûm el-Kur'an” adlı eserin II, 69 -166
sahifelerine müracaat etmesini tavsiye ederiz.[310]
1- Buhârî ve Müslim'deki hadisleri bulmak için, Fâtih Ders-i anılarından
Tokat’lı Muhammed eş-Şerîf ibni Mustafa'nın
“Miftâh, el-Buhârî ve Müslim”
adlı eseri. Bu kitap ilk önce Buhârî'nin hadislerini alır. Buhârî'nin
şerhlerinden Aynî, Askalâni, Kastattânî'nin fihristlerini de koymuştur. Müslim
için metinden başka sadece Nevevî şerhi vardır.
2- Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddîn Efendinin “Râmûz-ül-ehâdîs” i ve onun
şerhi. Bu kitapta umumî olarak hadisler alfabetik sıraya göre toplanmıştır.
3- İmâm-ı Suyütî'nin “Câmi-üs-Sağîr” adlı eseri. Bu eserde hadisler
alfabetiktir. Hadisin ilk kelimesinin ilk harfi esas alınmıştır. Zikredilen
hadisin hangi kitaplarda geçtiğini sonunda zikreder.
4- Muhammed Abdurrauf el-Münâvî'nin “Feyz-ül-Kadîr” adlı eseri. Bu eser
aslında Câmi-üs-Sağîr'ın şerhidir. 1938 de altı cild halinde Mısır'da
basılmıştır. Metin harekelidir. Hadisler numaralanmıştır. Faydalı bir kitaptır.
5- Muhammed Abdurrauf el-Münâvî'nin “Künûz-vd-Dekâik fî hadis
Hayr-il-halâik” adlı eseri. Bu kitap da alfabetiktir.
6- Miftâh Künûz-üs-Sünne. Bu eser mevzulara göre İngilizce olarak
hazırlanmış, sonra Muhammed Fuâd Abdulbâkî tarafından Arabçaya çevrilmiştir.
7- Muhammed Fuâd Abdulbâkî'nin “Teysîr-ul-Menfea...” adlı eseri ki bu
eser, bundan sonra zikredeceğimiz fihristi kullanmakta kolaylık sağlamak
maksadiyle 8 kitabın bablara göre mufassal fihristlerini hâvîdir. 1935 de
Mısır'da basılmıştır.
8- A. J. Wensinck'ın “el-Mu’cem el-müfehres lielfâz-ıl-hadis en-Nebevî”
adlı eseri.
Bu
eser müsteşrikler tarafından Hollanda'nın Leyden şehrinde basılmaktadır. Bu
konuda en büyük eserdir. Kütüb-ü Sitte ile ed-Dârimî'-nin “Müsned” i, Malik'in
“Muvatia'” ı ve Ahmed b. Hanbel’in “Müsned” inde geçen hadisleri alır. Hadiste
geçen bir kelime bilindiği takdirde, o kelime ile hadisi bu kitapta varsa
bulmak mümkün olur. Şimdiye kadar Kef harfine gelmiştir. Basılması devam
etmektedir. Kitap lügat sistemi ile hazırlanmıştır. Bulmak istediğimiz kelimeyi
Sülâsî kökünden bakmak suretile bulabiliriz. Kelimeyi bulma usûlü tıpkı
el-Müncid gibidir. Burada fazla olarak kelime cümle arasında geçtiği gibi
zikredilir.
9- Kenz-ûl-ummal fî sünen-il-akvâl ve'l-ef’âl; müellifi, Alâuddin Ali
“el-Muttekî b. Hüsâmeddin el-Hindî (öl: 975 h.).
Bu
eser hadisleri fıkıh mevzularına göre alır. Her mevzua âid hadisleri, ilgili
mevzu altında zikreder. Bu eser 8 cilt halinde 1364 de Haydarabad’da
basılmıştır.[311]
Bu
bölümde Türkçe olarak yapılmış hadis çalışmalarına işaret etmek istedik. Türkçe
hadis çalışmaları deyince, terceme, te'lif ve şerh olmak üzere türkçe olarak
neşredilmiş kitaplardan görebildiklerimizi bu bölüm altında vermeyi düşündük.
Müellifini esas alarak zikrettiğimiz kitaplar hakkında ayrıca çok kısa bilgi
vermeğe çalıştık. Usûl-u hadise dâir çalışmalar için ayrı bir kısım tahsis
etmedik, metin ve usûl çalışmalarını bir arada verdik, inşaallah ileride bu
konuda daha geniş malûmat vermeyi düşünüyoruz. Ancak bizim burada
zikretmediğimiz kitaplar varsa, buna muttali olan okuyucularımızdan bizi
haberdar etmelerini rica ederiz. Şimdilik daha ziyade matbu eserler üzerinde
durduk. İmkân bulduğumuz takdirde ileride hadise dair türkçe olarak te'lif
edilmiş olan yazma halindeki eserleri de toplamağa çalışacağız. Gayemiz, bu
konuda türkçe olarak yazılmış eserleri tanıtmak ve Islâmi Türk Kültürüne
hizmet etmektir.
1- Ahmed el-Hâşimî:
Muhtâr-ul-Ehâdîs-in-Nebevviyye ve’1-hikem en-Muhammediyye, Türkçeye çeviren,
Abdülkadir Akçiçek, neşr. Salâh Bilici Kitabevi, İst. 1967. Bu eserde metin
ayrı terceme ayrı basılmış, hadis râvîleri hakkında kısa malûmat verilmiş,
hepsi bir arada ciltletilmiştir. Kitabın sonunda ayrıca “Vaaz Örnekleri'”
diye bir bölüm vardır.
2- Ahmed b. Muhammed,
Zeyn-ül-Kuzât: Ma'din-ül-cevahir, terceme eden Muhammed Kadızade, Bayazit,
Veliyyüddin No: 517. Bu eser gayet güzel bir yazmadır. Hadislerin Arapça
metinlerinin altları kırmızı ile çizilmiştir. 94 varak olan yazma oldukça
kıymetlidir.
3- Altunkalem Hafız Nazmi:
İkincî Yüzbir Hadis-i Şerîf, Zafer Matbaası, İzmir, 1943. Bu eser 34 sahifedir.
Mukaddimeden sonra hadislerin arapça metinleri ve o metinlerin sadece
tercemeleri verilmiştir. Küçük bir eserdir. Hadislerde numara olmadığı gibi
sonunda fihrist de yoktur.
4- Balpınar Mehmed: İslam
dini, Hz. Muhammed'in Hayatı ve Hadisleri (güzel sözler); Karınca Matbaası,
Eskişehir,1960. Bu eser 27 sahifedir.
5- Bekri Mustafa: es-Salavât
el-Hâmie fî mahabbet-il-Hulafâ-il-câmme; Terceme eden: Fikri Yavuz, Sönmez
Neşriyat, İst. 1967. Bu eser, Hülefâ-ı Raşidîn hakkındaki hadisleri bir araya
getirmiştir.
6- Bilmen Ömer Nasuhî: 500 hadis-i şerif,
Bilmen Yayınevi, İst. 1967. Bu eser seçme hadisleri ihtiva eder.
Hadislerin arapça metinleri verilmiş, altında türkçe tercemeleri yazılmıştır.
7- Birgivi – Akkirmani:
Burhan-ül-muttekîn terceme-i hadis-i erbain, cilt, 1-2, İstanbul, 1290. Bu
kitabın aslı Nevevî'nin Kırk Hadisidir. Arapça aslı Birgivî ve Akkirmanî
taraflarından şerhedilmiş, bu şerh Türkçeye çevrilmiştir. Bu eser son derece
kıymetli bir eserdir. Tercemenin dili eskidir. Her iki cildin mecmuu 700 sahife
kadar olan bu kitapta bol izahat vardır.
8- Birgivi Muhammed Pir Ali:
Tarikat-i Muhammediyye tercemesi Tekmile. Mütercimin kim olduğu belli değildir.
Bu eser her ne kadar direkt olarak bir hadis kitabı değilse de muhteva itibarîyle
hadis çalışmaları konusuna girer. Çünkü kitabın mühim bir kısmını hadis
metinleri teşkil eder. Bununla beraber bu eser umumî karakteri itibarîyle bir
ahlâk kitabıdır.
9- Buhari, Muhammed b. İsmail:
SahîhA Bulları muhtasarı Tecrîd-i sarîh, Tecrid'i yapan Zebîdî, Zeynüddin
Ahmed, Mütercimler; Ahmed Naim ve Kâmil Miras. Bu eserin, arap harfleriyle
basılmış olan I. ve II. cildlerin mütercimi ve sarihi Ahmed Naim III-XII.
cildlerin mütercimi ve şârihi Kâmil Miras, Diyanet İşleri Reisliği Neşriyatı,
İstanbul, 1346-1928-1949. Eserin ilk tabı kalmadığından hâlen ikinci tabı
neşredilmektedir. Türkiye'de Türkçe hadis çalışmalarının en mühim örneğini bu
eser teşkil eder. Bu kitap, bu sahada Türkçe olarak yazılanların en sağlamı ve
en mühimmidir. Eserin birinci cildinde hadis ilimlerine dair çok kıymetli bir
mukaddime vardır. Bu mukaddime, bu sahada bugüne kadar hadis ilimlerine dair
yazılanların en güzeli ve en faydalısıdır. Bu eser Türkçe hadis çalışmalarının
şaheseridir.
10- Buhari, Muhammed b. İsmail:
Sahih-i Buharı Tecrîd-i sarîh muhtasarı, terceme eden Konyalı Mehmed Vehbi,
“Bâbı-alîde Sabah” neşriyatı, cild I. II. III. İst. 1966. Bu eserin, Zeyneddin
Zebîdînin Tecridi olduğu söylenmektedir, Her ne sebeptense bu husus gizlenmiştir.
Konyalı Vehbi Efendi çok kıymetli bir âlimimizdir, fakat eserin neşri ilmî
değildir. Maalesef Sabah Gazetesi, bu esere gereken ehemmiyeti nedense göstermemiştir.
Bununla beraber Türkçeye kazandırılmış kıymetli bir eserdir.
11- Cami’ Abdurrahman: Çehl
hadis, terceme eden Nevâî, Taşkent 1893. Bu eser küçük bir kitap olup manzum
bir tercemedir.
12- Cami’ Abdurrahman:
Şevâhid-ün-nübüvve, Terceme eden; Mahmud b. Osman Lâmiî, İst. 1293. 3 cild olan
bu eser, Farsça’dan Türkçe’ye yapılmış eski bir tercemedir.
13- Cerrahoğlu İsmail: Tefsir
ve hadis kitabetine karşt Peygamber ve sahabenin durumu. İlahiyat Fakültesi
Dergisi IX. sayı, Ankara, 1962. Bu bir makaledir.
14- Çekmegil Said: Altın
Anahtarlar (Kxrk hadis-i şerif),
Adıyaman, 1960. Kırk sahifelik küçük bir eserdir.
15- Danşmend H. Şeref: Aşk-ı
Resul, salavât-i şerif enin fazâüi hakkında toplanmış kırk hadis, Ankara, 1956.
Bu eser 32 sahifelik küçük bir kitaptır. Bu kitapta hadislerin hangi
kitaplardan alındığı söylenmiş ve sahifeleri verilmiştir, hadislerin sadece
Türkçe tercemeleri yazılmıştır.
16- Doksanyedi Ali Rıza: Ali
Rıza, Ehl-ibeyt üzerine hadisler, Ankara, 1962, 16 sahifelik bir broşürdür.
17- Eğreti Cemal: Binbir hadis
(Terceme ve metin), Demir Kitabevi Yeni Matbaa, İstanbul, 1963.
18- Erdem Hasan Hüsnü: Oruç ve
Ramazan ibadetlerine dair yüz hadis, Ankara, 1962.
19- Erdem Hasan Hüsnü: İlâhî
hadisler, Ankara 1952.
20- Es’ad Mehmed Erbilî:
Kenz-ül-irfânfîehâdîs-iNebiyy-ir-Rahman. Bu, küçük bir eserdir. Hadislerin
arapça metinleri harekelidir. 180 sahife kadar olan bu eserde hadislerin
tercemeleri ve izahları yer almıştır.
21- Es’ad Mehmed Seydişehrî:
Usûl-ü hadis, İzmir. Bu kitap eski Türkçe ile yazılmış kıymetli bir eserdir.
163 sahife olan bu eserde her meseleye bir numara verilmiş ve 304 mesele izah
edilmiştir.
22- Hamidullah Muhammed:
Sahîfet Hemmâm b. Münebbih, mütercimi; Kemal Kuşçu, Bahar Yayınları, İst.
1967. Bu eser, İslam tarihinde Kur'an-ı Kerîm'den sonra yazılan eserlerin
ikinci zümresini teşkil ettiği için çok büyük bir değeri vardır. Eserin
girişinde, eseri neşreden Prof. Dr. Muhammed Hamidullah tarafından yazılan,
hadis tarihine dair çok kıymetli bir mukaddime vardır. Bu eser için ilgi
çekici bir taraf da aymanda üç ayrı şahıs tarafından türkçeye terceme edilmiş
olmasıdır. Diğer mütercimler, ilahiyat Fakültesi asistanlarından Dr. Talât
Koçyiğit ile Ankara müftüsü Ragıb İmamoğludur.
23- Çantay Hasan Basri:
Hadisler (on kere kırk hadis), Metni Meâli ve izahı, ikinci baskı, İst. 1965.
Müellif, kısa bir önsözden sonra hadislerin, tercemesine geçer. Hadislerin
arapça metinleri harekelenmiş ve hadisler numaralanmıştır. Tercemeden ayrı olarak
bazı izahlar da vardır.
24- Hüseyin el-Vâis:
Tuhfet-üs-salavât tercemesi. Bayazit, Veliyyüddin No: 513. Bu eser yazmadır.
Salavâtların tercemesinden başka sonunda Bend-i Attar'ın tercemesi de vardır.
25- İbni Hacer el-Askalânî, Ahmed
b. Ali: Bülûğ-ul-Merâm min edilleti'l- ahkâm, Terceme ve şerhini
yapan, Ahmed Davudoğlu, Sönmez Neşriyat,
İst. 1966. Bu kitap, önsözünde de belirtildiği gibi- San'ânînin
“Sübül-üs-selâm” adındaki eserile, Hintli âlim Ebû'l-Hayr Nûr-ul-Hasen Han'ın
aynı eserden adapte ettiği “Feth-ul-Allâm lî şerhi bulûğ-ıl-merâm” adlı eseri
göz önüne alınarak, bilhassa San'ânînin şerhinden daha ziyade istifade edilerek
yazılmıştır. Bu eserin hususiyetlerinden birisi, Ehli Sünnet dışı görüşler
atılarak yerine dört mezhebin meşhur kavillerinin konması ve gerekli görülen
yerlerde Zeydiyye Mezhebini terviç hususunda ileri giden San'ânî ile münakaşalar
yapılması ve Ehli Sünnetin delillerinin serdedilmesidir. Hâlen iki cildi
neşredilmiş olan bu eser, yakında tamamlanacaktır. Ahkâm hadislerinin terceme
ve şerhi olması itibariyle bu eser bu konuda Türkçe olarak en mühim neşriyat
sayılabilir.
26- İbni Hacer el-Askalânî, Ahmed
b. Ali: Nuhbet-ül-fiker, terceme eden, Fatih Ahmed, İst. 1261. Bu eser
usûl-ü hadis’e dâir çok kıymetli bir eserdir. Eski olmasına rağmen baskısı
gayet güzeldir.
27- Îleri Esad: Hadis-i şerif
tercemesi, İzmir, 1945. Bu kitap 44 sahifelik küçük bir eserdir.
28- İzmirli İsmail Hakkı: Siyer-i
celîle-i Nebeviyye, İst. 1332. Bu kitap “Mukaddimât” adını verdiği kısımda
siyere dâir bibliyografya malûmatı verir. Sonra hadis ilmine geçer. Usûl-u
hadis'e dâir kısa malûmat vardır, fakat oldukça özlüdür. Kitap 150 sahifelik
küçük bir eserdir.
29- James Robson: Sahih-i
Müslim nüshalarının rivayeti, The Journal of the Royal Asiatic Society, Nisan
1949. Türkçeye çeviren Talât Koçyiğit, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara,
1955.
30- James Robson: Bulletin of
the school of Oriental and African studies, 1952, XTV-3. Türkçeye çeviren Talât
Koçyiğit, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1956.
31- Kaçar Ahmed Hamdi; Ahlâk Öğütleri ve Kırk Hadis-i Şerif, İzmir, 1961.
Küçük boy kırk sahife olan bu eserin mukaddimesinde belirtildiği üzere ilk
önce bir hadis zikrediyor, sonra Feridüddin Attar'ın Pend-i Attar nammdaki
şiirlerinden tercemeler yapıyor. Eserde hadislerin yalnız tercemeleri verilmiş,
kaynak gösterilmemiştir. Kısa ahlâkî öğütlerden ibarettir.
32- Karahan Abdülkadir Prof. Dr:
İslâm Türk Edebiyatında Kırk Hadis, İst. Ü. Ed. Fakültesi yayınları, No: 587,
İst. 1954. Bu eser, İslâm-Türk edebiyatında kırk hadisle ilgili çalışmaları
ilmî bir metod ve edebî bir dille aksettirmektedir. Kırk hadis sahasında ilmî
ve kıymetli bir eser olup, zengin bir bibliyografyaya sahiptir.
33- Karahan Abdülkadir: Kırk
hadis tercümelerine umumî bir bakış ve Ankaralı İsmail Rusûhî'nin Terceme-i
Hadis-i Erbaini, Türkiyat Mecmuası, İst. 1953. Bu, Türkiyat Mecmuası'nda
intişar etmiş bir makaledir.
34- Karaman Hayreddin: Hadis
usûlü, İst. 1965. Bu eser, hadis ilimleriyle ilgili bir eserdir. Hadis
ilimlerine dâir konularda kısa malûmat verir. İmam -Hatip Okulları nazarı
itibare alınarak yazılmıştır.
35- Kastalani Ahmed b. Muhammed:
el-Mevâhib el-Ledünniyye; Meâlimül-yakîn adiyle Türkçeye çeviren, Baki Efendi,
Bayazit, Veliyyüddin No: 518. Bu eser yazma halindedir. Güzel bir yazı ile
yazılmış olan bu yazma 200 varaktır.
36- Kısakürek Necib Fazıl:
l0lHadis, İst. 1951. 32 sahife olan bu eserde hadisler sülüs yazı ile yazılmış,
manzum tercemeleri yapılmıştır.
37- Koçyiğit Talât: İslâm
hadisinde îsnâd ve hadis râvîlerinin cerhi, Ankara, 1962.
38- Kudai Ebû Abdullah: 1200
Hadis4 şerif, İst. 1327. Bu kitapta hadis metinleri arapça olarak yazılmış,
dipnotta mânaları Farsça ve Türkçe olarak verilmiştir.
39- Kurtulmuş Numan: Binbir
Hadis tercemesi, ikinci baskı, İst. 1958. Bu eser seçilmiş hadislerin metin ve
tercemelerini ihtiva eder.
40- Maarif Kitaphanesi: Hz.
Muhammed'in öğütleri, hadis-i şerifler ve güzel misaller, İst. 1958. 64 sahife
olan bu eser halk için yazılmıştır.
41- Mahmud Esad: Usûl-ü hadis,
İst. 1316. Küçük boy 163 sahife olan bu eser eski yazı ile basılmıştır.
Kitaba, her mesele için bir numara konmuş, böylece 304 mesele izah edilmiştir.
Bu kitap muhteva itibariyle oldukça sağlam ve faydalı bir eserdir.
42- Mansur Ali Nasıf:
et-Tâc-ul-Câmi'-li’l'usül fî ehâdîs-ir-Resûl, Mütercimi Bekir Sadak, I. cild,
İst. 1966. Bu eser, “Kütüb-ü sitte” den mevzulara göre seçilen hadislerden
meydana gelmiştir. Tamamı terceme edilince Türk kültürü hadis sahasında mühim
bir servete sahip olacaktır. Kitapta hadislerin harekeli metinleri ve
tercemeleri yer almaktadır. Tâc müellifinin kendi ifadesine göre, İbnî Mâce
hariç, Kütüb-ü sitte’de bulunan bütün hadisleri konularına göre bir araya
toplamıştır. Müellif, hadisin sadece ilk râvisini zikreder. Bununla beraber
bazan İbni Mâce'den ve pek az olarak Kütüb-ü sitte'nin dışındaki kitaplardan da
hadisler aldığı görülmektedir.
43- Mardin Ömer Fevzi: Hadis-i
şerifler, Peygamber Efendimizin kanaatleri, mevzularına göre Türkçe tasnifli,
şerhli (Din Kültürü) İst. 1951. Bu kitapta hadislerin sadece Türkçe tercemeleri
verilmiş, ayrıca şerhleri yapılmış, kitap konulara göre tertip edilmiştir.
Kitabın sonunda bir fihrist vardır.
44- Mehmed Arif: Binbir Hadis,
İst. 1986. Bu eser vaktiyle eski harflerle basılmış, şimdi de yeni harflerle
basılmıştır.
45- Mehmed Esad: Kenz-ül-irfan,
1327. Bu kitap daha ziyade fazail ve İslâm ahlâkı ile ilgili konuları ihtiva
eder. Kitapta ilk önce hadislerin arapça metinleri, sonra tercemeleri
verilmiştir. Bazı hadislerin tercemeden sonra izahları da yapılmıştır.
Hadislerin sadece kitap ve râvî olarak kaynakları zikredilmiştir.
46- Mehmed Şükrü: Usûl-ü hadis.
47- Müslim b. el-Haccâc: UaMh-i
Müslim, Mütercimi Mehmed Sofuoğlu, İst. 1987. Bugünlerde intişar edecek olan bu
eser, hadis sahasında mühim bir çalışma sayılacaktır. Sahîh-i Müslim'in
mukaddimesi hadis ilimleri bakımından oldukça mühimdir.
Not:
Sahih-i Müslim'in başka bir tercemesinin, İsmail Hakkı Şengüler tarafından
yapılmakta olduğunu işittik. İkinci terceme de neşredildiği takdirde Müslimin
kitabına verilen değer bir kat daha artacaktır. Çünkü elimizde Buhârî'nin
birkaç tane tercemesi vardır. Müslim de Buhârî'den sonra en sahih kitaptır.
Ona verilen ehemmiyet yerindedir.
48- Mustafa Naki: Kırk hadis
yahut îlm-i hal-i siyasi, Selanik, 1327. Bu eser içtimaî ve siyasî konularda
kırk hadisi bir araya getirmiştir. 80 sahife olan eserin sonunda hadislerin
bulunduğu kaynaklara dair çok muntazam bir fihrist vardır. Eski yazı baskısı da
güzeldir. Hadisler harekelidir. Tercemeden fazla olarak bazı izahlar da vardır.
49- Nazif Surûrî: Hilafei-i
muazzeme-i islahiyye, İst. 1315. 23 sahife olan bu eserde hilâfet konusu ile
ilgili hadislerin sadece Türkçeleri verilmiştir.
50- Nevevi Muhiddin: Kırk
Hadis, mütercimi Ahmed Naim, İst. 1341-1343. Bu eser eski yazı ile basılmıştır.
Hadis metinleri harekelidir. Tercemeden başka şerhler ve dipnotlar da vardır.
635 sahife olan bu eser muhteva itibariyile çok kıymetli bir eserdir.
51- Nevevi Muhiddin: Hadis-i
erbain, Mütercimi, Ruhul-beyan sahibi İsmail Hakkı, İst. 1317. Bu eser büyük
boy 304 sahife olup, eski yazı ile basılmıştır. Hadislerde hareke yoktur,
tercemeden fazla olarak bazı izahlar vardır.
52- Nevevi Muhiddin:
Riyâz-üs-sâlihin, mütercimler, ilk iki cildi, Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvamüddin
Burslan birlikte, diğer kısım Hasan Hüsnü Erdem, Diyanet İşleri neşriyatı,
Ankara, 1949-1958. Bu eser her ne kadar tümü itibariyle bir hadis kitabı
değilse de büyük bir kısmını hadisler teşkil eder. Bu eser vaaz ve irşad
konularında oldukça faydalı bir kitaptır.
53- Okçuzade Mehmed:
Ahsen-ül-hadis, İst. 1313. Bu eser enteresandır. Hadisler harekelidir. Her
hadisin terceme, şerh ve izahından sonra, ayrıca hadisin konusu ile ilgili
manzum sözler ve rubailer vardır. Baskısı da çok güzeldir.
54- Okiç M. Tayyib Prof: Bası
Hadis meseleleri üzerinde tetkikler, İlahiyat Fakültesi yayınları, Ankara,
1959. Bu eser Türkçe hadis çalışmalarının orijinal örneklerindendir. Eserde,
hadis ilimlerine dair meseleler ilmî bir şekilde ele alınmış ve izahları
yapılmıştır. Bu kıymetli eseri talebelerimize tavsiye ederiz.
55- Öğüt Cemal: Bereket ve
Bahmet-i îlâhiyye Burlıanlarına dair kırk hadis-i şerif, İst, 1951. Eserde
hadislerin arapça metinleri, arapça olarak: kaynakları zikredildikten sonra
terceme ve izahlarına geçilir.
56- Ömer Ziyauddin:
Zübdet-ül-Buhârî ve tercemesi, Trabzon, 1341. Bu eser eski harflerle üç cild
olarak basılmış güzel bir eserdir. Eseri Buhârî’den seçip meydana getiren Ömer
Ziyauddin Efendi kendisidir. Bu eserin sadeleştirilmiş olarak yeni yazı ile
yeni bir baskısı yakında Salâh Bilici Kitabevi tarafından neşredilecektir.
57- Özek Ali: İslamda Niyyet,
İst. 1963. Bu kitap “İnnemel âmâ lü bin-niyyât” hadisi etrafında bir
çalışmadır. Bir tek hadisi esas alarak yapılmış bir araştırma olması
itibariyle bir hususiyet taşır ve hadis çalışmaları konusuna girer.
58- Pilavoğlu Mehmed Kemal: 201
hadis-i şerif ve şerhi, Ankara, 1962. 217 sahifelik bir eserdir.
59- Pilavoğlu Mehmed Kemal:
Hadis-i şerif, cild 1, Ankara, 1951. 79 sahifelik bir eserdir.
60- Radiyüddin Hasan b. Muhammed
es-Sagânî: Meşârik-ul-envâr, Terceme eden, Taşköprüzade Ahmed, Bayazid Umumî,
No: 515-516. Bu kitap hicrî 1012 de yazılmıştır. İki büyük cild halinde bir
yazmadır. I. cild 307 varak II.cild 748 varaktır. Hadis metinleri
harekelenmiş, altları kırmızı ile çizilmiştir. Bu eser çok kıymetlidir. Yazısı
da okunaklıdır.
61- Sezgin Fuad: Buhârî'nin
Kaynakları, Ankara, 1956. Bu eser, sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn tarafından
Hadisler tasnif ve tedvin edilirken, sadece “ezber” metodunun değil, aynı
zamanda “kayıd (yazıyla tesbit)” usûlünün de kullanıldığını vukufla ve bol
kaynak göstermek suretiyle isbat yolunda yazılmış ilmî bir eserdir. Kitaptaki
teze göre, Buhârî Sahih'ini yazarken tamamen yazılı kaynaklara istinad etmiş
bulunuyordu.
62- Sıddıki Muhammed Zübeyr Prof.
Dr: Hadîth Literatüre; Hadis Edebiyatı Tarihi adiyle türkçeye çeviren Yusuf
Ziya Kavakçı, İrfan Yayınevi, İst. 1966. Bu eser, hadis edebiyatı tarihi
konusunda Türkçe ilk eser sayılabilir. Bu mühim eser, İslam hadis kültürünün
malzeme, tarih ve tekâmülünü muhtasar bir şekilde aksettirir. Herkes için iyi
bir el kitabıdır. Bilhassa talebelerimize tavsiye olunur.
63- Şah Veliyuddin ed-Dihlevî:
HuccatüMah-ıl-bâliğa, mütercimi Hasan
Basri Çantay. Daha çok ahkâm, âyet ve hadisleri üzerinde duran bu eser merhum
Çantay tarafından dilimize çevrilmiştir. Veresesinden aldığımız malûmata göre
bu eser yakında basılacaktır.
64- Şenses Rahmi: Nurdan çıkan
sesler, yüzsekiz hadis-i şerif, İst.1949. Bu eserde hadislerin arapça metinleri
yeni harflerle, yani lâtin harfleri ile yazılmıştır. Hadislerden sonra
tercemeleri ve bazı izahları verilmiş, olan bu eser 15 sahifedir.
65- Tirmizi Ebû Isa Muhammed b.
Sûre: Şemâil-i şerif, İst. 1304. Terceme eden Mehmed Râif Eyyûbî. Üç cüz
bir arada basılmıştır. 282 safihe olan bu eserde hadis metinleri harekelidir.
Tercemeden fazla olarak bazı izahlar da vardır.
66- Yazgan Hüseyin İlhan: 101
Hadis-i şerifin meâlen tercemesi, Gaziantep, 1956. Bu kitaptaki hadisler
Râmuz-ul-ehâdis'ten alınmıştır. Her hadisin Râmuz'daki yeri sahife ve satır
olarak gösterilmiş, hadislerin sadece tercemeleri verilmiştir.
67- Yılma Sadık: İzahlı Kırk Hadis meali, Eskişehir, 1962. Bu eser 45
sahifelik küçük bir eserdir.
68- Yurdatap Selâmı Münir:
Binbir hadis tercemesi ve tefsiri, İst.1941. Bu eserde hadislerin sadece Türkçe
tercemeleri verilmiştir. Ayrıca bazı şerhler ve dipnotlar da vardır.
69- Yurdatap Selâmı Münir:
Peygamberimizin büyük sözleri, Binbir hadis tercemesi, İst. 1962. 48 sahife
olan bu eserde hadisler numara sırasiyle-zikredilmiş, arapça metinleri
verilmemiştir. Dipnotta bazı kelimelerin izahları vardır.
70- Zihniefendi Hacı Mehmed:
el-Hakâik, ist. 1310. 240 sahife olan bu eser eski yazı ile basılmıştır. Daha
çok hadis ricalinden bahseder, iki cild halindedir. Çok kıymetli bir eserdir.
71- Ziyaüddin Ömer: Hadis-i
erbain fi hukuk-u selâtîn, İst. 1326. 32 sahife olan bu eser, sultanların
hukuku hakkında, vârid olmuş kırk hadisi toplamıştır. Hadislerin harekesiz
olarak arapça metinleri, sonra tercemeleri verilmiştir.
72- Züheyr b. Harb, Ebû Hayseme:
Kitab-ül-ilm, Tenkitli metnini hazırlayan ve Türkçeye çeviren Dr. Salih Tuğ.
Müellifi, Buhârî'nin hocalarından biri olması dolayısiyle bu eser tarihî
bakımdan çok kıymetli bir koleksiyondur. Müterciminden öğrendiğimize göre yakında
neşredilecektir.[312]
BELL,
R. Notes on Moslem traditions. Glasg. Or. Soc. Trans. 4 (1913- 22), pp. 78-79.
BISHOP,
E.F.F. Form-criticism and the forty-two traditions of an-Nawawi. MW 30 (1940),
pp. 253-261.
BISHOP,
E.F.F. The Forty-(Two) traditions of an-Nawawi. MW 29 (1939), pp. 163-177.
CAETANI,
L. Annali dell'İslam. I - VIII. ciltler Milano 1905 -1918, IX -X.
ciltler, Roma
1926.
FÜCK,
J.W. Spuren des Zindîqtums in der islamischen Tradition. Kahle Festschrift
(1935), pp. 95-100.
FÜCK,
J.W. Zur Überlieferungsgeschichte von Buhârî's Traditionssammlung, ZDMG 92
(N.F. 17, 1938), pp. 60-87.
GAIRDNER,
W.H.T. Mohammedan tradition and Gospel record. MW 5 (1915), pp. 349-379.
GOLDZIHER,
I.
Kâmpfe um dîe Stellung des Hadît im islam. ZDMG 61
(1907), pp. 860-872.
GOLDZIHER,
I. Muhammedanische Studien, Th. 1. 2. -Halle a. S. 1889-90.
GOLDZIHER,
I. Neuplatonische und gnostische Elemente im Hadît. ZA 22 (1909), pp. 317-344.
GUILLAUME,
A. The Tradition of islam. An Introduction to the Hadith - Literatüre with
Bibliography, Glossary and Index. London 1924.
HIDAYAT
H0SAIN,M. The Development of the Hadîth concordance ini Arabic literatüre (Ilm
al-Atrâf). JASB N.S. 20 (1924), pp. 99 -100.
HIDAYAT
HOSAIN, M. Islamic Apocrypha (Tadlîs). JASB Ser, iii, 2 (1936), pp. 1-7.
HIDAYAT
HOSAÎN, M. Translation of Ash-Shama'il of Tirmizi. IC 7 (1933), pp. 395 - 409,
561 - 572; 8 (1934), pp. 46 - 54, 273 -289, 364 - 386, 351 - 549.
HIRSCHBERG,
J.W, The sources of Moslem traditions concerning Jerusalem. RO 17 (1951-52),
pp. 314-350.
KARAHAN,
Abdülkadir. Aperçu general sur les “Qurante hadiths” dans la litterature
islamique. SI 4 (1955), pp. 39-55.
KERN
F. Sechs beanstandete Sammlungen von Überlieferungen. Ein Beitrag zur Kenntnis
des muhammedanischen Überliefe-rungswesen. Festschrift E. Sachaus, 1915, pp.
338-344.
MARGOLIOUTH,
D.S. On Moslem tradition. MW 2 (1912),
pp. 113-121.
MASSIGNON,
L. Etudes sur les “isnad” ou chaines de temoignage fon-damentales -dans la
tradition musulmane hallagienne. Mel. Felix Grat I, 1946, pp. 385-420.
MICHAUX-BELLAIRE,
E. Essai sur les Samâ's ou la transmission orale. Hesp. 4 (1924), pp. 345-355.
MUIR,
W. Life of Mahomet. T.H. Weir Edinburg 1912.
PARET,
R. Die Lücke in der Überlieferung über den Urislam. Westöstl. Abd. R. Tschudi
überreicht, 1954, pp. 147-153.
ROBSON,
J. The isnad in Müslim tradition. Glasgow Univ. Or. Soc Trans. 15 (1953-54),
pp. 15-26.
ROBSON,
J. The material of tradition. MW 41 (1951), pp. 166-180, 257 - 270.
ROBSON,
J. Tradition: investigation and classification. MW 41 (1951), pp. 98 -112.
ROBSON,
J. Tradîtion, the second foundation of islam, MW 41 (1951), pp. 22 - 23.
ROSENBLATT,
S. Rabbinic legends in Hadith. MW 35 (1945), pp. 237-252.
SCHACHT,
J. The Origins of Muhammedan Jurisprudence. Oxford 1950.
SCHACHT,
J. A revaluation of Islamic traditions. JRAS, 1949, pp. 143 -154.
SIDDIQÎ
Muhammad Zubayr Prof. Dr. Hadîth Literatüre; ita Origin development, special
features and critisizm. Calcutta Üniversity 1961.
WEIL,
G. Die Stellung der mündlichen Tradition im Judentum und im. islam. MGWJ 83
(1939), pp. 239-260.
WEÎSWEİLER,
M. İstanbuler Handschriftenstudien zur arabischen Traditionsliteratur. İstanbul
1937.
WENSINCK,
A.J. Alphabetical index to Arabic tradition. JRAS (1918), pp. 548.
WENSINCK,
A.J. The importance of tradition for the study of islam. MW 11 (1921), pp.
239-245.
ZWEMER,
S.M.The so-called Hadith Qudsi. MW 12
(1Q22), pp. 263-275.
SWEMER,
S.M, Das sogenannte Hadis qudsî. islam 13 (1923), pp. 53-65.
Not: Bu konuda daha fazla malûmat için, J.D. Pearson'un, 1906 -1955
seneleri arasında garb dillerinde hadise dair çalışmaları ihtiva eden “Index
Islamicus” Cambridge, England, 1958, adlı eserine müracaat edilmesi tavsiye
olunur. S. 63-64.
Ayrıca
şu iki ansiklopediyi de kaydedelim:
1-
Shorter Encyclopaedia of İslam. J.H.
Kramers and HAR. Gibb, Leiden 1954. (Hadis ve Hadis ricali ile ilgili maddeler)
2-
The Encyclopaedia of tslam. M. Th.
Houtsma, Leiden 1927. (Hadis ve hadis ricali ile ilgili maddeler)[313]
[1] Bkn. el-Mu'cem el-vasît, I, 385.
[2] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: VIII -X
[3] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XI-XII
[4] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XII
[5] Âl-i İmrân: 3/31-32
[6] Âl-i İmrân: 3/132
[7] Âl-i İmrân: 3/164
[8] Nisa: 4/59
[9] Nisa: 4/65
[10] Nisa: 4/69
[11] Nisa: 4/80
[12] A'raf: 7/156-157
[13] Enbiyâ: 21/107
[14] Nûr: 24/63
[15] Ahzâb: 33/21
[16] Ahzâb: 33/45
[17] Ahzâb: 33/71
[18] Haşr: 7. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XII-XIII
[19] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIV
[20] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIV
[21] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIV
[22] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIV
[23] Birgivî, et-Tarîkat-ül-Muhammediyye, s. 5-8. Dr. Ali
Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIV
[24] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XIII-XIV
[25] Sünen-i Ebî Dâvud, II, Akdiye 11. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: XV
[26] Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 379. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: III
[27] eş-Şehristânî, el-Milel ve'n-nihal, I, 479.
[28] Aynı eser, I, 477.
[29] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: XV-XVIII
[30] İbni Amr'in “es-Sahîfe es-Sâdıka” sında 1000 hadîs
olduğu söylenmiştir.
[31] Bağdâdî,
Takyîd-ul-ilm, S: 88; Buhârî, K. ilm, 53; Câmi'beyân-îl-ilm, I, 71; İrşâd-us-Sârî
I, 166; Kirmânî Şerhi ilm, 118.
[32] Bağdadî, Takyîd-ul-ilm, S: 91-92; Tabakât ibni Sa'd,
II, 123; el-İsâbe, IV, 92.
[33] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 3-5
[34] Siret İbni Hişâm, Mukaddimesi.
[35] Siret İbni Hişâm, Mukaddimesi. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 6-7
[36] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 8
[37] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 9
[38] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 9
[39] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 9
[40] Tafsilât için, Tecrîd-ı Sarih tercemesi cild I, s.
123-124'e bakınız. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları,
Fatih Yayınevi: 9
[41] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 9
[42] İbni Kesîr, el-Bâis el-hasîs, S: 34-37.
[43] İbni Kesîr, el-Bâis el-hasîs, 37-40.
[44] Tercemesi eğer halifeliğe Ebu Bekr'i seçerseniz o
kuvvetli ve emin bir kimsedir.
[45] Ey Allah’ım, senden işlerimde beni sebatkâr kılmanı
taleb ederim.
[46] İbni Kesîr, el-Bâis el-hasîs, S: 41-44. Dr. Ali Özek,
Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 10-11
[47] Türkçe olarak geniş malûmat için Tecrîd-i Sarîh
tercemesi'ne bk. c. I, s. 163 -169
[48]Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 12
[49] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 12
[50] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 13
[51] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 14
[52] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 14-15
[53] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 15
[54] Buhârî, İlim 6; Müslim, İman 10.
[55] İbni Kesîr, İhtisâr Ulûm-el-hadis, S: 120-152. Dr. Ali
Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 16-19
[56] Burada şöyle bir tarif de yapılabilir: Metnin yolu,
metne ulaşmayı temin eden ricaldir.
[57] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 20
[58] Nahl: 44
[59] 15 Hicr: 9
[60] Halef: hayırda halef, Half; şerde halef mânasına
gelir. Udûl: Adl'in çoğuludur. Adl: âdil manasına sıfattır. El-Ğallin: dinde
aşırı giden ve haddi tecavüz eden demektir. İntehale eş-şey'e: Kendisi için bir
şeyi iddia etti, halbuki o şey başkasına aittir. Buna edebî ve ilmi hırsızlık
denir.
Te'vil ise, bir esasa dayanmadan yapılan izah manasınadır. (Bk. Abdulhâdî
el-Eb-yârî'nin Neyl-ül-Emânî'si)
[61] el-Kastallânî,
İrşâd-us-Sârî Lişerhi sahih el-Buhârî'nin mukaddimesi. S:4
[62] Mukaddimet Kastallâni, S: 4.
[63] “Nadere” kelimesi parlak, rûşen, güzel ve nurlu oldu,
demektir. Mütaaddî olduğu zaman parlak, rûşen, güzel ve nurlu kıldı, mânasına
gelir. Peygamberim hadislerini yalan katmadan, hiç bir şekilde ziyadelik ve
noksanlık yapmadan, tam olarak ezberleyip nakleden kimse hakkında Resûlullah bu
kelime ile dua etmiştir. İlmî emaneti hakkı ile ifa eden kimsenin Allah yüzünü
ağartır.
[64] Buhârî, K. İlm, 9, Hac, 132; Tirmizi, ilm, 7; İbni
Mâce, Mukaddime, 18; Ahmed b. Hanbel, 5; 73; Ebû Dâvûd, ilm, 10. Dr. Ali Özek,
Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 23
[65] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 23
[66] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 23
[67] “el-Muhaddıs el-Fâsıl beyn en-râvî ve'l-vâî”
[68] el-Ebyârî'nin Neyl-ül-Emanîsîne bakınız. Dr. Ali Özek,
Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 20-24
[69] ed-Dârimî, Mukaddime 38
[70] Leoue Caetani Annali dell'İslâm. C. I, S. 30.
[71] J. Horovitz. Alter und Ursprung des isnad, des İslam
VIII, 39-47.
[72] Lectures on Arabic Historians, 20.
[73] The İsnad in Müslim Traditîon, s. 15-26.
[74] İbni Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed (Öl: 456-1064), el-Fısal fi'l-Milel, II, a.
67 - 70
[75] Muhammed b. Cerîr et-Taberî. bk. Mu'cem el-udeba,
Yakut, V,
88.
[76] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 24-25
[77] Dikkat tebliğ ettim! Dikkat tebliğ ettim! O halde
burada hazır olup beni dinleyenler, burada bulunmayanlara ve sonradan
geleceklere sünnetimi tebliğ etsin. Nice tebliğ edilecek kimseler var ki,
benden dinlemiş olandan daha anlayışlıdır.
[78] Benden işittiğiniz şeyleri rivayet ediniz. Ancak hakkı
söyleyiniz! Kim benim söylemediğimi bana İsnâd ederse onun için cehennemde bir
ev bina edilir. Ve o kimse, o evin içine tıkılır. Kim ümmetime, dinimin
emrinden kırk hadis belleyip naklederse Allah o kimseyi kıyamet günü fakîr ve
âlim olarak diriltir.
[79] Bağdadî, Takyid-ül-ilim,29; İbni Kuteybe, te'vîl muhtelif-el-hadis,
365; Sahîh-i Müsiim 8/229; teysîr-ül vusûl 3; Mukaddimet İbn-is-Salâh 170. Dr.
Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 27
[80] Tirmizî, Ferâiz, Mîrâs-ül-cedde VIII, 250; İbni Mâce
Ferâiz, 4.
[81] Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 394.
[82] Buhâri; ilim 49.
[83] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 26-28
[84] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 29
[85] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 30
[86] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları,
Fatih Yayınevi: 30
[87] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[88] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[89] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[90] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[91] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[92] Bu konuda Türkçe olarak daha geniş malûmat için bkn.
Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih tercemesi, I, S: 190-199. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 31
[93] Bunları, er-Râfiî, eş-Şâfii’den nakletmiştir.
[94] Buhârî, İlîm 41, Mevakit-us-Salât 40, Ahmet b. Hanbel,
I, 121.
[95] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları,
Fatih Yayınevi: 32-33
[96] Buradaki Sa'd, Ebû Saîd el-Hudrî'dir. Asıl adı Sa'd b.
Sînân'dir.
[97] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 33
[98] el-Fetb: 18.
[99] Et-Tevbe: 100.
[100] el-Feth: 29.
[101] Buhârî, Fezâil-i Ashâbi-n-Nebl 5; Müslim,
Fezâil-us-Sahâbe 22, 222, Ebü Davût, Sünnet 10; Tirmîzî, Menakıb 58,
Ahmet b. Hanbel lll, l1. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 35
[102] Bezzâr, Câbirden rivayet etmiştir. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 35
[103] Timizi ve İbni Hibban, Abdullah b. Mugaffel’den
rivayet etmiştir. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları,
Fatih Yayınevi: 35
[104] Behz b. Hakîm babasından, o da dedesinden rivayet
etmiştir.
[105] Buhâri ve Müslim. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis
İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 36
[106] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 34-36
[107] el-İsâbe IV, 668. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis
İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi:36
[108] Dâr-un-Nedve Mekke'de bir yerdir. Burası Kureyş'in
toplantı yeri idi. Bir cemaat orada Resûlullaha biat etmiştir. Hz. Ömer
müslüman olup Müslümanlığını ilân edince, İslam esaslarına göre biat etmek,
üzere Resûlüllahı o eve götürmüştü.
[109] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi:37-38
[110] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 38
[111] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 38
[112] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 38-39
[113] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 39
[114] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 39
[115] Bunlara muhadrem adının verilmesi iki sebebten dolayıdır.
1-
Hadreme iki renkli oldu demektir. Câhiliyyet ve İslam devirlerinde yaşamış
olmaları sanki iki renge benzetilmiştir.
2-
Onlar, müslüman olduklarına alâmet olması ve ezaya maruz kalmamaları için
develerinin kulaklarını farklı bir şekilde kesmişler, onun için bu ad kendilerine
verilmiştir.
[116] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 40-41
[117] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 41
[118] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 41
[119] İlk ilim merkezleri şunlardır: Mekke, Medine, Küfe,
Basra, Şam, Yemen ve Mısır. Daha sonra bunlara Bağdad da katıldı. Bu
merkezlerde yetişmiş meşhur râvîler
vardır. Mekke'de Atâ b. Ebî Rebah (26-114) ve İbni Cüreyc (80-150); Medine'de
Saîd b. el-Museyyıb (15-94) ve îkrime (25-105); Kûfe'de eş-Şa'bi (28-105) ve
el-A'meş (60-148) Basra'da el-Hasan el-Basrî (20-110) ve Katâde (61-117);
Yemen'de Tâvus (10-108); Mısır'da Yezîd b. Ebî Habîb (48-128), Şam'da Recâ b.
Hayve, Bağdad'da Hişam b. Urve (59-164)
dir.
[120] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 41
[121] Mecâmi', câmi'in, Mesânld müsned'in, Meâcim, mu'cemin
çoğuludur. Birincisi bablara göre, ikincisi hadisin ilk râvîsîne göre, üçüncüsü
ise, alfabetik olarak toplanmış hadis mecmualarına verilen adlardır.
[122] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 41-42
[123] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 43
[124] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi:43
[125] Devs, Yemen kabilelerinden biri olan Ezd kabilesinin
bir koludur. Ebû Hüreyrenin, peygambere gelirken yolda şöyle bir şiir söylediği
rivayet edilir...
[126] Vasile b.
el-Eska' el-Leysî, meşhur bir sahâbîdir. Şam'a gelmiş, orada hicrî 85 senesine kadar
yaşamış, 105 yaşında ölmüştür.
[127] Beyhakî, el-Medhal.
[128] İbni Sa'd, Tabakat.
[129] Buhârî, Kitâb-ul-îlim, Bab-ı hıfz-ıl-ilm. Dr. Ali
Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 45
[130] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 46
[131] Müslim, K. el-Fazâil, Fazail Ebî Hüreyre.
[132] Bakara: 159-160.
[133] Buhârî, K. ilm, Bab hıfz-ıl-ilm.
[134] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 47
[135] Sünen ed-Dârimî, l: 122 -123; el-Bagdadi, Takyid-ul-ilm, S 41.
[136] Buhârî, îlm, bâb, Kitabet-ül-ilm.
[137] Buhârî, ilim, bâb, el-hırs ala’l-hadis. Dr. Ali Özek,
Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 48
[138] el-İsâbe; Hülasat-et-Tehzib; Tehzib-et-Tehzîb,
Tevcih-ün-Nazar. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih
Yayınevi: 43-48
[139] Abadile-i erbaa, dört Abdullah hakkında kullanılan bir
deyimdir. Abdullah'ların sırası şöyledir: Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas,
Abdullah b. ez-Zübeyr, Abdullah b. Amr
b. el-Ass. Hadiste yalnız “Abdullah”
ibni Ömer de mektir.
[140] el-İsabe. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 50
[141] Tabakat ibni Sa'd.
[142] el-Isâbe.
[143] Beyhakî, el-Medhal.
[144] İbn-ül-Bübarek, ez-Zühd.
[145] Tehzîb et-Tehzîb, Buhârî, tarîh-i Buhârî. el-îsâbe, H,
847.
[146] Tehzîb et-Tehzib, V, 330. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali
Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 49-51
[147] Müslim: Fezâil, Bab, Fezil-i Enes (r.a.)
[148] Söylendiğine göre kendi sulbünden 80 erkek, iki kızı
vardı, öldüğü zaman çocuklarının ve torunlarının sayısı 120 kadardı. Onun, senede iki defa mahsul veren bir
bahçesi vardı. Hz. Enes duası kabul olunan bir kimse idi, Ca'f er b. Süleyman
Sabitten şöyle rivayet eder: Bir gün Enes ile beraberdim. Ona bir arazi ekicisi geldi. “Ey Ebû Haraza toprağımız susadı” dedi. Hz. Enes kalktı abdest aldı. Taşraya çıktı
iki rek'at namaz kıldı, sonra da dua etti, biraz sonra bulutlar birbirine
karıştı, az sonra da bol bir yağmur yağdı.
[149] Müslim, Fezail, bâb-ı Fezâili Enes (r.a.).
[150] el-İsâbe, Tehzîb ez-Tehzîb. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali
Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 51-53
[151] Müslim, Fezâil-i Aişe (r.a.).
[152] O, Abdullah kızı Muâze, ibadeti ile meşhurdur. Hz.
Ali'den ve Âişe'den rivayet etmiştir. Ondan Ebû Kılâbe, Âsim el-Ahval ve daha
bir çok kimseler rivayet etmişlerdir. İbni Maîne göre, sika ve hüccettir.
Zehebîden bir nakle göre, o geceleri ibadet eder, “Kabirdeki kalışın uzun olduğunu bildiği
halde uyumakta devam eden göze hayret ederim.” derdi. İbn-ül-Cevzî'ye göre,
hicrî 83 senesinde vefat etmiştir.
[153] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 53-55
[154] Tabakat İbni Sa'd. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis
İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 56
[155] el-İsâbe, II, 809.
[156] Aynı eser II, 809.
[157] el-İsâbe, Tehzîb et-Tehzîb, el-Hülâsa. Dr. Ali Özek,
Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 55-57
[158] Sahabe arasında Câbir b. Abdullah adını taşıyan
kimseler çoktur. Onlardan bazıları şunlardır; Câbir b. Abdullah b. Riâb b.
en-Nu'man b. Sinan b. Abdullah b. Seleme el-Ensârî. Bu zat Birinci Akabe'de
hazır bulunan altı şahıstan biridir. Câbir b. Abdullah el-Abdî Câbir b.
Abdullah er-Râsibî, Çabir b. Abdullah el-Ensârî. (el-İsâbe, Üsd-ül-Ğâbe).
[159] Müslim, Fezâil-i Câbir.
[160] el-İsâbe, Tehzîb et-Tehzîb.
[161] Üsdül-Gâbe.
[162] İbni Amr'in “es-Sahîfe es-Sâdıka” sında bin hadis
olduğunu söyleyenler vardır. Fakat Sahife elimizde olmadığı için bir şey
bilmiyoruz. Ebû Hüreyre'den gelen bir rivayete göre İbni Amr'in Müksirûn'dan
olması gerekir, bkn. Bu kitap, Ebû Hüreyre.
[163] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 59-61
[164] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 61
[165] O, Abdullah b. Zekvan el-Ensarî, Ebû-z-Zînad diye
ma'ruftur. Kendisi Sika’dandır. Fakîhtir. Buhârî, “Essah-ul-Esanid,
Ebû'z-Zinâd, anl-A'rec, an Ebu Hüreyre” demiştir. el-Leys “Ebû'z-Zinâd’ı
arkasında 300 talebe olduğıı halde gördüm” demiştir. Ebû'b-Zinâd, hicrî 130
senesinde vefat etmiştir. (el-Hülasa)
[166] O, Muhaımned b. el-Münkedir b. Abdullah b. el-Hudeyr
et-Teymi, el- Medeni’dir. Meşhur imamlardan biri olup, Sika ve faziletli idi. Resûlullah (s.a.)’ın hadisini okuduğu zaman
kendisini tutamaz ağlardı. O,hicrî 130 senesinde vefat etmiştir. (el-Hülasa,
el-Mearif, İbni Kuteybe)
[167] Bir adam ona, rüyamda elime bevl ederken gördüm dedi.
O, da, senin nikâhında bir mahremin var dedi. Araştırınca karısı ile kendisi
arasında süt emişikliği olduğunu tesbit etti.
(İbni Kuteybe, el-Maarif).
[168] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 61-63
[169] Fukahâ-i Seb'a (yedi fakih) ğu iki beyitte adı
geçenlerdir:
I-
Ubeydullah, İbni Abdullah b. Utbe b. Mes'ûd el-Huzelî.
II-
Urve b. ez-Zübeyr b. el-Avvam.
III-
Kasım, İbni Muhammed b. Ebu Bekr es-Sıddıyk.
IV- Said, ibn-il-Müseyyib b.
V-
Süleyman, İbni Yesâr, Resûlullah'ın zevcesi Meymûnenin mevlâsı.
VI-
Ebû Bekr, İbni Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişâm.
VII-
Hârice, İbni Zeyd b. Sabit kâtib-ul-Vahy.
[170] Onlar şunlardır: Ebû Bekr, Ömer, Osman b. Affan, Ali
b. Ebî Tâlib, Talha b. Ubeydullah, es-Zübeyr b. el-Avvâm, Abdurrahman b. Avf,
Sa'd b. Ebî Vakkas, Saîd b. Zeyd b, Amr b. Nevfel, Ebû Ubâde, Âmir b. el-Cerrâh
[171] Osman b. Affan, Ali b. Ebî Tâlib, Talha b. Ubeydullah,
ez-Zübeyr b. el-Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas.
[172] “Zat-un-Nitakeyn” Esma’nın lâkabıdır. Hicrette
Resullah ile Ebû Bekr'in mağaraya teşriflerinde hıtakını (atkısını) ikiye
bölüp, bir kısmı ile kırbayı bağladığı, bir kısmını da sofra yaptığı için bu
lâkab kendisine verilmiştir.
[173] Hakim b. Hizam b. Huveylid, Hz. Hatice'nin kardeşinin
oğludur. Fetih gününde İslamı kabul etti. Hakim çok cömert bir kimse idi.
Câhiliyye devrinde 100 köle azad etmiş, İslam olduktan sonra da 100 köle azad
etmiştir. O, hicri 84 yılında vefat etmiştir. (el-Hulasâ).
[174] Ahmed b. Abdullah b. Salih. Hadisci ve tarihçidir,
(öl. 251/875) Tarih, el-Cerh ve'd-ta'dil adlı kitapları vardır, (bkn, Mu'cem el-Müellifin I: 294)
[175] ez-Zührî, Recâ b. Hayve ve başkaları Kabîse'den
rivayet etmişlerdir, İbni Hıbbân, onu Sikâ'dan saydı.O, Abdulmelik b.Mervâ’nın mührünü tutardı. Abdulmelik'e ez-Zührî'ye o
takdim etmiş, aralarında yakınlık hâsıl olmuş, Abdulmelik ez-Zührî'ye atiyye
tahsis etmiştir. Kabîse b. Züeyb hicri 86 yılında Şam'da vefat etmiştir. (el-Hülâsa, el-Mearif, İbni Kuteybe).
[176] Tabakat İbni Sa'd, V, 132. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali
Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 63-64
[177] Muhammed b. Rabîa'nın mevlâsı olduğu da söylenmiştir.
[178] Muhammed b. Ahmed.
(öl: 301/913) Bagdad kadılarındandır. Esma-ül-Müellifîn ve Künâhûm adlı
bir kitabı vardır, (bkn. Brock. g, I:
518; 278)
[179] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 64-65
[180] Ahmed b. el-Hasen b. Hirâg el-Horasânî, el-Bağdâdî,
sadûk bir zattır. Hicri 242 senesinde vefat etmiştir. (el-Hülasa)
[181] O, İkrime el-berberi, mevlâ İbni Abbâs, Ebû Abdullah,
meşhur imamlardan biridir. O mevlâsı İbni Abbâs’tan, Ebû Hüreyre’den ve Hz.
Aişe’den rivayet etmiştir. Şa'bî, “İkrimeden başka Kitabullah'ı iyi bilen
kimse kalmadı” demiştir. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Ebû Hatim, en-Nesel
onun sikât'tan olduğunu söylemişlerdir. O, hicrî 150 senesinde vefat etmiştir.
(el-Hülasa).
[182] O, Abû Ya'lâ, el-Halîlî’dir. O, cerh ve ta'dil imamlarındandır. “İrşad” adlı kitabın sahibidir.
[183] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 65-66
[184] Hasan-i Basrî’nin annesi Hayre, Ümmü Seleme’nin
yanında hizmet ederdi. Hasan-ı Basrî çocuk iken, annesi işle meşgul olduğu
zamanlarda ağlarmış. Ümmü Seleme validemiz de onu avutmak için ona meme verirmiş. Bazıları ondaki büyük fesahat ve takvanın,
bundan ileri geldiğini söylerler; Çünkü kadının “O kadının sütü erkeğine
aittir. Böylece Hasan-ı Basri Peygamberimizin manen süt evladı oluyor.
[185] Sevbân, Resulullah (s.a.)’in mevlâsıdır. Hicrî 54
senesinde Humus’da vefat etmiştir. (el-Hülâsa). Asıl adı, Sevban b.
Bücdüd'tür, Ona İbni Cahdar da derler. Hz. Enes'e kırk sene arkadaşlık
etmiştir.
[186] Vadi’l-Kur'a, Medine ile Şam arasında, Medîne
mülhekâtindan olan ve bir köyü bulunan bir yerin adıdır. Resülullah (s.a.)
orayı Hayber'den sonra hicri yedinci senede fethetmişti. (Mu’cem
el-Buldan).
[187] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 66-68
[188] Muhammed b. Sîrîn'de bir miktar sağırlık vardı.
“Esamm” sağır demektir.
[189] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 68-69
[190] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 69-70
[191] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 71-72
[192] Bu zat onun hocalarındandır.
[193] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 72-73
[194] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 73-74
[195] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 74
[196] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 75
[197] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 75
[198] İbnî Hacer, Tehzîb: XI, 314. Dr. Ali Özek, Hadis
Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 76
[199] Tabakât İbni Sa’d VI, 157, Tehzib-et-Tehzîb, III, 85.
Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 76-77
[200] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 77
[201] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 78
[202] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 79
[203] İbni Cüreyc'in İkrime’den işitmediği, yani İkrime ile
görüşmediği de söylenmiştir.
[204] Yahya İbni Cüreyc'in şeyhlerinden (üstazlarından) dır.
[205] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 80-81
[206] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 81-82
[207] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 83-84
[208] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 84-85
[209] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 85
[210] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 86
[211] Tehzîb ve Hülâsa'da, “Leysin senelik geliri 80 bin
dinar olduğu halde ona zekât farzolmazdı.” denilmiştir.
[212] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 87
[213] Yusuf b. Yahya.
[214] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 88-91
[215] 1- Hamza b. Abdullah el-Kureşî, babasından ve İlmi
Abbas'dan rivayet etmiştir. Ondan el-Hasan b. Amr el-Fukaymî rivayet etmiştir.
Bu zatı Ebû Hatim benzerlerinden ayrı olarak zikreder. Buharı bir arada
zikreder. İbni Hibbân “el-Kureyşî Sikât'tandır.” der.
2-
Hamza b. Abdullah es-Sekafî'dir. el-Kâsim b. Kabîb'ten rivayet eder. Ondan Abdulmelik b. Ebî Züheyr rivayet eder.
3-
Hamza b. Abdullah ed-Dârimî, Şehr b. Havşeb'ten rivayet etti. Ondan da Yakûp b.
İshâk el-Hadramî rivayet etti.
4-
Hamza b. Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb el-Adevî Ebû Amâre, el-Medenî, fakîhdir.
O, babasından, Hz. Âişe ve Hafsa'dan rivayet eder. Ondan ez-Zührî, Musa b.
Ukbe rivayet ederler, el-Iclî, onun sika'dan olduğunu söylemiştir.
[216] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 92
[217] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 92
[218] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 93
[219] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 94
[220] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 94
[221] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 95
[222] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 96
[223] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 96
[224] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 97
[225] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 98
[226] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 98-100
[227] Râheveyh denildi,
çünkü O, babası Mekke'ye giderken
yolda doğdu. Mervezliler, yolda doğdu
mânasına ona Râheveyn dediler. (Hamiş el-Hülâsa),
[228] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi:100-101
[229] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 101-103
[230] El-Firebrî, Ebû Abddullah Muhammed b. Yusuf.
[231] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 103-109
[232] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi:109-110
[233] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 110-111
[234] Tırmiz Ceyhun nehri kıyılarında eski bir şehirdir.
Kâmusda ise, tirmiz ismid vezninde Buhârâ'da bir yerdir, denilmiştir
[235] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 111-112
[236] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 113
[237] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 113
[238] Tabakât İbni Sa'd VIII, 355.
[239] Tedrîb er-Râvi, S: 215.
[240] Tabakât İbni Sa'd, VIII, 353.
[241] el-Makkarî, Nefh-ut-Tîb, II, 96.
[242] Tarihi Bağdâd, XIV, 441-444.
[243] el-Makkarî. Nefh-ut-Tîb, I, 876.
[244] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 112-115
[245] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 116-117
[246] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 118
[247] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi:119
[248] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 119-120
[249] el-Hatib el-Bagdâdî. el-Kifâye, S: 110-116.
[250] Zâzân Ebû Arar el-Kindî, el-Bezâz'dir. Ona Ebû
Abdullah da denir. Mürselleri olan bir sadûktur. Kendisinde ikinci derece
Şiîlik vardı. Hicrî 82 senesinde vefat etti.
[251] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 120-121
[252] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 122
[253] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları,
Fatih Yayınevi: 122
[254] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 123
[255] es-Şa'bi'den şöyle rivayet edildi:
Bunun aynı tedrîb'de de
söylenmiş “Buradaki örnek, hali beyan edilmeyendir” denmiştir. el-Hâkim ve
başkaları Ahmed b. Hanbel'den şöyle naklederler: O, Yahya b, Maîn'i, Ma'mer'in
Ebân'dan, o da Enes'ten rivayet ettiği sahifeyi yazarken görmüş, o da bir
insanın buna muttali' olduğunu görünce gizlemiş Ahmed Yahya'ya, mevzu' olduğunu
bildiğin halde Ma'merin sahife'sini mi yazıyorsun, demiş. O da evet ben onu
yazıyorum ve ezberliyorum ve biliyorum ki, o mevzudur. Tâ ki bir adam çıkıp
Ebân yerine Sâbit'i koyup onu Ma'mer, Sabit ve Enes yoluyla rivayet ettiği
zaman ona yalancısın diyeyim. Zira bu Ma'mer ve Ebân yolundan rivayet
edilmiştir. Sabitten değildir, demiş.
[256] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 123-124
[257] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 125-129
[258] Ali b. Abdullah.
[259] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 130-132
[260] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 132-133
[261] Bu zatın tedlîs yaptığı rivayet edilmişse de bu gruba
dahildir.
[262] Reşîd, hadis uyduran bir zındık'a “Sen nerde, Ebû İshâk
el-Fezârî ile İbni Mübarek nerde...” demiştir. Ebû İshâk hafız, hüccet, sika,
emin, fakîh, vera' sahibi bir kimse idi.
[263] İmam-ı Şafii: “Mâlik ve İbni Uyeyne olmasaydı Hicaz'ın
ilmi zayi olmuştu”, demiştir,
[264] Ondan Ahmed rivayet etmiştir. O, hafız, hadis ilmine
vâkıf, son derece sağlam bir kimse idi.
[265] Uleyye, annesi olup Esed b. Huzeyme oğullarının
mevlâsıdır. O, bayrak imamlardan birisidir. 110 senesinde doğmuştur.
[266] O bayrak imamlardan birisidir. Mısır ve Hicaz’lıların
hadisini o hıfzetti.
[267] Bayrak imamlardan birisi ve hafız idi.
[268] Ebû Saîd el-Ahvel, el-Kattân el-Basrî, cerh ve ta'dil
imamlarından biri olup, hafız ve hüccettir.
[269] Arapların mevlâsı, Ebû Saîd el-Basrî, el-Lü'lüî, hafız ve bayrak imamlardandır. Ebû Hatim
şöyle der: O imamdır, sikadır,
el-Kattan’dan daha sağlamdır. Veki'den daha meharetlidir. Ahmed
b. Hanbel şöyle der: İbni Mehdî bize ezberinden
20 bin hadis yazdırdı. O her sene hac ederdi. 63 yaşında iken Basra'da vefat
etti.
[270] İbnu-1-Cârûd el-Farîsî Basra’lı Zübeyr ailesinin mevlâsı,
meşhur hafızlardan biridir. İbni Mehdî, “Ebû Dâvud insanların en doğrusudur”
der. Onun 70 yaşında olduğu halde senede 40 bin hadis rivayet ettiği söylenir.
[271] O, meşhur hafızlardan ve bayrak imamlardan biridir.
Ebû Hatim, “Onun gibi var mıdır diye
sorulmaz” der. Yahya b. Ebî Tâlib, “Onun meclisinde 70 bin insan toplandı.”
demiştir.
[272] O, hafızdır. Hicrî 122 senesinde doğmuştur. el-Hatîb,
“Ondan cerîr b. Hâzıra ve Muhammed b.
Hibbân rivayet etmiştir. Halbuki ikisinin ölümü arasında 131 sene vardır”
der
[273] O, İslam’ın hafız ve bayrak imamlarından biridir. İbni
Adiy şöyle der: Müslümanların imamları ve sika kimseler ondan hadis almak için
onun yanma gitmişlerdir. Biz de hadisinde bir beis görmüyoruz. Ancak bazı
kimseler onun şia taraftarı olduğunu söylerler.
[274] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 133-136
[275] el-Vâkîdî,
Muhammed b. Ömer b. Vâkid
el-Eslemî, Arapların mevlâsı, el-Medenî,
bayrak imamlardan biri ve Irak'ın kadısı idi. Kâtibi İbni Sa'd şöyle der: “O,
mağâzî, siyer, fetihler ve insanlarm ihtilâflarını bilen bir kimse idi”. Mus'ab
b. Zübeyr, “Onun benzerini görmedim” der. Buhârî, “Metruktür” der. O' hicri 207
senesinde vefat etmiştir.
[276] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 136-139
[277] Kavâid-üt-Tahdis, S. 53.
[278] Kavaid-üt-Tahdîs, s. 53. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali
Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 140
[279] Bu zat aslında muhaddis olmayıp edip ve kâtiptir. Çok
yaşadı. Birçok şeyleri rivayet etti. Mısır diyarının Muhaddisleri ona gider,
ondan dinlerlerdi. Bu yüzden kendisi muhaddisler zümresinden sayıldı. Böylece
“Muhaddis” unvanını aldı. Çünkü bu zat 92 sene yaşadı, bu yüzden onun isnad'ı
âlî sayıldı.
[280] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 142-148
[281] el-Bağdâdî, Takyîd-ul-ilm s. 68; el-Muhaddîs el-Fasıl s. 411; Te'vîl
muhtelil-il-hadis, s. 365. Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 153
[282] O, Amr b.
Suayfa b. Muhammed b. Abdullah b.
Amr b. el-Âs es-Sehmî, Ebû
İbrahim el-Medenî, Basrada mukim
el-Hâfız Ebû Bekr b.
Ziyâd şöyle dedi: Amr'ın
babasından semai doğrudur. Şuayb'ın dedesinden Semâı da doğrudur
[283] Bağdadi, takyid-ul-ilm s. 88; Buhari, K. İlm s. 53;
Cami beyan-il-ilm I; 71; İrşad-us-Sari I: 166 Kirmani şerhi K. İlm s. 118.
[284] Bağdadî, Takyîd-ul-ilm s. 91 - 92; Tabakat İbni Sa'd
II, 123; d-İsâbe 4/92.
[285] el-Bağdâdî, Takyîd-ul-ilm s. 94-97.
[286] el-Hatîb el-Bağdâdî, Takyîd-ul-ilm, s. 104.
[287] O, Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm el-Ensârî,
el-Hazrecî en-Neccârî'dir. Adı Ebû Bekr künyesi Ebû Muhammed'dir. Hem adının hem de künyesinin Ebû Bekr olduğu
da söylenmiştir. Bu zatın hicrî 120 senesinde veya daha sonra vefat ettiği
söylenir.
[288] Buhârî c.I, s. 31; Fethul-Bârî c. I, s. 174.
[289] er-Rabi' müslümanların efendilerinden idi.
Mücahidolarak Sind'e gitti, 160 senesinde vefat etti. Basra'daki ilk musannef
eseri yazandır.
[290] 156 veya 157 senelerinde vefat etmiştir.
[291] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 152-159
[292] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 160
[293] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 160-161
[294] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 161162
[295] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 162-163
[296] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 163-164
[297] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 165
[298] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 165-167
[299] İbni Esîr, en-Nihâye fi ğarîb el-hadîs. I, s: 3. Dr.
Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi: 168
[300] bkn. Keşf ez-Zunûn H, 1203; en-Nihâye I, 2-9.
[301] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 168-170
[302] İbni Kesir, el-Bâis el-Hasîs, s. 202-204.
[303] Muhammed Abdulazim ez-Zerkânî, Menâhil-ül-İrfân fi
ulûm el-Kur’an II, 69 sahifeleri arasında bu konuda geniş, malûmat vermektedir.
Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve Kaynakları, Fatih Yayınevi:
171-172
[304] Keşf-uz-Zunûn II, 1920.
[305] el-Bâis el-Hasîs, s. 202.
[306] el-A'lâm, I, 91; Tarih-i Bağdad, IV, 30;
İrşâd-ül-Erîb, I, 82-94; el-Cevâhir el-Madiyye, I, 57; Şezerât-üz-Zeheb, II, 276;
Buğyat-ül-Vuâ, s. 128.
[307] el-A'lam, VII, 142; İrşâd-ül-Erîb, VII, 39; Tarih-i
Bağdâd, III, 47.
[308] el-A'lam, VI, 7; Bugyat-ül-Vua, 375; Tezkirat-ül-Huffâz, in, 67; Nefh-ut-Tîb,
I, 350; Lisan-ül-Mizam, IV, 458.
[309] Bu hadis, hadiste vâki' neshe misâl olarak zikredilir.
Resûlullah şer'î bir sebeble ilk zamanlarda kabir ziyaretini yasak ediyor,
sonra ziyarete müsaade ediyor. Bu hadis nâsihtir, çünkü kabir ziyareti hakkında
daha önce verilmiş olan yasağı kaldırır. Daha önce yasak olduğunu bildiren
hadis ise mensûhtur.
[310] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 172-173
[311] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 174-175
[312] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 177-187
[313] Dr. Ali Özek, Hadis Ricali Hadis İlimleri Ve
Kaynakları, Fatih Yayınevi: 189-191